You are on page 1of 450

Y<T«V>«

TÜRK
SURYANILER

j5aTP^4T^’T m j
TARİHİ
rljif ftöiafen
T^AAZICİ
mSx*ÛAH
^ YAZARI
HOREPİSKOPOS
AZİZ GÜNEL +

DİYARBAKIR w
1970 XX
TÜRK SÜRYANİLER
TARİHİ

YAZARI

H O R E P İS K O P O S

AZIZ GONEL

DİYARBAKIR 1970
EBEDİ ŞEF BÜYÜK ATATÜRK
Bütün Dünyada Süryani Kadim Toplumu Patriği
MORAN MAR İĞNATİOS YAKUP III.
SYRIAN PATRIARGHATE
OFANTtOCH AND AU THE fASÎ ^lunn «İÜ™

1 * W-s

jgs ^ / v ^ ’

Ol*— v- - w\ L.

:VUh^'.W ^ 7- ,3 ^ 0 |fes^ . r -^i


i, ^Z:Z-Wâ, :l « ^ 5 >

W v3^ a ^ <..•.*•.*&? ~*i ^9 *Ûff i*0 Vuo» ^ . *


.* ; ' ■ -î'i ^ • ■ -;: r.'. •
*;

^ K l i /
• «•.«»? '^ ‘” rjr •*? -VT 4," ^ rr

T E R C Ü M E S İ

İğnatios III. Yakup


Antakya ve Bütün Doğu
Patriği

Ruhani evlâdımız Horepiskopos Aziz Günel,


Rabca bereketlen. 12/2/1969 tarihli yazınızı aldık, içindekileri an­
ladık.
Tebriklerinize teşekkür eder ruhen ve bedenen terakki ve başarıla­
rınızı Tanrıdan dileriz.
Yazdığınız tarihî eserinize geçirmek üzere istediğiniz resmimizi
leffen gönderdik .
Oradaki Ruhanî evlâtlarımıza Resuli bereketlerimizi iletiniz. Rab-
bin nimetiyle.

Şam, 18/12/1969
Bütün Türkiyedeki Türk Süryani Kadim Cemaatı Ruhani
Reisi Tarih Hocası ve Genel Kültür Adamı Metropolit
FİLİKSİNOS — YU H AN N A (Hanna) Dolapönü
(Bu kitabın Baskısı Sıralarında 2- 11 -1969 da vefat etmitir.)
Pek Sayın Türk Süryani Kadim Mitropoliti
HANNA DOLAPÖNÜ
Nezih Şahsiyetine
İthaf Ediyorum

18- 3- 19 69
Müellif
P. A. Günel

Yayımında çok faydalar bulunduğundan onu okuyanlara ısmarlayıp


ve hayırlı olmasını temenni eylerim.

18 - 3 •1969 M. H. Dolapönü
Mardin Süryani
Metropoliti
Midyat ve Turabidin Çevresi Episkoposu
İYAVENNİS AFRAM BİLGİÇ
Patrik III. Yakup’un seçimi.

Hindistan’daki Süryani Kilisesi Senatosu


Patrik Yakup III. ve Senato Üyeleri.
Süryani Patriği III - Yakup'un vekili ve
Metropolitlik Mülhaki Baş Rahip
CEBRAİL ALLAF
Müellifin elyazısını ve çizdiği motifleri gösteren
İncil Sahifesi

H. Eps. Aziz Günel


Hattatlık yazısiyle meşgul iken
Hindistandaki
Patrik Naibi Baş Rahip
AFRAM ABBUT
Hindistandaki Patrik Naibi Baş Rahip
AFRAM ABBUT H intli Süryani
Cemaatına Hitap ederken.
H. Epsk. AZİZ GÜNEL
«TÜRK SÜRYANİLER TARİHİ»
adlı eseri hazırlarken.
ÖNSÖZ

EBEDİ olan Kudret, İnayet, Ölçüsüz Fizikî kanunlarla EVREN'deki (kâinat) bü­
tün nesneleri yoktan var eden bir ALLAH a; Beşeriyetin yükselmesi için gayret har­
cayan, insanlığa «Bir hizmet olsun» diye kuvvet ve Mevhibesini esirgemeden Aziz
Ruhunun hikmet ışınlarıyla aydınlatan bir TANRI’ya dayanarak bu küçük eserimi yaz
dım.

14/Mayıs/1952 tarihinde MARDİN ilinin Midyat ilçesinin Keferzi köyü MAR


İZİZOEL kilisesi SÜRYANİ KADİM Cemaatının ruhani hizmetine papaz olarak (Mid­
yat - Torabidin çevresinin Sayın, nezih yaşlı Episkoposu İyavennis AFREM Bilgiç’in
başıma el koymasıyle) takdis edilerek intisap ettim.
Bu köyün Süryani Kadim cemaatına ve kilisesine hizmet ederken 28/12/1957
tarihinde re’sen Diyarbakır - Süryani Kadim cemaatı - Meryem Ana kilisesinin ruhani
hizmetine yine papaz olarak (Mardin Süryani Kadim Metropolitliğince) naklen tayi­
nim yapılmış ve bugüne kadar ayni görevde çalışmaktayım.
(*) Sadakat ve ihlasla bu hizmete devam ederken, cemaata ve bu kiliseye «da­
ha başka ne gibi bir hizmet yapabileceğimi» düşünürken, şöyle bir hakikati hatırla­
yarak bu «Tarihî eseri» yazmağa karar verdim.
Ancak bu eserde siyasi cereyana iltifat etmeksizin Süryani Kadim Kavminin
kim olduğunu göstermek istedik, zira Süryaniliği, Hıristiyanlığın diğer unsurları ara­
sında asırlardan beri «kayıp olmuş» durumundan sıyırmak gayesiyle, bu kavmin hal
ve gidişatını anlatmak görevini üzerimize almış bulunuyoruz.

Eserin muhteviyatındaki hususlar şunlardır:


a) Milâttan sonra Diyarbakır Meryem Ana kilisesi, kuruluşu bakımından es­
kidir. Üçüncü yüz yılda inşa edilmiş olup mimarî değeri üstün bir eserdir.
b) İç kısmında, duvarların zeminle açı yaptığı yerlerde (Süryani Kadim ce­
maatının yüksek bilim üyesi Profesör - Metropolit büyük yazar SURUÇ'lu Mar YA-
KUP. M.S. 521) ve Diyarbakır Metropoliti (BARSALİBİ Mar YAKUP. M.S. 1154-1171)
gibi ve eserde açıkladığımız daha bir kaç manen zengin şahsiyet sahiplerinin me­
zarlarına ait Süryanice ESTRANGELE tipi yazı ile işlenmiş kitabeleri de mevcuttur.
c) Hazreti İsa Mesih’in üzerine gerildiği hakiki Haçtan ufak bir parçasının
halen bu kilisede bulunması ve korunması olmasıdır.
d) M.S. 325 yılında İZNİK genel dini senatosuna NUSAYBİN Episkoposu Mar
Yakubun refakatinde, iştirak eden Nusaybinli büyük bilgin MAR AFRAM'ın 18 yaşın­
da iken ve Urfa’ya gitmeden önce ilk defa, bu kilisede vaftiz oluşu delillerle sabittir.
Bu özelliklere sahip olan bu kilise, hıristiyanlıkça ve bilhassa Süryanilerce
büyük bir kıymet ve önemi haizdir. Çünkü halen (M.S. 1034) tarihinde DEYRUZZA-

P) Yazar, bu tarihî ve dinî kitabını yazıp tasdiki için Süryani Kadim cemaatı Ru­
hani Reisi Sayın Metropolit Hanna Dolapönü’ye sunduktan sonra 16 Mayıs
1969 Cuma günü sabahı, yine adı geçen H. D .’nin teklif ve müsaadesine bi­
naen KU D Ü S M ETROPOLİTİ S A YIN LUK A D EYO SKO RO S tarafından Horepisko-
posluk (Baş papaz) rütbesine takdis ve terfi ettirilmiştir.

— 26 —
FARAN Manastırına intikal eden Süryaniliğin patriklik merkeziyetini uzun bir süre
yapmıştır. Buna binaen bu kiliseye ait bir tarihçe yazmak ihtiyacını duyduk. Ûteden-
beri bu kiliseye ve cemaatına hizmet görmüş meslektaşlarımızın bir tarih yazmağa
teşebbüs etmemelerinden ötürü bu açığı doldurmağa çalıştık.

Eseri yalnız «Meryem Ana kilisesi tarihçesi»» olarak her ne kadar ele aldıksa
da altı yıllık bir süre içinde, TANRI GÜCÜNE dayanarak ötedenberi bu kilise hak­
kında bilgi veren vesikaları toplamak, tarihî eserlerin tetkikine başvurmak, rehber
yapacak ve mesnet olacak makamlara müracaat etmek amil amacımız olmuştur. Bu
alandaki bilgilerin tetkiki esnasında Süryani kavminin tarih boyunca yetiştirdiği bil­
ginlerinin dünyaya saçtıkları kültürlerini gördükçe hayran olduk. Ve bu hususları da
açıklamağa karar verdik.

Bir çok tarihçiler Süryanilik hakkında eserler yazmış, konferanslar vermiş ise de
bunları da özetliyen Türkçe yazılmış tüm bir eser henüz neşredilmemiştir. Süryanili­
ğin, bilgi alanındaki gayretini tamamen ifade ettiğimizi de iddia edemeyiz.
Süryanilerin dünü ve bugünü hakkındaki mücmel bilgiyi hazırlarken eserimizin
isminin " TÜRK SÜRYANİLERİN TARİHİ ” olarak seçtik.

Başmakamı işgaleden zat, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan Süryani


kadim cemaatının dinîreisi, Din, Tarih, Dil, Coğrafya, Felsefe, Thologi ve daha doğ­
rusu Genel kültür hocası, büyük yazar, Mardin il merkezinde doğmuş halen seksen
yedi yaşında bulunan, ilim alanında bütün hayatını yıpratmış ve bu cemaatın dini ve
bilgi hizmetlerine kendini vakfetmiş, yorulmadan ömür süresince sabır içinde gün­
düzü geceye katarak tetkik ve telif etmektedir. Diyebilirimki dünyanın her tarafından
dini ve tarihi bakımdan kendilerine gelen İlmî sorulara cevap vermek ve bir saatim
dahi kayıp etmeden ilim alanındaki çalışmak zevkinden ayrılamayan sayın Metropolit
HANNA DOLAPÖNÜ cenaplarına başvurduk. Saygı değer Metropolit esere göz gez
dirince ” Biraz daha geniş tutulursa ben de gereken yardımlarda bulunacağım M de­
meleri üzerine cesaretimizi arttırdılar.

" TÜRK SÜRYANİLERİN TARİHİ ” isimli bu kitabı iki kısımda ayrılmıştır.


BİRİNCİ KISIM : Süryani'ler kimlerdir . Hiristiyanlıktan önce hangi kavimlerden
gelmişlerdir?
Süryanilerin Lügat-Dil ve diyelekleri.
Süryanilerin hiristiyanlığı.
Hiristiyanlıktan önce ve sonra, süryanilerin İSLAMİYET’e olan kültür hizmetleri
^Süryanilerin ilk dinî merkezleri.
Süryaniler ilk hiristiyanlığı kabul ettiklerinden, hiristiyanlığın annesi oldukları
İKİNCİ KISIM : Meryem ana kilisesinin geçirdiği sergüzeştler ( yıkılması ve ta*
mirleri )

27 - . ;
Diyarbakır kilise ve manastırlarında yetişmiş kültür kılavuzları.
Azizlerin şehri diye nitelendirilen Diyarbakırda hiristiyanlığın başlamasından
bugüne kadar Diyarbakır kilisesinde veya diğer yerlerde ruhani reisliği yapmış olan
asıl Diyarbakırlı dinî şahsiyetleri ele aldık.
Kitabı Mukaddese dayanarak. İnsan babası ADEM’den Hazreti ISA'ya kadar ge
len bütün önemli olayları, Kronolojik bir CETVEL ekledik. Herne kadar bugünkü Bi­
lime göre bu cetvelin tarihten evvele ait oluşunlar açıklanmakta isede başımız MU­
KADDES KİTAP’a bağlı olduğundan bu cetveli olduğu gibi kabul etmek uygun görül­
müştür.
Bu kitabı hazırlanmasında faydalanılan eserlere ait Cetvel, kitabın sonuna ek­
lenmiştir.
Bu dinî ve tarihi kitabı yazarken Canlı tarih durumunda ki yaşlı ve görgülü kişi­
lerden de faydalanıldığını kaydetmek gerekir.
Eserimizin tetkiki hususunda pek sayın Ruhanî Reisi Süryani kadim cemmaatı
Metropoliti HANNA DOLAPÖNÜ'ye sunarken üstün saygı ve sevgilerimle Aziz ve
Nezih şahsiyetlerine ithaf ederim.
Bu kitabın rutuşunda benimle ağır zahmetlere Katlanan Vilâyet Hukuk işleri mü­
dürü aile dostumuz sayın Kemâl Vural'a ve yine aile dostumuz sayın Lojistik Hocası
Emekli, Ordu Donatım Albay İbrahim Eroğluna sonsuz Şükranlarımı Sunarım.
10 - Haziran - 1970 HOREPİSKOPOS
(Baş Papaz)
Aziz Günel

— 28 —
Kısım : 1

Bölüm : 1

KADİM (Eski) SÜRYANİLER

1 — SÜRYANİLER'e, ARAMİ’ler de denildiğinden bunların dilleri­


ne Süryani Arami denilir. ;
2 — Aramiler, Hazreti NUH oğlu SAM, Sam oğlu da Ararrnn nes:
lidir.
3 — Milâttan 2347 yıl önce Hazreti NUH’un Tufan Gemisi (1)
KARDO (Cudi) ve yahut ARARAT dağının zirvesinde karaya oturduk­
tan sonra gemide insan olarak bulunan Haz. Nuh ile karısı, üç çocuğu
(oğulları) ve üç gelininden ibaret bu sekiz nüfuslu aile gemiden çık­
mış ve TEMNET(2) adında bir köycük kurmuştur. Nuh, tarımla meşgul
olmağa başlarken bir bağ dikmiş ve bu bağın şarabından içerek sarhoş
olmuş, ayılmasiyle ortanca oğlu HAM’ın oğlu KEN'AN’ı (torununu) la-

(1) Süryani Tevrat - TEKVİN kitabı Bap. 8 -4 ’de KARDO dağına müfessirler CUDİ
demişlerdir. Cudi dağı, ERMİNYE ülkesini Kürdistan ülkesinden ayıran dağlar­
dır. KARDO -Kürdo, Kürdistan isminin masdarıdır. Muhtasar Eldüvel isimli ese
ri yazan BAR HİBROYO bu dağı, önemle göstermektedir. ARARAT ise, Erminye-
de bilinen bir dağdır, bu da İngiliz arkeologlarnın verdikleri bilgidir. Arapça
Tevrat'ta Kardoyu Ararat olarak tercüme etmektedir, İngiliz bilginleri de «Er-
minye’yi Ararat göstermişlerdir. Bu bölgede iki yüksek dağdan, birincisi oldukça
yüksek AĞRI dağı, İkincisine de KARADAĞ (yüksekliği 17,260 kadem) 3331
Metredir. Keldani bilginler, Nuh'un gemisi bu dağın üzerine oturduğunu gös­
termişler, Süryani Tevrat ise önemle KARDO (Cudi) dağını göstermektedir
İSLÂM büyük tarih ve coğrafya yazarı EBİKASIM - HAVKELOĞLU’nun yazdığı
SÜRET-ELARD damdaki eserinin 206'ncı sahifesindeki beyanatı da şöyledir:
«CİZRE’nİn (Mardin ilne bağlı Cizre ilçesidir) yakınında CUDİ dağı ve bu da­
ğın eteğinde TEMNEYİN (Temnet) adındaki köycük mevcut olup Nuh’un gemi­
si bu dağın üzerinde oturduğu denilmiştir». (Temnet kelimesi Süryanice olup se­
kiz manasındadır .) Gemiden çıkan sekiz nüfuslu Nuh’un ailesi bu köyü kurdu­
ğunu ve aile sayısına izafe edilen Sekiz adını vermiştir. Kur’an-ı Kerim Hüd Su­
resinin Ayet: 11-44.de şöyle buyurmuştur ki: «Sular kesildi, olacak oldu, iş
bitti, gemi CUDİ dağı üzerinde durdu.» buna binaen, Süryanice Tevratı ile Kur’-
an-ı Kerim dayanakları arasında tezat bulunmadığından şüphe getirecek yeri
kalmamıştır.

— 29 —
netlemiştir. Bu olaydan sonra Nuh, dünyayı üç oğluna yani, SAM, HAM
ve YAFES’e taksim ederek, FİLİSTİN, ŞAM - SURİYE - MEZOPOTAMYA,
ASUR, SÜMER, BABİL, PERS ve HİCAZ gibi ülkeleri büyük oğlu SAM'ın
hissesine düştüğünden bu memleketlerde yaşayan insanlara SAMİLER
denilmiştir. Çünkü NUH oğlu SAM’dan gelmedirler. Sami ülkelerde ya­
şayan bu kavimleri üçe bölmek mümkündür, şöyleki:
a) AMURİLER. b) KENANİLER. c) ARAMİLER.
Gayemiz; özel bir tarihi eser yazmaktır, Sami kavimlerden ARAMİ
kavminin üzerinde durmak, onların Dil ve Medeniyetlerini, dünyaya
yaydıkları şereflerini kısaca anlatmağa çalışacağız.

ARAMİLERİN MEMLEKETİ

ARAM adıyla Mukaddes TEVRAT kitabında üç memleket anılır,


şunlardır.
1- ARAM SOBA. 2- ARAM DEMİŞK. 3- ARAM NEHREYİN
(Mezopotamya).
Büyük İSKENDER’in halefleri SLOKİ’ler; Aramilerin adı geçen
memleketlerini istila ettiklerinde. Aram adını SURİYE adına değişti­
rerek ve yerine göre ayrı ayrı isimler takmışlardır. Şöyleki:
Mezopotamya kısmına — DIŞ SURİYE, ŞAM kısmına — İÇ SURİYE,
FİLİSTİN kısmına GÜNEY SURİYE, HALEP Kısmına da KUZEY SURİYE
demişlerdir. Bu verilen isimleri değiştiren SLOKİ'ler tabiatiyle bu mem­
leketlerde yaşıyan halka SÜRYANİ (süriyeli) demişlerdir. Ve bu isim
günümüze kadar devam edip gelmiştir.

BÖLÜM : 2

SÜRYANİ ARAMİLER’in
HIRİSTİYANLIĞI

ARAMİ’ler yıldızlara ve çeşitli Putlara taparken, Mukaddes İncilin


müjdesi yayıldığında İNANCI, Süriyeli (Süryani) Müjdecilerden kabul
ettiklerinde putpereslikte kalan Arami kardeşlerinden ayrılmak üzere
arami adından vazgeçip bu ismi putperest kalanlara bırakarak SÜRYANİ
adı altında Mezhep kabul etmişlerdir. Bu bakımdan da onlara SÜRYANİ
denilmiştir. Böylece de komşuları bulunan diğer unsurlarda bu mezhebe
katılınca onlarda ayni ismi kabul ederek kendilerini Süryani saymışlar­
dır.
Örneğin : Bugün de HİDİSTANDA'ki Süryani kilisesinin salikleri
gibi, Süryani sayılmaktadırlar. Hatta süryanice okuyup yazarlar, kilise

— 30
namaz ve ayinleri de süryanice yaparlar. Demekki, Şimdiki Süryani adı
özel bir unsuru temsil etmeyip ancak mezhebiyet temsil etmektedir.
Süryaniler hiristiyanlığı Hazreti İSA’nın oniki Havarilerinden
ŞEM’UN - FETROS(senpier) denilen havandan ve arkadaşı TOMO'dan
ve TOMA’nın öz kardeşi olan Müjdeçi ADAY ve Onların şakirtleri
AGAY ve MARA'dan kabul etmişlerdir. Bu husustaki esas bilgiyi eseri­
mizin gelecek diğer fasıllarında açıklayacağız.
Hz. İSA Göklere çıkmazdan önceki günlerde, Havarilerini etrafına
toplayarak onlara şu tembihatta bulunmuş ve "Ben bundan böyle gök­
lere çıkacağım, siz KUDÜS Şehrinden başlayarak bütün memleketlere
dağılınız, bütün tayifeleri bana şakirt edinmeniz için İNCİLİ dünyanın
her tarafına giderek müjdeleyiniz ve herkesi BABA, O^UL ve RUHUL-
KUDUS (Kutsal Ruh) adıyla vaftiz ediniz, herkimki bana İman ederse
kurtulacaktır, İman edenlere mücizeler olacaktır " (X) diye sözünü
bitirdikten sonra onların gözü önünde göklere çıkan İSA'dan sonra
Şakirtlerinden ŞEM'UN -- FETROS (Senpier) ile Resul FAVLOS ve ar­
kadaşı BARNABA, Süriyenin Başkenti bulunan A N T A K Y A şehri­
ne gelerek ilk dini merkez Antakya'yı kabul edip kurmalariyle, o za­
man, bütün Suriye hiristiyanlığı kabul etmiş oluyor.

BÖLÜM : 3

GÜNEY D O Ğ U ’da ve DİYARBAKIRDA

HIRİSTİYANLIĞIN YAYILM ASI

Süryanilik İNCİL Müjdesini bütün süriye'ye yaydıktan sonra bukez


sıra U R F A ve dolaylarına gelmiş bulunuyor. HAVARİ’lerden Torna
ve kardeşi ADAY ve yardımcıları AGAY ve MARA Urfa şehrine geldik­
lerinde ADAY’yı Urfada bırakan Torna, Ortadoğuya seyahat ederken
yoluna düşen memleketlere İncil Müjdesini yayarak kendini Hindistan-
da bulduydu. Daha önce Haz. İSA’yla mutabık kalan Urfa kıralı, asıl Sür­
yani olup henüz putperest yaşamakta olan KARA ABGAR, Müjdeçi AD-
AY'ı Urfada görünce "Vait yerine geldi" diyerek kanaat getirdi. Kendi­
siyle beraber bütün ülkesini ADAY'ın müjdeçiliğine uydurarak vaftiz ol­
up hiristiyanlığı kabul etmiş ve Antakyayı geçecek kadar büyük bir dini
merkez halini alan Urfa, zamanla Süryani genel kültür beşiği ve kayna­
ğı oluşu sayesinde bütün Mezopotamya İncilin ışığı altında Allah’ı ta­
nıyarak Hıristiyanlığa kavuşmuştur. İşte o zaman Urfa'ya bağlı bulunan
Diyarbakır eyaleti de Müjdeci Aday ve arkadaşlarının aracılığıyla İn-
c il’in nuruna kavuşmuş ve dolayısiyle Diyarbakır civarı da Hıristiyanlı­
ğı kabul ettiler. Diyarbakır’ın hemen hemen Urfa'dan bu hususta geri

— 31
kalmadığını, kitabımızın gelecek bölümlerinde belirttiğimiz dinî ve ge­
nel kültür ricalinin gösterdikleri faaliyetlerinden anlaşılacaktır.
Diyarbakır, yıllarca Süryani Kadim kavminin patriklik merkezliği­
ni yapmış ve bu sayede kültürel kurallar meydana getirmiş, hatta yir­
minci yüz yılın ilk kavşağında Süryanice, Arapça, Türkçe ve Fransızca
dilleri okutulacak kadar büyük bir eğitim merkezi olmuştur. Bugün ya­
şamakta olan Diyarbakır ilkokul müdürlerinden Bay Aziz Kjreççioğlu
Süryani kilisesi okulunda Fransızca ders aldığım bizzat beyan etmek­
tedir.
Diyarbakır Süryani Kadim kilisesinin kuruluşundan bugüne kadar
özel okullarında yetiştirdiği kültürlü kişilerin biyografilerini gelecek
bölümlerimizde açıklayacağız.
İşte bu yoldan Süryani Kadim cemaatı ilk olarak bütün Hıristiyan
aleminden önce Hıristiyanlığı kabul etmiş bulunduğundan da Hıristi­
yanlığın annesi olma şerefi ve gururu içinde yaşamaktadır: Anneleri­
nin sırtını yarıp doğan Akrep yavruları gibi, Hıristiyanlığın diğer un­
surları, Süryani Kadimliğin sırtını yarıp doğmuş ve Süryaniliği öldür­
meğe çalışmışlardır. Bu da başka bir daya ve ayrı bir konudur.
Süryaniler ilk kez Hıristiyanlığı kabul ettiklerinden dolayı Süryani
Kadim (eski Süryaniler) ismine sahip olmanın şerefini takınmışlardır.
Süryaniler M.S. 38 yılında Hıristiyanlığı kabul etmiş, kültü­
rüyle ihlas ve faziletleriyle isim yaparak bugüne değin çalışmışlardır.

BÖLÜM : 4

SÜRYANİ KADİM ’DE PATRİKLİK

Süryani Kadim genel kilisesinin ilk dinî merkezinin ANTAKYA ol­


duğunu geçen bölümde açıklamıştık. Bu merkez İSA'nın Havarileri ta­
rafından ilk kez kurulduğu için İTHYÜBİYE (Habeşistan) dinî merkezi
olan İSKENDERİYE genel kilisesinden, Roma Genel kilisesinin ve İstan­
bul genel kilisesinin derecesinden üstün bir mevkidedir. Çünkü ŞE-
MUN - PETROS (Senpiyer) denilen havariye mensuptur. Adı geçen Şe-
mun - Fetros’tan bugünedek gelen patriklerin sayısı yüzyirmibiri bul­
muştur. Buna dair, patriklerin cetveli kitabımıza eklemişizdir.
Süryaniler dinen her ülkeye göğüs gere gere yayılarak İncil müj­
desini doyurmak şiarında idiler.
Yayılan bu kollardan biri Batı ülkelerine (Havari Elçi FAVLOS
(SENPAOL ve yardımcısı SİLAS ile) ve yine (Havari Şemun Fetros-
un aracılığıyla) ROMA İmparatorluğu başkenti olan Roma şehrine
uzanmıştı. ; -
1 , f j‘İt
— 32 —

/
Yine bu kollardan diğeri de ANADOLU ve MEZOPOTAMYA sınır
ları dışına çıkmakta idi. Roma İmparatorluğu o tarihte henüz Hıristi­
yanlığı kabul etmemiş putperest idi. Ülkesindeki Süryani Episkopos-
luğu da dinen Antakya'daki Patrikliğe bağlı bulunuyordu. Roma İmpa­
ratorluğu bu Süryani kilisesinin halk üzerindeki etkisinden endişe du­
yunca (sonradan Doğu Roma merkezi olan) İstanbul çevresinde askeri
üslerini arttırdı ve bu sayede doğuya doğru da kol atmakta olan Sürya-
niliğin merkezi Antakya’yı hırpalamak niyetini belli etti.
Bir taraftan da amacına ulaşabilmek için Antakya kilisesinin İs­
tanbul'daki Episkoposluğunu manen kazanmağa çalıştı. Niyeti bu Epis-
koposluğu bir patriklik payesine çıkarmak ve bu sayede endişesine
amil olan Antakya Süryani Patrikliğini manen sarsmak istiyordu.
Bu tarihte maalesef Antakya’daki Süryanilik merkezi ise İstanbul'
da kendine bağlı olan Süryani Episkoposluk merkezinden yararlan­
mak şöyle dursun zararlarından bile habersizdi.
Roma İmparatoru kısa bir sürede İmparatorluğundaki Hıristiyan­
lık dinî liderlerini toplayarak (Devletin namı hesabına, arzu ve emeli­
ne uygun çalışıldığı takdirde) kiliseye lüzumlu maddî takatin devletçe
sağlanacağını, hatta bu kiliseyi hukuken DEVLET KİLİSESİ olarak ta­
nıyacağını bildirdi. Dinî adamları bu teklifi Hıristiyanlık gelişmesi a-
dına uygun görerek kabul ettiler ve anlaşma düzenlendi.
M.S. 451.de Bizans ve Roma dinî reislerinden müteşekkil karma bir
kongre HALKEDONA (Kadıköy) de toplandı, Roma ve bizans impara­
torluğunun gösterdiği yoldan ve güttüğü prensipler içinde çalışılacağı
kararına varan bu kongrenin, doğrudan doğruya din kisvesi altında si­
yasi yönlere doğru eğildiğini öğrenen ve samimi olmaktan ziyade gayrî-
meşrü sayılan kararlarını benimsemiyen Antakya doğu patrikliği, buna
karşı herne kadar dinen bir çok tedbirler almış ve bir çok yazışmalarda
bulunmuş, telkinler, irşatlar yapmış "gelecekten” fikir ve uzak görüşler
ileriye sürmüşsede maalesef bütün bunların nafile ve beyhüde harcan­
dığı ve hiçbir fayda vermediği görülmüştür. Hulasa, Antakya, Halke-
dona kongresinin kararlarını gayrîmeşrü bulduğundan benimsememek
ve kabul etmemekte müşirdi. Ama yine de karşılıklı yazışmalardan ge­
ri kalınmıyordu. Netice fayda vermiyordu, çünkü Devlet hakimdi. Böy­
le bir ikilik ve ayrılık çoktan bekleniyordu.
M.S. 451 tarihinde kararını veren Halkedona kilisesi, herne kadar
ayrılmış duruma girdiğini kabullenmişsede yine M.S. 518. yılına kadar
patriklik birdi, müracaatlar usulen yapılırken İmparatorluk bunu, kabul
etmedi, «ancak Bizans kilisesi kendi kendini idare etmeğe ve Devlet
aracılığıyla sağladığı ve daha da sağlıyacağı maddî ve manevi imkân­
larla idare olunmasını» şart koşmuştu. Bu şartları kabullenen Bizans
ve Halkedona kilisesi esas ortodokusluğun masdarı kendisi olduğunu

33 —
ve bundan böyle Hukuken Devlet kilisesi sayıldığından M E L K İ T
(Krallığa mensup) Ünvanını kendine şair edinmiştir. Nitekim 1969 yı­
lında dahi ayni rotada yürümek ve ayni tampoyu aksettirmektedir. Bu
tarihten itibaren MEKİT kilisesine RUM ORAOTOKUS kilisesi ismi
verilmiştir. Bu tarihten itibaren de kendi kendini idare edebilmesini
seven Bizans kilisesi, temelli olarak ANTAKYA Patriklik merkezinden
ve kilisesinden ayrılmış, Devletin gücüyle ANTAKYA Süryani Kadim
kilisesine karşı sıkı tedbirler alarak Süryani kadim kilisesini tehdit ve
tedhişler içinde bir Mekândan bir mekâne kovalamağa başlamıştı.
Öyle bir durum almıştırki, bundan böyle, ANTAKYA, Merkeziyetini
nerede ise kayıp ve terketmek zorunda kalmıştı.
ARAPLAR'ın Fütuhatına kadar gezici halde kalan Süryani Kadim
Patrikliği, yeniden kendi kendini toparlayarak tekrar Antakya’ya dön­
dü, fakat, tedhişlere fazla dayanmayarak muhtelif yerlere naklederek,
meselâ: HALEP, HARRAN, RAKKA, URFA ve KINNESRİN manastırı gi­
bi mekânlarda muvakkat merkezler kurdu. M.S. 969. yılında Patrik YU-
HANNA VIII. zamanında temelli olarak MALATYA’da temerküz ettiği
halde maalesef orada da bir müddet kaldıktan sonra, Milâdın 1058 yı­
lında MELKİT RUM ORTODOKSLARjn tedhiş ve zülumları yüzünden
Malatya'dan da kovularak ancak DİYARBAKIR’da kendini tutabilmişti.
Diyarbakır'da daimi merkez edinen Süryani Kadim Patrikliğinin o za­
manki patriği DİYONNOSİYOS YAHYA VI. bazen Diyarbakır’da ve ba­
zen de MARDİN ilinin doğusuna düşen ve bir dağın eteğinde kurulmuş
bulunan DEYRUZZAFARAN (Zafaran manastırı) manastırında günleri­
ni geçirirdi.(1)
Ondan sonra gelen Patrikler de ayni düzen üzerinde yürüyerek,
Milâdın 1293 yılında 86’ncı Patrik sayılan İĞNATİYOS BİNVEHİB V.
günlerinde Süryani Kadim Patrikliği devamlı olarak bu manastırda yer­
leşmiş bulunuyordu. Deyruzzafaran manastırı 1932 tarihine kadar Sür­
yani Kadim kavminin Patriklik merkezi kalmışken, BÜYÜK ATATÜRK’-
ün en yakın dostu (Ankara’da ATATÜRK’Ie beraber resim çekmiş ve
bu resim kıymetli bir hatıra ve armağan olarak adı geçen manastırda
asılı bulunmaktadır ve bu eserimizde de mevcuttur) Patrik III. İlyas
1932 yılında MUSUL’daki Süryani Kadim cemaatını ziyaret etmek
maksadıyla gittiği, Hindistan'da altı ay gibi kısa bir süre kaldıktan son­
ra vefat etmesi üzerine Süryani Kadim cemaatının ruhani reisleri olan

(1) Melkit kilisesi 17'ci aşıra kadar Süryanice lisanını kitaplarında ve kilisede kul­
lanırken sonradan İstanbul'da olan dinî reisleri, Süryanice olan bütün eserleri .
yok ederek onların yerine Yunanca eserlerin okunmasını emrettiler.

(2) Patrik İlyas III. Hayat tercümesi Kısım: 2.'de

(,
— 34 — M
Metropolitler SURİYE’nin HOMS şehrinde toplanarak kendi aralarında
yaptıkları Patriklik seçimi neticesinde HOMS Metropoliti (Büyük tarih
ve kültür üstadı) AFREM BARSOM I. (Musullu) adındaki zatı Patrik
olarak seçmişlerdir. Bu seçimden sonra DEYRUZZAFARAN manastırı
patriklik merkezliğini kaybetmiş, bu makam Suriye’deki metropolit­
ler çoğunluğu kazandıkları ve Patriği aralarından seçtikleri için, halen
Suriye'nin başkenti olan ŞAM'da temelleştirilmiştir. Bugünkü Süryani
Kadim cemaatının Patriği III. YAKUP’tur. Dinî merkezi, Suriye’nin baş­
kenti olan Şam şehridir, onun tarafından patriklik makamı Şam’a alın­
mıştır.

BÖLÜM : 5

GÜNEYDOĞU BÖLGESİNDEKİ SÜRYANİ KADİMLİGİN BÖLÜNMESİ

M.S. 1782 yılında genel oy kazanamayan ancak birkaç Episkopos-


tan kurulmuş bir kongre neticesinde gayrimeşru patrik tayin edilen
MİHAYEL CARVE (Halepli), kongreye iştirak etmeyen ve çoğunlukta
bulunan Episkoposlar tarafından reddedildiğini öğrenince, bu duruma
dayanamayarak Suriye’ye gidip oradaki Misyonerlerle anlaşıp işbir­
liği yapmış ve bunların aracılığıyla ROMA PAPA'lık kilisesine iltihak
edip bu süreden kırk yıl önce asıl Süryani Kadim kilisesinden her ne
sebebe binaen darılıp ayrılan Sür­
yani fertlerine ve bazı kiliselerine
Patrik olarak Papa hazretleri tara­
fından tayin edilmişti. Bunlara da
SÜRYANİ KATOLİKLER denilmiştir.
İlk Patrikleri de MİHAYEL CARVE’-
dir. Mamafih her ne kadar ayrılmış­
larsa da Türkiye Hükümeti bu ayrı­
lığı tanımamış ve nazarıitibare al­
mamış, ancak 1845 tarihinde res­
men miktarları tespit edildikten
sonra hükümetçe kabul edilip «Ka­
tolik Süryaniler» olarak tanınmış ve
o tarihten itibaren kilise hüviyetine
sahip olmuşlardır. Eski Süryanilere
«SÜRYANİ KADİM» denilmiş, yeni­
lere de «Yeni Süryaniler veya Kato­
Süryani Katolik Papazı Yusuf Sağ
lik Süryaniler» denilmiştir. Bugün
(Yeniden İstanbul Latin Kilisesine için Türkiye’de Süryani Katoliklerin
atanmıştır.) ruhani reisliğini yapan asıl Türk

— 35 —
I
uyruklu olup Mardin ilinin İDİL ilçesinde doğmuş vatanperver, sadık
ve muhlis, Türklüğüyle iftihar eden, Türkçe, Arapça ve Süryaniceyi
pek iyi bilir, evli, çocuk babası, 35 yaşında, Yusuf Sağ adındaki zat bu­
lunmaktadır. Merkezi, Mardin'de Meryem Ana kilisesidir.
Bir de, 1852-1860 yılları arasında Süryani Kadimlerin bazısı PRO-
TESTAN’lığa meylederek Protestanlığı kabullerinde, onlar da bir kilise
teşkil edip ilk ruhani hizmetlerini, Diyarbakırlı Başdiyakos Saliba ve
Mardinli Başdiyakos. CERCİS HEDAYE yapmışlardır. Şu yeni Protes­
tanların da ilk Episkoposları CERCİS HEDAYE olmuştur. Bu duruma gö­
re, Türkiye’de bulunan Süryaniler üç kısımda mütalaa edilir, şöyleki:
a) Süryani Kadimler, b) Süryani Katolikler, c) Süryani ProtestanIardır.

BÖLÜM : 6

SÜRYANİLERİN LİSAN VE ALFABESİ VE SIFATLARI

1 — Süryani LİSANI (M.Ö. 2300) yılları civarında ASYA toprağın­


da doğmuş ve yerleşmiş büyük bir Kavmin lisanıydı. Şöyleki: Süryani
lisanı; Merkezi Suriye olmak üzere (Suriye, Elcezire, Irak - BabiI, Asur
ile Doğuda Pers (İran); Kuzeyde, Erminye ve Küçük Asya; Batıda, Yu­
nanistan ile Güneyde Arap memleketlerini kapsadı ve bu arada Ceza­
yir'e kadar yayıldı.
2 — Bütün bu memleketlere Yahudilerce Aram denilirdi. Zira
açıkladığımız gibi ARAM, Şam’ın oğlu, Sam ise Haz. NUH’un oğlu ol­
masından bu lisan Sami lisanlarının başında gelen bir lisan olarak kul­
lanılırdı. Bu lisanı konuşan kavim, bu memleketlerin koruyucusu ve
yerlisi olan Sam oğlu Aram’ın nesli olup hatta(1) İbranice Tevrat'ta bu
lisanın adı önemle geçtiğinden Süryani lisanının adı ancak Arami a-
diyle tanınmaktadır. Süryaniler; Yukarda adı geçen ülkelere; bu lisanı
«Aramca» diye tanıtmışlardır. Bazılarının iddiasına göre: Arami adıy­
la Süryanileri ilk tanıtan yunanlılarmış ve dolayısiyle diğer milletlerin
arasına bu iddia peyderpey intikal edip bugüne kadar akıp gelmiştir.
Halbuki bu iddia boş ve dayanıksızdır. Çünkü ASUR ve KÜRDİSTAN'-
da, ŞAM - Suriye’de halen ikamet eden Süryani Kadimler, kendi lisan­
larını Süryani adıyla tanıttılar.
Örneğin: Kürdistan’ın yerlisi Süryaniler, kendi lisanlarını «SÜ-
RETH» (Süryani sözünün değişmiş hali), Şam - Süriye'deki Süryaniler,
yine lisanlarını «SÜRYOYO», Elcezire’deki Süryaniler de kendi lisan-

(1) Tevrat - Krallar kitabı Bap: 4. 18-26. Ve EŞAYE kitabı Bap: 36-11. Ve Dâniel
kitabı Bap: 2-4. Ve Azra kitabı Bap: 4 Ayet: 7.
larını «SÜREYTH» diye isimlendiriyorlar. Şu halde genel olarak Sürya-
niler kendi lisanlarına bu isimden başka bir isim vermiş değillerdir.
Bu nitelikten anlaşılı.yorki, dünyanın büyük bir kısmını işgal etmiş, ya­
yılmış hakiki bir millet, kendi öz adını, öz lügat ve lisanını, asil cinsini
terkedipte yeni takılmış bir isimle değiştirmemiştir. Başkasına göre
de: «Bugünkü Süryaniler çoğunlukla Ümmi (cahil): dağlarda, mağara­
larda yerleşmiş, yaşamış, amelelik etmiş, ziraatla meşgul oldukları,
dolaylarındaki kavimlerle hiç münasebet kurmamış ve kurmayan kim­
seler oldukları iddia olunmuştur. Hakikatte ise böyle değildir. Eski Yu­
nanlılar, Süryanilerle kültür rekabetinde bulunduklarından ötürü (Sür­
yani ülkelerini Yunanlılar işgal etmiş bulunduklarından) Aramileri,
Süryani şeklinde zikrettikleri gibi Aramcayı da Süryanice şahinde
isimlendirmişlerdir.
3 — Süryani lisanı Sami denilen lisandan olup SAM neslinin ko­
nuştuğu lisandır. Bu itibarla Sami lisanının üç önemli türü Süryanice,
İbranice ve Habeşçedir. Bazı bilginlerce, Habeş lisanı her ne kadar Sa­
mi lisanına benziyorsada, Sami lisanından sayılmayacağı iddia olun­
muştur.
4 — Süryani lisanı, İbrani lisaniyle karşılaştırılacak olursa; Tev­
rat’ın İbranice değil, Süryanice yazıldığı anlaşılır. Hatta Avrupa Müs­
teşrikleri; İbranilerin başlangıçtan beri Süryanice konuştuklarını, te­
barüz ettirmektedirler. İbraniler Süryani ülkesinden olup dedeleri
olan Hazreti İbrahim’in de Arami Süryani memleketinde doğmuş oldu­
ğunu biliyorlar. Hatta Araplar da bunu inkâr etmekten kaçınıyorlar.
Örneğin; Kur’an-ı Kerim dahi(1) «İbrahim’in HANİFİ doğduğunu»
(Hanifi, asıl Süryanice bir söz, HANEFO’nın tıpkısıdır; Hanefo, Sürya-
nicede putperest demektir). Hıristiyanlıktan önce Aramiler zaten put­
perest olduklarını bu eserin Kısım: 1, Bölüm: 2'de ve İkinci kısımda
da açıkladık. KELDANİLER’in UR şehrinde putperest doğan Hz. İbra­
him'in inancını açıklayan HANEFO kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de Sürya­
nice olan bu kelime kullanılmıştır. İbrahim’den gelen İbranilerin eski­
den beri Süryanice - Aramca konuştuklarını ispat edecek kadar açık
bir delildir.
5 — YAHUDİTH kitabının Bap: 5. Ayet: 6’da «İbrani ümmetinin
aslen Keldani memleketinde doğduğunu» açıklıyor. Keldanilik adı ise.
bütün doğu Aramilerine şamildir. Biraz daha açılacak olursak Hazreti
Adem'in de lisanı ARAMİ - SÜRYANİ olduğunu Tevrat kitabından öğ­
reniriz (2).

(1) Kur’an-ı Kerim Eli-imran Suresi: 3. Ayet: 67.


(2) Tevrat kitabı - Tekvin Bap: 10.31.
SÜRYANİCE DİLİ (1)

HAZRETİ N U H 'U N TU F A N IN D A N BU G Ü N E KADAR D O Ğ A N ÇEŞİTLİ DALLARI

A K A D Ç A — 4000. M .Ö.

BABİL • A SUR • A M U R İT ■ İBRANİ - FENİKE - K A R TA C A N A D O M - M OABI • AMORİ

ve A R A M İ'ce

2000. M . Ö.

SURİYE BEYNEL - NEHREYİN

(Batı Mezopotamya) (Doğu Mezopotamya)

U R H A Y (U rfa) - Babil
TED M O R İ NAPT1
I N USAYBİN 'in - Doğu
FİLİSTİN
İsa'nın Süryanicesi. Nasturi Kel-
Sümer Galîle - Yahudi İbrani.
dani - Batı Urfa.
Hz. İSA'nın Lisanı - Kitabı Van, Ermiye, Azerbeycan - Kita­
Mukaddes bı Mukaddes Süryanicesi.

Musul ve dolayları - Turabldln


ve Cizre - bugünkü kullanılan dil
Sttryanlce.

Bşp. A . G.

(1) KTOBO DMARDUTO DSERYOYE. C: 1. S: 173. adlı eserinden.

— 38 —

*
Örneğin: «Çünkü Babil kulesine kadar bütün diyarlar milletlerin­
ce, lisanlarınca ve kabilelerince SAM'ın oğullarıdır ve bütün dünyanın
lisanı bir ve lügati bir olduğu (2) şeklinde kayıt mevcuttur. Süryani li­
sanı ülkelerin kutsal sembolüdür. Özelliklerinin bir kısmını burada
izah etmeği ve bu son günlerde elimize geçen (SÜRYANİCE DİLİ) di­
ye dallarını açıklayan şu ekli cetveli ibraz etmeyi uygun buluyoruz.
Süryani lisanının özelliklerini gösteren kısmının açıklamasının
şekli şöyledir; Kitabı Mukaddes'in bir kısmı Süryani diliyle CENABI
HAK tarafından Peygamber ve Evliyalarının kalbine indirilmiştir.
Örneğin; a) Peygamber DANİEL kitabı.
b) Peygamber AZRA kitabı.
c) Nahamiye kitabı. Eski Ahitten (Tevrat’tan) olanlar­
dır.
Yeni Ahit’ten (İncil Kitabı) ise şunlardır:
a) Matta kitabının aslen Süryanice yazıldığını görüyo­
ruz.
b) ve yine Hazreti İSA'nın ve annesi Meryem ile oniki
Havari’nin Süryanice konuştuğu.
c) İsa'nın çağında yaşayan Yahudilerin dahi ecdatları­
nın lisanı olan İbraniceyi kullanmıyarak, Süryanice
lisanını kullandıklarını yeni Ahitte kayıtlıdır. Zira Ba­
bil kralı NABUHADNASSAR tarafından esir edilip Ba-
bil’e götürülen Yahudiler, Babil esaretinde kaldıkla­
rı yetmiş yıl süre içinde Süryaniceyi öğrenerek mem­
leketleri KEN’AN - Filistin diyarına döndüklerinde
Süryani lisanını kullanmışlardır. Hatta İbrani-Yahu­
di bilginleri (Rabbani-bilinenler) bizzat o devrin lü­
gat ve lisanı Arami Süryani ve Asuri olduğunu, fa­
kat çoğunlukla Süryani dilinin o tarihte Yahudiler a-
rasında konuşulduğu gibi İncile intikal ettiği ve o
devirde Yahudiler Süryani dilini kullanırken bu dili
«İbranice» diye, bilirlerdi. Hakikatte ise bu tarihte
Yahudilerin kullandıkları dil; İbranice olmayıp ancak
İbrani ülkesinde kullanıldığı için İbranice zannedili­
yordu.
Örneğin; Arapça, bazı kimseler tarafından, Mısır dili, diye tanıttı-
rılmaktadır. Haddizatında Mısır dili olmayıp ancak onu, Mısırlılar öğre­
nip kullandıkları.için «Mısır dili» diye vasıflandırılmıştır. Mısır dili es­
kiden beri arapça olmayıp ancak Süryanice idi, şu bakımdan: Eski A-

(2) Tevrat kitabı - Tekvin Bap: 11-1

— 39 —
HİD (Tevrat) ta (1) Hazreti İbrahim’in torunu Hz. Yakub (yani Hz. Yu­
suf'un babası Yakub) Mısıra, oğlu Yusuf'un yanma gittiğinde, M ısır’da
FİRAVUN’la Aramice konuşmuştur. Hazreti Yusuf dahi FİRAVUN’un ve­
kili ve veziri iken, Firavun’la ve M ısı 11tarla Aramice konuşurdu. Çünkü
o zaman Arapça dili henüz yoktu. Bu konuyu daha bir çok delillerle is­
pat etme imkânlarımız varsada fazla uzamaması için, Ahdi Atikten
(Tevrat'tan) bu kadarla iktifa edelim.
6 — Yeni AHDE (İNCİL) gelince: (Hazreti İsa'nın devri) Hz.
bizzat annesi Meryem ile Meryem’in nişanlısı YUSUF'la beraber, Hİ
RODOT’un zülmundan kaçmalarını sağlayan ALLAH’ın meleği M ısır’a
kaçmalarını tembihledi ve bu aile Mısır'a kaçıp HİRODOT’un ölümüne
kadar orada ikamet etmişti (2). Bu mukaddes aile arapcamı konuşuyor­
du? Hayır, Süryanice. Süryani Aramiler uzak memleketlerde ikamet
etmiş, lisanlarını yaymış, nesil türetmiş, yetiştirmiş, hatta Mısır diya­
rında eskiden beri eser bırakarak gerek taşlar üzerinde gerekse deri
üzerinde yazılar yazmışlardır. Şöyleki: Hıristiyanlığın doğuşundan son­
ra M ısır’ın PORTSAİT'te Meryem Ana namı altında kurulmuş bir ma­
nastırda kabarık sayıda ve dünyada eşi,görülmemiş kıymetli kitap cilt­
lerini taşıyan bir kütüphanede kâmilen Süryanice yazılı kitaplar vardı.
Hatta bizzat Süryanilerin Mısırlılara yapamadıkları ve gösteremedik­
leri bir başarıyı, Süryani olmadıkları halde Süryanice konuşan İTHYÜB
YE ülkesine dinen hâkim olan İskenderiye Patrikhanesi ve bu Patrikha­
neye mensup HABEŞ ve KIPTI milletlerinin bütün dinî yazışmalarını ve
ayinleri, Süryanice icra ettikleri yoldan, Patrikhaneye bağlı Mısır k ili­
sesine dahi Süryanice lügat ve lisanı telif ve tatbik etmeleri büyük bir
faaliyet ve geniş bir başarıdır. Malüm olduğu veçhile, doğu Süryani-
leri, kendi dillerini çeşitli civar milletlere yaydıklarında KEN’ANİ’lerin
(Kenan, Filistin diyarına gelmeden önceki SAMİLER’in ikinci kavim­
dir) lügat ve lisanına Süryanice bir çok söz ve terimlerin girdiği inkâr
edilemez. Buna örnek olarak İbranice Tevratı zikredebiliriz. Hatta FİNİ­
KE ve FARİSİ lugatları içinde Süryani dilinden katılma kelime ve cüm­
lelerin bulunduğu son zamanlarda yapılan kazılardan anlaşılmaktadır.
Keza genel olarak Süryanice, Sami lisanlarının en önemli ve en geni­
şidir. Sami dilinin en önce kullanılan lisan olduğu Yirmjnci yüzyılın ilk
çeyreğindeki Babil ve NİNOVA memleketlerinde yapılan kazılarda elde
edilen antik eserlerden anlaşılmaktadır. Hatta, kazıda çıkan MISMARI -
(Çivi) yazilı taşların görünüş ve okunuşlarından bu eserlerin Aram
devrinde yazıldıklarını isbat etmektedir.

(1) Tevrat - Tekvin Kitabı Bap: 47.1.11.


(2) İncil Matta Bap: 20.13-15.

— 40 —
İbranice Tevrat’ta da (Arami lisanının dünyanın en eski lisanı ol­
duğu hakkında) özetler mevcuttur.
Örneğin; Tevrat kitabının Tekvin kısmının Bap: 31. Ayet: 47’de
Hazreti Yakup’un kayınbabası LABAN, Yakup’a: «Şimdi gel ikimizin ara­
sında şahit olmak üzere birbirimizle anlaşma bağlıyalım, dedi. O vakit
Yakup bir taş alıp direk olarak dikti, Yakup kardeşlerine -taş toplayı­
nız- dedi. Onlar dahi taş toplayıp bir yığıntı yaptılar ve o yığıntının ü-
zerinde yemek yediler. Laban, o yığıntıya «YIĞAR SOHDUTHO» dedi».
Yığar Sohdutho, Süıyanice olup TANIKLIK TAŞ YIĞINTISI demektir.
Bu olay (M.Ö. 1740) da yazılmış tarihî bir eserin Süryanice yazıl­
dığının isbatıdır. Hele Milâttan 537 yıl önce, Peygamber DanieTin yaz­
dığı peygamberlik kitabını, Babil’de esaret zamanında aynen Süryani­
ce-Aramca yazdığını bize göstermektedir. Bu kabilden, Hazreti İSA
ile annesi Meıyem ve havarileri, Filistin - KEN’AN diyarının sakinleri
olup Süryanice konuştukları ve bu nitelikte Yahudilerin de ayni dili kul­
landıklarını, Yahudiler Babil esaretinde öğrendikleri ve kullandıkları,
asırlarca korudukları bu dili, Hazreti İSA’nın gelişinedek konuştukları
için Tevrat kitaplarının İbraniceden Süryaniceye tercüme ettiklerini,
bu tercümeleri kendi Havralarında okuyup okullarında da çocuklarına
öğrettikleri, pek önemli ispatlardır.
Havariler Kudüs şehrinde ikamet ederlerken (Markos'un evinde)
ilk kiliseyi tesis ettiklerinde Süryaniceyi kullanmışlardır. Bu hususu
bizzat Havari YAKUP’un yazdığı LETORCİYE (Kıddas Kitabı) isimii
AYİN kitabında görmek mümkündür. Hiçbir hakiki Hıristiyan tarafın­
dan (hangi mezhepten olursa olsun) bu hal red edilemez. O tarihte
Süryanicenin Yunancadan daha geçerli olduğu, ilk AYİN’i Süryanice,
Havari Yakup tarafından icra edilişi ile de tebarüz etmektedir.
Türkiye, Suriye, Irak (Asur), Hindistan’da yaşayan bütün Hıristi­
yanlarca (Süryani Kadimler, Süryani Katolikler, Nastoriler ve Maroni’-
ler tarafından kullanılan Süryanice, Batı müsteşriklerince de günün
tetkik konusu olmaktadır. Bu yüzden Batılılar (Yirminci yüzyılın ikinci
yarısında) bu lisanı öğrenmeyi arzu etmektedirler.
Örneğin: Amerikalı Profesör A. VOOBUS, Fransız Profesör L.
ABBE LEROY, London Üniversitesi Prof. J. B. SEGAL, Alman Dr. OTTO
JASTROVV gibi eğitimciler, diyebilirizki işbu satırların yazarı kadar Sür­
yaniceyi bilirler. Bu zevat, lisan güçlerini arttırmak amaciyle Diyarba­
kır'a uğradıktan sonra muhakkak Mardin’de genel kültür kompedanı
Hanna Dolapönü ile de müşerref olmaktadırlar. Ve bu arada Süryanice-
deki gelişmeleri tanımak fırsatını elde etmenin zevkine varmaktadır­
lar. Hatta Alman Dr. OTTO JESTROVV, işbu satırların yazarının özel ha­
tıra deftreine yazdığı aşağıdaki cümleleri beraber okuyalım. (Hatıra
defteri sayfa 98. Yazı No: 200) de. Almanca yazı, okunuşu ise Süryani-

— 41 —
cedir. «ONO AThİNO LİDYARBAKİR UFSİHNO ĞALABE İNAKLA D'HZE-
Lİ İ - İTO DENDAThALO UJĞİNNO AMOAŞO AZİZ - KÖROHAMNO ĞA­
LABE ASSİRYOYE UZED MEKÜLLE KÖROHAMNO ANNOŞE DU TURO
U LEŞONE. İmza: Dr. OTTO JASTROVV.
Bu satırların bugünkü Türkçeye çevrilmiş şekli şöyledir:
(Diyarbakır’da Meryem Ana kilisesini ziyaret ve onun papazı Aziz
Günel’le müşerref olmaktan; ve Süryaniceyi en iyi şekilde kullanan
TOR ABİDÎN (1) halkıyla tanışmaktan pek sevindim ve memnun kal­
dım.) İmza: Dr. OTTO JASTROVV.
Demekki, Süryani lisanının önemi olan Batı memleketlerdeki eği­
tim hocalarını öğrenmeğe çekiyor ve çekmeğe de devam edecektir.
Süryanice lisanı Milâttan sonra kilise bilginlerinin lisan ve lügati
oluşuyla. Yunanca ve Latince lisanları da beraber yürütmüşlerdir. Zira
kilise bilginleri herhangi bir asırda olursa olsun yegâne bu üç lügat
ve lisanlarla fikir ve yazışmalarını yapmaktan kendilerini alamamış­
lardır. Keza kilise görevlileri İslâmiyetin doğuşundan bu yana Arap-
çayı da ön plana katmışlardır.

BÖLÜM : 7

SÜRYANİLERİN TERCÜMELERİ

Süryaniler, bir çok nefis ve nadide eserler yazıp bıraktıkları gibi


bir çok kıymetli eserleri de Yunan dilinden Süryani ve Arap dillerine
çevirmekle geniş bir gayretin içinde gururlanmaktadırlar. BAL ARISI
her çiçekten ve her ottan, hatta havadan bile sağladığı bal ürünün­
den insanı hoşlandırıp memnun ettiği şekilde, Süryanilik de genel kül­
tür dallarından türettiği ve dünyaya serptiği bu tahsilin feyizi içinde
ruhen yaşamaktadır. Süryani bilgin ve yazarları, dinî kutsal kitaplardan
ziyade Yunanlı büyük filozofların her daldaki eserlerini kayıp etmeden
Hıristiyan ve İslâm dünyalarına mal etmişlerdir.
İsbatı: Yunanca eserler, ortadan bir kısmı kayıp olduğu halde yer­
lerini tutan Süryani ve Arapçaya çevirdikleri eserlerin mevcudiyetiyle
sabittir.
Cehalet devrini yaşayan, kültür ve medeniyetten mahrum olan A-
rap İslâmiyetini, dünyasına bile ışık tutmuşlardır. (**) Abbasi HALİFE-

(1) Midyat çevresine TOR ABİDİN denmektedir. İbadete kendini vakfetmiş kimsele­
rin DAĞI anlamına gelmektedir.
(* ] «Peygamber (Hz. Muhammed. artık Yahudi Kâtipleri Kullanmaktan vazgeçti.
Bu gibi işler ZEYD bin SABİT’e müracaat etti ve ona ARAMİ Lisanını öğrenme­
sini emretti»; (Hz. Muhammed'in Hayatı adındaki kitap sayfa (209) Reşat Nuri'­
nin Fransızcadan Türkçeye çevirdiği Emille DERMENG Hemin yazdığı ve Tan
Matbasının 1958 de basılan nüshası.

42 —
LER'inin devirlerinde, eğitime ve kültür dallarına kadar Arapları çıka­
ran ve medeniyetin kucağına onları yerleştiren yine Süryanilerdir. A-
rap eğitim adamları kültürün dallarına çıkmak istedikleri sıralarda yine
Süryanilik onlara kanat açmıştır. Süryanilerin, Yunanca eserleri, Arap-
çaya çevirmekteki yardımları inkâr edilmeyecek kadar büyüktür. Arap-
lara ilk öğretmenliği yapan Süryanilerdir. Kültür bakımından Arap İslâ-
miyetine ilk büyük yardım hamlelerinde bulunan Süryani kültür sahip­
lerinin bir kısmını burada açıklamakta büyük fayda vardır.
1 — DİMİŞK'li (Şamlı) YUHANNA (M.S. 675-749). Hıristiyanlık
eserlerini ve Yunanlıların kültür eserlerini en kısa yoldan, süratle
İslâm dünyasına sokmasını bilen bu büyük DÂHİ, Arapçayı Araplardan
daha fazla ve daha iyi bilen Arap Hıristiyanlarının dinî reisiydi (*). AH-
DAL İle MUAVİYE oğlu YEZİD’in sohbetlerinde çok bulunmuş olan Yu-
hanna, Halifelik sarayında yüksek bir mevkiye sahipti. Halife HAŞŞAM
(M.S. 724) günlerinde ayni kürsüde oturan bu yüksek tercüman, haya­
tında daima Süryanice ve Aramice lisanını Yunanca, Latince ve Arap-
çaya çeviren bir alimdi. Ecnebiler bile bu zatı, Erenler derecesinde
bulduklarını beyan etmişlerdir.
2 — Halife MUAVİYE’nin (M.S. 661 - 680) özel doktoru Hıristiyan
Süryani ATHALOĞLU, isimli zattır.(1)
3 — Arapçayatercüme edilmesi için Halife ABDÜLAZİZ oğlu II. Ö-
3 — Arapçaya tercüme edilmesi için Halife ABDÜLAZİZ oğlu II.
ÖMER (M.S. 717) yılında Mısır İskenderiye’deki Süryanice Tıp eser-
tir. (2)
4 — Halife VELİD (M.S. 705) in günlerinde Hıristiyan yazıcıları­
nın yerine Arap-İslâm yazıcılarının alınması hakkında emir vermiş­
tir. (3)
5 — Emevi Halifesi HAKKÂM oğlu MERVAN (M.S. 684) ın dok­
toru aslen Yahudidir. Fakat lisanı Süryani olup BASRALI MESÜRCİYE
adındaki doktordur, İskenderiyeli Rahip HARUN'un Tıp kitabını Arap­
çaya çeviren kendisidir. Bu kitap İslâm lisanının ilk bilim kitabıdır.(4)
6 — İran Hükümdarı HÜSREV ANOŞİRVAN’ın (M.S. 555) tarihin­
de CİNDİŞABUR şehrinde kurduğu Tıp ve Felsefe Fakültelerinin hoca­
ları çoğunlukla Süryani Hıristiyan olup Süryanice lisaniyle eğitimi ya­
parken fakültenin Dekanı Cevercis, (BAHTYEŞU’nun oğludur). Halife
MANSUR (M.S. 765) ondan tıp hakkında bilgi alırken İslâmiyete davet
ettiğinde, ona Cevercisin cevabı şöyle olduydu: «Zira baba ve ecdadı­
mın Cennet’te veya ateşte olduklarına razıyım.» dedi. Cevercis, Hali­

(*) Filip Hitti. C: 2. S: 116-117.


(1) Filip Hitti. C: 2. S: 113. (2) ayni eserin S: 113. (3) İbnilibri. C: I. S: 195.
(4) İbnilibri. C: I. S: 192. ve Filip Hitti. C: 2. S: 113. (5) Filip Hitti. C: 2. S: 176.

— 43 —
felik sarayında bir Tıp akademisini kurmuş ve onun etkisiyle sarayda
doktorların sayısı hayli yükselmişti. (M.S. 801) tarihinde vefat eden
Cevercis’in babası da (Bahtyeşu) Halife Harun REŞİT’in emrindeki
Bağdat Hastanesinin Baştabibiydi.(5)
7 — MASÜYA oğlu YAHYA (Yuhanna), Hıristiyan Süryani olup
BAHTYEŞU gilin şakirtlerindendir. Halife Harun Reşit’in küçük Asya'ya
yaptığı savaşlarında ele geçirdiği birçok Tıp eserlerini Arapçaya ter­
cüme etmiş olduğundan Halife de onu maddî zenginliğe garketmiş-
ti.(6)
8 — İshak oğlu HÜNEYİN (M.S. 809 -873), Yahya'nın şakirtlerin­
dendir. Devrinin tercümanlarının en büyüğü, kültür kahramanı, Doğu
Süryani kilisesinin evlâdı olup HİRA şehrinde doğmuştur. Halife MA-
MUN tarafından bilgi evinin direği olarak atanmıştır, a) Yazıhane, bl
Kütüphane, c) Maristan ve Müze tesis eden Hüneyin Müzede asıl ve
tercümeleri yan yana dizerdi. Hüneyin, DAVUT ve İshak adındaki iki
oğlunu ve kızının oğlu Asam oğlu Hubeyşi’de tercüme işlerinde yetiş­
tirmiştir.
Medeniyet-i İslâmiye Tarihine göre, Hüneyin’in torunu Hubeyiş'te
bilimde dedesine ermekteydi. Hüneyin, Yunan eserlerini Süryaniceye
çevirir sonra da bu çevirileri ya kendisi veya yardımcılarına verip on­
ları Süryaniceden Arapçaya aktarırlardı. Bu imkânlara rağmen Aran
öğrencileri ARİSTO ve GALİNOS'un birçok eserlerini muhafaza ede­
mediler. Hüneyin, APOKRAT’ın Tıp yazılarını ve EFLATO’nun siyaset
kitabını Süryaniceye tercüme ettikten sonra Arapçaya da çevirmiş­
tir. (1) Buna sebep; o tarihte Yunancanın Arapçaya tercüme safhası
zor gelmekte idi. Buna binaen, eserler Yunancadan Süryaniceye, son­
ra da Süryaniceden Arapçaya aktarılmaktaydılar.
9 — ADE oğlu YAHYA (M.S. 974) ünlü tercümanlardan biridir.
Ve yukarıda adı geçen tercümelerin üzerine çok eğilmiştir. İhlasla on­
ları şekk ve şüpheden kurtaran bir gözcüydü. ARİSTO'nun ŞİİR kitabın­
dan ve EFLATO’nun NEVAMİS (Düştür) kitabiyle TİMAOS’un kitabına
dair de birçok tercümeler yazmıştır. YAHYA, Batı Süryani milletine
uyruktur. Batı Süryanileri, birçok Doğulu Süryani üstad kardeşlerin­
den faydalanmasını bilmiş ve doğu üslubundan faydalanarak kendi ter­
cümelerini daha net anlaşılır hale koymuşlardır.(2)
Bu alanda en fazla başarı gösteren (M.S. 912) yılında vefat eden
KIŞTA oğlu LUKA'dır. Bu zatın fedakârlığı inkâr edilemez. Astronomi

(5) Filip Hitli. C: 2: S. 176


(6) Filip Hitti. C: 2. S: 176. veİbnilibri Süryanice C: I. S: 98.
(1) Filip Hitti. C: 2. S: 176- 177. veMuhtasar -EDDÜVEL. S: 252.
(2) Filip Hitti. C: 2. S: 177.
ve Felsefe bilimleri üzerinde çok çalışmıştır. Eserlerin Yunancadan
Süryaniceye ve Arapçaya aktarılmasında çok mahirdi. Batı ülkelerine
(Örneğin: Roma'ya) gider, kitabı seçer, Bağdat’a dönünce, üzerinde
çalışırdı. Luka, Erminye'de vefat ettiğinde altmış dokuz güçlü yazar,
müellif, on yedi tercüman kâtip yetiştirmiş bulunuyordu. ONUN hatı­
rasına izafeten mezarı üzerinde BÜST'ü dikilm iştir.(3)
10 — URFALI THEOFİL, Halife MEHDİ’nin Astronomi bilginleri
den olup Süryani Maroni mezhebindendir. HOMİROS’un İLYADE’sini
(Yunanca Ed. kitbaını) tercüme ederek Araplara bırakmıştır.
Putperest Süryanilerden başka, Hıristiyan Süryanilerden Araplar
çok faydalanmışlardır.
Süryanilerin Araplara sağladığı eserlerin cetveli geniş bir liste
tutar.
Süryaniliğin, fikren, dinen ve siyaseten Araplara olan faydası, fii­
len fedakârlığı pek çoktur. (*)
Süryaniler, yalnız tercümeyle kalmamış, onlara daha etkili olmak
üzere yazılarında da Araplara daha önemli müsbet etkili olmuşlardır.
Şöyleki:
Esas Arapça harfleri NABTI harflerinden alınmadır. NABTI ise Sür-
yanicenin bir dalıdır. Arap yazısı esasında büsbütün noktasız ve sesli
harflerden mahrumdu. Ancak Hicretin birinci asrının başlamasıyle bu
yazıya nizam verilerek yine Nabtı yazısından nokta ve sesli harfler alı­
narak takılmış, Arapça muntazam bir gramere bağlanmıştır. Bu reform­
la uğraşan Doğulu Süryaniler olmuştur. Meselâ: Bir harfinin üstüne
bir nokta konulunca, ona ses değişikliği verir.
Örneğin: (A) harfi üzerine bir işaret konulunca onun - E- gibi o-
kunmasını sağlar. Keza alta konulunca - 1-da - İ - sesini verir. - O- se­
si ise, doğrudan doğruya Arapça virgül biçimindeki - V - VAV - harfidir.
Mâlümdürki ayni asrın sonunda Süryani yazısı gibi Arap harfleri üstü­
ne bu noktaları kısa bir çizgi (’)ye çevirerek tıpkı Süryani yazısının
«tatbiki şeklinde görüldüğü üzere» zamanımıza kadar aynen gelmiştir.
Bu harf reformu, mesnetlere binaen Halife HACCAC’ın zamanın­
da yapılmış ve bu düzeni de veren Süryaniler olmuştur. Yine (M.S.
750)de Yahudi bilginlerinin İbrani Tevratını; Aram aslından aldıklarını
göstermektedir. (1)
Arami lisanının yayılmasından önce Fenike Alfabesi yaygın halde
idi. Bu Alfabe ilk kez Aramiler tarafından iktibas edilip Asya’nın muh­
telif yerlerinde kullanılmıştır. İbraniler kendi Alfabelerini Aramilerden

(3) Filip Hitti. C: 2. S: 177.


(*) Medeniyeti Islâmiye Tarihi C: 3. 267-271.
(1) Filip Hitti. C: 2. S: 147.
. ı ••
— 45 —

ı
Milâttan önce 4 -6 yüzyıllarda öğrenebildiklerini, daha önce Eski Feni­
ke Alfabesini de uzun bir süre kullandıklarını ve bugün Tevrat’ta kul
landan dörtgen harflerin Arami eserlerden alındığını göstermektedir.
Kuzey Arapları ise Alfabelerini, yani KUR'AN-I KERİM’in yazıldığı
Alfabe; Naptıların kullandıkları Arami Alfabesinden ve bu şekilde ER-
MENİTer, İRAN’lılar ve HİNT’liler dahi Alfabelerini Arami kökünden al­
mışlardır. (2)
BEHLEVİ ve SENSİKRİTİ (Sanskritçe) harfleri ise esasen Arami-
dir. BUDA din adamları Sensikriti Alfabesini Hindistan'dan taşıyarak
Çin ve Kore’nin ta göbeğine kadar yerleştirmiş ve bu kabilden FENİKE
harfleri, Aramilik yoluyla Doğudan Uzak Doğuya, Batıdan da Yunanilik
yoluyla Avrupa'ya, her iki Amerika’ya ve bütün cihana aktarmışlar-
dir.f1)

KUR’AN-I KERİM DE VE ARAP MÜFREDATI ARASINDA


BULUNAN SÜRYANİ KELİMELER

Süryanice ve Arapça okuyan ve konuşan kişiler, Süryanicenin e-


sas sözlerini Arapların müfredatı arasında gayet kolay bulabilirler.
Şöyleki:

Arapça Süryanice Türkçe Kur’andaki mehaz ayetler

Allah Aloho Tanrı Bütün Kur’anda


Furkan Furkono Kurtuluş Bakara Süre: Ayet: 37.
Eii Ümran Sür. ayet: 9.
Kâhin Kohno Ruhani adam Tor Sür. ayet: 29. ve
Haket Sür.: 42.
Tor Turo Dağ Tor süresinin adı
Secede Sıged Secde kıldı Bakara sür.: 19. Elkalem
Sür.: 42, 43.
Sıfır Sıfro Broşür Cuma sür: 5.
Kassis Kaşişo Keşiş Elmaide sür: 85
Sallah Aslah Düzeltmek Elbakara sür: 2, 40. Elnur: 57
Sıddık Zadiko Salih Bütün Kur’anda
Sadaka Zedko Sadaka Bakara sür: 40, 77, 104
İnsan Inoşo İnsan Kur’anın birçok yerlerinde
Adem Odom Adem Kur’anda
Havva Ha.vo Havva Kur’anda

(1) Frank R. Blaskin Journal American American Oriental Society, vol. IX (1940)
(2) Filip Hitli C. 2. S: 147

— 46 —
Arapça Süryanice Türkçe

Nisa Ineşe Kadınlar Kur. Nisa sür:


Ünthe Ent'tho Kadın Nisa süresi
Eb Abo Baba Kur'anda
Em Emo Ana Kur’anda
Ah Aho Kardeş Kur’anda
Aiem Olmo Kâinat Kur'anda
Kelb Kelbo Köpek
Hımar Hımoro Eşek
Atan Atono Dişi Merkep
Atun Atuno Ocak
Asbaa Seb’o Parmak
İd İdo El
Kef Kâfo El Avucu
Tayır Tayro Kuş
Cemret Gemorto Ateş Koru
May Mayo Su
Hınta Heto Buğday
Şeiret Searto Arpa
Dıhın Dahno Darı
Dakın Dakno Sakal
İnıb İnbe Yaş Üzüm
Tin Tino İncir
Havh Havho Şeftali
Remman Rumono Nar
Nar Nuro Ateş
Hamır Hamro Şarap
Thülmet Tülmo Gedik
İncas Egose Erik
Karyet Kritho Köy
Beyt Beyto Ev
Medinet Midinto
Sur Şuro Beden (Sur),
Kıl at Kıl’o Kale
Daret Dorto Avlu
Kıstra Kestro Kasaba
Melek Melaho Melek
Melik Melko Kral Padişah
Sultan Şultono Padişah
Sikkâr Şekro Şeker
Nebi Nbiyo Peyğamber

— 47 —
t

Arapça Süryanice Türkçe


Kaddis Kadişo Aziz - Eren Kişi
Savm Savmo Oruç
Salat Slutho Namaz
Yavm Yavmo Gün
Saat Şotho Saat
Biir Biro Kuyu
Baka Pka'tho Ova
Nahır Nahro Nehir
Leyi Lilyo . Gece
Merc Mergö Yayla
Ferdevs Ferdeyso Bahçe
Seyf Seyfo Kılıç
Rımıh Rımho Mızrak
Kitap Ktobo Kitap
Kraat Kıryono Okuma
Ikra Ikri İsmimle oku ,
biismi bişem
Kârm Kermo Bağ
Çinnenet Gentho Bahçe
İsim Eşmo İsim
Hal Holo Dayı
Şems Şemşo Güneş
Şite Setvo Kış
Rabi’i Rbi'o Bahar
Zammar Zımoro Terennüm
Bekâ Behyo Ağlamak
Tağut Togyuto (Sapmak) Sapkınlık
Şekel Thikal Sıklet - Ağırlık
Kayto Kayıt Yaz (mevsimi)
İsmail İşmoil İsmail
İsa İşo İsa
Rahman Rahmono Marhametli
Rauf Rahfano Rauf Şefkatli

VE BÖYLECE BİRÇOK SÖZ VE TERİMLER SÜRYANİCE OLARAK -


ARAP DİL VE LÜGATINA alınmış ve bu kıyas ilim ve irfan sahiplerine
dil ve lügat bakımından kâfi gelecek kanaatindeyiz. Örneğin; Süryani-
ceden alınan «Ayların adları» da bu konunun ispatını sağlar.
Bu lugatları seslendiren ve çalıştıran Alfabe kısımlarını ve
çeşitlerini göşteren TABLO'ları da eklenerek dikkatlerinize
I

— 48 —
sunmaktaki gayemiz, yazdığımız Alfabe çeşitlerini birbirleriyle karşı­
laştırdığımız takdirde bütün bunların ana Aramcadan ve dolaytsiyle
Süryaniceden alındığı pek kolay belirtmektedir.

Alfabe çeşitlerinin tablosudur.


X 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Sesler.

Z* İS X
V v, K +S ö t f / A Alef - Elfa

■İ ^ ^ v * K B •* B Beth - bet
k || 9 s
■M ı A Ar Gemel - Gomel

> A <3 ^ T ol ? d Daleth - dolet

tt1 cn n <
a *> / 'E °f He
^ p o * A
2 > 'ı cv p f ° V
. T f y ı <\ S 3 Vav

" E x ı p ; n 1 z Zeyin - Zay

* H l l .Q h a * VN * - c ? 0H
ti*• Uk* H Heth - Het

"* “% U ı a H r V - 13 > &e -6 T/7 Teth - Tet

T 'l i j ‘I 3 6 - y Yüth - yüt

j) k k r k Kaf - köf

l / 5 j j K < LL Lamedh - lömed

t Ş a -a r /İM /o M Mem

J o
A 'A İ \ ^ N Nuri

f Jf û -û o ^ J ) U “ T T kûa 5 Semketh semk

o u JT -* cr - t e AO ^ î Ayın - îy

^ 7 m s 3 -A <i> Pr yâ F Fe

n p- i T o r 7 J a o f Al v? SA Sodhe - sode

<P P -O 3 3 & ? «D O. Kof - qof

y ^ ;1 l N? j «
Riş - Reş

w \ û i z r -y - _oJ u° - 9 Şin

-i- n h dı n >=> K r l T Tav

(1) Arami. (2) İbrani. (3) Süryani Estrangele. (4) Nabti. (5) Arap Küfi. (6) Arap
Nasih. (7] Arkani Yuharli. (8) Bati Süryanice. (9) Türkçe. (*) Fenike.
Sesli Hareketler ise Tablonun sol yanında gösterilmiştir.

— 49 —
ARAMİ ALFABESİ’nin ZAM AN LA ALDIĞI ŞEKİLLER (I) (I)

ESKİ TA D M O R 1 NA PTI I ESTR A N G ELE 1 ARAM İ


O KUNUŞU Ş E K İL
ARAM İ ARAM İ ARAM İ | SÜRYANİ | SÜRYANİ

* rr' rf t Alfa. A. S ığ ır, Gemi

P Beth. B Ev

7 X h*. Gamel. G. Deve

P 1 1 Tl •>
m
Daleth D. Kapı

3 y 'T l cr\ a) He. H. Baca dem iri

y o 7 cı O Vav. V. Çakılan dem ir

/ 1 » s Zey. Z. Silah

n Heth. H ı. Duvar, Sur, beden

* > -b Teth. Tı. Akrep

/ - Yüth. Y. El

t .s 3 Köf. K. El pençesi

J L -± J A Lömedh. L. M id i 1 - değeneği
W| ya ra *> Mim. M. Su

-j \ Nun. N. Balık

t _EO n <_C r>


Semketh. S. Dayanak

< o A > A îî. ly. â. Göz

/ 3 3/ Fe. F. Ağız

r P JT Sodhe. Sa. Tör, Ağ.

T _n 9 _a Kof. KA. Q İlâç

y / n J/ ‘T Riş. R. Baş

V - , ^ Şi.n. Ş. Diş

t d l dı ch ı Tav. T. Mücize
D D A ft

(I) 1967 tarihinde, Abrohom Gabriel Zsavmo tarafından telif edilen ve on gün önce
elimize geçen (KETHOBO DMARTUTO DSERYOYE Hestorıa de la cultura de los
asıryanos Arameos) ve BANFİELO - BUENOS AİRES - ARGANTINA’de basılan,
adlı eserinden alınmıştır. H. Epsk. Aziz Günel
(x) Süryanice basılmıştır.

— 50 —
Ken'anlıların Kullandıkları
Alfabe Çeşitlerini gösterir (1) (I)
Eski Sonraki Dakrat- Süryanice Sürya­
H arfin H arfin
Yan Yan hıdaş doğu nice
anlamı okunuşu
Batı

* k / rd / Alef. A
fi
J> i ^3 O Beth. B
B
7 1 > Gamel. B
G
> / p P' T?
% Daleth. D D
3 cn O) He. H H eH .


V w n O Vav. V
VOCY-V-
/V / I Zay. Z
~Z<jtri z
m orf
R f Heth. Hı
/#H-
0 0 İÜ -V T ıth . Tı
Tef£-T-
-Z Al ** C» Yüdh. Y y&jZ-y-
y y y 5•-s / “* Köf. ke
k*f-k
L L -X Lamedh. L
Ljjmeti£—L
7 _ f * Mim. M
'A7- mm
y 9 > *s r < Nun. N
• /V - A /< " 1

3 7 un LÛû
Semketh. S
S-S«Wtfce/£^
0 V îî. ı
î ^
LÛ Fe. F
F-f*
A a ıVJ; Sodhe. Sa S a — Sc?öe
T £ -D co Kof. Ka

V 9 t
w
9 Riş. R
Riş-R
\A/ w ıfe. Ş ^//7
> Şin. Ş

i* i Tav. T
7 7 *v
B. P. A. G.

(I) KTOBO DMARDUTO DSERYOYE? C: 1. S: 93. Adlı eserinden alınmıştır, (süryani


baskı)

— 51 —
İLK ŞEKİL Yazı (I)
Zamanla yazı şekline giren ilk resim ve şekilli rumuzlarla
gösteren yazı(I)

Aacırlu Yazı B a b il'li S ü m e r'li Yazı


Anlamı (700, M .Ö .) (2500.M .Ö .) (5000. M .Ö .)

Güneş

* 7 î>
Tanrı veya
Gök
“T *
Dağ
i*
Duvar
a a □
Ağaç o
« fc f
Başak

(I) KTOBO DMARDUTO DSERYOYE. C:1. S: 46. adlı eserinden alınmıştır.

— 52 —
İKİNCİ ŞEKİL YAZI (I)

Z A M A N LA DİYELEK VE SES VERMEĞE GİREN YAZI

yAİ-flf iA^flJ i-t | , u-c A-lf


Bu şekillerin (ÇAKILI) denilen diyelek ve sese, Babilli Asurlular tarafından sığ­
dırılmış ve elan (Üçüncü yazı) olarak Süryaniler tarafından kullanılmaktadır.
Üçüncü Şekil Yazı
(Aşağda gösterilmiştir)

Yukarda 19 harftan ibaret olan Alfabeden anlaşılıyorki: Babilli Asurlular, aşağda


gösterilen (6) heceli harfları, yazıları arasında kullanamıyorlardı. Bira bu harflar SÜ­
MER Sigasında ve diyeleğinde bulunmamasından zamanla Babilli Asurlar tarafından-
da kullanmak adeti olmamıştır. Fakat her ne kadar kullanılmamışsada yine de ka­
milen bunları kayıp etmemişlerdir, ancak konuşma arasında kullanılmıyordu.

fk jt it M V Afc
a <-* * * * o O}

Bşp. A .G

(D KTOBO DMARDUTO DSERYOYE. C. 1. S: 47. adlı eserinden alınmıştır.


— 53 —
SÜRYANİCEDEN ALINAN AYLARIN A D I(1 )

Babilli Süryani Türkçe


S. N. Arapça
Asurlar Aramı anlamı

1 Nisanu Nison Nisan Nisan


2 İro İyar İyar Mayıs
3 Simano Haziran Haziran Haziran
4 Duzu Temmuzf*) Temmuz Temmuz
5 Abu Ob Ab Ağustos
6 Ululu İlul Eylül Eylül
7 Teşritu Teşrin kdim Teşrin evvel Ekim
8 Arah Semno Teşrin ıhroy(2) Teşrin elthani Kasım
9 Kislimu Könün kdim Kanün elevvel Aralık
10 Tebuto Könün ıhroy Kanün elthani Ocak
11 Şabato Şıbot Şıbat-Sıbat Şubat
12 Adaru Öder Adar Mart

Alimlerin eski eserler üzerindeki çalışmalarının yoğunluğu fazla­


laştıkça Süryanice eserlere teveccühleri artmaktadır. Bol yatırımlar
yaparak Batı Üniversitelerinde de bu lisanın öğrenilmesine gayret de
gösterilmektedir. Tarihî eserlerin bir bakıma ispatlı hale getirilmesi
Kutsal kitaplara da isnadiyle vaki olmaktadır.
Süryaniceden batı dillerine çevrilen eserlerin sayısı binlerin üs­
tündedir. Hatta bu yüzyıllarda (Alman, Fransız ve İngiliz alimlerince)
bilim dallarında Süryanice dilinin üzerinde çalışanların yekûnu Yunan­
ca ve İbranice öğrenenleri kat kat aşmaktadır.
Türk Üniversitelerinin SÜMEROLOJİ kürsüleri hassasiyetle ele­
man arıyorlarken (halen yabancıların Süryanice üzerine titizlikle eğil­
dikleri bir sırada, bir türlü Anadolu’nun HAKİMİ evlâtlarınca gereken
teveccüh görülmemektedir. Ufûlümüzden önce bu ızdırabımızın gide­
rilmiş olmasına inanıyoruz. Zira, Batı yabancılardan Süryaniceyi öğren­
meğe muhtaç olmak, benliğimize teessür katacaktır.
Türkiye, Elcezire, Suriye, Irak ve Lübnan dolaylarındaki ülkelerde
yaşayan Süryanilerin, Süryaniceyi yaşatacakları yerde batı dillerine
iltifat ederek kendi dillerini ihmalden de öte inkâr etmek duruma düş-1

(1) KTABO DMARDUTO DSERYOYE. C: 1. S: 54. adlı eserinden alınmıştır.


(2) Besin ayı demektir, ve (*) Saatli Maarif Takvimi - Temmuz ayı. 1. de

54
tüklerini görmek; kişiye dehşet vermektedir. Yirminci yüzyılın bu ikin­
ci yarısında Süryaniceyi yaşatanlar (Süryani Kadim mezhebinden) ka­
lanlardır. Bunlar bugün için bir katreden ibaret isede kendi aralarında­
ki dayanışma sayesinde kültür ve edebiyatına olduğu gibi lisanın öğre­
tilmesine de gayret göstermektedirler.

SÜRYANİLERİN TÜRKİYE CUM HURİYETİNDE GELİŞMESİ


ÜZERİNE BİR K AÇ SÖZ

Şöyleki: İslâmiyetin ilk doğuş devrinde CEHALET devri, HALİFE­


LİK devrine DEHŞET devri, OSMANLI İMPARATORLUK devrine de HA­
REM ve İSTİBDAT devri denildiğine göre, bu devirleri uzaktan gören
İSLÂMİYET PEYGAMBERİ HAZRETİ MUHAMMED, KUR’AN-I KERİM'in
MAİDE Suresinin 85, 86 ve 87 ayetlerindeki metninde şöyle buyurmak­
tadır: «Mümin olanlara (İslâm olanlara) en yakın ilgi ve sevgiyi gös­
teren «BİZ NASRANİYİZ» (Hıristiyanız) diyenleri bulacaksınız, bunla­
rın arasında kibirlik (gurur) tasarlanamaz. Bunların KEŞİŞ ve RAHİP­
LERİ vardır. Onlar, RESÜL’e İNEN’ini işittiklerinde gözleri yaştan taş­
tığını göreceksiniz. Onlar, doğruyu bilerek «YARAB; İman ettik bizi ta­
nıklardan yaz, ancak Allah ve bize hak olana iman ettiğimizden bizi sa-
lihlerden saymaktan başka bir tamaımız yoktur» derler. Cenabı Hak
dediklerini işiterek diledikleri, altından ırmaklar akan Cennet’te daimi
kalmalarını verdi. Zaten iyilik edenlerin karşılığı odur.» buyurduğu bu
emrin ışığı altında Hazreti Muhammed’de kendi mührü altında onay­
lanmış ve 1957 yılında ANKARA’da İÇVARLIK Dergisi Fasikül: 60. sayı­
sında «SEMAVİ DİNLERE DAİR BAHİSLER» serisinde basılarak yayın­
lanmış şu değerli ve saygıdeğer AHİDNAME (anlaşma) nin kopyasını
aynen yazıyorum. (1)
«Bu kitap, ABDULLAH OĞLU MUHAMMED’in bütün başka din sa-
liklerine verdiği bir AHİDNAME süretidirki: HAK TAALA, Anı (onu)
rahmetiyle tebşir (müjde) etmeğe, azabiyle halkı korkutmağa gönder­
miştir. Ve ALLAHÜ TAALA; Anı halkının üzerind eolan emanetine emin
eylemiştir. OL (o) Muhammed bu kitabı bütün NASRANİ (Hıristiyan)
milletleri müntesiplerine Ahid için verdi. Her kimki; bu ahdi bozarsa
ALLAH’ın Ahdim bozmuş olur, dinini istihza etmiş olur, Allah’ın lane­
tine layık olur. Bu Ahdi yerine getirmeyen gerek sultan gerek gayrı ol­
sun, ayni itabe maruz kalacaktır. Bir Rahip veya bir seyyah bir dağda
veya bir derede yahutta bir kırda, şehirde ve çölde yerleşmiş olsun
onların kâffesinden (hepsinden) her gücü savdım. Nefsimle Avamınla,1

(1) Asıl Arapçası Mardin - Deyruzzafaran manastırı kütüphanesinde mevcuttur.

— 55 —

t
ve her ehli milletimle ve bana tabi olanlarla, bu Ahdi yerine getirmeyi
kabul ettik. Zira onlar benim raiyetimdir (güttüklerimdir), ehli zimme-
timdir. Ben onları sair müahitlere olan meünetleri ezasınden af eyle­
dim. Ancak gönüllerinin hoş olduğu derecede Hareç (vergi) versinler,
bu sebeple onlara cebir ve ikrâh olunmasın. Reislerinin vazifeleri de­
ğiştirilmesin, itikâfe çekilenlerin (Dünyadan el çekenler) savmaaların-
dan (mağaralarından) çıkarılmasın, seyahat edenler men olunmasın,
ve kiliselerinden çıkarılıp kiliseleri yıkılmasın, ve onların mallarından
malzeme alınıp mescitlerin (camilerin) binasına sarf olunmasın, her
kimki buna muhalefet ederse ALLAH'ın Ahdim bozmuş olur. Onları İba­
detle meşgul Ruhanilerine Ceziye ve Garame yükletilmeye, Onlar ne­
rede olurlarsa olsun benim zimmetimde ve misakımdadırlar; Dağlarda
münferit ibadetle meşgul olanların ziraatlarından ÖŞÜR (ondalık) a-
lınmasın, zira onların ziraatları kendi boğazları içindir, ticaret için de­
ğildir. Ve dahi harp için adam ihraç olunmak lâzım olsa teklif olun­
maz. CEZİYE (vergi) alınmak lâzım gelse ne kadar emval ve akaret
(mal ve mülk) sahibi olursa olsun yılda oniki dirhemden fazla nesne
(birşey) alınmaz zahmet ve meşakkat teklif olunmaz ve mücadele
olunsa rifk ile vechi ahsen ile (güler yüzle) mücadele olunur, Rahmet
ve şefkat kanadı altında hıfz olunurlar. Müslimin nikâhı altında bulu­
nan Nasranilere (Hıristiyanlara) cebir ve ikrah olunmaz, onlar dile­
dikleri gibi dinlerine riayet ederler. Ve kiliselerinde varıp ibadet et­
mekten men'olunmaz. Herkimki ALLAH’ın bu Ahdine muhalefet etmiş
ola ve zıddı ile amel etmeğe kasdeylese HAK TAALA ve RESULÜ’nün
Misakına isyan etmiş olur. Kiliseleri tamir edilmek icap ederse mua­
venet (yardım) olunur. Onlardan kimse silâh taşımağa icbar olunmaz,
belki İslâmlar onları müdafaa ve siyanetle mükelleftirler. Bu Ahitname
Kıyametedek baki olup dünya munkazı oluncaya kadar müebbet ola
muhalefet olunmıya».
İÇ VARLIK DERGİSİ, saygı değer bu Ahitnamenin ahkâmları hu­
susunda mütalaasını yürütürken ortaya gayet değerli fikirler koyarak
şu beyanda bulunmuştur.
"Hiç bir donmuş ve hayatiyetini kayıp etmiş fikirleri iltizam et­
meden, CENABI HAKK’ın her devirde değişmiyen kanunlarına işaret
etmekle iktifa edildiğinde, hiçbir İmanın tervici veya reddi iddiasına
girilmediği, güzele, iyiye, Hayre giden her çığırı HAK YOL sayılmıştır.
Bugün, Yüz Milyonların vicdanında akisler yapan her büyük Dinin, İlahi
ve semavi kaynaklarından parçalar alarak yeni bir yayın serisine baş­
ladık. Dünya Birleşmiş milletler ideali istikametinde yeni yeni inkişaf­
lar kaydederken, 1373 yıl önce doğan İslamiyetin gösterdiği Ruh asa­
letini ve büyük toleransını takdirle anmak icabedecektir. Hazreti MU-
HAMMED’in yukarıya alman AHİDNAMESİ, bu günkü insanlara da Nur­

— 56 —
lu yolu gösterecek kadar bir değer taşımaktadır" diye işaret eylemiş­
tir.
Hakikaten geniş tolerans bu kadar olabilir, ama yalınız yazı üze­
rine kalması, kâfi gelmez. Ancak kuvveden fiile geçildiği takdirde bu
fikrin tahakkuk edeceği itiraf edilebilinir. Bu güzel ve aydın fikir ta­
hakkukuna hanki devirde, bu izin takibine hangi tarihte, geçildiğinin
açıklanmasını şimdi bu eserimizde yapmasına çalışacağız, şöyleki:
CAHİLİYET Devrindemi? yoksa, Dahşet ve istibdt devirlerinde?. Hayır
hayır; derim. Ancak ve ancak BÜYÜK ATATÜRK un açtığı devir çığı­
rında, yeni doğurduğu TÜRKİYE CUMHURİYETİ devrinde, geniş bir to­
lerans içinde CUMHURİYET ANAYASASI’nın ışığı altında, KURANI
KERİM’in ve bu saygıya değer AHİDNAME’nin Ahkâmına uyulmuş ve
harfiyen tatbiki yoluna gidildiği inkâr edilemez; bir hakikattir. Bunu
söylerken bir T Ü R K uyruğu, olarak, veya her hangi bir kor­
kudan ve yahut bir mürailikten veya hatır saymaktan demedik ve de­
miyoruz; Buna TANRI şahittir. Ancak, TÜRKİYE CUMHURİYETİ Anaya­
sasının kanunları Eşit tanıdığı haklar çerçevesi içinde yşamakta olan
35, 40 bin nufus civarında ve Türkiyenin İstanbul, Ankara - Adıyaman,
Malatya, Elazığ, DİYARBAKIR, Mardin, Midyat, İdil, Nusaybin, Adana,
İskenderun, gibi İl, İlçe ve köylerinde ki TÜRK SÜRYANİ KADİM ce­
maatı Seadet, Refah ve huzur içinde kendi lügat ve lisanını kiliselerin­
de okutmak ve idame etmek gayretinden kalmamaktadır. Yüreğimize
işlenmiş hakiki vatandaşlığın sevgisinden itirafen ve takdiren bu itirafı
şu Eserimize alıyoruz.

Diyarbakır’dan bir görünüş.

— 57 —
EY ATATÜRK, RUHUN NURDA YATSIN ŞADOLSUN, BAZI PEY­
GAMBERLERDEN ÜSTÜNSÜN desem haklıyım. Fakat Egoistlik beni
taşlıyacaktır; Bazı Peyğamberler senden fazla birşey yapabildilermi?.

— 58 —
(Kitaplarda adları geçen birkaç peygamberler,) ancak Peygamberlik kis­
vesi altında hükümdarlık sürmüş, katliâmlar yapmış, Hayvan ve insanı
birden yakmış yoketmiş, insanları birbirine düşman kılmış, otoriteleri
sayesinde beşeriyeti tarikatlara, hiziplere ayırmış, türlü türlü feleket-
leri insanın başına getirmiş, bu dertlerden kurtulamıyan beşeriyetin
yüreğini yaralamışlardır.
Başkasına olan Cenabı hakkın ilhamları kendilerine gelmiş gibi
göstererek kendilerine maletmiş, korkularından da ” bu böyle değildir”
dedirttirmemişlerdir. Ama sen EY ULU ATA, asla ve asla böyle yapma­
dın malın olmayan bir şeye göz dikmedin, «kimsenin malında toprağın­
da gözümüz yoktur, ki Toprağımıza göz dikilsin. Yurtta Sulh Cihanda
Sulh» Şiarın dı. «Arkaya bakmayınız daima öne bakınız» en derin ve en
makul düşüncelerin, en uzak görüşün mahsûlüydü. Senin Mecazı konuş­
maların kadar müsbet bir ilham olabilirmi?
Türkiye Cumhuriyetini kurduğundan rahmete kavuştuğun güne ka­
dar, yurdun huzur ve sulh içinde yaşamadımı? Ofazilet ve kudretin de-
gilmiydi ki yurdun, feyiz ve bereketlere gark olmuştu? okudret ve fazi­
letin, heybet ve dirayetin degilmiydiki kurt ve koyunu beraber bir ara­
da yaşattırıyordu?
Bu güne kadar Süryani aileleri arasında türkçe lisanını bir ana
lisanı sayarak konuştukları halde, Dini kitaplarını ve kilise namaz,
Dua ve Ayinlerini Süryanice ve Türkçe yaptıkları meydandadır. Hayat
Şartları normal olan süryaniler, hiç bir güne elini ateşe atanlar gibi
siyasetle uğraşmış veya bir Devlet kurmayı gaye gütmüş, düşün­
müş olmayıp kanunlara saygıdan başka bir endişe duymamışlardır.
Süryanilik Tarih boyunca Hazreti muhammed'din AHİDNAME’sinin
Samimiyetine halel getirmediği gibi, sadık kalmış ve sadakatına idama
edeceğine andlıdır. Çünkü (SEZARİNKİ’ni SEZARA, ALLAHİNKİ'ni
ALLAHA VERİNİZ) buyuran İNCİLİ Mukaddestir. (I)
"DEVLETİN TERTİBİNE KARŞI DURAN, ALLAHIN TERTİBİNE KAR­
ŞI DURMUŞTUR” buyuran yine İncildir. (2)
"KORKUDAN DEĞİL, SEVGİDEN DEVLETE İTAAT ETMELİSİNİZ”
buyuran yine kutsal İncil’dir. (3)
Bu İlahi kanunlara riayeteden Süryani kadim cemaatı, kor­
kudan değil, ancak içten gelen sevgiden, devlet kanunlarına harfiyen1

(1) MATTA İNCİL'İ Bap: 22. 17-21. Markos İncil'i. Bap: 12. 14-17. ve Luka Incil'i
Bap: 20. 22-25.
(2) Resul PAVLOS’un ROMALILARA Mektubu Bap: 13. 1-14. (Incil'de).
(3) Titos’a Mektubu Bap: 3. 1. ve Petros'a mektubu Bap: 2. 13-14. (Incil'de).
riayet eder ve etmekte azimlidir. Bu itibarla TÜRK SÜRYANİ KADİM
cemaatı samimi vatandaşlığıyla diğer azınlık vatandaşlara ışık tutmak-
Tarihi konumuzdan dışarı çıkmamak üzere, bu kastdaki konuşma­
mıza son vermeği uygun bularak kesiyoruz. Tekrar tarihi bahislerimize
geçerken, bunca tarihi eserlerden dernelinen dayanaklar arasında, bir
de üzerine çok itimat ettiğimiz ve dayandığımız Türk ANSİKLOPEDİ-
Sİ’dir. Bundaki dayanaklar, hoşa giden samimi bir tanıklık sayılır. Çün­
kü umulmadık yerden samimi ve sihatli tanıklık olunca, savunma ne de­
receye kadar doğruluk sağladığının sevincinde coşacağı bellidir. Bu
neş’e içinde Türk Ansiklopedisinin «Aram - Aramiler - Aram dili ve Di-
yelekleri» hakkında verdiği bilgilerin aynısını ve diyebilirim kopyasını,
tamamen Bölüm 8'de bulacaksınız.

BÖL ÜM: 8 '

TÜRK ANSİKLOPODİ’DE
ARAM • ARAMİLER - ARAM DİL ve DİYELEKLER

ARAM adı ve lügati geçen birinci fasılda, Hazreti NUH’un torunu,


SAM’ın oğlu olduğu hakkında bilgi verdiğimiz şekilde, bu kez de bu
hakikati TÜRK ANSİKLOPE'disinden de elde edilen bilgilerle fikirle-
rimii takviye etmek amacıyla, özel olarak burada kaybetmekte büyük
bir fayda buluyoruz. Şöyleki:
«ARAM, İsmi bir kavmin adı. Aramıların menşei meselesi müna­
kaşalıdır. Aramıların iki bin yılın Amuritleri ve Kenan’lıları gibi, Milat­
tan önce birinci Bin yılda bütün SÜRİYE’ye kuzey Mezopotamya’ya
yayılmışlardır. Başka başka zamanlarda çeşitli yerlerde görüldükleri
için, "Süriye Aramıları” , «Mezopotamya Aramıları» gibi bölümlere ay­
rılabilirler. TEVRATTA da bunlardan "Nahareyin Aramıları” , «Paddan
Aramıları» diye bahsedilir. ASUR ÇİVİ yazılı belgelerinde ARAM mem­
leketlerine "ARİMİ” , «ARAMU» kendilerine ise AHLAMU’LAR denilir.
Aramıların M.Ö. X. — VIII. Yüz Yıllar arasında süriyede türlü şehirlerde
kurdukları Prensipler ASUR istilasiyle sona ermiştir.
SÜRİYE Aramıları kuzeyde Hitit, Güneyde Fenike kültürü içine
girdikleri halde kendi dillerini korumuşlar ve bu dili Asur istilasından
sonra da Fenike Alfabesiyle daha uzun bir zaman yaşata bilmişlerdir.

ARAMI DİL ve DİYELEKLER


Sami dil ailesinin Batı kotundadır. Yakın akrabası olan Kenâni
(KEN'AN = «alçak ülke» ARAM = «yüksek ülke» şeklindeki karşıtiama
esassızdır) dillerle beraber, bu kolun kuzey grupunu meydana getirir.

— 60 —
YA YILM A ALANI ve TARİHÇESİ

Aramca çok geniş bir alana yayılmış ve türlü din ve mezheplerden


olan halk toplulukları tarafından kullanılmış olduğu için, Sami dil aile­
si arasında en çok diyelek bölümlerine oğrayan dil olmuştur. Böyle
olmakla beraber, zaten bütün sami dil ailesine giren diller arasında
olduğu gibi, bu diyelekler arasında da büyük farklar yoktur. Meselâ •
«Onlar» anlamına geril eril (Müzekker) zamirin bu diyeleklerdeki kar-
şılıklraı şunlardır . «Ahdi - Atik» ve Mısır Aramcaları : HİMMO - N,
Filistin Aramcası :İNNU - N, HİNNNÖN, Semerra Aramcası : İMMA,
Nabat Aramcası : Hm, Tedmür Aramcası : Hennön, Hinnün, Süryanca:
Hennön, Babil Talmüdü Aramcası : İnhü, Mande Aramcası : Hinün,
Yeni doğu Aramca : Anei, YeniBatiı Aramca : Hun; karşılığı. Ana Sami-
ce : HUMÜ, Akkad : Şünu (ti), Ugarit : Hkt (Himmat), Fenike : Himt,
İbranice :Hem (ma), Arap : Hüm (mü), Endülüs arap : Humat, Bedevi
Arap : Hüm. Maltız Arap : Üm. Sebai : Hümü Me'ini ve Kabani : Şim,
Mehri : Sen. Habeş : Emüntü, Tigra : Hetüm. Ahmar : İrsacau.
Bu diyelek zümresine ana olmuş olan kaynak dilin belgelerine rastlana-
mamıştır.
Aramca, En Parlak zamanında, M.Ö.300 ile M.S.650 arasında,
600.000 km2, genişliğinde bir alan kaplıyordu. Türlü çağlarda, İngiltere-
den çine kadar uzanan bir alanda serpili olarak yazılı belgeler bırak­
mıştır. İtalya, Anadolu, Süriye, Filstin, Irak ,Hint, Orta Asya, Aram dili,
samilerin ana yurdundan gelecek süriye ve filistini kaplayan Üçüncü
halk akınının dili idi, Bu alana kendinden evvel gelmiş olan birinci akı­
na ait Akkad (Asur - Babil), ve ikinci akına giren Ken’an (Ugarit,)
fenike, İbrani, v.b.) dillerini zamanla bastırarak onların yerine geçmiş­
tir. Babil esaretinden sonra İbraniler bile kendi dillerini bırakarak
Aramca konuşmağa başlamışlardır. İranlIların Ahaimaniş ve Part Dev­
letlerinde kullanıldığı gibi Sasaniler çağında da ,bu dil sönen Akkad-
ca’nın yerine bütün ön Asyanın idare ve milletler arası dili olmuş. Do­
ğuda yunancanın yayılmasını durdurmuş, ve Anadoluda İranlı satraplar
sikkelerini Aramı dilde bastırmışlardır. Kappadokiye'nin Arabissos
(şimdi arapsun) şehrinde Aramı harflarla ve aramı dilde yazılı yazıt
bulunması ve bunun Sami - İran karmasıdır, din yazıtı olması göste-
riyorki eski Anadoluda Eski Sardeis (M.Ö.IV. yüz yıl) Şehrinin kazıları
yapılırken, 1921 de Aramca - LYDCE olmak üzere iki dilde yşzılı sekiz
satırlık bir mezar yazıtının meydana çıkması, bu dilin Ege kıyılarında
yunancaya rekabet ettiğini göstermiştir. Aramcanın, yazı dili olarak,
eskiden arapça alanında saldırmış olduğunu Kuzey HİCAZ'ın Teyma ve-
hasında meydana çıkarılan ve bazısı İran Çağının (M.Ö.V. yüzyıl) ön­
cesine ait olan yazıtlardan anlaşılmıştır. NABATİLER ırk bakımından

— 61 —
\ ‘,
Arap asıllı oldukları halde (Adboobedat, Vahb - Allahı, Gamilat, Far-
van, Ali gibi kişi adları bunu tanıtlar) Aramca kullanmışlardır. Böyle
olmakla beraber, Aramca M.S. VII. yüz yılda arkasından gelen dördün­
cü Sami akmının dili olan arapçaya yenilmiş ve zamanla silinerek an­
cak 200.000 nufuslu bir köylü topluluğuna sınırlanmış kalmıştır. Zaten
geçmişte de Ara-mca, yayılmış bir uygarlık dili olmasına ve bütün
görkemine rağmen, Aramilerin eğemen siyasi hayatı pek az sürdüğü
(Orhoe - Edessa, Süryanice : Urhai; Urfada süryaniler : M.Ö.II. yüz­
yıl sonra, M.S.III. yüzyılortası) için büyük ve başlı başına bir devlet
dili olamamıştır.

A R A M C A ’nın DİYELEKLERİ

Aramcamn diyelekleri en eski kalıntıları, Asur çivi yazılı yazıtların­


da, Ahlâme denilen dilden olmak üzere, geçen bir iki Tıbbı bitki adına
sınırlanır : Şam BU - ŞU ( = Hintyağı bitkisi ricinus communis), ş’m
YABU-TU (Hıltıt, Şeytanboku = narthex asafoetida) gibi. Ahlamele-
rin M.Ö. XIV. yüzyıldan başlıyarak Babil - Suriye - Filistin sınırlarında
göçebe ve çabulcu bir halk olarak yaşadığını ve Aramı asıllı olduğunu
(Ahlame Aramaya, Aramu, Arumu, Arimi) Asur, Mısır (Tel - lül Amarna
(Amarların Tepesi) mektupları) ve Hitit tarihi yazıları bildirmiştir.
Aramı diyelekler, Doğu ve Batı olmak üzere iki gruba ayrılır. Sı­
nır, Fırat nehri ile suriye çölüdür. İki kol arasındaki ayraçlar başlıca şu
iki noktada toplanırlar. 1 - Bitmiş zaman (İmperfectüm, muzari) tekil
(müfret)in, eril (müzekker), Çoğul (cemi) un da eril ve dişil (muen-
nes) 3 şahıs preformatif çekim eski Batı grupunda - Y-iken, Doğu
grubunda - N - olmuştur, meselâ, Batıda Filistin aramcasında YİKTOB,
Arapça: YEKTUBU: Doğuda Süryancada NEHTOB ( = yazarak) gibi
2 -Batı diyeleklerindeki -a- «harfi - tarifi» doğuda aslı değerini tamamıy­
la kayıp ederek kelimelerin sonuna genel olarak eklenmiş fakat birlikte
görevini yapmamıştır. Meselâ: Süryancada MALKÂ (Arapçada: Melik)
Kral.
Başka bir bakımdan bu diyelekler eski ve yeni aramca gruplarına
ayrılır. İki grup arasında başlıca fark, ana samicadeki D, T, ve Z. Fonem­
lerinin, İbranicede olduğu gibi, Eski Aramca (Asur ve Ahaımaniş İran­
lIlar çağı aramcası; Mısır ve "Ahdi Atik aramcası, bu bakımdan eski ile
yeni ortasıdır) da sırasiyle Z,Ş; ve Ş’ye çevrilmesi, yeni aramca (İsken­
der çağından sonrası, ve bugün yaşıyan Aramca) da ise bunların sı-
rasıyle D, T, ve T olmasıdır: Meselâ, Eski Batı ve doğu aramcalarında
ZU (arapçada DU = işaret ve relatif edatı), ŞEKEL (arapçada TİKAL-
siklet, ağırlık), ve KUŞA .arapçada KAYZ= yaz sıcağı) ya karşılık, ye­

— 62 —
ni Batı ve Doğu aramcada sırasıyle DU, TEKEL- ve KUTA, Aramcanın
en eski belgelerini Batı kolunda buluyoruz.
A-BATI ARAMCA : 1 - Eski aram yazısıyle yazılmış en eski ya­
zıtlar, Süriye ile Anadolu sınırında vaktiyle küçük beylikler kurmuş olan
Aram kırallarına aittir: FEVZİPAŞA yakınındaki ZİNCİRLİ (Eski sam.al;
Kırai «KALAMU «M.Ö. 859»,, PANAMU, ve BAR REKUB» her ikisi de
M.Ö. 745 - 727 sırasıyle ait) ve Gercin ("İLAH” Hadad yazıtı M.Ö.800 - -
750 arası köylerinden, HAMA’DAN (Kıral ZKR'e ait, M.Ö. 772) ve Halep
yakınındaki NERAB’den «İLAHİ» Sahar kâhinlerine ait, M.Ö. VII. yüz
yıl) çıkan yazıtlar. Bunların, birçok KEN'ANAİZM ve Asurizim’lerle do­
lu olan ve özel adların bazısı Sami asıllı olmayan diline Eski Batı Aram-
ca denilmiştir.
2 — MISIR ARAMCASI: M.Ö. IV. yüz yıllarda NİL kıyısındaki şim­
diki Assuan kasabası ile ELEPANTİN adasında Aramca konuşan Yahudi
kolonisi tarafından kullanılmıştır. Kalıntısı, PAPİRÜS ve OSTRAKA
(Çömlek parçası) lar üzerinde yazılı mektup ve mukavele yazılarından
ibarettir.
3 — Buna çok yakın olan bir diyelek de AHDİ-ATİK (Tevrat) A-
ramcasıdır. Bunu, esas olarak İbranice yazılmış olan «AHDİ ATİKTAN»
bölümlerinde (AZRA Peygamber IV., 8 -VI., 18 ve VII., 12-26, M.Ö.
300; DANİYEL Peygamber 11, 4 -VII., M.Ö. 167; ve başka birkaç ayet­
ler) buluyoruz. Aramcanın en eski edebi anıtını vermiş olan bu diyele-
ğe, yanlış olarak bazı kere Keldani (Yun. Khaldaike) dili denmiştir.
4 — Batı grubunun en dallı budaklı öğesi Filistin Aramcasıdır. Bu
diyelekte üç din veya mezhebe ait yazı yazılmış bulunmaktadır: Muse­
vi, Samerri ve Hıristiyan. Diyeleğin iç bölüntüleri buna göre adlandı­
rılmıştır; A - Filistin Yahudi Aramcası: «Ahdi Atik»in Filistinde yapılan
TARGUM (tercüme) leriyle (AOULLAS ve ONGELOS tercümeleri,
v.b.) Kudüs Talmudu «TALMUD YARUŞELİM» Mişah kısmının şerhi
(açıklaması) olan GEMARA'da ve bunların açıklanması olup HALAHA
(hukukî kısmı) ve Haggada (hikâye kısmı) tiplerin MİDRAŞ’lerde kul­
lanılmıştır. Bu tercümeler, artık İbranice anlayamayan Yahudi'ler için
yapılmıştır.
Targümlar YUDA diyeleğinde (Kudüs M.S. II. yüzyıl), Gemara ile
Midraşlar da GALİLE diyeleği (Taberiye, M.S. IV. V. yüzyıllar)'indedir.
Bu ağızlara sırasiyle Targüm Aramcası, Kudüs Gemara Aramcası, ve
Midraş Aramcası denir. Filistin Yahudi Aramcasına da yanlış olarak
bazı kez Keldani denmiştir. B - Filistin Hıristiyan Aramcası: bunun Hı­
ristiyan Galile (Taberiye, Nasıra) diyeleği, Hazreti İSA’nın ana dili idi.
İNCİL’lerde İSA’ya atfedilen ve Yunan transkipsiyonile saklı bulunan
16 Aramca kelime vardır. Sintaks ve kelime özelliklerinde sezildiği gi­

— 63
bi, Yunanca yazılı Markos İncil 'inin (1 ] aslı bu diyelekte yazılmış olsa
gerek. (*) Hıristiyan Yuda diyeleğinin kalıntıları da, YAKUBİ SÜRYA-
NİLE den (Süryani Kadimler) ayrılan MELKİT (Melikililer - Şimdiki İs­
tanbul Fener Patrikhanesinin mensupları olan Rum Ortadoks denilen-
ler)in (451; önce Antakya Patriğine tabi, Sonra 18 yüz yılda Katolikleş-
miş; şimdi arapça konuşanlar) V.-VI yüz yıllarda, Eski Süryani Estran-
gelo Alfebesi özel bir alfabeyle meydana getirdiği, bu arada JOUSTİ-
NİANOS (Justin--kral) çağında, Bizans Devlet kilisesine (Şimdiki
RUM ORTODX Melkitleri kasediyor) giren Kudüs yahudilerinin de ku­
llandığı "Mukaddes Kitap” tercümesine bazı ilahilere ve kısa dini ya­
zılara sınırlanır. Yahudi yuda diyeleğine yakın olan bu diyelek, Mısır
Hıristiyanları tarafından da Ayinlerde kullanılmıştır. Filistin Aramcası-
nın yahudi bölümü üzerinde İbranca, Hıristiyan bölümü üzerine de yu­
nanca ve en çok Süryanca etki yapmıştır.
5 - -Filistin Aramcasının Galile Diyeliğine yakın bir diyelek
Kudüs yahudi Bilim Hocalarının yetkisini kabul etmiyen ve merkezleri
NABLUS’ta bulunan samerra'lıların dilidir. SAMERRA ARAMCA’sında,
Eski KEN’ANyazısından olma özel bir Alfabeyle yazılı «AHDİ ATİK»
(Tevrat) tercümesi ve bazı kısa dinî yazılar kalmıştır. (M.S. IV. yüz­
yıl).
NABAT ARAMCASI: (nabatı), Filistin Aramcasına yakın olup çok
geniş bir alanda yayılmış, ŞAM’ın Güney doğusundaki HARRAN, BOT-
RA ve DUMER’den «tedmur» SAYDA’ya, Nabatlar’ın eski merkezi olan
SELA'a (Petra, bugünkü Vadi Musa) ya, Kuzey HİCAZ vahalarındaki
TEYMA’ya, EL-HİCRA’ya (bugünkü Medain Salih), DEDAN (EL-ULA)a,
M ısır’a. Anadolu’ya Miletos (Malatya) Bilingeue’i: Nabat - Yunan),
hatta İtalya’ya (Puteoli) kadar serpili adak ve mezar taşı yazıtlarında
kullanılmıştır (M.Ö. I. Milâttan Sonra IV. yüzyıllar). Daha geç bir çağa
ait olup, TUR-İ-SİNA'da kısa ve kötü yazılı belgeler (grafiti) bırakmış
olan şekline TUR-İ-SİNA Nabatçası denir. Sami harfler ilk olarak Nabat
Alfabede bitişik bir şekilde yazılmıştır.
7 — TEDMUR (Palmyra) ARAMCASkda, (M.Ö. I. M.S. III. yüz
lar) Filistin Aramcasına benzer. Bir Arap aristokrasisi tarafından idare
edilen Tedmurluların çok süslü bir yazısı vardır. Bazı kezde Yunanca
tercümesiyle yanyana yazılan Tedmur yazıtlarının en uzununda Ted­
mur şehrinin gümrük tarifesi yer almıştır. ROMA ordularıyle İngilte­
re'ye (NEVVCASTLE) giden Tedmurlu bir asker, orada kendi ana diliyle
bir yazıtı bırakmıştır. İtalya’da (ROMA), MACARİSTAN’da (Temesvar)
ve ROMANYA’da (Köstence) da kalıntıları vardır.

(I) Kamus El - Kitap - El - Mukaddes C: 2 S: 327


(*) Şimdiki Süryani Kadimlerini bir ismi

— 64 —
8 — Arapça zamanla Batı Aramcasını öldürmüştür. Bu diyeleğ
başkalaşmış bir şekli edebiyatı olmamakla beraber, 16. 17 yüzyıllara
kadar ŞAM yakınlarında ve Lübnan’da konuşulmuştur. Onun kalıntısı
bugün CEBELÜD-DRÜZ’daki Ma’lüla Hıristiyan köyü ile Bakhaa ve Cüb’-
adin Müslüman köylerinde ancak 1500 kişi arasında yaşamaktadır. A-
rapçanın etkisi altında kalan ve ty, ky, gibi palatal fonemlerle Ç(t-ty-ç)
ve J(c-j) gibi sesleri de bulunan bu diyeleğe yeni (yaşayan- Batı A-
ramca denmektedir.
B — Doğu ARAMCA: 1 — Eski Doğu Aramcanın en eski belge­
leri AKKAD’ca alanına ve M.Ö. IX.-VIII. yüzyıla aittir. ÇİVİ yazı kulla­
nan yeni Akkadca tabletlerin başlıkları ve mahfazalarının üzerleri A-
ramca yazılıdır. Assurdan, uzunca metin, NİNOVA (Babil) dan da üstü
Aramca yazılı ağırlık ölçüleri bulunmuştur. Ahaimaniş İranlIları zama­
nında (M.Ö. V. yüzyıl) ki Aramcaya İMPARATORLUK Aramcası denir.
M.S. III. yüzyıla kadar erişen kalıntılarına çok geniş bir alanda raslan-
mıştır. Yukarda anılan ARAPSUN ve SARDEİS anıtlarından başka, Mı
sır’da (Sakkara dikili taşındaki Aramca-Eski Mısırca Bilingue’i, M.Ö.
4827, Kuzey Hicaz’da (Teyma’da İLAH ŞALM’ın kâhinine ait 2 yazıt,
M.Ö. V., IV. yüzyıllar), Irak ta (Hatıra yazıtı, M.S. III. yüzyıl), Fırat üze­
rindeki DURA’dan (yazma parçası), Kilikia'dan (Saraydın yakınındaki
av kaya yazıtı M.Ö. V., IV. yüzyıllar; Tarsus satraplığı sikkeleri), Kuzey­
batı Anadolu’dan (Abydos ağırlık ölçüsü), BAKTRİA’dan (sikke) ve yu­
karı Sind vadisinden (Pencap yazıtı) v.b.
2 — Doğu Aramcanın ve bütün Aramcanın ağırlık merkezini SÜ
YANCA teşkil etmiştir. Vaktiyle merkezleri URFA'da bulunan Süryani-
ler, II. yüzyılda Hıristiyanlığı kabul ederek Yunan kültürüne yaklaşmış
ve zengin bir edebiyat (bk. Süryani dili ve Süryani edebiyatı) vücuda
getirmiştir. (Not: Evet: Milâdın 38’inci yılında Hıristiyanlığı kabul et­
miş ve M. III. yüzyılından (tarihinden) evvel, edebiyatını vücuda getir­
miştir). Hıristiyanlıktan önceki devirden bazı mezar yazıtlariyle bir
mektup kalmıştır. Süryani edebiyatının şaheseri «Mukaddes Kitabın»
PEŞİTTA (Arapça - Basit) denilen tercümesidir. V. yüzyıldaki Kristolo-
ji tartışmalarında (Ephsos 431, ve Halkedon (Kadıköy) 451 konsilleri)
Süryani kilisesiyle beraber, Süryani dili ve alfabesi de iki kola ayrıl­
mış, Batı kısmında Bizans etki çevresinde kalan MONOPHYSİT - YA-
KUBİ’Ier (şimdiki Süryani Kadimleri kasdediyor) (ek olarak, 680 de
bunlardan ayrılan MONOTHLİT- Maroniler «Haçlılar çağında 1182'de
Katolik» ve Melkitlerin bir kısmı (V. XII. yüzyıllar, sonra Katolik) Sür-(I)

(I) Not: Batı Süryanileri (ŞEDDE) yi Kayıp ettikleri şekilde, Doğu süryanileride
(MEDDE)yi Kayıp etmişlerdir.
yancanın Yakubi şeklini, Doğu kısmındaki NASTURİ’ler de Nasturi şek­
lini geliştirmişlerdir. Bu iki ağızdan Doğu kol, esasa sadık kalmış, Batı
kol ise bundan uzaklaşmış, ve başlıca ayraç olarak (Şedde)yi kaybet­
miş (I) ve A Ö O Ü e ı vokal değişimlerini meydana getirmiştir. Meselâ
Nasturi Pheşitta: Yakubi Peşitto; Nasturi İŞO: Yakubi-YEŞU. (-İSA)
gibi. Süryancanın sintaks ve kelime hâzinesi üzerine Yunanca kuvvetli
etki yapmıştır. VII. yüzyılda Arapçanın baskısı başlamış ve XII. yüzyıl­
da Süryanca ölü dil haline gelmiştir. Süryanca bugün ancak dar bir
çevrenin kilise dilidir. İran (Sasani) etki alanına sığınan Nasturilre,
merkezleri olan NUSAYBİN'den ayrıcada Manihailer, Misyoner sıfa-
tiyle dillerini ve yazılarını İran’a, Hint’e, Orta Asya’ya ve Çin’e kadar
götürmüş ve bir çok milletler de bu dilin izini bırakmamışlardır. UY­
GUR devrinde Türkçe, Süryani harfleriyle de yazılmış, Çin'deki SİN-
GAN-FU anıtında (781) Çince ve Süryanca yanyana kullanılmıştır.
PEHLEVİCE’nin HUZAVARAŞ şeklinde, Süryanca kelimeler Allografi
veya HETEROGRAMME, (maske) usuliyle İDEOGRAM olarak kullanıl­
mış, Pehlevi harfleriyle Süryanca yazılmış fakat İranca okunmuştur.
Aramca: ABO (-eb. Baba) yazılıp Pehlevice: PİT (-peder) okunduğu
gibi.
3 — ARAMCA’nın Doğu diyeleklerinden biri de URFA’nın güne­
yindeki HARRAN Aramcasıdır. M.S. VIII. yüzyıla kadar putperest kalan
Harranlıların dilinden ancak bir kaç kelime kalmıştır.
4 — Yazdığı din kitaplarının KİPTI'ce bir tercümesi son zamanlar­
da Mısır'da bulunan ünlü tarikat başkanı MARDİN’li( l) MANİ (M.S. II.
yüzyıl), ana dili olarak, süryanca’ye benzer bir diyelek konuşmuştur.
MANİHAİ Aramca denilen bu diyelekten bir kaç yazıtla tek tük yazma
parçaları kalmıştır.
5 - BABİL TALMUDU ARAMCA’sı, doğu aramcanın önemli bir
üyesi, ve süryancanın yakın akrabasıdır. Babil yahudi Bilgini (Ülema)
tarafından M.S.IV.VI. yüzyıllarda tertip edilen, ve KUDUS TALMUDUN-
DAN çok daha hacimli olan bu Talmud (Talmud Babil) un Gemara kıs­
mı bu diyelekte yazılmıştır.
6 - Babil Talmudu diyeleğine yakın olan bir diyelek de MANDE
aramcasıdır. Eski Babil şehrinin yakınlarında M.S. VII. XI. yüzyıllarda
pralıyan ve İran, Musevi ve hıristiyan etkileri gösteren bir tarikatın,
MANDE (Sabi) lerin dilidir. Başlıca Din kitapları olan GİNZA (define),
Özel Mande Alfabesiyle bu diyelekte yazılmıştır. Mande Aramcası,
fonitigi ve morfolijisi çok değişmiş olmakla beraber, yabancı öğeleri
pek az olan en temiz Arami diyelektir.

(I) M.H. Dolapönü’ye göre MANİ olmayıp ŞUŞAN'dır.

I • r 66 —
7 - Batı--da olduğu gibi, Doğuda da Arapça zamanla aramc
boğmuştur. Doğu Aramca bugün Türkiye - Irak - İran sınırındaki dağlık
bölgelerde 200.000 kişi tarafından konuşulmaktadır. (*) Kuzey Irak'ta
Türk toprağı olup TUR - ABİDİN (Midyat, İdil, Şırnak, Beytüşşebab,
Nusaybin İlçe ve, dağlık köylerinin Süryani, Keldani halkını kasdediyor)
de YAKUBİ’ler, yeni (yaşıyan) doğu aramca denilen bu dilin - TORANİ -
ağzını kullanmaktadır. XVII. yüzyılda Musul Nasturileri bu dilin FELLİ-
Hİ (Fıllahi ağzını, XIX. yüzyılda da Amerikalı Misyonerler RUMİYE
(Urmiye, bugün : Rezaiye) ağzını, edebiyat dili rolüne yükseltmeye
çalışmışlardır. Yeni doğu aramca konuşan kotoliklere de Keldani den­
miştir. Bu diyelek gırtlak fonemlerinin çoğunu kaybetmiş bir çok da­
mak konsonları türetmiş; sonradan gelişen Ç.J. gibi konsonları gös­
termek için de diyakritik işaretli harflar kullanmıştır, kelime hâzinesi­
ne Türk (zeri). İran (kürt) ve arap öğeleri girmiştir.
M.Ö.IX-X. yüzyıllara ait olup 1896 da Anadolu, Süriye sınırına ya­
kın ÖRDEKBURNU'ndan çıkan ve şimdi İSTANBUL Müzesinde bulunan
dikili taş üzerindeki ARAMİ harflarla yazılı metinden ancak bir kaç
aramı kelime anlaşılabilmiş, üst tarafı karanlık kalmıştır, "yazıtın esas
dili SAMİ’ce değil, eski küçük Asya dillerine ait olsa gerek".

B Ö L Ü M : 9

SÜRYANİ - ARAMI, İBRANİ, ARABİ

YAZILARIN GELİŞMESİ ve

BU YAZILARLA YAZILMIŞ

ESERLER

Eski ARAM’ca dili TEDMOR Aramcası şekline dönmüştü. Bu Ted-


mor aramcası de NABTI Aramcaya dönüştüğünde FİLİSTİN bölgesinde
kullanılıyordu. TEVRAT ve günlük mektupların yazılmasına vasta olu.
yordu.
Nabtı Aramca, zamanla SÜRYANÎ - ESTRANGELE şeklini aldı. Bu
lisanla TEVRAT ve İNCİL yazılmıştı. (2)
Süryani Estrangele dört kola ayrıldı.
a) Yeni aramı - Süryaniceyle Tevrat İncil ve mektuplar.

(*) Tur-Abidin Bölgesi


(2) Lam’at El - şehiyet: S: 97
SÜRYANİ, ARÂMİ, İBRANİ, ARABİ YAZILARIN GELİŞMESİ

VE BU YAZILARLA YAZILMIŞ ESERLER

Uygulamalar sonucu geliş­


tirilmiş yazı türüdür. Bazı
harflerin kelime başında
veya kelime sonunda ge­
lişine göre şekiller kazan­
mıştır. Örneğin q O ve
L gibi.

Filistin bölgesinde Tevrat,


Telmut ve günlük mektup­
lar.

TEVRAT
İNCİL

Batı Süryani yazısı Tev­


rat, İncil, Mektuplar ve
günlük yazışma.

a b c d

Araplarca (Hatt-i-Nabtı-
Hıristiyanlarca
Yahudilerce Kufi (Eski Hat- Hatt-i-Nushi
Yeni Arami
İbranice t-i-Hiri den geliştiril­
Yazı miştir.

Tevrat Tevrat KUR’AN ve KUR’AN


İncil Telmut ve Dinî yazılar Dinî yazı ve
Mektuplar Mektuplar Mektuplar
b) Yahudilerce İBRANİCE’yle Tevrat ve Mektuplar bir de TALMUD
kitabı.
c) Araplarca (KÜFİ yazısıyla ki eski ismi HATT - 1- HİRİ) idiki
KUR’AN ve diğer dinî yazılar.
d) Yine Araplarca (HATT - İ - NUSHİ yazısı da Hattı Nabtı’dan tü- ı
retildi) bununlad a mektuplar kaleme alınmakta idi.

ARAPLARIN YAZI öğrenmesi

(M.S. 30-300) Yıllarında Arapların yazı yazmağı bilmediklerinden


iddialar varsa da bu gün, O zamanı kapsıyan dvirlere ait HİCAZ arap-
larından kalma yazılar kütüphane ve müzelerde mevcutttur.
Araplarda yazı gelişmesi şöyle olmuştur.
a) Hicazın diğer komşularından HİMYARİLER, veya HUMEYRİLER
HARF - İ - MESNET.denilen yaziyle yazarlardı.
b) Hicazın diğer komşularından NABTI - ARAMILAR'ce, HARFİ--
İ-NABTI, denilen yazıyla yazarlardı. Himyarı ve Nabtî eserle­
rin HAVRAN ve BELKA bölgesinde mevcut olup zamanımıza
kadar intikaleden örneklerle doludur.
Etrafında uyanık kavimler olmasına rağmen Hicaz (Namidiğeri)
(--DİYARI - MUZUR--) de Arapların geri kalmalarındaki neden; BEDEVİ-
YET halinden kurtulamamalarıdır.
Hicaz arapları (M.S. 550) yıllarında Süriye ve Irak havalisindeki
kültür konularını etüde meyilettiler, dolayısiyle (yeni Arami-sürya-
nice), (İbranice) yazılarını öğrendiler. Bu iki tip yazıyı öğrenince arap-
çaya has KÜFİ yazısı (ki eski ismiyle HATT - 1- HİRİ yazısı] meydana
getirip Hazreti MUHAMMEDİN Kitabı (Kuran - î - Kerim) bu yazıyla
yazdılar ve günlük mektuplaşmada da bu yazıyı kullandılar.
Şurası kayde değerdirki : ESTRANGELE’nin H a tt-î-h iri, şeklindeki
yazısı Araplara kimler tarafından intikal ettirildiği hakkında ihtilaf da
vardır. Enönemli rivayete göre bu yazıyı araplara öğreten, Irak civarın­
da ANBER halkından BUŞUR bin ABDULMALİK - EL KENDİ'dir. Buşur
bin Abdulmalik Elkendi Alim bir kişiydi. Zamanının kumandanı - DEV-
MET - ELCENDEL’in - Emiri - olan AKİDAR bin abdulmalik’in de birade­
riydi. İlmini Anber bölgesi halkından sağlayınca mekkeye gettiydi. Ora­
da halife MUAVİYE’nin Halesi SAHBE-İ-bint HARB'bini ÜMEYYE
(oğlu Harbin kızı SAHBE) ile evlendiydi. Ve bu raada dostlarından
bir kaç KUREYŞİ’ye MEKKE’de bildiği Estrangele'nin (hat-î-H İR İ
şeklindeki) Nam--î - diğerle KÜFİ Yazısını da öğrettiydi. Yazı yazma­
sın1 öğrenenlerin çoğalmasına Cahiliyet devrinin sona ermesi, yani
islamiyetin intişarı olayı amil oldu. Ve bu arada Kura’ni Kerimi yaz-

— 69 —
maktan ötürü iş sahası açılınca Hattı - HİRİ (Küfi) yazısını öğrenen­
ler çoğaldı (I)

SÜRYANİCE ve ARAPÇA
SESLİ HARFLAR

İslamiyetin başlanğıçında ayni bölgenin şivesine sahip HAFİZ-


LER'in Hıfziyle KURANİ - KERİM’in intikali sağlanmakteydi. Bu devre­
de arapların yazısında sesli Harf olmadığı gibi, harflerde Nokta’da yok­
tu.
(Hicretten Sonra-50)nci yılından sonra, İslamiyet genişleyip de
çeşitli milletlerin çeşitli şiveli hafızlarınca da, KUR’AN okunmağa baş-
layınce ayni ses tonunu vermek ve aksaksız okunmasını temin edebil­
mek bir mesele haline gelmişti. Bu maksatla Arapça yazıya sesli harf-
ların ve noktaların ilavesi düşünüldü.
Sesli harfları ilk düzenliyen Arapça Gramer yazarı EBÜL-ESVED
EDDÜVELİ-dir (H.S.69). Bu yazar, Sesli Harflar ile noktaların yazıya
ilavesi yapmakla;
a) İsmi, Fiil’den.
b) Fiili'de Harfden (Bazen Edat'den) ayırmak imkânını bulmuştu.
Harfi Harf’den ayırmak ile (Meselâ: b - nin üzerine iki nokta
konunca onu - 1; üç nokta konunca Onu - th se; ve altında bir nokta ko­
nunca onu-b; ve keza Hı’ye bir nokta koyunca-c; üzerinde ise-He,
yapmak) düşüncesinde değildi.
Medeniyeti İslamiye tarihinde C : 3. S : 102- 103. de : "Kuvvet­
le muhtemeldirki bu zat, harfin üstüne nokta koymak usulunu Irak’dekı
komşuları KELDANÎ - Süryanilerden öğrenmiştir” , diye kaydı vardır.
Hakikaten, Yazılarında; Keldanî - süryaniler (değer anlamına
gelen ve FUHOME ismi verilen (Yüzeyli) büyük Noktalar, kullanırlardı.
Eserlerinde zevkle çalışan Süryani HATTAT’ları bu noktalar üzerinde
önemle dururlardı.
fBUESVED - EDDÜVELİ'nin bu fikre yönelmesinde Süryani bilgin­
lerinden URFALI YAKUP (M.S. 633-708) un etkisi olmuştur. (1)
E. EDDÜVELİ, harflerin (sesli harflerin yerini tutan) noktaları koy­
mak istediği zaman, maiyetine verilen kâtibine: «Harfi hecelediğim ve
telaffüz ettiğimde ağzımı açarsam, noktayı harfin üzerine; ağzımı bo­
zarsam noktayı, harfin içine; ağzımı aşağıya doğru kırarsam, noktayı
harfin altına korsun» diyerek, o suretle nokta koymasını çalıştırır-
dı. (2)(I)2

(I) Tarih El-Mazhari: C: 2 S: 177


(1) Medeniyeti slamiye Tarihi C: 3 S: 102
(2) Adı geçen eser C: 3 S: 102
— 70 —
Demek oluyorki: Ağzını açarken «A», bozarken «O», kırarken de
«İ» sesini verirdi.
Süryanilerce kullanılan noktalar da vardır. Bunlar da (sertleştir­
me ve yumuşatma) noktaları denir, renkleri kırmızı ve sarı olup harfin
üzerine veya üstüne konurlar.
Örneğin; (G) harfinin üstüne konulunca (G) okunur, altına konun­
ca (Ğ) okunur. Bu usul da Araplar tarafından benimsenmiştir. Nokta­
ları; yazının renginden başka bir renkle yazılırlardı. Hatta; Kahire ci­
varındaki ÖMER CAMİİnden alınarak HÜDEYİB kütüphanesine nakle­
dilen eski bir MUSAHAF'deki yazılarda yüzeylendirilmiş noktaların kır­
mızı renkle işlendiği görmek mümkündür. (3)
Netice: Arapların kullandığı bugünkü yazıdaki noktalar, Süryanile-
rin o tarihteki etkisinin bir devamıdır.

İSLÂMİYETTEN ÖNCE SÜRYANİLERDE İLİM VE KÜLTÜR

Süryaniler, eski Keldani (Babiller) in devamıydılar.


Keldaniler, İSA’nın doğuşundan birkaç yüz yıl önce medeniyet yo­
lunda ilerlemişlerdi. Bu arada Astronomiyi (Dünyanın hareketiyle) ifa­
delendirilen GÜNEŞ Saatim ve keza Tıp İlminde de bitkilerden sağla­
nan ilâçları uygulama hususunu geliştirmişlerdi.
Keldani - Süryaniler, İRAN’lıların istilâ ve hakimiyetleri üzerine
devletlerinden olmuşlardı. Hıristiyanlığın doğuş ve yayılması üzerine,
bu dine davet için her tarafa öğütçüleri dağılmıştı. Bu dağılma esnasın­
da da (İran’ın nufuz safası dışına çıkmaktan ötürü) Katoliklik ve NAS-
TORİ'lik (4) NASTORİLİK, Süryanilikten ayrılmış İstanbul Episkopusu
NASTORİYOS'un cemaatıdır. M.S. 428 de NASTORİOS Episkopos iken,
ARİOS (ARYANİ) Mezhebi ile diğer Mezhepleri redederek, Kendi ken­
dine yeni bir Mezhep icat edince, AYTHALOĞ Ruhani senato tarafın­
dan azıl edilip sürgün olarak Mısır Çöllerine gönderilmişti. Bir çok eser­
leri yakılarak yalınız söylevlerinden bazısı ve yazışmalarının bir kısmı
mevcuttur. Nastoriyos’un Mezhebi; Elcezire, IRAK ve HİNDİSTAN’da
yayılmıştır. Türkiye de bu mezhepten bir kaç aile bulunabilir, inançla­
rını yayarken, bir yandan da kayıp ettikleri bilim ve kültürlerini iktisap
etmişler, ayni zamanda Araplara da bu bilim ve kültürü aktarmışlardı.
İşte bu hal Süryanileri Yunanlıların öğrencisi, ve fakat Arapların da
Hocası, durumuna.getirmiştir. (5)

(3) Adı geçen eser C: 3 S: 102


(4) Adı geçen eser C: 3 S: 102
(5) Adı geçen eser C: 3. S: 102

— 71 —
Süryanilerin Theologide (Lahüt ilmi), felsefe ve lisan okutan okul­
ları vardı. Bu okullarda Yunancadan tercüme edilmiş eserleri okutu­
yorlardı. Tercümeler arasında özetlenmiş eserler de vardı.
Keza hocalık ettikleri ABBASİLER'in kütüphanelerine sayısız çev­
riler vermişlerdi. (Çevriler - tercüme).

SÜRYANİ LİSANI

Süryanilerin Mezopatamya’da - İran baskısından evvel - elliyi aş­


kın okulları vardı. Bu okullarda Süryanice - Yunanca, fen bilimleri oku­
tuluyordu. Hatta felsefe bölümünde ARİSTO’nun görüşleri savunulu­
yordu.
Bu arada yirminci yüzyılın enteresan konusu olan RİYAZİ, mantık,
diğer tabirle LOJİSTİK de o yılların en çok üzerinde durulan problemle­
riydi. Keza tıp hocası SERCİS RASAYNİ (Rasayinli Sercis) tarafından
LOJİSTİK(1) üzerinde derin çalışmalar yapıldığı gibi ayni zat tarafın­
dan ele alınan çevriler meyanında:
a) İSAGOCİ’nin Tıbba ait Süryanice eserleri.
b) ARİSTO’nun Nefse (RUHA) hitabeden eserleri ile yine Aristo’
nun PHORPHYRE - FARFORİOS'a) ait söylevleri, de vardır. Bunlar
LONDRA’da BRİTANİE Müzesinde mevcuttur. Hatta bu eserlerin XX.
yüzyılda çevrileri yapılıp yayınlanmıştır.
SERCİS RASAYNİ (M.S.VII.) yüz yılın ilk yarısında Fırat civarın­
daki KINNESRİN Manastırının Üniversitesinde Yunan lisanı ve felse­
fesini okutmuştur. Keza bu Üniversitede yetişen ilim adamları arasın­
da (Felsefe, Theoloğie ve Astronomici Nusaybinli Başepiskopos SE-
VERİOS ile Tarihçilerden Urfalı Yakup (M.S. 633-708) ve ATHNASİOS
BELEDİ (M.S. 688) en meşhurlarındandır) .(2)
Yine Başepiskopos Severios’un öğrencilerinden de ATHNASİOS
GEVERGİOS da Aristo’nun diğer eserlerinin tercümesini yapmakla
isim yapmıştır. Bu Üniversitede yetişen bilim adamlarının sayısının
800 un üstünde olduğu söylenebilir.
Süryaniler, bu zaman içerisinde KINNESRİN Üniversitesinin ışığı

(1) LOJİSTİK: Eski tabir ile RİYAZİ MANTIK’tır. Boş nokta bırakmadan tüm ihata
(kapsayan) sağlayan metottur. Vakiaye müessir olacak her maddenin muhte­
viyatına giren hususlar şunlardır:
İhtiyaçları: Teşebbüs etmek, tedarik etmek, depolamak, dağıtım yapmak, bakım
ve kurtarma sağlamak, teknik arama ve geliştirme yapmak, teknik eğitim yap­
mak, teknik denetleme yapmak. Yeniden kuruluş ve metoda bağlamak, ve ni­
hayet (tüm planlama ve programla) yapmak.
Yukarıda adı geçen (çeşitli maddelerin koordinasyonu) sağlamaktır.
(2) Medeniyeti İslâmiye Tarihi C: 3, S: 267

72 —
altında MARDİN’in NUSAYBİN bölgesinde DAR-ÜL-ULUM namıyla bir
Üniversite daha tesis etmişlerdi.
İran’da CİNDİŞABUR şehrinde Süryaniler; bir Tıp Fakültesi ile o-
nun Hastanesi ve Maristanı (Timarhane) kurmuşlardı.
Yukarıda adı geçen Sercis Rasayni, Diyarbakırlı ATNOS ve ŞE-
MUN TAYBUTHİ, Episkopos GRİGORİOS, PATRİK THODOSİOS’lar gibi,
ABBASİ devletinin devrine yetişip hizmetinde bulunan bir çök Süryani
Hekimleri; bu meyanda zikredilebilirler.
Süryani Tabibleri, hatta Tıb kitaplarını Arapça'ya tercüme etmeye
çalıştıkları esnada bile, bir çok Tıb eserlerini yunancadan süryanceye
tercüme etmişlerdir. Çünkü onlar O kitapları çoğunlukla ya yalınız
süryanceye, yahut süryanca ve arapçaya çevirirler. Ezcümle adı geçen
SERCİS, Galinos’un bazı kitaplarını süryanceya nakletmiş, İslâm dev­
rinde ise bu kitapları MUSA bin HALİT (Halit oğlu Musa) adındaki
zat, süryanceden arapçaya tercüme eylemiştir. (I)
ŞEMUN TAYBUTHİ ise, Milâdın VII. asrın sonlarında tıp bilgisine
dair bir eser telif ettikten başka daha bir çok kitapları tercüme etmiş
tir.
Bahtyeşu ve HÜNEYİN ailelerinden yetişen HEKİM'ler ve müter­
cimlerin sayısı hayli kabarıktır, bunlar tarafından da pek çok eserler
vücüde getirilmiştir.
Astronomi bilgisi süryanilere cedleri olan ARAMİ - KELDANİ’ler-
den zincirleme süretiyle intikal etmiş bulunduğu için bü bilgiye dair
pek çok kitaplar yazmışlardır. Süryani BARDAYSAN'mn kitabı zayi ol­
muş olup yalınız ismi kalmış olan, Yıldızlara dair bu kitap ve bu eseri
yazdığı gibi, SERCİS RASAYNİ dahi (Ay’ın tesiri ve Güneş’in hareketi)
isimli kitabı yazmıştır.
SEVERİOS SABUHT'de BURÇLAR’ın şeklini gösteren kitabını yaz­
mıştır. (M.S. 667)
Daha önce isimini verdiğimiz URFALI YAKUP, DAVUT BETH RA-
BAN, KİFA oğlu MUSA, ŞAHÖRE OĞLU EMMANUİL, HEY’ET İlmi ha­
kkında eser yazanlardan bazıları idiler.
Süryaniler kendi lisanlarının düştür ve seslerini korumağa ve dü­
zen vermeye çalışmışlardır. (2)
Meşhür bir riveyete göre, Süryanilerin kendi lisanlarının GRAMER
kaidelerini NAHİV (Cümle bilgisi) ni yunanlılardan iktibas ettikleri ve
buna delalet eden Süryani kelimelerine, sesli harfleri, koydukları, iddia
edilmektedir. Bu ise boş bir iddiadır, bu yoldaki bilgiyi bu eserin gele­

li) Medeniyeti İslâmiye Tarihi. C: 3, S: 267


(2) TABAKAT-EL-ATIBBA Tarihi, C: 1, S: 189.

— 73 —
cek fasıllarında vereceğiz.Bunula beraber yine de özetle derizki, ARA-
Mİ’ler Yunanlılardan öncedir, nitekim eski ve şimdiki kullandıkları
Alfabelerinin harflarının isimleri buna tanıklık etmektedir.
Süryaniler, Yunan lisanında, İlim ve Edebiyatında pek yükselmiş,
ileri, hamleler kaydetmiş, hatta İLİYADE ve OVEDİSE’yi kendi lisanları
na tercüme edilmişse de, tercüme kayıp olduğu ve iki Beytten başka
birşey ele geçmediği hakkında beyanlar vardır. Adı geçen Tercüman
THEOFİL, İLİYADA'ı Süryaniceye tercüme ederken A sıl’da bulunan ilim­
lerin ismi, doğru okunması bakımından bir bağlantı altına koymayı ar­
zu ettiğinden, süryanilerdeki sesli harfin yerine (A,0,E,İ,U,} harflerinin
kullanmaya mecbur olmuştu. Bu işaretler daha önce sesli harfin yerine
geçmek üzere süryanice yazıda kullanılan noktalardan başka idi. Arap­
ça yazısı hakkında, sesli harflere dair verdiğimiz bilgi üzerine, bu güne
kadar süryaniler hem Yunan sesli haflerini ve hemde eskiden kalan
(ses veren) noktaları, iki cepheden kullanmaktadırlar. Bunlardan bi­
rincisi: DOĞU, İkincisi: BATI, Süryanilerince kullanılmaktadır.

ARAPLARIN BU EĞİTİME İSTEKLERİNİN


SEBEBİ (nedeni)
«KUR'AN-I KERİM ve İSLÂMİYET» konusunda görüldüğü üzree, a-
raplar İslâmiyetin başlangıcında İslâmiyetin; kendisinden daha önceki
şeyleri bozma ve yok etme olduğu" ve KUR’ANDAN başka hiç bir ki­
tabın okunma ve mütalaasının caiz olmadığı inancına kapılınca, PERS
(İRAN) memleketlerinde buldukları YUNAN ve Pers kitaplarını yak­
makta bir beis görmemişlerdi. O sıralarda İslâmlar futuhat ve devlet
kurmakla meşgul olduklarından, diğer ilimleri anlamaya, aramağa ve
elde etmeğe lüzum görmedikleri gibi o misillü şeylere vakit de bula
mamışlardı. Bu cihetle KUR'AN-I KERİM ile ahkâmına ve Kur’andaıı
doğan (FIKIH, LÜGAT, MEĞAZİ, futuhat ve saire gibi yalınız İslâm
ilimlerine) önem vermişlerdi. Binaeleyh O sırada memleketin Rum
ve Pers'ten müteşekkil asıl halkı, kendilerinin yerine geçenleri (halef­
leri) eski kültüre ve bilhassa Tıp ve Felsefeye çalışmaya teşvik etmiş­
lerdi. Fakat Halefler bu teşvike rağmen İSRAR da göstermiyorlardı. An­
cak EMEVİ Halifelerinden (dördüncü) MİRVAN bin EL-HEKEM’e (HE
KEM oğlu MİRVAN)e muasır olan Meşhür Hekimlerden aslen Süryani
olup sonradan Müsevi olan Basra'lı MESÜRCİYE, Rahip AHRUN bin
ÂYAN tarafından süryanice KENAŞ (1) şeklinde yazılmış Tıbba dair

(1) Bir ilme dair toplu olarak geniş bilgi veren bir esere, Süryanice KENAŞ denir.
Arapçada müspet ilimlerin mütercimleri Süryanilerden teşekkül ettiği için bu
kelime Arapça lisanında da aynen kullanılmıştır. Bu yoldaki açıklama «MEDE­
NİYETİ İSLÂMİYE TARİHİ C: 3, S: 271 dedir.

— 74 —
bir eser, tercüme etmişti. Akabinde ÖMER bin ABDÜLAZİZ halifelik
makamına gelince ŞAM’daki kütüphanelerde bu kitaba rastlamış, ve­
zirlerinden bazısı Halifeye: «Bu kitabı kütüphaneden çıkarıp İslâmiyet
arasında tamiminin pek faydalı olacağını» hatırlatmışlardır. Halife
Ömer Bin Abdülaziz, bu hususta kırk gün Allah’a niyazlarda bulunduk­
tan sonra kitabı çıkarıp okunmağa başlayan bir eser olarak halkın ya­
rarlanmasına fırsat vermişti. (1)
Bu kitap sadece bir tıp kitabıydı, hikmet veya felsefeye ait değildi.
Öyle olduğu halde, zamanın halifesi bunu çıkarıp yaymakta fazla tere­
ddüt etmişse, acaba diğer kitapların yayınlanmasında daha nice tere­
ddütler geçirebileceğini okurların takdırına sunarız. Fakat bilahere
İslâmlar devletlerini tmamiyle kurunca, genişlenince İslâm eğitimini
de ilerletmeğe kalkmışlardı. Bu sayede Fitret halı teessüs ederek gaf­
let hali siliniyordu. Bundan böyle San’ata, Medeniyete rağbet göster­
meye başlamışlardı, zaten Süryani hıristiyan din adamları felsefe eğiti­
mi sayesinde Arapların medeniyet getiren kültüre eğilmelerini sağladı-
lardı. Ve böylece İslâmiyet zamanın özlüklerine ve değişikliklerine
uyarak peyderpey kültüre yönelmişti.

ARAPLARDA (İSLÂM LARDA)


İLK BİLİM ADAMLARI

Yukarda bahsedilen ilimlerle çalışanlardan.


I - Nazir Bin Haris (Haris oğlu Nazir). Hazreti Muhammed’in
zesinin oğludur. Ayni zamanda Hahamlar’la Rahip ve Papazlarla görüşen
ve onlardan ilim öğrenen, Eski ilimlere pek önem veren toleranslı, zeki
bir araştırıcıydı.
2- NAZIR bin ÜMEYYA, TAHKİF kabilesinden olup âlim bir ki
di. Kabilesinin Hz. Muhammed’e düşmanlığına katıldığından hayatın­
dan olmuştu.
3- Büyük Muaviye’nin Hafidi HAKEM - EL - MERVAN (Hicri ...8
isim yapmış âlimlerdendi.
4- HALİT bin YEZİT EL-AMEVİ : Müsbet ilimlerde isim yapmı
Şöyleki: a) İskenderiye Üniversitesinden getirttiği (MERYANOS)
isimli rahipten kimyeyi öğrenmişti.
Keza, İSTİPHAN KADİM adındaki bir rahibe de Masürciye, Ahron’-
un Tıbba dair olan (derleme anlamına gelen K E N A Ş isimli eserini)
Süryaniceden Arapcaya naklettirmişti. Kenaş isimli Tıp kitabı otuz
tıbbî makaleden ibaretti. Tercümesini yapan Rahip İstiphan, Masürci
ye; «Ahron tarafından da iki tıbbî makale bu esere eklenmişti» demiş­
tir.

(1) Medeniyeti islâmiye Tarihi C: 3, S: 271

— 75 —
HALİFE M ANSUR’un DEVRİNDE
TIP BİLGİSİ

HALİFE MANSUR’un devrinde Arapçaya alınmasına önem verilen


müsbet ilimlerden biri de Tıp bilgisi idi. Bu tercümeye neden;
Halife Mansur (Hicri ; 148) yılında ve halifeliğinin son günlerinde
Midesinden rahatsızdı. Özel doktorlarında iş olmadığını anlayınca, dok­
tor arıyordu. Kendisine CİNDİ SABUR'daki Baştabip CEVERCİS sağlık
verildi. Adı geçen doktor Süryanî BAHTYEŞU’un oğlu idi. Cevercis, Ze­
ki, mesleğine hakim oluşundan ötürü devrinin en meşhur Tıp Üniver­
sitesine bağlı Cindi şabur hastanesinin baştabibliğini yapıyordu.
Halife Mansur, Doktor Cevercisi hemen davet edince, Doktor;
Cindi şabur hastahanesini oğlu Bahtyeşu'a bırakarak diğer oğlu İbrahim
ile yeğeni ŞAHLE oğlu İSA'yı da yanına alarak BAĞDAT'a ulaştı. Usul
üzere Hastasını hastalığı hakkında konuşturdu ve konu üzerinde tar­
tışma açtı, bazen Arapça bazanda Farsça ifadeyle gelişen konuyu en
net şekilde HÜNKÂRA arza çalışıyordu. Bu sohbet sayesinde Ceverci-
sin heybetli, vukur ve konuşkan bir kişi olduğuna Mansur da inanmıştı.
Hasta ve Doktor yakınlığı en ılık iklime girmişti. Halifeyi muayene
etmiş ve idrarına da bakarak ilâçlarını vermiş ve bazı tavsiyelerde
bulunmuştu. Kısa zamanda şifa bulan Hünkâr da doktorunu çeşitli
ikramlarla taltif ettiydi. Bu arada Halife; doktoru, İran’a dönmiyerek
Bağdatta yerleşmeğe de ikna ettiğinden, Eşinden ayrı kalan doktora
üç cariye ve üçbin Dinar tahsis ettiysede Doktor, dinine sadık bir kişi
olduğundan cariyeleri kabul edemiyeceğini. Zira karısının sağ olduğu­
nu, ancak diğerlerinin kabul ettiğini Hünkâra arzetti. (I)
Bu cevap : Doktorun iffetine ve Dininin ahkâmına sedakata delil
teşkil ettiğinden halifeyi de sevindirdi ve kendi odalıklarının müdavi
hekimliğini de Cercis’e verdi.
. *
**
Cercis, kitap yazmağı da severdi. Süryanice, Farsça ve Arapçadan
maada iyi Yunanca da bilirdi. Halifenin iltifatlarına bir cevap olarak
Tıp eserlerini Arapçaya da çevirmişti.
Otarihte Alimler öğrencilerine — oğulları da ayni dalda yetişiyor­
sa oğullarına da verdikleri dersin kitabını K E N E Ş Derleme tarzında
yazarlardı. Meselâ : Irak valisi Haccac Bin Yusuf (Yusuf oğlu Haccac)
m Doktoru olan Süryani Theodor, oğluna ithafen eser yazmıştı. Cercis
ailesinden gelen genç doktorlar da, diğer Abbasî Halifelerine hekimlik
yapmış eserler de vermişti.

(1) TABAKAT EL-ATIBBA C: 1, S: 175

— 76 — I I,
ABBASÎ Halifelerinin İkincisi olan MANSUR, eski eserleri Arap-
çaya tercümeye önem veren ilk Halife olup ASTRONOMİ, ARİTMATİK
ve Tıp eserlerine ait tercümeler yaptırmıştı. Bu devrede İBNİL - MAKFA
adındaki zat; K E L İ L E v e D Ü M N E'de İbnil - Makfa tarafından
Arapçaya çevrilmişti.
Felsefe, Mantık ve diğer müsbet ilimlerin tercümeleri; Halife
MAMUN’nın zamanında yapılmıştı. MAMUN’u takiben HALİFE MEHDİ’*
de, devrinde: Halifelik süresi: (Hicri 158-169) Dinde görülen fikir ayrı­
lıklarının önüne geçmeğe uğraştığından İlmî eserlerin Arapçaya nakli­
ne ilgilenememişti.
Halife Harun Reşide gelince; (H.S. H icri: 170-193) Bağdatta
Süryanî Farisi ve Hint'li tekâmülün, eski bilgileri tekrar elde etmeğe
çalışmıştı. İslâmların garip bir inancı gelişmişti. Tıp’dan gayrî bilimle­
rin dini zedeleyeceği zannı hâkim olmuştu. O devirde Müslüman olma­
yan doktorlar çoğunlukla Felsefe ve Mantık bilgilerini seven kişilerdi.
Bunlar sanatları gereğince Halifelerin hizmetlerinde ilerlemeler kay­
dettikleri için adeta akraba gibi ilgi ve anlayış görür, daima halifelerin
kurul ve sohbetlerinde bulunurlardı. Bu işret ve sohbetler esnasında,
Halifeler de felsefeden bahsediliş aşinalığı peyda oluyordu. Bundan
böyle bir şehir elde ettikleri zaman o şehirde buldukları kitapları, es­
kiden olduğu gibi yakmak veya başka bir şekilde yoketmek değil, bila­
kis iyi korunmasını ve Aramcaya hemen tercüme edilmek üzere Baş­
kent- Bağdata taşınmasına emrederlerdi. Nitekim HARUN REŞİT, Anka­
ra ve dolaylarındaki savaşlarında enteresan bulduğu bir kitabı he­
men Bağdat’a naklettirmiş ve Doktor YUHANNA bin MASEVİH'ye ter­
cüme ettirmişti. (I)

ABBASÎ
DEVRİNDE TERCÜM ANLAR

Süryaniler, İslâmiyetten önce her yönde geniş bir ilerleme kaydet­


mişlerdi. Yunancayı ana dilleri kadar bildiklerinden tercümelerinde bir
zorluk çekmiyorlardı. Bundan önce de açıkladığımız gibi Yunancayı ilk
olarak Süryaniceye tercümeleri, Arapça için en büyük kolaylık sağlı­
yordu. Bu nedenden Abbasî devrinde Yunan ilimlerinden bilhassa Tıp
ve Felsefenin incelenmesinde CİNDİ SABUR Üniversitesinin Tıp Fa­
kültesinin Baştabipliğine yükselecek kadar bir mevki İşgal etmişlerdi.
Yunan lisanını kendi okullarında okutan Süryaniler, bir de Halifelik ma­
kamının (Alimler ülkesi) IRAK'a intikali; Bağdat şehrini, İslâm memle-

(1) Tabakat El-Atıbba C: 1, S: 175 ve Abulfaraç Tarihi Süryanice S: 227

— 77 —

i
ketlerinin her tarafından ve başka ülkelerden gelen öğrencilerin çoğun­
luğundan bahtiyar bir ülke haline getirmişlerdi. Hal böyleyken Süryani-
ler de bu cümleden olup geniş bir yaşayış ve huzur temin eden bu oto­
riteyi kendilerine koruyucu kabul ediyorlardı. Bugün nasıl Batı dillerini
zevkle öğreniyorsak, o gün de Bağdat'ta Arap lisanının aşinaları olup
Araplarla vuku bulan temas ve bağdaşmadan pek memnundular.
ABBASÎ Hükümdarlarının ilk devirlerinde Halifelerin adalet ve
Mezhep hürriyeti yolundan ayrılmak fikrine asla iltifat etmediklerini
gören GAYRİ MÜSLİM vatandaşlar da, Hükümdarlarına bağlılıklarını
gösteriyorlardı. Gayrimüslim cemaatla kendi ruhani reisleri arasında
bir ihtilâf doğunca; İslâm halifelerini işin halline hâkem gösterirlerdi.
Binaenaleyh halifeler, ilim kitapları arapçaya tercüme ettirmek iste­
dikleri zaman; Irak, Şam, İran ve Hindistan bilginlerinden başka, Sür­
yani mütercimleri bulduruyor ve istenilen hizmetin yapılması için ye­
terli maaş ve kıymetli HİL'ÂT hediyeleriyle tercümesini istedikleri ese­
ri belirtiyorlardı.
Süryaniler, başka milletler bilginlerinden daha muktedir bir ter­
cüme sanatına sahipti. Yunanlıların sahip olduğu ilimleri daha iyi bili­
yorlardı. Yabancı milletler içerisinde Süryani çalışkanlığı örnek tutu­
luyordu. Tercümanların evlâtlarını da bu meslekte yetiştirmeleri adet
haline gelmişti.
ABBASÎ DEVRİ TERCÜMANLARI VE ESERLERİ

Abbasî devrinde, babadan oğula geçen tercümanlık hizmetine şa­


hit olunabilir. Örneğin;
Tanınmış Süryanilerden;
1 — BAHTYEŞU ailesi
a) Bahtyeşu oğlu Cevercis, (Halife Mansur'un Baştabibiydi).
b) Cevercisin oğlu Bahtyeşu da (Halifelere tabiblik yapmıştı).
Hatta Harun Reşit, onu Cindi sahurdan celbettiğinde Veziri YAHYA’ya,
Bahtyeşu’nun bir sınavdan geçirilmesi emredince, sınav kurulu başka­
nı:
1 — ABU-KUREYİŞ İSA. Üye
2 — DAVUT BİN SARAFİYON. Üye
3 — ABDULLAH TAYFRİ’den teşkil edilmişti.
Sınav sonunda; Başkan, Harun Reşide: «EY EMİR-ÜL-MÜMİNİN;
Tabibler arasında Bahtyeşu ile Tıp alanında; (Sülalesi felsefeci ve ta­
bip olan) bu kişi ile yarışacak kimse yoktur.» demişti.(1) Bunun üzeri­
ne Halife onu Baştabibliğe tayin etmişti.

(1) Medeniyeti islâmiye Tarihi C: 3, S: 290

— 78 —
2 — HÜNEYİN Ajlesi: Bu ailenin birincisi «tercümanların ba
nı» İSHAK UBADİ oğlu HÜNEYİN'dir. (Hicri ...... 264) Bu zatın özel bir
sıfatı da «tercümanlar reisliği» ile tanınır, HİRA Hıristiyanlarından Sür­
yani mezhepli idi. Hicri tarihinin 194’ncü (M.S..809) yılında doğmuş­
tur. Babası sarraf idi, kendisi yaşça ergin olunca BASRA’ya giderek
orada Arapça lisanını öğrendikten sonra Tıp tahsili için Bağdat’a ha­
reket etmişti. O sırada Bağdat'ta bulunan Tıp dershanelerinin en önem­
lisi, Cindisabur Tıp Fakültesi olup mezunlarından, YUHANNA bin MA-
SEYİH’in irfan çevresindendi. Hüneyin bu çevrenin arasına girip tah­
siline devam etmişti. Adı geçen Hüneyin, bir gün okuduğu derslerden
bir problemi hakkında üstadı YUHANNA’ya bir soruda bulunduğu için,
üstad gücenerek öfkeyle Hüneyin’e: «Hira halkı nerede, Fen, Tıp ne­
rede; sen ehli olmadığın bir ilmi tahsil için boşuna vakit geçirmekten­
se akrabalarına git, onlardan elli dirhem al, bir dirhemle ufak sepet­
ler, üç dirhemle Zernih ve diğer dirhemlerle Küfe ve PERS pulları sa­
tın al, kadisiye pullarına o sepetlerden zernih vur, yol üzerinde otur,
(sadaka ve nafaka için) güzel pullar var, diye bağır, pulları sat, işte
bu sanat senin için tababetten daha kârlıdır» diyerek, kendisini huzu­
rundan kovuyor.
HÜNEYİN, Yuhanna’nın huzurundan ağlayarak kederli çıkıp gitmiş­
se de, bu hal kendisi için âdilik ve zillet olmak şöyle dursun, bilakis
asıl lisanı, yani yunanca lisanıyle Tıp ilmini tahsile kendisini bir kat da­
ha mücibi teşvik olmuştur. Adı geçen Hüneyin, iki yıl kayıp kaldıktan
sonra tekrar bu şehre döndüğü zaman İSKENDİRİYE’de lisan ve Ede­
biyatı öğrenmiş, HOMİROS'un şiirlerini ezberlemiş, arapçayale beraber
süryance, yunanca ve Farisçede zaman ricalinin üstünde mümtaz bir
mevki kazanmış bulunuyordu. Asrın hekimleri ve hatta bizzat üstadı
olan Yuhanna, İskenderye'lilerin eserin uyar (SORU ve Cevap), adın­
daki CALİNOS'un kitaplarından bazılarını Süryance,ye bazısını arap-
ça’ya tercüme için Hüneyin’e pek ziyade hürmet gösterirdi, kendisine
hitaben, "RABAN HÜNEYİN (üstadımız Hüneyin demektir) derdi.”
Halife MAMUN, felsefe kitaplarını yunancadan arapçaya naklet­
mek için yüksek bir mütercim arayınca, kendisine HÜNEYİN’i tavsiye
etmişlerdi. O sırada Hüneyin gençti. Tercümede onun kadar ve onun
gücünde adam yoktu.
MAMUN, mütercim olmak üzere HACCAC Bin Matır - İbnel - bat-
lan; ve Hikmet evinin sahibi - Kütüphane müdürü SELİM ve başkalarını
seçerek tercümelerine bakmak üzere Hüneyin’in maiyetine vermişti.
Halife, Hüneyin’e; tercüme ettiği şeylerin ağırlığınca Altın verirdi.
Bu sebeple Hüneyin, yazdığı eseri gayet iri harf ve seyrek satırlarla
kalın kâğıt üzerine yazardi ki ona göre hacım ve sıkleti fazla olsun da
ağırlığınca Altın alsın.

— 79 —
Hüneyih; Davut ve İshak isimli iki oğlu vardı. Babaları kadar mahir
olup bu devirdeki tercümelerin bu baba ve oğullara ait olduğu görülür,
çünkü Hüneyin’in tercümesinden geçmiyen bir eser müteber sayılmaz-
d|.
Hüneyin; (Hicri: 233) de Halife MÜTEVEKKİL’in zamanında da
tercümeyle oğraşmıştır. Adı geçen Halife, Onu mütercimler başkanlı­
ğına tayin ederek emrine İSTİFAN bin BASİL, Musa bin HALİT gibi mü­
tercimler vermiştir.
Hüneyin, mütercimlerin terücmelerini tashihten geçirirdi. Hüneyin
Hicri 264. M.S. 877’de ölmüştür.
Adı geçen Ustad’ın oğlu İSAK, babasıyle bir arada çalıştıktan
sonra Halife MÜ'TAZAD’ın Veziri KASIM bin ABDULLAH’ın hizmetine
girmişti.
Vezir, kendisine bütün sırlarını tevdi ederdi. İshakın tercümeleri
ile Tıp ve Kimya üzerinde yazdığı eserleri de vardır.
3 — AASAM - EL - DİMİŞKİ : Hüneyinin hemşiresinin oğludur.
Tıbbı, dayısı Hüneyinden öğrenmiş ve rivayete göre(I) Hübeyş’in refa­
kati, Hüneyin için bir bahtiyarlık sayılırdı. Şöyleki : Maharetçe biribiri-
ne eşit olduklarından (isim benzerliği de bulunmasından ötürü) Hü­
beyş’in eserlerine bakan ilim adamları "Bunların Hüneyin’e” ait olduk­
larını sanıyorlardı.
4 — KIŞTA Bin LUKA EL -- BAALBEKİ : Şam süryanilerindendir.
Yunanca, Süryanice ve Arapçayı tamamiyle bilirdi. Roma'da ve batı
memleketlerde tahsil yapmış mahir bir doktor, büyük bir Faylazoftu.
Yunancada narapçaya bir çok kitaplar çevirmişti. Tercümesi çok iyi
anlaşılır, Fen üzerine birçok tebliğleri de vardı. Fıkraları güzel, tahmin­
leri isabetliydi. Tercümelerden başka Tıp, Tarih, Coğrafya, Felsefe,
Astronomu, Cebir, Hendese ve mukabele, Mantık ve Edebiyat, Diyanet
hakkında da yüzden fazla eserler de bırakmıştır. MalatyalI büyük tarihçi
Abulfaraç Barhibroyo Griğori: "Doğru söylemek lazımsa, haiz olduğu
bilgi ve irfaniyle anlamlı ve kısa cümleler düzenlemesindeki K I S-
T A, emsali (yazarların) en üstünüdür.” demiştir. (I)
5 — MASÜRCİYE AİLESİ; Bu aile efradından bilhassa BASRA
atıbbasından MASÜRCİYE; Yahudi mezhebinden, olup, süryaniceden
arapçaya çevriler yapardı. Oğlu İSA bin de Tıp’ta babasına yetişmişti,
her ikisinin tıbba dair eserleri vardır.
6 — KARHE AİLESİ; KERHE; tercümeleriyle isim yapmış bir ta­
bip idi. Oğlu, babasından ileri nam kazanmış Süryaniceden arapçaya
tercüme edilmiş eserlerinde sahibiydi.

(1) Medeniyeti islâmiye Tarihi C: 3, S: 293 ve Abulfaraç Barhibroyo C: 1, S: 253


(1) Abulfaraç Bar Hibroyo Griğori C: 1, S: 253

— 80 —

ı
7 — SABİT AİLESİ; Süryani bir ailenin ilk çocuğu SABİT bin KUR-
RA’dır. Harran civarındaki Subba kabilesindendir. Önce Sarraflıkla uğ­
raşırdı, Sonra Tıp, Felsefe, Astronomu tahsiline önem vermişti. Keza
Süryanice lisanım çok mükemmel bilirdi. Arapça tercümesi dahi par­
laktı. Arapça olarak Matematik Geometri, Tıp ve Mantık bilimlerine
dair pek çok eserleri olduğu gibi SUBBA (3) mezhebine dair süryanice
dahi bir kitabı vardır. Bu zat Abbasî Halifelerinden MÜ’TAZAD'ın hiz­
metinde bulunarak en yüksek mevkii işgalederdi. Hep Halifenin soh­
betlerinde bulunurdu. Sinan isimli oğlu da HALİFE KAHİR - BİLLAH’ın
sır çevresindendi. Sinan,ın çok eserleri varsada tercümelerine rastlan­
mamıştır.
8 — HACCAC Bin MATAR; Halife MAMUN'a kitap tercüme
edenlerdendi.
MACESTE ve AKLİDİS’in (FLADİS) kitaplarını arapçaya tercüme
etmiş ve tercümesi bilahere adı geçen HARRAN’lı SABİT bin KURRA
tarafından tashih edilmiştir.
9 — İBNİ NAİME EL-HIMISİ (Homus'lu) Esas adı ABDULMESİH
bin ABDULLAH’tır Bu zat orta dereceli bir mütercimdi. Fakat tercüme­
leri samimi ve iyiydi. ZORBA bin MENHÜVA dahi bu aileye mensüp ol­
up tercümeleri Abdulmesih'inkinden daha zaif idi.
10 — İSTİFAN bin Basil; Hüneyin bin Ishak kadar güzel tercüme
eserler vermişti. Ancak Hüneyin’in cümleleri daha tatlı ve açıktı.
11 — MUSA bin Halit; Tercüman adiyla tanınan bu bilgin, CALİ-
NOS'un altı kitabından çoğunu tercüme etmişti, tercümeleri bakımın­
dan Hüneyin’in bir kopyasıydı.
12 — SERCİS EL-RASİ; Irak ELCEZİRE’sinde bulunan RAS-AL-
AYİN halkından olup birçok kitap tercüme etmişti. Orta dereceli tercü­
manlardan sayılır tercümelerini Hüneyin tashih ederdi.
13 — YUHANNA bin BAHTYEŞU; İsim benzerliğine kapılmamalı­
yız. Bu Bahtyeşu; daha önce adı geçen Bahtyeşu ailesinden olmayıp
başka bir aileye mensuptu. Yunanca alışıla geldiği üzere Yunancadan
Süryaniceye çevrilmeden (eserleri) direkt olarak arapçaya çevirebil­
irle gücünü ispatlamıştı.
14 — BATRIK; Abbasi Halifelerden İkinci Mansur'un zamanında
yetişip bir çok eski kitapların tercümesine Halife tarafından memur
kılınmıştı, birçok iyi tercümeleri de vardı. Hüneyin kadar güçlü tercüme
sahibiydi.
15 — YAHYA bin EL-BATRİK (BATLAN’da Denilir); Halife MA-
MUN'un devrinin en büyük simalarındandı. HAŞAN bin SAHİL’in mai­
yeti erkânındandi Latinceyi pek iyi kavradığı halde Yunancayı gereği
gibi bilmiyordu.

— 81 —

ı
16 — ABU-OSMAN EL-DİMİŞKİ; Arapça tercümeleriyle i
yapmıştı.
17 _ ABU BUŞÜR-MATTA bin YUNUS; VAN Bölgesinde DEYİR-
KINNI (Yuva Manastırı) halkından olup MAR MARA okulundaki büyük
ustadların elinde yetişmişti, çağının su katılmamış, Mantık biliminin
başkanlarındandı.
18 — Y A H Y A bin ÂDÎ; Hicri IV. yüzyılda isim yapmış bilgin­
lerden olup MATTA bin YUNUS ile MEŞHUR ABU - NASIR - FARABÎ’nin
okul arkadaşıydı. Süryani mütercimlerinin çoğunun aksine Y A K
U B î (Süryanî Kadim) Mezhebindendi. Bir gecede yüz yaprak doldu­
racak kadar süratla yazardı. (I)
Böylece yukarda sıraladığımız Hıristiyan Süryani kadim (Yakubi),
NASTURÎ mezhebine bağlı yazar ve tercümanların hayat hikâyelerini
özetlemiş bulunuyoruz.

SÜRYANİLER VASITASİYLE
YARATILAN BİLİM VE
KÜLTÜR

Yukardaki B E H İ S L E R'de adı geçen Alim - Müellif ve müter­


cimlerin çoklukla ŞAM, ELCEZİRE ve IRAK halkından olmak üzere Sür
yani oldukları görülür. Cidden Süryaniler - MEZOPOTAMYALI’lar beşe­
riyetin ilim ve kültürünü milletler ve kavimler arasına bir lisandan di­
ğerine aktarma ve ulaştırmada tarihin ta eski zamanlarından beri büyük
hamlelerle gelişmişlerdi.
Süryaniler tabii olan çalışkanlık ve zekâları, Bulundukları mem­
leketin coğrafi durumu itibariyle Doğu ile Batı arasında köprü teşkil et­
mesinden bu fırsat onlara doğmuştu. Eski Yunan medeniyetinin Do­
ğuya, Doğunun tarihinin de Batıya aktarılmasına amil olmuşlardır.
Milattan birkaç yüz yıl önce HECE HARFLARI’nı efkâra yayanlar
Süryani Fenikeliler olup ticaret maksadiyle yaptıkları seyahatlar bo­
yunca; bu harflerin kullanılmasını Batıda (Yunan ve havalisi ile Doğuda
Keldani ve havalisi halkına öğretmekle kendilerini yükümlü bulmuşlar­
dı. Heceli harflerin bu. XX. Yüzyılda (ALFA, BİTA, GAMEL, DELTA)
şeklinde okunuşu o günün etkisinden doğma bir kural olark devam et­
mektedir.
Mısırlı'larla Keldaniler arasında kültür ve edebiyatın intikal ve
intişarına da amil olan Süryanilerdi. Bu eserde belirtildiği üzere bilğiy'
yunanlılara aktaranlar yine süryanilerdi.
Yunanlılar; Felsefe, Mantık ve diğer bilimleri tanıyınca Büyük

(1) FEPRİST EL-ÎLAM kitabı, Sayfa 264

— 82 —
İSKENDEFTin fethileride IRAK ve ŞAM dolaylarına yayılınca; Süryani-
ler o kültürü de iktibas etmişlerdi. Hıristiyanlığın doğuşundan sonra
ona «EDEBİYAT - I - NASRANİYE - İ - YUNANİYE» demişlerdi ve
Yunan felsefesini kilise ve manastırlarda işlemişlerdi. İlim ve Yunan
kültürünü PERS (İran), Hindistan ve bütün Yunan bilim ve kültürünü
İSKENDER Ordularının yayılma sahası boyunca, İran ve Hindistan do­
laylarına kadar şüryanîler yaymakta amil olmuşlardı.
Önceden arz edildiği gibi, HÜSREVNÜŞİRVAN, Tıp ve felsefenin
okultulması için Cindi sabur Maristanmı (Timarhane) inşa ettirdiği
zaman, bu eğitimi icraye muktedir Bilginleri çoğunlukla Irak ve ELCEZİ-
RE hıristiyanları arasından bulabilmişti.
Bu arada HARAN (Urafa)da, O devrin ibadet yeri olarak kullanılan
PUTHANELERİNde bulunan Heykellerle Yazıtlar üzerinde SAMİLER’e
ait bilim ve kültür örneklerini belirtmek gerekir. O tarihte; bir kısmı
putperestlikte kalmış olanlarla beraber hıristiyanlığı kabul eden sür-
yaniler de (din kavramı) Süryanî lisanını ikinci dereceye düşürmemiş­
ti.
Bu Meyanda; Eski süryanileri temsil eden Keldanilerin de Irak
üzerindeki Bilim ve kültür etkisini de kaydetmek zaruridir.
İslâmiyetin doğuşundan sonra Halifeler, ilmi eserleri arapçaya
çevirmek istediklerinde, o zamanlarda kullanılan lisanlardan naklet­
mek için kendilerine en fazla yardım edenler süryaniler oldu. Zira o
sıralarda bu kültürü arapçaya tercüme edenler çoğunlukla HOMS’lu,
Baalbek'li, Şam’lı, HİRA’lı ve BASRA'lı kimselerdi. Süryaniler. XX. yüz­
yılda Batı dillerinden Arapçaya birçok çevriler yapan toplumdur. Bu
hususta sarf ettikleri mesai herkesin malumudur. (I)
SÜRYANİLERİN AN AVATANI
M E Z O P O T A M Y A

Doğudan Pers; Batı'dan Akdeniz, Kuzeyden Erminya veküçük Asya,


Güneyden Arap ovasiyle çevrilmiş iki nehrin (BEYNEL — NEHREYİN)
kollarıyla tabii zenğinliğe ulaşmış İklimi gelişmelere müsait imkânlar
bahşeden ülke M E Z O P O T A M Y A : Süryanilerin anavatanı­
dır.
SÜRYANİLERDE HIRİSTİYANLIK
KLAVUZLUĞU

Süryaniler hıristiyanlıktan önce de bilim ve kültüre aşık milletti,


bu kere; Hz. İSA’nın Süryani ülkesine mücavir GALİLE’de din yaymasını

(1) Medeniyeti İslâmiye Tarihi, C: 3, S: 301


bir talî eseri telekki eden süryaniler; TEK ALLAHLI DİNLERİN ikincisi-
Kavimlere hitabeden - Hıristiyanlığı ve niteliklerini Süryaniceyle dört
yana yaymışlardı. ANTAKYA Patriklik kürsüsünü kurduklarına da ifti­
har duymaktadır. Çünkü bu kürsü sayesinde HİND ülkesine kadar görüş­
lerini yayabilmişlerdi. Süryani CEDLER'i, hıristiyanlığın hedefe vara­
bilmesi hususunda vargüçleriyle gayretlerini sarfetmişler, Toplumlara
kültürel irşatlardan geri kalmamışlardı. Bütün gaye, hıristiyanlığın ka-
vimlere getirdiği idrak gücünü bildirmekti.
Siyasete iltifat etmeyip yalınız bilimin ve dinin yayılmasına gayret
göstermişlerdi. Bütün Hıristiyanlık alemine (GENELKİLİSE)ye kanun
ve nizamlar tesis etmişlerdi. Bilime sarılmak sayesindedir ki, kütüp­
hanelere çeşitli eserler bırakabilmişlerdi. Ülkelerde pek çok Üniversi­
teler de tesis etmişlerdi. Bundan anlaşılıyorki, din ve dil bilgisinde sür-
yanileri geçecek hiç bir millet yoktu.
Bu yükseliş Onikinci yüzyıla kadar devam etmişti.

DEYRUZZAFARAN’a (manastır)
İNTİKÂL

ORTODOKS olmadıkları halde kendilerine HALKEDONA MELKİT-


leri ismi verilen ve Bizans İmparatorluğu temsil eden güçler, Süryani-
lerin hıristiyanlık klavuzluğunun merkezi olan Antakya' Patriklik kür­
süsünü tehdide başladılar. Neticede Süryaniler Antakyadan Malatya’ya
ve sonra Diyarbakır üzerinden Mardin'a (DEYRUZZAFARAN)a, nakil
yapmak zorunda kaldılar.

SÜRYANİLERİN İSLÂMLARLA (TÜRKLER DE)


KAYNAŞM ASI (I)

İslâmiyetin Hükümranlığıyle Bizans çekişmesi başlayınca (sürya­


niler Bizans’a karşı olduklarından) Mezopotamyada Arapların ve SEL­
ÇUKLU Türklerin işgali süratlendi (Örneğini; bu eserin geçen bölümle­
rinde bulabilirsiniz).
Bu arada; Arap Hükümranlığına Fen Kültür konularını büyük bir
gayretle nakil ve izah ettiler. Ve bu devrede Hıristiyan süryanilerden
tarih boyunca isim yapmış Alim ve tercümanlar doğdu. Bunların bir
kısmı iktidarın vekilliklerinde görev aldılar.
Süryaniler; oldum olasiye İNSAN’a aşık (Humanite) düşüncesine

(D Selçuk-Name, S: 20b ve Methiye 113 ve Süryani Mihael 111, S: 154- 172. ve


Türk Cihan Hakimiyeti - Mefkuresi Tarihi Prof. Dr. Osman Turan, C: 2, 212 ve
Chronigue, C: III. S: 394-395.

I— 84 —
I
değer verirlerdi. Tarih tanıktırkı! Süryaniler hiçbir Halife ve Padişah
iktidarına sıkıntı yaratmazlardı. XX.Yüzyılda Süryanî kilisesine bağlı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ vatandaşları da babalarının tutumunu aynen
yürütmekle müftahirdirler.
Süryaniler; el ele vermenin MİLLETİMİZ'i kalkındıracağına da
inançlıdırlar.

SÜRYANİCENİN ARAPÇAYA ETKİSİ

Süryani - Arami lisanı dörtbaşı mamur bir lisandır. Süryani lisanı


menşe bakımından Arapçaya destek olduğundan iyi bir Arapçanın öğ­
renilmesi, bu dilin (Süryanicenin) kavramasına bağlıdır.
Eesasen; İslâm Peygamberi Hz. Muhammed ile Aarap Halife ve pa­
dişahları ülkelerinin yüksek okullarında ilkönce ARAMCA - SÜRYANİCE
okutmağa maiyetlerini davetlerine sebep de bundan ötürüydü. Halen
Hindistan’da KERALLA bölgesinde ve Irak, Mısır, Ürdün, Lübnan’da bu
görüşün uygulandığını burada kaybemek bu eserin yazarına iftihar ve­
rir. (*)
«Zannederimki yakın bir zamanda bütün Arap milletleri de bu iz­
de er geç yürüyeceklerdir.(1)
Sami kavimlerinden olmayan Batılılar da bu izi uygularken, Arap­
ların da kendilerini bu işten fariğ tutulmasına sebep yoktur.
Türkiye'de de Arap lisanının öğretildiği Fakültelerde, Süryanice­
nin öğrenilmesiyle dünya tarihinin ve Arap lisanının daha iyi kavrana­
cağına inanıyoruz. Hintlilerden daha çok, Süryaniceye önem veren Al­
man, İngiliz, Fransız, İtalyan, Belçika, Hollanda, İsveç, Amerika, Sov-
yetler Birliği ve AvustralyalIlar tarafından bu Süryani - Arami lisanına
ilgi gösterilmektedir. Ve ülkelerinde Süryanice KÜRSÜLER’i vardır.
Buna rağmen bütün Arap ülkelerinde ve ayni zamanda Türkiye’de, ayni
ilginin görülmemesi, konunun hakkiyle kavranamadığına delildir.
Süryanice; Arap fütuhatına kadar kıymetini kayıp etmediği gibi
fütuhat boyunca da etkisini göstermiş bir bilim aracıdır. Batı ülkeleri;
Süryanicenin tekrar yaşaması için geniş BASIN ve YAYIN evleri kur­
muş olup kıymetli Süryani ESERLERİ’ni basmak ve yaymaktan kendile­
rini alamamaktadırlar. Bunu teyideden; Üniversitelerinde kendi lisan­

(*) Peygamber (Muhammed) artık Yahudi Kâtipler Kullanmaktan vazğeçti. Bu gibi


işler için zeyd bin Sabıt’a müracaat etti ve ona ARAMİ lisanının öğrenmesini
emretti. «Hz. Muhammedin HaHyatı» adlı eserinde S:209
(1) My TOUR-Cevleti-Abrohom Nuro adındaki eser. C: 1, S: 27 - Beyrut 1957.
Süryanice, İngilizce ve Arapça baskısı.

— 85 —
larının yanı başında yüzlerce kültür dâhisi meyanında Mar AFRAM
Mar İshak, Mar Nersi, Mar Afrahat ve Tagritli Anton Ritor'un, Suruçlu
Mar Yakup ve Urfalı Mar Yakup'un eser ve tercümeleriyle, Büyük Sür­
yani tarihçi MİHAEL’in, Abulfaraç - Bar Hibroyo Grigori’nin, Zekeriye-
El - Fasih’in tarihî eserlerini okutmaktadırlar. Buna binaen SAMİ ka-
vimlerinden de zamanla değerin doğacağına inanmaktayız.
KISIM : 2

BÖLÜM : 10

UR FA KRALLIĞI

(M .Ö. 132 - 250)


URFA krallığının kurulduğu M.Ö. 132 yılına kadar, Büyük İsken­
der'in rejimini devam ettiren SLOKİ'ler İmparatorluğunun yayılma sa­
hası ANTAKYA merkez olmak üzere Suriye ve Mezopotamya'yı kaplı­
yordu. Bu alanın güneyinde FARTİ ve BAKTİRYA bölgesinde Süryani -
Arami sülâlesinden gelme NAPTİLER yaşıyorlardı.
Urfa Krallığı Farti kabilesinden ARYO (Arslan) tarafından (M.Ö.
132) yılında kurulmuştu. Kral­
lık sıfatı olarak ABGAR namiy-
le yâd olunuyordu (1). Bu ikti­
dara çeşitli ABGARTar iktidar-
lık ettilerdi. Bunlardan :
a) Kurucu Abgar Aryo
(Arslan) nin ikitidarı (M.Ö.132
127) yıllarına rastlar.
b) Abgar ABDO (M.Ö. 127
120) yılları arasında hüküm­
darlık yapmıştı.
c) Abgar FAFRADAŞT
(M.Ö. 120-115)
d) Abgar BUHRO (Bekir)
(M.Ö. 115-94)
d/ 1) Abgar MANO ayni ik­
tidarı Abgar Buhro ile dört ay
için müştereken paylaşmışlar­
dı.
e) Abgar Hgiro (Topalı
ve bu arada FİKO (Keke), Su-
moko (Kırmızı), namiyle bir­
çok Abgarlar iktidara gelmiş­
lerdi.
Edesse (Urfa) kalesinin III. yüzyıla f) Abgar UKÖMÖ (Kara)
ait Süryani Estrangele tipi yazılı sü- (M.Ö. 69) yılında iktidara gel-
tunun görünüşü misti.

(D Filip Hitti Tarihi, C: 1, S: 270

— 87 —
JIIU/VvJVK— ^ l/« ^
7) “V-5 }SC. a \-t-*-*

~ S A A A N O J 'c~}ÛJ>JLDİ'\j>'e_oU
ı <-\T
(Ç V ı>^-^fr\\ \\ ',Y
V ' ' “A
■ -J V .^ ' 1J'
7' ^ <VJ'\_
V?VJ<N r u ;>>3 >n
^ 3-J ^ '^ ^
U -J/M } <<~x£>
« < "V 5 > ^
^ ‘’İVfN*
" A' N* ^o-\\T>
\ 77 ^
^ J I <\r*->
K'V'TV* •< V ,'\I
•^v ro 71 < 1 & '^ ^
<<:>lZ>r\o\J
^ > ‘A ' \ İ . } > « tp ^ i Y Y y^a^vco

Birecik Kalesindeki Türbe ve Yazıtının görünüşü.

— 88 —
İşte KARA ABGAR zamanında Romalılar ikinci kez JOLYOS SEZAR
devrinde fütuahta kalkmışlar ve (M.Ö. 53) yılında PONT, ERMİNYA ve
SURİYE havalisini; ayni yılın baharında da güneydeki FERTİYE bölgesi­
ni de ele geçirmişlerdi, işte bu fütuhat sırasında Roma İmparatorunun
mümessili ve asi Valisi (Süryani asıllı) Kara Abgar üzerine Krasos ko­
mutasında kuvvetler sürülmüştü. Talih Kara Abgara gülünce, DİCLE
nehri kıyılarında esir Krasoz’un ağzına erimiş altın döktürdüğünde;
— Kara Abgar’ın (Bunca memleket zaptiyle doymadın da, UR-
FA'mada mı göz diktin? Al bu altınları ye de doy!) dediği, dillere des­
tan olmuştur. (1)

DAYRO DNEFŞOTHO denilen manastırın yazılı


penceresini gösterir.

(D Filip Hitti, C: 1, S: 310

— 89 —
NAPTİLER üzerine; yahudi ve ARAPLARIN etkileri arttığından
URFA Süryani ABGARlarından onbirinci MANO OĞLU ABGAR'ın ikti­
darı, Roma imparatoru GURDİYAN’nın hükümranlığı günlerine tesadüf
eder. Bu iktidar 380 yıl ayakta kalmış ve M.S. 250 de son bulmuştur. (2)

ABGARLARIN SİKKESİ (Paraları)

Paranın bir yüzü Ay-Yıldız, diğer yüzü ise Güneş şeklini gösteren
sembolü taşımaktadır. Ancak Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra, yani

Urfa hükümdarları ABGAR'ların paraları. Paraların birinde Roma İmpa­


ratoru Gürdıya’nın Kral Abgar’ı kabul ediyor.

Kara Abgar; paranın üzerine bir HAÇ âlâmetini eklemiştir. Bu Abgar


Roma İmparatoru KOMİDOS - SEVİROS’un yaşıtıdır. (M.S. 180 - 192)

ABGAR’IN, HZ. İSA’YA OLAN MEKTUBU

Hazreti İsa’nın yaşıtı ve Urfa hükümdarlığını idare eden MANO oğ­


lu UKOMO (Kara) Abgar cüzzam hastalığına yakalanmıştı.(3) Res­
sam HANANYA başkanlığında bir heyetle Hz. İsa’ya gönderdiği mek­
tubunda: «Memleket başkanı Kara Abgar’dan KUDÜS şehrinde bu­
lunan KURTARICI YEŞU ya (İsa) selâm: Hastalar üzerindeki (ilâçsız
elinizle) başarılan şifalar; nezih şahsiyetiniz ve olağanüstü mucizele­
rinizin eseridir. Ben de yıllardan beri ızdırap içindeyim, hastalığıma
şifa vermenizi arzediyorum. Yahudilerin SANA suikastler hazırlığında
azimli olduklarını da öğrendim. Bu sebepten; ufak, fakat güzel bir şeh­
rim vardır, her ikimize kâfi gelir.» diye yazmıştı. (4)
Yola çıkmazdan önce, ressam ve heyet başkanı Hannaya’ya: «Şa­
yet İSA sizinle gelemezse, behemahal bir tahtanın üzerine onun res-

(2) Bar Hibroyo - Abulfaracın gramer kitabının giriş kısmında.


(3) Tarih Keniset-el-Süryaniye. III. Yakup, C: 1, S: 84, 85
(4) Mechül Urtalı, C: 1, S: 64

— 90 —
mini yapıp bana getirmenizi isterim» diye emretmişti. Heyet; Kudüs’e
varıp İsa’yla görüştüğünde Kara Abgar’ın mektubunu kendisine veril­
mişti. İsa okuduktan sonra her şeyi daha önceden sezdiğinden, yüzünü
yıkayıp mendiliyle silen İsa’nın siması bir mucize olarak; o mendile
yüzünün görüntüsü aynen çıkmıştı. (5) Ve bekleyen elçiye resimli
mendili vermekle mektubun cevabını bu şekilde hazırlamış oluyordu:
«Ne mutlu beni görmeden inanan kimseye, ziyaretimi isteyen mektu­
bunuzu aldım. Fakat burada herşeyi ikmal etmek ve buradan beni gön­
derene çıkmak gerektiğinden ötürü beni mazur görünüz. Ben yücelen-
dikten sonra Şagirtlerimden birisini sana şifa vermek üzere göndere­
ceğim. Şehrin sana mübarek olsun; ASUR'lu ona musallat olmasın» (6)
buyurduydu.

HZ. İSA’NIN MENDİLİ ve VESİKASI

Elçiler, İSA’nın resmini taşıyan mendili Urfa’ya getirip ABGAR’a


ihtişamla verdiler. Mendilden hislenen ABGAR UKOMO'nun ülkesine
(Hz. İSA göklere yükselince Oniki HAVARİ'nin yardımcılarından ve
72 MÜJDECİ’lerden sayılan ve Şakirt TOMA’nın öz kardeşi ADAY a-
dındaki müjdeciyi Urfa’ya şagirtleri tayin etmişlerdi. Bu zat Abgar U-
komo'yu VAFTİS’le iyileşmesini sağlayınca Hıristiyanlığı kabul etmesi

Türbenin üzerindeki Süryanice ESTRANGELA yazının görünüşü.

(5) Muhtasar Eddüvel, C: S: 112.


(6) Meçhul Urfalı, C: 1, S: 65

91 —
üzerine Urfa halkı ve dolaylarını da Vaftis ederek ayni dinin kabulünü
sağlıyordu.

MENDİLE DAİR VESİKA

1) ABGAR; elinde Hz. İsanın Resminin gösteren mendil, 2) U


İncilini yayan 72lerden ThAD AY (A day), 3) FAVLOS de Thebes,
4) Antonıyos, 5) MAR AFRAM SİROS, 6) Basiliyos.

— 92 —
«Arapların 331 (M.S. 942) yılında, Bizans imparatoru MEVRIKI; İs­
lâm Halifesi MÜTTEKİ’ye elçilerini göndererek, Urfa Kilisesindeki Hz.
İSA'nın yüzüne sürdüğü ve üzerinde Resminin tasvir edilmiş olan ve
Urfa Kralı Kara ABGARA gönderdiği mendili istedi.
Halife Mütteki; İslâm bilginlerinin bu mendilin verilip verilmemesi
hakkındaki fikirlerine müracaat etti. İslâm bilginleri «Bu mendilden, da
ha fazla bizim tebarük etmemiz gerekiyor. Fakat; Roma İmparatorunun
idaresi altında çile çeken ve perişan müslümanlarımız için şimdilik
vermekte bir mahzur yoktur» dediler.
Abtulfaraç Bar Habıraya S. 179-180
Ayni eserin Türkçesi Ömer Rıza
Doğrul Tercümesi
C- I . S: 256

URFA HÜKÜMDARLARI HAKKINDA


ARKEOLOGLARIN YAPTIKLARI
ETÜD

Urfa Hükümdarları ABGAR’ların tarihi konusuna değinmeden önce;


Abgarların hakkında elimizde bulunan vesika ve bilgilerden başka, ko­
numuzu, daha açık bir şekilde canlandırabilecek ARKEOLOG etüdlerin-
den yararlanmak imkânlar, araştırdık.
Birçok araştırmalardan sonra elde edilen imkânlar, Urfa ve dolay­
larında zaman zaman ARKEOLOJİ Elemanların yaptırdıkları kazılardan
mââdia gözle de gördükleri YAZIT’lardan, elimize verilen etüd parçaları
olmuştur.
Şöyleki: BIBLE ET TERRE NO: 119 - Mrs 1970 - EDESSE ET L’ORIENT
CHRETIEN CLOİRE ET DECLİN DE L’EGLİSE D’EDESSE, Berceau du SYRİ-
AQUE. Başlığı altındaki Fransızca Derginin bize bıraktığı sayılı TABLO
ve YAZITLARTa, konumuza bir pay daha verildiğine sevindik.
Örneğin: a) ŞEKİL. 1. Edess - avant le Chrisianisme «başlığı altın­
daki sütünün üzerinde yazılı öz Süryanice ESTRANGELA tipi (Urfa Sür-
yanicesi) yazıtta şöyle kayıtlıdır:
«EDESSE (Urfa) kalesinde, tarihi III. Yüzyılına uyar sütünün, üzerin­
deki yazı, tabii olarak Süryanice Estrangela’dır. Bu tarihteki Edesse hü­
kümdarı (asıl Süryani) X. ABGAR’ın oğlu MANO (M.S. 240-242), Mao-
nuıı kızı SHALMET (Selma)ın adı, yazının 6. sıranın başında okunuyor.»
L’HODE...BAR........... D R ........ İBDETH
ESTU ...... HONO
VAD KINTRUNO MANO
L’SHALMAT MALEKTHO BARTH
MANO F ...... ŞD RE...... ALOH

— 93 —
HARAN İLAHİSİ SİN’İN türbesini gösterir.

Tercümesi de şöyledir: «Ben bu kaleyi fatheden kumandan ......


oğlu, bu sütünü Kraliçe Büyük Mano «FAFRADAŞT»ın kızı SHALMAT
için yaptırdım, ifade edilmektedir. Şurada bizi üzen Süryanice yazının
arasına giren çatlaklıklar ve kırık olan kısımlardır. Kumandanın adı
okunamamıştır, maalesef.
Bu taş SÜTÜNÜ’nü etüdeden ARKEOLOĞ çu MARİCA ve D. PİL-
VEN’a, M. J. LEROY tarafından nezaketen verildiğini; bize de ANKARA
Fransız kilisesi Ruhanisi Rahip SEVİER Pr. NUSS tarafından nezaketen
verilmiştir. (Fotokopisini kasdediyorlar) Dergi Sahife; 3.
VESİKA: 2
ŞEKİL: 2

İkinci vesikada:
Yazıt. 1907’de M. F. COMONT tarafından BİRECİK (eski adıyla
BİRTA) Kalesinde, yani Fırat nehrinin sol kıyısında ve Urfaya (Edesse)
75 km. yakınında bulunduğu kaydedilmiştir. Yazı eski Süryanice Est-
rangele tipidir. Türkçede Süryanice harflerin alınmamasından tercüme­
sine re’sen geçmek zorunluğu vardır.
Tercümesi:
«M.S. 317 yılının ADAR (Mart) ayında ZARKHON S. ABGAR’ın oğ­
lu A. BİRTA’da kumandan MANO’nun oğlu vekili, AVİDANAT; bu
türbeyi kendime ayni zamanda evimin hanımı HEVVYA (Yılan, demek­
tir) ye ve çocuklarım için inşa ettim. Her hangi bir kimse tarafından

— 94 —
bu ANIT'ı ziyaret edip tetkik ederse İLAHİ’ler onu mübarek eylesinler».
Heykel tıraşlar: HOSHAİ (HOŞA) okunur, ve SELUKOS ...... Bu
anıtı yaptılar. (Sah: 4.)

VESİKA: 3
ŞEKİL: 3

Edesse (Urfa)nın güneyinde bir buçuk saatlik mesafede ayni A m f­


in stilinde yapmış bir kale bulunuyor. Bu kalenin yakınında Süryanice
Okunuşu DEYRO D’NAFŞOTHO - Ruhların manastırı - manasında olan
bu manastırın bir penceresinin altında GREKÇE (yunanice) yazılı bir
taş vardır. Yazıtta şu harflar okunur.
A MACCA MCHCCARC
D OTTOT MANO TTTNH
Bu Grekçe yazının altında Eski süryanice Estrangele Tipinde de
yazıt mevcüttür. her iki yazıt biribirini açıklıyor?
Süryanice yazının tercümesi Fransız ARKEOLOĞLAR’ı şöyle yap
mışlardır:
«Amassamses SAREDOS’un kızı ve MANO (ABGAR) m karısı» di­
ye tercüme etmişlerdir.
Halbuki ben, bu tercümenin yanlışlığı vardır iddiasındayım, Çünkü
asıl Süryaniceyi mükemmel okuyanlardanım, kendim okuduğum bu ya­
zının tercümesi şöyledir:
Metin: «İMAMA ATTEHE D’ARRYU
BAR MANO»
Tercümesi:
İMAMA - Gündüz, ATTHE - Karısı, D'Arryu - Aryonun,
Bar-Oğlu, MANO-Abgar Mano.
Yani: Mano oğlu Arryo’nun karısı Gündüz, demektir. (Sah: 5)

VESİKA: 4
ŞEKİL: 4

Edesse’ (Urfa)nm Paraları:


Edesse’deki ilk yazıların tarihlerini bilmek için WAEL (163- 166)
ve ABGAR MANO VIII (167 - 179)nun paralardaki efsaneleriyle anlaşı­
lıyor: SURİYE’nin tarihçesi Süryani A lfa b e sin in -Y -(10) adedini gös­
teren harf görülüyor. Fakat paranın bir yüzünde he harfi Süryani EST-
RANGELA harfinin aynisidir.
WAEL'in parasından, Wİ MİK WAEL Kral iterimi vardır. Paranın
diğer yüzünde Ih W, terimi vardır. Ernest Babelon (Arkeoloğu) bunu
okudu ve geçen asrın sonunda Edesse'deki bu paraların üzerine epey
çalışmaları olmuştur.

— 95 —
Ervest Babeion derki: Ben böyle çözüyorum bu yazıyı: İLAH ELÜl,
Eylül ayının İlahi (Allûl - İlah), Eylül ayı, Süryani senesinin son ayıdır
(S: 7)
VESİKA: 5
ŞEKİL: 5

Edesse’yle Harran arasındaki SUMATRA’da önemli üç kitaba var­


dır’ Tarihleri VVAEL'in zamanına tesadüf eder, Şöyleki:
a) Bu ova M.S. 1901 ve 1905 de H. PUGNON (JAKARTA Konsolos
ve Orıenlalist) tarafından ziyaret edilerek tetkiklerde bulunmuştur.
Süriye ve Mezopotamyanın kitabelerini toplu önemli bir şekilde etüd
haline getirmiştir.
1907. NO: 5. deki yazılar ARKELOG Uzmanı J. B. SEGAL tarafından
de şöyle okunur:
«Ayakta bulunan bir zatın (tanınmamış), sağ tarafından; kaya üze-

ZAİDALLAT ve ailesi efradını gösterir.

— 96 —
rine çizilmiş olan bu resimi - ilahi, Manoya benzettim. «Sol tarafında
ise, İsmi yazılmamış bir ilahi büst, yazı güç okunur: BEN SİN İLAHİYİM
diye okunur.
b) Başka biri de «Shila, Shila’nın oğlu», resmi olup SİN'e benzetti.
Shila İlahisi, TRİYADET'i oğlu ADONA ve kardeşlerinin kurtarıcısıdır.
Tiriadet tarafından bu büst yapılmıştır» der. Soldaki Yazı: «476 yılının
Adar (Mart ayı) mn 13. günü (mart 166) yazılıdır.
c) Kozan’ın oğlu ZABBAİ ve evlatları İLAH'ın huzurunda anisin»

AYÛ (G A ’Û) BAR ShUMA’YI ve aile efradını gösterir.

— 97 —
Demekki, SİN İlahidir ve MANO hitabesindede aynisi çıkmaktadır;
SİN, Harran’ın bir ilahisidir.
Bu üç kitabenin ikisi, Shebat 476 (Yani, Süryanilerin Şubat dedik­
leri ayın 165) de SİN İlahilerinin ustası Shila’mn oğlu Shila, SİN ilahi’-
nin büstünü yapmıştır.
Yukarıda bahsi geçen ovaya, ARAP Ovası denir; bu ova, Urfa ile
Nusaybin arasındaki dağların ortasında bir Ormanlık içindeki yerdir
(Ovacık). Buna Sumatra denir.
Sumatra, bir dini alandır (Meydan). Kıral ve Oğullarının kurtarıl­
ması için Kral; WAEL Shahro oğlu (Ayın oğlu - demektir). Şu kitabeyi
ilave ediyor ve:
BU KÜRSÜYÜ KİM BESLERSE ONA YAPTIK - TRİDATE’DEN SONRA
VEKİLİM BOGHDAR OLSUN VE KÜRSÜYÜ KİM BESLERSE ONA VER­
SİN - MARİLAHA TARAFINDAN ONA BAŞARI GELSİN»
Bu esrarengiz yazı, YAZIT ve Abideler yapanlar tarafından çözül­
müştür...... Biri Elimyade kıralı WAROD, tarafından kürsü elde edildi
ve beslendi, eğilip taptı, demiştir. ,

MAKİMO ve aile efradını gösteriyor.

— 98 —
Bardaysane'de daha okunaklı yazıtlar da bulunduğu zaman okuna­
rak, şöyle ifadeler gösterilmiştir: «VVVEL’in Kraliyeti bitiyor, Perslerle
Romalıların Muharebelerinden sonra, Abgar Mano VIII Edesse tahtında,
Ondan Sonra oğlu yerine Abgar ÜKÖMÖ (Kara Abgar) (179-212) nm
günlerinde, Süryani edebiyatı yeniden doğduğunu beliriyor. Çok yazıt­
lar bekleniyordu, fakat bir paranın tarihçesinden başka, iki yazıt da ma­
ğaralarda bulunmuştur. Mağaralardaki yazıtlar J. B. Segal tarafından bu­
lunmuştur.
Birisinde: »20. yılın Adar (Mart) ayında ben Abisha bar-Ate (Ate

TEVRAT Kitabının TEKVİN Kısmından Bir sahife, VIII. yüz


yılın ESTRANGELE Tibi yazısı.

— 99 —
TEVRAT Kitabının EVYÜB kısmının ilk sahifesini gösteren
ESTRANGELE Yazılı. (M .S. 464)

oğlu Abişah) bu abide evi kendime ve oğullanma yaptırdım» diye ya­


zılmıştır.
Bat Ate, İlah ATAR ATE (Atargates) oğlu, olduğu kararına kolayca
varılmıştır. Maalesef Bardaysana’deki yazıtlar hakkındaki bilgi kami­
len gayıp olmuştur.» (5 S: 6)

— 100 —
VESİKA: 6
ŞEKİL: 6

URFA MEZARLARI:
Edesse zamanının ROMA kolonisi hakkında bir seri mozayıklı me­
zarları vardır. Bu mezarlar hepsi de Urfanın Güneyindeki mezarlığa ait­
tir. İki mezarın tarihi besbelli, okunur;
«ORPHİE (Urfa) nın V. yüzyılının Tem­
muz ayında 228 ve Phenyx (yeni doğuş
sembolü) M.S. 225-236 tarihlidir.
İkinci Mezar ise:
«ZAİDALLAT», sanat bakımından
pek üstün, Tarih tarafı tamamen bozul­
muş, fakat Arkeolog J. B. Segal, bu mo-
zayikleri neşretti ve «Okunması müm­
kündür» dedi. Şöyleki:
«Ab (Ağustos) 589-278 .............
ZAİDALLAT..............bir oğlu havlu ve­
rip uzatıyor, diğeri de küllük; sağda ka­
rısı» görünmektedir. Görünen bu aile-
SIN ilahisini gösterir. nin kişilerinin yanı başında adları yazı­
lı olarak görünür.

VESİKA: 10
ŞEKİL: 10

Buna benzer bir stilde, GABBAİ oğlu ADONA mozaikleri - tarihi


yoktur Fakat III. Yüzyılın ortası veya II. Yüzyılın devrine ait olabilir.
Abbe Leroy'in gibi, » o zaman PALMİER’in en parlak zamamydi» de­
miştir.
Mozayikte ADONA, Ortada; annesi ve aile efradı birlikte görün­
mektedir.
Bir düzine de yazıtlar olduğu söylenmektedir: POGNON ve Segal
tarafından naşrolunmuş olanlardan:
Biri: «Ben Ayû (Ga'û) Bar Şumu oğlu Ayu) kızı’ymn, bu anıt’ı ken­
dime yaptırdım. Sana söylüyorum; benden sonra gelen, kemiklerimi bu­
radan çıkarttırma, kemiklerimi çıkartanın akibeti böyle olsun ve lanet
olsun», yazılmıştır.

— 101 —
VESİKA: 11
ŞEKİL: 11

Burada gösterilen el yazıları M.S. 464 den Süryani Sstrangela de


diğimiz bu yazı ne kadar saklanabildiğini acayip görünmektedir. TEV­
RAT Kitabının Tekvinden bir parça.

VESİKA: 12
ŞEKİL: 12

1952 de Urfada yapılan Kazılar neticesinde Mozaik işlenmiş bir


mezar bulundu.
Bu mezar, Urfadaki putperestliğin yaşantısı içinde bulunan bir aile­
ye ait olduğunu, (MAqımo, aile fertleriyle birlikte) gösteriyor.
MAKIMO, Abgarlar, Mano’larla akrabadır.
Resimde: Sağdan sola - LİYO ATAth MAKİMO (Makimo karısı Li-
yo), Shlmath barth Makimo bar Abgar makimo (Makimo Abgarın kızı
Şalmat), Ortada elinde kırpaç sahibi aile reisi MAKİMO (tam okunama­
dı, kırıktır, ancak Makimo okunabilinir.)) Abdşemeş bar makimo (ma­
kimo oğlu Abidşımeş), Mano Bar Makimo (Makimo oğlu Mano), EMth
Heya barth makimo (Makimo kızı Emth heya) birlikte.

VESİKA: 13
ŞEKİL: 13

Bu İkon (resim) M.S. X. yüzyılına ait SİNA manastırında bulunmuş­


tur.
Sağdaki koltukta oturan zat Urfa kıralı KARA ABGAR’dır. Bizans
İmparatoruna benzer (KOUSTANTİN VII. Porphyrogenete) olacaktır.
Hz. İSA’nın mücize mukabilinde, Mendilin üzerinde basılmış olan
SİMASI'nın mendili Kara Abgara takdim edendir. Abgarın dizleri üstün­
de görünen Mendil, İSA’nın simasını taşıyan ve sonradan resam tarafın­
dan Simanın etrafı işlenmişe ihtimal veriyor.
Koltukta oturmuş elini Abgar’a doğru uzatan zatın resmi Bizans
işlemeli, XV. yüzyıla ait olup Urfa’da İNCİL’i yayan Thaddei’dir.
Altta - soldan sağa: Baş açık iki elini açmış uzun sakallı Paul - Fav-
los de Thebes. İkincisi: ANTONİOS. Üçüncüsü: omuzlarında birer Haç,
baş açık genç şimali zat’a Süryani büyük bilgin MAR AFRAM SİROS’dır.
Dördüncüsü: Kayserili büyük Basiliyos, olduklarını göstemektedir.
Aşağda görünen beyaz bir boşluk’da Hazreti İSA’nın simasını taşı­
yan Asıl mendilin (bu aradan) kırılıp zayi olduğunu ifade edilmiştir.

— 102 —

i
VESİKA: 14
ŞEKİL: 14
Bu İkon (Resim) Bizans işi, XIV. yüzyılına ait olmakla, CHRİST
PANTOCRATOR (Edesanın Aziz simasının değişikliğini gösteren Hz.
İSA’nın resmidir.

VESİKA: 15
ŞEKİL: 15

Tevrat Kitabının bir sayfası:


Tevrat Kitabının ŞERİAT kısmının V. kitabın yazısı sona ermesiyle
aradaki motiflerin rakasından devamla Hazreti Eyyüp’un hayatını ve
sergüzeştlerini, sabrını anlatan kitabına başlamıştır.
Başlık olarak Süryanice ifadeyle şöyle okunur:
«Kthobo D’EYUB ZADIKO - KIRYONO BDOHRONO DSÖHDE».
Tercümesi: Salih Eyyüb'un kitabıdır - Şehitlerin anma günlerinde
okunur.
Bu sayfanın yazısı Süryani Estrangele tipidir. Süryani lisanında o-
kunur. PHŞİTTA aslına uygun (göre) yazılmıştır. IV. yüzyılın sonu, V.
yüzyılın başına doğru yazılmış olan bu yazı, Milano’da 1876’da bulun­
muştur.
Yazar, gayet dikkatli ve okunaklı, çok düzgün ve güzel bir şekilde
kaleme almıştır. Süryanice Estrangele yazısını okuyabilen kimseler de
kolay okuyabilirler.

URFA HIRİSTİYANLIĞI

Müjdeci ADAY’ın delaletiyle Urfa iman ışığına kavuştuktan son­


ra (3) Aday’ın arkadaşı olan AGAY ile MARA(4) birlikte bütün Mezo­
potamya’yı AMİDE (Diyarbakır), ARZUN(5), BEZBEDAY (İd il), HİDYAP
(Erbil), BEGERMAY, KEŞKER, AHVAS ile NUSAYBİN ve buna benzer
yakın doğunun birçok ülke ve eyaletlerini İNCİL’in himayesine aldıktan
sonra tekrar Urfa'ya dönen ADAY, fani hayata gözyummuştu. Bizzat
Aday’ın bina ettirdiği kilisede (Urfa'da) gömülmüştür. Bu kilise bu­
gün için cami olarak kullanılmaktadır. Bu camiyi bizzat (Mermer sü­
tun başlıkları ve avlu kapı kısmının mevcudiyetini) gördük.
Sözümüzü Kral Abgar ve onu Hıristiyanlık ışığına kavuşturan Müj­
deci Aday'ın üzerine getirdik, fakat söz uzamasın diye burada kesmeyi
uygun bulduk. Gayemizi tamamen Diyarbakır’ı ele almak, içinde bu­
gün için mevcut bulunan ve halen dinî hizmetinde bulunduğumuz Di­
yarbakır - Lâlebey Mahallesinin Ana sokak No: 26’da kâin Meryem Ana
kilisesinin tarihçesini yazmaktır.

— 103 —
BÖLÜM : 11
DİYARBAKIR’DA HIRİSTİYANLIĞIN YAYILM ASI
Yukarıdaki Bölümde açıklandığına göre, URFA’ya Hıristiyanlık ya­
yıldıktan sonra yine MÜJDECİ ADAY’ın telkiniyle Diyarbakır’a sirayet
ederek, bu telkin Milâdın Birinci asrın sonlarında tahakkuk etmiştir.
Diyarbakır, esasen (M.Ö. 606-775) tarihinde kurulu olduğunu,
Sayın büyük tarih yazarı AHMET REFİK Efendi (1) «ASUR KRALI ASUR-
NASIRPAL, BU SEFERLERDEN SONRA UHDESİNE GEÇİRDİĞİ BÜTÜN
ESERLERİN SAĞLAMLAŞTIRILMASİYLE MEŞGUL OLMUŞTUR. HÜKÜM­
DARLIĞININ 18’nci YILINDA DİYARBAKIR TARAFLARINA DOĞRU,
UFAK BİR ÇIKIŞ YAPTIĞINI» yazmaktadır.
Demekki, Diyarbakır o tarihte mevcut idi. Diyarbakır birçok badi­
relere sahne olduktan sonra, yukarıda açıklanan Urfa hükümdarlığının
beşinci devresine hakim olan ABGAR BUHRO (Bekir) ve ortağı olan
MANO devrinde, yani Milâttan 94 yıl öncesine kadar(2), harabe ve

Eski Diyarbakırın, Havadan Çekilen Genel görünüşü.

barhane halinde idi. Diyarbakır’ın kale olarak mevcut ve FERTİ’lerin


başkenti bulunan Urfa krallığına bağlı her münasebetiyle. Milâdın Bi­
rinci yüzyıl ortasında Hıristiyanlığın Urfa’ya yayılmasiyle Diyarbakır’-

(1) Ahmet Refik Umumi Tarihi, C: 1, S: 185


(2) Histeri Of The Syrian Chorchof Antiochia C: 1, S: 85. Patrik YAKUP III. Kilise
Tarihi.

— 104 —
Diyarbakırın Genel Görünüşü.

da yayılmıştı. Hatta, yukarıda adı geçen Müjdeci ADAY’ın vefatından


sonra yardımcısı olan AGAY’ın aracılığıyla SÜFNİLER (Lice ve Silvan
mıntıkasına) da yayılmış olduğunun, kayıtlarına rastlanmıştır.

Diyarbakır Surlarından bir Kısım

105
Bugünkü Diyarbakır Milâttan
yüzlerce yıl önce AMİDE adiyle
anılmaktadır. Diyarbakır, Urfa kralı
Abgar BUHRO (Bekir demektir) ta­
rafından (harabe kalmış) AMİD’i
(Diyarbakır) yeniden tamir ve ge­
nişlettiğinden kendi namına izafe­
ten DİYARİ - BEKİR yani: Bekir’in
diyarı (Buhro'nun diyarı) diye isim­
lendirilmiştir.

DİYARBAKIR’IN BAZI ÖZELLİKLERİ

Diyarbakır’ın birçok önemli


özellikleri olmakla beraber birçok
eski CAMİ, KİLİSE’ler ve birçok
HAMAM’lar gibi asarı atikalara da
Atatürk Büstüne Çelenk koyan
sahiptir. Bunlardan ziyade üzerin­
Süryani Patrikhane mensupları
görünmektedir. de durduğumuz Meryem Ana kilise­
Diyarbakır'da sinin tarihçesidir.

Diyarbakır •Yedi Kardeş Burcu Surda

— 106 —
!

Diyarbakırda Ulu Camii

107
Diyarbakırda Ulu camiin cephesi

BÖLÜM : 12

MERYEM AN A KİLİSESİNİN KURULUŞU, YIKILIŞ VE TAMİR TARİHİ


VE VESİKALARI

Yukarıdan beri Diyarbakır’ın eskiliği hakkında bilgi verilmesinin


yegâne nedeni şudurki:
Birçok yabancı ülkelerden gelen turistlerin hayranlıklarına maz-
har olan Diyarbakır'ın içindeki tapınaklar ve surların eskiliğidir. Turist
veya vatandaş; Meryem Ana kilisesine teşrif ettiklerinde, önce dış
avlu iç kısımlarında görünen İtalyan mermer sütunlarıyla BizanslIlar­
dan kalan sanat eserlerinin baş sütunlarını gördüklerinde hayretle; «Bu
kilise hangi tarihte kurulmuştur?» sorularına, tek cümleyle — Milâdın
üçüncü yüzyılında kurulmuş bir kilisedir— dedikten sonra geri kalan
sorularına karşılık tatmin edici, maalesef bir cevap verilmemektedir.
Çünkü kanaat verici bir broşür dahi elde mevcut yoktur. Bu nedenden
belki de müteessir olarak ayrılıyorlar. Bu ziyaretçilerin arasında; me­
raklı ve antik eserlerle ilgili olanların beraberinde bulundurdukları
ARKEOLOJİ araçlarıyle bazı resim ve projeleri (Kilisenin) çizmekte
olanlar da vardır.
Maalesef, bugüne kadar bu kilisenin dinî hizmetlerinde bulunmuş
ruhanilerin göremedikleri bir hizmeti onlar tarafından yapılmakta ve
hemen uzak memleketlerinden tarafımıza gönderecekleri hakiki tarihi­
ni gösteren broşürün yayımı bahis konusu olmuştur. Tabiatiyle içinde

— 108 —
yaşadığımız güzel memleketimizin özelliğini yabancılardan öğrenmek
kadar acı bir şey olamaz. Bu acı intihalardan sıyrılmak için Diyarbakır'
daki Süryani Kadim kilisesinin tarihçesini geliştirmeğe azmettik.
1963’ten beri araştırmalar neticesinde birçok tarihî eserlerden
faydalandık. (*)
(Milâttan S. 300) Nusaybinli MAR AFRAM (M.S. 282) henüz 18
yaşında bir genç iken, İranlIların (Pers) baskısından kaçarak Diyarba­
kır’a gelmiş ve Meryem Ana kilisesinde VAFTİS olmuştu. İşte bu olay
bize bu kilise hakkında ilk müspet kayıt olarak görülmektedir.(1)

Müellif, meryemana kilisesinde-1968


Sağda kilise çocuk öğretmeni Yakup Araş öğrencilerle

Meryem Ana kilisesinin önemli özelliklerinden birisi de şudur: Bu


kilise yalnız cemaatın dinî ibadetine tahsis edilmesinden ziyade çeşit­
li tarihlerde Süryani Kadim cemaatının dinî merkezliğini de yapmıştır.

(*) Kaynaklar cetveline bakınız.


(1) Metropolit Hanna Djlapönü’nün «Tarihî Vesikalar»!

— 109 —
Diyarbakır Meryem an kilisesinin Bizans yapılı ve İtalya mermeri olarak
gösteren iç kısımdaki bölmenin kapı Taşları.

Örneğin: (M.S. 309) da Diyarbakır’da toplanan Episkoposların ö-


nemli bir KONGRE’si neticesinde ittifakla: Nusaybin Episkoposluğuna;
Nusaybinli MAR YAKUP’un atanması ve takdisi yaptırmıştı.(1)
Büyük Kostantinos’un (M.S. 325) de İZNİK’te (318) Episkopos ve
Ruhaniyi topladığı kurula katılanlar, arasında Nusaybinli Mar Yakup,

(1) Lülümenthür S: 245

— 110 —
yardımcısı yukarıda adı geçen Mar AFREM ile (Diyarbakır Metropoliti
ŞEM'UN) ve (Pers Metropoliti YUHANNA) da vardı. Bu alay'da, bu ki­
lisenin eskiliği hakkında ikinci müsbet kaydı olarak bize görünmekte­
dir.

Meryem Ana kilisesine iki kapıdan girilir, birincisinden Meryem
Ana kilise avlusuna, İkincisinden de Patrikhane kısmına geçilmektedir.
Meryem Ana kilisesinin dış kapısından avlusuna geçerken kare
şeklinde ufak bir avluya geçilir. Büyük giriş kapısının hemen bitişiğin­
de ve sağ yanında kapıcının küçük odası, sol yanda ise yukarı odalara
çıkan on basamaklı merdiven, bu merdivenle orta oda arasına rastla­
yan kiler vardır. Doğu yönünde üç metre yükseklikte Patrikhaneyle ki­
lise avlusunu bölen bir duvar vardır. Kuzeyindeki büyük avlusunu bir­
birinden ayıran üç metre yüksekliğinde bir duvar daha vardır. Bu du­
varın kapısından kilise avlusuna girilen bir kapı (orta kapı) göze çar­
par. Dış büyük kapıyı örten örtmenin üzerinde bir oda ve bir salon ya­
pılmıştır. Bu oda ve salonun duvarına yerleştirilmiş bezay mermerden
kare şeklinde, üzerine Süryani harfleriyle yazılmış, Arapça (Gerşuni-
ce) okunan bir taş vardır, meali şudur: (x)
Yazıt: 1. «Bu bina Amidli (Diyarbakırlı) Süryani cemaatının ma­
lından inşa edilmiştir (M.S. 1881).

1914 Tarihindeki Meryemana Kilisesinin Bando Takımı

(x ) GERŞUNICE; Süryani harfleriyle Arap Fonetiği şeklinde düzenlenmiş yazı tar­


zıdır.
— 111 —
Meryem ana Kilisesinin Dış Avlu Duvarlarının görünüşü.

Orta kapıdan kilisenin avlusuna girerken, geniş bir arsayı kapla­


yan dört etrafı çevrili bir avlu göze ilişir. Orta kapıdan bakıldığında
karşıda, kuzey yönünde 25 mt. uzunluğunda üç oda bir salon vardırki
bunlara eski terimle Medrese (okul) denirdi. Bu okulda 1915 tarihine
kadar Süryanice, Eski Türkçe, Arapça ve Frnsızca eğitimi yapılıyordu.
Bu okulun özel bando takımı vardı. Okul müdürünün küçük dairesi ha­
len orta salonunda görülür. Bu odaların ortasındaki salonun sağında ve
solunda özel beyaz HARÇ'tan işlenmiş birer Gerşunice (*) yazıt var­
dır. Sağdaki yazıtın ifadesi şudur:
Yazıt: 2. «BU HAYIR İŞİ SÜRYANİ CEMAATININ EMEĞİDİR.» diye
yazılıdır.
Soldaki yazıt şunu göstermektedir: «Bu nakışlar PUŞUCU GENÇ-
LER’in gayretiyle yapılmıştır. (M.S. 1914)».
Güney yönden bakılınca, yontulmuş karataştan, üstü betonla ör­
tülmüş, oldukça uzun, beş merdiven basamağıyla çıkılan bir oda (mer­
kez odası) olup giriş kapısının üstünde yine Gerşunice yazılı bir taş
yerleştirilmiştir. Yazıt şöyledir:
Yazıt: 3. «Bu bina kilisenin ve Musa oğlu Yusuf beyin malından,
Patrik İğnatios Yakup II. günlerinde (M.S. 1850) tarihinde yapılmıştır».

(*) GERŞÜNİCE: Süryani harfleriyle Arap fontiği şeklinde düzenlenmiş yazı tarzıdır

— 112 —
Merkez odasıyla medrese odalarının arasını bağlayan ve avluyu
kamilen çeviren üç metre yüksekliğinde avlu duvarı vardır. Bu duvarın
dış tarafına mahsus, Batı kısmı - Alttan yukarıya doğru bir metreden
fazla kalınlıkta beyaz büyük taşlarla en eski Bizans yapısı olarak örü­
len bu duvar, kilisenin ilk kuruluş şeklini, sanatını, dayanıklığıyla te­
mel olduğunu göstermektedir.
Bu kilisenin geçirdiği tarihî değişimleri ilerde açıklayacağız.
Avludan doğuya bakılınca 15 mt. yüksekliğinde üzerinde LEYLEK
yıı.ası bulunan tamir edilmiş bir duvar görülmektedir. Bu duvarın gös­
terdiği yükseklik kilisenin en eski irtifaıdır. Bu duvara yapışık üç göz­
lü ve yirmi metre uzunluğunda, beş metre yükskeliğinde, kilisenin gi­
riş kapısıyla Mar Yakup avlusuna giden kapıyı, örten ayvan görülür. Bu
ayvan birbuçuk metre kutrunda kalın ve üçer metre uzunluğunda eski
İtalyan mermerinden olup beş adet sütun üzerinde kurulmuş. Bu ay­
vanın tavan kısmı (toprakla kaplı) ahşap olduğundan 1965 yılında(1)
eski şeklini korumasına itinayla kârgir hale getirilerek onarımı sağlan­
mıştır. Onarım tarihini belirten ve beyaz bir taştan meydana getirilmiş
Türkçe yazıt; kilisenin batı cephesinin sağındadır.
Yazıt: 4. «Bu ayvan (1965) yılında onarılmıştır».
Ayvanın birinci ve ikinci gözleri arasında birer yazıt göze ilişir, an­
lamı şöyledir:
Yazıt: 5. «Yunanı tarihinin 1844, Milâdî tarihinin (1533) yılında
Patrik Abdullah ve Metropolit Yuhanna günlerinde bu kilise tamir gör­
müştür».
İkinci gözdeki yazıt şöyledir:
Yazıt: 6. «Yunanî tarihinin 2000. Hicrî tarihi 1400 de bu kilise ta­
mir görmüştür». (Milâdî yılına tekabül 1689).
Gösterilen bu yazıtlardan, birincisinde (434) yıl, İkincisinde ise,
(yazıtın bir kısmı Arapça harfleriyle yazılmış olanda) 278 yıl önce ikin­
ci defa tamir olduğu görülmektedir.
Mar Yakup kısımının ayrıntı duvarının müdevver kapısının üstün­
de, bir yazı, beyaz taştan meydana gelmiş Gerşunice okunur şekli şöy­
ledir:
Yazıt: 7. «Bu kapı Şammas Hanna Asfar karısı Mıkdesiye SARA
tarafından (malından) yaptırılmıştır (M.S. 1914). Bu kapıdan Suruçlu
Mar Yakup denilen avlu kısmına girilir. Esas kilisenin Bizans yapısı
olarak iki metre yükseklikte ve bir metre genişlikte, etrafı iki sıra
muntazam çerçeveli bir kapı, kuzey yönüne bakan kilise duvarında,
(eskiden kilise giriş kapısı olduğu) görülmektedir.

(1) Meryem Ana kilisesinin tamiri, kilise Vakıflar Yönetim Kurulu, Başkanı Yusuf
Arslanlar’la bu eserin yazarınca müşterek sağlanmıştır.
Meryem Ana Kilisesinin Bizans yapılı Kapısı (M ar yakup Kısmının)

114
Suruçlu Mar Yakup kilisesi kısmına bakılınca hemen göze çarparı
giriş kapısının üzerinde yazılı beyaz bir taş görünür. Bu yazıt Süryanı-
ce Estrangele, şiir halinde şöyle ifade edilir:
Yazıt: 8. «İşbu kilise (Yunam 2004. M.S. 1693) yılında Tanrı inaye­
tiyle yeniletilmiştir».
Meryem Ana kilisesinin iç kısmı ikiye ayrılır, birincisi Mar Yakup,
İkincisi de Meryem Ana kilise kısmıdır. Yukarıda açılan kapıdan Mar
Yakup kısmına girilince hakiki bir eskilik taşıyan Bizans yapılı, gemi
göğüslü, kiremitten ve beyaz harçtan örtülmüş tavanı vardır. (Maale­
sef, 1965 deki onarım sırasında yeni badana ile örtülmüştür).
Mar Yakup kısmının uzunluğu 20 mt. genişliği 5 mt.’dir. Bu kısım
üçe bölünmüştür, şöyleki:

Meryem an kilisesinin 1968 yılı Kilisenin İncil kursunu gören ve okuyan


öğrenciler öğretmenleriyle

Giriş kısmı, Mihrap kısmı ve Vaftizhane kısmıdır.


Mihrap da üç kısımdır, her birinin MUŞ’tan getirilmiş ve mahir bir
ustanın elinden çıkma işlemeli kapıları göze çarpmaktadır. Her kısmı­
nı kapatacak bir kapı (değeri her ne kadar ahşaptan iseler de bugün
için üstün kıymettedirj mahir bir sanatkârın eseri olduğuna şüphe yok­
tur. Kapı ve Mihrapların ahşabının tamamen Muş’tan getirildiği gibi

— 115 —
her üç mihrabın ve kapılarının işle­
mi ayni ustanın eseri olduklarını
şu ufak tarihî vesikaya ispat edile­
bilir. Şöyleki:
VESİKA: 1. «Yunanî tarihi
1159. M.S. 848) de IV. Yuhanna
(Patrik) günlerinde Amide (Diyar­
bakır) deki Büyük Meryem Ana ki­
lisesi yangına uğradı. Olay şöyle
cereyan etti: Kilisede ahlâksız bir
Çangüş (çan çalan ve kilisenin ba­
kıcısı) vardı. Bu adam çocukları
yanına hergünkü adeti üzere toplar
kilisenin NERTOS (Vernedün) una
çıkarır, yedirir, çirir ve eğlenirdi.
Isınmak üzer eateş yakarken Ner-
tos'un kavak ağaçlarından biri tu­
tuşur, heyecanından oradaki
(Kandilleri yakmak için hazır bulu­
Müellif, Amerika Mitrupoliti nan) zeytinyağını su zanniyle ser­
Athanasios Y. Şamuelle per. Ateşin tavanı bulan alevleri
beraber. arasında kilisenin süslü tavanı ta-

Meryem ana kilisesinin Merm er sütünleri üzerinde Kuruluş ayvanlar arasında


görünen Yönetim kurulu Başkan Yusuf Arslanlar üye Yılmaz Ağuş görünmekte.

— 116 —
vanı tamamen yanarak bu muhteşem kiilse bir harabe haline düşer. Bu
olaydan üç yıl sonra şehrin ileri gelen Hıristiyanlarının gayretiyle üç
keşişten kurulu bir heyet halinde MUŞ şehrindeki hakiki mümin Aşut
oğlu Fokrat’tan yardım isterler. Fokrat Muş dağlarından kestirdiği ka­
lın kavak ağaçları verdiği gibi (300.000 züze - devrin parası) bahşede­
rek onları uğurlar. Kilisenin bir an önce tamirini bitirmeğe teşvik eder
ve «her ne kadar bir ihtiyacınız olursa bana tekrar mürecaat edebilir­
siniz» diye tenbihler.

Ok işaretiyle LEYLEK yuvasını gösteren duvar

Heyet'in Amide dönmesiyle kilisenin tamir işine başlanıyor, herne


kadar eskisi gibi olmadiysede yine de çok güzel bir şekilde yaptırılmış­
tır. (I) Şunu da ilave edelimki, Mar Yakup kısmındaki üç Mihrap ile üç
kapı yalınız olmayarak hatta ana kilisenin iç kısmının da, yani büyük
mihrap ile sağ ve sol cenahlarındaki ve büyük mihrabe girilen orta bü­
yük kapı ve kapının sağında ve solunda bulunan kapıların içindeki mih-

(I) Bar Hirdoro Abulfaraç kilise tarihi c - l : Sahife

117 —
raplar ve bu mihrapları kapatan
kapıların da ayni ağaçtan yapıl­
mış ve ayni ustanın elinden çık­
mış oldukları bellidir.
Mar Yakup kısmındaki orta
mihrabın sağ cenahı üzerinde
10x15 cm. ebadındaki, dikkatle
bakılınca görünen gayet munta­
zam oyulmuş tahta parçası Est-
rangele Süryanice bir yazıt söy­
ledin
Yazıt: 9. «Yunan tarih 2004
(Miladî karşılığı 1693) de yazıl­
mıştır» diye bildirmektedir. Bun­
dan, kilisenin mihrap ve kapıla­
rının ahşap onanırımın 276 yıl
önce yapıldığı anlaşılmaktadır.
Orta mihrabın solunda Kü­
çük Mihrap denen bölümde yine
Meryemana kilisesinin 284 tarihli ahşap böyle bir tahtanın olması (yeri
iç kısmının sanatını gösteriyor. Ok işare­ mevcut olduğundan ve fakat
tiyle tarihî yazıt tahtayı gösterilmiştir
tahta parçası düşmüş kayıp ol­
muş) muhakkaktır. Bu tahtanın

Takdir edilen Ekmeği Kırarken.

— 118 —
üzerinde de ustanın adı yazılmış olması pek muhtemeldir. Bu üç Mih­
raba Kıdsel ıkdas tabir edilir.
Daha önce belirtilen yazılarımızda, Meryemana kilisesinin iç kıs­
mında ki KIDSEL IKDAS tabir edilen beş Mihrap’da ayni san'at ve ayni
ustanın elinden çıktıkları aşikârdır. Yalınız bu mihrapların hiç birisinde
yazı denilen bir şey yoktur. Ancak büyük ortanca mihrap ayaklarım teş-

A R M A Ğ A N Haçı koruyan sandık ok işaretleriyle gösterilmiştir.


Kilise Büyük Mihrabının iç kısımını ve kapısında kürsü üzerinde yerleştirilmiş
İncil ve Sağ yandaki Küçük mehrabı gösteren tablo, yazılı sütünleride ok
işaretlidir.

— 119 —
kil eden kısımda ve kaide de kara taştan muntazam işlenmiş ikişer met­
re uzunlukta, 60 cm. kutrunda olan dört adet sütünlerden, Ön'de iki sü­
tun, arkada iki sütun olup; bu kaideler üzerinde tahtadan muntazam iş­
lenmiş mihrap kubbesi kurulmuştur. Önceki iki sütünün üzerine taştan
kabartma olarak Peygamber DAVUT'un MEZMURLAR’ı Estrangele tar­
zında yazılmıştır.
Yazıt: 10. «RAB çobanımdır, bir eksikliğim olmaz. Zira beni taze

(1) Mehraptaki yazılı sütünları ve Büyük Mehrabı


(2) Mukaddes safra Kıdsılıkdos Mehrabın içini gösteren ok işaretleri
(duayı gösteren ok)

— 120 —
MAR ABDUN 'un Mezarıdır.

çayırlarda yatırır, sakin sular bo­


yunca götürür, canım tazeler kendi
ismi için, beni doğruluk caddelerin­
de güder ölüm gölgesi derecesinde
vinde oturacağım». (2)
gezsem bile serden korkmam çün­
kü sen benimlesin. Senin çömeğin
ve değeneğin onlar bana teselli ve
umutturlar. Hasımlarımın karşısın­
da önüme sofra kurdun, başımı
yağladın, kâsem diri diri taşmak­
tadır. Evet, hayatım günleri boyun­
ca iyilik ve inayet ardımca gelecek­
ler, günlerim devamınca Rab’bin e-
vinde oturacağım».
Mak Yakup kısmından Mer-
yemana kısmına geçilen kapıdan
girerken solda, büyük mihraba gi­
rer girmez, tam tahta kapının arka-
MAR HABİB Mezarını gösterir Smda duVara y aP '? ,k b e y az b İr ta ?
üzerine Estrangeleyle kabartma
tarzında yazılmış kitabe vardır. Yazıt şöyledir:
Yazıt: 11. «Burası, Aziz Mar ABDON ve diğer aziz arkadaşlarının
mezarıdır».

(2) Zabur kitabı, Mezmur 23.


— 121 —
Ayni yerdeki küçük mihrap tabir edilen, tahtadan yapılmış mihra­
bın altında, tam cephede yine duvara yapışık bir mezarın üzerinde sür-
yanice yazıt’da şöyledir:
Y azıt: 12. «Diyarbakır azizi Mar ZIURO ve Mar Yuhanna'nın hoca­
sı Mar HABİP.in mezarıdır.»
M. S. 521 de Mar Habip, Suruçlu Mar Yakup'un şakirt ve yazıçıla-
rtndandır, Mar Yakupla beraber bulunmuş ve aslen Urfalıdır. (I)
Mar ZIURO M. S. 521 de yaşamış bulunan ve Azizlerden sayılan
mümtaz bir şahsiyettir. Adına izafeten; Diyarbakır surlarındaki URFA-
KAPI geçitlerini de ihtiva eden büyük bir kilise kurulmuştu. ARTUK-
OĞULLARI’nca bu kilise TÜRBE’ye tebdil edilmiş ve ismine de SARI-
SADIK denmiştir. Halen bu Türbe mevcut, ziyaret edilmektedir. Karşı­
sında Trafik Polis BÜRÖ'su vardır.

Süryani dini profesörlerinden ve Kutsal Kitabın tercümanlarından


Diyarbakır Metropoliti Diyonosiyos Barsalibi Yakup XII. asır.
(Meryemana kilisesinde)

(I) Lülü Menthür tarihi S : 280


II. PATRİK YAKUP

Mar Zıuro'nun ve M. S. 14 Aralık 648 de ölen Diyarbakır Metropo­


litlerinden Mar Yuhanna - Ebuseder’in kemikleri, Sarı Sadık deni­
len türbeden alınmış ve Meryemana kilisesinin büyük mihrabına geçi­
ren kapının önünde gömülüdür.

1871; Diyarbakır'da Patrik II. Yakup'un ve Diyarbakır azizlerinden Mar Hevoro ile
İsa'nın şagirtlerinden Mar Torna nın mezarı. (Meryemana kilisesinde)

— 123 —
Meryemana kilisesinin mihrabını kâmilen gösteren ve Estrangele yazısı ile ka­
bartma sütunları gösterir resim.
1 — Armağan Haç’ın sandığı (yukarıda sağda) kandilin altında.
2 — Yukarıdaki ok, yazıt taşı göstermektedir.

Tekrar ayni tarihi konumuza geçelim :


Büyük Mihrabe sağdan, giriş kapısının tam önünde ve daima yanan
KANDİL'in altında beyaz Mermer bir taşın üzerinde oyulmuş Kabartma
HAÇ’ın çaprazları arasında Estrangele tarzında yazılı yazıt vardır, şöy-
ledir: (122. sayfadaki mezarın resmine bk.)

— 124 —
Yazıt: 13. «YAKUP BARSALİBİ’nin meskenidir.» Bu mezar, TEV­
RAT ve İNCİL kitaplarının müfessiri, asrın din bilgini, Diyarbakırın Met­
ropoliti DİYONNOSİOS YAKUP BARSALİBİ’nindir, (M. S. 1154-1171)
Hayat tercümesi bu eserin (172) sayfasında yazılmıştır.
Büyük Mihrabe girerken sağ koldaki ilk basamakta, karşısında gö­
rünen tahtalı mihrabın sağında, Güneye bakan ve Patrikhane kısmına
hâkim olan pencerenin içinde, ÇAN kulesinin deliği altında büyükçe bir
mezar daha vardır. Bu mezarda gömülenlerin isimlerini gösteren bir taş
kitabe vardır, şöyledir. <
Yazıt: 14. «Mar Torna (İsa'nın Şakirtlreinden?» ve Mar HEVORO
(yedinci yüzyılın ortalarında yaşamış) adındaki, azizlerin cesetleri bu­
raya gömülmüştür Yunani tarihi 2182. Miladî 1871 tarihinde yaşamış
Patrik YAKUP II. de bu mezara gömülmüştür.» diye yazılıdır.
Patrik Yakup. Il.nin patriklik merkezi Diyarbakır Meryemana kilise­
sinde olup (Patrikhane kısmındaki büyük divan odası ve Havuzu örten
Ayvanlar da onun tarafından yaptırılmıştır). Büyük Divan kapısı üzerin­
de Süryanice yazılı bir yazıt daha vardır, anlamı şöyledir:
Yazıt: 15. «Bu divan .II. Patrik Yakup tarafından inşa edilmiştir,
M. S. 1860 ve 1896 tarihinde de .II. Patrik Abdulmesih tarafından mü­
minlerin malından tamir edilmiştir.»
Havuzu örten Ayvanın cephesinde yazılı tek sütün Estrangele tar­
zında yazıt vardır, anlamı şöyledir:
Yazıt: 16. «Bu ayvanlar Büyük Patrik Moran Mor İğnatios .II. Yakup
tarafından yaptırılmıştır.» (M. S. 1860).
Büyük Mihrabın ortasına rastlayan kemerin tam iki tarafından an­
lam bakımından bir bütün teşkil eden beyaz iki taşın üzerinde de Sür­
yanice Estrangele tarzında yazıtlar görülmektedir. Sağdaki taşın yazısı:
Yazıt: 17. «Bu Meryemana kilisesi Yunanı tarihi 2030, Miladi tari­
hi 1719 da tamir edilmiştir». Soldaki taş yazıtı ise anlamı şöyledir:
Yazıt: 18. Sayın Patrik Gevergis günlerinde, Allah bu tamir işine
iştirak edenlerin mükâfatını ihsan eylesin.»
Bu onarmanın yılını ve yangın sırasını aşağdaki vesikalar açıkla­
maktadır.
Vesika : 2. «Yunanlıların 1608. Miladı 1297 yılının Haziran ayının
ilk yirminci günü ve haftanın ikinci (pazartesi) günü sabahleyin, JAJAN
oğlu diye isimlendirilen ALEDDİN; Amide şehrini zabetti. Maiyetinde
SURİYE memleketlerinden toplanmış bir Arap kuvvetli ordusu bulunu­
yordu. Bu hadise üzerine Amide; sert bir esaret hayatı yaşamağa baş­
ladı. 12 bin kişi esir alındı ve bir çok Dinar (Altın) hiristiyanların canı­
na kıyıldı. Şehirdeki Aziz Mar Gevergis ilk önce öldürüldü, şehirdeki
/
— 125 —
Meryemana kilisesinin mihrabı ve sağda ok işaretiyle gösterilen Patriklik makamı

Büyük Meryemana kilisesini yağma etmek cesareti gösterildi. Ve sonra­


da bu kilise ateşe verildi. Bu kilisenin binaları yıkıldı, harikûlâde bir
güzellikte olan METHAL (içkısmı) kısmı ve sütunları tahrip edildi. Yan­
gın o kadar şiddetli idiki kiliseden bir yığın taştan başka birşey kalma­
dı. Ateş ve Duman izleri ancak bir ay sona tamamen kayıp oldu. Bütün
bu hadiselerin sebebi Amide halkının Mardin EMİR’i MELİK-ÜS-SA-
LİH’a karşı isyan etmiş olmalarıydı. Yukarda bahsi geçen şahsın süri-
ye’ye gelmesini istiyen de bu EMİR olmuştur. Bu adam, emrinde tak­

126 —
riben 12-bin suvarıdan müteşekkil bir kuvvetle geldi. Şehirde ALA­
METTİN adında bir EMİR vardı. Bu emir kimseye sezdirmeden şehrin
kapılarını bunlara açtı ve onları içeriye aldı. Kendisi de Mardin Emiri'ne
gitti, bunlar şehrin üzerinde hâkimiyetlerini tesis ettiler ve onu birlikte
tahrip ettiler. Karısı ve çocuklarıyla birlikte uyumakta olan bir adamın
yanına vardılar, bunları derhal uyandırarak erkeği öldürdüler, kadın ile
çocuklarını esir aldılar (I).»
Yukarda belirttiğimiz iki no:lu vesika’ya dayanarak (M. S. 1297)de
yıkılan Süryani kadim Meryem ana kilisesinin 390 yıl sonra 1687 yı­
lında II. Patrik GEVERGİS’in (Musullu) zamanında yeniden onarılmıştır.
1969 deki mevcüt şekli bu onarılmış durumunun devamıdır.

PATRİK .11. GEVERGİSİN (Musullu)


GÜNLERİNDE YAPILAN TAMİR
EMRİ (M . S. 1687)
Vesika: 3.
Patrik .II. GEVERGİS, kardeşi MELKE’yi bazı davaları görmek üzere
(M.S. 1687)de İstanbul’a göndermiştir. Melki, İstanbul'da iken Mer-
yemana bizzat onun rüyasına girerek «AMİDE’deki kilisenin tamiri için
PADİŞAH'a müracaatta bulun» dediğini ve bu rüyayı üç gece üst üste
gören melki, Allahtan olduğuna kanaat getirdiğinden üçüncü günde
Padişaha müracaat ederek tamir için emir alır. Amide.deki MAFİRYAN
(Patrik mülhaki) İSHAK’a emri yolladığı sırada, Patrik Gevergis HALEP-
te idi. Mafiryan İshak bu inşaatı hususunda epey zorluk ve zahmetler
çektikten sonra kilisenin inşaatım halihazırda görüldüğü şekilde KUB-
BE'yi sekiz kemeri üzerine kurmuş: Kubbenin tam ortasına yıldız şek­
linde Ayna ve tahtadan bir süs yaptırmış ve ayrıca bitişiğinde bulunan
Suruçlu Mar Yakubun kısmını da onarmıştır. Patrik Halepten seyahatini
bitirip döndüğünde Amide gelip yapılan kiliseyi görünce «eğer ben bu­
rada olsaydım Kubbeyi daha yüksek ve daha geniş yapardım» dedi.
Bu vesika kilisenin son tamirini gösteren en sağlam bir delildir.
Hakikaten sekiz kemer üzerine kurulmuş olan bu kilise’nin daha baş­
kaca önemli yönleri olduğundan bunları da aşağıdaki dokuz madde’de
görmek mümkündür.

BÖLÜM : 13.
M ERYEMANA KİLİSESİNİN ÖNEMLİ
Dokuz Yönü
Birinci yön: Meryemana kilisesi, de Hazreti İSA.nın HAÇI’na ait
bir tahta parçanın mevcüdiyetinin korunması, en kıymetli armağanıdır.

(D Abulfaraç - Barhlbroyo tarihi. C : I. S : 659-660

— 127 —
İSA'nın hakiki Haç’ındarı bir parçasını Antakya Süryani Kadim patriklerinden
taşıyan altından yapılmış kıymetli Haç Abdon oğlu Küçük Yuhanna, Şuşanoğ-
ile gümüşten yapılmış etrafı camla lu yazıcı Yuhanna, Patrih Abdulmesih,
kaplı kafesi gösteren resim. Patrik Şükrüllah, Urfalı Patrik Gevergis
ll.'nin mezarını gösteren resim.

Saf altından yapılmış bir Haçın içinde, tahta haça ait parça mah­
fuzdur, bu parça dışardan görünmemektedir. Bu altın haçın üzerinde
mavi renkli kıymetli bir taş'da vardır. Bütün bu değerli armağan Gümüş­
ten mamül kubbe biçiminde etrafı camla kaplı küçük bir kafes şeklin­
dedir. Bu gümüş kafes de bir tahta sandık içinde bulunmakta olup tah­
ta sandık da Mihrap duvarında tesbit olunmuştur.
İkinci yön : Meryemana kilisesi, Milattan sonra üçyüzüncü yılla­
rın başlangıcında mevcüt oluşu eserimizde derlediğimiz tarihi vesika­
lardan anlaşılmaktadır, Şöyleki:
a] Büyük bilgin Mar Afram adıyla anılan bu ermişin Urfaya gitm
den ilk olarak onsekiz yaşında iken bu kilisede vaftiz olması, (Mar Af-
ram'ın hayat hikâyesi sayfa 137’de yazılmıştır).
Üçüncü yön : Meryemana kilisesinin yetiştirdiği en önemli dinî
ve kültürel kişilerinin bıraktıkları kıymetli eserlerinin koruması.
Dördüncü yön : Meryemana kilisesinin, en önemli Din ve kültürel
kişilerin nezih kimliklerini ve topraklarını barındırması konusudur.

— 128 —
a) Büyük İlim ve irfan kişilerden Suruçlu Mar Yakup, Diyonnosi-
yos Yakup Barsalibi, Azizlerden Mar Abdon ve arkadaşlarının, Mar Izu-
ro ve Mar Yuhanna hocası Mar habib, Patrik .11. Yakup, ve bilhassa as­
rımızın ilim ve irfan sahibi ve şimdiden tarihin kendi ne malettiği 86 ya­
şındaki nezih ve pâk ruhlu Mardin’da oturan ve bütün Türkiye’deki Sür­
yani kadim cemaatının Metropoliti bilinen Filiksinos Yuhanna Dolap-
önünun gayretiyle Antakya Süryanî kadim patriklerinden Abdon oğlu
küçük Yuhanna, Şuşanoğlu yazıcı Yuhanna (Müverrihdir), Patrik Abdul-
mesih, Mardinli Patrik Şükrullah, Urfalı Patrik Gevergis III. gibilerin ne­
zih kemiklerini toplayarak ve Maryakup kısmının orta Mehrabının arak-
sındaki, Maryakubun mezarı bitişiğindeki mezarda gömdürmüş ve ke­
miklerini bildiren beyaz bir taş lavhayı’da Kabrin üzerine koydurmuştur.

Diyarbakır Süryanî kadim


Meryamana kilisesine
Kiymetli H A Ç ’ın
Armağan edilişi

B İ R İ N C İ S A F A H E T İ

Tarihi bir gerçek olarak KUDUS’deki işgal, tahrip, katil ve Onarım


olaylarını sırayla tetkik ettiğimizde görürüzki :
a) M. S. 73. yılında Roma İmparatoru VVESPESYANOS oğlu TİTOS,
Kudus'u işgal ettiğinde şehri tahrip ile hiristiyanların ele geçenlerini
öldürmüş, kaçıp saklananlar kurtulmuştu.
b) İSA - MESİH’in Çermıh’a gerildiği CİLCİLE olayının cereyan etti­
ği ve öldürüldüğü yer GALGOTA ismiyle yadedilirdi. İmparator TİTOS,
Galgota’ya pek yakın olan (I] SEHYON ismiyle anılan yerdeki İSA'nın
mezarı üzerine döküntü yığdırarak her iki mahelli sun’i bir tepe Hüyük
haline getirmiş ve üzerine de ZÜHRA heykelini diktirmişti.
c) Aradan geçen iki yıl içinde (M. S. 75) tarihinde kaçan hiristi-
yanlar tekrar kudusta toplanmağa başlamışlardı. Hiistiyanlığın ilk kili­
sesi olarak kabul edilen ve İSA'nın son gece YEMEGİ'ni şakirtleriyle
beraber yediği odasını (o tarihte bu odada (I) İNCİL yazarlarından
MARKOS de ikamet etmekte olduğundan) elbirliğiyle onanmışlardı.
d) M.S. 117 de Roma Hükümdarlarından SEZAR HEDİRYANOS,
Hazr. Süleymanın TAPINAGI’nın enkazı üzerine JÜBİTER heykelini koy­
durmuştu.
e) M. S. 326 de Büyük KOSTANTİN hükümdarlığının 20. yılında iken
Rakibî MAKSİMYAN’i yenebilmek için plan hazırlıyorken, Öğle üzeri

(I) Sahyon sözliği yokarki oda anlamında gelmektedir.


d) Hıatory of the Syrıanchurch of Antıoch by SEVERIUS JA C O B . C : 1. S : 94.
göğe baktığında Haç şeklinde bir alamet gördüğünü rivayet edilmiştir.
Mahiyeti Anakraliçeden sorar. Annesi HELENE «Bu Hıristiyanların Ra-
bbı olan İSA MESİH’in HAÇI'dır cevabını verir. (X)
f) Bu Haçın araştırılmasına kapılan Kostantin; Annesinden bu işin
tetkini ve tatbikini rica eder.
g) Ayni yıl 80 yaşındaki Anakralıçe HELANE bir askeri güçle RO-
MA’dan hareketle Antakya üzerinden geçerek Kudus'a ulaşır.
h) Kutsal mekânların yerlerini yerli yahudilerden öğrenir (2).
j) Mezarın, Roma İmparatorlarının diktikleri Heykellerin altındaki
HÜYÜK’te olduğunu öğrenince, buraları titizlikle kazdırarak (3) bir ma­
ğara içinde üç Haça rastlar. Vaktiyle Yahudiler tarafından İSA’nın Haçı­
nı belli eden yazılı PLAKA, Haçın üzerinden sökülerek bir tarafa fırlatıl­
mıştı. İşte bu Plaka mağarada bulununca bu üç haçtan hangisinin İsa
Mesih’e ait olduğunu anlayamadılar.
k) Ayni gün yenibir cenaze mazarlığa getirilmişti. Bu üç Haçı bu
taze ölünün üzerine yaklaştırarak ölünün dirilme olayıyla hakikati keşf­
etmenin sevincine erer.
l) Anakıraliçe HELANE Kudus Episkoposu MAKARİS’e iki parçaya
ayırttığı Haçın bir parçasını emanet eder. Diğer parçasını İSA’nın EL
ve AYAKLARI’na çakılan MIHLAR’ı yanına alarak oğlu Kostantin’e gön­
derir.
m) Roma kıralı Kostantin annesinin gönderdiği emanetleri Ala - i -
Vala ile karşılar. (XX)
n) Kutsal HAÇ'ı kendi adına (Kostantin) kurduğu kilisede saklaı.
Mıhlardan ikisini TACI’na, bir tanesini de ATI’nın Dizginlerine takar.
Günden güne hiristiyanlıkla meşbu hale gelen Kostantin Kudusta
kalan anakıraliçe Helane, Kuduste bulunduğu süre içinde:
I — İSA’nın doğduğu yerde BEYTLAHİM kilisesini;
II — Gömüldüğü yerde de KİYAME, namidigerle SENSEPOLKAR
kilisesinin de inşaatına nezaret eder. (4)
İKİNCİ SAFAHET

Süriye’nin ikinci başkenti mahiyetinde olan AFAMİYE şehri M.Ö.


280 tarihinde SLOKOS NİKATOR (I) tarafından karısının adına izafeten
AFAMİYE namiyle kurulmuştu.
Bu şehir bütün hiristiyan merkezi halinde gelişmekte idi. Çünkü;
bü şehrin kilisesinde İSA’nın hakiki HAÇ’ından bir arşın boyunda bir

(x) Hıstory of the Syrınachurch of Antıoch by SEVERIUS JACOB. C. 2-5S. 300


(2) ve Dürer-EI-Nefise S: 132- 133- 134
(3) Ahmet Refik Umumi Tarihi C: 3. S: 465
(xxj Muhtasar Eddüvel S: 135
(4) Filip Hitti C: I. S: 414
(1) Fiiip Hitti C : 1. S : 414

— 130 —
parçanın bulunduğu biliniyordu. Keza bu kiymetli taşlarla da tezyin edil­
miş olup bir Sandık içinde özel görevli ruhaniler tarafından titizlikle
korunurdu. Yılda bir defaya mahsus halkın ziyaretine müsaade olunu­
yordu (2).
M. S. 540 tarihinden itibaren PERS'ler (İranlılar) yeniden Tornalıla­
ra karşı. I. ANUŞİRVAN HÜSRÖV’ün otuzbin kişilik gücüyle harekete
geçtiklerinde MEMBEÇ (Urfa ile Halep Arasında bir şehir) üzerinden
Süriyeye girdiler. Halep şehrine yüklenilen Dörtbin LİBRE’lik vergiyi
ödemediğinden Halepi tahrip ettikten başka Antakya’ya girerek ve bu
şehirdeki hiristiyanların kiliselerini ve KATEDRAL'larını de yağma etti­
ler. Hareketlerine devam ederek yukarda adı geçen AFAMİYE üzerine
yüklendiler.
Afamiye; Slokiler kırallığının önemli bir merkeziydi. Roma üzerinde
de ayni bir etkisi mevcüt idi.
M. S. 700 yıllarında önce Afamiye kalesini PAMPİYOS tahrip et­
miş olduğundan HÜSREV. II. nin güçleri de şehri yakıp yıkmışlardı. Bu
kalıntılar halen MÜDİK kalesinde görünmektedir. (3)
Bütün bu işgaller sırasında Afamiye kilisesindeki yukarda zikredi­
len (bir aşrın boyunca) Haç parçesi tezyin edilmiş aksamiyle birlikte
II. HÜSRÖV un eline geçti. Bunun ne olduğunu anlayamadığı için bu kut­
sal akseme gerekli değeri vermemişti.
M. S. 628 630 tarihinde Roma BİZANS İmparatoru HERAKLİYOS
(HERGÜL) Urfadan geçmiş, Antakya üzerinden kuduse gitmek üzereydi-
Bu sırada Hasım Pers İmparatoru Hüsröv Anuşirvan ölmüş bulunuyordu.
Bu hasım imparatorun ölümü üzerindedirki Herakliyos yolunu değişti­
rerek MEMBEC’e döndü.
Babasının ölümü üzerine iktidare gelen ARDAŞİR HÜSRÖV'de ku-.
mandanlarından ŞEHİRBARAZ öldürülünce Romalılarla anlaşmağa çalış­
tı. Zira Şehirbaraz’ın, kiralına karşı tutumunda güce ihtiyacı vardı, Yar­
dım istedi. Romalıların desteği üzerine Rakibi olan KARDİCAN'i yene­
rek İranı eline geçirdi. Romalı Herakliyos’u da idaresine ortak kıldı.
Romalı HERKAL'ın VI ncı, HÜSRÖV un 27. ve Yunanlıların 925.
M. S. 614. taihinde ŞEHİRBARAZ Kudus’a taarruz yaparak şehri zabet-
miş ve Doksan bin hiristiyanı öldürmüş; Yahudiler de hiristiyanları az-

(2) Türk Ansiklopedisi C: 3. S: 157


(3) Filip Hitti C: 1. S: 414-415

— 131 —
bir parayla satın alıp öldürürlerdi. Hıristiyanlar, Yahudilerden eziyet
ve mezalimler gördükleri kadar İranlIlardan görmemişlerdi. (1).
Şehirbaraz, şehri yağma edip HALKEDON’lı olan Kudus Episkopo-
su Zekerya’yı da İranlılar, hıristiyan esirlerle İrana götürmüşlerdi, İSA-
nın Haçı’nın İranlIların eline geçmesi, bütün yağma edilen dünya malın­
dan ve hiristiyanların verdikleri bütün ölülerden daha fazla onları üz­
müştü.
İranlılar, Episkoposun Mührüyle kapatılmış sandık içindeki HAÇ'ı
açmadan olduğu gibi külliyetli Altın ve gümüşle beraber II. HUSRÖV’e
gönderdiler. Ancak İSA idam edildiği zaman, HAÇ’ta çakılı iken, su
isteyince, Yahudiler Süngerle ağzına suyu uzatmışlardı. İşte ayni sün­
ger ve İsanın böğürüne vurulan mızrakı da, her ikisi bir romalı tarafın­
dan, bir İranlı askerden satın alınarak, hemen İstanbula yetiştirildiği­
ni beyan eden tarihçi derki: «HAÇI götüren İranlılar, onu TEBRİZ şehri­
ne götürüp saraya koydular» dı. (2)
M. S. 628 - 630 tarihinde vaki Antlaşmalar tekrar bozulunca bukez
HERKAL HÜSRÖV’le yeniden sulh kurmak üzere elçilerini gönderdi.
Fakat Herkal’ı dinine davet edince Herkal öfkelenir, hiddetlenir ve bü
yük bir orduyla İrana hucüm eder, İranlIları tarumar edince Hüsröv ka­
çıp bir hayvan tavlasında saklı iken, oğlu, Tavlaya girer babasını öldürür
yerine geçer ve hemen Herkal'den sulh ister. Ondört yıl önce babasın:
esir ve yağma ettiği bütün hiristiyanları, Episkoposu (Zakerya’yı) da
onlarla salıvereceğini vaad ederken bu vaitlerle herşey halolunca bukez
de Herkal, 14 yıl önce yağma edilen İSA’nın hakiki Haçını da istemişti.
Hüsröv; bila tareddüt ayni sandık, mührü bozulmaksızın, (Haçı olduğu
gibi) teslim etmişti. (3)
«Herkal, bu Haçı büyük törenlerle Membeç'te karşılar. Bahar mev­
siminde Haçı İstanbula götürdüğünde dört FİL'in sırtında bindirilen Tah-
tarevan'ın içinde kendisi oturmuş ve HAÇ’ı da omuzuna almış olarak
şehre girer. Bu pozusyonuyla da İSA’nın İdama Cilcile’ye gidişini can­
landırıyordu.
Bir ara bu Haç İstanbulda kaldıktan sonra yine omuzlarda taşıyan
Herkal, Haçı Kudus şehrine götürüp HELANE tarafından M. S. 328 de
inşa ettirilen KİYAME kilisesine tevdi ederek büyük törenlerle yerine
koymuştur. (4)
Bu derlemeyi Dip Notta gösterilen tarihi vesikaların mesnetlerin­
den yaparken AHMET REFİK'in Umumi Tarihi eserine baktığımızda şu
vesika tetkika değer üçüncü Safahetı bize bildirir.

(1) ve (2) Muhtasar Elmuhtasar C: 1. S: 202-203


(3) Meçhul Urfalı C: 1. S: 149
(4) Muhtasar Elmuhtasar S: 202, 203, 207

— 132 —
Üçüncü SA FA H AT
Vesika. 6. Büyük yazar Ahmet Refik genel tarihi eserine - C - 4. S :
123 de Şöyle anlatmaktadır :
«HERAKLİYOS'un ğalebesi adete hiristiyanlığın bir müzafferiyeti,
sadece orduyla değil, ancak beraber götürülen Hazr. İSA'nın Haçı ve
Annesi Meryem'in tasvirleri sayesinde kazanıldığına itikat ediyorlardı.
Hatta İmparator İstanbula avdetinde İlahilerle alkışlanmış, o sene İran­
lIlardan istirdat eylediği Hazr. İsa'nın Haçını kemali zaferle KİYAME
kilisesine koymuştu (I) M.S. 628
Demek oluyorki bu hakiki Haç bir kaç savaş neticesinde gerek
Kudüs şehrindeki parça; gerekse Roma ye İstanbul memleketlerine gö­
türülen ikinci parçası, zamanla Hükümdarlar veya kilise Özel Ruhanile­
ri tarafından bir kaç parçaya ayırarak mahdüt yerlerde korunurken, üze­
rinde durduğumuz ve mütemadiyen müsbet delil ve vesikalarla belirt­
meğe çalıştığımız Haçın bir parçasınıda Diyarbakır Meryem ana kilise­
sine Patrik NİMETÜLLAH'ın delalatiyle ulaştırılmış olması aşağdaki ve-
sikaylede belirtimek mümkündür.

Dördüncü Safahat
PATRİK NİMETÜLLAH
(M . S. 1557)
Vesika- 7 . (X )
Patrik Nimetüllah simaca güzel, huyca gayet uysal, Arapça Lügat
ve lisanında mahirdi. Ayni zamanda Diyarbakır Vali’sinin teveccühünü
kazanan kiymetli bir şahsiyetti. Musliman Din Hocaları gıcık alır ondan
kıskanıyorlardı. Hasedlerinden İmamlar ne gibi bir tuzağa düşürmeyi
heran düşünürlerdi.
Günlerden birgün yanına bir Hoca gönderirler, Hocanın yanında
bulunan Kur’an-ı Kerim'i Patriğe uzatır ve «Bu kitabın doğruluğu hak­
kında fikir ve kanaatin nedir?» sorusuna karşı patrik bir ara Kur’an-ı Ke-
rim’i alır tetkik edercesine, kendi kendine başını sallar durur. Vaziyeti
çakan Hoca, tekrar sorar: «Kur’anımız senin hoşuna gitmedi mi? onun
için başını sallıyorsun» der ve tekrar Hoca, «Söyle bakalım, yoksa
şimdi seni şikâyet ederim» deyince: Hoca cevap alamadığından diğer
İmamlara gider, durumu anlattıktan sonra hep beraber Valiye giderler,
«Patrik Kur’ammızı tahkir edip yalanlıyor» diye şikâyet ederler. Ve bu
arada bazı yalancı şahitler dinletirler ve Valinin yanılmasını sağlarlar.
Hemen Patriğin idamını ve kilisenin de tahribini isterler. Vali her
ne kadar bunları susturmağa çalıştıysa da maalesef susturamadı. Va­

d i Muhtasar Elmuhtasar S: 202, 203, 207


(x) Bu vesika özel kitaplığımın vesikalar kitabının 116 sahife, 78 No.dır.

— 133 —
li. pek sevdiği ve takdir ettiği patriği nasıl kurtaracağını düşünürken,
patriği yanına çağırır, hepsinin huzurunda Vali kendi başındaki ŞA­
RIK’I çıkarır, Patriğin başına koyar ve Hocalara: «Daha ne isityorsunuz?
İşte Nasranilerin (Hıristiyanların) Patriği de İslâm oldu» der. Ve onları
başından SAVAR. Olayın anî cereyanından nutku tutulan Patrik; bir söz
dahi söyleyemeyip heykel gibi kalır. Müslümanlığı da gayriihtiyari ka­
bullenmiş olduğunu zanneder. Patriğin bu muhteşem sükûtu karşısında
şaşalayan hocalar çıkıp giderler.
Kilisede, Hocanın Patriğe oynamak istediği oyunun etkisi altında
olan patrik, ikinci bir olaya kurban gitmemek için AMİDE’yi terk-i diyar
eyler ve bir Batı ülkesindeki bir manastıra yerleşir. Bu nedenden uzun
zaman ağlamakla tövbe ve sızlamakla pişmanlık getirir, Vali huzurun­
da müslüman zannedilmesinden ötürü günahını itiraf eder. Bunca zah­
metlerden sonra, günün birinde Meryemana’nın bizzat Patriğin rüyası­
na girdiğini, arkadaşlarına rivayet ettiğine göre: Meryemana O’na;
Tövbesinin kabul edildiğini beyan ederek onu teselli eder. Ertesi sa­
bah uyanınca rüyasındaki Meryemana’yı tersim etmeğe muvaffak olur
ve oranın manastırından temin eylediği İSA'nın hakiki Haçı’nın bir par-
çasiyle birlikte ARMAĞAN olarak AMİDE’deki (Diyarbakır’daki) Mer­
yemana kilisesine RESMİ ve haç parçasını gönderir. Bu hediyeler, Sür-
yanilerin Antakya patriklik makamım işgal eden her patrikten diğerine
devrederler. Bu kıymetli hediyeler Meryemana kilisesinde mevcut olup
yukarda da BÖLÜM’ün başında beyan olunduğu üzere bu Haçın konul­
duğu yer, Büyük ve Küçük Mihrapların arasındaki duvara çakılan ve ki­
lit altına alman sandık içinde korunmaktadır. O tarihten bugüne; her
kırk günde bir, veya her hangi bir cemaatlinin teklifi üzerine törenle
yerinden çıkarılır, cemaata gösterilip moral takviyesi sağlanarak tek­
rar yerine konulur. Haçın Bayramı ise her yıl 14 Eylülde tes’id edilir.
Vesika N o.: 8. (587 Hicri. M.S. 1169) yılında Fransız Askerî kuv­
veti deniz yoluyla AKKE'de çarpışan Fransızların imdadına yetişmiş ve
bu kuvvete ilk yetişen Fransız Kralı meşhur FİLİP olmuştur. Bu imdadın
yetişmesiyle Fransızlar cesaret alarak şiddetle savaşmağa başladılar.
İslâm Hükümdarı SALÂHATTİN (S. EYYÜBİ) her gün atına biner savaş
alanına iner, Fransızları oyalar gibi davranırdı. Maalesef bu iş iyi bir
netice veremeyince ve vermiyeceğini anlayan oradaki HAKKARİ EMİRİ
SEYFETTİN (Maştub) hemen Fransızlara iltica ederek sulh talebinde
bulundu. Şu şartlar altında barış olacağım anlıyan Maştub, şartları ka­
bul edince şartlar açıklandı, şöyleki: Daha önce esir edilen 500 kişi,
yüz bin Dinar ödemek, yağma edilen İSA’nın hakiki HAÇ’ı iade edildiği
takdirde barış kurulacaktır, denildi. Bu şartlar yerine geldikten sonra
ayrıca SUR şehrinin sahibine de 14 bin Dinar tazminat verilmesini ön
gören Maştub, bu şartları kabul edip bu antlaşmaya göre Fransız kuv­

— 134 —
vetleri hemen AKKE’ye çıkarak bütün bu ganimetleri ve İsa'nın HAÇ'ını
aldıktna sonra üç yıl sekiz ay barış müddeti devam etmiş oldu(1).
Bu vesikanın gösterdiği tarihte Maştub’dan İsa’nın hakiki Haç’ını
alan Fransız kralı, bu Haçı Batı ülkelerine götürdüğünü ve 10/3/1576
tarihinde yukarda adı geçen Patrik Nimetüllah Diyarbakır felâketiyle
anılan bühtenden kaçıp Batı ülkelerine gittiği sırada, Roma kilisesine
kapanarak her hangi bir vesileyle bu Haç’ı elde edip bir parçasını çok
sevdiği kilisesine (Meryemana kilisesine) armağan göndermiştir. Bu
olayı daha isabetli şekilde belirtmek imkânı da aşağıdaki vesikayla sâ-
b ittir(2 ).
Vesika No. : 9. «Patrik Nimetüllah, Nurattingil (Mikdesi-Kudüs
Hacısı) Hanna’nın oğludur. Mardin’de M.S. 1535 yıllarında doğmuştur.
Mardin - Deyruzzafaran manastırına giderek, Ruhbanlık silkine girmiş,
Süryani'ce edebiyatını ve kilise bilgileriyle tarih, mantık, astronomi,
mesaha, tıb ve resim bilimlerini de elde ettiği gibi papazlık sınıfını da
kazanmıştı.
1555 yılında Doğu Mafiryanlığına (Patriklik mülhaki) tayin edilerek
M.S. 1557’de patriklik makamına terfi etti. Yirmi yıl müddetle kiliseyi
yönettikten sonra, 10/Mart/1576 yılında Diyarbakır’da İslâm Hocaların
iftirasına uğradığı için makamını terk edip gizlice SİVAS'a yakın bir ma­
nastıra sığındı. Orada müntesiplerinden ayrılışı hakkında çok acıklı bir
kaside ile kendine ağladı inledi ve bilmecburi Ekim ayı içinde ROMA’-
ya giderek, orada Astronomi bilginlerinin GRİGORİ takviminin islâhına
iştirak etti ve 1587’de ölmüştür.
Yazdığı eserlerden kalanlar şunlardır:
1 — Sivas'ta 50 beyitten mürekkep bir kaside.
2 — Serüvenlerini hikâye ettiği bir risale.
3 — Avrupa ve hasseten İtalya memleketinin tarihî değerini be­
lirten bir nübze (Mevzu).
4 — GREGORİ takvimi hakkında bilgiler.

V. YÖN
SÜRYANİ MAR AFRAM ’ın HAYATI
VE
NUSAYBİN HAKKINDA M ÜCMEL BİLGİ

Süryani MAR AFRAM (Siros) un hayat hikâyesine başlamadan ön­


ce doğum yeri olan ve memleketi bulunan Nusaybin şehri hakkında kı­
sa bir bilgi vermeği uygun buluyoruz. Şöyleki: NUSAYBİN;

(1) Muhtasar Eddüvel. S: 386-387. (2) Zafaran Fidanlığı S. 41 ve Isidoros Tarihi:


C: 2. Sahife: 462.

— 135 — •
M.Ö. 2300’de BABİL’li meşhur NEMRUT tarafından kurulmuştur(1)
M.S. 280’de Büyük İSKENDER’in halefi SLOKİLER'in hükümdarı
I. SLOKOS - NİKATOR tarafından ikinci kez genişletilmiştir (2)
Nusaybin oldukça eski ve geniş bir tarihi alana sahip olduğu gibi
HARAN’dan Nusaybin’e, Viranşehir’den de MARDİN'e kadar olan sa­
hayı kapsayan NİRBO eyaletinin ikinci başkenti sayıldığı tarihte SOBA
adını taşıyordu.
Bir de PERS (İran) ve Romalıların siyasî ve millî hudutlarını birbi­
rinden ayırdığı için HUDUTŞEHRİ okunuyordu.
Nusaybin; Slokiler tarafından boşaltıldıktan ve EŞKÂNİ eyale­
tinin (İran Hükümdarlığının bir kolu) idaresine terk edildikten sonra
«MAKEDONYA’nın ANTAKYA’sı» vasıflandırılıyordu. Çevresindeki su­
lu ve yeşili bol araziden ötürü de Slokiler tarafından da ANTEMOSYA
denilmişti.
Yukarıda adı geçen Eşkâni eyaletinin yine başkenti sayılan Nusay­
bin, M.S. 250’de URFA ABGAR’larının idaresine geçmiş ve dolayısiyle
BizanslIlara iltihak etmişti. Romalı BizanslIlar tarafından M.S. 295 ta­
rihinde geliştirilmiş olan Nusaybin, 65 yıl gibi bir süre bu idarenin al­
tında kalmıştı. Bu idareden sonra Nusaybin, SASANÎ PERS devletinin
idaresinde 120 yıl kaldıktan sonra tekrar BizanslIların idaresine anlaş­
mayla verilmişti. Fakat bu anlaşmaya riayet etmeyen Sasanî devleti,
bir daha geri vermeksizin, M.S. 641 yılına kadar elde tutmuşlardı. Son­
ra Arap zaferlerini başaran GANİM oğlu GAYYAZ tarafından fethedil­
miş ve nihayet OsmanlIların hükümranlığına bağlanmıştır.

NUSAYBİN HIRİSTİYANLIĞI

Nusaybinliler; Hıristiyanlığı Milâdın ikinci yüzyılın başlangıcında


ve o tarihteki hükümdarı bulunan SASANÎ ŞABUR’un günlerindle, Haz-
reti İSA’nın Şakirt yardımcıları ADAY adındaki Müjdeci ile ZİYANE a-
dındaki Müjdeci bayan’ın telkiniyle kabul etmişlerdir.
M.S. III. yüzyıl ortalarında Nusaybin’de Rahibelere ait bir manastır
bulunmaktaydı. Rahip Mar YUKUP-- M.S. 298 de bu manastırın ilk ona-
rımını yaptırtıktan sonra -M.S. 309 da bu Manastıra ilk Episkopos ola­
rak atanmış olduğundan adına izafeten buraya MARYAKUP kilisesi
denilmiştir.
Episkopos Mar Yakup M.S. 313-320 de bu kilisenin müştemilatını

(1) Tarih-EI-Kadim S: 40
(2) Filip Hitti C: 1. S: 277-278. Abulfaraç S: 8. Muhtasar-EI-düvel S: 20. Kamus El-
kitab-Elmukaddes C: 1. S: 196. ve bu kaynaklarınca URFA, NUSAYBİN, SOLİK,
BABİL şehirleri meşhur NEMRUT tarafından dünyada ilk kurulmuş şehirlerdir.

— 136 —
genişletmiştir. Ölünceye kadar (M.S. 338) burada çalışmıştır. Cenazesi
bu kilisenin bodrum kattaki türbesine tevdi edilerek yerli ve yabancılar
tarafından ziyaret edilmektedir.
Nusaybin; oldukçla eski ve geniş bir tarihi imkâne sahip olduğu gi­
bi ROMA - Bizans, PERRS (İran) memleketlerinin siyasî hudutlarını bir­
birinden ayıran ve fakat Kültür bakımından yine her iki ülkeyi birbirine
yanaştıran, hatta Doğu ve Batı Dünyalarını katan kaynaştıran, aydınla­
tan yegane medeniyet beşiği olmuş bir şehirdi.
Bu eğitim beşiği, Üniversitede, yetişen en önemli bilgin ve dahî
Faylazoflardan Asur kıralı SARHADDON oğlu SANAHARİP'in Veziri bü­
yük Edebiyatçı Süryanice konuşan ve eser bırakan AHİKAR (M.Ö. 681)
ile (M.Ö.) yaşamış VEFA’yı ve M.S. II. Yüzyılında Putperestlik haya­
tını yaşamış Süryanî SRAFİYON oğlu MARA’yı Ayrıca M.S. II, Yüzyılın­
da Hiristiyan yaşamış Süryanî Faylazoflardan TİTİYANOS ve BAR­
DAYSAN ve erosallarını sayabiliriz (I).
M.S. 309 da Nusaybin Episkoposu Mar Yakup; lağvedilmiş Üniver­
sitenin yerine M.S. 326 da Nusaybinde kurduğu ikinci Üniversitenin De­
kanlığına (hayat hikâyesini aşağda verilecek olan) Süryâni MAR AF-
RAM (SİROS) ı getirmiştir. Fazilet sahibi Mar Aframın gayreti ve başa­
rıları sayesinde bu Üniversite kapılarını Doğu öğrencilerine açmıştır.
Mantık, Felsefe, Thologiya, Edebiyat, Dil, Dinler tarihi, Geometri, Ast­
ronomi ve Tıp bilimlerinde Süryani DAHİ'lerini yetiştiren yegane GE­
NEL kültür yuvası olmuştu.
Milattan evvel ve sonra Nusaybin de iki defa kurulan bu üniversite­
nin eğitiminin süryanice diliyle yapıldığını ve bu sürelerde lisanda hiç­
bir değişikliğin yapılmadığı, Büyük Hoca REYNAN'nın aşağdaki ifa­
desinden anlaşılmaktadır. «SÜRYANİ EDEBİYATI - BABİL’den MEZOPO-
TAMYA’ya BARDAYSAN (M.S. 155-223) günlerinde akıp gelmiştir
(2)».

MAR AFRAM (SİROS) İN


HAYATI
(M .S. 285-373)

Süryanî Mar Afram; Nusaybinde Urfalı hiristiyan YUSUF ile Diyar­


bakIrlI hiristiyan bir anadan doğmuştur. (3)

(1) Bardaysana ait, Şerayi-EI-Bülden adlı eserde S: 18. ve Filip Hitti C: 1. S: 410
(2) Şerayi-EI-Bülden S: 18. ve Keniset-EI-Süryaniyet C: 1. S: 214. ve Asur ve Keldo
tarihi C: 2. S: 39. ve Filip Hitti C: 1. S: 410
(3) Dürer-EI-Nefise C: 1. S: 523. ve Lülü Menthür C: 1. S: 244 ve Kenlset-EI-Süryanl-
yet C: 1. S: 300.

— 137 —

t
Kitap haline konmuş nadide nutuk­
larında derki: «Yakında Allahın İnayetine
kavuştum, Öz baba ve anamdan İSA ME-
SİH'in güçlü eğitimini öğrendim, Onlar
bana Takva üzerine öğüt verirlerdi. Bü­
tün saadeti Kutsal dini şehadette bul­
dum. İSA için bir çok izdirap çekenlerin
sesini duyarken onlar gibi ben de sesi­
mi duyurmak istedim. Annem ve babam
hükümdarın huzurunda İSA’yı inkâr et­
mediler. Ben de o şehitlerin sülâlesin-
denim; bunu gizlememe hiçbir sebep
yoktur. Ecdadım garipleri konuluyorlar­
dı, dedelerim bu dünyayla müşerref ol­
duklarında çiftçilikle oğraşıyorlardı.»
Bundan sonra şöhretlerinden bahsede­
rek hatta babasının evinde yetişenlerden
bazılarının YARGIÇ’lığa kadar yükseldik­
lerini de anlatılmaktadır (I)
AFRAM’ın Ebeveyinleri putperest
hükümdarlarca şehit edildikten sonra
(kendisi 18 yaşında iken) M.S. 303 de
hıristiyanların üzerine Onuncu sert vu­
ruşların kasırgaları güçlenince BAARBA-
YE (Nusaybin ile SİNCAR dağı arasında
bir yer) denilen yere kaçmış ve oranın
Nusaybinli Mar Afram (Sirosl Episkoposunun himayesinde tahsilini
yapmış ve bu arada ZEBUR ve diğer kut­
sal kitapları okuyarak efkârı umûmiye
üzerinde ilmi hakimiyet kurmuştu.
Yukarda bahsedilen Pers vuruşlarının silip süpürdüğü kasırgalar
BAARBAYE denilen yere varınca, Mar Afram buna dayanamayarak, An­
nesinin memleketi Diyarbakıra geldi. (2) 18 yaşında iken Diyarbakır
Meryemana kilisesinde Vaftiz oldu. Burada bir yıl kaldıktan sonra M.S.
303 de ilk defa gittiği babasının doğum yeri URFA’yı görünce, hayat sü­
resince burada yaşamağa karar verdi.
Urfaya giren Afram; şehirden geçen DAYSAN nehrinin kıyısında
Urfalı kadınların beyaz bez toplarını kasar (beyazlatmak yıkamak) yap

(1) Metropolit H. Dolapönü'ye ait Siret Elkaddisin adlı eserin S.: 4.


(2) MAR AFRAM'ın Diyarbakır MERYEM ANA kilisinde 18 yaşında iken vaftis olu­
şunu yazan Metropolit F. H. Dolapönü'nun 1949 de yazdığı «Taşiythod, KADİŞE»
adındaki Kitabının 22. S. de açıklamıştır.

— 138
tıklarını görür. Kadınların birisi kendisine dikkatla baktığını sezince, ka­
dına.
— Bana ne bakıyorsun, yere baksana kadın; der.
Tok birsesle kendisine ikaz yapılan kadın;
— Senin yere bakman gerekir, çünkü topraktansın; benimse sa­
na bakmak çok yerinde, çünkü senden alındım, cevabını verir (*).
Bu derin anlam taşıyan cevap karşısında Afram, kendi kendine
«Bu memleketin kadınları eğer bu kadar ince zekâlı ise, erkekleri aca­
ba daha nice derin zekâya sahiptirler?» der, ve yoluna devam eder.
Urfa halkı o tarihte çoğunlukla putperestlik inancında idi. Afram
ise şehre girer ve bir hamamda tellâk olarak ücretle çalışır. Fakat fır­
sat buldukça halkla hasbihal ederek onlara Allah’ı telkin eder. Bir gün;
Afram caddeden geçerken YOLYAN adında iffet sahibi bir rahip adama
tesadüf eder, O'nun bir yabancı olduğunu sezen rahip: «Nerelisin?»
deyince, Afram, bütün durumunu kendisine açıkladıktan sonra yine ra­
hip:
— Sen nerelisin? Sen hıristiyan iken putperestlerle ne işin var?
Yoksa dünyavî mi kalmak istiyorsun? der.
Afram — Hayır, ben böyle kalmak istemiyorum, cevabını verir.
Rahip — Öyleyse gel benimle, der ve Afram’ı beraber alır, şehrin
batısındaki İNZİVAYA çekilmiş kimseler arasına yerleştirir ve Mün­
zeviler diyarında; Afram,ı, hayatını devamlı olarak oruç ve namazla ge­
çirmekte olan ASONA adındaki Rahiple arkadaşlık eder. Afram, bıı
Rahibin etkisi altında iffet ve faziletine bir kat daha ekler. Bilhassa
tahsilini (daha fazla bu tenhalıktan yararlanarak) takviye eder.
Afram, bu mağarada kutsal Tevrat kitabının tefsirini de yaparak
bu tefsir eserinden yararlanan üstadı ASONA, Afram’a bu hikmet ve
zekâyı sana veren Allah'a Hamdusenalarla şükranlarımı arzeder. At-
ram’ı daha fazla sever. Afram’ın yazdığı bu eseri hocası ASONA, Urfa
yüksek okulundaki bilim adamlarına ve Ruhanilere sunar, bu eseri ince­
leyenlerin hayretini çeker ve halkın diline destan olur. Herkes Afram'ı
tebrik eder. «SİZ ÂLEMİN NURUSUNUZ, DAĞ ÜZERİNE KURULMUŞ
BİR ŞEHİR GİZLENEMEZ». Buyuran İncil (Matta 5. 14.) in bu cümlesi
Afram’da tahakkuk eder.
Afram; ziyaretçilerinin gittikçe çoğaldığını görünce, onlardan giz­
lenmek için yerini değiştirerek bu mekândan uzaklaşmak niyetini bes­

(*) Başlangıçta, TANRI; İnsan babası ADEM’İ Topraktan, HAVVA'yıda Ademin Ka­
burga kemiğinden yarattığının halı gösteriyor.

. — 139 —
ler. Günün birinde yola çıkarken (Tanrı Meleği ona görünerek) «BİR
KİMSE ÇIRA'yı yakıp kilenin altına koymazlar, ancak şamdan üzerine,
herkes ondan aydınlansın diye korlar» (1) der ve Melek kayıp olur. Bu­
nun üzerine AFRAM, mağarasına döner, Allah'ın Meleği tarafından ikaz
edildiğini anladığından hemen şehre inmesini kararlaştırır. Geceleyin
şehre inen Afram, şehrin kapısına vardığında Allah’ın önünde diz çö­
ker ve dua etmeye başlar, yaptığı bu duasında Allah’tan kuvvet ve ina­
yet diler. O akşam surun bir burcuna girer orada sabahlar. Daha önce
şehirden ziyaretine gitmiş olanlardan bazısı Afram'ı gördüklerinde iffet
ve itikâfından vazgeçtiğini, zannederek onu alıp bilim hocalarına ve ru­
hanilere götürürler. Bilim hocalarıyla yapılan konuşmadan sonra onun
iyi niyetini sezerek okulun işleriyle ve eğitimiyle ilgilenmesini rica e-
derler; bilim adamlarını redetmek istemeyen Afram, günün muayyen
vakitlerinde gelip bu üniversitede derş vermeyi kabul ettikten sonra
diğer vakitlerini de yine mağarasına çekilerek ibadetine devam eder.
RAFİZİLAR’ın yazarlarından BARDAYSAN oğlu HERMİNİYOS; 150
beyt halinde hıristiyanlığa karşı olan babası Bardaysan’ın ve kendine
ait fikirleri aksettirmekte idi. Bunun etkisinde kalan müminler sapıtı­
yorlardı. Bunun üzerine Afram makalelerinde hem rafizilere hem de hı-
ristiyanlara hakikati anlatıyor, putperestlere de çatıyordu.
Afram; muhasımları tarafından dövüldü, yaralandı, çarnaçar ma­
ğarasına döndü. Hıristiyanlara hitabederek kiliseye olan bağlılıklarını
da teşvik etmeğe devam etti.
Mar Afram, adı geçen HERMİYANOS'un bozucu ve kötü fikirlerini
redetmek üzere bu kez daha isabetli, müsbet makaleler düzenliyerek
bu makale ve İlâhileri ruha gıda verici, iradeyi teskin edici makamlara
sığdırmıştır. Bilhassa ölüler hakkında taziyelerde, kiliselerde söyle­
nirken herkesin hayretini çekerdi.
Afram; bütün İlâhilerini, kasidelerini, Enşüde ve söylevlerini ma­
kamlara ayırarak cemaatın kızlarına öğretmiş, kızlar da hoş nağmele­
riyle terennüm ederken ruhlara bir ruh daha katmışlardı. Bu sayede ki­
liseye daha geniş bir arzu ve sevinçle akın sağlanmıştı, rafizilerin ta­
rafı gittikçe zayıf düşerek HartukiIik (rafizilik) ve putperestlik Urfa’-
dan yok olmuştu. O tarihten bugüne kadar Süryani kilisesinde kızların
Diyakosluk etme usulü kabul ve mubah görülmüştür. Buna paralel, hı-
ristiyanlığın diğer unsurları da kiliselerinde kızların diyakos olmaları­
nı tasvip ederek bu usulü tatbik etmişlerdir.
Yukarıda bahsi geçen Nusaybin'li Mar Yakup (Episkopos) kendi

(1) İncil Matta 5 : 14.

— 140 —
namına kurdurduğu kilisenin inşaatı bittikten sonra takdis ve açılış tö­
renine katılmak üzere M.S. 323’de Mar Afram Urfa’dan Nusaybin’e ge­
lerek yeni kiliseyi ve doğum yeri olan Nusaybin'i görünce çok sevin­
mişti. Cedlerinin gömüldüğü yerde kurulan bu kilise ve idarecisi Mar
Yakup’un hizmetinde kalmağı en iyi arzularından biri olmuştu.
Mar Yakup; kendi idaresindeki bütün bölgenin maddî ve manevî
hizmetlerinde Mar Afram’dan faydalanmak üzere O'nu görevlendirmiş­
ti. Afram da; reisi olan Episkopos Mar Yakup’un bütün emirlerine itaat
göstererek kendini oruç, Namaz ve kutsal kitapların mütalâasına ver­
miş, geniş geniş manidar ve nadide makaleler yazmıştır. Sonradan
bu makaleler (Nusaybinli makaleler) adı verilmiştir.
Geniş bir ilim ve kültüre sahip olduğunu anlayan Yakup, Afram’ı
daha fazla takdir etmiş bilhassa kitabı mukaddes (Tevrat, İncil ve Ze­
bur) un tefsiri üzerine çalışmağa teşvik etmişti. Bu sayede Afram bü­
tün halk arasında sevgi ve takdir kazanmıştı.
M.S. 325’de, Roma - Bizans İmparatoru Büyük Konstantin İznik’te
topladığı 318 ruhanî delegelerden Evrensel kongreye Nusaybinli Mar
Yakub’un da katılmasını istemiş ve bu istek üzerine Mar Yakup, Mar
Afram’ı da beraber alarak iVongreye katılmışlardı. Afram; Büyük Kons-
tantin’i ve Ana Kraliçeyi (Helane) gördüğünde, onlara yakışır tarzda
kasideler irat ettiğini işiten Konstantin, Afram’ı bütün delegelerin hu­
zurunda takdir etmişti.
Kongre; bütün işlerini bitirdikten sonra Ruhanî delegeler dağıla­
rak herkes memleketine dönmüştü. Mar Afram, Nusaybin’e Hocası
Mar Yakup’la beraber dönünce, Mar Yakup, Nusaybinin eski üniversi­
tesini andıran yeni açtığı üniversiteye Mar Afram’ı rektör olarak tayin
etmiştir. Onun sayesinde bu üniversite Doğu ve Güney Anadolu’nun
ilim ve kültür yuvası haline gelmişti.
Mar Afram'ın bu üniversiteye 38 yıl rektörlük ve hocalık yaptığı
sürede Rahiplik silkine alınmış ve ruhaniliğin ilk sınıfı olan İNCİL'i
ŞAMMAS (Başdiyakos)luk rütbesini kabul etmişti.
Bazı dayanaklarda; Mar Afram diyakosluk rütbesini Kayseri Epis-
koposu Büyük Basiliyos'dan aldığı yazılıdır. Mardin Metropoliti Hanna
Dolapönü ise bu iddiayı haklı olarak redetmektedir, çünkü bu rütbeyi
kendi hocası Mar Yakup’tan alması gerekçesi vardır.
M.S. 337’de Pers (İran) Hükümdarı ŞABUR, Nusaybin’i otuz gün
muhasara ettiği sırada, Mar Yakup ile Mar Afram şehrin surlarından
İran güçlerini seyrederken Tanrı huzurunda diz çökmüş, ağlamış ve dua
etmişlerdi. Dualarım kabul eden Allah, ŞABUR’un askerine sivrisinek­
leri musallat edip bu sinekler, bineklerin burun ve gözlerine, süvarile­
rinin de ağız ve kulaklarına girerek binekleri azdırmak ve süvarilerini
kaçırmağa âmil oluyorlardı. Hasılı bu güç hiçbir başarı sağlamadan ge­

— 141 —
risin geriye memleketlerine yarı yamalak dönmüşlerdi.
M.S. 338'de Mar Yakup ölmüş, yerine Mar BABO (M.S. 338-343)
geçmişti. Babo ölünce yerine Mar VOLGAŞ ve müteakiben Mar İbra­
him (M.S. 343-361) Nusaybin Episkoposluğuna atanmıştı.
Nusaybin Episkoposu İbrahim’in günlerinde (M.S. 363)de Nusay­
bin Perslere tekrar geçince, Perslerin güttüğü dikta rejimine dayana­
mayanlar şehri terk ederek Diyarbakır'a iltica etmiş ve Diyarbakır'ın
Batı cihetine yerleşmişlerdi. Bu mültecilerin arasında tercüme sahibi
Afram ile ilim hocaları da bulunmaktaydı. Diyarbakır’da bir yıl kadar
kalan Afram ile Hocalar, bu mevkiden ikinci kez olarak Urfa'ya gidip
Urfa Episkoposu SABA'ya varıp Urfa Üniversitesinin ilim Hocalarına
katılmış ve bunların sayesinde Üniversite gittikçe gelişmişti. Bu Üni­
versiteye «PERS ÜNİVERSİTESİ» adını vermişlerdi. Öğrenciler her ta­
raftan akın ederek bu ilim yuvasında tahsillerini ikmâl etmeği tercih
ediyorlardı.
Afram ise yaşlılığına rağmen yine Üniversite gençliğine hocalık
eder ve boş vakitlerini eski inzivasına çekilir ibadet ve itikâfa girerdi.
M.S. 363’de, Mar Afram ve arkadaşlarının sayesinde bu Üniversi­
te her ne kadar gelişme ve inkişaflar kaydetmişsede maalesef M.S.
489'da kamilen dağılmıştır.
Mar Afram; son günlerinde itikâf mağarasını terketmek zorunda
kalmış; zira Urfa'da müthiş bir kıtlık alıp yürümüştü. Gerek Urfa dolay­
larından bu kıtlıktan şehre iltica eden, gerekse Urfa'da bulunan fakir­
lere yardım etmek üzere şehrin zenginlerini teşvik etmek gayesiyle
şehre inmişti. Zenginlere hitap eden Afram, şöyle derdi: «Allah’ın size
verdiği nimeti düşününüz, servetiniz hüküm gününde sizi şikâyet ede­
cektir, canlarınızı savunabilmeniz için bu fakir ve perişanlara bakınız,
onları doyurunuz».
Afram'm teşvik ve irşatları zenginlere tesir ederek bol para ve
erzak toplayıp Afram’a teslim ederek O’nu iaşe müdürü ve FAKİRLER
BABASI tayin etmişlerdi. Bütün fakir ve perişanlara iaşe ve yatacak
yerleri sağlamıştı. Ayrıca hasta olan fakirlere de 300 yataklı bir yurt
ve hastane temin etmişti. Devamlı olarak Afram bu hastalara bakar,
hasta olmayanları da doyurmağa itina gösteriyordu.
Üç yıllık bu kıtlığın süresi bitince hayat normale döndüğünden
herkes dağılarak evine gitmişti. Afram yine mağarasına döndü, ibade­
tine devam ediyordu.
Mar Afram mağarasında huşu ile ibadet ederdi, dualarında ağlar,
saatlarca rik’ât ve secdeye kapanırdı. Yalnız kendisi için değil ancak
İncil'in emirlerine uyarınca HERKES İÇİN DUA VE NİYAZLARDA BU­
LUNUYORDU.
Afram; güçlü müellif, şair, ilim adamı, musannif ve müfessir idi.
Süryani Kilisesinde müsbet ve teorik ilimlere kattığı fikirler saye­
sinde ona (tarihçiler ve hıristiyan âleminin bilcümle mezheplerince)
Süryanilerin Peygamberi sıfatı verilmişti.
Afram; bu fani hayattan göçeceğini anlar; rahip ve öğrencilerini,
kilise adamlarım, cemaatten ileri gelenleri yanına çağırtır, ezcümle
şöyle der:
«Ben (Afram) öleceğim, şu vasiyetimi size bırakacağım, zira ha­
yatım zevala yetişmiştir. İplik kopmak üzeredir, çıradan yağ tükenmiş­
tir. Allah oğlunun huzuruna çıkacak sıram gelmiştir. Acaba halim
ne olacak? Gece gündüz namaza devam ediniz, zira çiftçi tarlasına ö-
nem verdiği nisbette mahsûle kavuşacaktır(1), diken yetiştiren tem­
bellerin tarlasına benzemeyiniz dua ve namazları seven kimseler, her
iki âlemde kârlı çıkacaklardır. Size yemin veririmki ey şakirtler; benim
cenazemi Mihraba yanaştırmayınız, çünkü kendimi layık bulamıyorum,
cenazemi güzel giyimlerle süslemeyin, eski yırtık entarimle beni gömü­
nüz, başımdaki siyah KEP'im bana çoktur bile. Cenazemi yanar mum­
larla teşyi etmeyiniz, ATEŞİ İÇİNDE YANAN KİMSENİN, ATEŞE NE İH­
TİYACI VARDIR, tmennim garipler arasına gömülmektir, geliniz ey kar­
deşlerim beni uzatınız, çünkü saatim dolmuştur, beni dualarınızdan a-
yırmayımz, beni daima anınız; KIDDASLARDAN beni mahrum etmeyi­
niz. Ey İSA’nın şakirtlerini göndererek taltif ettiği hikmet ve irfan kay­
nağı Urfa; bereketin daim olsun; sizden ricam hiç olmazsa otuz gün
boyunca ölülerin duaya ihtiyacı olduğundan beni de yâdediniz».(1)
Mar Afram, M.S. 9/Haziran/373'de fanî hayata veda etm iştir(2).
Urfa şehrinin Batı kapısında KONOTRİON denilen BURC’un yanın­
daki mezara tevdi edilmiştir. Sonradan bu mezarın üzerine DEYR-EL-
SÜFLİ ile yâdedilen bir kilise inşa edilm iştir(3).
*
**
Mar Afram hakkında ilâve edebileceğimiz diğer hususlar:
a) Mar Afram uzun boylu, buğday tenli, sempatik fizyonomiye sa­
hipti (4).
b) Henüz hayatta iken Yunanlılarca da takdir edildiğinden ötürü
eserleri tercüme edilmekteydi.
c) Bugüna kadar kiliselerde kitabı mukaddes okuduktan sonra,
ahlâka müessir kaside ve söylevler Mar Afram’dan kalmadır.

(1) Kilise İŞHİM kitabı’ndan (Bu kitap günlük namazlarda Her günkü okunan ve ma­
kamda söylenen kitaptır.)
(1) Muhtasar -El-muhtasar tarihi C: 1. S: 121
(2) Meçhul Urfalı Tarihi C: 1. S: 309
(3) Muhtasar-EI-muhtasar C: 1. S: 121

— 143 —
d) Telif ettiği eserlerin hepsi Patrik I. Afram’ın Arapça yazdığ
Metropolit Hanna Dolapönü tarafından Süryaniceye tercüme edilmiş
olan LÜLÜMENTHÜR adındaki tarihî eserde mevsuktur.(4)
BÖLÜM: 14

PROFESÖR METROPOLİT
SURUÇ'LU MAR YAKUP
(M .S. 451 -521)

Ruhulkudus gitarı, Süryani kilisesinin kültürel eğitim hocası, bir


İlâhî mucize olan Suruç’lu Mar Yakup’un biyografisi şöyledir:
Mümin, fazil bir ailenin, kâhin (ruhanî) bir babanın çocuğudur.
Suruç şehrinin HAVRAN bölgesinin Fırat nehrinin kıyısındaki
KÜRTEM köyünde M.S. 451’de doğmuşt,ur.
Yakup; üç yaşında iken, Tanrı onu Ruhulkudusunun mevhibesine
açık bir burhanla mazhar kılmıştır. Şöyleki:
«Bir bayram günü dolayısiyle annesi tarafından kucakta taşınarak
kiliseye götürüldü. Kilisede Ayin icrasında CEVHERİ KELÂM OKUNUR­
KEN, RUHULKUDUS’un KUTSAL SIRLARIN ÜZERİNE İNMESİ SIRASIN-

Isa ile annesi ve Yusuf'un resmi Ruhani Kâhin'in durduğu basamağı


Patrik Nimetullah'ın çizdiği ve Diyarba- gösterir,
kır Meryemana kilisesine armağan
ettiği resimdir.

(4) Lülümenthür S: 244, 245 ve Tarih El-keniset elsüryaniyet C: 1. S: 300

— 144 —
DA, kucaktan inerken Mihraba doğru yönelen çocuk Yakup, tam kutsal
sofranın yanına, Ayin’i idare eden Ruhanî Kâhinin durduğu basamağın
üzerine kadar varır ve durur. Rikât ve secdeye kapanır, kalkınca elini
kutsal sırların araçlarına doğru uzatır, avucuyla üç defa bu araçların
üzerinden (birşey toplarcasına) ağzına doğru götürür içer (kutsal mev-
hibe'nin maneviyatından) gibi hareketi bitirdikten sonra tekrar anne­
sinin yanına döner. Bu olağanüstü durumu gören cemaat hayret içinde
kalır. O andan itibaren bütün görenler; bu çocuğun Tanrı tarafından
yüksek bir mevhibe (İlâhî vergi) olacağına inanmışlardı».(1)
Yakup; gençliğinin ilk çağında Urfa’nın ünlü üniversitesinde lisan,
felsefe, theologiye, edebiyat, musiki ve tarih bilimlerini okuyarak yük­
sek başarıyla DAHİ’lik sıfaıtyla mezun olmuştu. Rahiplik silkine girmiş
zahitlik yolunda geniş adımlar kaydetmişti.
Yakup, 22 yaşında iken irticalen PEYGAMBER HAZKİEL’in VAHYİ
kitabında belirtilen MANEVİ ATEŞARABASI (ilâhiyat kürsüsü) hakkın­
da önemli, kafiye üzerine uzun bir makale irat etmişti. Bazı iddialarca
bu makaleyi Suruç kilisesinde yapmış olduğu, bazı zayıf mesnetlere gö­
re de Nusaybin kilisesinde irat edildiği rivayet edilmiştir. Şöyleki:
Nusaybin kilisesinde Yakup’un bulunduğu sırada bu önemli nutku
kendi ağzından işitmek üzere beş Episkopostan müteşekkil bir heyet
geldiği; diğer isabetli dayanaklara göre de, bu heyet Nusaybin'e değil,
Suruç kilisesinde Yakub’un bulunduğu bir sırada gelip ağzından Keha­
net Halinde (Şiir uyumuyla) olan bu nutku kendilerine işittirmesini is­
tediler.
Bir imtihan devresini geçirmekte olduğunu Yakup sezmişti. Hafı­
zasından hiç bir şey silinmemiş gibi Ateşarabasını okuduğunu gören
Episkoposlar, dehşet ve hayret içinde kalarak: «Hakikaten bunun, A l­
lah’ın bir mucizesi ve Allah Ruhunun olağanüstü bir ilhamiyle olduğu­
nu ikrar ediyoruz» dediler.
700 beytten fazla olan bu önemli Lojistik KASİDE'nin açıklamasını
kalabalık bir cemaatın huzurunda ricada bulundular. Geniş bir cemaat
ve Episkoposların huzurunda açıklamayı yaparken, şiirin orta kısımla­
rına varan Yakup âniden mevzudan dışarı çıkışı, heyetin tuhafına git­
miş ve hemen onu durdurarak nedenini sorduklarında, «Gelecekte Di­
yarbakır şehrinin geçireceği faciayı, dayanılmız felâketlerden döküle­
cek kesif kanları, kendisine ruhgözüyle gösterilmiş olduğunu ve bu an

------------ I
(1) Tarih Elkeniset-EI-Süryaniyet El-Antakiye C: 2. S: 255, 256, 257
(x) Ayin icrasında Ruhanî tarafından yapılan dua ve niyazlar neticesinde Tanrı ta­
rafından indirilen Ruhulioıdus’den takdis olunan bir parça ekmek ve yarım bar­
dak su ile karışık şaraba, kutsal sırlar, denir. Kutsal sofra ise; bu ekmek ve şa­
rabın konulduğu masadır.
içinde gördüklerinden, gayriihtiyari bir hal aldığını, ruhen o konuya ka­
pıldığını bildirmişti». Yakup, tekrar asıl konuya dönerek şiirini ikmal
etmiştir. Bu mevhibenin Allah'tan olduğuna kanaat eden episkoposlar
heyeti, bu kehânetin müminlerin yararına kaleme alınması için kendi­
lerine müsaade etmesini rica etmişlerdir. O ana kadar bilgileri hiç ka­
leme alınmamıştı.
Ciltler dolusu makaleleri şunlardır:
İman
Fazilet
■ Tövbe
Ölüm
Kıyamet
Diyarbakır felâketleri
Meryemana
Peygamberler
Resüller
Şehitler ve
(Süryani Mar Afram ile Amudî Mar Şam’un hakkındaki Söylevle­
rini Manzum şeklinde düzenlemişti. Kâtiplerine (ki onlar 70 kişiydi)
kaleme aldırmıştı. Bu hizmetlerinden ötürü taltiften Rahip papaz olarak
takdis edilerek HAVRAN bölgesinde görevlendirilmişti.

SURUÇLU MAR YAKUP’un


DİYARBAKIR FELÂKETİNE DAİR KEHÂNETİ

M.S. 502’de Mar Yakup kehânetinin Diyarbakır’da tahakkuk ettiği­


ni yazan Tarihçi ZEKERİ-EL-FASİH, derki: (1)
«M.S. 502’de BİZANSLI KRAL ANİSTAS'ın (Dara Kralı) iktidar ge­
lişinin onbirinci yılında kuvvetli bir deprem olmuştu. Mezopotamya
ovasını çekirge afeti kasıp kavuruyordu: Dolayısiyle açlık ve sefalet­
ten memleket inkiraza uğramıştı. Bu arada İran ve Romalıların hege­
monyalarını yürütme belâsı; Arap ve Diyarbakır halkı felâket üstüne
felâketle karşılaşıyordu. Bu felâketi müteakip Mar Yakup Fırat diyarı­
nın kilise ve manastırlarını teker teker dolaşıp Süriye’ye doğru hare­
ket etmişti. Onun etrafında kültüründen faydalanmak istiyenler büyük
bir topluluk teşkil etmişti.» şeklinde beyanda bulunan bu müverrihten
başka elde edilen ikinci bir vesikamızda da ayni felâketi kaleme alan
tarihçi İSİDOROS, derki (2):

(1) Tarih El-keniset El-süryaniyet El-Antakiye Patrik III. Yakup'a ait C: 2. S: 255,
256, 257
(2) Zekeriye-EI-Fasih C: 2. S: 20

146 —
Süryani ilim Hocalarından Prof, ve Metropolit Suruçlu Yakub’un mezarı
(Meryem ana Kilisesinde)

(M.S. 502) de, Diyarbakır Meryemana kilisesinin Episkoposu


Mar Yakup iken, bu kilisenin güzelliği ve ihtişamı fevkâlede idi. Sonra­
dan tahrip ve yanğına uğradığı için güzelliğini kayıp etmişti. Kilisenin
tamirini Mar Yakup sağladı ve MERKEPTHO DROZE adındaki kitabım bu
kilisede yazdı (1).
Mar Yakup (Suruçlu); ömrünün son günlerinde Suruç şehrinin E-
piskoposluğuna M.S. 519’da takdis edilerek atanmıştı. Emrine verilen
bu mıntıkayı parlak başarılarla idare ettikten sonra 29/Kasım/521 ’de
öldü. Uzun bir süre sinra aziz iskeleti Suruç’tan Diyarbakır Meryemana
kilisesinin iç kısmındaki (namına izafeten) inşa edilmiş Ortanca Mih­
rabın arkasındaki boşluğa gömüldü. Mezarının üzerinde, duvara yapı­
şık 75x50 cm. boyutunda Estrangeleyle yazılmış kitabe (yazıt) var­
dır. Bu mezar ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.
Yazıt N o . : 18 — HAKİKATİ ÖĞRETEN VE DOĞRU İMANI KALKIN­
DIRAN SURUÇLU PROFESÖR MAR YAKUP'UN İSTİRAHATGÂHIDIR
YUNUNÎ 2004. (M.S. 1693’te.)
Suruçlu Mar Yakup’un M.S. 502’de Diyarbakır felâketi hakkında
yaptığı kehânetin tahakkukuna tanıklık eden ZEKERİYE-EL-FASİH’in ta­
rihî eserinin C. 2. S. 20’de, şöyle bir açıklama mevcuttur:
«M.S. 503’de Mezopotamya halkı büyük bir VEBA hastalığına du­

tu Isidoros tarihi C: 2. S: 12

— 147 —
Çar olmuştu. Bilhassa Urfa ile Diyarbakır ve Arap ülkesi daha fazla ka­
yıplar vermişti». Burada bilhassa kayda değer şu hususu belirtelim:
M.S. 503 tarihinde Suruçlu Mar Yakup’un kehânetinin doğruluğunu bi­
len AMİDE Metropoliti YUHANNA ŞUAR, bu felâketin vukuundan önce
Diyarbakır’ın zenginlerine şu nasihatlerde bulunmuştu. «Zahireyi stok
etmeyiniz, fakirlere dağıtınız, yesinler. Zira veba ve kıtlığın vukuunda
düşmanlra, şehri abluka altına aldıklraında stoklarınızı kime bırakacak­
sınız? Şimdiden satınız ve fakirleri doyurunuz, ki gelecekte düşmana
kısmet olmasın». Diyarbakır zenginlerine sık sık tenbih ve öğütler ve­
ren zamanın Metropoliti Yuhanna Şuar; fazilet ve irfan sahibi büyük bir
ruhanî şahsiyetti, gece gündüz Tanrı ibadetinden bıkmaz yılmaz bir
DAHÎ idi. KARTMİN MAR GABRİEL (Deyrulomur) manastırında rahip
olarak takdis edildikten sonra, Metropolitliğe terfian Diyarbakır'a a-
tanmıştı, bu nezih zat Ayin sırasında duada bulunurken, Tanrı meleği
kendisine «yakında Diyarbakır felâketini vuku bulacağını ve fakat bu
felâketten önce bu hayattan göçeceksin, henüz hayatta iken bu halkı
tövbeye davet etmelisin, tenbih ve irşatlarla uyandırmalısın» diye söy­
lemiş idi. Meleği ruh gözüyle gören Yuhanna Şuar; bu VAHİY’yi cemaa­
tına duyurduktan kısa bir süre sonra hayata gözlerini yummuştu.
Metropolit Yuhanna Şuar, Diyarbakırda katkıda bulunmuş ve bil­
hassa DİCLE üzreinde bir köprü (Halen Silvan Köprüsü) inşaasiyle kar­
şı sahil de (Silvan yolunda) bugünkü Petrol Arama tesisleri alanında
«Kırkşehitler» kilisesini tesis etmiştir (M.S. 484).
(Yunanı tarihinin 831. M.S. 520) de, İranlılar ordularını toplayarak
Roma ülkelerine karşı harekete geçerek Erminye (Ahlat) ye vardılar.
THEODOSYOPOLİS’i (Erzurum) zaptetmişlerdi. Ve fakat merhamet
göstermişlerdi. Kasım ayının beşinde Amide’ye karşı şiddetli bir hücü-
me girişen İran güçleri, gerekli Lojistik tedbirleri almamış olduğundan
(Ordu kış iklimi şartlarına uygun giydirilmediğinden) pek pejmürde ol­
muş, Hatta iklim etkisinden kalan YAYLAR’ın kirişleri gevşemişlerdi.
Keza şehrin mudafileri surların etrafını zincirle sarılı kalın tahtadan ya­
pılmış ikinci bir surla çevirmişlerdi. Bu yüzden Mancınıklar tesirli ola­
mıyorlardı (I).
Bundan başka etrafındaki Hendeğin üzerine geceleyin kalaslar ko­
yan iranlılar bunların üzerini toprakla ötüyorlardı. Keza 500 kişilik tır­
manma ekipleriyle (merdiven dayayarak) mücadele ediyorlardı. Bu ara­
da bazı Mancınıkları çalıştırarak, surlardan boşluk açılmasına gayret
ediyorlardı. Şehrin mudafileri ise, Reçineyle karışık kirli bir Mayi (su­
lu) (BİZANS ATEŞİ) Mancınığın üzerine tökerek ve bir kısmı da bir

(1) Roma İmparatoru Büyük Jüstinyan tarafından tahtadan ve zincirlerle surları kuşa­
tılarak .korunması sağlanmıştı.

— 148— ,
. İ • ’ t

’ V • ' . ' .
■I
takım temeller kazarak mancınığın üzerinde durduğu kalasların altına
gizlice ateş veriyorlardı. Altı saat süren mücadele boyunca İranlılar
siperleri geçemeyince İranlılar Hükümdarı olan KOBAD mahcübiyet
içinde kalmıştı. Bilhassa şehrin halkı kendisine karşı yaptıkları hare­
ketler onu pek üzmüştü. Hükümdar Kubad, Yerlilerden bir miktar para
verdikleri takdirde oniarı af edeceğini söylemiş, fakat şehir halkı ona
karşı «SENİN, BİZİM BAHÇELERİMİZDEN YİDİĞİN SEBZE ve MEYVA-
LARIN BEDELİNİ İSTEMEK BİZE DÜŞER - ÖDEMEN LAZIM» demekle ha­
karette bulunmaları üzerine, Şehrin Hakimi LEVENTİOS ve KURYO'nun
emrindeki müdafilerin bu tutumunu gören Kubad, DiyarbakIrlIların bun­
dan böyle afetmiyeceğine and içti.
KUBAD’ın hikâye ettiğine göre : O gece Haz. İSA - MESİH’İ rüyasın­
da gördüğünü ve Ona «üçgün sonra bu şehri sana teslim edeceğim,
çünkü bu şehrin halkı daha önce kibir ve gurur göstermişlerdir. Onları
tedip için seni (!) bu sıkıntıya amil olmaktasın» dediğini söylemiştir.
***
Şehrin Batı yönündeki TRİPOGRİN denilen (üç kule) civarındaki
EL-URTİ Yuhanna manastırının rahiplerine ait bir keşif kulesi bulunu­
yordu Kulenin karşısındaki düşman ordu gahında TOPAL KARNİK namın­
da hileli bir adam vardı. Çok fırtınalı bir gecede, bir şehirli adam, nö­
bet bekliyen rahiple ve ziyaret vererek, şaraplar içirir. (Mardindeki ve
bütün Türkiyede bulunan Süryani kadim cemaatının Metropoliti Hanna
Dolapönü’ye göre : «soğuktan korunmak üzere şarap içtiklerini», ileri
sürmektedir.) Serhoşluktan derin uykuya dalan Rahipler yüzünden eşki-
ya.reisi ve çapulcu olan bir kürt, her zamanki adeti üzere şehirden çıkıp
İranlIların öteberisini çalıyordu. O gece de ayni şekilde hareket edince,
Topal Karnik onu görür ve takip eder, O da sura yaklaşarak bu hırsızın
girip çıkmakta olduğu deliği görür. Uykuda olan rahiplerin engel çıka­
ramadıklarını anlayan Topal Karnik, İranlIlara haber vererek mrediven-
leri getirip kuleye dayandırarak çıkıp rahipleri öldürürler. Diyarbakır
kumandanı baskının haberi alınca ışıklarla gelir, İranlılar, ışıkları taşı­
yan şehirlileri oklarıyle avlarlar. Ve hemen Hükümdar KAVAD (Kudab)
Ordunun bir kısmiyle duvarlara merdivenlerden dayanarak kuleye yük­
selirler;'Savunanlar, İranlıları bu kuleye kapattılar ve kuleyi temelin­
den yıkmak, iranlıları enkaz altında bırakmak istedilersede, bir gün son­
ra İranlılar başka bir yoldan kuleyi yine ele geçirirler. Bu arada diğer ku­
leler de ele geçirilir. Şehrin içine girerek kapıları açtırarak SEKSEN BİN
kişiyi öldürdüler. Ancak şehir dışında ve Dicle nehri doğusunda ki :
KIRKŞEHİT KİLİSESİ kurtulmuştu. Bu kilise halkla doluydu. Erzurumda
İltifi mazhar olan ERMENİLER’in VALİ’si bu kiliseyi KUBAT’dan satın
almış dolayısıyle kilise binasını kurtarmıştı.
Diyarbakırdaki İŞGALÇİ’lerin üç gün devameden savaşları durmuş­

.— 149 —
tu. Kiliseleri bekliyen İranlı nöbetçiler içerilere girdiklerinde bütün altın
gümüş ve diğer maden ve kıymetli giyim eşyalarını kâmilen kirala ait
olmak üzere kiliseden çıkardılar. Bu arada vaktiyle bu şehrin en zengin
adamı olan AY oğlu İSHAK’tan hediye ve teberrü olarak kiliseye veri­
len bütün altın, gümüş ve kıymtli giyim eşyalarını da aldılar, hatta yedi
senelik eski şarapları da kiliseden çıkardılar (x)
Hükümdar KUBAD, bu şarapları görünce teaccüp etti; Kıral, ölü ve
öldürülen’lerin cesetleinin şehir dışına çıkarılıp sayılması hakkında
emir verdi. Şehrin kuzeyinde toplattırılan bu cesetlerin sayısı SEKSEN
BİN’i bulmuştu. Nihayet; Kumandanlardan birisi AMİD'te (Diyarbakır)
bırakıldı ve emrine de üçbin asker verildi. Mevcüt Ganimeti Dicle yo­
luyla (Keleklerle) İran'a gönderdi. Halktan sağ kalanlardan da her
On kişi başına bir kişi öldürüldü. Çünkü İranlIlardan olan zayiat çoktu.
Şehre hakim olan LEVANTİOS ile Kurya’ya eski elbiseler giydirdi­
ler ve domuz pisliklerini üzerlerine atarak domuzlara bindirdiler,
«İŞTE MEMLEKETİ İYİ İDARE ETMİYENLERİN VE MÜSTEVLİ HÜKÜMDA­
RI TAHKİR EDENLERİN (ve ONLARIN YÜZÜNDEN ZİLLETE UĞRIYAN)
HALKIN İDARECİLERİNE BÖYLE MUAMELE EDİLİR», diye çeke çeke so­
kaklarda dolaştırıp teşhir edilmişlerdi (I).
«M.S. 473. de Suruçlu Mar Yakup’un Amid’e şehri hakkında yaptığı
kehaneti daha başka tarzda anlatılmaktadır (!. ve 2.) şöyleki:
M.S. 22 Ağustos 503 de Pers (İran) Hükümdarı KAVAD (Kubat)
Romalılarla giriştiği çetin savaşta Mezopotamya şehirlerini ve bu ara­
da AHLAT, LİCE ve Miyafarkin'i (Silvan) ele geçirdikten sonra, 5 Ekim­
de Amide şehrini abluka altına aldı. Fakat verdiği bir çok zayiat onu
hayal kırıklığına düşürdü, muhasarayı kaldırmak için Amide halkından
tazminat istedi. Şehirliler istediği redettiklerine hükümdar hiddelene-
rek «Ben bu şehri alıncaya kadar ayrılmayacağım» diye andiçti. O gece
İsa Mesih kendisine görünmüş ve üç güne kadar bu şehri kendisine tes­
lim edeceğini, çünkü bu şehrin halkının (İsaya Karşı) günah işledikle­
rini» söylemişti (!). Bunun üzerine İran hükümdarı daha fazla cesaret­
lendi ve dayanmağa azmetti.
Yukarda açıklanan olay, gerek ABULFARAÇ - BARHİBROYO gerek
diğer tarih yazarlarının anlattıklarına göre; üçgün üçgece şehirde kılıç
sallandıktan sonra şehir Valisinin bizzat yaralandığını ve bu felakette

(x) Bu şaraplar Güneşte kurutulmuş eski şaraplardı. Ruhanilerce içilirdi. Halka da


•şifalıdır sözüyle satıyorlardı.
(1) Histori of the Sirian of Antioch. C: 2. S: 276-277
(1) Beyrut Süryani Kadim Metropoliti Severios Yakup'un 1957’de yayınladığı «HIS-
TORI OF THE ANTİOCH» C: 2. S: 276-277
(2) Zekeriye El-Fasih’in mevcut iki kitabından, a) Zekeriye El-Fasih’in C: 2. S: 21-34
ve b) Amudi ŞAM’UN’un S: 276-284.
I ı
— 150 —
Seksen bin kişinin öldüğünü, KIRKŞEHİT kilisesinin sığınanlarla dolu
olduğu bir sırada EREN (Ermeni) hükümdarının KUBAT'tan istirham et­
tiği üzere bu kilisenin af edildiğini ve Kubat bu kiliseye girdiğinde kili­
seyi ve hâzinesini gezerken, Hz. İsa Mesih’in resmine rastladığını ve
oradakilerden «BU KİM?» diye sorduğunda, cevaben: «BU HIRİSTİYAN­
LARIN SEMBOLÜ RAB İSA’NIN RESMİDİR» dediler. Kubad; hemen sec­
de edip «BU RESİMDEKİ, ÜÇ GÜN ZARFINDA DİYARBAKIR’I BANA TES­
LİM EDECEĞİNİ VADETTİ. ÇÜNKÜ BU ŞEHRİN HALKI ONA KARŞI GÜ­
NAH İŞLEDİKLERİNİ SÖYLEDİ» dedi. Kubat; o kilisenin bütün altın, gü­
müş ve kıymetli giyim eşyasını ve kendi askerlerinin halkın malından
yağma ettiklerini toplayarak bütün şehrin tunçtan yapılmış heykel ve
saat kulelerini yere indirip mermerden yapılmış sütunlarını kırmış ve
diğer kırılmayan eşyaları Dicle nehri yoluyla (Keleklerle) İran'a gön­
dermişti. Bu arada hükümdar, Vali Kurya, idare meclisi reisi Fafe oğlu
Levantios ve belediye reisi Zeynep oğlu Favlos'u çağırtarak, onlara kir­
li elbiseler giydirdiğini, boyunlarına ipler takıp birer domuza bindirerek
şehirde teşhir etti. Halka da «İŞTE MEMLEKETİ İYİ İDARE ETMESİNİ
BİLMEYEN REİSLERİN AKİBETİ BÖYLEDİR» dedi. Sonra onları idam et­
tirdi. Bir diğer görüşe göre de belediye reisi Zeynep oğlu Favlos, hü­
kümdardan külliyetli altın gizlediği için öldürülmüştü. Keza şehrin zen­
ginlerini ve ileri gelenlerini İran’a sürgün olarak göndermişti. Şehirde
bir tümen asker bıraktı ve Urfa’ya hareket etti. Urfa ona mukavemet
göstermediğinden civarı yağma ederek ekin ve yiyecek maddelerini
yaktıktan sonra Nusaybin’e doğru hareket etti.
M.S. 504'de Bizans İmparatoru ANİSTAS’ın kumundanı İranlIlarla
savaşmak üzere büyük bir kuvvetle gönderildi, Diyarbakır'ı savunan
İran tümeni ile çarpışarak Urfakapı’dan şehre girdiler (1).
BizanslIlar da hıristiyan olmakla beraber Diyarbakır'ı kurtarmala­
rına rağmen Diyarbakır sakinlerinden Süryani hıristiyanlara mezhep
farkından ötürü zülüm yapmaktan geri kalmamışlardı.
Tekrar Bizans imparatorluğunun idaresine giren Diyarbakır, nor­
mal hayata dönerek şehrin yıkılan yerleri yeniden inşa edilip surları
tamir ve etrafı tahta ve zincirlerle kuşatılmıştır.

(1) Urfakapı namı diğerle MAR IZURO KAPISI da denilmiştir. Bu kapıda Mar Izuro
namına izafeten bir kilise vardı. Bu kilise ve müştemilâtı oldukça genişti, hatta
Ayinzer'a pınarını da içeriye alıyordu. Ayin - Süryanice Pınar - Çeşme demektir.
Zer’o olmayıp Zeora’dır; Zeora, Aziz Zıoro’nun adıdır. İsim istihalesi olmuş ve
Ayinzere demişlerdir. Bu kilise şimdi SARI-SANDIK diye bilinen ziyaret tür­
bedir. Artukoğulları kiliseden ziyarete değiştirmişlerdir ve Urfakapıstnın da adı­
nı onlar vermişlerdir.
- \
— 151------'
M EÇHUL URFALININ ESERİNDEN
BİRKAÇ SATIR (*)

Şuruçlu Mar Yakup bahsinde kaydettiğimiz gibi, Mar Yakup nutuk­


larını iradederken bir bunalım geçirmişti, dinleyenler (Ne oluyor?) de­
yince, «Diyarbakır’a gelecek afetler gözümün önünde canlandı» ceva­
bını vermiştir.
İşte bu seziş Yunanî 817. M.S. 560 yıllarında Diyarbakır halkının
zihni sarsıntısı dillere destan olan olaylara dönmüştür. Ve bu hal sekiz
ay sürmüş olup otuz bin kişinin ölümüne sebep olmuşştu.
Şöyleki: İŞTE İRANLI GELMEK ÜZERE, diye bağırarak kaçışmağa
başlamışlardı. Bu kaçışan halkın bir kısmı mezarlıklarda toplanırken
diğerleri kiliselerde, HAMAM OYUNU OYNAR GİBİ birbiri üzerine tır­
manıyor ve ibadet ettiklerine inanıyorlardı. Bu sarsıntı -TEL-MÜZLET'e-
VİRANŞEHİR’e-Urfa’ya kadar yayılmıştı.

DİYARBAKIR’IN GEÇİRDİĞİ
DÖRDÜNCÜ FELÂKET

Diyarbakır’ın geçirdiği dördüncü felâketi, Urfalı MATİOS şöyle an­


latıyor:
«M.S. 20-21 Şubat 1115-16 tarihinde Müslümanların büyük bir
şehri olan Amide’de korkunç bir alamet belirdi. Bu Müslümanların
yapmakta olduğu menfür hareketlerin çoğalmasından ileri gelen tüyler
ürpertici olay; onların büyük CAMİİ’nin üzerinde geceleyin gökten ateş
düştü. Ateş o kadar kızgın idi ki şiddetinden duvar taşları odun gibi ça­
tır çatır yanıyordu. Şehrin bütün erkekleri oraya koştular, fakat bu sön­
mez ateşi bir türlü bastıramadılar, ateş bilâkis gittikçe daha fazla
hızlanıyordu. Ancak kendi kendine havaya yükselerek kayıp oluncaya
kadar ateş Müslümanların bu büyük mabedini kâmilen kül etmişti. İş­
te ERMENİ KRALI TlGRAN'ın inşa etmiş olduğu AMİDE (Diyarbakır)
şehrinde bu olay meydana gelmiştir». (2)
Urfalı Matios; Diyarbakır'ın kurucusunun Kral TIGRAN olduğunu
kaydedip ileriye her ne kadar sürdüyse de, maalesef yazarın hakiki bir
müverrih olmadığı aşağıdaki delillerle belirecektir. Şöyleki:
ERMENİ KRALI TIGRAN:

Ermeni asıllı müverrih URFALI METROPOLİT MATİOS M.S. 96'da


veya M.Ö. 69’da AMİDE şehrinin. Ermeni kralı Büyük TIGRAN (DİK-

(*) Meçhul Urfalı tarihi sayfa: 120.


(2] Urfalı Matios vak'anamesi: vesika 554. C: XIX. S: 257

— 152 —
RAN) tarafından kurulduğunu yazıyorsada, yanılmaktadır. Çünkü Büyük
Türk müverrihi AHMET REFİK'in UMUMİ TARİH'inde(1) ve Filip Hit-
ti'nin LÜBNAN - FİLİSTİN - SÜRİYE tarihinin(2) ve Süryani Kadim asıllı
büyük yazar Abdulfaraç Barhibroyo Grigori’nin Umumi Tarihinde(3) ve
Aday Şir’in Asur ve Keldo tarihinde(4) ve Liharfi Bortır'ın Tarih-EI-Ka-
di madındaki tarihinde (5) görüldüğü üzere Amid'e şehrinin, adı geçen
TIRGAN tarafından kurulmadığını, ancak Birinci Tırgan M.Ö. 69. ve İkin­
ci TIGRAN M.Ö. 96. da Büyük Ermenistan hükümdarları iken ve M.Ö.
96’da Küçük Dikran Mezopotamya'ya yaptığı fütuhat sırasında başkent
olmak üzere Yukarı Dicle mıntıkasında Tığranüserte (Miyafarkin)i in­
şa ettirdiğini yazmaktadır.
Ahmet Refik’e göre «TIĞRANÜSERTE denilen şehir, bugünkü is­
miyle Mardin’e bağlı KIZILTEPE olup eski adı da TEL’ERMEN (Ermeniler
tepesi) idi. Tıgran, bu şehri kurmuş ve kendine merkez seçmişti. Ya­
zar Matios’un iddiası tarihî bakımından da yersizdir. Zira ASUR KRALI
SELEMNASSAR’ın (M.Ö. 846-50) de Aramilere karşı bir çok seferler
icra ettiği ve AMİD’e civarında müstemlekeler tesis eylediği; Ahmet
Refik’in umumi tarihinde (C. 1. S. 177) de kayıtlıdır. Diyarbakır’ın Mi­
lâttan 850 yıl önce mevcut olduğuna göre M.Ö. 69 - Büyük, 96 Küçük
Tıgran’lar hüküm sürmüş olduğundan onlarla bir ilgisi yoktur. Ve Ma­
tios’un yanıldığı sabit olmaktadır.

BÖLÜM: 15

DİYARBAKIR VE MERYEMANA KİLİSESİNİN


YETİŞTİRDİĞİ DİN VE İLİM ADAMLARI
(Dokuzuncu Yön)

M AR M A TTA (1)

MAR MATTA’nın (Yunanlıların - 670. M.S. 359) da Diyarbakır’dan


kaçarak Müritleriyle beraber Musul şehri doğusundaki ELFOF dağının
yamacında kurmuş olduğu Mar Matta manastırı, halen faaliyette olup

(1) Ahmet Refik Umumi tarihi C: 1. S: 350


(2) Filip Hitti C: 1. S: 273
(3) Abulfaraç S: 2. S:...
(4) Aday Şir-Asur ve Keldo. C: 1. S: 117
(5) Liharfi Borter’in Tarih Elkadim C: 1. S: 375
(1) Meçhul Urfalı C: 1. S: 89
Not: Mar kelimesi, Bay demektir. Azizlere Süryanice verilen bir vasıftır. Ermenice:
Surp, Rumca: Aya, Ecnebilerce: Sent veya Mstr. gibi

— 153 —
M.S. 359 de PRSlerin EMİRİ SENAHARİP'in oğlu BEHNAM av partisindeki duruşun
şeklini andıran Taplo. Sağda kız kardeşi SAR görülmektedir.

bir manastırdır. Şimdiyedek iki Patrik, Altı Mafiryan (patrik mülhaki)


ve Otuzüç Metropolit yetiştirmiştir.
Bu olayın yazarı Abdulfaraç Bar Hibroyo şöyle anlatmaktadır:
«Mar Matta’nm Diyarbakırlı ve bir ihtimale göre de yakın köylerin­
den birinde yaşamıştır.
Mar Matta; Mürted Roma İmparatoru JULYAN'ın Küçük Asyada'ki

— 154 —
MAR M A T T A Behnab’in kız kardeşi SARA'yı vaftis ederken ve Sağda da Vaftiz
edilmiş BEHNAM görülmektedir.

fütuhatı sırasında kilise hizmetine girmiş ve dünyayı terk ederek adı


geçen manastırda rahiplik silkine girmiştir.
İmp. Julyan, selefi olan DİYOKLETİAN gibi dikte bir rejim kurmuş
olup. Hıristiyan halkına çeşitli işkenceler tatbik etmiş bir zalimdi. Put­
perestlik devrinin ilâhlarına tapmak istemeyen Hıristiyanlra memle­
ketlerini terk edip kaçmak zorunda kalmışlardı.
AMİD'e (Diyarbakır) de ve dolaylarındaki manastır ve kiliselerde

— 155 —
yaşamakta olan Rahip ve Zahitlerin çoğu baskıdan ötürü hükümdarın
iradesine karşı koydukları gibi ZUKNİN manastırında toplanarak bu ira­
deyi redetmek üzere halkı da kendilerine yardıma çağırmayı kararlaş­
tırmışlardı. Hükümdarın Diktayı şiddetle uygulamasından dolayı Roma
idaresindeki toprakları terk etmekten başka çare bulamamışlardı. Nino-
va (eski musul) ile İran ve Asur memleketlerinin civarındaki ülkelere
sığınıyorlardı. Zira bu tarihte komşu ülkelerde TEOKRATİK baskı fazla
değildi. Mar Matta da bu kaçanlardan biri olup NİNOVA’ya iltica edreek
ELFOF dağında yerleşmişlerken civarda bir Süryani kadim kabilesi de
vardı. Sonradan bu cemaatın arasına girmeyi tercih etti.
Başarılarından ötürü iğbirara kapılmamak için inzivayı tercih etti­
ği gibi kendisine ziyaretçilerden sunulan Armağanlardan sağladığı mad­
dî imkânlarla da bir manastır inşa ettirdi.
M.S. 359 da Pers'lerin EMİRİ SENAHARİP’in kızı SARA Cuzzam ha-
taiığına tutulduğu bir sırada ağabeyi BEHNAM bir Av partisinde bu Mar
Matta manastırıyle karşılaşır ve tecrübeli Mar Mattadan kızkardeşi için
yardım sorar. Kısa bir sürede hemşiresinin iyi olduğunu gören Behnam
ve iyileşen Sara, hıristiyanlığı kabul ederler. Babaları, onları öldürdük­
ten kısa bir süre sonra SANAHARİP’te Hiristiyanlığı kabul eder ve Mar
Matta’nın manastırını da daha fazla büyütür. Ayrıca Öldürdüğü oğlu
Behnam adına bir manastır inşa ettirerek, halen de mevcüttür.

— 2 —

M AR A K A K
(İranlı esirleri hürriyetlerine kavuşturandır)
(M .S.421)

M.S. 421 de Romalılarla Pers (İranlılar) ler arasında şiddetlenen


savaşta Diyarbakırlı Süryanî Metropoliti Akak’ın gayret ve fedekârlığı
şu şekilde gösterilmiştir. (I)
«Bu tarihte İran Şahı V. BEHREM VARHARAN Hiristiyanlara Fazla
bir şiddet kullanmağa koyuldu. Çoğu şehit olmuş bir kısmı da Mecüsi-
Iiği kabul etmiş ve bir kısmıda Roma İmparatorluğu idaresindeki ülke­
lere hicret etmişti. BEHREM varharan; Hicret edenleri imparator THO-
DOSİYOS’den istemiş olduğundan Theodosiyos buna ara savaş sükün
bulmuş; fakat bu kez de İranlılar Roma memleketlerine çıkarmalar yap­
tığı bölgeleri yağma etmişlerdi. Bu akınlar MARDİN’in cihetine düşen
RAS - EL - AYİN denilen şehre kadar sirayet etmişti. Roma güçleri Pres­

i n Abulfaraç C: 1. S: 54-55

— 156 —
Irei püskürtmek üzere ilerliyerek ERZUN’a (Ğarzan) ulaştılar. Mağlup
olan Persler 7000 kişi esir vererek doğuya çekildiler.
Bu durumu müşahede eden Diyarbakırlı Episkopos Mar Akak, ru­
hanilerini toplayıp ikna ederek kilisenin bütün altın, gümüş ve kıymet­
li eşyasını satarak bu esirleri Romalıların elinden çıkarmak, özgürlük­
lerine kavuşturmak gayesini güttü. Ve böylelikle bütün esirleri kurtar­
mış, giydirmiş, hatırlarını sormuş, tekrar onları İrana BAHREM ŞA H ’a
iâde etmiştir. Bu hamiyeti gören kıral Behrem, bu tutuma hayret etti ve
AKAK'ı bahamahal görmeyi arzu etti. Bu hamiyet karşısında hislenen
Bahrem Şah, M.S. 422 de Romayla barıştı.
Mar Akak, dirayetli, insan sever meziyetlere sahip bir Episko­
pos idi. İncilin buyruklarına inanarak dinine mensüp olmayanları dahi
kendi canı gibi severdi. Ruhen mütevazi, her ezileni kayırır marhametli
kalbi vardı. Onun iyi niyetleri arasında yer alan, bu esirleri satın almak,
özgürlüklerine kavuşturmak işlemi bütün meslektaşlarına örnek olmuş­
tur.

— 3 —

MAR KUZM A ve KARDEŞİ DOM YANOS (I)


(M .S. 275 - 306)

Arap ülkesinde doğan bu iki kardeş, Hiristiyan bir ailenin çocukları


yürümelerini sağladı. İki kardeş de tıp öğrenmişti. Hiçbir maddî men-
olup Anneleri onları iyi bir terbiyeyle büyüterek Tanrı inancında daima
faat gözetmeksizin şafkatla hastalarını tedavi ederlerdi. Moral verici
tebessümleriyle hastalarının kalbini ve güvenini kazanırlardı.
Şehirde gayet zalim ve anut diktatör LOSİYANOS isimli bir hüküm­
dar vardı. Birgün bu iki doktoru huzuruna çağırmıştı. Kimliklerini sor­
dukta, Arap ülkesinden olup onlardan başka üç kardeşlerinin daha ol­
duğunu ve hepsinin de hiristiyan oldukları m açıklayan bu iki kardeşle­
re hiddetlenerek; hileyle putperestliğe davet ettiysede fayda vermeyin­
ce. diğer üç kardeşlerini de getirerek onları bağlatarak denize attırdı.
Ancak Allah Mleğinin onlara yardımcı olmasiyle karaya çıktıklarını gö
ren bu zalim hükümdar; tekrar hidetlenerek onları ertesi günü beş kar­
deşin etlerini çekiştirerek onları işkenceye bıraktı isede onlarda bir
yare bırakmayan Rabbanî inayete Hamdusenalar veriyorlardı. Bu açık
mücizeleri görmekte,olan bu zalim, neticede boyunlarını vurdurdu. Ro­
malılar tarafından Kıral Losiyanostan alman cesetleri Romaya nakledi­
lince gömüldükleri yerde MUHTEŞEM isimli bir kilise kurulmuştur.

(1) Siret El-Kaddisin C: 2. S: 473 ve Lülümenthür S: 180

— 157 —

ır
f
Roma İmparatoru JUSTİN YAN tarafından inşa ettirilen bu kilise halkı
ve kiralın hertürlü ihtiyaçlarına deva olan bir kutsallık izafe edilmişti.
Mar Kuzma’ya izafeten Diyarbakır Lalebey mahallesinde Anasokak
No: 3. de (M.S. 330) tarihinde bir kilise kurulmuştu. Halen beyaz harç
ve muntazam kesilmiş kara taşlarla örülmüş mühkem duvarlarından bir
kısmı kalmış olup kilise sahasında bir mesken (aile için) kurulmuştur.
Bu evlerde oturan aileler hiç iflah olmadıklarını gizlememişlerdir.
«BU BELALARI DURDURMAK İÇİN NE LAZIM SA YA PM A ĞA HAZIR OL­
DUKLARINI» söyleyenlere, Hiristiyan dini liderleri bu ailelere «V A K F’-
IN MALI KULLANILAM AZ A N C A K BURAYA; VAKFIN TESİSİNDEKİ SE­
BEBE DÖNMEK İLE ÇARE B U LU N ACAĞ I» ifade olunmaktadır.

— 4 —

MAR İSHAK (DiyarbakIrlIdır)


KÜLTÜR VE MÛSİKİ
SÜRYANÎ ŞAİRİ
( (M .S. 363-418)

Mar İshak; Diyarbakırda 363 de doğmuştur. Süryani lisanı ve lügati­


ni öğrenmesi için 373 de Mar Afram'e şakirt olmuştur. Mar Aframın
ölümünden sonra, Mar Aframın Şakirtlerinden ZEYNUB’un yanında tah­
silini ikmâl ederek Süryani şair ve edebiyatçılarının ikinci safında yer
almaktadır. Edebiyat, Mûsiki ve diğer bilgileriyle kiliseye olan hizmet­
leri büyüktür.
Urfada tahsilini ikmâl eden İshak, Mukaddes dağında (Urfa’da) ra­
hiplik silkine girmişti.
Roma İmparatoru ARKADİOS SEZAR'ın günlerinde (M.S. 395 - 408)
de pek fazla ün salan, eğitimindeki çalışmalariyle Batı Ülkeleinde de
isminden bahs edilen bu Alim kişi; İlmine bir kat daha ekliyeceğine
inanarak batı Ülkelerini de dolaşmıştır. Bu arada Romaya kadar gitmiş
ve KAPİTOL kilisesinin açılışına da iştirâk etmiştir.
Bizans İmp. THEODOSİYOS’un iktidarının İlk yıllarında İshak İstan-
bula gelmiştir. Bir ara da İstanbulda tutuklanmış olup beraat edilince
Diyarbakıra dönmüştür. Bu arada papaz olarak takdis edilmiş ve bu gö­
revi liyakatla başardıktan sonra M.S. 418 yılında vefat etmiştir. Her
Şubat’ın 19. günleri Mar İshak, Süryani kilisesinde hürmetle yadolun-
maktadır.

— 158 —
— 5 —

MAR DİMET
(Tabip)
DiyarbakIrlIdır
(M .S. 410)

Tabip DİMET; Diyarbakırlıdır, Doktor ve Rahiptir, Zahitliği pek sev­


miş olduğundan Zahitlerin listesine alınmıştır. Hakkında mücmel bilgi­
ye rastlanmamıştır.

— 6 —

MAR DADA
Diyarbakırlıdır
(M .S. 420)

Mar Dada Diyarbakırın SUMAKİ köyünde doğmuştur. Rahip olarak


iyi intibalar bırakan asrın bilginlerinden sayılmıştır. Diyarbakırlı Mar
İshaktan sonra gelen ve ikinci derecede bir edebiyatçı ve şairdir. Gün­
lerinde Romalılarla Persler arasında vaki olan savaşlar yüzünden Me­
zopotamya bölgesi yağma.ve kıtlık geçirirken memleketin ileri gelen­
leri D A D A ’yı bir Hey’etle Bizans İmparatoru II. TH EO DOSİYOS’a gön­
dermiştir. Memleketin sıkıntısını anlatmak üzere giden DADA, İmpara­
tor tarafından taltif edilerek arzuları yerine getirilmiş ve bu arada mem­
leketin refahi için gereken emir ve Fermenları da alarak dönmüştür.
D AD A 'mn tanzim ettiği şiirler üçyüz’ü bulmuş, Azizler ve başka
dini yönlerden irat ettiği söylevlerinden bir çok kitapları da vardır. (1)

— 7 —

M AR A
Diyarbakır Episkoposu
(M .S. 520)
MARA, Emir Kostantinin oğludur. ETHAT kabilesindendir. Diyar-
bakırda doğmuştur. Geniş imkanlara sahip bir yuvada ilim ve irfana ka­
vuşmuş olup Süryaniceden ziyade Yunancada çok ilerlemişti. SLOKİ-
YE’deki MAR TO M A manastırında rahip olmuş fazilet ve şöhreti her
tarafa yayılmış, iffet ve orucu kendisine üstün bir manevi süs vermişti.
Kilise yönetimine bakardı. Antakya Süryani Patriki bir ara sürgündey­
ken vekâlet eden MARA, (Miyafarkin (Silvan), EĞİL ve SAM İSAT) Epis-
koposları tarafından Diyarbakır Episkoposluğuna takdis ve tayin edilin-

(1) Lülümenthür S: 255 ve Tarih Elkeniset-EI-Süryaniye-EI-Antakiye C: 2. S: 26

— 159 —
ce Suruçlu Mar Yakup tarafından yeni görevinden ötürü tebrik edilmiş­
tir.
M.S. 520-524 de Roma Bizans İmparatoru JUSTİN YAN tarafından
dini inancındaki değişmezlik dolayısiyle NAPTILAR’ın Başkenti BATRA-
YA sürgüne gönderilmişti. Beraberindeki ablaları (Marta ve İşmuni)
ona Moral takviyesinde bulunuyorlardı. Bu arada arkadaşı KINNESRİN
Manastırı Episkoposu ESİDOROS ile yazarlardan :
a) Mantık biliminde şöhret yapmış olan Diyakos İSTİFAN, b) Z
TO.c) SERCİS. d) Zahit TOMA’dan ibaret bir sürgün ekibi halinde idi­
ler. Bir müddet sonra M.S. 524 de Kraliçe (Süryani asıllı Membecli)
THEODORA’nın emri üzerine BATRA’dan İskenderiyeye nakledildiler,
iskenderiyede kaldığı dört yıl içinde tetabbuuna sabırla devam ederek
çok değerli kitapları toplayabilmişti. İlim ve irfan sahiplerine kılavuz­
lukta bulunmuş olduğu gibi aşina bulunduğu Yunanca dilinde yazılmış
eserleri mevcuttur. Nihayet M.S. 529 da ölünce diğer arkadaşları da
serbest bırakıldıklarında maiyeti arkânınca Naşı Diyarbakırdaki Mar
ŞİLA kilisesinde toprağa verilmiştir. İskenderiyeden Sürgün ekibinin
ayrıldığı sırada MİDİLLİ Episkoposu Zekeriye, MARA'nın teksir ettiği
Yunanca yazılmış İncilinin aslında Sekizinci Babın (*) bir kısmını he­
nüz tercüme etmeden beraberinde alıp M ıdılı’ya götürdüğünü. Mara'nın
hayat tercümesi, Efesli Yuhanna’nın eserinde kayıtlıdır. (!)

— 8—

YUHAN NA EL - EFESİ
Diyarbakırlı
(M.S. 587)

EFESLİ diye tanınan Yuhanna, zamanın seçkin ruhanilerinden oldu­


ğu gibi kültürlü Musannif ve tarihçiydi. Toplumu hıristiyanlığa davet
bakımından unutulmayan bir mürşit idi.
Diyarbakır'ın EĞİL'inde (M.S. 507) de doğmuştur. İki yaşındayken
büyük bir hastalıktan ötürü öldü, Ölecek haldeyken Eğil’deki AR’A-
RABTHA (Büyük tarla) anlamına gelen manastırın rahibi Zahit MA-
RON’un duası sayesinde Cenabı Hakkın da inayetiyle tekrar canlan­
mıştır. Bu sevince binaen dört yaşına girdiğinde ebeveyinleri tarafın­
dan manastıra vakfedilmişti. Kendisine dua eden Zahit MARON’un hi­
mayesi altında 19 yaşına kadar geliştikten sonra Zahit Maron ölmüştü.
Yuhanna El - Efesi Diyarbakır’ın kuzeyine düşen ve dördüncü asrın
sonlarına doğru kurulmuş MAR YUHANNA EL-URTİ denilen manastırın

O Günaha tutulmuş kadının bahsini anlatan kısım.


(1) Lülümenthür, S: 31, 291

160 —
rahiplerine katılarak buradaki kutsal kitapları tetkike koyulmuştu. Bu
tetkik sonucu geniş kültürü arasında Yunanca ve Süryaniceyi ilerlet­
mişti. M.S. 529 yılında TİLLE Metropoliti tarafından başdiyakos olarak
atanmıştı. Müteakiben de rahip olmuştu. Adı geçen EL-URTİ manastı­
rının baskıya alınması üzerine rahiplerle beraber kaçmış ve M.S.
530’da tekrar rahiplerle manastıra dönmeleri müsaadesi verildiğinden
Yuhanna diğer manastır ve rahip mağaralarını, inziva yerlerini gezmiş,
inzivacılardan kendisine yarıyan sorularda bulunur tarihî bilgiler top­
lardı.
Antakya'ya M.S. 532'de, Mısır'a 534’de, İstanbul’a 535’de, 540,
541'de Mezopotamya'ya; 542'de de tekrar İstanbul’a gittiğinde İmpara­
tor Jüstinyen tarafından seçilerek Küçük ASYA şehirlerinden KARİYA,
FRÜGİYE ve LÜDİYE’ye putperestleri hıristiyanlığa davet etmek üzere
görevlendirilmişti.
M.S. 558’de BURUDANLI YAKUP tarafından EFES’de Ortodoks ce­
maatına epsikopos olarak takdis ve tayin edilerek gönderilmişti. Efes’i
ve Küçük Asya’yı idare ettiği için O’na Efesli Yuhanna denilmiştir. 29
yıl süresince ruhani reisliğini idame ederken büyük başariyle seksen
bin kişi putperestlikten hıristiyanlığa çevirmiş ve bir rivayete göre de
92 kilise, 10 manastır; diğer bir rivayete göre de 99 kilise, 12 manastır
inşa ettirmiştir. Yardımcısı olan DOTENYOS’u Episkopos olarak KARİ­
YE için takdis ve tayin etmişti. M.S. 566'da İskenderiyeli Patrik THEO-
DOSİOS vefat edince, Yuhanna El-Efesi bütün İstanbul ortodokslarına
ve Rum ülkesine Ruhani reis olarak atanmıştı.
M.S. 571'de MELKİT (Şimdiki Rumlar) episkoposları, (Süryani Ka­
dim Ortodoks episkoposlarını merkezlerinden uzaklaştırmak için II.
Jüstinyen’i tahriklerinde muvaffak oldular. Dolayısiyle adı geçen Yu­
hanna El-Efesi’de bunların arasındaydı. Süryani Episkoposlar bu arada
bir çok cefalar çekmişlerdi. Yuhanna El-Efesi 40 ay dokuz gün ceza
evinde kalmıştı. Ayrıca üç yıldan fazla da nezarete bağlanmıştı. Niha­
yet 578 de Hazreti İsa Mesihin doğuş bayramı (Noel) gününde TEBA-
RİOS SEZAR’ın hükümranlığının da ilk yıllarında Yuhanna El-Efesi ile
arkadaşları İstanbuldan uzaklaştırılmıştı.
M.S. 586-87 de Yuhanna, Putperestleri kahredip putlarını kırdır­
mak gayreti içinde vefat etmiştir.
Yuhanna El-Efesi üç ciltten ibaret TARİH - Ü L-E FES İ isimli eseri
telif etmiş ve bu tarihi eseri Müverrih KÜRTEM, (M.S. 1853 de) tarafın­
dan yayınlanmıştı. İngilizceye de 1860'da Mss. CHEMITH tarafından
çevrilmişti. 1862’de de ŞUNFELDER tarafından Almancaya ve tekrar
BRUÛOS tarafından Almança olarak yayınlanmıştı ayni zamanda da
LATİNCE’ye tercüme edilmiştir.

— 161 — .
Yuhanna El - Efesi çok temkinli ve hakiki bir müverrih olup vak’a-
ları değerlendirir yanlışlığa meydan vermeyen nezih şahsiyetti. Yazı­
larında bir çok yunanca terim kullanan bir yazardı. Zira Yunancada ma­
hir bir konuşkandı. Burada diğer bütün eserlerini teker teker belirtme­
ğe yerimiz yoktur.

— 9—

İBRAHİM E L-E M ED İ
Diyarbakırlı
(M .S. 598)

Amidli İbrahim, edebiyatçı olup Yunanca ve Süryanicede nam yap­


mış değerli bir yazardı. Vaktiyle Yunanca yazılmış LETÜRCİYE isimli
eserin Yunanca bir nüshasını hazırlamıştı. SAMİSAT Episkoposu SEVİ-
RE tarafından da bu Letürciye Süryariiceye de çevrilmişti. Midyat ilçe­
sinin HAPİSNAS köyü civarında MAR LAAZAR manastırında bulunan
Letürciye kitabının haşiyesinde bu kitabın (Yunanca nüshasının) Di­
yarbakIrlI İbrahim El-Emedi tarafından yazıldığını kaydeden bir yazı gör­
müş olan Süryani Patriği I. Afram Barsavm Lülümenthür eserinde açık­
lamaktadır. (1)

— 10 —

KİRYAKOS
Diyarbakır Metropoliti
(M .S. 623)

Metropolit Kiryakos, dahî ve kültürlü bir profesördü. İrfan ve fazi­


letinin kıymeti biçilmez .eğitim ve ilmi şayanı takdirdi. RAKKA dolayın­
da MAR ZAKKÂ manastırında rahipliğe yükseldiydi. M. S. 583’de Patrik­
lik BİTRİS tarafından Diyarbakır Metropolitliğine takdis edilmişti. Ga­
yet iyi bir kabiliyetle bölgesini idare ile uzun bir süre kiliseye şayanı
takdir hizmetler, iyi intibalar bırakan KİRYAKOS M.S. 609’da bazı İda­
rî sebeplerden Metropolit ŞEMUEL'le yer değiştirmiş ve tekrar yerine
iade edilmişti.
Zamanla şan ve şerefi yükselerek herkesin nazarını kendine çek­
mişti. Kilise kanunlarına altı kanun ekliyerek onları yürürlüğe koymuş
ve HİDAYE kitabına eklenmiştir.
M.S. 623’de vefat edince yeri zor doldurabilecek bir boşluk bırak­
mıştı.

(1) Lülümenthür S: 270

— 162 —
YANORİN
Diyarbakırlı
(M .S. 665)

Yanorin, yahut ŞANORİN: bir de Kaydidates şeklinde lâkaplanır.


Mantık ilminde gayet mahir olup Yunancadan Süryaniceye tercüme
yapmakta çok ilerlemişti. Tercümelerinden 17 kasidesini edebiyatçı
GRİGORİYOS’un şiirlerinden nakletmişti.

— 12 —
II. SEVERİYOS
40. Patrik
(M .S. 668 - 680)

Patrik SEVERİOS, SÜRİYE’nin RAS-EL-AYİN-Deyir ESFOROS manas­


tırında büyümüş M.S. 668'de Diyarbakır episkoposluğuna terfien atan­
mıştı. Sonra TARSUS'lu YUHANNA’nın başına el koymasiyle patrik ola­
rak takdis edilmişsede iktidarı süresince merhametsiz ve gaddar olu­
şundan dolayı cemaatı üzerinde kötü intiba bırakmıştı.(1)

III. YOLYANOS
42. Patrik
(M .S. 688 - 809)

Yolyanos Romalı askerlerden olduğu için Yolyanos şeklinde okun­


muştur. KINNESRİN manastırında rahip olmuştu. Suruçlu ATHANASİOS
tarafından M.S. 688’de Diyarbakır’da patrik olarak takdis edilmişti.
Yolyanos (Mafiryan) Patrik mülhaki DENHA ve diğer episkoposlarla
iktidar tartışmasında galip gelince patrik mülhakını kovduydu. Yerine
BAHOS adındaki Metropoliti tayin etmişti. Yolyanos, Patriklik makamı­
nı uzun bir süre liyakatla idare ettikten sonra M.S. 809’da vefat etmiş­
ti.(2)

— 14 —
EVLİYE THEODOTO
Diyarbakır Metropoliti
(M .S. 698)
Bu Evliye hakkında bilgi edinmek isterken maalesef bir çok araş-

(1) Isidoros Tarihi C. 2. S: 127


(2) Isidoros Tarihi S: 319

- r - 163 —
tırmalardan sonra netice elde edilemeyince hayal kırıklığı içinde kalın­
mıştı. Günün birinde Sayın Tarih Hocası Metropolit Hanna Dolapönü'ye
baş vurulduğunda, THEODOTO’nun hayatı hakkında henüz bir bilgiye
varamadığımızı öğrenen Metropolit Hanna Dolapönü, kitapları arasın­
dan 1933 yılının patriklik dergisi Eylül ayının 6. sayısını çıkararak ver­
diler. Sevinçle dergiyi inceledik. Dergiden sağladığımız husus özet
olarak aşağıdadır:
«Dergimizi, bazı tarihî yazılarla süslemek arzusuna kapılan bizler,
bu önemli şehirde (Diyarbakır) yetişen kültür ve irfan ricalinin hayat
hikâyeleriyle donatmak istedik. Bu önemli şahsiyetlerden birisi de her­
halde ERMİŞ THEODOTO’nun hayat hikâyesidir. Gayret ve nadide me­
ziyetleriyle taçlandırmak istediğimiz Theodoto;
1) Bu kiram sahibi Theodoto, fazilet yolunda beşeriyet ve toplu­
ma zavallıları mal etmek hususunda sarf ettiği maddi ve manevi geniş
çabalarla kurban ettiği kıymetli hayatını yegâne bir Dürre olarak çağ­
daş yüksek şahsiyetlerin kıymetli hayatları arasında telakki edilmiştir.
Bu zatın hayatı; Estrangele tipinde elle yazılmış iki nüshada top­
lanmıştı.
Bunlardan birisi gayet nefis olup Mardin Deyruzzafaran manastırı
kütüphanesinde bulunmaktadır. Diğerini de Diyarbakır Meryemana ki­
lisesinin kütüphanesindedir. Samisatlı Keşiş-Musikâr Şemun'un el yazı-
siyle kaleme alınmıştır.
2) TİLMAHRALI büyük tarihçi DİYONNOSİOS'un tarihî eserinde
de THEODOTO’nun hayatına değinerek «ZUKİN manastırının rahiplerin­
den biri THEODOTO’nun hayatına dair yazmaları bulunduğunu» kaydet­
mektedir, cümlesini gördük.
Züht ricalinin güzide adamı THODOTO; Diyarbakır dolaylarındaki
EĞİL ilçesinin İNTHE (dişi) köy halkının ELİ - KİRYAN (okuma gil anla-
mınada) ailesinin çocuğudur. İlk yaşlarında faziletiyle Diyarbakır’da
isim yapmıştı. Kırıkları yapıştırmak, hastalara şifa vermek, kalben me’-
yüs bulunanları teselli etmek ve her derde derman olmak alanına inen
bu zat; TANRI’ya züht yolunda ilerlediği takdirde erişebileceğine ina­
narak civarda bulunan kilise ve manastırları da ziyaret etmekle kendi­
ne; yarayan olanı seçerdi. Zuknin adındaki manastırda Rahiplreden SE-
VİRE adında züht adamıyla karşı karşıya gelmişti. Bu zat da vaktiyle
KINNESRİN manastırından, adı geçen Zuknin manastırına gelip yerleş­
mişti. SEVİRE'den hakiki hidayetin HAK YOLU yayıldığını gören THEO­
DOTO, rahip Sevire’ye iltihak ederek onun şakirti olup beraberce
Kınnesrin manastırına gitmişlerdi. Orada rahiplik kisvesini giv-
miş ve bundan sonra Thodoto, öğretmeninin izinde yürümeğe koyul­
muştu. Theodoto, dünyayı arkasına atmış bütün maddiyatlardan kendini
sıyırmış, ancak kendi kendine züht yolunu tercih ederek ibadeti beden

— 164 — *

/
eğitiminde toplamış, Allah yolunda cehtederek geniş çabalar göster­
mişti. Dargınları barıştırmak rolünü oynamıştı. Mütevaziliğiyle gülmez
yüzleri kolayca yumuşatmasını bilmekte gayet marifetli ve nazikti. Ga­
ripleri ve manastıra tevessül edenleri barındırır, çıplakları giydirirdi.'
Hasta olanları ziyaret eder ve hizmetiyle hemen canlandırmakta anla-,
yış ve mahareti pek çoktu. Bazen Fırat kıyısındaki münzevileri mağara­
larında ziyaret eder kendisi de itikâfe çekilir halvete geçerdi. Bu kıy­
metli ve şayan meziyetlerine vakıf olan ANTAKYA kürsüsünü işgal e-
den patrik, THEODOROS; bu sırada Kınnesrin manastırını kendisine
(Melkit Rumların hücumlarından korkarak) merkez edinmişti. Bu ûlvl
anlayış sahibine kendisi de refakat eder beraberce dua etmeği tercih
ederdi. Üç gün, üç gece oruçlu kaldığı vakitler vardır. Orucunun iftarı
için mukaddes sırları patriğin elinden kabul ettikten sonra iftarını bir
iki bisküi şeklindeki (Berşan) ekmekle sağlardı. Var kuvvetiyle fazile­
tin yüksek derecelerine, ibadetin merdiveninden yükselmeyi her an
için en kıymetli ödevlerinden sayardı. Mütevazi hareketiyle bütün ra­
hiplerin de hoşuna gider onlara örnek olurdu, hatta «ARAM IZDA BÜ­
YÜK BİR PEYGAMBER GÖRÜNM ÜŞTÜR» diye beyanda bulunuyorlardı.
Tanrı, O’nu hastalara şifa verme mevhibesine nail kılmış onun duasiyle
nice hastalar şifa buldukları için herkes hastasını alıp yanına götürür­
dü. Hatta sar’a hastalığına yıllarca tutulmuş bir kızı iyi ederken şöhreti
her tarafa yayılmıştı. Memleketin ileri gelenlerinden bir çok hediyeler­
le iltifat edilirken hasta çocukları omuzlarda taşır getirir şifalarını alır
sağlam evlerine dönerlerdi. Kabul ettiği hediyeleri manastırda bulunan­
lara veya dışarlardan manastıra gelenlere, yoksullara dağıtırdı.
Patrik THEODOROS’un vefatını müteakip üç gün sonra, yani M.S.
667 yılında adı geçen Evliya THEODOTO, mezkûr manastırı terk ederek
yalnız bir mukaddes İNCİL’i bereket için yanına alarak KUDÜS’Ü ziya­
ret etmek üzere ayrılınca zengin bir adam hareketine mani olmak is­
ter, ancak kısa bir süre sonra bu adam verem hastalığına tutulur, ama-,
na ve tövbeye gelir, malını fakirlere dağıtarak affa mazhar olur.
Theodoto, Sina dağındaki rahipleri ziyaret ettikten sonra Kudüs
şehrini ve kutsal yerlerini de ziyareti sırasında orada da bir çok hasta­
ların üzerine Hz. İSA’nın mezarından aldığı topraktan serpmekle has­
talar şifa bulurlardı. Kudüs’ten M ısır’a gitmekte iken GEMİ fırtınaya tu­
tulur isede, THEODOTO, Allah'ın huzurunda diz çökerek dua eder ve
hemen deniz sükûnet bulur.
Mısır tarafından geçen THEODOTO, İSKİT deniien dağdaki inzivacı-
ları ziyaret etmiş ve aralarında beş yıl kalmıştı. Bu kimselerle onun her-
türlü mücize ve kerametlerine şahit oluyorlardı. Bu her kesin diline
destan olunca Mısır episkoposları onu episkoposluk rütbesine almak
ve memleketlerinde alıkoymak isteyince, bu teklifi kabul etmiyen Theo
- . * t

.— 165 —
doto, sezdirmeden oradan da kaçarak Mardin dağındaki KARKAFTA
(kafatası anlamında) manastırına gelip yerleşmişti. Zahitliğini bu ma­
nastırda daha fazla yürüten Theodoto, adeti üzere günde bir kaç manas­
tırı ziyaret ile; hepsinde de AYİN icra ederdi. Etrafını saran ziyaretçiler
onun inziva hayatına engel olmalarından çekinen Theodoto, bu diyarı
da terk ederek eski manastırına avdet etmeği kararlaştırmıştı. Eski ma­
nastırına geldiğini duyan rahipler büyük bir tezahüratla onu karşılamış­
lardı. Bu zat tekrar adeti üzere İnsanî yardımlarını esirgemeden bir de
İSLAM beldesinin hudutlarına Romalı elçilerini görevlendirir ARAP ve
ROMALILAR'ın esirlerinin mübadelesini sağlardı. Bu halinden tarafey­
nin sevgisini kazanmıştı.
3 — Diyarbakır metropoliti Aziz TOMA’nın vefat etmesi üzerine
Patrik ve Episkoposlar onu, vefat eden bu metropolitin yerine tayin et­
melerine kabulunu istediklerinde Onlarla beraber HARBAS denilen
MAR GEVERGİS manastırına kadar gittikten sonra oradan da KINNIS-
RİN Manastırına varınca yine sezdirmeden kaçıp ARKNİN dağına, ora­
dan da KLEVDİYE (Adıyaman) diyarına giderek orada beş yıl kaldıktan
sonra Samisat metropoliti FİLİK SİNOS tarafından çağırılarak, Ona hiç
olmazsa Keşiş olmasını teklif etmişsede red cevabını almıştı. Bu sıra­
da Samisat mutesarrifi (Vali) SARCİS, Samisat dolaylarına ve bilhas
sa Theodoto,nun bulunduğu manastıra külliyetli vergi yükliyerek zulum
ve işkencelerle bu haraç (salma) nın ağır yükünü fakir milletten ve yal­
nız boğazlarını doyurmakla yetinen rahiplerden toplamağa başlarken,
Valiye de (Kuduse Giderken yolunu kesen gibi) Theodotonun bedddu-
asiyle Cenabı Hak, kötü bir ruh hastalığı verir, bu hastalığın fakirlerin
günahından geldiğini anlayan Vali utanarak bu para salmasını toplamak­
tan vazgeçer ve Theodotoya muracatta bulunarak hastalıktan kurtula­
bilmişti.
4 — Keza Günah işllyenlerin gizli işledikleri günahı sezen The-
odota; Onların yüzlerine vurmakla utandırarak tövbe etmelerini de sağ­
lar ve hepsini iyi insanlar olarak topluma mal ederdi. Kendisiyle Şakirti
Yusuf, Bı'lo ve Filin (Palo olma İhtimali) diyarında ikamet eden hiristi-
yanları ziyareti sırasında bunlara ROMALI zalimlerden biri musallat
olup onları kendi itikadına ve sapık inancına çevirmeğe zorlarken, bu
Evliyanın bedduasına çarpılarak fena derecede hastalanmıştı. Bu ha­
reketlerinden pişmanlık duyarak vazgeçtikçe şifayap olmuştu.
Theodoto, bundan sonra Miyafarkin (Silvan) ile SÜFNİLER’in (Li­
ce) memleketlerine ve SAVUR ilçesine bağlı KILLİT köyü civarındaki
Mar ABAY manastırına, müteakiben de KARTMİN (Deyrulomür) Mar
Gabriel manastırına gidip orada kısa bir müddet kaldıktan sonra KILLİT
civarındaki MAR ABAY manastırına gider ve bu manastırda bir oda inşa
ederek yerleştiydi.

166 —
Diyarbakır metropoliti ATHANASİOS, Theodoto’nun yanına gidip
döndüğünde. Patrik YOLYANOS II. Ruhani senatosunu toplamağa ikna
ederek Theodoto’yu Diyarbakır metropolitliğine tayini ve takdisi için
celbedilmesinin kararını sağlar, şakirt! Yusuf’la; bu kararı Theodoto’ya
tebliği üzerine, Theodoto karara karşı koymadan Diyarbakır’a gelir, Pat­
rik te onu karşılar, şehrin ileri gelenleriyle episkoposlar patriğe gele­
rek ezcümle başrahip ŞEMUN’un mümessilliği altında Thodoto’yu met-
ropolitliğe davet ederler ve hemen onun metropolit takdis edilmesini
isterler. Bunun üzerine patrik, kendinin de tasvip ettiği şekilde Theodo­
to’ya teklifini yapınca arzu etmesine rağmen, ruhani reisine karşı bir
itaatsizliğinin görülmemesi için teklifi kabul eyler. Bu sırada şehir Va­
lisi Theodoto'yu «Güya Romalıların casusudur» diye itham etmiş ve ga­
liz sözlerle, hatta dayakla onu tehdit etmişti. Fakat Allah’ın hikmeti bu
zulüm ve ithamlardan ötürü Vali kör olur. Bu darbenin nedenini anlayan
Vali, Theodoto’ya gidip sığınır, günahını itiraf ederek tövbe etmesiyle
de gözleri eskisi gibi açıldığında Theodoto’nun kerametleri hakkındaki
bilgiler, Müslüman ve Hıristiyan hatta putperestler arasında yayılır.
Patrik Yolyanos, Theodoto’yu Diyarbakır metropolitliğine FANTİ-
KOSTİ(1) bayramı gününde takdis ederek merasim sırasında bütün
şehir halkı hıristiyan olan ve olmayanlar hepsi merasime iştirak edip
merasimin ikinci günü, yine bütün halk Theodoto’nun mimberde verdi­
ği SEVGİ hakkındaki beliğ nutkunu sabırsızlıkla dinlerler.
5 — Theodoto, yine adetince ibadet ve faziletine itikâf ve züh
ne devam etmekle kendini mükellef tutardı. Theodoto, Metropolitliğin
ASASI (Solican) m eline aldığı zaman ASA’nın ucunu yere değdirmez-
di. Bu ASA ona tevdi edilen cemaatın timsaliydi. «Ben bu yükü taşıma­
ğa her ne kadar güçlü ve layik değilsem de bana tevdi edildikten sonra
idare etmek zorundayım» demekle yetiniyordu. Theodoto günde yalnız
bir kere ziyaret kabul ederdi. Hıristiyanı, Müslümanı bir tutar, kalbe
severdi. Arada hiçbir tefrik gözetmeden hüsnü kabulle muamele görür­
dü. Herkesin inancına saygı gösterir geniş toleranslı bir şahsiyetti. Se­
verek tebessüm ile herkesi karşılar ve davalarına candan ilgi gösterir­
di. Geceleri öğrencilerini yanına alıp hastaları ziyaret ederdi, uzaklar­
dan gelen fakirlere ve misafirlere rehberlik ve yardım ederdi. Kilise­
nin vakfı yalnız bir değirmen ve bir bahçeydi. Bunlardan ve bazı kimse­
lerden gelen teberrudan sağladığı imkânlarla bütün bu işleri yürütme­
ğe çalışırdı. Atufetli oluşundan herzaman hastaneleri ziyaret ederken
hastalara şifa duasını yapar ve hastaların yüreğini teselli ederdi. Yü­
reğinin yumuşaklığından vaiz verirken ağlar ve ağlatırdı.

(1) Fantikosti bayramı; Paskalya bayramından 50 gün sonra gelen Ruhulkudusun bay­
ramıdır.

— 167 —
6 — Metropolit Theodoto, Başdiyakosunu çağırır ve «Kâhinlere
(ruhanilere) her çarşamba günü Meryemana namına, cuma günü pey­
gamberler, şehitler, resüller ve ruhani pederlerin namına, cumartesi
günleri münzevi ve ölülerin ruhlarına, pazar günleri ise devamlı olarak
bütün kiliselerde Rab İsa Mesihin kiyamı namına UMUMİ olarak Ayin
icra etmelerinin** tenbihini yapıyordu. Bütün cemaatın kiliseye gelme­
sini emrediyordu. Bilhassa pazar günleri hiçbir kimsenin kiliseden ge­
ri kalmasını istemiyordu. Şan ve şöhreti her tarafa yayılmış doğrulu­
ğundan hiç kimse şüphe etmiyordu. Zülumla uğraşanı hiç destekle­
mezdi. Bilhassa Doğu Valiliğini idare eden EMİR, Theodoto’nun beddua­
sını almamak için hiç bir hıristiyanın hakkını zayi etmez ve hukuku te­
cavüz etmezdi, edeni de cezalandırırdı. Cadde ve sokaklarda dolaşan
serseriler, rezaletle uğraşan kimseler, kendi kendilerine gelip önünde
eğilir itirafta bulunurlardı, uysallaşırlardı.
Theodoto, gittikçe yaşlanıyordu, artık idareden aciz kaldığını an­
layınca da halkı çağırır ve kendi ilk manastırına gitme zamanı geldiğini
onlara tebliğ eder, Büyük Kiyam bayramı (Paskalya) dolayısiyle bütün
cemaata hitaben «İSA MESİH’in MEZARDAN kalktığı hakkında» gayet
beliğ bir vaizde bulunur, bütün cemaatı onu dikkatle dinler herkes ağ­
lamaya başlar; bitirdikten sonra ruhaniler tarafından merasimle, ruhi
nağmelerle ilahilerle okuya okuya O’nu makamına oturturlar. O günkü
ziyafette herkes yiyip içti. Manastırına çekilme zamanının geldiğini bil­
dirirken vasiyetlerini yazılı olarak vekillerine tevdi eder ve halkın teş-
yiiyle şehirden uzaklaşır.
7 — Metropolit Theodoto, KINNESRİN manastırına yaklaşınca bü­
tün rahipler ve manastır sakinleri büyük tezahüratla onu kabul ederler,
sevinen halk, ruhani reislerine bir daha kavuşmalarından ötürü etrafın­
da toplandılar. Resul Mar Torna nın kilisesinde oturması için rahipler­
den rica eden Theodoto, her ne kadar burasını kendine ikametgâh tah­
sis ettiyse de ziyaretçilerden yakayı kurtaramıyacağını anlayınca ma­
nastırda oturanların rızası olmadan oradan da çıkıp URFA ve SURUÇ
bölgesine yöneldiğini duyan Urfa episkoposu, O’nu büyük bir memnu­
niyetle karşılar ve bütün Rum cemaatının ileri gelenleri onu ziyaret et­
mekten kendilerini alamamışlardı. Karşılayanlara hayır ve dua okuduk­
tan sonra DERİK mıntıkasında bulunan GALİŞ-CALŞİ denilen Mar Da-
niel manastırından geçer, doğru SAVUR'a bağlı KILLİT köyündeki Mar
ABAY manastırına gelip yerleştiği haberini alan Mardin, DARA ve TO-
RABİDİN (Midyat havalisi) mıntıkalarının ileri gelenleri ziyaretine gel­
mişlerdi. (Ziyaretine gelenler arasında HASANKEYİF eyaletinin hal­
kı da vardır). Kıllit köyünde bir manastır inşa ederek DARA Emiri ona
bir çok yardımlarda bulunarak bu manastırın içinde Meryemana namına
da bir kilise yaptırdı. Bundan sonra yedi ay süresince mide ağrısından

— 168 —
ızdırap çeken Theodoto, vücudunun bir tarafı felç olup geniş kerametler
sahibi olan ve TELMÜZLET’te ikamet eden zahit AMUDİ MAR TOMA’ya
haber salarak, kendisi için dua etmesini rica etmiş ve ondan sonra ken­
di el yazısiyle yazdığı vasiyatnamesinin, şakirti olan Yusuf’a tevdi ede­
rek «Ben vefat ettikten sonra, istersen bu manastırında kal, istersen
de gönlünün çektiği yere gitmekte hürsün» der. Ayrıca manastırın sa­
kinlerini etrafına toplayarak onlara «Daima İsa Mesih’in sevgisi içinde
kardeşçe geçininiz, dünya malına meyletmeyiniz, yekdiğerinin aleyhin­
de bulunmayınız» der. Şakirtini çağırıp, kendisini Mehrabe kadar taşı­
masını söyler. Mehrabı öptükten sonra, devamlı olarak beraberinde bu­
lundurduğu AZİZLER’in kemiklerinin küçücük sandığını şakirtine teslim
edip bu kemiklerin hatırasına her yıl Eylül ayının 20. günü anma töreni
yapmalarını da tenbih ettikten sonra şu fani hayata (Yunanî: 1009,
M.S. 698) de gözlerini yummuştu.
8 — Bu tarihte Patrik II. Yolyanos, Dara metopoliti Cebrail, Diy
bakır Metropoliti Matta, Mardin Metropoliti SERCİS ve Torabidin Met­
ropoliti AHO, Miyafarkin (Silvan) Episkoposu İLİYA’mn huzuruyla ma­
nastırındaki mezarına tevdi edilmiştir.
Theodoto’nun ölümünün anma günü gerek HAYRON oğluna ait Kl-
UNDAR kitabında gerekse Torabidin mıntıkasının ZAZ köyü kilisesinin
(Aziz’lerin hayat tercümesi) kitabında mukaddes kilisede ölüm gününü
her yıl anma günü olarak Eylülün 20'ci günü kabul edildiği ve yedinci
yüzyılın Azizleri arasına alındığı kaydedilmektedir.

— 15 —

III. TO M A

Diyarbakırlı

(M .S. 713)
TOMA; Urfalı Yabup’un çağdaşıdır. Urfalı Yakup, III. Torna hakkın­
da kültür ricalinden Persli rahip Haron’dan sonra gelen kişi diye bah­
seder. Ayrıca Torna için Hz. İsa Mesih’in doğduğu yere kadar MECUSİ-
LERE rehberlikte bir yıldız gibi yol göstermişti, diye de ilâve eder.
M.S. 680’de Diyarbakır’a episkopos atanan TOMA M.S. 713’de ve­
fat etmiştir.
Zukneyinli tarihçi; III Torna için «Diyarbakır Metropoliti, zamanının
en ünlü metropulitlerindedir» diye takdir etmiştir.

— 169 —
— 16 —

ATANOS
Diyarbakırlı
(M .S. 700)

Atanos; hakkında Abulfaraç BAR İBROYO, umumi medenî tarihinin


S: 57’de şunları kaydetmiştir:
Roma İmparatoru SEZAR ORİLYANOS’un iktidarının altıncı yılında
kızını, İran Şahı ŞABUR’a eş olarak verdiğinde, ŞABUR bu kıza İstan­
bul’a benzeyecek şekilde İran'da CİNDİ ŞABUR adında bir şehir inşa
etmiştir. İran Kralı Şabur; Yunanca bilen mahir doktorları da kızla be­
raber İran’a getirerek APOKRATİK TIP bilimini geliştirmişti. Öğrenciler
arasında temayüz eden Doğu Süryani'lerinden RAS’AYİN’li SERGİS de
vardı. Sonradan bir öğrenci Yunan Tıp felsefesini Süryaniceye tercüme
etmiştir. Keza Diyarbakırlı ATANOS da bunların arasındaydı, Atanos’un
Tıpçı arkadaşları arasinda FİLİGRİOS, Rahip Şemun, Episkopos Grigo-
rios, Patrik Theodosios ve İshakoğlu Fazıl Hüneyin zikre değer kişiler­
dir.

— 17 —

YU H AN N A ŞUŞAN OĞLU
Patriktir
(1058-1063-1072)

Esas adı Yazıcı Yeşu’dir. Malatya’da doğmuştur. Lügat, dinî ve fel­


sefe bilgilerinde ilerliyerek bir kaç manastırda zahitlik hayatına gir­
miş, neticede Patrik Yuhanna IX’a şakirt olmuştur. Şuşanoğlu, Takva
ve faziletçe geniş adımlar açmış belagatta da ün salmıştır. (M.S.
1058) de Diyarbakır’da Antakya Süryani Patriklik makamına terfi ettiri­
lerek YUHANNA lâkabına laik görülmüştür.
IX. Yuhanna: Dokuz, olarak anılmaktadır. Gariptirki Athanasios V.
Patrik takdis edilince Şuşanoğlu makamından azledilmiş ve Athanasi­
os’un vefatından sonra tekrar makamına iade edilerek yeniden Patrik
ilân edilmiştir. (M.S. 1063)
İyi derecede görevini başaran Yuhanna Şuşanoğlu onyedi Metro­
polit ve Episkopos takdis edip M.S. 1072 yılının Kasım ayının 6’sında
vefat etmiştir. Diyarbakır’daki MAR YUHANNA (Hekimhan - Hekim
Hanna) kilisesinde gömülüydü. Sonradan (1969’da ölen) Mardin Sür
yani Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından 1948'de, Şuşanoğlu’nun
kemikleri Diyarbakır Meryemana kilisesine getirilip Mar Yakup kısmın­
daki mezarına konmuştur.

— 170 —
Şuşanoğlu, mahir bir hattat olmakla beraber birçok eserler telif
etmiştir. Mar Afram ve Mar İshak’a ait Maymarlarmı (Kafiyeli söylev­
ler) toplayarak kocaman ciltlere sığdırmış, Mar İshak'ın söylevlerini
kısımlara ayırarak yaymak üzere tefsirlerini de yapmıştır. MELKİT
RUMLARI’m tenkit eden geniş bir söylev vererek İMAN DÜSTÜRÜ’ne
beş adet broşür eklemiş ve ERMENİ KATOLİKOS'una yazdığı geniş bir
mektubunda da «Kilisenin kanunlarına aykırı, Ermeni cemaatının hoşu­
na gidecek tarzdaki hareketleri benimsediği için örf ve adetlerini mak­
bul bulmadığını» tenkit ederek ayni zamanda ikinci bir yazısiyle de
M.S. 1065- 1069’da Ermeni Katolikos'u KRİKOR’a yazdığı tenkitleriyle
şöhret bulan Yuhanna Şuşanoğlu, kendi eseri olarak iki cilt LİTORCİ’yi
(ayin kitabı) telif etmişti. Bir cildinde «Ey sevgi membaı ve salâhın
pınarı Tanrı» başlığı ile konuya girmektedir. Diğer cilt ise henüz ele
geçmemiştir. Bir de Vaftiz’e ait on sahifelik bir broşür vardı. Keza İsa
Mesih’in doğuş bayramından önceki pazara ait yedi adet Hissay (Mü-
nacat) kitabı. Bir de Mar SEVERİYOS bayramının sabahına ait ve bü­
yük Oruc’un ilk çarşamba sabahına ve yine büyük Orucun 4, 5. haftala­
rının cuma günlerine ait. Afetlerin önlenmesine dair olan. Zeytin dalla­
rının ŞAÂNÎ pazarının birinci devresine ait. Malatya’da M.S. 1058’de
vuku bulan felâketi hakkında yazdığı şiir dibaceleri (Önsöz ile) ve Mid­
yat ilçesinin HAH köylüsü ve Metropoliti SARGİS'in kendisine tensip
ettiği gayet üslüplü Suruçlu Mar Yakup'u öven dibacesinde M.S.
1483’de «Aydınlığıyla her tarafı aydınlatan ey berrak nur Yeşu (İSA)».
Dört büyük fasiküle sığdırmış kasidesiyle birlikte daha bir çok yazılar
yazmıştır. Bilhassa KIPTILAR’ın Patriği HRİSTODOLOS (Abdulmesih)in
Süryani Kadimlerin KIDDAS(*) a kattıkları TUZ, MAYA, Zeytinyağı’nın
usulü yanlış olduğunu, ayıpladığından, Yuhanna Şuşanoğlu’nun Kıptı
Patriğine vermiş olduğu oldukça geniş ve acı cevabıyla susturmuş-
tur. (1)

— 18 —
VIII. ATHANASİOS
(Patriklik Makamının Diyarbakırdan Mardine Nakli)
70’nci Patrik
(M .S. 1139-1166)

Mafiryan (Patrik Mülhaki) DİYONNOSİOS; kendi başkanlığı


altında Diyarbakır civarındaki KANKIRT manastırında Episkopos ve
ruhanilerin kongresini toplamıştı önce VIII. Athanosios'u rahip olarak
ve sonra 1139 yılının 4 Aralığında Mafiryan Diyonnosios tarafından

(*) Ayin sırasında takdis edilmiş ekmektir.


(1) İsidoros C: 2. S: 319 ve Lülümenthür S: 456
— 171 —
takdis edilmiştir. 1165'te (Athanasios Vlll.’in arzusuyla değil) kongre­
nin karariyle Patriklik merkezi Diyarbakır’dan alınarak MARDİN’e beş
Km. mesafedeki Deyruzzafaran manastırına nakledilmiştir. İşte bu At-
hanesios VIII.'in günlerinde Diyarbakır yerine Mardin Patriklik merke­
zi olmuştur (2).

— 19 —

BARSALİBİ DİYONNOSİOS YAKUP


(M .S. 1154-1171 Diyarbakır Metropoliti)

Bu zat, zamanın seçkin ve Malatya’da doğmuş olup şöhretli sima­


larından biridir. Süryaniliğin ileri gelen dini liderlerindendir. Kutsal ki­
tabı (Tevrat ve İncilin tümü) pek iyi üslüple tefsir etmesini bilen, içti­
hatlarında hiçbir tezat yapmadan tasniflerinde bir pürüz dahi göster­
meden, THSOLOGİYE’nin tam zirvesinde yer alan bu büyük bilgin YA
KUP MALATYA’nın eğitim HOCALAR’ından dilbilgisini, tefsir, edebi­
yat, tarih, felsefe ve Theologi bilgilerini almıştır.
BARSALİBİ YAKUP, önce Şammas (Başdiyakos) lığa terfi etmiş
ve bu görevde iken profesörlük derecesine yükselerek DİPLOMASINI
Theologi hocalarından almış bulunuyordu. Bu başarılarını sezen Patrik
ve ruhaniler kurulu Onu, Patrik Athanasios; keşişlik rütbesine terfi et­
tirmiş ve dolayısiyle Metropolitliğe takdis olunarak DİYONNOSİOS lâ-
bakını almıştır. M.S. 1148’de Metropolitliğe terfi ettirilen B. Yakup, Ma-
raş ve dolaylarına Ekim ayında atanmıştır. M.S. 1155’de Membec böl­
gesi de ona bağlanmıştır. M.S. 1156’da B. Yakup Maraş ve Mambec
Metropoliti iken KİLİKYA Emiri Ermeni Toros’un kardeşi İstiphan’ın
idaresindeki bütün Ermenileri toplıyarak geceleyin, Süryanilerin elin­
deki Maraş’a karşı harekete geçtiler, Maraş’taki Süryaniler arasında
yaşayan Ermenilere de haber vererek askerini Ermenilerin evlerine giz­
lemişti. Sabah kalenin kapıları açılınca birden içerdeki ve dışardaki
Ermeniler hücuma geçerek kapı ve dış surları zaptederek kalede tahki­
mat yapmağa başladılar. Fakat anî olarak onlara bir korku düşmüştü.
«Türkler nerede ise gelip bizi iç ve dış surlar arasında sıkıştıracaklar,
bizi kamilen yokedecekler» diyorlardı. Bunun üzerine Ermeniler şehre
hücum edip bütün şehri yağma ederek Süryanilerin evlerinden alabil­
diklerini almışlar ve şehri ateşe vermişlerdi. Maraş’ın bütün Süryanile-
rini esir edip kafileler halinde şehirden çıkarmışlardı.
Yukarıdanberi hayat hikâyesini naklettiğimiz Yakup Barsalibi’yi
de yayan olarak bu sürgüne katılıp götürürlerken fırsat bularak kaça

(2) İsidoros. C: 2. S: 411


l

— 172 — l
kaça ancak HALASYUR (Basiliyos) manastırına sığınarak kurtulabil­
mişti. Burada Maraş'ın bu felâketini kaleme alarak uzun ve üç ciltlik
MERSİYESİ’ni yazmıştı.(3)
Türkler bu olaydan haberdar olunca geldiler, Maraş’ın ve dolayla­
rının Süryani hıristiyanlara şefkat ve merhametle muamele gördüler.
Ermenilerin elinden kaçabilen kaçmış Türklere sığınmıştı. Türkler, he­
men mağdur Süryanilerin evlerini, bağ ve bahçelerini, tarlalarını vere­
rek gereken maddî yardımları da Süryanilerden esirgemiyorlardı. Bar-
salibi Yakup ise Türklerin gösterdikleri bu İnsanî anlayışı öğrenince
kendisi de tekrar merkezi olan Maraş’a dönmüş ve Türkler tarafından
üstün bir liyakatla karşılanarak bütün ihtiyacını temin edip eskisi gibi
görevine başlamış olduğu da kayıtlıdır.(1)
BARSALİBİ YAKUP; M.S. 1167 yılında Patrik Büyük Mihayel tara­
fından naklen Diyarbakır Meryemana kilisesinin tamirsiz kalan kısımla­
rını tamir ettirmek üzere gönderilmiş ve bu hizmeti başarınca Patriğin
teveccühünü kazanarak Diyarbakır Metropolitliğine temelli olarak atan­
mıştı. Bu görevine devam ederken bilim alanlarını genişletmiş, yanın­
da bulunan kâtibi Şammas İBRAHİM ondan feyiz almış ve kendisi de
yardımcılarına Barsalibi'nin fikirlerini telkin etmişti.
Barsalibi Yakup M.S. 20 Kasım 1171’de vefat edince aziz cesedi
Büyük Meryemana kilisesindeki mezarına tevdi edilmiştir.
Mezarı: Meryemana kilise kısmının Çan kulesinin altındaki kapı­
nın sağında ve cemaatın Mum yaktıkları yerde, kahverengi iki mermer
taşların altındadır. Kapı duvarına oturulmuş beyaz mermer üzerindeki
kabartma HAÇ resmi çaprazları arasında Süryani ESTRANGELE tipin­
deki yazısıyle «BARSALİBİ'nin MESKENİ’dir» diye bir de yazıt vardır.

— 20 —
IX. ATHANASİOS (Diyarbakırlı)
71. Patrik
(M .S. 1199-1207)

Bu zat, Malatya’nın MAR BARSAVMA manastırının başrahibi ve


yine Malatya’nın yakınındaki KLEVDİYE’nin MADİS MANASTIRI'nda
Patrik olarak, 15 Episkopos tarafından takdis edilmişti. Fakat Mafiryan
(Patrik Mülhaki) Madis manastırında kendisinin bulunmadığı bir
sırada Athanasios IX.’un takdisini tasvip etmedi. Ve Mardin'den topla­
dığı Episkoposlarla Büyük Mihayel’in kardeşinin oğlu Yeşu’yu ikinci
patrik olarak nasp ve takdis etmişti. Dolayısiyle IX. Athanasios ma-

(3) Ebulfaraç Barhibroyo Medenî Tarihi C: 1. S: 324 ve İsidoros Tarihi C: 2. S: 369


(1) Abulfaraç Barhibroyo Medenî Tarahi C: 1. S: 324 ve İsidoros Tarihi C: 2. S: 369

— 173 —
\
kamsız kalarak NUSAYBİN ile MARDİN arasındaki DARA kasabasında
bulunan DAYRO DHEVORE (Beyazların manastırı) ismiyle anılan ma­
nastıra çekilmişti.

— 21 —

YU H A N N A DAVUT
Eplskopos
DiyarbakIrlI
(M .S. 1203)

Y. Davut-EI-Emedi, Süryani Episkoposu olup Süryanice diline bi­


hakkın sahip olan bir şahsiyetti. Çağdaşlarından Büyük Patrik Miha-
yel'in eliyle Episkoposluk mevkiine takdis edilmiş ve atandığı ŞELBE-
DİN’den 1174 yılında ayrılmış ve Diyarbakır civarındaki KANKIRT-MAR
İliye manastırında inzivaya çekilmişti. Orada klasik Süryani dili üzeri­
ne önemle çalışmıştı. M.S. 1203'de Mukaddes Kitap üzerinde tetkik ve
mütalaâlarda bulunduğu gibi kilisede toplanan kitapların tasnife gayret
etmişti. Bu tasnife girenler arasında:
1) Mar Afram’ın Söylevlerinden (1) 203
2) Mar ishak ve Mar Yakup'tan da 172
3) Bilgi ricalinin yıllık söylevlerinden 155
4) Züht kültürlü Hocaların ve şehitlerin hallerinden 127
5) Mar Barsavma’nın tercüme hali
6) Filadiyos’a ait FERDEVS isimli kitabı
7) Mısır Zühtçülerinden HERONİMOS'un kitabı
8) Tagritlinin altı sahifelik mantık hakkındaki beyanı
9) Urfalının hafta günleri hakkında
10) ATHARBİ Yuhanna'ya dair mektubu
11) Basiliyos'un hafta günleri hakkındaki kitabı
12) Nevzeli GRİGORİOS’un Tabip İSHAK oğlu HÜNEYİN’e ait KA­
MUS kitabı da bu toplamalar arşındadır.

Bu kitapların Birinci Cihan Harbi sırasında kaybolan BASİBRİN kö­


yü kütüphanesine ait Fihrist’i içinde kayıtlı bulundukları Patrik AFRAM
l.’in Lülümenthür adlı kitabının 493-495 sahifelerinde yazıIildir.

(1) Kafiyeli söylenen, şiir söylevleri

— 174 —
/

/
— 22 —

ABULFARAÇ
DiyarbakIrlI
(M .S. 1206)

Abulfaraç, büyük bir hattattır. Patrik Büyük Mihayel'in kâtipliğini


yapmıştır. EBİ SAİTOĞLU, Diyarbakır Metropoliti MİNE ile Abulfaraç’ın
yıktırılan dört kilise hakkında muhtıraları birbirini tutmaktadır. (Sahife
...... bak).

— 23 —

MİNE
Diyarbakır Metropoliti
Tabiptir
(M .S. 1222)

Diyarbakır Metropoliti İyavennis MİNE hakkındaki bilgi: Süryani


tabiplerin arasında zikredildiği gibi, Diyarbakır Metropolitliğini de yap­
mıştır.

— 24 —

YUSUF GARİPOĞLU
Diyarbakır Metropoliti
(M .S. 1375)

Yusuf Garipoğlu, Diyarbakırlı KİRYAKOS’un oğludur. M.S. 1340'da


Deyruzzafaran manastırında rahip ve keşiş olmuştur. Müteakiben Di­
yarbakır Metropolitliğine de terfi ettirilerek DİYONNOSİOS lâkabını
almıştır.
Yusuf Garipoğlu, kültürlü ve mahir bir hattattı. Üstün belagat sahi­
biydi. Büyük Oruç ve UŞANO pazarına ait altı HISSAY (münacat) yaz­
mıştı. Bu eserleri kilisenin düstüründe yer almıştır. Çağımızda da bu
münacat eserlerinin TORABİDİN ve Deyruzzafaran manastırlarında uy
gulanmaktadır. M.S. 1360’da LETORCİYE (Ayin Kitabı) yi yazmıştı. 17
sahifeden ibaret, «EYKADDUS VE SAADETLİ MERHAMET DENİZİ VE
SALÂH PINARI OLAN TANRI» cümle başlığıyla giriş yaptığı bu yazarın
da zevkle yadedilmektedir.

175 —
— 25 —
f YUSUF oğlu SABAT (ŞA B A T)
Djyarbakırlı
(M .S. 1352)

Bu zat aslen Diyarbakırlıdır. Meşhur bir hattattır. Yazdığı bir kita­


bı Harput - ELAZIĞ kilisesinde bizzat tespit ettiğimiz eserinden başka
bilgiye rastlanamamıştır.

— 26 —

II. İĞNATİOS İBRAHİM


81. Patrik
(M .S. 1381-1412)

İĞNATİOS II. (İbrahim Garipoğlu) DİYONNOSİOS Yusuf Garipoğ-


lu’nun biraderidir. Diyarbakırlıdır.
Deyruzzafaran manastırında 1355 yılında rahip ve keşişşliğe yük­
selmişti. Biraderi M.S. 1357’de vefat edince O’nun makamı olan Diyar­
bakır Metropolitliğine atanmıştı. M.S. 1381 -82'de de Patrik ilân edil­
mişti. : j
Kardeşi Yusuf Garipoğlu’ndan, diğer ruhanilerden ve kendisinden
de katarak hazırladığı LETORCİYE kitabını derlemişti. Bu kitap 13 sahi-
feden ibarettir. Bu arada LAAZAR’ın Cumartesi günü sabahına dair bir
Hissay da yazmıştı.

— 27 —

KEŞİŞ ŞEMUN
Diyarbakırlı
(M .S. 1450)

Keşiş Şemun, Patrik BEHNAM tarafından keşiş olarak takdis edil­


miştir. Süryani lisanını Mardin KIRKŞEHİT kilisesinde öğrenmişti. Ve
M.S. 1450’de ölmüştür.
Patrik Afram I., Keşiş Şemun hakkında telif ettiği kitaplardan;
1) Haç Bayramına
2) Altın Cumasına
3) Mdabronutho(l) pazarlarına
4) Azizlerden Mar İZİZOEL, Mar KİRYAKOS, MAKARİS ve diğer
şehitlerin günlerine ait 17 adet Hissaylarını okudum. Fakat bu eserlerin
kilisenin düstürüne alınıpta uygulandığını görmedim» dedi.

(1) isidoros.Tarihi C: 2. S: 435

— 176 —
— 28 —
PATRİK ABDUNNUR
(M .S. 1653)

Bu Patrik, MADAN'da iken, TORABİDİN'li (Midyat çevresine de­


nir) Patrik Şemun Diyarbakır’da bulunmaktaydı. Her ikisinin arasında
vâki olan nizadan sonra Patrik Abdunnur Diyarbakır'a Patrik olarak gel­
miş ve ŞEMUN ise gayrimeşru sayıldığından ayrılmıştır.
— 29 —

Patrik ABDULMESİH
95. Patrik
(M .S. 1670-1686)

Süryani Patriği Abdulmesih M.S. 1653

Patrik Abdulmesih Mardinlidir Yeğeni ve halefi BİTLİS’İ Metropo


lit olarak Kudüs’e tayin etmişti. Kısa bir süre sonra, arkadaşı AND-
RAOS AHİCAN’a uyarak iltifat gördüğü dayısı Patrik Abdulmesih'i a-
normallıkla itham eden sözler sarf etmişti.(1)

(1) isidoros Tarihi C: 2. S: 481

— 177 —
•— 30 —
Patrik ŞÜKRULLAH
(M .S. 1674-1745)
Mardin’de doğmuştur. Patrik İSHAK'ın vefatını müteakip Patriklik
makamına terfiini ve takdisini kararlaştıran ruhani senatosunun ara­
sında; Diyarbakır Metropoliti ATHANASİOS ARSLAN da vardı. Şükrul-
lah’ın Diyarbakır’a olan faydalı hizmetleri arasında;
1) M .S. 1724 yılında Diyarbakır’a gelen Patrik Şürullah, ruhanileri­
ni Senatoya davet eder Onlara «İMAN KARARI »m tesbit ettirir ve ya­
yımlatır.
2) M.S. 1725’de yine Diyarbakır civarındaki KITIRBIL köyünün MAR
TOMA kilisesinin hukukunu tesbit ederek kilise ruhanilerinin ve ce­
maat ileri gelenlerinden sekiz kişinin oy birliğiyle kiliseyi; o zamanın
yüklediği salmalardan kurtarmıştı.
3) M.S. 1729'da da köy ruhanilerini toplayarak kilisenin vakıf gelir­
lerini tesbit edip buna sahip çıkmalarını tenbih eylediği gibi:
5) Bu gelirlerden ruhanilerin dinî hizmetlerine karşılık ücretinin
verilmesini sağladı.
«Patrik çoğunlukla vakitlerini Diyarbakır’da kilisede geçirdiğini»
bahsetmektedir.
6) M.S. 1734’de Diyarbakır civarındaki KANKIRT-MAR İLİYE kilise­
sini inşa ettirmesindeki büyük gayreti inkâr edilemez. Kilisenin müşte­
milatını tamir ettirmiş ve Batı yönünde bulunan su çeşmesini kilise ta­
rafına çevirterek kiliseye su sağlamıştı.
6) 1714'den 1728 tarihine kadar Diyarbakır KELDANİ cemaatına
patriklik eden YUSUF MARAVGİ adındaki Patrik, LATİN BATRİYE'lerin
mezhebine mensup oluşundan dolayı Süryani ve Keldani cemaatları a-
rasında fitne ve fesat tohumunu ektiiğinden, Patrik Şükrullah onu hü­
kümete şikâyet edip cezaevine attırdığını ve oradan da sürgün ettirdi­
ğini, sürülen Patriğin Roma’dan, sürgünden döndüğünde gelip Şükrul-
lah’tan özür dileyerek yaptıklarına pişman olduğunu itiraf etmiş ve afe-
dilmiştir. 1731 yılında Roma’dan avdet eden Keldani Patriği Yusuf Ma-
ravgi: 1741 yılına kadar Diyarbakır’da vazife gördükten sonra 1759’da
vefat etmişti.
7) Patrik Şükrullah, kiliseyi 23 yıl, 57 gün tedvir ettikten sonra
1745 yılının Eylül ayının 15. Pazar günü Diyarbakır’da vefat edip Kudüs
Metropoliti Grigorios TOMA tarafından cenaze merasimi icra olunarak
nezih naşı RUMKAPI (Urfakapı) arkasındaki ruhani mezarlığına, Pat­
rik I. Abdulmesih in mezarının da bitişiğine gömülmüştü. Mezarın üze­
rinde şu kitabe vardır: «Meşakkat dolu bu âlemden göçedip nimet âle­
mine varan rahmetli Patrik Şükrullah - Yunanî tirihi 2056. - M.S. 1745
EEylül 15!de Allah rahmet eylesin Am in» diye yazılmıştır. Bu mezarlık­

— 178 —
ta gerek Patrik III. Cercis, gerekse Patrik Abdulmesih I. gömülüydü,
bu ise üçüncüsü olmuştur. Zamanın hükümdarları bu gibi ruhanilerin
kilisede gömülmelerine müsaade etmedikleri için Diyarbakır - Urfakapı
arkasındaki umumi mezarlığa gömülmeleri zorunluğu doğmuştu.
Patrik Şükrullah, birçok kiliseler inşa ve tamir ettikten başka Dey-
ruzzafaran'da:
9) Meyron yağını takdis etmiştir. M.S. 1728. (Diyrabakırlı) Ra
Abdunnur kendi el yazısıyle yazdığı BÜYÜK İNCİL kitabı merhumun ru­
huna ithaf etmişti.
10) Patrik Şükrullah, 2 Mafiryan (Patrik Mülhaki), 15 Metropolit
takdis ve nasbeylemiştir.
11) Patrik Şükrullah, M.S. 1728’de Deyruzzafaran manastırının
KUBBELİ ve KÜRSÜ kilisesini ve Mehraplarını da onarmıştır.(l)

— 31 —

GRİGORİOS EYYÜP
Diyarbakırlı
(M.S. 1714-1740)

Grigorios Eyyüp, Diyarbakır’da, bazı rivayetlere göre de ADIYA-


MAN’da doğduğu rivayet edilmektedir. Deyruzzafaran'da rahip ve ke­
şiş takdis edilmiş, ibadet ve zühtte iyi nam bırakmış olduğu için şöh­
reti yayılınca Patrik İSHAK tarafından da Metropolitliğe terfi ettirilip
Malatya civarındaki MAR ABHAY (Merdiven manastırı adıyla anılır)
manastırına M.S. 1714’de atanmıştır. Gayet iyi bir takvayle bölgesini
26 yıl idare etmişti.
M.S. 1740’da Allah'ın rahmetine kavuşmuştur. Pâk cesedi ADIYA­
MAN - MARBİTRİS MARBULUS kilisesinin tam giriş kapısının üzerinde-,
ki ayvanın kapısının sol tarafındaki kaide bitişiğinde gömülmüştür. Bu
eserin yazarı tarafından bizzat ziyaret edilmiş ve defalarca huzurda
duada bulunmuştur. Adıyaman kilisesinin 1905’de tamir gördüğünü ve
Metropolit G. Eyyüb’ün de mezarı ayni tarihte onarılmıştır. Adıyaman
kilisesi cemaatı nesilden nesile G. Eyyüb’ün takva ve faziletinden bah­
setmektedir. Bu kilisenin ilk inşaatına itina gösteren Mardin'in MA-
SARTİ köyünden Rahip Abdullahat olmuştur. (2)

(1) Deyruzzafaran Fidanlığı S: 9


(2) Patrikhane dergisi S: 80
— 32 —
GRİGORİOS ABDULLAHAT
Kudüs Metropoliti
Diyarbakırlı
(M .S. 1719-1731}
Diyarbakırlı Keşiş Abdullah'ın oğludur. HUTAH (Hetah) köyünde­
ki Meryemana manastırında rahip ve keşiş olarak takdis edilmiştir.
M.S. 1705’de Deyruzzafaran manastırına reis olarak atanmıştır. Ondört
yıl bu görevde kaldıktan sonra idaresi pek iyi, ahlâkça üstünlüğünü tak­
dir eden Patrik İSHAK, onu Kudüs şehrine Metropolit takdis etmişti.
Kudüs Metropoliti GRİGORİOS ŞEM'UN’un ölümünden sonra yerine
1719 da G. Abdullahat Kudustaki MAR MARKOS kilisesinde görevine
başlamıştır. (I)
Metropolit Abdullahat; hemen, adı geçen kilisenin tamirine başladı
ve bitirdi. Oniki yıl bu merkezi ve mülhakatını idare ettikten sonra 1731
de Şubat ayının onüçüncü gününde rahmete kavuşmuş ve MARDİN
KIRKŞEHİT kilisesine getirilerek mezarına tevdi edilmiştir. Ölüm tarihi
mezarında yazıt olarak vardır.
Grigorios Abdullahat, Patrik Şükrullahın seçimine iştirâk edenler­
den biridir.
— 33 —
KORİLLOS. I. Gevergis
Mardinlidir
(M .S. 1745-1747)
Metropolit Korillos GEVERGİS Mardin’de doğmuştur. SANİ'A aile­
sinden olup Patrik Şükrullah'ın kardeşinin oğludur. Seyyar görevli ola­
rak atanmıştır.
M.S. 1745'de Diyarbakır’da toplanan ruhani senatosuna katılmış
Patrik Cercis'in seçim ve takdisinde bulunmuştur. Yeni Patrik, O’nu
Diyarbakır Meryemana kilisesine tayin etmiştir. Ancak 1747’de ölmüş­
tür.
— 34 —
Rahip ABDUNNUR
Diyarbakırlı
(M .S. 1755 .......
Rahip Abdunnur, Diyarbakırlı Nimetullah’ın oğludur. TORABİDİN •
(Nusaybin, İdil, Midyat ilçelerinin çevresinin dağlarına denir) in MAR

(1) Kudüs'teki Mar Markos kilisesi: Hz. İsa ile Oniki Şakirtlerinin son geceki yemeK
yedikleri ODA'dır. Bu oda Şakirt ve İncil yazarlarından MARKOS'un evidir, O'nun
adına izafe edilmiştir. Halen Süryanilerin kilisesidir, HIRİSTİYANLIK âleminde
bütün kiliselerin İLKİ (Annesi) dir. Bundan da Süryanilerin Hıristiyanlığa ilk ina­
nan kişiler olduğu bellidir.
— 180 —
MELKİ manastırında rahiplik silkine girmiş ve 1700'de keşiş olarak
memleketleri gezerek ezcümle İstanbul, Roma ve Paris'e kadar
varmış bu seyahatini bitirdikten sonra tekrar Deyruzzafaran manastı­
rına dönmüştür. Dolayısiyle Deyruzzafaran manastırının doğusuna dü­
şen dağın zirvesindeki Mar Yakup kilisesinde yerleşerek, M.S. 1722’de
inzivaya çekilmişti. 1655 yılında vefatına kadar bu yeri terketmeyen
rahip Abdunnur; Süryani lisanındaki vukufiyetine binaen:
a) Barsalibi’ye ait İNCİL tefsirlerini
b) ELTHO DHUL ELON (her sebebin sebebi) adındaki kitabı
c) MUŞE BAR KİFO (Taşoğlu Musa) nın FERDEVS (Cennet) adın­
daki kitabını
d) Meleklerin rütbelerine dair olan kitabını Arapçaya tercümesi.
Rahip Abdunnur: tercümesi orta halli olmakla beraber itinalı bir
hattattı. (1)
Ve «Hıristiyanlıkta Eğitim» (talim Mesihi) adlı eseriyle meşhur­
dur. Bu kitap 1889’da Deyruzzafaran matbaasında yayıma çıkarılmış­
tır. (2)

— 35 —
Patrik IV. CERCİS
100. Patrik
(M .S. 1768-1781)

Patrik Cercis’in Metropolitliği sırasında Ruhani kongresini; önce


Diyarbakır’da, sonra Deyruzzafaran'da topladı. Münhal bulunan patrik­
liğe ruhaniler kongresi ONU seçince: ruhanilerin arasındaki Kudüs
Metropoliti Halepli CERCİS, onu 1768’de patrikliğe takdis etmiştir.
Patrik IV. Cercis M.S. 1772- 1775 tarihinde Deyruzzafaran manas­
tırının MARHANANYA (esas kilise) ve KÜRSÜ kiliselerinin mehrapla-
rını tezyin etmiş ve odalar ilâve etm iştir.(3)
Patrik IV. Cercis, 21 Temmuz 1871’de vefat etmişti.
I
— 36 —
KITIRBILLI YAKUP
Diyarbakırlı
(M .S. 1783 ....... )

Nam-ı diğer Hovaca olan Şammas Toma’nın oğludur. Diyarbakır’ın


Kıtırbıl köyünde doğmuştur. Süryanice lisanını çağdaş öğretmenlerden
öğrenmiş mahir bir edebiyatçı idi.

(1) İsidoros Tarihi C: 2. S: 501


(2) Zafaran Fidanlığı S: 43, 44
(3) Zafaran Fidanlığı S: 9
Kıtırbıllı Yakup; ARHEDYAKON’luğu (Diyakosların başkanı) na
terfi ettirilerek 1771 yılında Keşişliğe, 1779’da Horepiskoposluğa terfi
ettirilmiştir.
Kıtırbıllı Yakup; M.S. 1764’de elyazısiyle Arapça bir lügat hazırla­
mış ve adına ZÜHRET-EL-MAARİF demişti. Bu lügat 23 bap, 163 fasıl­
dan ibarettir. Muhteviyatı 378 sahifedir. Dil bilginlerince takdir kazan­
mıştır. -Diyarbakır Meryemana kilisesinde bu lügatin ilk yazılanı mev­
cuttur. Çoğaltılan nüshalarından:
a) Birmingham kütüphanesinde 1795 tarihli ve 113 No.ludur.
b) Berlin - 93
c) Kudüs - 225, 226.
d) Deyrelseydi - 298, 299, 300.
e) Patrikhane kütüphanesinde.
f) Bazı nüshaları da Midyat'ın MİDİH, Arbo köyleri kiliselerinde
g) Bir nüshası da Paris - No: 377’de mevcut olduğu kayıtlıdır(1).
Bundan başka üç kasidesi mevcuttur. Bunlar:
a) TESLİS ve TEVHİD (üçlük ve birlik)
b) İlahî Hikmet
c) Süryanice bilgi ve eğitimi hakkında telif ederek 1766'da da
Farz Namazını yazdığı gibi; MAR MELKİ hakkında telif ettiği özel ve
nadir kalemiyle de yazdığı Hissay kitabı, halen Diyarbakır Meryemana
kilisesinde mevcuttur. Bu Hissay kitabındaki cümleleri arasına bir çok
Yunanca terim kattığından tnkitlere de hedef olmuştur.
Kıtırbıllı Yakup; M.S. 1783’de vefat etmiştir.
Kıtırbıllı Yakup; bu arada TAKLAP adındaki cetveli de hazırlamıştı.

TAKLAP (1)

Her Yıla Rastlayan Kutsal Günlerin (Bayramların ve Oruçların)


PERİYODİK Cetveli

Süryani Hıristiyanların her yıl tekerrür eden kutsal günlerinde


(Bayram ve Oruçlarına) ait bir cetvel vardır.
Bu cetvel Kıtırbıllı Yakup (... 1783) tarafından M.S. 1766'da düzen­
lenmiştir. TAKLAP ismi yıllar içinde kutsal günlere ait (PERİYODİK)
devre sağladığından ötürü verilmiştir.
Taklabın ilk kez Süryanice basım ve yayımı A.B.D.’lerinde 1914’de
(Amerika’da) Şammas Gabriel Boyocı tarafından sağlanmıştır. (Ever-
lasting CALENDER of the Orthodox Church).
Bu cetvelin başlangıcı (hazırlandığı M.S. 1766’dan olmayıp) M.S.

(1) isidoros Tarihi C: 2. S: SOI ve Lülümenthür S: 578


1. yıldandır. Miladî birinci yıldan, Miladî 532’nci yıla kadar (532) dahil,
bir devre teşkil etmektedir.
1 - 532 yıl içinde devam edegelen bu cetvel 533'ncü yılda yine M.S.
Birinci yıldakinin ayni sayısına rastlanmaktadır. Tabiatiyle bu hal insan­
lık var oldukça devredip gidecektir. Örneğin:
M.S. 1970 - 1978 yıllarına ait bölümü TAKLAP'ın aşağıdaki cetvelde
gösterildiği şekildedir:

TAKLAB CETVELİ

Açıklama: TAKLAB denilen kitap M.S. 325’de ASTRONOMİK Kay­


serili EVSABİOS tarafından ilk önce hazırlanmıştı. M.S. 1285’de de EL-
CEZİRE Metropoliti DİYOSKOROS GEVERGİ kolaylaştırma bir hale sok­
muştu. 1766’da da Diyarbakır - Kıtırbıl köylü Başdiyakos Yakup tarafın­
dan daha kolay çözülebilmesi için okuyucularına, ayların da esasını bu­
lan rakamları ilâve ederek sekiz devreye taksim etmiş ve Süryani harf­
leriyle 532 sayıya muadil olan TAKLAB adını vermiştir.(X)

1r— •' —
TA k XV -.vvrM'ca ‘*i„- -

W '
TAKLAElli 'k&CVA ü -İ D
İŞİjÇiea.- V 1 I; Omou Cj?ac iWıyvusul kesti Şe*i
Fayrami kayranı Bayramı fj
231
- 1370 * ŞahUt i. İbLij'ı Hazini* Arsilk i
$ cA İ3 22 1 25 *
1971 (tfUun)
Ocak 5- 14 24 1» •• ■ P

; 283 1972 Ocak Şubfit 2i*ırt kayın rt


16 T;7 15
İ;, 2$4 1973 şubat Kisen E*?** iiazir&n fi
27 4 •v I
L- -
(' aa?. Ocak Şubat Uayıs
j p p;:/* ' 1974 22 12
tls&n
1 • 10 20 n
Şubat Lart üs:- ıs u-islrar "
1975
...........

(X) Dört yılda bir Şubatın 29 gün oluşu, Taklab hesabı, Şemsi iken Mi­
ladî hesap üzerine değiştirme lâzım gelirse 13 gün ilâve edildiği
takdirde bugünkü hesabı bulmuş olacağız.
37 —

Rahip GEVERGİS

DiyarbakIrlI

Rahip GEVERGİS hakkında bir bilgimiz olmadığı halde bu yılda


memleketimizi ziyaret eden, bütün A.B. Devletlerdeki Süryanilerin Met­
ropoliti (aslen Midyatlıdır) Sayın Mar ATHANASİOS YEŞU SAMUEL’le
beraber Midyat, İdil ve Nusaybin ilçe ve köylerini, eski eserleri, kilise
ve manastırları gezerken BASİBRİN köyüne gidildiğinde bir gece bu
köyde misafir kalındı. Bu fırsatta Basibrindeki MAR DODO kilisesi ve
köy papazı GABRİEL ARSLAN’dan İNCİL kitabını istediler. Tetkiki neti­
cesinde kitabın son sahifesinde İncil'in yazıldığı tarih ve yazarın ismi
(Kopya eden) ne göz gezdirirken, Yazar; aslen Diyarbakırlr Yusuf ve
Hana'dan doğma Rahip Gevergis'in eliyle kaleme alındığı müşahede e-
dildi.

Nahiye merkezi olan Basibrin köyünde 120 aileli bir Süryani Ka­
dim cemaatı vardır. Buradaki kiliseye MAR DODO ismi verilmiştir. Ay
rica gayrifaal 25 kilise vardır, isimleri şunlardır:

1) Mar Dodo, 2) Mar Yuhanon, 3) Mort Berbare, 4) Mar Gever-


gis,5) Mar Yakup, 6) Mar Kiryakos, 7) Mar Barsavma, 8) Mar Sargis,
Bahos, 9) Mar Yoreht, 10) Mar İzizoel, 11) Mar Ahisnoyo, 12) Mar
Gabron, 13) Mar Şemun, 14) Mar Abrohom, 15) Yoldath Aloho,
16) Mar İsya, 17) Mar Eşayo, 18) Mar İshak, 19) Mar Aho, 20) Mar
Kavme, 21) Mar Daniel, 22) Mar Torna, 23) Meryem Mağıdloyto,
24) Mart İşmoni, 25) Mar İliya, 26) Mar Şalita, Ayrıca Mar Dodo kili­
sesinde gömülü Patrik Mirza, Mafiryan Saliba, Mafiryan Şemun, Patrik
Barsavm vardır.

Kaldığımız gece Nehiye Müdürü ve Jandarma Karakol Komutanın


ziyaretinde Süryani Kadim kavminin tarihinden açıklamalar yapılmıştır.

Köylüler çoğunlukla bağcılıkla uğraşmaktadır. Askerlikte «Arslan


Çavuş» diye çağrılan ve 1951'de papaz olan Gabriel Arslan Türkçe ve
Süryanice bilen sekiz çocuklu bir ruhanidir.

Papaz Gabriel Arslan, eli açık, nükteden, sesi güzel, Avrupa’nın


Almanya, Belçika, Hollanda, İsveç memleketlerinde çalışan Süryani
Türk işçilerini ziyaret edendir (1969).

— 184 —

/-
Süryani Kadim Patriği III. İlyas Şakir
(Hindistan'daki Süryani cemaatini ziyareti esnasında)

— 38 —

Patrik III. İLYAS


Mardinli
(M .S. 1867-1932)
ATATÜR K ’ün Yakın Dostudur

Esas adı NASRİ'dir. Horepiskopos İbrahim Şekir'in oğludur. Mar­


din'de 30 Ekim 1867’de doğmuştur. İlk tahsilini Mardin’in Kırkşehit ki­
lisesinin okulunda yapmıştır. 20 yaşına doğru zahitlik hayatını severek
1887 yılında Deyruzzafaran manastırında Rahiplik silkine girerek PAT­
RİK BİTRİS IV. elinden Başdiyakosluk rütbesini kazanmıştır. Dinî tedri­
satına devam ederken 1889'da Rahip, 1892'de Keşiş, 1895’de* BEŞİRİ’-

— 185 —

f
1923 yılında T. C. Devletinin ilk Büyük Millet Meclisinin açılış duasını yapan
Büyük ATATÜRK üyelerle birlikte görülüyor.

deki MAR KİRYAKOS manastırına başkan, yılın sonunda da Deyruzza-


faran manastırına yeni Başkan olarak getirilerek bu manastırda okuyan
öğrencilere ve bilhassa manastıra sığınan öksüz çocuklara itinayla sa
hiplik etmiştir.
III. İlyas 1969 yılında Patrik vekili olarak Midyat'a gönderilm
Midyat ve çevresi kendisine tabi olduğundan şahsi maksatlarla Sürya­
ni Kadim kilisesinden ayrılmış kişileri tekrar Süryani kilisesine avdet
etmelerine gayretler sarfetmişti.
1902.de III. İlyas yine Patrik vekili olarak Diyarbakır ve dolaylarına
atanmıştı. Diyarbakır’da Türkçe lisanını iyi başariyle kazanarak cemaa­
tın hak ve hukukunu korumakla gayretkeşlikle Miyafarkin (Silvan) ce
maatının da işlerini görmüş, Miyafarkin kilisesinin yıkılan kısımlarım
tamir edip MAR HEVORO adındaki çok eski bir kilisenin ve Hetah bel­
desinde bulunan bu kiliselerin davasını da gütmeğe ve becermeğe mu­
vaffak olmuştu.
Bu havalinin seçimi dolayısiyle İlyas, Metropolit olmayı arzu edi­
lince Patrik II. Abdullah tarafından 2 Mart 1908 yılında Metropolit ola­
rak takdis edilmiş ve bu mıntıkaya tayin edilmişti.
1911de Patrik tarafından Elçi olarak tayin edilip Midyat ve CİZİRE
mıntıkalarını ziyaret etmesiyle onların vakıf işleriyle yakından ilgilen­
dikten sonra 7 adet ilkokul açmış tedrisata başlattırmıştı. 1912'de
Mayıs ayında bu kez MUSUL Metropolitliğine naklen atanmış, 26 Ka­
sım 1915'de Patrik Abdullah'ın vefat etmesi üzerine, İlyas; Patriklik

— 186 —
ATATÜRK un Sivas’tan Ankara’ya teşrifleri sırasında Süryani cemaatı Patriği Iğnatiyos
III. Ilyas ve Büyük M illet Meclisi üyeleri tarafından Ankara garında karşılanırken.

kaymakamlığına seçilmiş ve 27 Şubat 1916 da tekrar Deyruzzafaran


manastırına geri gelmiş, 17 Ekimde Ruhani senatoyu taplıyarak yediye
karşı dokuz oyla Antakya Süryani Kadim Patriklik Kürsüsünü işgal et­
mek üzere büyük merasimlerle 12 Şubat 1917 pazar günü PATRİK ola­
rak takdis edilmiş ve MAR İĞNATİOS İli. İLYAS lâkabını almıştı.
Zamanın kanunlarına göre patrikliğe seçilen Patrik; behemehal Os­
manlI İmparatorunun muvafakati olmadan mer'i patrik sayılamıyaca-
ğından, İlyas’ın seçim mazbatası Padişaha sunulmuştu. Padişah; birin­
ci devreden HARMAN ve LİYAKAT Nişan ve Fermanlarını Patrik III. İl-
yas’tan esirgememişti.
Temmuz 1917’de Metropolit SEVERİOS AFRAM BARSAVM'ı Ame­
rika’ya elçi olarak tayin edip KANADA eyaletini ve bu ülkelerde bulu­
nan Süryani Kadim cemaatını ziyaret ederek yakından durumlarıyla il­
gilenmesi ve yeniden bu ülkelerde kiliseler kurmak için göndermişti.
Bu görevi bitiren Afram Barsavm tekrar merkezine (Lübnan) avdet et­
mişti.
19 Nisan 1919 yılında Diyarbakır, Urfa, Halep, Hama, Homs, Şam.
Zahli ve Beyrut gibi şehirleri ziyaret eden Patrik III. İlyas, dönüşte, Hı­
ristiyanların yani Mardin ve Diyarbakır ve bunlara bağlı bulunan ve bil­
hassa bütün Türkiye'deki Süryani Kadim cemaatının hayatlarının temi­
nat altına alınması hususunda Padişahtan gereken emirleri almıştır.
Suriye Metropoliti ve onun halefi olacak olan SEVERİOS I. AFRAM
BARSAVM’ı heyet olarak Paris’te toplanan Birleşik Milletlerin Sulh
Konseyi'ne göndermişti. Patrik ise Padişah Vahdettin’i ziyaret etmiş ve
Padişah tarafından yine gereken nişanlarla taltif edilmişti. Kilisenin va­

— 187 —
kıf işlerini Padişah nezdinde hallettikten sonra 8 Temmuz 1922 tarihin­
de Beyrut, Kudüs ve dolayısiyle yine Şam, Homs, Halep ve hatta bir
ara Ankara'yı ziyaret etmiştir. Bu tarihte Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı MUSTAFA KEMAL PAŞA'yı bizzat ziyaret edip Büyük Millet
Meclisinin ilk açılış töreninde Mustafa Kemal Paşayla beraber bulu­
narak; resim çektirmiş ve halen bu resim kıymetli bir armağan yük­
sek bir hatıra olarak Mardin Metropolitliğinde ve Deyruzzafaran ma­
nastırında Patriklik makamını süslemektedir. Patrik III. İlyas’ın Ankara
Garında ATATÜRK’Ü karşılayışında beraber alman resimle tesbit edil­
miştir. Süryani Kadim Patriği lil. İlyas’m Millî Mücadele yıllarında müs­
tevlilere karşı bu yurdun evlâdı olarak takındığı mücadeleci tavır, M illî
Mücadelenin ULU ÖNDERİ YÜCE ATATÜRK tarafından takdir edilmiş­
tir. (1)
Bu mutlu ziyaret ve görevi bitiren III. İlyas, 19 Mayıs 1923 tarihin­
de Ankara'dan Mardin’e avdet edip büyük bir merasimle şehre Müslim
ve Gayrı-müslim cemaatları tarafından karşılanmıştı.
Patrik III. İlyas, 1925 yılının sonunda Haleb'e gitmiştir. 7 Aralık
1925’de Mar Afram namı altında bir kilise takdis etmiş ve yukarda adı
geçen SURİYE METROPOLİT’i AFRAM BARSAVM'a tevdi etmişti. Dola-
yısiyle Kudüs'ü ziyaret ederek BEYTLAHIM (Hz. İSA'nın doğduğu ma­
ğarada) kilise inşa ettirmiş ve bu sırada HİKMET DERGİSİ’ni de yeni­
den yayıma başlattıydı.
Aralık 1925'de Lübnan’da ZAHLE şehrine gelen Patrik III. İlyas
mülhakatın Metropoliti Afram'ı yanına alarak Zahle’de inşa ettirdiği k i­
liseyi takdis ettikten sonra yardımcılığına da Kudüs Metropoliti GRİ-
GORİOS CEBRAEL ve Metropolit KORİLLOS MİHAYEL’le birlikte Musul
mıntıkısının durumlarını bir düzene koymak üzere gidince; Musul yakı­
nındaki MAR MATTA manastırında patriklik makamına yakışır bir ma­
kam odası inşa ettirerek ikametine tahsis eylemişti.
1930 yılının Ekim ayında adı geçen Mar Matta manastırında ruhani
kongresini taplayarak HİNDİSTAN'ın MİLİBAR ülkelerini ziyaret etme
kararını alan Patrik III. İlyas 1931 yılı Şubat ayında Hindistan’a doğru
yönelmişken dolayısiyle IRAK KRALI I. FAYSAL’ı ziyaret edip orada
İngiltere Kralını temsil eden LORD İRVİN’i ve Hindistan’daki TRAVEN-
KÖR ve KÜŞİN hükümdarlarım da ziyaret etmişti. Bu zevattan ayrı ay­
rı kıymetli liyakat nişanlarla, altın madalyalarla taltif edilmişti ve ora­
dan MİLİBAR ÜLKESİNE büyük merasimle girmişti.
Bu ülkede mevcut iki Süryani cemaatı arasında 20 yıldanberi doğ­
muş olan şiddetli ihtilafı halletmek üzere iken 31 Ocak Rumî ve 13 Şu-

(1) 1967 Mardin İl Yıllığı adlı eserin S: 86-78 bk.

— 188 —
\
bat 1932 Miladî tarihinde Cumar­
tesi günü öğle sularında, bir kalp
krizi neticesinde Patrik İli. İlyas
fanî hayata gözlerini yummuştur.
Patrik III. İlyas’ın bıraktığı Şa-
kir ailesinden kardeşi oğlu halen
hayatta olan CEMİL ALKAN’dır. Bu
münasebetle Cemil Alkan'dan da
bir lahza bahsetmek gerekir:
Cemil Alkan; Mardlnspor'un
yayımında 28 yıl çalışmış, Beden
Terbiyesi Futbol Ajanlığını, Mar-
dinspor genel kayıt âmirliğini yap­
mıştır. Bundan başka, Kızılay mer­
kez muhasipliğini de yapmıştır. C.
Alkan, 1945'de Mardin Valisi Cavit
Kınay tarafından Vilâyet Beden Ter­
biyesi kâtipliğine resmen memur a-
Patrik ili. İlyas’ın yeğeni tanmıştı.
CEMİL ALKAN C. Alkan, Kilise Yönetim Kuru­
lunda Vakıflar işlerine bakmış 128
parça vakıfın gayrimenkulleriyle Deyruzzafaran’ın ve buna bağlı ori ki­
liseyi de mahkemece cemaatın adına tescil ettirmiştir.
C. Alkan; Galatasaray Lisesinden mezundur. Türkçe, Arapça, Fran­
sızca lisanlarını iyi derecede bilir, zeki, aydın ve atılgan bir vatanper­
verdir. Ticaretle meşgul olmasından ötürü İstanbul’a yerleşmiştir. Her­
kesi candan sever ve karınca kararınca herkese hizmet etmesini se­
ven bir şahsiyettir.
P. III. İlyas’ın cenaze merasimine katılan binlerce kişiden başka,
Hindistan'da bulunan ve Süryani Patrikliğine bağlı olan Metropolit YOL-
YOS İLYAS, Metropolit Athanesios BULUŞ (Angamalı ve Küşin Metro­
politi) Mar Matta, Metropolit Yuhanna İKLİMİS, Kütin Metropoliti Di-
yonnosios Mihayel, Ken'anîler Metropoliti Diyoskoros Toma’dan müte­
şekkil bulunan ruhani kurulu tarafından cenazesi kaldırılarak, TOMBON
merkezine bağlı OMOLLOR kıtasındaki Mar ESTEPHANOS kilisesinde
gömülmüştür.
Patrik III. İlyas, 64 yıl 3 ay ömür yaşamıştır. Bundan 15 yılını Pat­
rik görevinde geçirmiştir. Üç kez Kudüs Mar Markos kilisesinde, iki ke­
re Mardin Deyruzzafaran’ında ve bir defa da MUSUL Meryemana kilise­
sinde toplamı altı defa MEYRONYAGI takdis eylemiştir. Bu arada aşa­
ğıda adları görülen 10 Metropolit’te takdis etmişti:

— 189 —
Patrik MI. İlyas’ın Hindistan’da bulunan türbesi

1) Süriye ve Lübnan ülkelerine Metropolit Severios Afram Bar-


savm 20 Mayıs 1918
2) Kudüs Metropoliti Grigorios Cebrael 12 Mart 1923
3) Musul Mar Matta manastırına Yohanna İklimis 12 Mart 1923
4) Patriklik dairesine Metropolit İyvennis Yuhanna 24 Eylül 1923
5) Seyyar olarak, Yoliyos İlyas 24 Eylül 1923

— 190 —
6) Midyat ve Torabidin Metropolitliğine Timathaos Torna Araş
1 Ekim 1923
7) Kütin (Milibar - Hindistan’da) Diyonnosiyos Mihael 12 Ekim
1926
8) Ken’anlılara (Hindistan’da) Metropolit (?) 11 Ekim 1926
9) Patriklik yardımcılığına Metropolit Mihayel Korillos 11 Ekim
1926
10) Kândinat (Hindistan’da) Metropolit Avegin Temathaos 2 Ma­
yıs 1927(1).

1967 MARDİN İL YILLIĞINDAN ALINAN BİR VESİKA

Mardin Valisi Sayın NİHAT OGUZBOR'un telif ve yayınladığı 1967


Mardin İl Yıllığı adlı eserinde, Mardin Deyruzzafaran manastırının Ha­
tırat defterinden naklen aldığı VESİKA’yı aşağıya alıyoruz:

20 Nisan 1335 (Rumî) Deyruzzafaran hatıratından:


Sağdan itibaren oturanlar: Süryani Kadim Patriği III. İlyas, Kenan Paşa, Mutasarrıf
Zeki -Bey, Fehmi Bey (Padişah Vahdettin'in teşrifatçısı Süryani Kadim asıllı ve Sür­
yani Kadim Cemaatı Patrik vekili Horepiskopos Buluş efendi mahdumu), Ayakta sağ­
dan: Yüzbaşı Yusuf Ef„ Sertabip Binbaşı Ali Bey, Fırka 5. Süvari Yüzbaşısı Nazım Ef.

(1) Halen Hindsitan'da Patrik Mülhaki (Mafiryandır) dir.


— 191 —
«Deyruzzafaran hakkında havi - Millî Mücadelenin başından sonu­
na kadar çalışan ve sonradan Şark İstiklâl Mahkemesi Başkanı olan
MAZHAR MÜFİT ve arkadaşlarının - duygu ve düşünceleri aşağıya çı­
karılmıştır (Deyruzzafaran - 1341)

HATIRA-İ ZİYARET :
\

Ramazan bayramının ikinci günü (dün) bizi ziyaret eden Süryani


Kadim Patriği efendi hazretlerine bugün Deyruzzafran binai tarihisin­
de iadei ziyaret ettik. Patrik efendi ne kadar Türk enzariyle muzahhap
ve Türk hamiyetine gönülden marbut ise muhiti de o kadar sade ve ne­
zih görülmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti Millîyesi hudutları içinde kalan kadir vatanın
bütün evlâdı Süryanisi olunca Türk vatandaşı ünvanı mafhareti altında
müstemi görmekten ne kadar haz ve saaddet duyulursa, bu ziyaretten
de o kadar mahzuz olduk. Süryani Kadim zümresi, Türk vatandaşlığının
en şerefli bir sıfat ve en seadetbahş bir mensubiyeti-asile olduğunun
bir zaman tahatturdan halı kalmıyacaktır. Bundan emin olarak Deyruz-
zafaran’dan avdet ediyoruz. Bu ümit ve emniyetin en kuvvetli kefili
Patrik İlyas efendi hazretleridir.
1) Şark İstiklâl Mahkemesi reisi Mazhar Müfit
2) Karaiseli Meb'usu Mehmet Süreyya
3) Kırşehir Meb'usu Lütfi Müfit
4) Kozan Meb’usu Ömer Cihat
5) Bozhöyük Meb’usu Avni Doğan (sonradan I. Umumi müfettiş
liğe atandı)
6) Mardin Valisi Tevfik Hadi
7) Diyarbakır Kale Kumandanı Miralay Baha bey
8) Mardin Vilâyet Jandarma Kumandanı Kaymakam Nihat
9) VAKİT Muharriri Naşit Hakkı
Haşiye: 5-7-1944
Fark belli olsun diye Türk Harfleriyle hatırayı tazeledim.
Avni Doğan
Birinci Umumi Müfettişi - İmza»

— 39 —
DİYONNOSİOS ABDUNNUR
Diyarbakır Metropoliti
(M .S. 1851 -1933)

Metropolit Abdunnur 1851’de Urfa’da doğmuştur. Urfalı İbrahim


Arslan’ın oğludur. HOREPİSKOPOS BULUS’un kızı REYHAN'dan doğma­
dır.

— 192 —
1933'de Diyarbakır Metropoliti Abdunnur Efendi

Abdunnur, Urfa’da Diyakoslar İlyas ve Abdullah'ın yanında Sürya


nice ve Türkçeyi öğrenmişti. 1869 yılında Diyarbakır’da ikamet eden
Patrik II. Yakup’un hizmetine girmişti. Patriğin vefatiyle Abdunnur.
Mardin’in Deyruzzafaran manastırına geçerek orada Baş Diyakosluğa
ve Rahipliğe Diyarbakır Metopoliti YOLYOS ABDULMESİH tarafından
1871’de terfi ettirilmiştir. 27 Mayıs 1875’de Keşiş olarak Patrik yardım­
cısı Metropolit KORİLLOS CERCİS tarafından takdis edilmiş ve 1879’da
MİDYAT okulunda öğretmenlik yapan Abdunnur, 1879 yılında KUDÜS'Ü
ziyaret etmişti. Ertesi yıl Patrik BİTRİS onu kendine vekil olarak tayin
etmiş ve İstanbul’a göndermişti.
Abdunnur, 1887 yılına kadar rahip olarak kalmış ve adı geçen
Patrik II. Yakup'un İstanbul’da inşa ettiği Meryemana kilisesinin tamir
ve bakımını yapmış 18%’da Şubat ayında Patrik Abdulmesih II. ta­
rafından HARPUT - ELAZIĞ mıntıkasına Metropolit olarak takdis ve ta­
yin olunmuştu. Abdunnur, DİYONNOSİOS lâkabını almış ve 18 yıl bu
mıntıkayı idare etmiş dirayetli, uzak görüşlü, sert huylu bir ruhaniy­
di. Ermeni lisanına meyil gösteren cemaatından darılarak aralarındaki
ikilik doğmasına sebep olmuş ve Patrik Abdulmesih II. tarafından
HOMS - SÜRİYE mıntıkasına naklen tayin edilmişti.

— 193 —
Diyarbakır Metropoliti Abdunnur Ef’ı'n cenazesi kürsüde, merasimi idare eden Midyat
Metropoliti Timatous Turna Araş ok işaretiyle gösterilmiştir.

1914 Mayıs ayında Süriye’nin Homs şehrinin ve dolaylarının Met-


ropolitliğini iki yıl sekiz ay idare eden Abdunnur, yukarıda adı geçen
Petriğin vefatı üzerine seçim kuruluna iştirak etmiş ve Patrik III. İLYAS
tarafından Diyarbakır Metropolitliğine takdiren 1917’de Mayıs ayında
naklen tayin edilerek gönderilmişti.
Diyarbakır'da 16 yıl 3 ay görevinde kalan Abdunnur, iyi bir ihtiyar­
lıkla 20 Temmuz 1933 tarihinde Diyarbakır'da vefat ederek, vasiyetleri*

— 194 —
ne binaen Mardin’in Deyuzzafaran manastırına getirilip cenazesi, Mid­
yat ve Torabidin Metropoliti TEMETHAOS TOMA ARAŞ tarafından tö­
renle mezarına tevdi olunmuştur.
Metropolit Abdunnur, Diyarbakır Metropolitliği görevinde bulun­
duğu süre zarfında İNCİLİN EMİRLERİNE uyarak TÜRKİYE CUMHURİYE­
Tİ Devlet ve Hükümetine sevgiden gelen bir sadakat ve bağlılıkla lâyik
bir vatandaş numunesi olmuştur. Devlet ve hükümet ricali Onu çok se­
ver ve takdir ederdi. Hükümet dairelerinde hatırı sayılır aynızamanda
Diyarbakır İl İdare MECLİSİ’nin bir üyesi idi. Şeyh Sait isyanında Diyar­
bakır hükümetine büyük yardımları olmuş ve bu sayede daha fazla tak­
dir edilerek «TÜRK DOSTU» diye övünür, O da Türklüğüyle övünür-
dü.
Abdunnur, Süryanice ve Türkçe ilmi ve dillerine pek iyi dereceyle
vakıf olup Ermeniceyi hiç sevmez ve Ermenice konuşanı tokatlar ica­
bında cazalandırırdı. Abdunnur ilim ve eğitime pek aşina olduğu için
Dinî, Felsefî, Tarihî ve daha bir çok nadide kitaplarını Diyarbakır Mer-
yemana kilisesinin kütüphanesine eklemiş ve bugün için onların bir
kısmı mevcut isede bir kısmı da bu kütüphaneden tartışılabilir sebep­
lerle eksilmiştir.
Metropolit Abdunnur, millet, cemaat ve kilisesine pek sadık,
gayretkeş, fakirleri çok kayıran, yetimlere babalık yapan, hiddet ve asa­
bi mizaçlı, dürüst bir ruhani idi. Doğruluktan ayrılmaz ve fakat Davar
ve Hayvanı çok sever ve beslerdi. Vilâyete (İl İdare Kuruluna) iştirak
etmek üzere gittiği sırada BOZ eşeğiyle giderdi. Bazen sokak çocukları
veya haylazlar «PAPAZ, PAPAZ» diye bağırdıklarında eşeğinden atlar
bastonuyla onları kovalardı. «Haydi köpekler» derdi. Bunu gören bü­
yükler, sözüne hoşlanır ve onu gülerek karşılıyorlardı.
Metropolitliği sırasında Meryemana kilisesi çok neşeli günler ge­
çirmiş olmakla beraber Türkçe, Süryanice, Arapça, Fransızca okutan
okullara sahipti. Bir çok Türk öğrencisini yetiştirmiş bir kilisedir. Bu za­
tın vefatından sonra kiliseye bir çok menkul ve gayri menkul mallar,
kitaplar, altın ve gümüş haçlar, ayin giyim eşyalarını bırakmıştır. Bu­
gün de «Bu mal Abdunnur efendinindir» diye anılmaktadır.

— 40 —

DAVU T M ADAS
Diyarbakır Metropoliti

Davut Madas; 1969’da Elazığ’a Amerika Metropolitiyle (Yeşu Sa-


muel) beraber gidildiğinde Elazığ kilisesinin kitaplarını araştırırken a-
ralarında BARSALİBİ’nin 1&55'de yazılmış İNCİL tefsir kitabını inceler­
ken bu kitabın Diyarbakırlı Davut Madas «Kudüs Metropoliti eliyle ya­

— 195 —

V
zılmıştır» kaydına rastlandı. Ayni yazının bir bölümünde de «Diyarba
kırlı Rahip BİŞARE»den de bahsedilmekteydi.

— 41 —

NAUM FAİK
Diyarbakırlı Başdiyakos
(1868-1930)
Naum Faik; İlyas Palah’ın oğlu
olup 1868’de Diyarbakır’da doğmuş
veorada Süryani lisanım pek iyi de­
recede öğrenmiş, Farsça ve Türkçe
lisanında da gayet iyi bir üslüple
konuşur, yazar ve telifler yapardı.
1889'da Başdiyakos rütbesine terfi
ettirilerek 20 yıl memleketinde ve
Meryemana kilisesinde Süryanice
ve Türkçe öğretmenliğini yapmıştır.
Ondan sonra 1912 yılında New
York’a gitmiş ve 1930 yılının Şubat
ayının beşinci gününde orada vefat
etmiştir.
Naum Faik Palah, Süryani ve
Müziğinin kurucularındandır. Sür­
yani lisanının kıymettini bilen ve
bu lisanın ölmemesi için büyük ça­
balar harcayan bir gayretkeşti. Öğ­
retmenliğini özellikle Süryanice lisanının terakkisine harcayan vatan­
sever, iyi bir şair ve edebiyatçı aydın kişiydi. Farsça’dan tercümeleri
arasında ÖMER HAYYAM'ın RUBAİLER'inden 20 beyt zikre değer. Me­
zopotamya’ya dair kıymetli bir ENŞÜDE (şiir) telif edip Türkçe ve Arap­
ça olmak üzere birçok derlemeleri de vardır.
Naum Faik, Süryaniceyi her tarafa yaymak için özel dergi ve Sürya­
nice günlük ilmî ve edebî gazetesini yazar ve. yayardı. Matematik ve
Geometri ile Coğrafya ve Tarih dallarında geniş bilgisi vardı. Kendisi­
nin söylediği NOTA'yla nadide kasideleri bugün için dahi kiliselerde
şevkle okunmaktadır. (1)

(1) Lülümenthür S: 582. ve Urfa doğumlu Lübnan'da mukim ABROHOM NURO (My
Tour-Kruhyo dil) namındaki 1967'de telif edip yaydığı eserinde C: 1. S: 176’da
Naum Faik'den sitayişle bahseder

196 —
NAUM FAİK PALAH’IN YEĞENİ LÜTFÜ PALAH HAKKINDA
BİRKAÇ SÖZ

Bu satırların yazarı ile N. Faik'-


in kardeşioğlu ARHİDİYAKON (Baş-
diyakosların başkanı manasındadır]
Lütfü Palah, altı yıl birarada ve bir
kilisede teşriki mesai yapmıştır.
Lütfü'nün de Naum Faik gibi ruha
hitabeden makam ve nağmesi şaya­
nı takdirdir. Halen hayattadır. Fakat
onu yetiştiren ve manen büyüten
Meryemana kilisesini bırakıp İstan­
bul’a (2) göç etmesi Diyarbakır ce­
maatına ve kilisesine büyük bir ka­
yıp ve tükenmez bir hasrettir. Zira
Diyarbakır Meryemana kilisesi Onun
makamşinaslığıyla kaimdi. Kilise­
nin direği ve Diyakoslar arasında
kendisi Başdiyakos olup N. Faik'e
LÜTFİ PALAH
bilgice her ne kadar erişmemişse-
de arattırmazdı. Az Süryanice ve
Arapça yanında iyi Osmanlı şivesiyle Türkçe bilir, yazılarını İnci gibi
sol eliyle yazar.

— 42 —

FİLİKSİNOS YU H AN N A DOLAPÖNÜ
Mardinli Metropolit
(1885 -1969)
(Bütün Türkiye'deki Ruhani Reisi idi)

Filiksinos Yuhanna (Hanna) Dolapönü (Dolabani), Mardinli Papaz


Yusuf ile NANE'den 27 Eylül 1885’de Mardin'de doğmuştur.
Çocukluğundanberi ebeveyinleri tarafından Allah’a adak edilmişti.
Okumağa devam ederken kunduracılık yapmağa da çalışmış ve namaz
larından da geri kalmamıştır.
H. Dolapönü; 1907’de ebeveyinlerinden ayrılmak ve Deyruzza-
faran manastırında ŞEYDE kilisesine sığınmak için kararını kesin ola-

(2) Bu eserin rütuşunu yaparken Lütfü Palah Başdiyakosluktan, Başdiyakosluk Baş­


kanlığına terfi ettirilm iştir. Onu takdis eden Metropolit Hanna Dolapönü idi. I

— 197 —
Tarih Hocası Süryani Kadim Metropoliti.
Hanna Dolapönü Çalışma sırasında

rak vermiş ve hemen manastıra giderek tercih ettiği itikâf ve inziva ha­
yatına sevinerek girmiştir.
1908 yılında Ruhbanlık silkine ilk adımını atan H. Dolapönü seve
seve bu silki idame ettirerek 1912 yılına kadar 4 yıl ibadet yerinden dı­
şarı çıkmamıştır. Bu arada bilgisini bu ibadethanede takviye etmeğe
çalışmıştır. Yine bu süre içinde ancak birkaç kez onu ziyaret edebilmiş
sevinçle İncil'in buyruklarına göre validesini kabul etmişti. Bu süreden
sonra Patrik III. İlyas tarafından zorlanarak mağarasından alınmış ra­
hip arkadaşlarının arasına katılmıştı. Manastırda kendisine yedi görev
verilerek bu görevleri liyakatla ifa eden H. Dolapönü bütün arkadaşları
arasında sevilir bir şahsiyet olarak tanınmıştı. Namazlarına devam e-
derken: 1) Öğretmenlik, 2) Manastır kâtipliği, 3) Kitap tashihi ve teli­
fi, 4) Matbaacılık, 5) Mültecilerin iaşe müdürlüğü, 6) Rahiplerin ve
manastırda çalışanların ayakkaplarını tamir etmek, 7) Kütüphanecilik
gibi görevleri yapmıştır.
1916’da kendini tamamiyle kültüre vermişti. 1919’da Patriklik
sekreterliğine getirilerek Patrik III. İlyas’ın refakatiyle Adana, Halep,
Beyrut şehirleri ziyaret etmişti. Beyrut’ta kurulan bir yetimhanenin te­

— 198 —
mel taşını bizzat kendisi atmıştır. Aynı yılda bu geziden dönerek tekrar
Patrik III. İlyas’la beaber Süriye'nin Homs şehrini ve dolaylarındaki köy­
leri gezerek nihayet Kudüs’ü de ziyaret etmişti. Kutsal yerleri ziyaret
ettikten sonra tekrar Adana’ya dönmüş dinî tedrisatın Adana’da ilerlet
mek üzere Süryanice bir ilkokul kurmuştu. Bu okulda birçok öğrenci ye­
tişmiş ve (bugün Amerika’da Süryani Metropoliti olan ve bu yıl ikinci
kez olarak Türkiye'yi ziyaret eden Metropolit YEŞU SAMUEL) de bun­
lardan biridir. Nihayet tekrar merkezi ŞEYDE manastırına avdet etmiş­
ti. 1919 yılından 1947 yılına kadar Başrahip olarak atanmıştı. Mardin il
merkezinde bulunan KIRKŞEHİT kilisesinde patrikhaneyi idare edecek
kabiliyeti haiz olan Başrahip Hanna Dolapönü, Patrik III. İlyas vefat e-
dince patriklik vekâletini Türk topraklarında yürütmüştür.
1919’dan 1947 yılına kadar gelip geçmiş yıllar boyunca zaman ve
zeminin temin ettiği değişikliklerden ötürü Deyruzzafaran manastırı
Patrik ve Metropolitlerden boşalınca Mardin bölgesini ve manastırın;
hatta bütün Türkiye’de bulunan Süryani Kadim cemaatının ruhani idare­
sine bakan yegâne Başrahip H. Dolapönü olmuştu. Bu zat gerek yurt içi
gerek yurt dışındaki idari, siyasî şahısların teveccühünü kazanmıştı.
Suriye’de bulunan ve muvakkat yerleşen Süryani Patrikhanesi ve haşi­
yesi tarafından fazlasiyle sevilen Başrahip H. Dolapönü'ye Mardin Sür­
yani cemaatı tarafından 1947'de düzenlenen bir mazbatayla Patrik I. Af-
ram’a sunularak tercihen Başrahiplikten Türkiye Metropolitliğine tak­
dis ve tayin edilmişti.
Hakiki bir din adamı olan H. Dolapönü’nün ölümüyle yeri kolay dol­
durulamayacak bir boşluk hisolunmuştur.
2 Ekim 1969 tarihinde Pazar günü vefat eden Metropolit Hanna D
lapönü'nün ölüm haberi her tarafa yayılınca Türkiye Cumhuriyeti Hü­
kümeti anlayış göstererek hudut kapılarını serbest bırakarak ŞAM’daki
Süryani Patriği III. Yakup, Süriye - Hasece Metropoliti Estathaos Kirya-
kos, Kamışlı Horeptskoposu Melke ve Kamışlı Papazları İsa Numah ile
Sam’an Makdisi İlyas, Süriye’nin Amuda, Derbesiye, Ras-EI-Ayin Papaz-
lariyle Süriye uyruklu 1500 kişiye yakın Nusaybin hudut kapısından ge­
çerek Mardin il merkezinde vefat eden M. H. Dolapönü’nün cenaze me­
rasimine iştirak etmişlerdir. Bu arada Türk topraklarının şehirlerinde
bulunan bütün Süryani Kadim, Süryani Katolik, Protestan, Ermeni ce­
maatlarının heyet halinde Mardin ilinin 5 Km. mesafesinde bulunan
Deyruzzafaran manastırına akın ederek Mardin’deki oteller şöyle dur­
sun banyolarda bile gelen ziyaretçilere yer kalmamıştı.
Bu merasime iştirak eden Hıristiyan unsurlardan başka bilhassa
Mardin ilinin askeri ve mülki idarecilerinin ve İslâm cemaatının bu me­
rasime iştirakları Süryani Kadim Patriği III. Yakup ve Süryani cvemaatı-

— 199 —
nın yüreklerini fethetrr,iştir. Bu geniş toleransa karşı Türk Devletine
en samimi şükran ve memnuniyetler iletilmiştir.
Metropolit Hanna Dolapönü’nün bildiği Süryanice. Arapça. Türkçe
ve Fransızca lisanlardır.
Metropolit Hanna Dolapönü'nün telif ettiği eserleri:
1) Namaza dair Cennan-EI-Naim isimli kitabı 1909
2) Tövbe, itiraf ve tenavül’e dair irşat kitabı 1909
3) Amosoğlu Levinin beyanat kitabı 1927
4) Şefaat hakkında ki kitabı 1929
5) Burudanlı Yakubun hayatı H. Kitabı 1936
6) Şahsi meziyetler hakkında ki kitabı 1929
7) Ruhi taziye H. kitabı 1936
8) Meşhur Kadınlar H. El - Iktab isimli kitabı 1950
9) Kıddas Kitabı (ayin Hakkında) Mısırda bastırmıştır 1952
10) Kutsal Sırlar H. Kitabı 1954
11) Hidaye (kanun) kitabı 1954

ELYAZISI HALİNDEN TABTNI SAĞLADIĞI


BAŞKALARINA AİT ESERLER

1) Abulfaraç İbnilibri’nin GÜVERCİN adındaki kitap


2) Barmadani'nin Divanı
3) Abulfaraç Divanı
4) Kilise terennüm kitabı (Bethgaz)
5) Tören terennümleri
6) Patrik Nuh’un divanı
7) Davut Bar Favlos'un kitabı (mektuplar)

TÜRKÇE YAZDIĞI VE YAYDIĞI KİTAPLAR


1) Namaz Kitabı 1943
2) Mesihsal öğretimi 1937
3) Tören terennümleri
4) Çiçek demeti
5) Kıddas kitabı
6) Hakka doğru Ön Söz 1968
7) Deyruzzafaran Biyografisi (tarihi) Zafaran fidanlığı 1955
8) Takve Sırrı
9) Yıl öğütleri iki Cilt
10) Mar Mihayel kilisesi tarihi
11) On Emirler

— 200 —
\

Süryanice Yazıp yaydığı kitaplar

1) İlk okula ait 1, 2, 3, sınıflara ait okuma kitapları.


2) Deboritho
3) Şetesto
4) Suruçlu Mar Yakubun hayatı
5) Bethgaz
6) Çiçek demeti
7) Tören terennümleri
8) Kahinlerin Tıksı
9) Meymarlar

HENÜZ BASILMAYAN KİTAPLARI


1) Süryanice okuma kitabı (4. sınıf için)
2) Eşaya'nın dersleri
3) Elmas levhası (Fransızcadan Süryaniceye tercüme)
4) Süryanice Şiirler
5) Belagat Hakkı
6) Süryanice, Türkçe ve Arapça belagat
7) Vahi Yuhanna tefsiri
8) Kurban sırrı
9) İnanç değişikliği
10) Süryanice Asur ve keldo tarihi
11) Kudus Episkoposların tarihi
12) III. Asırda Ruhani pederlerin tarihi
13) Mardin tarihi
14) Öğlen namazlarının fankithi
15) İdilli Şammas İstifanın hayatı
16) İbrahim paşa millinin hayat hikayesi t

Derleyip tashih ederek ve haşiyelediği kitaplar

1) Süryani Kadim cemaatının en önemli Edebiyetçıların edebiyatı


2) Mar Afram'ın iki cilt söylevleri (Süryanice ve arapça)
3) Episkopos Mar Geverginin maymarı
4) Nurani Mar İğnatios’un Mektupları
5) Mar Filiksinos’un Piyanocası (arapça)
6) Derece kitabı
7) Topladığı, Kilise takdisi devresine ait Hissay kitabı
8) Oruç namazlarının devresine ait Hissay kitabı
9) Azizlerin günlerine ait vaiz kitabı
10) Azizlerin hayat tercümeleri

— 201 —
11) Genel Senatoların Onikinci yüzyıla kadar kanun ve düstürleri
12) Kahinlerin Arapça namaz kitabı

Tercüme ettiği kitaplar

1) Süryaniceden Arapçaya, Kilise takdis devresine ait hissay ki­


tabı
99
2)
11
Vaftiz Kitabı
tt
3) Evlenme kitabı
1•
4) Cenaze (defin) kitabı
5) »' . 1 Ruhanilerin Cenaze kitabı
11
6) Kandil ve Tövbe Kitabı
M
7) Sekiz adet Leturciye kitabı

8) Güvercin Kitabı

9) Resül İşlerinin kitabı
»»
10) Barsalibinin mektupları

Takdis ve terfi ettirdiği Ruhani kişilerin Rütbelerine göre Sayıları


(isim vermeğe lüzüm görülmemiştir.)
1) Koruye (Kilisede birinci sınıf küçük rütbeli okuyucular) 160 kişi
2) HOFEDYAKNE (diyakoslar) 105 kişi
3) Üçüncü Sınıf (Mşamşone) Şammaslar İncili 13 kişi
4) Dördüncü Sınıf ARHIDYAKON Başşammaslar 2 kişi
5) Beşinci sınıf keşişler (papazlar) 15 kişi
6) Altıncı sınıf DAYROYE (rahipler) ve Başrahipler 3 kişi
7) Yedinci sınıf HOREPHİSKOFE (Horepiskoposlar) 4 kişi
8) Sekizinci sınıf DAYROYOTHO (rahibe kadınlar) 1 Kişi
Toplam 303 tür.
Metropolit Hanna Dolapönü bu eseri tetkik ve tasdik ettikten do­
kuz ay sonra vefat etmiştir. Onayı, Eserin baş sahifesindedir.

— 43 —

İYAVENNİS AFRAM BİLGİÇ


Midyat ve Torabidin Episkoposu
(1952 ....)

Afrim Bilgiç; Midyat ilçesine bağlı BATİ köyünde 1881 ’de doğmuş­
tur. Ayni köyden Keşiş NORE ile Meryem’den doğmadır. Ruhanilikten
önceki evliliği üç yıl sürmüştür.
7 Mayıs 1910da Süryani Patriği II. Abdulmesih’in daveti üzer
Midyat Mar Şarbil manastırında Keferzi köylü CERCİS YAVNO ile bir­
likte papazlık rütbesine te rfi’en takdis edilmiştir.

202 —
Madyat Tur - Abidin Episkoposu
A FRAM BİLGİÇ

1946’da Midyat ve Torabidin mıntıkası Metropoliti TEMATHAOS


TOMA ARAŞ vefat edince bu mıntıka muvakkat olarak üç yıl süreyle
Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından idare edilmiştir. Bu
boşluğu doldurmak üzere Midyat ve dolaylarındaki köylerin Süryani ce­
maatının oy birliğiyle bir mazbata tanzim edreek AFRAM BİLGİÇ’in
Episkopos takdis edilmek maksadiyle Patrik I. Afram Barsavm'a sun­
muşlardır. Bunun üzerine Patrik, Afram Bilgiç’in refakatinde Keşiş Nu-
man Aydın olmak üzere yanına çağırdı. Suriye - Homs şehrindeki Patrik­
lik merkezinde Patrik Afram eliyle 6 Nisan 1952 tarihinde Episkoposlu-
ğa takdis ve terfi ettirilm iştir.
A. Bilgiç, Midyat ve Torabidin, İdil ve Nusaybin ilçe ve köylerine
Episkopos olarak tayin edildikten sonra arkadaşı Keşiş Numan Aydın’
la beraber Kudüs, Şam. Halep, Hasece ve Kamışlı gibi şehirleri ziyaret
ederek merkezi olan Midyat’a gelmiş ve görevine başlamıştı.
Episkopos Afram Bilgiç, bu görevindeki vakitlerinin çoğu merke­
zine bağlı Deyrulömür (Derömer) manastırında geçirmeği (Manastır
oldukça tenha ve itikâfa müsait bir yer olmasından ve kendisinin de
böyle bir sükûneti sevdiğinden) tercih etmiş ve «Bugün öleceğim» di­
ye bu manastırda özel olarak kendisine bir mezar kazdırarak hazır bu­
lundurmuştur.

— 203 —
EPİSKOPOS AFRAM BİLGİÇ’İN TAKDİS VE TERFİ
ETTİĞİ RUHANİLER ADEDİ

1) Keşiş (papaz) (1)30 kişi


2) Kâhin Rahip 4 kişi
3) Mülhak Rahip 5 kişi
4) Arhedyakon (Diyakoslar Başkanı) 1 kişi
5) Mşamşone (İncili Şammas • Başdiyakos) 5 kişi
6) Horepiskopos (Başpapaz) 2 kişi
7) Rahibe kadın 2 kişi

Toplam 49 kişi
Bunlardan başka: yeni veya tamir edilmiş yedi kilise'takdis ederek
hizmete geçirmiş, altı defa Zeytin yağı takdis etmiştir.
1940’da askerlik hizmetine dair bir Maymar (Kafiyeli) kitabı telif
etmiştir.
A. Bilgiç, halen 79 yaşında olup üç kez ruhani senato toplantıla­
rına:
a) 1952'de keidisinin takdis ve terfii hasebiyle
b) 1954’de Papaz Aziz Günel'le
c) Patrik I. Afram’ın vefatından ötürü III. Yakup’un patrikliğe seçi­
mi dolayısiyle
d) Mayron Yağı’nın takdisinde bulunmak maksadiyle katılmıştır.

MEZİYETLERİ

Afram Bilgin’in meziyet, karakter ve hareketleri bir reisi ruhaniye


yakışır derecede olup itikâf, oruç, devamlı namaz ve dualar, dinî ve me­
denî kanunlara pek riayetkâr, mutevazi, cömert, misafirperver, fakirleri
kayırır, nurani yüzlü, ahlâklı, kimsenin kalbini kırmaz, kimseyi de her
görmez, herkesi canı gibi seven bir ruhani reisidir.
Kitabımızın çeşitli sahifelerinde kendisinden bahsedildiği okurla­
rımızın hatırında olmalıdır.
Bildiği lisanlar; Süryanice ve Arapçadır.

— 44 —
NUM AN AYDIN
Horepiskopos
(1943 ....)

Numan Aydın; aslen Midyat ilçesinin doğusundaki KEFERZİ köyün-


der.dir. 22/6/1909 da Keşiş CERCİS Yavno ile MARAVGİ’nin kızı FERİ­

Ğ İ Bu satırların yazarı Başpapaz Aziz Günel bu sayıya ilk girenlerdendir.

204 —
Midyat Çevresinin Episkoposluk yardımcılığını yapan
N UM AN A YD IN

DE’den doğmadır. Keferzi köyü kilisesi Mar İZİZOEL kilisesinde Kerbu-


ran Metropoliti ENTİMOS YAKUB’un eliyle vaftiz edilmiştir.
Ebeveyinlerinden iyi bir terbiyeyle yetiştirilerek tahsilini Midyat
Süryani ilk okulunda süryanice, Arapça ve Türkçe lisanlarını öğrenerek
ve bu sayede İlme atılmış yüksek tahsil yapanlar kadar başariyle her
dalda kendini yetiştirmiş olan Numan Aydın, evli olup sekiz çocuk
babsıdır. Çocuklarının tahsiline önem vermiştir.
Midyat Metropolitliğini deruhte eden Metropolit Temathaos Torna
Aras'ın sekreterliğini yapan N. Aydın’nın ahlakım beğenen M. Torna
Araş 3/7/1933 de Diyakosluğa yükseltmiştir.
N. Aydın, 1943’de Midyat Mar Barsavm kilisesinin cemaatının İsra­
rı üzerine ve Mardin Metropolitine vaki olan müracaatlarına binaen M.
Hanna Dolapönü tarafından keşiş olarak 28 Temmuz 1949 tarihinde Mid­
yat Mar Barsavm kilisesinde takdis edilmiştir.
N. Aydın, 1952 yılında Patrik. I. Afram Barsavm eliyle de Horepis-
koposluğa terfi ettirilmiştir.
N. Aydın; Görevine başlayınca adı geçen kilisenin:
a) Çan kulesini, b) Üç oda bir salon modern şekilde nakışlı beyaz

— 205 —
taşlardan ve betondan, c) Yeniden üç Mehrap ve bir Vaftiz mahallini,
d) Kilisenin içi kâmilen Restorasyonomi, e) Kilise avlusuna giriş ka­
pısının çevresini, f) Avlu içinde bir ilkokul binasını, g) Kilise bakıcı
odalarını, h) Elektirk ile bütün-kiliseyi aydınlanması uğurunda yeniden
ilâveler, tamirler yaptırmıştır. Bu inşaat faaliyetini gören diğer meslek­
taşları da onun izinde harekete geçmişlerdir.

NUM AN AYD IN ’ın TELİF ETTİĞİ


KİTAPLAR
1) Büyük Oruca dair Söylev kitabı
2) Midyat ve Torabidin tarihi
3) Mar Barsvm, Mar Aho, Mar İzizoel, Mar Hobel Mar Abrohom,
Mar Şarbil azizlerin hayat hikayeleri
4) Müjde bayramına dair kitabı
5) Elem haftasına dair kitabı
6) Patrik, Afram'ın ölümü hakkındaki Mersiye kitabı
7) Patik. III. Yakubun Midyata olan ziyaretine dair kitabı
8) Elem haftasının Büyük Cuma gününe dair kitabı
9) İsanın doğuş ve kiyam bayramlarına dair kitabı

ARAPÇADAN SÜRYANİCEYE
ÇEVİRDİĞİ KİTAPLAR

1 — Kilisenin yedi sırları ve On Emirler kitabı


2 — Güldürücü Çevriler derlemesi
3 — Tören ve Bayramlarda kullanılan terennümler
*
**
KÜTÜPHANESİ HAKKINDA
BİRKAÇ SÖZ

N. Aydın, kendi el emeğiyle şuradan buradan topladığı ve başkası­


nın telifi olup kendi elyazısıyle nashettiği nefis ve kiymetli nadide Din,
Felsefe ve Tarihe ait ikiyüz elli c ilt’den ibaret kitaplarını kendisinin gö­
revli bulunduğu Mar Barsavm kilisesine armağan ederek orada bir kü­
tüphane kurmuştur .
a) Keza bu kiliseye verdiği armağanları arasında, ayinlerde ku
nılan birkaç kıymetli eski Altın Sırmalı, kakma kumaşlardan yaptırdığı
giyim takımları, b) Gümüş buhurdanlıklar ve madenî Şema'danlıklar,
c) Altın ve gümüş HAÇ’lar vardır.
N. Aydın; karekter ve meziyetleri bakımından, bugüne kadar hiç­
bir tankit ve itiraza meydan vermeden Yurt içinde ve dışından sevilen
bir şahsiyettir. İdare bakımından, gayet iyi bir tarzda cemaatını ve mer­

— 206 —
keze bağlı bütün köylerin cemaat ve ruhanilerini yönettiği gibi Reisi
olan Episkopostan da çok tutulup takdir edilmektedir .
N. Aydın; Midyattaki Devlet okularına yakından ilgi gösterdiği va-
kidir, bu bakımdan da Okul dernek başkanlığında bir kaç yıl kalmıştır,
başkanlığı süresince bu okullara büyük yararlıkta bulunduğundan Mülki,
adlî ve Askeri idarecilerinden takdir kazanmıştır.

BÖLÜM : 16

AZİZ'ler bölgesi Diyarbakırda yetişmiş ve dini idare görevine ka­


tılmış EPİSKOPOS ve METROPOLİTLER’in kimliklerini gösteren bu lis­
te (Doğum yeri bakımından Diyarbakırlı olmasalar dahi) Patirik I. AF
RAM BARSAVM'ın (Diyarbakır Reisi Ruhanilerin Listesi) aynen istin­
sah olunmuştur. (I)

DİYARBAKIR’da YETİŞEN ve RUHANİ İDARE


GÖREVİNE KATILAN METROPOLİTLER

Sayı Adı Tarihi ve Düşünceler

1 Mar Aday Bu zat Diyarbakır’ın ilk üçüncü Episkoposu-


dur. Putperest yaşamış URFA kralı Küçük
ABGAR tarafından öldürüldüğü ve aziz ce­
sedi EĞİL kilisesinde gömüldüğü hakkında-
ki bilgi, KEFERTÜTHE Epsikoposu MAR
BARSAVM hayat hikâyesi kitabında yazılı
olduğu bildirilmektedir. (M. S. 200’nci yıl­
da)
2 Şemun 1. Bu zat, Diyarbakır Metropoliti olup 325 tari­
hinde İZNİK kongresine katılmıştır.
3T Thevodor Diyarbakır Metropolitidir, Keşiş HARUN'U
takdis eden zattır.
4 Marı (Mara 1.) Diyarbakır Metropolitidir, 381 tarihinde İs­
Azizdir tanbul kongresine katılmıştır.
5 Sargis Diyarbakır Metropolitidir. (M.S. 387)
6 Akak Diyarbakır Metropolitidir. İranlIların 7000
esirlerini satın alarak hürriyetlerine kavuş­
turmuştur. (M.S. 410-422)
7 Stiros Diyarbakır Metropolitidir. (M.S. 431)
8 Şemun II. Diyarbakır. Metrolopitidir, Efes ve Halkedo-
na (Kadıköy) kongrelerinde bulunmuştur
(M.S. 448-451)

(1) Bu liste, Suriye • HOMS Metropoliti Milatios Barnaba'nın himmetiyle sağlanmış­


tır. (29/5/1968)
— 207 —
Sayı Adı Tarih ve Düşünceler

9 Pamfiliyos Diyarbakır Metropolitidir. (V. asır)


10 Mara II. Diyarbakır Metropolitidir. (M.S. 464)
11 Yühanna Saoro Diyarbakır Metropolitidir. Bu zat nezih ve
aziz bir kişi olup Diyarbakır Kırk şehit kili­
sesini inşa eden ve Dicle ırmağının üezri-
ne SİLVAN köprüsünü kurandır. (M.S.
484 - 504)
12 Nunus Diyarbakır Metropolitidir. Aslen DiyarbakIr­
lIdır, tanınmış ve zengin fazilet sahibidir.
(M.S. 504)
13 Torna I. Diyarbakır Metropolitidir. Aziz ve zahit,
merhametiyle tanınmış bir zattır (M.S. 505)
14 Mara III. Diyarbakır Metropolitidir. Azizdir, sürgünde
vefat etmiştir. (M.S. 508)
15 İbrahim Kilioğlu Zalim ve kötü bir Halkedonyalıdır. (M.S.
538)
16 Hunumiyos Diyarbakır Metropolitidir. BURD’ANLI MAR
YAKUP tarafından takdis ve tayin edilmiş­
tir. (M.S. 546)
17Y Yusuf Elemedi KALUNİK'lidir, FETRA'nın üzerine el koyma-
sıyle patriklik makamına terfi ettiren zattır.
(M.S. 581)
18 Mar Kiryakos Büyük bilgin, haksızlığa uğramış, onun gün­
El’emedi lerinde ŞEMUN, Halkedona fikrine kaymış
(M.S. 586) ve kürsüsünden uzaklaştırılmış
Diyarbakır'a gönderilerek; (M. S. 578-
623) ve onun günlerinde Roma İmparatoru
MEVRİKİ ölmüştür (M.S. 602)
19 Şamuel Diyarbakır Episkoposudur. İran kralının em­
riyle Mar Kiryakos’la beraber Diyarbakır'a
Patrik tarafından gönderilmişlerdir. (M.S.
611)
20 Torna II. (M.S. 622)
21 Sarkis II.
22 iyavennis I. (M.S. 667)
23 Sevire 1. Maşke oğludur. Patrik olmuştur (M.S. 668)
24 Athanasios 1. (M.S. 684)
25 Torna III. Ünlü bir zat, Mar ŞİLA manastırının kongre-
sine katılmıştır. (M.S. 706-713)

— 208 —
I
Sayı Adı Tarih ve Düşünceler

26 Evliye Thevodot Ünlü bir Zahit, manastırı vardır. Bölgesini


idare etmekten istifa etmiştir. (M.S. 693-
698)
27 Matay Diyarbakırlıdır, Kınnesrin manastırında ye-
tişmişştir, Patrik YULYANE tarafından Di­
yarbakır Metropolitliğine terfişn takdis ve
. tayin edilmiştir. (M.S. 699)
28 Sarkis III.
29 Mar Kuzma Mucize Adamı (M.S. 729)
30 Mar Sobo ZUKNEYİN manastırındandır, Diyarbakır
Metropolitidir (M.S. 730-750)
31 Mar Sevire II. Ayni manastırdan oiup büyük ve Allah’ın
inancına bağlı bir zattır, bir sene sonra gö­
revinden istifa etmiştir (M.S. 751)
32 Sevire III. Ayni manastırdan olup görevinden istifa et­
ti. (M.S. 765’te vefat etmiştir)
33 Mar Abay ERZUN'un Mar Habip manastırından olup
fazilet dolu bir zat. Suruç’a bağlı MANBEÇ
kongresine katıldığı sırada vefat etmiştir.
(M.S. 765)
34 Athanasios II. TELLO kongresine katılmıştır. Onun tarafın-
dan Diyarbakır kilisesi ve GÜD (Diyakosla-
rın İlâhî okudukları yerler) yeniletilmiştir.
(M.S. 752). (Sahife 110 bk.) «Güd» deni­
len yerler görülmektedir).
35 Yusuf II. Metropolit (M.S. 798)
36 Şemuel II. Metropolit (M.S.798)
37 Torna IV. MAR KİRYAKOS’un kongresine katılmıştır.
(M.S. 798)
38 İyavennis II. ATHANASİOS manastırındandır. Patrik Kir-
yakos tarafından Diyarbakır Metropolitliği­
ne takdis edilmiştir (M.S. 810)
39 Mar İğnatios Diyarbakır Metropoliti, KARTMİN (Deyrül-
omur) manastırındandır, Patrik Diyonno-
sios tarafından takdis edilmiştir. (Asır 8.)
40 Mar Habip Diyarbakır Metropolitidir, Deyruzzafaran
manastırındandır, Patrik Yuhanna tarafın­
dan takdis edilmiştir.
41 İbrahim II. Diyarbakır Metropolitidir. Mar Şemu-n ma-
nastırındandır, Patrik Yuhanna tarafından
takdis edilmiştir. (M.S. 858)
— 209 —
Sayı Adı Tarih ve Düşünceler

42 Yuhanna II. Diyarbakır Metropolitidir, Mar Sargis ma-


nastırındandır. Patrik İğnatios tarafından
takdis edilmiştir.
43 Musa Diyarbakır Metropolitidir. EMİLYANE ma-
nastırındandır. Diyonnosios II. tarafından
takdis edilmiştir.
44 İğnatios II. Diyarbakır Metropolitidir. HARBASIN Mar
Gevergis manastırındandır. Diyonnosios II.
tarafından takdis edilmiştir.
45 İyavennis III Diyarbakır Metropolitidir. Mar Barsavm ma-
nastırındandır. Patrik Basil’den takdis edil­
miştir.
46 Yusuf III. Diyarbakır Metropolitidir, ayni manastır­
dandır.
47 İğnatios III. Diyarbakır Metropolitidir, Patrik Yuhanna’-
dan takdis edilmiştir (M.S. 965).
48 Timatos Diyarbakır Şiğore Mar Ahrun manastırın-
dandır. Patrik Yuhanna’dan takdis edilmiş­
tir.
49 Yuhanna III. Diyarbakır Mar Athanasios manastırından-
dır. BAR ABDON’un Şakirtidir. (M.S. 1005)
50 Basilios Diyarbakır Metropolitidir, Bar GAGAY ma-
nastırındandır.
51 İğnatios IV. Diyarbakırlı olup Patrik Diyonnosios Yahya-
dan takdis edilmiştir. (M.S. 1041)
52 Boziro Diyarbakır Metropolitidir, BAR ABDON ta­
rafından epsikopos olarak takdis edilmiş­
tir. Neticede İslâm olmuş, büyük Mihayel
de alâkayı ondan kesmiştir. (M.S. 1170)
53 Basilios II. Kudüs’tandır. Mecdelli Meryem'in manastı-
rındandır. Müterif patrik Yuhanna’dan tak­
dis edilmiştir. (M.S. 1119-1124)
54 Athanasios Silvan Metropolitidir, Patrik Athanasios
VII. tarafından Diyarbakır mıntıkasına da
tayin edilmiştir. (M.S. 1142)
55 — İğnatios VI. Modik manastırından olup Mar Barsavm
manastırında Patrik Athanasios tarafından
takdis edilmiştir, Diyarbakır Metropolitliği
ne tayin eyledi. (M.S. 1150)

— 210 —
Sayı Âdı Tarih ve Düşünceler

56 Diyonnosios Bu zat YAKUB BAR SALİBİ adıyla anılır.


Dâhi ilim hocasıdır, Maraş Metropoliti iken
Diyarbakır Metropolitliğine alınmıştır. (M.
S. 1116-1171)
57 İbrahim III. Büyük Patrik Mihayel’den takdis edildikten
üç ay sonra vefat etmiştir (M.S. 1172) Di­
yarbakır Metropolitidir.
58 İbrahim IV. Diyarbakır Metropolitidir, Şâba manastırın-
dandır, eli işten çektirildi. Tövbe edince
tekrar kabul edilerek HABUR ve MARDİN
mıntıkalarını idaresine gönderilmiştir. On­
dan sonra Urfa’ya verilmiştir. (M.S. 1180)
59 İyavennis IV. Diyarbakır Metropolitidir, Mar Ahrun ma-
nastırındandır, Malatya’da Patrik büyük Mi­
hayel’den takdis edilmiştir.
60 İyavennis V. Adı MİNA’dır. Mar Barsavm manastırından-
dır, şerefli ve fazil bir doktordur, Patrik bü­
yük Mihayel tarafından Malatya'da takdis
edilmiştir. (1191 - 1222) Diyarbakır Metro­
politidir.
61 İğnatios VI. KALONİK’li olup Urfa'dan Diyarbakır'a ve
ondan sonra da Kudüs’e geçmiştir. KAN-
KIRT manastırı onun tarafından onarılmış­
tır.
62 İyavennis VI. Öz adı SALİBA’dır. (M.S. 1253) de vefat et­
miştir. Diyarbakır Metropolitidir.
63 Diyoskoros Diyarbakır Metropolitidir, HASANKEF kale-
sindendir (M.S. 1283)
64 Giriğorios Diyarbakır Metropolitidir. Araplar tarafın­
dan öldürülmüştür. (M.S. 1307)
65 İyavennis VII. Öz ismi İSMAİL’dir, Patrik olmuştur. (M.S.
1329-1333)
66 Korillos Saade (M.S. 1333- 1336) Diyarbakır Metropoliti­
dir.
67 Korillos Davit (M.S. 1336) Diyarbakır Metropolitidir.
68 Diyonnosios Diyarbakırlıdır. Sonradan Patrik olmuştur.
Yusuf IV.
Garipoğlu
69 Korillos İbrahim Patrik olan Yusuf’un kardeşidir. (M.S. 1375-
V. Garipoğlu 1381)

— 211 —
Sayı Adı Tarih ve Düşünceler

70 Athanasios IV. Diyarbakır Metropolitidir. Patrik HALEF’in


merasiminde bulundu (M.S. 1455-1474)
71 İyavennis VIII. Öz ismi YUHANNA’dır. Savur ve Diyarbakır
Metropolitliğini yapmıştır ve ondan sonra
Patrik olmuştur. (M.S. 1474- 1483)
72 İyavennis IX. Öz ismi YAKUP ll.’dir. Diyarbakır Metropo­
litidir. (M.Ş. 1483 -1487)
73 İyavennis X. Öz ismi YUHANNA’dır. Diyarbakır Metropo­
litidir. (M.S. 1490- 1494)
74 Filiksinos Öz ismi YAKUP III., Diyarbakır Metropoliti­
dir. (1496-1512)
75 Filiksinos II. Öz ismi YUHANNA, Diyarbakır Metropoliti­
dir. (M.S. 1523- 1533)
76 Filiksinos III. Öz ismi FARACULLAH, Diyarbakır Metropo­
litidir. (M.S. 1542- 1577)
77 Şemun IV. Mardin’in KILAT’MARA köyündendir. Diyar­
Arapoğlu bakır Metropolitidir. (M.S. 1583- 1588)
78 Timataos Torna Savur ve Diyarbakır Episkoposudur. (M.S.
1588-1592)
79 Athanasios Yeşu I. Diyarbakır Metropolitidir. (M.S. 1592-1620)
80 Timataos Kayser Nurattingil’dendir. Diyarbakır Metropoliti­
dir. (M.S. 1627-1642)
81 Timataos İsa Niiveyyirgil’dendir. 1654’de vefat etmiştir.
1
(M.S. 1645- 1654) Diyarbakır Metropoliti­
dir.
82 Timataos Musulllu, Kudüs ve Milibar’a (Hindistan)
Abdulcelil geçerek vefat etmiştir. (M.S. 1671)
83 Timataos Patrik Şükrallah, gayri meşru, Diyarbakır’da
Şükrallah t. bulunmuştur. Diyarbakır Metropolitidir.
(M.S. 1642-1670)
84 Timataos Kamşe- Salah köyündendir. Diyarbakır Metropoliti­
oğlu Yeşu II. dir. (M.S. 1662- 1690)
85 Timataos Kasre köyündendir. (M.S. 1690- 1714, 1715
Şükrallah II. de vefat etm iştir).
86 Athanasios Aslan Diyarbakırlıdır. Dâhi ve nezih bir şahsiyet­
tir. (1714-1741)
87 Korillos Gever- Mardinlidir. Saniyeoğludur. (M.S. 1745-
ğis 1. 1747) Diyarbakır Metropolitidir.

— 212 —
Sayı Adı Tarih ve Düşünceler

88 Severios Torna Kıtırbıllı, Urfa’dan Diyarbakır’a geçmiştir


ve Kıtırbıl kilisesindeki mezarına gömül­
müştür. (1768-1773)
89 Griğorios Bişare Bitlislidir, Kudüs ve Diyarbakır'da Metro-
politlik yapmıştır. (M.S. 1774-1782).
90 Severios İbrahim Diyarbakırlıdır. Diyarbakır Metropolitidir.
(M.S. 1782)
91 Basiliyos İlyas Diyarbakır ve Doğu Patrik muavinliğini yap­
mıştır. (M.S. 1818)
92 Athanasios Diyarbakırlıdır. (M.S. 1840). Diyarbakır
Abdulmesih 1. Metropolitidir.
93 Griğoriyos Diyarbakırlıdır. Episkopostur. (M.S. 1843-
Gevergis II. 1860) Diyarbakır Metropolitidir.
94 Yoliyos Abdul­ Mardinlidir. Diyarbakır Metropolitidir. (M.
mesih II. S. 1860-1862)
95 Korillos Gever­ Mardinlidir. Diyarbakır Metropolitidir. (M .
gis III. S. 1882-1888)
96 Griğoriyos Ab­ SADAT’lıdır. Patrik olmuştur. (M.S. 1890-
dullah 1895)
97 İyavennis Man- Aslen Keldanidir (M.S. 1899-1901) Diyar­
sur XI. bakır Metropolitidir.
98 İyavennis İlyas XII. Şakir ailesindendir. Patrik olmuştur, Diyar­
bakır Metropolitidir. (M.S. 1908-1912. Ha­
yat hikâyesi).
99 Athanasios Torna Musulludur, (M.S. 1917 -1951) Diyarbakır
Metropolitidir.
100 Diyonnosios Urfalıdır. (M.S. 7 Temmuz 1933) (Hayat hi­
Abdunnur kâyesi) Diyarbakır Metropolitidir.
101 Temathaos Torna Erzoğluludur, (M.S. 1947) Diyarbakır Met-
Araş ropolitliğini yapmıştır.
102 Filiksinos Hanna Mardinlidir, Hayat hikâyesi (M.S. 1885-
Dolapönü 1969).

Yukarıda belirttiğimiz Ruhani Reislerinden başka Kudüs'te münte­


şir «HİKMET» Dergisinden derlenen ve aslen Diyarbakırlı olan diğer
Ruhani Reisleri de listemize ekliyoruz:
103 Yunus El-Fazıl (M.S. 504) Diyarbakırlıdır ve Diyarbakır Metropo­
litidir. C: 4/7 S: 212
104 Yolyos Zemerya (M.S. ...) Diyarbakırlıdır ve Diyarbakır Metro­
politidir. C: 4/7 S: 212

— 213 —
105 İyavennis Herat (M.S. ...) Diyarbakırlıdır ve Afganistan Metro­
politidir. C: 4/7 S: 212
106 Bitris (M.S. 1000) Diyarbakırlıdır ve Arzun Metropolitidir. C:
4/7 S: 212
107 II. Temathaos (M.S. 1080) Diyarbakırlıdır ve Kudüs Metropoliti­
dir. C: 4/7 S: 212
108 İyavennis (M.S. 1198) Diyarbakırlıdır ve Homs Metropolitidir.
C: 4/7 S: 212
109 Abdulezel (M.S. 1640) Diyarbakırlıdır ve Kudüs Metropolitidir.
C: 4/7 S: 212
110 Yeşu Kamşeoğlu II. (M.S. 1662) Diyarbakırlıdır ve Diyarbakır
Metropolitidir. C: 4/7 S: 212
111 İyavennis Torna (M.S. 1730- 1752) Diyarbakırlıdır ve seyyar gö­
revli Metropolit. C: 9/7 S: 195
112 Grigorios Abdullahat (M.S. 1731) Diyarbakırlıdır ve Kudüs Met­
ropolitidir. C:4/7 S: 212
113 Yuhanna Şammas Şahin (M.S. 1740- 1755) Diyarbakırlıdır ve
Diyarbakır Metropolitidir. C: 9/7 S: 265
114 Grigorios Eyyup (M.S. 1740) Diyarbakırlıdır ve Gerger Metropo­
litidir C: 4/7 S: 212
115 Grigorios Torna (M.S. 1752) Diyarbakırlıdır ve Şam Metropoliti­
dir. C: 4/7 S: 212
116 Torna Kıtırbıllı (M.S. 1770) Diyarbakırlıdır ve Diyarbakır Metro­
politidir. C: 9/7 S: 196
117 Diyonnosios Yakup (M.S. 1798) Diyarbakırlıdır ve Diyarbakır
Metropolitidir C: 4/7 S: 212
118 İyavennis Yeldo (M.S. 1824) Diyarbakırlıdır ve Diyarbakır Met­
ropolitidir. C: 4/7 S: 212
119 Grigorios Gevergis (M.S. 1866) Diyarbakırlıdır ve Diyarbakıı
Episkoposudur. C: 4/7 S: 212.

BÖLÜM : 17

DİYARBAKIR SÜRYANİ KADİM KİLİSESİ KİTAPLIĞINDAKİ


2. No.’da Kayıtlı İNCİL’e eklenmiş Ruhaniler, Ruhani Reisleri
' ve Din Görevlileri Listesi

Bu İNCİL M.S. 24/Eylül/1749’da Kusuran’lı Horepiskopos YEŞU ta­


rafından nashedilince, aşağıdaki SONSÖZ yazısı yazılmış ve ayni hat­
tat tarafından bir de liste eklenmiştir.
Hattat diyorki:
«İşbu Mukaddes İncil kitabı 1749 tarihinde Eylül ayının 24. günün­
de hitam bulmuş ve bu tarihte Süryani kadim milletinin büyük Patriği

— 214 —
İGNATİOS URFAU GEVERGİS (rahmetli patrik Abdulmesih'in kardeşi
oğludur) ve Ortadoğu patrik mülhaki Mafiryan BASİLİYOS AZAR ve
Uzakdoğu ülkelerinin yine patrik mülhaki Mafiryan BASİLİYOS ŞÜK-
RÜLLAH, ki bütün Hindistan ve Milibar’ı idare edendir, Kudüs Metropo­
liti Mar Griğoriyos Cercis, Şam Episkoposu Mar Griğoriyos Torna, Ha-
besli Mar Musa manastırının Metropoliti Diyoskoros Sarohan ve Urfa
Metropoliti Siveriyos Abdullahat, Mardin ve Deyruzzafaran Metropoliti
Musullu Korillos Gevergis, Beşiri Mar Kuryakos manastırının Metropo­
liti Griğoriyos Boğos, Malatya'nın Mar Abhay manastırının Metropoliti
Korillos Farcullah, Cizre Metropoliti Diyoskoros Şükrullah ve Metropo­
lit Athanasios Abdulkerim ve Episkopos Korillos Rızkallah ve Maden
Metropoliti Diyonnosiyos Yusuf’un günlerinde yazılmıştır.
Bu tarihteki Meryemana kilisesinin ruhanilerinin adlarını yazıyoruz
1— Bu İncil kitabını yazan KU- 21— Keşiş Sarohan
SURAN’I Horepiskopos YE- 22— Keşiş İliye
şum, 23— Arhidiyakon (Diyakoslar
Bu kitabın yazılmasına dela­ Reisi) İliye
let eden Horepiskopos AB- 24— Arhidiyakon Yakup
DUNNUR, ki bütün masraf­ 25— Arhidiyakon Abdullahat
larını kendisi ödemiş ve ba­ 26— Arhidiyakon Kavmi
bası ASLAN, anası HAVVA 27— Şammas (Baş diyakos)
nın ruhlarına ithaf etmiştir. Sefer
3— Hori Murat Can 28— Şammas Yakup
4— Hori Torna 29— Şammas Yakup
5— Hori Şükrü 30— Şammas Yakup
6— Keşiş Abdullahat 31— Şammas Hanna
7— Keşiş Aslan 32— Şammas Torna
8— Keşiş Davut 33— Şammas Torna
9— Keşiş Zekeriya 34— Şammas Emirşah
10— Keşiş Hanna 35— Şammas Emmanuil
11— Keşiş Abdullahat 36— Şammas İbrahim
12— Keşiş Abdulmesih 37— Şammas İbrahim
13— Keşiş Barsavm 38— Şammas İbrahim
14— Keşiş İliye 39— Şammas Eşaye
15— Abdullahat 40— Şammas Hanna
16— Keşiş İshak 41— Şammas Hanna
17— Keşiş Yakup 42— Şammas Abdullahat
18— Keşiş Yeşu 43— Şammas Abdi
19— Keşiş İshak 44— Şammas Yakup
20— Keşiş Şükrü 45— Şammas Kavmi

lı) Hattat önce kendisini takdim ediyor.

— 215 —
46— Şammas Yeşu 59— Kardeşi Hovaca Eremye
47— Şammas Sarohan 60— Öğretmen Eremya
48— Şammas İbrahim El-Sayığ
49— Şammas Ağacan 61— Öğretmen Mesut
50— Öğretmen Yakup Heşmi 62— Mıkdesi Şahin
51— Öğretmen Yakup Ağacan 63— Mıkdesi Abdullahat
52— Öğretmen Abdulmesih 64— Mıkdesi Yeşu
53— Öğretmen Hanna El-Sayığı 65— Hovaca İshak
54— Öğretmen Torna (kerdeşi) 66— Hovaca İshak Fethi
55— Öğretmen Gevergis 67— Hovaca Fethullah
56— Öğretmen Abdullahat 68— Hovaca Eremya
57— Öğretmen Hıdırşah 69— Hovaca Mıkdesi Esat
58— Öğretmen Mirza 70— Hovaca İshak (kardeşidir)
»Ben bu kitabı yazan YEŞU, Babam NAMİ, Anam ALARİYE ve bü­
tün ölülerime dua etmenizi rica ediyorum.
2 No.’da kayıtlı Incil'in tecdit edilmiş tarihçesi:
«İşbu Mukaddes İncil kitabı, rahmetli SAOR Melkün oğlu Horepis-
kopos Torna Kıtırbıllı eliyle tecdit edilerek, sayın Metropolitimiz Mar
Griğoriyos Gevergis günlerinde ve (Yunanî 2156, Miladî 1845) yılında
tecdit edilmiştir».
İkinci kez tecditde:
Patrik Yunan günlerinde (Yunanî 2129. Miladî 1818) Aralık ayının
8’nci günündedir.

ELEM HAFTASINA AİT FANKİTH KİTABINDA


YAZILI BULUNAN RUHANİLERİN ADLARI

Aşağıda parantez içinde kaydedilen bu kitabın ilahiler bölümünden


aktarılmıştır:
«İşbu Fankift kibatı, sayın ve kadasetli Patriğimiz İĞNATİYOS MA-
TİYOS ve Mafiryan BİŞARE ve Metropolit Griğoriyos ve Metropolit İk-
limis günlerinde, yani: (Yunanî 2103. Miladî 1792) tarihinde Horepis-
kopos YEŞU oğlu Horepiskopos MİRZA tarafından yazılmıştır.
Bu tarihteki Meryem Ana kilisesinde bulunan ruhanilerin isimleri­
ni veriyoruz:
1— Horepiskopos Yeşu oğlu Horepiskopos Mirza (Yazan)
2— Horepiskopos İshak
3— Horepiskopos Yusuf
4— Horepiskopos Eramya
5— Keşiş Yakup
6— Keşiş Yeşu
7— Keşiş Mirza

— 216 —
I
8— Keşiş Nami
9— Keşiş Abdullahat <
10— Keşiş Abdullahat
11— Keşiş Abdullahat
12— Şammas Zekeriye, ve daha yüzden fazla baş diyakos ve diyakos-
lar vardırki isimlerini yazmağa lüzum görmedik.
>
BÜYÜK ORUCA AİT FANKİTH KİTABINDA YAZILI BULUNAN
RUHANİLERİN ADLARI

Aşağıda parantez içinde kayıtlı olanlar kitabın ilahiler bölümünden


aktarılmıştır:
«İşbu kitap, Patrik ŞÜKRRALLAH’ın halefi Patrik GEVGERİS ve Di­
yarbakır Metropoliti ve Urfa Metropoliti Abdullahat, Kudüs Metropoliti
Torna, HALEP Metropoliti Cercis, Metropolit Boğos, MUSUL Metropo­
liti Gevergis günlerinde, yani (Yunanî 2057, Miladî 1747) tarihinde Ke­
şiş Aslan tarafından yazılmıştır. Bu tarihte Meryem Ana kilisesinin Ru­
hanileri şunlardır»
1— Horepsikopos Abdullahat 16— Keşiş Abdullahat
2— Horepiskopos Yeşu 17— Keşiş Torna
3— Horepiskopos Abdunnur 18— Keşiş İliya
4— Keşiş Abdullahat 19— Keşiş Şükrü
5— Keşiş Aslan (kitabı yazan) 20— Keşiş İshak
6— Keşiş Murat Can 21— Mıkdesi Hıdırşah
7— Keşiş Davut 22— Mıkdesi Yakup
8— Keşiş Zekeriye 23— Mıkdesi Yakup
9— Keşiş Hanna 24— Mıkdesi Saliba
10— Keşiş Abdullahat 25— Mıkdesi Hıdırşah
11— Keşiş Torna 26— Mıkdesi Torna
12— Keşiş Cercis 27— Mıkdesi Hanna
13— Keşiş Barsavm 28— Mıkdesi Eramya
14— Keşiş Yusuf 29— Şammas Abdullahat
15— Keşiş Abdulmesih

BÜTÜN SENE DEVRESİNE AİT FANKİT KİTABINDAKİ


RUHANİLERİN ADLARI

Aşağıda parantez içinde kayıtlı olanlar bu kitabın İlâhiler bölümün­


den aktarılmıştır:
«İşbu Fankith Kitabı (Yunanî 2068. Milâdî 1757) yılında Ağustos a-
yının 15'nci günü Meryem Ana ölümünün yıldönümü anma bayramında
ve sayın kadasetli Patriğimiz Moran Mor İğnatiyos Urfalı GEVERGİS ve
Mafiryan Basiliyos AZAR ve Diyarbakır Metropoliti CERCİS günlerinde,

— 217 —
Kıtırbıllı Horepiskopos Toma’nın Kamış kalemiyle yazılmıştır. Bu tarih­
teki Meryemana kilisesinde Ruhani hizmette bulunan şunlardır:
1— Horepiskopos Aslan 14— Keşiş Yakup
2— Horepiskopos Abdunnur 15— Keşiş Şükrallah
3— Horepiskopos Muratşah 16— Keşiş İliye
4— Horepiskopos Hanna 17— Keşiş İshak
5— Horepiskopos Abdullahat 18— Keşiş Mesut
6— Horepiskopos Torna 19— Keşiş İshak
7— Horepiskopos Şükrallah 20— Şidyak İliye
8— Keşiş Davut 21— Şammas Torna
9— Keşiş Zekeriya 22— Keşiş Eşaye
10— Keşiş Barsavm 23^- Şammas İbrahim
11— Keşiş İliye 24— Şammas Sefer
12— Keşiş Abdullahat 25— Şammas Yakup
13— Keşiş İshak

KADDİSLERE (Azizler) AİT FANKİTH KİTABINDAKİ


RUHANİLERİN İSİMLERİ

Aşağıda parantez içinde kayıtlı olanlar bu kitabın İlâhiler bölümün­


den aktarılmıştır:
«İşbu Kaddislerin Fankit Kitabı, ben hakir Şammas Murat Can, ken­
di el yazımla sayın RUHANİ PEDERLER'imiz İğnatiyos Patrik Gevergis
(Musullu), Kudüs Metropoliti Halepli Cercis, Diyarbakır Metropoliti
Athanasiyos Torna, Halep Metropoliti Mihayel, Şam Metropoliti Halep­
li Hanna Nebk ve Sadat Metropoliti Sarohan'nın günlerinde, yani (Yu­
nan? 2080. Miladî 1769) tarihinde ve Meryem Ana kilisesinin ruhani
hizmetinde bulunan aşağıda isileri yazılı ruhanilerin günlerinde yazıl-
mıştır»
1— Episkopos Rızkallah 14— Hori Şükrallah
2— Episkopos Yeşu 15— Hori İshak
3— Metropolit Behnem 16— Hori liye
4— Metropolit Bişare 17— Hori İshak
5— Metropolit Matta 18— Keşiş Yeşu Sayığ
6— Metropolit Hanna 19— Keşiş Yeşu Kavak
7— Metropolit Şemun 20— Keşiş Hanna
8— Metropolit Favlos 21— Keşiş Torna
9— Metropolit Behnem 24— Baş Diyakos Yeşu
10— Episkopos Anton 25— Reis Hanna
11— Hori Murat Can 26— Şammas İshak
12— Hori Davut 27— Şammas Fethi
13— Hori Torna 22— Baş Diyakos Kavmi Saor

— 218 — t
23— Baş Diyakos Abdullah 35— Şammas Tadaris
28— Şammas Abdullahat 36— Şammas Murat Can
29— Şammas Ruhi Can 37— Şammas Yakup
30— Şammas Mirze 38— Şammas İbrahim
31— Şammas Cercis 39— Şammas Abdi
32— Şammas Yusuf 40— Şammas Eramya
33— Şammas Yeşu 41— Şammas Kiryakos
34— Şammas Barsavm
ve daha alt dereceli yüzden Diyakoslar bulunmaktadır».

SENELİK DEVRESİNİN BELLİ BAŞLI BAYRAMLARIN


FANKİTH KİTABINDA İSİMLERİ BULUNAN RUHANİLER

Aşağıda parantez içinde kayıtlı olanlar bu kitabın İlâhiler bölümün­


den aktarılmıştır:
«Aşağıda bayramların Fankith kitabını, ben hakir Şammas Murat
Can tarafından ve el yazımla yazmış olduğumu, bu kitaptan feragatim
(Ruhani pederlerimiz sayın Patrik Urfalı A. Mesih’in kardeşi Gevergis,
Mafiryan Gevergis, Beşiri Metropoliti Şemun, Bitlis Metropoliti Bişare,
Kudüs Metropoliti Halepli Cercis, Urfa Metropoliti Kıtırbıllı Torna, Ha­
lep Metropoliti Mihayel, Şam Metropoliti Halepli Hanna, Nebk ve Sadat
Metropoliti Episkopos Sarohan, Şirvan ve İç Maden Metropoliti Beh-
nem, Musul Metropoliti Rızkullah, Mar Behnem manastırının Metropoli­
ti Behnem’in günlerinde, yani (Yunanî 2078, Miladî 1767) tarihinde ol­
muştur. Bu sırada Meryem Ana kilisesinin ruhani hizmetinde bulunan
zevat şunlardır: (Eylül ayının 11 ’nci günü)»
1— Horepiskopos Murat Can 10— Keşiş Yeşu
2— Horepiskopos Davut 11— Keşiş Yeşu
3— Horepiskopos Abdullah 12— Keşiş Hanna
4— Horepiskopos Torna 13— Keşiş Torna
5— Horepiskopos Şükrullah 14— Baş Diyakos Abdullah
6— Horepiskopos İshak 15— Baş Diyakos Kavme Saor
7— Horepiskopos İliye 16— Baş Diyakos Yeşu
8— Horepiskopos İshak 17— Reis Hanna
9— Horepiskopos Şükrullah

1/10 No. ALTINDAKİ BÜYÜK İNCİL’İN TARİHÇESİ


(Kış mevsiminde kullanılan İncil)

Aşağıda parantez içinde kayıtlı olanlar bu kitabın son sayfasından


aktarılmıştır:
«İşbu İncil Kitabı 18/Ağustos/1980 Yunanî ve 1669 Miladî tarihin-

— 219 —
I

de Patrik Şükrallah ve Mülhaki Doğu Mafiryanı Habip Efendilerin gün­


lerinde yazılmıştır.
Yazılmasını emreden Sayın Patrik ile Sayın İhtiyar İncilli Şammas
ve Patrik DİVANI vekili rahmetli Devlioğlu Şammas Şemun olup GER-
GER’in VANK köyünden Keşiş Nikodimos oğlu Şammas Melki kalemiy­
le yazılmıştır.
Bu Mukaddes Kitap Diyarbakır Meryem Ana kilisesinin güneyine
bakan Riyaset Odasında yazıldığı sırada kilisede hizmet gören ruhaniler
şunlardır»
1— Horepiskopos Gevergis 23— Şammas Abdunnur
2— Keşiş Hedeye 24— Şammas Emirşah
3— Keşiş Hanna 25--- Şammas Mirze
4— Keşiş Kende 26— Şammas Karnük
5— Keşiş Şemun 27— Şammas Yakup
6— Keşiş Hanna 28— Şammas Hıdır
7— Keşiş Torna 29— Şammas Şahin
8— Keşiş İliye 30— Şammas Mirza
9— Keşiş Abdulmesih 31— Şammas Yeşu
10— Keşiş Nami 32— Şammas Hanna
11— Keşiş Yakup 33— Şammas Eramya
12— Keşiş Handan 34— Şammas Sarkis
13— Keşiş Abdullahat 35— Şammas Sefer
14— Keşiş Hadaye 36— Şammas Daniel
15— Keşiş Bitris 37— Şammas Haço
16— Keşiş Şemun 38— Şammas Aslan
17— Keşiş İshak 39— Şammas İbrahim
18— Şammas Şemun 40— Şammas Kiryakos
19— Şammas Mesut 41— Rahip Yakup
20— Şammas Handan (Patrik Divanı bakıcısı)
21— Şammas Mesut 42— Şammas Yusuf
22— Şammas Abdullahat
«Kilisede Ruhani hizmet görenlerin adlarını yazarken gelecek za-
manlar için, bu kitabı tetkik edenler tarafından bunların ruhlarına dua
okumalarını rica ederim. Sayın merhum Devli oğlu Şammas Şemun ta­
rafından bu «Mukaddes Kitabı» kendi ruhu için ve annesi Mübarike ve
temiz ruhlu melek Ziyade ve karısı Mıkdesiye Mahbi ve bütün ölüleri­
nin ruhuna ve bilhassa hayatta olan ve çok sevdiği kızı Meryem Hatun
ve biricik oğlu Torna Can Çelebi’nin hayatlarının korunması bakımından
ithaf etmiş ve Meryem Ana kilisesine vakfeylemiştir.
Torna Can Çelebi'nin doğumu (6/7/1973 Yunanı tarihine göredir).
İşbu kitap (Yunanî 2100, Miladî 1789) tarihinde ve Patrik Matiyos
hazretlerinin günlerinde Şammas Yakup oğlu İliye tarafından tecdit e-

— 220 —
dilmiştir. (Bu zat Kudüs Metropoliti Mar Griğoriyos Bişare'nin kardeşi­
dir). Diyakosların çokluğundan isimlerini yazmağa imkân bulamayınca,
yukarıda adları yazılı kişilerin yazılmasiyle iktifa ediyoruz».
Yukarıda isimlerini verdiğimiz; bu kitapları tetkik ederken bu mik­
tardaki kalabalık ruhanilerin isimlerine tesadüf edildiğine göre, acaba
kilise kütüphanesinin tümü tetkik edilecek olursa daha nice kesif bir
sayıya varabileceğimiz hatırda tutulmalıdır.

DİYARBAKIR MERYEM AN A KİLİSESİNDEKİ EMANETLER

Yukarıda belirtilen ve kütüphane sıra No. 1 -10 olan İncil kitabının


tetkiki sırasında şu önemli kayıtlara da rastlanmıştır:
a) Metropolitlerin kullandıkları bir Haç:
«Urfalı Metropolit Gabriel’in öz malı olan bu Haç, babası Doktor
Şammas İlyas ve validesi Mıkdesiye Meryem’in ruhuna ithafen Diyar­
bakır Meryem Ana kilisesine vakfetmiş olduğuna dair aşağıda yazılı
şahitlerin huzurunda teslim alınmıştır. Haçın belirli alâmetleri şunlar­
dır: Haçın ortasında bir ELMAS taş, aşağı kısmında SEYLAN taşı, ikinci
yüzünde YAKUT’tan bir taş bulunmaktadır. Haç halis altındır, üzerinde­
ki tarihi yazıt şu ifadeyi vermektedir: «Haziran ayının ... gününde ve
1880 Miladî yılında yapılmıştır. Urfalı Metropolit Mar Diyoskoros Gab-
riel’in öz malıdır. Şehadet ederiz». Şahitler: Keşiş Mirza, Keşiş Kirya-
kos, Keşiş Yusuf, Şammas Torna, Şammas Yusuf ve Horepiskopos Ab-
dullahat’tır».
b) İkinci kayıt, çan kulesi:
Meryem Ana Kilisesinin yukarki damına (şimdiki görünen) çan ku­
lesinin inşa edildiği ve çanın takıldığı tarihi vesikanın da bu İncil kita­
bında bulunmuştur. Vesika şu ifadeyi taşımaktadır: «Yunanî tarihi 2157
M.S. 1846 yılında rahmetli EŞAYE oğlu Episkopos Grigorios Gevergis
(Diyarbakırlı) in günlerinde, büyük bir gayret ve yorgunluk neticesinde,
Müslüman cemaatı ve bizim Hıristiyan cemaatımızın bazılarından bir
çok tahkir ve küfürler içinde bu kilisenin ÇAN’ını takabildik. İşbu yazı
Mart ayı büyük orucun birinci haftasında yazılmıştır, bu yazıyı incele­
yenlerin, ölülerimize, ruhlarına bir dua okumalarını istirham ederim».
c) Üçüncü kayıt. Ruhanilere kesin bir emir:
«Yunanî tarihinin 2102 ve Milâdî 1791 tarihinde, Mayıs ayının 11 ’ci
gününde mübarek ve sayın Ruhani kâhin evlâtlarımızla yaptığımız top­
lantı neticesinde bu karara vardık, şöyleki:
Eski zamanlardan beri ruhani babalarımızdan tevdi edilen gelenek­
lere göre bundan böyle her hangi bir kâhin (ruhani) in hizmetinin haf-

— 221 —
Müellif 9’ınci asırda yazılı İncili tetkik ediyor.

ta sırası geldiğinde, o ruhani yatağını evinden alır SAOR'un(1) odasın­


da serer ve Pazartesi gününden ertesi Pazartesi gününün sabahına ka­
dar görevinden ayrılamaz. Saor odasındaki yatağında geceleri yatacak­
tır. Bu emre riayet etmeyen bir ruhani, görevinden uzaklaştırılacaktır.
İmza ve onay: PATRİK MATİOS».

(1) Çanı çalan ve kilisenin kandillerini yakan, temizliğine bakan kişiye SAOR denir.

— 222 —
BÖLÜM : 18
SÜRYANİ KADİMLERİN HIRİSTİYANLIĞI KABUL ETTİKLERİ (M.S. 38)
TARİHİNDEN ZAM ANIM IZA (1969) KADAR GELEN PATRİKLERİN
İSİM VE GÖREV TARİHLERİNİ GÖSTEREN ÇİZELGEDİR
(Bu çizelge halen Mardin - Deyruzzafaran manastırı kitaplığındaki
Patrikler listesinden aktarılmıştır).
Sıra Patriğin Adı Görev
No. Tarihi Düşünceler
1— Şemun Fetros M.S. 37-67
(Sen Piyer)
2— Afodios 67-79
3— İğnatios Elnurani 79-127
4— İron 107-127
5— Kornilios 127-140
6— İros Odos 140-156
7— Theofilos 1. 157-172
8— Maksimyanos 172-190
9— Srafiyon 190-211
10— Esklifiyadis 211-223
11— Filatos 223-226
12— Zbinos 226-236
13— Baböle 237-244
14— Fabiyos 244-251
15— Dimitriyanos 251-259
16— Buluş I. Samsatlı 259-271
17— Domenos 271-281
18— Timiyos 281-291
19— Korilos 291-302
20— Turanos 302-313
21— Bitaliyos 313-319
22— Filocanios 319-324
23— Estathaos 324-340 Bizansılılar tarafından sür­
gün edilmiştir.
24— Bulinos 340-360
25— Ulaliyos 331-333
26— Orfaniyos 333-334
27— Filakilos 334-342
28— İstifanos 342-344 BizanslIlar tarafından tayin
29— Levantios 344-357 edildikleri için meşru sayı-
30— Udeksiyos 358-359 lamadılar
31— Militos Milatios 360-361
32— Hanyas 361-362
33— Bolinos II. 362-388
34— Oğris 388-393
— 223 —
35— Lukiforos /
36— Uziyos
37— Flabiyanos I. 381-416
38— Farforiyos 416-418
39— Aleksandros 418-426
Meşru sayılmayanlardan
40— Thevodotos 428- 429
41— Yuhanna I. 429-441
42— Dominos II. 441-449
43— Maksimos 449-460
44— Fetros II. (Kassar) 467-500
45— Basil 456-458
46— Afak (Akak) 458-459
47— Martur 460-467 BizanslIlar tarafından tayin
48— Yolyan 471-475 edildiklerinden meşru sa­
49— İstifanos 478-481 yılmamışlardır.
50— İstifanos II. 481- 482
51— Klevidos 482- 485
52— Fladiyos 501-508
53— Flabiyanos II. 508-512
54— Silveriyos I. (Büyük) 512-542
55— Yuhanna II. 636-649
56— Favle I.
57— Afroniyos
58— Bladiyos
59— Afrem (Amidli) Gayri meşru
60— Rumaniyos I.
61— Griğoriyos
62— Anastasiyos II.
63— Sarkis (Sercis) (Tille) 544-547
64— Favli (Karagil) II. 567-575
65— Anıstasiyos I.
66— Fetra (Kalonikli) III. 577-591
67— Yolyane II. 591-595
68— Atanasiyos (Deveçi) 595-635
69— Yuhanna III.
70— Thevodora I. 649-667
71— Sevire Meşke oğlu II. 668-684
72— Athanasiyos Beledi II. 684-687
73— Yolyana III. 688-708
74— İlyas I. 709-724
75— Athanasiyos III. 724-739
76— İyavennis IV. Yuhanna III. 739-755
77— İshak (Amedli) 755-759 Gayri meşru
78— Athanasiyos IV. (Sendeli) 755-759
79— Gevergi 759-790
80— Davut (Amedli)
81— Yusuf (Amedli) I. 790-792
82— Kiryakos (Tagritli) 793-817
83— Diyonnosiyos (Telmah- 818-844
ralı)
84— Yuhanna IV. 847-874
85— İğnatiyos II. 878-883
86— Thevodosiyos Romanos 887-895
87— Diyonnosiyos II. 897-909
88— Yuhanna V. 910-922
89— Basiliyos I. 923-935
90— Yuhanna VI. 936-954
91— İyavennis 1. 954-957 1
92— Diyonnosiyos III. 958-961
93— İbrahim (Amedli) 962-963
94— Yuhanna VII. 965-986
gö- Athanasiyos IV. 987-1003
(Salahlı)
ge— Yuhanna Abdon VIII. 1004-1031 Mezarı Diyarbakır'da
97— Diyonnosiyos IV. 1032-1042
98— Yuhanna IX. 1048-1057 Yuhanna Abdunoğlunun
ğenidir.
99— Athanasiyos VI. 1058-1063
100— Yuhanna Şuşanoğlu X. 1064-1073
101— Basiliyos III. 1074-1076
102— Yuhanna Simando XI. 1086-1088
103— Diyonnosiyos Laazar V. 1077-1079
104— İyavennis II.
105— Diyonnosiyos Mar- 1088-1090
kos VI.
106— Athanasiyos Abul- 1090-1129
faraç VII.
107— Yuhanna XII. 1129-1137
108— Athanasiyos Yeşu VIII. 1139-1166
109— Mihayel Rabo 1166-1199
(Büyük) 1.
110— Athanasiyos Saliba IX. 1199-1207
111— Mihayel II. (Küçük)
112— Yuhanna Yeşu XIII. 1208-1220 Hattat -
\

113— İğnatiyos Davut III. 1222-1252


114— Diyonnosiyos Ahrun 1252-1261
(Angür)
115— Yuhanna Bar 1261-1263 Madenlidir
Madeni XIV.
116— İğnatiyos Yeşu IV. 1264-1283
117— Filiksinos Nemrut 1283-1292
118— Kostantin MalatyalI
119— Barsom
120— Bedir Zohe (Mardinli) 1293-1333
121— İyavennis İsmail 1333-1365
122— İğnatiyos Şahap V. 1365-1381
123— İğnatiyos İbrahim VI. 1381-1412 Garipoğludur, DiyarbakIr­
lIdır.
124— İğnatiyos Behnem 1413-1455
125— İğnatiyos Halef 1456-1483
Madenli
126— İğnatiyos Şeylillah 1483-1493
127— İğnatiyos Nuh 1494-1509
128— İğnatiyos Yeşu 1509-1510
129— İğnatiyos Yakup I. 1510-1519
130— İğnatiyos Davut 1519-1521
Madenli
131— İğnatiyos Abdullah 1521-1557
132— İğnatiyos Nimetullah 1557-1576 Beraberinde Filatos adında
da birisi (*)
133— İğnatiyos Davutşah 1576-1591
134— İğnatiyos Filatos Mansurlu---------
135— İğnatiyos Abdulgani ------------
136— İğnatiyos Mama ------------
137— İğnatiyos Hadaye 1591-1640
138— İğnatiyos Şükrallah ------------
139— İğnatiyos Şemun 1640-1653
140— İğnatiyos Abdunnur ------------
141— İğnatiyos Yeşu 1653-1661
Kamişoğlu (Medli)
142— İğnatiyos Abdulmesih 1661-1686
143— İğnatiyos Habip ------------
144— İğnatiyos Gevergis 1687-1708
Musullu
145— İğnatiyos İshak 1709-1722
Musullu

— 226 —
N
146— İğnatiyos Şükrullah II. 1722-1745 Mardinli
147— İğnatiyos Gevergis 1745-1768 !! •
Urfalı
148— İğnatiyos Gevergis 1786-1781
Musullu
149— İğnatiyos Matios 1782-1817 Mihayel ve Behnam bera­
Mardinli berinde (*)
150— İğnatiyos Behnam
Musullu
151— İğnatiyos Yuhanna
Musullu
152— İğnatiyos IV. Gevergis 1818-1836
Halepli
153— İğnatiyos II. İlyas 1838-1847
Musullu
154— İğnatiyos II. Yakup 1847-1871
Mardinli
155— İğnatiyos IX. Fetros 1872-1894
Musullu
156— İğnatiyos II. Abdul- 1895-1905
mesih
157— İğnatiyos II. Abdullah 1906-1915
158— İğnatiyos III. İlyas 1917-1932 Atatürk’ün dostu
159— İğnatiyos I. Afram 1933-1957 Büyük Bilgin
160— İğnatiyos III. Yakup 1957-...... Şimdiki Patrik
Musullu
m
Meşru ve Gayrı meşru Patriklik hakkında bir açıklama:
a) Meşru Patriklik: Mer’i bir ruhaniler Senatosu kararıyle iktidara
getirilen patriğe meşrü Patrik denilir.
b) Gayrî meşru Patrik: İster Süryani kadim mezhebinden olsun ve
ister Süryani kadim mezhebinden olmayan, bir hiristiyan mezhebinden
olsun; zamanın siyasî iktidarının isteği üzerine patriklik görevine (adı-
geçen Süryani cemaatı’nın Senatosunun onayına mazhar olmadan ikti
dara) getirilen bir patriğe gayrîmeşru patrik denilir.
c) Yukardaki cetvelde görülen 160 patriğin 119-u meşru, 41 -i de
gayrimeşrudur.

(*) 132 ve 149 sıralarda görülen iki patrik, cemaatlarının senatolarınca gerskli oyu
kazanamamış ve uzayan seçim sonunda ihtilf halledilinceye kadar yürütülmüş
çift patrikli müstesna bir devirdir. Asıl olan Nimetullah ve Matios’dur.
9 * *

— 227 —
/
EL’AN YA ŞAM AK TA OLAN SÜRYANİ
KADİM TOPLUM UNUN DÜNYADAKİ PATRİK,
MÜLHAK, NAİB ve METROPOLİTLERİN İSİM
ÜLKE ve MERKEZLERİNİ GÖSTEREN ÇİZELGEDİR.

Patrik İğnatios III. Yakup — Süriye


Metropolit (Naib( Kurillos Yakup — Süriye
Metropolit Militos Barnaba — Süriye
Metropolit Diyonnosids Cercis — Süriye
Metropolit Stathaos Kıryakos — Süriye
Metropolit Grigorios Saliba Şam’un — Irak
Metropolit Diyonnosios Zakkây Ayvaz — Irak
Metropolit Diyoskoros Luka — Phalestin
Metropolit Diyonnosios Favlos Ciccavi — Mısır
Metropolit Athanasios Afram Buluş — Lübnan
Metropolit Athanasios Yeşu Samuel — A. B. D.
Episkopost İyavennis Afram Bilgiç — Türkiye
Mafiryan (P. Mülhaki) Basiliyos Avegin — Hindistan
Metropolit Korillos Matta — Hindistan
Metropolit Filiksinos Buluş — Hindistan
Metropolit İyavennis Matta — Hindistan
Metropolit Grigorios Kıryakos — Hindistan
Metropolit İklimis İbrahim — Hindistan
Metropolit Diyonnosios Torna — Hindistan
Metropolit Athanasios Mattay — Hindistan
Metropolit Filiksinos Daniel (x) — Hindistan

BÖLÜM : 19

DİYARBAKIR VE DOLAYLARINDA BULUNAN


KİLİSE VE MANASTIRLAR

1 — EL - URTİ MAR YU H AN N A MANASTIRI:


B umanastır, isim sahibi olan rahip ve zahit URTİLİ Hanna tarafın­
dan M.S. 390’da inşa edilerek kurulmuştur. Diyarbakır civarındadır. Ö-
nemli din, ilim ve irfan kişiler yetiştirmiştir. Bunların arasında üç Epis-
kopos vardır, bunlardan M.S. 587’de yaşamış büyük tarihçi EFESLİ YU-
HANNA’dır. Bu manastır hakkında M.S. 600 yıllarından itibaren hiçbir
bilgiye varılamamıştır.
2 — ZUKNİN M ANASTIRI:
Diyarbakır civarında olup büyük ve önemli bir manastırdır. Kitabı-

(X) 10 dan fazla Metropolit Hindistanda bulunduğu halde isimlerini bilemedik.

— 228 —
mızda adı geçen Mar Matta (bu manastırda yetişmiş, kâhin ve rahip ol­
muştur, (s: 154- 155 bk.), bu manastırda ikameti sıralarında Roma İm­
paratoru julyanos bu manastıra musallat olup fazla tehdit ve zulümle­
rinden rahipler kaçmak zorunda kalmışlardı. (Mar Matta ile arkadaşları
Zakkây, İbrahim, Daniel, Sarcis ve Ziuro rahiplerle kaçarak NİNOVA
(eski Musul) diyarında bir dağın (Elfof dağı) mağaralarına sığınmıştı.
Burada bir süre kaldıktan sonra Mar Matta kendi namına izafeten bü­
yük bir manastır inşa etmişti. Bugüne kadar Mar Matta manastırı faal
durumda olup Süryani cemaatının bir Metropolitlik merkezidir).
Zuknin manastırında Süryani patriklerinden I. İyavennis (M.S.
755) yetişmiş olup ayrıca 14 Episkopos daha yetişmiştir. Ayni zaman­
da epey bir süre manastır, Süryanilerin patriklik merkezi olmuş Malat­
ya'dan sonra ve Diyarbakır'dan önce bu merkeziyeti içine alan Zuknin
manastırı, BizanslIların tethişine uğramıştı. Nihayet Süryani mer­
kezi Diyarbakır’dan da Mardin - Deyruzzafaran manastırına geçmişti ve
burada tutunabilmişti.
Zuknin manastırında kıymetli eserler vardı. X. yüzyılın sonuna ka­
dar mamur kalmıştır (1).
3 — KANKIRT KÖYÜNDE PEYGAMBER MAR İLİYA MANASTIRI
(Namıdiğer Karakilise):
Diyarbakır dolaylarında bulunan Kankırt manastırı. Peygamber İli-
ya’nın namına izafeten inşa edilmiştir. XI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar
yazılmış (gelip geçirdiği müsbet veya menfi tesirlerini) eserlerden a-
şağıdaki bilgi derlenmiştir:
Büyük tarihçi Patrik I. Afram Barsavm'ın yazdığı Lülümenthür a-
dındaki tarihi eserinde (Manastır ve kiliseler) bölümünden:
«Bu manastır eskidir, Diyarbakır’ın Güney batısında ve 8 km. me­
safede geniş bir tepede kurulmuştur. Kankırt köyü ile Çanakçı kö­
yü arasındadır. Çoğunlukla «KANKIRT MANASTIRI» diye anılmaktadır.
Kankırt köyü ise; Diyarbakır'dan iki saat uzaklıkta ve manastırdan ya­
rım saatlik mesafeyle doğuya düşüyor. İçinde gayet hoş sulu bir çeşme
bulunmaktadır. Bu köyün halkı Süryani Kadim cemaatındandır. Köy nu-
fusu Birinci Cihan Savaşına kadar yüz aileden ibaretti. Burada hiçbir
Süryani ailesi kalmamıştır. Mülkiyet hepsi Müslüman cemaatına geç­
miştir. Müverrih Mechül Urfalı, bu manastır hakkında, eserinde (1)
bize şu bilgiyi vermektedir:
«Antakya Süryani Patriği Diyarbakırlı Athanasiyos VI. tarafından
(M.S. 1090-1129) bu manastırı II. yüzyılın ikinci yarısında Kankırt’ta
inşa edilmiştir». Biz bunu zayıf bir delil olarak kabul etmekteyiz. Zira;

(1) Lülümenthür Sayfa: 629.


(1) Büyük Mihayel Tarihi S: 706.
gösterilen tarihten önce bu manastırın mevcut olduğu şu delillerle sa­
bittir: Tarih Hocası Patrik Büyük Mihael, Umumi Tarihi eserinde der ki:
«IX. Patrik Yuhanna (M.S. 1049-1058) tarihinde bu manastıra gel­
miş ve bu manastırda Adıyaman mıntıkasına Basiliyos'u Episkopos ola­
rak takdis edip tayin etmiştir. Yine de Patrik Basiliyos III. (M.S. 1074-
1075) bu manastırda kendine bir merkez (makam odası) inşa ettirmiş­
ti. M.S. 1095'de HERŞANE bölgesinde Athanasios'u ve Sabunî oğlu Sait
ile Yuhanna'yı da Malatya’ya Metropolit olarak takdis ederek atamıştı.
Dahiliğiyle, ilim hocalığıyla ün salan büyük şair ve Malatya'ya Metropo­
lit olarak atanan Yuhanna, daha sahibi hoca, edebiyat ustasıydı.
Patrik Athanasiyos IV. Antakya'yı BizanslIların tazyiki üzerine terk
etmek emcburiyetinde kalınca; Diyarbakır’a gitti. O zaman Diyarbakır
patriklik kürsüsüne bağlı özel bir ABRAŞİYE (mıntıka) idi. Patrik he­
men Kankırt mıntıkasının Mar İliye manastırına M.S. 1124’de yerleş­
miş ve ayni tarihte iki Metropolit takdis edip Basiliyos’u Miyafarkin
(Beşiri) için, Yuhanna’yı da Membec için tayin etmişti. Her ikisi de
Patriğin nezdinde yüksek tahsillerini bitirmişlerdir. O sırada Diyarba­
kır mıntıkasında ileri gelenlerden KİRYO oğulları Kankırt’ta yerleşmiş­
lerdi. Bunlarla patriklik mensupları arasında bir asır önce (gayrı men­
kul yüzünden) ihtilaflar doğmuştu. Patrik Athanasios bu manastıra yer
leşince ayni dava kurcalanmıştı. Kıryo oğulları, Patriki Diyarbakır idare
âmirine şikâyet ettiler, Patrik şikâyet edildiği için, Kıryo ailesinden ge­
len Şammas (Baş Diyakos) İshak'ı görevinden tard etmişti. Cereyan
eden geçimsizlik daha fazla alevlenerek Diyarbakır ve çevresine sira­
yet etmişti. İktidardaki Patrik de bu olaylardan ötürü kritik bir duruma
düşmüştü. İdare; Patriğin alâkasını Diyarbakırdan kesmiş ancak adı ge­
çen Şammas İshak tekrar görevine dönerse ve Patrik Şammasa gidip
sığınırsa, af edilirse belki yeniden Patrik kalabilirdi. Fakat Patrik Atha­
nasios buna asla tenezzül etmedi. Diyarbakır'dan ve onun idaresinden
tamamiyle çıkmağa kararlaştırmışken bu kez Şammas İshak tekrar İda­
re Âmirine giderek ona altın ve gümüş rüşveti sunarak «Böyle bir ihti­
yarın Diyarbakır’dan çıkmasına müsaade etmenin doğru olmadığını, iki
ayağının çukurda olduğunu hiç olmazsa burada öldüğü takdirde tereke­
si İdareye kalacağını» ileri sürerek ikna etti. İdare Âmiri de tamah-
kâr bir adamdı, her ne kadar Patrik, merkezinden ayrılmak istediyse de
İdare Âmiri mani olarak «Siz bizim memlekette kaldığınız müddetçe
memleket sizden feyiz ve bereket alır asla gidemezsiniz» diyerek Pat­
riği alıkoymuştur. Patrik de; neticenin vahim olacağından korkarak
URFA hükümdarı GULSİN’in en sevdiği ve yakını olan Süryani cemaatı­
nın ileri geleni MİHAEL'e haber salarak «Sen hükümdarınıza söyle beni
Diyarbakır hükümdarından istesin» demesi üzreine Mihael, Hükümdar
GULSİN’e giderek durumu kendisine arzetmişti. Gulsin hemen bir el-

— 230 —
çiyle Diyarbakır İdare Âmirinden Patriği istedi, aksi takdirde ülkeyi tah­
rip edeceğini bildirince, Diyarbakır İdare Âmiri bundan ürkerek Patriği
sağlam olarak Urfa hükümdarına göndermişti.
Adı geçen Patrik, Urfa'da kalmayarak Gerger’in üstünde kurulmuş
Mar Barsavm manastırına gidip yerleşmişti. Bu manastırda 8 Haziran
1129 yılında vefat etmişti.

PATRİK BÜYÜK MİHAEL HAKKINDA


(Selçuki Sultanı Kılıç Arslan’ın Dostu)
BİRKAÇ SÖZ (1)

SELÇUK'lu Devletine Kudret Kazandıran Büyük Sultan II. Kılıç


ARSLAN (1156- 1192) tarihinde, Süryani Patriğiyle olan sıkı ve Samimi
Dostluğu unutulacak bir şey değildir.
Tetkik edilen Türk ve Süryani Tarihçilerin eserlerinde yâdettikleri
bu samimi Dostluk, tarafımızdan da şimdiki nesle ve gelecek kuşaklara
intikâl ettirilmesi ve örnekler Kayıt ettirilmesi bakımından bu yazıları­
mız arasında Hüsnü niyetle yad etmeği iyi bir görev bildik.

(Selçuk İmparatorlarının devrinde Süryanilere verilen


müsamaha ve eşitlik hakkında)

— 1 —
Meselâ Yakın şark hıristiyanları, hususiyle Süryanîler ve Ermeniler
mezhep farklar ile bizanslılara karşı mili varlıklarını korumuşlardı.
Türk Cihan hâkimiyeti mefküresi tarihi
C. 1. S: 12. Dr. Prof. Osman Turan -1969
Turan Neşriyat yurdu - İstanbul

— 2 —

İslâm Oğuz - nâmede Kurt çıkarılmış ise de Selçuklularla birlikte


Yakın - şark ve Anadoluya gelen oğuzlar destanla birlikte Boz - kurt hi­
kâyelerini de getirmişlerdir. Nitekim XII. asır Süryani Tarihçisi Mihael’e
göre «Yeryüzü Türkleri taşımağa kâfi gelmiyordu. Garba doğru ilerler­
ken önlerinde köpeğe benzer bir hayvan (kurt) bulunuyor ve onlar da
ona yetişmiyorlardı. Bozkurt hareket etmek istediği zaman «GÖÇ» (ya­
ni, Kalkınız) diye, bağırıyor.
Ayni Eser C. 1. S: 76

— 3 —
Anadoluyu müthiş bir akın ile baştanbaşa dolaşan Afşin, Malazgirt
mumuharebesi arifesinde, Alparslan'a yazdığı bir mektupta «İşte Rum
* 4

— 231 —

]
Ülkelerini istila edip büyük bir ganimetle döndüm. Rumlar bizimle sa­
vaşacak bir kudrette değildir» diyerek, Malazgird’e doğru büyük bir or­
du ile birlikte ilerliyen, İmparator R. Diogenis’e karşı Alparslana cesa­
ret verici haberler iletmişti. BizanslIların zulmü altında ezilen Süryani-
ler ve Ermenilerde (rafizi) rumları kadınlaşmış sayıyor, onları cezalan­
dırmak için ALLAH’ın Türkleri gönderdiğine inanıyor; ve bu sebeple de
bazan Türklere yardım ediyorlardı (Bar Hebraeus, S. 320. Sibtibnilcev-
zi (kalanisi) S. 102. Türkçe anonim Selçuk name. S. 20 b. Methieu)
(matios) (113. Mihael. III. S. 154, 172. ve) Ayni eser. C.1 S:203 - 204)
kaydına rastlanmıştır.

Selçuk Sultanları ve Türkmen beyleri Yakın şarkta ve hususiyle


Anadolu'da karşılaştıkları Hıristiyan din ve mezheplerine karşı takip
ettikleri siyaset bu milli ve islamîan’aneye dayandıktan başka devrin
içtimai şartlarına ve kendi menfaatlerine de uygun bulunuyordu. Bu sa­
yede Anadoluda yerli Süryani, Ermeni ve Rum haklarını kendilerine bağ
lıyor; bu da Bizansın dinî, İdarî ve malî tazyiklerine karşı Türk idaresini
tercihe sebep oluyordu. Türklerin Anadoluya getirdiği MİRİ toprak ida­
resinin toprak Aristokrasisinin kaldırılması ve içtimâî adaleti sağlaması
da di nhürriyeti kadar yabancı halkları cezbediyordu. (ayni eser C. 2.
S: 133.)
— 5 —
Filhakika Selçukların yalınız devlet nizamı kurdukları devirde değil
istila zamalmarında bile Süryani ve Ermenilrein, daha sonrada Rumların
Bizans idaresine karşı Türklere yardım ettiklerine, hususiyle Bizans
imparatorluğunu müdafaa etmediklerine ve muharebe meydanlarını
toplu olarak terk ettiklerine dair hiristiyan kaynaklarında çok zengin
malzeme mevcüttür. Gerçekten...
Süryani tarihçisi Mihael: Hıristiyanlara ait memleketlerin çoğunu
alan Türkler, Mukaddes Sırlara (Teslis e) dair bir fikre sahip olmadık­
ları ve hıristiyanlığı bir hata saydıkları için dinî akideler (hıristiyanlık)
hakkında bilgi edinmek luzumunu duymuyor: şerir ve Rafizi Rumların
yaptığı gibi, kimsenin dinine ve inancına karışmıyor; hiçbir baskı ve zu­
lüm düşünmüyorlardı ifadesiyle bu durumu kısa ve veciz bir şekilde ifa­
de etmiştir.
(Michel le Syiren, Chronique, 11. S: 222.)
I Türk Cihan Cihan hakimiyeti eser C. 11. S: 135.
— 6 —

Gerçekten ilk İslâm fetihlerinde Bizanse İmparatorluğunun takip


ettiği Ortodoks ve Rumlaştırma siyaseti ve İmparator HERAKLİOS’un
bütün Akideleri Monothelisme adı ile yeni bir mezhep içerisinde bir-

/ — 232 —
iestirme teşebbüsü bütün yakın şark hıristiyanlarının Müslüman ordu­
larına bir nevi kurtarıcı olarak karşılamalarına, Mısır ve Süryenin ko­
bayca istilasına imkan verdi. Selçuklular devrinde de Anadolu kavimıeri
Bizans’ın böyle karşılıyorlardı. (J. Laurent Byzance et les Turcsseldjou-
cides jusqu’en 1018, Nancy 1913.
Ayni eser S: 135.
— 7 —
BizanslIlar ve Haçlılarla vuku bulan muharebeler bu durumu değiş­
tirmiyordu. Malatya halkı ve hususuyle SÜRYANİLER bu şehri Süley­
man şahın oğlu ve halefi KILIÇ ARSLAN’a teslim etmek istiyordu. Bu
sebeple şehrin hıristiyan hakimi GEBRİEL Türklerin idaresine geçmek
istiyen Metropoliti öldürmüştür. Antakyadan İstanbula giden bir papaz
Ermeni ve Süryanilerin Türklere muzaharatta buluduklarını söyleyince
İmparator ALEKSİS. I. kendi Paytahtında mevcut kiliselerini yaktı,
kendilerini kovdu ve orada kalanları da (Rafizi) yanı ortodoks yaptı. Bu
sebepledirki. I. Kılıç Arslanın 1107 de Şehit olması Hiristiyanlar arasın­
da da bir matem teşkil etti.
(Michel. S: 185 - 186. Matheiu S: 263. ve Ayni Eser 146. S.
— 8 —

Türkiye de Milli birliği kurarak SELÇUK’lu Devletine kudret kazan­


dıran Büyük Sultan ikinci Kılıç Arslan (1156- 1192) Hırıstiyanlara karşı
takip ettiği dinî hürriyet siyaseti, geniş görüşlülüğü sayesinde çok
mümtaz bir şahsiyet idi. Malatya Patriği ve Tarihçi Meşhür Mihayel ile
kurduğu dostane münasebetler dikkata şayandır. Sultan, 1181 senesin­
de Malatyada onu huzuruna davet ederek, yanından ayırmadığı, (!)
Filozof Kemalettin ile dini ve felsefi meseleler üzerinde münakaşalar
yaptırmıştı.
Malatyaya varınca BARSOMA Manastırında Oturan Patriğe bir
mektup, Bir ASA bir miktar da Altın göndermiş, Ertesi yıl Patriği üç
Emir ve bir süvari kıtasiyle huzuruna davet etmiş ve kendisini bizzat
istikbale çıkmıştı. Hatta, islamî usula uygun olmamasına rağmen Sul­
tan, kendi adaletlerine göre, huzuruna HAÇ ve İNCİL elde olarak ve
İLAHİLER söyliyerek girmelerine müsaade etmiş, yaklaştıkları zaman
da Sultan Patriği kucaklamış ve elini de öptürmemiş, huzurunda cere­
yan eden dini münakaşalardan çok memnun olmuş.
Bu hadiseyi eserinde anlatan mihayel, kiliseye gittikleri zaman
Sultan ve millet için dualar okuduklarını rivayet eder. Kılıç Arslan erte­
si gün Manastırın vergisini kaldırdığına dair bir FERMAN yazdı, kendi­
sine Sent. PİEER'in Mukaddes Hatıralarını taşıyan Altın ve mücevher

(1) Meçhul Urfalı Tarihi S: 356*


/
— 233 —
kakmalı Haç hediye de verdi. Patrik Malatyada Sultan ile bir ay kaldığı­
nı, bu esnada Peygamberler ve Hazreti İSA hakkında kendisine bir çok
suallar sorduğunu, Malatyadan hareketinde yanında bulunduğunu, Filo­
zof KemalettinSÜRYANİLER’in ço kakıllı olduklarını söyleyince Sulta­
nın bundan çok memnun kaldığını nakleder. Kılıç Arslan daha sonra bi-
zanslılara karşı zaferler kazanınca Patriğe yazdığı bir mektup: «Büyük
Sultan KILIÇ ARSLAN’dan Saltanatımızın dostu olan, BARSOMA manas­
tırında oturan ve zaferlerimizden memnun kalan Patriğe» İfadesiyle
Başlıüor ve «Bu devirde ALLAH'ın kendi dualarıyle Devletimizi tebcil
ettiğini biliyoruz diye devam ediyor ve Mektup» Bütün bu zaferleri Al­
lah sizin dualarınız sayesinde Bize nasip etmiştir, bu sebeple duaları­
nıza devam etmenizi istiyoruz» ibaresiyle sona eriyordu. (Mihayel
S: 390,394,395)
Ayni eser: S: 147 C. 111 S: 314

— 9 —
SELÇUK SULTANI KEYKAVUS’un
Malatyadaki Mar BARSAVM
Manastırının ziyareti

Tarihçi Abul Faraç Bar Hibroyo derki: «KEYKAVUS’un, 1258 de Bar-


savma manastırını ziyaret ederek Mar Diyonnosiosa (Süryani Metropo­
liti) birtakım vaadlerde bulunduğunu da yazar. (Chronography. S: 435^
ve ayni eser Osman Turan. T.C. Hakimiyetis. 151.

— 10 —

Orta Çağda Süryani Tabibleri

Ortaçağda SÜRYANİLER gibi OsmanlIlarda da Yahudilerin tababet­


te mahir olup Saray’da çok kullanıldığı gözüküyor.
(Türk Cihan Hakimiyeti C. 2 S: 195)

— 11 —

Plonyalılar hakkında
Antakya Patriğinin İfadesi

Antakya Patriği MAKARİOS: «O İmansızlar tarafından öldürülen


binlerce insana, Kadın, Kız ve erkeklere ağladık. Lehler ortodokus adını
dünyadan kaldırmak istiyorlar. Allah Türklerin devletini ebedi eylesin!
zira Türkler vergi aldiktan sonra Hıristiyan ve yahudilerin dinlerine do­
kunmazlar. PolonyalIlar hıristiyanları İSA.nın düşman yahudilerin zul­
müne maruz bırakmışlardır.» (Türk cihan Hakimiyeti Tarihi C. 2. S: 194)
M.S. .1151. Ahlat şahı BAHTİMÜR

— 234 —

I
— 12 —

Ortaçağ Türkiye’sinde Hıristiyanların mühim manastırları vardı.


Konya’da AK manastır (Dayro - Dhevore) (Chariton) Mevlâna Celâlet-
tin-i Rumî’nin de, sık sık, ziyaret ettiği bir yerdi. Malatya civarında bu­
lunan Barsavma manastırı Süryanilerin bir kültür merkezi olarak Sel­
çuklu devrince ehemmiyetini muhafaza etmişti. Bir Havari namına ku­
rulmuş olan manastıra Anadolu’dan başka Süriye ve Irak’tan da ziya­
retçilerin de geldiği ve içerisinde 300 rahibin bulunduğu rivayet edili­
yor. Türk hükümdarları da manastıra ziyaret ve ihsanlarda bulunuyor­
lardı. Manastırın vergisi XII. asırda 300 ve XIII. asırda 1000 dinar (al­
tın) idi. Zengin vakıfları olan manastırın diğerleri gibi bazen vergileri
af ediliyordu. (1)
(İskenderiye patrikleri tarihi S: 365; Z. Kazvini, Asar, Güttin-
gen 1848 S: 256; Michel, S: 286. Bar Hebroyo, S: 435. Yakutî,
Notikes et Extraites Paris 1789, il. S: 515 ve de Beauvais, ki­
tap XXXI., bahis 142).
Türk cihan hakimiyeti tarihi C: 2. S: 159 - 160. 1969.

— 13 —

Müslüman Türkler ile Hıristiyan yerliler ve hususiyle Türk dostu


olan Süryaniler arasında kurulan ahenk müşterek hareketlere imkân
veriyordu. Selçuklular Kösedağ muharebesinde (1243) Moğollara mağ­
lûp olunca memleketin bazı yerleri hükümetsiz kaldı. Malatya Subaşısı
Reşideddin maiyetini ve hâzinelerini alarak Halep'e kaçtı. Müslüman
ve Hıristiyan ahali Süryani Metropoliti MAR DİYONNOSİOS reisliğinde
müşterek bir hükümet kurarak şehrin Müslüman ve Hıristiyanları bir­
birlerine karşı sadakat yemini yaptılar. Malatya’da Müslüman ve Hı­
ristiyan münasebetleri o derece ileri gitti ki, nadir bir hadise olarak,
Müslüman kadınların Hıristiyanlarla evlenmeleri de görüldü.
(Süryani Michel. S: 314. Bar Hibroyo. S: 284-408)
Türk Cihan Hamiyeti. C: 2; S: 184.

M.S. 1172 civarında Patrik Mihael Diyarbakır’a gelerek selefi olan


Patrik Athanasios Vll.’nin inşa edip bıraktığı Kankırt manastırının oda­
ları itinayla tamir ederek ve büyük bir gayretle geniş masraflara katla­
narak Kankırt manastırını (Mar İliye) yeniden inşa ettiğine dair tarihî
eserinden özel olarak şu beyanatta bulunmaktadır:

(1) Meçhul Urfalı Tarihi S: 356

— 235 —
«Allahın yardımiyle Kankırt kilisesine itina gösterdik, zira bu ma­
nastır kerpiç ve ahşaptan yapılmış olmasından yıkılarak biz onu taş ve
harçla yeniden inşa ettik, Hükümdar tarafından tutuklanan Kıryo oğul­
larından bin altun istenilmekte iken biz onları üçyüz altuna indirdik ve
Kıryo oğullarını satın alarak beraat ettirdik. Bütün kışı orada geçirdik,
Paskalya Bayramını orada kutladık, Meyron Yağını orada takdis ettik,
Rahip İliye’yi Kişum için Metropolit olarak takdis ve tayin ettik, kendi­
sine İyevennis lâkabını vermekle görevli kıldıktan sonra 1173 yılının
Pazar gününde Mardine geldik», diye kaydetmiştir [1],
Bu inşaata dair Urfalı müverrih, G. 2. S. 301'de ve kültür hocası
İbnil-İbri Abulfaraç'a ait îKilise Tarihi» adlı eserinde de buna değinmiş­
tir ^ ) .
Der ki: «Bu manastırın inşaatı bittikten sonra her taraftan rahipler
toplanmış, eğitim öğrencileri her taraftan ona sığınmış, yazarlar çoğal­
mış, her çeşit ve branşın kitapları toplanıp geniş ve nadide bir kütüp­
haneye sahip kılınan Kankırt manastırı bir yüksek eğitim kaynağı duru­
muna sokulmuştur».
Bu manastır kütüphanesinin öz vakfı olan ve halen Musul’da ko­
runmakta bulunan ve Arban Metropoliti İyevennis Yeşu tarafından mü­
şahede edilen bir İncil kitabı hakkında, şunları yazmıştır.
M.S. 1184- 1220 tarihinde yaşamış olan bu ünlü hattat Arban Met­
ropoliti İYEVENNİS Yeşu, kendi kalın kalemiyle (Estrangele) ile gayet
üslûplu ve nadide yazısiyle, bu tetkik ettiği İncil kitabının son sahifesi-
ne vermiş olduğu notları şöyledir:
«Aslen Bartıllılı (Musul mülhekatı) olup yukarıda adı geçen Ger­
ger Mar Barsavm manastırının rahiplerinden mahir ve itinalı hattat, if­
fet ve faziletle tanınan Barsavm adındaki rahip tarafından deri üzerine
15 Ocak 1199 tarihinde yazılmış ve kilise usulü üzerine düzenlenmiş bu
mukaddes İncil’in TÜMÜ, adı geçen yazar tarafından Kankırt kilisesine
vakfedildiğini ve bu vakfı da tasdik eden Patrik Büyük Mihayel olduğu­
nu ve bu kitap halen Musul’daki Mar Torna katolik kilisesinde korun­
makta olduğunu» kaydetmiştir.(3)
Bahis konusu olan bu İncilin vakfını tasdik eden Patrik Büyük Mi-
hayel’in, yine İncil kitabının son sayfasına yazdığı vakıf onayı şöyledir:
«Saflıkla iman eden, güvenle alacaktır, işte Allah’ı seven Mar Bar­
savm manastırının rahiplerinden Bartıllı’lı Barsavm, iman etmiş ve bü­
tün teberru ve hediyelerden sağladığı bu mukaddes kitabı, gerçek bir

(1) Büyük Mihayel Tarihi S: 706.


(2) İbnil-İbri-Abulfaraç Kilise Tarihi C: 2, S: 565.
(3) Lülümenthür S: 629.

— 2 36 —
emek mahsulü olarak yazıp hediye etmiştir. Bu hediye, bu zamanda
Diyarbakır dolaylarında bulunan Kankırt denilen yerde kurulmuş ve Mar
İliye manastırı diye anılan kiliseye vakfedilmiştir. Binaenaleyh, Müba­
rek yaşlı Rahip Barsavm'ın anma günü olarak her yılın Pazartesi günü
tayin eder ve bu günde Kıddas (Ayin) icra eden bu manastırın kâhinle­
ri mihrap'ta beş kıddas rahmetlinin ruhu için takdim etmelerini rica o-
lunur. Bu tenbihatlarımı kendi elimle bu kitaba yazıyorum. (Ben yaşlı
aciz Patrik Mihayel) •>.
Yine bu manastırın rahiplerinden Ebi-Sait ailesinin Diyarbakırlı İb­
rahim oğlu rahip Abulfaraç, Patrik Büyük Mihayel'in kâtibi olup Sürya-
nice kendi el yazısiyle Estrangele olarak, üzerine «Azizlerin hayat ter­
cüme kitabını» yazarak 1198 yılında bitirmiş olduğu ve bu kitabı da
Kankırt manastırı Mar İliye manastırına vakf olarak verdiğini ve bu ki­
taba, (M.S. 700) tarihinde yaşamış Diyarbakır Metropoliti Thevodoto’-
nun hayat hikâyesi bulunmaktadır. 1910 yılında, buna Patrik Afrem Bar-
savm I. müttali olmuştur. Rahip Abulfaraç, bu manastırda bir müddet
ikamet etmiş ve bu süre içinde vadettiği (Harka!11J düzeni üzerine, İn­
cili yazmış ve bu manastıra hediye olarak vermiş ve fakat bu kitap ha­
lihazırda Paris Genel Kütüphane’sinin 541 No. altında kayıtlı bulunmak­
tadır.
M.S. 1203 yılında Diyarbakır Metropoliti Yuhanna Davut anlayış ve
iffet sahibi, dil üstadı idi. Kitabı Mukaddesin bütününü ve ayetlerini,
zahmet çekmeden bulabilmek için kendi el yazısiyle deri üzerine bir
index yazmıştı. Keza kilise kültür üstadlarına ait tüm kitaplarına da ay
ni cins kâğıda Süryanice olarak 933 yılında yazıldığını gösteren bir ör
nek aşağıya çıkarılmıştır.
«İşbu kitap Yunanî tarihi 1304, M.S. 933 Nisan ayının başlangıcında
hitam bulmuş ve Antakya Patriğimiz Athanasios, İskenderiye Patriği
Filathaos ve Metropolitimiz Basilios ve Akra Episkoposu ve Tel - Ma
latya Metropoliti Filiksinos, manastırımızın reisinin kardeşi Şem'un ve
Ruhani pederimiz mübarek ihtiyar Rahip Yuhanna Maron günlerinde ya­
zılmıştır».
Diyarbakır Metropoliti Yuhanna bu kitabı Patrik Büyük Mihael’in
direktifi altında satın aldı. Diyarbakırlı Rahip Abulfaraç, Metropolit Yu-
hanna’ya yardım ederek aşağıdaki eserleri tercüme ve istinsah etmiş
lerdir. Şurası hatırda tutulmalıdır ki bu eserler İncil cildine eklenmiş­
lerdir. Bunlar: A) Söylev - Maymar (160 sayfa tutarında Mar Afram,
Mar İshak, Suruçlu Mar Yakup’a ait). B) Senelik vaizler (Mar Afram,
Mar İshak, Suruçlu Mar Yakup'a ait). C) 155 makale. D) 127 adet Aziz­
lerin hayat hikâyelerinden. E) Ferdevs adındaki kitap, (Ünlü Filadiyos'-
un el yazısiyle), F) Mısır zahit ve rahiplerinden sire kitabı, (Orunomi-
yos’un kaleminden çıkma), G) Urfalı Mar Yakup’un Atharbi Yuhanna-

— 237 —
ya gönderdiği «Hafta» hakkında söylev, H) Tagritli Anton’un yazdığı da­
hil olmak üzere, J) Mas Basiliyos ve Mar Grigoriyos’a ait yine «Hafta»
hakkında yazdıkları kitabı, K) İncil yazarı Mar Yuhanna'nın rüya kitabı,
L) Hüneyin oğlu İshak'ın lügat, Grekçe olarak yazdığı 23 sayfalık kita­
bı da Süryaniceye tercüme edilmiştir. L) Kilise kanunları. M) Resülle-
rin düştürler kitabı, (45 sayfası eksiktir). Eserin sonunda şu satırlar o-
kunmaktadır: «Bütün bunları yukarıda adı geçen İncil'e ekliyerek ve
manastıra bir hatıra olsun diye takdim kılındı. Yuhanna Davut. Yunanı
tarihi 1514, M.S. 20 Mayıs 1203.
«1911 yılında bu kitabı Mardin ilinin Basibrin köyünde bularak tet­
kik ettim, kısa bir süre içinde bana yarıyanını yanıma naklettim (yaz­
dı). Fakat esefle derimki 1914’de memlekete vaki olan karışıklıklardan
dolayı kayboldu.» kaydetmiştir.

D AVU D ’A VERİLEN GÖREV

Bu kitabı vakfeden yukarıda adı geçen Diyarbakırlı Metropolit Da­


vut, 1175 yılında Metropolitliğe yükselince, Diyarbakır’a yakın Şelbedin
mıntıkasında görevlendirilmiştir. M.S. 1198’de de bu görevden istifa e-
dip Kankırt manastırına yerleşmiştir. Patrik Athanasios VIII.'in arkada­
şıdır.

KANKIRT (MAR İLİYE) M ANASTIRINA AİT TARİHÎ BİLGİLER

a) M.S. 1484’de Şeyallah oğlu Yuhanna IV. (Patrik) Diyarbakır’a


geldiğinde Kankırt manastırının kilise kısmında inşa edilip noksan ka­
lan odaları ve meskenleri bir an önce bitirmek üzere Diyarbakır Metro­
politi İyavennis Yakup’a emir vermişti, emrin yerine getirilmesi için
inşaata başladıysada bitiremedi.
b) M.S. 1618’de Kankırt manastırında Gergerli Yuhanna oğlu Ra­
hip Afram görevli iken Bethgaz (Makamlar) kitabını Süryanice olarak
yazdı, Rahip Afram Metropolit takdis edilerek Gerger’e 1624’de atan­
mıştı. 1657’de ölmüştür.
c) Amidli (Diyarbakırlı) Metropolit Athanasios Arslan, Beşiri
Metropoliti Halepli Basilios Cercis’e yazdığı mektubunda derki: «1679’-
da Diyarbakır Metropoliti Salahlı Athanesios Yeşu’da Kankırt manastı­
rına defnedilmiştir. Metropolit Yeşu çoğunlukla vakitlerini Kankırt (na­
mı diğer Mar İliye) manastırında geçirirdi.
d) M.S. 1724’de Mardinli Patrik İğnatios Şükrullah, bu manastı
rın tamir ve inşaatiyle meşgul olup Batı cephesindeki dağdaki suyu ma­
nastıra akıttırmış, binayı tamir edip oda ve müştemilatını kâmilen yap­
tırdı. Athanasios Torna (Musullu) o sırada Patrik Muavini idi, bu görev­
de epey kalmıştı.

— 238 —
e) M.S. 1750'de Patrik İğnatios III. Cercis (Urfalı) tarafından Di
yarbakırlı Torna, (Deyruzzafaran Rahiplerindendir) bu manastıra Met­
ropolit takdis edilmiştir ve Torna 1752’ye kadar yaşamıştır.
f) M.S. 1771'de Rahip Abdullahat namındaki zat, kâhin olarak bu
manastıra tayin edilmişti.
g) M.S. 1779'da Kudüs Metropoliti Bitlisli Grigorios Bişara tara
fından Keşiş Aziz ile Şammas Kiryakos'u bu manastıra tayin etmiştir.
h) 1793'de Horepiskopos Yusuf tarafından bir Leturciye kitabı
bu manastır için yazılmıştır.
i) 1819 yılında Kiyame Farzına ait bir Fankit, yine Horepiskopos
Yusuf tarafından yazılarak bu manastırın vakfiyesi olduğunu Halepli
Patrik V. Cercis tarafından onaylanmıştı.
j) XIX. asrın sonlarına doğru burada bir güzel köy kurulmuştu. Bu
köyde Süryani çiftçilerinden yüz nüfus kadar bulunurdu, 1861 yılında
vefat eden Diyarbakırlı Süryani cemaatından Şammas Hanna Çermikli
bu manastırlı köyün arazisinin bir kısmını satın almış geri kalanı da
torunu Mıkdesi Fethullah Çermükli tarafından 1890’da satın alınmıştı.
k) 1900’da Fethullah Çermiklinin oğlu Sait efendi bu araziye va­
ris olarak tasarruf etmişken bu köyün (Karakilise) halkı dağılınca onla­
rın yerine Müslümanlar yerleşmiştir.
l) Birinci Cihan Savaşına kadar mutad olduğu veçhile Diyarbakır
Süryani cemaatı her yıl Temmuz ayının 20'sindle bu kiliseyi ziyaret e-
derek Mar İliya namına ayin yapılırdı. Şimdi ise bu manastırda yalnız
temel yerlerinden başka bir emare kalmamışsada yine adaklar buraya
sunulmaktadır. Bu manastıra (Karakilise) denmesinin sebebi KARA
TAŞTAN inşa edilmiş olmasındandır.
Bu suretle Mar İliye - Karkırt - Karakilise manastırının sayfası ka­
panmıştır.
4 — KIRKŞEHİT KİLİSESİ :
Bu kilise; Diyarbakır’ın Güneydoğusundaki Silvan köprüsünden gö­
rünen KIRKLAR tepesindedir. M.S. 484’de Diyarbakır Metropoliti Yu
hanna Şuar - Yuhanna El-Efesi tarafından yaptırılmıştır. Silvan köprüsü
de, bu kiliseye gidiş gelişi kolaylaştırmak için kurulmuştur.

Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü, Kudüs’ü ziyareti sırasında


Kudüs Süryani kilisesinin kütüphanesini tetkik ederken 28 No. altında
kayıtlı bulduğu bir İncil kitabının son sayfasında şu notlara rastladığını
kaydetmiştir: «Yunam 1525, Miladî 1214’de Diyarbakır’da büyük bir
arbede ve eşi görülmemiş bir sıkıntı vuku bulduğunu, bu olayğa Diyar­
bakır büyük Katolik kilisesi, Kırklar tepesindeki Kırkşehit kilisesi, Mer
yem Ana kilisesinin mahallesindeki Mar Kuzma kilisesi ve bunlardan
önce de Viranşehir’deki Mar Yuhanna kilisesi nam kiliselere (Şubat ayı
içinde) Araplar hücum ederek tahrip ettiklerini. Bu kitap Yunanı tarihi
1533 M.S. 822 yılının Ocak ayının 31 ’nci Pazartesi gününde Rahip Ba-
hos eliyle yazılmıştır ve bu kitap Diyarbakır Metropoliti İyavennis'e
aittir. (2)
**

M.S. 1414’de Araplar, Meryem Ana kilisesine (Diyarbakır) hücum


ederek dış avluda bulunan mermer sütunları tahrip ettiklerini, kırdıkla­
rını ve camiye götürüp kurduklarını yazılmıştır.(3)
5 — DEYİR EL-RAHAVİYİN (Urfalıların manastırı):
Bu manastır, Diyarbakır şehrinin Güney surları dışında kalıyor,
Atatürk'ün köşkünün batısına düşer, köşkten 300 metre mesafedeki
tepenin tam yamacında kurulmuştur.
Tahminen 150 metre yakınında su değirmeni bulunmaktadır.
Bu civarda define arayan köylüler, temelleri kazarken, oldukça bü­
yük kaya parçasını ve üzerinde oyulmuş bir yazıt görünce, bu satırların
yazarına haber verdiler, beraberce tetkikimizde gördük ki; kayada ka
lınca oyulmuş (eski Süryanice) Estrangele tipinde yazılmış altı sütuna
sığdırılmış, 11 kelimeden ibaret bir yazı ve başta - sonda birer Haç işa­
reti vardır. Keza, bu taşın çatlak kısmında Ebced-i- Süryanice d. n.
harfleri görülmüştür, bu harflerin arasından kaybolan diğer harflerin
bulunmamayışı ifadeden düşmüş olduğunu belirtmektedir.
Taşın üzerindeki yazının tercümesi şöyledir: t Filifos bu manas­
tırı inşa etti, Allah nezdinde anılmak üzere müminleri ebededek bere­
ketle ansın + diye yazılmıştır.
Kaya sabittir, sökülecek bir durumu yoktur. Zaten gelecekte, sö-
külmemesi için bu yazıtı zamanında hasseten bu yerli kayanın seçildiği
aşikârdır. Kazı yapılabildiği takdirde belki başka yazıtlarda bulunabilir.
29 Ekim 1961 tarihinde Diyarbakır'ı ziyaret eden ve Meryem Ana
kilisesinde misafir kalan A.B.D. ve Kanada, Brezilya Metropoliti Sürya­
ni Kadim cemaatının ruhani reisi Sayın Athanasios Yeşu Samuel'le be­
raber BÜYÜK ATA’nın köşkünü ziyareti sırasında bu yakında böyle bir
manastırdan bahsedildiğinde, kendilerini de ilgilendirdiği için bu yazı­
tın bulunduğu yere gidildi. Keza, Paris Üniversitesinin Tarih - Coğrafya
Profesörü Mösyö L’Abbe Jules Leroy da (Charge de recherch au çenter
national de larecherche. Paris) bu kayayı tetkik etti ve fotoğraflarını
aldı.

(2) Vesika defterimizin 177. sayfa.


(3) Vesika defterimizin 178. sayfa.

— 240

l
6 — İÇKALE KİLİSESİ:
Bu kilise: her halde M.S. 4 - 5. yüzyıllarda, Bizans stilinde, Dicle’ye
bakar, kara taştan, yedi sütun üzerine kurulmuş, geniş ve yüksek bir
yapıdır. İrtifaı 20 metre kadardır. Kiliseye Çocuk Cezaevinin avlusun­
dan girilir. Kilisenin içinden uzanan yolun Dicle nehrine vardığı rivayet
olunmaktadır. Karanlık dehlizleri iç içe olup ışık yardımiyle gezilir.
Kilisede kaideler yedi kemer üzerine oturtulmuştur. Kaidelerin
ahşap kısımları harap olmuştur. Kilisenin Mihrabına girecek kapı
üzerinde nakışlar mevcut isede hiçbir yazı bulunamamıştır. Hıristiyan­
lığın hangi mezhebine salik olanlarca yapıldığı da (hangi şehit ve A-
zize ithaf olunduğu) bilinmemektedir. Mamafih (Diyarbakır'daki İçka-
le) yapılırken kilisenin de inşa olunduğu yapı stilinden sezilmekted:r.
Katolikliğin bir Fır’î olan Batriye (1) cemaatına aittir diyenler de çık­
mıştır.
İçkale Kilisesi hakkında bir not: Yunanî tarihi 1525, Miladî 1214 ta­
rihinde Diyarbakır’da büyük bir arbede ve görülmemiş bir sıkıntı vuku-
bulmuş, bu olayda Araplar tarafından Katoliklerin büyük kilisesi (yuka­
rıda adı geçen kilisenin olma ihtimalini) ..........vs. Bu kiliseler Şubat
ayı içinde tahrip edilmişlerdir, diye bu notu Metropolit Hanna Dolapö
nünün (VESİKALAR) kitabından alınmıştır.
7 — DEYRUZZAFARAN MANASTIRI HAKKINDA M ÜCM EL BİLGİ:
Deyruzzafaran (Zafaran manastırı) anlamındadır. Zafaran bitkisi­
nin ismiyle anılan DEYRUZZAFARAN manastırı M.S. IV. yüzyılın sonla­
rında kurulmuştur. Bu manastır; dünyada ve Türkiye Cumhuriyetindeki

Mardin Deyruzzafaran Manastırının genel görünüşü

(1) M. H. Dolapönü'nün Vesikalar Kitabından alınmıştır.

— 241 —
Mardin Deyruzzafaran Manastırının genel görünüşü
i

Süryanilerin en değerli bir merkezidir. Süryani Kadim cemaatının Me­


zopotamya tarihinin gelişine katılmış olan bu manastır bir patriklik
merkezidir.
MEVKİİ: Manastır; Mardin ili merkezinin 5 km. doğusunda yüksek­
çe bir tepededir. Üç yönü dağlık, güneyi açık arazi olup çevresinde bağ­
lar vardır.
YAPI ŞEKLİ: Manastır, iki kısma ayrılır, birincisi; yenidir, diğeri,
eskidir. Dört çevresinde ayvanlar, ortasında geniş ve eski iki sahrinç
vardır. Bu sahrinçler dışardan getirilen pınar suyunun artığını akıtmak
suretiyle doldurulmaktadır. Bu manastırın metin yapıları ayrı ayrı za­
manlarda bir çok kimselerin ilâveleriyle sağlandığından ciddi bir düzen
görülmemektedir. Doğu ve Batı kısımları iki katlıdır. Güney kısmı ise
üç katlıdır ve güzel bir yapıdır. Patrik, Metropolit ve rahiplerin odaları
bu kısım içindedir. Tapınaklarında ve alt katındaki kiremit ve iri yont­
ma taşlar binanın eskiliğine tanıklık edebilir. Her iki kısmın eni 63, u-
zunluğu 71 metredir.
M.S. 1250- 1256 yıllarında Savur ilçesinin Kıllit köyündeki Mar A-
bay manastırının reisi Hamdan oğlu rahip Musa bu manastırın surlarını
onarttı.
M.S. 1290’da Süryani Sarraf Ebül-Hasan'ın teberrü ettiği 100 Dinar­
la manastırın doğu suru da yaptırılmıştır.

— 242 —
M.S. 1396 tarihinde Timur’un ikinci gelişinde manastırın surları, o-
daları ve tapınak kapıları bozulmuştu. Garipoğlu denilen (Diyarbakırlı)
Patrik İğnatios İbrahim, cemaattan topladığı yardımla ve sattığı kitap­
lardan elde ettiği 50.000 Dinarla bunları yeniden onarttırmıştır.
M.S. 1484-1493 yıllarında Şeylillah oğlu Patrik Yuhanna, manastır
içinde odalar yaptırmış ve bozulan su kanallarını düzeltmiş, bahçe ve
bağlarını beğendirecek duruma getirmiştir.
M.S. 1576- 1591 yıllar arasında Patrik İğnatios Davutşah, manastı­
rın bazı yapılarını onartmıştır. Bundan sonra gelen patrikler, bazen Mar­
din'de bazen de Diyarbakır’da oturdukları için manastır bakımsız kaldı­
ğından Doğu suru yıkıldı. 1660 yılında manastırın reisi Metropolit Di-
yonnosios Dabbağ yeniden onarmayı düşündüyse de başaramadığından
bekçi ve çiftçilere teslim edip savuştu. Nihayet, II. Patrik Cercis gelin­
ce, bu zat manastırın Doğu surunu kâmilen ve Kuzey yönünün bir kıs­
mını ve Kürsü Kilisesi ile Şeyde Kilise’sinin bir kısmını ve odaları
1696-1699 yıllarında onartmıştır.
1728’de Patrik Şükrullah, Kubbeli ve Kürsü Kiliselerinin mihrapla­
rını onarttı.
1772-1775 yıllarında Patrik IV. Cercis yine Mar Hananya ve Kürsü
Kiliselerinin mihraplarını süsleterek ve odaların bir kısmını yeniden
yaptı ve bir kısmını tamir eyledi.
M.S. 1810’da Patrik Matta, dış avlusundaki odaları yaptırdı. 1853’
de Patrik II. Yakup (M.S. 1847-1871), Midyat Metropoliti Mar Filiksinos
Zeytuno’nun yardımıyla 70.000 madeni kuruşla bahçedeki ayvanla biraz
uzaktaki havuzların pınarını yaptırdı ve küçük bir makineyle manastır­
da ilk Basın teşkilâtını kurmuştur.
1871 ’de Şemsi İbrahim’in para yardımıyla su, tekrar manastırın içi­
ne alındı.

DEYRUZZAFARAN MANASTIRI’mn TARİH BOYUNCA


ALDIĞI İSİMLER

1 — Doğunun tanınmış müjdecilerinden Mar Avegin’in Şakirti


Mar İşlemon’nun adıyla yadedilirdi.
2 — Aziz Avegin’nin rahiplerinden Mar Binyamin nin demeçine gö­
re; (Mar Avegin’nin ve şakirtlerinden on ruhaninin kemikleri; Nusay­
bin yakınındaki özel manastırdan buraya getirildiğinden) «Mar Avegin
manastırı» şeklinde isimlendirilmiştir.
3 — M.S. 793 de Mardin ve Kefertüth metropolitliğine takdis edi­
len Mar Hananya bu manastırı yeniden onardığı için Mar Hananya adıy­
la da tanınmaktadır. Miladin-493 - 518 yıllar arasında ve sonrada Mar
Hananya adıyla tanınmış olan bu manastırın Kubbeli Kilisesi, .Süryan:

— 243 —
Şufni oğulları Thodora ve Thodosi Mimar kardeşler yapmışlardır.
4 — Mardin metropoliti Yuhanna’nın (M.S. 1125- 1169) koyduğu
Ruhban Kanunu sonundaki kayıtlarına göre; içinde Oniki bin Azizin
(Erenlerin) kemikleri bu manastırda toplandığı için Oniki Bin Azizler
manastırı adıyla anılmıştır.
5 — Son olarak; Rahipler Meskeni anlamına gelmek üzere Deyrul
Zafaran diye adlandırılmıştır.

İDARE VE SOSYAL POZİSYONU

Patrik, Metropolitler Deyrulzafaran Semineri öğrencilerile birlikte (1965)

Patriklik merkezi olmakla beraber rahip, Keşiş (papaz) ve Diyakos-


ların türeme yeri ve ruhanî mesleklilerin namazgahı v emüminlerin töv­
be yeridir. Süryani öksüz ve yoksul çocuklarının ve hizmetlerini bizzat
görebilecek düşkünlerin yurdudur ve sığınak yeridir.

DEYRUZZAFAN’daki DİNİ LİDERLER


VE ÇALIŞMALARI

M.S. 520 sıralarında adları yayılan bu manastırın ve ibadet yerle­


rinin başkanları Keşiş (Papaz) Buluş ve Keşiş İliya’ye, Antakya Patrik»
Mar Severios’un buyruklarıyla Maraş metropoliti Mar Torna, İtikat’a ait
bir mektup göndermişti. Bu mektup halen London kütüphanesinin Sür-
yanice Kısmının 850 No’lu kitapta yazılı bulunmaktadır. Mektuba göre:
«607 de Manastırın; Acem’ler (İranlılar) tarafından yıkıldığı ve

— 244 —
Metropolit Hanna Dolapönü Deyruzafaran da Ruhani ve Semineri
Öğrencileriyle Birlikte

içindekilerin dağıldığı söylenmekte isede ayni çağlarda yaşıyan Mardin­


li keşiş Edde.nin ve ona yakın Vakidi’nin sözlerine göre 640 de manas­
tırın içinde rahiplerin bulunduğu anlaşılmaktadır.»
Ardınca Manastırın bir kısmı yıkıldığı ve boş kaldığı, bağ ve bah­
çeleri harap olduğu gerçek ise, 793 de Mardin ve Kefertüth metropoli-
tliğine takdis edilen Mar Hananya yeniden tamir ettirmiştir. Ve zama­
nında bağ ve bahçe tekrar yetişmiş, bir zeytinlik dahi yetiştirilmiştir.
Ayni zamanda manastır bir İlim ve fazilet yuvası haline gelmiş Rahip­
lerin kadrosu 80- e kadar yükselmiştir.
Metropolit Mar Hananya’nın yerine gelen Mar İğnatios ve rahipleri
de ayni gayretle çalışmış bahusus kütüphanesini her daldan kitaplarla
doldurmuşlardır.
Miladın IX- cu ve X-cu yüzyıllarına, bu manastırın Altın çağı diye­
biliriz. Bu çağlarda manastır, bilgi ve faziletleriyle tanınmış değerli ki­
şiler yetiştirmiştir.
860’da vefat eden ve değerli eserler bırakan İlâhiyat profesörü Da­
ra metropoliti sayın ı'uhanna, bu manastırın rahiplerinden idi ve Malat-
yanın Cobas civarında Sercisiye adındaki manastırın yapı işlerinde sa­
yın Yuhannaya ve Azarbeycan’ın Eşnevan’lı rahip Gayos’a yardım edip
Mantık ve Fizik bilgilerinde ve fazilette o manastıra şöhret kazandı­
ran 958.M. yılında Deyrulzafarandan giden Nuh, Severios ve Emanoil
adındaki rahipler bu manastırdandırlar.

— 245 —
DEYRUZZAFAN MANASTIRI PATRİKLİK
MERKEZİNE SEÇİLMESİ

M.S. 1034de, Diyarbakır hükümdarlarının himayesine sığınmak


maksadıyle, Malatyadan Diyarbakıra gelen Patrik Diyonnosios Yahya,
arasıra bu manastırı ziyaret ederdi. Tarihi kayıtlara göre, bu manastırı
ziyarete gelen ilk patriktir.
Onbirinci Yüzyılında manastırın yıldızı sönüyor gibi görünmekte­
dir. Bunun nedeni kesin olarak bilinmemişsede her halde başından bir
felaket geçmiş olabilir. Yahutta manastırın şöhretini değerlendirecek
önemli zatlar başageçmemiştir. Nihayet 1125 de Mardin metropolitliği-
ne takdis edilen Mar Yuhanna, manastırı yeniden yaptırıp süslettiği gi­
bi rahiplerin sayısı Altmış’a kadar çıkarmakla onu tarih alanına yeniden
katmıştır.
M.S. 1166 da İkinci Kılıç Arslan’ın samimi dostu teşhir edilen Ma-
latya'lı büyük Müverrih Mihael’in oturum töreni bu manastırın kilisesin­
de yapılmış ve Diyarbakır metropoliti Diyonnosios Yakub’un değerli
oturum söylevini bu törende sunmuştur.
1872- 1876 yıllarında Patrik Bitris. IV. Cemaattan topladığı iki bin
Altınla manastırın güney ve kuzeyini ve batının bir kısmını yaptırdığı
gibi getirdiği iki Basın makinesiyle bir basım evi tesis etmiştir.
Bu yapıların Mimarı Mardin Süryanilerinden Abdulmesih Ahmar
dakno idi.
1903 yılında Patrik II. Abdulmesih, kubbeli kilisenin orta mihra
bini Tahta, Alçı ve Cam gibi nesnelerden güzel ve süslü bir şekilde
yaptırdı isede ufak bir ihmal yüzünden 1941 de yanmıştır. Ayrıca bu ki­
lisede tahta ve demirden yüksek balkonlar, kilise ile Ataların mezarını
ve yanındaki avlunun zeminini sarı taşlarla döşemiştir.
1905 de Patriklik kaymakamı Mar Diyonnosios Behnem, Kuzey yö­
nündeki ayvanları onartmış ve kurduğu okulun öğretimine hazırlamıştır.
1907 de Patrik II. Abdullah, yüksek avlunun darabalarını (parmak­
lık) taştan yaptırmıştır. Epey durdurmuş olan basın makinalarını tekrar
faaliyete geçirerek başta Türkçe Süryance ve Arapça kitaplar bastırma­
ğa başladı ve bir de (Hikmet adındaki) dergi çıkarmıştır.
1917 de Patrik III. İlyas, Marhananya kilisesinin mihrabını batıya
doğru 116 cm uzatmıştır, ve kiliseye iki küçük Loca daha ilave etmiştir.
Manastırın batı yolundaki yokuşu, araba geçecek bir duruma getirmiş­
tir.
1921 de Manastır Reisi İlyas Koro Manastırın üst katının bir kısmı­
nı sarı taşlarla döşetti. 1929 da Mardin Valisi Sayın Tevfik Hadi Baysal,
manastır ile bahçe arasındaki yolu Otomobil geçecek duruma sokmuş­
tur. 1934 te Ölen manastır reisi rahip sait, tarım işleriyle uğraşarak ma­

246 —
nastırın etrafındaki bağların büyük bir kısmı emeğinin mahsulüdür.
1935, 1941 tarihine kadar Manastır reisi Rahip Abdulmesih Dölabani ile
rahip arkadaşları, kireçleri düşmüş ve harap olan manastırın duvarlarını
büyük bir gayretle tamir ettirmiştir ve suyu yeniden içeriye getirerek,
eski havuzlardan başka dış kapı önünde şadırvanlı yeni bir havuz yaptır­
dılar.
1942de Rahip Hanna Dolapönü bir yıl önce yanan mehrabı, cemaa­
tın yardımıyla sarı taştan gayet süslü ve metin bir mehrap Mardin ve
Midyat Süryani mimarlarından Yusuf Garzelo, İbrahim Gaze, Melke
Abrohom ve İlyas Barsavm.a yaptırmıştır.
1945 tarihinde Mardin Valisi sayın Cavit Kınay’ın direktifiyle ana
caddeden manastıra kadar yolu düzelttirmiştir. Şoseye hazırlamıştır.
13/Nisan/1952 d eBüyük Millet Meclisi Reisi Sayın Refik Kuraltan
ve Bayındırlık Bakanı Kemâl Zeytinoğlu ile Bazı Millet Vekillerinin Dey-
ruzzafaran’a teşrifleri münasebetiyle Mardin Deyruzzafaran yolunu tes­
viyesi hakkında, Süryani Diş Tabibi Sabri Arslannın ricası üzere Sayın
misafirler vaitte bulundular ve Vali Cahit Betil’e tevsiyede bulunmuşlar­
dı. Fakat, ancak Vali Mühsin Gökkaya 1954 de ikmal ettirdi büyük bir.
törenle açılış merasimi yapılmıştır. 1967'de Turizm Bakanlığı emriyle
Karayolları bölgesi tarafından tamamiyle yapılmıştır.
1947’de Batı yöndeki manastırın ayvanları mail-i-inhidam olduğun­
dan cemaat tarafından yıktırılarak yeniden mühkem bir şekilde Metro­
polit Hanna Dolapönü ve Manastır Müdürü Rahip Cebrael Allaf iie Kili­
seler Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Cercis Dilmener ve üyeleri Ferit
Dönmez, Edip Gürdal, Rızzık Hiçbezmez, Hanna Çilli, Mıkdesi Abdulla-
hat Bahde Bahe’nin direktif ve hizmetleriyle yaptırılmıştır. Bu arada yi­
ne bu yönetim kurulunun faaliyetiyle 32.000 lira masrafıyla manastıra
elektrik tesisatını kurmuş manastırı kâmilen aydınlattırılmıştır. Yine
bu kurul tarafından manastırın bütün damlarını ve iç kısımlarım betona
çevirmiştir, ayvanların arasıyla avlu kısmını birbirlerinden ayırmak üze­
re demir parmaklıklar taktırmıştır.

DEYRUZZAFARAN MANASTIRININ MÜŞTEMİLATI


VE BAĞLANTILARI

Müştemilatı:
a) Şeyde kilisesi: Bu kilise, manastırın kuzey cihetindedir. Yüz
yi 153 metre karedir, kiremitle kaplı ve eskidir. Batı yönünde Öğüt işi­
tenlerin duruş yeri için bir ayvan vardır. Şimdiki durumda ondan ayrı
ayrı ayvana giden kapıların bitişmelerini gösterir, halen bu duruş yeri­
nin bir de kuzey ve orta ön tapınakların döşemelerine mozayiklere
rastlanmaktadır. Ayrıca bu kilisenin güney yönünde olgun olanların vaf­

— 247 —
tizlerine ait geniş bir havuz vardır. Dört ön tapınaklarında 1699'da tah­
tadan yapılmış ve üzerlerinde Zebur’dan Estrangele yazıyla yazılmış a-
yetler birlikte gayet zarif mihraplar vardır ve önce denildiği gibi bu ki­
lisenin bir kısmını Patrik Cercis II. tarafından onartılmış ve Meryem
Ana bayramlarında içinde namaz kılınır.
b) Bodrum: Marhananya kilisesinin güneyinde ve kapısının
önündedir. İki kısma ayrılır, giriş kısmındaki dikdörtgen şeklinde
yontulmuş iri taşlarla çatılı ve 25 metre karedir. Sahneye geometrik bir
şekilde biri diğerine yaslanmış düz, iri ve çok mühkem taşlarla örül­
müştür. Yüzeyi 51,5 metre karedir. Doğu ve güneyindeki iki kuşağın
mezar yeri olduğu muhtemeldir.
c) Kubbeli kilise, yahut Mar Hananya kilisesi: Bu kilise her ne
kadar Mar Hananya adıyla tanınmış ise de, zamanından önce yani 493-
518 yılları arasında Süryani Şüfni oğulları tarafından yapılmıştır. Haç
şeklinde güzel bir kubbedir. Hergün içinde namaz kılınır, yüzeyi 271
metre karedir, Batı yönündeki nakışlardan başka üst tarafında asırların
tesiriyle bozulan çok güzel hayvan resimleri taşların üzerine kabartma
olarak yapılmıştır. Bu kilisenin üç ön tapınağı vardır. Kuzey ve Güney-
dekilerde 1699 yılında tahtadan yapılmış iki Mihrabın birincisinde işçi
Vanis’in ve Patrik Bin Vehib’in adları... İkincisinde Hazreti Davud'un
Zabur kitabından ayetler, güzel Etrangele kalemle yazılmışlardır. Orta­
daki Mihrap ise 1941 tarihinde yanmış, Mihrap yerinde yeniden 1942
yılında Sarı Taştan yapılmıştır. Üstündeki yazı yapma tarihidir. Yanan
Mihraptan yalnız iki sütun bir taş levha (yazıt) kalmıştır. Sütunler üze­
rinde zabur’dan ayetler altınla yazılmış ve ön tapınakta göz önünde di­
kili durmaktadır. Yazıt ise yanmış Mihrabın yenileştirme tarihi yazıl­
mıştır.
Yeni Mihrap yapılırken doğu yönünde konulmuştur.
Bu kilisenin beş kapısı vardır. Güney ve Kuzeyde ikişer, Batıda bir
ve en büyüğüdür. Bunun üzerine Profesör Mar Baley’in şiirinden ve
Peygamber Davut hazretlerinin zabur kitabının ayetlerinden övülmüş
yazılar vardır.
Eskiden bu kilisenin iç duvarları Hazreti İsa’nın vaftiz ve mezardan
kalkışı ve göklere yücelmesi ve dört İncillerin yazarlarıyla bu manastı­
ra Mar Avegin’in kemik taşımanın güzel resimleriyle süslenmiştir. Fa­
kat yıllardan beri nem ve rutubetin tesiri bu resimleri bozmuş ikinci
kez olarak Patrik Abdulmesih II. 1903 tarihinde kiliseyi sıvadığında büs­
bütün gözden kaybolmuşlardır. Yalnız Güney yönünde 270 cm. uzunlu­
ğunda ve 66 sm. enliğinde yenileştirilmiş Mar Hananya’nın tabelası kal­
mıştır.
Bu kilisenin Batı güney köşesinden iç bir merdivenle yukarıya çı­
kılır Silindir biçiminde bir çan kulesi göze çarpar, eskiden beri harap

— 248 —
olan bu kulenin üstü 1878’de Maden Metropoliti Mar Diyonnosios Beh-
nem Keyyel’in gayretiyle yeni bir kubbe yapılarak halen görülen kub­
bedir.
d) Ataların Mezarlığı: Mar Hananya kilisesinin Güney doğu
hetinde yüzeyi 40 metre kareli ve «Azizlerin Evi» adıyla tanınmış yük­
sek kubbeli bina, Ataların Mezarlığıdır, tarihi manastırla beraberdir.
Kubbenin dış kısmı, IV. Patrik Bıtrıs tarafından 1884’de yeni­
leştirilmiştir. İçinde 7 mezar vardır. Bu manastır Patriklik merke­
zi olduğundan bu güne kadar öndeki üç mezar Patriklere, diğer
dördü ise Metropolitlere ayrılmıştır. Patriklerin, Güneydeki mezar
üzerinde mermerden, büyük bir taş vardır, üzerinde 1708’de Pat­
rik Cercis Il.’nin ve 1894’de Patrik Bitris IV.'ün ölüm tarihi yazılmış­
tır. Metropolitlere ayrılan mezarın üstüne, 1846'da Deyruzzafaran Met­
ropoliti Mar Grigoriyos Behnem’in ölümünü bildiren yazıt vardır. Diğer
mezarlarda yazılara rastlanamaz. Bu binada her pazar gecesinde müş­
terek olarak yatsı namazı kılınır.
d) Kürsü Kilisesi: Seyyide kilisesinin üstünde yüzeyi 63 metre
karelik bir tapınaktır. 1696- 1699 arasında ruhani senatoların toplan­
ması için Mar Bitris (Sen Piyer) adına izafeten, rahmetli Patrik Cercis
II. tarafından inşa ettirilmiştir. 1727’de Patrik Şükrullah, 1772’de Patrik
Cercis IV., 1830’da Patrik Cercis V. tarafından onarılmıştır. Bu kilise­
nin baş yönünde yani doğu cephesinde Resül Bitris (Sen Piyer) in Haz-
reti İsa’ya olan imanının ve Bitris’in adı Şemun iken nasıl Bitris olarak
değiştirildiğini gösteren İncilin Matta 16: 17-20 ayetlerini ve Mihrabın
ortasında bulunan çok eski bir zamana ait, bir taş, hatta bu taş İsa’nın
zamanına dayandığı işitilmiştir. (Mermer, beyaz bir taş). (*)
Bu kilisenin kuzey cephesinde (Burada Azizlerin kemikleri konul­
muştur) diye, Batı Süryanice kalemiyle bir yazıta rastlanır, bu yazıtta
bu kemiklerin Mar Abay manastırından getirildiklerini göstermektedir.
Bu kilisede Havarilerden Mar Bıtrıs ve Mar Buluş (Sen Piyer ve
Sen Paul), Dar Âbhay ve Mar Kiryakos ve annesi Yuliti, Mar Aday ve
Abay günlerinde ve kilise takdisi adlı pazarında bu kilisenin içinde a-
yın namaz kılınır.
e) Deyruzzafaran’ın bahçesi ve ayvanı: Manastırın Güney doğu
tarafından ve 300 metre kadar uzaklığında bir bahçesi vardır. Bu bah­
çede rahiplerin ihtiyaçlarını temin maksadiyle sebze ve saire yetiştiri­
lir Bahçenin doğusunda yüzeyi 60 metre kare şeklinde ve kare biçimin­
de yüksek ve çok mühkem bir Ayvan bulunur. Bu Ayvanın baş tarafın­
dan önündeki havuza doğru akan bir pınarı vardır. Bu sur, tarlaları su-

00 Mardin İl Yıllığı

— 249 —
Mardin İl merkezinde Bulunan Deyruzzafaran Manastırının Kütüphanesinde
mevcut olan ve Milâdın 12. asrında Deri üzerine ESTRANGELE yazısiyle
yazılmış İNCİL Kitabı motiflerini gösterir.
3*3

Ayni Kitabın ESTRANGELE yazısını gösteren sahifelerden biri.


Resim Hazreti İSA'nın Eşeğe binerek şakirtleriyle KUDÜS şehrine
girdiğini gösterir.

— 250 —
latmağa yetmemekle beraber kanalı da yeryüzüne yakın olduğu için bi­
raz sıcaktır ve fakat temiz bir sudur. Bu Ayvan 1853 tarihinde yapılmış­
tır
7 — Deyruzzafaran’ın Etrafındaki Manastır ve Mabetler:
a) Deyruzzafaran kuzey cihetine düşen Deyrulseyyidi ve Natıf a-
dıyla bilinen bir küçük manastır vardır, kaya içinde oyulmuştur, iki ta­
pınaktan ibarettir, biri Meryem Ana diğeri şehit Mar Thevodoros isim­
lerine izafeten yapılmıştır. Bu manastır, Deyruzzafaran’dan önce yapıl­
mıştır. Vaktiyle ekmek ve erzakı Kaletmara köyünden temin edilirdi,
bu manastırda Metropolit Hanna Dolapönü dört yıl süreyle inziva ve
itikâfta kalmıştır. Tarihî bilgisini çoğunlukla burada kuvvetlendirmiş ol­
duğu açıklanmıştır.
b) Mar Yakup Manastırı (Suruçlu Mar Yakup’un adına izafeten
kurulmuştur.)
c) Mar İzizoel Manastırı (Samisat Şehitlerindendir).
d) Mar Behnem Manastırı
e) Mar Yusuf Sığınağı.
f) Mar istefanos Manastırı, yahut Deyr Buhre.
6 — Deyruzzafaran’ın Yetiştirdiği Önemli Alimler:
Deyruzzafaranda pek çok âlim yetişmişse de tespit edebildikleri­
miz şunlardır:
1) Daralı Yuhanna (M.S. 860)
2) Teşkökö oğlu İyavennis Yakup (M.S. 1231)
3) Vehipoğlu (M.S. 1333)
4) İğnatios İsmail (1365)
5) Mardinli Rahip İbrahim (1365)
6) Diyarbakırlı Garipoğlu Yusuf (1375)
7) Mardinli Rahip Daniel (1382)
8) Diyarbakırlı Garipoğlu Patrik İbrahim (1412)
9) Şeylillah oğlu Patrik Yuhanna (1442- 1493)
10) Homuslu Rahip Davut (1500)
11) Gürçlü Yusuf (1537)
12) Mansurılı Abdulgani (1575)
13) Patrik Nimetullah (1535- 1587)
14) Göllülü Yakup (1583)
15) Patrik Şükrüllah (1674-1745)
16) Musullu İsa (1685- 1743)
17) Diyarbakırlı Abdunnur (1755)
18) Halepli Cercis (onsekizinci Yüzyılın başlangıçında doğdu 1773
de ölmüştür)
19 Rahip Abdyeşu Garibo (1877- 1916 de Tifo’dan öldü)

— 251 —
20) Mar İğnatios Patrik Afram Barsavm (1887- 1957)
21) Metropolit Hanna Dolapönü (1885-2/11/1969)

DEYRUZZAFARAN MANASTIRININ
TURİSTLİK YÖNÜ

Dinî kavram bakımından tarihî değeri belirmiş olan bu manastırda


bina değerinden başka bir de kütüphane mevcuttur. Bu kütüphanede bir
çok kitap arasında bilhassa (VIII. yüzyılda Maraş’ta Estrangele harfle­
riyle yazılmış) kamış kalemle, serlevhaları altun, metinleri sabit siyah
mürekkeple deri üzerinde yazılmış ve resimli motiflerle de süslü olan
İncil zikre değer.

Manastır Müdürü R. Cebrail allaf ve Rahip İbrahim Türker ve arkadaş.

— 252 —
İşte; bu bina ve kitap bakımından değerli eserlerle bu manastır bir
müze gücüne ermiştir. İnanç sahibi ve eski eserleri görmek hevesinde
bulunan yerlilerden başka yabancılardan da ilgi göstermektedir. Tür­
kiye Cumhuriyeti Hükümetlerinin idarecilerinden gördüğü yakın ilgi,
hatıra defterinde müşahede olunmaktadır.
Bu meyanda 14/10/1930'da eski Genel Kurmay Başkanı Mareşal
Fevzi Çakmak’ın manastırın hatıra defterindeki kayıtları zikre değerdir.
Fevzi Çakmak, bu manastırın okulu hoca kıtlığından kapandığını bildi­
ğinden ötürü hatıra defterine yazdığı «Hariçten ruhani getirmiyorsanız
ve getiremiyecekseniz, getirilse bile idarenize yaramayacaktır, artık
mektebinizi yeniden kurmağa çalışınız» (1) diye yazıyle buyurmuştur.
Diğer turist ve bilimcilerin ilgileri de bu defterde yer almaktadır.

DEYRUZZAFARAN MANASTIRININ PERSONELİ

Metropolit vekili:
Halihazırda (1969’da) Deyruzzafaran manastırının reisi Rahip Ceb-
rael Allaf, Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü’nün ölümü üzerine
(1969'da) Metropolitin vekâletine geçmiştir.(2)
Manastır müdürü:
Ayni manastırda Rahip İbrahim Türker; Rahip Cebrael A llaf’ın
(1969’da) Metropolit vekilliğine geçmesi üzerine manastır müdürlüğü­
nü yönetmektedir. (3)
Öğrenciler:
Manastırın kadrosunda 20 öğrenci de vardır. Bunlar Rahip İbrahim
Türkeri’n yönetimindedir.

KARTMİN MANASTIRI
TARİHÇESİ

«Süryani Kadim toplumuna» ait bu eserimizde yer alan önemli ki­


lise ve manastırları arasında, Kartmin Manastırı - MAR ŞAMUEL ve
MAR ŞAM’UN - MAR GABRİEL isimleriyle anılan bu manastıra da;
(Tarihî bir değre taşıdığından, içinde gömülü bulunan yüksek şahsiyet­
leri tanıtmak bakımından) yer ayırmak gayretine girdik.
Bu manastır, her ne kadar yukarıda açıklanan isimlerle anılmış
isede güçlük çıkarmamak amacıyla isim olarak «ARTMİN manastırı»
diye tarihçesine alınmıştır.
Her halde bu eseri okuyan sayın kişiler, takdir edeceklerine emin
bulunduğumuzdan bu görevi ifa etmekle kendimizi bahtiyar sayıyoruz.

(1) Zafaran Fidanlığı Deyruzzafaran Muhtasar tarihi Sahife: 30


(2) ve (3) bu eserin (Türkiyede bulunan Ruhanilerin hayat hikâyeleri) bölümüne bk.

— 253 —
KARTMİN MANASTIRl'nın
KROKİSİ

1 - Büyük Mehrap. 2 -Sağ Cenahtaki Mehrap. 3 -Sol Cenahtaki Mehrap. 4 -Aziz­


lerin mezarlığı. 5-M ar Gabriel’in mezarı 6 - Mezarlıklar. 7 -Güt (koro) taşı. 8 -A y­
vanlar.

COĞRAFİYESİ

Kartmin manastırı, Midyat doğusuna düşre; Midyat ilçesinden 25


km. mesafede, Kartmin köyünün kuzey doğusuna 5 km., Keferbi köyü­
nün kuzey batısına 2 km., Hırbahalit köyünün güneyine 8 km. mesafe­
deki tepede kurulmuştur.
Bu manastır, TUR ABİDİN (*) manastırlarının en önemlisi olup et-

(x) TUR-ABİDN Bölgesi, Midyat ve Nusaybin İlçelerine bağlı dağlık köylere tüm
olarak (Tur-abidin) bölgesi denilir.

— 254 —
rafı eski binalarla, palamut ve mazı ağaçlarının sıkı ormanıyla çevri­
lidir.
Kartmin manastırı, Tur Abidin bölgesinin Metropolitlik merkezi
olarak M.S. 615- 1049'a kadar kalmıştır. 1049’dan 1915’e kadar da özel
bir Metropolitlik vasfını taşımıştır.

Kartmin Manastırının Kurucuları ve Aldığı İsimler

1 — Kartmin Manastırı dört isimle anılmaktadır:


a) Kartmin köyüne en yakın oluşundan ötürü, bir de kuranların­
dan ŞAM’UN adındaki zat da Kaıtminli olmasından, «Kartmin Manastı­
rı» denilmiştir.
b) Savur'lu Mar ŞAMUEL ile Kartmin'li Mar Şam’un (M.S. 397)
isimlerine izafeten, «Mar Şamuel ve Mar Şam’un Manastırı» da denil­
miştir.
c) Birçok rahiplerin ibadet yeri oluşundan «DEYRUL-UMUR» (Ra­
hiplerin Meskeni) Manastırı denilmiştir.
d) M.S. 667’de yaşamış ve bu manastırda büyük mucize ve şöh­
ret yapmış Midyat’ın Bakısyan köyünden olup bu manastırın Metropo-
Iiti iğini senelerce yapmış Evliya MAR GABRİEL'in adına izafeten «MAR
GABRİEL Manastırı» denilmiştir.

Kartmin Manastırım ilk kuranlar

2 — M.S. 397’de yaşamış Rahip MAR ŞAMUEL ile Rahip ŞAMUN


tarafından ilk kurulduğunda bu manastır yalnız bir ibadet evi ile rahip­
leri barınabilecek bir iki odacıktan ibaretti. İnziva hayatına atılanların
dikkatini çeken bu ibadet yeri, peyderpey inzivacı ve itikâfçıları kendi­
ne çeke çeke netice, 800 kişi toplamıştı, zamanla nüfusa göre sığınak
ve odacıkları da çoğalıyordu

Kartmin Manastırının gelişimini sağlayanlar

3 — M.S. 512 ve Bizans İmparatoru Büyük THEODOSİOS'un oğlu


Muzaffer ANESTAS’ın 21. iktidarı yılında bu manastırın fazilet haberi
her tarafa yayılınca, adı geçen İmparator ANASTAS'ı da ilgilendirmiş-
ti.( l)
Bizans İmparatoru ANESTAS, haberdar olunca çokça ALTIN elçile­
riyle beraber Yüksek Mimar, Mühendis, Taş kesen ve nakışçılar, Tuğla
ve kiremitçiler göndererek bu manastırın bulunduğu yere gelmişlerdi.

(I) Tur-Abidin Tarihi Sahife 219, 220. 1886-1957 de süryanice olarak Patrik l. Afram
Barsavm tarafından hazırlanmış ve Bağdat Metropoliti tarafından arapçaya çev­
rilmiş ve 1963'de yayınlanmıştır.
İlk önce, Kartminli Mar Şam'un’un rüyasına gelen Tanrı Meleğinin
tayin ettiği yerde kalan, büyükçe bir taşın üzerine, gelen ustaların da
ayni taşın üzerine (yeniden yapılacak olan manastırın) temel kurmala­
rına dair, gece rüyalarına da gelmişti. (XX).
Mimar mühendislerin isimleri şunlardır:
a) THİYODORA. b) THİYODOSİ (Şufni Oğulları kardeşler)dir.
Bunlarla beraber Altın, Gümüş ve bakır kuyumculuğuyla mahir
san’atçılar, demirçiler, Ressamlar, Mermer yonutucular, mahir müze-
yikçileri de bulunyordu.
Kuruluş şekli: eb'adî
Yurada gösterilen Mimarlar tarafından bu manastırın içinde kur­
dukları ibadet evinin şekil ve Ebadî şöyledir:
Binanın uzunluğu 27, 75 cm. Genişliği 18, 75 cm. Temel duvarla­
rının kalınlığı ise 5, 25 cm. dir.
Bu binanın iç kısmının doğu çephesinde, üçe bölünmüş büyükçe
bir MEHRAP yapılmıştır. Bu mehrabın ortanca bölümü KIDSEL-IKDAS
denilen Mehrap kurulmuştur.
Kıdsel - ıkdas Mehrabın ortasında, TRUNOS isimlendirilen, beyaz
Mermer’den olup uzunluğu 150 cm, genişliği ise 115 cm, lik bir taş,
alarak yerleştirilmiştir, buna da «Kutsal sofra» denilmektedir.
TRUNOS denilen bu taşın üzerine Bakırdan bir Melek, Meleği ve
taşın üstünü kaplayan, yine bakırdan yapılmış bir kubbe; Bu kubbe dört
sütün üzerine kurulmuştur, ortasında da halis altından yapılmış bir kan­
dil takılarak asılmıştır.
Orta Mehrabın dört cephesi vardır, her cephesine nadide şekiller,
süsler yapılmış; her cephede gayet canlı birer resim yapılarak bu re­
simler Arslan, Öküz, Kartal, dördüncüsü de İnsan şeklindedir.
Yukarda anlatılan,bu Orta mehrabın zemini çeşitli ve renkli mer­
merden muzayık olarak şekillere girdirilmiş gayet güzel ve muhteşem
yapılmıştır. Duvarları ise, mermerden gayet nefis süslenmiş, müzeyik-
tir. Tavanını, da fesifsai, halis altından işlenmiş ve şekillere girdiril-
miştir.
Ortanca Mehrabın kapısının her iki yanında Bakırdan gayet zarif
ve canlı iki ağaç yapılmış, ağacın yüksekliği 15. cm. olup bu Asma ağaç­
ların her birisinin sayılmaz yaprakları arasına fenerlerin takılması için
halkalar bu halkalara 180 altından yapılmış, renklere boyanmış birer yıl­
dız takılmıştır.
Ayrıca her ağaçta 50 gümüş zencirler bağlanmış ve bu zencirlere
de Deve kuşlarının biçimindeki yumurta, her cinsten hayvan şekilleri

(xx) Deyrulumur tarihi S: 3. M. H. Dolapönü tarafından hazırlanarak 1959 da basıl­


mış ve yayına çıkarılmıştır.

— 256 —
ve kuş biçimleri heykeller yapılarak takılmıştır.
Bütün Bunların bir kısmı halis altından, bir kısmı gümüşten ve bir
kısmı da Tunç ve bakırdan yapılmıştır.
Bu şekilde muhteşem olan bu kilise manastırın ortasına kurulmuş
ve kilisenin kuzey, batı ve güney cephelerindede birer ayvan yapılmış­
tır.

Kartmin manastırında zamanla yapılan


İnşaat ve Tamirler

a) Roma İmparatoru II. THEODOSİOS’un günlerinde, Şehitlere ait


ikinci bir mezarlık yapılmış.
b) Resüllerin (İsanın şakirtleri) adına izafeten küçük bir kilise ve
Azizlere ait de bir mezar evi (Kaddislerin mezarı) yapılmıştır .
c) Meryem ana namına izafe edilen kilise ,
d) Kırk şehit namına izafe edilen ve alt katın üzerine inşa edilen
kilise, (nadideşekillerle ve çeşitli resimlerle süslenmiştir).
e) Mar Şamuel tapınağı, ki bu rahipler tarafından Mar Şamuelin
ölümünden sonra inşa edilmiştir.
g) Manastırın batı güneyinde Mar Şam’un adına yapılan kilise.
ğ) Hasta olup Mar Şamuelin duasiyle şifa bulan Prenses THEODO-
RA’nın harikulade inşa ettirdiği, sekiz kemer üzerine kurduğu, Yüksek­
liği, genişliği ve uzunluğu 25'er metre olmak üzere yaptırdığı Kubbe
(Theodora Kubbesi).
f) M ısırlıların Kubbesi, ki bu kubbe, Mısırdan bu manastırın zi­
yaretine gelen belli başlı kişilerin gördükleri mücize ve harikaların te­
siri altında kaldıklarından bu manastırda kalmağı tercih edip Binekle­
rini satarak rahiplik silkine girdikten bir süre sonra halen mevcut kub
beyi inşa ettirmişlerdir.
h) Rahiplerin sayısı bu manastırda çoğalınca su ihtiyacı duyul­
muştu. Bu ihtiyacı karşılıyan üç adet büyük SARNIÇ, her sarnıçın uzun­
luğu 40, genişliği 36, Derinliği 25 metre olarak kazdırıldı, dışardan ge­
lecek su yolunu kiremit büzlerinden düzenlenmiş ve bu şekilde manas­
tırın su ihtiyacı kapatılmıştı.
j) Bizans İmparatoru THEODOSİYOS’un oğulları ANORİOS ve A
KADİOS tarafından gönderilen ROMELİOS adındaki elçileriyle beraber
Kartmin manastırına çokça altın ve kiymetli hediye giyim eşyaları gön­
derilmişti, Elçi'nin yaptırdığı inşaatlar da şunlardır:
a) Mar Şamuel tapınağının güneyinde bir bina,
b) Ayrıca büyük iki su sarnıçı (kuyu), biri tapınağın doğusuna, d i­
ğeri kuzeyinde kazdırm ıştır.

— 257 — .
c) Büyük bir kubbe, Tapınağın güneyinde yaptırmıştır.
d) Büyük Mehrabın çok muhteşem ve olağanüstü güzellikte olan
büyük perdesini de göndermişlerdi.

Manastırın dışında bir kısmı yeniden bir kısmı da


tamir ettirilmiş odalar

Zamanın Patriği TEODOSİYOS’un günlerinde yapıldıklarını göste-


teren, odalardan birisine, (tavanına) yazıldığı kitabe’nin metninden an­
laşılan; manastırın dışında görülen odaların bir kısmı yeni, bir kısmı da
tamir gördüklerini kaydetmektedir.

CUM HURİYET DEVRİNDE YAPILAN


İNŞAATLAR

a) Türkiye Cumhuriyeti devrinde, Kartmin manastırının iç Kalenin


içinde kuzey cephesinde yapılan odalar, yek diğerini takip eden Manas­
tır yöneticileri Rahip Sefer, Rahip ŞAM’UN ve Rahip Abdullahat Gümüş
delaletiyle yaptırılmıştır.
b) M. S. 1961'de Kartmin manastırını ziyaret eden Amerika Birle­
şik Devletlerinde Süryani kadim toplumu Metropoliti ATHANASİOS
YEŞU SAMUEL’ın maddi yardımlarından, manastırın kuzeyindeki iki
oda, bir salon, 1967’de de ikinci ziyaretinde bu odaların yine bitişiğin­
deki yıkık duvarların yerinde iki oda, bir Medrese yaptırmıştır.

Kartmin Manastırındaki
Okullar ve kanunları

Kartmin Manastırındaki okular şunlardır ;


a) İlk, Orta ve Lise oranında üç okulu vardı, bir de
b) THEOLOGİYE fakültesi
TUR - ABİDİN bölgesindeki «Kartmin manastırı» adıyla ün salan bu
manastırın okulları da her tarafa eğitim ve bilginlerinin hünerleri yayıi-
mış ve bu bilgi yuvalarından birçok irfan ve kültürlü bilgin şahsiyetler
mezun olmuştu.
Tur Abidin şöyle bir kanun meriydi. Yirmi yaşına kadar, Ebeveyin-
leri tarafından Kartmin manastırı okullarına verilmiş her genç, tahsi­
lini bu süre içinde bitirdiği takdirde arzusuna bağlı, ister manastırda
rahip olabilir, ister de manastırı terk ederek evine gidebilirdi. Fakat
mezun olan ve müstesna tutulan kişiler bahamahal ya ŞAMMAS (Baş-
diyakos) veya keşiş olması gerekirdi.
Bu şartlar altında yetişenlerden yüksek ilim ve kültürlü şahsiyet­
ler sayısı şöyledir:

— 258 —
Dört Patrik, bir Mafiryan (Patrik Mülhaki), 79 Episkopostur. Bun­
lardan birisi:
Örneğin: M. S. 484’de Diyarbakır Metropolitliğine atanan, Sİİvan
Köprüsü adını taşıyan Dicle suları üzerindeki köprüyü kurduran ve Kırk­
lar tepesindeki kırk şehit kilisesini inşa ettiren YUHANUN SAORO, na-
mi diğeri Efesli Yuhanna adındaki tarihçi metropolittir.
(Ölümü. M.S. 503)
b) Membecli Mar FİLİKSİNOS - AHİSNOYO, ki çağın en büyük bil­
gin mutasavvıflardandır. Büyük şahsiyetlerden olup parmakla gösteri­
len AHİSNOYO M.S. 523'de ölmüştür.
c) Patrik THEODOSİOS ROMANOS, Mahir bir tabib idi (M.S. 887
896) (I)
d) Hedıllı Patrik Behnam, Mahir bir şair ve edebiyatçıydı (M.S.
1454)
KARTMİN MANASTIRININ
KÜTÜPHANESİ
Birçok nefis ve nadide eserlere sahip olan Kartmin manastırının
kütüphanesinde Bilhassa ZEYTİNLİ MAR SAMUN'un topladığı ve bırak­
tığı 734 kıymetli eserlerden deri üzerine yazılmış Tevrat, Zabur ve In­
cil'in tümünü taşıyan kitaplar.
Ayrıca, Mahir Baş yazar Kendiripli Daniyel'in ve Yeşu ŞAM’UN
Basibrinlinin ve MAR HOYE ile yeğeni Davut tarafından 180 cilt daha
eklenmişti.
Müteakiben, Bu manastırın Metropolitlerinden Basibrinli Yuhanna
(M.S. 998- 1034) ve Yeğeni Rahip Emmanuel tarafından deri üzerine
nashettikleri 70 cilt kiymetli kitaplar bu kütüphaneye eklemişlerdi.
Müteakiben, M.S. 1169'da Yaşamış FATRİK oğlu Gabriel ile karde­
şi Elişa ve KefersaltTı Muşe, adındaki rahipler de 270 cilt kitap ekle­
mişlerdi.
Maalesef zamanın badirelerine, yağma ve ölümlere hedef olan
kartmin manastırı ve kütüphanesi bu gün için binaları bir çok değişik­
liklere uğramış, kütüphanesi ise tarumar olarak ancak ufak tefek ki­
taplardan başka hiçbir kıymetli esere sahip kalmamıştır. Kalanlar da
Doğu ve Batı ülkelerin müzelerine malolmuşlardır.
Kartmin Manastırında
Gömülü Aziz ve Erenler
1— 12.000 Eren kişilerden başka Sivaslı Kırk şehitler

(1) Patrik THEODOSİOS - ROMANOS aslıan Tagritlidir, Kartmin manastırında eğitil­


miş, rahip olmuş ve Diyarbakırda M. S. 887'de patrik seçilmiş ve Kartmin ma­
nastırında 896 da ölmüştür.

— 259 —
2 — Mar Sargis ve Mar Bahos’un kemiklerinden
3 — Bizans İmparatoru II. Theodosios’un ateşte yaktığı bin şehit­
lerin kemikleri (bu kemikler; Metropolit MAR AHO tarafından getirile­
rek) Perslerin baskısından tahrip edilen manastırın tamirinden sonra
ve armağan olarak bu manastıra verilmişlerdir.
4 — Halepli Mar Eşaya
5 — Savur Metropoliti Kaddis Mar Krafos’un kemiklerinden par­
çalar (bu zat Mar Şamuel'in hocasıydı)
6 — Bu manastırın ilk kurucusu Mar Şamuel cesedi
7.— Bu manastırın ikinci kurucusu Mar Şam’un cesedi
8 — Membecli Mar Filisinos’un cesedi
9 — Mısır'dan gelen 800 kişinin cesedi
10 — Bu manastırın adına izafe edilen en son isim sahibi manas­
tırın nezih ve mucize adamı Mar Gabriel'in (Bakısyanlı) M.S. 667 ce­
sedi
11 — Zeytinli Mar Şamun (Hapisnaslıdır. Bu da mucizeleriyle ün
salan bir şahsiyettir. M.S. 734'de vefat etmiştir) cesedi.
12 — Arap Mar Yuhanna’nın cesedi
13 — Urfalı Mar Yuhanna’nın cesedi
14 — Uzeyli Mar Daniel’in (M.S. 634) cesedi
15 — Nubyeli Mar Atnos’un (M.S. 719) cesedi.
Bunlardan başka adlarını yazmağa lüzum görmediğirpiz fazilet ve
irfan sahibi 50 kişi.
Bütün bunların ikramı için Kartmin manastırını ziyaret eden kim­
seler, Kudüs'e gidip ziyaret ettikleri kadar moral takviyesine sahip olu­
yorlardı.
Membecli Mar Filiksinos’un, seçtiği Episkopos Storis’e yazdığı
bir mektubunda şöyle kaydetmektedir: «Kartmin - Deyrulumur manas­
tırını imanla ziyaret edenler, Kudüs'ü ziyaret ettikleri kadar inanıyor­
lar, inançlarında da bir hakikat bulunmaktadır» (1)

KARTMİN M ANASTIRINA VERİLEN TEBERRU


VE GAYRİMENKUL MALLAR

Dara kralı Büyük Anestas tarafından, (k) harfiyle başlayan yedi


köy verilmişti; isimleri şunlardır:
1) Keferşoma köyü, 2) Keferallap köyü, 3) Kefer Arap köyü, 4)
Keferhavvar köyü, 5) Kefernunip köyü, 6) Kefri köyü, 7) Kivah köyü.
Bunların yambaşında değirmenler, bağlar, tarla ve bahçeler bulunmak­
tadır.

(1) Kartmin - Deyrulumur tarihi Sahife 19 süryanice metin.

— 260 —
p

Halktan da, Musul'un SINCAR dağından, İdil’in Cehennem deresin­


den, Şirvan’dan, Nusaybin’den, Hazo ve Hasankeyif’den, birçok teber-
rüler verilmişti.

ZEYTİNLİ MAR Ş A M ’UN ve


ESTUNO MANASTIRI

Zeytinli Mar Şam’un adıyla bilinen bu rahibin satın aldığı ESTUNO


manastırıyla bütün variyeti, yani su çeşmelerini, çiftliklerini, arazileri­
ni, kâmilen Kartmin manastırına vakfetmişti. Zeytinli Mar Şam’un’un
uzaktan getirdiği 12.000 zeytin şitillerini bu araziye dikerek beş yıl zar­
fında bu şitiller meyve vermeye başlamış ürünlerinden Kartmin ma­
nastırı ve diğer kilise ve manastırlar da yararlanıyordı. Bu nedenden
Mar Şam’un’a (Zeytinli Mar Şam’un denilmiştir).
Mar Şam’un, ayrıca Nusaybin’deki Mar Theodoros kilisesine ve
kurduğu diğer manastırların gelirlerinden artanını da Kartmin manastı-
, rina aktarıyordu.

KARTMİN MANASTIRININ NÜFUSU

Her ne kadar bu manastır ilk önce iki nüfusla başlamışsada, Mar


ŞAMUEL’in günlerine kadar 400 kişiye, Mar Şam’un’un günlerinde 560,
zamanla da 8000 kişiye yükselmiştir. 1970 tarihinde, bugün 20-30 kişi­
den ibaret nüfusu vardır.

2. AYRIL

KARTMİN MANASTIRININ İLK KURUCUSU


SAVURLU MAR ŞAM UEL’İN H A YA T
HİKÂYESİ

MAR ŞAMUEL, Savur ilçesinin İŞTİN köyünde doğmuştur. Mümin


ve zengin YUHANNA adındaki kişinin oğludur.
Şamuelin babası Yuhanna evlatsız olduğundan özel olarak Tanrıya
üç gün üç gece oruçlu kalmış dua ederdi. Cenabı Hak Yuhanna’nın ni­
yaz ve orucunu kabul ederek 9 aydan sonra bu çocuğu kendisine ver­
miş adını ŞAMUEL (Tanrı beni işitti) takmıştır.
Büyüyen Şamuel ilk tahsilini doğduğu İştin köyü medresesinde
yapmıştı Adaşı olan Peygamber SAMUEL’in kitabının okumasını çok
severdi.
Şamuelin yüreğine Ruhbanlık hayatının arzuları gün begün işler­
ken, köyünden üç mil uzakllığında bir inziva yerine çekilmiş, o yerde
sekiz arkadaşla beraber yaşıyorlardı. Bu arkadaşlar gayrete gelerek

— 261 — .
orasını küçük bir manastır halına getirmiş ve orada ibadetlerini yapı­
yorlardı.
Şamuel'e bir kardeş doğmuş adını ŞOMİR koymuşlardı.
Şamuel, bir gün, arkadaşlarına haber vermeden o yerden ayrılmış
NUSAYBİN’a yakın MARİN köyüne giderek üç yıl köyde kaldıktan son­
ra, şöhreti de her tarafa yayılınca etrafına bir çok rahipler toplanmıştı.
Kartmin köyünden Saliba adındaki şöhretli bir adamın oğlu ŞEM’-
UN hastalanarak ölüm derecesinde iken, Fazileti duyulan Şamuel'e
getirilen çocuk 4 yıl yedi aylıktı.
Çocuğun babası, Şamuel’e «Oğlum şifa bulduğu takdirde size bir ma­
nastır inşaat masrafını ve bütün rahiplerinde ihtiyacını sağlayacağım,
çocuğu da adak olarak size bırakacağım» vaitte bulunmuştu.
Şamuel’in Duasını işiten Cenabı Hak çocuğa şifa vermesi üzerine
sözünden caymayan çocuğun babası, Marin köyü yakınlarında Şamuel'-
in kurduğu manastırın bütün masraflarını ödemişti. Şamuel bu manas­
tırda yedi yıl kalınca otuz rahip yanına toplamıştı.
Bu sırada Savur Episkoposu KRAFOS, Şamuelin faziletlerini duyun­
ca yanına gelerek Şamueli Rahiplikten Kâhinlik derecesine takdis ey­
lemişti.
Bu arada PRES (İran)lı komutan kesif bir askeri kuvvetle TİLBİS'M,
KIZILTEPE, RASUL-AYİN, URFA v eNUSAYBİNA kadar yürümüş önüne
bu ülkenin bütün kilise ve manastırlarını yıkmıştı. Bu meyanda Şamu­
elin Nusaybinde kurduğu manastırı da yıkmıştır ve Şamuelin bulundu­
ğu manastıra sığınan Savur Episkoposu KRAFOS’u da öldürmüştü.
Şamuel, Kumandana verdiği hediyeler mukabilinde öldürülen epis-
koposun cesedini almış ve kendi manastırına getirerek gömmüştü. Bu
badirelerden korkan Şamuel, kısa bir müddet sonra manastırını terk
ederek Kartmin köyüne gelip yerleşmişti.
Kartmin köyünden ŞEMUN adındaki bir çocuk hastalanmış ve Mar
Şamuelin duasyle iyileşen bu çocuğun babası, çocuğu Şamuel şakirt
olmak üzere vermişti. Şamuel çocuğu okutarak yetiştirdikten sonra ra­
hiplik silkine almıştı.
Şamun, nezih bir rahip oluyordu, hizmetlerinde hiç bir kusur gös­
termiyordu, Tanrı ve hocasının sevgisinde daima yaşıyordu, Şamuel
hoş görünen şamun’un hareketleri, bundan böyle Şemun bir talebe
olmayarak, bir kardeş gibi ve bir yardımcı olarak şamuelle çalışırdı.
ŞAMUEL ile ŞAM’UN biribirine tanışarak kendilerine münasip bir
mevkide bir manastırın inşa ettirilmesini düşündüler, Manastır yeri­
nin tayinini Allahtan diliyorlardı. Her ikisi sabahtan akşama kadar yer
aramış ve nihayet, Eskiden Puthane olarak, harabe buldukları HARPTHO
denilen bir yere gelmişlerdi, Bu yeri beğenmişlerdi. (Burası Kartmin
köyünün kuzeyine düşer).

— 262 —
Yorğun, bitkin uykuda dalan iki arkadaşlardan ŞAM’UN rüyasına
giren Allahın Meleği »Kalk, sana, kuracağınız manastırın yerini gös­
tereyim» derken, beraber gidiyorlardı.
Melek ile Şam’un bir mevkiye varınca, Melek orasını tarif edip
küçük taşlarla sahayı çizmişti, bir de büyükçe bir taş ortaya bırakmıştı.
İki arkadaşlar uyanınca Şam’un Şamuele «kalk, senin gece tarif
ettiğin yer gidip manastırın temellerini kuralım» dedi. Şamuel - Şaşır-
dınmı, Yoksa rüyamı gördün, haydi gidelim gördüğün yeri göster, de­
yince; iki kardeş Meleğin gösterdiği yere varmış, o yerde manastırın
temelini atmışlar, peyderpey inşaatına başlamışlardı. (I)
Mar Şamuel ile Marşamun, Yunanlıların 708, Miladın 397 ve Ro­
ma - Bizans İmparatoru ARKADİYOS’UN hükümdarlığının birinci yılında
ve ANTAKYA SÜRYANİ KADİM TOPLUMU PATRİĞİ I. FİLİBYANOS
Günlerinde başlanılmıştır.
Adı geçen Kartmin Manastırı, kurulduğunda, Kuzeyinde bir kapı,
batı ve güneyinde de bir kapı inşa edilerek, kuzeydeki kapıya FİSKİN
kapısı denilirdi. Rahiplerin oturması için ayrıca bir kaç odacık yaptırıl­
mıştı.
M. S. 408'de Bizans imparatoru ARKADİYOS ölmüştü. Ayni yılda
zuhur eden bir hastalıktan HAH köyünün halkını kasıp kavuran bu fıas-
tılığın giderilmesi için Mar Şamuel'e müracaat edilmişti. Hah köyüne
giden Mar Şamuel ile rahip arkadaşları bu hastalığın ortadan kalkması
için Allaha dualarda bulundular. Dualarını işiten Tanrı hastalığı kaldır­
mış ve gelecek asırlar boyunca bu olayın yâdedilmesi bakımında Mar
Şamuel’in adına hürmeten bir kilise inşa ettirilmişti. Bu kilise halen
Hah köyündeki MAR SOBO kilisesinin yanında ve batı kuzey yönünde
bulunmaktadır.

MAR ŞAM UEL’in Ölümü


M. S. 409

Mar Şamuel, öleceğini anlayınca; Manastırın yönetimi, yardımcısı


ve arkadaşı olan Kartminli Lider Saliba oğlu Şamun'a tevdi etmiş ve
temiz bir sonuçla M. S. 409 da hayata gözlerini yummuştu. Mar Şamu-
elin cenazesi Azizlerin mezarlığının birinci kısımdaki özel mezarına gö­
mülmüştür, bu mezar halen ziyaret edilmektedir.

(1) Deyrulumur tarihi sahife: 3. Ve TUR-ABİDİN tarihi (Arapça ve Süryanice S: 266


a) M.S. 352 de Perslerin manastıra olan baskıları neticesinde Ma-
III. Ayrıl

Bu Manastırla ilgili tarihi


Olaylar.

nastırın konuk'u olan Savur Episkoposu KRAFOS'un şehit olması.


b) M. S. 363’de Bizans Hükümdarı Hübiyanos tarafından sulhun
idamesi bakımından yirmi yıla kadar Nusaybin şehri Perslerin elinde
kalmasının antlaşması imzalanmıştı.
c) M. S. 381’de Büyük Bizans imparatoru THEODOSİYOS’un gün­
lerinde Ruhani konseyinin toplanması.
d) M. S. 386'da, Persler, BizanslIların ülkesine hucüm etmeleriyle
Bütün Süriye’yi ele geçirdiklerinin nedeni, Yerlilerin ileri gelenlerinden
RUFİNA ve Aday adındaki kişilerin hiyaneti olmuştur.
e) M. S. 395 de Bizans imparatoru ARKADİOS’un iktidarda Onüç
yıl kaldıktan sonra ölmesi.
f) M. S. 400’de Pers Kıralı ŞABUR Oğlu YEZİDCERD’in iktidara
geçmesi ve 21 yıl devam eden bu idareden sonra M. S. 421 ’de ölmesi.
g) M. S. 408 de II. THEODOSİYOS’un iktidara geçmesi ve 450’de
ölmesi.
h) M. S. 409’da Mar ŞAMUEL’in Mayıs ayının salı gününde vefat
etmesi ve yerine Kartminli Mar Şamun’un geçmesi.
j) M. S. 431'de Ruhani konseyi EFES’de toplanması.
k) M. S. 441 ’de Pers Kiralının ölmesi ve yerine oğlu YEZİDCERD’in
geçmesi (18 yıl iktidarda kalmıştır).

MAR ŞA M U N ’un
H A YA T HİKÂYESİ

Mar Şamun, Kartmin köyünde doğmuştur. Babası Lider Saliba’dır.


Dini eğitimde ve fazilette ilerleyen Şamun, Hocası Mar Şamuel’in yeri­
ne geçmişti.
Şamun’un uzanarak yattığına kimse şahit olamamıştır. İbadetten
yorulunca diz çöker istirahat ederdi. Uyumamak için bazen kendini ipte
asardı.
URFA Episkopoluğunu deruhte eden Episkopos RABULA M. S.
732’de Urfadan çoğun bir altınla Kartmin manastırını ziyaret etmeğe
gelmiş, Adı geçen Mar Şamun, bu ziyaretten pek memnun ve mahzuz
kalarak Episkopos RABULA’yı altı ay yanında alıkoymuştu, bu süreden
sonra tekrar merkezine dönen Rabulanın götürmüş olduğu bütün Altını
iade ederek, kabul edilemeyen bu hediyeyle urfada Şehit Mar İstifan-
os’un adına izafe edilen kilise, inşa ettirilmişti.

— 264 —
RABULA'nın pek hoşuna giden Mar ŞAMUN’un hareketleri, Mar
ŞAMUEL’in namına URFA’da bir Kilisenin inşa ettirmesi şayanı takdir
olmuştur.
Mar Şamu’unun Fazileti her tarafa yayıldıktan başka Bizans ve
Penslerin nezdinde de işar olmuştu. Biribirine karşı duran her iki ülke­
nin hükümdarları, sırasında Mar Şamun Manastırı olan Kartmin manas­
tırına yardımlarını esergemiyorlardı. Bilhassa BizanslIlar her yıl ken­
disine bir miktar yardım etmeleri adet haline getirmişlerdi.
Mar Şamun’un yaptığı bir çok mücize ve faziletleri bu eserde ya­
zılması luzum görülmediğinden ancak bütün hayatını Allahın yolunda
ve insan hizmetinde harcadığını söyleyebiliriz. Mar Şamun, M. S. 433
yılının Ocak ayının 13. gününde hayata göz yummuştur. Cenazesi layiki
vecihle Kartmin manastırının Azizler mezarlığının MAR ŞAMUN Mezar­
ının yanında ve bitişiğine gömülmüştür.
Kartmin Manastırının Azizler Mezarlığının
Açılışı ve Sayımı
M.S. 431 ve Efes’te toplanan Ruhani senatosunun günlerinde, Kart­
min Manastırı episkoposu Diyoskoros tarafından Manastırdaki Azizlerin
Mezarlığı açtırılarak sayıldığında 484 kafa tası bulunduğunu kayideden
Kartminli Müverrih derki: «Bu Mezarlığa ilk gömülen Mar ŞAMUEL’dir,
son gömülen de Urfalı Mar Yuhannadır.»
IV. BÖLÜM

Kartmin Manastırının Geçirdiği


Felaketler (M . S. 450-615)
Güneydoğuda gittikçe Yıldızı parlayan Kartmin Manastırı hakkın­
da geçen yazılarımızda açıklamalar yapmıştık. Bunların yanında, İlim,
İrfan, Kültür, Fazilet kaynağı olan bu manastırın geçirdiği bazı önemli
felâketlerine de değinmek gerekir. Şöyleki:
Zamanla bu manastır rahiplerinin sayısı 1000’e kadar yükseldiğini
ve bütün bunlar, fazilet, irfan, ilim ricali olduklarını açıklayan Deyrulu-
mur ve Turabidin tarihi eserleri: «Deyrulumur-Kartmin Manastırının
kubbesinde parlayan yıldızlardır.» diye kaydetmişlerdir:
a) Bu manastırın Yüksek THEOLOGİYA bilim fakültesinden, bir de
Dil Tarih ve Coğrafye fakültesinden mezun olan Manastır rahiplerin­
den bilhassa (sonradan da Diyarbakır Metropolitliğine atanan) YUHAN-
NA ŞUAR-SAORO, diğer namıyla EFESLİ YUHANNA; (Silvan Köprüsü­
nün ve Diyarbakır Kırklar dağında Kırkşehit adına izafe edilen kilisenin
ilk kurucusu bilinen samimi ve tarafsız bir müverrihti.
b) Membecli Mar Filiksinos diyip geçmemeli, Bu zattaki zekâ ve
Mukaddes Kitabın tefsiri üzerindeki kabiliyeti bambaşkadır. Daha nice
İsimlerini verebilir manevi kudret sahipleri vardırki, bu yüksek okullar­
— 265
dan mezun olmuş ve haleflerine örnek olmağa çalışmış kişiliğin sahibi
olmuşlardır.
Bu manastırın ve kişiliğinin şanını duyan Bizans İmparatoru-Dara
Kıralı bilinen ANESTAS’ın bu manastıra yaptığı daimi yardımlar tariha
malolmuşken M.S. 512'de de yine bu manastırın kilisesi içinde yaptır­
dığı muhteşem mehrabına, bu kez halis altından Antik müzayikının üs­
tüne çekerek tümünü altına sıvamıştı, maalesef bu altın, Timurhan tara­
fından eritildiğini okuyoruz.
«Biri yapar, biri bozar, kıyamet kopar» denildiği ispatlayan, Adı
geçen Dara Kıralı ANESTAS’dan sonra gelen Bizans İmparatoru JUS-
TİNYAN’dır.
BizanslI JÜSTİNYEN, HALKEDONA senatosunun (M. S. 451) ka­
rarlarına uyarak SÜRYANİ KADİM Ortodoksların toplumuna, kana su­
samış gibi saldırarak; ruhanilerini merkezlerinden uzaklaştırmak, ki­
mini öldürüp kimini zindanlara atmakla görevinin en iyisini yaptığına
inanıyordu. M.S. 451'de halen Süryani Kadim toplumunun dinî merkezi
ve Patrikhanesi bulunan ANTAKYA şehrine baskın yapmıştı. Gayrî me­
rî bulunan Patrik AFRAM'ı getirip Süryanilerin başına patrik olarak
dikmişti. O tarihte Süryani meşru patriği fazil ve bilgin SEVERİOS idi.
«Gayri meşru sayılan Patrik Afram, Jüstinyen’den aldığı emir ve
Halkedonya senatosundan aldığı kararla, iktidarın gücüyle her tarafa
saldırarak, saldırıların bir ucu da Kartmin manastırına batmış ve hudut
şehrine kadar dayanmıştı.(1)
Kartmin manastırının rahipleri Patrik Afram’a itaat etmeyince, ra­
hipleri muhtelif ülkelere dağıtarak Kartmin manastrına 20 yıl süreyle
acılar çektirmiş manastırı boş ve berhane bırakmıştı. Yirmi yıldan son­
ra yumuşan havanın esintisini duyan rahipler (kalanlar) Cudi dağların­
dan, Arap çöllerinden, Sincar dağından ve Bagök dağından peyderpey
tekrar Kartmin manastırına geri gerisince dönmüşlerdi. Yıkılan manas­
tırın tamirini yeniden yaptıran rahipler, yalnız büyük mihraba el dokun­
madığını görmüşlerdi. Bundan böyle rahiplerin sayısı 798’i bulmuştu.
c) M.S. 580’de İranlılar tarafından Kartmin manastırı basılmış
tün haşmetini ateşe vererek yakılmıştı. İranlı kumandan ölmüş, aske­
rin arasına ikilik doğmuş, kendi kendilerini öldürmüşlerdi. Bu yüzden
manastırdaki rahipler kaçmış tam 20 yıl boş kalan Kartmin manastırı
tekrar yıkılmıştı. Durum normale dönünce rahipler yeniden yavaş ya­
vaş manastıra dönmüş, yıkılmış harabelerini tamir ettirdikten sonra
MAR ABHAY’ın getirmiş olduğu 4000 azizlerin kemiklerini manastırda­
ki azizlerin mezarına gömmüşlerdi.

(I) Hudut şehri, Dara Olma ihtimali kuvvetlidir, çünkü Nusaybin o tarihte İr a n lIla r ın
idaresindeydi.

— 266 —
\
d) M.S. 604'te TUR - ABİDİN kalesi İranlılar tarafından bastırılm
ve bu yüzden İranlIlarla yerli Müslümanlar arasında büyük çarpışma­
lar olmuştu. Bu tarihte Kartmin manastırına UZOYO'lu Mar Daniyel
başkanlık ediyordu.

U ZO YO ’LU MAR DANİYEL


(M .S. 615-634)

M.S. 700. yılın başlangıcında BizanslIlarla İranlılar arasında mey­


dana gelen savaşlardan ötürü Güneydoğu memleketi harabeye dön­
müştü. Bu badirelerden yana, her üç dört bölgeye bir episkopos’un ta­
yin edilmesi uygun görülmüştü. Tor-Abidin, Mardin, Dara ve Telmüz-
let (Viranşehir) bölgelerine, Kartmin manastırı rahiplerinden UZOYÛ’-
lu Mar Daniyel adındaki zat, episkopos olarak Deveci Patrik ATHANA-
SİOS tarafından takdis ve tayin edilmiş ve Daniyel bu bölgeleri 19 yıl
idare ettikten sonra M.S. 634’te ölmüş, manastırdaki özel mezarına gö­
mülmüştür.

BAKISYANLI MAR GABRİEL’İN H A YAT HİKÂYESİ


(M .S. 634 - 668)

Allah yolunda yürüyen fazilet ve irfan sahiplerinin hayat hikâyele­


rine üç yönden mütalâa edilir yararlı özellikleri vardır:
a) İşlemlerinde Allah’ın adı övünüldüğünden.
b) Fazilet ve irfanları her tarafa yayıldığından.
c) Müminlerde büyük intibalar bırakmış, örnek olmalarından ya­
rarlanırken gerçek insaniyete payidar olma hisleri doğar. Bu bakımdan
azizlerin, erenlerin hayat hikâyelerine önem vermek caizdir. Bu gerçek
yoldan yürüyünce; Bakısyanlı Mar Gabriel’in hayat hikâyesini kısa ola­
rak burada açıklamağı uygun bulduk.
Bakısyanlı Mar Gabriel; Midyat ilçesine bazlı BAKİSYAN köyünde
M.S. 594’de doğmuştur. İmanlı bir ailenin çocuğudur. Babası tarafından
ilk tahsile verilmiş ve köydeki kiliseye diyakos olmuştu.
Gençlik çağına giren Gabriel, evlenmeyi reddederek, GEVERGİ a-
dındaki fazil adama gidip ebeveynlerinin haberi olmadan bu ruhani ki­
şinin yanında saklanmıştı. Bu ruhaninin sığınağı Bakisyan köyünün do­
ğusuna düşer, köye yakın bir mevkidedir. Gabriel işte bu ruhaninin ya­
nında rahiplik silkine girmişti.
Gabriel, var gücüyle kendini fazilet yoluna atmış, hocasına benze­
mek niyetiyle ibadet .oruçta azimli ve mutlak bir iradeye sahipti. Ge­
celeri yalnız iki saat uyku alır bunu da bedenî bir ihtiyaç olarak duydu­
ğundan kabul ederdi Yaz, kış yayan yürürdü, beline demirden yapılmış
bir kemer bağlar, vücuduna kalın çul giyinir .onunla yatardı.

— 267
Gabriel, hocasının yanında yedi yılını bitirdikten sonra, ailesinden
alâkasını kamilen kesmek gayesiyle bir gece hocasının da haberi olma­
dan yola çıkar ve Kartmih manastırında sabahlar. Manastır rahiplerin­
den sevinç ve memnuniyetle kabul olunan Gabriel’e özel bir odacık
tahsis edilir, bu odacıkta ibadetini yerine getirirdi. Manastırdakiler
Gabriel'in fazilet ve azminin hünerlerini sezince kendilerine reis seç­
mişlerdi.
Dirayetli görünen Gabriel, manastır Episkoposu Uyozo’lu Daniel
vefat edince, O’nun yerine Metropolit olarak M.S. 634’de KOROS da­
ğındaki kilisede oturan Patrik ATHANASİOS tarafından takdis edilip
Kartmin manastırına atanmıştı.
M.S. 634'de İranlılar Mezopotamya’yı terkederek, Bizans İmpara­
toru Herakliyos Urfa'ya girmişti. Herakliyos, Süryani Kadim Episkopos-
larına sıkı tedbirler tatbik ederek merkezlerinden uzaklaştırmıştı.
(Daha önce Persler de, Halkedonyalı episkoposları Süryani merkezler­
den kovmuşlardı). Bu misillemeyi yapan Bizanslı Herakliyos, Süryani
kilisesini çok üzmüş, ezmişti. Bu sıkıntılara tahammülü kalmayan Kart­
min manastırı episkoposu Gabriel, İslâm Arapların idaresine girmeği
tercih ederek BizanslIların zulümlerinden bir an önce kurtulabilmesi
için Araplara yol vermiş, Mezopotamya’yı işgal etmelerini destekle­
mişti.
Episkopos Gabriel, ihmal etmeden Cizre’deki Arap Emirine gide­
rek ziyaret etmişti. Arap Emiri, Metropolit Gabriel’i memnuniyetle ka­
bul edip şöyle yazılı bir antlaşma eline vermişti: (*)
Antlaşmanın metni
a) Süryani Kadim Toplumunun dini inancına bir kimsenin müdahe-
le etmesine cesaret edilmesin .
b) Dini törenlerine ve ibadet geleneklerine bir kimse engel çıkar­
masın.
c) Kilise ve Manastırların tamirine bilhassa İslam toplumu tara­
fından yardım edilsin.
d) Ruhanilerinden vergi ve CEZİYE veya cerime yükletilmesin,
Süryani Toplumu dilediği şekilde yılda dört Dirhem’den fazla bir para
vermesin, buna da bir kimse zorlanmasın.
e) İslâmlar tarafından süryanilerin hayatı teminat altına alınsın.
Dul ve yetim kalanlara şefkat ve merhametle bakılsın.

(X) TUR-ABİDİN Tarihi yazarı Patrik Afram Barsavm derki: Mar Gabriel 'i metropo-
litliğe terfi ve takdis eden Mısır-İSKİT Ovasının Rahipleri arasında Patrik Mar
THİYODOROS’dır.
ArapEmiri’de; KARDO-CUDİ dağındaki CEZİRE kasabasında Amirlik yapan
ÖMER BİN ABDULAZİZ'dir. Mar Gabriel bu Emirden Süryanilerin beraat antlaş­
masını almıştır. Tur-Abidin tarihi S: 271

— 268 —
f) Bu antlaşmanın hükmü dışında hiçbir Müslimin hareket ed
memesi, aksi takdirde en büyük cezaya çarpılacağı, hakkında kesin
emirler ve tamimler yazılacaktır.
İslam Emiri bu onaylı antlaşmayı Kartmin Manastırı metropoliti
Mar Gabriel’e vererek tam sevgi ve dostluk havası içinde Emirin hu­
zurundan ayrılmıştı (I) ve bu sayede TUR-ABİDİN ve KARTMİN Manas-
tırıyle bütün mezopotamya süryanileri huzura kavuşmuştu.

KARTMİN MANASTIRININ
Yemek Taşı

Nusaybin ilçesine bağlı BADİBBE köyü civarından 375 cm. uzunlu­


ğu ve 150 cm. genişliğindeki kestirilen bir taşın manastıra getirilmesi
şöyledir:
Mar Gabriel, Mahir, taş kesenlerini Badibbe köyü dağlarına gönde­
rerek yukarda ebadı gösterilen taşı kestirerek öküz arabasına yükletilip
Kartmin manastırına 20 km. kala yokuşu çıkamayan buzağıların yorulup
taşın altında kalarak ölmesinden haber alan Mar Gabriel bütün manas­
tır rahiplerini seferber edip taşın getirmesini sağlamıştı ve bu taşı
Prenses THODORA’nın yaptırdığı kubbenin içine yerleştirmişlerdi. Bu
Taşın üzerine bütün rahipler günlük yemeklerini yerlerdi, bütün manas­
tırın ihtiyacını karşılıyan ekmeğin hamurunu da bu taşın üzerinde yoğu-
rurlardı. Taşın cinsi, DÜVEN taşı cinsindendir (Beyaz çakmak taşı),
halen mevcuttur. Bunun harcını da hiçbir rahibin başka bir yerde yemek
yememesini tenbihlemişti.
Mar Gabrielin Allahın İnayetiyle, aklın kabul edemediği, bir çok
yaptığı mücizeleri kayden sabit olduğu halde bu eserde yazılmamasını
daha uygun bulduğumuzdan sarfinazer edeldiğinden özür dileriz.

MAR GABRİEL’in Son Günleri

METROPOLİT (Episkopos) Mar Gabriel yaş haddine varınca ölüme


doğru gittiğini anlamıştı. Manastırdaki bütün rahiplerini toplayarak öle­
ceği hakkında izahetta bulunmuştu. Verdiği izahat gereğince vefat
eden Gabrieliçin bütün manastır ve bütün ülke teessür içinde kalmıştı.-
Cenaze namazını yedi gün sürmüş bulunduktan sonra Büyük merasim­
lerle nezih cesedi Azizlerin özel mezarlığındaki Özel mezarına gömül­
müştür. Mezar halen mevcuttur.
Mar Gabriel,in cenaze duasına iştirak edenler şunlardır:
1 — Diyarbakır Episkoposu İyavennis
2 — Beşiri Episkoposu İğnatios

(I) DEYRULUMUR tarihi Sahife 97-98

,— 269 - t
V

3 — Arzun-Ahlat Episkoposu Griğorios


4 — Cezire Episkoposu Basiliyos
5 — Araplar Episkoposu FULUKRAFOS
6 — Sıncar ve Habur Episkoposu Diyoskoros
7 — Nusaybin Episkoposu Afifanios
8 — Dara Episkoposu Sisiyanos
9 — Kefertutha Episkoposu Yuhanun
10 — Savur Episkoposu Yakup
Mar Gabriel, Yunanlıların 979, Miladın 668 yılının aralık ayının 23.
salı günü kuşluk sıralarında hayata göz yummuştur. Mezara tevdi edil­
diği gün Kartmin Manastırındaki Azizlerin mezarlığın sayımı yapılarak
840 kafa tası tesbit edilmiştir.

Mar Gabrielin yaşadığı günler

15 yaşında iken Rahiplik silkine girmişti.


20 yaşında baş diyakos, 39 yaşında başrahipliğe, 45 yaşında Kâhin­
lik rütbesine, 60 yaşında Metropolitliğe takdis ve terfi ettirlimişti.
Ondört yıl, yedi ay, 23 gün Kartmin manastırının metropolitliğini
idare etmiş olan Mar Gabriel'in anma günleri her yıl üç kez yapılmakta­
dır:
a) 23 aralık Ölümünün anma günü
b) Yeni Pazar Günü
c) 31 ağustos ayında
Kartmin Manastırının aldığı son isim (MAR GABRİEL MANASTIRI)
olarak halen anılmaktadır.

V. Ayrıl

M. S. 668 den başlar 1049jla biter


Arapların M EZOPOTAM YA’ya gelmesi ve
TU R -A B İD İN EPİSKOPOSU MAR İLİYE

7. Yüzyılın başlangıcında savaşlar BizanslIlarda İranlılar arasında


kızışmıştı. Gâh o taraf, gâh bu taraf gâlip gelirdi, gâlip gelen taraf ba-
hamahal Mezopotamya’yı kasıp kavururdu, mallar yağma edilirdi, İn­
sanlar ölürdü, Manastır ve Kiliseler yıkılırdı. Bu ülkede kalan kimseler
artık hayatlarından bıkmış usanmışlardı.
MEZOPOTAMYA’nın sakinleri çoğunlukla Süryanilerdi. Süryaniler
M. S. 640'da Arap islamına Mezopotamyanın kapılarını açmış, savaşsız
Hazreti ÖMER’İ Mezopotamya’ya aldırmışlardı. Bundan anlaşılıyorki,

— 270 — ı
Zulmün sonu kırıklıktır, ancak adalet ile, hükümranlık ayakta durur ve
tehakkuk eder (I)
Mar Gabriel'den sonra gelen Episkopos Mar İliye'dir. İliye, Bu ki­
tapta hayat hikayesi geçmiş olan Mar THEODOTO ile Kartmin manas­
tırını ziyaret edendir. M.S. 668 - 730.

TUR - ABİDİN EPİSKOPOSU


AHE, KARTMİN Manastırında (M .S.968)

Episkopos Mar Ahe günlerinde (M.S. 968). Evliya THEODOTO öl­


müştür. Patrik YOLYANE, Daralı Mar Gabriel, Diyarbakır Metropoliti
Mattay, Mardin Metropoliti Sarcis, Silvan Metropoliti iliya yaşamak­
taydılar.

Turabidin Metropoliti Mar


Yuhanna NİHE
(M .S . 719-730)

Yuhanna Nihe, Aslen Basibrin köyündendir, Patrik ailesinden olup


Kartmin manastırının ve Tur abidin bölgesinin Episkoposluğunu Onbir
yıl yapmıştır. M. S. 730’da Ölmüştür.
Cenaze merasimine Zeytunlu Mar Şamun İştirâk etmiştir.

TU R -A B İD İN METROPOLİTİ
LAAZAR
(M .S . 730 - 744)

LAAZAR, m günlerinde Zeytinli Mar Şamun Haziran ayının başında


ölmüştü (M. S. 634).

ZEYTUNLU MAR ŞAM UN


(M . S. 634)

Zeytunlu Mar Şamun, aslen Midyat’ın HAPİSNAS köyünden Reis


MUNDAR'ın oğludur. Babası tarafından Hapisnas köyü medresesine
verilerek 10 yaşına varınca Kartmin manastırı okullarında tahsilini bi­
tirmeye gelmişti, (t)
Kartmin manastırında tahsilini bitiren Zeytunlu Mar Şamun, zekâsı
ve dirayeti onu manastırın yönetimine yükseltmiş, manastır idaresine
bir süre baktıktan sonra SERVAN (Pers kralı tarafından inşa ettirilmiş

(I) Kartmin Manastırını tarihi S: 121.


(I) TURABİDİN bölgesinde şöyle bir adet kanunlaşmıştı: 10 yaşını bitiren her çocuk,
Kartmin manastırına tevdi edilirdi. Eğitim ve ilmini bitirdikten sonra arzusuna
göre ister rahip olur ve isterse evine dönebilir bir özgürlük mevcuttu.
eski bir şehir olup halen harabeleri mevcut ve ayni ismi taşıyan ker­
piçten kurulmuş yezidilerin bir köyü anılmaktadır. Nusaybin ile Cizre
arasına düşer) daki aşağı manastırın yönetimine getirilmiştir. Allah’ın
kendisine verdiği inayet ve mevhibeye dayanarak her türlü hastalıklara
şifa verecek manevi bir kabiliyete sahipti.
Örneğin: BizanslIlarla Persler arasındaki sulh anlaşması ihlâl edi
linçe, Persler, Tur-Abidin ülkesine hücum ederek istiiâ ettikleri yer­
lerden birisi de adı geçen Zeytunlu Mar Şamun'un Hapisnas köyüdür.
Köyü basan Persler .aldıkları esirler arasında Z. M. Şamun’un yeğeni
Davut ile ihtiyar keşiş Binyamin oğlu ikinci Davut bulunuyordu.
Perslerin kumandanı Şahirbaraz, ^sirleri alıp SERVAN’a getirdi­
ğinde hastalanarak koma haline girmişti. Hastayı, Zeytunlu Mar Şa-
mun’a getirerek ondan şifa bekliyorlardı. Mar Şamun’un yaptığı niye?
ve dualardan sonra Şahirbaraz iyileşmiş ve hıristiyanlığı kabul etmişti
Tutuklular serbest bırakıldı, bırakılanların arasında Mar Şamun'un ye­
ğeni Davut da vardı. Davut dayısının yanında kalmıştı.
Günlerden bir gün, adı geçen kumandan ava çıkıyordu, beraberin­
de Zeytunlu Mar Şamun'un yeğeni Davut’u da beraber almıştı. İzel(X)
dağına kadar kovaladıkları bir geyiği kayanın yarığına girdiğini görün­
ce, kumandan Şahirbaraz, genç Davut’u geyiğin arkasından yarığa gir­
mesini zorlamıştı. Davut yarıktan bir büyükçe mağaranın içine girer­
ken, bu mağarada çokça altın ve gümüş yığıntılarını görür; soğukkan­
lılığını koruyan Davut, iyice bu altınları tetkik ettikten sonra toprakla
altın ve gümüşleri kapatır, geyiği de yakalar ve mağaradan dışarı çı­
kar, geyiği kumandana verir, fakat bulduğu altından söz açmaz.
Davut, dayısı Z. Mar Şamun’a dönünce bulduğu altın ve gümüşün
durmunu anlatır.
Davut, dayısının yanında kalır ve rahiplik silkine girer; Davut ara-
sıra tek başına, bulduğu altın ve gümüşün bulunduğu mağaraya gider
kuş vurur, her seferinde de az bir miktar alır dayısına getirir. Dayısı,
bu parayla sefil ve fakirlere yardım eder, ayrıca dayısı Zeytunlu Şa-
mun bu parayla köy, çiftlik, dükkân, değirmen ve bahçe gibi gayrimen-
kuller satın alır ve Kartmin manastırına gelir sağlamak üzere vakfeder.
Şamun, bu sayede Kartmin manastırını onartır ve tezyin eder.
Zeytunlu Mar Şamun, ilk önce ESTUNO adıyla anılan manastırına
bir çiftliği ve bütün müştemilâtını, suyuna kadar alır ve uzaklardan ge­
tirdiği 12.000 zeytin şitillerini çiftliğin arazisine eker; bu zeytinlik beş
yıl zarfında meyvasını vermeğe başlayan zeytinlik gelişir ve bütün Tor-
Abidin bölgesindeki manastır ve kiliselerin kandil yağlarını ve diğer

(X) İzel Dağına bir de Bagük dağı denilirki, bu dağ Nusaybin ilçesine bağlı Badibbe
köyüyle bitişiktir. Bu dağda bir kaç manastır bulunur.
yakıtların ihtiyacını sağlar. Külliyetli ürün veren bu zeytinliğin adına
izafeten, Mar Şamun'a (Zeytinli Mar Şamun denilmiş ve bu güne kadar
ayni isimle anılmaktadır).
Mar Şamun’un zeytinliği on yıllık olunca, ESTUNO denilen manas­
tırından Nusaybin şehrine iner, şehrin idare amirlerini ziyaret eder,
onlardan geniş bir sempati ve saygı duyar. Mar Şamun, beraber aldığı
hediyeleri idare amirlerine takdim edince daha fazla sevilir, bilhassa
baş amir Feyruz’un tam teveccühhünü kazanır. Şamun, fırsatı kaçırma­
dan baş amir - hükümdar Feyruz’dan, Nusaybin çevresindeki tarihî yre-
lerinde birer kilise veya manastır inşa ettirme emrini istirham eder­
ken, Feyruz hemen Şamun'un arzusunu yerine getirir ve dilediği yer­
de birer kilise veya manastırın inşa ettirebileceğini resmen söyler.
Şamun, aldığı emre dayanarak Nusaybin'in doğu kapısı dışındaki
harebeyi satın alır (Burası eskiden puthane yeriydi), gayet muhteşem
şekilde bir manastır inşa ettirir, manastırın bitişiğinde bir de tutuklu-
lar için yüksek, genişçe bir burç inşa eder. Manastırın güney yönünde
de geniş bir konuk evi inşa ettirir, ayrıca bu manastırın gelirini sağla­
yabilecek beş değirmen, üç bahçe, şehrin doğu kapısı dışında geniş bir
arazi satın alır. Eskiden Mar Fabruniye adın izafe edilmiş ve zamanla
harabe olmuş manastırı da satın alarak bu yerde Meryemana adına
muhteşem bir kilise inşa ettirir.
Nusaybin çevresinde daha fazla inşaat yapmak isteyen Şamun,
Nusaybin Baş Emirinden aldığı bir mektupla İslâm Halifesine gider, be­
raber aldığı kıymetli hediyelerle halifenin huzuruna çıkar, Halifeden
izzetle kabul olunan Şamun'a halife tarafından hılâtlar verilir ve taltif
edilir. Halife Hazretleri Şamun’un istirhamlarını kabuT ederek eline bir
ferman verir, Şamun memnun ve mahzuz olarak Halifenin yanından ay­
rılır ve Nusaybin'e avdet eder.

HALİFE’NİN ZEYTUNLU MAR ŞAM U N ’A


VERDİĞİ FERMANIN METNİ

«a) Süryanilerin hak ve hukuku İslâm toplumu tarafından koruna­


caktır, siyanetleri asla kırılmayacaktır.
b) Dinî şeriatlarını diledikleri şekilde güdeceklerinden, dinî inanç­
larına bir kimse müdâhale etmeyecektir.
c) Şamun ile manastırına ve rahiplere baskı olmayacak ancak İs-
lamlar tarafından himaye edileceklerdir.»
Zeytunlu Şemun bu Fermanı beraber alarak halifenin nezdinden
ayrılır memleketine döner, her İslam Emiri tarafından, Halifenin emrine
ve fermanına uyarınca Şamun’a fazla kıymet ve saygı gösteriyordu.
Harran, Nusaybin, Urfa ve Diyarbakır İslam Emirleri tarafından
ağırlanan Zeytunlu Şemun, her vardığı yere sevinç ve memnüniyetle
kabul olunurdu.
Tur-Abidin bölgesinden ve diğer bölgelerin hiristiyanlarından
Şamuna altın, gümüş ve diğer eşya hediyeleri ve teberrüler gönderili­
yordu. Bu teberrüleri fakirlere dağıttığı için sanki Allahın eline verili­
yormuş gibi herkeste bir inanç ve sevinç doğuyordu.
Şemun, Halifenin yanından döndükten sonra Nusaybinin doğu kapı
mahellesinde THEODOROS namına izafeten büyük ve muhteşem bir
kilise inşa ettirmişti. Fakat çekemeyenlerin yüzünden bu kilise üç defa
yıkılıp yeniden yapılıyordu, çünkü Şamun’un gündüz inşa ettiğini, gece
Nasturiler ve Yahudiler tarafından yıktırıldığı için, Şamun bu kiliseyi
bitirinceye kadar epey zorluklara maruz kalmıştı. (M. S. 707)
Şamuna, kiliseye bitirmesine imkân vremeyen Nasturiler ve yahu-
dilerin yüzünden ENHEL köyünde bulunan Bütün TUR-ABİDİN bölgesi­
nin Amiri LAAZAR oğlu GEVERGİYE müracaatı üzerine, Gevergi, Şamu­
na lüzumu kadar amele vererek kilisenin bitirmesi sağlamıştı.
Şamun, Halifenin takdir ve toleransına hayran kalmış bulunduğun­
dan bahsi geçen Kilisenin yanında oldukça büyük ve muhteşem bir
CAMİ'de inşa ettirmişti, alabildiği kadar süslemişti. Caminin yanı ba­
şında İslam Fıkhına cevap verecek kadar bir İslam medresesi, Namaz
Kılanlara ve İslam konuklara büyükçe konuk evi'de yaptırmıştı. Bütün
bunların ihtiyaç masraflarını Şamun yanından ödüyordu. Şamun, İslam
Halifesinin gözünde daha fazla büyümüş ve dolayısiyle bütün İslam
Amirlerinden sevilen, takdir edilen bir şahsiyet sahibiydi. Hiristiyanlar-
dan ziyade İslam Amirlerinden kendisine hediyeler geliyordu. Şamun
bu hediyeleri insaniyet yolunda tafrik gözetmeksizin harçetme şerefine
nail olmuştu.
M. S. 700'de adı geçen kilise ve cami ile diğer iki kilisenin inşaatı­
nı bitiren Şamun, çağdaş patrik YOLYANA’nın takdirine mazhar olmuş
ve HARAN Episkoposluğuna takdis ve terfi ettirilmişti. Bu merasim
Kartmin manastırında ruhani senatonun karariyle Fantikostı pazarı
gününde tatbik edilmişti.
ZEYTUNLU MAR ŞA M U N ’un
NUSAYBİNDE İNŞA ETTİĞİ KİLİSE ve VAKIFLARI Şunlardır:

a) Meryem ana namı Altında bir kilise


b) Mart Fabrüniye kilisesi
c) Mar Dimet kilisesi
d) İslam Camii ve Medriseyle Konuk evi
e) Gelir için Dükkânlar ve Geniş arsalar
f) Büyük Su değirmenleri, (Bu güne kadar şemunun değirmenleri
denilir)
' . ; ' I
— 274 —
\
g) Geniş bir Ev, güzel hamamlar satın almıştı.
h) Değirmen dışında bir sur, bu sur, şehrin ana suruna bağlanma­
sı için arada mühkem bir burç, burcun içinden şehre girebil­
mek için geniş bir geçiş kapı yaptırmıştı.

Şamun’nun yaptırdığı su değirmenini Kartmin manastırına vakıf


olarak kaydettirmiş ayrıca bütün bu gayrı menkullerden sağlanan gelir­
in artanını Kartmin manastırının masraflarına tahsis etmişti, bu tahsi­
satı da bir hücceyle Patrik Yolyanaya tasdik ettirerek bundan böyle
Mar Şamun vicdan huzuru içinde yaşıyordu.

ZEYTUNLU ŞEM UN’un HARRAN


METROPOLİTLİĞİNE ATANM ASI ve SEYAHATİ

Z. Şamun Harran Metropolitliğine atanması üzerine merkezini zi­


yaret etitkten ve Harranda bir süre kaldıktan sonra Patriğin emirleri
uyarınca, Kartmin manastırında kendi yerine, birisini tayin etmek üzere
tekrar Kartmin manastırına dönerek, faziletiyle ün salan manastır ra­
hiplerinden YUBİNYANOS adındaki rahibi Kartmin manastırına yönetici
olarak tayin etmişti. Kartmin manastırından alakasını kesen Şemun,
ERÜH İlçesine bağlı FİNİK kalesindeki manastırı ziyaret etmek üzere
gitmişti. Bu ziyareti tamamladıktan sonra doğum yeri olan Hapisnas
köyüne dönmüştü. Dolayısiyle Patriğin yanına gelen Metropolit şamu-
nu alıp Merkezine götürülmesi için patrik tarafından Harran halkına
haber verildi, Harran halkı, Ruhani çobanlarını alıp büyük bir merasimle
makamına almışlardı.
Metropolit Zeytünlu Şamun, Takve, Fazilet, ilim ve irfaniyle bütün
çağdaş meslektaşlarını geçecek kudrette olup nam ve şanı her tarafa
yayılmıştır.
Bundan böyle, her hangi bir bölgeye Metropolit lüzumu his edilin­
ce, Kartmin manastırının rahiplerinden birisi seçilir Metropolitliğe ter­
fi ettiriliyordu, çünkü bu manastırın dinî yönetimi tam temel üzerine
kurulduğundan mezun olan rahipleri, fazilet ve takve sahibi olurlardı.
Metropolit Şamun her fırsatta, Urfa ve Urfa dağındaki kilise ve
manastırları ve rahiplerine gider ziyaret eder, ihtiyaçlarını temin eder­
di. Bu bakımdan da daha fazla sevgi kazanmıştı.
Metropolit Şamun Urfa’daki MANİLİK mezhebinin fikrini savunan­
ların, Putperestlik ve Yahudiliğin tezini güdenlerin aleyhine olarak yap­
tığı dinî münakaşalarıyla bunların çoğunu Hıristiyanlığın Süryanilik
mezhebine çevirmişti.

— 275 — .
M. Şamun, M.S. 726’da MALAZGİRT’te toplanan SÜRYANİ ve ER­
MENİ ruhanilerinden kurulmuş ruhani senatoya kendisi de bizzat ka­
tılm ıştı. Ermenilik ile Süryanilik mezhepleri arasındaki tezatların orta­
dan kalkmasına amil olmuştu.
Metropolit Şamun dört kez Kartmin manastırını ziyaret ettikten
sonra bu manastıra kıymetli dinî kitapların yazdırılmasına itina gös­
termişti. Bilhassa şanı her tarafa yayılan Midyat ilçesine bağlı MA-
HALLEMİ'ler bölgesindeki KENDERİP’li Daniyel’in el yazısıyle yazdırdı­
ğı Urfalı Yakup’un tarih eseri onlardan biridir.
Mar Şamun, öleceğini anlayınca, kendi yerine yeğeni (kız kardeşi
oğlu) Davut’u tayin ederek, kendisi ise tekrar Kartmin manastırına kıy­
metli hediyelerle gelmişti. Bir, üç yıl daha eski ibadet odasında ibadet
ettikten sonra iyi bir yaşlılık neticesinde hayata göz yummuştur (M.S.
734).

METROPOLİT Ş A M U N ’UN
CENAZE MERASİMİ

M. Şamun’un cenaze merasimine her taraftan gelenler arasında 12


Metropolit, 2000 rahip, 4000 keşiş ve diyakoslardan başka sayısı bili-
nememiş halktan toplanmıştı.
Cenazesi Kartmin manastırının Azizlerin mezarlığının Mar Şamuel
mezarının bitişiğindeki özel mezarına tevdi edilmiştir.

ZEYTUNLU METROPOLİT
Ş A M U N ’UN YEĞENİ DAVUT

Dayısı Şamun’un temibhine uyan Davut, Kartmin manastırının kü­


tüphanesine 280 cilt kitapla beraber, bir kristal kavanoz içinde Kutsal
MAYRON yağını ve kiliseye ait giyim takımları, bir de altın ve gümüş­
ten yapılmış tabak ve kâseler, buhurdanlıklar, altın sırmalı perdeler
hediye etmiştir.
Metropolit Şamun’un önemli şakirtlerinden Mar Basiliyos ve Mar
Grigorios, Zekeriye, Kurilo ve Ayinvertli Zakeriye'nin kardeşi ve Şa­
mun’un yeğeni Davut vardır.

METROPOLİT Ş A M U N ’UN
ESERLERİ ŞUNLARDIR
a) Harran’daki Rum Melkitlerin Episkoposu Kostantin’e verdi
yazılı cevabı.
' b) «BİZİ YARATAN TANRI» başlığıyla giriş yaptığı manzumesi (1).

(I) LONDOR Kütüphanesinin 550 No: Altındadır.

— 276 —

\
c) Hayat hikâyesini gösteren ve yeğeni Davut tarafından yazı
kitabı (bu kitap sonradan Davut’un kardeşioğlu Rahip Eyyup'a mal ol­
muş, ondan sonra da aslen Basibrinli olup Patrik ailesinden baş rahip
Gabriel tarafından, Mar Şamun’u anma gününe dair yazdığı HISSAY ki­
tabıyla beraber Kartmin manastırına getirilmiştir (M. S. 799).

METROPOLİT ŞAM UN'UN


H A YA T HİKÂYESİNDEKİ NOTLAR

Zeytunlu Metropolit Şamun’un yeğeni, Davut’un kardeşinin üç


oğlu:
a) Timataos, b) Eyyüp, c) Ayyar’dırlar. Her üçü de, çağdaş seç­
kin hattatlar başkanı Kenderipli Daniyel’in eli altında, hattatlığı öğren­
miş ve ustadları kadar maharet sahibi olmuşlardı Her üç kardeş de ilk
önce Hapisnas köyüne gelmiş, ondan sonra Baminmin köyündeki Mar
Abhay manastırına gelip yerleşmişlerdi.
b) DEMİTRİOS, NAMI DİĞER HAYTEM KALESİ KURULUŞU:
Büyük Kostantin oğlu Bizans İmparatoru Kostan, Diyarbakır surla­
rını kurmakla Perslerin (İranlılar) hücumlarını frenlemişti. Bu neden­
den Persler daha Romalıların ülkelerine saldıramıyorlardı. Ancak
Persler, Arap Ovasının yoluyla Orta Anadolu memleketlerine hücum
edebilirlerdi. Bu hücumları da durdurmak için yegâne çare; Demetrios
Adındaki Kaleyi (kendi kumandanı DEMETRİOS’a kurdurmakla, buluna­
bilirdi. Kumandan Demetrios ilk hamle ile bu kaleyi inşa ettirmiş ve
adına izafe edilmişti. (M. S. 351)
Demetrios kalesi M. S. 684’de yeniden onarılması şöyle olmuştur:
Kartmin manastırının Episkoposunun teklifi üzere TUR-ABİDİN
beldesinin Amirleri olan İbrahim ve Laazar, 400 kişi Duvar ustasıyle
Taş kesen ve yonutucularmı alıp kaleye inmişlerdi; bu birinci onarımı
yaptıran İbrahim ve Laazar kalede bir müddet sığınmış, kendileri ve
memleketi, perslerin hucümundan korumuştu.
M. S. 751'de, Tur-Abidin beldesi Amiri RAMİ adındaki zat bu kale­
yi kâmilen yıktırarak, zira gayet mühkem oluşundan daima hucümun
ilk hedefi oluyordu.
M. S. 972’de Üç kez Arap Amiri HAYTEM tarafından tamir edilince,
adına izafeten «Haytem kalesi» denilmiştir. Hatta bu gün dahi ayni isim­
le anılmaktadır. (I)

(I) Bu kale, Nusaybin ilçesine bağlı girmeli bucağının köylerinden Badibbe adın­
daki köy ile Merbab köyü arasındaki İZLO - BAGÜK dağının yamaçındadır.
/
VI. Ayrıl
NUNUB'lı ATNOS
(M . S. 71 9-744-747)

c) Atnos, Tur-Abidin’in Nunib köyürıdendir. Kartmin manastır


da eğitilmiştir. Fazilet sahibi ve irfanlı bir simadır. M. S. 719’da Kart­
min manastırının müdürlüğüne seçilerek, M. S. 744'de Tur-Abidin
Episkoposluğuna atanmıştır. Üç yıl bu bölgeyi idare ettikten sonra,
M. S. 747’de ölmüştür.

Harran Metropoliti
Torna (M . S. 738)

d) Torna Kartmin manastırı rahiplerindendir. Harran Metropolitli-


ğine atanmış ve M. S. 738’de ölmüştür.

PATRİK İSHAK
(M . S. 755-756)

e) İshak, Kartmin manastırı rahiplerindendir. M.S. 755’de ölen


Patrik İyavennisin yerine getirilerek bir yıl bu görevde kaldıktan sonra
ölmüş, yerine, yine kartmin rahiplerinden SENDEL'li ATHNASİOS geti­
rilip takdis edilmişti.
Patrik ATHNASİOS, M.S. 11/Haziran/758’de ölmüş cenazesi TİL-
BİSİM'deki manastırına getirilerek gömülmüştür.
f) M. S. 758’de İslam Halifesi Abdulah Bağdatta, Patrik Gevergiyi
yanında tutukladığından, kartmin manastırı rahiplerinden olup Dara
Episkoposluğunu güden Metropolit Davutu patrik olarak takdis edilmiş
ve Davut M. S. 769 da ölmüştür.

TUR - ABİDİN METROPOLİT


GEVERGİ Hayatta iken (KORO TAŞININ yerleştirilmesi) H.
(M .S . 769-777)

g) Gevergi Kartmin manastırında metropolit iken, Kilisenin orta­


sında bulunan KORO TAŞI (Güd) yerleştirildiğini ve adı geçen Gever-
ginin tarihi günlerini gösteren bir yazıtla tasın üzerine tesbit edilmiş­
tir. (I)
Yazıt şöyledir: «Yunanlıların 1080, M.S. 769’da Ayinvertli ZEKERİ-
YA’nın direktifi üzerine Keferbeli EŞAYA gayret edip bu Taşı Badibbe
köyünde yaptırarak, kartmin manastırı rahiplerinin himmetiyle getirilip

(1) Deyrul umur Kartmin Manastırı tarihi (süryanice) sahife: 162.


S
— 278 — s
yerleştirilmiştir. (2) M. S. 777 Yunanlıların 1088’de Manastır episkopo-
su geverginin günlerinde olmuştur ve Gevergi birzzat bu taşın masra­
fına katılmıştır. Bu yazıyı yazan Ayinvertli KORİLLOS'tur.»
Kartmin Manastırınde beliren Saratan (Kanser) hastalığı
h) Kartmin manastırının metropoliti Mar Gabriel’in ölümünde
otuz yıl sonra, yani M. S. 798’de Manastırda ve memlekette beliren Sa­
ratan hastalığı nedeninden bir günde manastırda otuz rahip ölmüştür.
Bu korkudan rahipler, Manastırdaki azizlerin mezarlığında gömülü Mar
gabrielin cenazesini, çıkararak Kilisenin ortasına getirip koymuşlardı.
Bu cenaze halen taaffün etmediğini gördüler. Cenazenin önünde gün­
lerce Allaha ibadet eden rahiplerin duasını kabul buyuran Allah, Sara­
tan hastalığını gerek manastırdan gerekse memleketten kaldırmıştı.
İşte o sırada Mar Gabriel’in Sağ elini ayırmış ve bir sandığın içine yer­
leştirmişlerdi. Bu güne kadar her yılın ağustos ayının 31. sah günü me­
rasimle bu el’in kemikleri çıkarılır ve cemaata moral takviyesi için me­
rasimle gösterilir.
Kartmin Manastırının
Müdürü Hattat MANSUR M. S. 819)

j) Mansur Basibrinli Keşiş Merzuk’un oğludur. Kartmin manastı­


rında eğitimini yapmış zekâ ve kabiliyetli olduğundan manastırın mü­
dürlüğüne getirilmiş mahir bir Hattat’tır.
MANSURUN TELİFLERİ: a) Hazreti İSA MESİH’ten (M. S. O’den)
M. S. 819’a kadar gelen yıllarda vuku bulmuş olayları özetliyerek fay­
dalı bir eser düzenlemiştir. Bu eser 19 ayrı la bölmüş ve; Kartmin ma­
nastırının geçirdiği, başka eserlerde rastlanamamış olayları da, bu
eserde tespit etmiştir.
Merhum Süryani Patriği Büyük tarih yazarı I. Afram Barsavm M.S.
1911'de bu kitabı Basibrin köyünden getirterek Paris’te bastırarak yay­
mıştır. Bir nüshası 1919’da rahip Şabo’ya verilmişti.

VII. Ayrıl

KARTMİN - DEYRUL-UMUR MANASTIRINDA


EPİSKOPOSLUK YAPANLARIN LİSTESİ
(M .S. 849’dan 1089’a kadar) (1)

1— Harrinli Kifa - Nunus - 845


2 — Hahlı Hazkiyal

(2) Kartmin manastırının Kilise Kısmının ortasına yerleştirilmiş; Diyakosların Koro


teşkilatının makamla okudukları kitapların masası yerine geçer; süryanice bu
taşa GÜD denilir.
(t) Bu isim ve tarihleri parisli Fransız Erkooluğların tesbit ettikleri ve patrik iğna-
tiyos I. Afram Barsavm’ın yaydığı Kiliselere ait Biyorğrafi Kitabından alınmıştır.
— 279 —
3 — Baminminli Şamuel 910 - 921 ı
4 — Hazkiyal II. 887-896
5 — Yuhanna 897-909
6 — İyavennis 923 - 935
7 — İğnatios 936 - et 953 ou 954 -
8 — Sevire De Teli -Edd, 25 Mayıs 962 (et la finde Mars 963)
9 — Habip Baminminli - 936 et 953 ou 954
10 — Kartminli Yeşu - İyavennis et 965-985
11 — Basibrinli Yusuf 986- 1002
12 — Basibrinli Yuhanun
13 — Zakkây (Mer’î değildir) İyavennis
14 — Basibrinli Laazar
15 — Şamlı Basiliyos (Yunanî 1400, M.S. 1089).
Not: M.S. 1089'da yaşayan Baminminli Şamuel bu hatırayı şöyle
anlatmıştır: «Bu tarihte, Persliler (İranlılar) Kartmin manastırını ve
Tur-Abidin bölgesini tamamiyle yağma ederek ve bu yüzden Kartmin
manastırı beş yıl süresince halı ve berhane kalmıştır».

PATRİK THEODOSİOS ROMANOS


(M .S. 896)

Tagritli Romanos'da anılmıştır. Kartmin manastırında tahsilini biti­


rerek M.S. 887’de patrikliğe terfi ve takdis ettirilmiştir. Patrik Theodo-
siyos Romanos, 32 Metropolit takdis etmiştir.
Süryanice tahsili gayet güçlüdür, Yunanca lisanını da bilirdi. Tıpça
mahir bir doktordu.
Telifleri: a) İRETHAOS’a ait eseri, genişçe tefsir ederek, kitabın
birinci ve ikinci kısımlarını Diyarbakır’da; üçüncü kısmı da Samisat'ta
tefsir etmiştir.
b) 112 adet yazışmalarında «Yunanî felsefesinin rümuzlu hikme­
tini» açıklamış ve baş diyakos Gevergise göndermişti.
c) Tıbba dair kıymetli bir derleme yaparak, hatta bu derlemeyi,
büyük yazar, mahir tabip, Karihanlı bilgin Grigorios Barhibroyo - Abul-
faraç tarafından beğenilmiş ve çok hoşuna gitmişti. Maalesef bu der­
lemeden az bir şey kalmışsada, Vatikan kütüphanesinde olduğunu söy-
lenmiştir. (1)
d) Ruhani senatolarının kanunlarına ait oruç hakkındaki öğütleri
vardır, Arapça lisanında yazılı olanları bulunmuştur.
Romanos, M.S. 896’da ölmüştür.

(1) Deyrul-umur tarihi Süryanice S: 169

— 280 —
\
TUR - ABİDİNLİ YU HAN N A
(M .S. 998-1035)

Yuhanna aslen Basibrin köyünde doğmuş, Deyrul-Umur - Kartmin


manastırında tahsilini yapmış ve rahip olmuştur. Liyakatli davranışları
yayılınca Tur-Abidin episkoposluğuna seçilerek M.S. 998'de atanmış­
tır. 37 yıl bu görevde kaldıktan sonra M.S. 1035’de ölmüştür.
İşlemleri: Yuhanna, büyük ve mahir bir hattat idi. Eski Estrangele
tipi yazıda çok ilerlemişti. Bu tip yazıyı, kardeşi oğulları Rahip Emma-
nuel’e, Fatrus’a ve Hoye'ye de iyice öğretmişti. Bu tip yazıyla yazdığı
Kitabı Mukaddes’in ciltlerinden bir kısmı bugün için mevcuttur.
Tarih yazarları: «Yuhanna, Kartmin manastırını kitaplariyle dol-
durtmuştur» diye tarihî eserlere geçmiştir.
Ayni köyden olup, Yuhanna’nın günlerinde, yazıcı Şlemon yetiş­
miş ve Kartmin manastır kütüphanesini korumuştur. (M.S. 1040)

TU R -ABİD İN Lİ SOBO

Bu asırda ilk olarak tanınan Tur - Abidinli Sobo adındaki zat, Kart­
min manastırında tahsilini yapmış, manastır müdürlüğünü ve Tur-Abi-
din Metropolitliğini de yapmıştır.
Doğum ve ölüm tarihlerinden haberimiz yoktur. Ancak belli olma­
yan bir sebepten M.S. 1155’de Mar Barsavm manastırında toplanan ru­
hanî senatosu karariyle emekliliğe sevk edilmiş yerine Karihali bilgin
Andraos oğlu Yuhanna seçildiğini tespit ettik.

ANDRAOS OĞLU YUHANNA


(M .S. 1155-1156)

Yuhanna bilgin ve mahir bir usta idi. Raban beldesinin Ferzaman


köyünde doğmuştur. Süryanice ve Ermenice lisanlarını gayet iyi bilir­
di. Kartmin manastırında rahip olmuştur.
Yuhanna, M.S. 1124’de Patrik VI. Athanasios tarafından Mambeç
bölgesinin Metropolitliğine takdis edilerek atanmıştır. Bu bölgeyi 30
yıl idare ettikten sonra 1155’de Mar Barsavm manastırında toplanan se­
natonun karariyle Tur-Abidin bölgesine naklen verilmiştir. Bu nakilden
bir yıl sonra Midyat'ta ölmüş Mar Ahisnoyo kilisesindeki mezarına tev­
di edilmiştir.
Telifleri: a) Rahip Mihayel’e yazıp gönderdiği 12 vezinii şiirleri
505 beytten ibaret olup 70 bölüye sığdırdığı kitabı (M.S. 1155).
b) Yine Rahip Mihayel'e 5 vezin üzerine yazdığı ve 5 ayrıla böl­
düğü kitabı.

— 281 —
c) Hablan - Moran - Debnuhomo makamında yazdığı kitaptan yal­
nız 127 beyti bulunmuştur.
d) Kum-Favlos makamında düzenlediği münacat kitabı (Hissay).
e) Mardin Metropoliti Yuhanna'nın «İnsan başına gelen deneme­
lerin. kazaların Allah tarafındandır» dediğini kınayan kitabını.
f) Urfa Süryanilerinin örf ve adetlerini kınayan Ermeni bilginleri­
ne verdiği cevaplı kitabını, 9 ayrıl, 51 başlıkla bitirmiştir.
g) Ermeniceden Süryaniceye Kirkor’un yazdığı mektubun tercü­
mesinin kitabı.
g) Ermenice lisanıyla Ermenileri kınayan üçüncü Kirkor’a yaz
gönderdiği kitabı.
BASİBRİN KÖYÜNÜN İSLÂM VE SÜRYANİ
CEM AATLARI ARASINDAKİ ANLAŞM A

M.S. 1167’de Basibrin halkı Hıristiyan ve Müslüman cemaatların­


dan teşekkül ederken her iki tarafın uyuşmazlığı gittikçe hızlanıyordu.
Büyük bir arbadeden korkan Süryani Hıristiyanların reisleri Şabo oğlu
Torna, Rahip Şamun, Rahip Abdulmesih ve Abulfaraç adındaki kişiler
İslâm reisleriyle temasa geçerek şöyle bir teklifte bulunmuşlardı:
— Ya siz bizim bütün varımızı yirmi batman altına; ya biz sizin bü­
tün varınızı on batmafi'altına satın alalım; çünkü biz sizin iki misliniziz.
— Müslüman cemaatı birbirine danışarak «Kendi variyetlerini
Süryanilere on batman altına satmağa karar verdiler»; Süryaniler de
hemen satın aldılar, fakat Süryaniler, bir batman oltına ihtiyaç duyunca
Kartmin manastırına müracaat ederek bir batman altını borç olarak
sağlamışlardı. İslâm cemaatı bu anlaşmaya uyarak Basibrin köyünü
terk ederek Süriye çölünün bir köyüne yerleşmek üzere göç edince,
çöllü halk onları kabul etmemişti. Göç eden İslâm cemaatı, çölde yer-
leşemiyeceğini anlar ve geri gerisine tekrar Basibrin köyüne gelmeğe
karar vermişti.
Basibrin köyü Süryani cemaatı reislerinden Torna oğlu Rahip Şa­
mun, babasından yüz yük kireç ile halktan yüz aile istedi ve Basibrin
köyünün 5 km mesafedeki güney yönüne düşen İSTİR (şimdiki tabirle
SARE köyü) harabelerine gidip yerleşmişti. Zira İslâm cemaatı pişman
olup geri döndüklerinde bu harabelere yerleşeceklerinden, arada ikin­
ci bir arbede kopacağından korkuluyordu.
İslâm cemaatı geri geldiğinde, bu harabelerin de Süryaniler ta­
rafından tamir edilip mesken durumuna getirildiğini görünce, tekrar
Süriye çölüne dönmek zorunda kaldılar. İslâm cemaatı ŞAM dolayları­
na kadar vararak o bölgede kendi kendine yer bulup yerleşmişti.
Bundan böyle Basibrin köyü tamamen Süryanilere kalmıştır.

Kartmin manastırı Tarihi Süryanice nüshası sa: 174, 175


— 282 —
VIII. Ayrıl

BASİBRİNLİ FİLİKSİNOS KAVME


KARTMİN MANASTIRININ METROPOLİTİ
(M .S. 1169)

Basibrin köyünün reisi Gafal'ın oğludur. Kartmin manastırında eği­


timini yapmış ve FİLİKSİNOS lâkabında Metropolit olarak takdis edil­
miştir.
F. Kavme, tamir ettiği bir kitabın son sayfasındaki şu kayda rastla­
dığını «Yunanlıların 1480-M.S. 1169’da karanlık ve badireli günler ge­
çiren Kartmin manastırı mahir okur ve yazarlardan büsbütün boşan­
mış, bizden önceki kıymetli hattatların yazdıkları nadide eserleri ta­
mamen kaybolmuş, ancak elde edilen yırtık ve bir şeye yaramayan bu
kitapları yeniden tamir etmeğe gücümüz yettiği kadar gayret sarfettik»
demiştir.

İYAVENNİS
TUR - ABİDİN METROPOLİTİDİR
(M .S. 1190)

İyavennis, M.S. 1190’da Tur-Abidin Metropolitliğine takdis edil­


miş iyi meziyetli ve tatlı dilli bir ruhani idi.

SOBO
TUR - ABİDİN METROPOLİTİ
(M .S. 1208)

Sobo, Tur-Abidin Metropolitliğine M.S. 1208'de takdis edilmiş ve


Patrik XIV. Yuhanna’nın seçimine katılmıştır.

HAMİŞ
TUR - ABİDİN METROPOLİTİ
(M .S. 1222)

Hamiş, nezih bir yaşlı olup. Patrik İğnatiyos Davut'un seçimine te


sebbüs edenlerdendir.

BASİLİYOS
BASİBRİB’LİDİR, TUR - ABİDİN METROPOLİTİ
(M .S. 1249 -1254)

Basiliyos, Basibrin köyünde doğmuş, Kartmin manastırında tahsil


yapmış, 1249 yılına doğru Metropolitliğe atanmış ve 1254 yılı havalisin­
de vefat etmiştir.

— 283
Basil .mahir bir hattat olup yazdığı iki HİSSAY (Münacat) kitabı­
na rastlanmıştır.
Hissay'lar:
v a) Meryemana’nın Elizabet'e gittiğine dair.
b) Meryemana’nm methiyesine dairdir.

İĞNATİYOS HAVŞAP
Kartmin Manastırı Metropoliti
(M .S. 1293)

İ. Havşap, Yusuf Barvahip lâkabıyle anılan Patrik Bedirzahe’nin se­


çimini onaylayan senato azalarındandır.
İ. Havşap, Basibirin köyündeki Mar İzizoyel kilisesini tamir ettir­
miş ve Keferzi köyü kilisesi şehidi İzizoyel’in kemiklerinden bir parça­
sını getirip bu kiliseye armağan bırakmıştır.

VIII. Ayrıl

Tatarların Kartmin Manastırını İşgal Etmeleri


(M .S. 1296)

M.S. 1296'da Tatarlar Kartmin manastırını işgal ederek kapı ve o-


dalarını kırmış yıkmışlardır. Kilise mihrabının üzerindeki kıymetli ve
süslü zincirini almış, mihrabın üç penceresini ve kilisenin güney yö­
nündeki üç pencerelerini de kırmışlardı, manastır rahipleri kaçarak
Mardin bölgesine sığınmışlardı. Manastır dört ay boş, kimsesiz kal­
mıştı. Manastırdaki Meryemana kilisesinin KUTSAL SOFRASINI kırma­
ğa gelen Tatarlara bir anne arslanın hücumu üzerine; korkarak geri çe­
kilmişlerdi. Tatarlar gidince manastır Metropolitiyle rahipler gelip ye­
niden manastıra yerleşmişlerdi.

CABURA OĞLU BARSAVM


Metropolittir

Bu zat, Kartmin manastırının Metropolitidir. Doğum ve atanma ta­


rihine rastlanamamıştır, fakat M.S. XIV. yüzyılda bulunduğu zannedil­
mektedir.

YEŞU OĞLU YU H AN N A
Basibrinlidir

Yuhanna, Keferzi kilisesi Mar İzizoel’in kemiklerinden bir parça­


sını getirip Basibrin’deki Mar İzizoel kilisesine armağan ettiğini, ve bu

— 284 —
parçayı ayni zamanda kardeşi oğlu keşiş Behnam’a teslim ettiğini riva­
yet edilmiştir.
Yuhanna, M.S. 1333’de Patrik İsmail’in seçimine iştirak edenler­
den ve Patrik İsmail ile Salahlı Basiliyos Sobo’nun arasını yapanlar­
dandır. M.S. 1364.
Yuhanna, M.S. 1394’de dumandan boğulmuştur.

TİMUR H A N ’IN GELİŞİ VE


KARTMİN MANASTIRININ SAKİNLERİNİ
BARSİKI M AĞARASINDA BOĞMASI
(M .S. 1394)

M.S. 1394 veya 1396’da Timur Han Kartmin manastırına vararak


manastırı ateşe vermişti.
Korkularından manastırdan kaçan rahiplerle halk kısmı, Barsikı
mağarasına sığınmışlardı. Ateşe verilen mağaranın içinde Metropolit
Yuhanna, 40 kişi rahip ile 500 kişi halktan, hepsi de dumandan boğul­
muşlardır. (1)
Boğulanların adları «Kartmin - Deyrulomur tarihi» adlı eserde ya­
zılı olduğundan bu eserde yazmağa lüzum görülmemiştir.
Bu olayda büyük hattat Keferbeli Baş Rahip Barsavm da vardı. Bar-
savm'ın yazdığı bir çok nadide ciltlerin yazı güzelliğine, maharet ve ti­
pine bakmak için bilhassa uzak memleketlerden meraklı ustadlar gelir
tamaşa ederlerdi.

IV. Ayrıl

M.S. 1396’dan 1959’a kadar


MAR GABRİEL’İN CESEDİNİ ÇALANLARIN HİKÂYESİ

Bu hikâye manastır (Kartmin manastırı) rahiplerinin imzaları al­


tında onaylanmış olarak okuduğunu söyleyen (Kartmin - Deyrulomur ta­
rihinin yazarı» Metropolit Hanna Dolapönü derki:
«Bu hikâyeyi Kartmin manastırı rahiplerinin imzaları altında onay­
lanmış olarak okudum, hadise şöyle olduydu:
KIL’AT - ELCEDİDE (Yeni Kale) manastırından on rahip tarafından,
geceleyin MAR GABRİEL'in cesedini mezarından çıkarıp manastırın dı­
şına götürdüklerini, çaldıkları bu azizin cesedi (hayli zamandan beri öf
düğü halde teaffun etmemiş) omuzlarken: her hangi bir maksatla gece
gezisine çıkan bir çapulcu şebekesinin hücumuna uğramışlardı. Ça-

(1) Basibrin Kronolojisi ve Deyrulomur tarihi Süryanice baskı S: 184-185

— 285 —
pulcular, hırsız rahiplerin birisini öldürünce diğerleri kaçmıştı, ceset
ve öldürülen rahibin cesedi yerde kalmışlardı.
Hikâyeyi yazan ve onaylayan rahipler derki:
— Kartmin köyü halkı gelip bize olayın durumunu söyleyince; biz­
den 47 rahip arkadaşlar Kartmin köyüne gittik, yerde bırakılan Mar
Gabriel'in ve öldürülen diğer rahibin cesetlerini sedyeler üzerinde ma­
nastıra getirdik, Aziz Gabriel'in cesedini tekrar mezarına, rahibin cese­
dini de umumi mezarlığa gömdük...» (X)

HANUK
Metropolittir (M . S. 1422)

Hanuk, Ayinvert köyünde doğmuş ve KARTMİN Manastırında tah­


sil görmüştü. Fazilet ve takve sahibi olan Hanuk, İlim ve irfandaki gücü
her tarafa yayılınca Deyrulomur Kartmin manastırının metropolitliği-
ne takdis edilerek atanmıştı.
Belli olmayan ölüm tarihi, Hanuk'un 1413’de mevcut olduğu kayıt­
lardan anlaşılmıştır.

KIRYAKOS
Metropolittir
(M . S. 1422)

Kıryakos, Basibrinde doğmuştur. Torna gildendir. M. S. 1422 de


ölmüştür.

FİLİKSİNOS KAVME
Metropolittir
(M . S. 1433 -1454)

F. Kavme, Basibrin köyünde doğmuş, Reis Gafal’ın oğludru. İyi me­


ziyetlerinden ötürü KARTMİN manastırına metropolit olarak M. S. 1433
de takdis edilip atanmıştır. Ayrıca, Hah kasabasının bölgeside, ona bağ­
lanmıştı. Dokuz yıl b uiki bölgeyi liyakatla idare eden Metropolit Kav­
me bu kez Bütün TOR ABİDİN patrikliğine seçilmişti (M. S. 1444). (L)
F. Kavme’nin telifleri:
İtinalı bir yazar ve edebiyatçıydı, Genişçe yazdığı bir LETURCİYE

(X) Burası yırtıldığından okunamamıştır.


(L) M. S. 1364'de ki Patrik İSMAİL ile Salahtı SOBO arasındaki anlaşmamazlıktan
ötürü TORABİDİN patrikliği meydana çıkmıştı. M. S. 1495'de Yeniden Antakya
ana patriklik ile Turabidin patrikliği birleşmişti. Bir müddet sonra yine ikiye
ayrılan Patriklik ve tekrar birleşince bir daha bölünmemiş ve bugüne kadar de­
vam etmektedir.

— 286 —
kitabı vardır, bu kitaba «MÜBAREKSİN EY NEZİH KURBAN» cümlesiyle
başlık yapmış ve «EY BÜTÜN KAİNATIN SULHU VE HUZURU OLAN
TANRI» cümlesiyle giriş yapmıştır.
F. KAVME 1454’de ölmüştür.

X. AYRIL

BU ASIRDA KARTMİN MANASTIRINDA


YETİŞEN ÖNEMLİ YAZAR VE H A TTA T’lar
(M . S. 1454-1492)

1 — HEDİLLİ BEHNAM

İDİL ilçesinin Hedil köyünde doğmuştur. Şarşe Bartili Habuhni aile­


sinden Yuhanna’nın oğludur. Kartmin manastırında bilgi yapmış ve ra­
hip olmuştur.
M. S. 1404’de Orta doğu Mafiryanlığına (Patrik mulhaki); Basili-
yos lakabiyle seçilen Behnam, M. S. 24/Temmuz/1412’de Patrikliğe ter­
fi ettirilmiş ve 1454’de ölmüştür.
Telifleri Şunlardır:
a) On adet HİSSAY (Munacat) kitabı yazarak gayet beliğ ve ka­
fiyeli olup üç tanesi büyük oruca, bir tanesi Meryemana bayramının
sabahına, dört tanesi Azizleri nanma günlerine, diğerleri ise Mar EŞYA,
Mar ABAY ve şehitlere dairdir. Sonuncusu kitabına da bir çok Yunanca
terimler katmıştır.
b) Daniyelin tefsirlerinden seçmeler derleyip Mezmurlar kitabının
sonuna eklemiştir; bu eser M. S. 1425 Tarihli olup kendi imzasiyle onay­
lamıştır.
c) Kafiyeli yazdığı bir LETURCİYE kitabına «SULHUN DENİZİ HU­
ZURUN IRMAĞI OLAN TANRI» cümlesiyle giriş yaparak; «ŞÜKROLSUN
OL HAYAT EKMEĞİNE» cümlesiyle de bir munacata başlamıştır. Kitap
1405 tarihlidir.
d) Suruçlu makamında kafiyeli onbir söylevi vardır, bunları Aziz
Mar Behnam ve kız kardeşi Azize Mort SARA ve şehit Mor SOBO ile
tövbeye dair yazmıştır. Bir de, üç adet SÜGİTH (mersiye) leri vardır;
1 — İSA MESİH'in ELEM haftasına, 2 — Meryemana methiyesine,
3 — Tövbeye dairdir.

II. — BAMİNMİNLİ GARİP

Garip Baminmin köyünden Barsavm’ın oğludur. Eğitim ve kâhinliği­


ni Kartmin manastırında kazanmıştır.
Ölüm tarihi bilinmeyen Garib'in 1476'ya kadar yaşadığım gösteri­
len Garip, 1470’de Kefertuthe ve Habur Episkoposu Barsavm’m anma

— 287 —
gününe dair bir düştür düzenlediğinden 1476'ya kadar yaşadığı sanıl­
mıştır.

III. — AZİZ BAR SOPTHO

Aziz, Basile köyünde (Mardin civarında) doğmuş, Kartmin manas­


tırında tahsil ve kâhinliği kazanarak, HAH kasabasına Episkopos atan­
mıştır.
M.S. 1461'de Tur-Abidin patrikliğine seçilen Aziz, 1481’de ölmüş­
tür.
Telifleri: a) AKLIN YÜKSELİŞİ, adlı bir eserini 46 bölüme ayır­
mıştır.
b) AYİN'e dair bir risalesi vardır.
c) «HAK YOLU» adındaki kitabım 56 Ayrıldan ibaret olup içinde
çok yararlı nasihatlar vardır.
d) Dünyanın faniliği ve KLİROS’a, (ruhani toplumu) dair irşat
Kitabı

IV. — RAHİP MELKİ

Melki, Basibrin köyünde doğmuş, SAKÖ lâkabındaki KEGIM YU-


HANNA’nın oğludur. Kartmin manastırında okumuş, Süryanicesi ola­
ğanüstü bir güçteydi. Kâhin ve rahip idi.
Telifleri: a) Kafiyeli, Meryemana’ya dair yazdığı kitap.
b) Meryemana’nm bakireliğine şüphe edenlere dair cevap kitabı.
c) Beyazlar haftasına dair broşür, eski kitaplardan derleme.
d) Bazı münacatlar ve MEADEDAN (Bayram ve sayılı günlere dair
dua kitabı) nın ilk sayfalarına yazdığı gerekli açıklamalar (M.S. 1484)
tarihlidir.
Rahipler Melki'nin ölümü M.S. 1490'da vukuu bulduğu hakkında,
Keşiş ADAY’ın Basibrin kronoloji kitabında göstermiştir.

V. — RAHİP YEŞU

R. Yeşu, Basibrin köyünde doğmuştur. Keşiş KEĞAM’ın oğludur.


Babasının terbiyesi altında büyümüş, Süryanice lisanını babasından
pekiyi derecede öğrenerek ve inzivaya çekilmiş olan Yeşu, Kartmin
manastırında rahip ve kâhin olmuştur.
Telifleri: a) 40 adet münacat (Hissay) bir cilt olarak yazmış ve
halen Tur-Abidin bölgesinde, kiliselerde kullanılmaktadır. Münacatlar;
Azizlere dair olarak yazmıştır;
b) Özel olarak Mar DODO'nun anma gününe dair bir tıks.
c) Mar Dodo’nun hayatına dair genişçe tanzim ettiği ve 53 bölüye
ayırdığı bir söylev.
— 288 —
d) Kendi kendini ikaz eden söylevi.
e) Kiyam devresine ait 24 pazarında okunacak Tıkışlardan başka
diğer telif ve karihasine hayran olmamak kabil değildir.

XI. AYRIL

YU H A N N A GEVERGİS
KARTMİN MANASTIRININ METROPOLİTİ
(M .S. 1446 -1495)

Y. G. Basibrin köyünde doğmuştur. İlk tahsilini Basibrin medrese­


sinde bitirdikten sonra dünyayı arkada bırakmak üzere Kartmin manas­
tırına giderek yüksek tahsil ve ruhaniliği adı geçen manastırda kazan­
mıştır.
Y. Gevergis (M.S. 1446’da) Tor-Abidin Patriği Kavme tarafından
Metropolitliğe terfi ettirilmiş ve Yuhanna lâkabını almıştır. Bir müddet
sonra kendisiyle Baminminli Metropolit İbrahim’in araları açılınca, He-
dilli Patrik Behnam tarafından Deyruzzafaran manastırına çağrılarak ya­
nında alıkoymuştu; bu şekilde sert hava yumuşanmıştı.
Y. G., M.S. 1471 'de SUR Metropoliti Yuhanna'nın takdis merasi­
minde bulunmuştur.
Y. G. iki kez Kudüs’ü ziyaret ederek, birinci kezde beraberinde, ho­
cası Basibrinli Keşiş Eşaya oğlu Rahip Yeşu'yu ve yeğenleri bulunan
Rahip Gevergis ile rahip Favlos’u götürmüştü.
İkinci kezde, Şakirti başrahip İstefanos’u götürmüş ve bu şırada
Süryanilerin Kudüs'teki Meryemana kilisesinin yukarısına düşen geniş
arsayı 200 altına satın alarak(X) Meryemana kilisesine vakfeylemiştir.
Y. G., Kartmin manastırına kıymetli, süslü büyük bir HAÇ armağan
etmiştir.
Lübnanlı Patrik mülhaki NUH’u patrikliğe teşvik ve Mardin Hüküm­
darı KASIM BEYİN huzurunda Patrik NUH’u tezkiye eden ruhanilerden­
dir.
M.S. 1493’de patrikliğe atanan Lübnanlı NUH, Abraşiyeler (bölge­
ler) in düzeni için ruhani senatoyu toplayarak greeğini yaptırmıştı, bu
toplantının üyelerinden bulunan Y. G. hastalanarak 20 gün sonra vefat
edince Patrik NUH ve TOR-ABİDİN metropolitleri tarafından Deyruz­
zafaran manastırının özel mezarlığına gömdürülmüştür; M. S. 1492.
Telifleri: a) Pekiyi telif yapan Yuhanna Gevergis, M.S. 1494’de* •

{+ ) Yukarda açıklanan altınlar, Müsliman bir Hayır sevenden Kendisine verilmiştir.


(Deyrulamur Tarihi S: 195)
• i

— 289 —
(Yuhanna adını taşıyan) dokuz yazarın teliflerinden derlediği LETUR-
CİYE kitabını yazarak ve kendisi de bu yazarlardan biridir.
b) İkinci bir LETURCİYE kitabını (Yakup isimli) 7 yazarın telif
rinden derleyerek yazmıştır.
İSTEFAN
KARTMİN MANASTIRI METROPOLİTİ
(M .S. 1496-1502)

İstifan, Basibrin köyünde M.S. XV. yüzyılın son yarısında doğmuş


ve yüksek tahsilini Kartmin manastırında yaparken Y. Gevergis’in refa­
katinde Kudüs’e gitmişlerdi. (M.S. 1490)
M.S. 1496’da üç aday arasında çekilen kur’a neticesinde Patrik
Nuh tarafından İstefan’ı Kartmin manastırına Metropolit olarak takdis
edilerek, takdis merasimi Basibrin köyü kilisesinde icra kılınmıştır.
M.S. 1502’de Basibrin köyü ruhanilerinin ve halkın yardımiyle Ba-
sibrin'deki Mar Kiryakos ve Mar Sercis Bahos kiliselerini inşa ettiren
İstefan, ayni yılın Haziran ayının başında Basibrin halkıyla ruhanilerini
toplayarak Kartmin manastırına gider ve manastırın büyük kilisenin ta­
vanını dıştan kiremitle döşettirdiğinden dolayı herkesin sevgisine maz-
har olmuştur.
DİYONNOSİOS DAVUT
KEFERZELİ’dir
KARTMİN MANASTIRI METROPOLİTİ
(M .S. 1503-1540)

D. Davut, Keferzi köyünde doğmuş ve Kartmin manastırında tahsi­


lini yaparak rahip ve kâhin olmuştur. Fazilet haberi duyulunca, Kartmin
manastırına Metropolit olarak Diyonnosios lâkabiyle takdis edilmiştir.
Davut’tan sonra BASİLİYOS adındaki zat Metropolit takdis edile­
rek, manastırın tarihi olaylarını tespit edip yazan, kendisi olmuştur.
M.S. 1540’da Mardin havalisinden büyük bir halk tarafından Kart­
min manastırı bastırılarak bütün menkul ve kutsal eşyasını yağma edil­
dikten sonra günlerce manastırı yıkmağa uğraşmışlardı. Ayni zamanda
Tur-Abidin bölgesinin halkını da Sur kalesinin altına götürüp soymuş-
lardı.
YU H A N N A
KARTMİN MANASTIRININ METROPOLİTİ ve
Manastırın olayları
(M .S. 1550-1687)

M.S. 1550’de Kartmin manastırının Metropoliti Yuhanna idi.


M.S. 1572'de Patrik Nimetullah gayret edip Tur-Abidin ile Mardin

— 290 —

/
Deyruzzafaran patrikliklerini birleştirerek Tur-Abidin'e gönderdiği el­
çi vasıtasiyle bölgenin ruhanileri ve halkı toplattırılarak, bu toplantıda
bütün kilise ve manastırların işleri hakkında görüşülmüş ve şöyle bir
karara varılmıştı: «Alınan bu karar gereğince bundan böyle bir kimse­
nin kilise ve manastırların işlerine müdahale edilmemesi» hakkında
her tarafa tamim ve sıkı emirler patrikten yayılmıştı.
M.S. 1655’de Kamşe ailesinden Patrik Yeşu, Tur-Abidin Abraşiye-
lerini (bölge) teftiş ettiğinde Kartmin manastırına gelmişti (ziyaret).
M.S. 1684'de Patrik Abdulmesih Murun (Meyron) yağını takdis et­
meğe Kartmin manastırına teşriflerinde, Tur-Abidin bölgelerinin Met­
ropolitleri Habip, Behnam ve Laazar da katılmışlardı.
M.S. 1687’de Tur-Abidin Patrikliğine, yukarıda adı geçen üç kişi­
den Metropolit Habip kendini patrikliğe şer’i olmayarak seçtirince yine
Tur-Abidin bölgelerinin bazı metropolitleri karşı koyarak, ancak Laa­
zar adındaki metropolit ile Danho ve Behnam metropolit arkadaşları
her ne kadar muhalif kalmışlarsada halk tarafından tasvip edilen fazil
ve nezih Habib’in meşru bulunduğundan karşı taraf mahçup düşmüştü.
Patrik Habip haklı olduğunu görünce mütevaziliğine binaen ve açılan
gediğin kapanması için kendiliğinden, bir yana çekilmiş, seyirci kalma­
sını tercih etmişti. Habib'in bu tevazuu onu tekrar iş başına getirtmiş
ve oybirliğiyle yeniden patrik olarak tayin edilmişti.
YU H AN N A AVEGİN
(Keferzelidir)
ve Tur - Abidinli Yusuf ile tarihlerini tespit edilememiş
olanları yazıyoruz
M.S. 1702’de Kartmin manastırının metropoliti Keferzili Avegin idi.
M.S. 1737’de de Baş Episkopos Yusuf, Kartmin manastırının yöne­
ticisi olmuştur.
Tarihleri tespi tedilemeyen Metropolitler
1 — Kartmin köyü halkı tarafından öldürülen Yeşu.
2 — Manastır müdürü İliya
3 — Manastır müdürü Sercis
4 — Şehit olmuş Yuhanna
5 — Ayinvertli Yuhanna.
XII. Ayrıl
BASİLİYOS ŞEMUN
Mafiryan • Baminminli
(M .S. 1710-1799)
Şemun, Midyat ilçesinin Baminmin köyünde doğmuştur, Melki’nin
oğludur; Tur-Abidin manastırlarının birinde 1695’den önce rahiplik sil­
kine girmiş ve tam kâhin olmuştur.

— 291 —
Şemun’un nezahet, takve ve irfanı etrafa yayılınca Basilios lâka-
biyle Tur-Abidin Mafiryanlığına (Patrik mülhaki) 1710’da atanmıştır.
Bu görevde bir yıl devam eden Şemun kendi arzusuyla inzivaya çekil­
mişti.
Şemun, M.S. 1727'de her nedense tekrar görevine dönerek, bir sü­
re sonra Kürt ağası Abdal ağa, tarafından şehit edilmiştir (+ ].
M.S. 6 Nisan 1740'da kilise kanunları ve inanç uğrunda şehit dü­
şen Mafiryan Şemun’un cenazesi Basibrin köyüne götürülerek Mar Do-
do kilisesindeki özel mezarına gömülmüştür.
Asrın mahir bilgini, fazilet sembolü olarak tavsif edilen Mafiryan
Şemun’un yazdığı eserlerinin mütalâasından doyum olmaz.
Telifleri şunlardır:
a) Theologiye. b) Merkeptho Droze(1). c) Vaizler kitabı, d) V
zin kitabı, e) Lügat kitabı, f) Sarf ve Nahv kitabı, g) Laviş adındaki
Kürtçe şivesiyle vezinli şiir ve makamla söylenen kitabı.
Şemun'un bunlardan başka yazdığı eserler varsa da bilinmemek­
tedir.

BASİLİOS DANHO
Keferzilidir - Patrik Mülhaki
(M .S. 1740-1779)
B. Danho Keferzi köyünden Hobil kabilesinin Baltacı ailesinden
Yuhanna’nın oğludur. Keferzi köyüne yakın Arnas köyünde 1699’da
Nişe adındaki kadından doğmuştur.
B. Danho .büyüyünce rahip olmuş ve Baminminli Mafiryan Şamun's
şakirt olmuştur. Fazilet ve eğitimi hocasından öğrenen Danho ilim ve
irfanda hünerler kaydetmiştir.
B. Danho, M.S. 1733’de Şammas, 1738’de Kâhin olmuştur. Bamin-
min’deki Mar Abhay manastırında bir süre kaldıktan sonra yakınındaki
ARBO köyünün Mar Şamun manastırına, arkadaşları Musullu rahip Ab-
durrazzak, Kıtırbıllı Yeşu oğlu rahip İbrahim, Madenli rahip Favloş,
Mardinli rahip Gevergis’le beraber bulunmuştur.
B. Danho’nun hocası Mafiryan Şamun şehit olduktan sonra, Patrik
Şükrullah ve Ruhanî Senato tarafından, Hasankehf, Tur-Abidin ve Kart-

(+ ) İki kirve birlbirini kaçırarak dini nikâhlarını kıldırmak üzere Abdal ağaya sığın­
mış, Abdal ağa da bir türlü nikâhın müsaadesini Mafiryan Şemun’dan alamayın­
ca öldürdüğünü rivayet edilmiştir.
(1) MERKEPTHO DROZE adındaki kitabın Arapça GERŞUNİCE 1740'da Basiliyos
ŞEM'un un şakirt! Arnaslı Başrahip Abdullahın kalemiyle yazılan nüshası; bu
satırların yazarı p. AZİZ GÜNELİN KÜTÜPHANESİNİN 79 no. altında Kayden mev­
cuttur.

— 292 —
/
min manastırına (bu üç bölgeye) Mafiryan (Patrik Mülhaki) olarak
BASİLİOS lâkabıyla atanmıştır. (27 Temmuz 1740). Merasiminde Kudüs
Metropoliti Grigorios, Bitlis Metropoliti Kurilos Farcullah bulunmuş­
lardır.
B. Danho, işbu görevini 39 yıl liyakatla bitirdikten sonra 1779’da
80 yaşındayken vefat edip Kartmin manastırındaki mezarına gömül­
müştür.

BASİLİOS SALİBA
Mafiryan (Patrik mülhaki)
(M .S. 1780)

B. Saliba, Deyrulomer (Kartmin manastırı) na Metropolit olarak


ve ondan sonra Tur-Abidin Mafiryanlığına atanmıştır.

YU HAN NA
Ayinvertlidir
(M .S. 1799)

Yuhanna, 1799'da Kartmin manastırında Metropolit olarak bulun­


muştur.

BASİLİOS ABDULLAHAT
Enhellidir - Mafiryan
(M .S. 1838 -1856)

B. Abdullahat, Enhel köyünden Kendö ailesinden olup Kartmin ma­


nastırında rahip ve kâhin olmuştur. İyi bir idareci ve mahir bir hattattır.
M.S. 1838’de Mafiryanlık rütbesine atanan B. Abdullahat, rahipleri
toplayarak onları manastırlara dağıtmış ve kendisi 1838’de Musullu
Patrik III. İlyas’ın seçim ve merasiminde bulunmuştur.
B. Abdullahat, Osmanlı İmparatorluğunun idaresine karşı gelen
1840’daki Kürtçülük isyanından yüz çevirmiş, devlet idaresine saygı ve
sevgi göstermesi üzerine, Diyarbakır Valisi tarafından bir takdirnamey­
le taltif edilmiş ve bilhassa Kartmin manastırının hukukuna bir kimse­
nin tecavüz edilmemesi hakkında yazılı emirler verilmişti.
B. Abdullahat en sonunda Kürtler tarafından öldürülmüştür.

XIII. Ayrıl
KARTMİN MANASTIRINDA OLAN BİR MUCİZE
Cinsiyet değiştirmiş kızın hikâyesi (+ )
Yunanlıların 2176 - M.S. 1865 yılında Kartmin Deyrulomur manas­
tırında belirtilen mucize hakkındaki beyanat kaydı şöyledir:

{+ ) Kartmin Deyrulomur tarihi süryanice nusfası S:


— 293 —
«Aslen İdil ilçesine bağlı Baminmin köyünden olup Midyat ilçe
merkezinde oturmuş İSHAK adındaki kişinin ölümünden sonra bıraktığı
dul karısını ve İŞMUNİ adındaki dokuz aylık kız çocuğundan başka ço­
cukları olmamıştı.
İshak öldükten sonra, veraset bakımından dul kadıncağızı üzen İs-
hak’ın akrabalarının zülmuna dayanamayan kadıncağız, dokuz aylık be­
beğini alarak doğruca Kartmin manastırına gelmiş ve M.S. 668'den be­
ri vefat etmiş, ayni manastırda gömülü Aziz Mar Gabriel’in mezarına
iltica etmişti. Dul kadın bebeğini alıp Mar Gabriel’in mezarının üstüne
atmış ve mezarın önünde ağlamağa başlamıştı. Sabaha kadar kızcağız
bir yandan, annesi diğer yandan; ağlamalarını duyan ALLAH, bu Azizin
hatırına kızın cinsiyetini'mucize kabilinde erkeğe değiştirmiştir. Dul
kadıncağız, kızının cinsiyeti erkekliğe değiştiğini anlayınca sevincin­
den dayanamayarak, feryadına rahipler koşarak gelmişlerdi. Olayı tet­
kik eden manastır rahiplerinden Havşap ile Yakup; halktan da, taş na­
kış ustası Midyatlı Mıkdesi Abdullahat ailesinden Herdo adındaki ki­
şilerden başka, manastır dışında ev kuran İslâm cemaatından Şendi a-
dındaki zat da mucizeye müşahit olmuştu. Bu tanıkların huzurunda kı­
zın adı İŞMUNİ iken GABRİEL olarak değiştirilmiştir. Dul anne yavrusu­
nu alarak sevinçle Midyat'a, evine dönmüş ve bu sayede mallarını za­
lim akrabaların elinden kurtarmıştı.
Bu olayın hakikatine Midyat’ta da tanıklık yapan yine İslâm cemaa­
tından Emirlerden Bayraktar Selâm Ağa da vardı. Selâm Ağa galiba ai­
lece tanışıyorlardı.
Kız cinsiyetinden erkekliğe değişmiş olan Gabriel, büyüyüp evlen­
miş, erkek ve kız çocukların babası olmuş, ayni zamanda torunlarını da
gördükten sonra 50 yaşında iken ölmüştür. Gabriel’in ölen çocukların­
dan maada bir tek kızı kaldığını; ve kız halen Süriye’nin Kamışlı ilçe­
sinde evli olarak yaşamakta olduğunu gösterilmiştir.
Bu olayı kafiyeli makamla kaleme alan çağdaş Midih köyü keşişi
Mirza, yazdığı manzumesine «Hakikat ve adalet babası olan Hak Tanrı,
bana aydın bir fikir ver ki...» v.s. cümlesiyle giriş yapmıştır.

XIV. Ayrıl

TUR - ABİDİN PATRİĞİ MİRZA, RAHİP HAVŞAP,


RAHİP YAKUP ve RAHİP YEŞU
(M .S. 1864 -1883)

Bu tarihte Kartmin manastırı, aşağıda adları yazılan ruhanilerin sa­


yesinde geliştiği gösterilmiştir, şöyleki:
a) Basibrinli Patrik Mirza:
Bu zatın günlerinde Diyarbakır’daki Hükümet Valisi şöyle bir buy-

— 294 —
ruk yazarak merkezde (Mardin - Deyruzzafaran merkezinde) oturan
mer’i Patriğin eline vermişti. Buyruğun özeti şöyledir:
«Bu emrimi taşıyan kişiden başka bir kimse, hiçbir surette Patrik­
lik ünvanını takmamıyacaktır».
Devlet ve hükümetin bu buyruğuna uyar, ancak merkezde oturan
Patrik II. Yakup taşıyabilirdi. Patrik Mirza ise, yalnız Tur-Abidin bölge­
sinin patriği sayılmakta idi.
Patrik II. Yakup Meyron yağını takdis etmek maksadiyle Kartmin
manastırına teşriflerinde, yardımcılığına Patrik Mirza’yı da çağırmıştı.
Meyron yağının takdisine devam ederken yağı taşıyan kabın taşmadı­
ğını ve taşmayacağını anlayan Patrik Yakup; kabı, Patrik Mirza'ya tevdi
etmiş ve duaya devam edildiğinde Meyron yağı taşmağa başlamıştı.
Bunun üzerine Büyük Patrik Yakup, Patrik Mirza’yı Kartmin manastırı­
nın yönetimine tayin ederek merkezine dönmüştü. (M.S. 1864)
Bu olayı yerinde tespit eden Horepiskopos Basibrinli Samuel’dir.
Patrik Mirza’nın ölüm tarihi henüz tespit edilememiştir.

b) Patrik Mirza’dan sonra, Kartmin manastırının yönetimine Ayin-
vertli Sait oğlu Rahip Havşap getirilmiştir.
c) R. Havşap’tan sonra, Basibrinli Rahip Yakup başa getirildi. (M.
S. 1879).
d) Akabinde de Basibrinli Rahip Yeşu 1883’e kadar yönetimde
kalmıştı.

XV. Ayrıl

ATHANASİOS AFRAM
Kartmin Manastırı Metropoliti
(M .S. 1883-1915)

Afram, Ayinvertli Sait’in oğludur. Tahsilini, Kartmin manastırında


dayısı rahip Havşap'ın yanında yapmıştı. Süryanice lisanında pekiyi de­
recede takdir kazanan Afram, evlendikten sonra, Ayinvert köyü kilise­
sine keşiş olarak atanmış ve karısı öldükten sonra tekrar Kartmin ma­
nastırına avdet ederek rahip silkine girmiştir.
Afram, rahipliği günlerinde Avsar Roze adındaki kitabını yazarken
1879'da beliren kıtlıktan bahsetmiş ve o tarihte Kartmin manastırında­
ki rahiplerinin sayısı 17'den ibaret olarak isimlerince kitabına ilâve et­
miştir:
İsimleri şunlardır:
1— Manastır reisi rahip Yakup 3 — Rahip Yeşu
2 — Rahip Gabriel 4 — Basibrinli Rahip Hanna

— 295 —
5 — Meşteli Rahip Yuhanna 12 — Midihli Rahip İshak
6 — Rahip Sobo 13 — Keferbeli Rahip Gabriel
7 — Rahip Havşap 14 — Keferzili Rahip Barsavm
8 — Rahip Melki 15 — Bakısyanlı Rahip İsa
9 — Ayinvertli Rahip Afram 16 — Kefreli Rahip Abdullahat
10 — Rahip Yeşu 17 — Hahlı Rahip Behnam.
11 — Rahip Melki
Rahip Afram dinî tahsilde terakki edince M.S. 1883'de, Musullu
Patrik IV. Fetros tarafından Kartmin manastırına Episkopos olarak tak­
dis edilmiş ve Athanasios lâkabını almıştır.
Afram, görevine başlarken ilk işi, Kartmin manastırını ve müşte­
milatını iyi bir şekilde, tamir olmuştur. Kendisine tevdi edilen bölgenin
madden manen idare etmesinde maharet göstermiştir.
Afram iyi bir vaizdi, yaşının otuzunda göz ışığım kaybettiğinden
üzülerek doğduğu yer Ayinvert köyüne dönmüş ve bir süre sonra da
HAH köyündeki Meryemana kilisesine, rahip Afram’ın yanında kalmış­
tır. Kısa bir süre sonre Kartmin manastırına avdet eden Episkopos Af­
ram M.S. 1915'de ölmüştür.

FİLİKSİNOS ABDULLAHAT
Kartmin Manastırı Metropoliti

F. Abdullahat, Yukarı Kefri’de doğmuş, Meşteli rahip Yuhanna'ya


şakirt olmuştu.
F. A. Mısır manastırlarını ziyaret edip döndükten sonra, çoğunluk­
la Mar Avegin manastırında vaktini geçirirdi. M.S. 1908'de Patrik II. Ab­
dullah emriyle temelli olarak Mar Avegin manastırına atanmış, Metro­
polit olarak ayni manastır ve mülhakatına takdis edilmişti. Filiksinos
lâkabım almıştır.
Filiksinos Abdullahat, M.S. 1913’de Kartmin manastırının yöneti­
mine getirilmiş ve 1915 badireleri sırasında Ayinvert köyüne giderek,
o sıkıntı ve kital son bulunca kendisi de hastalanarak M.S. Ağustos a-
yımn 15’inci perşembe günü 1915’de Ayinvert köyünde ölmüş ve Mar
Hadbışabo kilisesindeki özel mezarına gömülmüştür.

M.S. 1915’deki GENEL İĞTİŞAŞ SIRASINDA


KARTMİN MANASTIRININ DURUMU

1915’de Anadolu’nun güneydoğusunda oturan Süryani Kadim ce­


maatı üzerine gelen Kürtlerin saldırıları ve işledikleri katliam sırasın­
da, Kartmin manastırının durumu şöyleydi.
Bu sırada Kartmin manastırının Metropoliti Filiksinos Abdullahat
idi. Adı geçen Metropolit, Ayinvert köyüne gittiği günlerde 1915 kat­

— 296 —
liamı başlamıştı. Kartmin manastırındaki rahipler çobansız bir sürü du­
rumuna düşmüşken; aniden o yakıcı vuruşlar onları basmıştı.
Kürt aşiretinden Azam oğulları ve beraberlerinde getirdikleri Kürt­
lerle susamış kurtlar gibi manastırdaki masum kanları yalamaya acele
ederek Kartmin manastırındaki rahiplerle halktan olanlarını kamilen
kesmişlerdi. O sırada manastırın ruhani kadrosu dört kişiden ibaretti,
bunlar Kerburanlı Rahip İsa, Midihli Rahip Abdullah, Ayinvertli Rahip
Murat ve Ayinvert'te misafir olan Metropolit de bu kadroya dahildi.
Bunlardan başka, Diyakos ve Baş Diyakoslar ve halktan da hayli ce­
maat bulunmaktaydı. Bu satırları yazan h'orepiskopos Aziz Günel'in de
İbrahim adında bir ağabeysi bulunuyordu. Manastırdaki insanlar tama­
men öldürüldükten sonra bu kez manastırı yıkmağa çalışıldı. Manastır,
hali ve berhane kalmıştı; Azam oğulları manastırı işgalleri altına almış­
lardı. Bu durumdan bir ay sonra Ayinkâflı Şeyh Hamit oğlu Şey Fethul-
lah Efendi rahmetli geldi, sulhu temin etti ve herkes huzura kavuşmuş­
tu.
Osmanlı Devleti nezdinde bu badire duyulunca, sıkı emirler veril­
di, tedbir alındı. «Herkes yerine gidip yerleşmesini» temin olunmuştu.
Daima Osmanlı Devleti lehine çalışan Mizizahlı Çelebi Ağa bütün
Süryanilrei köylerine alıp götürdü, yağma edilen menkul ve gayrimen-
kullerini iade ettirdiydi; Azam oğullarını da Kartmin manastırından çı­
kartmıştı. Manastır tekrar Süryanilere verilmiş yeniden tamir edilmesi­
ne gayret gösterilmiş ve bundan böyle hayat normale dönmüştü.
Bütün Tur-Abidin bölgesinde ve Kartmin manastırında hayat nor­
male dönünce, manastırın yönetimine ilk getirilen, Ayinvertli Keşiş
GABRİEL KİTTİNO adındaki zattır. (M S. 1919)
Keşiş Gabriel Kittino, Kartmi nmanastırını 17 yıl yönettikten son­
ra 1936'da askerlik hizmetine alındı ve 1937'de hayata gözlerini yum­
muştur.
Müteakiben Arbo köyünden Keşiş Afram oğlu Rahip Yusuf (Ka-
mışlı’da Hori Melki’nin biraderi) de manastırın yönetiminde bir yıl kal­
dıktan sonra Suriye'ye kardeşi Hori Melki'nin yanına geçti ve orada öl­
müştür.
Bundan sonra yine Arbo köyünden ihtiyar rahip Gabriel de manas­
tır yönetiminde kaldıktan sonra bir kaç yer değiştirdiği neticesinde
Mar Melki manastırını yeniden inşa ettirdikten ve bir çok sıkıntılar ge­
çirdikten sonra 1955'de vefat etmiştir.
Müteakiben, Uso oğlu keşiş Yuhanun 1942'ye kadar Kartmin ma­
nastırının müdürlüğünde kalmıştır.
XX. AYRIL

M İDYAT VE TUR - ABİDİN


Metropoliti TEM ATH AOS
TO M A ARAŞ
(M . S. 1885-1923- 1946)

1948'de Midyat Metropoliti


T O M A ARAŞ

Zaman ve zeminin değişiklikleri siyasi idarelere tesir etiği kadar


ruhani idaresine de tesir etmemeleri imkânsızdır. Şöyleki :
Birinci cihan savaşı kocaman ülke ve devletlerin yıkılmasına se­
bebiyet verdiği şekilde, Süryani kadim cemaatına da büyüğe mal ol­
muştur. Bu nedenden mal ve can kayıplarına uğrayan Süryani Kadim
toplumu; Midyat, Tur abidin çevresindeki ruhani yönünden yönetilen
Midyat, Nusaybin, İdil, Deyirsalip, Kartmin Manastırı, Mar Melki ve Mar
Avegin manastırları gibi, bu yedi bölgeyi birleştirme ameline girerek
bir bölge yani birer Metropolitlik iken bir metropolitlik idaresi haline
girmiştir. veBu yoldan TUR-ABİDİN metropolitliği yeniden yaşarmış
demektir.
Birinci cihan savaşından sonra yaşaran Tur-abidin bölgesine ilk

— 298 —
(1953) Metropolit Torna Araş ayin esnasında,
Patrik ve Metropolit kıyafetiyle

atanan metropolit (Erzoğlu'lu) TEMATHAOS TOMA ARAŞ olmuştur.

Torna Araş Kimdir?


Aslen Midyatın Arnas köyünden Mirican Ailesindendir. Her ne se­
bebe bipaen Ebeveyinleri Diyarbakırın Erzoğlu köyüne göçmüş 1885'de

299 —
Erzoğlu köyünde doğan Torna Araş 1896 da Mardin Deyruzzafaran ma­
nastırının yetimler okulunda tahsil görmüş, 1907’de rahiplik silkine gir­
miş, 8 - Mart - 1908’de Kahin ve 1/Ekim - 1923’de Süryani Patriği III.
İLYAS tarafından Midyat ve Tur-abidin bölgesine metropolit olarak
takdis edilerek yâdedilen Torna Araş, bilhassa Türkiye Cumhuriyeti
Devlet ve hükümeti tarafından pek sevilen, takdir edilen bir sima idi.
1946’de, Çağdaş Süryani Patriği İğnatios I. AFRAM BARSAVM'ın
daveti üzerine SURİYE,nin HOMS şehrinde Toplanacak ruhani senatoya
katılmak amacıyla giden metropolit Torna Araş, hastalanarak, netice
Suriye’nin TRABLUS hastanesinde ölmüş, cenazesi Homstaki Meryem
ana kilisesine getirilerek büyük bir merasimle kilisedeki özel mezarına
gömülmüştür;
61 yaşında iken hayata göz yummuş olan Torna Aras’ın hasretinde
bıraktığı sevimli sürüsünün bir kuzusu olarak, ölümüne dair; bu satır­
ların yazarı tarafından bir mersiye kitabını hazırlamıştır.

RAHİP SEFER
(M . S. 1942-1954)
Kartmin Manastırı Müdürü

Rahip sefer, Gercüş İlçesinin Kerkinne köyünde 1848’de doğmuş­


tur. Babası Yusuf Melki’dir.
XIX. Yüzyılın ortalarında, Mardinin bir ilçesi olan CİZRE'de Kürt A m iri
BEDİRHAN BEYİN Oğulları İZZETTİN ŞER ve MÜSÜR BEY'yin şiddetli
tesirlerinden galiba, Rahip seferin ailesi kerkinne köyünden kaçarak
BEŞİRİ'deki Keferzo köyüne yerleşmişti. (1856)
Rahip sefer, Keferzo köy medresesinde süryanice ilk tahsili yap­
mış, evlenmiş ve karısı öldükten sonra dünya yaşayışına hor bakarak,
Allah sevgisinde hergün tutuşurken inziva hayatını tercih etmişti;
Rahip sefar, 1883'de Kartmin manastırına gelerek, manastır oku­
lunda tahsilini bir kat daha artırmış, Ciddiyeti de manastır müdürünün
gözünden kaçmamıştı.
R. S. 1891'de Rahiplikten tam ruhaniliğe terfi ettirmiş ve Kartmin
Metropolitliğinin bir delegesi olarak Deyruzzafaranda yapılacak Patrik
II. Abdullah’ın seçimine katılmıştır. (1906)
Bu arada HAH köyündeki MERYEMANA kilisesi Rahibi Hapisnaslı
Yusuf ölünce, Ölen R. Y.un yerine Rahip sefer atanmıştı, bu kilisede
bu görevi 23 yıl idare ettikten sonra Kerburan bucak merkezindeki
cemaata atanmış, Kerburan, Arbayı, Der salip köylerindeki cemaatları­
na da bakardı. Bu görevde de dokuz yıl kalan Rahip Sefre, Metropolit
Temathaos tarafından tekrar Deyrulomur - Kartmin Manastırına naklen
tayin edilmişti.

— 300 —
I
Rahip Sefer, Kartmin Manastırının yönetiminde Oniki yıl hizmet
gördükten ve 1 - Nisan - 1954'de bütün vasiyetlreini yaptıktan sonra
106 yaşında iken iyi bir takve ile hayata göz yummuştu. Cenazesi la-
yikivecihle Midyat ve Tur-abidin Episkoposu İYAVENNİS AFRAM BİL­
GİÇ ve haşiyesi tarafından Deyrulomur-Kartmin manastırındaki Aziz­
ler mezarlığının kapısının önündeki özel mezarına gömülmüştür .
Rahip Sefer herne kadar telif yapmak gücünde olmadıysada, idare­
ce pek seçkindi. Mütevazi ruhlu, Musafieperver, Fakirleri kayıran eli
açık bir cömertti, Tamirat işlerini, inşaatı pek severdi. Hulasa herkes
tarafından sevilen bir kişiydi.

RAHİP ŞEMUN
(M . S. 1954)
Kartmin Manastırı Müdürü

Şemun, Diyarbakıra bağlı Erzoğlu köyünde 1890’da doğmuştur.


Midyat ve Tur-abidin Metropoliti Temathaos Turna Arasın kardeşidir.
Ağabeyisi Torna Arasla ve diğer ağabeyisi yakupla beraber Deyruzza-
faran Manastırına yetim olarak gelmişti. (1895)
90 kişilik kardoya sahip, Patrik II. ABDULMESİH tarafından kurul­
muş bulunan Deyruzzafaran Yetimler yurdunun bir öğrencisi de Rahip
Şamun Aras’dır.
Şemun; adı geçen yetimler yurdunda büyüyüp biraderi kadar Sür-
yanice, Arapça ve Türkçe lisanlarını öğrenmişti. Rahip ve kâhin olduk­
tan sonra midyat ve Turabidin bölgesinin metropoliti olan biraderi To­
rna arasın ölümü üzerine, Rahip Şemun vekâleten bölgenin idaresine
bir süre baktıktan sonra Midyattaki Mar Hobil manastırına verilmişti.
Deyrulomur-Kartmin manastırı münhel kalınca Rahip Şemun bu
manastırın yönetimine atanmış ve bu görevde iki yıl kaldıktan sonra
beyin kanamasından ölmüş, cenazesi Deyruzzafarana getirilerek özel
mezarına gömülmüştür (1956)

RAHİP ADBULLAHAT GÜNEŞ


KARTMİN MANS. MÜDÜRÜ

A. GÜNEŞ,MİDYAT - İDİL ilçesinin MİDİH köyünde 1888'de doğmuş


ve 1908’de Tam Rahip olmuş, Muhtelif yerlerde Ruhani hizmetlerde
bulunmuştur.
A. G. İlk tahsilini Kartmin manastırında yapmıştır.
Bir kaç yıl katölik mezhebine kayan Rahip A. G. tekrar Süryani ka­
dim - Ordodoksluğa geri dönmüş ve 1956’da tekrar Midyata ve dolayı-
siyle Kartmin manastırına Müdür olarak atanmıştı.
R. A. Büneş, madden ve manan kartmin manastırının işlerine ilgi

— 301 —
2/11/1969’da ölen Türkiyedeki siiryanilerin metropoliti Filiksinos Hanna
Dolapönü'nün ölüsü.

göstermiş, Manastırın batı cephesindeki odalraı inşa ettirmiş ve bütün


müştemilatını da onartmıştrt-.
24/Nisan/1958’de Rahip A. Güneşin fedekâr!iğini sezen Mardin
Metropoliti Hanna Dolapönü ile Midyat Episkoposu İyavennis AFRAM
BİLGİÇ, onu Baş Rahipliğe terfi ettirmişlerdi.
KARTMİN Deyrulomur Manastırının tarihçesini, Mardin Metropo­

— 302 —
liti Filiksinos Hanna Dolapönü’ye yazmak istirhamında bulunan Baş
rahip A. Güneşin arzusu yerine getirilmiş ve Memba olarak kabul edi­
len ve bu satırlara rehberlik eden Kartmin Deyrulomur tarihçesi sür-
yanice olarak Adı geçen Metropolit tarafından hazırlanmış bulunduktan
sonra Türkçeye de Papaz Gabriel Aydın tarafından çevrilmiştir Telif
Tarihi 1/6/1959’dır.
Süryanice ve pekiyi arapça ve Fransızca lisanlarını bilen Baş Rahip
A.Güneş, Kartmin manastırında 1960’da vefat ederek Manastırdaki
özel mezarına gömülmüştür.

Rahip İSA ÇİÇEK


Kartmin Manastırı
Müdürü ,

Rahip İsa Çiçeğin Hayat hikâyesi bu kitabın (Bölüm 22'de)


yazılmıştır.

BÖLÜM: 20

SÜRYANİ KADİM CEM AATININ DİNÎ GÖRÜŞÜ

Süryani Kadim cemaatı; HAKİMİ MUTLAK - KADİR - YARATICI BİR


TANRI’ya inanır, özellikle severek O’na ibadet eder. Yâr olarak O’nu ça­
ğırır ve Ona güvenir.
Ulu Tanrı'da ÜÇ SIFAT buluyor: Bu üç sıfatı bir cevherde (özellik)
toplar ve bir VAHDANİYET (birlik) e sığdırır ve bu birliğin EZELDEN
EBEDEDEK varolduğuna iman ederek tapar.
Sıfatlar şunlardır:
a) ATA ALLAH
b) KELAM ALLAH (oğul)
c) RUH ALLAH. Fakat üç Allah olarak değil, ancak bu Üçlükten
bir İLAHİYET, bir kudret ve bir tabiat eşitliği içinde BİR ALLAH mefhu­
muna inanır.
Bu üç sıfatın isimlerini ayrı ayrı şöyle tanıyor:
a) ALLAH’a ATA’lık, ATA’nın ağzından doğan Kelamına (sözüne),
OĞUL, diyor.
b) OĞUL; ezelden beri Atanın (manen) beraberinde ve ağzından
doğan bu Kelâm’dan OĞUL tabirini verirken bu Kelâm ile herşeyin yok­
tan varolduğunu ileriye sürüyor.(1)

(1) Y U H A N N A İncili Bap. I. 5

\
. — 303 - r
c) RUH; Allah'ın ruhu demektir. Bu ruh, Âta Allah’tan çıkar,
lâm olan oğulun HASSALAR’ından alır ve inananlara bildirir, yaratılan
her canlıya can verir ve her bakımdan harekete getirir.
CENABI HAK (Ata - Oğul - Ruh) hiç bir şekil ve benzere sığdırıla-
maz fakat, anlatabilmek için şu şekil ve tarzda anlatmak zorunluğu için­
deyiz, örneğin:
a) Kişi üzerine:
Bir kişide BEDEN, RUH, AKIL’ın bulunması gibi; haddizatında Be-
densiz Akıl ve Ruh barınamazlar. Akılsızlık, bir anormalliğe delildir.
Ruhsuz, akılsız bir beden de çalışamaz ve ölü sayılır. Binaenaleyh bu
üç sıfat bir kişide bulununca kâmil ve mükemmel bir adam kabul edi­
lir (2). Bu tekmil üç sıfatı taşımayan bir kişi eksik bir adam addedilir.
b) Güneş üzerine:

Güneş, üç kısım olduğu halde bir güneş sayılır, şöyleki:


1) Güneşin kürresi, 2) Işığı, 3] Isısı vardır. Bunlar bölünmez
üçlüktürler. Bir Güneş bunlarsız olamaz. Herbiri bir güneş unsurudur
ama,üçüne bir ifadeyle Güneş denir. Kürre, (ATA) Güneşi doğurur
(oğul). Güneşle beraber ısı mevcuttur. (Ruh); Güneş âlemi aydınlatır,
ısı ruh) ise hayat verir. Bu kabilden Kur'an-ı Kerim dahi Allah’ta (üç sı­
fat tanır şöyleki: 2)
İSA, ALLAH’ın Kelâmı ve Allahın Ruhundan teyidedilmiş bir Kelâm
olduğunu açık avetlerle belirtmektedir. Kur’ani Kerimin Fatiha Süresi­
nin başında gelen, BİSMİLLAH ELRAHMAN ELRAHİM (ayetinde, Allah’a
üç sıfat göstermektedir bu bir hiristiyanın fikridir).
c) Şeriat gereğince Yemin:
VALLAHİ ve BİLLAHİ ve TİLLAHI (Bu üç isim Hak Allahın ismidir)
diye Müslüman kişi yemin ediyor. Bu üç isim birer Sıfat olarak açıkça
İslam Şeriatında belirmiştir. Şeriati MUHAMMEDİYE'de ki bu yeminden
daha açık bir delil olamaz.
ALLAHIN KELAMI İSA, Allah’tan doğuşu; Güneşin Kürreden doğuşu
şekildedir. Bu doğuş anlamına hiristiyanlık, «İSA ALLAHIN MANEVİ
OĞLUDUR»; demektedir. Bu kelam (söz) Meryemin karnına ilka edildi
(Elbetteki, söz kulaktan girer) ve babasız doğduktan sonra Meryem yi­
ne bakire ve münezzeh korunmuş kalmıştır. Ölünçeye kadar da kız kal­
mıştır. Çünkü İSA, Dünyaya bir mücize olarak verildiğini Kuranı-Kerim-
den ve İslam büyük alimlerinden Şeyh MUHYEDDİN-İ-ARABÎ ve BAHA-
RIDAN (kayıtlarından öğrenilebilir) (3) anlaşılmıştır.

(2) Kur’anı Kerim Ali imran sür. ayeti: 39, 42, 50. Bakara sür. ayeti 87 maida sür: 170
Meryem sür: 15.
(3) Fusus - ül - Hikem sahife: 156 ve Kur’ani - Kerim, -Bakara süresi: 2. ayet 138

— 304
İsa, Meryemden doğduğu için; Allahın oğlu sayılamaz, ancak İSA;
Allahın ağzından doğan bir kelam (Söz) olması hasebiyle Allahın mânen
ve mecazen oğlu tabir olunmuştur.
İslam Şeriatında eskiden en büyük Yemin «VALLAHİ ve BİLLAHİ ve
TİLLAHİ» idi. Bu yemin bir üçlük anlamındadır. Arapça olan bu yeminin
tefsiri ve tercümesi şöyledir: VALLAHİ (Ata ALLAH); BİLLAHİ (Binil-
lahi), Ata Oğlu; TİLLAHİ (THİLATHET- ELLAHİ) İlahi Üçlüğü tamamla­
yan RUHULKUDUS'tur. Thilathet Allah; doğrudan doğruya Allahın üç­
lüğü demektir, (bu hiristiyanlık görüşüdür)
İslamiyette, üç taşla karı boşamak dini bir kanundur. Üç taşla boşa­
nılan karı, birdaha kocasına dönemez, fetvesizdir. Çünkü bu üç talak
(boşanma), üçlüğe delalettir.
«Bu üçlük inancıyle kadir Allahı diğer put olan mabutlardan ayıra­
biliriz, Tanrıdan korkmadan; severek ona ibadet edip tapabiliriz» diyen
hiristiyanlıktır; Putperestlik devirlerinde insanlara çok Tanrılar düşün­
ce ve mefhumu vardı.
Örneğin: Kasırga, Rüzğar, Ateş, Yağmur, Öfke, Sevgi, Güzellik ve
bunlara benzer başka şeylerin mabutları gibi ilahlara tapanlar pek çok­
tu. Ehli Kitap ve Semavî din sâliklerinin taptıkları hakiki Tanrı’yı bu ba­
tıl olan tanrılardan seçmek ve ayırabilmek niteliğinden ve bu KADİR
ALLAH’ta, kötülüğün hiçbir zerresi bulunmadığı, ancak yarattıklarını,
kendi evlatları gibi severek onların bütün yaşamalarıyle ilgili olduğunu
bildiren de İSA’dır.
Hazreti İsa, diğer bütün peygamberlerden farklı bir ifadeyle AL­
LAH’I ATA-ALLAH, veya BABA ALLAH diye anlatmıştır. Çünkü; bir ba­
banın şefkat ve merhameti daimi olarak evlatlarına şâmildir. Tanrıda
Öfke, Gazap, Darılma, Vurmak ve her çeşit kötülüğün tesirinden ve
eğitiminden münezzehtir. Bu nedenden İSA, kesinlikle bu gibi kötü me­
ziyetleri Allaha takan kimseleri rededer. İsa kendisinden evvel gelen
peygamberler, Cenabı Hakkı bihakken insanlara tanıttıramadıklarından,
ancak Allahı insanlara bir korku olarak, Kahredici bir güc, hem iyilik
hem kötülük verici bir varlık olduğunu, Yakıcı, öldürücü, kıskanç, vu­
rucu, kızan hastalık veren bir Allah olduğunu tanıtmışlardır dedi. Ve bu
sebeplerden de insan oğulları «Böyle bir korkulu Varlığa yanaşmaktan-
sa putlara tapmağı tercih etmişlerdi.» Zira; kişi, düşmanından uzak kal­
mağı tercih eder, zaten bu nitelikten putperestlik alıp yürümüştü. İSA,
bu korku mefhümüne set çekerek demiştirki: Allahı bütün kalbinle bü­
tün canınla ve var kuvvetinle, korkudan değil, severek Ona tapacaksın,
Ona çağıracağın vakit, EY GÖKLERDE OLAN BABAMIZ diyeceksin (4)

(4) Matta İncili Bap. VI ayet 9

— 305 —
Çünkü O merhametli bir BABA, Af edici bir Kadir'dir, nimet verici bir
CÖMERTTİR, Zarar verici bütün meziyetlerden ve hasletlerden ari ve
mücerrettir, fayda verici bütün meziyetlerle mücehhezdir. İnsanın öz­
gürlüğüne hiç karışmayan, insana iradesini her cihetçe kullanabilmesi
ve o iradeye, özgürlüğe karşı, mahşer gününde insanı sorguya çeke­
bilmesi için hür ve serbest yaratmıştır. Çünkü iradeyi insanın eline
bırakmıştır. İnsana akıl vermiştir, bu akıl’la insan kendi kendini idare
edebilecek gücünde olduğundan hürdür, hem de sorumludur. İnsan ne
yapmak istediğini, Allah bilir. Fakat ne yapmasına alet olur ve ne de
yapmamasına engel olur çünkü istek Allahtan olunca, kıyamette insanı
sorumlu tutamaz, ÂDİL sayılamaz. Bu hususlardan İsa, Allahı merha­
metli bir Baba gibi şafkatli bir Tanrı olduğunu anlatır.
2 — Süryaniler; İsa Allahın oğludur demekle (bütün hıristiyanlıkla
ayni fikirdedir) Allah’ın, Meryemle evlendiği ve İsa’nın Ondan doğduğu
fikrinde değildirler ve bu fikirde olanları da redederler. Ancak yukarda
açıklandığı şekilde: Geneş kürrenin oğlu; FİKİR’in de A kıl’ın oğlu, olu­
şu tezini savunup iman etmektedirler.
Örneğin: «ATATÜRK» sözünde, bütün türkün babası mefhumunun
bulunuşu gibi.
3 — Süryanilik, Bütün hiristiyanlık gibi, Allaha, Meleklere, Vahiy
olan kitaplara, Peygamberlere, Resüllere, ölüm ve kıyamete cennet ve
cehenneme, Şeytanın insan düşmanı: Allah da insanın yaradıcısı, Şaf-
katlı, merhametli BABA olduğuna, Allahtan hiç bir ŞER gelmediğine, an­
cak her iyilik ve inayet ondan sadır olduğuna inanırlar.
4 — DİNİ TEMEL PRENSİBİ
Süryaniliğin benimsediği prensipler şunlardır;
a) Allaha iman etmek
b) Umut-Ümid, (Kıyamet gününden sonra İsa'yla beraber Ebedi
hayat ve saadete kavuşmak ümidiyle yaşamak)
c) Sevgi (muhabbet), herkesi kendi gibi sevmek
5 — SÜRYANİLİĞİN BENİMSEDİĞİ DİNİ MAHİYET
EVRRENSEL KONGRELER
Süryaniliğin benimsediği Evrensel Kongreler üçtür:
a) İSTANBUL KONGRESİ. M.S. 325 de İznik'te Büyük Kostantin'in
başkanlığı altında.
b) İstanbul - Kostantiniye Kongresi. M. S. 381. Büyük Theodosi ida­
resinde.
c) Efes Kongresi. M. S. 431’de II. Theodosi idaresinde.
6 — SÜRYANİ KADİM CEM AATININ DİĞER HIRİSTİYAN UNSUR­
LARLA OLAN İLGİ ve İLİŞKİSİ:
Hısirstiyanlık üç ana mezhebe ayrılmıştır:

— 306 —
Süryanilik, Ortodoksluğun kurucusudur, fakat M. S. 451 tarihindeki
HALKEDONA (Kadıköy) Kongresinden itibaren RUM ve AVRUPA kato-
lik mezheplerinden ayrılmıştır. Roma ve Bizans İmparatorluklarına peyk
olmaktan sakınmıştır. Bu nedenden ötürü Roma ve Bizans idareleri,
SüryaniIiği, kaba güçleriyle dağıtmak istediler. Bu isteklerinden siyasi
iktidarlar da onlara (Rum ve Katoliklere) yardımcı oluyordu. Süryanili-
ğin İNANCI'm ortadan kaldırmak için bütün ruhani reislerini öldürdü,
ceza evlerine veya sürgüne gönderdilerdi. Süryanileri darmadağın etti­
ğine inanınca, Ortodoksluğu Melkit Rumlarına mal ettiler ve YAKUBÎ
(monofizit) ismini Süryanilere takmışlardı. (Bu isim Burud’anlı Yakup’-
tan gelmedir.)
Süryanilerin lehine düşünen (Membecli Süryani asıllı) Bizans
kraliçesi Theodora’nın müsamahası üzerine sürgündekiler döndü. Bun­
lar, İstanbul SARAY kilisesinde toplandılar, tutuklu olan Süryani İsken­
deriye Patriği Thodosios M. S. 543’de Burud’anlı Yakup'u (Kraliçe Tho-
dora’nın emriyle, Arap Süryani hükümdarı Gasani Cible oğlu Haris’in
isteği üzerine, evvelâ Urfa ve Şam ülkelerine) Metropolit olarak takdis
etmişti. Burudanlı Yakup ilk hamlede M ısır’ın İskenderiye'sine giderek
orada iki Episkopos takdis ettikten sonra Şam, Erminye, Kaphadokiya,
Kilikiya, İsüriye, Phamfiliya, Lukaniya, Lukiye, Frugiye, Karye, Küçük
Asya, Adalar (Kıbrıs ve Rodos, Midilli,) Mezopotamya, İran ve İskende­
riye gibi bütün bu ülkeleri gezerek Patrik Thodosiyos’tan aldığı selâhi-
yet üzerine bu memleketlerde bulunan Süryanileri cesaretlendirir, ir­
şatlar verirdi. Bu arada 27 Episkopos ve binlerce Papaz ve Diyakosları
takdis etmişti. (5)
Burudanlı Yakup M. S. 30 Temmuz 578'de M ısır’da vefat etmiş ve
Romanos yahut Kison manastırında toprağa verilmiştir. Ortodoks Sür­
yani sözü; bundan böyle Süryani - Yakubi şeklinde anıldı. Kısaca YAKU-
BÎLER de dendi; Rum Ortodoksluğu da melkitler kendilerine mal ettiler-
di.
Süryaniler ise; Mezopotamya'nın sakinleri olduklarından ötürü,
Mezopotamya - Süriye’nin namı altında SÜRYANİ ismini (Süriyeli) bir
mezhep adı olarak kabul etmiş ve bugüne kadar bu isimle anılmakta­
dırlar.
Süryani Kadim cemaatinin (Rumlarla, Ermenilerle, Keidanilerle,
Nasturilerle, Protestanlarla ve ne de Latin Katoliklerle hiç bir alâka ve
ilişkisi olmamıştır. Bu unsurlardan da bir gün olsun maddî ve manevî
bir yardım görmemiş ve onlara yardımı olmamıştır. Ancak, Hıristiyan
unsurları arasında KIPTI - HABEŞ (İthyübye) kilisesini kardeş kilise ola­
rak tanır, çünkü ayni kiliseyle hemfikir olarak inancı birdir. Diğer kilise-

(5) Lölü Menthür Sahife 325 - 326.

— 307
lerden tamamen kendini ayrı br kilise ve ayrı bir cemaat, ayrı bir itikat
sahibi bilir.
7 — SÜRYANİLİĞİN DİNÎ REİSLERİNİN RÜTBELERİ:

^ ' iî• !
Iil - ' 1;i İMİk.
DEVRE USULÜ
İN CİL’in ve yahut Haçın ve yahut her hangi bir Bayramda
icra edilen merasimin usulu Diyakosların elinde birer
çıngırak yelpazeler bulunur.

Ayin sırasında, ayin elbisesi giyinmiş Ruhani (papaz) ve


Diyakosları gösteren Resim
— 308 —
Baş Diyakosluk Rütbesini gösteriyor (İncili Şammas) Fikri Bıkmaz

Ruhani liderlerin, havarilerden kabul ettikleri Kâhinlik Erk'i üç de­


receye ayrılır:
a) Diyakosluk: Bu derecenin de şu rütbeleri vardır: 1) Okuyucu.
2) Mürennim, 3) Mürettip (Afodyakno), 4) Baş diyakos - İncili Şam­
mas, 5) Arhedyakon - Başdiyakosların başkanı.
b) Keşişlik (papazlık). Bu derecede şu rütbeler vardır: 1) Keşiş
(papaz), 2) Horepiskopos (Başpapaz). (Bekâr papaza, rahip denir).
c) Episkoposluk: Bu derecede şu rütbeler vardır: 1) Episkopos,
2) Metropolit, 3) Mafiryan (Patrik Mülhaki), 4) Patrik.
Bütün bu rütbeler, bir Kâhnüt Erkinden çıkan dallar ve rütbelerdir.
Bu rütbelerden üstün bir rütbe yoktur. (*)
8 — SÜRYANİLİĞİN İBADET ŞEKİL ve USULLERİ:
Süryaniliğin ibadet şekline şu hususlar girer:
a) Namaz kılma (ibadet)
b) Oruç tutma

(*) Katolik kilisesi son zamanlarda Patriklikten de üstün KARDİNALLİK ve Daha


sonra PAPALIK rütblerini ihdas etmiştir.

— 309 —
(1) Mürettip (dizici Kurulu) Rütbesini gösterir ok işareti
2 () Mürennin (okuyucu) rütbesini gösterir
(3) Ruhani İncili Cemaata okurken

Kutsal (ekmek ve şarabı) sırları taşıyan ve Kutsal sofrada


Bulunan Kâse ve tabağı gösterir.

— 310 —
Süryani örf adet Bayram ayinlerini gösteriyor.

K 1i l j[ m m* % f
rt’^ J rn
21 Wı
\fflV t İm] idif b33 il
T>■■J«rı ıffî W 1

Meryem ana Kilisesi Mihrabının İç kısmı

c) Vaftiz usulü
d) Evlenme usulü
e) Ölüm usulü
f) Tövbe usulü ve itiraf.
İbadet, BİR TANRIYA mahsustur. Bu ibadetin duaları arasında Mer-

— 311 —
Kürsüdeki Kutsal İncili gösteriyor.

yem Ana, Peygamberler, Resuller, Evliyalar, Ruhani babalar, Dinî hoca­


lar, Şehitler ve ölüler anılırlar. Onlara saygı duruşu yapıldıktan sonra,
bir de bunların özel anma tören günleri vardır. Bu özel günlerinde eski­
den iş yapmak yasaklanıyordu, şimdi ise hayatın şartlarını göz
önüne alarak, yalnız anma gününün sabahı onların namına ayin icra kı­
lındıktan sonra herkes işine gidip devam edebilir.
a) NAMAZ KILMA:
Süryaniliğin, bütün hıristiyanlık gibi (tek veya toplu olsun) günde
yedi farz namazı vardır. Namaza yönelmek doğuya doğrudur. Pazar ve
Bayram günleri hariç, diğer bütün günlerde ibadetleri secde ve rik'atla
yapar. Pazar ve bayramlarda, büyük ayinler icra eder. Ayini idare eden
rütbeli ruhanilerdir.
Gündelik yedi farz namazlarının vakitleri şunlardır:
a) Sabah, b) Kuşluk, c) Öğle, d) İkindi, e) Akşam, f) Yatsı, g) Ge­
ce yarısı namazlarıdır. Bu namazlar günün yirmidört saatına göre tak­
sim olunmuşlardır. Bu namazların dördü farz, üçü sünnet sayılmıştır.
Sünnet olanlar: Kuşluk, İkindi ve Yatsı namazlarıdır. Namazlar Sabah,
Öğle, Akşam kilisede topluca kılınır, diğer namazlar herhangi münasip
bir yerde kılınır.
b) Oruç Tutma:
Yılda tutulan beş oruç ve Prhizler vardır. Şunlardır:
I — Şubat Mart, Nisan aylarında gezen, Büyük Oruç kırk g
dür. Elem Haftasının yedi günü eklenir toplam kırk sekiz sayılır.
— 312 —
Ayin icrasında Kıddası cemaata Devre usulu İncilin ve yahut
gösterir Ruhani ve kutsal şarabın Haçın ve yahut her hangi Kutsal
Kâsesi elinde. bir şeyi cemaatın arasına merasim­
le alınan usule Devre denir, işte
İncil önde ve Koro onu takip
etmektedir.

II — İlk Baharda, Şubat ayında, NİNOVA orucu üç gündür (Hıdırıl-


las).
III — Haziran başında perhiz olarak üç gün (Havarilerin Oruçu sa­
yılır)
IV — Ağustos ayının ilk Onuncu gününden Onbeşinci gününe ka­
dar beş gün perhizdir, (bu da Meryemana orucu anılır)
V — Aralık Ayının Onbeşinden yirmi beşine kadar on gün, Hazrti
İSA'nın Doğuş bayramnın oruçu (NOEL) vardır.
Bu Oruçlradan kırksekiz günlük olanı hem perhiz hem de oruç ola­
rak tutulur. Diğerlerinden NİNOVA orucu da Perhiz ve Oruç olarak tu­
tulur, kalanlar hep perhiz olarak tutulur.
Oruçlu günlerde de Namaz kuralları aynen uygulanır.
c) Süryanilerde Vaftiz usulu:
Bütün Hıristiyanlıkta olduğu gibi süryanilr de vaftiz olurlar. Sünnet­
in, bir alemeti farika’dan başka birşey olmadığı kanaatındadır. Çünkü;

— 313 —
Süryanilikte doğan çocukların vaftiz şekli

CENABI HAK, insanda fazla veya eksik bir uzuv yaratmış değildir. Sıh­
hî bakımdan herkes sünnet olabilir, dince bir fazileti yok demektedir.
Vaftiz ise manevi bir dalıştır, Vaftizle insanın başka bir renk alabildiği
kanaata; Hıristiyan tefsirine göre; Kur'an-ı Kerimde de büyük bir mes­
net (1) bulmaktadır. Hazreti İsa da Sünnetten sonra vaftiz oluşu, Sün-

(1) Kurani-Kerim Bakara Süresi. Ayet: 138 asıl. Ömer Rıza Doğrul-Tanrı buyruğu
tefsirinde Sahife 53, dip Not tefsir kısmı Ayet (125)

— 314 —
Süryanilikte Vaftizden çıkarılan Çocuğun (Meyrun) Kutsal yağla yağlanmasını
gösteriyor

net'i gölgelediğinin inancındadır. Bu bakımdan her Hıristiyan vaftiz ol­


mak mecburiyetindedir.
d) Evlenme Usulü:
Bu sırada askerlik hizmetini bitirmeyen bir genç evlenemez. Mes­
lek ve sanat sahibi olması tercih edilir, önemle üzerinde durulur. Dinî
ve medenî kanunlarının tanıdıkları hak ve hukuk çerçevesi içinde, er­
kek onsekiz, kız ise ana ve babasının isteğiyle onbeş yaşını bitirince
evlenebilirler. Medenî kanunca nikâhı olmayan karı kocanın dinî nikâh­
ları muteber sayılamaz.
Süryanilerde boşanma olamaz, ancak kadının zinaya düştüğünü bi­
len kocası, onu boşayabilir. Yahutta üç muteber tanığın ifadesiyle de
boşanma olabilir. Tıpça da lüzum görülürse boşanma olabilir, bundan
gayri her hangi bir boşanma olamaz.
Bir kadın, bir erkeğe olabilir. Zira iki kadından doğan çocuklar, kar­
deşlikten ziyade düşman gözüyle birbirine bakarlra, sevgi yerine nef­
retle yekdiğerini karşnar. Cenabı Hak bir Adem’e bir Havva yaratmış­
tır. Bir karı bir koca, yek diğerinin bedenini tamamlar ve yek vücut sa-

— 315 —
Aydın Helvacıoğlu ile Nişanlısı merasimden sonraki Duruşlarını gösterir.

Jozef Hıdırşah He nişanlısına Nişan yüzüğü Takma usulu nu gösterir.

— 316 —
Abdi Devli ile nişanlısının Nişan merasiminde kırılacak ekmek usulü

Nikâh sırasında Ruhani tarafından güveğinin eli gelinin eline vermek biri birine
teslim etmek usulu

— 317 —
Süryanilerde dini Nikâh usulu

yılırlar. Karı koca arasındaki haklar kâmilen eşittir, fakat son söz erke­
ğindir, çünkü kadının başı erkektir. Hiçbir surette erkek kendi bedenine
selâhiyetli değildir, ancak karının selâhiyeti erkeğin bedeni üzerinde­
dir. Hiç bir surette de kadın kendi bedenine selâhiyetli değildir, ancak
erkeğin selâhiyeti kadının bedeni üzerinedir. (2)
RUHANİLERİN EVLENME USULÜ
Diyakosluk sınıfı ile papazlık sınıfı evli olurlar. Bekâr iken bu rüt­
beleri alamazlar. Diyakosluktan Diyakosluk başkanlığı rütbesine kadar
yükselenler, karısı öldüğü takdirde evlenebilir. Papaz sınıfı ise zevcesi
öldükten sonra bir daha evlenemez. Ancak rusvaylığı üzerine alırsa, gö­
revinden istifa ederse; evlenebilir. Bunun dışında, hiç evlenemez.
Çünkü bütün cemaatın manevî babası sayıldığından ve bütün cemaat­
tan da ona «Baba» çağırıldığı niteliğinden hangi kızıyla evlenebilsin?
masındadır.
Episkoposluk sınıfında rahiplik rütbesi vardır. Bunlarsa; evlene-
mezler. Hayat boyunca bekâr kalırlar. Altıncı asırdan itibaren Episko­
posluk, Metropolitlik ve Patriklik rütbeleri, yalnız rahiplik sınıfından tü­
rerler. Bu sınıftan olmayan bir ruhani, Patrik, Metropolit veya Episkopos
olamaz, ancak karısı ölmüş bir papaz, bilgice ve ahlâkça da layıksa E-
piskopos ve hatta Patrik dahi olabilir.

(2) Kilise Evlenme kitabı Sahife bk. ve Resül PHAVLOS. I. Kurintos.lara mektubu
bap. 7. 4.

— 318 —
e) ÖLÜM USULÜ:

Ölüyü mezarına Tevdi etmek usulu

Süryaniler, bütün Hıristiyanlar gibi ölülerinin ruhu için hayır ve sa­


dakalar verirler. Onların ruhlarına ayin icra ederler. Ölülerini yıkayıp
kefenledikten sonra ister tabutlu ister tabutsuz; cenaze namazı kılın­
dıktan sonra toprağa verirler. Ölü sahibi ilk yılda dört defa ölüsünün
ruhu için yemek verir, fakirlere, kiliselere ve hayır müesseselerine yar­
dımlar da imkân dahilinde yapılır.
f) TÖVBE USULÜ:
«Ebediyen yaşayacağım» diye çalışmalı; «Bir an sonra öleceğim»
diye tövbe etmeli, buyurulmuştur.
Her hangi bir günaha tutulmuş olursa olsun, her Hıristiyan işlediği
günahı gidip bağlı olduğu ruhanisine usulen itiraf etmesi gerekir. Me­
denî kanunlarda bulunduğu şekilde dinî kanunlarda da cezalar ayrıdır.
İşlenen günaha göre maddî ve manevî cezalar verilir. Bu cezayı tayin
eden ruhanidir. Maddî ceza; fakirlere, kiliselere, hastane ve hayır yer­
lerine çezalı tarafından verilir. Manevî ceza ise namaz ve oruçla infaz
edilir. Bu infaz işi bittikten sonra sorumlu kişi tekrar gelir ruhanisine,
cezayı kabul ve ödediğini, infaz ettiğini açıklar ve bu suretle itiraf işi
bitmiş olur.
İtiraftan sonra ceza işi de bittikten sonra sorumlu kişi katî tövbe­
sini ruhanisinin huzurunda yapar dolayısiyle cemiyete bir kişi kazandı­
rılmış olur.

— 319 —
BÖLÜM : 21

DÜNYADAKİ SÜRYANİLERİN NÜFUSU

Hindistan'da iki milyon, her iki Amerika’da ve Brezilya’da 150.000,


İrak'ta 50.000, Suriye’de 150.000, Lübnan ve Ürdün'de 20.000, Türkiye'de
45.000 nüfus civarında tahmin edilmiştir.

Deyru22 afaran'da Senato ve Patrik

SÜRYANİLER, HIRİSTİYANLIĞI KABULLENDİKTEN SONRA


DEVLET KURMUŞLARMI?

Süryaniler, M. S. 38’den beri Mukaddes İncil’e sadık kalarak hiç


bir gün devlet kurmağı düşünmediler ve teşebbüs de etmediler. Ancak;
ruhani ve ruhani reisleri tarafından iman yolunda idare olunurlar. Za­
ten bu gibi sebeplerden Hıristiyan olan veya olmayan unsurlar tarafın­
dan idare olunurken çok sıkıntı çekmişlerdir.
SÜRYANİ CEM AATININ GÖRDÜĞÜ ZÜLUMLARIN BAŞLICALARI
1 — Roma İmparatorlarının mezalimi
2 — Roma ve Bizans Hıristiyanlarının mezalimi
3 — Yahudiliğin mezalimi
4 — Romalılarla İranlılar, BizanslIlarla İranlılar arasında olan sa­
vaşlardan ötürü yapılan mezalimler
5 — İslâm Hlifelerinin bazıları Hazreti Muhammed’in ve Hz. Ö-
mer’in Ahitnamelerine sadık kalmayarak, Hıristiyanlığın ve Yahudili­
ğin unsurları arasına karıştırarak süryanilere zulüm yapmışlardır.

— 320 —
Patrik haz; Metropolitler ve Midyat Ruhanilerile beraber.

P. Aziz Günel, Metropolit Hanna Dolapönü Haşiyesi arasında elini papaz Toma'nın
omuzuna sarkarak ok işaretiyle gösterilmektedir. 1968’de Mardin
Metropolittik Binasının kapısında.

SÜRYANİ CEM AATININ İSLÂMİYETTEN GÖRDÜĞÜ


M ÜSAM AHALAR
Süryanilerden kurtulabilmiş olanlar zaten Hazreti Muhammed’in
Ahitname'si ve Hz. Ömeri’n sayesinde kurtulmuş olanlardır.

— 321 —
Süryaniler, Mezopotamya anahtarlarını Hz. Ömer’e vermeleriyle
Hz. Ömer Mezopotamya’yı işgal edebilmişti. Bu sayeden Hz. Ömer do­
ğu Anadolu’daki, hatta Filistin'den Mezopotamya’ya kadar bütün bu top­
raklarda bulunan Süryanilere hiçbir kimse tarafından ilişilmemesi için
büyük bir AHİTNAME yazmıştır (1) .
Bu kurtuluşu asırlar boyunca anılması için Süryaniler, Hz. Ömer’e
«FA R UK » lâkabını vermişlerdir. FARUK, Süryanice bir sözdür, KURTA­
RICI demektir, Ömer Faruk - Kurtarıcı Ömer anlamıdır. Araplar da bu
lâkabı aynen Süryaniceden kabul ettikleri şekilde telaffüz etmişlerdir.
Bu sayeden, Süryaniler, İslâmiyeti kendilerine «Koruyucu» kabul
etmiş ve hiçbir gün siyasetle uğraşmayı fikirlerinden geçirmemişlerdir.
Halifelik devrinde Süryanilerin müsamaha görmeleri, kültür alanın­
da İslâmiyete olan yardımlarından doğmuştur. İslâm dünyası, Süryani
cemaatını bağrına basarak verdiği eşitliğin SELÇUK'lulardan; sonra da
Osmanlı İmparatorlarından (2) görmüştür.

SÜRYANİ CEM AATININ TÜRKİYE CUM HURİYETİ HÜKÜMETLERİNDEN


GÖRDÜĞÜ EŞİTLİK İMKÂNLARI

Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Atatürk’ün Laiklik ilkelerini ikame­


siyle daha toleranslı safhasına erişmiştir.
1922 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi ilk açılış töreninde bu­
lunmak üzere Yeni Türkiye Cumhuriyetini ve Yeni Cumhurbaşkanı Ga­
zi Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret etmek gayesiyle Ankara’ya giden Sür­
yani Patriği İğnatios III. İlyas, Atatürk’ü ve Hanımını, Büyük M illet Mec­
lisi üyeleriyle Ankara garında yaptığı bu tarihî karşılaşmayı ifa edince
Büyük ATA ile olan bu şerefli karşılama ve sohbeti, ilişik resimle tes-
bit edilmiş ve bu resim kıymetli bir vesika ve armağan olarak korun­
maktadır.

SÜRYANİLERİN HAKLARI

Süryaniler, her vatandaş gibi Türk Anayasa’sının ve Medenî kanun­


larının bahşettiği hak ve hukuka sahip olup her bakımdan vatandaşlığa
halel gelmemesi için memleketin kanunlarına harfiyen riayete, önemle
dikkat etmektedirler ve bu sayede diğer unsurlara, vatandaşlıkta örnek
olma şerefi içinde iftiharla yaşamaktadırlar.

(1) Tarih Abulfaruk C.,3. S: 8.


(2) SÜRYANİLERE gösterilen müsamaha ve eşitlik hakkında SELÇUK İmparatorları­
nın devrinde Süryanilere verilen müsamahakâr ve Eşit'lik hk. VESİKA Kitabın
sonuna ayni başlıkla eklenmiştir.

— 322 —
SÜRYANİLERİN KİLİSE (Dini Merkezleri) TEŞKİLÂTI)
Süryanilerin :
a) Yurt dışında, b) Yurt içinde (Türkiye’de) bulunan ve müşterek
çalışan bir teşkilâtı vardır. Yurt dışındaki bu teşkilât, DİNÎ HİYERARŞİ’-
nin (Dinî idaresi basamaığnın) zirvesini teşkil etmektedir.

YURT DIŞINDA OLAN KİLİSE (Dinî Merkez)

a) Kitabımızın geçen fasıllarında açıklandığı şekilde, Dinî merke­


zi; ilk günden beri Antaktya’dır ve Antakya kalacaktır. Çünkü bu mer­
kezi, Hz. İsa’nın şakirtlerinden ŞEMUN PETROS (Saint Pier) denilen ha­
variden veraset olarak kendisine kalmıştır. M. S. 38'den bu yana gelip
geçen bütün Süryani Patrikleri şu lâkabı taşımaktadırlar:
«Antakya ve Bütün Doğu Kürsüsünü İşgal Eden İğnatios Patrik...»
başlık altında bütün yazışmalarını yapmaktadırlar. Bugün için Süryani
Kadim cemaatının patriklik merkezi Deyruzzafaran'dan sonra muvakkat
olarak, Süriye başkenti olan Şam şehrindedir. Böyle olduğu halde yine
Antakya namı altında anılmaktadır.
b) Yurt içinde (Türkiye’de) olan kilise (dinî merkezi):
Türk Süryani Kadim cemaatının Türkiye’de (yurt içinde) iki dinî
merkezi vardır.
1 — Mardin ili merkezindeki Metropolitlik.
2 — Mardin iline bağlı Midyat ilçe merkezindeki Episkoposluktur
(eskiden MetropoI itti ikti) .

1 — Mardin Merkez Metropolitliği:


Diyarbakır, Elazığ, Malatya, Adıyaman, İskenderun, Adana, Ankara
ve İstanbul’a kadar yayılmıştır. Bunlar içerisinde en ilgi çekici olan
Mardin'deki Deyruzzafaran manastırıdır. Bu hususta kitabımızın Dey-
ruzzafaran manastırı hakkındaki bölümünde gerekli bilgi verilmiştir.

2 — Midyat İlçe Merkezindeki Episkoposluk:


Midyat ilçe merkezine idil, Nusaybin ilçeleri ve bunlara bağlı köy­
ler ile Basibrin ve Kerburan bucak ve köyleri (toplam olarak 39 köy)
bağlı bulunmaktadır. Her köyde birden yirmibeş'e kadar kiliseler bulu­
nur. Her kilisenin birer ruhanisi (papaz) vardır.
Midyat ilçe merkezine bağlı, M. S. 490'cü yılından kalma eski bir
manastır vardır, bu manastır Deyrulomur (nam-ı diğer Mar Gabriel)
namı-i-diğeri de KARTMİN namıyla anılır.
Bu manastır, turistik bakımından pek önemlidir. Midyat’tın güney­
doğusuna düşer, eskiden müstakil bir Metropolitlik merkeziydi ve bir
ilim kaynağı idi. Birçok ilim ve kültür dâhilerini de yetiştirmiştir. Kart-
min köyünden (ana caddeden) manastır kapısına kadar «Turizm ve Ta-
ı
323 —
nıtma Bakanlığı»nın emriyle kara yollarına yaptırılmış bir araba yolun­
dan ziyaretçilerin gelmesi kolaylaştırılmıştır.
Köylerde bulunan kilise ve manastırlar çoğunlukla Milâdın 3., 4.,
5. ve 6. yüzyıllarda Bizans yapılı olarak kalmışlardır.
Midyat merkez kilisesinin kütüphanesinde ve demir kasa içinde
korunan eski Estrangele kalemiyle deri üzerine Süryanice yazılmış iki
İncil kitabı olup birisi 1200, diğeri 800 küsur seneliktir.

SÜRYANİLERİN TÜRKİYE’DEKİ KARAKTER - ÖRF VE ADETLERİ

Süryanilerin Türkiye’deki durumları normaldir. Yukarıda açıklandı­


ğı üzere, her vatandaş gibi hak ve hukuk sahibidirler. Kendilerini azın­
lık saymazlar. Çünkü yabancı ülkelerden gelme olmadıklarına göre dış
ülkelerde de ırk ve mezheplerinden kurulmuş bir devletleri yoktur. Bu
gayeden, Süryaniler kendilerini Türk Süryani Kadim Cemaatı olarak bi­
lirler. Türklükleriyle övünür şeref duyarlar. Vatani hizmetlerini seve se­
ve sadıkane bir şekilde ifa ederler. Kendilerine düşen her görevi de
öderler. İnsan haklarına saygılı, laiklik prensiplerini uygulayan Devlet
ve Hükümetine yürekten bağlılık duyarlar. İncildeki Kutsal ayetlerden:
«Sezar’ınkini Sezar’a, Allah’ınkini Allah'a ödeyiniz», buyurduğu gibi
«Hükümete korkudan değil, sevgiden Allah’a bağlı olduğunuz şekilde
bağlı olmalısınız» direktifindeki mana ve mefhuma saygılıdırlar. Bu kut­
sal ayetlere inanan Süryaniler, Devlet ve Hükümete yürekten gelen sev­
gi içinde bağlı olduklarını her zaman için ispat ederler.
Süryaniler, genel olarak bütün çocuklarını devlet okullarında okut­
maktadırlar. Yüksek tahsil yapan, doktor, mühendis, yüksek mimar,
yüksek ticaretten mezun olanlar 100 un üstündedir. Hepsi de İstanbul
ve Ankara Üniversitelerinden diplomalarını almışlardır.
Süryaniler zeki ve munis olurlar. Başkasını sevdikleri kadar kendi-
lerinkilerini sevmezler. Milliyetçilik aramazlar, çünkü bu ruh ve fikir­
den zarar görenlerden örnek almışlardır.
Süryaniler ancak büyük bir haksızlığa duçar olunca devlet dairele­
rini rahatsız ederler, hilâfında hiçbir surette rahatsız etmek istemezler.
Süryaniler, hırsızlık, çapulculuk yapmazlar. Köy ve kazalarda Müs­
lüman cemaatiyle kardeşlik havasını geçirirler. Müslümanlar, Süryani­
ler kadar Süryanice konuşabilirler. Süryaniler de Müslümanlar kadar
ve daha iyi Türkçe, Arapça ve Kürtçe konuşabilirler. Hemen hemen her
köyde Müslüman ve Süryaniler karışık yaşarlar. İyi komşuluk yapması­
nı bilir ve severler. Müslümanlar bazen komşuluğu zedeliyorlar, Sürya­
nilerin bağlarına girer, sığırını, davarını çalarlar, haddi aşınca Süryani-

— 324 —
ler de Müslümanlarınkini çalarlar, bu gibi nahoş hadiseler de nadiren
olmaktadır. Müslümanlar rahat dururlarsa Süryaniler kıpırdamazlar.
Tarafeyin ölüyle mezarlığa kadar gider, taziyeleri müşterek yapar­
lar. Bayramlarda birbirlerinin evine kadar gider tebrik ederler. Düğün­
ler karışık olur, yer içer ve beraber eğlenirler. Köylerde eski usul üze­
rine davul zurna ve kemenç çaldırır, Hıristiyan ve Müslümanlar bir ara­
da halay tutarlar. Müslüman bayan Süryani bayın elinde, Müslüman bay
Süryani bayanın elinden tutar ahlay oynarlar, yekdiğerinden şüphe ve
şek etmezler.
Yaz mevsiminde, Süryani ve Müslümanın damları bitişik olup ya-
tıncaya kadar beraber oturup hasbihal ederler, komşular gündüzleri tar­
lada ve bahçede birbirlerine yardım ederler.
Sünnetlerde, çoğunlukla Süryaniler Müslümanlara KİRVE olurlar,
nitekim bu satırların yazarı, Diyarbakır'daki kamşusu bulunan Müslü­
man Hacı Hamit'le kirvedir.

SÜRYANİLERİN SÜRYANİCE DİLİNDEN BAŞKA


EN FAZLA KONUŞTUKLARI DİL

Süryanilerin anadili Süryanicedir. Fakat en fazla kullandıkları dil


ailece Türkçedir. Örneğin:
Mardin’de, Türkçe ve Arapça konuşurlar. Diyarbakır'da Süryaniler
kâmilen Türkçe konuşurlar. Anadolu ve İstanbul’da bulunan Süryaniler
hepsi Türkçe kullanırlar. Kendilerini Türk Süryani bildiklerinden umu­
miyetle bütün kiliselerinde İncil’i Türkçe okur vaizlerini Türkçe verir­
ler. Ayinlerini Türkçe icra ederler. Süryanice kitapları Türkçeye tercüme
ederler. İlâhiler ve kilise terennümlerini Türkçe söylerler, koroları
Türkçe tertip ederler, dua ve namazlar hitamında bilhassa Devlet ve Hü­
kümete özel olarak dualar okur. Memlekette huzur ve ahengin tees­
süsü için özel dua yaparlar.
Bir çok köy ve kasabalarda muhtarlar Süryanilerden seçilirler.

TÜRK SÜRYANİLERİN MESLEKLERİ

Süryani gençleri her zaman 1961 Anayasasının getirdiği Sosyal gü­


venlik, sosyal adalet ilkelerine bağlıdırlar.
Bu arada kişinin:
Beslenme ve hastalıklardan korunma tedbirlerine itina ederler bu
müesseselerin gelişmesine bilhassa yatırımda temayüz etmişlerdir.
Tahsilde ve tetabbude meraklıdırlar, moral, eğitim ve kültür bakı­
mından kazançlarından bir miktarını bu sahaya ayırmaktan hali kalmaz­
lar. Gazete, mecmua ve kitap üzerine oldukça para yatırır ve bunları
birbirlerine hediye ederler.

325 —
M U S A A RAŞ Güm üş Telkari San'atının en Hünerli ustası.

Yuva kurmada gayret gösterdiklerinden mesken teminine geniş bir


alâka gösterir topluma yardımcı olurlar.
Kabiliyetlerine göre tuttukları işi, dallarında başarı sağlamağa ve
yeni yeni çıkan iş sahalarına kaydıkları gibi yetişmişlerin yeni sanata
öğrenmesine itina ederler.
Toplumdaki gücü her zaman takdir ettiklerinden ötürü kooperatif
çalışmalarına katılır, sendikalarda yer alırlar.
işte bu niteliklerden ötürü:
Çeşitli zanaatlara da ve bilcümle kültüre dayanan dallara dağılmış­
lardır. Bunlardan bilhassa:
a) İnce sanatlardan mimarîden başka nakkaşlıkta, tezhipte (altın
ve gümüş işlemelerde), telkâri işlerde olgunluk, okullarının işlerinde,
nakış, tentene imalinde, öğretimde ve yabancı dile vukufiyette,
b) Ayrıca eczacı, doktor, yüksek ticaret dalında fabrikatörlükte ve
şirket kurmada,
c) Kasaba ve köylerde yaşayan zanaatkâr (sanat ayrı, zanaat ayrı
yazılır) lardan inşaat ustaları, taşçılar, duvarcılar, bilhassa saatçılık-
ta (1) ve tamirlerinde, elektro, su ve motor akşamı onarımında, ipekçi-

(1) Saatçilikte En fazla ilerleyen ve hünerler kaydeden Midyat ilçesinde mukim


Saatçi Süleyman Aktaş, Konuşur saat, icat etmiştir. Saat ve vakitleri konuşa­
rak bildirir. İcat ettiği saat, sesimle tesbit edilmiştir.

— 326 —
lik, terzilik, çulhacılık, battaniyecilik, kalaycılık, bakırcılık, tarımda fe­
yiz etmişlerdir.

SÜRYANİLİĞİN VAKIF İŞLERİ

Süryanilerin, her kilise ve manastırının vakıf malları hassaten o ki­


lise ve manastıra aittir. Her kilisede bir Vakıflar Yönetim Kurulu var­
dır. Bu Kurul, dört yılda bir, Hükümetin nezareti altında resmî bir se­
çimle başa geçer, Kilisenin gelir ve giderlerinden sorumludur. Bu Kurul,
Bölge Vakıflar Müdürlüğüne bağlıdır. Kilise ve manastırlara yapılacak
masraflar için Bölge Vakıflar Müdürlüklerinin emri olmadıkça ve kanunî
müsaade çıkmadıkça hiç bir yatırım yapamaz.
Vakıflar Dairesi, kiliselere para vermediği gibi almaz da. Her ki­
lise ve her manastır kendi mallarından ve cemaatın teberrüleriyle ida­
re olunur. Hiç bir memleketten ve hiç bir devletten yardım beklenme­
diği gibi ancak her kilise kendi yağıyla kavrulur. Süryani bir kilise di­
ğer bir Süryani kiliseden yardım beklemez.
Ruhanî reisleri ve ruhanîler, kilise mal ve eşyasına el sürmezler;
Midyat ve dolaylarındaki kilise ruhanîleri ücretsiz ve maaşsız olurlar,
ruhanî hizmetlerine karşı, cemaatten onlara hayır ve teberrü yoluyla ve­
rilen, Bayram tebriklerinde, doğum, vaftiz, evlenme ve ölüm işlerinden
gelen gelirle idare olunurlar. Şehirlerdeki ruhanîler ücretlidirler, yerine
göre, cemaatın miktarına göre 500 liradan 1750 liraya kadar ücret alan
ruhanîler vardır. Papaz ve Rahipler, Metropolitlerin emriyle ve cemaa­
tın arzu ve teklifiyle bir yerden diğer bir yere nakil ve tayin edilirler.
Metropolit, fstediği yere, kimseden fikir ve müsaade almadan bir ru­
haniyi nakil ve tayin edebildiği gibi vazifesine de son verebilir.
Ruhaniler, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olmadıkları için Dev­
let bütçesinden istifade edemezler. Ancak özel olarak Hükümete mü­
racaat ettikleri takdirde yardım olarak muayyen yerler için yapılmış ve
yapmaktan da geri kalınmaz, tahsisattan ötürü Hükümete müteşekkir­
dirler.

DİYARBAKIR TÜRK SÜRYANİ KADİM KİLİSESİ VAKIFLARI


YÖNETİM KURULLARI VE FAALİYETLERİ

Diyarbakır Meryem Ana kilisesinin cemaatı, yalnız Diyarbakır Sür-


yanilerinden ibarettir. Etraf köylerden, Mardin, Midyat, İdil, Nusaybin
gibi il, ilçe ve köylerden gelmiş toplanmış bir cemaattır. Hemen hemen
Diyarbakırın yerlisi olarak kimse kalmamıştır, yerliler kâmilen İstan­
bul'a ve başka mfemleketlere zaman zaman dağılmışlardır.
Bu cemaatın bir tek Meryem Ana kilisesi ve bir Papazlıdır.

. — 327 —
Diyarbakır Meryemana kilisesi vakıflar yönetim kurulu başkanı Edip Tavşan
üye Hüsnü Markos, Şükrü Serkal Vedibasmacı’yı İncilin etrafında gösteriyor.

Diyarbakır Meryem Ana kilisesi vakıf işleri, resmî seçim ile 9 üye
ve 1 başkandan kuruldur.
Yönetim Kurulu:
1 Başkan Edip Tavşan
2 Üye Albir Devli
3 Üye Vedi Basmacı
4 Üye Şükrü Ülker
5 Üye Yakup Zoklu (ölmüştür)
6 Üye Cercis Ustabaşı
7 Üye Hüsnü Markos
8 Üye Sait Arpak
9 Üye Yusuf Bardakçı (istifa etti)
10 Üye Şükrü Sarkar.
Bu kurul; resmî olarak seçilen üçüncü kuruldur. Çalışkan, gay­
retli ve faaldir. Kardeşçe geçinen dirayetli kişilerdir. Cemaat ve ruhani­
leriyle münasebetleri iyidir.
Kilisenin bir çok ihtiyaçlarını kendi aralarında kendi ceplerinden
temin derler. Sonradan; verdiklerini alır veya almazlar. Seleflrince ik­
mal edilmemiş işler bunlar tarafından tamamlanmıştır.

— 328
Diyarbakır M eryem ana kilisesi ruhani reisi H. P. Aziz Günel ile yönetim kurulunun
gösteriyor

Başkan Edip Tavşan, zeki, selim, ciddi, hakikatten ayrılmaz bir


gençtir. Kilise mallarını kendi malından üstün tutar ve bütün arkadaş­
ları da ayni niyet ve karakterde oldukları işlemlerinden bellidir.
Bu kurulun selefi olan ikinci devre yönetim kurulunun bıraktığı in­
tibalar:
a) Meryem Ana kilisesinin, eskiden beri sıva ve badana görmedi­
ği halde kâmilen sıva ve badanasını yaptırmıştır. Ahşap kısımlarını yağ­
lı boya ile boyattırmış, ışığına bir kat daha eklemiş elektrikle tezyina­
tına alabildiğine kadar önem vermiştir.
b) 280 yıl önce yapılmış, kilisenin giriş kapısının üzerindeki ahşap
ve yontulu karataştan yapılmış ayvanları, eskiliğini kaybetmemek şar-
tiyle, ahşabını ve üzerindeki bütün toprakları kaldırarak, tavan kısmını
tamamen betonla örtmüş, betonu tam ahşap direkleri şekline uydura­
rak (çok iyi dikkat edilmedikçe beton olduğu anlaşılamaz) yaptırmış­
tır. Eski yontulu taşlarını yeniden yontulmasına itina göstererek 40.000
lirayı geçen masraflara katılmıştır.
c) Toplantı salonuna 24 adet demirden meşinli sandalya alarak,
beher sandalya 100 lira kıymetindedir.
d) Esas Patrikhane anılan binanın divan ve müştemilatını kâmilen
yenilettirmiş ve bir ailenin oturacağı duruma sokmuştur. Daha bir çok
mevzubahis edilmeyen işler görmüş ve iyi bir sonuç ile devri, Edip
Tavşan’ın yönetimine tevdi etmiştir.

— 329 —
Bu kurulun kişileri şunlardır:
1 — Başkan Yusuf Arslanlar
2 — Üye İlyas Kömürcü
3 — Üye Yılmaz Oguş
4 — Üye Hanna Çapa
5 — Üye Yakup Yücel
6 — Üye İbrahim Özçelik
7 — Üye Şükrü Arslanlar
8 — Üye Abdülkerim Özdemirci
9 — Üye Hanna Bakırel.

Yusuf Arslanlar’ın Yönetim Kurulunun Selefi Olan


I. Devrenin Yönetim Kurulunun Bıraktığı İntibalar

Bu kurul kâmilen asıl Diyarbakırlı yerlilerinden bulunmaktaydı. Ce­


maatın en zengin simalarından Yakup Kalabalık adındaki zatın başkanlı­
ğı altında teşekkül etmişti.
Hatırda kalan kurul kişilerinin isimleri şunlardır:
1 — Başkan Yakup Kalabalık
2 — Üye Şammas Lütfi Palah
3 — Üye Mıkdesi Eyyüp Tangülü
4 — Üye Torna Başaranlar (istifasını vermişti)
5 — Üye Fehmi Horioğlu (Diyarbakır Belediye Encümen azalığını
da yapmıştır)
6 — Üye Hanna Özdemirci
7 — Üye Şükrü Ülker
8 — Üye İlyas Halvecioğlu (dirayetli, gayretli, herkesten sevilir
bir sima).
Bu kurulun kilisede bıraktığı eserler de şunlardır:
a) Kilise avlusu duvarlarının bir kısmını yeniden taş ve harçla üç
metre irtifaında bir duvar yaptırmıştır.
b) Bir toplantı salonu, üstü beton, duvarları yontulmuş kara taştan
olup dış kapı üzerindeki odayı yenilettirmiş ve bir aile barınacak duru­
ma sokmuştur.
c) Kilise ruhanisinin aile ihtiyacı için mutfak ve banyo yaptırmış­
tır..
d) Patrikhane kısmı, kâmilen, toprak ve ahşap kısımlarını kaldıra­
rak, yeniden beton ve yontulmuş kara taştan yenilettirmiştir.
e) Süryanilerin Genel Mezarlığı (mezarlık halinden çıkmış çöplük
meydanına dönmüş olduğu halde, bu halden kurtararak) etrafına üç
metre irtifaında, 75 sm. kalınlığında, 500 metrelik bir duvar çektirmiş
ve bu arada Mezarlık giriş kapısı, bir otobüs girecek durumda geniş ve

330 —
yüksek temiz yontulmuş kara taştan olup mezarlık bekçisi için bir aile
barınacak kadar bir bina yaptırmıştır. Mezarlığa su ve elektrik getirmiş
bu mezarlığın bütün masrafı 80.000 liranın üstüne çıkmış olmasından
bütün bu masrafı karşılayacak durum bulunmadığından Diyarbakır Er­
meni cemaatını da ortak etmek zorunda kalan bu kurul, halen Ermeni
cemaatının ortaklığıyla yarı yarıya istihdam olunmaktadır.
Yakup Kalabalık'ın Yönetim Kurulunun yapamadığı ve göremediği
işleri, halefleri olan Yusuf Arslanlar’ın Yönetim Kuruluna tevdi etmiş,
Yusuf Arslanlar'ın ikmal edemediği işler elbetteki halefleri olan Edip
Tavşan’ın yönetimine bırakmıştır.
Edip Tavşam'n yönetimindeki kurulun faaliyetleri de şunlardır:
a) Kiliseye ait arsa üzerine bugün için kilise ihtiyacını temin ede­
cek kadar yani yıllık 14.000 lira kiliseye gelir sağlayan bir çeltik fabri­
kası inşa ederek, buraya «Karacadağ» çeltik fabrikası yerleştirilmiştir.
b) Patriklik Divanı bitişiğinde yeniden üç oda müştemilatiyle be­
raber yaptırarak içinde iki aile barınmaktadır ve bu inşaat kâmilen aşa­
ğıda adları yazılı hayırsever kişiler tarafınadn fiilen teberrü ettikleri
maddiyattan meydana gelmiştir.
1) Başkan Edip Tavşan
2) Oktay Şakarer
3) Abdülmesih Önder
4) Abdullah Önder
5) A. Mesih Azak
6) Cercis Ustabaşı (üye)
7) Cercis Önder
8) Can Şakarer
9) Enver Bedro
10) Fehmi Basmacı
11) İbrahim Başak
12) İlyas Kömürcü
13) Musa Önder
14) Sait Arpak (üye)
15) Vedi Basmacı (üye)
16) Yunus Uyanık
17) Yakup Arpak
18) Zeki Basmacı
gibi hayırseverlerin malından yaptırılmıştır.
c) Kilise avlusunda harabe olan bir meskeni yeniden yaptırıp ve
içine bir fakir ailenin barınacağını sağlamıştır.
d) Bütün damların sıvaları yaptırmıştır. ı
e) 800 lira kıymetinde sekiz sandalye ile sehpaları toplantı salo­
nuna almıştır.

— 331 —
Kilisede okuyan Kızların (K o ro )’su.

f) Toplantı odasının içi yağlı boyayla boyanmıştır.


g) Kilisenin avlu duvarından ka'lan kerpiç kısmını taş ve harçla
yaptırarak Mar Yakup avlusunda yeniden iki oda ve bir örtme ilâve ettir­
miş ve bu avluyu da kâmilen yontulmuş kara taşlardan döşeme yaptır­
mıştır.
h) Ruhanilerinin ücretine yüz lira bir zam eklemiştir.
Edip Tavşan'ın idaresindeki yönetim kurulu bunca faaliyetten baş­
ka cemaatın yoksullarına her ay bir miktar para yardımında bulunarak,
yoksulların şunun bunun kapısını çalmaktan kurtarmıştır. (Geçen yöne­
tim kurulları da bu yardımlardan geri kalmamışlardır).
j) Cemaatın çocuklarına din dersi öğretmek için özel öğretmen,
ücret karşılığı, ayda 300 liraya tutularak eğitilmektedirler.
k) Edip Tavşan Kurulu, cemaat olarak 1969’da 1000 lira miktarın­
da Devlet hastanesine bir yardımda bulunmuştur. Başkasının da bu iz­
de yürümek rehberliğini yapmıştır.
l) Cemaatın fakiri ve öksüzü hastalandığı takdirde hemen imdat­
larına koşarak gereken tedaviyi yaptırır masrafını ödemektedir.
Yönetim Kurullarının bu gibi faaliyetlerinin açıklanmaktaki gaye,
böyle yönetime geçen herhangi bir kurulun bu gibi gayret ve hamiyet

— 332 —
Kilisenin Tan Korosu idare eden Kilise Öğretmeni ve Okuyucular.

göstermeleri bakımından olmuştur. Esasen tarihî eserler, çoğunlukla


müspet ve menfi realitelerden bahsetmekle hem süslenir hem de bu
gerçeklerden yürüyen kimselerin önüne ışık tutarlar.
Diyarbakır Türk Süryani Kadim Cemaatının
Meryem Ana Kilisesinin Türkiye Cumhuriyeti Devletinden
Gördüğü Müsamaha
Kilisenin malı olarak satılan bir arsanın bedeli olan 105.000 lira,
tahminen 20 yıldan beri Devlet Bakanlığının Vakıflar Genel Müdürlüğü­
nün emrinde kalarak müteaddit defalar bu miktarın kiliseye verilmesi­
nin temini cihetine gidildiği halde maalesef «Azınlıkların vakıflarının
tevsiini engelleyen kanun ve muahedelere dayanarak» bu paranın veril­
mesine imkân bulunamıyordu. Ancak 1969’da bu satırları yazan Aziz
Günel'in bizzat Vakıflar Genel Müdürlüğüne vaki olan müracaatları üze­
rine ve bu cemaatın aslında azınlıklardan sayılamayacağının açıklan­
masını yaptığından ötürü hemen bilatereddüt bu paranın Diyarbakır
Meryem Ana kilisesinin yapılan ve yapılacak olan onarımların sarfedil-
mesi uygun bulunduğundan verilmesi sağlanmıştır. Bu üstün müsama­
hadan yararlanan kilise Yönetim Kurulu, bol bol bu parayı Meryem Ana
kilisesinin ihtiyaçlarına sarfetmektedir.

— 333 —
Süryani Cemaatıyla İslâm Cemaatı Arasındaki Münasebetler
Daha önce açıklandığına göre, münasebetler karşılıklı ve kardeşa-
nedir. Süryani kişi ilgi gösterdiği takdirde Müslüman kişi daha iyisini
gösterir. Çeşitli dinlerin muhterem liderleri (1), ordubozanlık yapma­
dıkça temiz ruhlarda kardeşlik her an filizlenir. Zira Süryani Kadim Ce­
maatı Türkleri canı kadar sever onları kendine yardımcı ve koruyucu
bilir. Sadakatlerinden de asla şaşmazlar.
Türk Süryanilerin Fener Patrikhanesiyle
İlgilerinin Olmadığı Hakkında

Türk Süryaniler; asla Fener Patrikhanesiyle ilgili değildirler. Eseri­


mizin çeşitli bölümlerinde açıklandığı üzere tarih boyunca da hiçbir an
bu Patrikhane ile hiçbir konuda birleşilmemiştir.
Zira Süryani Kadim Cemaatının Patrikhanesi ve Patriği de ayrıdır.
Süryani Cemaatı Hıristiyanlığın diğer unsurlarının hiç bir Patrik­
hanesiyle de bağlılığı yoktur ve olmayacaktır.

DİYARBAKIR MERYEM A N A KİLİSESİNİN KÜTÜPHANESİ

Diyarbakır Meryem Ana kilisesinin kütüphanesi eskiden önemliy-


li. Daha önce kaydolunduğu şekilde, bir çok eser yazarları bu kütüpha-

Âsa Bu Âsa (Değenek)yı Patrik ve metropolitlerin her namaz ve


ayin merasimlerinde elde tutukları âsa

— 334 —
Ayin de Takdis edilecek ekmeğin Kâke’si (Buna Kıddas; aynı zamanda şarabı
beraber Kutsal sırlar denir.)

Ayin icrasında Kutsal ekmeği gizlice takdis sırasını gösterir.

335
neye müracaat ederek bilgilerini ikmal ediyorlardı. Fakat; son zaman­
larda bu kütüphaneye önem verilmediğinden kitaplarından çoğu şuraya
buraya dağılmış, verilmiş bulunmaktadır.
Bu kilisenin kütüphanesinin M. S. 1967’de Metropolit Hanna Do-
lapönü tarafından ve bu satırların yazarı yardımıyla yapılan tetkik ve
tasnifi gereğince tutulan kayıt defterine göre ancak bu kütüphanede
toplam olarak 341 cilt kitap vardır. Kitaplar 12 kısma ayrılmışlardır.
I. Kısım, KİTABI MUKADDES kısmıdır. Burada 41 cilt kitap vardır.
Gerek Kitabı Mukaddesin tümü gerek ayrı ayrı, İncil, Mezmurlar (Ze­
bur) , Resüllerin işleri ve Mektupları bulunur, gerekse bunlara ait tef­
sir kitapları gösterilmiştir. Bu kitaplar Süryanice Estrangele tipi, Ger-
şunice (Süryanice yazılmış Arapça okunur), Arapça, elyazısı olarak
nashedilmişlerdir. Bunlardan, deri üzerine Süryanice el yazısı olarak,
2 No.lu İncil kitabı IV. yüzyılda, yine deri üzerine Estrangele el yazısı
olarak XI. yüzyılda, diğerleri ise XVIII. asra kadar muhtelif tarihlerde
kâğıt üzerine gayet nefis yazılarla yazıldıkları göstermektedir.

Diyarbakır Kütüphanesindeki
Yeni ve Eski Ahid İsimli İncil Hk.

1 — Diyarbakır Meryemana kilisesi kütüphanesinin No: 33/1 altın­


da kayıtlı bulunan ve YOLYANOS oğlu YUSUF oğlu Rahip ŞEMUEL'in
elyazısiyle her sahifeye Dört sütün yerleştirilerek gayet dayanıklı bir
cins kâğıt üzerine Batı Süryanicesiyle yazılm ıştır.
2 — Kitabın Onaltı yaprağı Arapça ve Süryanice
3 — Diğer (514) sahifesi tamamen süryanice elyazısiyle kamış
kalemle yazılmıştır.
4 — Yunanî 1809 M.S. 14 Mayıs 1498 de yazılması bitmiştir.
5 — Tevrat, İncil, Zabur, Resül FAVLAOS’un mektupları, Resülle­
rin işleri, Yuhanna’ın rüyası,
6 — Resüllerin Düştür ve Kanunları, İKLİMİS’in Mektuplarından
ibarettir.
Yeni ve eski ahid tabir edilen 75x50 cm. boyutunda olan bu İncil,
patrik NUH, Mafiryan Kılatmaralı İbrahim ve Metropolit BEHNAM Gün­
lerinde, Mardin Deyruzzafaran manastırında yazıldığı son sahifede ka­
yıtlıdır.
471 yıldan beri bu İncil'in süryanice ve Arapça yazılarının üslüp ve
nadideliği gayet düzgündür. Bu tip bir yazının eşine güç rastlanabilin.
Bu kadar genişlikte bir sahifeye (4) sütün üzerine yazı yazması her hat­

— 336 —
tatın haddi değildir. Bu gibi yazıcıların hakkı kayıp olmaması için bura­
da Kitabın HATTAT'ı Rahip ŞAMUEL’i rahmetle anmak gerekir.
2. Kısım, İLAH İYAT’tır. Bu kısım mühtelif tarihlerde elyazısı, kâğıt
üzerine yazılmış (23) cilt vardır.

K I S I M : 3.
FANKİT (Edebiyat)
Bu kısımda mühtelif Edebiyat ricalından telif edilip Sesli söylenen
kitaplardan Deri üzerine yazılmış (3) cilt vardır, süryanice Estrangele
elyazısı olup diğeri ise kâğıt üzerine yazılmış (45) ciltten müteşekkil­
dir.
Deri üzerine yazılanlar 12nci asırda yazıldıklarını göstermektedir.

K I S I M : 4.
HISSAY (Munacat)
Bu kısım'da 12 ve 13 asırlarda yazılmış üç adet kitap vardır, bunlar
Deri üzerine Estrangele yazılmış diğerleri kâğıt üzerine ve muhtelif ta­
rihlerde yazılarak toplamı 18 ciltten teşekkül eden kısımdır.

K I S I M : 5.
DUA
Ruhanilerin takdisine (Hirutuniyas), Vaftiz, Evlenme ve ölülerin
defnine ait olan kitaplardır. Bunlardan 2 no: lu kitap 12-nci asırda
deri üzerine el yazısı Estrangele yazılmış Diğerleri ise 22 ciltten müte­
şekkil kısımdır.

KISIM : 6.
TARİHİ
Bu kısımda 17-19 asırda muhtelif tarihlerde el yazı, kâğıt üzerine
yazılmış tarihi ve TAKVA ricalinin hayat tercümelerini gösteren 15 cilt­
ten ibaret kitap vardır. Süryani patrik mıchayılin (umûmi Tarih) eseri
elan Torna Başaranların zimmetindedir.

K I S I M : 7.
ANNAFUR (Ayin icra kitabı)
Bu kısımda 26 cilt 14-19. asırlar muhtelif tarihlerde kâğıt üzerine
el yazısı olarak yazılmış kitaplardır.

K I S I M : 8.
LÜ G A T
Bu kısım 12 ciltten ibaret olup 17-18. asırların muhtelif tarihlerde
kâğıt üzerine el yazısı olarak yazılmış kitaplardan müteşekkildir.

— 337 —
K I S I M : 9.
MUSİKİ

Bu kısım 12 ciltten ibarettir, 17-18. asırlara kadar muhtelif tarih­


lerde kâğıt üzerine Süryanice el yazısı olarak yazılmış kitaplardır.

K 1 S I M : 10.
TIP ve DUA

t3 -19. asra kadar muhtelif tarihlerde kâğıt üzerine el yazısı Sür­


yanice yazılmış 18 cilt kitap bulunmaktadır.

K I S I M : 11.

Rum kilisesine ait olup Meryem Ana kilisesine devredilmiş kitap­


lardır.
Bu kitaplar, 23 cilt olup 16. asırdan 1848 tarihine kadar kâğıt üze­
rine el yazısı ile muhtelif tarihlerde Arapça olarak yazılmışlardır.

K I S I M : 12.
M A TB U A T

Çeşitli kitaplardan müteşekkil matbaa (basılı) olarak 34 ciltten


ibarettir.
' Toplamı: 341 ciltten müteşekkildir.
Süryanilerin İlim ve Edebiyatı Hakkında Süryani Patriği
I. Afram Barsavm’ın Telif Ettiği
Birinci Baskısı 1943, İkinci Baskısı da 1956’da Basılmış olan
«Lülümenthür» Adındaki Eserine Kayıt Ettiği
Diyarbakır Meryem Ana Kilisesinin Kütüphanesinin
Bazı Önemli Kitaplar:

1 — Şarap hakkında latif bir SÜGİTH - Enşüde, 56/7 ve 587 sayfa­


lıktır, KUBAT oğlu V. Basiliyos tarafından telif edildiği ve bununla be­
raber de kiliseye ait dinî kanunlar ve söylevler vardır. Yazıldığı tarih
meçhuldür.
2 — Bethgaz kitabı, Patrik Bilatos’un hattıyla 1566 yılında yazıl­
mıştır. Bu kitap elan Diyarbakırlı, İstanbul’da mukim Torna Başaran­
ların zimmetindedir.
3 — İki adet FANKİT kitabı - Kilise Takdis devresinden, sayılı bay­
ramlar ve Azizleri anma günlerine dairdir. Süryanice Estrangele tipi
XI.-XII. yüzyılda yazılmışlardır. 124 sayfadan ibarettir.
4 — Kiyame devresine ait 28 bolüdür, Rahip Zibina tarafından
1208’de yazılarak 125 sayfadan ibarettir.

— 338 —
5 — Yıllık HİSAY’lar, deri üzerine, Batı yazısı tipi, Diyoskoros
Theodoros hattı olarak yazılmıştır. VIII. yüzyılda yazılmıştır. (865)
6 — Ayni muhteviyatlı kitap iki ciltten ibarettir .aynıhattat tara­
fından yazılmıştır.
7 — Elem haftasına ve bütün yaz mevsimine dair deri üzerine ve
kâğıttan da ilâve edilmiş, Batı tipinde yazı, Rahip İZBİNA hattıyla 1392'-
de yazılmıştır, 127 sayfadan ibarettir.
8 — MIADIDAN kitabı: Habaplı Rahip Aday tarafından 1495’de
yazılmıştır.
9 — Cenazeye ait tüm kitap; bir çok nefis mersiyeler ihtiva eder,
Deyrelmilfan manastırından Rahip Yeşu hattıyla Estrangele tipi, 1188’de
yazılmış ve 130 sayfadan ibarettir.
10 — Nadide ve nefis bir Bethgaz kitabı: 132 ve 169 sayfadan iba­
ret olup XV. yüzyılda Ebil-Hasan hattıyla yazılmıştır.
11 — İbnil-İbri’ye ait masallar kitabı: Çükinli Şammas Behnam
tarafından 1292’de yazılmış 169 sayfadan ibarettir.
12 — Antakya Patriklerinin tesbit cetveli M. S. 166-1495 yılına
kadar yürütmüş, el yazıdır.
13 — Urfalı Yabup'un hayat hikâyesi kitabı: 182 sayfadır, yazıldı­
ğı tarih ve yazarı meçhuldür.
14 — El-Acüzi Toma’mn hayat hikâyesi, 184 sayfadır, yazıldığı ta­
rih ve yazarı belli değildir.
15 — Tubaviyin hayat hikâyeleri kitabı: 189 sayfadır, tarih ve ya­
zarı belli değildir.
16 — Basiliyos’a ait Soru Cevap kitabı: 216 sayfadan ibarettir.
Yazar ve tarihi yok.
17 — Clander kitabı (Diyarbakır’a ait) 342 sayfadır, yazarı ve ta­
rihi yoktur.
18 — Diyarbakır’daki Rum kilisesine ait Vaftiz, Evlenme ve Cena­
ze kitabı, Harbut Metropoliti Yusuf'un el yazısıyla 1451’de yazılmış ve
128 sayfadır.
19 — Hissay kitabı: «Nemubareksin Ey Hayat Salkımı» ibaresiyle
başlık yapmış, 370 sayfadır, yazar ve tarihi meçhuldür.
20 — Azizlerin hayat hikâyeleri kitabı: 382 sayfadır, yazar ve ta­
rihi yoktur.
21 — Letürciye sahibi İshak’ın kitabı, 341 sayfadır. Tarih ve yazarı
yoktur.
22 — XII. Yuhanna’ya ait kaside kitabı: «Vay olsun bana ey kar­
deşler, çünkü şaki ve günahkârım» başlığıyla giriş yapmıştır, 497 say­
fadır. Tarih ve yazarı meçhul.
23 — Diyoskoros Thosdoros'a ait Hissaylar kitabı: Kendi el yazı­
sıyla yazılmış 1125 tarihli ve 509 sayfadır.

— 339 —
24 — Namaz tayini hakkında Vehib oğlu’na ait mektuplar kitabı
545 sayfadır, yazarı ve tarihi meçhuldür.
25 — Tövbeye dair HIDLİ’li Behnam’a ait Kaside: Ey âlemi aydın­
latan Nur Yeşu: başlığıyla giriş yaparak 555 sayfadır. Bir de yani müel­
life ait, Tövbe Hakkında Kaside kitabı: «Ey nefs ne zamana kadar bey-
hudelik arasında bocalayacaksın» başlığıyla giriş yapmıştır.
26 — Homs'lı Davud’un sebatı hakkında Aframı makamla methi­
ye yapan Yuhanna Şeylilah’a ait kitap: 560 sayfadır.
27 — Homs’lu Rahip Davut kendi nefsine hitap eden ve ömrünün
yarısına kadr yürüten tercüme kitabı: 561 sayfadır.
28— HAH’lı Metropolit Sercis'e ait beyitler kitabı (Kudüs’te te­
lif edilmiştir. 565 sayfa).
29 — Deyruzzafaran’da Rarip olrçıuş Gürci Yusuf’un kitabı: 569
sayfadır.
30 — Avrupa ülkelerini metheden Nübze kitabı, Patrik Nimetul-
lah’ın telifi olup ve 1580’de yazılmıştır, 571 sayfadır. (S: 135bk.)

BÖLÜM : 22

TÜRKİYE’DE YA ŞAYA N SÜRYANİ RUHANİ VE


REİSLERİNİN BİYOGRAFİLERİ

1 — Filiksinos Yuhanna (Hanna) Dolapönü (1947 •1969)


Metropolittir:
Yuhanna Dolapönü; Mardin'de 1885 yılında doğmuştur. Papaz Yu­
suf’un oğludur. Büyük bir âlimdir. Yazdığı ve tercüme ettiği eser ve
kitapları bu kitabın (197) sayfasında ya zılıd ır.
En son günlerini yaşayan H. Dolapönü 1947 yılında Patrik I. Afram
tarafından rahiplik rütbesinden bütün Türkiye'de bulunan Süryani Ka­
dim cemaatına Metropolit olarak takdis ve terfi ettirilm iştir.
2 — Afram Bilgiç (1 9 5 2 -.....,) Episkopostur:
A. Bilgiç; Midyat ilçesinin Bate köyünde 1891 ’de doğmuştur. Pa­
paz Nore'nin oğludur. Ana dili Süryaniceden başka Arapça lisanında da
tahsili vardır.
1910’da Keşiş (Papaz) olarak Patrik II. Abdülmesih tarafından tak­
dis edilerek ayni köye atanmıştır.
1952’de Patrik I. Afram tarafından Midyat, İdil ve Nusaybin ilçe
ve köylerinde yaşayan Süryani Kadim cemaatına Episkopos olarak tak­
dis ve tayin edilmiştir.
Nezih ve kâmil bir ruhani reisdir. Ruhaniliğe intisap etmezden ev-

fx) Parantez İçindeki İlk rakam Doğum tarihi olmayıp Hizmete altına tanıtılmış

— 340 —
vel üç yıl evlilik hayatı yaşadıktan sonra karısı ölmüş ve bugüne ka­
dar dul kalıp itikâfa çekilmiştir.
3 — Numan Aydın (1 9 5 2 -.......) Horepiskopostur:
N. Aydın; Midyat’ın Keferzi köyünde 1909'da doğmuştur. Papaz
Cercis Aydın’ın oğludur. Evli, 7 çocuk babasıdır.
1943’de Metropolit Hanna Dolapönü tarafından papaz, 1952’de Pat­
rik I. Afram tarafından da Midyat merkezindeki Mar Barsavm kilisesine
Horepiskopos olarak takdis edildiğinden bugüne kadar ayni görevde li-
yakatla çalışmaktadır.
Ana dili Süryanice olup Arapça ve Türkçe bilmektedir. İyi bir hat­
tat, telifleri vardıK İlk tahsilinden bugüne kadar hayatını bilgiye vermiş
ve iyi bir idarecidir.
Hayat hikâyesi bu kitabın (204) sayfasında yazılıdır.
4 — Melke Gülçe (1 9 5 6 -.......) Horepiskopostur:
M. Gülçe, Midyat’ta 1911’de doğmuştur. Horepiskopos Gabriel Gül-
çe'nin oğludur. Abdullah ve Yusuf Gülçe adında iki papaz kardeşi var­
dır.
Evlidir, çocukları vardır.
Ana dili Süryaniceden başka Türkçe ve Arapça lisanlarını da iyi bi­
lir. Evvelâ Metropolit Hanna Dolapönü tarafından Midyat merkezindeki
Mart İşmuni kilisesine papaz olarak atanmış ve 1956'da Midyat’taki ki­
lise ve cemaatından alınarak tayinen Diyarbakır Meryem Ana kilisesine
gönderilmiştir. Bu kilisenin hizmetinde birkaç ay kaldıktan sonra yine
M. Hanna Dolapönü tarafından Horepiskoposluk rütbesine takdis ve ter­
fi ettirilerek bu görevde Diyarbakır Meyrem Ana kilisesi ve cemaatına
bir buçuk yıl hizmet gördükten sonra Diyarbakır’dan ayrılmıştır. Bu a-
rada Melki Gülçe; münhal kalan Adıyaman ve Elazığ cemaatlarına mu­
vakkat olarak beş yıl ruhani hizmette bulunmuş ve fakat seyyar yaşa­
masını tercih ettiğinden onlardan da vaz geçerek halen ruhanisiz kal­
mış kiliselere de ruhanilik görevinde bulunmaktadır.
Orta dereceli bir hattat olup telif ve eserlerine rastlanmamıştır.
5 — Melke Konuk (1961 - .......1 Horepiskopostur:
M. Konuk; Nusaybin’in Badibbe köyünde 1889'da doğmuştur. Gab-
riel’in oğludur. Evli ve çocuk sahibidir.
Ana dili Süryanicedir, başka dil bilmez. Medresede tahsil etmiştir.
1914’de Mar Melki Metropoliti Samuel tarafından ayni köyün ce­
maatına papaz olarak, 1960'da papazlıktan, Midyat ve Torabidin E-
piskoposu İyavennis Afrem Bilgiç tarafından yine ayni köyün Meryem
Ana kilisesi ve cemaatına Horepiskopos olarak takdis ve tayin edilmiş­
tir. Nükteli konuşmaları vardır.
6 — Samuel Ezber (1949*...... ) Horepiskopostur:
1924’de Mardin’de doğmuştur. Babası İlyas, anası Mansura’dır.
Evli, beş çocukludur.
Şahsî gayretiyle anadili Arapçadan başka Süryanice ve Türkçeyi
iyi bilir.

Horepıskopos Samuel Ezber

1949’da Mardin Metropoliti Filiksinos Hanna Dolapönü tarafından


İstanbul, Beyoğlu Tarlabaşında Süryani Kadim Meryem Ana kilisesinin
ruhaniliğine, 1958’de ayni cemaat ve kilisenin Horepiskoposluğuna
(Başpapaz), 18/4/1969’da (Metropolit Hanna Dolapönü'nün yaşlı ve
hastalığından ötürü istifası üzerine), Şam’dakiSüryani Kadim cemaatı
Patriği III. Yakup tarafından ayni kilisenin patriklik vekâletine atanmış-

— 342 —
1964'te onanını biten İstanbul Beyoğlu Meryemana Süryani kilisesinin dış görünüşü.

tır.
S. Ezber; bu kiliseye ve cemaatına ruhani mesai arkadaşı Papaz
Samuel Akdemir'le çalışmaktadır.

— 343 —
1964’te Patrik İgnatios III. yakup İstanbul Süryani Kilisesinin açılış ayinini içra
ederken

1964'te Patrik İgnatiyos III yakup solda en başta Halep metropoliti Diyonnosios
Cercis , Baş diyakos Lütfi Pala ile diğer Diyakoslar

— 344 —
1964 tarihinde İstanbul Süryani Kilisesi takdis safhasına girmiş
olan iç kısmının görünüşü

— 345 —
İstanbul Süryani kadim kilisesinin açılış töreninde ortada III. Yakup (p atrik),
solda metropolit Estathaos Kuryokus, Sağında Mardin metropoliti Filiksinos
Hanna Dolapönü, diğer ruhanilerle, kilise vakıflar yönetim kurulu başkanı
Abdunnur Aydıner ve arkadaşlarını gösterir (1984)

Telif eseri yoktur. Arapçadan Türkçeye çevirdiği HİSSAY (Müna-


cat) kitabiyle günlük dua, Letorciye (ayin), Vaftiz ve Evlenme isimli
naklettiği kitapları vardır.
S. Ezber, İstanbul kilisesine atandığı sırada; cemaatı yalnız 60 aile­
den ibaret olup onları dağınıklıktan toplu hale getirmiştir. Anadolu şe­
hir ve köylerinden İstanbul'a akın edenlerden, halen binbeşyüz aileye
yakın cemaatı bir araya toplanmıştır. Kilisenin bu cemaata kâfi gelmedi­
ğini gören S. Ebzer, kilise vakıflar kurulu o tarihteki başkanı Abdunnur
Aydıner'i, üye Şemun Bedikoğlu, üye (sandık emini) Şemun Demirci-
oğlu üye Fehmi Horioğlu, üye Buluş Pineci, üye İbrahim Tahinci, üye
Melek İncidiş, üye Fehmi Kavak, üye Midyatlı Zeyto, üye Abdullah Devli
ve cemaatın ileri gelenlerini toplayarak elbirliğiyle, küçük kalan bu ki­
lisenin imkân dahilinde tevsiini ve tamirini sağlamışlardır. Kilise dahi­
linde, ibadet yerinden başka, bir toplantı salonu, konuk odası, düğün ve
merasim salonu, ruhani reislerinin makam ve istirahat odalarını da ek­
lemişlerdir.
Halen; ayrıca Karaköy’de Papa Eftim’e ait kiliselerin birinde de bir
kısım cemaat ve papaz Davut Söğüt muvakkaten ibadet etmektedirler.
İstanbul’daki Süryani Kadim cemaatı Kurtuluş, Yeşilyurt, Şişli, Be­

— 346 —
yoğlu, Kumkapı, Gedikpaşa, Kadıköy, Bakırköy ve Yeşilköy’de dağınık
bir vaziyette bulunmaktadır.
Beyoğlu'ndaki Süryani kilisesinden başka Gedikpaşa'daki Süryani
kilisesine de cemaat akın edip Papaz Gabriel Aydın’ın ruhi idaresi al­
tında ibadetlerine devam etmektedir.

1969’DA TARLABAŞI MERYEM A N A KİLİSESİ


VAKIFLAR YÖNETİM KURULU

Bilinmektedir ki Cemiyetler ve Vakıflar kanunları uyarınca kilisele­


rin de vakıfları resmî bir yönetim kurulu tarafından yönetilir ve bu yö­
netim kurulları dört yılda bir seçilirler.
İstanbul Süryani Kadim Meryem Ana kilisesi de (diğer kiliseler gi­
bi) bir Vakıflar Yönetim Kuruluna sahiptir. 1969'da bu Yönetim Kuru­
lunda buiunaniar şunlardır:

1967’de Tiirkiyeyi ziyaret eden VI. Pavul (papa kadasetleri) İstanbulu ziyaretleri
sırasında İstanbul Süryani Kadim Ruhani Kurulu ile Vakıflar Kurul başkanı
A . Aydınerile üye yakup Neşif oğlu'nu kabul etiklerini gösteren manzara

1 — Başkan Hanna Hıdırşah (İnşaat mühendisi)


2 — Üye Yakup Neşif
3 — Üye İbrahim Tahinci
4 — Üye Davut Gürdal
5 — Üye Melek İncidiş
6 — Üye Cemil Ayaz

— 347 —
7 — Üye Yusuf Gençoğlu
8 — Üye Vahit Kavak
9 — Üye Jozef Uslucan
10 — Üye Hanna Aksöz
11 — Üye Şefik Süsün
12 — Üye Şemun Demircioğlu (Sandık emini).
7 — Aho Aydın (1961 - ....... ) Horepiskopostur:
A. Aydın; Nusaybin’in Badibbe köyünde 1809’da doğmuştur. Gev-
riye oğludur. Evlidir ve çocukları vardır.
Ana dili Süryanicedir, Türkçe de bilir.
1944’de Metropolit Timataos Torna Araş tarafından Nusaybini’n
SEDERİ köyündeki Meryem Ana kilisesi cemaatına papaz olarak, 1960
yılında da Episkopos Afram Bilgiç tarafından yine ayni köyün kilise ve
cemaatına Horepiskopos olarak takdis edilerek atanmıştır.
Telif ve eserleri yoktur. Fakat nağmesi gayet lezzetli olup harhangi
bir sesi taklit edebilir kudrettedir.
8 — Abdullah GUlçe (1 9 5 5 -....... ) Papazdır:
A. Gülçe, 1919’da Midyat’ta doğmuştur. Horepiskopos Gabrlel Gül-
çenin oğludur. Evli, çocukları vardır.
Ana dili Süryaniceden başka Arapça, Türkçe de bilir.
5 Şubat 1955’de, Midyat ve Torabidin Episkoposu Afram Bilgiç ta-

Papaz Abdullah Gülçe

— 348 —
Midyat Merkezindeki M A R T İŞM UN İ Kilisesini dış kısmı ile midyat ilçesinin görünüşü

rafından Midyat ilçe merkezindeki Mart İşmuni kilisesi ve cemaatına


Papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
P. Abdullah Gülçe’nin Çalışmaları:
a) Midyat’ta bulunan Mart İşmuni kilisesinin yıllardan beri Metro-
politlik merkezi olduğu halde tamir ve inşaat yüzü görmemişti.
Papaz A. Gülçe, Metropolithaneyi kamilen sıva ve badana yaptırdığın­
dan başka avlusunu da kâmilen beyaz yontulmuş taştan döşettirdi.
b) Metropolithanenin bütün sergisini değiştirilmesi.
c) Mart İşmuni kilisesinin bütün damlarını betonla örtmesi.
d) Ayni kilisenin iç kısmını baştan aşağıya kadar kâmilen, iç du­
varlarını ustalara yontturması, yeni bir şekle sokması.

— 349 —
e) Mihrapları kâmilen yeniden inşa ettirmek nakışlı taşlarla süs­
letmesi.
f) Yeniden bir Vaftiz yeri beyaz, yontulmuş, nakışlı taştan yaptır­
ması.
g) Yeniden bir toplantı salonu (oldukça geniş ve moderndir), av­
luda ilkokul için iki oda ve ortalarında bir salon yaptırması,
h) Avlunun dış kapısını ve duvarını kâmilen beyaz yontulmuş taş­
lardan güzel bir şekilde yaptırması.
j) 444 kilo ağırlığında Elazığ’dan getirdiği eski bir çanı, kuleye
yerleştirmesi.
k) Kilise kütüphanesine, yazdırdığı nadide kitaplar mal etmesi.
l) Kilisenin kıymetli eşya ve kıymetli kitap ve İncilleri için demir­
den bir kasa satın alarak M. S. VII. yüzyılda deri üzerine Estrangele tipi
yazıyla kamış kalemle, başlıkları altın suyu ile yazılmış iki İncil kitap­
larını bu kasaya yerleştirmesi gibi ve daha nice kaleme alınmayan çalış­
ma eseri fiilen yaptıran P. A. Gülçe’nin bunca fedakârlığı zikre değer.
9 — Yusuf Gülçe (1963-.......... ) Papazdır:
Y. Gülçe, Midyat’ta 1926’da doğmuştur. Horepiskopos Gabriel Gül­
çe’nin oğludur. Evli, altı çocuk babasıdır.

Papaz Yusuf Gülçe

Ana dili Süryaniceden başka Türkçe ve Arapça da bilir. Telif eser­


leri yoktur.

— 350 —
P. Y. Gülçe, 1963’de Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafın­
dan seyyar papaz olarak takdis ve terfi ettirilmiş ve kısa bir süre sonra
Adıyaman Mar Bitris kilisesine ve cemaatına 1964’de atanmıştır. Bu
görevde dört yıl kaldıktan sonra da yeniden Mardin Metropoliti Hanna
Dolapönü tarafından Elazığ Meryem Ana kilisesine ve cemaatına nak­
len atanmıştır, halen ayni merkezde bulunmaktadır.
ELAZIĞ SÜRYANİ KADİM MERYEM A N A KİLİSESİ
VE YÖNETİM KURULU

Harbut'taki eski Meryem Ana kilisesi faaliyetten uzak olduğu için


Elazığ'da kurulmuş olan Meryem Ana kilisesinin Süryani Kadim cemaa­
tına aittir. Bu kilisenin cemaatının çalışmasından bahsetmek bir haki­
kat ortaya koymak imkânını verecektir. Şöyleki:
Kutsal İncil'de «Çalışan, Hakkına Müstahaktır» buyrulmaktadır.
1966'dan beri Keban Barajı inşaatına katılanlarla 30 aileye çıkmış olan
Elazığ Süryani Kadim cemaatının desteklenmesinde çalışan ve kilise
ayinlerini yöneten:
a) Naum Ben, b) Yusuf ve Afram Tanoğlu biraderler, c) Diş tab
Yalçın Gazze, d) Başdiyakos Sarkis Yetkin, e) Besim Ulubey, f) Oğuz
Taşo ve bu uğurda gayret gösteren Abdunnur Arslan ve oğulları gibi
maddî ve her türlü hünerleri sitayişle ya dedilen bilcümle varlıklı ve
mütevazi bütçeli cemaat için dahi söylenmiştir denilebilir.
Müteşebbis Kurulu Başkanı Naum Ben hakkında birkaç söz:

Naum BEN

. — 351 —
N. Ben, 1913’de Adıyaman’da doğmuştur. Hacı Naumzadelerden-
dir. Evli, çocuksuzdur. Ancak kardeşi Abdulmesih Ben'in (Nişan ve Yu-
hanna) adındaki oğullarından çalışmak bakımından yararlanmaktadır. İs­
tanbul'daki amcası oğlu İstifan Ben de Naum Ben'in tekliğini aratma-
makta büyük rolü vardır.
Naum Ben, 1945 tarihinden bugüne kadar kilise işlerine hüsnüni­
yetle sarılmıştır, şöyleki:
a) M. S. II. yüzyılda eski Harput’ta kurulmuş olan Meryem Ana ki­
lisesinin her bakımdan korunmasına itina göstermek.
b) Elazığ'daki kilisenin ihtiyaçlarını ikmal etmeğe atanması kay­
da değer.
I — Elazığ Kilisesinde Yapılanlar:

a) Naum Ben, kiliseye kendi malından ihtiyacı temin edecek kadar


su getirmesi,
b) Kilise avlusunun kerpiçten olan duvarlarını taş ve harçla yap­
tırması,
c) Kilise ve müştemilatının harabelikten modern bir şekilde yap­
tırtması,
d) Ruhaniye verilecek hizmet ücretine itina ve ilgi göstermesi gi­
bi bu hizmetler de su işi hariç diğerlerini kendi ve cemaatın malından
yaptırtması bir hakikattir.
Eski Harput’taki Meryem Ana kilisesinde yapılanlar:
a) Eski Harput’taki Meryem Ana kilisesinin yıllardan beri tamir ve
ilgi görmediği halde (eskiliğini kaybetmemek şartiyle) onarttırılması.
b) Giriş kapısına yeniden demirden (herkes açamaz bir şekilde)
yaptırdığı bir kapı.
Bunları yaptırmakla iftihar duyan Naum Ben ve Elazığ cemaatının
gayretleri yad edilir.
10 — Hanna Tapar (1 9 5 3 -......) Papazdır:

H. Tapar, İdil ilçesinin Midih köyünde 1910’da doğmuştur.


1953'de Diyakosluk rütbesinden Papazlık rütbesine Metropolit
Hanna Dolapönü tarafından takdis ve terfi ettirilm iştir. Kendi köyünün
Mar Yakup kilisesi cemaatına atanmıştır.
Evli olup çocukları vardır. Doğru konuşur, hakikatten ayrılmaz sert
mizaçlı bir ruhanidir.
Ana dili Süryanicedir, Türkçe okur yazardır ,orta derecelidir. Telif­
leri yoktur.
II — Melke Tok (1 9 6 1 -....... ) Papazdır:

M. Tok, Idil ilçesinin yine Midih köyünde 1933’de doğmuştur. Pa­


paz Gabriell’n oğludur.
— 352 —
Melki Tok

M. Tok, 1961'de Diyakosluktan Papazlık rütbesine Midyat Torabi-


din Episkoposu İyavennis Afram Bilgiç tarafından takdis ve terfi etti­
rilmiştir. Papaz Hanna Tapar’la müşterek ayni kilisede ruhani hizmet
görmektedir.
Ana dili Süryanice olup Türkçe lisanı orta derecelidir. Başka bildi­
ği lisan yoktur. Evlidir çocukları vardır.
Telifleri yoktur. Mütevazi ruhlu bir ruhanidir.
12 — Yusuf Dursun (1 9 6 7 -.......) Papazdır:

Y. Dursun; Midyat ilçesinin Zaz köyünde 1940’da doğmuş ve 1967’-


de Diyakosluktan Papazlık rütbesine Episkopos Afram Bilgiç tarafından
takdis ve terfi ettirilmiştir. Münhal olan Kerburan bucağının Arbaye
köyünün Mar Gevergis kilisesi ve cemaatına atanmıştır.
Y. Dursun; orta dereceli bir hattatır. Telifleri yoktur.
Ana dili Süryanice olup Türkçesi orta derecelidir. Evli çocukları
vardır. Mütevazi bir ruhanidir.
13 — Cercis Kaplan (1 9 5 3 -.......) :
Cercis Kaplan, aslen Midyat’ın Keferzi köyünde 1915'de doğmuş­
tur. Şabo’nun oğludur. Evlidir, çocukları vardır.
1953’de Midyat ve Torabidin Episkoposu İyavennis Afrem Bilgiç
tarafından Nusaybin ilçesinin Marbab köyü Marbobi kilisesi cemaatına
Papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.

— 353 —
C. Kaplan’ın tahsili ortadır. İyi dereceli hattattır. Kırktan fazla nash
ettiği (kopya yazdığı) Süryanice kitapları vardır. Telifleri yoktur, fakat
Süryaniceden telif edecek kabiliyettedir. Ana dili Süryaniceden başka
Türkçede ortadır, ilk dereceli arapçası vardır.
Atandığı kilise eski ve kayalıktan oyulmuş mağara halinde olan
Marbobi kilisesinin 200 metre mesafesinde yeniden büyük ve yüksek
taş ve kireç harcından yaptırdığı kiilse vardır. Bu kilise köy ağası Maro-
gi Hanna’nın ve köy halkının himmet ve gayretiyle yaptırılmıştır.
Cercis Kaplan mütevazi, iyi meziyetli bir ruhanidir.
14 — Melki Aydın (1953*.......) Papazdır:

Melkl Aydın

M. Aydın; Midyat'ın Ayinvert köyünde 1928’de doğmuş, Papaz Gab­


ile rin oğludur. Ana dili Süryanicedir, Türkçe bilir. Süryanice tahsili or­
tadır. Orta dereceli hattattır.
Episkopos Afram Bilgiç tarafından, 1953’te ayni köydeki Mart İş-
muni kilisesi ve cemaatına Papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
Telifleri yoktur. Evlidir, çocukları vardır. Mütevazi iyi meziyetli bir
ruhanidir.
15 — Abdullahat Özkaya (1 9 6 7 -....... ) :

A. Özkaya; Midyat'ın Enhel köyündendir. 1940'da doğmuştur. Bis-


so’nun oğlu, Papaz İbrahim Özkaya’nın kardeşidir.

— 354 —
Evlidir, çocukları vardır.
A. Özkaya, 1968’de Münhal kalmış bulunan Adıyaman'daki Mar Bit-
ris ve Mar Buluş kilisesi cemaatına, Midyat ve Torabidin Episkoposu
Afram Bilgiç tarafından Papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir .
Telifleri yoktur. Tahsili ortadır. Şimdilik bir çalışması kaydedil­
memiştir. Mütevazi iyi meziyetli bir ruhanidir. An adili Süryanicedir.
Türkçe bilir.
— 16 —

ABDULLAHAT IŞIK
(1927 .......)
Papazdır

A. İşık; Midyatın ENHEL köyünde 1895 de doğmuştur. Kıryo oğlu­


dur. Dul’dur, çocukludur.
Anadili süryanice'dir, başka lisan bildiği yoktur. Süryanice tahsili
iyidir. Telifleri yoktur.
A. Işık; 1927’de Midyat Metropoliti Tematos Torna Araş tarafından
ayni köyün kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
Ruhani olduğu halde, Doğru ve iyi meziyetli olduğunu sezen Midyat
Kaymakamı Akif Rahmi Kocamanoğlu tarafından ayni köyün muhtarlığı­
na tayin edilmiş ve muhtarlık görevini de laikiyle ifa ederek Ruhaniliği­
ne de bir halel getirmemiştir. İyi ahlak ve cömert bir ruhanidir.

— 355 —
— 17 —
SAM UEL AKYUN
(1953 ....... )
Papazdır

S. Akyun; Midyatın Ayinvert köyünde 1926'da doğmuştur. Papaz


Gebriel'in oğludur. Evli ve çocukludur.
1953.de Episkopos Afram Bilgiç tarafından ayni köyün kilise ve ce­
maatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
Telif ve eserleri yoktur. Ana dili süryaniceden başka orta dereceli
Türkçe bilir.
Sert mizaçlıdır. Misafir perver ve cömert bir ruhanidir.
Ayinvert köyünün MARHADBIŞABO kilisesine yaptırdığı onarım
dan başka Yeniden yontulmuş beyaz taştan nakışlı bir Çan kulesi yap­
tırmıştır. Bu kilisede Deri üzerine Estrangele tarzında yazılmış Sürya-
nice 1100, yıllık eski antik bir İncil vardır .
— 18 —
BARSAVM IŞIK
(1913 ....... )
Papazdır'
B. Işık; Midyatın Ayinvert köyünde 1883’de doğmuştur' Kırk yıldan
beri dul kalmış ve çocukludur.
Anadili Süryaniceden başka lisan bildiği yoktur. Telif eserleri de
yoktur.

— 356 —
1913'de Deyrulomür (Margabriel) Manastırı Metropoliti ATHANA-
SİOS AFRAM tarafından ilk olarak Ayni köyün Marhadbışabo kilisesi
ve Cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
B. Işık ile (bu sene vefat eden) Yeğeni Papaz Şahin Aydın’la ayni
köyde yeniden inşa ettikleri Meryemana kilisesine tayin edilmiş ve ha­
len bu kilise ve cemaatının ruhani hizmetini ifa etmektedir.
İyi meziyetli bir ruhanidir.
— 19 —
Melki Gümüş
(1959 ....... )
Papazdır

M. Gümüş; Midyatın Keferzi köyünde 1929’da doğmuştur. Fetro-


sun oğlu olup evli ve çocukludur.
Bu eseri yazan Baş Papaz Aziz Günel bu köyün kilisesinden Diyar­
bakır Meryemana kilisesine tayin olunduktan sonra münhal kalan Ke­
ferzi köyü Mar İzizoel kilisesine Melki Gümüş atanmıştır.
M. Gümüş; 1959’da Midyat Episkoposu AFRAM Bilgiç tarafından
takdis ettirilmiş, mütevazi bir ruhanidir.
Tahsili Süryanice’de ortadır. Türkçe bilir. Telif ve eserleri yoktur
— 20 —
İBRAHİM ÖZKAYA
(1953 ....... )
Papazdır
İ. Özkaya; Midyatın Enhel köyünde 1924’de doğmuştur. Bessonın
— 357 —
oğlu ve Papaz Abdullahat Özkayanın biraderidir.
Evli ve çocukludur.
I. özkaya: 1953’de. Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından ay­
ni Köy kilisesine papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
i. Özkaya, ayni köydeki Mar Kıryakos ve Mar Eşaya kiliselerine,
mesai arkadaşı papaz Lahdo Işıkla hem fikir olarak Mar Eşaya kilisesini
tevsi ve onarımını yaptırarak, Mar kıryakos kilisesine de yeniden bir
çan kulesiyle başka yenilikler yaptırmıştır.
I. Özkan'ın ana dili süryanice olup Türkçeyi de iyi bilir. Mütevazi
ruhlu iyi meziyetli daima güleryüzlü bir ruhanidir.
— 21 —

İBRAHİM AKSAN
(M .S . 1964 ...... )

i. Aksan, Midyatta 1910’da doğmuştur. Papaz İsa'nın oğludur. Dul


kalan annesi tarafından iyi bir terbiyeyle büyütülmüştür. Küçüklüğün­
den beri kendini tahsile vakfetmiş, ilk tahsilini Midyat kilise okulunda
Süryanice, Türkçe ve Arapça lisanlarında yapmıştır.
Kendi gayretiyle bilgi sağlayan İbrahim Aksan, tarih ve lügat bilgi­
lerine önem vererek Süryanice gramerinin hocası sayılabilir fonksiyo­
nuna sahiptir.
i. Aksan, yıllarca kilise ve manastırlarda Süryanice ve Arapça öğ­
retmenliğini yapmış bir çok öğrğenci yetiştirmiştir.
1964’de Midyat ve Tor-Abidin Episkoposu İyavennis Afram Bilgiç

— 358 —
tarafından Papazlık rütbesine takdis ve terfi ettirilen İbrahim Aksan,
Midyat’taki Mar Filiksinos Ahesnoyo kilisesine atanmış, cemaatı tara­
fından takdir edilmiş, halen liyakatla söz konusu olan kilisede dinî gö­
revini yapmaktadır.
İbrahim Aksan, evli, çocuk sahibidir.

Papaz İbrahim Aksan'ın atandığı Mar Filiksinos Ahesnoyo kilisesi­
nin tamirine dair bir kaç söz:
Mar Ahesnoyo (Filiksinos kilisesi, Milattan önce bir puthane ola­
rak kurulduğu rivayet edilmiştir. Hıristiyanlık inkişaf edince, söz konu­
su olan bu kilise, M.S. 538’de Membec Metropoliti Temkinli yazar Fi­
liksinos Mar Ahesnoyo adına izafeten puthanelikten kiliseye değişti­
rilmiştir.
Söz konusu olan bu kilise M.S. 1401’de Moğol hükümdarı Timur
Lenk tarafından kâmilen yıktırılmış, ancak kilisenin güneyindeki dehliz
kısmı ibadete yarıyacak durumda kalmıştı.
M.S. 1959 yılına kadar yıkık kalan bu kilise, ruhanisi bulunan Papaz
İbrahim Aksan ile cemaat el ele vererek kısa süreyle eskisinden daha
iyi bir şekilde yaptırılmıştır. Ayrıca, kilise müştemilâtından dış avlu ka­
pısının üzerine iki oda ve bir toplantı salonu yaptırarak kiliseye eklen­
miştir.
— 22 —
YUSUF KAYA
(1968 .......)

— 359
Yusuf Kaya, Midyat’ın Zaz köyünde 1938’de doğmuştur. Süryanice
lisanından başka Türkçe ve Arapça lisanlarını da bilir. Süryanicede iyi
bir hattattır. Evli, çocuksuzdur.
1968'de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Midyat’ın Erde
köyü kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve atanan Y. Kaya 1969’da
yine adı geçen Episkopos tarafından Savur un Kıllit köyü kilisesi ce­
maatına tayinen verilmiştir. Y. Kaya, liyakatla görevini ifa etmektedir.
Şimdilik telifleri yoktur. Mütevazi ruhlu iyi meziyetli bir ruhanidir.
— 23 —
A D O O N A R
(1962 ....... )
Papazdır
A. Onar; Midyat’ta 1927’de doğmuştur. İnşaat ustası ve Diyakos
iken Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Horepiskopos Numan
Aydın’ın yardımcılığına ve Mar Barsavm kilisesinin cemaatına Papaz
olarak takdis ettirilerek atanmıştır.
Tahsili; Süryanice ana dilinden başka Türkçe ve Arapça lisanların­
da orta derecelidir. Sesi gürbüz, nağmesi gayet hoştur. Hattatlığı orta­
dır. Evli, çocukludur. Mütevazi ruhlu ve iyi meziyetli bir ruhanidir.
— 24 —
İŞ O ŞENGÜL
(1962 ....... )
Papazdır

— 360 —
İşo Şengül; Midyat’ın Ayinvert köyünde 1920’de doğmuştur. Sav-
mi’nin oğludur. Evli, çocukludur.
Tahsili; Süryanice ve Türkçe lisanlarında ilk'tir. Telif ve hattatlığı
yoktur. Seyyar olarak, Diyakosluktan Papazlığa 1962'de Episkopos Af-
ram Bilgiç tarafından, köy muhtarlığından Papazlık rütbesine takdis ve
terfi ettirilmiştir. Zengin, mülk sahibidir.
Yeniden Midyat'ın Kefri köyünün kilise ve cemaatına atanan İşo
Şengül, mütevazi ve iyi meziyetli bir ruhanidir. İngilizce ve Almanca
tercüman oğulları vardır.
— 25 —
MELKİ DEMİRCİOĞLU
(1934 .......)
Papazdır
M. Demircioğlu; Midyat'ta 1899’da doğmuştur. Evli çocuk babası­
dır. Tahsili; Süryanice ve Arapçada orta derecelidir. Türkçe bilir. Telif­
leri yoktur. 1934’de Midyat Metropoliti Timataos Torna Araş tarafından
Midyat'taki Mart İşmuni kilisesine papaz olarak takdis ve tayin edil­
miştir.
Telif ve eserleri yoktur. Mütevazi ruhlu iyi meziyetli bir ruhanidir.
1965 tarihinde Midyat'ta yeni kurulan Mar Şerbil kilisesine yeni­
den tayin olunan M. Demircioğlu, liyakatla ruhani görevini yerine ge­
tirmektedir.
Ayni merkezdeki Mar Şerbil kilisesine gelince; bu kilise hiç yok­
tan varedilmiş bir kilisedir, bu kilisenin ruhanisi Papaz Melki Demirci­
oğlu ile cemaatın ileri gelenleri Mıkdesi İbrahim Kahraman ve arkadaş­
larının gayret ve fedakârlıklarıyla oldukça geniş, yüksek ve kubbeli ola­
rak yeniden inşa ettirilmiş, hatta zamanın hükümeti dahi bu kilisenin
inşaat işine ilgi göstermiş çimento ve demirinin ve ayrıca beş bin lira
nakdi paranın bağışında bulunmuştur, bugün ise bu kilise Midyat kili­
selerinin en yenisi ve en moderni sayılmaktadır. Buna da yeniden bir
çan kulesi yaptırılmıştır.
— 26 —
GABRİEL ARAŞ
(1934 .......)
Papazdır
G. Araş; Midyat'ın Mizizah köyünde 1314’de doğmuştur. Afram’ın
oğludur. Evli çocukludur.
Anadili Süryaniceden başka lisan bildiği yoktur. Süryinecede iyi­
dir.
1934'de Midyat Metropoliti Timataos Torna Araş tarafından Diya­
kosluktan ayni köyün Mar Yuhanna kilisesi cemaatına Papaz olarak tak­
dis ve tayin ettirilmiştir. Telif ve hattatlığı yoktur.

_ 3 6 i -------
Mütevazi iyi meziyetli bir ruhanidir.
Meslektaşı Papaz Süleyman’la ruhani hizmetini liyakatla ifa et­
mektedir.
— 27 —
SÜLEYM AN EKER
(1957 ....... )
Papazdır

S. Eker; Midyat'ın Mizizah köyünde 1928'de doğmuştur. Evli çocuk­


ludur. Süryanice, Türkçe lisanlarını bilir. Orta derecelidir. Telif ve eser­
leri yoktur. 1954’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından ayni
köyün kilise ve cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
Ahlâk ve meziyetli mütevazi bir ruhanidir.
— 28 —
GABRİEL HANNA
(1936 .......)
Papazdır
G Hanna Midyat’ın Ayinvert köyünde 1900’da doğmuştur. Duldur,
çocukludur.
Anadili Süryeniceden başka bildiği lisan yoktur. Eser ve telifleri
yoktur.
1936’da Midyat Metropoliti Temataos Torna Araş tarafından Nusay­
bin ilçesinin Gündük Şükrü köyü Mar Abrohom kilisesi cemaatına pa­
paz olarak takdis ve tayin edilmiştir. Mütevazi ruhlu bir ruhanidir.

— 362 —
Adı geçen Mar Abrohom kilisesi yapıldığında kerpiçten, ufak çap­
ta yaptırılmıştı. Fakat irşad ve teşvikiyle bu kiliseyi köy ağası İskender
Altun ve cemaata yıktırarak yeniden beyaz yontulmuş taş ve betondan
genişçe yaptırılmıştır.

Köy ağası İskender Altun ise mümin ve misafirperver, insanper-


ver bir zattır. Hergün en asgari 40 - 50 kişi sofrasında misafir olarak ye­
mek yemektedir. Yeğeni Şamun Aka ile adı geçen İskender’in oğlu Ma-
rogi Aitun, İskender’e fiilen misafirlere hizmet ve alâka gösteriyorlar.
İskender Altun aslen Habap köyünden olup babasının mülkü ve mi­
ras • alan Gündük Şükrü köyünde 1332’de doğmuş ve bu eserin baskısı
sıralarında 19 Ocak 1970'de ölmüştür.

— 29 —

ŞEMUN DAĞ
(1955 .......)
Papazdır

Ş. Dağ; Midyat’ın Arnas köyünde 1923'de doğmuştur. Evli, çocuk­


ludur. 1955'de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından ayni köyün
kilise ve cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
Ş. Dağ’ın anadili Süryanice olup yalnız Türkçe bilir. Telif ve eser­
leri yoktur. Mütevazi ruhlu iyi meziyetli bir ruhanidir.
Adı geçen köyün kilisesi olan Mar Kiryakos kilisesinin müştemi­
lâtı harabe halde iken Şemun Dağ’ın Diyakosluk zamanında 1936'da,

— 363 —
Midyat Metropoliti Timataos Torna Aras’ın şahsi gayretiyle ve mümin­
lerin fedakârlığiyle bu harebe kısımları tamir ettirerek ibadethanenin
içinde gayet muhteşem yapılı beyaz nakışlı taştan (Midyat taş ustala­
rından İlyas ve Habip ustalara) yeniden mihrab yaptırılmıştır.
— 30 —
YAKUP DEMİR
(1958 ....... )
Papazdır
Y. Demir; Midyat’ın Hapisnas köyünde 1930’da doğmuştur. Evli,
çocukludur.
Anadili Süryanice olup iyi Türkçe ve Arapça bilir .orta derecelidir.
Kilisedeki nağmesi gayet lezzetlidir. Telifleri ve eserleri yoktur.
1958 tarihinde Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından papaz
olarak ayni köyün kilisesi ve cemaatına takdis ve tayin olunmuştur.
Y. Demir bu kilisenin hizmetinde bir kaç yıl kaldıktan sonra Mid­
yat Episkoposu Afram Bilgiç ve Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü
emriyle Mardin'deki Mar Mihayel kilisesi cemaatına tayin edilmiştir.
Yakup Demir iyi meziyetli mütevazi ruhlu bir ruhanidir.
— 31 —
AFRAM ALAN
(1958 ....... )
Papazdır

— 3 64 —
A. Alan Midyat'ın Ayinvert köyünde 1920’da doğmuştur. Evli ço­
cukludur.
Anadili Süryaniceden başka Türkçe lisanını bilir. Telifleri yoktur.
1958’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Keferbe köyü
Mar İstefanos kilisesine papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
1963’de yine Episkopos Afram Bilgiç tarafından münhal kalan Ha-
rapale köyündeki Mar Aho kilisesi cemaatına naklen tayin edilmiştir.
İyi meziyetli mütevazi ruhlu bir ruhanidir.
— 32 —
FETROS A Y
(1963 .......)
Papazdır
F. Ay; Midyat’ın Zaz köyünde 1935’de doğmuştur. Evli, çocukludur.
İsa Ay’ın oğludur. Anadili Süryaniceden başka Türkçe bilir. Telifleri
yoktur.
1963’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Kerboran bu­
cak merkezindeki Meryemana kilisesi cemaatına papaz olarak takdis
ve tayin edilmiştir. İyi meziyetli mütevazi bir ruhanidir.
— 33 —
ASMER İSA BİLGE
(1962 .......)
Papazdır
A. Bilge; Midyat’ın Bate köyünde 1932’de doğmuştur. Evli, çocuk­
ludur. Anadili Süryaniceden başka Türkçe bilir.
1962’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından papaz olarak
Bate köyü kilisesi ve cemaatına takdis ve tayin edilmiştir. Afram Bil-
giç’in yeğenidir. Mütevazi ruhlu bir ruhanidir.
— 34 —
YUSUF BİLEN
(1946 .......)
Papazdır
Y. Bilen; Mardin ilinin İdil ilçe merkezinde 1901 ’de doğmuştur.
Anadili Süryanicedir. Türkçe ve Arapçayı iyi derecede bilir. Telif­
leri yoktur. 1946’da Midyat Metropoliti Temataos Torna Araş tarafından
İdil’deki Meryemana kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve tayin e-
dilmiştir. Evli, çocukludur. Papaz Torna Bilen’in babasıdır.
Y. Bilen, şayanı itimat, mütevazi ruhlu kilise ve cemaatına gayet
bağlıdır.
Ruhaniliğe intisap ettiğinden beri kiliseye bir çok yararlıkları ol­
muş ve kilisede onarımlar yaptırmıştır.
• «, • - ✓

.— 365 —

İ
— 35 —
YUSUF K AYA
(1952 ....... )
Papazdır
Y. Kaya; Midyat'ın Bakısyan köyünde 1934'de doğmuştur. Savmi'-
nin oğludur. Anadili Süryanicedir. Türkçeyi de iyi derecede bilir. Sür*
yanice hattatlığı iyidir, resim ve motif çizme kabiliyeti vardır.
Y. Kaya; 1952’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından adı
geçen köyün Mar İliyas kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve tayin
edilmiştir. Evlidir, çocukları yoktur. Zekâlı ve mütevazidir. Cömert mi­
safir sever bir ruhanidir.
Y. Kaya; eskiden duvar ustası olduğundan fiilen adı geçen kilise­
nin onarımını yapmıştır.
— 36 —
İSA AYKURT
(1967 ....... )
Papazdır

i. Aykurt; Midyat’ın Zaz köyünden olup 1935 yılında doğmuştur. Ev­


li ve çocukludur.
Anadili Süryaniceden başka Türkçe ve Arapçayı da iyi derecede
bilir. İyi dereceli hattattır. Telifleri yoktur, Süryanice öğretmenliği yap­
mıştır.
İsa Aykurt; 1967 yılında babasının yerine Midyat Episkoposu Af-

— 366 —
ram Bilgiç tarafından papazlığa takdis ve terfi ettirilmiş adı geçen kö­
yün kilise ve cemaatına atanmıştır.
1967’de adı geçen Mar İliyas kilisesinde bazı mucizeler belirtilmiş
olduğu etrafındaki İslâm ve Hıristiyan cemaatlardan söylenildiydi, fa­
kat Midyat’ın bazı köylerinde ona benzer mucizeler belirtilmiş denildi­
ğinden bu iş softalığa ve hurafelere girdiğinden geçen mucizenin de
böyle bir taktik oluşu zannedilmiştir.
— 37 —
TO M A BİLEN
(1962 ....... )
Papazdır

T. Bilen; Mardin ilinin İdil ilçesinde 1934'de doğmuştur. Papaz Yu­


suf Bilen’nin oğludur. Evli, çocukludur.
Anadili Süryanicedir, Türkçe ve Arapçada ilkokul mezunudur. Sür-
yanice hattatlığı vardır.
1962’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından papaz olarak
takdis edilmiş ve Adıyaman Mar Bitris kilise ve cemaatına atanmıştır.
Bilâhare Mardin’deki Mart İşmuni kilisesinin cemaatı boşalınca Mar­
din Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından naklen Mardin kilisesine
tayin edilmiş ve halen bu kilisenin dinî görevinde liyakatla çalışmakta­
dır.
Torna Bilen, sert mizaçlı fakat dorğu ve aydın fikirli, güler yüzlü
müspet ilimlere inanır toleranslı bir ruhanidir.
— 367 —
— 38 —
SAM UEL AKDEMİR
(1951 ....... )
Papazdır

S. Akdemir; Midyat’ın Zaz köyünde 1926’da doğmuştur. Savmi’nin


oğludur. Evli, çocukludur. Besim Akdemir adında Operatör Doktor kar­
deşi vardır.
Tahsili her ne kadar ilkokul mezunu isede kendi kendini yetiştir­
miştir. Anadili Süryanice olup Türkçesi iyi derecelidir, Arapçayı Mu­
sul'da tahsil etmiştir.
1940 da Midyat'taki Mar Ahisnoyo kilisesi öğretmenliğini yapmış,
bu sayede epey Süryani öğrencileri yetiştirmiştir. Midyat cemaatının
teveccühünü kazanan S. Akdemir ayrıca Mardin Metropolitinin takdiri­
ne mazhar kılınarak Mardin Mar Bitris kilisesi ve cemaatına papaz ola­
rak takdis ve tayin edilmiştir. Metropolit Hanna Dolapönü tarafından
ayrıca Deyruzzafaran manastırının ruhani okulunun öğretmenliğine ta­
yin etmiş ve bu iki görevi liyakatla başarmıştır.
1951de Papaz Samuel Akdemir bu arada Deyruzzafaran ruhani o-
kulunun öğretmenliğinden başka üye olarak okul idaresinde çalışmış­
tır.
S. Akdemir’in teliflerinden şayanı takdir bulunan Süryanice Gra­
mer kitabı ile yazdığı edebî ve şiir halindeki kitabı, kopye ettiği LET-
HORGİE kitabıdır.
S. Akdemir; aydın fikirli, mütevazi, misafirperver, bilgiseven, iyi

— 368 —
meziyetli, cemaat ve kilisesini seven ve sevdirmiş, tatlı nağmeli bir
ruhanidir, görevini liyakatla becermektedir.
Bu başarılara sahip olan S. Akdemir bu kez yine Mardin Metropo­
liti Filiksinos Hanna Dolapönü'nün emirleri üzerine İstanbul, Beyoğlu
Tarlabaşındaki Süryani Kadim cemaatının Meryemana kilisesinin pa­
pazlığına ve okutmanlığına, ayni zamanda Horepiskopos Samuel Ez-
ber’in yardımcılığına tayin edilmiş ve el’an İstanbul’da görevinin ba­
şındadır.
— 39 —
DAVUT SÖ Ğ ÜT
(1948 ...... )
Papazdır

D. Söğüt; Mardin’de 1906'da doğmuştur. Evli ve çocukludur.


Anadili Arapçadır, Süryanice ve Türkçeyi iyi derecede bilir. Ya­
bancı lisanlardan Fransızca ve İngilizceyi pekiyi derecede bilen Davut
Söğüt’ün maalesef telifleri yoktur. Arapça güzel vaizler vermesini bilir
kuvvetli Arapçası vardır.
1948'de Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından Mardin’de­
ki Kırk Şehit kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
1968’de yine adı geçen Metropolit tarafından İstanbul, Karaköy
semtinde ve Papa Eftim’e ait kiliseye devam eden Süryani Kadim ce­
maatının hizmetine naklen atanmıştır. Sebebine gelince:
İstanbul’daki Süryani Kadim cemaatı bir uyuşmamazlık yüzünden
ikiye ayrılarak bir kısmı Merkez sayılan Beyoğlu Tarlabaşı Süryani ki­
lisesine, diğer kısmı ise adı geçen Papa Eftim'e ait kiliseye kuyumcu
ustası İbrahim Asil'in liderliği altında devam etmektedir. Şu ikinci kı­
sım sayılan cemaatı ruhanisiz kalmaması bakımından, yukarıda açık­
landığına göre Davut Söğüt tarafından bu cemaatın güdülmesi tasvip
ve tensip kılınmıştır. Bu yüzden de Papaz Davut Söğüt muvakkat ola­
rak sayılması ve İstanbul Süryani Kadim ruhanisinin kadrosuna alın­
maması hususunda İstanbul ruhanilerince karar alınmıştır, iyi mezi­
yetli mütevazi bir ruhanidir.
— 40 —
YAKUP DOĞANAY
(1962 .......)
Papazdır

Y. Doğanay; Midyat’ta 1920’de doğmuştur. Musa’nın oğludur. Evli,


çocukludur. Anadili Süryanice olup Türkçe ve Arapça lisanlarını da bi­
lir iyi derecededir, telifleri yoktur. İyi meziyet ve mütevazi bir ruhani­
dir.

— 369 —
/
Y. Doğanay; 1962’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından
Midyat’ta yeni yapılmış Mar Şerbil kilisesi cemaatına papaz olarak tak­
dis ve tayin edilmiştir. Muvakkat olarak bir kaç ay Mardin'e getirilerek
Kırk Şehit kilisesinde hizmet görmüştür.

— 41 —
GABRİEL AYDIN
(1956 ....... )
Papazdır

G. Aydın; aslen Midyat’ın Keferzi köyünden olup 1926 yılında Mid­


yat'ta doğmuştur. Papaz Cercis Aydın’ın oğlu ve Horepiskopos Numan
Aydın'ın kardeşidir. Evlidir, çocukludur, yüksek tahsilde çocukları var­
dır.
Devlet ilkokulundan mezundur, fakat şahsi gayretiyle kendi kendi­
ni yetiştirmiştir. Anadili Süryanice olup Arapça, Türkçe lisanlarını iyi
derecede bilir. 1945'de Midyat’ta Mar Barsavm kilisesi İncil kursu öğ­
retmenliğine, 1955’de İstanbul Süryani Kadim kilisesi Baş Diyakoslu-
ğuna ve yine İncil kurusunun öğretmenliğine görevli kılınmıştır.
1956’da Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Papaz olarak
takdis ve Adıyaman Mar Bitris kilisesi cemaatına atanmış olan G. Ay­
dın, bu arada kiliseyi onarmış ve üç yıl süre içinde bu görevi başardık­
tan sonra bu kez Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından 1959

— 370 —
yılında Mardin’deki Mart İşmuni kilisesi cemaatına naklen tayin edil­
miştir. Bu görevde çalışan G. Aydın'a ayrıca Deyruzzafaran manastırı­
nın ruhban okulunda Suryanice ve Türkçe ders vermek üzere atanmış­
tır.

1967'de Gedik Paşa Süryani Kilisesinin Açılış Töreni

— 371 —
1967'de Gedik Paşa Süryani Kilisesinin açılış günü Cemaat ibadette, vaizve
ayini takip ediyor.

1964'de İstanbul Gedikpaşa Süryani cemaatının ruhanisiz olmasın­


dan yine Metropolit Hanna Dolapönü tarafından Mardin'den naklen ta­
yin edilerek adı geçen cemaata halen ruhani hizmette bulunmaktadır.
G. Aydın; Tarihî bilgide iyidir. Hattatlığı vardır. Telif ettiği:
a) «Tarihte Süryaniler» adında Türkçe kitabı,
b) 1964'de Patrik III. Yakup'un Hindistan'a yaptığı ziyareti hakkın­
da Süryaniceden Türkçeye çevirdiği kitabı,
c) Midyat'a bağlı Deyrulomur (Mar Gabriel) manastırının tarihçe­
sini Süryaniceden Türkçeye çevirdiği,
d) 1965’de Süryani Patriği III. Yakup’un Türkiye'yi ziyareti hakkın-
daki kitabı da, Süryaniceden Türkçeye çevirmiştir.
Süryanice’de çeşitli şiir halindeki beyitler ve tercümeleri de var­
dır. İyi bir ruhanidir.
BU ESERİN YAZARI H. Eps. AZİZ GÜNEL’e SÜRYANİCE İLK
TAHSİLİNDE HOCALIK YAPAN
KORİLLOS YAKUP GEVERGİS
Patrik vekili • Metropolittir
(M .S. 1911)
Yakup Gevergis; aslen Midyat'ın Ayinvert köyünde M.S. 1911'de
doğmuştur. Keşiş AHO ailesinden Keşiş Asmer oğlu Keşiş Gevergis'in
oğludur.
Tahsili: Süryanice, Arapça, Fransızca, Kürtçe ve Türkçe lisanları
bilir.
372 —
İlk tahsilini, adı geçen Ayinvert köyü medresesinde Süryaniceyi,
Arapçayı da Mardin’in Deyruzzafaran manastırında Metropolit Filiksi-
nos Yuhanna Dolapönü’nün eğitiminden kazanmıştır.
Atanışı: Yakup, 1928’de adı geçen Deyruzzafaran manastırında ra­
hiplik silkine girmiş, 1930’da da ayni manastırda tam rahip-kâhin ola­
rak Diyarbakır Metropoliti Diyonnosios Abdunnur tarafından takdis ve
terfi ettirilmiştir.
Yakup, kâhinlik rütbesine yükseldikten sonra adı geçen Ayinvert
(kendi köyü) köyüne dönerek Mar Hadbşabo kilisesine yerleşmiş ve
bu kilisede bir medrese kurarak bizzat bu medresenin başına öğret­
men olarak geçmiştir (X). Bu medreseyi bir süre idare ettikten sonra,
Patrik İğnatios I. Afram Barsavm'ın emirleriyle Midyat’ın Salah köyü
kilisesine tayin edilmiş ve dolayısiyle Süriye'nin Mıharkâ köyü kilise­
sine naklen verildikten sonra Derbesiye, Zahle, Hama, Kudüs şehir ve
köylerin kiliselerinde ruhani hizmetlerde bulunmuştur.
Yakup, 1959’da Patrik İĞNATİOS III. Yakup tarafından, Metropolitli-
ğe terfi ve takdis ettirilmiş ve KORİLLOS lakabını almıştır. Dolayısiyle,
Metropolit takdis edilen Korillos Yakup Süriye Başkenti olan ŞAM şeh­
rinin Metropolitliğine Patrik Vekili olarak atanmıştır. Halen ayni görev­
de bulunmaktadır.
TELİFLERİ: Korillos Yakup’un bir çok dini söylevleri, şiirleri, Men-
zumeleri vardır Bu anda, (Kardeşi Büyük HATTAT Baş diyakos ASMER

(X) Bu satırların yazarı B. P. Aziz Günel, adı geçen Metropolit Korillos Yakup Ayin-
vertte Rahiplik hizmetinde iken yanında ders almıştır.

— 373 —
GEVERGİS'in yardımçılığıyla) Arapçadan Süryanice lisanına yazdığı bir
Lügat (gramer) kitabı vardır ve fakat imkânsızlıktan ötürü henüz ba-
sılmamıştır, bu kitabı özleyen bir çok okurlar vardır.
NASH ETTİĞİ KİTAPLAR:
a) Ayinvert köyü kilisesine Büyük Çapta yazdığı bir İncil kitabı
b) Kerburan köyü kilisesine ve Basibrin köyü kilisesine yazdığı
HİSSAY ve FANKİT kitaplar.
c) Annafora adlı kitaptan nashettiği yirmi adet vardır, bunlardan
birisi Hindistandaki Süryani Metropoliti ATHNASİOS adındaki zat ken­
dine almıştır.
d) MÖLÖGİYE adındaki yazdığı bir kitabı, yine adı geçen Hindis­
tanlı metropolit tarafından alınmıştır.
Patrik Vekili Metropolit Korillos Yakup kariheli ve karekteristik
bir zattır.

— 42 —
YAKUP G Ü N A Y
___ (1954 ....... )
Papazdır

Y. Günay, Aslen Midyatın Keferzi köyündendir. Isa Günayın oğlu­


dur. Evli, çocukludur.
Anadili Süryaniceden başka Tükçe ve Arapça lisanlarını da iyi de­
recede bilir. Telif eserleri yoktur.
1954 yılında Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından Mar-
dine bağlı BENABİL köyündeki Mar Yakup kilisesinin cemaatına papaz
olarak takdis ve tayin edilmiştir. Mütevazi ve kanaatkar bir ruhanidir.
Herkesi canı gibi sever ve herkesten de sevilir, bir simadır.

— 43 —
SEFER GEÇER
(1954 ....... )
Papazdır

S. Geçer; Aslen Midyatın Keferzi köyünde 1908 de doğmuştur. Sav-


minin oğludur. Evli, Çocukludur.
Anadili süryanice olup Türkçe ve Arapça ilk derecelidir.
1954 de Yukarda adı geçen Yakup Günayla berabre bir günde papaz
olarak Metropolit Hanna Dolapönü atrafından takdis ve Mardine bağlı
Kıl’at Mara köyündeki Mar Cercis Kilise ve cemaatına tayin edilmiştir.
Sesi gür ve nüktelidir. Telif eserleri yoktur.

— 374 — >
— 44 —
İBRAHİM SUNAR
(1952 ....... )
Papazdır
İ. Sunar; Aslen Mardin İlinin Cizre İlçesinin BASA köyünde doğ­
muştur. Evli, çocukludur.
Telif eserleri yoktur. Anadili Kürtçe olup Süryanice ve Arapça ile
türkçesi azdır.
1951 de Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından ayni köyün
cemaatına ve Meryemana kilisesine papaz olarak tayin edilmiştir.
Bu köyün cemaatı hernesebebe binaen dağıldıktan sonra kendisine
Kerburan bucak merkezine cemaatsız olarak gelip yerleşmiştir.
Fakir ve perişan durumunda kalan İbrahim Sunar ancak şunun bu­
nun yaptığı yardımla yaşamaktadır. Fakat mükni ve mütevazi bir ruha­
nidir, sesi güzel nağmesi hoş kürtçe şiir halinde ilahi beytleri vardır.
— 45 —
AFRAM ÇELİK
(1948...;..)
Papazdır
A. Çelik; Midyatta 1903’de doğmuştur. Evli, çocukludur.
Anadili Süryaniceden başka Türkçe ve Arapça lisanlarında iyidir.
Telif eserleri yoktur ve fakat Hattatlığı iyidir.
1949 yılında Metropolit Hanna Dolapönü tarafından atanmıştır. Bu
görevde çalışan Afram, bu kez münhal kalan Mardin Mar Bitris kilisesi­
ne naklen getirilerek bu günedek bu kilisede ruhani görevini liyakatla
ifa etmektedir.
— 46 —
CEBRAEL ALLAF
(1943 .......)
BAŞRAHİP
C. Allaf; Mardin’de 1914 de doğmuştur. Bekârdır hiç evlenmemiş­
tir. Ebeveyinleri tarafından ADAK olarak Deyruzzafaran manastırına su­
nulmuştur. İlk ve son tahsilini Süryanice Türkçe ve Arapça Adı geçen
Manastırda yapmıştır. 1969 kadar hiç et yememiş ve yemiyecektir.
1943 tarihinde Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından Ra­
hipliğin ilk basamağından tam rahip olarak takdis edilmiş ve Deyruzza­
faran manastırına müdür olraak tayin edilmiştir.
Anadili Arapçadır, Milli lisanı Türkçe olup Mezhep lisanı da Sür­
yaniceden başka lisan bildiği yoktur.
1969 da Metropolit Hanna Dolapönü’nün emekliği üzerine III. Pat­
rik Yakup tarafından Mardin Metropolitlik vekâletine atanmıştır. Bu

375—
neden’den derkezi Deyruzzafaran kalmayarak merkezi Mardin Metro-
polithaneslndedir.
13/Mayıs/1969 da Türkiyeyi ziyaret etmek hususunda Nusaybin
kapısından Türk toprağına giren ve birinci kez olarak Mardin Deyruzza­
faran manastırını ziyaret eden Kudus Şehrinin Metropoliti tarafından
15/5/1969 günü Metropolit Hanna Dolapönü hasta olduğundan oybirli­
ğiyle verilen karar gereğince Rahip Cabrael Allaf'ı Rahiplikten Baş Aa-
hipliğe takdis ve terfi ettirmiştir.
C. Allaf; Geniş toleranslı, İnsaniyette meşbu, Aydın Fikirli, Müs-
bet ilimlere inanan. Dini farkı gözetmeden insancil olarak düşünür mez­
hebinden olmayanları mezheplilerinden üstün tuttuğunu, herkese hiz­
met etmesini seven, velhasılı bütün meziyetlerde süslü bir ruhanidir.
Çalışmalarına gelince; Tek Cümleyle! Bütün Deyruzzafaran ma­
nastırının içi ve dışı bütün müştemilatiyle beraber alt ve üst olarak
hepsini betonla onarmıştır. Diğer çalışmalarını Deyruzzafaran tarihçesi
kısmında yazılmıştır. Kudus Metropoliti Deyoskoros Luka’nın konuk
kaldığı süre içinde yaptığı dini rütbe takdisi, münasebetiyle hayat hikâ­
yesini bu arada tesbit etmeyi uygun bulduk. İfadesine göre aşağıda ya­
zılmıştır.
— 47 —
METROPOLİT
DEYOSKOROS LUKA
KİMDİR?
(1963 ....... )

— 376 —
D. Luka; Aslen Iraklı olup Musul'da BARTILLI köyünde 1929 da doğ­
muştur. Rahip sınıfından terfi ettiği için hiç evlenmemiş ve evlenmiye-
cektir.
Babası ZA’RE ŞA'YA, Annesi Feridedir.
D. Luka. İlk Taksillni Musulda Mar Matta manastırının seminerinde
yapmış ve Ruhban yüksek okulundan mezundur. Anadili Arapçadır, Fa­
kat Süryanice, Arapça, Farsça, Fransızca, İngilizce, İbranice ve kürtçe
lisanlarını analisanı kadar bilir ve hepsinde tahsil yapmıştır.
Telifi eserleri yoktur. Amma büyük bir vaiz’dir. Gayet neşeli vemu-
tevazi, toleransı geniş, insan sever, Cömert ve Şafketli bir reisi ruha­
nidir.
D. Luka; 1948 yılında Rahip Mülhakî,
1956 d atam rahip terfi ettirmiştir.
1963 de Patrik III. Yakup tarafından Şam Şehrinin Metropolitliğine
terfiden takdis edilmişken bu görevde Patriklik Naibliğine de atanan
Luka, 1969 da Kudus Şehrinin Süryani cemaatı ve Hiristiyanlığın ana
kilisesi bulunan Mar Markos Kilisesine (İsanın son gece yediği yemek
odası) Metropolit iken naklen tayin edilmiştir. Ve halen ayni Me-kezde
Ruhani hizmetini ha etmektedir.
Luka; Türkyede ziyaret ettiği yerler şunlardır.
Mardin, Midyat, Nusaybin, Deyrulomur manastırı, İdil, 6/6/1969da

— 377 —
da Diyarbakır, da altı gün kalmıştır. Bu süre içinde Papaz Aziz Güneli
Baş Papazlığa terfi ettirmiştir. Ve dolayısiyle Ankara ve İstanbulu ziya­
ret ettikten sonra selametle merkezi olan Kudus şehrine dönmüştür.
— 48 —
İBRAHİM TÜRKER
(1961....... )
Rahiptir
İ. Türker; Midyatta 1934 yılında doğmuştur. Bekir’dir, Evlenemez.
1961 de Mardinin Deyruzzafaran manastırına glemiş rahiplik silki­
ne girimşitir. Tahsili; Süryanice, Arapça ve Türkçe ile İngilizce iyidir.
1965 de rahip mulhaki olan İbrahim Türker, Amerika Süryani Met­
ropoliti ATHANASİOS Yeşu Samuel tarafınran Metropolit Hanna Dolap-
önü’nün kararıyle, Tam Rahip olarak takdis ve terfi ettirilm iştir.
İbrahim Türker; Rahipliğe intisap ettiğinden beri Oruçlu ve perhiz­
lidir. İnziva eğitimini sever, sadık ve doğru, mütevazi, iyi meziyetli bir
ruhanidir.
İ. Türker; bu sırada Deyruzzafaran manastırında hem müdür ve
hemde Rahip öğrencilere öğretmenlik yapmaktadır.
— 49 —
İLYAS ÇA N K A YA
(1969.......)
Rahiptir
İ. Çankaya: Midyatın Hapisnas köyünden 1932 yılında doğmuştur.
Bekârdır. Rahip olduğundan hiç evlenemez. Çocukluğundan beri Mar­
din Deyruzzafaran manastırına iltihak eden İlyas Çankaya Rahiplik sil­
kine girmiş, mülhak olarak görevine devam ederken tam rahip olması
için birçok şahsiyet'den İsrar edilmiş isede maalesef redetmiştir.
«Çünkü ben bu rütbeye layik değilim» derdi.
Metropolit Hanna Dolapönü ağır hastalanınca ve osırada Kudus
Metropoliti Deyoskoros Luka'da Konuk olarak Deyruzzafaranda olunca
yine yapılan ısrar üzerine İlyas Çankaya bu ısrarları kabul ederek
25/5/1969da adı geçen konuk Metropolit tarafından, M. H. Dolapönü’-
nün karariyle rahip mulhakiyetinden Tam Rahiplik rütbesine takdis ve
terfi ettirilimiştir.
İlyas Çankaya rahiplik silkine girdiğinden beri perhiz ve oruçlu
olarak inziva hayatını seven bir kimsedir. Sert mizaçlı, doğru ve iyi
meziyetli bir ruhanidir.
Anadili Süryanice olup Türkçe, Arapça ve İngilizceyi pekiyi dere­
cede tahsil yapmıştır. Deyruzzafaran manastırında bir çok öğrenci ye­
tiştirmiş iyi bir eğitimcidir. Tam Rahip olduktan sonra Midyatın Deru-
lomur Manastırına atanmıştır. Telifleri yoktur.

— 378 —
>
• *. v
— 50 —
İLYAS ÖZTAŞ
(1967.......)
Rahiptir

İ. Öztaş; Midyatın MİZİZAH köyünde 1940 de doğmuştur. Bekârdır.


Midyatın Deyrulomur manastırına iltihak ederek rahiplik silkine girmiş
ve tahsilini bu manastırda ikmal etmeğe çalışmaktadır.
Anadili Süryanice olup Türkçede Orta derecelidir.
Halen Rahip mulhaki olarak oruç ve perhizine devam etmektedir.
— 51 —
YAKUP İBRAHİM
(1965.......)
Rahiptir
Y. İbrahim; Midyatın SALHİ köyünde 1939da doğmuştur. Bekârdır.
Anadili süryanice olup Türkçeyi de bilir. Telifleri yoktur.
1965 de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Salhi köyün­
deki Maryakup Manastırına ve cemaatına rahip olarak takdis ve tayin
edilmiştir.
Ahlakça iyi, daima perhiz ve orucuna bağlıdır.
Y. İbrahimin nezaret ettiği Salhi Köyündeki MAR YAKUP Manas­
tırı hakkında kısa bir bilgi:
Mar Yakup manastırı oldukça ibadet hanesi geniş ve yüksek ya­
pılmıştır. III. Yüzyılda BizanslIlar tarafından gayet mühteşem, motiflerle
süslü Tavan Kısmı Harç ve kiremitle eşit olarak üçgen tarzında bir sıra
beyaz harç, bir sıra da kırmızı tuğladan örülmüştür. Turistlik bakamın-

: — 379 —
dan önemlidir görmeye şayandır. Müştamilatı hernekadar yıkılmışsada
yine dikkati celp edecek önemdedir. Bu sıralarda yıkılmış olan Odala­
rını yeniden Midyat Episkoposu Afram Bilgiç ve Yardımcısı Horepisko-
pos Numan Aydının delaletiyle Yontulmuş Beyaz taştan duvarları, ta­
vanlar ise Betonla ve İbadet hanenin de Balık sırtı şeklinde olan Tava­
nın Kiremitleri söküldüğünden Betonda tekrar yaptırılmıştır. Bir ara
Süryani patrikliğinin makamına sahip olmuştur.

— 52 —
SAM UEL A K TAŞ
(1968....... )
Rahip mulhakidir.

S. Aktaş; Midyatın Bakısyan köyündş 1945 de doğmuştur. Bekâr­


dır. Anadili süryanice’dir, Türkçe bilir, orta derecededir. Telifleri yoktur.
1968 de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından rahip mülhaki ola­
rak Deyrulomur Manastırına takdis ve tayin edilmiştir. Çalışkan ve iyi
meziyetli bir ruhanidir.

— 53 —
ŞABO BİLGİÇ
(1962.......)
Rahiptir

Ş. Bilgiç; Midyatın Ayinvert köyünde 1900 da doğmuştur. Dul kal­


dıktan sonra Diyakosluktan Rahipliğe Midyat Episkoposu Afram Bilgiç
tarafından Tam Rahipliğe takdis ve terfi ettirmiştir.
Ş. Bilgiç; Deyrulomur Manastırına atandıkta iaşe müdürü olarak
rahip öğrencilerin ve manastır da iş ve hizmet görenlerin iaşesiyle il­
gilenmektedir. Mütevazi ve iyi meziyetli bir ruhanidir.
Anadili Süryanice olup Türkçe’de biilr. Telifleri yoktur.

— 54 —
İSA ÇİÇEK
(1969....... )
Rahiptir

İsa Çiçek; Midyatın Kefra Taşdo köyünde 1942 de doğmuştur. Pa­


paz Barsavm çiçeğin oğludur. Bekârdır.
Anadili Süryanicedir, Türkçe, Aarapça ve İngilizceyi pek iyi dere­
cede Deyruzzafaran manastırında öğrenmiştir. Tdlifleri hernekadar
yoksada te lif yapacak kudrettedir. Zeki ve çalışkan’dır, sesi, nağmesi
pek lezzetlidir. Müsbet ilimleri peksever. Güzel San’ata pek kıymet ve-
V . i. • -

— 380 —

s
ren bir aydındır. Deyrulomur’un müdürü ve öğretmenidir. Bu manastıra
girdiğinden beri manastırı her bakımdan kalkındırmış, yeni yeni güzel
binalrala donattırmıştır. İnsan sever idaresi beğenilir iyi bir yöneticidir.
Kanaatkâr iyi meziyetli bir ruhanidir. Dünyadan elçektirmiş bir inzivacı
sayılır.
TUR-ABİDİN Episkoposu İYAVENNİS AFRAM BİLGİÇ tarafından
Rahip - Kahin takdis edilmiştir.

— 55 — ,

BARSAVM ÇİÇEK

(1952.......)

Rahiptir

B. Çiçek; Midyatın KEFRA TAŞDO köyünde 1908 de doğmuşt


Evlidir, Çocukludru.
Anadili Süryanicedri. Arapça ve Türkçede orta derecelidir. Telifi
yoktur.
1957 de Midyat Metropoliti Temataos Turna araş tarafından papaz
olarak Beşiri’deki Mar Kıryakos manastırına takdis ve tayin edilmiştir.
Maalesef Cemaatı hicret ettiğinden Yine ayni köyüne dönmek zo­
runda kalmıştır, El'an Adıgeçen Kefri köyünün cemaatına dini hizmeti
görmektedir.

— 381 —
— 56 —
GABRİEL ARSLAN
(1951....... )
Papazdır

G. Arslan; Midyatın BASİBRİN Köyünde 1927.de doğmuştur. Evli­


dir, çocukludur. Horepiskopos Samuel oğlu Hanna'nm oğludur.
Anadili Süryanicedir. Türkçesi oratdır. Kopya ettiği Letorjiye ve
Bayramların merasimine ait iki kitabı vardır. Telifleri yoktur.
1951 de Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından kendi kö­
yünün kilisesi ve cemaatına papaz olarak takdis ve tayin etmiştir. Ki­
lisenin adı Mar DODO olup bu kiliseden başka bu köyde sayıyla 25 ki­
lise vardır, hepsi de eski ve bizanslılara ait oldukları mimarı eserlerin­
den bellidir.
Meryem Mağıdloyto adında ki kiliseyi onarmıştır. Birde G. Arslan-
ın merkezi olan Mar Dodo kilisesini müştemilatıyla beraber yıkık iken
tamir ettirmiştir. Ayrıca Beyaz yontulmuş nakışlı taşlardan içine bir
muhteşe mmehrap yaptırmıştır. Bu kilisede Mar Dodo ve Baminminli
Mafiryan (Patrik mülhaki edebiyatçı, şair, Alim ve büyük yazar) Şem-
nun kabirleri vardır. Mardodo kilisesi VI. yüzyılda kurulmuş bir kilisedir.
G. Arslan; güleryüzlü, cömert, nağmesi hoş, aydın fikirli bir ruha­
nidir. 1969 ağustos ayında Avrupaya giderek İlk Süryanice ayini Alman-
yada icra etmiştir.
— • 382 — ./
Musa Dağ; Midyatın HAH köyünde 1937 de doğmuştur, Bekârdır.
İsa Lahdo'nun oğludur.
Anadili süryanice olup Türkçesi Orta'dır. İlk tahsilini Mardinln
Deyruzzafaran manastırında yapmıştır. Telifleri yoktur.
1960 da Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Nusaybinin
Mar Melki kilisesine Rahip olarak takdis ve tayin edilmiştir.
Mütevazi, iyi meziyetli bir ruhanidir.

— 58 —
AZİZ GÜNEL
(1969.......)
Horepiskopostur

TÜRK SÜRYANİ KADİM TOPLUMU


TARİHİ YAZARININ DÜNÜ •BUGÜNÜ VE
UMUTLARI

Horepiskopos AZİZ GÜNEL'in Dün’ü, Bugünü ve Umutları hakkında


özetle denilebilirki:
1 — Dünü ve Bugünü: Horepiskopos Aziz Günel, Midyat İlçesinin
V
t — 383 —
Keferzi köyünde M.. S. 1919/Mart ayında doğmuştur. Babası İskender
Maravgi, Annesi Verde’dir.
Bu aile HOVACA (Asilzade) lakabiyle anılmaktadır. Bu aile eski­
den beri Kefrezi köyünün Süryani Kadim cemaatının Liderliğini yapmış­
tır.
H. Eps. Aziz Günelin Dedesi Maravgi Davut, Cemaatın liderliğini
yaparken Keferzi köy kilisesinin de İncil’li şammas (Baş Diyakosu) lydı.
1900da bir pazar günü kilisede duada iken Maravgi kiliseden çı­
kartılarak (Keferzi HANİKAN ve HAH köyleri arasındaki dörtyol kav­
şağında) öldürülmüştü. Cenaze, Kefsenk köyü Musliman Seyitleri (İs­
lam Asilzadelerinden) tarafından HAH köyü Meryemana kilisesinin av­
lusunda toprağa verilmiştir.
H. Eps. Aziz Günel’in Babası İskender de küçük yaşta iken Mardin-
deki Deyruzzafaran Manastırının Seminerine yetim olarak verilmiş İlk,
Orta ve Lise Eğitimini bu Seminer de yapmış Süryanice, Arapça ve
Türkçe lisanlarını öğrendikten sonra tekrar doğduğu yer (Keferzi)e dö­
nerek babasının görevlerinde bulunmuştur.
Adı gçen İskender, 1914-1915 badirelreinden kurtularak Midyatta
yerleşmiş bulunduğu sırada 1920de UŞANO Pazarında hayata gözyum-
muş ve Midyat MartİŞMUNİ kilisesinin avlusunda toprağa verilmiştir.
Ölen İskenderin yerine, oğlu Abdulkerim geçmiş ve yine yukarda
adı geçen HACO ağanın teşvikiyle Süriyede'ki Akrabaları İsmail giller
tarafından, Abdulkerim, Midyattan Köyüne (Keferzi) gelirken, Halah
köyü ile Keferzi köyü arasında 22/Aralık/1928 de öldürülmüş Cesedi
köye getirilerek MAR İZİZOEL kilisesinin içinde kuzey yönünüdeki ikin­
ci kemerin altına gömülmüştür.
a) Eğitimi ve Öğreticiliği:
Aziz Günel; 1928 de öldürülen ağabeyisi tarafından Keferzi
köyünde kurduğu köy Medresesinde Süryanice ve Arapçayı Temerzi
köyünden ve Mardin Koleji mezunu bulunan GEVERGİS adındaki öğ­
retmenin eğitiminden ilk tahsilini almıştır. Ağabeyisi Abdulkerimin öl­
mesiyle dağılan medreseden sonra Aziz Günel, Annesi Verde tarafın­
dan Midyat ilk okuluna getirilip kaydettirilmiştir.
1930 da Midyat ilk okulunda Türkçe tahsilinden sonra aile imkân­
larının yetersizliği yüzünden daha fazlasına katılamamış isede özel
gayretiyle altı yıl derlediği kitapları etüd ederek yetişmesine imkân
aramıştır (X) ve bu sayede Türkçe, Arapça ve Süryanice üzerinde bir
güç kazandığına dostları da inanmaktadır.

(X) Kütüphanesindeki 400 cilt kitap arasında: a) Kitabı Mukaddes (Tevrat ve Incil -
Zebur), b) Kur’an-ı Kerim, c) Tefsirler, d) Türk Ansiklopedisi, e) Tarih, f) Felse­
fe) , g) Theologiye, h) Edebiyat, j) Gramerler, k) Klasik eserler, I) Aritmetik,
m) Musiki, bölümlerine göre tasnif edilmişlerdir.
/
1 ' — 384 —
Aziz Günel, Keferze köyünün Muhtarlığını 1938de kazanmış ve
1940 da da Askere alınınca Otuzüç ay Çatalca, Hadımköy, B. Çekmece,
Sındırğı, Adana da çalışmış ve nihayet Akhisarda 28. Şubat’ 1944 de
terhis olmuştur.
Aziz Günel Köyüne dönünce tekrar muhtarlığa seçilmiş olup civar
köylerdeki İslam ve hıristiyan halkın sempatisini de kazanmıştır.
Yukarda bahsedilen ailevi düşmanlıklardan ötürü ecdadının uğra­
dığı afetlere düşmemek için ve «KÖTÜLÜĞÜ İYİLİKLE» karşılamak ge­
rekçesine uyarak bu müsbet havanın mevcüdiyeti altında keferze köyü­
nün Mar İZİZOEL kilisesinin de ihtiyacına binaen bir köy medresesi kur­
muş ve bizzat bu medresenin başına geçmişti. Kırk dokuz öğrenciyi
Süryanice ve Türkçe de yetiştiren Aziz Günel’in öğrencileri bugün için
Diyakos ve Başdiyakosluğa kadar yükselmişlerdir.
b) HATTATLIĞ I ve NASHETTİĞİ ESERLER:
Dini ve Felsefi kitapları kendi elyazısiyle eski usul üzerine KAMIŞ
Kalemle EXSTRA Kağıt üzerine nashetmeğe (Başkasının eseri olup nak­
len yazmak) başlamıştır.
1970 Yılına kadar nashettiği kitaplar:
1 — Süriyenin Homs şehrinin hali Metropoliti olan Mar Milatios
Barnaba’nın şahsına ait MUŞE BAR KİFO adındaki kitap 1950
2 — Süriye'nin Homs şehrinden ve halen Amerikada görevli bu­
lunan Papaz Abdullahat Domato'nun şahsına ait MIADIDONO adındaki
kitap 1951
3 — Ayni kişiye ANAFORA adındaki kitap 27/8/1959
4 — Suriye'nin Kamışlı ilçesinde mukim Şammas Gabriel Kas A-
ho’nun şahsına ait SUR’OFO adındaki kitap, 1949
5 — Ayni kişiye İTHİKON adındaki kitap 1949
6 — Ayni kişiye ABDYEŞU adındaki kitap, 1950
7 — Ayni kişiye KTOBO DŞAFİR DUBORO, (İşhim ve Tıkso
Dköhne adındaki kitaplar bir arada) ve yazarın da yanında telif edip
kattığı bir kaç Türkçe, Süryanice ve Arapça beyitler.
8 — Ayni kişiye MİMRO DMERDUTHO 1. 2. cilt. 24/11/1957
9 — Ayni kişiye KTOBO DEŞBİTHO adındaki kitap 1950
10 — Süriye’nin Kamışlı ilçesinde mukim İsa oğlu Anter’in şahsına
ait ŞBİTHO - İŞHİM adındaki kitaplar bir arada 1952
11 — Süriye’nin Kamışlı ilçesindeki Mar Yakup kilisesine yazdığı
Büyük Oruç’a dair HİSSAY kitabı 5/10/1953
12 — Ayni kiliseye yazdığı Büyük Oruç’a dair FANKİT kitabı 1954
13 — Ayni kiliseye ait Horepiskopos Melki’ye ithaf edilmiş birinci
Koro’ya dair İşhim kitabı 1957

385 —
14 — Ayni kiliseye ait Mecit Asfar’a ithaf edilmiş ikinci Koro'ya
dair Işhim kitabı 1957
15 — Kamışlı ilçesinde mukim (Suriye) Şükrü Kavmi’nin şahsına,
Türkçe, Arapça ve Süryanice lisanlarıyla yazdığı MEDİHA kitabı 4 /7 /
1959
16 — Amerika B. D.'deki Süryani Kadim Cemaatı Metropoliti Atha-
nasios Yeşu Samuel'in teklifi üzerine ve ücreti mukabilinde (Büyük
çapta, kamış kalemle, PŞİTTA aslına göre, resimli ve motifli 500 sayfayı
geçen, teklif edenin hayat hikâyesi de son sayfalarına eklenmek sure­
tiyle) yazdığı kilise tertibi üzerine İNCİL kitabı 1966.
Dış memleketlere yazdığı bu kitaplar arasında bir de Türkiye’deki
kiliselere ve kişiye ait olarak yazdığı kitaplar şunlardır:
1— Kefri köyü kilisesi (Mar Yakup) için KUDOŞ İTO adındaki ki­
tabı 20/5/1949 ^
2— Ayni köy kilisesine KUDOŞ İTO adındaki Hissay kitabı 1951
3— Ayni kilise için İŞHİM adındaki kitap 1951
4— Kıllıt köyü kilisesi için İŞHİM kitabı 1952
5— İdil ilçesi merkezindeki kiliseye İŞHİM adındaki kitap 1953
6— Hah köyü Meryemana kilisesine yazdığı kilise tertibi üzerine
Süryani ve Gerşunice (Hat Süryanice, meal Arapça) büyük çapta, re­
simli ve motifli büyük İNCİL 1952
7— Midyat'ın Mar Barsavm kilisesi için Horepiskopos Numan Ay-
dın'ın teklifi üzerine, büyük çapta, kamış kalemle, Süryanice, Arapça
ve Türkçe lisanlarıyla, kilise tertibi üzerine büyük İNCİL kitabı 1953
8— Ayinvert kilisesi için Papaz Samuel'in isteği üzerine ANAFO­
RA kitabı 1953
9— Arnas köyü Mar Kiryakos kilisesi için Büyük Oruç'a dair Fan-
kit kitabı 1954
10— Midyat Mart İşmuni kilisesi için Büyük Oruç'a dair haftanın
günlerine ait 1.2. koro'lara ait Fankit kitabı 1951
11— Midyat'ta mukim Horep[skopos Numan Aydın'ın şahsına, MİN-
NARET-EL-IKDAS adındaki kitap 1950
12— Midih köyü kilisesi için İŞHİM kitabı 2/10/1953
13— Basibrin köyü kilisesi için ANAFORA kitabı 1954
14— Sederi köyü kilisesi için İşhim kitabı 1954
15— Keferzi köyü (yazarın köyü) kilisesi Mar İzizoel’e MIADIDO-
NO kitabı 1949
16— Ayni kilise için AMAD (vaftiz) kitabı 1949
17— Ayni kilis için Büyük Oruç'a dair HİSSAY kitabı 1950
18— Ayni kilise için KANDİL adındaki kitap 1951
19— Ayni kilise için Süryanice, büyük çapta, kamış kalemle, PŞİF-

— 386 —
TA'a göre, motifli ve resimli, kilise tertibi üzerine büyük İNCİL (arasın­
da Türkçe de bulunur) 1959
20— Diyarbakırlı Selim Palah için yazdığı MEDİHA kitabı 12/2
1963.
Yukarıda gösterilen toplam olarak 36 kitaptan İNCİL olanlar 40x65
eb'atta 800 sayfa tutanlar vardır, İncil olmayanlar da 100 ilâ 600 sayfa
bulanlar vardır.
c) Telifleri:
Telifleri arasında: a) Süryani Metropoliti Temataos Torna Aras’ın
ölümüne dair şiir halinde 242 beyitten mürekkep Mersiye kitabı 28 Şu­
bat 1947 (Kafiyesi alfabetiktir).
b) Süryani Patriği büyük bilgin tarih hocası İğnatios I. Afram Bar-
savm'ın ölümüne dair, 7 bölü, 70 sayfayı kapsayan, 280 beyitten mürek­
kep kafiyesi alfabetik olarak şiir halinde Mersiye kitabı 1959.
c) «Türk Süryaniler tarihi» isimli işbu eser(x )
d) Ruhaniliğe geçişi:
Aziz Günel, dünyevî işlerden sıyrılmak fikri hergün bir kat daha
yüreğine işlerken, Midyat Metropoliti Temataos Torna Araş tarafından
1939 yılında Afudyakno (Diyakos) rütbesine, 1950'de Metropolit Han-
na Dolapönü tarafından İncili Şammaslığa (Başdiyakos), 1952’de de
Keferzi köyü Süryani cemaatının isteği üzerine Patrik İğnatios I. Afram
Barsavm'ın tasvibiyle Midyat Episkoposu İyavennis Afram Bilgiç tara­
fından Papazlık rütbesine terfi ve takdis edilmiştir.
«Türk Süryaniler tarihi» isimli eserini başarıyla bitirip Türk
Süryani Kadim Metropoliti Hanna Dolapönü’nün tetkikine sunan
Papaz Aziz Günel, adı geçen Metropolitin takdirlerine mazhar olun­
ca, bu eseri meydana getirdiğinin mükâfatı olarak Aziz Günel'i Papaz­
lıktan Horepiskoposluk rütbesine terfi ettirilmesi Metropolitçe uygun
bulunmuştur.
O sırada Deyruzzafaran manastırına ziyaret maksadiyle gelen
nuk Kudüs Metropoliti Diyoskoros Luka'ya bu görev, Metropolit Hanna
Dolapönü tarafından tevdi edilmişti (zira o sırada M. H. Dolapönü felç
hastasıydı).
Hastalığından ötürü bu terfi merasimini yerine getiremiyeceğini
anlayan M. H. Dolapönü, yerine adı geçen konuk Metropoliti görevlen­
dirmişti.
Deyruzzafaran manastırının kilisesinde 16 Mayıs 1969 Cuma günü
sabahı konuk Metropolit Diyoskoros Luka’nın ayin icrasiyle Azîz Gü-

(X) Türk Süryani Toplumu tarihinin müsveddeleri üzerinde Emekli Ordu Donatım
Albayı Amme İdarecisi İbrahim Eroğlu'nun çalışmaları zikre değer.
t/
- 387 -
/
I

nel'i Papazlıktan Horepiskoposluk (Başpapaz) rütbesine takdis ve ter­


fi ettirmişti.
Papaz Aziz Günel, 1953-54 yıllarında Adıyaman Süryani cemaatı­
nın ruhani işlerini görmek amacıyla görevlendirildiği sıralarda uğradı­
ğı Diyarbakır Meryemana kilisesinde icra ettiği birkaç ayin üzerine Di­
yarbakır cemaatındaki etkisine binaen; bu cemaatın Mardin Metropoli­
ti Mar Filiksinos Hanna Dolapönü'ye yaptığı İsrarlı müracaatına karşı­
lık Mardin Metropolitliğince Diyarbakır Meryemana kilisesine 18/12/
1957’de naklen tayin edilmiştir,
e) Toplumları yaklaştırıcılığı:
P. Aziz Günel, 1957'de Diyarbakır Meryemana kilisesi ruhani hiz­
metine başladığında yıllardan beri Süryani cemaatiyle Diyarbakır Er­
meni cemaatı arasındaki soğuk havayı peyderpey yumuşatmağa muvaf­
fak olmuştu. Hatta Ermeni cemaatının ruhani reisi olan Der Arşen vefat
ettikten sonra, P. Aziz Günel; Ermeni cemaatının bütün dinî hizmetle­
rini fahrî olarak görmüştür. Kendi kilisesinde Pazar günleri sabah saat
10.30'dan itibaren, saat 12’ye kadar da Ermeni kilisesinde ikinci ayin
icra ederken, her iki cemaatın teveccühünü kazanmıştı. Bu durum Er­
meni cemaatının hoşuna daha fazla gidiyordu. Ermeni cemaatına te­
melli bir ruhani gelinceye kadar keyfiyet bu merkezde idi.
P. A. Günel bu arada Diyarbakır İslâm toplumuyla da irtibat kurmak
amacında olup eskiden beri Diyarbakır İslâm ve Hıristiyan cemaatları
arasındaki soğukluğun bir an önce kaldırılmasına ait temenni ve teşeb­
büslerinin başarısına erdi. Ancak sokaktaki adam dinî toleransça geliş­
memiş olduğundan sık sık üzücü olaylara da sebep oluyordu. Bu hal
karşısında İdarî makamlardan yardım istenince, kilisenin ve ruhanisi­
nin devamlı emniyeti için iki görevli tahsis edildi. Hatta, bir de kilise
bölgesinde bir telefon bağlantılı kulübe kuruldu. Beşerî münasebetle­
rin çeşitli fırsatları sonunda komşuluk gelişti. Bu hususta Diyarbakır
Müftüsü merhum Molla Halil ve Halefi Sayın Diyarbakır Müftüsü Salih
Tanrıverdi ile Hazreti Muhammed’in Ahitnamesi (1) üzerinde duruldu.
Bu Ahitnamede (Hıristiyanlar ve kiliselerin siyaneti) hakkındaki istek­
lere uyulmasını camilerde de yayınlattı. Halkın tutumu yumuşamağa
başladı. Mensuplarının cami ve kiliseyi ziyaretleri üzerine halkın yakın­
lığı da gittikçe artıyordu. Bu yakınlıklar; tüccar, çiftçi, doktor, öğret­
men, idare, ordu ve basın mensupları arasında da sağlanmıştı:
1960 Devrimi sırasında Merhum Cemal Gürsel’in iltifatiyle(X) bu

(1) Sahife 55 bk.


(X) Öğrenciliğimde iki Süryani öğrenci arkadaşım vardı. Onlar temiz ve sadık kim­
selerdi. Bu yüzden Süryanileri çok severim. Vaktim müsait olsa da kilisenizi ve
Süryani toplumunu ziyaret etsem, vatandaşlarıma selam ve sevgilerimi iletiniz.
Buyurmuştu.

— 388 —
yakınlaşma taçlandı. Bu yakınlaşmaların bir sonucu olarak; Aziz Günel
1966-67 yıllarında Diyarbakır Urfakapı bölgesindeki GAZİ ilkokulunun
Okul Aile Birliği başkanlığına getirildi. P. Aziz Günel’in bu okula Nato’-
nun Diyarbakır’daki Askerî üssünden maddî ve ayni yardımların deste­
ğiyle okul bina ve çevresinin noksanları tamamlandı.
1968-1969 yıllarında da Diyarbakır Akşam Ticaret Lisesi Okul Aile
Birliği başkanlığına da getirildi.
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay da Diyarbakır’ı ziyaretlerinde Papaz
Aziz Günel ile görüştüler.(XX)
Papaz Aziz Günel, her semavi dinin kutsiyetine inandığından insa-
niyetçilik gereklerine maddî ve manevi gayretleriyle ortak olmuş­
tur. (XXX)
1965 yılında Diyarbakır’da Nato tatbikatı sonunda yabancı müşa­
virlerin kiliseyi ve ruhani Papaz Aziz Günel’i ziyaretlerinde cereyan e-
den bir görüşmede «Türkiye'de Din, Dil, Irk ve Renk ayırımı gözetilmek­
sizin tam bir eşitlik içinde yaşandığını» belirtmiş ve Yeşilada Kıbrıs’da
bir ruhaninin idareyi elde tuttuğuna göre toplumlar arasında beklenen
eşitliği göstermemesi garabetine değinmiştir.
2 — ÜMİTLERİ:
1961 Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının bahşettiği imkânlar saye­
sinde toplum gelişmesinin devam edeceğine inancı daimidir.

BİR TARİHİ ZİYARETİN HATIRASI


ŞINORK KALUSTYAN
Türk topraklarında yaşayan Ermeni cemaatının
Patriği - Başepiskopos

Ermeni cemaatının Patriği Sayın kadasetli Şınork Kalustyan, 24 Ha­


ziran 1969 Salı günü, beraberinde bir baş rahip, iki papazla Diyarbakır’a
teşrif edeceklerinin haberi alınınca, Diyarbakır Ermeni cemaatı ruhani
reisi Papaz Giragos Tokatlıyan’ın yönetiminde Ermeni cemaatının kili­
sesi yönetim kurulu ve cemaatın ileri gelenleriyle, Süryani cemaatının
ruhani reisi Horepiskopos (Başpapaz) Aziz Günel'in yönetiminde Sür­
yani Kadim ve Süryani Katolik kiliselerinin yönetim kurulları ve ce­
maatlarının ileri gelenleri birlikte, Maden ilçesiyle Elazığ ilinin sınır­
larını bağlayan Hazar gölünün sahiline kadar gelen Sayın Patriği karşı­
lamağa gidilmişti.
Diyarbakır’a teşrif eden Patrik Ş. Kalustyan, ilk gece Ermeni kili-

(XX) Papaz Azizin Türklüğüyle iftihar ediyorum. Buyurmuştur.


(XXX) Başpapaz Aziz Günel'in Deyrulömer ve Deyruzzafaran seminerlerinden ka­
zandığı iki Diplomalardan başka ÖZEL HATIRA kitabın da kayıtlı yeril ve ya­
bancı Ziyaretçilerinden de 220 takdir ve teşekkür vesikalar kazanmıştır.

— 389 —
Patrik Kalustyan Süryanî Kadim patriklerine ait patriklik makamında otururken
görülüyor. Yanındaki zat Patrik Vekili Başrahip Cebrail Allaf'tır
ı

390 —
Patrik Kalustyan Deyruzzafaran’da ruhaniler tarafından karşılanıyor

Patrik Kalustyan Deyruzzafaran’a varışını ve halk tarafından


sevgiyle karşılanışı görülüyor

— 391 —
Patrik Kalustyan Deyruzzafaran Patriklik makamında vaiz veriyor

1964 yılında Süryani Patriği İğnatios III. Yakup İstanbul’da Ermeni Patrikhanesini zi­
yareti sırasında Sayın Ermeni Patriği Şınork Kalustyan’la görüşürken. Yanında oturan
Mardin Metropoliti H. Dolapönü, ayakta Papaz G. Aydın görülmektedir

— 392 —
Patrik Kalustyan Deyruzzafaran manastırına girerken ruhani ve halktan
merasimle karşılandığını gösteriyor

— 393
Patrik Kalustyan Mardin Deyruzzafarandaki hatıra defterine intihalarını yazıyor

sesinde konuklamış, sabahı, Ermeni kilisesinde dini ayini icra ettikten


sonra haşiyesiyle beraber Başpapaz Aziz Günel’i de alarak, Mardin
Süryani Kadim cemaatına ait Deyruzzafaran (Tarihi manastır) manas­
tırını ziyaret etmeğe gitmişlerdi.
Bu tarihî ziyareti ifa eden Patrik hazretlreini, manastırın iç kilise­
sine (büyük bir merasimle karşılanarak) alındı.
Konuk Patriğin (hoşgeldiniz) şerefine Süryani Kadim Başpapazı
Aziz Günel tarafından bir Türkçe konuşma yapıldıktan sonra, Patriği,
özel makama oturtulmuş ve hazırlar tarafından sevinçle eli öpülmüştür.
Mardin Süryani Metropoliti Filiksinos Hanna Dolapönü’yü ziyaret
eden Patrik Ş. Kalustyan, Metropoliti hasta olduğunu görünce mütees­
sir olmuş ve fakat moral takviyesinde bulunmaktan da geri kalma­
mıştı.
Deyruzzafaran manastırında konuk Patriğin şerefine verilen ziya­
fetten sonra manastırın hatıra defterine intihalarını kaydeden Patrik,
gerisin geriye Mardin’e gelmiş ve Mardin'deki Süryani Metropolitliği-
ni ziyaret ederken 800 küsur yıl önce Elazığ Harput kilisesine mahsus
Diyoskoros Theodoros (Maraş Metropoliti) kalemiyle Estrangele ti­
pinde başlık ve bazı sayfaları altınla deri üzerine altın ve rengarenk
motiflerle süslenmiş iki cilt İncil kitaplarını tetkiki neticesinde hayret
etmişti.

— 394 —
Diyarbakır’a dönen Patrik, Perşembe günü saat 17 sularında Diyar­
bakır Süryani Kadim cemaatının Meryemana kilisesini ziyaret eden Er­
meni Patriği Şınork Kalustyan, Süryani cemaatı ve ruhani reisi Başpa­
paz Aziz Günel tarafından merasimle karşılanarak, Meryemana kilişe-
sindeki Patriklik makamına oturtturuldu. Bu arada Başpapaz Aziz Günel
Patriğe hoş geldiğine dair Türkçe olarak bir konuşmada bulunduktan
sonra Patrik hazretleri de, dini ve tarihi bir konuyla memnuniyet ve te­
şekkürlerini beyan ederek kilisede hınca hine Ermeni ve Süryani Kadim
cemaatından taşarken alkışlar arasında kıymetli konuklarını teşyi et­
mişlerdi.
Diyebiliriz ki 1000 yıldan beri ilk olarak, Diyarbakır Süryani Erme­
ni Kadim Meryemana kilisesini ziyaret eden Ermeni toplumunun Pat­
riklerinden Şınork Kalustyan Hazretleri birincisi olmuştur.
Konuk Patrik, ifa ettiği bu nezaket ziyaretleri sayesinde Süryani
Kadim ve Ermeni cemaatları arasında gayet yumuşak ve samimi bir ha­
va esmesinin parlak bir sembolü olmuştur.

Türk Ermenileri Patriği


Baş Episkopos Şınork Kalustyan
(Kısa biyografik not)

1913 yılında, Yozgat ilinin Çayıralanı ilçesine bağlı İğdeli köyünde


dünyaya gelmiştir.
1922’de Amerikalı misyonerler tarafından Beyrut’a götürülmüş ve
ilk tahsilini orada ikmal etmiştir.
1927'de Kudsişerif Ermeni Patrikliği ruhban okuluna kabul edile­
rek, orta ve mesleki tahsilini orada tamamlamıştır.
1935’de Kudsişerif Ermeni Patriği müteveffa Baş Episkopos Tor-
kom Kuşakyan tarafından rahip olarak takdis edilmiş ve 1941 yılına ka­
dar Kudüs’teki Mar Yakup manastırında muhtelif görevlerde bulunduk­
tan sonra, ayni yıl Antilias’daki (Lübnan) Ermeni Gatolikosluğu ruhban
semineri müdürlüğüne tayin edilmiştir.
1945'de Londra Ermenileri ruhani memurluğu göreviyle Ingiltere'­
ye gönderilmiş,
1948’de ise ayni görevle Amerika’nın New York çevresine nakle­
dilmiştir.
1952 yılında Kaliforniya Ermenileri murahhaslığına seçildiğinden,
orada çalışmıştır.
1955’de Ermeni Kilisesinin bugünkü Katolikosu (Baş Patrik) kud-
siyetli I. Vazken Hazretlerini seçmek üzere, bütün dünya Ermenilerinin
iştirakiyle Eçmiyazin’de toplanan mecliste delege olarak bulunmuş ve
bu vesile ile Katolikos Hazretleri tarafından Episkopos olarak takdis
edilmiştir.
— 395 —
1956’da Kudüs’e dönmüş ve orada üç yıl süre ile, Patrik'ten sonra
en yüksek görev olan Lusararabed’lik (Grand Sacristan) vazifesinde
bulunmuştur.
1961'de ise Türkiye Ermenileri Patrikliğine seçilmiş olup, halen bu
görevi ifa edegelmektedir.

BÖLÜM : 23
GENEL CETVEL
KİTABI M UKADDES’TE KAYITLI BULUNAN
ÖNEMLİ OLAYLARI GÖSTEREN CETVEL (1)

Kitabı Mukaddes’te (TEVRAT, ZEBUR ve İNCİL) kayıtlı bulunan, ge­


lip geçmiş önemli olayları, yerli yerince ve tarihince göstermek imkâ­
nına varılmıştır. Bu imkân içinde Adem’in yaradılışından Hazreti İsa'nın
(Miladın) doğuşuna kadar devam edip gelmiş geçmiş olayları cetvel
halinde sayın okurlarıma sunmak şerefine nail olacağımdan eminim.
Sayın okuriar, bu hizmetime karşı bana ödeyecekleri bir DUA’dan baş­
ka bir isteğim yoktur; Dualarından beni mahrum etmedikleri takdirde,
onlar da manen vicdani görevlerini yerine getirmiş olacaklardır.
Malüm olduğu veçhile, ESKİ TARİH, yani Adem’in yaradılışından,
Hz. İsa’nın doğuşuna kadar gelen yılları, sayıp toplanması yolunda ge­
rek isabetli tarihçiler olsun, gerek Kitabı Mukaddes’in tercüman ve
müfessirjeri olsun, büyük gayretler sarfederek, yanlışlığa meydan ver­
meden, samimi ve münezzeh bir cetvel bize bırakmışlardır.
Ufacık kitaplığım arasında bu eserime dair bazı bilgiler ararken,
bu cetveli koruyan kitaptan (1) seve seve şu önemli olayları yine cet­
vel haline kopya etmek ve bu esere eklemek lüzumunu hissettim. Bu
tarihi buluş her ne kadar bugünkü Arkeoloji bilimi nazarında abes ka­
çacağı korkusu korunmakta isede ve fakat dincil kişinin başı kutsal ki­
taplara bağlı olmasından bu tarihi de kabul etmesi ve tasvip etmesi
haktır. Bu sebepten, bu tarihi buluş: yani Adem’in yaratılış gününden
İsa Mesih'in doğuşuna kadar gelmiş geçmiş genel yıllar toplamına ina­
narak (X) (4004-dört bin dört) yıl olduğu kabul edilmiş ve bu toplamı
6 Süre’ye ayırmak imkânına sahip olunmuştur. Şöyleki:
BİRİNCİ SÜRE
Yaratılışın ilk gününden Hazreti Nuh’un tufanına kadar (1656) yıl
toplanmıştır.
İKİNCİ SÜRE
Hz. Nuh'un Tufan'ından, Hazreti İbrahim’e kadar (426) yıl toplan­
mıştır.

(I) Mürşit EL Talibin eserinden (MÜRŞİT - ELTALİBİN adlı eser)


(X) Ibranice Tercümesine göre

— 396 —
ÜÇÜNCÜ SÜRE
Hz. İbrahim’den, İsrail oğullarının Mısır'dan çıkışlarına kadar (430)
yıldır.
DÖRDÜNCÜ SÜRE
İsrail oğullarının çıkışından, Hz. Süleyman'ın Kudüs şehrinde inşa
ettiği ünlü ibadet evinin (tapınak) kuruluşuna kadar (480) yıldır.
BEŞİNCİ SÜRE
Hz. Süleyman’ın tapınağının kuruluşundan, Babil esaretine kadar
(424) yıldır.
ALTINCI SÜRE
Babil esaretinden, Hazreti İsa’nın doğuşuna kadar (588) yıl toplan­
mıştır.
Genel olarak (4004) yıl olarak kabul olunmuş ve bu toplam üzeri­
ne bugüne kadar tarih alıp yürümektedir. Hazreti İsa’dan, içinde bu­
lunduğumuz (1968) yılına kadar gelip geçmiş yılların genel toplamı, de-
mekki: (5672) yıl kabullenmiştir.
Bu kez Süre’den Süre’ye vukuu bulmuş olaylar, isim ve tarihiyle
kaydetmeğe çalışalım:
Milattan
önceki
yıllar
OLAY________________ (M .Ö .)
Âlemin yaratılışı
Birinci günde: Nur yaratıldı
İkinci günde: Şeffaf plaka (Gök)
Üçüncü günde: Deniz, sular, bitki nebatlar ve ağaçlar
Dördüncü günde: Güneş kürresi, ay kürresi ve yıldızlar
Beşinci günde: Balıklar ve uçan kuşlar
Altıncı günde: Yerde sürünen ve yürüyen hayvanlar ve in­
san, Ulu Tanrı tarafından yaratılmışlardır 4004
Ayni günde bütün hayvanları Adem babamıza getirile­
rek onlara, her hayvanın cinsine göre isim taktıktan
sonra, Ulu Tanrı, Adem’in böğründen (yanından) çıkar­
dığı bir kemiğin üzerine toprak koyarak KADIN’ı yaratıp
ve Adem'e karı olmak üzere Annemiz HAVVA'yı kendi­
sine (Adem’e) tevdi etmiştir. Her ikisini EDEN Cenne­
tine yerleştirmiştir. 4004
Yedinci günde: Yaratıcı Tanrı, yaratma işinden İstirahat et­
miştir, yarattığı kâinatı (Evren) takdis eylediği için,
yedinci günü, yani Cumartesi günü, istirahat günü sayıldı
Ay.nj. günde Yılan’ın Havva’yı aldatması ve karı koca,

— 397 —
Tann'mn EMRİni kırmaları, Tanrı da onları Cennetten
kovması
Adem ve Havva'nın ilk oğulları Kayın'ın doğumu 4002
Adem ve Havva'nın ikinci oğulları Habil'in doğumu 4000
Kayin, kardeşini, Habil'i öldürmesi 3875
Adem ve Havva'nın üçüncü oğulları Şith'in doğumu 3874
Şith oğlu Anoş'un doğumu 3769
Anoş oğlu Kaynan . 3679
Kaynan oğlu Mahlalael 3609
Mahlalael oğlu Yerd 3544
Yerd oğlu Ahnuğ(1) - 3382
Ahnuğ oğlu Metüşalah (2) 3137
Metüşalah oğlu Lemk 3130
İnsan Babası Adem'in vefatı (930 yaşında iken) 3074
Ahnuğ'un göke çıkarılması (365 yaşında iken) 3017
Adem oğlu Şith’in vefatı (912 yaşında iken) 2962
Lemk oğlu Nuh 2943
Anoş'un vefatı (905 yaşında iken) 2864
Kaynan'ın vefatı (910 yaşında iken) 2769
Mahlalail'in vefatı (895 yaşında iken) 2714
Yard'ın vefatı (962 yaşında iken) 2582
Allah’ın, Nuh Hazretlerine tufan hakkında bilği vermesi
(Tufandan 120 yıl önce) 2468
Nuh oğlu Yafes’in doğumu 2448
Nuh oğlu Şam'ın doğumu 2446
Nuh'un babası Lamk'ın vefatı (777 yaşında iken) 2353
Metüşalah’ın vefatı (969 yaşında iken) bütün insanlardan
en fazla yaşıyan adam 2348
TUFAN Birinci sürenin sonu

İKİNCİ SÜRE
Tufan’dan Hz. İbrahim'e kadâr (426) yıldır
Eski takvime göre (en eski) ikinci ayın (Kasım) 10'ncu gü­
nünde Allah’ın Nuh'a gemiye girme hazırlığının görme­
si hakkında emri 2348
Ayni ayın 17’inci gününde Nuh'un gemiye girmesi (sekiz
nüfuslu ailesiyle beraber)

(1) Kuranı Kerimde adı İDRİS olarak geçer, Allah tarafından göğe çıkarıldığını açık­
lar. TEVRAT'da göklere çıkarıldığını yazıyor. Tekvin.
(2 ) Metüşalah adındaki zat, bütün, dünyaya gelen insanlardan en fazla yaşıyandır.

— 398 —
Kırk gün kırk gece yağmur yağması ve 150 gün suların yer­
yüzünde kalması
Yedinci (Nisan) ayının 17’nci gününde Nuh’un gemisi Ara-
rat veya Cudi dağına oturması (Arkeoloğa göre; Ağrı dağına)
Onuncu (Temmuz) ayının birinci gününde dağlar başının ilk
görünmesi ve 40 gün sonra, Nuh, karga kuşunu tetkike
göndermesi, 7 gün sonra da güvercin kuşunu gönderip
ve geri gelmesi, yine 7 gün sonra tekrar güvercini gön­
dererek, akşam döndüğünde gagasında zeytin dalını
(selâmet işareti olarak) Nuh’a takdim etmesi. Üçüncü
kez, tekrar 7 gün sonra gönderdiyse de bir daha dön­
memesi. _ 2348
Hazreti Nuh 601 yaşında iken Birinci (Ekim) ayının birinci
gününde geminin tavanı (kapağı) kaldırması 2347
İkinci (Kasım ) ayının 27'nci gününde Nuh'un gemiden çık-
masiyle Allah’a şükür kurbanını takdim etmesi, insan­
lara ET'in yemesine Allah tarafından müsaade verilme­
si, Nuh oğlu Şam'ın oğlu Arfağşat'ın doğumu 2346
Tufandan sonra Hz. Nuh, sekiz nüfuslu ailesinin adına izafe­
ten Temnet .(sekiz) adında bir köy kurması, ziraatla ,
(tarım) meşgul olup bu köyde yetiştirdiği bağın üzü­
münden şarap yapıp içmesi ve sarhoş olması, sarhoş­
luktan sersem olup uyumasiyle çıplaklığı göründüğün­
de ortanca oğlu Ham'dan istihza edildiğinde Nuh ayıldı
ve oğlunun yerine, tornunu lânetlemesi 2341
Arfağşat oğlu Şalah’ın doğumu 2311
Şalah oğlu Abar’ın doğumu 2281
Abar oğlu Falağ'ın doğumu 2247
Bu tarihe yakın Babil Kulesinin inşaatına başlandı, Al­
lah kuledeki 70 kişiyi dağıtmak üzere her birisine ayrı
bir lisan vererek anlaşamadıklarından Tebelbül (Dağıl­
ma) edip her birisi bir memlekete giderek kendi lisanı­
nı o memlekete aşıladığını, bu sıraya kadar bütün in­
sanların dili bir lisan konuştuğunu ve bu lisan Nuh’un
lisanı ve oğullarının lisanı, yani Arami lisanı olduğunu
(Babil) kelimesi dahi Süryani Arami olduğu Tebelbül
telafüzünden anlaşılmaktadır.
Bu tarihte ve bu tarihe yakın, Babil ve Asur krallığı bü­
yük Nemrüd vasıtasiyle,
Mısır krallığı ise Nuh oğlu Ham'tn oğlu Mısraim vası-
tasiyle kurulmuşlardır 2233
Falağ oğlu Raou doğumu 2217

— 399 —
Raou oğlu Soruğ (Suruç) doğumu (Suruç şehri bunun namı­
na izafeten) 2185
Soruğ oğlu NAHUR’un doğumu...... 2155
Nahur oğlu TARAH’ın doğumu...... 2156
Tarah oğlu HARAN’ın doğumu...... 2056
Hazreti NUH'un Vefatı (950) yaşında ik e n ...... 1998
TARAH oğlu Hazreti İBRAHİM’in doğumu ...... 1996
İbrahim karısı SARA'nın doğumu...... 1986
Hazreti EYYÜP (bazı rivayetlerde, İsarel oğullarının MISIR’-
dan çıktıktan (30) yıl sonra doğduğunu) 1521
Ü Ç Ü N C Ü SÜRE
Haz. İBRAHİM’den İsrael oğullarının MISIR’dan çıkışlarına v
kadra (430) yıldır
İbrahim’in Keldani UR şehrinden Mezopotamyadaki HAR-
' RAN şehrine gelmesi. 1921
MELEKİ SADAK İbrahimi takdis etmesi ve bereketli kılm ası...... 1913
İbrahim neslinin çoğalması hakkındaki Allah’ın vaadi 1912
İbrahim karısı SARA, Cariyesi HACER’i, Kocası İbrahime
karı olarak vermesi. 1911
İbrahim’e Hacer’den İsmail'in doğması (İbrahim 86 yaşın­
da iken) 1910
Allahın İbrahime yeni bir ahdini vermesi ve adını ABRAM’-
dan İbrehim’e değiştirmesi 1897
İbrahim karısı Saranın ilk adı Sarey iken, SARA'ya değişti­
rilmesi ve Sünnetliğin emri Allah tarafından İbra­
hime verilmesi İbrahim üç meleklerin misafirliğini ka­
bul etmesi, bu Melekler tarafından SARA’ya İshak adın­
da bir erkek çocuk doğacağı hakkında müjde verilmesi,
Sadum ve Gamora’mn yanması için gökten ateş inmesi
LUT’un bu Yanğından kurtulurak ailesiyle beraber
SOGAR şehrine kaçarken, karısının, arkasına dönüp
bakarken yanıp taş kesilmesi, LUT, Nesil yetiştirmek
üzere öz kızıyla fuhuşa girmesi, İBRAHİM ve SARA’nın
oğlu İSHAK’ın doğumu 1896
İbrahim, karısı Hacer ile oğlu İsmail'i tard ederek (kova­
rak) Hacer kendi oğlu İsmail'i Mısırlı bir kadınla evlen­
dirmesi, İsmail'e nesil türem esi...... 1896
İbrahim kendi oğlunu İSHAK’ı kurban etmek azmi ve arzusu 1871
SARA’nın vefatı (127) yaşında iken 1859
İbrahim, oğul İSHAK’a kız istemek üzere ELÇİSİ'ni Mezopo­
tamyadaki HARRAN şehrine göndermesi (İshak kırk
yaşında iken) 1856

— 400 —
I
İbrahim YAKTORA adındaki kadınla evlenmesi ve ondan
bir kaç evlât doğması...... 1854
NUH Oğlu SAM’ın vefatı (600) yaşında iken. 1846
İbrahim oğlu İSHAK'a, YAKUP ve İSOU adındaki ikiz olarak
doğması (İshak 60 yaşında iken) ...... 1836
Hazreti İBRAHİM’in vefatı (175) yaşında iken 1820
ABAR’ın vefatı (464 yaşında iken) 1817
ALLAH’ın VAADİ İshak’a, İbrahimle sözleştiği şekilde ikmali 1804
İSOU, bir Kenaniyeli kadınla evlenmesi ...... 1796
İbrahim oğlu İsmailin vefatı (137) yaşında iken...... 1773
İshak kendi oğluna (yakuba) hayır ve dua okuması, Yakub-
da MEZOPOTAMYA'DAN HARRAN şehrine, Dayısı LA-
BAN’ın yanına gelm esi...... 1766
YAKUP, orada LE’A ile evlenmesi ve müteakiben LE'anın kız
kardeşi RAHEL ile de evlenmesi 1759
YAKUP ve LE’A dan RAOBİL’in doğması 1758
YAKUP ve LEA'den ŞEMUN doğması 1757
YAKUP ve LEA’dan LEVİ'nin doğması 1756
Yakup ve LEAdan YAHUDA’nın doğması 1755
Yakup ve RAHEL'den YUSUF’un doğması 1745
(yakup 91 yaşında iken)
YAKUB’un, babasına tekrar dönmek üzere Ken an (Filistin)
diyarına gelmekte iken Kayın babası LABAN, ona yol­
daşlık etmesiyle GELAD dağına gelince, Yakubun, kar­
deşi İSOU tarafından karşılanması ve barıştıklarından
sonra Yakubun ŞEKİM denilen şehre gelip yerleşmesi...... 1739
YAKUP ve RAHEL’den BİNYAMİN’in doğması 1721
Yakup oğlu YUSUF, kardeşleri tarafından MEDİNELİ Kervan-
çılara satılması, kervançılar da onu MISIR'da FİRA-
VUN’un VEZİRİ FOTİFAR'a satılması (17 yaşında iken ...... 1728
Vezirin Karısı (Zeliha), Yusufa gönül vermesi, Yusuf tara­
fında zalihanın rededilmesi üzerine zindana atılması...... 1713
YUSUF, Rüyaları tefsir ediyor...... 1717
İSHAK'ın vefatı (180 yaşında iken) 1716
YUSUF, FERAVON’a rüyaları tefsir ediyor ve bütün MISIR
diyarına FERAVON’a vekil olarak tayin olunması ...... 1715
YUSUF oğlu MENAŞŞE'nin doğumu ...... 1714
Yusuf oğlu AFREM’in doğması ...... 1712
Yusuf’un kehanetine binaen MISIR’da 7/yıl kıtlığın başlaması 1708
Yusufun Kardeşleri İaşe almak üzere MISIR'a gelmeleri ve
Yusuf onları tanıdığında, kardeşlerinden ŞEMUN adın­
daki kardeşini hapsetmesi ...... 1707
;
’ — 401 —
Babaları Hz. Yakup 130 yaşında iken, oğullarını zahire getir­
mek üzere tekrar Mısıra göndermesi ve küçük oğlunu
(Yusufun öz kardeşi) BİNYAMİN’i onlarla göndermesi,
Yusuf kendini kardeşlerine tanıttırması, bütün ailenin
gelip Mısırda yerleşmesini istemesi ...... 1706
Yusufun babası Yakub’un ağır hastalığı, Yusuf'un oğulları
AFREM ve MENEŞŞE’ye hayır ve dua okuması, ve Ya­
kup -2-oğullarına ayrı ayrı dua edip müstakbelleri hak­
kında kehanet yapması, öldükten sonra baba ve ecdat­
larının aile Mezarlığına götürüp gömmelerinin tenbihi
ve 147 yaşında iken vefat etmesi ...... 1689
Yusufun (110 yaşında iken vefat etmesi) kardeşleri olan
Beni İsraellerin (İsrail oğulları) M,ısırdan çıkacakları
zamanda beraber kemiklerini de alıp Ken’an diyarına
götürmelerinin tenbihi 1635
Yakup oğlu LEVİ’nin vefatı (137 yaşında iken) 1619
Yusufu tanımıyan ikinci bir FERAOUN hükümdar olması ve
İsrael oğullarını sıkıştırması 1577
Haz. MUSA’nın kardeşi HARUN’un doğması, (babasının adı
ÜMRAN ve annesinin adı YÜKABED) ............................ 1574
Haz. Musanın doğması, Annesi tarafından sepete koyulup
NİL denizine atılması, tesadüfen FERAON'un kızı onu
bulup sudan çıkarması ve kendine evlat edip Mısır
sarayında onu büyütüp yetiştirmesi ...... 1571
MISIR’LI KEKROBİS'in Yunan memleketine giderek ATİNA
şehrini kurması...... 1555
Hz. Musa Mısırlı adamı öldürmesi ve bu yüzden Mısırdan
firar etmesi MİDYAN (Medine)ye giderek Putperest­
lerin reisi YETHRON kızı SAFORA’yle evlenmesi, CER-
ŞON ve LAAZAR adındaki iki oğuldoğurması...... 1531
ALLAH TEALA, SİNA dağında Çalının içinde yanan ateş şek­
linde MUSA'ya görünüp konuşması (çoban iken) ve
İsrael Oğullarının MISIR’ın zulmundan kurtarmak üzere
kendilerine liderlik ve peygamberilk etmesinin emrini
'vermesi...... 1491
MUSA ve kardeşi HARUN, beraber Mısıra gelmeleri, FİRA-
VON'la bu hususta görüştükleri, Musa'nın FİRAVON'a
mücizeler göstermesi...... 1491
IV-ncü sure)
İSRAEL Oğulları’nın Mısırdan çıkmaları, Firaovn onları takip
etmesiyle denizde askerleriyle beraber boğularak ölmesi, 1491
Rehberlik etmesi bakımından, Allah tarafından İsrael oğullarına bir bu­
lut’un temin edilmesi, bu kavmin NİL denizinden geçtikten sonra ŞUR
Ovasına ve dolayısiyle SİN ovasına geldiklerinde, Gök’ten İsrael oğu­
llarına GEZEN GEVİ (Nimet Helvası) nın indirilmesi.
VALUŞ ve RAFİDİN çölüne vardıklarında, MUSA değneğini kaya
parçasına vurarak 12 pinar su (Kavmin Kabileleri sayısınca) kavmin iç­
mesi için aktırması, (mayıs ayında).
Üçüncü ayda, Musa kavmiyle beraber SİNA dağının eteğine gelip
konması, Musa Sina dağına çıkıp Allah'la konuşamsı. Dağdan inerek,
Allah'ın Emirleri Cemaate (kavime) tebliğ etmesi, İkinci kez Musanın
dağa çıkması, Tevrat kitabının ineceği üzere kavmin temizlenmesi ve
hazırlık görmesi. Bu tenbihattan üç gün sonra ALLAH'ın Celali ve Kud­
reti dağın üzerinde görünmesi. Cemaatın dağın eteğinde Allahın önün­
de diz çökmesi ve secdeye kapanması. Musanın yalınız dağa çıkıp AL-
LAH’la görüşmesi, Cemaatın bir kimse dağa çıkmamasının tenbihini
yaptıktan sonra Musa’nın tekrar dağa çıkması ve ALLAH’IN , emir­
leri, iki Taşın üzerine yazılı olarak Alah tarafından ona verilmesi. Bu
10 EMRİ (TEVRAT) İsrael oğullarına musanın tebliğinden sonra, cemaat
onları kabul etmesi. Musa 12 sütün (kabileler sayısınca) Kurban tak­
dim yeri olsun, diye dağın eteğinde kurarak, bundan böyle MUSA ile
Kardeşi HARUN ve cemaattan 70 kişi birlikte dağa çıkarak ALLAH’ın
izzet ve Celalim görmeleri, Musa ile şakirtisi YEŞU BAR NON yalınız
dağın başında kalarak diğeri hepsi indikten sonra bu dağda kalan Musa,
Allahtan verilen ŞERİAT (Tevrat) ı İsrael oğullarına inip öğretmesi için
Allahın tenbihatı kabul etmesi. Musa bu emirleri tebliğ ettikten sonra
tekrar Dağa çıkması, bu kez de 40 gün oruçlu olarak dağın başında ka­
larak ALLAH’la konuşması, ve yine gerekli Şeriatın düstürlerini ilham
ile Allahtan kabul ettiği üzere gelip İsrael oğullarına tebliğ etmesi için
inen Musa, cemaatın bir BUZAG’a ibadet ettiklerini görerek, kızması
ve öfkelenmesinden, hiddetinden Tevrat’ın 10 Emirlerini gösteren taş­
lardan biri yere vurarak kırması, buzağıyı da kırarak kül edip havaya sa­
vurarak Lavilerin (muşa kabilesinin) kılışıyla o günde Üç bin kişi bu ay­
kırılık sebebinden öldürmesi, bu olaydan yine üç gün sonra Musa tekrar
dağa çıkarak. Allahtan cemaata münacat ve af dilemesi, Kırılan Şeriat
Taşının yerine tekrar musaya yenisinin verilmesi için 40 gün daha Mu-
sanın dağda kalarak Allahtan ikinci defa 10 EMİRLER Taşlar üzerine ya­
zılı olarak verilmesi, Musa dağdan inince bir ibadet yeri kurması için
Cemaata vergi salması, her bir kişi yarım ŞAKIL (zamanın parası) ver­
gisini ödeyince bu kez Cemaatın nufüs sayımı bu yoldan temin edilerek
İsrael oğulları, SİNA Çölünde, dağın eteğinde bir seneden 10, gün ek­
sik bir süre kaldıktan sonra Mayıs ayında Filistin diyarına gelmek üzere
Sina dağını terk ederek üç gün yol aldıktan sonra SELVİ kuşlarının beni

— 403 —
İsraellere (İsrail oğulları) yemek olsun diye Gökten (havadan) inerek
çadırların etrafına konarak dökülürdü.
HARUN ile KIZKARDEŞİ MERYEM, Musa aleyhine konuşmaları se­
bebinden MERYEM Cuzzam hastalığına tutularak ve yedi gün cemaat­
tan ayrı bırakılması. Ondan sonra tekrar Musa'nın duası üzerine iyi­
leşen Meryem cemaata katılarak beraber FARAN OVASINA geldiklerini
ve oradan 12 kişi casus olarak Musa tarafından tayin edilip Kavmin
önünü taharri ettiklerini ve bu gözlemciler 40 gün sonra geri geldikle­
rinde halkı korkutarak «KAN’AN (Filistin) diyarının adamlarına kimse
nin gücü yetmez memleket ise sakinlerini yutacak kadar kötü, oldu­
ğunu» söyledikleri için, halk tereddüt içinde, Musanın aleyhine söy­
leştiler. Bu sebepten ALLAH, «bu tereddütte ve Musanın aleyhinde bu­
lunan bu nesilden hiç bir kimse bu mukaddes memlekete girmiyece-
ğini» söyleyen RABBİN sözü üzerine 37 yıl süresi geçtikten sonra Fi­
listin diyarına girme hazırlığını yaptılar, yani: tereddüt edenler kâmilen
öldükten sonra kalanlar ancak girebildiklerini .............. 1452
Musa ve HARUN’un kızkardeşleri MERYEM’in vefatı ve HA-
RUN’un vefatı ayni yılda (123 yaşında iken, Eylül Ayın­
da vefat etmesi 1452
Musa'nın bakırdan yılan yapması ve Ordugahta dikmesi, bu
yılana bakanlar, tabii yılanların ısırmasından kurtulmaları ... 1452
AMURİLER’in kıralı SAYHON, Musa ile kavminin, toprağın­
dan kalmalarını kabul etmediğinden Musayla savaşa
girdiğini ve Musaya mağlup olduğunu, muşa; memleke­
tini istila e ttiğ in i.......... 1451
Peygamber MUSA’nın vefatı (120) yaşında iken 1451
NUN oğlu YEŞU, Musanın yerine geçmesi ve kumandasının
altında israel oğullarını ÜRDÜN Nehrinden geçirmesini ...... 1451
Gezengevinin kesilmesi ve ERİHA şehrinin YEŞU’dan istila
edilmesi beş hükümdarın mağlup olmaları, KEN’AN
kıralıyle YUşu’nun savaşması ...... 1449
YEŞU’un istila ettiği memleketleri İsrael oğullarının arasın­
da taksim etm esi...... 1445
YEŞU’un vefatı (110 yaşında iken) .......... 1426
İsrael oğullarının Filistin Diyarında yrleşmeleri ve bir müd­
det sonra Mezopotamya hükümdarı (KÜŞEN-RİİŞTE-
YİM)in idaresi altına girmelrei ...... 1413
Peyğamber SAMUEL'in doğması...... 1155
KAHRAMAN ŞEMŞUN (Delile’nin Kocası) görünmesi...... 1155
ALLAH, Peyğamber SAMUEL’le kanuşması...... 1143
Şemşun Defileyle evlenmesi ...... 1137
Delilenin, Şemşunu filistinlerin. eline vermesi____ 1135

— 404 —
Şemşunun intihar etmesiyle DACUN mabudunun binasının
kamilen temelinden yıkması devirmesi ve filistinlileri
Enkaz altında kalmaları (Şemşun 20 yıl süreyle İsrael
oğullarına liderlik etmiştir) 1117
Baş Kâhin İLİ’nin 40 yıl İsrael milletine liderlik yaptıktan
sonra vefat etm esi...... 1116
Peyğamber Samuel 139 sene reislik ve hükümdarlık etmesi... 1096
İsrael oğulları, siyasi bir hükümdara İhtiyaç duyduğunu, Sa-
muel'e müracaat etmeleri, bu istek üzerine UZUN BOY­
LU ŞAOL adındaki adamı onlara tayin etmesi .......... 1095
ŞAOL, filistinlilerle savaşması, Peyğamber Samuele itaat
etmemesi için ALLAH’ın önünde iyi görünmemesi ...... 1093
PEYĞAMBER DAVUD’un doğması ...... (babasının adı YESSE'dir) 1085
Peyğamber Samuel, Allah tarafından Beyitlehim köyüne
gönderilerek Davud'u İsrael oğullarına kral tayin etmesi ..... 1063
Kıral ŞAOL kıskandığı için DAVUD'u öldürmeye azmetmesi ...... 1063
Davud, Şaol’dan kaçması ...... 1059
Peyğamber SAMUEL’in vefatı (98 yaşında iken) 1057
Davudun ABİCEL'le evlenmesi (Kıral Şaol’un kızıdır ...... ) 1057
ŞAOL'un Filistinlilerle savaşı ve mağlup olmasından kendini
öldürmesi ...... 1055
Davud, İsrael oğullarına resmen kıral ilan olunması ve KU-
DUS şehrini YABUSİLER'den alması ve kendine Baş­
kent etmesi ...... 1047
Davut, ALLAHA bir tapınak inşaatına teşebbüs etmesi ve
fakat Peyğamber NATHAN vastesiyle durdurulması,
Çünkü kan döken bir el; ALLAH'a bir ev yapmasına la-
yik olmadığını Allah tarafından söylenm iştir.......... 1044
Davut, kumandanı olan URİYE’nin karısına tecavüz etmesin­
den Uriye’yi kasden öldürtmesinden sonra resmen karı­
yı kendine karı olarak alması ve bu kadından kendisine
Hazreti SÜLEYMAN'ın doğması, bu günahı irtikap eden
Davud'u Peyğamber NATHAN'ın vasıtasiyle Allah’ın öf­
kesine maruz kalacağını ikaz edilmesi üzerine Davut
samimi bir tövbe ye girmesi ve yaptığına büyük bir piş­
manlık getirmesi (Karısının adı BETHEŞBADAN) 1033
Hazreti Süleymanın doğması (BETHEŞBADAN) 1033
Davud, oğlu ABİŞALOM, Babasına karşı ayaklanması ve
ABİŞALOM, Davudun komandanı YUAB tarafından
öldürülmesi...... 1023
Davut, nufus sayımım yaptığı için, Allahın ondan darılması
ve bu sebepten kendisine üç şart içinde cezalar yük-

• — 405 —
lenmesinin kabulü etmekle bir daha bunu yapmıyaca-
ğına tövbe etmesiyle Allah onu afetmesi ........ 1017
Davut, ARNAN HARMAN’ında Allah namına bir ibadet evi
kurmasına hazırlık görmesi ve fakat Allah yine razı
olmadığı için, ondan sonra oğlu süleymanın yapacağı
tapınaktan memnun kalacağına, bildirmesi ...... 1016
Süleyman oğlu RAHEB’AM'ın doğması 1016
Davut kendi oğlunu (Süleymanı) israel oğullarının üzerine
ve kendi yerine Kıral tayin etmesi ve ilan ettirmesi ...... 1015
Davudun Vefatı (70 yaşında iken) kırk yıl hükümdarlık
sürmüştür. 1014
Davut oğlu Süleyman da kırk yıl hükümdarlık sürmesi, Sü­
leyman mısır kıralı FERAVOUN’ın kızıyla evlenmesi
(bin karıdan doymadı)?
Süleyman, babasının inşa etmek istediği ibadethanenin in­
şaatına muvafık görülmeyince, kendisi tarafından bu in­
şaatı yaptırmak üzere SUR Kıralı HİRAM’dan amele
ve (ahşap) malzemesinin istemesi 1012
BEŞİNCİ SÜRE
SÜLEYM AN’IN TAPINAĞI İNŞA ETTİĞİNDEN
BABİL ESARETİNE KADAR GEÇEN YILLAR (424) yıldır.
Süleyman bu ibadethanenin (Tapınak) inşaatına, Mayıs ayı­
nın 2'nci gününde başlıyarak temel taşını koymuş­
tu r...... (1) 1012
Bu inşaat işi yedi buçuk yıl devamla bitmiş olm ası...... 100A
Süleyman, kendine ve MISIR Kralı FERAOUN kızına bir Ka­
sır inşa etmesi SABA Kıraliçesinin, Süleymanı ziyaret
etmesi...... 992
Süleymanın vefatı (40 yıl hüküm sürdükten sonra) 975
Süleymanın yerine oğlu RAHEB’AM’ın oturması ve bu ta­
rihten itibaren İsrael oğullarının krallığı ikiye ayrılarak
(İsrael ve YAHUDİYE) krallıkları denilmiştir 975
Mısır kıralı, Kudus şehrini istila etmesi ve bütün saray ile
memleketi yağma etm esi...... 971
Süleyman oğlu Raheb’am’ın vefatı ve yerine Abiyam'ın geçmesi 958
Abiyam’ın vefatından sonra, yerine ASA'nın geçmesi, Asa,
Yahudiye memleketinden putperestliği tard etmesiyle
tekrar bir Allahın inancı tehakküm etmiştir ... 952
ASA oğlu YUŞAFATIN doğması...... 949
İsrael kısmının Kralı Amri’nin Samirya şehrini kurması 924

(1) Bugün Kudüs şehrindeki CAMİİ EL AKSA'dır.

— 406 —
YAHUDİYE kısmının Kıralı YUŞAFAT oğlu YEHORAM’ın doğması 922
YUNAN ŞAİRİ HİSYOD'un ortaya ç ık tığ ın ı...... 917
Kıral AMRİ'nın v e fa tı...... 917
Amri oğlu Ahab’ın kral olması, 22 yıl hüküm sürmesi sıra­
sında Peygamber İliya’nın (İlyas) İsrael ülkesinde be­
lirmesi 917
ASA’nın (41) yıl hüküm sürmesinden sonra vefat etmesi...... 914
Peyğamber İLİYA’nın kıral Ahab’ın huzuruna gelmesi ve
Puthanenin kâhinlerinden bir tane dahi bırakmadan onları
kamilen kesip öldürmesi 903
Peyğamber İLİYE’nin Vucütca göklere alınması (Ateşli Ara­
bayla göklere çıkarıldığını Tevrat yazmaktadır) 896
ELİYE'nin yerine PEYĞAMBER ELİŞA’ın gelmesi...... 895
Yunan büyük şairi Homiros’un belirmesi 885
Peyğamberlerden YUNAN (Yunus ile Peygamber HOŞA
ve Amos’un İsrael ülkesinde ortaya çıkmaları 810
Peyğamber EŞAYE’nin ortaya çıkm ası...... 810
Asur kralı Fol’un İsrael'e hücum etmesi ve İsrael kralı ona ver­
gi ödemesi...... 761
Peyğamber EŞAYA’nın VAHİ’si ...... 761
ROMA Şehrinin te s is i...... 754
MADI Valisi ARBAS, BABİL VALİSİ BLASOS, Asur ve NİNO-
VA kıralı SERDENFOL’u sıkıştırarak üç yıl müddetle bu
' sıkıda kalınca kendi kendini ve sarayını ve bütün serve­
tini yakarak mahvetti 750/747
Meşhur ASUR memleketi üç kısma bölünmesi, a) Babi1,
b) Madı. c) yeni asur. 747
Madi’ya Arbas, Babil’e Blasos ve yeni Asur’a Ninos
(Tağlatlaser) kıral olmuşlardır. 747
Hazreti İsa’nın gelişini bildiren Peygamber Eşaya’nın,
Yahudiye kıralı AHAZ’ın huzurunda olan kehaneti...... 741
ASUR KIRALI TAĞLETPLASER’in yerine ŞELEMNASSAR’ın
geçmesi...... 728
Yahudiye kıralı AHAZ'ın yerine oğlu HEZAKİYE’nin geçmesi...... 727
Yuhudiye kıralı Hezakiye’nin Asur Kiralına karşı gelmesi ve
MISIR ile HABEŞ KIRALI arasında antlaşma yapılması,
ve Sanaharip'in halefi olan Şelamnasır’a karşı koyması 714
ASUR Kıralı SANAHARİP, Yahudiye memleketine hucüm et­
mesi ve kıral HEZAKYA’dan bir çok yerler zabt etmesi
ve bu sırada Hezakiye ağır hastalanarak yatağa düşmesi 713
Sanaharip'in Hezakyadan aldığı vergi üzerine onunla an­
laşma imzalanması, Sanaharip bu kez HABEŞ KIRALI

— 407 —
/

TIRHAKAT’a hucüm ederek memleketini zabtettikten


sonra, Hezakiyeyle olan antlaşmayı bozarak Yahudiye
ülkesine hücum etmek üzere öldürdükten sonra, mah­
cup olarak memleketi olan NİNOVA'ya dönerek oğulla­
rı tarafından öldürüldükten sonra yerine Asarhadon
geçmiştir 712
Bu sırada Peyğamber MİHA ile Peygamber NAHOM ortaya çıktılar 712
HEZAKİYE’nin vefatı ve Yerine MANAŞŞA’nıngeçmesi........ 693
ASARHADDON BABİL’i istila ederek ikinci kez olup ASUR
Kıraliyetine eklemesi ...... 681
Asarhaddon’ kıral Manaşşayı Babil’e aldırm ası....... 675
Manaşşa’nın vefatı ...... 643
Yerine AMON’un geçmesi ve ölmesi...... 641
Yerine YOŞİYA geçmesi ve bu sırada PEYĞAMBER SAFANİ-
YE ortaya çıkm ası...... 641
YUŞİYE, ALLAH’a tekrar ibadet edilmesini emrederek put­
ları kırması ...... 634
Yuşiyenin 13,cü yılında Peyğamber ERMİYA’nın ortaya çıkması... 628
BAŞKAHİN HELAKİYA, TEVRAT KİTABINI Kudus Şehrindeki
Tapınakta bulmuş olduğu (çünkü saklamışlardı] ............... 624
NİNOVA'nın harap olması, (Peyğamber NAHOM’un kâhanetine göre »
Kutsal Paskalya (Fısıh Bayramı) nın YUŞİYA tarafından
tekrar tahsis olunması...... 623
Peyğamber YOEL’in ortaya çıkması ...... 610
Peyğamber ERMİYE, Mersiye kitabını yazması ...... 609
Peygamber HABAKUK, Yuşiye oğlu YAHOYAKİN günlerin­
de ortaya çıkması ...... 609
NABOHADNASSAR GERGEMİŞ’i esir alması ve Filistine
beraber getirmesi, Kudus şehrini muhasara etmesi ve
ele geçirdikten sonra kral YAHOYAKİN'e vergi ödemek
şartiyle terk etmesi ...... 606
PEYĞAMBER ERMİYE Peyğamberlik kitabınıyazması ........ 605
KIRAL NABUHADNASSAR’ın Rüya görmesi ve DANİEL tara­
fından tefsir olunması ...... 602
Babil kıralı Nabuhadnassar tarafından Babilden, Süriyeden
ve MOAB’dan ordu toplayarak Yahudiye'ye saldırarak
3023 kişi Yahudi esir edip Babile getirmesi (Buna Babil
esareti denilmiştir.) başlangıçı ...... 599
Peyğamber HAZKİYEL ile MURATHAY esirlerin arasında olmaları 595
Peyğamber HAZKİYEL Babilde peyğamberliğe başlaması ...... 594
SEDAKİYE'nin NABUHADNASSAR’a karşı isyan etmesi,

* _ _ 408 —
Mısır kralı ile antlaşması, Nabuhadnassar’ın Kudüs’ü
tekrar muhasare etmesi, etrafına Mühkem bir sur çevir­
mesinden sonra Mısır kralıyle savaşması ve dolayısiyle
Kudüs’ü alarak gece kaçarak ve fakat yakalanıp Nabu-
hadnassar’ın huzuruna getirildiğinde diri diri gözlerini
çıkardıktan sonra esir olarak Babile getirilmesi, Kudus
şehrinin yıkılması Ağustos ayının 17 sinde Kudus ve o
muhteşem tapınağı ateşe verilmesi, memlekette bir
kimse bırakılmayıp ancak fakir tabaka bırakılmış ve bu
şekilde BABİL ESARETİ tanındı. Bu şekilde de yahudiye
kırallığı son kıral SEDAKYA ile sona erdi, bu süre (467)
yıl devam ederek son bulmuştur 586

ALTINCI SÜRE
BABİL ESARETİNDEN HAZRETİ İSA’nın TARİHİNE
KADAR (588) YIL TOPLANMIŞTIR.

YAHUDİ milletine (İsrael oğularına) CEDELİYE adındaki


bir VALİ tayin olunması ve öldürülmesi, Yahudilerin
arasında peyğamber ERMİYE de MISIRA Sevk edildiği
ve Ermiye Mısır'da peygamberlik etmesi Hazkiyel de
Babil'de esirlere dair peygamberlik etmesi 587
PEYĞAMBER UBEDİYE, ADOMİLER’e dair peyğamberlik et­
mesi Nabuhadnassar Mısır'a karşı savaş açması 572
Nabuhadnassar, Büyük ağaç’ın rüyasını görmesi ...... 570
ALLAH'dan Nabuhadnassarın tard olunması ve Yabanı hay­
vanlarla güdülerek otlanması ve tekrar tabii haline dön­
mesi ...... 569/562
Nabuhadnasar Altundan bir put dikmesi ve onaibadet etmesi ...... 562
PEYĞAMBER DANİEL İLE ÜÇ ARKADAŞINI BABİL ATEŞ
OCAĞINA ATMASI 560
Nabuhadnassarın ölümü (43) yıl hüküm sürdükten sonra
oğlu MARDOH, yerine geçmesi, MARDOH'un ölümün­
den sonra yerine BELŞASIR’ın geçmesi ...... 558
PEYĞAMBER DANİEL, Dört Hayvanın rüyasınıgörüyor........ 551
PERS Kıraliyeti Kıral KÖRAŞ'ortaya çıkmasiyle başlıyor
Babil’e saldırması ve Kral Belşasır’ı öldürerek memle­
ketini tehakküm altına alması 538
Hiç bir mabuda, kendisinden başka tapılmamasının emrini
veren Darios, peygamber Daniel'i arslanların kuyusuna
attırması 537
Darios’un ölümü - yerine yeğeni Möraş'ın geçmesi, M^chr

— 409 —
Pers ve Babil hükümdarlığını idame etmesi 536
Köraş, Yahudileri serbest bırakıyor, memleketlerine salıve­
riyor - bu sıradan itibaren Yahudiler Pers krallığının ida­
resinde kaldıklarını, ancak Büyük İskender Süriye'ye
328 M. Ö. gelişinde, Yahudiler Pers idaresinden kurtul-.
muş ve İskender'in idaresine geçmiş bulunuyorlar 536
Yahudiler Babil esaretinden döndükten sonra yeniden kut­
sal tapınakta kurban takdim etmeğe başlamaları 529
Köraş (70) yaşında iken ölmesi - yerine Kambis geçmesi 529
Kambis kendi kardeşi Smerdis'i öldürdü - Kambis’in ölümü 521
İkinci Darios - Ahşiroş, Pers krallığına geçmesi - Köraş’ın
kızı Batüse ile evlenmesi 520
Peygamber Hagi’nin peygamberliğe başlaması 520
Yahudilerin harabe kalan tapınağı tekrar onarmaları 519
Peygamber Zekeriye’nin peygamberliğe başlaması - Ahşi­
roş, ziyafeti neticesinde kraliçe Veşti’yi boşaması - Ah­
şiroş, Yahudi İstir’le evlenmesi 516/517
Ahşiroş’un veziri Haman, Yahudileri öldürmeye hazırlık
görmesi - Kraliçe İstir, bu katliamın emrinin iptaliyle
Haman'ı idam ettirmesi 508
Yahudiler, düşmanlarından intikam almalarını gerek Şuşan
sarayında gerek bütün Pers ülkesinde tahakkuk etmesi
ve buna da İstir başarı göstermiştir
Darios - Ahşiroş’un ölümü ve yerine Sarkzis'in geçmesi 485
Sarkzis’in ölümü - yerine Artahşaste’nin geçmesi 464
Sarkzis, Azra’yı Levili kâhinlerle Kudüs'e göndermesi 457
Azra, Yahudiliğin arasına giren yabancı kadınlarla evlenme
zilletinin İslahı ve olmamasına delalet etmesi 456
Nahamya, Artahşaste’den Kudüs şehrini ziyaret etmek ve
şehrin kapı ve surlarını yeniden onarmasının emir ve
müsaadesinin alması 445
Yahudiler, yabancı krallarını terk etmeleri 444
Nahamaya'nın Kudüs’den geri gelmesi - ikinci kez Nafıam-
ya’nın tekrar Kudüs'e gitmesi 433
Darios Nothos Pers'e kral olması 423
Tevrat’ın son peygamberi olan Malahiya bu kralın günlerin­
de peygamberlik etmesi - Mukaddes Kadim (eski) tari­
hin sonu 420
Büyük Müverrih Yusifos ve diğerlerinin
gösterdikleri tarih
Pers kralı Artahşaste’nin Mısır'dan aldığı Yahudi esirlerin
Harkaniye'ye göndermesi 350
410 —
Büyük İskender'in Asya’ya gelmesi (girmesi) 333
İskender’in Kudüs'e yaklaşması - Başkâhine saygı göster­
mesi - Yahudileri Pers vergisinden af ettirmesi - onla­
ra karşı hüsnüniyetle muamele görmesi - Savaştan son­
ra Perslere galip gelmesi 333
İskender’in M ısır’a çıkması - Fenike’ye dönmesi 331
Darios-Kodomanos’un ölümü (Perslerin son kralı) 330
Büyük İskender'in ölümü (Babil) de 323
İskender'in halefi Lagos oğlu Batilmios’un M ısır’a hüküm­
darlığı - Yahudiyeyle savaştıkan sonra galip gelmesi ve
M ısır’a bir çok Yahudi esirler alması 320
Süriye kralı Antiğonos, Yahudiyeyi Batilmiostan alması " 314
Makabı Ünya’nın vefatı - Yerine Şemun’un geçmesi 302
Yahudilerin Süriye’ye iltihakı vevergi vermeleri 293
Yetmiş’lerin Tevrat’ı bu sırada M ısır’da tercüme edildiği 280
Süriye kralı Thiyos Antiahos Yahudilere yakınlık gösterme­
si - onları kendine vatandaş saydığından her türlü insan
haklarına sahip kılması 261
Süriye ve M ısır’ın velinimeti olan Evergitis-Batilmios vefat
ederek yerine Filopatır-Batilmios'un geçmesi 221
Başkâhin İkinci Ünya'nın vefatiyle yerine İkinci Şemun’un
geçmesi 219
Büyük Antiyahos (Süriye kralı) Batlimos-Filopatır’la savaş­
ması 199
Büyük Antiyahos, kendi kızını Kleopatra'yı karı olmak üzere
Batlimos’a vermesi 192
Antiyahos, Romalılarla savaşması ve onlara mağlûp olması 189
Antiyahos'un ölmesi -yerine Slokos - Filopatr’ın geçmesi-
Slokos oğlunu Roma’ya göndererek kardeşi Antiyahos’-
un yerine geçmesi 176
Antiyahos Süriye’ye vardığında halk tarafından iyice karşı­
lanması ve kendisine İfanis lâkabı verilmiştir 175
Bazı Yahudiler inançlarını terk edip Yunanlıların inancını
benimseyerek örf ve düstürlerini kabul ettiklerini 173
Büyük Antiyahos-Abifanis’in emri bütün ülkelerinin halkı,
Yunanlıların itikatına bağlanmalarını ve Yunan dinine
tabi kalmalarını 167
Antiyahos’un emriyle Cubiter mabudunun kutsal tapınağın
yerine dikilmesi - Bundan böyle Cubiter’e tapınmak ge­
rektiğinin kesin emirlerini
Makabi Mart İşmuni ve yedi çocuğuyla öğretmenleri Laa-
zaar’ı Antakya şehrinde şehit edilmeleri - Antiyahos'ım

— 411 —
bu emrine riayet edilmesinin emri
Makabilerin ilk liderleri olan Matatiyas’ın bırakılması ve
ölümü - Yerine Makabi Yahuda-Makabios’un geçmesi 166/165
Makabi Yahuda, kutsal tapınağı takdis etmesi, çünkü üç yıl
müddetle Yahudi olmayan milletlerden murdar edilmişti 164
Antiyahos-Abifanes'in ölümü (İran'da), yerine oğlu Antiyo-
hos-Upatır 9 yaşında iken geçmesi 164
Antiyahos Upatır Kudüs’ü muhasara edip zaptetmesi - Baş-
kâhin Minilos’un ölümü, yerine Elibimos'un geçmesi,
•Makabi Yahuda’nın yerine kardeşi Yunathan’ın geçme­
siyle bütün milletine lider olarak kabul olunması 161
Süriyelilerin krallığının Romalıların galibiyetiyle sona ermesi 63
Ağostos Sezar’ın doğumu 64
Roma İmparatoru Juliyus Sezar-Antipatır (Adom’lu), bütün
Süriye'ye hakimiyeti (bu ise Büyük Herodot’un babasıdır) 49
İskenderiye’nin büyük kütüphanesinin yakılması 49
Antipatır, büyük oğlu Fezail’i Kudüs'e, ikinci oğlu Herodot’u
Galile, valiliklerine tayin ederek (buna da büyük Hero-
dot denilmiştir) 47
Makabilerin hükmünün sonu 37
Herodot’un putperest Araplarla olan savaşı 31
Herodot, kendi karısı olan Meryemna’yı öldürmesi 28
Herodot, Filistin Kesariyesinin ilk kurması 22
Allahın meleği Mehrap’ta Hz. Zekeriye’ye görünmesi - Yaş­
lılığına rağmen kendisine Yuhanna (Yahya) adında bir
çocuk doğacağına müjde vermesi 5
Meryem Ana’ya, Allah'ın meleği görünmesi ve kendisine
Hz. İsa’nın doğacağını müjde vermesi 5

İNCİL DEVRİ

Vaftizci Yuhanna (Yahya) nın doğumu (İsa’nın doğumundan


altı ay önce)
Hazreti İsa Mesih’in doğumu 4
İsa doğduktan 40 gün sonra annesi Meryem tarafından Kudüs
tapınağına alınması
Mecüsiler’in, İsa Mesih'i ziyaret etmeleri' - İsa ile annesi
Meryem ve annesinin nişanlısı Yusuf, Herodot’un korku­
sundan M ısır’a kaçmaları - Herodot, İsa’nın doğduğu yer
(Beyit-Lahem) deki iki yaştan aşağı olan bütün küçük ço­
cukların ve dolaylarındaki çocukları öldürtmesi. Herodot,
Antipatır’ı öldürmesi, Antipatır’dan 5 gün sonra da Hero-

— 412 —
dot’un ölmesi ve oğullarından Arhelaos, Yahudiye ülke­
sine hakim olması. İkinci oğlu Antibas Galile’ye
Üçüncü oğlu Filibos İtoriye’ye ve Trahoniye'ye hükümdar
olarak (babalarının tenbihatına göre) idareye geçmeleri
Meryem Ana ile İsa ve Yusuf birlikte Mısır'dan geri gelmeleri
ve Nasira şehrinde ikamet ettikleri 3

4
Hazreti İsa’nın (Miladın) Tarihi başlangıcı
İsa'nın tarihi başlaması hakikat olarak doğuşundan (4) yıl önce
başlamasının nedeni, insan babası Adem ve Havva’dan, Roma tesis ta­
rihine kadar gelen yıllar, içinde yalnız (4) yıl bir fark vardır. Bunun be­
yanını yapan Sekiti’li Diyonnosios, gösterdiği düzen üzerine, bütün
cihan bilginleri bu düzeni kabul etmiş ve bu dört yılın ortadan kaybol­
maması bakımından «eski» milattan önceki tarihin üzerine ekleyerek
bu düzenle İsa'nın doğumu Milattan önceki dört yıldan başlaması iti­
bar edilmiştir. Bu sebepten İsa'nın doğuşu ile şimdi kullanılan yılbaşı
arasında hiç bir ilgi yoktur.

YEDİNCİ SÜRE

Miladi Tarihinin Başlangıcından Resül (Havari)


Yani Son İncili yazan Yuhanna’nın Vefatına Karadır

Herodot oğlu Vali Arhelavos'un Fransa (Viyane) ye sürgün


edilmesi 7
Yahudiye ülkesinin nufus sayımının yapılması için Romanın
emri - bu sayıma Sirinos sayımı, denilmiştir
İsa 12 yaşında iken ikinci kez Tapmağı ziyaret etmesi 3
İmparator Ağostos’un ölümü (57 yıl hükümdarlık sürdükten
sonra) yerine Tibarios-Sezar'ın geçmesi ve bu da 22 yıl
hüküm sürdürmesi 14
Yahudilik dinine ve Mısır'ın hurafelerine bağlı olanların
cümlesi İtalya’dan çıkarılmasının Tibarios Sezar’ın emri 20
Sezar Tibarios, Bilatos'u vali olarak tayin edip Yahudiye'ye
göndermesi 26
Vaftizci Zekeriye oğlu Yuhanna (Yahya) vaizlerine başlaması 26
İsa, Yuahanna'dan vaftiz oluyor 27
İSA Ovada - İsa Kırk gün sonra Yuhannaya döndü İSA, Havarilerden
ANDRAOS’u, ŞEMUN'U, FİLİBOS'u ve NATHANAEL'i Havariliğe (Şakirt-
liğe) Davet ediyor İSA, Annesiyle, Şakirtleriyle KANA Şehrindeki Dü­
ğüne Devet ediliyor, orada SUYU Şaraba mücize kabilinde çeviriyor.
İSA, Kana'dan sonra KEFERNAHOM’a gelmesi üzerine körlerin göz-

— 413 —
lerini açıyor. Oradan da Kudüs şehrine gidiyor, İSA FISIH (paskalya)
bayramını ilk olarak vaftizinden sonra kutlamak üzere (Nisan ayında)
gidiyor,
İsa, geceleyin NİKODİMOS adındaki zatı kabul ediyor.
İSA, Ürdün ırmağının kıyısına giderek halkı vaftiz ediyor M.S. 0027
Büyük HERODOT’un oğlu Herodot ANTİBAS, Kardeşi Filibos’un ka­
rısı HERODİYAYle (kocası Hayatta iken) evlenmesi ...... 0027
YUHANNA (Vaftizçi )bu gayri meşru olan evlenmeği tankit etti­
ğine karşı, HERODOT, Onu Zindana atıyor.
İSA, Galileye dönerek, SAMİRYE’li Kadınla konuşurken bütün ka­
dının yaptıklarını açıkladığının sebebiyle bir çok samiryeli, hıristiyan-
lığı kabul ediyor. 0028
İSA, Nasira şehrine gelip vaiz ettikten sonra oradan Yine Keferna-
hom şehrine geldi.
İSA, ŞEMUN, ANDREAS, Yakup ve YUHANNAYI (Vaftizçi değil)
Şakirtliğe davet ediyor.
İsa, Bir çok mucizeler yapıyor.
İSA, MATTA'YI şakirtliğe davet ediyor.
İSA, ikinci kez FISIH (Paskalya) bayramını kutluyor.
İSA, Dağdaki vaizini veriyor.
VAFTİZÇİ Yuhanna zindanda iken adamlarını İSA’ya göndererek
«gelecek İsa kendisi olup olmadığını sorduruyor.»
İSA, şakirtlerinden bir kısmını İncili müjdelemek üzere Yahudiyeye
gönderiyor. 29
HERODOT, Vaftizçi Yuhannayı, HERODİYE’nin sebebinden zindan­
da iken öldürüyor.
İSA, Beş bin kişiyi beş ekmekten doyuruyor (iki balık’ta vardı).
İSA, Üçüncü kez Fısıh bayramını kutluyor.
İSA, Bütün Yahudiye ülkesini gezip öğüt ve vaizlerini veriyor.
İSA, TABOR dağında Şakirtlerinin huzurunda heyetini değiştirerek,
yanında Peygamber İlyas ile MUSA’yı bulundurmasının mucizesini ya­
ratıyor.
İSA, 72 müjdeçileri’ni İncili vaiz etmeğe gönderiyor.
İSA, LAAZAR adındaki ölüyü BEYTANYA köyünde (mezarde 4 gün
kaldıktan sonra) diriltiyor. Beytanya köyünden, LAAZAR’ın dirilişinden
sonra, son olarak FISIH Bayramı kudusta geçirmek üzere, Kudusa gide­
rek ve tekrar ayni günde Kudus şehrine Merkebe binerek (UŞANO Pa­
zarı) giriyor, şehrin küçük çocuklarından merasimle kabul olunuyor
(11 Nisan Pazartesi günü) tekrar Beyitanya'ya dönmüştür ...... 0030
Salı günü tekrar Kudus şehrine gelmekte iken yoldaki incir ağacı­
na beddua edip Kurutuyor. Çarşamba günü Yahudilerin Baş hahamları,

— 414 —
İSA’yı ne desiseyle ve ne iftirayla tutturmalarının toplantı ve ziyafetini
yaptılar.
İSA, Perşembe günü Zeytin Dağına gelerek şakirtlerden ŞEMUN
FETROS (senpiyer) ve Yuhanna'yı Kudus şehrine göndererek son ola­
rak Fısıh Bayramının hazırlığını görmelerini tenbihliyor SON AKŞAM
YEMEĞİNİ beraber yiyebilmeleri için yer temin etmelerini
İSA, ayni günün akşamı şehre gelir, Son gece yemeğini 12 şakirt­
leriyle beraber yiyerken, YAHUDA adındaki şakirt, İSA’yı ele vermek
üzere Yahudilerin baş Hahamlarına gidip ihbar ettiği için 30 akçe bedel
alıyor.
İSA o yemekten sonra ayni gece Zeytin dağına şağirleriyle bera­
ber gidiyor, CESSİMANİ bahçesinde oturmaları, Yahuda ile geien as­
ker müfrezesi İsa’yı bu mekanda bulup Şakirt Hayin YAHUDA’nın öp­
mesiyle tanıttırılır ve onu yakalayıp ayni gece mahkeme altına alınıyor.
İSA, Tutuklu olarak Başkahin KAYAFA’nın babası Baş Haham HA-
NANYA'mn huzuruna getirilip ifade veriyor.
İsa, Cuma günü VALİ PİLATOS'un yanına getiriliyor, Pilatos onu
Tevkif ediyor ve HİRODOTA onu göndermesi üzerine Pilatos ile hiro-
dot arasında barış oluyor.
Herodot İsayı istihza ettikten sonra onu tekrar PİLATOS’a iade
ediyor.
Pilatos, Yahudilerin nümayişi üzerine İSA, nın idam kararını verir
ve ayni cuma gününde Yahudiler tarafından iki ağır suçlular arasında
HAÇA çakılıyor, haçta öldükten sonra indirilip Nikodimos adındaki zat­
tan KEFEN'lere sarılır ve iyi nam ve şan, şerif yusuf adındaki zat tara-
fındanda alınarak özel mezarına tevdi edilmiştir.
Yahudiler tarafından mezarın yüzüne büyük bir taş kapattıktan
sonra çalınmaması için bir de kendi nöbetçilerini mezarın başına dik­
mişlerdir. Mezarı mühürlü olarak nöbetçilere teslim edilmiştir. Bütün
CUMA gecesi, Cumartesi ve Pazarı bağiıyan geceyi kamilen mözarda
kalan İSA Pazar sabahı erkenden mezardan dirilerek kalkmıştır 0030
Pazar günün sabahı kadınlar mezarı ziyaret etmeğe geldiklerinde
nöbetçilerin kaçtıklarını ve mezarın etrafında ve başında Meleklerin
durduklarını gördüklerinde kadınlar korkarak meleklerden İsa’yı sorun­
ca. Melekler «DİRİYİ ÖLÜLER ARASINDA NE ARARSINIZ O KALKMIŞ­
TIR, BU DURUMU GİDİNİZ ŞAKİRTLERİNE BİLDİRİNİZ» Diye, şu tenbi-
hatı meleklerden alan kadınlar gidip gördükleri ve işittiklerini şakirt­
lerine anlattılar, şakirtler dahi olayı tamamıyla anlamak üzere mezara
geldiklerinde ve girdiklerinde, kefenler ve İsanın başına örtülen men­
diller hiç ellenmemiş gibi yerli yerince bulduklarında İSA’nın hakikatan
hayatta iken şakirtlerine açıklamıştı, ve bu işin böyle başına geleceğini
söylediğini hatırlıyan şakirtler, hakikaten İSA kalkmış diye birbirlerini

— 415 —
müjdelediler ve Melekler tarafından «Galila'da kendileriyle görüşmeye
geleceğini» söylenen bu söz üzerine şakirtler Galila'ya gidip orada İSA’-
yı intizar ediyorlardı.
İsa Mezardan kalktıktan sonra zaman zaman görünmüştür.
Birinci Kez: MECDELLİ MERYEM adındaki kadına, mezarı ziyaret
etmeğe geldikleri sırada.
İkincikez: yine mezarın ziyaretinden dönen diğer kadınlara.
Üçüncü kez: Şakirtlerden BİTRİS şe Yuhannaya.
Dördüncü kez: Bütün şakirtler toplu halde (TOMA HARİÇ) Yukarki
(Son gece yemek odası), yahudilerin korkusundan kapıları kapalı iken
şağirtlerin arasına ansızın girmesi ve kendini onlara tanıttırması üze­
rine kendisine yeniden iman etmelerinden sonra tekrar GALİLE'de hep­
sine birden görünmek ve onlarla görüşmek üzere gitmelerini tenbih-
ledi.
Bütün Şakirtler bir arada toplu halde ve il kkez görüştükten sekiz
gün sonra, TOMA’da onlarla olduğu sırada göründü ve TOMAYI çağıra­
rak «Gel Torna, İmanlı ol imansız kalma, benim elime çakılan mıhların
yerini ve böğürüme vurulan mızrakın yerini gör de inan» demesi üzeri­
ne TOMA yanaşarak bütün bunları tetkik ettikten sonra inandığını.
Şagirtler GALİLEYA dönmeleri üzerine ayrı ayrı yerlerde, İsa’nın
onlara göründüğü ve konuştuğu vaki olmuştur. Bunları gerek tarihçe
ve gerekse İncilden inanarak kayd edilmişlerdir.
İSA, Mezardan kalktıktan (40) gün sonra 12 şakirtlerine görünerek
onları beraber zeytin dağına alarak onların gözleri önünde ve araların­
dan göklere çıktığını gördüler. Bu sırada şakirtlerin Kudus şehrinden
ve yukarda adı geçen ODA’dan ayrılmamalarını, zira kısa bir müddet
zarfında RUHULKUDUSU onlara her şeyi hatırlatmak ve öğretmek üze­
re ve Alemin sonuna kadar onlara rehberlik etmesi için göndereceğini
ve bundan sonra daima sevgi içinde beraber kardeşçe kalmalarını, zira
her şeyin başı sevgi olduğunu ve sevgiyle her şeyi basara bileceklerini,
İnsan sevgisinde yaşayan bir kimse daima muvaffak olacağını tenbihatı
verdikten sonra göklere çıkmıştır.
İsa göklere çıktıktan 10 gün sonra, Şakirtler toplu halde YUKARKİ
ODA’da bulundukları bir pazar gününde İSA’nın gönderdiği RUHULKU-
DUS, yine kapılar ve pencereler kapalı iken anı olarak aralarına ateş
dilleri şeklinde konduğunu ve her şakirte birer dil uzandığını gördük­
lerinde, Şakirtlerin zihinleri açıldığını ve Dünyanın bütün lisanların­
ca konuşacak kadar kudretli olduklarını anlamış oldular.
Şakirtler yedi Hizmetçi (ŞAMMAS) seçiyorlar, Bunlardan ŞAM-
MAS (Diyakos) istifanos adındaki hizmetçi İsa’yı bütün yahudilerin
huzurunda açıkladığı için ve ona iman getirdiği için taşlarla Recim (taş­
lama) etm işlerdir...... M.S. 0035
Tarsuslu ŞAVOL (FAVLOS) Hıristiyanlığa karşı büyük bir cephe
— 416 —
tutuyor ve fakat kendisine bizzat İsa göründüğü için hıristiyanlığı kabui
edip hepsinden önce kendisi İSA’yı ve İncili bütün memleketlerde müj­
deliyor.
KENDAKET kraliçesinin HADİM’i, Diyakos Filibbos tarafından vaf­
tiz edilmiştir.
HİRİSTİYAN Müminler bundan böyle KUDUS'tan dağılarak her biri­
si bir memlekete gidip İncili müjdeliyor.
SEZAR TEBARİOS’un Ölümü ve yerine GAYOS GALİGOLA geçi­
yor. M.S.37
Bu tarihte Havarilerden ŞEMUN FETROS (Senpiyer) Antakyaya ge­
lip hiristiyanlığı vazediyor, ve ilk Ruhani kürsüsünü Antakya’da kur­
muş oluyor, bu sayede Bütün Suriye ülkesi hirisityanlığı kabul ederek,
dolayısiyle Suriyedeki ARAMİ halkı putperestlikten vazgeçerek Hirls-
tiyanlığa kavuşuyor ve Süryanilik adı altında mezhep kabul ediyor ve
bu maelden Onlara eski (Kadim Süryaniler) Süryaniler denilmiştir, ve
bu bakımdan da Süryani kadimler bütün Hıristiyanlığın annesi olarak
kabul edilmiştir.
Tarsuslu ŞAVOL'a bundan böyle ŞAVOL denilmiyecek ancak İSA’-
nın kendisine özel olarak verdiği FAVLOS (PAVLOS - PAVUL) adıyla
anılmaktadır. Bu tarihte PAVLOS ŞAM’dan gece sepetle pencereden
aşağıya indirilerek kaçıyor M.S. 38
PAVLOS Kudusa gelir BARNABA ile ve diğer Şakirtlerle tanışır ve
ondan sonra doğuş yeri olan ve memleketi bulunan TARSUS’a gelir
Hiristiyanlığı yayıyor.
GALİGOLA gelip HERODOTA ölen kardeşi Filibbos’un riyasetini
vererek Yahudiye tekrar dönüyor.
Bu tarihte, MATTA denilen HAVARİ, İsmine izaf edilen İNCİL’i yaz­
mıştır. M. S. 38
Bu tarihte GALİGOLA, Vali BETRONİYOS’a heykelini Kudus tapı­
nağına dikilmesini emrediyor...... M. S. 40
AĞRİBAS, HERODOT’un emriyle bu işi iptal ediyor.
GALİGOLA ölüyor ve yerine KLAVİDOS geçmiştir .
AĞRİBAS HİRODOT, yahudiyeye dönmesi ...... M. S. 41
HERODOT ELİNYOSA emir verip Havarilerden Büyük YAKUB’un
boynunu vuruyor. M.S. 44
FETROS ŞEMUN, Hapishaneye atılması.
Herotod AĞRİBAS, Kesariyede bulunduğu günlerde ani olarak
ALLAH’tan ona bir darbe inerek büyük bir fecaatle ölmüştür.
PAVLOS ile BARNABA kuduse dönrüler, Antakyadan müminlere
maddi yardımlar kudusa g e tird ile r.............. M.S. 45
İlk olarak PAVLOS milletlerin arasına gönderilmesi ve milletlere

— 417 —
\
İncilin müjdesinin yaymasına gitmesinde Onu Milletler Resulü diye
anılmaktadır...... M. S. 48
YAHUDİYE'de büyük kıtlık
PAVLOS ve BARNABA Kıbrıs’a gitmeleri Oradan da PAMFİLYA’ya,
BİSİDİYE’ye İKONİYE, ve LİKONİYE’ye gitmeleri. (KONYA)
KONYA'nın LOSTRA ve DERBİYE geldiklerinden halktan geniş bir
muzaharat buldular, oradanda ANTAKYA'ya dönüşleri ...... M.S. 0049
KURUŞTA, ŞAKİRTLERİN ve ARKADAŞLARININ kurdukları İlk Hi-
ristiyanlığın kongresi, (yahudiliğin Şeriatından kaçınılması için)
M. S. 0050
YUHANNA MARKOS'un sebebinden, PAVLOS ve BARNABA'nın
birbirinden ayrılmaları .51.
TİMATHAVOS PAVLOS’a iltihakı Pavlosun ikinci yolculuğu Bu sıra­
da İncil yazarı LUKA, PAVLOS’Ia bulunması.
PAVLOS'un ATİNA’YA gelmesi Atinadan KORİNTOS'a giderek ora­
da Korintoslilere yazdığı birinci mektubu ......
KLADİOS SEZAR, Yahudi'leri ROMA’dan kovması.
KOMANOS’un yerine FİLİHES vali tayin olunması.
PAVLOS, İkinci Mektubunu TESALONİKİ’lere yazması ... M.S. 0053
PAVLOS, KORİNTOS’ta 18 ay kaldıktan sonra KUDUS’a gelmek ijze-
re Gemiye binerek yol üzerinde EFESİ ziyaret e tm e si...... 54
APOLLO, Efese gelerek Hiristiyanlığın yayması.
PAVLOS, Kudustaki ziyaretini bitirdikten sonra Antakya’ya gelerek,
GALATİYE ve FRİGİYE’ye gidip oradan da EFESE tekrar gidip üç ay kal­
ması, PAVLOS’un üçüncü yolculuğudur.
KLAVDİOS SEZAR'ın ölümü ve yerine NERON’un geçmesi
KUYUMCU DİMİTRİ sebebinden PAVLOS’un Efesi terk etmesi ve
KORİNTOSLILARA yazdığı birinci mektubu...... M. S. 0057
Pavlos, MAKEDONYA’ya gidişi ve oradan KORİNTOSLILARA yaz­
dığı ikinci mektubu
Kış mevsiminde korintossa giden Pavlos, Bahar mevsiminde GA-
LATYALI’lara ve ROMALI'lara yazdığı mektuplar...... 58
Pavlos, Yahudiye’ye dönüşü beraber getirdiği sadakalar dolayisiyle
kudus tapınağında onu yakalamaları ve bağlı olarak KAYSERİ'ye gön­
derilmesi.
Pavlos’un müracaatı üzerine İMPARATOR onu Roma’ya istemesi
ve Vali AĞRİBAS tarafından gönderilmesi. 60
Pâvlos, Deniz yoluyla ROMA’ya giderken, yolda Gemi MALTA’ya
varmadan önce parçalanır ve fakat Pavlosun Duasiyle bütün tayfalar
kurtularak, Pavlos da salimen Romaya varır, tutuklanır, iki sene Romada
esir kaldıktan sonra kendini savunan pavlos afa uğrar.

— 418 —
Bu tarihte HAVARİ (Resül) Yakup Kudusta ilk Episkopos iken mek­
tubunu yazmıştır.
Pavlos, Bahar mevsiminde, gerek FİLİMON'a Gerek KÖLOSİLERE
ve gerekse EFESLİ'lere GÜZÜN de Filipililere mektuplarını yazmıştır
HAVARİ’lerden Yakup şehit olması ...... 62
Pavlos’un ibranilere olan mektubunu İtalyadan yazmıştır. 63
Bu tarihte LUKA, İncilini yazmıştır.
Pavlos İtalyadan Yahudiyeye gelerek, GİRİT’e EFES’e ve MAKE-
DONYA'ya geçmesi.
PAVLOS, İspanya'ya g idiyo r...... M.S. 0064
Bu sırada LUKA «RESÜLLERİN İŞLERİ» namındaki kitabını
Yazmıştır. PETROS, Birinci ve ikinci mektuplarını yazmıştır.
YAHUDA (havarilerden), mektubunu yazmıştır.
NERON ROMA'yı Ateşe verir «Hıristiyanları yakmıştır» diye iftira
ederek bu vesileyle hiristiyanlara mezalimi yüklemiş ve bu sebepten
bir çok hiristiyanların canını işkencelerle yakmıştır .
PAVLOS, İSPANYADA’d ır ...... M.S.00 65
Pavlos, yaz mevsiminde İSPANYA’dan Küçük Asyaya dönmüştür.
Pavlos, ayni mevsimde MAKEDONYA’da birinci mektubunu TİMA-
TAOS’a Güzün de, EFES’ten TİTOS’a mektuplarını yazarak göndermiş­
tir ...... M.S. 67
Pavlos, Kış mevsiminde Nikopoliste...... 67
İNCİL Yazarlarından MARKOS (Resül) ikinci kez İskenderiye’ye
geldiğinde, orada şehit olmuştur.
Büyük TARİHÇİ YOSİFOS’un Galile ülkesine Vali tayin olunması.
NERON, VEBESYAN adındaki kumandanını Yahudiyeye savaşmak
üzere gönderiyor. VESBESYAN, Oğlu TİTOS’u İskenderiyeye gönderir,
Dolayisiyle Antakyadan da keşif bir ordu toplayarak beraber almış ve
Yahudiyeye giriyor, GALİLA’yı da Emrine a lıy o r...... 67
YOSİFOS, YAFE şehrinde sıkıştırılıyor, neticede VESBESYANOS'a
teslim olmuştur. Vesbesyan, Tibariye’ye ve Trakya’ya hucüm ederek
alıyor çünkü bunlar fi tarihinde AGRİBAS'a karşı koymuşlardı.
Pavlos tutuklu olarak ROMA’ya gönderilmesi, zindanda iken Tİ-
MATAOS’a ikinci mektubunu yazm ıştır.......... 68
PAVLOS, Mayıs Ayında NERON tarafından şehit ediliyor. 68
İmparator NERON ölüyor. (Haziran ayında.15) yerine GALABA geç­
miştir. 68
VESBESYAN, Yahudiyenin müstahkem yerlerini kamilen zabteder,
Kudusu Muhasara altına alır ve yağmalarına başlamıştır.
GALABA ölmüş yerine BAVUTHO geçm iştir...... 69
VESBESYAN, ordusu tarafından Kralilan ediliyor ........ 69
YOSİFOS serbest bırakılıyor Vesbesyan oğlu Titos kudusu yeniden

— 419 —
muhasara e d iyo r...... 70
YAHUDİLİK tüm olarak Romalılara karşı koymak üzere birleşmiş-
sede tekrar hiziplere ayrılmıştır.
ROMALI,lar, Kudusun birinci Duvarını elegeçirmiş, sonra da İkinci­
sini zabtederek ve içerde kalan halk açlıktan perişan olmuştur. Roma­
lılar, HALKAVLUSU’nu zabtederek Tapınağın ayvanlarını ateşe vermiş­
ler. Roma askerleri Tapınağı kamilen ateşe verdiklerini, (Titos bu işe
son vermiş olduğu halde) Romalılar, bütün şehre hakim oldular kendi
putlarına kurbanlar kesmeye başladılar. TİTOS o muhteşemTapınağı
temelinden yıkmıştır berhaneye çevirm iştir...... M.S. 0071
TİTOS bütün şehirdeki kasır, köşk ve Tapınakları yıktırmış olduğu­
nu, Tarihçi YOSİFOS’un kayıtlarına göre, bu sırada (110.000 kişi) öldü­
ğünü, ister açlıktan, ister öldürmekten ve ister yanğında telef olmuştur.
97,000, kişi de köle olarak satılmıştır. Bütün bunlar şehirdekilerdir, ci­
var da ölenlerin sayısına imkan bulunamadığını yazmaktadır. Titos Ba­
basına ROMA'ya dönüyor. M.S.71
YUHANNA, İncilini ve mektuplarını bu tarihte yazmıştır ... M.S.95
Bazı iddialara göre, Yuhanna ikinci ve üçüncü mektuplarını bu ta­
rihten az bir süre önce yazdığını söylemişlerdir.
Bu sırada, Yuhanna, kendi VAHİ’sini (Rüyası) yazmıştır.
ALLAH'ın Emriyle Havarilerden ölen yalnız adı geçen Yuhannadır,
yani (şakirtlerin en küçüğü). Diğer Şakirtler hepsi zalimlerin kılıçı ve
her çeşit işkenceleriyle şehit olarak ölmüşlerdir. Duaları hepimizle ol­
sun am in...... M.S. 0098

BÖLÜM : 25
ATALARIN SÖZLERİNDEN İRŞATLAR

Üç tip kişiyle bir milet, bir ümmet ve bir kavim idare edilebilir.
a) Kasırganın arasında tek başına oturup etrafına pervane gibi dö­
nen rüzgârına karşı, aldırış etmeden, metin duran İnanç sahibi, kendi
rey’ine bağlı, sıhatına kanî olan kişi.
b) Tecrübeli, temkinli, tamhis) davranan, denendiğinden hükmü­
nü tecrübeye dayanarak kuran, Şahsı davaya matuf heveslerden mü­
cerret olan kişi.
c) Tamaînı ve şahsı davasını ikinci derecede bırakan, Vatan ve
miletin davalarını birici dereceye alan kişidir.
Bu tip kişilere itimat edilir ve destek olabiliriz.
A T A SÖZÜ

— 420
H A YA TTA NELER OLUYOR
DÜŞÜNCELER SÖZLÜĞÜ
SÜTÜNÜNDE DİKTATÖR
Diktatörlük, Kıskançlığın en mükemmel şeklidir.
C. MALAPARTE
Diktatörlük, Ömürsüz bir şeydir. İnsanların düşündüklerini açıkla­
yamadıkları, çocukların ana babalarını polise ihbar ettikleri bir topluluk
uzun zaman yaşayamaz.
Sir VVinston Churchill

DİL
Hayranlık ve saygı değer yaşlı Fransızcayı fakir bulanlar, onu bil-
miyenlerdir. Onu zenginleştiremeği iddia edenler, zenginliğini görmek
zahmetine katlanmayanlardır.
E. Renan

Fransızca bir kadındır. Bu kadın öyle güzel, öyle mağrur, öyle mü­
tevazı, öyle cesur, öyle dokunaklı, öyle şehvetli, öyle saf, öyle asil, sa­
mimi, hoppa ve öyle ciddidir ki, Ona bütün kalbimizle bağlıyızdır ve asla
ihaneti düşünemeyiz.
A. France
Papayla konuşmak için İtalyancayı, annemle konuşmak için İspan-
yolcayı, halamla konuşmak için İngilizceyi, arkadaşlarımla konuşmak
için almancayı, kendimle konuşmak için de Fransızcayı öğrendim.
Charles Quint
Askerle konuşmak için Türkçeyi, Bayanla konuşmak için Fransız-
cayı, kendini övmek için Arapçayı, A t’la konuşmak için İngilizceyi, Al­
lahla Konuşmak için de Süryaniceyi öğrenmek gerekir.
Başpapaz Aziz Günel
İnsanın ana dilini temiz yazması vatanperverlik örneklerinden biri­
dir.
Delarue Mardros
Bütün Faziletleri ve bütün kötülükleri yayan dildir.
Vauvenargues

D İ N
Siperlerde dinsiz insana rastlayamazsınız.
W. Thomas Cummings

Din bahsinin künhünu anlamaya imkân yoktur. Ancak ona hayran


olunur.
Mevlâna

• — 421 —
Hakiki din, insanın mantığı ve bilgisi ile uyuşabilir ;etrafını çeviren
sonsuz hayatla arasındaki münasebette, hayatını sonsuzluğa bağlayan
bağ ve hareketlerini yönelten kuvvettir.
L. Tolstoi

Felsefenin biraz insanı Allahı inkâra yönelttiği doğrudur, fakat, de­


rin bir felsefe, zeki adamı dine götürür.
Sir F. Bacon

BÖLÜM : 25
DİYARBAKIR'ın ADI

Diyarbakırın adı iki cepheden mutala’a edilir :


a) DEYREL - BAKİRA, bir de DEYREL-BİKİR
1 — DEYİR; Manastır-Kilise anlamındadır. BAKİRA; KIZ
lamındadır. Kız manastın, ifade edilir. Yani; Bakire olan Meryemana
manastırı (Kilisesi) demektir. Deyrel bakira şahri, enson Diyarbekir,
kalmıştır.
Deyrel Bikir; denilince Diyarbakır şehrinde-kurulan ilk kilise, De-
yir-Kilise Manastır, Bikir-İlk, anlamındadır. İsim istihale ede ede Diyar­
bakır halini almıştır (I)
Çünkü, Diyarbakırda Meryemana kilisesinden önce hiçbir kilise
kurulmamıştır.
AMİDE: Melca yeri anlamına gelen bu isim; Yunanlılar ve Romalı­
lar tarafından takılıp benimsenmiştir.
AMİDE-Diyarbakır, Mezopotamyanın büyük ve anaşehirlerinden
olup geniş bir tarihi alana sahip Milattan asırlar önce kara taştan kuru­
lan bir şehirdir.
Amide; pek önemli oluşundan Süryani ve Arabi tarihlerinde AMED
lakabından başka, MEDİNET ELFIHIR (Şühret Meşhur) Anlamına gelen
isimle lakap almıştır.
Yakubi tarihi der ki: «Mühüm surlarla çevrilmiş kara taşlarla inşa
edilmiş, etrafını HİLAL gibi çeviren DİCLE nehrine bakarken ay’ın için­
de parlayan yıldız gibi gözlere güzel görünen bir manzarası vardır.»

DİYARBAKIR HİRİSTİYANLIĞI

MAR THEODOTO’nun hayat hikâyesinde ve bir çok tarihi eserler­


de kayıt olunduğu vecihle Diyarbakır, Hiristiyanlığı ancak Hz. İSA’nın
şakirtlerinden MAR ADAY ve yardımcısı MAR AGAY sayesinde kabul
etmiştir.
M.S. 349 yılında Büyük Kostantinos oğlu Sezar Kostans tarafından
tecdit edilmiş olduğunu göstermektedir.

(1) Mıkdesi İlyas Şakarerim ifadesine göre ,

— 422 —
Diyarbakırda NEBİ CAMİİ

423
Mechül Urfalı Eserinde, M. S. 357 de onarıldığını göstermiştir.
Büyük Tarihçi Telmahralı Diyonnosios da, Diyarbakırdaki Meryem-
ana namı altında bilinen büyük kilise Roma İmparatoru HERAKLİOS ta­
rafından M.S. 765 de onarıldığını ve fakat son azmanlarda gittikçe çev­
resi (dairesi) kıstırılarak daraltılmıştır. Şimdi ise ancak ufak bir çapta
kalabilmiştir.
M. S. 1693 de Musullu Mafiryan (Patrik mülhaki) İshak Azar tara­
fından ve Patrik İğnatios. II. Cercis (Musullu) in emirleriyle tekrar ta­
mir edilerek bugüne kadar ayni şekil ve tarzda kalmıştır. 1693 de de
Suruçlu Mar Yakup kısmı ona eklenmiş olduğunu kaydeden Patriklik
dergisi sahife 211 de bilgi vermektedir.
Ayni dergi; «Diyarbakır şehrinde yetişen büyük hiristiyan Bilginle­
rinden başka İslam Bilginlerinden en vefakâr, geniş çapta hüner gös­
termiş güzide şahsiyetleri de gizlememe'ktedir. Örneğin:
Hicri 370, M. S. 980 de Ebulkasım El Haşan Bin Beşir.
Bu zat. Edebi ve şair olup (Müellif ül Mühtelif fi usema El-Şuara)
Çeşitli şairler isimlerinin eserini ve ELMUVAZENE BEYİN EBİ TEMAN
VELBAHTARI adındaki kitabın yazarıdır.
2 — EBUL MEKASIM MUHAMMED BİN HÜSEYİN EI-EMEDİ -Elşair
Elbağdadı (bağdattı büyük şair Ebul Kasım Hüseyin oğulu Muhammed
(Diyarbakırlı) Hicri : 552. M. S. 1157 de ölmüştür.
3 — Ebulfadail Ali Bin Ebi El-Muzaffer Bin Cafer Elfükih Elşafii
Elşair, Hicri: 608 M. S. 1211 de Vefat etmiştir.
4 — Seyfeddin Ebulahsan Ali Eltaklebi Elmaşhür Bilemedi Elalim
Elmüdakkik filülüm elakliye, sahip ibkâr velifkâr vel rumuz vel künüz
vel defain elhakayik ve müntehi elsüel filusul. Hicri 631 M. S. 1232
de vefat etmiştir.
Daha nice isimlerini kayıdetmekten aciz kaldığımız İlim ve Kültür
şahsiyetlerin şehri olan ve halen içinde yaşadığımız bu kıymetli diyarın
bahislerinden el çektiremiyoruz .
Baş. P. Aziz Günel

TARİHİ BİR ZİYARETİN HATIRASI


Orta Doğu Katolik Süryanilerin
PATRİĞİ
İĞNATİOS 1. A N TO N YO HAYİK

20 Mayıs 1969'da, Türkiyenin Mardin ilini ve Mardin ilçelerinde,


Midyat ve İdil'deki kilise ve manastırlarını, bilhassa Süryani katolik
cemaatını ziyaret etmek ve ruhani işlerine yakından ilgilenmek ama-
cıyle, Nusaybin ilçesinin hudut kapısından Türk topraklarına ilk olarak
ayak basan, merkezi Lübnan’da bulunan Orta doğu Süryani katolik pat-

— 424 —
Katolik Patriğini Karşılayan Süryani Kadim Ruhanilerini gösterir.

Patrik jğnatios Antonyo Hayık, (Solundo) D.Bakır Katolik kilisesi yönetim


Kurulu Bşk. Sait Araz (Sağında) Metropolit Mihayel Carve Bitris Cangül
görünmektedir.

— 425 —
Katolik patriği (orta da] Solunda Midyat Episkoopsu Afram Bilgiç, Sağında
Kudüs metropoliti D. Luka, Sekreteri metropoliti Y. Mihayel CARVE vs
Cemil ARAS'ın ziyafetinde.

riği İğnatios 1. Antonyo Hayik hazretlerinin tarihi ziyaretlerini bu sa­


tırlar arasında anmak amacı güdüldü.
Adı geçen Konuk patriğin «HOŞ GELDİKLERİ»ne dair katolik Sür-
alan Mardin il ve ilçelerindeki Süryani Katolik Cemaatı, Mardin merke­
zine toplanarak, gelecek olan Konuk Patriğin karşılama töreninin (Kato­
lik Süryani'lerin Ruhanisi Papaz Yusuf Sağ ve Kilise Yönetim kurulu Baş
kanı Cemil Arasın yönetimi altında) hazırlığı görülmüştü.
Süryani Katolik Cemaatıınn Ruhanisi ve ileri gelenlerin çağırışına
binaen Süryani Kadim cemaatının Ruhanileri ile ileri gelenleri birlikte
Nusaybin hudut kapısına kadar giderek gelen Konuk Patrikle haşiyesini
karşılamışlardır. Bir saat zarfında yapılan karışlama usulu bitince, Ko­
nuklar Mardin İl merkezindeki Meryemana Süryani Katolik kilisesine
konuklandırılmıştı.
Adı geçen Konuk patriğin «HOŞ GEDİKLERİNİ «ne dair katolik Sür­
yani Cemaatı Ruhani reisi Papaz Yusuf sağ tarafından Arapça lisaniyle
beliğ bir konuşma yapıldıktan sonra Süryani kadim cemaatını temsil
eden Diyarbakır Süryani kadim Baş papazı Aziz Günel tarafından da
Türkçe olarak bir konuşma yapılmıştı. Bu konuşmalar akebinde Konuk
Patrik, gerek kendi cemaatına, gerek Süryani Kadim ve Keldani cemat-
larına hitaben Arapça lisanında beliğ ve ruha işliyecek tarzda bir ko­
nuşmada bulunmuşlardı. Alkışlamalar arasında büyük bir merasimle

— 426 —
Patriği özel makamına alınarak, Cemaatları hey’et halinde kabul etmiş
ve hatırlarını sormuştu.
Bu Merasime katılanlar şunlardır :
a) Midyat ve çevresinin, İdil ve çevresinin, Nusaybin ve Çevresi­
nin Genel Ruhani reisi Episkoposu İyavennis Afram Bilgiç ile isimleri
yazılan ilçelerden gelen ruhani ve Cemaatlarının ileri gelenleri.
b) Mardindeki Keldani cemaatı ruhani reisi Horepiskopos Mar-
kos Adlon'la cemaatının ileri gelenleri.
Mardin İl Merkezinin ve Çevresinin Ruhani Reisi ayni zamanda
Metropolit vekili, Başrahip Cebrael Allaf ile Kilise yönetim kurulları ve
ileri gelenleri.
d) Diyarbakır Süryani Cemaatı Ruhani reisi Aziz Günelle Kilise
yönetim kurulu başkanı Edip Tavşan ve üyeleri.
e) Diyarbakır Süryani Katolik kilisesi yönetim kurulu Başkanı Sait
Araş ve ileri gelenlerle, köylerden hayli bir kalabalık toplanmıştı.
Gelen Konuk Patriğin şerefine, Mardin Süryani Katolik Cemaatı ruha­
ni reisi Papaz Yusuf Sağ ve Kilise kurulu yönetim Başkanı Cemil Araz’ın
idaresi altında bütün bu topluluğa yetecek kadar Ziyafetler tertip edil­
miştir.
Konuk Patrik haşiyesiyle beraber, Süryani kadim cemaatına ait ta­
rihi manastırı olan Deyruzzafaran manastırını ve manastırda Hasta bu­
lunan Süryani metropoliti Filiksinos Hanna Dolapönü’yi ziyaret ettikten
sonra büyük bir merasimle Patrik, Manastırın iç kilisesine alınarak Pat­
riklere mahsus Makama oturtulmuştu. Gereken Konuşmalar, Diyarba­
kır Başpapazı Aziz günel tarafından (Süryani cemaatım temsilen) ya­
pıldıktan sonra, Konuk Patriğin şerefine tertiplenen ziyafetler verilmiş­
ti. Bu ziyafetlerde iki kardeş cemaatın arasındaki sevgi ve sempatiler
katkıda artarak üç dört saat süren bu tarihi ziyafetlerden sonra mardine
avdet edilmişti. Vilayet ve Askeri makamları, ziyaret eden Konuk Pat­
rik, Mardin Valisi sayın Dinemik ve anlayışlı Celal Kayacan tarafından
toleranslı bir şekilde kabul edildi, memnuniyetle ayrılan patrik, Tür­
kiye Cumhuriyetini ve Türk Halkının geniş toleransına hayranlıkla
överek mardindeki merkezine dönmüştü.
Ertesi gün Konuk Patrik Haşiyele beraber Savurun Killit köyü,
Mardina bağlı Midyat ve İdil ilçelerini ziyaret ederek Idil'de bir gece
konukladıktan sonra Midyata geri döndüklerinde geniş bir merasimle
karşılanan patrik, bundan böyle Türk Topraklarından ayrılmak isteme­
diklerini sevinçle itiraf etmişlerdi.
Anadolu şehirlerini görmek hevesine düşen patrik, Diyarbakıra
geldiklerinde Süryani Kadim cemaatına ait Meryemana kilisesinde
konuklamıştır; Süryani Kadim Cemaatı Ruhani Reisi Paşpapaz Aziz
Günel ve Kilise yönetim kurulu tarafından merasimle kabul edilmişti.

I — 427 —
Meryem ana kilisesine alınan Patrik, Patriklere mahsus makama
oturtulduktan sonra baş papaz Aziz Günel tarafından Patriğe layik bir
konuşma yaparak, bu gibi tarihi ziyaretlerden memnun kalan Süryani
cemaatının, Patriğe ve haşiyesine karşı beslediği sempati ve samimi­
yetini beyan etmişti. Bu arada Diyarbakır Süryani Katolik cemaat yöne­
tim kurulu Başkam Sait Araz tarafından kendi Patriğinin şerefine ver­
diği zengin ziyafetlerini yad edilir. Resmi kabüller bitikten sonra Ko­
nuk patrik haşiyesiyle beraber Diyarbakırdaki en meşhur TATLICILAR
GÖKDELEN oteline istirahata çekilmiş ve ertesi günün sabahı Anadolu
şehirlerine müteveccihen Diyarbakırdan ayrılan patrik ve haşiyesi,
Türkiyenin bir kaç şehirlerini; Efesi de Ziyaret ettikten sonra 13/Hazi-
ran/1969 da merkezi olan Beyruttaki ŞARFE manastırına müteveccihen
ayrılmışlardı.
Konuk Patrik İğnatios I. ANTOVAN HAYİK’in Türk topraklarından
sevinç ve memnuniyetle ayrıldığını, fırsat buldukça bir daha bu şirin
memleketi ve anlayışlı Türk halkım ve devletini ziyaret edeceğinden
bahisle, yazılarını gereken yerlere gönderdiğinden anlaşılmıştır.
Patriğin Haşiyesi şu zevattan ibaretti.
Elcezire ve Fırat-Hasece Süryani Katolik Metropoliti MİHAEL
CARVE. Patrik sekreteri Baş papaz Yusuf Müneyyir, aslen mardinli
olup Lübnan’da yerleşmiş Papaz afram Araz, Beyrut kilisesi papazı
Yusuf BELDO Bulunmaktaydı.

«M . Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım» adlı eserden


«Bu son derece dikkate layik kitaptan zamanımızda çok konuşu­
lan, hatta mücadele mevzuuhaline getirilen meseleler hakkında Ata­
türk’ün ne düşündüğünü ortaya koyan bir mesajı aşağıya alıyoruz»
Demokrasiye muhalif asri cereyanlar
BİZİM, DEVLET TEŞKİLATINDA, ESAS PRENSİBİMİZİ TEŞKİL EDEN
DEMOKRASİNİN EVSAFI FARİKASINI TARİF ETTİK.
DEMOKRASİNİN BİR M EFHÜM Ü BAZI NAZARİYELERİN, H Ü C U M U ­
NA M ARUZ BULUNMAKTADIR.
I — Bolşevik nazariyeleri
II — İhtilâlci siyasi sandikalığın nazariyesi
III — Menfaatların temsili nazariyesi
Bu nazariyelerin, demokrasi nazariyemize, hücumda ne kadar hal­
siz olduklarını kısaca, izah edelim.
I — Bolşevik nazariyesinin Rusyada, tatbik olunmuş, şekline
bakalım, bütün Rus milleti içinden amele, deniz ve kara kuvvetlerinden
ibret bir ekalliyet, iktisadi esaslara müstenid, komünist partisi namı
altında birleşerek, bir diktatörlük vücuda getirmişlerdi. Gayelerinde
milli değildirler. Şahsi hürriyet ve müsavat tanımazlar. Halk hakimiye-

— 428 —
tine riayetleri yoktur. Dahilde ekseriyeti cebir ve tazyik ile noktayı na­
zarlarına itaata mecbur tutarlar, hariçte propaganda ve ihtilâf teşkilâ­
tıyla, bütün dünya milletlerine kendi prensiplerini teşmile çalışırlar.
Halbuki hükümet teşkilinden gaye, evvela ferdi hürriyetin temini­
dir. Bolşevik tarzı hükümetinde istibdat mahiyeti görülmektedir. Bir ce­
miyetin, bir kısım insanları, noktai nazarlarının, zorla, esiri ve zebunu
yaşatmak şekline de, tabii ve makul bir hükümet sistemi nazariyle bakı­
lamaz (*)
II — İhtilâlci siyasî sendikalizm nazariyatçıları da her türlü, siyasî
teşekkülleri yalınız kendi menfaatları lehine yaptırmak ve nihayet si­
yasî kuvvet ve hakimiyeti ellerine geçirmek isteyen işçi gruplarıdır.
Bunlar, maksatlarını zorla istihsal fırsatına intizar ederken zaman za­
man, umumi grevler yaparak, hükümet adamları üzerinde, müessir olu­
yorlar ve bazı işleri kendi lehlerine hallettiriyorlar; yavaş yavaş mev-
cüdiyetlerini, ihsas ediyorlar. Bunlar İngiltere, Fransa ve Almanya da
tesirlerini göstermektedir. Alman ya da bu nazariyetçileri az çok tat­
min için, Millet Meclisi yanında, iktisadı mahiyette, azası onlardan ol­
mak üzere bir meclis yapmışlardır. Biz de âli iktisat meclisi vardır. Fa­
kat bu herhangi bir tezyik üzerine değil, doğrudan doğruya, hükümetin,
faydalı görmesinden istişarı mahiyette, vucüde getirdiği bir hey’etir.
III — Menfaatların temsili nazariyesi; mühtelif, meslek, sanat ve iş
adamları, cemiyet içinde ayrı ayrı, birer zümre, birer küçük cemiyet
halinde düşünülürse, her bir zümrenin biribirinden farklı menfaatları
vardır. Binaenaleyh diyorlarki, her hususî menfaat sahibi gruplar, ayrı
ayrı, Mecliste kendilerini temsil etmelidirler. Bu takdirde, intihap, mil­
let efradının ekseriyeti tarafından değil, gruplar tarafından ve grupla­
rın haiz olduğu menfaat derecesinde vuku bulacaktır. Mecliste bu grup­
lardan bir kaçı birleşip, iktidar mevkiine geçince, yalnız kendi menfaat-
ları lehine çalışacaklardır. Buna kim mani olacaktır?
İşte bu sebeplerden dolayıdır ki, biz bu ve bundan evvelki naza-
riyetleri, memleket ve milletimizi için muvafık görmiyoruz. Biz, mem­
leket halkı efradının ve mühtelif sınıf mensuplarının, yekdiğerine yar­
dımlarını, ayni kıymet ve mahiyette görüyoruz; hepsinin menfaatlarının
ayni derecede ve ayni müsavatperverlik hissiyle teminine çalışmak
isteriz. Bu tarz milleti umumî refahı devlet bünyesinin, tanzimi için
daha muvafık olduğu kanatındayız. Bizim nazarımızda çiftçi, çoban,

(* ) Bir Gazeteçiye beyanatı: Türkiyede Bolşeviklik olmayacaktır.Çünkü türk hükü­


metinin ilk gayesi, halka hürriyet ve saadet vermek, askerlerimize olduğu kadar
sivil halkımıza da iyi bakmaktır. 21 Haziran 1935

— 429 —
amele, tüccar, sanatkâr, asker, doktor velhasıl herhangi bir İçtimaî
müessesede faal bir vatandaşın hak, menfaat ve hürriyeti müsavidir.
Devlete, bu telakki ile azamî nafi olmak ve milletin emniyet ve irade­
sini, mahalline sarf edebilmek bizce, bizim anladığımız manada, halk,
hükümet idaresi ile mümkün olur.
Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanı müsbet fikirlerini veri­
niz. İstikbalin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler tatbik
mevkiine konduğu vakit Türk Milleti yükselecektir.
Yurt toprağı, sana herşey feda olsun. Kutlu olan sensin, Hepimiz
senin için fedaîyiz. Fakat sen Türk Milletini ebedi hayatta yaşatmak
için feeyizli kalacaksın. Türk toprağı Sen, seni seven Türk Milletinin
mezarı değilsin. Türk Milleti için yaratıcılığını göster.
Büyük devletler kuran ecdadımız büyük ve şümüllü medeniyetlere
de sahip olmuştur.
Bunu aramak, tetkik etmek Türklüğe ve cihana bildirmek bizler
için bir borçtur.
Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için
kendinde kuvvet bulacaktır.
Mesüliyeti üzerine almak cesaret ve hevesi her işte en çok lazım
olan bir haslettir.
Bir çok insanlar, mesüliyetin başkalarında olduğunu bildikleri za­
man, en cesur ve cüretkâr olurlar, fakat eğer mesüliyet kendilerinde
olursa, bu cesaret ve cüretin azaldığı ve çekingen oldukları görülür.
Halbuki mesüliyeti bilerek, hesaplayarak üzerine alan insanlar, küçük
ve büyük, aldıkları işlerde başarı gösterirler.
Kumandanlar madunlardan yüksek ve âlim olmalıdırlar. Bir insan
eğer hayatında muvaffakiyetli bir iş yapmışsa, o iş tarihe ve Millete
mal olmuştur. O şahıs sadece onunla övünerek kalmak, isterse, bu in­
sanı tembelliğe götürür ve yeni muvaffakiyetlerden yoksun kılar.
Benim yaptığım işler biri diğerine bağlı ve lüzumlu olan şeylerdir.
Fakat bana yaptıklarımdan değil, yapacaklarımdan bahsedin.
Biz Garp medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. On­
dan iyi olarak gördüklerimizi kendi bünyemize uygun bulduğumuz için,
dünya medeniyet seviyesi içinde benimseyoruz.

MODERN;
Konuşan Saati Yapan
SÜLEYM AN AK TAŞ
(1948 ...... )
Son yıllarda teknik kollarında ilerleyen Süryani toplumundan yeti­
şen Süleyman Aktaş; 1948’de Midyat'ta doğmuştur.
İlk, sanat ve tekniker okullarını da bitirince İSVİÇRE'ye gidip.BU-
✓ - "

— 4 30 —
Süleyman Aktaş ve konuşan saati

LOVA, Zenith, Mido, OMEGA fabrikalarında teknik direktörlüğe kadar


yükselmiştir.
Süleyman Aktaş’ın bu bir iki yıl içinde l.km den konuştuğu duyu­
lacak (modern esasları havi) Midyat için hazırladığı bir SAATİ yer-
levtirme hizmeti ilerlemiştir. Saat montajına ait bir kitabı da çıkmıştır.
Süleyman Aktaş atılgan, çalışkan iyi meziyetli bir kişidir.
Kitabın Basılmasına Maddî yardımı gelen

YAKUP YILDIZ
( 1938 ....... )
«Türk Süryanilerin Tarihi»nin basılmasına maddî destek olan
serbest müteahhit Selim oğlu yakup yıldız ;
Midyatın KERBURAN Bucağında 1938 de doğmuş ve ilk tahsilini
burada yapmıştır.
1950-51 de San’at okulunun dört yılını Mardinde üstün başarısı
üzerine Devlet tarafından Ankara Sanat okuluna gönderilerek Mezun
olmuştur.
1955-56 da Ankara gündüz Tekniker okuluna girerek 1958 de me­
zun olmuştur.
1958 de Diyarbakır D. S. İş, Fen memurluğuna getirilerek 1960 da

— 431 —
YAKUP YILDIZ

yedek sb. Öğretmenliği yaptığı hizmeti sonunda 1962 de terhisle 1966


ya kadar Diyarbakır Bayındırlık Müdürlüğünde Fen memurluğu yapmış
ve nihayet serbest mesleği müteahhitliğe 1966 dan başlamıştır.
Yakup Yıldız evli üç çocuk babasıdır, çalışkan, ahlaklı, doğru ve
ciddi hareket ve meziyetlerle mücehhezdir.

— 432 —
Son Şükranlarımız

Bu eserin tetkikinde irşatlarına muhtaç olduğumuz Hukuk işleri


Müdürü Sayın Kemal Vural'a ve Sayın Emekli Albay İbrahim Eroğlu kıy-

Müellifin en çok Sevdiği ve Bilgisinden Hoşlandığı Geniş toleranslı Dostu,


(Ağabeyi) tabir ettiği Emekli Albay İbrahim Eroğlu

metli Dostlarımıza; Baskılarımıza da yardımcı olmuş ve olacak kimse­


lere şimdiden şükranlarımızı sunarız.
«Leyse men iptede hasenen, bel men intehe hasanen, mââli»
Yalnız başlayan değil ancak sonunu getiren iyidir.
ATA SÖZÜ

Başlangıçtan sona kadar ve EBEDEDEK KADİR ALLAH’a şükranla­


rımızı sunarız.
Yazar
Horepiskopos
Aziz GÜNEL

ONAYI
Yayımında çok faydaları bulunduğundan onu okuyuculara ısmarla­
yıp ve hayırlı olmasını temenni eylerim
18/3/1969 M. H. DOLAPÖNÜ

— 433 —
• ' • ' ■ • ■ • ' I . '.. "

İÇİNDEKİLER

KISIM: 1
Bölüm: 1 V
Sahife

Ö n sö z.................................. 26
Kadim (Eski) Süryaniler ............................................................. 29
Aramilerin memleketi ................................................................. 30
Bölüm: 2
Süryani Aramilerin Hıristiyanlığı .................................................. 30
Bölüm: 3
Güneydoğuda ve Diyarbakır'da hıristiyanliğin yayılması ............. 31
Bölüm: 4
Süryani Kadimde Patriklik .......................................................... 32
Bölüm: 5
Güneydoğu bölgesindeki Süryani kadimliğin bölünmesi ............. 35
Bölüm: 6
Süryanilerin Lisan, Alfabe ve Sıfatları ....................................... 36
Bölüm: 7
Süryanilerin Tercümeleri ............................................................. 42
Süryani Tercümanlar ..................................................................... 42
Kur'an-ı Kerim'de ve Arap müfredatı arasında bulunan
Süryani kelimeler (sözler) .................................................. 46
Süryaniceden alman ayların adı .................................................. 54
Süryanilerin Türkiye Cumhuriyetinde gelişmesi üzerine birkaç söz 55
Hazreti Muhammed’in Ahitnamesi .............................................. 55
EY ATATÜRK ........................................................................ 58
Bölüm: 8
Türk Ansiklopedide Aram - Aramiler - Aram dil ve diyelekleri ... 60
Aram dil ve diyelekler ................................................................. 60
Yayılma alanı ve tarihçesi ......................................................... 61
Aramcanın diyelekleri ................................................................. 62
Bölüm: 9
Süryani, Arami, İbrani, Arabi yazıların gelişmesi ve
bu yazılarla yazılmış eserler ve Şeması ............................ 67/68
Arapların yazı öğrenmesi .......................................................... 69
Süryanice ve Arapça sesli harfler .............................................. 70
İslâmiyetten önce Süryanilerde ilim ve k ü ltü r............................ 71

— 435 —
Sahife
Süryani lisanı ......................................................................... 72
Arapların bu eğitime isteklerinin sebebi .................................... 74
Araplarda (İslâmlarda) ilk bilim adamları ................................ 75
Halife Mansur’un devrinde Tıp bilgisi ....................................... 76
Abbasî dervrinde tercümanlar ................................................... 71
Abbasî devri tercümanları (Süryaniler) ve eserleri ................. 78
Süryaniler vasıtasiyle yaratılan bilim ve kültür ......................... 82
Süryanilerin anavatanı Mezopotamya ....................................... 83
Süryanilerde Hıristiyanlık kılavuzluğu ........................................ 83
Patrikliğin Deyruzzafaran’a intikali ........................................... 84
Süryanilerin İslâmlarla (Türklerle de) kaynaşması ..................... 84
Süryanicenin Arapçaya etkisi ...................................................... 85
KISIM: 2
Bölüm: 10
Urfa Krallığı (M.S. 132-250) 89
Abgarların sikkesi (paraları) ......... 90
Abgar’ın Hz. İsa’ya olan mektubu ............................................... 90
Hz. İsa’nın mendili ve vesikası ................................................... 91
Mendile dair vesika ...................................................... 92/93
Urfa hükümdarları hakkında arkeologların etüdü .................. 93
Onbir adet vesika (sayfa 93’den 103'e kadar) ............................. 103
Urfa hıristiyanlığı ......................................................................... 103
Bölüm: 11
Diyarbakır’da Hıristiyanlığın yayılması ........................................ 104
Diyarbakır’ın bazı özellikleri .................. 106
Bölüm: 12
Meryemana kilisesinin kuruluşu, yıkılışı ve tamir tarihi
ve vesikaları ........................................... 108
Patrik II. Gevergis’in (Musullu) günlerinde yapılan tamir emri
(M.S. 1687) 127
Bölüm: 13
Meryemana kilisesinin önemli (9) yönü .................................... 127
Diyarbakır Süryani Kadim Meryemana kilisesine kıymetli
HAÇ’ın armağan edilişi ....................................................... 129
Birinci Safahat ......................................................................... 130
İkinci Safahat .................................................................. 133
Üçüncü Safahat ......................................................................... 133
Dördüncü Safahat ............................................................ 133
Patrik Nimetullah (M.S. 1557) 133
— 436 —
V. Yön Sahife
Süryani Mar Afram’ın (Siros) hayatı ve Nusaybin hakkında
mücmel bilgi ......................................................................... 135
Nusaybin hıristiyanlığı ................................................................. 136
Mar Afram Siros’un hayatı .......................................................... 137
Bölüm: 14
Profesör Metropolit Suruçlu Mar Yakup....................................... 144
Suruçlu Mar Yakup'un Diyarbakır felâketine dair kehaneti ...... 146
Meçhul Urfalı’nın eserinden birkaç satır ................................... 152
Diyarbakır’ın geçirdiği IV. felâketi .............................................. 152
Ermeni Kralı Tigran (Dikran) ...................................................... 152
Bölüm: 15
Diyarbakır ve Meryemana kilisesinin yetiştirdiği din ve ilim
adamları (Dokuzuncu yön) .................................................. 153
Taklap - Her yıla rastlayan kutsal günlerin (bayram ve oruç­
ların) Priyodik cetveli ......................................................... 182
Patrik III. İlyas (M.S. 1867 - 1932, Atatürk’ün yakın dostu) .......... 185
Mardin İl yıllığından alman bir vesika .............................. ........ 191
Hatıra-i ziyaret (Deyruzzafaran’da) ........................................... 192
Bölüm: 16
Diyarbakır’da yetişen ve ruhani görevine katılan Metropolit­
lerin adlarını gösteren cetvel .............................................. 207
Bölüm: 17
Diyarbakır Süryani Kadim kilisesi kitaplığındaki 2 No.da
kayıtlı İncil ve diğer kitaplara kaydedilmiş ruhanilerin
cetveli .........................................................................214/220
Diyarbakır Meryemana kilisesindekiemanetler .......................... 221
Meryemana kilisesinin çan kulesinintarihsçesi .......................... 221
Ruhanilere kesin bir emir ......................................................... 221
Bölüm: 18
Süryani Kadimlerin hıristiyanlığı kabul ettikleri tarihten za­
manımıza (1969) kadar gelen patriklerin isim ve görev
tarihlerini gösteren çizelge .................................................. 223
Meşru veya gayrimeşru patriklik hakkında biraçıklama............... 227
El’an yaşamakta olan Süryani Kadim toplumunun dünyadaki
patrik, mülhak, naib ve metropolitlerin isim, ülke ve rüt­
belerini gösteren cetvel ...................................................... 228
Bölüm: 19
Diyarbakır ve dolaylarında bulunan kilise ve manastırların

— 437 — ‘
Sahife
isim ve tarihlerini gösteren cetvel .................................... 228
Patrik Büyük Mihayel'in hakkında (Selçuk? İmparatoru Kılıç
Arslan’ın yakın dostu) birkaç söz ........................................ 231
Selçuk İmparatorların devrinde Süryanilere yapılan müsama­
ha ve eşitlik hakkı ................................................................. 231
Selçukilerin Sultanı Kaykavus’un Malatya’daki Mar Barsavm
manastırına ziyareti .............................................................. 234
Orta çağda Süryani tabipler .......................................................... 234
PolonyalIlar hakkında Antakya Patriğinin ifadesi ........... ...... 234
Bölüm: 20
Süryani Kadim cemaatının dinî görüşü ........................................ 303
Süryani Kadim cemaatının diğer hıristiy'an unsurlarla olan
ilgi ve ilişkisi ......................................................................... 306
Süryaniliğin dinî reislerinin rütbeleri ........................................ 308
Süryaniliğin ibadet şekli ve usûlleri ........................................... 309
Bölüm: 21
Dünyadaki Süryanilerin nüfusu .......... ...................................... 320
Süryaniler hıristiyanlığı kabullendikten sonra devlet kur­
muşlar mı? ......................................................................... 320
Süryani cemaatının gördüğü zulümlerin başlıcaları ..................... 320
Süryani cemaatının İslâmiyetten gördüğü müsamahalar .......... 321
Süryani cemaatının Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinden
gördüğü eşitlik imkânları ................................................... 322
Süryanilerin hakları ..................................................................... 322
Süryanilerin kilise (dinî merkezleri) teşkilâtı ............................ 323
Yurt dışında olan kilise (dinî merkez) ....................................... 323
Antakya ve bütün Doğu kürsüsünü işgal eden Patrik İğnatios ... 323
Mardin merkez metropolitliği ...................................................... 323
Midyat ilçe merkezindeki episkoposluk ...... ........... .............. 323
Süryanilerin Türkiye'deki karakter - örf ve adetleri ...... .............. 324
Süryaniler, Süryanice dilinden başka en fazla konuştukları dil ... 325
Türk Süryanilerin meslekleri ...................................................... 325
Süryaniliğin vakıf işleri ........................................................... 327
Diyarbakır Türk Süryani Kadim kilisesi vakıfları yönetim
kurulları ve faaliyetleri ............................ 327
Diyarbakır Türk Süryani Kadim cemaatının Meryemana kilise­
sinin Türkiye Cumhuriyeti Devletinden gördüğü müsamaha 333
Süryani cemaatiyle İslâm cemaatı arasındaki münasebetler...... 334
Türk Süryanilerinin Fener Patrikhanesiyle ilgileri olmadığı
hakkında 334
Diyarbakır Meryemana kilisesinin kütüphanesi ......................... 334
— 438 —
Bölüm: 22 Sahife
Türkiye’de yaşayan Süryani ruhani ve reislerinin biyografileri ... 340
Bir tarihî ziyaretlerin hatıraları .................................................. 389
Bölüm: 23
Genel cetvel: Kitabı Mukaddes'te kayıtlı bulunan önemli olay­
ları gösteren cetvel ............................................................... 396
Bölüm: 24
Ataların sözlerinden parçalar ..................................................... 420
Hayatta neler oluyor .................................................................... 421
Bölüm: 25
Diyarbakır’ın adı ........................................................................ 422
Diyarbakır’ın hıristiyanlığı .......................................................... 422
Tarihî bir ziyaretin hatırası .......................................................... 422
«M. K. ATATÜRK'ten yazdıklarım» adlıeserden ......................... 428
Modern konuşan saati yapan ...................................................... 430
Kitabın basılmasına maddî yardımıgelen Yakup Yıldız ............... 432
Son Şükranlarımız ..................................................................... 433

— 439 —
/

\
BU KİTAPTA YAZILI KİLİSE VE MANASTIRLARIN FİHRİSTİ

Sahife
Meryemana kilisesinin tarihçesi (Diyarbakır’da) ..................... 108
El-Urti-Mar Yuhanna manastırının tarihçesi ................................ 228
Zuknin manastırının tarihçesi ....................................................... 228
Kankırt manastırı - Mar İliye (namı diğer Kara kilise) ...... 229/238
Kırk şehit kilisesi ......................................................................... 239
Deyrel-rahaviyin (Urfalıların manastırı - Diyarbakır’da) .............. 240
Diyarbakır İçkale kilisesi .................... 241
Deyruzzafaran manastırının tarihçesi .................................... 241
Kartmin Deyrul-omur Mar Gabriel manastırının tarihçesi .......... 253

— 440 —
TABLO, KROKİ, CETVEL ve ŞEMALARIN FİHRİSTİ

Sahife
1 — Süryanice dilinin - Hazreti Nuh’un tufanından bugüne
kadar çeşitli dalları .......................................................... 38
2 — Alfabe çeşitlerinin tablosu ............................................... 49
3 — Aramî Alfabesinin zamanla aldığı şekiller tablosu .......... 50
4 — Kenanlıların kullandıkları Alfabe çeşitlerini gösterir tablo 51
5 — İlk şekil yazı - zamanla yazı şekline giren ilk resim ve
şekilli rumuzlarla göstreen - tablosu ................................ 52
6 — İkinci şekil yazı - zamanla diyelek ve ses vermeğe gi­
ren yazı tablosu ................................................................. 53
7 — Süryaniceden alınan ayların adı ....................................... 54
8 — Süryani, Aramî, İbranî, Arabî yazıların gelişmesi ve
bu yazılarla yazılmış eserler şeması ................................ 63
9 — Tevrat'tan bir sayfa (III. yüzyılda yazılmış Estrangele
tipi yazı) ..................................... ................................... 99
10 — Tevrat kitabının, Eyyüp kısmının ilk sayfasını gösteren
Estrangele tipi yazı (M.S. 464) ....................................... 100
11 — Taklab cetveli (priyodik cetvel) ....................................... 183
12 — Diyarbakır'da yetişen ve ruhani idare görevine katılan
metropolitlerin cetveli ...................................................... 207
13 — Sürayani Kadimliğin Hıristiyanlığı kabul ettiği M.S. 38
-1969'a kadar gelen patriklerin cetveli ............................ 223
14 — El'an yaşamakta olan Süryani Kadim toplumunun dün­
yadaki Patrik ve Metropolitlerinin cetveli .......................... 228
15 — Kartmin - Deyrulomur - Mar Gabriel manastırının
krokisi ........................................................................ 254

— 441
İÇİNDEKİ RESİM VE PORTRELER
Sahife
1 — Atatürk'ün portresi ......................................................... 1
2 — Süryani Kadim toplumunun patriği İğnatios ili. Yakup..... 2
3 — Patrik III. Yakup’un, eserin yazarına yazdığı mektup ...... 3
4 — İlim ve tarih adamı Metropolit F. H. Dolapönü ................. 4
5 — Midyat ve Tor-Abidin Episkoposu İ. Afram Bilgiç ............. 5
6 — Patrik III. Yakup’un seçimindeki manzara ........................ 6
7 — Hindistan’daki Süryani kilisesinin ruhani senatosu
Patrik Yakup’un başkanlığında ........................................ 6
8 — Mardin çevresinin Süryani Kadim toplumunun Met­
ropolit adayı ve Patrik vekili Başrahip Cebrael Allaf ...... 7
9 — Yazarın, el yazısını ve çizdiği motifleri gösteren
İncilin sayfası ..................................................................... 8
10 — Yazar Horepiskopos Aziz Günel’in hattatlığını göste­
ren resim ......................................................................... 8
11 — Hindistan’daki, Patrik Naibi Baş rahip Afram A bbut.......... 9
12 — Hindistan Süryani cemaatına hitap eden Baş rahip
Afram Abbut ..................................................................... 10
13 — Horepiskopos A. Günel «Türk Süryaniler Tarihi» adlı
eserni hazırlarken .............................................................. 11
14 — Diyarbakır’dan bir görünüş .............................................. 57
15 — Atatürk Laiklik ilkesinin kurucusu ................................... 58
16 — Edese (Urfa) kalesindeki sütuna yazılan III. yüzyılın
tipi Estrangele yazıtı .......................................................... 8?
17 — Birecik kalesindeki Abgarlara ait türbeninEstrangele y.... 88
18 — Dayro Dnefşotho anılan manastırın penceresine yazı­
lan Eüryanice Estrangele tipiyazı .................................... 89
19 — Abgarların paraları ......................................................... 90
20 — Abgarlara ait türbenin Süryani Estrangeleyazıtı .............. 91
21 — a) Abgar ve İsa’nın mendili, b) Abgar’a İncili müjdele­
yen havarilerden Şakirt Thaday (Aday), c) Süryani Mar
Afram. d) Yanındaki Basil, e) Favlos de Thebas. f) An-
tonios'un bir aradaki resim ............................................... 92
22 — Harran İlâhisi Sin’in türbesi .......................................... 94
23 — Abgarlarla ilgili Zaydallath ve ailesi ............................. 96
24 — Abgarlarla ilgili AYU (GA’U) Bar Shumaya ve ailesi
(Urfada) ..................................................................... 97
25 — Abgarlarla akraba kraliçe Şalmat’ın babası Makimo ve
ailesi Süryanice Estrangele tipiyazıt ............................. 98
26 — Harran İlâhisi Sin’in portresi .......................................... 101
27 — Diyarbakır’ın havadan çekilen genelgörünüşü ............... 104

— 442 —
Sahife
28 — Diyarbakır'ın genel görünüşü ................. ....................... 105
29 — Diyarbakır surlarından bir parça ....................................... 105
30 — Atatürk’ün büstü (Diyarbakır’da) .................................... 106
31 — Diyarbakır’da Yedi Kardeş burcu....................................... 106
32 — Diyarbakır’da Ulu Camii .................................................. 107
33 — Diyarbakır’da Ulu Camii cephesi .................................... 108
34 — Diyarbakır Meryemana kilisesinin iç kısmından bir parça 110
35 — Diyarbakır Meryemana kilisesinin 1914’deki bando takımı 111
36 — Meryemana kilisesinin dış avlunun eski duvarları .......... 112
37 — Meryemana kilisesinin Bizans tipi kapısı ........................ 114
38 — Meryemana kilisesinin mermer sütunlu ayvanları .......... 116
39 — Meryemana kilisesinin eski duvarını gösterir ................. 117
40 — Meryemana kilisesinin 284 yıllık ahşap iç kısmı Meh-
raptaki yazılı tahtayıgösterir ............................................. 117
41 — Meryemana kilisesinin iç kısmını ve İncili g ö ste rir.......... 119
42 — Meryemana kilisesinin Mehrbını gösterir ........................ 120
43 — Mar Abdon ve Mar Habidin mezarlarını gösterir ............. 121
44 — Diyarbakır Metropoliti Mezarı ve Portresini gösterir ...... 122
45 — Patrik III. Yakubun Mezarı ve Portresini gösterir .......... 123
46 — Patrik Mar Yakub, Mar Hevoro ve Mar Tornanın mezarı­
nı gösterir ........................................................................ 123
47 — Meryemana kilisesinin iç kısmından bir parça ................. 124
48 — Meryemana kilisesinin Mehrabı ve Patriklik Makamını
gösterir ........................................ ............................. 126
49 — İsanın hakiki Hacından bir parçasını koruyan H aç...... ..... 128
50 — Ataların Mezarı ................................................................. 128
51 — Süryani Mar Aframın portresi ........................................... 138
52 — Patrik Nimatullahın çizdiği Meryemananın Bez üzerin­
deki Resmi ..................................................................... 144
53 — Kıdselıkdas Basamağını gösteren Resim ........................ 144
54 — Suruçlu Mar Yakup’un mezarı ........................................... 147
55 — Sanaharip oğlu Mar Behnam'ın şavolyesi ......................... 154
56 — Sanaharip kızı Sara’nın Mar Matay’dan vaftizi ................. 155
57 — Süryani Patriği Abdulmesih (1653) ................................ 177
58 — Süryani Patriği lll. İlyas 1932 ........................................... 185
59 — 1923’de T.C. Büyük Millet Meclisinin ilk açılış töreni ...... 186
60 — Patrik lll. İlyas, Ankara garında Atatürk’le beraber.......... 187
61 — Patrik İli. İlyas’ın Hindistan'daki mezarı ............................ 190
62 — 20 Nisan 1335 Rumi, Deyruzzafaran’da Mardin muta­
sarrıfı ile Patrikİlyas'tanbir hatıra....................................... 191
63 — Diyarbakır Metropoliti Abdunnur (1933) ......................... 193
64 — Diyarbakır Metropoliti Abdunnur'un ölüsü ..................... 194
— 443 —
Sahife
65 — Süryani edebiyatçılarından Naum Faik ................. ........... 196
66 — Tarih hocası M. H. Dolapönü ........................................... 198
67 — Midyat Tor-Abidin Episkoposu Afram Bilgiç ................. 203
68 — IX. yüzyılda yazılmış Meryemana kütüphanesindeki
İncilin tetkiki (deri üzerinde yazılıdır) ............................ 222
69 — Mardin Deyruzzafaran manastırının genel görünüşü ...... 241
70 — Mardin Deyruzzafaran manastırının ikinci genel görünüşü 242
71 — Patrik III. Yakup Deyruzzafaran'da .................................... 244
72 — Metropolit H. Dolapönü Deyruzzafaran manastırında
personel ve semineri ilş idare kurulunu g ö ste rir.............. 245
73 — Deyruzzafaran manastırının kütüphanesindeki XII.
asırda yazılmış İncilin Estrangele tipi Ve motiflerini
gösterir (deri üzerinde yazılmıştır) ................................ 250
74 — Midyat Metropoliti Temathaos Torna Araş 1948 ............. 298
75 — Temathaos Torna Aras'ın ayin sırasında 1935 ................ 299
76 — Metropolit Hanna Dolapönü'nün ölüsü 2/11/1969 ......... 302
77 — ASA, Metropolitlerin ve Patriklerin ayin ve merasim­
lerde kullandıkları (değnek) ........................................... 334
78 — Kıddas denilen ekmek ..................................................... 335
79 — İstanbul Meryemana kilisesinin dıştan görünüşü ......... 343
80 — İstanbul Meryemana kilisesinin iç kısmını gösteren resim 345
81 — Papayla bir arada ............................................................. 347
82 — Midyat ve Midyattaki Mart İşmuni kilisesini gösteren resim 349
83 — Patrik makamını gösteren resim ...................................... 390
84 — Diyarbakırda Nebi Camii ................................................. 423
85 — Konuşan saat .................................................................... 431
86 — Yazar’la, Kitabın rütüşüyle ilgilenen EMK. Alb. İBRA­
HİM Eroğlu; yemekte ...................................................... 433

— 444 —
KAYNAK VE TETKİKLER

1 — Aday Şir : Asur ve Kâldo tarihi. Süryanice............ .


Musul baskısı (Arapçaya tere.)
2 — Anonim : Kilise İşhim kitabı ..........dini kitap.
3 — Anonim : Mürşit El-talibin. American Ünivers. Beyrut 1869
(rapça)
4 — Mechül Urfalı : Mechül Urfalı tarihi (Süryanice) .......... Paris
5 — Basibrin Kronolijisi : A. İsim deki e s e r...... Elyazısı ...... Sr.
6 — Amudi Şam’un : Tarih Şemun El-Amudi (sr) Elyazısı
7 — Anonim : Siret Elkaddisin (Arapça) Musul ..........
8 — Bible et Terre Sainte No : 119 Mars 1970. Edese et L’orıental ...
9 — Biaksin, Frank R. : American Oriental sokity vol IX. 1940
10 — Dini Kitap : Tevrat
11 — Dini Kitap : İncil
12 — Dini Kitap : Zebur (Mezamir)
13 — Dini Kitap : Kuran
14 — Dini Kitap : Nikah kitabı
15 — Dini Kitap : Kilise İşhim Kitabı
16 — Diyarbakır Metropolitlerini gösteren cetvel : 29/5/1963. Patrik
İğnatios Afram I. Barsavm.
17 — Elmehazı : Elmehazı tarihi (Arapça) ..........
18 — Ebi Abdullah muhammed bin : Ömer. Elvakidi. Futuhat Eşşam.
VAKİDİ. Şeriket ve matbaat Mustafa El - Halebi. Mısır 1373 -1954
19 — El - Fasih. Zekariye : Tarih Zekariye Elfasih. (Arapça) Elyazı
20 — Fihrist E l-ilâ m : Fihrist Elilam. Arapça .....................
21 — Faruk, İbrahim Ömer : Tarih Abulfaruk (eski türkçe), Kaspar
matbaası Dar saadet — İstanbul 1328
22 — Grigorios, Abulfaraç Barhebreous : Abulfaraç Tarihi (Sür. den
İng. ye. İng. den Türkçeye Ömer riza D. tarafından çevr, Türk. T.
Kr. ANKARA 1945
23 — A. Y. : Muhtasar Eddüvel tarihi (arapça) Beyrut .............
24 — A. Y, : Kilise tarihi Arapça - Beyrut ..............
25 — Hitti, Filip : Tarih Süriye, Lıbnan ve Filistin (arapça) Beyrut 1945
26 — Hori, Günel Aziz : Özel vesikalar kitabı (Süryanice ve Türkçe,
hazırlıkta) Diyarbakır 1960
27 — İbni Havkal-Süret : El - Ard - Arapça. Mısır .....................
28 — İ. Ökkeş : İç Varlık Dergisi Fasikül 60. Ankara 1957. Neşriyat
29 — İSİDOROS : Elharidet El - nefiset - fitarih El - keniset. M ısır-
ayin-Şemse Matbaası 1915
30 — Kamus Elkitap Elmukaddes : Kitabı mukaddes şirketi - Beyrut...
31 — Klimis, Yusuf Davut : Lem’at El-Şehiye (Arapça) Beyrut 1898

— 445- . —
32 — Metropolit Hanna Dolapönü : Zafaran Fidanlığı (türkçe) Mardin
1955
33 — Ayni Yazar : Tarihi Vesikalar kitabı (Sür) Mardin 1944
34 — Ayni yazar : Siret Elkaddisin (Sür) Mardin 1949
35 — Mechül Urfalı : Mechül Urfalı tarihi. Sür. Paris ..........
36 — Mıchel’le Syrien : Mihoyel Rabo (Büyük Mihael umumi Tarihi)
Şabo tarafından intişarı Paris. 1905.
37 — Muhtasar El-muhtasar : Muhtasar elmuhtasar tarihi. Musul ...
Arp.
38 — Nuro, İbrahim : Kruhyo dil - Cevleti - My Tour. Arp. Sür. İng.
Beyrut - 1967
39 — Oguzbor, N ih a t : Mardin İl yıllığı 1967 Ankara
40 — Patrik İğnatios I. Afram Barsavm : Dürer El.- Nefise. Arap. Homs
1940
41 — Ayni yazar : Lülü Menthür. Arap. Sür. 1943 Homs
42 — Ayni yazar : Tur Abidin Tarihi Sür. Arp. Homs 1963
43 — Patrik İğnatios III. Yakup : Of the Sşrin Antıoch Beyrut. 1953
44 — Ayni yazar : Kenisel Elsüryanice Elantakiye Beyrut. Arap. 1953
45 — Porter, Harvvi : Tarih Elkadim. Arp. Beyrut 1884
46 — Refik, A h m e t : Ahmet Refik Umumi tarihi (eski Türkçe) İbrahim
hilmi As. Mat. İstanbul 1328
47 — Süryani Patrikhanesi Dergisi (arap) yayın.
48 — Saatli Maarif Takvimi. İstanbul - Yayın 1969
49 — Şeyh Muhyeddini Arabi : Fusus Elhikem (türk) Çeviri - Niri
Genç Osman) Ankara 1956
50 — Şerayı Elbüldan : Şerayi Elbüldan Eser (arapça) ...... Elyazı
51 — Urfalı Matios : Vakayi - Namesi, Papaz Grigorinin zeyli. Çvr.
Hrant D. Antresyan. Türk T. K. Ankara 1962
52 — Zeydan, Çerçi : Mediniyeti İslâmiye Tarihi, tere. Zeki M ı ğ a m ı z .
Naşiri İlyas. Darsaadet - Kanaat Matbaası - İstanbul 1330

• I

— 446 — \
SÜRYANİ KADİM TARİHİNİN GAYESİ

Türkiye Cumhuriyetinin Güneydoğu bölgesini kısmen kapsayart


Mezopotamya, tabii imkânlarının bolluğuna binaen, kavimlerin uğrak
yeri olduğundan Süryanilerin de gelişmesine ve dünyaya bilim yayma­
sına amil olmuştur.
Keza kelime olarak bölünmüş - patlamış anlamına gelen «BABİL»;
Nemrut iktidarına kadar tek Süryani - Arami lisanı ile kanuşan bu lisan
yetm işi geçen dil çeşidi PATLAMASINA uğradı ve dünyaya yayıldı.
Süryanilerin nüfusu M.Ö. VIII. yüzyılda 91 milyon iken; tarihî akım­
larla dağılmaları sonucu; 1970’de dünyada 2 milyona yakın antik bi"
toplum olarak kalmışlardı. Halen Türkiye’de 45 bin kişilik bir cemaat
mevcuttur.
Bilim adamları; kuşaklar halinde - Nusaybin'de, Urfa'da ve nihayet
M.S. 500'de Urfa - Diyarbakır arasında Kınnesrin’de, Diyarbakır'da,
Mardin'de Deyruzzafaran manastırında M idyat havalisindeki Kartmin -
Deyrulumur manastırı ve Basibirin köyünden yetişerek eski ve yeni
dünyaya yayılm ıştır.
Süryanilerin asar-ı atika halinde saklanan çeşitli eserleri m illetler
müze ve kütüphanelerinde en yüksek bir değer olarak korunmaktadır.
Modern kominikasyon - Haberleşme imkânlarının süratle arttığı
günümüzde bu tarih tüm hıristiyanlığın beşiği mahiyetindeki Süryanili-
ğin - Tarih boyunca - gözler önüne serilmesine amil olur ümidiyle kale­
me alınm ıştır.

Bu kitap para karşılığı satılmaz, PTT ücreti ödenerek;
İstanbul, Beyoğlu Tarlabaşı Karakurum (eski Karnavula} sk. No. 20
Meryemana kilisesinden,
Diyarbakır, Süryani Kadim Meryemana kilisesinden,
Mardin, Süryani M etropolitliğinden, ve
Midyat, Süryani Episkoposluğundan
istenebilir.

Bu ESERİ'me samimiyetle ilgi gösteren OYA MATBAASINA en iyi


dileklerim le sonsuz teşekkürlerim i sunarım.
Bş. p. A. GÜNEL

Dizgi ve Baskı :
OYA MATBAASI Te l. : 22 72 33 — İSTANBUL

K liş el e r :
Ö R N E K K L İ Ş E Tel. : 27 80 19 — İSTANBUL

You might also like