Professional Documents
Culture Documents
TÜRK
SURYANILER
j5aTP^4T^’T m j
TARİHİ
rljif ftöiafen
T^AAZICİ
mSx*ÛAH
^ YAZARI
HOREPİSKOPOS
AZİZ GÜNEL +
DİYARBAKIR w
1970 XX
TÜRK SÜRYANİLER
TARİHİ
YAZARI
H O R E P İS K O P O S
AZIZ GONEL
DİYARBAKIR 1970
EBEDİ ŞEF BÜYÜK ATATÜRK
Bütün Dünyada Süryani Kadim Toplumu Patriği
MORAN MAR İĞNATİOS YAKUP III.
SYRIAN PATRIARGHATE
OFANTtOCH AND AU THE fASÎ ^lunn «İÜ™
1 * W-s
jgs ^ / v ^ ’
Ol*— v- - w\ L.
^ K l i /
• «•.«»? '^ ‘” rjr •*? -VT 4," ^ rr
T E R C Ü M E S İ
Şam, 18/12/1969
Bütün Türkiyedeki Türk Süryani Kadim Cemaatı Ruhani
Reisi Tarih Hocası ve Genel Kültür Adamı Metropolit
FİLİKSİNOS — YU H AN N A (Hanna) Dolapönü
(Bu kitabın Baskısı Sıralarında 2- 11 -1969 da vefat etmitir.)
Pek Sayın Türk Süryani Kadim Mitropoliti
HANNA DOLAPÖNÜ
Nezih Şahsiyetine
İthaf Ediyorum
18- 3- 19 69
Müellif
P. A. Günel
18 - 3 •1969 M. H. Dolapönü
Mardin Süryani
Metropoliti
Midyat ve Turabidin Çevresi Episkoposu
İYAVENNİS AFRAM BİLGİÇ
Patrik III. Yakup’un seçimi.
EBEDİ olan Kudret, İnayet, Ölçüsüz Fizikî kanunlarla EVREN'deki (kâinat) bü
tün nesneleri yoktan var eden bir ALLAH a; Beşeriyetin yükselmesi için gayret har
cayan, insanlığa «Bir hizmet olsun» diye kuvvet ve Mevhibesini esirgemeden Aziz
Ruhunun hikmet ışınlarıyla aydınlatan bir TANRI’ya dayanarak bu küçük eserimi yaz
dım.
☆
P) Yazar, bu tarihî ve dinî kitabını yazıp tasdiki için Süryani Kadim cemaatı Ru
hani Reisi Sayın Metropolit Hanna Dolapönü’ye sunduktan sonra 16 Mayıs
1969 Cuma günü sabahı, yine adı geçen H. D .’nin teklif ve müsaadesine bi
naen KU D Ü S M ETROPOLİTİ S A YIN LUK A D EYO SKO RO S tarafından Horepisko-
posluk (Baş papaz) rütbesine takdis ve terfi ettirilmiştir.
— 26 —
FARAN Manastırına intikal eden Süryaniliğin patriklik merkeziyetini uzun bir süre
yapmıştır. Buna binaen bu kiliseye ait bir tarihçe yazmak ihtiyacını duyduk. Ûteden-
beri bu kiliseye ve cemaatına hizmet görmüş meslektaşlarımızın bir tarih yazmağa
teşebbüs etmemelerinden ötürü bu açığı doldurmağa çalıştık.
Eseri yalnız «Meryem Ana kilisesi tarihçesi»» olarak her ne kadar ele aldıksa
da altı yıllık bir süre içinde, TANRI GÜCÜNE dayanarak ötedenberi bu kilise hak
kında bilgi veren vesikaları toplamak, tarihî eserlerin tetkikine başvurmak, rehber
yapacak ve mesnet olacak makamlara müracaat etmek amil amacımız olmuştur. Bu
alandaki bilgilerin tetkiki esnasında Süryani kavminin tarih boyunca yetiştirdiği bil
ginlerinin dünyaya saçtıkları kültürlerini gördükçe hayran olduk. Ve bu hususları da
açıklamağa karar verdik.
Bir çok tarihçiler Süryanilik hakkında eserler yazmış, konferanslar vermiş ise de
bunları da özetliyen Türkçe yazılmış tüm bir eser henüz neşredilmemiştir. Süryanili
ğin, bilgi alanındaki gayretini tamamen ifade ettiğimizi de iddia edemeyiz.
Süryanilerin dünü ve bugünü hakkındaki mücmel bilgiyi hazırlarken eserimizin
isminin " TÜRK SÜRYANİLERİN TARİHİ ” olarak seçtik.
27 - . ;
Diyarbakır kilise ve manastırlarında yetişmiş kültür kılavuzları.
Azizlerin şehri diye nitelendirilen Diyarbakırda hiristiyanlığın başlamasından
bugüne kadar Diyarbakır kilisesinde veya diğer yerlerde ruhani reisliği yapmış olan
asıl Diyarbakırlı dinî şahsiyetleri ele aldık.
Kitabı Mukaddese dayanarak. İnsan babası ADEM’den Hazreti ISA'ya kadar ge
len bütün önemli olayları, Kronolojik bir CETVEL ekledik. Herne kadar bugünkü Bi
lime göre bu cetvelin tarihten evvele ait oluşunlar açıklanmakta isede başımız MU
KADDES KİTAP’a bağlı olduğundan bu cetveli olduğu gibi kabul etmek uygun görül
müştür.
Bu kitabı hazırlanmasında faydalanılan eserlere ait Cetvel, kitabın sonuna ek
lenmiştir.
Bu dinî ve tarihi kitabı yazarken Canlı tarih durumunda ki yaşlı ve görgülü kişi
lerden de faydalanıldığını kaydetmek gerekir.
Eserimizin tetkiki hususunda pek sayın Ruhanî Reisi Süryani kadim cemmaatı
Metropoliti HANNA DOLAPÖNÜ'ye sunarken üstün saygı ve sevgilerimle Aziz ve
Nezih şahsiyetlerine ithaf ederim.
Bu kitabın rutuşunda benimle ağır zahmetlere Katlanan Vilâyet Hukuk işleri mü
dürü aile dostumuz sayın Kemâl Vural'a ve yine aile dostumuz sayın Lojistik Hocası
Emekli, Ordu Donatım Albay İbrahim Eroğluna sonsuz Şükranlarımı Sunarım.
10 - Haziran - 1970 HOREPİSKOPOS
(Baş Papaz)
Aziz Günel
— 28 —
Kısım : 1
Bölüm : 1
(1) Süryani Tevrat - TEKVİN kitabı Bap. 8 -4 ’de KARDO dağına müfessirler CUDİ
demişlerdir. Cudi dağı, ERMİNYE ülkesini Kürdistan ülkesinden ayıran dağlar
dır. KARDO -Kürdo, Kürdistan isminin masdarıdır. Muhtasar Eldüvel isimli ese
ri yazan BAR HİBROYO bu dağı, önemle göstermektedir. ARARAT ise, Erminye-
de bilinen bir dağdır, bu da İngiliz arkeologlarnın verdikleri bilgidir. Arapça
Tevrat'ta Kardoyu Ararat olarak tercüme etmektedir, İngiliz bilginleri de «Er-
minye’yi Ararat göstermişlerdir. Bu bölgede iki yüksek dağdan, birincisi oldukça
yüksek AĞRI dağı, İkincisine de KARADAĞ (yüksekliği 17,260 kadem) 3331
Metredir. Keldani bilginler, Nuh'un gemisi bu dağın üzerine oturduğunu gös
termişler, Süryani Tevrat ise önemle KARDO (Cudi) dağını göstermektedir
İSLÂM büyük tarih ve coğrafya yazarı EBİKASIM - HAVKELOĞLU’nun yazdığı
SÜRET-ELARD damdaki eserinin 206'ncı sahifesindeki beyanatı da şöyledir:
«CİZRE’nİn (Mardin ilne bağlı Cizre ilçesidir) yakınında CUDİ dağı ve bu da
ğın eteğinde TEMNEYİN (Temnet) adındaki köycük mevcut olup Nuh’un gemi
si bu dağın üzerinde oturduğu denilmiştir». (Temnet kelimesi Süryanice olup se
kiz manasındadır .) Gemiden çıkan sekiz nüfuslu Nuh’un ailesi bu köyü kurdu
ğunu ve aile sayısına izafe edilen Sekiz adını vermiştir. Kur’an-ı Kerim Hüd Su
resinin Ayet: 11-44.de şöyle buyurmuştur ki: «Sular kesildi, olacak oldu, iş
bitti, gemi CUDİ dağı üzerinde durdu.» buna binaen, Süryanice Tevratı ile Kur’-
an-ı Kerim dayanakları arasında tezat bulunmadığından şüphe getirecek yeri
kalmamıştır.
— 29 —
netlemiştir. Bu olaydan sonra Nuh, dünyayı üç oğluna yani, SAM, HAM
ve YAFES’e taksim ederek, FİLİSTİN, ŞAM - SURİYE - MEZOPOTAMYA,
ASUR, SÜMER, BABİL, PERS ve HİCAZ gibi ülkeleri büyük oğlu SAM'ın
hissesine düştüğünden bu memleketlerde yaşayan insanlara SAMİLER
denilmiştir. Çünkü NUH oğlu SAM’dan gelmedirler. Sami ülkelerde ya
şayan bu kavimleri üçe bölmek mümkündür, şöyleki:
a) AMURİLER. b) KENANİLER. c) ARAMİLER.
Gayemiz; özel bir tarihi eser yazmaktır, Sami kavimlerden ARAMİ
kavminin üzerinde durmak, onların Dil ve Medeniyetlerini, dünyaya
yaydıkları şereflerini kısaca anlatmağa çalışacağız.
ARAMİLERİN MEMLEKETİ
BÖLÜM : 2
SÜRYANİ ARAMİLER’in
HIRİSTİYANLIĞI
— 30
namaz ve ayinleri de süryanice yaparlar. Demekki, Şimdiki Süryani adı
özel bir unsuru temsil etmeyip ancak mezhebiyet temsil etmektedir.
Süryaniler hiristiyanlığı Hazreti İSA’nın oniki Havarilerinden
ŞEM’UN - FETROS(senpier) denilen havandan ve arkadaşı TOMO'dan
ve TOMA’nın öz kardeşi olan Müjdeçi ADAY ve Onların şakirtleri
AGAY ve MARA'dan kabul etmişlerdir. Bu husustaki esas bilgiyi eseri
mizin gelecek diğer fasıllarında açıklayacağız.
Hz. İSA Göklere çıkmazdan önceki günlerde, Havarilerini etrafına
toplayarak onlara şu tembihatta bulunmuş ve "Ben bundan böyle gök
lere çıkacağım, siz KUDÜS Şehrinden başlayarak bütün memleketlere
dağılınız, bütün tayifeleri bana şakirt edinmeniz için İNCİLİ dünyanın
her tarafına giderek müjdeleyiniz ve herkesi BABA, O^UL ve RUHUL-
KUDUS (Kutsal Ruh) adıyla vaftiz ediniz, herkimki bana İman ederse
kurtulacaktır, İman edenlere mücizeler olacaktır " (X) diye sözünü
bitirdikten sonra onların gözü önünde göklere çıkan İSA'dan sonra
Şakirtlerinden ŞEM'UN -- FETROS (Senpier) ile Resul FAVLOS ve ar
kadaşı BARNABA, Süriyenin Başkenti bulunan A N T A K Y A şehri
ne gelerek ilk dini merkez Antakya'yı kabul edip kurmalariyle, o za
man, bütün Suriye hiristiyanlığı kabul etmiş oluyor.
BÖLÜM : 3
— 31
kalmadığını, kitabımızın gelecek bölümlerinde belirttiğimiz dinî ve ge
nel kültür ricalinin gösterdikleri faaliyetlerinden anlaşılacaktır.
Diyarbakır, yıllarca Süryani Kadim kavminin patriklik merkezliği
ni yapmış ve bu sayede kültürel kurallar meydana getirmiş, hatta yir
minci yüz yılın ilk kavşağında Süryanice, Arapça, Türkçe ve Fransızca
dilleri okutulacak kadar büyük bir eğitim merkezi olmuştur. Bugün ya
şamakta olan Diyarbakır ilkokul müdürlerinden Bay Aziz Kjreççioğlu
Süryani kilisesi okulunda Fransızca ders aldığım bizzat beyan etmek
tedir.
Diyarbakır Süryani Kadim kilisesinin kuruluşundan bugüne kadar
özel okullarında yetiştirdiği kültürlü kişilerin biyografilerini gelecek
bölümlerimizde açıklayacağız.
İşte bu yoldan Süryani Kadim cemaatı ilk olarak bütün Hıristiyan
aleminden önce Hıristiyanlığı kabul etmiş bulunduğundan da Hıristi
yanlığın annesi olma şerefi ve gururu içinde yaşamaktadır: Anneleri
nin sırtını yarıp doğan Akrep yavruları gibi, Hıristiyanlığın diğer un
surları, Süryani Kadimliğin sırtını yarıp doğmuş ve Süryaniliği öldür
meğe çalışmışlardır. Bu da başka bir daya ve ayrı bir konudur.
Süryaniler ilk kez Hıristiyanlığı kabul ettiklerinden dolayı Süryani
Kadim (eski Süryaniler) ismine sahip olmanın şerefini takınmışlardır.
Süryaniler M.S. 38 yılında Hıristiyanlığı kabul etmiş, kültü
rüyle ihlas ve faziletleriyle isim yaparak bugüne değin çalışmışlardır.
BÖLÜM : 4
/
Yine bu kollardan diğeri de ANADOLU ve MEZOPOTAMYA sınır
ları dışına çıkmakta idi. Roma İmparatorluğu o tarihte henüz Hıristi
yanlığı kabul etmemiş putperest idi. Ülkesindeki Süryani Episkopos-
luğu da dinen Antakya'daki Patrikliğe bağlı bulunuyordu. Roma İmpa
ratorluğu bu Süryani kilisesinin halk üzerindeki etkisinden endişe du
yunca (sonradan Doğu Roma merkezi olan) İstanbul çevresinde askeri
üslerini arttırdı ve bu sayede doğuya doğru da kol atmakta olan Sürya-
niliğin merkezi Antakya’yı hırpalamak niyetini belli etti.
Bir taraftan da amacına ulaşabilmek için Antakya kilisesinin İs
tanbul'daki Episkoposluğunu manen kazanmağa çalıştı. Niyeti bu Epis-
koposluğu bir patriklik payesine çıkarmak ve bu sayede endişesine
amil olan Antakya Süryani Patrikliğini manen sarsmak istiyordu.
Bu tarihte maalesef Antakya’daki Süryanilik merkezi ise İstanbul'
da kendine bağlı olan Süryani Episkoposluk merkezinden yararlan
mak şöyle dursun zararlarından bile habersizdi.
Roma İmparatoru kısa bir sürede İmparatorluğundaki Hıristiyan
lık dinî liderlerini toplayarak (Devletin namı hesabına, arzu ve emeli
ne uygun çalışıldığı takdirde) kiliseye lüzumlu maddî takatin devletçe
sağlanacağını, hatta bu kiliseyi hukuken DEVLET KİLİSESİ olarak ta
nıyacağını bildirdi. Dinî adamları bu teklifi Hıristiyanlık gelişmesi a-
dına uygun görerek kabul ettiler ve anlaşma düzenlendi.
M.S. 451.de Bizans ve Roma dinî reislerinden müteşekkil karma bir
kongre HALKEDONA (Kadıköy) de toplandı, Roma ve bizans impara
torluğunun gösterdiği yoldan ve güttüğü prensipler içinde çalışılacağı
kararına varan bu kongrenin, doğrudan doğruya din kisvesi altında si
yasi yönlere doğru eğildiğini öğrenen ve samimi olmaktan ziyade gayrî-
meşrü sayılan kararlarını benimsemiyen Antakya doğu patrikliği, buna
karşı herne kadar dinen bir çok tedbirler almış ve bir çok yazışmalarda
bulunmuş, telkinler, irşatlar yapmış "gelecekten” fikir ve uzak görüşler
ileriye sürmüşsede maalesef bütün bunların nafile ve beyhüde harcan
dığı ve hiçbir fayda vermediği görülmüştür. Hulasa, Antakya, Halke-
dona kongresinin kararlarını gayrîmeşrü bulduğundan benimsememek
ve kabul etmemekte müşirdi. Ama yine de karşılıklı yazışmalardan ge
ri kalınmıyordu. Netice fayda vermiyordu, çünkü Devlet hakimdi. Böy
le bir ikilik ve ayrılık çoktan bekleniyordu.
M.S. 451 tarihinde kararını veren Halkedona kilisesi, herne kadar
ayrılmış duruma girdiğini kabullenmişsede yine M.S. 518. yılına kadar
patriklik birdi, müracaatlar usulen yapılırken İmparatorluk bunu, kabul
etmedi, «ancak Bizans kilisesi kendi kendini idare etmeğe ve Devlet
aracılığıyla sağladığı ve daha da sağlıyacağı maddî ve manevi imkân
larla idare olunmasını» şart koşmuştu. Bu şartları kabullenen Bizans
ve Halkedona kilisesi esas ortodokusluğun masdarı kendisi olduğunu
33 —
ve bundan böyle Hukuken Devlet kilisesi sayıldığından M E L K İ T
(Krallığa mensup) Ünvanını kendine şair edinmiştir. Nitekim 1969 yı
lında dahi ayni rotada yürümek ve ayni tampoyu aksettirmektedir. Bu
tarihten itibaren MEKİT kilisesine RUM ORAOTOKUS kilisesi ismi
verilmiştir. Bu tarihten itibaren de kendi kendini idare edebilmesini
seven Bizans kilisesi, temelli olarak ANTAKYA Patriklik merkezinden
ve kilisesinden ayrılmış, Devletin gücüyle ANTAKYA Süryani Kadim
kilisesine karşı sıkı tedbirler alarak Süryani kadim kilisesini tehdit ve
tedhişler içinde bir Mekândan bir mekâne kovalamağa başlamıştı.
Öyle bir durum almıştırki, bundan böyle, ANTAKYA, Merkeziyetini
nerede ise kayıp ve terketmek zorunda kalmıştı.
ARAPLAR'ın Fütuhatına kadar gezici halde kalan Süryani Kadim
Patrikliği, yeniden kendi kendini toparlayarak tekrar Antakya’ya dön
dü, fakat, tedhişlere fazla dayanmayarak muhtelif yerlere naklederek,
meselâ: HALEP, HARRAN, RAKKA, URFA ve KINNESRİN manastırı gi
bi mekânlarda muvakkat merkezler kurdu. M.S. 969. yılında Patrik YU-
HANNA VIII. zamanında temelli olarak MALATYA’da temerküz ettiği
halde maalesef orada da bir müddet kaldıktan sonra, Milâdın 1058 yı
lında MELKİT RUM ORTODOKSLARjn tedhiş ve zülumları yüzünden
Malatya'dan da kovularak ancak DİYARBAKIR’da kendini tutabilmişti.
Diyarbakır'da daimi merkez edinen Süryani Kadim Patrikliğinin o za
manki patriği DİYONNOSİYOS YAHYA VI. bazen Diyarbakır’da ve ba
zen de MARDİN ilinin doğusuna düşen ve bir dağın eteğinde kurulmuş
bulunan DEYRUZZAFARAN (Zafaran manastırı) manastırında günleri
ni geçirirdi.(1)
Ondan sonra gelen Patrikler de ayni düzen üzerinde yürüyerek,
Milâdın 1293 yılında 86’ncı Patrik sayılan İĞNATİYOS BİNVEHİB V.
günlerinde Süryani Kadim Patrikliği devamlı olarak bu manastırda yer
leşmiş bulunuyordu. Deyruzzafaran manastırı 1932 tarihine kadar Sür
yani Kadim kavminin Patriklik merkezi kalmışken, BÜYÜK ATATÜRK’-
ün en yakın dostu (Ankara’da ATATÜRK’Ie beraber resim çekmiş ve
bu resim kıymetli bir hatıra ve armağan olarak adı geçen manastırda
asılı bulunmaktadır ve bu eserimizde de mevcuttur) Patrik III. İlyas
1932 yılında MUSUL’daki Süryani Kadim cemaatını ziyaret etmek
maksadıyla gittiği, Hindistan'da altı ay gibi kısa bir süre kaldıktan son
ra vefat etmesi üzerine Süryani Kadim cemaatının ruhani reisleri olan
(1) Melkit kilisesi 17'ci aşıra kadar Süryanice lisanını kitaplarında ve kilisede kul
lanırken sonradan İstanbul'da olan dinî reisleri, Süryanice olan bütün eserleri .
yok ederek onların yerine Yunanca eserlerin okunmasını emrettiler.
(,
— 34 — M
Metropolitler SURİYE’nin HOMS şehrinde toplanarak kendi aralarında
yaptıkları Patriklik seçimi neticesinde HOMS Metropoliti (Büyük tarih
ve kültür üstadı) AFREM BARSOM I. (Musullu) adındaki zatı Patrik
olarak seçmişlerdir. Bu seçimden sonra DEYRUZZAFARAN manastırı
patriklik merkezliğini kaybetmiş, bu makam Suriye’deki metropolit
ler çoğunluğu kazandıkları ve Patriği aralarından seçtikleri için, halen
Suriye'nin başkenti olan ŞAM'da temelleştirilmiştir. Bugünkü Süryani
Kadim cemaatının Patriği III. YAKUP’tur. Dinî merkezi, Suriye’nin baş
kenti olan Şam şehridir, onun tarafından patriklik makamı Şam’a alın
mıştır.
BÖLÜM : 5
— 35 —
I
uyruklu olup Mardin ilinin İDİL ilçesinde doğmuş vatanperver, sadık
ve muhlis, Türklüğüyle iftihar eden, Türkçe, Arapça ve Süryaniceyi
pek iyi bilir, evli, çocuk babası, 35 yaşında, Yusuf Sağ adındaki zat bu
lunmaktadır. Merkezi, Mardin'de Meryem Ana kilisesidir.
Bir de, 1852-1860 yılları arasında Süryani Kadimlerin bazısı PRO-
TESTAN’lığa meylederek Protestanlığı kabullerinde, onlar da bir kilise
teşkil edip ilk ruhani hizmetlerini, Diyarbakırlı Başdiyakos Saliba ve
Mardinli Başdiyakos. CERCİS HEDAYE yapmışlardır. Şu yeni Protes
tanların da ilk Episkoposları CERCİS HEDAYE olmuştur. Bu duruma gö
re, Türkiye’de bulunan Süryaniler üç kısımda mütalaa edilir, şöyleki:
a) Süryani Kadimler, b) Süryani Katolikler, c) Süryani ProtestanIardır.
BÖLÜM : 6
(1) Tevrat - Krallar kitabı Bap: 4. 18-26. Ve EŞAYE kitabı Bap: 36-11. Ve Dâniel
kitabı Bap: 2-4. Ve Azra kitabı Bap: 4 Ayet: 7.
larını «SÜREYTH» diye isimlendiriyorlar. Şu halde genel olarak Sürya-
niler kendi lisanlarına bu isimden başka bir isim vermiş değillerdir.
Bu nitelikten anlaşılı.yorki, dünyanın büyük bir kısmını işgal etmiş, ya
yılmış hakiki bir millet, kendi öz adını, öz lügat ve lisanını, asil cinsini
terkedipte yeni takılmış bir isimle değiştirmemiştir. Başkasına göre
de: «Bugünkü Süryaniler çoğunlukla Ümmi (cahil): dağlarda, mağara
larda yerleşmiş, yaşamış, amelelik etmiş, ziraatla meşgul oldukları,
dolaylarındaki kavimlerle hiç münasebet kurmamış ve kurmayan kim
seler oldukları iddia olunmuştur. Hakikatte ise böyle değildir. Eski Yu
nanlılar, Süryanilerle kültür rekabetinde bulunduklarından ötürü (Sür
yani ülkelerini Yunanlılar işgal etmiş bulunduklarından) Aramileri,
Süryani şeklinde zikrettikleri gibi Aramcayı da Süryanice şahinde
isimlendirmişlerdir.
3 — Süryani lisanı Sami denilen lisandan olup SAM neslinin ko
nuştuğu lisandır. Bu itibarla Sami lisanının üç önemli türü Süryanice,
İbranice ve Habeşçedir. Bazı bilginlerce, Habeş lisanı her ne kadar Sa
mi lisanına benziyorsada, Sami lisanından sayılmayacağı iddia olun
muştur.
4 — Süryani lisanı, İbrani lisaniyle karşılaştırılacak olursa; Tev
rat’ın İbranice değil, Süryanice yazıldığı anlaşılır. Hatta Avrupa Müs
teşrikleri; İbranilerin başlangıçtan beri Süryanice konuştuklarını, te
barüz ettirmektedirler. İbraniler Süryani ülkesinden olup dedeleri
olan Hazreti İbrahim’in de Arami Süryani memleketinde doğmuş oldu
ğunu biliyorlar. Hatta Araplar da bunu inkâr etmekten kaçınıyorlar.
Örneğin; Kur’an-ı Kerim dahi(1) «İbrahim’in HANİFİ doğduğunu»
(Hanifi, asıl Süryanice bir söz, HANEFO’nın tıpkısıdır; Hanefo, Sürya-
nicede putperest demektir). Hıristiyanlıktan önce Aramiler zaten put
perest olduklarını bu eserin Kısım: 1, Bölüm: 2'de ve İkinci kısımda
da açıkladık. KELDANİLER’in UR şehrinde putperest doğan Hz. İbra
him'in inancını açıklayan HANEFO kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de Sürya
nice olan bu kelime kullanılmıştır. İbrahim’den gelen İbranilerin eski
den beri Süryanice - Aramca konuştuklarını ispat edecek kadar açık
bir delildir.
5 — YAHUDİTH kitabının Bap: 5. Ayet: 6’da «İbrani ümmetinin
aslen Keldani memleketinde doğduğunu» açıklıyor. Keldanilik adı ise.
bütün doğu Aramilerine şamildir. Biraz daha açılacak olursak Hazreti
Adem'in de lisanı ARAMİ - SÜRYANİ olduğunu Tevrat kitabından öğ
reniriz (2).
A K A D Ç A — 4000. M .Ö.
ve A R A M İ'ce
2000. M . Ö.
U R H A Y (U rfa) - Babil
TED M O R İ NAPT1
I N USAYBİN 'in - Doğu
FİLİSTİN
İsa'nın Süryanicesi. Nasturi Kel-
Sümer Galîle - Yahudi İbrani.
dani - Batı Urfa.
Hz. İSA'nın Lisanı - Kitabı Van, Ermiye, Azerbeycan - Kita
Mukaddes bı Mukaddes Süryanicesi.
Bşp. A . G.
— 38 —
*
Örneğin: «Çünkü Babil kulesine kadar bütün diyarlar milletlerin
ce, lisanlarınca ve kabilelerince SAM'ın oğullarıdır ve bütün dünyanın
lisanı bir ve lügati bir olduğu (2) şeklinde kayıt mevcuttur. Süryani li
sanı ülkelerin kutsal sembolüdür. Özelliklerinin bir kısmını burada
izah etmeği ve bu son günlerde elimize geçen (SÜRYANİCE DİLİ) di
ye dallarını açıklayan şu ekli cetveli ibraz etmeyi uygun buluyoruz.
Süryani lisanının özelliklerini gösteren kısmının açıklamasının
şekli şöyledir; Kitabı Mukaddes'in bir kısmı Süryani diliyle CENABI
HAK tarafından Peygamber ve Evliyalarının kalbine indirilmiştir.
Örneğin; a) Peygamber DANİEL kitabı.
b) Peygamber AZRA kitabı.
c) Nahamiye kitabı. Eski Ahitten (Tevrat’tan) olanlar
dır.
Yeni Ahit’ten (İncil Kitabı) ise şunlardır:
a) Matta kitabının aslen Süryanice yazıldığını görüyo
ruz.
b) ve yine Hazreti İSA'nın ve annesi Meryem ile oniki
Havari’nin Süryanice konuştuğu.
c) İsa'nın çağında yaşayan Yahudilerin dahi ecdatları
nın lisanı olan İbraniceyi kullanmıyarak, Süryanice
lisanını kullandıklarını yeni Ahitte kayıtlıdır. Zira Ba
bil kralı NABUHADNASSAR tarafından esir edilip Ba-
bil’e götürülen Yahudiler, Babil esaretinde kaldıkla
rı yetmiş yıl süre içinde Süryaniceyi öğrenerek mem
leketleri KEN’AN - Filistin diyarına döndüklerinde
Süryani lisanını kullanmışlardır. Hatta İbrani-Yahu
di bilginleri (Rabbani-bilinenler) bizzat o devrin lü
gat ve lisanı Arami Süryani ve Asuri olduğunu, fa
kat çoğunlukla Süryani dilinin o tarihte Yahudiler a-
rasında konuşulduğu gibi İncile intikal ettiği ve o
devirde Yahudiler Süryani dilini kullanırken bu dili
«İbranice» diye, bilirlerdi. Hakikatte ise bu tarihte
Yahudilerin kullandıkları dil; İbranice olmayıp ancak
İbrani ülkesinde kullanıldığı için İbranice zannedili
yordu.
Örneğin; Arapça, bazı kimseler tarafından, Mısır dili, diye tanıttı-
rılmaktadır. Haddizatında Mısır dili olmayıp ancak onu, Mısırlılar öğre
nip kullandıkları.için «Mısır dili» diye vasıflandırılmıştır. Mısır dili es
kiden beri arapça olmayıp ancak Süryanice idi, şu bakımdan: Eski A-
— 39 —
HİD (Tevrat) ta (1) Hazreti İbrahim’in torunu Hz. Yakub (yani Hz. Yu
suf'un babası Yakub) Mısıra, oğlu Yusuf'un yanma gittiğinde, M ısır’da
FİRAVUN’la Aramice konuşmuştur. Hazreti Yusuf dahi FİRAVUN’un ve
kili ve veziri iken, Firavun’la ve M ısı 11tarla Aramice konuşurdu. Çünkü
o zaman Arapça dili henüz yoktu. Bu konuyu daha bir çok delillerle is
pat etme imkânlarımız varsada fazla uzamaması için, Ahdi Atikten
(Tevrat'tan) bu kadarla iktifa edelim.
6 — Yeni AHDE (İNCİL) gelince: (Hazreti İsa'nın devri) Hz.
bizzat annesi Meryem ile Meryem’in nişanlısı YUSUF'la beraber, Hİ
RODOT’un zülmundan kaçmalarını sağlayan ALLAH’ın meleği M ısır’a
kaçmalarını tembihledi ve bu aile Mısır'a kaçıp HİRODOT’un ölümüne
kadar orada ikamet etmişti (2). Bu mukaddes aile arapcamı konuşuyor
du? Hayır, Süryanice. Süryani Aramiler uzak memleketlerde ikamet
etmiş, lisanlarını yaymış, nesil türetmiş, yetiştirmiş, hatta Mısır diya
rında eskiden beri eser bırakarak gerek taşlar üzerinde gerekse deri
üzerinde yazılar yazmışlardır. Şöyleki: Hıristiyanlığın doğuşundan son
ra M ısır’ın PORTSAİT'te Meryem Ana namı altında kurulmuş bir ma
nastırda kabarık sayıda ve dünyada eşi,görülmemiş kıymetli kitap cilt
lerini taşıyan bir kütüphanede kâmilen Süryanice yazılı kitaplar vardı.
Hatta bizzat Süryanilerin Mısırlılara yapamadıkları ve gösteremedik
leri bir başarıyı, Süryani olmadıkları halde Süryanice konuşan İTHYÜB
YE ülkesine dinen hâkim olan İskenderiye Patrikhanesi ve bu Patrikha
neye mensup HABEŞ ve KIPTI milletlerinin bütün dinî yazışmalarını ve
ayinleri, Süryanice icra ettikleri yoldan, Patrikhaneye bağlı Mısır k ili
sesine dahi Süryanice lügat ve lisanı telif ve tatbik etmeleri büyük bir
faaliyet ve geniş bir başarıdır. Malüm olduğu veçhile, doğu Süryani-
leri, kendi dillerini çeşitli civar milletlere yaydıklarında KEN’ANİ’lerin
(Kenan, Filistin diyarına gelmeden önceki SAMİLER’in ikinci kavim
dir) lügat ve lisanına Süryanice bir çok söz ve terimlerin girdiği inkâr
edilemez. Buna örnek olarak İbranice Tevratı zikredebiliriz. Hatta FİNİ
KE ve FARİSİ lugatları içinde Süryani dilinden katılma kelime ve cüm
lelerin bulunduğu son zamanlarda yapılan kazılardan anlaşılmaktadır.
Keza genel olarak Süryanice, Sami lisanlarının en önemli ve en geni
şidir. Sami dilinin en önce kullanılan lisan olduğu Yirmjnci yüzyılın ilk
çeyreğindeki Babil ve NİNOVA memleketlerinde yapılan kazılarda elde
edilen antik eserlerden anlaşılmaktadır. Hatta, kazıda çıkan MISMARI -
(Çivi) yazilı taşların görünüş ve okunuşlarından bu eserlerin Aram
devrinde yazıldıklarını isbat etmektedir.
— 40 —
İbranice Tevrat’ta da (Arami lisanının dünyanın en eski lisanı ol
duğu hakkında) özetler mevcuttur.
Örneğin; Tevrat kitabının Tekvin kısmının Bap: 31. Ayet: 47’de
Hazreti Yakup’un kayınbabası LABAN, Yakup’a: «Şimdi gel ikimizin ara
sında şahit olmak üzere birbirimizle anlaşma bağlıyalım, dedi. O vakit
Yakup bir taş alıp direk olarak dikti, Yakup kardeşlerine -taş toplayı
nız- dedi. Onlar dahi taş toplayıp bir yığıntı yaptılar ve o yığıntının ü-
zerinde yemek yediler. Laban, o yığıntıya «YIĞAR SOHDUTHO» dedi».
Yığar Sohdutho, Süıyanice olup TANIKLIK TAŞ YIĞINTISI demektir.
Bu olay (M.Ö. 1740) da yazılmış tarihî bir eserin Süryanice yazıl
dığının isbatıdır. Hele Milâttan 537 yıl önce, Peygamber DanieTin yaz
dığı peygamberlik kitabını, Babil’de esaret zamanında aynen Süryani
ce-Aramca yazdığını bize göstermektedir. Bu kabilden, Hazreti İSA
ile annesi Meıyem ve havarileri, Filistin - KEN’AN diyarının sakinleri
olup Süryanice konuştukları ve bu nitelikte Yahudilerin de ayni dili kul
landıklarını, Yahudiler Babil esaretinde öğrendikleri ve kullandıkları,
asırlarca korudukları bu dili, Hazreti İSA’nın gelişinedek konuştukları
için Tevrat kitaplarının İbraniceden Süryaniceye tercüme ettiklerini,
bu tercümeleri kendi Havralarında okuyup okullarında da çocuklarına
öğrettikleri, pek önemli ispatlardır.
Havariler Kudüs şehrinde ikamet ederlerken (Markos'un evinde)
ilk kiliseyi tesis ettiklerinde Süryaniceyi kullanmışlardır. Bu hususu
bizzat Havari YAKUP’un yazdığı LETORCİYE (Kıddas Kitabı) isimii
AYİN kitabında görmek mümkündür. Hiçbir hakiki Hıristiyan tarafın
dan (hangi mezhepten olursa olsun) bu hal red edilemez. O tarihte
Süryanicenin Yunancadan daha geçerli olduğu, ilk AYİN’i Süryanice,
Havari Yakup tarafından icra edilişi ile de tebarüz etmektedir.
Türkiye, Suriye, Irak (Asur), Hindistan’da yaşayan bütün Hıristi
yanlarca (Süryani Kadimler, Süryani Katolikler, Nastoriler ve Maroni’-
ler tarafından kullanılan Süryanice, Batı müsteşriklerince de günün
tetkik konusu olmaktadır. Bu yüzden Batılılar (Yirminci yüzyılın ikinci
yarısında) bu lisanı öğrenmeyi arzu etmektedirler.
Örneğin: Amerikalı Profesör A. VOOBUS, Fransız Profesör L.
ABBE LEROY, London Üniversitesi Prof. J. B. SEGAL, Alman Dr. OTTO
JASTROVV gibi eğitimciler, diyebilirizki işbu satırların yazarı kadar Sür
yaniceyi bilirler. Bu zevat, lisan güçlerini arttırmak amaciyle Diyarba
kır'a uğradıktan sonra muhakkak Mardin’de genel kültür kompedanı
Hanna Dolapönü ile de müşerref olmaktadırlar. Ve bu arada Süryanice-
deki gelişmeleri tanımak fırsatını elde etmenin zevkine varmaktadır
lar. Hatta Alman Dr. OTTO JESTROVV, işbu satırların yazarının özel ha
tıra deftreine yazdığı aşağıdaki cümleleri beraber okuyalım. (Hatıra
defteri sayfa 98. Yazı No: 200) de. Almanca yazı, okunuşu ise Süryani-
— 41 —
cedir. «ONO AThİNO LİDYARBAKİR UFSİHNO ĞALABE İNAKLA D'HZE-
Lİ İ - İTO DENDAThALO UJĞİNNO AMOAŞO AZİZ - KÖROHAMNO ĞA
LABE ASSİRYOYE UZED MEKÜLLE KÖROHAMNO ANNOŞE DU TURO
U LEŞONE. İmza: Dr. OTTO JASTROVV.
Bu satırların bugünkü Türkçeye çevrilmiş şekli şöyledir:
(Diyarbakır’da Meryem Ana kilisesini ziyaret ve onun papazı Aziz
Günel’le müşerref olmaktan; ve Süryaniceyi en iyi şekilde kullanan
TOR ABİDÎN (1) halkıyla tanışmaktan pek sevindim ve memnun kal
dım.) İmza: Dr. OTTO JASTROVV.
Demekki, Süryani lisanının önemi olan Batı memleketlerdeki eği
tim hocalarını öğrenmeğe çekiyor ve çekmeğe de devam edecektir.
Süryanice lisanı Milâttan sonra kilise bilginlerinin lisan ve lügati
oluşuyla. Yunanca ve Latince lisanları da beraber yürütmüşlerdir. Zira
kilise bilginleri herhangi bir asırda olursa olsun yegâne bu üç lügat
ve lisanlarla fikir ve yazışmalarını yapmaktan kendilerini alamamış
lardır. Keza kilise görevlileri İslâmiyetin doğuşundan bu yana Arap-
çayı da ön plana katmışlardır.
BÖLÜM : 7
SÜRYANİLERİN TERCÜMELERİ
(1) Midyat çevresine TOR ABİDİN denmektedir. İbadete kendini vakfetmiş kimsele
rin DAĞI anlamına gelmektedir.
(* ] «Peygamber (Hz. Muhammed. artık Yahudi Kâtipleri Kullanmaktan vazgeçti.
Bu gibi işler ZEYD bin SABİT’e müracaat etti ve ona ARAMİ Lisanını öğrenme
sini emretti»; (Hz. Muhammed'in Hayatı adındaki kitap sayfa (209) Reşat Nuri'
nin Fransızcadan Türkçeye çevirdiği Emille DERMENG Hemin yazdığı ve Tan
Matbasının 1958 de basılan nüshası.
42 —
LER'inin devirlerinde, eğitime ve kültür dallarına kadar Arapları çıka
ran ve medeniyetin kucağına onları yerleştiren yine Süryanilerdir. A-
rap eğitim adamları kültürün dallarına çıkmak istedikleri sıralarda yine
Süryanilik onlara kanat açmıştır. Süryanilerin, Yunanca eserleri, Arap-
çaya çevirmekteki yardımları inkâr edilmeyecek kadar büyüktür. Arap-
lara ilk öğretmenliği yapan Süryanilerdir. Kültür bakımından Arap İslâ-
miyetine ilk büyük yardım hamlelerinde bulunan Süryani kültür sahip
lerinin bir kısmını burada açıklamakta büyük fayda vardır.
1 — DİMİŞK'li (Şamlı) YUHANNA (M.S. 675-749). Hıristiyanlık
eserlerini ve Yunanlıların kültür eserlerini en kısa yoldan, süratle
İslâm dünyasına sokmasını bilen bu büyük DÂHİ, Arapçayı Araplardan
daha fazla ve daha iyi bilen Arap Hıristiyanlarının dinî reisiydi (*). AH-
DAL İle MUAVİYE oğlu YEZİD’in sohbetlerinde çok bulunmuş olan Yu-
hanna, Halifelik sarayında yüksek bir mevkiye sahipti. Halife HAŞŞAM
(M.S. 724) günlerinde ayni kürsüde oturan bu yüksek tercüman, haya
tında daima Süryanice ve Aramice lisanını Yunanca, Latince ve Arap-
çaya çeviren bir alimdi. Ecnebiler bile bu zatı, Erenler derecesinde
bulduklarını beyan etmişlerdir.
2 — Halife MUAVİYE’nin (M.S. 661 - 680) özel doktoru Hıristiyan
Süryani ATHALOĞLU, isimli zattır.(1)
3 — Arapçayatercüme edilmesi için Halife ABDÜLAZİZ oğlu II. Ö-
3 — Arapçaya tercüme edilmesi için Halife ABDÜLAZİZ oğlu II.
ÖMER (M.S. 717) yılında Mısır İskenderiye’deki Süryanice Tıp eser-
tir. (2)
4 — Halife VELİD (M.S. 705) in günlerinde Hıristiyan yazıcıları
nın yerine Arap-İslâm yazıcılarının alınması hakkında emir vermiş
tir. (3)
5 — Emevi Halifesi HAKKÂM oğlu MERVAN (M.S. 684) ın dok
toru aslen Yahudidir. Fakat lisanı Süryani olup BASRALI MESÜRCİYE
adındaki doktordur, İskenderiyeli Rahip HARUN'un Tıp kitabını Arap
çaya çeviren kendisidir. Bu kitap İslâm lisanının ilk bilim kitabıdır.(4)
6 — İran Hükümdarı HÜSREV ANOŞİRVAN’ın (M.S. 555) tarihin
de CİNDİŞABUR şehrinde kurduğu Tıp ve Felsefe Fakültelerinin hoca
ları çoğunlukla Süryani Hıristiyan olup Süryanice lisaniyle eğitimi ya
parken fakültenin Dekanı Cevercis, (BAHTYEŞU’nun oğludur). Halife
MANSUR (M.S. 765) ondan tıp hakkında bilgi alırken İslâmiyete davet
ettiğinde, ona Cevercisin cevabı şöyle olduydu: «Zira baba ve ecdadı
mın Cennet’te veya ateşte olduklarına razıyım.» dedi. Cevercis, Hali
— 43 —
felik sarayında bir Tıp akademisini kurmuş ve onun etkisiyle sarayda
doktorların sayısı hayli yükselmişti. (M.S. 801) tarihinde vefat eden
Cevercis’in babası da (Bahtyeşu) Halife Harun REŞİT’in emrindeki
Bağdat Hastanesinin Baştabibiydi.(5)
7 — MASÜYA oğlu YAHYA (Yuhanna), Hıristiyan Süryani olup
BAHTYEŞU gilin şakirtlerindendir. Halife Harun Reşit’in küçük Asya'ya
yaptığı savaşlarında ele geçirdiği birçok Tıp eserlerini Arapçaya ter
cüme etmiş olduğundan Halife de onu maddî zenginliğe garketmiş-
ti.(6)
8 — İshak oğlu HÜNEYİN (M.S. 809 -873), Yahya'nın şakirtlerin
dendir. Devrinin tercümanlarının en büyüğü, kültür kahramanı, Doğu
Süryani kilisesinin evlâdı olup HİRA şehrinde doğmuştur. Halife MA-
MUN tarafından bilgi evinin direği olarak atanmıştır, a) Yazıhane, bl
Kütüphane, c) Maristan ve Müze tesis eden Hüneyin Müzede asıl ve
tercümeleri yan yana dizerdi. Hüneyin, DAVUT ve İshak adındaki iki
oğlunu ve kızının oğlu Asam oğlu Hubeyşi’de tercüme işlerinde yetiş
tirmiştir.
Medeniyet-i İslâmiye Tarihine göre, Hüneyin’in torunu Hubeyiş'te
bilimde dedesine ermekteydi. Hüneyin, Yunan eserlerini Süryaniceye
çevirir sonra da bu çevirileri ya kendisi veya yardımcılarına verip on
ları Süryaniceden Arapçaya aktarırlardı. Bu imkânlara rağmen Aran
öğrencileri ARİSTO ve GALİNOS'un birçok eserlerini muhafaza ede
mediler. Hüneyin, APOKRAT’ın Tıp yazılarını ve EFLATO’nun siyaset
kitabını Süryaniceye tercüme ettikten sonra Arapçaya da çevirmiş
tir. (1) Buna sebep; o tarihte Yunancanın Arapçaya tercüme safhası
zor gelmekte idi. Buna binaen, eserler Yunancadan Süryaniceye, son
ra da Süryaniceden Arapçaya aktarılmaktaydılar.
9 — ADE oğlu YAHYA (M.S. 974) ünlü tercümanlardan biridir.
Ve yukarıda adı geçen tercümelerin üzerine çok eğilmiştir. İhlasla on
ları şekk ve şüpheden kurtaran bir gözcüydü. ARİSTO'nun ŞİİR kitabın
dan ve EFLATO’nun NEVAMİS (Düştür) kitabiyle TİMAOS’un kitabına
dair de birçok tercümeler yazmıştır. YAHYA, Batı Süryani milletine
uyruktur. Batı Süryanileri, birçok Doğulu Süryani üstad kardeşlerin
den faydalanmasını bilmiş ve doğu üslubundan faydalanarak kendi ter
cümelerini daha net anlaşılır hale koymuşlardır.(2)
Bu alanda en fazla başarı gösteren (M.S. 912) yılında vefat eden
KIŞTA oğlu LUKA'dır. Bu zatın fedakârlığı inkâr edilemez. Astronomi
ı
Milâttan önce 4 -6 yüzyıllarda öğrenebildiklerini, daha önce Eski Feni
ke Alfabesini de uzun bir süre kullandıklarını ve bugün Tevrat’ta kul
landan dörtgen harflerin Arami eserlerden alındığını göstermektedir.
Kuzey Arapları ise Alfabelerini, yani KUR'AN-I KERİM’in yazıldığı
Alfabe; Naptıların kullandıkları Arami Alfabesinden ve bu şekilde ER-
MENİTer, İRAN’lılar ve HİNT’liler dahi Alfabelerini Arami kökünden al
mışlardır. (2)
BEHLEVİ ve SENSİKRİTİ (Sanskritçe) harfleri ise esasen Arami-
dir. BUDA din adamları Sensikriti Alfabesini Hindistan'dan taşıyarak
Çin ve Kore’nin ta göbeğine kadar yerleştirmiş ve bu kabilden FENİKE
harfleri, Aramilik yoluyla Doğudan Uzak Doğuya, Batıdan da Yunanilik
yoluyla Avrupa'ya, her iki Amerika’ya ve bütün cihana aktarmışlar-
dir.f1)
(1) Frank R. Blaskin Journal American American Oriental Society, vol. IX (1940)
(2) Filip Hitli C. 2. S: 147
— 46 —
Arapça Süryanice Türkçe
— 47 —
t
— 48 —
sunmaktaki gayemiz, yazdığımız Alfabe çeşitlerini birbirleriyle karşı
laştırdığımız takdirde bütün bunların ana Aramcadan ve dolaytsiyle
Süryaniceden alındığı pek kolay belirtmektedir.
Z* İS X
V v, K +S ö t f / A Alef - Elfa
■İ ^ ^ v * K B •* B Beth - bet
k || 9 s
■M ı A Ar Gemel - Gomel
tt1 cn n <
a *> / 'E °f He
^ p o * A
2 > 'ı cv p f ° V
. T f y ı <\ S 3 Vav
* H l l .Q h a * VN * - c ? 0H
ti*• Uk* H Heth - Het
j) k k r k Kaf - köf
t Ş a -a r /İM /o M Mem
J o
A 'A İ \ ^ N Nuri
o u JT -* cr - t e AO ^ î Ayın - îy
^ 7 m s 3 -A <i> Pr yâ F Fe
n p- i T o r 7 J a o f Al v? SA Sodhe - sode
y ^ ;1 l N? j «
Riş - Reş
w \ û i z r -y - _oJ u° - 9 Şin
(1) Arami. (2) İbrani. (3) Süryani Estrangele. (4) Nabti. (5) Arap Küfi. (6) Arap
Nasih. (7] Arkani Yuharli. (8) Bati Süryanice. (9) Türkçe. (*) Fenike.
Sesli Hareketler ise Tablonun sol yanında gösterilmiştir.
— 49 —
ARAMİ ALFABESİ’nin ZAM AN LA ALDIĞI ŞEKİLLER (I) (I)
P Beth. B Ev
P 1 1 Tl •>
m
Daleth D. Kapı
/ 1 » s Zey. Z. Silah
/ - Yüth. Y. El
t .s 3 Köf. K. El pençesi
J L -± J A Lömedh. L. M id i 1 - değeneği
W| ya ra *> Mim. M. Su
-j \ Nun. N. Balık
/ 3 3/ Fe. F. Ağız
y / n J/ ‘T Riş. R. Baş
V - , ^ Şi.n. Ş. Diş
t d l dı ch ı Tav. T. Mücize
D D A ft
(I) 1967 tarihinde, Abrohom Gabriel Zsavmo tarafından telif edilen ve on gün önce
elimize geçen (KETHOBO DMARTUTO DSERYOYE Hestorıa de la cultura de los
asıryanos Arameos) ve BANFİELO - BUENOS AİRES - ARGANTINA’de basılan,
adlı eserinden alınmıştır. H. Epsk. Aziz Günel
(x) Süryanice basılmıştır.
— 50 —
Ken'anlıların Kullandıkları
Alfabe Çeşitlerini gösterir (1) (I)
Eski Sonraki Dakrat- Süryanice Sürya
H arfin H arfin
Yan Yan hıdaş doğu nice
anlamı okunuşu
Batı
* k / rd / Alef. A
fi
J> i ^3 O Beth. B
B
7 1 > Gamel. B
G
> / p P' T?
% Daleth. D D
3 cn O) He. H H eH .
cı
V w n O Vav. V
VOCY-V-
/V / I Zay. Z
~Z<jtri z
m orf
R f Heth. Hı
/#H-
0 0 İÜ -V T ıth . Tı
Tef£-T-
-Z Al ** C» Yüdh. Y y&jZ-y-
y y y 5•-s / “* Köf. ke
k*f-k
L L -X Lamedh. L
Ljjmeti£—L
7 _ f * Mim. M
'A7- mm
y 9 > *s r < Nun. N
• /V - A /< " 1
3 7 un LÛû
Semketh. S
S-S«Wtfce/£^
0 V îî. ı
î ^
LÛ Fe. F
F-f*
A a ıVJ; Sodhe. Sa S a — Sc?öe
T £ -D co Kof. Ka
•
V 9 t
w
9 Riş. R
Riş-R
\A/ w ıfe. Ş ^//7
> Şin. Ş
i* i Tav. T
7 7 *v
B. P. A. G.
— 51 —
İLK ŞEKİL Yazı (I)
Zamanla yazı şekline giren ilk resim ve şekilli rumuzlarla
gösteren yazı(I)
Güneş
* 7 î>
Tanrı veya
Gök
“T *
Dağ
i*
Duvar
a a □
Ağaç o
« fc f
Başak
— 52 —
İKİNCİ ŞEKİL YAZI (I)
fk jt it M V Afc
a <-* * * * o O}
Bşp. A .G
54
tüklerini görmek; kişiye dehşet vermektedir. Yirminci yüzyılın bu ikin
ci yarısında Süryaniceyi yaşatanlar (Süryani Kadim mezhebinden) ka
lanlardır. Bunlar bugün için bir katreden ibaret isede kendi aralarında
ki dayanışma sayesinde kültür ve edebiyatına olduğu gibi lisanın öğre
tilmesine de gayret göstermektedirler.
— 55 —
t
ve her ehli milletimle ve bana tabi olanlarla, bu Ahdi yerine getirmeyi
kabul ettik. Zira onlar benim raiyetimdir (güttüklerimdir), ehli zimme-
timdir. Ben onları sair müahitlere olan meünetleri ezasınden af eyle
dim. Ancak gönüllerinin hoş olduğu derecede Hareç (vergi) versinler,
bu sebeple onlara cebir ve ikrâh olunmasın. Reislerinin vazifeleri de
ğiştirilmesin, itikâfe çekilenlerin (Dünyadan el çekenler) savmaaların-
dan (mağaralarından) çıkarılmasın, seyahat edenler men olunmasın,
ve kiliselerinden çıkarılıp kiliseleri yıkılmasın, ve onların mallarından
malzeme alınıp mescitlerin (camilerin) binasına sarf olunmasın, her
kimki buna muhalefet ederse ALLAH'ın Ahdim bozmuş olur. Onları İba
detle meşgul Ruhanilerine Ceziye ve Garame yükletilmeye, Onlar ne
rede olurlarsa olsun benim zimmetimde ve misakımdadırlar; Dağlarda
münferit ibadetle meşgul olanların ziraatlarından ÖŞÜR (ondalık) a-
lınmasın, zira onların ziraatları kendi boğazları içindir, ticaret için de
ğildir. Ve dahi harp için adam ihraç olunmak lâzım olsa teklif olun
maz. CEZİYE (vergi) alınmak lâzım gelse ne kadar emval ve akaret
(mal ve mülk) sahibi olursa olsun yılda oniki dirhemden fazla nesne
(birşey) alınmaz zahmet ve meşakkat teklif olunmaz ve mücadele
olunsa rifk ile vechi ahsen ile (güler yüzle) mücadele olunur, Rahmet
ve şefkat kanadı altında hıfz olunurlar. Müslimin nikâhı altında bulu
nan Nasranilere (Hıristiyanlara) cebir ve ikrah olunmaz, onlar dile
dikleri gibi dinlerine riayet ederler. Ve kiliselerinde varıp ibadet et
mekten men'olunmaz. Herkimki ALLAH’ın bu Ahdine muhalefet etmiş
ola ve zıddı ile amel etmeğe kasdeylese HAK TAALA ve RESULÜ’nün
Misakına isyan etmiş olur. Kiliseleri tamir edilmek icap ederse mua
venet (yardım) olunur. Onlardan kimse silâh taşımağa icbar olunmaz,
belki İslâmlar onları müdafaa ve siyanetle mükelleftirler. Bu Ahitname
Kıyametedek baki olup dünya munkazı oluncaya kadar müebbet ola
muhalefet olunmıya».
İÇ VARLIK DERGİSİ, saygı değer bu Ahitnamenin ahkâmları hu
susunda mütalaasını yürütürken ortaya gayet değerli fikirler koyarak
şu beyanda bulunmuştur.
"Hiç bir donmuş ve hayatiyetini kayıp etmiş fikirleri iltizam et
meden, CENABI HAKK’ın her devirde değişmiyen kanunlarına işaret
etmekle iktifa edildiğinde, hiçbir İmanın tervici veya reddi iddiasına
girilmediği, güzele, iyiye, Hayre giden her çığırı HAK YOL sayılmıştır.
Bugün, Yüz Milyonların vicdanında akisler yapan her büyük Dinin, İlahi
ve semavi kaynaklarından parçalar alarak yeni bir yayın serisine baş
ladık. Dünya Birleşmiş milletler ideali istikametinde yeni yeni inkişaf
lar kaydederken, 1373 yıl önce doğan İslamiyetin gösterdiği Ruh asa
letini ve büyük toleransını takdirle anmak icabedecektir. Hazreti MU-
HAMMED’in yukarıya alman AHİDNAMESİ, bu günkü insanlara da Nur
— 56 —
lu yolu gösterecek kadar bir değer taşımaktadır" diye işaret eylemiş
tir.
Hakikaten geniş tolerans bu kadar olabilir, ama yalınız yazı üze
rine kalması, kâfi gelmez. Ancak kuvveden fiile geçildiği takdirde bu
fikrin tahakkuk edeceği itiraf edilebilinir. Bu güzel ve aydın fikir ta
hakkukuna hanki devirde, bu izin takibine hangi tarihte, geçildiğinin
açıklanmasını şimdi bu eserimizde yapmasına çalışacağız, şöyleki:
CAHİLİYET Devrindemi? yoksa, Dahşet ve istibdt devirlerinde?. Hayır
hayır; derim. Ancak ve ancak BÜYÜK ATATÜRK un açtığı devir çığı
rında, yeni doğurduğu TÜRKİYE CUMHURİYETİ devrinde, geniş bir to
lerans içinde CUMHURİYET ANAYASASI’nın ışığı altında, KURANI
KERİM’in ve bu saygıya değer AHİDNAME’nin Ahkâmına uyulmuş ve
harfiyen tatbiki yoluna gidildiği inkâr edilemez; bir hakikattir. Bunu
söylerken bir T Ü R K uyruğu, olarak, veya her hangi bir kor
kudan ve yahut bir mürailikten veya hatır saymaktan demedik ve de
miyoruz; Buna TANRI şahittir. Ancak, TÜRKİYE CUMHURİYETİ Anaya
sasının kanunları Eşit tanıdığı haklar çerçevesi içinde yşamakta olan
35, 40 bin nufus civarında ve Türkiyenin İstanbul, Ankara - Adıyaman,
Malatya, Elazığ, DİYARBAKIR, Mardin, Midyat, İdil, Nusaybin, Adana,
İskenderun, gibi İl, İlçe ve köylerinde ki TÜRK SÜRYANİ KADİM ce
maatı Seadet, Refah ve huzur içinde kendi lügat ve lisanını kiliselerin
de okutmak ve idame etmek gayretinden kalmamaktadır. Yüreğimize
işlenmiş hakiki vatandaşlığın sevgisinden itirafen ve takdiren bu itirafı
şu Eserimize alıyoruz.
— 57 —
EY ATATÜRK, RUHUN NURDA YATSIN ŞADOLSUN, BAZI PEY
GAMBERLERDEN ÜSTÜNSÜN desem haklıyım. Fakat Egoistlik beni
taşlıyacaktır; Bazı Peyğamberler senden fazla birşey yapabildilermi?.
— 58 —
(Kitaplarda adları geçen birkaç peygamberler,) ancak Peygamberlik kis
vesi altında hükümdarlık sürmüş, katliâmlar yapmış, Hayvan ve insanı
birden yakmış yoketmiş, insanları birbirine düşman kılmış, otoriteleri
sayesinde beşeriyeti tarikatlara, hiziplere ayırmış, türlü türlü feleket-
leri insanın başına getirmiş, bu dertlerden kurtulamıyan beşeriyetin
yüreğini yaralamışlardır.
Başkasına olan Cenabı hakkın ilhamları kendilerine gelmiş gibi
göstererek kendilerine maletmiş, korkularından da ” bu böyle değildir”
dedirttirmemişlerdir. Ama sen EY ULU ATA, asla ve asla böyle yapma
dın malın olmayan bir şeye göz dikmedin, «kimsenin malında toprağın
da gözümüz yoktur, ki Toprağımıza göz dikilsin. Yurtta Sulh Cihanda
Sulh» Şiarın dı. «Arkaya bakmayınız daima öne bakınız» en derin ve en
makul düşüncelerin, en uzak görüşün mahsûlüydü. Senin Mecazı konuş
maların kadar müsbet bir ilham olabilirmi?
Türkiye Cumhuriyetini kurduğundan rahmete kavuştuğun güne ka
dar, yurdun huzur ve sulh içinde yaşamadımı? Ofazilet ve kudretin de-
gilmiydi ki yurdun, feyiz ve bereketlere gark olmuştu? okudret ve fazi
letin, heybet ve dirayetin degilmiydiki kurt ve koyunu beraber bir ara
da yaşattırıyordu?
Bu güne kadar Süryani aileleri arasında türkçe lisanını bir ana
lisanı sayarak konuştukları halde, Dini kitaplarını ve kilise namaz,
Dua ve Ayinlerini Süryanice ve Türkçe yaptıkları meydandadır. Hayat
Şartları normal olan süryaniler, hiç bir güne elini ateşe atanlar gibi
siyasetle uğraşmış veya bir Devlet kurmayı gaye gütmüş, düşün
müş olmayıp kanunlara saygıdan başka bir endişe duymamışlardır.
Süryanilik Tarih boyunca Hazreti muhammed'din AHİDNAME’sinin
Samimiyetine halel getirmediği gibi, sadık kalmış ve sadakatına idama
edeceğine andlıdır. Çünkü (SEZARİNKİ’ni SEZARA, ALLAHİNKİ'ni
ALLAHA VERİNİZ) buyuran İNCİLİ Mukaddestir. (I)
"DEVLETİN TERTİBİNE KARŞI DURAN, ALLAHIN TERTİBİNE KAR
ŞI DURMUŞTUR” buyuran yine İncildir. (2)
"KORKUDAN DEĞİL, SEVGİDEN DEVLETE İTAAT ETMELİSİNİZ”
buyuran yine kutsal İncil’dir. (3)
Bu İlahi kanunlara riayeteden Süryani kadim cemaatı, kor
kudan değil, ancak içten gelen sevgiden, devlet kanunlarına harfiyen1
(1) MATTA İNCİL'İ Bap: 22. 17-21. Markos İncil'i. Bap: 12. 14-17. ve Luka Incil'i
Bap: 20. 22-25.
(2) Resul PAVLOS’un ROMALILARA Mektubu Bap: 13. 1-14. (Incil'de).
(3) Titos’a Mektubu Bap: 3. 1. ve Petros'a mektubu Bap: 2. 13-14. (Incil'de).
riayet eder ve etmekte azimlidir. Bu itibarla TÜRK SÜRYANİ KADİM
cemaatı samimi vatandaşlığıyla diğer azınlık vatandaşlara ışık tutmak-
Tarihi konumuzdan dışarı çıkmamak üzere, bu kastdaki konuşma
mıza son vermeği uygun bularak kesiyoruz. Tekrar tarihi bahislerimize
geçerken, bunca tarihi eserlerden dernelinen dayanaklar arasında, bir
de üzerine çok itimat ettiğimiz ve dayandığımız Türk ANSİKLOPEDİ-
Sİ’dir. Bundaki dayanaklar, hoşa giden samimi bir tanıklık sayılır. Çün
kü umulmadık yerden samimi ve sihatli tanıklık olunca, savunma ne de
receye kadar doğruluk sağladığının sevincinde coşacağı bellidir. Bu
neş’e içinde Türk Ansiklopedisinin «Aram - Aramiler - Aram dili ve Di-
yelekleri» hakkında verdiği bilgilerin aynısını ve diyebilirim kopyasını,
tamamen Bölüm 8'de bulacaksınız.
TÜRK ANSİKLOPODİ’DE
ARAM • ARAMİLER - ARAM DİL ve DİYELEKLER
— 60 —
YA YILM A ALANI ve TARİHÇESİ
— 61 —
\ ‘,
Arap asıllı oldukları halde (Adboobedat, Vahb - Allahı, Gamilat, Far-
van, Ali gibi kişi adları bunu tanıtlar) Aramca kullanmışlardır. Böyle
olmakla beraber, Aramca M.S. VII. yüz yılda arkasından gelen dördün
cü Sami akmının dili olan arapçaya yenilmiş ve zamanla silinerek an
cak 200.000 nufuslu bir köylü topluluğuna sınırlanmış kalmıştır. Zaten
geçmişte de Ara-mca, yayılmış bir uygarlık dili olmasına ve bütün
görkemine rağmen, Aramilerin eğemen siyasi hayatı pek az sürdüğü
(Orhoe - Edessa, Süryanice : Urhai; Urfada süryaniler : M.Ö.II. yüz
yıl sonra, M.S.III. yüzyılortası) için büyük ve başlı başına bir devlet
dili olamamıştır.
A R A M C A ’nın DİYELEKLERİ
— 62 —
ni Batı ve Doğu aramcada sırasıyle DU, TEKEL- ve KUTA, Aramcanın
en eski belgelerini Batı kolunda buluyoruz.
A-BATI ARAMCA : 1 - Eski aram yazısıyle yazılmış en eski ya
zıtlar, Süriye ile Anadolu sınırında vaktiyle küçük beylikler kurmuş olan
Aram kırallarına aittir: FEVZİPAŞA yakınındaki ZİNCİRLİ (Eski sam.al;
Kırai «KALAMU «M.Ö. 859»,, PANAMU, ve BAR REKUB» her ikisi de
M.Ö. 745 - 727 sırasıyle ait) ve Gercin ("İLAH” Hadad yazıtı M.Ö.800 - -
750 arası köylerinden, HAMA’DAN (Kıral ZKR'e ait, M.Ö. 772) ve Halep
yakınındaki NERAB’den «İLAHİ» Sahar kâhinlerine ait, M.Ö. VII. yüz
yıl) çıkan yazıtlar. Bunların, birçok KEN'ANAİZM ve Asurizim’lerle do
lu olan ve özel adların bazısı Sami asıllı olmayan diline Eski Batı Aram-
ca denilmiştir.
2 — MISIR ARAMCASI: M.Ö. IV. yüz yıllarda NİL kıyısındaki şim
diki Assuan kasabası ile ELEPANTİN adasında Aramca konuşan Yahudi
kolonisi tarafından kullanılmıştır. Kalıntısı, PAPİRÜS ve OSTRAKA
(Çömlek parçası) lar üzerinde yazılı mektup ve mukavele yazılarından
ibarettir.
3 — Buna çok yakın olan bir diyelek de AHDİ-ATİK (Tevrat) A-
ramcasıdır. Bunu, esas olarak İbranice yazılmış olan «AHDİ ATİKTAN»
bölümlerinde (AZRA Peygamber IV., 8 -VI., 18 ve VII., 12-26, M.Ö.
300; DANİYEL Peygamber 11, 4 -VII., M.Ö. 167; ve başka birkaç ayet
ler) buluyoruz. Aramcanın en eski edebi anıtını vermiş olan bu diyele-
ğe, yanlış olarak bazı kere Keldani (Yun. Khaldaike) dili denmiştir.
4 — Batı grubunun en dallı budaklı öğesi Filistin Aramcasıdır. Bu
diyelekte üç din veya mezhebe ait yazı yazılmış bulunmaktadır: Muse
vi, Samerri ve Hıristiyan. Diyeleğin iç bölüntüleri buna göre adlandı
rılmıştır; A - Filistin Yahudi Aramcası: «Ahdi Atik»in Filistinde yapılan
TARGUM (tercüme) leriyle (AOULLAS ve ONGELOS tercümeleri,
v.b.) Kudüs Talmudu «TALMUD YARUŞELİM» Mişah kısmının şerhi
(açıklaması) olan GEMARA'da ve bunların açıklanması olup HALAHA
(hukukî kısmı) ve Haggada (hikâye kısmı) tiplerin MİDRAŞ’lerde kul
lanılmıştır. Bu tercümeler, artık İbranice anlayamayan Yahudi'ler için
yapılmıştır.
Targümlar YUDA diyeleğinde (Kudüs M.S. II. yüzyıl), Gemara ile
Midraşlar da GALİLE diyeleği (Taberiye, M.S. IV. V. yüzyıllar)'indedir.
Bu ağızlara sırasiyle Targüm Aramcası, Kudüs Gemara Aramcası, ve
Midraş Aramcası denir. Filistin Yahudi Aramcasına da yanlış olarak
bazı kez Keldani denmiştir. B - Filistin Hıristiyan Aramcası: bunun Hı
ristiyan Galile (Taberiye, Nasıra) diyeleği, Hazreti İSA’nın ana dili idi.
İNCİL’lerde İSA’ya atfedilen ve Yunan transkipsiyonile saklı bulunan
16 Aramca kelime vardır. Sintaks ve kelime özelliklerinde sezildiği gi
— 63
bi, Yunanca yazılı Markos İncil 'inin (1 ] aslı bu diyelekte yazılmış olsa
gerek. (*) Hıristiyan Yuda diyeleğinin kalıntıları da, YAKUBİ SÜRYA-
NİLE den (Süryani Kadimler) ayrılan MELKİT (Melikililer - Şimdiki İs
tanbul Fener Patrikhanesinin mensupları olan Rum Ortadoks denilen-
ler)in (451; önce Antakya Patriğine tabi, Sonra 18 yüz yılda Katolikleş-
miş; şimdi arapça konuşanlar) V.-VI yüz yıllarda, Eski Süryani Estran-
gelo Alfebesi özel bir alfabeyle meydana getirdiği, bu arada JOUSTİ-
NİANOS (Justin--kral) çağında, Bizans Devlet kilisesine (Şimdiki
RUM ORTODX Melkitleri kasediyor) giren Kudüs yahudilerinin de ku
llandığı "Mukaddes Kitap” tercümesine bazı ilahilere ve kısa dini ya
zılara sınırlanır. Yahudi yuda diyeleğine yakın olan bu diyelek, Mısır
Hıristiyanları tarafından da Ayinlerde kullanılmıştır. Filistin Aramcası-
nın yahudi bölümü üzerinde İbranca, Hıristiyan bölümü üzerine de yu
nanca ve en çok Süryanca etki yapmıştır.
5 - -Filistin Aramcasının Galile Diyeliğine yakın bir diyelek
Kudüs yahudi Bilim Hocalarının yetkisini kabul etmiyen ve merkezleri
NABLUS’ta bulunan samerra'lıların dilidir. SAMERRA ARAMCA’sında,
Eski KEN’ANyazısından olma özel bir Alfabeyle yazılı «AHDİ ATİK»
(Tevrat) tercümesi ve bazı kısa dinî yazılar kalmıştır. (M.S. IV. yüz
yıl).
NABAT ARAMCASI: (nabatı), Filistin Aramcasına yakın olup çok
geniş bir alanda yayılmış, ŞAM’ın Güney doğusundaki HARRAN, BOT-
RA ve DUMER’den «tedmur» SAYDA’ya, Nabatlar’ın eski merkezi olan
SELA'a (Petra, bugünkü Vadi Musa) ya, Kuzey HİCAZ vahalarındaki
TEYMA’ya, EL-HİCRA’ya (bugünkü Medain Salih), DEDAN (EL-ULA)a,
M ısır’a. Anadolu’ya Miletos (Malatya) Bilingeue’i: Nabat - Yunan),
hatta İtalya’ya (Puteoli) kadar serpili adak ve mezar taşı yazıtlarında
kullanılmıştır (M.Ö. I. Milâttan Sonra IV. yüzyıllar). Daha geç bir çağa
ait olup, TUR-İ-SİNA'da kısa ve kötü yazılı belgeler (grafiti) bırakmış
olan şekline TUR-İ-SİNA Nabatçası denir. Sami harfler ilk olarak Nabat
Alfabede bitişik bir şekilde yazılmıştır.
7 — TEDMUR (Palmyra) ARAMCASkda, (M.Ö. I. M.S. III. yüz
lar) Filistin Aramcasına benzer. Bir Arap aristokrasisi tarafından idare
edilen Tedmurluların çok süslü bir yazısı vardır. Bazı kezde Yunanca
tercümesiyle yanyana yazılan Tedmur yazıtlarının en uzununda Ted
mur şehrinin gümrük tarifesi yer almıştır. ROMA ordularıyle İngilte
re'ye (NEVVCASTLE) giden Tedmurlu bir asker, orada kendi ana diliyle
bir yazıtı bırakmıştır. İtalya’da (ROMA), MACARİSTAN’da (Temesvar)
ve ROMANYA’da (Köstence) da kalıntıları vardır.
— 64 —
8 — Arapça zamanla Batı Aramcasını öldürmüştür. Bu diyeleğ
başkalaşmış bir şekli edebiyatı olmamakla beraber, 16. 17 yüzyıllara
kadar ŞAM yakınlarında ve Lübnan’da konuşulmuştur. Onun kalıntısı
bugün CEBELÜD-DRÜZ’daki Ma’lüla Hıristiyan köyü ile Bakhaa ve Cüb’-
adin Müslüman köylerinde ancak 1500 kişi arasında yaşamaktadır. A-
rapçanın etkisi altında kalan ve ty, ky, gibi palatal fonemlerle Ç(t-ty-ç)
ve J(c-j) gibi sesleri de bulunan bu diyeleğe yeni (yaşayan- Batı A-
ramca denmektedir.
B — Doğu ARAMCA: 1 — Eski Doğu Aramcanın en eski belge
leri AKKAD’ca alanına ve M.Ö. IX.-VIII. yüzyıla aittir. ÇİVİ yazı kulla
nan yeni Akkadca tabletlerin başlıkları ve mahfazalarının üzerleri A-
ramca yazılıdır. Assurdan, uzunca metin, NİNOVA (Babil) dan da üstü
Aramca yazılı ağırlık ölçüleri bulunmuştur. Ahaimaniş İranlIları zama
nında (M.Ö. V. yüzyıl) ki Aramcaya İMPARATORLUK Aramcası denir.
M.S. III. yüzyıla kadar erişen kalıntılarına çok geniş bir alanda raslan-
mıştır. Yukarda anılan ARAPSUN ve SARDEİS anıtlarından başka, Mı
sır’da (Sakkara dikili taşındaki Aramca-Eski Mısırca Bilingue’i, M.Ö.
4827, Kuzey Hicaz’da (Teyma’da İLAH ŞALM’ın kâhinine ait 2 yazıt,
M.Ö. V., IV. yüzyıllar), Irak ta (Hatıra yazıtı, M.S. III. yüzyıl), Fırat üze
rindeki DURA’dan (yazma parçası), Kilikia'dan (Saraydın yakınındaki
av kaya yazıtı M.Ö. V., IV. yüzyıllar; Tarsus satraplığı sikkeleri), Kuzey
batı Anadolu’dan (Abydos ağırlık ölçüsü), BAKTRİA’dan (sikke) ve yu
karı Sind vadisinden (Pencap yazıtı) v.b.
2 — Doğu Aramcanın ve bütün Aramcanın ağırlık merkezini SÜ
YANCA teşkil etmiştir. Vaktiyle merkezleri URFA'da bulunan Süryani-
ler, II. yüzyılda Hıristiyanlığı kabul ederek Yunan kültürüne yaklaşmış
ve zengin bir edebiyat (bk. Süryani dili ve Süryani edebiyatı) vücuda
getirmiştir. (Not: Evet: Milâdın 38’inci yılında Hıristiyanlığı kabul et
miş ve M. III. yüzyılından (tarihinden) evvel, edebiyatını vücuda getir
miştir). Hıristiyanlıktan önceki devirden bazı mezar yazıtlariyle bir
mektup kalmıştır. Süryani edebiyatının şaheseri «Mukaddes Kitabın»
PEŞİTTA (Arapça - Basit) denilen tercümesidir. V. yüzyıldaki Kristolo-
ji tartışmalarında (Ephsos 431, ve Halkedon (Kadıköy) 451 konsilleri)
Süryani kilisesiyle beraber, Süryani dili ve alfabesi de iki kola ayrıl
mış, Batı kısmında Bizans etki çevresinde kalan MONOPHYSİT - YA-
KUBİ’Ier (şimdiki Süryani Kadimleri kasdediyor) (ek olarak, 680 de
bunlardan ayrılan MONOTHLİT- Maroniler «Haçlılar çağında 1182'de
Katolik» ve Melkitlerin bir kısmı (V. XII. yüzyıllar, sonra Katolik) Sür-(I)
(I) Not: Batı Süryanileri (ŞEDDE) yi Kayıp ettikleri şekilde, Doğu süryanileride
(MEDDE)yi Kayıp etmişlerdir.
yancanın Yakubi şeklini, Doğu kısmındaki NASTURİ’ler de Nasturi şek
lini geliştirmişlerdir. Bu iki ağızdan Doğu kol, esasa sadık kalmış, Batı
kol ise bundan uzaklaşmış, ve başlıca ayraç olarak (Şedde)yi kaybet
miş (I) ve A Ö O Ü e ı vokal değişimlerini meydana getirmiştir. Meselâ
Nasturi Pheşitta: Yakubi Peşitto; Nasturi İŞO: Yakubi-YEŞU. (-İSA)
gibi. Süryancanın sintaks ve kelime hâzinesi üzerine Yunanca kuvvetli
etki yapmıştır. VII. yüzyılda Arapçanın baskısı başlamış ve XII. yüzyıl
da Süryanca ölü dil haline gelmiştir. Süryanca bugün ancak dar bir
çevrenin kilise dilidir. İran (Sasani) etki alanına sığınan Nasturilre,
merkezleri olan NUSAYBİN'den ayrıcada Manihailer, Misyoner sıfa-
tiyle dillerini ve yazılarını İran’a, Hint’e, Orta Asya’ya ve Çin’e kadar
götürmüş ve bir çok milletler de bu dilin izini bırakmamışlardır. UY
GUR devrinde Türkçe, Süryani harfleriyle de yazılmış, Çin'deki SİN-
GAN-FU anıtında (781) Çince ve Süryanca yanyana kullanılmıştır.
PEHLEVİCE’nin HUZAVARAŞ şeklinde, Süryanca kelimeler Allografi
veya HETEROGRAMME, (maske) usuliyle İDEOGRAM olarak kullanıl
mış, Pehlevi harfleriyle Süryanca yazılmış fakat İranca okunmuştur.
Aramca: ABO (-eb. Baba) yazılıp Pehlevice: PİT (-peder) okunduğu
gibi.
3 — ARAMCA’nın Doğu diyeleklerinden biri de URFA’nın güne
yindeki HARRAN Aramcasıdır. M.S. VIII. yüzyıla kadar putperest kalan
Harranlıların dilinden ancak bir kaç kelime kalmıştır.
4 — Yazdığı din kitaplarının KİPTI'ce bir tercümesi son zamanlar
da Mısır'da bulunan ünlü tarikat başkanı MARDİN’li( l) MANİ (M.S. II.
yüzyıl), ana dili olarak, süryanca’ye benzer bir diyelek konuşmuştur.
MANİHAİ Aramca denilen bu diyelekten bir kaç yazıtla tek tük yazma
parçaları kalmıştır.
5 - BABİL TALMUDU ARAMCA’sı, doğu aramcanın önemli bir
üyesi, ve süryancanın yakın akrabasıdır. Babil yahudi Bilgini (Ülema)
tarafından M.S.IV.VI. yüzyıllarda tertip edilen, ve KUDUS TALMUDUN-
DAN çok daha hacimli olan bu Talmud (Talmud Babil) un Gemara kıs
mı bu diyelekte yazılmıştır.
6 - Babil Talmudu diyeleğine yakın olan bir diyelek de MANDE
aramcasıdır. Eski Babil şehrinin yakınlarında M.S. VII. XI. yüzyıllarda
pralıyan ve İran, Musevi ve hıristiyan etkileri gösteren bir tarikatın,
MANDE (Sabi) lerin dilidir. Başlıca Din kitapları olan GİNZA (define),
Özel Mande Alfabesiyle bu diyelekte yazılmıştır. Mande Aramcası,
fonitigi ve morfolijisi çok değişmiş olmakla beraber, yabancı öğeleri
pek az olan en temiz Arami diyelektir.
I • r 66 —
7 - Batı--da olduğu gibi, Doğuda da Arapça zamanla aramc
boğmuştur. Doğu Aramca bugün Türkiye - Irak - İran sınırındaki dağlık
bölgelerde 200.000 kişi tarafından konuşulmaktadır. (*) Kuzey Irak'ta
Türk toprağı olup TUR - ABİDİN (Midyat, İdil, Şırnak, Beytüşşebab,
Nusaybin İlçe ve, dağlık köylerinin Süryani, Keldani halkını kasdediyor)
de YAKUBİ’ler, yeni (yaşıyan) doğu aramca denilen bu dilin - TORANİ -
ağzını kullanmaktadır. XVII. yüzyılda Musul Nasturileri bu dilin FELLİ-
Hİ (Fıllahi ağzını, XIX. yüzyılda da Amerikalı Misyonerler RUMİYE
(Urmiye, bugün : Rezaiye) ağzını, edebiyat dili rolüne yükseltmeye
çalışmışlardır. Yeni doğu aramca konuşan kotoliklere de Keldani den
miştir. Bu diyelek gırtlak fonemlerinin çoğunu kaybetmiş bir çok da
mak konsonları türetmiş; sonradan gelişen Ç.J. gibi konsonları gös
termek için de diyakritik işaretli harflar kullanmıştır, kelime hâzinesi
ne Türk (zeri). İran (kürt) ve arap öğeleri girmiştir.
M.Ö.IX-X. yüzyıllara ait olup 1896 da Anadolu, Süriye sınırına ya
kın ÖRDEKBURNU'ndan çıkan ve şimdi İSTANBUL Müzesinde bulunan
dikili taş üzerindeki ARAMİ harflarla yazılı metinden ancak bir kaç
aramı kelime anlaşılabilmiş, üst tarafı karanlık kalmıştır, "yazıtın esas
dili SAMİ’ce değil, eski küçük Asya dillerine ait olsa gerek".
B Ö L Ü M : 9
YAZILARIN GELİŞMESİ ve
BU YAZILARLA YAZILMIŞ
ESERLER
TEVRAT
İNCİL
a b c d
Araplarca (Hatt-i-Nabtı-
Hıristiyanlarca
Yahudilerce Kufi (Eski Hat- Hatt-i-Nushi
Yeni Arami
İbranice t-i-Hiri den geliştiril
Yazı miştir.
— 69 —
maktan ötürü iş sahası açılınca Hattı - HİRİ (Küfi) yazısını öğrenen
ler çoğaldı (I)
SÜRYANİCE ve ARAPÇA
SESLİ HARFLAR
— 71 —
Süryanilerin Theologide (Lahüt ilmi), felsefe ve lisan okutan okul
ları vardı. Bu okullarda Yunancadan tercüme edilmiş eserleri okutu
yorlardı. Tercümeler arasında özetlenmiş eserler de vardı.
Keza hocalık ettikleri ABBASİLER'in kütüphanelerine sayısız çev
riler vermişlerdi. (Çevriler - tercüme).
SÜRYANİ LİSANI
(1) LOJİSTİK: Eski tabir ile RİYAZİ MANTIK’tır. Boş nokta bırakmadan tüm ihata
(kapsayan) sağlayan metottur. Vakiaye müessir olacak her maddenin muhte
viyatına giren hususlar şunlardır:
İhtiyaçları: Teşebbüs etmek, tedarik etmek, depolamak, dağıtım yapmak, bakım
ve kurtarma sağlamak, teknik arama ve geliştirme yapmak, teknik eğitim yap
mak, teknik denetleme yapmak. Yeniden kuruluş ve metoda bağlamak, ve ni
hayet (tüm planlama ve programla) yapmak.
Yukarıda adı geçen (çeşitli maddelerin koordinasyonu) sağlamaktır.
(2) Medeniyeti İslâmiye Tarihi C: 3, S: 267
72 —
altında MARDİN’in NUSAYBİN bölgesinde DAR-ÜL-ULUM namıyla bir
Üniversite daha tesis etmişlerdi.
İran’da CİNDİŞABUR şehrinde Süryaniler; bir Tıp Fakültesi ile o-
nun Hastanesi ve Maristanı (Timarhane) kurmuşlardı.
Yukarıda adı geçen Sercis Rasayni, Diyarbakırlı ATNOS ve ŞE-
MUN TAYBUTHİ, Episkopos GRİGORİOS, PATRİK THODOSİOS’lar gibi,
ABBASİ devletinin devrine yetişip hizmetinde bulunan bir çök Süryani
Hekimleri; bu meyanda zikredilebilirler.
Süryani Tabibleri, hatta Tıb kitaplarını Arapça'ya tercüme etmeye
çalıştıkları esnada bile, bir çok Tıb eserlerini yunancadan süryanceye
tercüme etmişlerdir. Çünkü onlar O kitapları çoğunlukla ya yalınız
süryanceye, yahut süryanca ve arapçaya çevirirler. Ezcümle adı geçen
SERCİS, Galinos’un bazı kitaplarını süryanceya nakletmiş, İslâm dev
rinde ise bu kitapları MUSA bin HALİT (Halit oğlu Musa) adındaki
zat, süryanceden arapçaya tercüme eylemiştir. (I)
ŞEMUN TAYBUTHİ ise, Milâdın VII. asrın sonlarında tıp bilgisine
dair bir eser telif ettikten başka daha bir çok kitapları tercüme etmiş
tir.
Bahtyeşu ve HÜNEYİN ailelerinden yetişen HEKİM'ler ve müter
cimlerin sayısı hayli kabarıktır, bunlar tarafından da pek çok eserler
vücüde getirilmiştir.
Astronomi bilgisi süryanilere cedleri olan ARAMİ - KELDANİ’ler-
den zincirleme süretiyle intikal etmiş bulunduğu için bü bilgiye dair
pek çok kitaplar yazmışlardır. Süryani BARDAYSAN'mn kitabı zayi ol
muş olup yalınız ismi kalmış olan, Yıldızlara dair bu kitap ve bu eseri
yazdığı gibi, SERCİS RASAYNİ dahi (Ay’ın tesiri ve Güneş’in hareketi)
isimli kitabı yazmıştır.
SEVERİOS SABUHT'de BURÇLAR’ın şeklini gösteren kitabını yaz
mıştır. (M.S. 667)
Daha önce isimini verdiğimiz URFALI YAKUP, DAVUT BETH RA-
BAN, KİFA oğlu MUSA, ŞAHÖRE OĞLU EMMANUİL, HEY’ET İlmi ha
kkında eser yazanlardan bazıları idiler.
Süryaniler kendi lisanlarının düştür ve seslerini korumağa ve dü
zen vermeye çalışmışlardır. (2)
Meşhür bir riveyete göre, Süryanilerin kendi lisanlarının GRAMER
kaidelerini NAHİV (Cümle bilgisi) ni yunanlılardan iktibas ettikleri ve
buna delalet eden Süryani kelimelerine, sesli harfleri, koydukları, iddia
edilmektedir. Bu ise boş bir iddiadır, bu yoldaki bilgiyi bu eserin gele
— 73 —
cek fasıllarında vereceğiz.Bunula beraber yine de özetle derizki, ARA-
Mİ’ler Yunanlılardan öncedir, nitekim eski ve şimdiki kullandıkları
Alfabelerinin harflarının isimleri buna tanıklık etmektedir.
Süryaniler, Yunan lisanında, İlim ve Edebiyatında pek yükselmiş,
ileri, hamleler kaydetmiş, hatta İLİYADE ve OVEDİSE’yi kendi lisanları
na tercüme edilmişse de, tercüme kayıp olduğu ve iki Beytten başka
birşey ele geçmediği hakkında beyanlar vardır. Adı geçen Tercüman
THEOFİL, İLİYADA'ı Süryaniceye tercüme ederken A sıl’da bulunan ilim
lerin ismi, doğru okunması bakımından bir bağlantı altına koymayı ar
zu ettiğinden, süryanilerdeki sesli harfin yerine (A,0,E,İ,U,} harflerinin
kullanmaya mecbur olmuştu. Bu işaretler daha önce sesli harfin yerine
geçmek üzere süryanice yazıda kullanılan noktalardan başka idi. Arap
ça yazısı hakkında, sesli harflere dair verdiğimiz bilgi üzerine, bu güne
kadar süryaniler hem Yunan sesli haflerini ve hemde eskiden kalan
(ses veren) noktaları, iki cepheden kullanmaktadırlar. Bunlardan bi
rincisi: DOĞU, İkincisi: BATI, Süryanilerince kullanılmaktadır.
(1) Bir ilme dair toplu olarak geniş bilgi veren bir esere, Süryanice KENAŞ denir.
Arapçada müspet ilimlerin mütercimleri Süryanilerden teşekkül ettiği için bu
kelime Arapça lisanında da aynen kullanılmıştır. Bu yoldaki açıklama «MEDE
NİYETİ İSLÂMİYE TARİHİ C: 3, S: 271 dedir.
— 74 —
bir eser, tercüme etmişti. Akabinde ÖMER bin ABDÜLAZİZ halifelik
makamına gelince ŞAM’daki kütüphanelerde bu kitaba rastlamış, ve
zirlerinden bazısı Halifeye: «Bu kitabı kütüphaneden çıkarıp İslâmiyet
arasında tamiminin pek faydalı olacağını» hatırlatmışlardır. Halife
Ömer Bin Abdülaziz, bu hususta kırk gün Allah’a niyazlarda bulunduk
tan sonra kitabı çıkarıp okunmağa başlayan bir eser olarak halkın ya
rarlanmasına fırsat vermişti. (1)
Bu kitap sadece bir tıp kitabıydı, hikmet veya felsefeye ait değildi.
Öyle olduğu halde, zamanın halifesi bunu çıkarıp yaymakta fazla tere
ddüt etmişse, acaba diğer kitapların yayınlanmasında daha nice tere
ddütler geçirebileceğini okurların takdırına sunarız. Fakat bilahere
İslâmlar devletlerini tmamiyle kurunca, genişlenince İslâm eğitimini
de ilerletmeğe kalkmışlardı. Bu sayede Fitret halı teessüs ederek gaf
let hali siliniyordu. Bundan böyle San’ata, Medeniyete rağbet göster
meye başlamışlardı, zaten Süryani hıristiyan din adamları felsefe eğiti
mi sayesinde Arapların medeniyet getiren kültüre eğilmelerini sağladı-
lardı. Ve böylece İslâmiyet zamanın özlüklerine ve değişikliklerine
uyarak peyderpey kültüre yönelmişti.
— 75 —
HALİFE M ANSUR’un DEVRİNDE
TIP BİLGİSİ
— 76 — I I,
ABBASÎ Halifelerinin İkincisi olan MANSUR, eski eserleri Arap-
çaya tercümeye önem veren ilk Halife olup ASTRONOMİ, ARİTMATİK
ve Tıp eserlerine ait tercümeler yaptırmıştı. Bu devrede İBNİL - MAKFA
adındaki zat; K E L İ L E v e D Ü M N E'de İbnil - Makfa tarafından
Arapçaya çevrilmişti.
Felsefe, Mantık ve diğer müsbet ilimlerin tercümeleri; Halife
MAMUN’nın zamanında yapılmıştı. MAMUN’u takiben HALİFE MEHDİ’*
de, devrinde: Halifelik süresi: (Hicri 158-169) Dinde görülen fikir ayrı
lıklarının önüne geçmeğe uğraştığından İlmî eserlerin Arapçaya nakli
ne ilgilenememişti.
Halife Harun Reşide gelince; (H.S. H icri: 170-193) Bağdatta
Süryanî Farisi ve Hint'li tekâmülün, eski bilgileri tekrar elde etmeğe
çalışmıştı. İslâmların garip bir inancı gelişmişti. Tıp’dan gayrî bilimle
rin dini zedeleyeceği zannı hâkim olmuştu. O devirde Müslüman olma
yan doktorlar çoğunlukla Felsefe ve Mantık bilgilerini seven kişilerdi.
Bunlar sanatları gereğince Halifelerin hizmetlerinde ilerlemeler kay
dettikleri için adeta akraba gibi ilgi ve anlayış görür, daima halifelerin
kurul ve sohbetlerinde bulunurlardı. Bu işret ve sohbetler esnasında,
Halifeler de felsefeden bahsediliş aşinalığı peyda oluyordu. Bundan
böyle bir şehir elde ettikleri zaman o şehirde buldukları kitapları, es
kiden olduğu gibi yakmak veya başka bir şekilde yoketmek değil, bila
kis iyi korunmasını ve Aramcaya hemen tercüme edilmek üzere Baş
kent- Bağdata taşınmasına emrederlerdi. Nitekim HARUN REŞİT, Anka
ra ve dolaylarındaki savaşlarında enteresan bulduğu bir kitabı he
men Bağdat’a naklettirmiş ve Doktor YUHANNA bin MASEVİH'ye ter
cüme ettirmişti. (I)
ABBASÎ
DEVRİNDE TERCÜM ANLAR
— 77 —
i
ketlerinin her tarafından ve başka ülkelerden gelen öğrencilerin çoğun
luğundan bahtiyar bir ülke haline getirmişlerdi. Hal böyleyken Süryani-
ler de bu cümleden olup geniş bir yaşayış ve huzur temin eden bu oto
riteyi kendilerine koruyucu kabul ediyorlardı. Bugün nasıl Batı dillerini
zevkle öğreniyorsak, o gün de Bağdat'ta Arap lisanının aşinaları olup
Araplarla vuku bulan temas ve bağdaşmadan pek memnundular.
ABBASÎ Hükümdarlarının ilk devirlerinde Halifelerin adalet ve
Mezhep hürriyeti yolundan ayrılmak fikrine asla iltifat etmediklerini
gören GAYRİ MÜSLİM vatandaşlar da, Hükümdarlarına bağlılıklarını
gösteriyorlardı. Gayrimüslim cemaatla kendi ruhani reisleri arasında
bir ihtilâf doğunca; İslâm halifelerini işin halline hâkem gösterirlerdi.
Binaenaleyh halifeler, ilim kitapları arapçaya tercüme ettirmek iste
dikleri zaman; Irak, Şam, İran ve Hindistan bilginlerinden başka, Sür
yani mütercimleri bulduruyor ve istenilen hizmetin yapılması için ye
terli maaş ve kıymetli HİL'ÂT hediyeleriyle tercümesini istedikleri ese
ri belirtiyorlardı.
Süryaniler, başka milletler bilginlerinden daha muktedir bir ter
cüme sanatına sahipti. Yunanlıların sahip olduğu ilimleri daha iyi bili
yorlardı. Yabancı milletler içerisinde Süryani çalışkanlığı örnek tutu
luyordu. Tercümanların evlâtlarını da bu meslekte yetiştirmeleri adet
haline gelmişti.
ABBASÎ DEVRİ TERCÜMANLARI VE ESERLERİ
— 78 —
2 — HÜNEYİN Ajlesi: Bu ailenin birincisi «tercümanların ba
nı» İSHAK UBADİ oğlu HÜNEYİN'dir. (Hicri ...... 264) Bu zatın özel bir
sıfatı da «tercümanlar reisliği» ile tanınır, HİRA Hıristiyanlarından Sür
yani mezhepli idi. Hicri tarihinin 194’ncü (M.S..809) yılında doğmuş
tur. Babası sarraf idi, kendisi yaşça ergin olunca BASRA’ya giderek
orada Arapça lisanını öğrendikten sonra Tıp tahsili için Bağdat’a ha
reket etmişti. O sırada Bağdat'ta bulunan Tıp dershanelerinin en önem
lisi, Cindisabur Tıp Fakültesi olup mezunlarından, YUHANNA bin MA-
SEYİH’in irfan çevresindendi. Hüneyin bu çevrenin arasına girip tah
siline devam etmişti. Adı geçen Hüneyin, bir gün okuduğu derslerden
bir problemi hakkında üstadı YUHANNA’ya bir soruda bulunduğu için,
üstad gücenerek öfkeyle Hüneyin’e: «Hira halkı nerede, Fen, Tıp ne
rede; sen ehli olmadığın bir ilmi tahsil için boşuna vakit geçirmekten
se akrabalarına git, onlardan elli dirhem al, bir dirhemle ufak sepet
ler, üç dirhemle Zernih ve diğer dirhemlerle Küfe ve PERS pulları sa
tın al, kadisiye pullarına o sepetlerden zernih vur, yol üzerinde otur,
(sadaka ve nafaka için) güzel pullar var, diye bağır, pulları sat, işte
bu sanat senin için tababetten daha kârlıdır» diyerek, kendisini huzu
rundan kovuyor.
HÜNEYİN, Yuhanna’nın huzurundan ağlayarak kederli çıkıp gitmiş
se de, bu hal kendisi için âdilik ve zillet olmak şöyle dursun, bilakis
asıl lisanı, yani yunanca lisanıyle Tıp ilmini tahsile kendisini bir kat da
ha mücibi teşvik olmuştur. Adı geçen Hüneyin, iki yıl kayıp kaldıktan
sonra tekrar bu şehre döndüğü zaman İSKENDİRİYE’de lisan ve Ede
biyatı öğrenmiş, HOMİROS'un şiirlerini ezberlemiş, arapçayale beraber
süryance, yunanca ve Farisçede zaman ricalinin üstünde mümtaz bir
mevki kazanmış bulunuyordu. Asrın hekimleri ve hatta bizzat üstadı
olan Yuhanna, İskenderye'lilerin eserin uyar (SORU ve Cevap), adın
daki CALİNOS'un kitaplarından bazılarını Süryance,ye bazısını arap-
ça’ya tercüme için Hüneyin’e pek ziyade hürmet gösterirdi, kendisine
hitaben, "RABAN HÜNEYİN (üstadımız Hüneyin demektir) derdi.”
Halife MAMUN, felsefe kitaplarını yunancadan arapçaya naklet
mek için yüksek bir mütercim arayınca, kendisine HÜNEYİN’i tavsiye
etmişlerdi. O sırada Hüneyin gençti. Tercümede onun kadar ve onun
gücünde adam yoktu.
MAMUN, mütercim olmak üzere HACCAC Bin Matır - İbnel - bat-
lan; ve Hikmet evinin sahibi - Kütüphane müdürü SELİM ve başkalarını
seçerek tercümelerine bakmak üzere Hüneyin’in maiyetine vermişti.
Halife, Hüneyin’e; tercüme ettiği şeylerin ağırlığınca Altın verirdi.
Bu sebeple Hüneyin, yazdığı eseri gayet iri harf ve seyrek satırlarla
kalın kâğıt üzerine yazardi ki ona göre hacım ve sıkleti fazla olsun da
ağırlığınca Altın alsın.
— 79 —
Hüneyih; Davut ve İshak isimli iki oğlu vardı. Babaları kadar mahir
olup bu devirdeki tercümelerin bu baba ve oğullara ait olduğu görülür,
çünkü Hüneyin’in tercümesinden geçmiyen bir eser müteber sayılmaz-
d|.
Hüneyin; (Hicri: 233) de Halife MÜTEVEKKİL’in zamanında da
tercümeyle oğraşmıştır. Adı geçen Halife, Onu mütercimler başkanlı
ğına tayin ederek emrine İSTİFAN bin BASİL, Musa bin HALİT gibi mü
tercimler vermiştir.
Hüneyin, mütercimlerin terücmelerini tashihten geçirirdi. Hüneyin
Hicri 264. M.S. 877’de ölmüştür.
Adı geçen Ustad’ın oğlu İSAK, babasıyle bir arada çalıştıktan
sonra Halife MÜ'TAZAD’ın Veziri KASIM bin ABDULLAH’ın hizmetine
girmişti.
Vezir, kendisine bütün sırlarını tevdi ederdi. İshakın tercümeleri
ile Tıp ve Kimya üzerinde yazdığı eserleri de vardır.
3 — AASAM - EL - DİMİŞKİ : Hüneyinin hemşiresinin oğludur.
Tıbbı, dayısı Hüneyinden öğrenmiş ve rivayete göre(I) Hübeyş’in refa
kati, Hüneyin için bir bahtiyarlık sayılırdı. Şöyleki : Maharetçe biribiri-
ne eşit olduklarından (isim benzerliği de bulunmasından ötürü) Hü
beyş’in eserlerine bakan ilim adamları "Bunların Hüneyin’e” ait olduk
larını sanıyorlardı.
4 — KIŞTA Bin LUKA EL -- BAALBEKİ : Şam süryanilerindendir.
Yunanca, Süryanice ve Arapçayı tamamiyle bilirdi. Roma'da ve batı
memleketlerde tahsil yapmış mahir bir doktor, büyük bir Faylazoftu.
Yunancada narapçaya bir çok kitaplar çevirmişti. Tercümesi çok iyi
anlaşılır, Fen üzerine birçok tebliğleri de vardı. Fıkraları güzel, tahmin
leri isabetliydi. Tercümelerden başka Tıp, Tarih, Coğrafya, Felsefe,
Astronomu, Cebir, Hendese ve mukabele, Mantık ve Edebiyat, Diyanet
hakkında da yüzden fazla eserler de bırakmıştır. MalatyalI büyük tarihçi
Abulfaraç Barhibroyo Griğori: "Doğru söylemek lazımsa, haiz olduğu
bilgi ve irfaniyle anlamlı ve kısa cümleler düzenlemesindeki K I S-
T A, emsali (yazarların) en üstünüdür.” demiştir. (I)
5 — MASÜRCİYE AİLESİ; Bu aile efradından bilhassa BASRA
atıbbasından MASÜRCİYE; Yahudi mezhebinden, olup, süryaniceden
arapçaya çevriler yapardı. Oğlu İSA bin de Tıp’ta babasına yetişmişti,
her ikisinin tıbba dair eserleri vardır.
6 — KARHE AİLESİ; KERHE; tercümeleriyle isim yapmış bir ta
bip idi. Oğlu, babasından ileri nam kazanmış Süryaniceden arapçaya
tercüme edilmiş eserlerinde sahibiydi.
— 80 —
ı
7 — SABİT AİLESİ; Süryani bir ailenin ilk çocuğu SABİT bin KUR-
RA’dır. Harran civarındaki Subba kabilesindendir. Önce Sarraflıkla uğ
raşırdı, Sonra Tıp, Felsefe, Astronomu tahsiline önem vermişti. Keza
Süryanice lisanım çok mükemmel bilirdi. Arapça tercümesi dahi par
laktı. Arapça olarak Matematik Geometri, Tıp ve Mantık bilimlerine
dair pek çok eserleri olduğu gibi SUBBA (3) mezhebine dair süryanice
dahi bir kitabı vardır. Bu zat Abbasî Halifelerinden MÜ’TAZAD'ın hiz
metinde bulunarak en yüksek mevkii işgalederdi. Hep Halifenin soh
betlerinde bulunurdu. Sinan isimli oğlu da HALİFE KAHİR - BİLLAH’ın
sır çevresindendi. Sinan,ın çok eserleri varsada tercümelerine rastlan
mamıştır.
8 — HACCAC Bin MATAR; Halife MAMUN'a kitap tercüme
edenlerdendi.
MACESTE ve AKLİDİS’in (FLADİS) kitaplarını arapçaya tercüme
etmiş ve tercümesi bilahere adı geçen HARRAN’lı SABİT bin KURRA
tarafından tashih edilmiştir.
9 — İBNİ NAİME EL-HIMISİ (Homus'lu) Esas adı ABDULMESİH
bin ABDULLAH’tır Bu zat orta dereceli bir mütercimdi. Fakat tercüme
leri samimi ve iyiydi. ZORBA bin MENHÜVA dahi bu aileye mensüp ol
up tercümeleri Abdulmesih'inkinden daha zaif idi.
10 — İSTİFAN bin Basil; Hüneyin bin Ishak kadar güzel tercüme
eserler vermişti. Ancak Hüneyin’in cümleleri daha tatlı ve açıktı.
11 — MUSA bin Halit; Tercüman adiyla tanınan bu bilgin, CALİ-
NOS'un altı kitabından çoğunu tercüme etmişti, tercümeleri bakımın
dan Hüneyin’in bir kopyasıydı.
12 — SERCİS EL-RASİ; Irak ELCEZİRE’sinde bulunan RAS-AL-
AYİN halkından olup birçok kitap tercüme etmişti. Orta dereceli tercü
manlardan sayılır tercümelerini Hüneyin tashih ederdi.
13 — YUHANNA bin BAHTYEŞU; İsim benzerliğine kapılmamalı
yız. Bu Bahtyeşu; daha önce adı geçen Bahtyeşu ailesinden olmayıp
başka bir aileye mensuptu. Yunanca alışıla geldiği üzere Yunancadan
Süryaniceye çevrilmeden (eserleri) direkt olarak arapçaya çevirebil
irle gücünü ispatlamıştı.
14 — BATRIK; Abbasi Halifelerden İkinci Mansur'un zamanında
yetişip bir çok eski kitapların tercümesine Halife tarafından memur
kılınmıştı, birçok iyi tercümeleri de vardı. Hüneyin kadar güçlü tercüme
sahibiydi.
15 — YAHYA bin EL-BATRİK (BATLAN’da Denilir); Halife MA-
MUN'un devrinin en büyük simalarındandı. HAŞAN bin SAHİL’in mai
yeti erkânındandi Latinceyi pek iyi kavradığı halde Yunancayı gereği
gibi bilmiyordu.
— 81 —
ı
16 — ABU-OSMAN EL-DİMİŞKİ; Arapça tercümeleriyle i
yapmıştı.
17 _ ABU BUŞÜR-MATTA bin YUNUS; VAN Bölgesinde DEYİR-
KINNI (Yuva Manastırı) halkından olup MAR MARA okulundaki büyük
ustadların elinde yetişmişti, çağının su katılmamış, Mantık biliminin
başkanlarındandı.
18 — Y A H Y A bin ÂDÎ; Hicri IV. yüzyılda isim yapmış bilgin
lerden olup MATTA bin YUNUS ile MEŞHUR ABU - NASIR - FARABÎ’nin
okul arkadaşıydı. Süryani mütercimlerinin çoğunun aksine Y A K
U B î (Süryanî Kadim) Mezhebindendi. Bir gecede yüz yaprak doldu
racak kadar süratla yazardı. (I)
Böylece yukarda sıraladığımız Hıristiyan Süryani kadim (Yakubi),
NASTURÎ mezhebine bağlı yazar ve tercümanların hayat hikâyelerini
özetlemiş bulunuyoruz.
SÜRYANİLER VASITASİYLE
YARATILAN BİLİM VE
KÜLTÜR
— 82 —
İSKENDEFTin fethileride IRAK ve ŞAM dolaylarına yayılınca; Süryani-
ler o kültürü de iktibas etmişlerdi. Hıristiyanlığın doğuşundan sonra
ona «EDEBİYAT - I - NASRANİYE - İ - YUNANİYE» demişlerdi ve
Yunan felsefesini kilise ve manastırlarda işlemişlerdi. İlim ve Yunan
kültürünü PERS (İran), Hindistan ve bütün Yunan bilim ve kültürünü
İSKENDER Ordularının yayılma sahası boyunca, İran ve Hindistan do
laylarına kadar şüryanîler yaymakta amil olmuşlardı.
Önceden arz edildiği gibi, HÜSREVNÜŞİRVAN, Tıp ve felsefenin
okultulması için Cindi sabur Maristanmı (Timarhane) inşa ettirdiği
zaman, bu eğitimi icraye muktedir Bilginleri çoğunlukla Irak ve ELCEZİ-
RE hıristiyanları arasından bulabilmişti.
Bu arada HARAN (Urafa)da, O devrin ibadet yeri olarak kullanılan
PUTHANELERİNde bulunan Heykellerle Yazıtlar üzerinde SAMİLER’e
ait bilim ve kültür örneklerini belirtmek gerekir. O tarihte; bir kısmı
putperestlikte kalmış olanlarla beraber hıristiyanlığı kabul eden sür-
yaniler de (din kavramı) Süryanî lisanını ikinci dereceye düşürmemiş
ti.
Bu Meyanda; Eski süryanileri temsil eden Keldanilerin de Irak
üzerindeki Bilim ve kültür etkisini de kaydetmek zaruridir.
İslâmiyetin doğuşundan sonra Halifeler, ilmi eserleri arapçaya
çevirmek istediklerinde, o zamanlarda kullanılan lisanlardan naklet
mek için kendilerine en fazla yardım edenler süryaniler oldu. Zira o
sıralarda bu kültürü arapçaya tercüme edenler çoğunlukla HOMS’lu,
Baalbek'li, Şam’lı, HİRA’lı ve BASRA'lı kimselerdi. Süryaniler. XX. yüz
yılda Batı dillerinden Arapçaya birçok çevriler yapan toplumdur. Bu
hususta sarf ettikleri mesai herkesin malumudur. (I)
SÜRYANİLERİN AN AVATANI
M E Z O P O T A M Y A
DEYRUZZAFARAN’a (manastır)
İNTİKÂL
I— 84 —
I
değer verirlerdi. Tarih tanıktırkı! Süryaniler hiçbir Halife ve Padişah
iktidarına sıkıntı yaratmazlardı. XX.Yüzyılda Süryanî kilisesine bağlı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ vatandaşları da babalarının tutumunu aynen
yürütmekle müftahirdirler.
Süryaniler; el ele vermenin MİLLETİMİZ'i kalkındıracağına da
inançlıdırlar.
— 85 —
larının yanı başında yüzlerce kültür dâhisi meyanında Mar AFRAM
Mar İshak, Mar Nersi, Mar Afrahat ve Tagritli Anton Ritor'un, Suruçlu
Mar Yakup ve Urfalı Mar Yakup'un eser ve tercümeleriyle, Büyük Sür
yani tarihçi MİHAEL’in, Abulfaraç - Bar Hibroyo Grigori’nin, Zekeriye-
El - Fasih’in tarihî eserlerini okutmaktadırlar. Buna binaen SAMİ ka-
vimlerinden de zamanla değerin doğacağına inanmaktayız.
KISIM : 2
BÖLÜM : 10
UR FA KRALLIĞI
— 87 —
JIIU/VvJVK— ^ l/« ^
7) “V-5 }SC. a \-t-*-*
~ S A A A N O J 'c~}ÛJ>JLDİ'\j>'e_oU
ı <-\T
(Ç V ı>^-^fr\\ \\ ',Y
V ' ' “A
■ -J V .^ ' 1J'
7' ^ <VJ'\_
V?VJ<N r u ;>>3 >n
^ 3-J ^ '^ ^
U -J/M } <<~x£>
« < "V 5 > ^
^ ‘’İVfN*
" A' N* ^o-\\T>
\ 77 ^
^ J I <\r*->
K'V'TV* •< V ,'\I
•^v ro 71 < 1 & '^ ^
<<:>lZ>r\o\J
^ > ‘A ' \ İ . } > « tp ^ i Y Y y^a^vco
— 88 —
İşte KARA ABGAR zamanında Romalılar ikinci kez JOLYOS SEZAR
devrinde fütuahta kalkmışlar ve (M.Ö. 53) yılında PONT, ERMİNYA ve
SURİYE havalisini; ayni yılın baharında da güneydeki FERTİYE bölgesi
ni de ele geçirmişlerdi, işte bu fütuhat sırasında Roma İmparatorunun
mümessili ve asi Valisi (Süryani asıllı) Kara Abgar üzerine Krasos ko
mutasında kuvvetler sürülmüştü. Talih Kara Abgara gülünce, DİCLE
nehri kıyılarında esir Krasoz’un ağzına erimiş altın döktürdüğünde;
— Kara Abgar’ın (Bunca memleket zaptiyle doymadın da, UR-
FA'mada mı göz diktin? Al bu altınları ye de doy!) dediği, dillere des
tan olmuştur. (1)
— 89 —
NAPTİLER üzerine; yahudi ve ARAPLARIN etkileri arttığından
URFA Süryani ABGARlarından onbirinci MANO OĞLU ABGAR'ın ikti
darı, Roma imparatoru GURDİYAN’nın hükümranlığı günlerine tesadüf
eder. Bu iktidar 380 yıl ayakta kalmış ve M.S. 250 de son bulmuştur. (2)
Paranın bir yüzü Ay-Yıldız, diğer yüzü ise Güneş şeklini gösteren
sembolü taşımaktadır. Ancak Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra, yani
— 90 —
mini yapıp bana getirmenizi isterim» diye emretmişti. Heyet; Kudüs’e
varıp İsa’yla görüştüğünde Kara Abgar’ın mektubunu kendisine veril
mişti. İsa okuduktan sonra her şeyi daha önceden sezdiğinden, yüzünü
yıkayıp mendiliyle silen İsa’nın siması bir mucize olarak; o mendile
yüzünün görüntüsü aynen çıkmıştı. (5) Ve bekleyen elçiye resimli
mendili vermekle mektubun cevabını bu şekilde hazırlamış oluyordu:
«Ne mutlu beni görmeden inanan kimseye, ziyaretimi isteyen mektu
bunuzu aldım. Fakat burada herşeyi ikmal etmek ve buradan beni gön
derene çıkmak gerektiğinden ötürü beni mazur görünüz. Ben yücelen-
dikten sonra Şagirtlerimden birisini sana şifa vermek üzere göndere
ceğim. Şehrin sana mübarek olsun; ASUR'lu ona musallat olmasın» (6)
buyurduydu.
91 —
üzerine Urfa halkı ve dolaylarını da Vaftis ederek ayni dinin kabulünü
sağlıyordu.
— 92 —
«Arapların 331 (M.S. 942) yılında, Bizans imparatoru MEVRIKI; İs
lâm Halifesi MÜTTEKİ’ye elçilerini göndererek, Urfa Kilisesindeki Hz.
İSA'nın yüzüne sürdüğü ve üzerinde Resminin tasvir edilmiş olan ve
Urfa Kralı Kara ABGARA gönderdiği mendili istedi.
Halife Mütteki; İslâm bilginlerinin bu mendilin verilip verilmemesi
hakkındaki fikirlerine müracaat etti. İslâm bilginleri «Bu mendilden, da
ha fazla bizim tebarük etmemiz gerekiyor. Fakat; Roma İmparatorunun
idaresi altında çile çeken ve perişan müslümanlarımız için şimdilik
vermekte bir mahzur yoktur» dediler.
Abtulfaraç Bar Habıraya S. 179-180
Ayni eserin Türkçesi Ömer Rıza
Doğrul Tercümesi
C- I . S: 256
— 93 —
HARAN İLAHİSİ SİN’İN türbesini gösterir.
İkinci vesikada:
Yazıt. 1907’de M. F. COMONT tarafından BİRECİK (eski adıyla
BİRTA) Kalesinde, yani Fırat nehrinin sol kıyısında ve Urfaya (Edesse)
75 km. yakınında bulunduğu kaydedilmiştir. Yazı eski Süryanice Est-
rangele tipidir. Türkçede Süryanice harflerin alınmamasından tercüme
sine re’sen geçmek zorunluğu vardır.
Tercümesi:
«M.S. 317 yılının ADAR (Mart) ayında ZARKHON S. ABGAR’ın oğ
lu A. BİRTA’da kumandan MANO’nun oğlu vekili, AVİDANAT; bu
türbeyi kendime ayni zamanda evimin hanımı HEVVYA (Yılan, demek
tir) ye ve çocuklarım için inşa ettim. Her hangi bir kimse tarafından
— 94 —
bu ANIT'ı ziyaret edip tetkik ederse İLAHİ’ler onu mübarek eylesinler».
Heykel tıraşlar: HOSHAİ (HOŞA) okunur, ve SELUKOS ...... Bu
anıtı yaptılar. (Sah: 4.)
VESİKA: 3
ŞEKİL: 3
VESİKA: 4
ŞEKİL: 4
— 95 —
Ervest Babeion derki: Ben böyle çözüyorum bu yazıyı: İLAH ELÜl,
Eylül ayının İlahi (Allûl - İlah), Eylül ayı, Süryani senesinin son ayıdır
(S: 7)
VESİKA: 5
ŞEKİL: 5
— 96 —
rine çizilmiş olan bu resimi - ilahi, Manoya benzettim. «Sol tarafında
ise, İsmi yazılmamış bir ilahi büst, yazı güç okunur: BEN SİN İLAHİYİM
diye okunur.
b) Başka biri de «Shila, Shila’nın oğlu», resmi olup SİN'e benzetti.
Shila İlahisi, TRİYADET'i oğlu ADONA ve kardeşlerinin kurtarıcısıdır.
Tiriadet tarafından bu büst yapılmıştır» der. Soldaki Yazı: «476 yılının
Adar (Mart ayı) mn 13. günü (mart 166) yazılıdır.
c) Kozan’ın oğlu ZABBAİ ve evlatları İLAH'ın huzurunda anisin»
— 97 —
Demekki, SİN İlahidir ve MANO hitabesindede aynisi çıkmaktadır;
SİN, Harran’ın bir ilahisidir.
Bu üç kitabenin ikisi, Shebat 476 (Yani, Süryanilerin Şubat dedik
leri ayın 165) de SİN İlahilerinin ustası Shila’mn oğlu Shila, SİN ilahi’-
nin büstünü yapmıştır.
Yukarıda bahsi geçen ovaya, ARAP Ovası denir; bu ova, Urfa ile
Nusaybin arasındaki dağların ortasında bir Ormanlık içindeki yerdir
(Ovacık). Buna Sumatra denir.
Sumatra, bir dini alandır (Meydan). Kıral ve Oğullarının kurtarıl
ması için Kral; WAEL Shahro oğlu (Ayın oğlu - demektir). Şu kitabeyi
ilave ediyor ve:
BU KÜRSÜYÜ KİM BESLERSE ONA YAPTIK - TRİDATE’DEN SONRA
VEKİLİM BOGHDAR OLSUN VE KÜRSÜYÜ KİM BESLERSE ONA VER
SİN - MARİLAHA TARAFINDAN ONA BAŞARI GELSİN»
Bu esrarengiz yazı, YAZIT ve Abideler yapanlar tarafından çözül
müştür...... Biri Elimyade kıralı WAROD, tarafından kürsü elde edildi
ve beslendi, eğilip taptı, demiştir. ,
— 98 —
Bardaysane'de daha okunaklı yazıtlar da bulunduğu zaman okuna
rak, şöyle ifadeler gösterilmiştir: «VVVEL’in Kraliyeti bitiyor, Perslerle
Romalıların Muharebelerinden sonra, Abgar Mano VIII Edesse tahtında,
Ondan Sonra oğlu yerine Abgar ÜKÖMÖ (Kara Abgar) (179-212) nm
günlerinde, Süryani edebiyatı yeniden doğduğunu beliriyor. Çok yazıt
lar bekleniyordu, fakat bir paranın tarihçesinden başka, iki yazıt da ma
ğaralarda bulunmuştur. Mağaralardaki yazıtlar J. B. Segal tarafından bu
lunmuştur.
Birisinde: »20. yılın Adar (Mart) ayında ben Abisha bar-Ate (Ate
— 99 —
TEVRAT Kitabının EVYÜB kısmının ilk sahifesini gösteren
ESTRANGELE Yazılı. (M .S. 464)
— 100 —
VESİKA: 6
ŞEKİL: 6
URFA MEZARLARI:
Edesse zamanının ROMA kolonisi hakkında bir seri mozayıklı me
zarları vardır. Bu mezarlar hepsi de Urfanın Güneyindeki mezarlığa ait
tir. İki mezarın tarihi besbelli, okunur;
«ORPHİE (Urfa) nın V. yüzyılının Tem
muz ayında 228 ve Phenyx (yeni doğuş
sembolü) M.S. 225-236 tarihlidir.
İkinci Mezar ise:
«ZAİDALLAT», sanat bakımından
pek üstün, Tarih tarafı tamamen bozul
muş, fakat Arkeolog J. B. Segal, bu mo-
zayikleri neşretti ve «Okunması müm
kündür» dedi. Şöyleki:
«Ab (Ağustos) 589-278 .............
ZAİDALLAT..............bir oğlu havlu ve
rip uzatıyor, diğeri de küllük; sağda ka
rısı» görünmektedir. Görünen bu aile-
SIN ilahisini gösterir. nin kişilerinin yanı başında adları yazı
lı olarak görünür.
VESİKA: 10
ŞEKİL: 10
— 101 —
VESİKA: 11
ŞEKİL: 11
VESİKA: 12
ŞEKİL: 12
VESİKA: 13
ŞEKİL: 13
— 102 —
i
VESİKA: 14
ŞEKİL: 14
Bu İkon (Resim) Bizans işi, XIV. yüzyılına ait olmakla, CHRİST
PANTOCRATOR (Edesanın Aziz simasının değişikliğini gösteren Hz.
İSA’nın resmidir.
VESİKA: 15
ŞEKİL: 15
URFA HIRİSTİYANLIĞI
— 103 —
BÖLÜM : 11
DİYARBAKIR’DA HIRİSTİYANLIĞIN YAYILM ASI
Yukarıdaki Bölümde açıklandığına göre, URFA’ya Hıristiyanlık ya
yıldıktan sonra yine MÜJDECİ ADAY’ın telkiniyle Diyarbakır’a sirayet
ederek, bu telkin Milâdın Birinci asrın sonlarında tahakkuk etmiştir.
Diyarbakır, esasen (M.Ö. 606-775) tarihinde kurulu olduğunu,
Sayın büyük tarih yazarı AHMET REFİK Efendi (1) «ASUR KRALI ASUR-
NASIRPAL, BU SEFERLERDEN SONRA UHDESİNE GEÇİRDİĞİ BÜTÜN
ESERLERİN SAĞLAMLAŞTIRILMASİYLE MEŞGUL OLMUŞTUR. HÜKÜM
DARLIĞININ 18’nci YILINDA DİYARBAKIR TARAFLARINA DOĞRU,
UFAK BİR ÇIKIŞ YAPTIĞINI» yazmaktadır.
Demekki, Diyarbakır o tarihte mevcut idi. Diyarbakır birçok badi
relere sahne olduktan sonra, yukarıda açıklanan Urfa hükümdarlığının
beşinci devresine hakim olan ABGAR BUHRO (Bekir) ve ortağı olan
MANO devrinde, yani Milâttan 94 yıl öncesine kadar(2), harabe ve
— 104 —
Diyarbakırın Genel Görünüşü.
105
Bugünkü Diyarbakır Milâttan
yüzlerce yıl önce AMİDE adiyle
anılmaktadır. Diyarbakır, Urfa kralı
Abgar BUHRO (Bekir demektir) ta
rafından (harabe kalmış) AMİD’i
(Diyarbakır) yeniden tamir ve ge
nişlettiğinden kendi namına izafe
ten DİYARİ - BEKİR yani: Bekir’in
diyarı (Buhro'nun diyarı) diye isim
lendirilmiştir.
— 106 —
!
107
Diyarbakırda Ulu camiin cephesi
BÖLÜM : 12
— 108 —
yaşadığımız güzel memleketimizin özelliğini yabancılardan öğrenmek
kadar acı bir şey olamaz. Bu acı intihalardan sıyrılmak için Diyarbakır'
daki Süryani Kadim kilisesinin tarihçesini geliştirmeğe azmettik.
1963’ten beri araştırmalar neticesinde birçok tarihî eserlerden
faydalandık. (*)
(Milâttan S. 300) Nusaybinli MAR AFRAM (M.S. 282) henüz 18
yaşında bir genç iken, İranlIların (Pers) baskısından kaçarak Diyarba
kır’a gelmiş ve Meryem Ana kilisesinde VAFTİS olmuştu. İşte bu olay
bize bu kilise hakkında ilk müspet kayıt olarak görülmektedir.(1)
— 109 —
Diyarbakır Meryem an kilisesinin Bizans yapılı ve İtalya mermeri olarak
gösteren iç kısımdaki bölmenin kapı Taşları.
— 110 —
yardımcısı yukarıda adı geçen Mar AFREM ile (Diyarbakır Metropoliti
ŞEM'UN) ve (Pers Metropoliti YUHANNA) da vardı. Bu alay'da, bu ki
lisenin eskiliği hakkında ikinci müsbet kaydı olarak bize görünmekte
dir.
☆
Meryem Ana kilisesine iki kapıdan girilir, birincisinden Meryem
Ana kilise avlusuna, İkincisinden de Patrikhane kısmına geçilmektedir.
Meryem Ana kilisesinin dış kapısından avlusuna geçerken kare
şeklinde ufak bir avluya geçilir. Büyük giriş kapısının hemen bitişiğin
de ve sağ yanında kapıcının küçük odası, sol yanda ise yukarı odalara
çıkan on basamaklı merdiven, bu merdivenle orta oda arasına rastla
yan kiler vardır. Doğu yönünde üç metre yükseklikte Patrikhaneyle ki
lise avlusunu bölen bir duvar vardır. Kuzeyindeki büyük avlusunu bir
birinden ayıran üç metre yüksekliğinde bir duvar daha vardır. Bu du
varın kapısından kilise avlusuna girilen bir kapı (orta kapı) göze çar
par. Dış büyük kapıyı örten örtmenin üzerinde bir oda ve bir salon ya
pılmıştır. Bu oda ve salonun duvarına yerleştirilmiş bezay mermerden
kare şeklinde, üzerine Süryani harfleriyle yazılmış, Arapça (Gerşuni-
ce) okunan bir taş vardır, meali şudur: (x)
Yazıt: 1. «Bu bina Amidli (Diyarbakırlı) Süryani cemaatının ma
lından inşa edilmiştir (M.S. 1881).
(*) GERŞÜNİCE: Süryani harfleriyle Arap fontiği şeklinde düzenlenmiş yazı tarzıdır
— 112 —
Merkez odasıyla medrese odalarının arasını bağlayan ve avluyu
kamilen çeviren üç metre yüksekliğinde avlu duvarı vardır. Bu duvarın
dış tarafına mahsus, Batı kısmı - Alttan yukarıya doğru bir metreden
fazla kalınlıkta beyaz büyük taşlarla en eski Bizans yapısı olarak örü
len bu duvar, kilisenin ilk kuruluş şeklini, sanatını, dayanıklığıyla te
mel olduğunu göstermektedir.
Bu kilisenin geçirdiği tarihî değişimleri ilerde açıklayacağız.
Avludan doğuya bakılınca 15 mt. yüksekliğinde üzerinde LEYLEK
yıı.ası bulunan tamir edilmiş bir duvar görülmektedir. Bu duvarın gös
terdiği yükseklik kilisenin en eski irtifaıdır. Bu duvara yapışık üç göz
lü ve yirmi metre uzunluğunda, beş metre yükskeliğinde, kilisenin gi
riş kapısıyla Mar Yakup avlusuna giden kapıyı, örten ayvan görülür. Bu
ayvan birbuçuk metre kutrunda kalın ve üçer metre uzunluğunda eski
İtalyan mermerinden olup beş adet sütun üzerinde kurulmuş. Bu ay
vanın tavan kısmı (toprakla kaplı) ahşap olduğundan 1965 yılında(1)
eski şeklini korumasına itinayla kârgir hale getirilerek onarımı sağlan
mıştır. Onarım tarihini belirten ve beyaz bir taştan meydana getirilmiş
Türkçe yazıt; kilisenin batı cephesinin sağındadır.
Yazıt: 4. «Bu ayvan (1965) yılında onarılmıştır».
Ayvanın birinci ve ikinci gözleri arasında birer yazıt göze ilişir, an
lamı şöyledir:
Yazıt: 5. «Yunanı tarihinin 1844, Milâdî tarihinin (1533) yılında
Patrik Abdullah ve Metropolit Yuhanna günlerinde bu kilise tamir gör
müştür».
İkinci gözdeki yazıt şöyledir:
Yazıt: 6. «Yunanî tarihinin 2000. Hicrî tarihi 1400 de bu kilise ta
mir görmüştür». (Milâdî yılına tekabül 1689).
Gösterilen bu yazıtlardan, birincisinde (434) yıl, İkincisinde ise,
(yazıtın bir kısmı Arapça harfleriyle yazılmış olanda) 278 yıl önce ikin
ci defa tamir olduğu görülmektedir.
Mar Yakup kısımının ayrıntı duvarının müdevver kapısının üstün
de, bir yazı, beyaz taştan meydana gelmiş Gerşunice okunur şekli şöy
ledir:
Yazıt: 7. «Bu kapı Şammas Hanna Asfar karısı Mıkdesiye SARA
tarafından (malından) yaptırılmıştır (M.S. 1914). Bu kapıdan Suruçlu
Mar Yakup denilen avlu kısmına girilir. Esas kilisenin Bizans yapısı
olarak iki metre yükseklikte ve bir metre genişlikte, etrafı iki sıra
muntazam çerçeveli bir kapı, kuzey yönüne bakan kilise duvarında,
(eskiden kilise giriş kapısı olduğu) görülmektedir.
(1) Meryem Ana kilisesinin tamiri, kilise Vakıflar Yönetim Kurulu, Başkanı Yusuf
Arslanlar’la bu eserin yazarınca müşterek sağlanmıştır.
Meryem Ana Kilisesinin Bizans yapılı Kapısı (M ar yakup Kısmının)
114
Suruçlu Mar Yakup kilisesi kısmına bakılınca hemen göze çarparı
giriş kapısının üzerinde yazılı beyaz bir taş görünür. Bu yazıt Süryanı-
ce Estrangele, şiir halinde şöyle ifade edilir:
Yazıt: 8. «İşbu kilise (Yunam 2004. M.S. 1693) yılında Tanrı inaye
tiyle yeniletilmiştir».
Meryem Ana kilisesinin iç kısmı ikiye ayrılır, birincisi Mar Yakup,
İkincisi de Meryem Ana kilise kısmıdır. Yukarıda açılan kapıdan Mar
Yakup kısmına girilince hakiki bir eskilik taşıyan Bizans yapılı, gemi
göğüslü, kiremitten ve beyaz harçtan örtülmüş tavanı vardır. (Maale
sef, 1965 deki onarım sırasında yeni badana ile örtülmüştür).
Mar Yakup kısmının uzunluğu 20 mt. genişliği 5 mt.’dir. Bu kısım
üçe bölünmüştür, şöyleki:
— 115 —
her üç mihrabın ve kapılarının işle
mi ayni ustanın eseri olduklarını
şu ufak tarihî vesikaya ispat edile
bilir. Şöyleki:
VESİKA: 1. «Yunanî tarihi
1159. M.S. 848) de IV. Yuhanna
(Patrik) günlerinde Amide (Diyar
bakır) deki Büyük Meryem Ana ki
lisesi yangına uğradı. Olay şöyle
cereyan etti: Kilisede ahlâksız bir
Çangüş (çan çalan ve kilisenin ba
kıcısı) vardı. Bu adam çocukları
yanına hergünkü adeti üzere toplar
kilisenin NERTOS (Vernedün) una
çıkarır, yedirir, çirir ve eğlenirdi.
Isınmak üzer eateş yakarken Ner-
tos'un kavak ağaçlarından biri tu
tuşur, heyecanından oradaki
(Kandilleri yakmak için hazır bulu
Müellif, Amerika Mitrupoliti nan) zeytinyağını su zanniyle ser
Athanasios Y. Şamuelle per. Ateşin tavanı bulan alevleri
beraber. arasında kilisenin süslü tavanı ta-
— 116 —
vanı tamamen yanarak bu muhteşem kiilse bir harabe haline düşer. Bu
olaydan üç yıl sonra şehrin ileri gelen Hıristiyanlarının gayretiyle üç
keşişten kurulu bir heyet halinde MUŞ şehrindeki hakiki mümin Aşut
oğlu Fokrat’tan yardım isterler. Fokrat Muş dağlarından kestirdiği ka
lın kavak ağaçları verdiği gibi (300.000 züze - devrin parası) bahşede
rek onları uğurlar. Kilisenin bir an önce tamirini bitirmeğe teşvik eder
ve «her ne kadar bir ihtiyacınız olursa bana tekrar mürecaat edebilir
siniz» diye tenbihler.
117 —
raplar ve bu mihrapları kapatan
kapıların da ayni ağaçtan yapıl
mış ve ayni ustanın elinden çık
mış oldukları bellidir.
Mar Yakup kısmındaki orta
mihrabın sağ cenahı üzerinde
10x15 cm. ebadındaki, dikkatle
bakılınca görünen gayet munta
zam oyulmuş tahta parçası Est-
rangele Süryanice bir yazıt söy
ledin
Yazıt: 9. «Yunan tarih 2004
(Miladî karşılığı 1693) de yazıl
mıştır» diye bildirmektedir. Bun
dan, kilisenin mihrap ve kapıla
rının ahşap onanırımın 276 yıl
önce yapıldığı anlaşılmaktadır.
Orta mihrabın solunda Kü
çük Mihrap denen bölümde yine
Meryemana kilisesinin 284 tarihli ahşap böyle bir tahtanın olması (yeri
iç kısmının sanatını gösteriyor. Ok işare mevcut olduğundan ve fakat
tiyle tarihî yazıt tahtayı gösterilmiştir
tahta parçası düşmüş kayıp ol
muş) muhakkaktır. Bu tahtanın
— 118 —
üzerinde de ustanın adı yazılmış olması pek muhtemeldir. Bu üç Mih
raba Kıdsel ıkdas tabir edilir.
Daha önce belirtilen yazılarımızda, Meryemana kilisesinin iç kıs
mında ki KIDSEL IKDAS tabir edilen beş Mihrap’da ayni san'at ve ayni
ustanın elinden çıktıkları aşikârdır. Yalınız bu mihrapların hiç birisinde
yazı denilen bir şey yoktur. Ancak büyük ortanca mihrap ayaklarım teş-
— 119 —
kil eden kısımda ve kaide de kara taştan muntazam işlenmiş ikişer met
re uzunlukta, 60 cm. kutrunda olan dört adet sütünlerden, Ön'de iki sü
tun, arkada iki sütun olup; bu kaideler üzerinde tahtadan muntazam iş
lenmiş mihrap kubbesi kurulmuştur. Önceki iki sütünün üzerine taştan
kabartma olarak Peygamber DAVUT'un MEZMURLAR’ı Estrangele tar
zında yazılmıştır.
Yazıt: 10. «RAB çobanımdır, bir eksikliğim olmaz. Zira beni taze
— 120 —
MAR ABDUN 'un Mezarıdır.
1871; Diyarbakır'da Patrik II. Yakup'un ve Diyarbakır azizlerinden Mar Hevoro ile
İsa'nın şagirtlerinden Mar Torna nın mezarı. (Meryemana kilisesinde)
— 123 —
Meryemana kilisesinin mihrabını kâmilen gösteren ve Estrangele yazısı ile ka
bartma sütunları gösterir resim.
1 — Armağan Haç’ın sandığı (yukarıda sağda) kandilin altında.
2 — Yukarıdaki ok, yazıt taşı göstermektedir.
— 124 —
Yazıt: 13. «YAKUP BARSALİBİ’nin meskenidir.» Bu mezar, TEV
RAT ve İNCİL kitaplarının müfessiri, asrın din bilgini, Diyarbakırın Met
ropoliti DİYONNOSİOS YAKUP BARSALİBİ’nindir, (M. S. 1154-1171)
Hayat tercümesi bu eserin (172) sayfasında yazılmıştır.
Büyük Mihrabe girerken sağ koldaki ilk basamakta, karşısında gö
rünen tahtalı mihrabın sağında, Güneye bakan ve Patrikhane kısmına
hâkim olan pencerenin içinde, ÇAN kulesinin deliği altında büyükçe bir
mezar daha vardır. Bu mezarda gömülenlerin isimlerini gösteren bir taş
kitabe vardır, şöyledir. <
Yazıt: 14. «Mar Torna (İsa'nın Şakirtlreinden?» ve Mar HEVORO
(yedinci yüzyılın ortalarında yaşamış) adındaki, azizlerin cesetleri bu
raya gömülmüştür Yunani tarihi 2182. Miladî 1871 tarihinde yaşamış
Patrik YAKUP II. de bu mezara gömülmüştür.» diye yazılıdır.
Patrik Yakup. Il.nin patriklik merkezi Diyarbakır Meryemana kilise
sinde olup (Patrikhane kısmındaki büyük divan odası ve Havuzu örten
Ayvanlar da onun tarafından yaptırılmıştır). Büyük Divan kapısı üzerin
de Süryanice yazılı bir yazıt daha vardır, anlamı şöyledir:
Yazıt: 15. «Bu divan .II. Patrik Yakup tarafından inşa edilmiştir,
M. S. 1860 ve 1896 tarihinde de .II. Patrik Abdulmesih tarafından mü
minlerin malından tamir edilmiştir.»
Havuzu örten Ayvanın cephesinde yazılı tek sütün Estrangele tar
zında yazıt vardır, anlamı şöyledir:
Yazıt: 16. «Bu ayvanlar Büyük Patrik Moran Mor İğnatios .II. Yakup
tarafından yaptırılmıştır.» (M. S. 1860).
Büyük Mihrabın ortasına rastlayan kemerin tam iki tarafından an
lam bakımından bir bütün teşkil eden beyaz iki taşın üzerinde de Sür
yanice Estrangele tarzında yazıtlar görülmektedir. Sağdaki taşın yazısı:
Yazıt: 17. «Bu Meryemana kilisesi Yunanı tarihi 2030, Miladi tari
hi 1719 da tamir edilmiştir». Soldaki taş yazıtı ise anlamı şöyledir:
Yazıt: 18. Sayın Patrik Gevergis günlerinde, Allah bu tamir işine
iştirak edenlerin mükâfatını ihsan eylesin.»
Bu onarmanın yılını ve yangın sırasını aşağdaki vesikalar açıkla
maktadır.
Vesika : 2. «Yunanlıların 1608. Miladı 1297 yılının Haziran ayının
ilk yirminci günü ve haftanın ikinci (pazartesi) günü sabahleyin, JAJAN
oğlu diye isimlendirilen ALEDDİN; Amide şehrini zabetti. Maiyetinde
SURİYE memleketlerinden toplanmış bir Arap kuvvetli ordusu bulunu
yordu. Bu hadise üzerine Amide; sert bir esaret hayatı yaşamağa baş
ladı. 12 bin kişi esir alındı ve bir çok Dinar (Altın) hiristiyanların canı
na kıyıldı. Şehirdeki Aziz Mar Gevergis ilk önce öldürüldü, şehirdeki
/
— 125 —
Meryemana kilisesinin mihrabı ve sağda ok işaretiyle gösterilen Patriklik makamı
126 —
riben 12-bin suvarıdan müteşekkil bir kuvvetle geldi. Şehirde ALA
METTİN adında bir EMİR vardı. Bu emir kimseye sezdirmeden şehrin
kapılarını bunlara açtı ve onları içeriye aldı. Kendisi de Mardin Emiri'ne
gitti, bunlar şehrin üzerinde hâkimiyetlerini tesis ettiler ve onu birlikte
tahrip ettiler. Karısı ve çocuklarıyla birlikte uyumakta olan bir adamın
yanına vardılar, bunları derhal uyandırarak erkeği öldürdüler, kadın ile
çocuklarını esir aldılar (I).»
Yukarda belirttiğimiz iki no:lu vesika’ya dayanarak (M. S. 1297)de
yıkılan Süryani kadim Meryem ana kilisesinin 390 yıl sonra 1687 yı
lında II. Patrik GEVERGİS’in (Musullu) zamanında yeniden onarılmıştır.
1969 deki mevcüt şekli bu onarılmış durumunun devamıdır.
BÖLÜM : 13.
M ERYEMANA KİLİSESİNİN ÖNEMLİ
Dokuz Yönü
Birinci yön: Meryemana kilisesi, de Hazreti İSA.nın HAÇI’na ait
bir tahta parçanın mevcüdiyetinin korunması, en kıymetli armağanıdır.
— 127 —
İSA'nın hakiki Haç’ındarı bir parçasını Antakya Süryani Kadim patriklerinden
taşıyan altından yapılmış kıymetli Haç Abdon oğlu Küçük Yuhanna, Şuşanoğ-
ile gümüşten yapılmış etrafı camla lu yazıcı Yuhanna, Patrih Abdulmesih,
kaplı kafesi gösteren resim. Patrik Şükrüllah, Urfalı Patrik Gevergis
ll.'nin mezarını gösteren resim.
Saf altından yapılmış bir Haçın içinde, tahta haça ait parça mah
fuzdur, bu parça dışardan görünmemektedir. Bu altın haçın üzerinde
mavi renkli kıymetli bir taş'da vardır. Bütün bu değerli armağan Gümüş
ten mamül kubbe biçiminde etrafı camla kaplı küçük bir kafes şeklin
dedir. Bu gümüş kafes de bir tahta sandık içinde bulunmakta olup tah
ta sandık da Mihrap duvarında tesbit olunmuştur.
İkinci yön : Meryemana kilisesi, Milattan sonra üçyüzüncü yılla
rın başlangıcında mevcüt oluşu eserimizde derlediğimiz tarihi vesika
lardan anlaşılmaktadır, Şöyleki:
a] Büyük bilgin Mar Afram adıyla anılan bu ermişin Urfaya gitm
den ilk olarak onsekiz yaşında iken bu kilisede vaftiz olması, (Mar Af-
ram'ın hayat hikâyesi sayfa 137’de yazılmıştır).
Üçüncü yön : Meryemana kilisesinin yetiştirdiği en önemli dinî
ve kültürel kişilerinin bıraktıkları kıymetli eserlerinin koruması.
Dördüncü yön : Meryemana kilisesinin, en önemli Din ve kültürel
kişilerin nezih kimliklerini ve topraklarını barındırması konusudur.
— 128 —
a) Büyük İlim ve irfan kişilerden Suruçlu Mar Yakup, Diyonnosi-
yos Yakup Barsalibi, Azizlerden Mar Abdon ve arkadaşlarının, Mar Izu-
ro ve Mar Yuhanna hocası Mar habib, Patrik .11. Yakup, ve bilhassa as
rımızın ilim ve irfan sahibi ve şimdiden tarihin kendi ne malettiği 86 ya
şındaki nezih ve pâk ruhlu Mardin’da oturan ve bütün Türkiye’deki Sür
yani kadim cemaatının Metropoliti bilinen Filiksinos Yuhanna Dolap-
önünun gayretiyle Antakya Süryanî kadim patriklerinden Abdon oğlu
küçük Yuhanna, Şuşanoğlu yazıcı Yuhanna (Müverrihdir), Patrik Abdul-
mesih, Mardinli Patrik Şükrullah, Urfalı Patrik Gevergis III. gibilerin ne
zih kemiklerini toplayarak ve Maryakup kısmının orta Mehrabının arak-
sındaki, Maryakubun mezarı bitişiğindeki mezarda gömdürmüş ve ke
miklerini bildiren beyaz bir taş lavhayı’da Kabrin üzerine koydurmuştur.
B İ R İ N C İ S A F A H E T İ
— 130 —
parçanın bulunduğu biliniyordu. Keza bu kiymetli taşlarla da tezyin edil
miş olup bir Sandık içinde özel görevli ruhaniler tarafından titizlikle
korunurdu. Yılda bir defaya mahsus halkın ziyaretine müsaade olunu
yordu (2).
M. S. 540 tarihinden itibaren PERS'ler (İranlılar) yeniden Tornalıla
ra karşı. I. ANUŞİRVAN HÜSRÖV’ün otuzbin kişilik gücüyle harekete
geçtiklerinde MEMBEÇ (Urfa ile Halep Arasında bir şehir) üzerinden
Süriyeye girdiler. Halep şehrine yüklenilen Dörtbin LİBRE’lik vergiyi
ödemediğinden Halepi tahrip ettikten başka Antakya’ya girerek ve bu
şehirdeki hiristiyanların kiliselerini ve KATEDRAL'larını de yağma etti
ler. Hareketlerine devam ederek yukarda adı geçen AFAMİYE üzerine
yüklendiler.
Afamiye; Slokiler kırallığının önemli bir merkeziydi. Roma üzerinde
de ayni bir etkisi mevcüt idi.
M. S. 700 yıllarında önce Afamiye kalesini PAMPİYOS tahrip et
miş olduğundan HÜSREV. II. nin güçleri de şehri yakıp yıkmışlardı. Bu
kalıntılar halen MÜDİK kalesinde görünmektedir. (3)
Bütün bu işgaller sırasında Afamiye kilisesindeki yukarda zikredi
len (bir aşrın boyunca) Haç parçesi tezyin edilmiş aksamiyle birlikte
II. HÜSRÖV un eline geçti. Bunun ne olduğunu anlayamadığı için bu kut
sal akseme gerekli değeri vermemişti.
M. S. 628 630 tarihinde Roma BİZANS İmparatoru HERAKLİYOS
(HERGÜL) Urfadan geçmiş, Antakya üzerinden kuduse gitmek üzereydi-
Bu sırada Hasım Pers İmparatoru Hüsröv Anuşirvan ölmüş bulunuyordu.
Bu hasım imparatorun ölümü üzerindedirki Herakliyos yolunu değişti
rerek MEMBEC’e döndü.
Babasının ölümü üzerine iktidare gelen ARDAŞİR HÜSRÖV'de ku-.
mandanlarından ŞEHİRBARAZ öldürülünce Romalılarla anlaşmağa çalış
tı. Zira Şehirbaraz’ın, kiralına karşı tutumunda güce ihtiyacı vardı, Yar
dım istedi. Romalıların desteği üzerine Rakibi olan KARDİCAN'i yene
rek İranı eline geçirdi. Romalı Herakliyos’u da idaresine ortak kıldı.
Romalı HERKAL'ın VI ncı, HÜSRÖV un 27. ve Yunanlıların 925.
M. S. 614. taihinde ŞEHİRBARAZ Kudus’a taarruz yaparak şehri zabet-
miş ve Doksan bin hiristiyanı öldürmüş; Yahudiler de hiristiyanları az-
— 131 —
bir parayla satın alıp öldürürlerdi. Hıristiyanlar, Yahudilerden eziyet
ve mezalimler gördükleri kadar İranlIlardan görmemişlerdi. (1).
Şehirbaraz, şehri yağma edip HALKEDON’lı olan Kudus Episkopo-
su Zekerya’yı da İranlılar, hıristiyan esirlerle İrana götürmüşlerdi, İSA-
nın Haçı’nın İranlIların eline geçmesi, bütün yağma edilen dünya malın
dan ve hiristiyanların verdikleri bütün ölülerden daha fazla onları üz
müştü.
İranlılar, Episkoposun Mührüyle kapatılmış sandık içindeki HAÇ'ı
açmadan olduğu gibi külliyetli Altın ve gümüşle beraber II. HUSRÖV’e
gönderdiler. Ancak İSA idam edildiği zaman, HAÇ’ta çakılı iken, su
isteyince, Yahudiler Süngerle ağzına suyu uzatmışlardı. İşte ayni sün
ger ve İsanın böğürüne vurulan mızrakı da, her ikisi bir romalı tarafın
dan, bir İranlı askerden satın alınarak, hemen İstanbula yetiştirildiği
ni beyan eden tarihçi derki: «HAÇI götüren İranlılar, onu TEBRİZ şehri
ne götürüp saraya koydular» dı. (2)
M. S. 628 - 630 tarihinde vaki Antlaşmalar tekrar bozulunca bukez
HERKAL HÜSRÖV’le yeniden sulh kurmak üzere elçilerini gönderdi.
Fakat Herkal’ı dinine davet edince Herkal öfkelenir, hiddetlenir ve bü
yük bir orduyla İrana hucüm eder, İranlIları tarumar edince Hüsröv ka
çıp bir hayvan tavlasında saklı iken, oğlu, Tavlaya girer babasını öldürür
yerine geçer ve hemen Herkal'den sulh ister. Ondört yıl önce babasın:
esir ve yağma ettiği bütün hiristiyanları, Episkoposu (Zakerya’yı) da
onlarla salıvereceğini vaad ederken bu vaitlerle herşey halolunca bukez
de Herkal, 14 yıl önce yağma edilen İSA’nın hakiki Haçını da istemişti.
Hüsröv; bila tareddüt ayni sandık, mührü bozulmaksızın, (Haçı olduğu
gibi) teslim etmişti. (3)
«Herkal, bu Haçı büyük törenlerle Membeç'te karşılar. Bahar mev
siminde Haçı İstanbula götürdüğünde dört FİL'in sırtında bindirilen Tah-
tarevan'ın içinde kendisi oturmuş ve HAÇ’ı da omuzuna almış olarak
şehre girer. Bu pozusyonuyla da İSA’nın İdama Cilcile’ye gidişini can
landırıyordu.
Bir ara bu Haç İstanbulda kaldıktan sonra yine omuzlarda taşıyan
Herkal, Haçı Kudus şehrine götürüp HELANE tarafından M. S. 328 de
inşa ettirilen KİYAME kilisesine tevdi ederek büyük törenlerle yerine
koymuştur. (4)
Bu derlemeyi Dip Notta gösterilen tarihi vesikaların mesnetlerin
den yaparken AHMET REFİK'in Umumi Tarihi eserine baktığımızda şu
vesika tetkika değer üçüncü Safahetı bize bildirir.
— 132 —
Üçüncü SA FA H AT
Vesika. 6. Büyük yazar Ahmet Refik genel tarihi eserine - C - 4. S :
123 de Şöyle anlatmaktadır :
«HERAKLİYOS'un ğalebesi adete hiristiyanlığın bir müzafferiyeti,
sadece orduyla değil, ancak beraber götürülen Hazr. İSA'nın Haçı ve
Annesi Meryem'in tasvirleri sayesinde kazanıldığına itikat ediyorlardı.
Hatta İmparator İstanbula avdetinde İlahilerle alkışlanmış, o sene İran
lIlardan istirdat eylediği Hazr. İsa'nın Haçını kemali zaferle KİYAME
kilisesine koymuştu (I) M.S. 628
Demek oluyorki bu hakiki Haç bir kaç savaş neticesinde gerek
Kudüs şehrindeki parça; gerekse Roma ye İstanbul memleketlerine gö
türülen ikinci parçası, zamanla Hükümdarlar veya kilise Özel Ruhanile
ri tarafından bir kaç parçaya ayırarak mahdüt yerlerde korunurken, üze
rinde durduğumuz ve mütemadiyen müsbet delil ve vesikalarla belirt
meğe çalıştığımız Haçın bir parçasınıda Diyarbakır Meryem ana kilise
sine Patrik NİMETÜLLAH'ın delalatiyle ulaştırılmış olması aşağdaki ve-
sikaylede belirtimek mümkündür.
Dördüncü Safahat
PATRİK NİMETÜLLAH
(M . S. 1557)
Vesika- 7 . (X )
Patrik Nimetüllah simaca güzel, huyca gayet uysal, Arapça Lügat
ve lisanında mahirdi. Ayni zamanda Diyarbakır Vali’sinin teveccühünü
kazanan kiymetli bir şahsiyetti. Musliman Din Hocaları gıcık alır ondan
kıskanıyorlardı. Hasedlerinden İmamlar ne gibi bir tuzağa düşürmeyi
heran düşünürlerdi.
Günlerden birgün yanına bir Hoca gönderirler, Hocanın yanında
bulunan Kur’an-ı Kerim'i Patriğe uzatır ve «Bu kitabın doğruluğu hak
kında fikir ve kanaatin nedir?» sorusuna karşı patrik bir ara Kur’an-ı Ke-
rim’i alır tetkik edercesine, kendi kendine başını sallar durur. Vaziyeti
çakan Hoca, tekrar sorar: «Kur’anımız senin hoşuna gitmedi mi? onun
için başını sallıyorsun» der ve tekrar Hoca, «Söyle bakalım, yoksa
şimdi seni şikâyet ederim» deyince: Hoca cevap alamadığından diğer
İmamlara gider, durumu anlattıktan sonra hep beraber Valiye giderler,
«Patrik Kur’ammızı tahkir edip yalanlıyor» diye şikâyet ederler. Ve bu
arada bazı yalancı şahitler dinletirler ve Valinin yanılmasını sağlarlar.
Hemen Patriğin idamını ve kilisenin de tahribini isterler. Vali her
ne kadar bunları susturmağa çalıştıysa da maalesef susturamadı. Va
— 133 —
li. pek sevdiği ve takdir ettiği patriği nasıl kurtaracağını düşünürken,
patriği yanına çağırır, hepsinin huzurunda Vali kendi başındaki ŞA
RIK’I çıkarır, Patriğin başına koyar ve Hocalara: «Daha ne isityorsunuz?
İşte Nasranilerin (Hıristiyanların) Patriği de İslâm oldu» der. Ve onları
başından SAVAR. Olayın anî cereyanından nutku tutulan Patrik; bir söz
dahi söyleyemeyip heykel gibi kalır. Müslümanlığı da gayriihtiyari ka
bullenmiş olduğunu zanneder. Patriğin bu muhteşem sükûtu karşısında
şaşalayan hocalar çıkıp giderler.
Kilisede, Hocanın Patriğe oynamak istediği oyunun etkisi altında
olan patrik, ikinci bir olaya kurban gitmemek için AMİDE’yi terk-i diyar
eyler ve bir Batı ülkesindeki bir manastıra yerleşir. Bu nedenden uzun
zaman ağlamakla tövbe ve sızlamakla pişmanlık getirir, Vali huzurun
da müslüman zannedilmesinden ötürü günahını itiraf eder. Bunca zah
metlerden sonra, günün birinde Meryemana’nın bizzat Patriğin rüyası
na girdiğini, arkadaşlarına rivayet ettiğine göre: Meryemana O’na;
Tövbesinin kabul edildiğini beyan ederek onu teselli eder. Ertesi sa
bah uyanınca rüyasındaki Meryemana’yı tersim etmeğe muvaffak olur
ve oranın manastırından temin eylediği İSA'nın hakiki Haçı’nın bir par-
çasiyle birlikte ARMAĞAN olarak AMİDE’deki (Diyarbakır’daki) Mer
yemana kilisesine RESMİ ve haç parçasını gönderir. Bu hediyeler, Sür-
yanilerin Antakya patriklik makamım işgal eden her patrikten diğerine
devrederler. Bu kıymetli hediyeler Meryemana kilisesinde mevcut olup
yukarda da BÖLÜM’ün başında beyan olunduğu üzere bu Haçın konul
duğu yer, Büyük ve Küçük Mihrapların arasındaki duvara çakılan ve ki
lit altına alman sandık içinde korunmaktadır. O tarihten bugüne; her
kırk günde bir, veya her hangi bir cemaatlinin teklifi üzerine törenle
yerinden çıkarılır, cemaata gösterilip moral takviyesi sağlanarak tek
rar yerine konulur. Haçın Bayramı ise her yıl 14 Eylülde tes’id edilir.
Vesika N o.: 8. (587 Hicri. M.S. 1169) yılında Fransız Askerî kuv
veti deniz yoluyla AKKE'de çarpışan Fransızların imdadına yetişmiş ve
bu kuvvete ilk yetişen Fransız Kralı meşhur FİLİP olmuştur. Bu imdadın
yetişmesiyle Fransızlar cesaret alarak şiddetle savaşmağa başladılar.
İslâm Hükümdarı SALÂHATTİN (S. EYYÜBİ) her gün atına biner savaş
alanına iner, Fransızları oyalar gibi davranırdı. Maalesef bu iş iyi bir
netice veremeyince ve vermiyeceğini anlayan oradaki HAKKARİ EMİRİ
SEYFETTİN (Maştub) hemen Fransızlara iltica ederek sulh talebinde
bulundu. Şu şartlar altında barış olacağım anlıyan Maştub, şartları ka
bul edince şartlar açıklandı, şöyleki: Daha önce esir edilen 500 kişi,
yüz bin Dinar ödemek, yağma edilen İSA’nın hakiki HAÇ’ı iade edildiği
takdirde barış kurulacaktır, denildi. Bu şartlar yerine geldikten sonra
ayrıca SUR şehrinin sahibine de 14 bin Dinar tazminat verilmesini ön
gören Maştub, bu şartları kabul edip bu antlaşmaya göre Fransız kuv
— 134 —
vetleri hemen AKKE’ye çıkarak bütün bu ganimetleri ve İsa'nın HAÇ'ını
aldıktna sonra üç yıl sekiz ay barış müddeti devam etmiş oldu(1).
Bu vesikanın gösterdiği tarihte Maştub’dan İsa’nın hakiki Haç’ını
alan Fransız kralı, bu Haçı Batı ülkelerine götürdüğünü ve 10/3/1576
tarihinde yukarda adı geçen Patrik Nimetüllah Diyarbakır felâketiyle
anılan bühtenden kaçıp Batı ülkelerine gittiği sırada, Roma kilisesine
kapanarak her hangi bir vesileyle bu Haç’ı elde edip bir parçasını çok
sevdiği kilisesine (Meryemana kilisesine) armağan göndermiştir. Bu
olayı daha isabetli şekilde belirtmek imkânı da aşağıdaki vesikayla sâ-
b ittir(2 ).
Vesika No. : 9. «Patrik Nimetüllah, Nurattingil (Mikdesi-Kudüs
Hacısı) Hanna’nın oğludur. Mardin’de M.S. 1535 yıllarında doğmuştur.
Mardin - Deyruzzafaran manastırına giderek, Ruhbanlık silkine girmiş,
Süryani'ce edebiyatını ve kilise bilgileriyle tarih, mantık, astronomi,
mesaha, tıb ve resim bilimlerini de elde ettiği gibi papazlık sınıfını da
kazanmıştı.
1555 yılında Doğu Mafiryanlığına (Patriklik mülhaki) tayin edilerek
M.S. 1557’de patriklik makamına terfi etti. Yirmi yıl müddetle kiliseyi
yönettikten sonra, 10/Mart/1576 yılında Diyarbakır’da İslâm Hocaların
iftirasına uğradığı için makamını terk edip gizlice SİVAS'a yakın bir ma
nastıra sığındı. Orada müntesiplerinden ayrılışı hakkında çok acıklı bir
kaside ile kendine ağladı inledi ve bilmecburi Ekim ayı içinde ROMA’-
ya giderek, orada Astronomi bilginlerinin GRİGORİ takviminin islâhına
iştirak etti ve 1587’de ölmüştür.
Yazdığı eserlerden kalanlar şunlardır:
1 — Sivas'ta 50 beyitten mürekkep bir kaside.
2 — Serüvenlerini hikâye ettiği bir risale.
3 — Avrupa ve hasseten İtalya memleketinin tarihî değerini be
lirten bir nübze (Mevzu).
4 — GREGORİ takvimi hakkında bilgiler.
V. YÖN
SÜRYANİ MAR AFRAM ’ın HAYATI
VE
NUSAYBİN HAKKINDA M ÜCMEL BİLGİ
— 135 — •
M.Ö. 2300’de BABİL’li meşhur NEMRUT tarafından kurulmuştur(1)
M.S. 280’de Büyük İSKENDER’in halefi SLOKİLER'in hükümdarı
I. SLOKOS - NİKATOR tarafından ikinci kez genişletilmiştir (2)
Nusaybin oldukça eski ve geniş bir tarihi alana sahip olduğu gibi
HARAN’dan Nusaybin’e, Viranşehir’den de MARDİN'e kadar olan sa
hayı kapsayan NİRBO eyaletinin ikinci başkenti sayıldığı tarihte SOBA
adını taşıyordu.
Bir de PERS (İran) ve Romalıların siyasî ve millî hudutlarını birbi
rinden ayırdığı için HUDUTŞEHRİ okunuyordu.
Nusaybin; Slokiler tarafından boşaltıldıktan ve EŞKÂNİ eyale
tinin (İran Hükümdarlığının bir kolu) idaresine terk edildikten sonra
«MAKEDONYA’nın ANTAKYA’sı» vasıflandırılıyordu. Çevresindeki su
lu ve yeşili bol araziden ötürü de Slokiler tarafından da ANTEMOSYA
denilmişti.
Yukarıda adı geçen Eşkâni eyaletinin yine başkenti sayılan Nusay
bin, M.S. 250’de URFA ABGAR’larının idaresine geçmiş ve dolayısiyle
BizanslIlara iltihak etmişti. Romalı BizanslIlar tarafından M.S. 295 ta
rihinde geliştirilmiş olan Nusaybin, 65 yıl gibi bir süre bu idarenin al
tında kalmıştı. Bu idareden sonra Nusaybin, SASANÎ PERS devletinin
idaresinde 120 yıl kaldıktan sonra tekrar BizanslIların idaresine anlaş
mayla verilmişti. Fakat bu anlaşmaya riayet etmeyen Sasanî devleti,
bir daha geri vermeksizin, M.S. 641 yılına kadar elde tutmuşlardı. Son
ra Arap zaferlerini başaran GANİM oğlu GAYYAZ tarafından fethedil
miş ve nihayet OsmanlIların hükümranlığına bağlanmıştır.
NUSAYBİN HIRİSTİYANLIĞI
(1) Tarih-EI-Kadim S: 40
(2) Filip Hitti C: 1. S: 277-278. Abulfaraç S: 8. Muhtasar-EI-düvel S: 20. Kamus El-
kitab-Elmukaddes C: 1. S: 196. ve bu kaynaklarınca URFA, NUSAYBİN, SOLİK,
BABİL şehirleri meşhur NEMRUT tarafından dünyada ilk kurulmuş şehirlerdir.
— 136 —
genişletmiştir. Ölünceye kadar (M.S. 338) burada çalışmıştır. Cenazesi
bu kilisenin bodrum kattaki türbesine tevdi edilerek yerli ve yabancılar
tarafından ziyaret edilmektedir.
Nusaybin; oldukçla eski ve geniş bir tarihi imkâne sahip olduğu gi
bi ROMA - Bizans, PERRS (İran) memleketlerinin siyasî hudutlarını bir
birinden ayıran ve fakat Kültür bakımından yine her iki ülkeyi birbirine
yanaştıran, hatta Doğu ve Batı Dünyalarını katan kaynaştıran, aydınla
tan yegane medeniyet beşiği olmuş bir şehirdi.
Bu eğitim beşiği, Üniversitede, yetişen en önemli bilgin ve dahî
Faylazoflardan Asur kıralı SARHADDON oğlu SANAHARİP'in Veziri bü
yük Edebiyatçı Süryanice konuşan ve eser bırakan AHİKAR (M.Ö. 681)
ile (M.Ö.) yaşamış VEFA’yı ve M.S. II. Yüzyılında Putperestlik haya
tını yaşamış Süryanî SRAFİYON oğlu MARA’yı Ayrıca M.S. II, Yüzyılın
da Hiristiyan yaşamış Süryanî Faylazoflardan TİTİYANOS ve BAR
DAYSAN ve erosallarını sayabiliriz (I).
M.S. 309 da Nusaybin Episkoposu Mar Yakup; lağvedilmiş Üniver
sitenin yerine M.S. 326 da Nusaybinde kurduğu ikinci Üniversitenin De
kanlığına (hayat hikâyesini aşağda verilecek olan) Süryâni MAR AF-
RAM (SİROS) ı getirmiştir. Fazilet sahibi Mar Aframın gayreti ve başa
rıları sayesinde bu Üniversite kapılarını Doğu öğrencilerine açmıştır.
Mantık, Felsefe, Thologiya, Edebiyat, Dil, Dinler tarihi, Geometri, Ast
ronomi ve Tıp bilimlerinde Süryani DAHİ'lerini yetiştiren yegane GE
NEL kültür yuvası olmuştu.
Milattan evvel ve sonra Nusaybin de iki defa kurulan bu üniversite
nin eğitiminin süryanice diliyle yapıldığını ve bu sürelerde lisanda hiç
bir değişikliğin yapılmadığı, Büyük Hoca REYNAN'nın aşağdaki ifa
desinden anlaşılmaktadır. «SÜRYANİ EDEBİYATI - BABİL’den MEZOPO-
TAMYA’ya BARDAYSAN (M.S. 155-223) günlerinde akıp gelmiştir
(2)».
(1) Bardaysana ait, Şerayi-EI-Bülden adlı eserde S: 18. ve Filip Hitti C: 1. S: 410
(2) Şerayi-EI-Bülden S: 18. ve Keniset-EI-Süryaniyet C: 1. S: 214. ve Asur ve Keldo
tarihi C: 2. S: 39. ve Filip Hitti C: 1. S: 410
(3) Dürer-EI-Nefise C: 1. S: 523. ve Lülü Menthür C: 1. S: 244 ve Kenlset-EI-Süryanl-
yet C: 1. S: 300.
— 137 —
t
Kitap haline konmuş nadide nutuk
larında derki: «Yakında Allahın İnayetine
kavuştum, Öz baba ve anamdan İSA ME-
SİH'in güçlü eğitimini öğrendim, Onlar
bana Takva üzerine öğüt verirlerdi. Bü
tün saadeti Kutsal dini şehadette bul
dum. İSA için bir çok izdirap çekenlerin
sesini duyarken onlar gibi ben de sesi
mi duyurmak istedim. Annem ve babam
hükümdarın huzurunda İSA’yı inkâr et
mediler. Ben de o şehitlerin sülâlesin-
denim; bunu gizlememe hiçbir sebep
yoktur. Ecdadım garipleri konuluyorlar
dı, dedelerim bu dünyayla müşerref ol
duklarında çiftçilikle oğraşıyorlardı.»
Bundan sonra şöhretlerinden bahsede
rek hatta babasının evinde yetişenlerden
bazılarının YARGIÇ’lığa kadar yükseldik
lerini de anlatılmaktadır (I)
AFRAM’ın Ebeveyinleri putperest
hükümdarlarca şehit edildikten sonra
(kendisi 18 yaşında iken) M.S. 303 de
hıristiyanların üzerine Onuncu sert vu
ruşların kasırgaları güçlenince BAARBA-
YE (Nusaybin ile SİNCAR dağı arasında
bir yer) denilen yere kaçmış ve oranın
Nusaybinli Mar Afram (Sirosl Episkoposunun himayesinde tahsilini
yapmış ve bu arada ZEBUR ve diğer kut
sal kitapları okuyarak efkârı umûmiye
üzerinde ilmi hakimiyet kurmuştu.
Yukarda bahsedilen Pers vuruşlarının silip süpürdüğü kasırgalar
BAARBAYE denilen yere varınca, Mar Afram buna dayanamayarak, An
nesinin memleketi Diyarbakıra geldi. (2) 18 yaşında iken Diyarbakır
Meryemana kilisesinde Vaftiz oldu. Burada bir yıl kaldıktan sonra M.S.
303 de ilk defa gittiği babasının doğum yeri URFA’yı görünce, hayat sü
resince burada yaşamağa karar verdi.
Urfaya giren Afram; şehirden geçen DAYSAN nehrinin kıyısında
Urfalı kadınların beyaz bez toplarını kasar (beyazlatmak yıkamak) yap
— 138
tıklarını görür. Kadınların birisi kendisine dikkatla baktığını sezince, ka
dına.
— Bana ne bakıyorsun, yere baksana kadın; der.
Tok birsesle kendisine ikaz yapılan kadın;
— Senin yere bakman gerekir, çünkü topraktansın; benimse sa
na bakmak çok yerinde, çünkü senden alındım, cevabını verir (*).
Bu derin anlam taşıyan cevap karşısında Afram, kendi kendine
«Bu memleketin kadınları eğer bu kadar ince zekâlı ise, erkekleri aca
ba daha nice derin zekâya sahiptirler?» der, ve yoluna devam eder.
Urfa halkı o tarihte çoğunlukla putperestlik inancında idi. Afram
ise şehre girer ve bir hamamda tellâk olarak ücretle çalışır. Fakat fır
sat buldukça halkla hasbihal ederek onlara Allah’ı telkin eder. Bir gün;
Afram caddeden geçerken YOLYAN adında iffet sahibi bir rahip adama
tesadüf eder, O'nun bir yabancı olduğunu sezen rahip: «Nerelisin?»
deyince, Afram, bütün durumunu kendisine açıkladıktan sonra yine ra
hip:
— Sen nerelisin? Sen hıristiyan iken putperestlerle ne işin var?
Yoksa dünyavî mi kalmak istiyorsun? der.
Afram — Hayır, ben böyle kalmak istemiyorum, cevabını verir.
Rahip — Öyleyse gel benimle, der ve Afram’ı beraber alır, şehrin
batısındaki İNZİVAYA çekilmiş kimseler arasına yerleştirir ve Mün
zeviler diyarında; Afram,ı, hayatını devamlı olarak oruç ve namazla ge
çirmekte olan ASONA adındaki Rahiple arkadaşlık eder. Afram, bıı
Rahibin etkisi altında iffet ve faziletine bir kat daha ekler. Bilhassa
tahsilini (daha fazla bu tenhalıktan yararlanarak) takviye eder.
Afram, bu mağarada kutsal Tevrat kitabının tefsirini de yaparak
bu tefsir eserinden yararlanan üstadı ASONA, Afram’a bu hikmet ve
zekâyı sana veren Allah'a Hamdusenalarla şükranlarımı arzeder. At-
ram’ı daha fazla sever. Afram’ın yazdığı bu eseri hocası ASONA, Urfa
yüksek okulundaki bilim adamlarına ve Ruhanilere sunar, bu eseri ince
leyenlerin hayretini çeker ve halkın diline destan olur. Herkes Afram'ı
tebrik eder. «SİZ ÂLEMİN NURUSUNUZ, DAĞ ÜZERİNE KURULMUŞ
BİR ŞEHİR GİZLENEMEZ». Buyuran İncil (Matta 5. 14.) in bu cümlesi
Afram’da tahakkuk eder.
Afram; ziyaretçilerinin gittikçe çoğaldığını görünce, onlardan giz
lenmek için yerini değiştirerek bu mekândan uzaklaşmak niyetini bes
(*) Başlangıçta, TANRI; İnsan babası ADEM’İ Topraktan, HAVVA'yıda Ademin Ka
burga kemiğinden yarattığının halı gösteriyor.
. — 139 —
ler. Günün birinde yola çıkarken (Tanrı Meleği ona görünerek) «BİR
KİMSE ÇIRA'yı yakıp kilenin altına koymazlar, ancak şamdan üzerine,
herkes ondan aydınlansın diye korlar» (1) der ve Melek kayıp olur. Bu
nun üzerine AFRAM, mağarasına döner, Allah'ın Meleği tarafından ikaz
edildiğini anladığından hemen şehre inmesini kararlaştırır. Geceleyin
şehre inen Afram, şehrin kapısına vardığında Allah’ın önünde diz çö
ker ve dua etmeye başlar, yaptığı bu duasında Allah’tan kuvvet ve ina
yet diler. O akşam surun bir burcuna girer orada sabahlar. Daha önce
şehirden ziyaretine gitmiş olanlardan bazısı Afram'ı gördüklerinde iffet
ve itikâfından vazgeçtiğini, zannederek onu alıp bilim hocalarına ve ru
hanilere götürürler. Bilim hocalarıyla yapılan konuşmadan sonra onun
iyi niyetini sezerek okulun işleriyle ve eğitimiyle ilgilenmesini rica e-
derler; bilim adamlarını redetmek istemeyen Afram, günün muayyen
vakitlerinde gelip bu üniversitede derş vermeyi kabul ettikten sonra
diğer vakitlerini de yine mağarasına çekilerek ibadetine devam eder.
RAFİZİLAR’ın yazarlarından BARDAYSAN oğlu HERMİNİYOS; 150
beyt halinde hıristiyanlığa karşı olan babası Bardaysan’ın ve kendine
ait fikirleri aksettirmekte idi. Bunun etkisinde kalan müminler sapıtı
yorlardı. Bunun üzerine Afram makalelerinde hem rafizilere hem de hı-
ristiyanlara hakikati anlatıyor, putperestlere de çatıyordu.
Afram; muhasımları tarafından dövüldü, yaralandı, çarnaçar ma
ğarasına döndü. Hıristiyanlara hitabederek kiliseye olan bağlılıklarını
da teşvik etmeğe devam etti.
Mar Afram, adı geçen HERMİYANOS'un bozucu ve kötü fikirlerini
redetmek üzere bu kez daha isabetli, müsbet makaleler düzenliyerek
bu makale ve İlâhileri ruha gıda verici, iradeyi teskin edici makamlara
sığdırmıştır. Bilhassa ölüler hakkında taziyelerde, kiliselerde söyle
nirken herkesin hayretini çekerdi.
Afram; bütün İlâhilerini, kasidelerini, Enşüde ve söylevlerini ma
kamlara ayırarak cemaatın kızlarına öğretmiş, kızlar da hoş nağmele
riyle terennüm ederken ruhlara bir ruh daha katmışlardı. Bu sayede ki
liseye daha geniş bir arzu ve sevinçle akın sağlanmıştı, rafizilerin ta
rafı gittikçe zayıf düşerek HartukiIik (rafizilik) ve putperestlik Urfa’-
dan yok olmuştu. O tarihten bugüne kadar Süryani kilisesinde kızların
Diyakosluk etme usulü kabul ve mubah görülmüştür. Buna paralel, hı-
ristiyanlığın diğer unsurları da kiliselerinde kızların diyakos olmaları
nı tasvip ederek bu usulü tatbik etmişlerdir.
Yukarıda bahsi geçen Nusaybin'li Mar Yakup (Episkopos) kendi
— 140 —
namına kurdurduğu kilisenin inşaatı bittikten sonra takdis ve açılış tö
renine katılmak üzere M.S. 323’de Mar Afram Urfa’dan Nusaybin’e ge
lerek yeni kiliseyi ve doğum yeri olan Nusaybin'i görünce çok sevin
mişti. Cedlerinin gömüldüğü yerde kurulan bu kilise ve idarecisi Mar
Yakup’un hizmetinde kalmağı en iyi arzularından biri olmuştu.
Mar Yakup; kendi idaresindeki bütün bölgenin maddî ve manevî
hizmetlerinde Mar Afram’dan faydalanmak üzere O'nu görevlendirmiş
ti. Afram da; reisi olan Episkopos Mar Yakup’un bütün emirlerine itaat
göstererek kendini oruç, Namaz ve kutsal kitapların mütalâasına ver
miş, geniş geniş manidar ve nadide makaleler yazmıştır. Sonradan
bu makaleler (Nusaybinli makaleler) adı verilmiştir.
Geniş bir ilim ve kültüre sahip olduğunu anlayan Yakup, Afram’ı
daha fazla takdir etmiş bilhassa kitabı mukaddes (Tevrat, İncil ve Ze
bur) un tefsiri üzerine çalışmağa teşvik etmişti. Bu sayede Afram bü
tün halk arasında sevgi ve takdir kazanmıştı.
M.S. 325’de, Roma - Bizans İmparatoru Büyük Konstantin İznik’te
topladığı 318 ruhanî delegelerden Evrensel kongreye Nusaybinli Mar
Yakub’un da katılmasını istemiş ve bu istek üzerine Mar Yakup, Mar
Afram’ı da beraber alarak iVongreye katılmışlardı. Afram; Büyük Kons-
tantin’i ve Ana Kraliçeyi (Helane) gördüğünde, onlara yakışır tarzda
kasideler irat ettiğini işiten Konstantin, Afram’ı bütün delegelerin hu
zurunda takdir etmişti.
Kongre; bütün işlerini bitirdikten sonra Ruhanî delegeler dağıla
rak herkes memleketine dönmüştü. Mar Afram, Nusaybin’e Hocası
Mar Yakup’la beraber dönünce, Mar Yakup, Nusaybinin eski üniversi
tesini andıran yeni açtığı üniversiteye Mar Afram’ı rektör olarak tayin
etmiştir. Onun sayesinde bu üniversite Doğu ve Güney Anadolu’nun
ilim ve kültür yuvası haline gelmişti.
Mar Afram'ın bu üniversiteye 38 yıl rektörlük ve hocalık yaptığı
sürede Rahiplik silkine alınmış ve ruhaniliğin ilk sınıfı olan İNCİL'i
ŞAMMAS (Başdiyakos)luk rütbesini kabul etmişti.
Bazı dayanaklarda; Mar Afram diyakosluk rütbesini Kayseri Epis-
koposu Büyük Basiliyos'dan aldığı yazılıdır. Mardin Metropoliti Hanna
Dolapönü ise bu iddiayı haklı olarak redetmektedir, çünkü bu rütbeyi
kendi hocası Mar Yakup’tan alması gerekçesi vardır.
M.S. 337’de Pers (İran) Hükümdarı ŞABUR, Nusaybin’i otuz gün
muhasara ettiği sırada, Mar Yakup ile Mar Afram şehrin surlarından
İran güçlerini seyrederken Tanrı huzurunda diz çökmüş, ağlamış ve dua
etmişlerdi. Dualarım kabul eden Allah, ŞABUR’un askerine sivrisinek
leri musallat edip bu sinekler, bineklerin burun ve gözlerine, süvarile
rinin de ağız ve kulaklarına girerek binekleri azdırmak ve süvarilerini
kaçırmağa âmil oluyorlardı. Hasılı bu güç hiçbir başarı sağlamadan ge
— 141 —
risin geriye memleketlerine yarı yamalak dönmüşlerdi.
M.S. 338'de Mar Yakup ölmüş, yerine Mar BABO (M.S. 338-343)
geçmişti. Babo ölünce yerine Mar VOLGAŞ ve müteakiben Mar İbra
him (M.S. 343-361) Nusaybin Episkoposluğuna atanmıştı.
Nusaybin Episkoposu İbrahim’in günlerinde (M.S. 363)de Nusay
bin Perslere tekrar geçince, Perslerin güttüğü dikta rejimine dayana
mayanlar şehri terk ederek Diyarbakır'a iltica etmiş ve Diyarbakır'ın
Batı cihetine yerleşmişlerdi. Bu mültecilerin arasında tercüme sahibi
Afram ile ilim hocaları da bulunmaktaydı. Diyarbakır’da bir yıl kadar
kalan Afram ile Hocalar, bu mevkiden ikinci kez olarak Urfa'ya gidip
Urfa Episkoposu SABA'ya varıp Urfa Üniversitesinin ilim Hocalarına
katılmış ve bunların sayesinde Üniversite gittikçe gelişmişti. Bu Üni
versiteye «PERS ÜNİVERSİTESİ» adını vermişlerdi. Öğrenciler her ta
raftan akın ederek bu ilim yuvasında tahsillerini ikmâl etmeği tercih
ediyorlardı.
Afram ise yaşlılığına rağmen yine Üniversite gençliğine hocalık
eder ve boş vakitlerini eski inzivasına çekilir ibadet ve itikâfa girerdi.
M.S. 363’de, Mar Afram ve arkadaşlarının sayesinde bu Üniversi
te her ne kadar gelişme ve inkişaflar kaydetmişsede maalesef M.S.
489'da kamilen dağılmıştır.
Mar Afram; son günlerinde itikâf mağarasını terketmek zorunda
kalmış; zira Urfa'da müthiş bir kıtlık alıp yürümüştü. Gerek Urfa dolay
larından bu kıtlıktan şehre iltica eden, gerekse Urfa'da bulunan fakir
lere yardım etmek üzere şehrin zenginlerini teşvik etmek gayesiyle
şehre inmişti. Zenginlere hitap eden Afram, şöyle derdi: «Allah’ın size
verdiği nimeti düşününüz, servetiniz hüküm gününde sizi şikâyet ede
cektir, canlarınızı savunabilmeniz için bu fakir ve perişanlara bakınız,
onları doyurunuz».
Afram'm teşvik ve irşatları zenginlere tesir ederek bol para ve
erzak toplayıp Afram’a teslim ederek O’nu iaşe müdürü ve FAKİRLER
BABASI tayin etmişlerdi. Bütün fakir ve perişanlara iaşe ve yatacak
yerleri sağlamıştı. Ayrıca hasta olan fakirlere de 300 yataklı bir yurt
ve hastane temin etmişti. Devamlı olarak Afram bu hastalara bakar,
hasta olmayanları da doyurmağa itina gösteriyordu.
Üç yıllık bu kıtlığın süresi bitince hayat normale döndüğünden
herkes dağılarak evine gitmişti. Afram yine mağarasına döndü, ibade
tine devam ediyordu.
Mar Afram mağarasında huşu ile ibadet ederdi, dualarında ağlar,
saatlarca rik’ât ve secdeye kapanırdı. Yalnız kendisi için değil ancak
İncil'in emirlerine uyarınca HERKES İÇİN DUA VE NİYAZLARDA BU
LUNUYORDU.
Afram; güçlü müellif, şair, ilim adamı, musannif ve müfessir idi.
Süryani Kilisesinde müsbet ve teorik ilimlere kattığı fikirler saye
sinde ona (tarihçiler ve hıristiyan âleminin bilcümle mezheplerince)
Süryanilerin Peygamberi sıfatı verilmişti.
Afram; bu fani hayattan göçeceğini anlar; rahip ve öğrencilerini,
kilise adamlarım, cemaatten ileri gelenleri yanına çağırtır, ezcümle
şöyle der:
«Ben (Afram) öleceğim, şu vasiyetimi size bırakacağım, zira ha
yatım zevala yetişmiştir. İplik kopmak üzeredir, çıradan yağ tükenmiş
tir. Allah oğlunun huzuruna çıkacak sıram gelmiştir. Acaba halim
ne olacak? Gece gündüz namaza devam ediniz, zira çiftçi tarlasına ö-
nem verdiği nisbette mahsûle kavuşacaktır(1), diken yetiştiren tem
bellerin tarlasına benzemeyiniz dua ve namazları seven kimseler, her
iki âlemde kârlı çıkacaklardır. Size yemin veririmki ey şakirtler; benim
cenazemi Mihraba yanaştırmayınız, çünkü kendimi layık bulamıyorum,
cenazemi güzel giyimlerle süslemeyin, eski yırtık entarimle beni gömü
nüz, başımdaki siyah KEP'im bana çoktur bile. Cenazemi yanar mum
larla teşyi etmeyiniz, ATEŞİ İÇİNDE YANAN KİMSENİN, ATEŞE NE İH
TİYACI VARDIR, tmennim garipler arasına gömülmektir, geliniz ey kar
deşlerim beni uzatınız, çünkü saatim dolmuştur, beni dualarınızdan a-
yırmayımz, beni daima anınız; KIDDASLARDAN beni mahrum etmeyi
niz. Ey İSA’nın şakirtlerini göndererek taltif ettiği hikmet ve irfan kay
nağı Urfa; bereketin daim olsun; sizden ricam hiç olmazsa otuz gün
boyunca ölülerin duaya ihtiyacı olduğundan beni de yâdediniz».(1)
Mar Afram, M.S. 9/Haziran/373'de fanî hayata veda etm iştir(2).
Urfa şehrinin Batı kapısında KONOTRİON denilen BURC’un yanın
daki mezara tevdi edilmiştir. Sonradan bu mezarın üzerine DEYR-EL-
SÜFLİ ile yâdedilen bir kilise inşa edilm iştir(3).
*
**
Mar Afram hakkında ilâve edebileceğimiz diğer hususlar:
a) Mar Afram uzun boylu, buğday tenli, sempatik fizyonomiye sa
hipti (4).
b) Henüz hayatta iken Yunanlılarca da takdir edildiğinden ötürü
eserleri tercüme edilmekteydi.
c) Bugüna kadar kiliselerde kitabı mukaddes okuduktan sonra,
ahlâka müessir kaside ve söylevler Mar Afram’dan kalmadır.
(1) Kilise İŞHİM kitabı’ndan (Bu kitap günlük namazlarda Her günkü okunan ve ma
kamda söylenen kitaptır.)
(1) Muhtasar -El-muhtasar tarihi C: 1. S: 121
(2) Meçhul Urfalı Tarihi C: 1. S: 309
(3) Muhtasar-EI-muhtasar C: 1. S: 121
— 143 —
d) Telif ettiği eserlerin hepsi Patrik I. Afram’ın Arapça yazdığ
Metropolit Hanna Dolapönü tarafından Süryaniceye tercüme edilmiş
olan LÜLÜMENTHÜR adındaki tarihî eserde mevsuktur.(4)
BÖLÜM: 14
PROFESÖR METROPOLİT
SURUÇ'LU MAR YAKUP
(M .S. 451 -521)
— 144 —
DA, kucaktan inerken Mihraba doğru yönelen çocuk Yakup, tam kutsal
sofranın yanına, Ayin’i idare eden Ruhanî Kâhinin durduğu basamağın
üzerine kadar varır ve durur. Rikât ve secdeye kapanır, kalkınca elini
kutsal sırların araçlarına doğru uzatır, avucuyla üç defa bu araçların
üzerinden (birşey toplarcasına) ağzına doğru götürür içer (kutsal mev-
hibe'nin maneviyatından) gibi hareketi bitirdikten sonra tekrar anne
sinin yanına döner. Bu olağanüstü durumu gören cemaat hayret içinde
kalır. O andan itibaren bütün görenler; bu çocuğun Tanrı tarafından
yüksek bir mevhibe (İlâhî vergi) olacağına inanmışlardı».(1)
Yakup; gençliğinin ilk çağında Urfa’nın ünlü üniversitesinde lisan,
felsefe, theologiye, edebiyat, musiki ve tarih bilimlerini okuyarak yük
sek başarıyla DAHİ’lik sıfaıtyla mezun olmuştu. Rahiplik silkine girmiş
zahitlik yolunda geniş adımlar kaydetmişti.
Yakup, 22 yaşında iken irticalen PEYGAMBER HAZKİEL’in VAHYİ
kitabında belirtilen MANEVİ ATEŞARABASI (ilâhiyat kürsüsü) hakkın
da önemli, kafiye üzerine uzun bir makale irat etmişti. Bazı iddialarca
bu makaleyi Suruç kilisesinde yapmış olduğu, bazı zayıf mesnetlere gö
re de Nusaybin kilisesinde irat edildiği rivayet edilmiştir. Şöyleki:
Nusaybin kilisesinde Yakup’un bulunduğu sırada bu önemli nutku
kendi ağzından işitmek üzere beş Episkopostan müteşekkil bir heyet
geldiği; diğer isabetli dayanaklara göre de, bu heyet Nusaybin'e değil,
Suruç kilisesinde Yakub’un bulunduğu bir sırada gelip ağzından Keha
net Halinde (Şiir uyumuyla) olan bu nutku kendilerine işittirmesini is
tediler.
Bir imtihan devresini geçirmekte olduğunu Yakup sezmişti. Hafı
zasından hiç bir şey silinmemiş gibi Ateşarabasını okuduğunu gören
Episkoposlar, dehşet ve hayret içinde kalarak: «Hakikaten bunun, A l
lah’ın bir mucizesi ve Allah Ruhunun olağanüstü bir ilhamiyle olduğu
nu ikrar ediyoruz» dediler.
700 beytten fazla olan bu önemli Lojistik KASİDE'nin açıklamasını
kalabalık bir cemaatın huzurunda ricada bulundular. Geniş bir cemaat
ve Episkoposların huzurunda açıklamayı yaparken, şiirin orta kısımla
rına varan Yakup âniden mevzudan dışarı çıkışı, heyetin tuhafına git
miş ve hemen onu durdurarak nedenini sorduklarında, «Gelecekte Di
yarbakır şehrinin geçireceği faciayı, dayanılmız felâketlerden döküle
cek kesif kanları, kendisine ruhgözüyle gösterilmiş olduğunu ve bu an
------------ I
(1) Tarih Elkeniset-EI-Süryaniyet El-Antakiye C: 2. S: 255, 256, 257
(x) Ayin icrasında Ruhanî tarafından yapılan dua ve niyazlar neticesinde Tanrı ta
rafından indirilen Ruhulioıdus’den takdis olunan bir parça ekmek ve yarım bar
dak su ile karışık şaraba, kutsal sırlar, denir. Kutsal sofra ise; bu ekmek ve şa
rabın konulduğu masadır.
içinde gördüklerinden, gayriihtiyari bir hal aldığını, ruhen o konuya ka
pıldığını bildirmişti». Yakup, tekrar asıl konuya dönerek şiirini ikmal
etmiştir. Bu mevhibenin Allah'tan olduğuna kanaat eden episkoposlar
heyeti, bu kehânetin müminlerin yararına kaleme alınması için kendi
lerine müsaade etmesini rica etmişlerdir. O ana kadar bilgileri hiç ka
leme alınmamıştı.
Ciltler dolusu makaleleri şunlardır:
İman
Fazilet
■ Tövbe
Ölüm
Kıyamet
Diyarbakır felâketleri
Meryemana
Peygamberler
Resüller
Şehitler ve
(Süryani Mar Afram ile Amudî Mar Şam’un hakkındaki Söylevle
rini Manzum şeklinde düzenlemişti. Kâtiplerine (ki onlar 70 kişiydi)
kaleme aldırmıştı. Bu hizmetlerinden ötürü taltiften Rahip papaz olarak
takdis edilerek HAVRAN bölgesinde görevlendirilmişti.
(1) Tarih El-keniset El-süryaniyet El-Antakiye Patrik III. Yakup'a ait C: 2. S: 255,
256, 257
(2) Zekeriye-EI-Fasih C: 2. S: 20
146 —
Süryani ilim Hocalarından Prof, ve Metropolit Suruçlu Yakub’un mezarı
(Meryem ana Kilisesinde)
tu Isidoros tarihi C: 2. S: 12
— 147 —
Çar olmuştu. Bilhassa Urfa ile Diyarbakır ve Arap ülkesi daha fazla ka
yıplar vermişti». Burada bilhassa kayda değer şu hususu belirtelim:
M.S. 503 tarihinde Suruçlu Mar Yakup’un kehânetinin doğruluğunu bi
len AMİDE Metropoliti YUHANNA ŞUAR, bu felâketin vukuundan önce
Diyarbakır’ın zenginlerine şu nasihatlerde bulunmuştu. «Zahireyi stok
etmeyiniz, fakirlere dağıtınız, yesinler. Zira veba ve kıtlığın vukuunda
düşmanlra, şehri abluka altına aldıklraında stoklarınızı kime bırakacak
sınız? Şimdiden satınız ve fakirleri doyurunuz, ki gelecekte düşmana
kısmet olmasın». Diyarbakır zenginlerine sık sık tenbih ve öğütler ve
ren zamanın Metropoliti Yuhanna Şuar; fazilet ve irfan sahibi büyük bir
ruhanî şahsiyetti, gece gündüz Tanrı ibadetinden bıkmaz yılmaz bir
DAHÎ idi. KARTMİN MAR GABRİEL (Deyrulomur) manastırında rahip
olarak takdis edildikten sonra, Metropolitliğe terfian Diyarbakır'a a-
tanmıştı, bu nezih zat Ayin sırasında duada bulunurken, Tanrı meleği
kendisine «yakında Diyarbakır felâketini vuku bulacağını ve fakat bu
felâketten önce bu hayattan göçeceksin, henüz hayatta iken bu halkı
tövbeye davet etmelisin, tenbih ve irşatlarla uyandırmalısın» diye söy
lemiş idi. Meleği ruh gözüyle gören Yuhanna Şuar; bu VAHİY’yi cemaa
tına duyurduktan kısa bir süre sonra hayata gözlerini yummuştu.
Metropolit Yuhanna Şuar, Diyarbakırda katkıda bulunmuş ve bil
hassa DİCLE üzreinde bir köprü (Halen Silvan Köprüsü) inşaasiyle kar
şı sahil de (Silvan yolunda) bugünkü Petrol Arama tesisleri alanında
«Kırkşehitler» kilisesini tesis etmiştir (M.S. 484).
(Yunanı tarihinin 831. M.S. 520) de, İranlılar ordularını toplayarak
Roma ülkelerine karşı harekete geçerek Erminye (Ahlat) ye vardılar.
THEODOSYOPOLİS’i (Erzurum) zaptetmişlerdi. Ve fakat merhamet
göstermişlerdi. Kasım ayının beşinde Amide’ye karşı şiddetli bir hücü-
me girişen İran güçleri, gerekli Lojistik tedbirleri almamış olduğundan
(Ordu kış iklimi şartlarına uygun giydirilmediğinden) pek pejmürde ol
muş, Hatta iklim etkisinden kalan YAYLAR’ın kirişleri gevşemişlerdi.
Keza şehrin mudafileri surların etrafını zincirle sarılı kalın tahtadan ya
pılmış ikinci bir surla çevirmişlerdi. Bu yüzden Mancınıklar tesirli ola
mıyorlardı (I).
Bundan başka etrafındaki Hendeğin üzerine geceleyin kalaslar ko
yan iranlılar bunların üzerini toprakla ötüyorlardı. Keza 500 kişilik tır
manma ekipleriyle (merdiven dayayarak) mücadele ediyorlardı. Bu ara
da bazı Mancınıkları çalıştırarak, surlardan boşluk açılmasına gayret
ediyorlardı. Şehrin mudafileri ise, Reçineyle karışık kirli bir Mayi (su
lu) (BİZANS ATEŞİ) Mancınığın üzerine tökerek ve bir kısmı da bir
(1) Roma İmparatoru Büyük Jüstinyan tarafından tahtadan ve zincirlerle surları kuşa
tılarak .korunması sağlanmıştı.
— 148— ,
. İ • ’ t
’ V • ' . ' .
■I
takım temeller kazarak mancınığın üzerinde durduğu kalasların altına
gizlice ateş veriyorlardı. Altı saat süren mücadele boyunca İranlılar
siperleri geçemeyince İranlılar Hükümdarı olan KOBAD mahcübiyet
içinde kalmıştı. Bilhassa şehrin halkı kendisine karşı yaptıkları hare
ketler onu pek üzmüştü. Hükümdar Kubad, Yerlilerden bir miktar para
verdikleri takdirde oniarı af edeceğini söylemiş, fakat şehir halkı ona
karşı «SENİN, BİZİM BAHÇELERİMİZDEN YİDİĞİN SEBZE ve MEYVA-
LARIN BEDELİNİ İSTEMEK BİZE DÜŞER - ÖDEMEN LAZIM» demekle ha
karette bulunmaları üzerine, Şehrin Hakimi LEVENTİOS ve KURYO'nun
emrindeki müdafilerin bu tutumunu gören Kubad, DiyarbakIrlIların bun
dan böyle afetmiyeceğine and içti.
KUBAD’ın hikâye ettiğine göre : O gece Haz. İSA - MESİH’İ rüyasın
da gördüğünü ve Ona «üçgün sonra bu şehri sana teslim edeceğim,
çünkü bu şehrin halkı daha önce kibir ve gurur göstermişlerdir. Onları
tedip için seni (!) bu sıkıntıya amil olmaktasın» dediğini söylemiştir.
***
Şehrin Batı yönündeki TRİPOGRİN denilen (üç kule) civarındaki
EL-URTİ Yuhanna manastırının rahiplerine ait bir keşif kulesi bulunu
yordu Kulenin karşısındaki düşman ordu gahında TOPAL KARNİK namın
da hileli bir adam vardı. Çok fırtınalı bir gecede, bir şehirli adam, nö
bet bekliyen rahiple ve ziyaret vererek, şaraplar içirir. (Mardindeki ve
bütün Türkiyede bulunan Süryani kadim cemaatının Metropoliti Hanna
Dolapönü’ye göre : «soğuktan korunmak üzere şarap içtiklerini», ileri
sürmektedir.) Serhoşluktan derin uykuya dalan Rahipler yüzünden eşki-
ya.reisi ve çapulcu olan bir kürt, her zamanki adeti üzere şehirden çıkıp
İranlIların öteberisini çalıyordu. O gece de ayni şekilde hareket edince,
Topal Karnik onu görür ve takip eder, O da sura yaklaşarak bu hırsızın
girip çıkmakta olduğu deliği görür. Uykuda olan rahiplerin engel çıka
ramadıklarını anlayan Topal Karnik, İranlIlara haber vererek mrediven-
leri getirip kuleye dayandırarak çıkıp rahipleri öldürürler. Diyarbakır
kumandanı baskının haberi alınca ışıklarla gelir, İranlılar, ışıkları taşı
yan şehirlileri oklarıyle avlarlar. Ve hemen Hükümdar KAVAD (Kudab)
Ordunun bir kısmiyle duvarlara merdivenlerden dayanarak kuleye yük
selirler;'Savunanlar, İranlıları bu kuleye kapattılar ve kuleyi temelin
den yıkmak, iranlıları enkaz altında bırakmak istedilersede, bir gün son
ra İranlılar başka bir yoldan kuleyi yine ele geçirirler. Bu arada diğer ku
leler de ele geçirilir. Şehrin içine girerek kapıları açtırarak SEKSEN BİN
kişiyi öldürdüler. Ancak şehir dışında ve Dicle nehri doğusunda ki :
KIRKŞEHİT KİLİSESİ kurtulmuştu. Bu kilise halkla doluydu. Erzurumda
İltifi mazhar olan ERMENİLER’in VALİ’si bu kiliseyi KUBAT’dan satın
almış dolayısıyle kilise binasını kurtarmıştı.
Diyarbakırdaki İŞGALÇİ’lerin üç gün devameden savaşları durmuş
.— 149 —
tu. Kiliseleri bekliyen İranlı nöbetçiler içerilere girdiklerinde bütün altın
gümüş ve diğer maden ve kıymetli giyim eşyalarını kâmilen kirala ait
olmak üzere kiliseden çıkardılar. Bu arada vaktiyle bu şehrin en zengin
adamı olan AY oğlu İSHAK’tan hediye ve teberrü olarak kiliseye veri
len bütün altın, gümüş ve kıymtli giyim eşyalarını da aldılar, hatta yedi
senelik eski şarapları da kiliseden çıkardılar (x)
Hükümdar KUBAD, bu şarapları görünce teaccüp etti; Kıral, ölü ve
öldürülen’lerin cesetleinin şehir dışına çıkarılıp sayılması hakkında
emir verdi. Şehrin kuzeyinde toplattırılan bu cesetlerin sayısı SEKSEN
BİN’i bulmuştu. Nihayet; Kumandanlardan birisi AMİD'te (Diyarbakır)
bırakıldı ve emrine de üçbin asker verildi. Mevcüt Ganimeti Dicle yo
luyla (Keleklerle) İran'a gönderdi. Halktan sağ kalanlardan da her
On kişi başına bir kişi öldürüldü. Çünkü İranlIlardan olan zayiat çoktu.
Şehre hakim olan LEVANTİOS ile Kurya’ya eski elbiseler giydirdi
ler ve domuz pisliklerini üzerlerine atarak domuzlara bindirdiler,
«İŞTE MEMLEKETİ İYİ İDARE ETMİYENLERİN VE MÜSTEVLİ HÜKÜMDA
RI TAHKİR EDENLERİN (ve ONLARIN YÜZÜNDEN ZİLLETE UĞRIYAN)
HALKIN İDARECİLERİNE BÖYLE MUAMELE EDİLİR», diye çeke çeke so
kaklarda dolaştırıp teşhir edilmişlerdi (I).
«M.S. 473. de Suruçlu Mar Yakup’un Amid’e şehri hakkında yaptığı
kehaneti daha başka tarzda anlatılmaktadır (!. ve 2.) şöyleki:
M.S. 22 Ağustos 503 de Pers (İran) Hükümdarı KAVAD (Kubat)
Romalılarla giriştiği çetin savaşta Mezopotamya şehirlerini ve bu ara
da AHLAT, LİCE ve Miyafarkin'i (Silvan) ele geçirdikten sonra, 5 Ekim
de Amide şehrini abluka altına aldı. Fakat verdiği bir çok zayiat onu
hayal kırıklığına düşürdü, muhasarayı kaldırmak için Amide halkından
tazminat istedi. Şehirliler istediği redettiklerine hükümdar hiddelene-
rek «Ben bu şehri alıncaya kadar ayrılmayacağım» diye andiçti. O gece
İsa Mesih kendisine görünmüş ve üç güne kadar bu şehri kendisine tes
lim edeceğini, çünkü bu şehrin halkının (İsaya Karşı) günah işledikle
rini» söylemişti (!). Bunun üzerine İran hükümdarı daha fazla cesaret
lendi ve dayanmağa azmetti.
Yukarda açıklanan olay, gerek ABULFARAÇ - BARHİBROYO gerek
diğer tarih yazarlarının anlattıklarına göre; üçgün üçgece şehirde kılıç
sallandıktan sonra şehir Valisinin bizzat yaralandığını ve bu felakette
(1) Urfakapı namı diğerle MAR IZURO KAPISI da denilmiştir. Bu kapıda Mar Izuro
namına izafeten bir kilise vardı. Bu kilise ve müştemilâtı oldukça genişti, hatta
Ayinzer'a pınarını da içeriye alıyordu. Ayin - Süryanice Pınar - Çeşme demektir.
Zer’o olmayıp Zeora’dır; Zeora, Aziz Zıoro’nun adıdır. İsim istihalesi olmuş ve
Ayinzere demişlerdir. Bu kilise şimdi SARI-SANDIK diye bilinen ziyaret tür
bedir. Artukoğulları kiliseden ziyarete değiştirmişlerdir ve Urfakapıstnın da adı
nı onlar vermişlerdir.
- \
— 151------'
M EÇHUL URFALININ ESERİNDEN
BİRKAÇ SATIR (*)
DİYARBAKIR’IN GEÇİRDİĞİ
DÖRDÜNCÜ FELÂKET
— 152 —
RAN) tarafından kurulduğunu yazıyorsada, yanılmaktadır. Çünkü Büyük
Türk müverrihi AHMET REFİK'in UMUMİ TARİH'inde(1) ve Filip Hit-
ti'nin LÜBNAN - FİLİSTİN - SÜRİYE tarihinin(2) ve Süryani Kadim asıllı
büyük yazar Abdulfaraç Barhibroyo Grigori’nin Umumi Tarihinde(3) ve
Aday Şir’in Asur ve Keldo tarihinde(4) ve Liharfi Bortır'ın Tarih-EI-Ka-
di madındaki tarihinde (5) görüldüğü üzere Amid'e şehrinin, adı geçen
TIRGAN tarafından kurulmadığını, ancak Birinci Tırgan M.Ö. 69. ve İkin
ci TIGRAN M.Ö. 96. da Büyük Ermenistan hükümdarları iken ve M.Ö.
96’da Küçük Dikran Mezopotamya'ya yaptığı fütuhat sırasında başkent
olmak üzere Yukarı Dicle mıntıkasında Tığranüserte (Miyafarkin)i in
şa ettirdiğini yazmaktadır.
Ahmet Refik’e göre «TIĞRANÜSERTE denilen şehir, bugünkü is
miyle Mardin’e bağlı KIZILTEPE olup eski adı da TEL’ERMEN (Ermeniler
tepesi) idi. Tıgran, bu şehri kurmuş ve kendine merkez seçmişti. Ya
zar Matios’un iddiası tarihî bakımından da yersizdir. Zira ASUR KRALI
SELEMNASSAR’ın (M.Ö. 846-50) de Aramilere karşı bir çok seferler
icra ettiği ve AMİD’e civarında müstemlekeler tesis eylediği; Ahmet
Refik’in umumi tarihinde (C. 1. S. 177) de kayıtlıdır. Diyarbakır’ın Mi
lâttan 850 yıl önce mevcut olduğuna göre M.Ö. 69 - Büyük, 96 Küçük
Tıgran’lar hüküm sürmüş olduğundan onlarla bir ilgisi yoktur. Ve Ma
tios’un yanıldığı sabit olmaktadır.
BÖLÜM: 15
M AR M A TTA (1)
— 153 —
M.S. 359 de PRSlerin EMİRİ SENAHARİP'in oğlu BEHNAM av partisindeki duruşun
şeklini andıran Taplo. Sağda kız kardeşi SAR görülmektedir.
— 154 —
MAR M A T T A Behnab’in kız kardeşi SARA'yı vaftis ederken ve Sağda da Vaftiz
edilmiş BEHNAM görülmektedir.
— 155 —
yaşamakta olan Rahip ve Zahitlerin çoğu baskıdan ötürü hükümdarın
iradesine karşı koydukları gibi ZUKNİN manastırında toplanarak bu ira
deyi redetmek üzere halkı da kendilerine yardıma çağırmayı kararlaş
tırmışlardı. Hükümdarın Diktayı şiddetle uygulamasından dolayı Roma
idaresindeki toprakları terk etmekten başka çare bulamamışlardı. Nino-
va (eski musul) ile İran ve Asur memleketlerinin civarındaki ülkelere
sığınıyorlardı. Zira bu tarihte komşu ülkelerde TEOKRATİK baskı fazla
değildi. Mar Matta da bu kaçanlardan biri olup NİNOVA’ya iltica edreek
ELFOF dağında yerleşmişlerken civarda bir Süryani kadim kabilesi de
vardı. Sonradan bu cemaatın arasına girmeyi tercih etti.
Başarılarından ötürü iğbirara kapılmamak için inzivayı tercih etti
ği gibi kendisine ziyaretçilerden sunulan Armağanlardan sağladığı mad
dî imkânlarla da bir manastır inşa ettirdi.
M.S. 359 da Pers'lerin EMİRİ SENAHARİP’in kızı SARA Cuzzam ha-
taiığına tutulduğu bir sırada ağabeyi BEHNAM bir Av partisinde bu Mar
Matta manastırıyle karşılaşır ve tecrübeli Mar Mattadan kızkardeşi için
yardım sorar. Kısa bir sürede hemşiresinin iyi olduğunu gören Behnam
ve iyileşen Sara, hıristiyanlığı kabul ederler. Babaları, onları öldürdük
ten kısa bir süre sonra SANAHARİP’te Hiristiyanlığı kabul eder ve Mar
Matta’nın manastırını da daha fazla büyütür. Ayrıca Öldürdüğü oğlu
Behnam adına bir manastır inşa ettirerek, halen de mevcüttür.
— 2 —
M AR A K A K
(İranlı esirleri hürriyetlerine kavuşturandır)
(M .S.421)
i n Abulfaraç C: 1. S: 54-55
— 156 —
Irei püskürtmek üzere ilerliyerek ERZUN’a (Ğarzan) ulaştılar. Mağlup
olan Persler 7000 kişi esir vererek doğuya çekildiler.
Bu durumu müşahede eden Diyarbakırlı Episkopos Mar Akak, ru
hanilerini toplayıp ikna ederek kilisenin bütün altın, gümüş ve kıymet
li eşyasını satarak bu esirleri Romalıların elinden çıkarmak, özgürlük
lerine kavuşturmak gayesini güttü. Ve böylelikle bütün esirleri kurtar
mış, giydirmiş, hatırlarını sormuş, tekrar onları İrana BAHREM ŞA H ’a
iâde etmiştir. Bu hamiyeti gören kıral Behrem, bu tutuma hayret etti ve
AKAK'ı bahamahal görmeyi arzu etti. Bu hamiyet karşısında hislenen
Bahrem Şah, M.S. 422 de Romayla barıştı.
Mar Akak, dirayetli, insan sever meziyetlere sahip bir Episko
pos idi. İncilin buyruklarına inanarak dinine mensüp olmayanları dahi
kendi canı gibi severdi. Ruhen mütevazi, her ezileni kayırır marhametli
kalbi vardı. Onun iyi niyetleri arasında yer alan, bu esirleri satın almak,
özgürlüklerine kavuşturmak işlemi bütün meslektaşlarına örnek olmuş
tur.
— 3 —
— 157 —
ır
f
Roma İmparatoru JUSTİN YAN tarafından inşa ettirilen bu kilise halkı
ve kiralın hertürlü ihtiyaçlarına deva olan bir kutsallık izafe edilmişti.
Mar Kuzma’ya izafeten Diyarbakır Lalebey mahallesinde Anasokak
No: 3. de (M.S. 330) tarihinde bir kilise kurulmuştu. Halen beyaz harç
ve muntazam kesilmiş kara taşlarla örülmüş mühkem duvarlarından bir
kısmı kalmış olup kilise sahasında bir mesken (aile için) kurulmuştur.
Bu evlerde oturan aileler hiç iflah olmadıklarını gizlememişlerdir.
«BU BELALARI DURDURMAK İÇİN NE LAZIM SA YA PM A ĞA HAZIR OL
DUKLARINI» söyleyenlere, Hiristiyan dini liderleri bu ailelere «V A K F’-
IN MALI KULLANILAM AZ A N C A K BURAYA; VAKFIN TESİSİNDEKİ SE
BEBE DÖNMEK İLE ÇARE B U LU N ACAĞ I» ifade olunmaktadır.
— 4 —
— 158 —
— 5 —
MAR DİMET
(Tabip)
DiyarbakIrlIdır
(M .S. 410)
— 6 —
MAR DADA
Diyarbakırlıdır
(M .S. 420)
— 7 —
M AR A
Diyarbakır Episkoposu
(M .S. 520)
MARA, Emir Kostantinin oğludur. ETHAT kabilesindendir. Diyar-
bakırda doğmuştur. Geniş imkanlara sahip bir yuvada ilim ve irfana ka
vuşmuş olup Süryaniceden ziyade Yunancada çok ilerlemişti. SLOKİ-
YE’deki MAR TO M A manastırında rahip olmuş fazilet ve şöhreti her
tarafa yayılmış, iffet ve orucu kendisine üstün bir manevi süs vermişti.
Kilise yönetimine bakardı. Antakya Süryani Patriki bir ara sürgündey
ken vekâlet eden MARA, (Miyafarkin (Silvan), EĞİL ve SAM İSAT) Epis-
koposları tarafından Diyarbakır Episkoposluğuna takdis ve tayin edilin-
— 159 —
ce Suruçlu Mar Yakup tarafından yeni görevinden ötürü tebrik edilmiş
tir.
M.S. 520-524 de Roma Bizans İmparatoru JUSTİN YAN tarafından
dini inancındaki değişmezlik dolayısiyle NAPTILAR’ın Başkenti BATRA-
YA sürgüne gönderilmişti. Beraberindeki ablaları (Marta ve İşmuni)
ona Moral takviyesinde bulunuyorlardı. Bu arada arkadaşı KINNESRİN
Manastırı Episkoposu ESİDOROS ile yazarlardan :
a) Mantık biliminde şöhret yapmış olan Diyakos İSTİFAN, b) Z
TO.c) SERCİS. d) Zahit TOMA’dan ibaret bir sürgün ekibi halinde idi
ler. Bir müddet sonra M.S. 524 de Kraliçe (Süryani asıllı Membecli)
THEODORA’nın emri üzerine BATRA’dan İskenderiyeye nakledildiler,
iskenderiyede kaldığı dört yıl içinde tetabbuuna sabırla devam ederek
çok değerli kitapları toplayabilmişti. İlim ve irfan sahiplerine kılavuz
lukta bulunmuş olduğu gibi aşina bulunduğu Yunanca dilinde yazılmış
eserleri mevcuttur. Nihayet M.S. 529 da ölünce diğer arkadaşları da
serbest bırakıldıklarında maiyeti arkânınca Naşı Diyarbakırdaki Mar
ŞİLA kilisesinde toprağa verilmiştir. İskenderiyeden Sürgün ekibinin
ayrıldığı sırada MİDİLLİ Episkoposu Zekeriye, MARA'nın teksir ettiği
Yunanca yazılmış İncilinin aslında Sekizinci Babın (*) bir kısmını he
nüz tercüme etmeden beraberinde alıp M ıdılı’ya götürdüğünü. Mara'nın
hayat tercümesi, Efesli Yuhanna’nın eserinde kayıtlıdır. (!)
— 8—
YUHAN NA EL - EFESİ
Diyarbakırlı
(M.S. 587)
160 —
rahiplerine katılarak buradaki kutsal kitapları tetkike koyulmuştu. Bu
tetkik sonucu geniş kültürü arasında Yunanca ve Süryaniceyi ilerlet
mişti. M.S. 529 yılında TİLLE Metropoliti tarafından başdiyakos olarak
atanmıştı. Müteakiben de rahip olmuştu. Adı geçen EL-URTİ manastı
rının baskıya alınması üzerine rahiplerle beraber kaçmış ve M.S.
530’da tekrar rahiplerle manastıra dönmeleri müsaadesi verildiğinden
Yuhanna diğer manastır ve rahip mağaralarını, inziva yerlerini gezmiş,
inzivacılardan kendisine yarıyan sorularda bulunur tarihî bilgiler top
lardı.
Antakya'ya M.S. 532'de, Mısır'a 534’de, İstanbul’a 535’de, 540,
541'de Mezopotamya'ya; 542'de de tekrar İstanbul’a gittiğinde İmpara
tor Jüstinyen tarafından seçilerek Küçük ASYA şehirlerinden KARİYA,
FRÜGİYE ve LÜDİYE’ye putperestleri hıristiyanlığa davet etmek üzere
görevlendirilmişti.
M.S. 558’de BURUDANLI YAKUP tarafından EFES’de Ortodoks ce
maatına epsikopos olarak takdis ve tayin edilerek gönderilmişti. Efes’i
ve Küçük Asya’yı idare ettiği için O’na Efesli Yuhanna denilmiştir. 29
yıl süresince ruhani reisliğini idame ederken büyük başariyle seksen
bin kişi putperestlikten hıristiyanlığa çevirmiş ve bir rivayete göre de
92 kilise, 10 manastır; diğer bir rivayete göre de 99 kilise, 12 manastır
inşa ettirmiştir. Yardımcısı olan DOTENYOS’u Episkopos olarak KARİ
YE için takdis ve tayin etmişti. M.S. 566'da İskenderiyeli Patrik THEO-
DOSİOS vefat edince, Yuhanna El-Efesi bütün İstanbul ortodokslarına
ve Rum ülkesine Ruhani reis olarak atanmıştı.
M.S. 571'de MELKİT (Şimdiki Rumlar) episkoposları, (Süryani Ka
dim Ortodoks episkoposlarını merkezlerinden uzaklaştırmak için II.
Jüstinyen’i tahriklerinde muvaffak oldular. Dolayısiyle adı geçen Yu
hanna El-Efesi’de bunların arasındaydı. Süryani Episkoposlar bu arada
bir çok cefalar çekmişlerdi. Yuhanna El-Efesi 40 ay dokuz gün ceza
evinde kalmıştı. Ayrıca üç yıldan fazla da nezarete bağlanmıştı. Niha
yet 578 de Hazreti İsa Mesihin doğuş bayramı (Noel) gününde TEBA-
RİOS SEZAR’ın hükümranlığının da ilk yıllarında Yuhanna El-Efesi ile
arkadaşları İstanbuldan uzaklaştırılmıştı.
M.S. 586-87 de Yuhanna, Putperestleri kahredip putlarını kırdır
mak gayreti içinde vefat etmiştir.
Yuhanna El-Efesi üç ciltten ibaret TARİH - Ü L-E FES İ isimli eseri
telif etmiş ve bu tarihi eseri Müverrih KÜRTEM, (M.S. 1853 de) tarafın
dan yayınlanmıştı. İngilizceye de 1860'da Mss. CHEMITH tarafından
çevrilmişti. 1862’de de ŞUNFELDER tarafından Almancaya ve tekrar
BRUÛOS tarafından Almança olarak yayınlanmıştı ayni zamanda da
LATİNCE’ye tercüme edilmiştir.
— 161 — .
Yuhanna El - Efesi çok temkinli ve hakiki bir müverrih olup vak’a-
ları değerlendirir yanlışlığa meydan vermeyen nezih şahsiyetti. Yazı
larında bir çok yunanca terim kullanan bir yazardı. Zira Yunancada ma
hir bir konuşkandı. Burada diğer bütün eserlerini teker teker belirtme
ğe yerimiz yoktur.
— 9—
İBRAHİM E L-E M ED İ
Diyarbakırlı
(M .S. 598)
— 10 —
KİRYAKOS
Diyarbakır Metropoliti
(M .S. 623)
— 162 —
YANORİN
Diyarbakırlı
(M .S. 665)
— 12 —
II. SEVERİYOS
40. Patrik
(M .S. 668 - 680)
III. YOLYANOS
42. Patrik
(M .S. 688 - 809)
— 14 —
EVLİYE THEODOTO
Diyarbakır Metropoliti
(M .S. 698)
Bu Evliye hakkında bilgi edinmek isterken maalesef bir çok araş-
- r - 163 —
tırmalardan sonra netice elde edilemeyince hayal kırıklığı içinde kalın
mıştı. Günün birinde Sayın Tarih Hocası Metropolit Hanna Dolapönü'ye
baş vurulduğunda, THEODOTO’nun hayatı hakkında henüz bir bilgiye
varamadığımızı öğrenen Metropolit Hanna Dolapönü, kitapları arasın
dan 1933 yılının patriklik dergisi Eylül ayının 6. sayısını çıkararak ver
diler. Sevinçle dergiyi inceledik. Dergiden sağladığımız husus özet
olarak aşağıdadır:
«Dergimizi, bazı tarihî yazılarla süslemek arzusuna kapılan bizler,
bu önemli şehirde (Diyarbakır) yetişen kültür ve irfan ricalinin hayat
hikâyeleriyle donatmak istedik. Bu önemli şahsiyetlerden birisi de her
halde ERMİŞ THEODOTO’nun hayat hikâyesidir. Gayret ve nadide me
ziyetleriyle taçlandırmak istediğimiz Theodoto;
1) Bu kiram sahibi Theodoto, fazilet yolunda beşeriyet ve toplu
ma zavallıları mal etmek hususunda sarf ettiği maddi ve manevi geniş
çabalarla kurban ettiği kıymetli hayatını yegâne bir Dürre olarak çağ
daş yüksek şahsiyetlerin kıymetli hayatları arasında telakki edilmiştir.
Bu zatın hayatı; Estrangele tipinde elle yazılmış iki nüshada top
lanmıştı.
Bunlardan birisi gayet nefis olup Mardin Deyruzzafaran manastırı
kütüphanesinde bulunmaktadır. Diğerini de Diyarbakır Meryemana ki
lisesinin kütüphanesindedir. Samisatlı Keşiş-Musikâr Şemun'un el yazı-
siyle kaleme alınmıştır.
2) TİLMAHRALI büyük tarihçi DİYONNOSİOS'un tarihî eserinde
de THEODOTO’nun hayatına değinerek «ZUKİN manastırının rahiplerin
den biri THEODOTO’nun hayatına dair yazmaları bulunduğunu» kaydet
mektedir, cümlesini gördük.
Züht ricalinin güzide adamı THODOTO; Diyarbakır dolaylarındaki
EĞİL ilçesinin İNTHE (dişi) köy halkının ELİ - KİRYAN (okuma gil anla-
mınada) ailesinin çocuğudur. İlk yaşlarında faziletiyle Diyarbakır’da
isim yapmıştı. Kırıkları yapıştırmak, hastalara şifa vermek, kalben me’-
yüs bulunanları teselli etmek ve her derde derman olmak alanına inen
bu zat; TANRI’ya züht yolunda ilerlediği takdirde erişebileceğine ina
narak civarda bulunan kilise ve manastırları da ziyaret etmekle kendi
ne; yarayan olanı seçerdi. Zuknin adındaki manastırda Rahiplreden SE-
VİRE adında züht adamıyla karşı karşıya gelmişti. Bu zat da vaktiyle
KINNESRİN manastırından, adı geçen Zuknin manastırına gelip yerleş
mişti. SEVİRE'den hakiki hidayetin HAK YOLU yayıldığını gören THEO
DOTO, rahip Sevire’ye iltihak ederek onun şakirti olup beraberce
Kınnesrin manastırına gitmişlerdi. Orada rahiplik kisvesini giv-
miş ve bundan sonra Thodoto, öğretmeninin izinde yürümeğe koyul
muştu. Theodoto, dünyayı arkasına atmış bütün maddiyatlardan kendini
sıyırmış, ancak kendi kendine züht yolunu tercih ederek ibadeti beden
— 164 — *
/
eğitiminde toplamış, Allah yolunda cehtederek geniş çabalar göster
mişti. Dargınları barıştırmak rolünü oynamıştı. Mütevaziliğiyle gülmez
yüzleri kolayca yumuşatmasını bilmekte gayet marifetli ve nazikti. Ga
ripleri ve manastıra tevessül edenleri barındırır, çıplakları giydirirdi.'
Hasta olanları ziyaret eder ve hizmetiyle hemen canlandırmakta anla-,
yış ve mahareti pek çoktu. Bazen Fırat kıyısındaki münzevileri mağara
larında ziyaret eder kendisi de itikâfe çekilir halvete geçerdi. Bu kıy
metli ve şayan meziyetlerine vakıf olan ANTAKYA kürsüsünü işgal e-
den patrik, THEODOROS; bu sırada Kınnesrin manastırını kendisine
(Melkit Rumların hücumlarından korkarak) merkez edinmişti. Bu ûlvl
anlayış sahibine kendisi de refakat eder beraberce dua etmeği tercih
ederdi. Üç gün, üç gece oruçlu kaldığı vakitler vardır. Orucunun iftarı
için mukaddes sırları patriğin elinden kabul ettikten sonra iftarını bir
iki bisküi şeklindeki (Berşan) ekmekle sağlardı. Var kuvvetiyle fazile
tin yüksek derecelerine, ibadetin merdiveninden yükselmeyi her an
için en kıymetli ödevlerinden sayardı. Mütevazi hareketiyle bütün ra
hiplerin de hoşuna gider onlara örnek olurdu, hatta «ARAM IZDA BÜ
YÜK BİR PEYGAMBER GÖRÜNM ÜŞTÜR» diye beyanda bulunuyorlardı.
Tanrı, O’nu hastalara şifa verme mevhibesine nail kılmış onun duasiyle
nice hastalar şifa buldukları için herkes hastasını alıp yanına götürür
dü. Hatta sar’a hastalığına yıllarca tutulmuş bir kızı iyi ederken şöhreti
her tarafa yayılmıştı. Memleketin ileri gelenlerinden bir çok hediyeler
le iltifat edilirken hasta çocukları omuzlarda taşır getirir şifalarını alır
sağlam evlerine dönerlerdi. Kabul ettiği hediyeleri manastırda bulunan
lara veya dışarlardan manastıra gelenlere, yoksullara dağıtırdı.
Patrik THEODOROS’un vefatını müteakip üç gün sonra, yani M.S.
667 yılında adı geçen Evliya THEODOTO, mezkûr manastırı terk ederek
yalnız bir mukaddes İNCİL’i bereket için yanına alarak KUDÜS’Ü ziya
ret etmek üzere ayrılınca zengin bir adam hareketine mani olmak is
ter, ancak kısa bir süre sonra bu adam verem hastalığına tutulur, ama-,
na ve tövbeye gelir, malını fakirlere dağıtarak affa mazhar olur.
Theodoto, Sina dağındaki rahipleri ziyaret ettikten sonra Kudüs
şehrini ve kutsal yerlerini de ziyareti sırasında orada da bir çok hasta
ların üzerine Hz. İSA’nın mezarından aldığı topraktan serpmekle has
talar şifa bulurlardı. Kudüs’ten M ısır’a gitmekte iken GEMİ fırtınaya tu
tulur isede, THEODOTO, Allah'ın huzurunda diz çökerek dua eder ve
hemen deniz sükûnet bulur.
Mısır tarafından geçen THEODOTO, İSKİT deniien dağdaki inzivacı-
ları ziyaret etmiş ve aralarında beş yıl kalmıştı. Bu kimselerle onun her-
türlü mücize ve kerametlerine şahit oluyorlardı. Bu her kesin diline
destan olunca Mısır episkoposları onu episkoposluk rütbesine almak
ve memleketlerinde alıkoymak isteyince, bu teklifi kabul etmiyen Theo
- . * t
.— 165 —
doto, sezdirmeden oradan da kaçarak Mardin dağındaki KARKAFTA
(kafatası anlamında) manastırına gelip yerleşmişti. Zahitliğini bu ma
nastırda daha fazla yürüten Theodoto, adeti üzere günde bir kaç manas
tırı ziyaret ile; hepsinde de AYİN icra ederdi. Etrafını saran ziyaretçiler
onun inziva hayatına engel olmalarından çekinen Theodoto, bu diyarı
da terk ederek eski manastırına avdet etmeği kararlaştırmıştı. Eski ma
nastırına geldiğini duyan rahipler büyük bir tezahüratla onu karşılamış
lardı. Bu zat tekrar adeti üzere İnsanî yardımlarını esirgemeden bir de
İSLAM beldesinin hudutlarına Romalı elçilerini görevlendirir ARAP ve
ROMALILAR'ın esirlerinin mübadelesini sağlardı. Bu halinden tarafey
nin sevgisini kazanmıştı.
3 — Diyarbakır metropoliti Aziz TOMA’nın vefat etmesi üzerine
Patrik ve Episkoposlar onu, vefat eden bu metropolitin yerine tayin et
melerine kabulunu istediklerinde Onlarla beraber HARBAS denilen
MAR GEVERGİS manastırına kadar gittikten sonra oradan da KINNIS-
RİN Manastırına varınca yine sezdirmeden kaçıp ARKNİN dağına, ora
dan da KLEVDİYE (Adıyaman) diyarına giderek orada beş yıl kaldıktan
sonra Samisat metropoliti FİLİK SİNOS tarafından çağırılarak, Ona hiç
olmazsa Keşiş olmasını teklif etmişsede red cevabını almıştı. Bu sıra
da Samisat mutesarrifi (Vali) SARCİS, Samisat dolaylarına ve bilhas
sa Theodoto,nun bulunduğu manastıra külliyetli vergi yükliyerek zulum
ve işkencelerle bu haraç (salma) nın ağır yükünü fakir milletten ve yal
nız boğazlarını doyurmakla yetinen rahiplerden toplamağa başlarken,
Valiye de (Kuduse Giderken yolunu kesen gibi) Theodotonun bedddu-
asiyle Cenabı Hak, kötü bir ruh hastalığı verir, bu hastalığın fakirlerin
günahından geldiğini anlayan Vali utanarak bu para salmasını toplamak
tan vazgeçer ve Theodotoya muracatta bulunarak hastalıktan kurtula
bilmişti.
4 — Keza Günah işllyenlerin gizli işledikleri günahı sezen The-
odota; Onların yüzlerine vurmakla utandırarak tövbe etmelerini de sağ
lar ve hepsini iyi insanlar olarak topluma mal ederdi. Kendisiyle Şakirti
Yusuf, Bı'lo ve Filin (Palo olma İhtimali) diyarında ikamet eden hiristi-
yanları ziyareti sırasında bunlara ROMALI zalimlerden biri musallat
olup onları kendi itikadına ve sapık inancına çevirmeğe zorlarken, bu
Evliyanın bedduasına çarpılarak fena derecede hastalanmıştı. Bu ha
reketlerinden pişmanlık duyarak vazgeçtikçe şifayap olmuştu.
Theodoto, bundan sonra Miyafarkin (Silvan) ile SÜFNİLER’in (Li
ce) memleketlerine ve SAVUR ilçesine bağlı KILLİT köyü civarındaki
Mar ABAY manastırına, müteakiben de KARTMİN (Deyrulomür) Mar
Gabriel manastırına gidip orada kısa bir müddet kaldıktan sonra KILLİT
civarındaki MAR ABAY manastırına gider ve bu manastırda bir oda inşa
ederek yerleştiydi.
166 —
Diyarbakır metropoliti ATHANASİOS, Theodoto’nun yanına gidip
döndüğünde. Patrik YOLYANOS II. Ruhani senatosunu toplamağa ikna
ederek Theodoto’yu Diyarbakır metropolitliğine tayini ve takdisi için
celbedilmesinin kararını sağlar, şakirt! Yusuf’la; bu kararı Theodoto’ya
tebliği üzerine, Theodoto karara karşı koymadan Diyarbakır’a gelir, Pat
rik te onu karşılar, şehrin ileri gelenleriyle episkoposlar patriğe gele
rek ezcümle başrahip ŞEMUN’un mümessilliği altında Thodoto’yu met-
ropolitliğe davet ederler ve hemen onun metropolit takdis edilmesini
isterler. Bunun üzerine patrik, kendinin de tasvip ettiği şekilde Theodo
to’ya teklifini yapınca arzu etmesine rağmen, ruhani reisine karşı bir
itaatsizliğinin görülmemesi için teklifi kabul eyler. Bu sırada şehir Va
lisi Theodoto'yu «Güya Romalıların casusudur» diye itham etmiş ve ga
liz sözlerle, hatta dayakla onu tehdit etmişti. Fakat Allah’ın hikmeti bu
zulüm ve ithamlardan ötürü Vali kör olur. Bu darbenin nedenini anlayan
Vali, Theodoto’ya gidip sığınır, günahını itiraf ederek tövbe etmesiyle
de gözleri eskisi gibi açıldığında Theodoto’nun kerametleri hakkındaki
bilgiler, Müslüman ve Hıristiyan hatta putperestler arasında yayılır.
Patrik Yolyanos, Theodoto’yu Diyarbakır metropolitliğine FANTİ-
KOSTİ(1) bayramı gününde takdis ederek merasim sırasında bütün
şehir halkı hıristiyan olan ve olmayanlar hepsi merasime iştirak edip
merasimin ikinci günü, yine bütün halk Theodoto’nun mimberde verdi
ği SEVGİ hakkındaki beliğ nutkunu sabırsızlıkla dinlerler.
5 — Theodoto, yine adetince ibadet ve faziletine itikâf ve züh
ne devam etmekle kendini mükellef tutardı. Theodoto, Metropolitliğin
ASASI (Solican) m eline aldığı zaman ASA’nın ucunu yere değdirmez-
di. Bu ASA ona tevdi edilen cemaatın timsaliydi. «Ben bu yükü taşıma
ğa her ne kadar güçlü ve layik değilsem de bana tevdi edildikten sonra
idare etmek zorundayım» demekle yetiniyordu. Theodoto günde yalnız
bir kere ziyaret kabul ederdi. Hıristiyanı, Müslümanı bir tutar, kalbe
severdi. Arada hiçbir tefrik gözetmeden hüsnü kabulle muamele görür
dü. Herkesin inancına saygı gösterir geniş toleranslı bir şahsiyetti. Se
verek tebessüm ile herkesi karşılar ve davalarına candan ilgi gösterir
di. Geceleri öğrencilerini yanına alıp hastaları ziyaret ederdi, uzaklar
dan gelen fakirlere ve misafirlere rehberlik ve yardım ederdi. Kilise
nin vakfı yalnız bir değirmen ve bir bahçeydi. Bunlardan ve bazı kimse
lerden gelen teberrudan sağladığı imkânlarla bütün bu işleri yürütme
ğe çalışırdı. Atufetli oluşundan herzaman hastaneleri ziyaret ederken
hastalara şifa duasını yapar ve hastaların yüreğini teselli ederdi. Yü
reğinin yumuşaklığından vaiz verirken ağlar ve ağlatırdı.
(1) Fantikosti bayramı; Paskalya bayramından 50 gün sonra gelen Ruhulkudusun bay
ramıdır.
— 167 —
6 — Metropolit Theodoto, Başdiyakosunu çağırır ve «Kâhinlere
(ruhanilere) her çarşamba günü Meryemana namına, cuma günü pey
gamberler, şehitler, resüller ve ruhani pederlerin namına, cumartesi
günleri münzevi ve ölülerin ruhlarına, pazar günleri ise devamlı olarak
bütün kiliselerde Rab İsa Mesihin kiyamı namına UMUMİ olarak Ayin
icra etmelerinin** tenbihini yapıyordu. Bütün cemaatın kiliseye gelme
sini emrediyordu. Bilhassa pazar günleri hiçbir kimsenin kiliseden ge
ri kalmasını istemiyordu. Şan ve şöhreti her tarafa yayılmış doğrulu
ğundan hiç kimse şüphe etmiyordu. Zülumla uğraşanı hiç destekle
mezdi. Bilhassa Doğu Valiliğini idare eden EMİR, Theodoto’nun beddua
sını almamak için hiç bir hıristiyanın hakkını zayi etmez ve hukuku te
cavüz etmezdi, edeni de cezalandırırdı. Cadde ve sokaklarda dolaşan
serseriler, rezaletle uğraşan kimseler, kendi kendilerine gelip önünde
eğilir itirafta bulunurlardı, uysallaşırlardı.
Theodoto, gittikçe yaşlanıyordu, artık idareden aciz kaldığını an
layınca da halkı çağırır ve kendi ilk manastırına gitme zamanı geldiğini
onlara tebliğ eder, Büyük Kiyam bayramı (Paskalya) dolayısiyle bütün
cemaata hitaben «İSA MESİH’in MEZARDAN kalktığı hakkında» gayet
beliğ bir vaizde bulunur, bütün cemaatı onu dikkatle dinler herkes ağ
lamaya başlar; bitirdikten sonra ruhaniler tarafından merasimle, ruhi
nağmelerle ilahilerle okuya okuya O’nu makamına oturturlar. O günkü
ziyafette herkes yiyip içti. Manastırına çekilme zamanının geldiğini bil
dirirken vasiyetlerini yazılı olarak vekillerine tevdi eder ve halkın teş-
yiiyle şehirden uzaklaşır.
7 — Metropolit Theodoto, KINNESRİN manastırına yaklaşınca bü
tün rahipler ve manastır sakinleri büyük tezahüratla onu kabul ederler,
sevinen halk, ruhani reislerine bir daha kavuşmalarından ötürü etrafın
da toplandılar. Resul Mar Torna nın kilisesinde oturması için rahipler
den rica eden Theodoto, her ne kadar burasını kendine ikametgâh tah
sis ettiyse de ziyaretçilerden yakayı kurtaramıyacağını anlayınca ma
nastırda oturanların rızası olmadan oradan da çıkıp URFA ve SURUÇ
bölgesine yöneldiğini duyan Urfa episkoposu, O’nu büyük bir memnu
niyetle karşılar ve bütün Rum cemaatının ileri gelenleri onu ziyaret et
mekten kendilerini alamamışlardı. Karşılayanlara hayır ve dua okuduk
tan sonra DERİK mıntıkasında bulunan GALİŞ-CALŞİ denilen Mar Da-
niel manastırından geçer, doğru SAVUR'a bağlı KILLİT köyündeki Mar
ABAY manastırına gelip yerleştiği haberini alan Mardin, DARA ve TO-
RABİDİN (Midyat havalisi) mıntıkalarının ileri gelenleri ziyaretine gel
mişlerdi. (Ziyaretine gelenler arasında HASANKEYİF eyaletinin hal
kı da vardır). Kıllit köyünde bir manastır inşa ederek DARA Emiri ona
bir çok yardımlarda bulunarak bu manastırın içinde Meryemana namına
da bir kilise yaptırdı. Bundan sonra yedi ay süresince mide ağrısından
— 168 —
ızdırap çeken Theodoto, vücudunun bir tarafı felç olup geniş kerametler
sahibi olan ve TELMÜZLET’te ikamet eden zahit AMUDİ MAR TOMA’ya
haber salarak, kendisi için dua etmesini rica etmiş ve ondan sonra ken
di el yazısiyle yazdığı vasiyatnamesinin, şakirti olan Yusuf’a tevdi ede
rek «Ben vefat ettikten sonra, istersen bu manastırında kal, istersen
de gönlünün çektiği yere gitmekte hürsün» der. Ayrıca manastırın sa
kinlerini etrafına toplayarak onlara «Daima İsa Mesih’in sevgisi içinde
kardeşçe geçininiz, dünya malına meyletmeyiniz, yekdiğerinin aleyhin
de bulunmayınız» der. Şakirtini çağırıp, kendisini Mehrabe kadar taşı
masını söyler. Mehrabı öptükten sonra, devamlı olarak beraberinde bu
lundurduğu AZİZLER’in kemiklerinin küçücük sandığını şakirtine teslim
edip bu kemiklerin hatırasına her yıl Eylül ayının 20. günü anma töreni
yapmalarını da tenbih ettikten sonra şu fani hayata (Yunanî: 1009,
M.S. 698) de gözlerini yummuştu.
8 — Bu tarihte Patrik II. Yolyanos, Dara metopoliti Cebrail, Diy
bakır Metropoliti Matta, Mardin Metropoliti SERCİS ve Torabidin Met
ropoliti AHO, Miyafarkin (Silvan) Episkoposu İLİYA’mn huzuruyla ma
nastırındaki mezarına tevdi edilmiştir.
Theodoto’nun ölümünün anma günü gerek HAYRON oğluna ait Kl-
UNDAR kitabında gerekse Torabidin mıntıkasının ZAZ köyü kilisesinin
(Aziz’lerin hayat tercümesi) kitabında mukaddes kilisede ölüm gününü
her yıl anma günü olarak Eylülün 20'ci günü kabul edildiği ve yedinci
yüzyılın Azizleri arasına alındığı kaydedilmektedir.
— 15 —
III. TO M A
Diyarbakırlı
(M .S. 713)
TOMA; Urfalı Yabup’un çağdaşıdır. Urfalı Yakup, III. Torna hakkın
da kültür ricalinden Persli rahip Haron’dan sonra gelen kişi diye bah
seder. Ayrıca Torna için Hz. İsa Mesih’in doğduğu yere kadar MECUSİ-
LERE rehberlikte bir yıldız gibi yol göstermişti, diye de ilâve eder.
M.S. 680’de Diyarbakır’a episkopos atanan TOMA M.S. 713’de ve
fat etmiştir.
Zukneyinli tarihçi; III Torna için «Diyarbakır Metropoliti, zamanının
en ünlü metropulitlerindedir» diye takdir etmiştir.
— 169 —
— 16 —
ATANOS
Diyarbakırlı
(M .S. 700)
— 17 —
YU H AN N A ŞUŞAN OĞLU
Patriktir
(1058-1063-1072)
— 170 —
Şuşanoğlu, mahir bir hattat olmakla beraber birçok eserler telif
etmiştir. Mar Afram ve Mar İshak’a ait Maymarlarmı (Kafiyeli söylev
ler) toplayarak kocaman ciltlere sığdırmış, Mar İshak'ın söylevlerini
kısımlara ayırarak yaymak üzere tefsirlerini de yapmıştır. MELKİT
RUMLARI’m tenkit eden geniş bir söylev vererek İMAN DÜSTÜRÜ’ne
beş adet broşür eklemiş ve ERMENİ KATOLİKOS'una yazdığı geniş bir
mektubunda da «Kilisenin kanunlarına aykırı, Ermeni cemaatının hoşu
na gidecek tarzdaki hareketleri benimsediği için örf ve adetlerini mak
bul bulmadığını» tenkit ederek ayni zamanda ikinci bir yazısiyle de
M.S. 1065- 1069’da Ermeni Katolikos'u KRİKOR’a yazdığı tenkitleriyle
şöhret bulan Yuhanna Şuşanoğlu, kendi eseri olarak iki cilt LİTORCİ’yi
(ayin kitabı) telif etmişti. Bir cildinde «Ey sevgi membaı ve salâhın
pınarı Tanrı» başlığı ile konuya girmektedir. Diğer cilt ise henüz ele
geçmemiştir. Bir de Vaftiz’e ait on sahifelik bir broşür vardı. Keza İsa
Mesih’in doğuş bayramından önceki pazara ait yedi adet Hissay (Mü-
nacat) kitabı. Bir de Mar SEVERİYOS bayramının sabahına ait ve bü
yük Oruc’un ilk çarşamba sabahına ve yine büyük Orucun 4, 5. haftala
rının cuma günlerine ait. Afetlerin önlenmesine dair olan. Zeytin dalla
rının ŞAÂNÎ pazarının birinci devresine ait. Malatya’da M.S. 1058’de
vuku bulan felâketi hakkında yazdığı şiir dibaceleri (Önsöz ile) ve Mid
yat ilçesinin HAH köylüsü ve Metropoliti SARGİS'in kendisine tensip
ettiği gayet üslüplü Suruçlu Mar Yakup'u öven dibacesinde M.S.
1483’de «Aydınlığıyla her tarafı aydınlatan ey berrak nur Yeşu (İSA)».
Dört büyük fasiküle sığdırmış kasidesiyle birlikte daha bir çok yazılar
yazmıştır. Bilhassa KIPTILAR’ın Patriği HRİSTODOLOS (Abdulmesih)in
Süryani Kadimlerin KIDDAS(*) a kattıkları TUZ, MAYA, Zeytinyağı’nın
usulü yanlış olduğunu, ayıpladığından, Yuhanna Şuşanoğlu’nun Kıptı
Patriğine vermiş olduğu oldukça geniş ve acı cevabıyla susturmuş-
tur. (1)
— 18 —
VIII. ATHANASİOS
(Patriklik Makamının Diyarbakırdan Mardine Nakli)
70’nci Patrik
(M .S. 1139-1166)
— 19 —
— 172 — l
kaça ancak HALASYUR (Basiliyos) manastırına sığınarak kurtulabil
mişti. Burada Maraş'ın bu felâketini kaleme alarak uzun ve üç ciltlik
MERSİYESİ’ni yazmıştı.(3)
Türkler bu olaydan haberdar olunca geldiler, Maraş’ın ve dolayla
rının Süryani hıristiyanlara şefkat ve merhametle muamele gördüler.
Ermenilerin elinden kaçabilen kaçmış Türklere sığınmıştı. Türkler, he
men mağdur Süryanilerin evlerini, bağ ve bahçelerini, tarlalarını vere
rek gereken maddî yardımları da Süryanilerden esirgemiyorlardı. Bar-
salibi Yakup ise Türklerin gösterdikleri bu İnsanî anlayışı öğrenince
kendisi de tekrar merkezi olan Maraş’a dönmüş ve Türkler tarafından
üstün bir liyakatla karşılanarak bütün ihtiyacını temin edip eskisi gibi
görevine başlamış olduğu da kayıtlıdır.(1)
BARSALİBİ YAKUP; M.S. 1167 yılında Patrik Büyük Mihayel tara
fından naklen Diyarbakır Meryemana kilisesinin tamirsiz kalan kısımla
rını tamir ettirmek üzere gönderilmiş ve bu hizmeti başarınca Patriğin
teveccühünü kazanarak Diyarbakır Metropolitliğine temelli olarak atan
mıştı. Bu görevine devam ederken bilim alanlarını genişletmiş, yanın
da bulunan kâtibi Şammas İBRAHİM ondan feyiz almış ve kendisi de
yardımcılarına Barsalibi'nin fikirlerini telkin etmişti.
Barsalibi Yakup M.S. 20 Kasım 1171’de vefat edince aziz cesedi
Büyük Meryemana kilisesindeki mezarına tevdi edilmiştir.
Mezarı: Meryemana kilise kısmının Çan kulesinin altındaki kapı
nın sağında ve cemaatın Mum yaktıkları yerde, kahverengi iki mermer
taşların altındadır. Kapı duvarına oturulmuş beyaz mermer üzerindeki
kabartma HAÇ resmi çaprazları arasında Süryani ESTRANGELE tipin
deki yazısıyle «BARSALİBİ'nin MESKENİ’dir» diye bir de yazıt vardır.
— 20 —
IX. ATHANASİOS (Diyarbakırlı)
71. Patrik
(M .S. 1199-1207)
— 173 —
\
kamsız kalarak NUSAYBİN ile MARDİN arasındaki DARA kasabasında
bulunan DAYRO DHEVORE (Beyazların manastırı) ismiyle anılan ma
nastıra çekilmişti.
— 21 —
YU H A N N A DAVUT
Eplskopos
DiyarbakIrlI
(M .S. 1203)
— 174 —
/
/
— 22 —
ABULFARAÇ
DiyarbakIrlI
(M .S. 1206)
— 23 —
MİNE
Diyarbakır Metropoliti
Tabiptir
(M .S. 1222)
— 24 —
YUSUF GARİPOĞLU
Diyarbakır Metropoliti
(M .S. 1375)
175 —
— 25 —
f YUSUF oğlu SABAT (ŞA B A T)
Djyarbakırlı
(M .S. 1352)
— 26 —
— 27 —
KEŞİŞ ŞEMUN
Diyarbakırlı
(M .S. 1450)
— 176 —
— 28 —
PATRİK ABDUNNUR
(M .S. 1653)
Patrik ABDULMESİH
95. Patrik
(M .S. 1670-1686)
— 177 —
•— 30 —
Patrik ŞÜKRULLAH
(M .S. 1674-1745)
Mardin’de doğmuştur. Patrik İSHAK'ın vefatını müteakip Patriklik
makamına terfiini ve takdisini kararlaştıran ruhani senatosunun ara
sında; Diyarbakır Metropoliti ATHANASİOS ARSLAN da vardı. Şükrul-
lah’ın Diyarbakır’a olan faydalı hizmetleri arasında;
1) M .S. 1724 yılında Diyarbakır’a gelen Patrik Şürullah, ruhanileri
ni Senatoya davet eder Onlara «İMAN KARARI »m tesbit ettirir ve ya
yımlatır.
2) M.S. 1725’de yine Diyarbakır civarındaki KITIRBIL köyünün MAR
TOMA kilisesinin hukukunu tesbit ederek kilise ruhanilerinin ve ce
maat ileri gelenlerinden sekiz kişinin oy birliğiyle kiliseyi; o zamanın
yüklediği salmalardan kurtarmıştı.
3) M.S. 1729'da da köy ruhanilerini toplayarak kilisenin vakıf gelir
lerini tesbit edip buna sahip çıkmalarını tenbih eylediği gibi:
5) Bu gelirlerden ruhanilerin dinî hizmetlerine karşılık ücretinin
verilmesini sağladı.
«Patrik çoğunlukla vakitlerini Diyarbakır’da kilisede geçirdiğini»
bahsetmektedir.
6) M.S. 1734’de Diyarbakır civarındaki KANKIRT-MAR İLİYE kilise
sini inşa ettirmesindeki büyük gayreti inkâr edilemez. Kilisenin müşte
milatını tamir ettirmiş ve Batı yönünde bulunan su çeşmesini kilise ta
rafına çevirterek kiliseye su sağlamıştı.
6) 1714'den 1728 tarihine kadar Diyarbakır KELDANİ cemaatına
patriklik eden YUSUF MARAVGİ adındaki Patrik, LATİN BATRİYE'lerin
mezhebine mensup oluşundan dolayı Süryani ve Keldani cemaatları a-
rasında fitne ve fesat tohumunu ektiiğinden, Patrik Şükrullah onu hü
kümete şikâyet edip cezaevine attırdığını ve oradan da sürgün ettirdi
ğini, sürülen Patriğin Roma’dan, sürgünden döndüğünde gelip Şükrul-
lah’tan özür dileyerek yaptıklarına pişman olduğunu itiraf etmiş ve afe-
dilmiştir. 1731 yılında Roma’dan avdet eden Keldani Patriği Yusuf Ma-
ravgi: 1741 yılına kadar Diyarbakır’da vazife gördükten sonra 1759’da
vefat etmişti.
7) Patrik Şükrullah, kiliseyi 23 yıl, 57 gün tedvir ettikten sonra
1745 yılının Eylül ayının 15. Pazar günü Diyarbakır’da vefat edip Kudüs
Metropoliti Grigorios TOMA tarafından cenaze merasimi icra olunarak
nezih naşı RUMKAPI (Urfakapı) arkasındaki ruhani mezarlığına, Pat
rik I. Abdulmesih in mezarının da bitişiğine gömülmüştü. Mezarın üze
rinde şu kitabe vardır: «Meşakkat dolu bu âlemden göçedip nimet âle
mine varan rahmetli Patrik Şükrullah - Yunanî tirihi 2056. - M.S. 1745
EEylül 15!de Allah rahmet eylesin Am in» diye yazılmıştır. Bu mezarlık
— 178 —
ta gerek Patrik III. Cercis, gerekse Patrik Abdulmesih I. gömülüydü,
bu ise üçüncüsü olmuştur. Zamanın hükümdarları bu gibi ruhanilerin
kilisede gömülmelerine müsaade etmedikleri için Diyarbakır - Urfakapı
arkasındaki umumi mezarlığa gömülmeleri zorunluğu doğmuştu.
Patrik Şükrullah, birçok kiliseler inşa ve tamir ettikten başka Dey-
ruzzafaran'da:
9) Meyron yağını takdis etmiştir. M.S. 1728. (Diyrabakırlı) Ra
Abdunnur kendi el yazısıyle yazdığı BÜYÜK İNCİL kitabı merhumun ru
huna ithaf etmişti.
10) Patrik Şükrullah, 2 Mafiryan (Patrik Mülhaki), 15 Metropolit
takdis ve nasbeylemiştir.
11) Patrik Şükrullah, M.S. 1728’de Deyruzzafaran manastırının
KUBBELİ ve KÜRSÜ kilisesini ve Mehraplarını da onarmıştır.(l)
— 31 —
GRİGORİOS EYYÜP
Diyarbakırlı
(M.S. 1714-1740)
(1) Kudüs'teki Mar Markos kilisesi: Hz. İsa ile Oniki Şakirtlerinin son geceki yemeK
yedikleri ODA'dır. Bu oda Şakirt ve İncil yazarlarından MARKOS'un evidir, O'nun
adına izafe edilmiştir. Halen Süryanilerin kilisesidir, HIRİSTİYANLIK âleminde
bütün kiliselerin İLKİ (Annesi) dir. Bundan da Süryanilerin Hıristiyanlığa ilk ina
nan kişiler olduğu bellidir.
— 180 —
MELKİ manastırında rahiplik silkine girmiş ve 1700'de keşiş olarak
memleketleri gezerek ezcümle İstanbul, Roma ve Paris'e kadar
varmış bu seyahatini bitirdikten sonra tekrar Deyruzzafaran manastı
rına dönmüştür. Dolayısiyle Deyruzzafaran manastırının doğusuna dü
şen dağın zirvesindeki Mar Yakup kilisesinde yerleşerek, M.S. 1722’de
inzivaya çekilmişti. 1655 yılında vefatına kadar bu yeri terketmeyen
rahip Abdunnur; Süryani lisanındaki vukufiyetine binaen:
a) Barsalibi’ye ait İNCİL tefsirlerini
b) ELTHO DHUL ELON (her sebebin sebebi) adındaki kitabı
c) MUŞE BAR KİFO (Taşoğlu Musa) nın FERDEVS (Cennet) adın
daki kitabını
d) Meleklerin rütbelerine dair olan kitabını Arapçaya tercümesi.
Rahip Abdunnur: tercümesi orta halli olmakla beraber itinalı bir
hattattı. (1)
Ve «Hıristiyanlıkta Eğitim» (talim Mesihi) adlı eseriyle meşhur
dur. Bu kitap 1889’da Deyruzzafaran matbaasında yayıma çıkarılmış
tır. (2)
— 35 —
Patrik IV. CERCİS
100. Patrik
(M .S. 1768-1781)
TAKLAP (1)
TAKLAB CETVELİ
1r— •' —
TA k XV -.vvrM'ca ‘*i„- -
W '
TAKLAElli 'k&CVA ü -İ D
İŞİjÇiea.- V 1 I; Omou Cj?ac iWıyvusul kesti Şe*i
Fayrami kayranı Bayramı fj
231
- 1370 * ŞahUt i. İbLij'ı Hazini* Arsilk i
$ cA İ3 22 1 25 *
1971 (tfUun)
Ocak 5- 14 24 1» •• ■ P
(X) Dört yılda bir Şubatın 29 gün oluşu, Taklab hesabı, Şemsi iken Mi
ladî hesap üzerine değiştirme lâzım gelirse 13 gün ilâve edildiği
takdirde bugünkü hesabı bulmuş olacağız.
37 —
Rahip GEVERGİS
DiyarbakIrlI
Nahiye merkezi olan Basibrin köyünde 120 aileli bir Süryani Ka
dim cemaatı vardır. Buradaki kiliseye MAR DODO ismi verilmiştir. Ay
rica gayrifaal 25 kilise vardır, isimleri şunlardır:
— 184 —
/-
Süryani Kadim Patriği III. İlyas Şakir
(Hindistan'daki Süryani cemaatini ziyareti esnasında)
— 38 —
— 185 —
f
1923 yılında T. C. Devletinin ilk Büyük Millet Meclisinin açılış duasını yapan
Büyük ATATÜRK üyelerle birlikte görülüyor.
— 186 —
ATATÜRK un Sivas’tan Ankara’ya teşrifleri sırasında Süryani cemaatı Patriği Iğnatiyos
III. Ilyas ve Büyük M illet Meclisi üyeleri tarafından Ankara garında karşılanırken.
— 187 —
kıf işlerini Padişah nezdinde hallettikten sonra 8 Temmuz 1922 tarihin
de Beyrut, Kudüs ve dolayısiyle yine Şam, Homs, Halep ve hatta bir
ara Ankara'yı ziyaret etmiştir. Bu tarihte Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı MUSTAFA KEMAL PAŞA'yı bizzat ziyaret edip Büyük Millet
Meclisinin ilk açılış töreninde Mustafa Kemal Paşayla beraber bulu
narak; resim çektirmiş ve halen bu resim kıymetli bir armağan yük
sek bir hatıra olarak Mardin Metropolitliğinde ve Deyruzzafaran ma
nastırında Patriklik makamını süslemektedir. Patrik III. İlyas’ın Ankara
Garında ATATÜRK’Ü karşılayışında beraber alman resimle tesbit edil
miştir. Süryani Kadim Patriği lil. İlyas’m Millî Mücadele yıllarında müs
tevlilere karşı bu yurdun evlâdı olarak takındığı mücadeleci tavır, M illî
Mücadelenin ULU ÖNDERİ YÜCE ATATÜRK tarafından takdir edilmiş
tir. (1)
Bu mutlu ziyaret ve görevi bitiren III. İlyas, 19 Mayıs 1923 tarihin
de Ankara'dan Mardin’e avdet edip büyük bir merasimle şehre Müslim
ve Gayrı-müslim cemaatları tarafından karşılanmıştı.
Patrik III. İlyas, 1925 yılının sonunda Haleb'e gitmiştir. 7 Aralık
1925’de Mar Afram namı altında bir kilise takdis etmiş ve yukarda adı
geçen SURİYE METROPOLİT’i AFRAM BARSAVM'a tevdi etmişti. Dola-
yısiyle Kudüs'ü ziyaret ederek BEYTLAHIM (Hz. İSA'nın doğduğu ma
ğarada) kilise inşa ettirmiş ve bu sırada HİKMET DERGİSİ’ni de yeni
den yayıma başlattıydı.
Aralık 1925'de Lübnan’da ZAHLE şehrine gelen Patrik III. İlyas
mülhakatın Metropoliti Afram'ı yanına alarak Zahle’de inşa ettirdiği k i
liseyi takdis ettikten sonra yardımcılığına da Kudüs Metropoliti GRİ-
GORİOS CEBRAEL ve Metropolit KORİLLOS MİHAYEL’le birlikte Musul
mıntıkısının durumlarını bir düzene koymak üzere gidince; Musul yakı
nındaki MAR MATTA manastırında patriklik makamına yakışır bir ma
kam odası inşa ettirerek ikametine tahsis eylemişti.
1930 yılının Ekim ayında adı geçen Mar Matta manastırında ruhani
kongresini taplayarak HİNDİSTAN'ın MİLİBAR ülkelerini ziyaret etme
kararını alan Patrik III. İlyas 1931 yılı Şubat ayında Hindistan’a doğru
yönelmişken dolayısiyle IRAK KRALI I. FAYSAL’ı ziyaret edip orada
İngiltere Kralını temsil eden LORD İRVİN’i ve Hindistan’daki TRAVEN-
KÖR ve KÜŞİN hükümdarlarım da ziyaret etmişti. Bu zevattan ayrı ay
rı kıymetli liyakat nişanlarla, altın madalyalarla taltif edilmişti ve ora
dan MİLİBAR ÜLKESİNE büyük merasimle girmişti.
Bu ülkede mevcut iki Süryani cemaatı arasında 20 yıldanberi doğ
muş olan şiddetli ihtilafı halletmek üzere iken 31 Ocak Rumî ve 13 Şu-
— 188 —
\
bat 1932 Miladî tarihinde Cumar
tesi günü öğle sularında, bir kalp
krizi neticesinde Patrik İli. İlyas
fanî hayata gözlerini yummuştur.
Patrik III. İlyas’ın bıraktığı Şa-
kir ailesinden kardeşi oğlu halen
hayatta olan CEMİL ALKAN’dır. Bu
münasebetle Cemil Alkan'dan da
bir lahza bahsetmek gerekir:
Cemil Alkan; Mardlnspor'un
yayımında 28 yıl çalışmış, Beden
Terbiyesi Futbol Ajanlığını, Mar-
dinspor genel kayıt âmirliğini yap
mıştır. Bundan başka, Kızılay mer
kez muhasipliğini de yapmıştır. C.
Alkan, 1945'de Mardin Valisi Cavit
Kınay tarafından Vilâyet Beden Ter
biyesi kâtipliğine resmen memur a-
Patrik ili. İlyas’ın yeğeni tanmıştı.
CEMİL ALKAN C. Alkan, Kilise Yönetim Kuru
lunda Vakıflar işlerine bakmış 128
parça vakıfın gayrimenkulleriyle Deyruzzafaran’ın ve buna bağlı ori ki
liseyi de mahkemece cemaatın adına tescil ettirmiştir.
C. Alkan; Galatasaray Lisesinden mezundur. Türkçe, Arapça, Fran
sızca lisanlarını iyi derecede bilir, zeki, aydın ve atılgan bir vatanper
verdir. Ticaretle meşgul olmasından ötürü İstanbul’a yerleşmiştir. Her
kesi candan sever ve karınca kararınca herkese hizmet etmesini se
ven bir şahsiyettir.
P. III. İlyas’ın cenaze merasimine katılan binlerce kişiden başka,
Hindistan'da bulunan ve Süryani Patrikliğine bağlı olan Metropolit YOL-
YOS İLYAS, Metropolit Athanesios BULUŞ (Angamalı ve Küşin Metro
politi) Mar Matta, Metropolit Yuhanna İKLİMİS, Kütin Metropoliti Di-
yonnosios Mihayel, Ken'anîler Metropoliti Diyoskoros Toma’dan müte
şekkil bulunan ruhani kurulu tarafından cenazesi kaldırılarak, TOMBON
merkezine bağlı OMOLLOR kıtasındaki Mar ESTEPHANOS kilisesinde
gömülmüştür.
Patrik III. İlyas, 64 yıl 3 ay ömür yaşamıştır. Bundan 15 yılını Pat
rik görevinde geçirmiştir. Üç kez Kudüs Mar Markos kilisesinde, iki ke
re Mardin Deyruzzafaran’ında ve bir defa da MUSUL Meryemana kilise
sinde toplamı altı defa MEYRONYAGI takdis eylemiştir. Bu arada aşa
ğıda adları görülen 10 Metropolit’te takdis etmişti:
— 189 —
Patrik MI. İlyas’ın Hindistan’da bulunan türbesi
— 190 —
6) Midyat ve Torabidin Metropolitliğine Timathaos Torna Araş
1 Ekim 1923
7) Kütin (Milibar - Hindistan’da) Diyonnosiyos Mihael 12 Ekim
1926
8) Ken’anlılara (Hindistan’da) Metropolit (?) 11 Ekim 1926
9) Patriklik yardımcılığına Metropolit Mihayel Korillos 11 Ekim
1926
10) Kândinat (Hindistan’da) Metropolit Avegin Temathaos 2 Ma
yıs 1927(1).
HATIRA-İ ZİYARET :
\
— 39 —
DİYONNOSİOS ABDUNNUR
Diyarbakır Metropoliti
(M .S. 1851 -1933)
— 192 —
1933'de Diyarbakır Metropoliti Abdunnur Efendi
— 193 —
Diyarbakır Metropoliti Abdunnur Ef’ı'n cenazesi kürsüde, merasimi idare eden Midyat
Metropoliti Timatous Turna Araş ok işaretiyle gösterilmiştir.
— 194 —
ne binaen Mardin’in Deyuzzafaran manastırına getirilip cenazesi, Mid
yat ve Torabidin Metropoliti TEMETHAOS TOMA ARAŞ tarafından tö
renle mezarına tevdi olunmuştur.
Metropolit Abdunnur, Diyarbakır Metropolitliği görevinde bulun
duğu süre zarfında İNCİLİN EMİRLERİNE uyarak TÜRKİYE CUMHURİYE
Tİ Devlet ve Hükümetine sevgiden gelen bir sadakat ve bağlılıkla lâyik
bir vatandaş numunesi olmuştur. Devlet ve hükümet ricali Onu çok se
ver ve takdir ederdi. Hükümet dairelerinde hatırı sayılır aynızamanda
Diyarbakır İl İdare MECLİSİ’nin bir üyesi idi. Şeyh Sait isyanında Diyar
bakır hükümetine büyük yardımları olmuş ve bu sayede daha fazla tak
dir edilerek «TÜRK DOSTU» diye övünür, O da Türklüğüyle övünür-
dü.
Abdunnur, Süryanice ve Türkçe ilmi ve dillerine pek iyi dereceyle
vakıf olup Ermeniceyi hiç sevmez ve Ermenice konuşanı tokatlar ica
bında cazalandırırdı. Abdunnur ilim ve eğitime pek aşina olduğu için
Dinî, Felsefî, Tarihî ve daha bir çok nadide kitaplarını Diyarbakır Mer-
yemana kilisesinin kütüphanesine eklemiş ve bugün için onların bir
kısmı mevcut isede bir kısmı da bu kütüphaneden tartışılabilir sebep
lerle eksilmiştir.
Metropolit Abdunnur, millet, cemaat ve kilisesine pek sadık,
gayretkeş, fakirleri çok kayıran, yetimlere babalık yapan, hiddet ve asa
bi mizaçlı, dürüst bir ruhani idi. Doğruluktan ayrılmaz ve fakat Davar
ve Hayvanı çok sever ve beslerdi. Vilâyete (İl İdare Kuruluna) iştirak
etmek üzere gittiği sırada BOZ eşeğiyle giderdi. Bazen sokak çocukları
veya haylazlar «PAPAZ, PAPAZ» diye bağırdıklarında eşeğinden atlar
bastonuyla onları kovalardı. «Haydi köpekler» derdi. Bunu gören bü
yükler, sözüne hoşlanır ve onu gülerek karşılıyorlardı.
Metropolitliği sırasında Meryemana kilisesi çok neşeli günler ge
çirmiş olmakla beraber Türkçe, Süryanice, Arapça, Fransızca okutan
okullara sahipti. Bir çok Türk öğrencisini yetiştirmiş bir kilisedir. Bu za
tın vefatından sonra kiliseye bir çok menkul ve gayri menkul mallar,
kitaplar, altın ve gümüş haçlar, ayin giyim eşyalarını bırakmıştır. Bu
gün de «Bu mal Abdunnur efendinindir» diye anılmaktadır.
— 40 —
DAVU T M ADAS
Diyarbakır Metropoliti
— 195 —
V
zılmıştır» kaydına rastlandı. Ayni yazının bir bölümünde de «Diyarba
kırlı Rahip BİŞARE»den de bahsedilmekteydi.
— 41 —
NAUM FAİK
Diyarbakırlı Başdiyakos
(1868-1930)
Naum Faik; İlyas Palah’ın oğlu
olup 1868’de Diyarbakır’da doğmuş
veorada Süryani lisanım pek iyi de
recede öğrenmiş, Farsça ve Türkçe
lisanında da gayet iyi bir üslüple
konuşur, yazar ve telifler yapardı.
1889'da Başdiyakos rütbesine terfi
ettirilerek 20 yıl memleketinde ve
Meryemana kilisesinde Süryanice
ve Türkçe öğretmenliğini yapmıştır.
Ondan sonra 1912 yılında New
York’a gitmiş ve 1930 yılının Şubat
ayının beşinci gününde orada vefat
etmiştir.
Naum Faik Palah, Süryani ve
Müziğinin kurucularındandır. Sür
yani lisanının kıymettini bilen ve
bu lisanın ölmemesi için büyük ça
balar harcayan bir gayretkeşti. Öğ
retmenliğini özellikle Süryanice lisanının terakkisine harcayan vatan
sever, iyi bir şair ve edebiyatçı aydın kişiydi. Farsça’dan tercümeleri
arasında ÖMER HAYYAM'ın RUBAİLER'inden 20 beyt zikre değer. Me
zopotamya’ya dair kıymetli bir ENŞÜDE (şiir) telif edip Türkçe ve Arap
ça olmak üzere birçok derlemeleri de vardır.
Naum Faik, Süryaniceyi her tarafa yaymak için özel dergi ve Sürya
nice günlük ilmî ve edebî gazetesini yazar ve. yayardı. Matematik ve
Geometri ile Coğrafya ve Tarih dallarında geniş bilgisi vardı. Kendisi
nin söylediği NOTA'yla nadide kasideleri bugün için dahi kiliselerde
şevkle okunmaktadır. (1)
(1) Lülümenthür S: 582. ve Urfa doğumlu Lübnan'da mukim ABROHOM NURO (My
Tour-Kruhyo dil) namındaki 1967'de telif edip yaydığı eserinde C: 1. S: 176’da
Naum Faik'den sitayişle bahseder
196 —
NAUM FAİK PALAH’IN YEĞENİ LÜTFÜ PALAH HAKKINDA
BİRKAÇ SÖZ
— 42 —
FİLİKSİNOS YU H AN N A DOLAPÖNÜ
Mardinli Metropolit
(1885 -1969)
(Bütün Türkiye'deki Ruhani Reisi idi)
— 197 —
Tarih Hocası Süryani Kadim Metropoliti.
Hanna Dolapönü Çalışma sırasında
rak vermiş ve hemen manastıra giderek tercih ettiği itikâf ve inziva ha
yatına sevinerek girmiştir.
1908 yılında Ruhbanlık silkine ilk adımını atan H. Dolapönü seve
seve bu silki idame ettirerek 1912 yılına kadar 4 yıl ibadet yerinden dı
şarı çıkmamıştır. Bu arada bilgisini bu ibadethanede takviye etmeğe
çalışmıştır. Yine bu süre içinde ancak birkaç kez onu ziyaret edebilmiş
sevinçle İncil'in buyruklarına göre validesini kabul etmişti. Bu süreden
sonra Patrik III. İlyas tarafından zorlanarak mağarasından alınmış ra
hip arkadaşlarının arasına katılmıştı. Manastırda kendisine yedi görev
verilerek bu görevleri liyakatla ifa eden H. Dolapönü bütün arkadaşları
arasında sevilir bir şahsiyet olarak tanınmıştı. Namazlarına devam e-
derken: 1) Öğretmenlik, 2) Manastır kâtipliği, 3) Kitap tashihi ve teli
fi, 4) Matbaacılık, 5) Mültecilerin iaşe müdürlüğü, 6) Rahiplerin ve
manastırda çalışanların ayakkaplarını tamir etmek, 7) Kütüphanecilik
gibi görevleri yapmıştır.
1916’da kendini tamamiyle kültüre vermişti. 1919’da Patriklik
sekreterliğine getirilerek Patrik III. İlyas’ın refakatiyle Adana, Halep,
Beyrut şehirleri ziyaret etmişti. Beyrut’ta kurulan bir yetimhanenin te
— 198 —
mel taşını bizzat kendisi atmıştır. Aynı yılda bu geziden dönerek tekrar
Patrik III. İlyas’la beaber Süriye'nin Homs şehrini ve dolaylarındaki köy
leri gezerek nihayet Kudüs’ü de ziyaret etmişti. Kutsal yerleri ziyaret
ettikten sonra tekrar Adana’ya dönmüş dinî tedrisatın Adana’da ilerlet
mek üzere Süryanice bir ilkokul kurmuştu. Bu okulda birçok öğrenci ye
tişmiş ve (bugün Amerika’da Süryani Metropoliti olan ve bu yıl ikinci
kez olarak Türkiye'yi ziyaret eden Metropolit YEŞU SAMUEL) de bun
lardan biridir. Nihayet tekrar merkezi ŞEYDE manastırına avdet etmiş
ti. 1919 yılından 1947 yılına kadar Başrahip olarak atanmıştı. Mardin il
merkezinde bulunan KIRKŞEHİT kilisesinde patrikhaneyi idare edecek
kabiliyeti haiz olan Başrahip Hanna Dolapönü, Patrik III. İlyas vefat e-
dince patriklik vekâletini Türk topraklarında yürütmüştür.
1919’dan 1947 yılına kadar gelip geçmiş yıllar boyunca zaman ve
zeminin temin ettiği değişikliklerden ötürü Deyruzzafaran manastırı
Patrik ve Metropolitlerden boşalınca Mardin bölgesini ve manastırın;
hatta bütün Türkiye’de bulunan Süryani Kadim cemaatının ruhani idare
sine bakan yegâne Başrahip H. Dolapönü olmuştu. Bu zat gerek yurt içi
gerek yurt dışındaki idari, siyasî şahısların teveccühünü kazanmıştı.
Suriye’de bulunan ve muvakkat yerleşen Süryani Patrikhanesi ve haşi
yesi tarafından fazlasiyle sevilen Başrahip H. Dolapönü'ye Mardin Sür
yani cemaatı tarafından 1947'de düzenlenen bir mazbatayla Patrik I. Af-
ram’a sunularak tercihen Başrahiplikten Türkiye Metropolitliğine tak
dis ve tayin edilmişti.
Hakiki bir din adamı olan H. Dolapönü’nün ölümüyle yeri kolay dol
durulamayacak bir boşluk hisolunmuştur.
2 Ekim 1969 tarihinde Pazar günü vefat eden Metropolit Hanna D
lapönü'nün ölüm haberi her tarafa yayılınca Türkiye Cumhuriyeti Hü
kümeti anlayış göstererek hudut kapılarını serbest bırakarak ŞAM’daki
Süryani Patriği III. Yakup, Süriye - Hasece Metropoliti Estathaos Kirya-
kos, Kamışlı Horeptskoposu Melke ve Kamışlı Papazları İsa Numah ile
Sam’an Makdisi İlyas, Süriye’nin Amuda, Derbesiye, Ras-EI-Ayin Papaz-
lariyle Süriye uyruklu 1500 kişiye yakın Nusaybin hudut kapısından ge
çerek Mardin il merkezinde vefat eden M. H. Dolapönü’nün cenaze me
rasimine iştirak etmişlerdir. Bu arada Türk topraklarının şehirlerinde
bulunan bütün Süryani Kadim, Süryani Katolik, Protestan, Ermeni ce
maatlarının heyet halinde Mardin ilinin 5 Km. mesafesinde bulunan
Deyruzzafaran manastırına akın ederek Mardin’deki oteller şöyle dur
sun banyolarda bile gelen ziyaretçilere yer kalmamıştı.
Bu merasime iştirak eden Hıristiyan unsurlardan başka bilhassa
Mardin ilinin askeri ve mülki idarecilerinin ve İslâm cemaatının bu me
rasime iştirakları Süryani Kadim Patriği III. Yakup ve Süryani cvemaatı-
— 199 —
nın yüreklerini fethetrr,iştir. Bu geniş toleransa karşı Türk Devletine
en samimi şükran ve memnuniyetler iletilmiştir.
Metropolit Hanna Dolapönü’nün bildiği Süryanice. Arapça. Türkçe
ve Fransızca lisanlardır.
Metropolit Hanna Dolapönü'nün telif ettiği eserleri:
1) Namaza dair Cennan-EI-Naim isimli kitabı 1909
2) Tövbe, itiraf ve tenavül’e dair irşat kitabı 1909
3) Amosoğlu Levinin beyanat kitabı 1927
4) Şefaat hakkında ki kitabı 1929
5) Burudanlı Yakubun hayatı H. Kitabı 1936
6) Şahsi meziyetler hakkında ki kitabı 1929
7) Ruhi taziye H. kitabı 1936
8) Meşhur Kadınlar H. El - Iktab isimli kitabı 1950
9) Kıddas Kitabı (ayin Hakkında) Mısırda bastırmıştır 1952
10) Kutsal Sırlar H. Kitabı 1954
11) Hidaye (kanun) kitabı 1954
— 200 —
\
— 201 —
11) Genel Senatoların Onikinci yüzyıla kadar kanun ve düstürleri
12) Kahinlerin Arapça namaz kitabı
— 43 —
Afrim Bilgiç; Midyat ilçesine bağlı BATİ köyünde 1881 ’de doğmuş
tur. Ayni köyden Keşiş NORE ile Meryem’den doğmadır. Ruhanilikten
önceki evliliği üç yıl sürmüştür.
7 Mayıs 1910da Süryani Patriği II. Abdulmesih’in daveti üzer
Midyat Mar Şarbil manastırında Keferzi köylü CERCİS YAVNO ile bir
likte papazlık rütbesine te rfi’en takdis edilmiştir.
202 —
Madyat Tur - Abidin Episkoposu
A FRAM BİLGİÇ
— 203 —
EPİSKOPOS AFRAM BİLGİÇ’İN TAKDİS VE TERFİ
ETTİĞİ RUHANİLER ADEDİ
Toplam 49 kişi
Bunlardan başka: yeni veya tamir edilmiş yedi kilise'takdis ederek
hizmete geçirmiş, altı defa Zeytin yağı takdis etmiştir.
1940’da askerlik hizmetine dair bir Maymar (Kafiyeli) kitabı telif
etmiştir.
A. Bilgiç, halen 79 yaşında olup üç kez ruhani senato toplantıla
rına:
a) 1952'de keidisinin takdis ve terfii hasebiyle
b) 1954’de Papaz Aziz Günel'le
c) Patrik I. Afram’ın vefatından ötürü III. Yakup’un patrikliğe seçi
mi dolayısiyle
d) Mayron Yağı’nın takdisinde bulunmak maksadiyle katılmıştır.
MEZİYETLERİ
— 44 —
NUM AN AYDIN
Horepiskopos
(1943 ....)
204 —
Midyat Çevresinin Episkoposluk yardımcılığını yapan
N UM AN A YD IN
— 205 —
taşlardan ve betondan, c) Yeniden üç Mehrap ve bir Vaftiz mahallini,
d) Kilisenin içi kâmilen Restorasyonomi, e) Kilise avlusuna giriş ka
pısının çevresini, f) Avlu içinde bir ilkokul binasını, g) Kilise bakıcı
odalarını, h) Elektirk ile bütün-kiliseyi aydınlanması uğurunda yeniden
ilâveler, tamirler yaptırmıştır. Bu inşaat faaliyetini gören diğer meslek
taşları da onun izinde harekete geçmişlerdir.
ARAPÇADAN SÜRYANİCEYE
ÇEVİRDİĞİ KİTAPLAR
— 206 —
keze bağlı bütün köylerin cemaat ve ruhanilerini yönettiği gibi Reisi
olan Episkopostan da çok tutulup takdir edilmektedir .
N. Aydın; Midyattaki Devlet okularına yakından ilgi gösterdiği va-
kidir, bu bakımdan da Okul dernek başkanlığında bir kaç yıl kalmıştır,
başkanlığı süresince bu okullara büyük yararlıkta bulunduğundan Mülki,
adlî ve Askeri idarecilerinden takdir kazanmıştır.
BÖLÜM : 16
— 208 —
I
Sayı Adı Tarih ve Düşünceler
— 210 —
Sayı Âdı Tarih ve Düşünceler
— 211 —
Sayı Adı Tarih ve Düşünceler
— 212 —
Sayı Adı Tarih ve Düşünceler
— 213 —
105 İyavennis Herat (M.S. ...) Diyarbakırlıdır ve Afganistan Metro
politidir. C: 4/7 S: 212
106 Bitris (M.S. 1000) Diyarbakırlıdır ve Arzun Metropolitidir. C:
4/7 S: 212
107 II. Temathaos (M.S. 1080) Diyarbakırlıdır ve Kudüs Metropoliti
dir. C: 4/7 S: 212
108 İyavennis (M.S. 1198) Diyarbakırlıdır ve Homs Metropolitidir.
C: 4/7 S: 212
109 Abdulezel (M.S. 1640) Diyarbakırlıdır ve Kudüs Metropolitidir.
C: 4/7 S: 212
110 Yeşu Kamşeoğlu II. (M.S. 1662) Diyarbakırlıdır ve Diyarbakır
Metropolitidir. C: 4/7 S: 212
111 İyavennis Torna (M.S. 1730- 1752) Diyarbakırlıdır ve seyyar gö
revli Metropolit. C: 9/7 S: 195
112 Grigorios Abdullahat (M.S. 1731) Diyarbakırlıdır ve Kudüs Met
ropolitidir. C:4/7 S: 212
113 Yuhanna Şammas Şahin (M.S. 1740- 1755) Diyarbakırlıdır ve
Diyarbakır Metropolitidir. C: 9/7 S: 265
114 Grigorios Eyyup (M.S. 1740) Diyarbakırlıdır ve Gerger Metropo
litidir C: 4/7 S: 212
115 Grigorios Torna (M.S. 1752) Diyarbakırlıdır ve Şam Metropoliti
dir. C: 4/7 S: 212
116 Torna Kıtırbıllı (M.S. 1770) Diyarbakırlıdır ve Diyarbakır Metro
politidir. C: 9/7 S: 196
117 Diyonnosios Yakup (M.S. 1798) Diyarbakırlıdır ve Diyarbakır
Metropolitidir C: 4/7 S: 212
118 İyavennis Yeldo (M.S. 1824) Diyarbakırlıdır ve Diyarbakır Met
ropolitidir. C: 4/7 S: 212
119 Grigorios Gevergis (M.S. 1866) Diyarbakırlıdır ve Diyarbakıı
Episkoposudur. C: 4/7 S: 212.
BÖLÜM : 17
— 214 —
İGNATİOS URFAU GEVERGİS (rahmetli patrik Abdulmesih'in kardeşi
oğludur) ve Ortadoğu patrik mülhaki Mafiryan BASİLİYOS AZAR ve
Uzakdoğu ülkelerinin yine patrik mülhaki Mafiryan BASİLİYOS ŞÜK-
RÜLLAH, ki bütün Hindistan ve Milibar’ı idare edendir, Kudüs Metropo
liti Mar Griğoriyos Cercis, Şam Episkoposu Mar Griğoriyos Torna, Ha-
besli Mar Musa manastırının Metropoliti Diyoskoros Sarohan ve Urfa
Metropoliti Siveriyos Abdullahat, Mardin ve Deyruzzafaran Metropoliti
Musullu Korillos Gevergis, Beşiri Mar Kuryakos manastırının Metropo
liti Griğoriyos Boğos, Malatya'nın Mar Abhay manastırının Metropoliti
Korillos Farcullah, Cizre Metropoliti Diyoskoros Şükrullah ve Metropo
lit Athanasios Abdulkerim ve Episkopos Korillos Rızkallah ve Maden
Metropoliti Diyonnosiyos Yusuf’un günlerinde yazılmıştır.
Bu tarihteki Meryemana kilisesinin ruhanilerinin adlarını yazıyoruz
1— Bu İncil kitabını yazan KU- 21— Keşiş Sarohan
SURAN’I Horepiskopos YE- 22— Keşiş İliye
şum, 23— Arhidiyakon (Diyakoslar
Bu kitabın yazılmasına dela Reisi) İliye
let eden Horepiskopos AB- 24— Arhidiyakon Yakup
DUNNUR, ki bütün masraf 25— Arhidiyakon Abdullahat
larını kendisi ödemiş ve ba 26— Arhidiyakon Kavmi
bası ASLAN, anası HAVVA 27— Şammas (Baş diyakos)
nın ruhlarına ithaf etmiştir. Sefer
3— Hori Murat Can 28— Şammas Yakup
4— Hori Torna 29— Şammas Yakup
5— Hori Şükrü 30— Şammas Yakup
6— Keşiş Abdullahat 31— Şammas Hanna
7— Keşiş Aslan 32— Şammas Torna
8— Keşiş Davut 33— Şammas Torna
9— Keşiş Zekeriya 34— Şammas Emirşah
10— Keşiş Hanna 35— Şammas Emmanuil
11— Keşiş Abdullahat 36— Şammas İbrahim
12— Keşiş Abdulmesih 37— Şammas İbrahim
13— Keşiş Barsavm 38— Şammas İbrahim
14— Keşiş İliye 39— Şammas Eşaye
15— Abdullahat 40— Şammas Hanna
16— Keşiş İshak 41— Şammas Hanna
17— Keşiş Yakup 42— Şammas Abdullahat
18— Keşiş Yeşu 43— Şammas Abdi
19— Keşiş İshak 44— Şammas Yakup
20— Keşiş Şükrü 45— Şammas Kavmi
— 215 —
46— Şammas Yeşu 59— Kardeşi Hovaca Eremye
47— Şammas Sarohan 60— Öğretmen Eremya
48— Şammas İbrahim El-Sayığ
49— Şammas Ağacan 61— Öğretmen Mesut
50— Öğretmen Yakup Heşmi 62— Mıkdesi Şahin
51— Öğretmen Yakup Ağacan 63— Mıkdesi Abdullahat
52— Öğretmen Abdulmesih 64— Mıkdesi Yeşu
53— Öğretmen Hanna El-Sayığı 65— Hovaca İshak
54— Öğretmen Torna (kerdeşi) 66— Hovaca İshak Fethi
55— Öğretmen Gevergis 67— Hovaca Fethullah
56— Öğretmen Abdullahat 68— Hovaca Eremya
57— Öğretmen Hıdırşah 69— Hovaca Mıkdesi Esat
58— Öğretmen Mirza 70— Hovaca İshak (kardeşidir)
»Ben bu kitabı yazan YEŞU, Babam NAMİ, Anam ALARİYE ve bü
tün ölülerime dua etmenizi rica ediyorum.
2 No.’da kayıtlı Incil'in tecdit edilmiş tarihçesi:
«İşbu Mukaddes İncil kitabı, rahmetli SAOR Melkün oğlu Horepis-
kopos Torna Kıtırbıllı eliyle tecdit edilerek, sayın Metropolitimiz Mar
Griğoriyos Gevergis günlerinde ve (Yunanî 2156, Miladî 1845) yılında
tecdit edilmiştir».
İkinci kez tecditde:
Patrik Yunan günlerinde (Yunanî 2129. Miladî 1818) Aralık ayının
8’nci günündedir.
— 216 —
I
8— Keşiş Nami
9— Keşiş Abdullahat <
10— Keşiş Abdullahat
11— Keşiş Abdullahat
12— Şammas Zekeriye, ve daha yüzden fazla baş diyakos ve diyakos-
lar vardırki isimlerini yazmağa lüzum görmedik.
>
BÜYÜK ORUCA AİT FANKİTH KİTABINDA YAZILI BULUNAN
RUHANİLERİN ADLARI
— 217 —
Kıtırbıllı Horepiskopos Toma’nın Kamış kalemiyle yazılmıştır. Bu tarih
teki Meryemana kilisesinde Ruhani hizmette bulunan şunlardır:
1— Horepiskopos Aslan 14— Keşiş Yakup
2— Horepiskopos Abdunnur 15— Keşiş Şükrallah
3— Horepiskopos Muratşah 16— Keşiş İliye
4— Horepiskopos Hanna 17— Keşiş İshak
5— Horepiskopos Abdullahat 18— Keşiş Mesut
6— Horepiskopos Torna 19— Keşiş İshak
7— Horepiskopos Şükrallah 20— Şidyak İliye
8— Keşiş Davut 21— Şammas Torna
9— Keşiş Zekeriya 22— Keşiş Eşaye
10— Keşiş Barsavm 23^- Şammas İbrahim
11— Keşiş İliye 24— Şammas Sefer
12— Keşiş Abdullahat 25— Şammas Yakup
13— Keşiş İshak
— 218 — t
23— Baş Diyakos Abdullah 35— Şammas Tadaris
28— Şammas Abdullahat 36— Şammas Murat Can
29— Şammas Ruhi Can 37— Şammas Yakup
30— Şammas Mirze 38— Şammas İbrahim
31— Şammas Cercis 39— Şammas Abdi
32— Şammas Yusuf 40— Şammas Eramya
33— Şammas Yeşu 41— Şammas Kiryakos
34— Şammas Barsavm
ve daha alt dereceli yüzden Diyakoslar bulunmaktadır».
— 219 —
I
— 220 —
dilmiştir. (Bu zat Kudüs Metropoliti Mar Griğoriyos Bişare'nin kardeşi
dir). Diyakosların çokluğundan isimlerini yazmağa imkân bulamayınca,
yukarıda adları yazılı kişilerin yazılmasiyle iktifa ediyoruz».
Yukarıda isimlerini verdiğimiz; bu kitapları tetkik ederken bu mik
tardaki kalabalık ruhanilerin isimlerine tesadüf edildiğine göre, acaba
kilise kütüphanesinin tümü tetkik edilecek olursa daha nice kesif bir
sayıya varabileceğimiz hatırda tutulmalıdır.
— 221 —
Müellif 9’ınci asırda yazılı İncili tetkik ediyor.
(1) Çanı çalan ve kilisenin kandillerini yakan, temizliğine bakan kişiye SAOR denir.
— 222 —
BÖLÜM : 18
SÜRYANİ KADİMLERİN HIRİSTİYANLIĞI KABUL ETTİKLERİ (M.S. 38)
TARİHİNDEN ZAM ANIM IZA (1969) KADAR GELEN PATRİKLERİN
İSİM VE GÖREV TARİHLERİNİ GÖSTEREN ÇİZELGEDİR
(Bu çizelge halen Mardin - Deyruzzafaran manastırı kitaplığındaki
Patrikler listesinden aktarılmıştır).
Sıra Patriğin Adı Görev
No. Tarihi Düşünceler
1— Şemun Fetros M.S. 37-67
(Sen Piyer)
2— Afodios 67-79
3— İğnatios Elnurani 79-127
4— İron 107-127
5— Kornilios 127-140
6— İros Odos 140-156
7— Theofilos 1. 157-172
8— Maksimyanos 172-190
9— Srafiyon 190-211
10— Esklifiyadis 211-223
11— Filatos 223-226
12— Zbinos 226-236
13— Baböle 237-244
14— Fabiyos 244-251
15— Dimitriyanos 251-259
16— Buluş I. Samsatlı 259-271
17— Domenos 271-281
18— Timiyos 281-291
19— Korilos 291-302
20— Turanos 302-313
21— Bitaliyos 313-319
22— Filocanios 319-324
23— Estathaos 324-340 Bizansılılar tarafından sür
gün edilmiştir.
24— Bulinos 340-360
25— Ulaliyos 331-333
26— Orfaniyos 333-334
27— Filakilos 334-342
28— İstifanos 342-344 BizanslIlar tarafından tayin
29— Levantios 344-357 edildikleri için meşru sayı-
30— Udeksiyos 358-359 lamadılar
31— Militos Milatios 360-361
32— Hanyas 361-362
33— Bolinos II. 362-388
34— Oğris 388-393
— 223 —
35— Lukiforos /
36— Uziyos
37— Flabiyanos I. 381-416
38— Farforiyos 416-418
39— Aleksandros 418-426
Meşru sayılmayanlardan
40— Thevodotos 428- 429
41— Yuhanna I. 429-441
42— Dominos II. 441-449
43— Maksimos 449-460
44— Fetros II. (Kassar) 467-500
45— Basil 456-458
46— Afak (Akak) 458-459
47— Martur 460-467 BizanslIlar tarafından tayin
48— Yolyan 471-475 edildiklerinden meşru sa
49— İstifanos 478-481 yılmamışlardır.
50— İstifanos II. 481- 482
51— Klevidos 482- 485
52— Fladiyos 501-508
53— Flabiyanos II. 508-512
54— Silveriyos I. (Büyük) 512-542
55— Yuhanna II. 636-649
56— Favle I.
57— Afroniyos
58— Bladiyos
59— Afrem (Amidli) Gayri meşru
60— Rumaniyos I.
61— Griğoriyos
62— Anastasiyos II.
63— Sarkis (Sercis) (Tille) 544-547
64— Favli (Karagil) II. 567-575
65— Anıstasiyos I.
66— Fetra (Kalonikli) III. 577-591
67— Yolyane II. 591-595
68— Atanasiyos (Deveçi) 595-635
69— Yuhanna III.
70— Thevodora I. 649-667
71— Sevire Meşke oğlu II. 668-684
72— Athanasiyos Beledi II. 684-687
73— Yolyana III. 688-708
74— İlyas I. 709-724
75— Athanasiyos III. 724-739
76— İyavennis IV. Yuhanna III. 739-755
77— İshak (Amedli) 755-759 Gayri meşru
78— Athanasiyos IV. (Sendeli) 755-759
79— Gevergi 759-790
80— Davut (Amedli)
81— Yusuf (Amedli) I. 790-792
82— Kiryakos (Tagritli) 793-817
83— Diyonnosiyos (Telmah- 818-844
ralı)
84— Yuhanna IV. 847-874
85— İğnatiyos II. 878-883
86— Thevodosiyos Romanos 887-895
87— Diyonnosiyos II. 897-909
88— Yuhanna V. 910-922
89— Basiliyos I. 923-935
90— Yuhanna VI. 936-954
91— İyavennis 1. 954-957 1
92— Diyonnosiyos III. 958-961
93— İbrahim (Amedli) 962-963
94— Yuhanna VII. 965-986
gö- Athanasiyos IV. 987-1003
(Salahlı)
ge— Yuhanna Abdon VIII. 1004-1031 Mezarı Diyarbakır'da
97— Diyonnosiyos IV. 1032-1042
98— Yuhanna IX. 1048-1057 Yuhanna Abdunoğlunun
ğenidir.
99— Athanasiyos VI. 1058-1063
100— Yuhanna Şuşanoğlu X. 1064-1073
101— Basiliyos III. 1074-1076
102— Yuhanna Simando XI. 1086-1088
103— Diyonnosiyos Laazar V. 1077-1079
104— İyavennis II.
105— Diyonnosiyos Mar- 1088-1090
kos VI.
106— Athanasiyos Abul- 1090-1129
faraç VII.
107— Yuhanna XII. 1129-1137
108— Athanasiyos Yeşu VIII. 1139-1166
109— Mihayel Rabo 1166-1199
(Büyük) 1.
110— Athanasiyos Saliba IX. 1199-1207
111— Mihayel II. (Küçük)
112— Yuhanna Yeşu XIII. 1208-1220 Hattat -
\
— 226 —
N
146— İğnatiyos Şükrullah II. 1722-1745 Mardinli
147— İğnatiyos Gevergis 1745-1768 !! •
Urfalı
148— İğnatiyos Gevergis 1786-1781
Musullu
149— İğnatiyos Matios 1782-1817 Mihayel ve Behnam bera
Mardinli berinde (*)
150— İğnatiyos Behnam
Musullu
151— İğnatiyos Yuhanna
Musullu
152— İğnatiyos IV. Gevergis 1818-1836
Halepli
153— İğnatiyos II. İlyas 1838-1847
Musullu
154— İğnatiyos II. Yakup 1847-1871
Mardinli
155— İğnatiyos IX. Fetros 1872-1894
Musullu
156— İğnatiyos II. Abdul- 1895-1905
mesih
157— İğnatiyos II. Abdullah 1906-1915
158— İğnatiyos III. İlyas 1917-1932 Atatürk’ün dostu
159— İğnatiyos I. Afram 1933-1957 Büyük Bilgin
160— İğnatiyos III. Yakup 1957-...... Şimdiki Patrik
Musullu
m
Meşru ve Gayrı meşru Patriklik hakkında bir açıklama:
a) Meşru Patriklik: Mer’i bir ruhaniler Senatosu kararıyle iktidara
getirilen patriğe meşrü Patrik denilir.
b) Gayrî meşru Patrik: İster Süryani kadim mezhebinden olsun ve
ister Süryani kadim mezhebinden olmayan, bir hiristiyan mezhebinden
olsun; zamanın siyasî iktidarının isteği üzerine patriklik görevine (adı-
geçen Süryani cemaatı’nın Senatosunun onayına mazhar olmadan ikti
dara) getirilen bir patriğe gayrîmeşru patrik denilir.
c) Yukardaki cetvelde görülen 160 patriğin 119-u meşru, 41 -i de
gayrimeşrudur.
(*) 132 ve 149 sıralarda görülen iki patrik, cemaatlarının senatolarınca gerskli oyu
kazanamamış ve uzayan seçim sonunda ihtilf halledilinceye kadar yürütülmüş
çift patrikli müstesna bir devirdir. Asıl olan Nimetullah ve Matios’dur.
9 * *
— 227 —
/
EL’AN YA ŞAM AK TA OLAN SÜRYANİ
KADİM TOPLUM UNUN DÜNYADAKİ PATRİK,
MÜLHAK, NAİB ve METROPOLİTLERİN İSİM
ÜLKE ve MERKEZLERİNİ GÖSTEREN ÇİZELGEDİR.
BÖLÜM : 19
— 228 —
mızda adı geçen Mar Matta (bu manastırda yetişmiş, kâhin ve rahip ol
muştur, (s: 154- 155 bk.), bu manastırda ikameti sıralarında Roma İm
paratoru julyanos bu manastıra musallat olup fazla tehdit ve zulümle
rinden rahipler kaçmak zorunda kalmışlardı. (Mar Matta ile arkadaşları
Zakkây, İbrahim, Daniel, Sarcis ve Ziuro rahiplerle kaçarak NİNOVA
(eski Musul) diyarında bir dağın (Elfof dağı) mağaralarına sığınmıştı.
Burada bir süre kaldıktan sonra Mar Matta kendi namına izafeten bü
yük bir manastır inşa etmişti. Bugüne kadar Mar Matta manastırı faal
durumda olup Süryani cemaatının bir Metropolitlik merkezidir).
Zuknin manastırında Süryani patriklerinden I. İyavennis (M.S.
755) yetişmiş olup ayrıca 14 Episkopos daha yetişmiştir. Ayni zaman
da epey bir süre manastır, Süryanilerin patriklik merkezi olmuş Malat
ya'dan sonra ve Diyarbakır'dan önce bu merkeziyeti içine alan Zuknin
manastırı, BizanslIların tethişine uğramıştı. Nihayet Süryani mer
kezi Diyarbakır’dan da Mardin - Deyruzzafaran manastırına geçmişti ve
burada tutunabilmişti.
Zuknin manastırında kıymetli eserler vardı. X. yüzyılın sonuna ka
dar mamur kalmıştır (1).
3 — KANKIRT KÖYÜNDE PEYGAMBER MAR İLİYA MANASTIRI
(Namıdiğer Karakilise):
Diyarbakır dolaylarında bulunan Kankırt manastırı. Peygamber İli-
ya’nın namına izafeten inşa edilmiştir. XI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar
yazılmış (gelip geçirdiği müsbet veya menfi tesirlerini) eserlerden a-
şağıdaki bilgi derlenmiştir:
Büyük tarihçi Patrik I. Afram Barsavm'ın yazdığı Lülümenthür a-
dındaki tarihi eserinde (Manastır ve kiliseler) bölümünden:
«Bu manastır eskidir, Diyarbakır’ın Güney batısında ve 8 km. me
safede geniş bir tepede kurulmuştur. Kankırt köyü ile Çanakçı kö
yü arasındadır. Çoğunlukla «KANKIRT MANASTIRI» diye anılmaktadır.
Kankırt köyü ise; Diyarbakır'dan iki saat uzaklıkta ve manastırdan ya
rım saatlik mesafeyle doğuya düşüyor. İçinde gayet hoş sulu bir çeşme
bulunmaktadır. Bu köyün halkı Süryani Kadim cemaatındandır. Köy nu-
fusu Birinci Cihan Savaşına kadar yüz aileden ibaretti. Burada hiçbir
Süryani ailesi kalmamıştır. Mülkiyet hepsi Müslüman cemaatına geç
miştir. Müverrih Mechül Urfalı, bu manastır hakkında, eserinde (1)
bize şu bilgiyi vermektedir:
«Antakya Süryani Patriği Diyarbakırlı Athanasiyos VI. tarafından
(M.S. 1090-1129) bu manastırı II. yüzyılın ikinci yarısında Kankırt’ta
inşa edilmiştir». Biz bunu zayıf bir delil olarak kabul etmekteyiz. Zira;
— 230 —
çiyle Diyarbakır İdare Âmirinden Patriği istedi, aksi takdirde ülkeyi tah
rip edeceğini bildirince, Diyarbakır İdare Âmiri bundan ürkerek Patriği
sağlam olarak Urfa hükümdarına göndermişti.
Adı geçen Patrik, Urfa'da kalmayarak Gerger’in üstünde kurulmuş
Mar Barsavm manastırına gidip yerleşmişti. Bu manastırda 8 Haziran
1129 yılında vefat etmişti.
— 1 —
Meselâ Yakın şark hıristiyanları, hususiyle Süryanîler ve Ermeniler
mezhep farklar ile bizanslılara karşı mili varlıklarını korumuşlardı.
Türk Cihan hâkimiyeti mefküresi tarihi
C. 1. S: 12. Dr. Prof. Osman Turan -1969
Turan Neşriyat yurdu - İstanbul
— 2 —
— 3 —
Anadoluyu müthiş bir akın ile baştanbaşa dolaşan Afşin, Malazgirt
mumuharebesi arifesinde, Alparslan'a yazdığı bir mektupta «İşte Rum
* 4
— 231 —
]
Ülkelerini istila edip büyük bir ganimetle döndüm. Rumlar bizimle sa
vaşacak bir kudrette değildir» diyerek, Malazgird’e doğru büyük bir or
du ile birlikte ilerliyen, İmparator R. Diogenis’e karşı Alparslana cesa
ret verici haberler iletmişti. BizanslIların zulmü altında ezilen Süryani-
ler ve Ermenilerde (rafizi) rumları kadınlaşmış sayıyor, onları cezalan
dırmak için ALLAH’ın Türkleri gönderdiğine inanıyor; ve bu sebeple de
bazan Türklere yardım ediyorlardı (Bar Hebraeus, S. 320. Sibtibnilcev-
zi (kalanisi) S. 102. Türkçe anonim Selçuk name. S. 20 b. Methieu)
(matios) (113. Mihael. III. S. 154, 172. ve) Ayni eser. C.1 S:203 - 204)
kaydına rastlanmıştır.
/ — 232 —
iestirme teşebbüsü bütün yakın şark hıristiyanlarının Müslüman ordu
larına bir nevi kurtarıcı olarak karşılamalarına, Mısır ve Süryenin ko
bayca istilasına imkan verdi. Selçuklular devrinde de Anadolu kavimıeri
Bizans’ın böyle karşılıyorlardı. (J. Laurent Byzance et les Turcsseldjou-
cides jusqu’en 1018, Nancy 1913.
Ayni eser S: 135.
— 7 —
BizanslIlar ve Haçlılarla vuku bulan muharebeler bu durumu değiş
tirmiyordu. Malatya halkı ve hususuyle SÜRYANİLER bu şehri Süley
man şahın oğlu ve halefi KILIÇ ARSLAN’a teslim etmek istiyordu. Bu
sebeple şehrin hıristiyan hakimi GEBRİEL Türklerin idaresine geçmek
istiyen Metropoliti öldürmüştür. Antakyadan İstanbula giden bir papaz
Ermeni ve Süryanilerin Türklere muzaharatta buluduklarını söyleyince
İmparator ALEKSİS. I. kendi Paytahtında mevcut kiliselerini yaktı,
kendilerini kovdu ve orada kalanları da (Rafizi) yanı ortodoks yaptı. Bu
sebepledirki. I. Kılıç Arslanın 1107 de Şehit olması Hiristiyanlar arasın
da da bir matem teşkil etti.
(Michel. S: 185 - 186. Matheiu S: 263. ve Ayni Eser 146. S.
— 8 —
— 9 —
SELÇUK SULTANI KEYKAVUS’un
Malatyadaki Mar BARSAVM
Manastırının ziyareti
— 10 —
— 11 —
Plonyalılar hakkında
Antakya Patriğinin İfadesi
— 234 —
I
— 12 —
— 13 —
— 235 —
«Allahın yardımiyle Kankırt kilisesine itina gösterdik, zira bu ma
nastır kerpiç ve ahşaptan yapılmış olmasından yıkılarak biz onu taş ve
harçla yeniden inşa ettik, Hükümdar tarafından tutuklanan Kıryo oğul
larından bin altun istenilmekte iken biz onları üçyüz altuna indirdik ve
Kıryo oğullarını satın alarak beraat ettirdik. Bütün kışı orada geçirdik,
Paskalya Bayramını orada kutladık, Meyron Yağını orada takdis ettik,
Rahip İliye’yi Kişum için Metropolit olarak takdis ve tayin ettik, kendi
sine İyevennis lâkabını vermekle görevli kıldıktan sonra 1173 yılının
Pazar gününde Mardine geldik», diye kaydetmiştir [1],
Bu inşaata dair Urfalı müverrih, G. 2. S. 301'de ve kültür hocası
İbnil-İbri Abulfaraç'a ait îKilise Tarihi» adlı eserinde de buna değinmiş
tir ^ ) .
Der ki: «Bu manastırın inşaatı bittikten sonra her taraftan rahipler
toplanmış, eğitim öğrencileri her taraftan ona sığınmış, yazarlar çoğal
mış, her çeşit ve branşın kitapları toplanıp geniş ve nadide bir kütüp
haneye sahip kılınan Kankırt manastırı bir yüksek eğitim kaynağı duru
muna sokulmuştur».
Bu manastır kütüphanesinin öz vakfı olan ve halen Musul’da ko
runmakta bulunan ve Arban Metropoliti İyevennis Yeşu tarafından mü
şahede edilen bir İncil kitabı hakkında, şunları yazmıştır.
M.S. 1184- 1220 tarihinde yaşamış olan bu ünlü hattat Arban Met
ropoliti İYEVENNİS Yeşu, kendi kalın kalemiyle (Estrangele) ile gayet
üslûplu ve nadide yazısiyle, bu tetkik ettiği İncil kitabının son sahifesi-
ne vermiş olduğu notları şöyledir:
«Aslen Bartıllılı (Musul mülhekatı) olup yukarıda adı geçen Ger
ger Mar Barsavm manastırının rahiplerinden mahir ve itinalı hattat, if
fet ve faziletle tanınan Barsavm adındaki rahip tarafından deri üzerine
15 Ocak 1199 tarihinde yazılmış ve kilise usulü üzerine düzenlenmiş bu
mukaddes İncil’in TÜMÜ, adı geçen yazar tarafından Kankırt kilisesine
vakfedildiğini ve bu vakfı da tasdik eden Patrik Büyük Mihayel olduğu
nu ve bu kitap halen Musul’daki Mar Torna katolik kilisesinde korun
makta olduğunu» kaydetmiştir.(3)
Bahis konusu olan bu İncilin vakfını tasdik eden Patrik Büyük Mi-
hayel’in, yine İncil kitabının son sayfasına yazdığı vakıf onayı şöyledir:
«Saflıkla iman eden, güvenle alacaktır, işte Allah’ı seven Mar Bar
savm manastırının rahiplerinden Bartıllı’lı Barsavm, iman etmiş ve bü
tün teberru ve hediyelerden sağladığı bu mukaddes kitabı, gerçek bir
— 2 36 —
emek mahsulü olarak yazıp hediye etmiştir. Bu hediye, bu zamanda
Diyarbakır dolaylarında bulunan Kankırt denilen yerde kurulmuş ve Mar
İliye manastırı diye anılan kiliseye vakfedilmiştir. Binaenaleyh, Müba
rek yaşlı Rahip Barsavm'ın anma günü olarak her yılın Pazartesi günü
tayin eder ve bu günde Kıddas (Ayin) icra eden bu manastırın kâhinle
ri mihrap'ta beş kıddas rahmetlinin ruhu için takdim etmelerini rica o-
lunur. Bu tenbihatlarımı kendi elimle bu kitaba yazıyorum. (Ben yaşlı
aciz Patrik Mihayel) •>.
Yine bu manastırın rahiplerinden Ebi-Sait ailesinin Diyarbakırlı İb
rahim oğlu rahip Abulfaraç, Patrik Büyük Mihayel'in kâtibi olup Sürya-
nice kendi el yazısiyle Estrangele olarak, üzerine «Azizlerin hayat ter
cüme kitabını» yazarak 1198 yılında bitirmiş olduğu ve bu kitabı da
Kankırt manastırı Mar İliye manastırına vakf olarak verdiğini ve bu ki
taba, (M.S. 700) tarihinde yaşamış Diyarbakır Metropoliti Thevodoto’-
nun hayat hikâyesi bulunmaktadır. 1910 yılında, buna Patrik Afrem Bar-
savm I. müttali olmuştur. Rahip Abulfaraç, bu manastırda bir müddet
ikamet etmiş ve bu süre içinde vadettiği (Harka!11J düzeni üzerine, İn
cili yazmış ve bu manastıra hediye olarak vermiş ve fakat bu kitap ha
lihazırda Paris Genel Kütüphane’sinin 541 No. altında kayıtlı bulunmak
tadır.
M.S. 1203 yılında Diyarbakır Metropoliti Yuhanna Davut anlayış ve
iffet sahibi, dil üstadı idi. Kitabı Mukaddesin bütününü ve ayetlerini,
zahmet çekmeden bulabilmek için kendi el yazısiyle deri üzerine bir
index yazmıştı. Keza kilise kültür üstadlarına ait tüm kitaplarına da ay
ni cins kâğıda Süryanice olarak 933 yılında yazıldığını gösteren bir ör
nek aşağıya çıkarılmıştır.
«İşbu kitap Yunanî tarihi 1304, M.S. 933 Nisan ayının başlangıcında
hitam bulmuş ve Antakya Patriğimiz Athanasios, İskenderiye Patriği
Filathaos ve Metropolitimiz Basilios ve Akra Episkoposu ve Tel - Ma
latya Metropoliti Filiksinos, manastırımızın reisinin kardeşi Şem'un ve
Ruhani pederimiz mübarek ihtiyar Rahip Yuhanna Maron günlerinde ya
zılmıştır».
Diyarbakır Metropoliti Yuhanna bu kitabı Patrik Büyük Mihael’in
direktifi altında satın aldı. Diyarbakırlı Rahip Abulfaraç, Metropolit Yu-
hanna’ya yardım ederek aşağıdaki eserleri tercüme ve istinsah etmiş
lerdir. Şurası hatırda tutulmalıdır ki bu eserler İncil cildine eklenmiş
lerdir. Bunlar: A) Söylev - Maymar (160 sayfa tutarında Mar Afram,
Mar İshak, Suruçlu Mar Yakup’a ait). B) Senelik vaizler (Mar Afram,
Mar İshak, Suruçlu Mar Yakup'a ait). C) 155 makale. D) 127 adet Aziz
lerin hayat hikâyelerinden. E) Ferdevs adındaki kitap, (Ünlü Filadiyos'-
un el yazısiyle), F) Mısır zahit ve rahiplerinden sire kitabı, (Orunomi-
yos’un kaleminden çıkma), G) Urfalı Mar Yakup’un Atharbi Yuhanna-
— 237 —
ya gönderdiği «Hafta» hakkında söylev, H) Tagritli Anton’un yazdığı da
hil olmak üzere, J) Mas Basiliyos ve Mar Grigoriyos’a ait yine «Hafta»
hakkında yazdıkları kitabı, K) İncil yazarı Mar Yuhanna'nın rüya kitabı,
L) Hüneyin oğlu İshak'ın lügat, Grekçe olarak yazdığı 23 sayfalık kita
bı da Süryaniceye tercüme edilmiştir. L) Kilise kanunları. M) Resülle-
rin düştürler kitabı, (45 sayfası eksiktir). Eserin sonunda şu satırlar o-
kunmaktadır: «Bütün bunları yukarıda adı geçen İncil'e ekliyerek ve
manastıra bir hatıra olsun diye takdim kılındı. Yuhanna Davut. Yunanı
tarihi 1514, M.S. 20 Mayıs 1203.
«1911 yılında bu kitabı Mardin ilinin Basibrin köyünde bularak tet
kik ettim, kısa bir süre içinde bana yarıyanını yanıma naklettim (yaz
dı). Fakat esefle derimki 1914’de memlekete vaki olan karışıklıklardan
dolayı kayboldu.» kaydetmiştir.
— 238 —
e) M.S. 1750'de Patrik İğnatios III. Cercis (Urfalı) tarafından Di
yarbakırlı Torna, (Deyruzzafaran Rahiplerindendir) bu manastıra Met
ropolit takdis edilmiştir ve Torna 1752’ye kadar yaşamıştır.
f) M.S. 1771'de Rahip Abdullahat namındaki zat, kâhin olarak bu
manastıra tayin edilmişti.
g) M.S. 1779'da Kudüs Metropoliti Bitlisli Grigorios Bişara tara
fından Keşiş Aziz ile Şammas Kiryakos'u bu manastıra tayin etmiştir.
h) 1793'de Horepiskopos Yusuf tarafından bir Leturciye kitabı
bu manastır için yazılmıştır.
i) 1819 yılında Kiyame Farzına ait bir Fankit, yine Horepiskopos
Yusuf tarafından yazılarak bu manastırın vakfiyesi olduğunu Halepli
Patrik V. Cercis tarafından onaylanmıştı.
j) XIX. asrın sonlarına doğru burada bir güzel köy kurulmuştu. Bu
köyde Süryani çiftçilerinden yüz nüfus kadar bulunurdu, 1861 yılında
vefat eden Diyarbakırlı Süryani cemaatından Şammas Hanna Çermikli
bu manastırlı köyün arazisinin bir kısmını satın almış geri kalanı da
torunu Mıkdesi Fethullah Çermükli tarafından 1890’da satın alınmıştı.
k) 1900’da Fethullah Çermiklinin oğlu Sait efendi bu araziye va
ris olarak tasarruf etmişken bu köyün (Karakilise) halkı dağılınca onla
rın yerine Müslümanlar yerleşmiştir.
l) Birinci Cihan Savaşına kadar mutad olduğu veçhile Diyarbakır
Süryani cemaatı her yıl Temmuz ayının 20'sindle bu kiliseyi ziyaret e-
derek Mar İliya namına ayin yapılırdı. Şimdi ise bu manastırda yalnız
temel yerlerinden başka bir emare kalmamışsada yine adaklar buraya
sunulmaktadır. Bu manastıra (Karakilise) denmesinin sebebi KARA
TAŞTAN inşa edilmiş olmasındandır.
Bu suretle Mar İliye - Karkırt - Karakilise manastırının sayfası ka
panmıştır.
4 — KIRKŞEHİT KİLİSESİ :
Bu kilise; Diyarbakır’ın Güneydoğusundaki Silvan köprüsünden gö
rünen KIRKLAR tepesindedir. M.S. 484’de Diyarbakır Metropoliti Yu
hanna Şuar - Yuhanna El-Efesi tarafından yaptırılmıştır. Silvan köprüsü
de, bu kiliseye gidiş gelişi kolaylaştırmak için kurulmuştur.
— 240
l
6 — İÇKALE KİLİSESİ:
Bu kilise: her halde M.S. 4 - 5. yüzyıllarda, Bizans stilinde, Dicle’ye
bakar, kara taştan, yedi sütun üzerine kurulmuş, geniş ve yüksek bir
yapıdır. İrtifaı 20 metre kadardır. Kiliseye Çocuk Cezaevinin avlusun
dan girilir. Kilisenin içinden uzanan yolun Dicle nehrine vardığı rivayet
olunmaktadır. Karanlık dehlizleri iç içe olup ışık yardımiyle gezilir.
Kilisede kaideler yedi kemer üzerine oturtulmuştur. Kaidelerin
ahşap kısımları harap olmuştur. Kilisenin Mihrabına girecek kapı
üzerinde nakışlar mevcut isede hiçbir yazı bulunamamıştır. Hıristiyan
lığın hangi mezhebine salik olanlarca yapıldığı da (hangi şehit ve A-
zize ithaf olunduğu) bilinmemektedir. Mamafih (Diyarbakır'daki İçka-
le) yapılırken kilisenin de inşa olunduğu yapı stilinden sezilmekted:r.
Katolikliğin bir Fır’î olan Batriye (1) cemaatına aittir diyenler de çık
mıştır.
İçkale Kilisesi hakkında bir not: Yunanî tarihi 1525, Miladî 1214 ta
rihinde Diyarbakır’da büyük bir arbede ve görülmemiş bir sıkıntı vuku-
bulmuş, bu olayda Araplar tarafından Katoliklerin büyük kilisesi (yuka
rıda adı geçen kilisenin olma ihtimalini) ..........vs. Bu kiliseler Şubat
ayı içinde tahrip edilmişlerdir, diye bu notu Metropolit Hanna Dolapö
nünün (VESİKALAR) kitabından alınmıştır.
7 — DEYRUZZAFARAN MANASTIRI HAKKINDA M ÜCM EL BİLGİ:
Deyruzzafaran (Zafaran manastırı) anlamındadır. Zafaran bitkisi
nin ismiyle anılan DEYRUZZAFARAN manastırı M.S. IV. yüzyılın sonla
rında kurulmuştur. Bu manastır; dünyada ve Türkiye Cumhuriyetindeki
— 241 —
Mardin Deyruzzafaran Manastırının genel görünüşü
i
— 242 —
M.S. 1396 tarihinde Timur’un ikinci gelişinde manastırın surları, o-
daları ve tapınak kapıları bozulmuştu. Garipoğlu denilen (Diyarbakırlı)
Patrik İğnatios İbrahim, cemaattan topladığı yardımla ve sattığı kitap
lardan elde ettiği 50.000 Dinarla bunları yeniden onarttırmıştır.
M.S. 1484-1493 yıllarında Şeylillah oğlu Patrik Yuhanna, manastır
içinde odalar yaptırmış ve bozulan su kanallarını düzeltmiş, bahçe ve
bağlarını beğendirecek duruma getirmiştir.
M.S. 1576- 1591 yıllar arasında Patrik İğnatios Davutşah, manastı
rın bazı yapılarını onartmıştır. Bundan sonra gelen patrikler, bazen Mar
din'de bazen de Diyarbakır’da oturdukları için manastır bakımsız kaldı
ğından Doğu suru yıkıldı. 1660 yılında manastırın reisi Metropolit Di-
yonnosios Dabbağ yeniden onarmayı düşündüyse de başaramadığından
bekçi ve çiftçilere teslim edip savuştu. Nihayet, II. Patrik Cercis gelin
ce, bu zat manastırın Doğu surunu kâmilen ve Kuzey yönünün bir kıs
mını ve Kürsü Kilisesi ile Şeyde Kilise’sinin bir kısmını ve odaları
1696-1699 yıllarında onartmıştır.
1728’de Patrik Şükrullah, Kubbeli ve Kürsü Kiliselerinin mihrapla
rını onarttı.
1772-1775 yıllarında Patrik IV. Cercis yine Mar Hananya ve Kürsü
Kiliselerinin mihraplarını süsleterek ve odaların bir kısmını yeniden
yaptı ve bir kısmını tamir eyledi.
M.S. 1810’da Patrik Matta, dış avlusundaki odaları yaptırdı. 1853’
de Patrik II. Yakup (M.S. 1847-1871), Midyat Metropoliti Mar Filiksinos
Zeytuno’nun yardımıyla 70.000 madeni kuruşla bahçedeki ayvanla biraz
uzaktaki havuzların pınarını yaptırdı ve küçük bir makineyle manastır
da ilk Basın teşkilâtını kurmuştur.
1871 ’de Şemsi İbrahim’in para yardımıyla su, tekrar manastırın içi
ne alındı.
— 243 —
Şufni oğulları Thodora ve Thodosi Mimar kardeşler yapmışlardır.
4 — Mardin metropoliti Yuhanna’nın (M.S. 1125- 1169) koyduğu
Ruhban Kanunu sonundaki kayıtlarına göre; içinde Oniki bin Azizin
(Erenlerin) kemikleri bu manastırda toplandığı için Oniki Bin Azizler
manastırı adıyla anılmıştır.
5 — Son olarak; Rahipler Meskeni anlamına gelmek üzere Deyrul
Zafaran diye adlandırılmıştır.
— 244 —
Metropolit Hanna Dolapönü Deyruzafaran da Ruhani ve Semineri
Öğrencileriyle Birlikte
— 245 —
DEYRUZZAFAN MANASTIRI PATRİKLİK
MERKEZİNE SEÇİLMESİ
246 —
nastırın etrafındaki bağların büyük bir kısmı emeğinin mahsulüdür.
1935, 1941 tarihine kadar Manastır reisi Rahip Abdulmesih Dölabani ile
rahip arkadaşları, kireçleri düşmüş ve harap olan manastırın duvarlarını
büyük bir gayretle tamir ettirmiştir ve suyu yeniden içeriye getirerek,
eski havuzlardan başka dış kapı önünde şadırvanlı yeni bir havuz yaptır
dılar.
1942de Rahip Hanna Dolapönü bir yıl önce yanan mehrabı, cemaa
tın yardımıyla sarı taştan gayet süslü ve metin bir mehrap Mardin ve
Midyat Süryani mimarlarından Yusuf Garzelo, İbrahim Gaze, Melke
Abrohom ve İlyas Barsavm.a yaptırmıştır.
1945 tarihinde Mardin Valisi sayın Cavit Kınay’ın direktifiyle ana
caddeden manastıra kadar yolu düzelttirmiştir. Şoseye hazırlamıştır.
13/Nisan/1952 d eBüyük Millet Meclisi Reisi Sayın Refik Kuraltan
ve Bayındırlık Bakanı Kemâl Zeytinoğlu ile Bazı Millet Vekillerinin Dey-
ruzzafaran’a teşrifleri münasebetiyle Mardin Deyruzzafaran yolunu tes
viyesi hakkında, Süryani Diş Tabibi Sabri Arslannın ricası üzere Sayın
misafirler vaitte bulundular ve Vali Cahit Betil’e tevsiyede bulunmuşlar
dı. Fakat, ancak Vali Mühsin Gökkaya 1954 de ikmal ettirdi büyük bir.
törenle açılış merasimi yapılmıştır. 1967'de Turizm Bakanlığı emriyle
Karayolları bölgesi tarafından tamamiyle yapılmıştır.
1947’de Batı yöndeki manastırın ayvanları mail-i-inhidam olduğun
dan cemaat tarafından yıktırılarak yeniden mühkem bir şekilde Metro
polit Hanna Dolapönü ve Manastır Müdürü Rahip Cebrael Allaf iie Kili
seler Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Cercis Dilmener ve üyeleri Ferit
Dönmez, Edip Gürdal, Rızzık Hiçbezmez, Hanna Çilli, Mıkdesi Abdulla-
hat Bahde Bahe’nin direktif ve hizmetleriyle yaptırılmıştır. Bu arada yi
ne bu yönetim kurulunun faaliyetiyle 32.000 lira masrafıyla manastıra
elektrik tesisatını kurmuş manastırı kâmilen aydınlattırılmıştır. Yine
bu kurul tarafından manastırın bütün damlarını ve iç kısımlarım betona
çevirmiştir, ayvanların arasıyla avlu kısmını birbirlerinden ayırmak üze
re demir parmaklıklar taktırmıştır.
Müştemilatı:
a) Şeyde kilisesi: Bu kilise, manastırın kuzey cihetindedir. Yüz
yi 153 metre karedir, kiremitle kaplı ve eskidir. Batı yönünde Öğüt işi
tenlerin duruş yeri için bir ayvan vardır. Şimdiki durumda ondan ayrı
ayrı ayvana giden kapıların bitişmelerini gösterir, halen bu duruş yeri
nin bir de kuzey ve orta ön tapınakların döşemelerine mozayiklere
rastlanmaktadır. Ayrıca bu kilisenin güney yönünde olgun olanların vaf
— 247 —
tizlerine ait geniş bir havuz vardır. Dört ön tapınaklarında 1699'da tah
tadan yapılmış ve üzerlerinde Zebur’dan Estrangele yazıyla yazılmış a-
yetler birlikte gayet zarif mihraplar vardır ve önce denildiği gibi bu ki
lisenin bir kısmını Patrik Cercis II. tarafından onartılmış ve Meryem
Ana bayramlarında içinde namaz kılınır.
b) Bodrum: Marhananya kilisesinin güneyinde ve kapısının
önündedir. İki kısma ayrılır, giriş kısmındaki dikdörtgen şeklinde
yontulmuş iri taşlarla çatılı ve 25 metre karedir. Sahneye geometrik bir
şekilde biri diğerine yaslanmış düz, iri ve çok mühkem taşlarla örül
müştür. Yüzeyi 51,5 metre karedir. Doğu ve güneyindeki iki kuşağın
mezar yeri olduğu muhtemeldir.
c) Kubbeli kilise, yahut Mar Hananya kilisesi: Bu kilise her ne
kadar Mar Hananya adıyla tanınmış ise de, zamanından önce yani 493-
518 yılları arasında Süryani Şüfni oğulları tarafından yapılmıştır. Haç
şeklinde güzel bir kubbedir. Hergün içinde namaz kılınır, yüzeyi 271
metre karedir, Batı yönündeki nakışlardan başka üst tarafında asırların
tesiriyle bozulan çok güzel hayvan resimleri taşların üzerine kabartma
olarak yapılmıştır. Bu kilisenin üç ön tapınağı vardır. Kuzey ve Güney-
dekilerde 1699 yılında tahtadan yapılmış iki Mihrabın birincisinde işçi
Vanis’in ve Patrik Bin Vehib’in adları... İkincisinde Hazreti Davud'un
Zabur kitabından ayetler, güzel Etrangele kalemle yazılmışlardır. Orta
daki Mihrap ise 1941 tarihinde yanmış, Mihrap yerinde yeniden 1942
yılında Sarı Taştan yapılmıştır. Üstündeki yazı yapma tarihidir. Yanan
Mihraptan yalnız iki sütun bir taş levha (yazıt) kalmıştır. Sütunler üze
rinde zabur’dan ayetler altınla yazılmış ve ön tapınakta göz önünde di
kili durmaktadır. Yazıt ise yanmış Mihrabın yenileştirme tarihi yazıl
mıştır.
Yeni Mihrap yapılırken doğu yönünde konulmuştur.
Bu kilisenin beş kapısı vardır. Güney ve Kuzeyde ikişer, Batıda bir
ve en büyüğüdür. Bunun üzerine Profesör Mar Baley’in şiirinden ve
Peygamber Davut hazretlerinin zabur kitabının ayetlerinden övülmüş
yazılar vardır.
Eskiden bu kilisenin iç duvarları Hazreti İsa’nın vaftiz ve mezardan
kalkışı ve göklere yücelmesi ve dört İncillerin yazarlarıyla bu manastı
ra Mar Avegin’in kemik taşımanın güzel resimleriyle süslenmiştir. Fa
kat yıllardan beri nem ve rutubetin tesiri bu resimleri bozmuş ikinci
kez olarak Patrik Abdulmesih II. 1903 tarihinde kiliseyi sıvadığında büs
bütün gözden kaybolmuşlardır. Yalnız Güney yönünde 270 cm. uzunlu
ğunda ve 66 sm. enliğinde yenileştirilmiş Mar Hananya’nın tabelası kal
mıştır.
Bu kilisenin Batı güney köşesinden iç bir merdivenle yukarıya çı
kılır Silindir biçiminde bir çan kulesi göze çarpar, eskiden beri harap
— 248 —
olan bu kulenin üstü 1878’de Maden Metropoliti Mar Diyonnosios Beh-
nem Keyyel’in gayretiyle yeni bir kubbe yapılarak halen görülen kub
bedir.
d) Ataların Mezarlığı: Mar Hananya kilisesinin Güney doğu
hetinde yüzeyi 40 metre kareli ve «Azizlerin Evi» adıyla tanınmış yük
sek kubbeli bina, Ataların Mezarlığıdır, tarihi manastırla beraberdir.
Kubbenin dış kısmı, IV. Patrik Bıtrıs tarafından 1884’de yeni
leştirilmiştir. İçinde 7 mezar vardır. Bu manastır Patriklik merke
zi olduğundan bu güne kadar öndeki üç mezar Patriklere, diğer
dördü ise Metropolitlere ayrılmıştır. Patriklerin, Güneydeki mezar
üzerinde mermerden, büyük bir taş vardır, üzerinde 1708’de Pat
rik Cercis Il.’nin ve 1894’de Patrik Bitris IV.'ün ölüm tarihi yazılmış
tır. Metropolitlere ayrılan mezarın üstüne, 1846'da Deyruzzafaran Met
ropoliti Mar Grigoriyos Behnem’in ölümünü bildiren yazıt vardır. Diğer
mezarlarda yazılara rastlanamaz. Bu binada her pazar gecesinde müş
terek olarak yatsı namazı kılınır.
d) Kürsü Kilisesi: Seyyide kilisesinin üstünde yüzeyi 63 metre
karelik bir tapınaktır. 1696- 1699 arasında ruhani senatoların toplan
ması için Mar Bitris (Sen Piyer) adına izafeten, rahmetli Patrik Cercis
II. tarafından inşa ettirilmiştir. 1727’de Patrik Şükrullah, 1772’de Patrik
Cercis IV., 1830’da Patrik Cercis V. tarafından onarılmıştır. Bu kilise
nin baş yönünde yani doğu cephesinde Resül Bitris (Sen Piyer) in Haz-
reti İsa’ya olan imanının ve Bitris’in adı Şemun iken nasıl Bitris olarak
değiştirildiğini gösteren İncilin Matta 16: 17-20 ayetlerini ve Mihrabın
ortasında bulunan çok eski bir zamana ait, bir taş, hatta bu taş İsa’nın
zamanına dayandığı işitilmiştir. (Mermer, beyaz bir taş). (*)
Bu kilisenin kuzey cephesinde (Burada Azizlerin kemikleri konul
muştur) diye, Batı Süryanice kalemiyle bir yazıta rastlanır, bu yazıtta
bu kemiklerin Mar Abay manastırından getirildiklerini göstermektedir.
Bu kilisede Havarilerden Mar Bıtrıs ve Mar Buluş (Sen Piyer ve
Sen Paul), Dar Âbhay ve Mar Kiryakos ve annesi Yuliti, Mar Aday ve
Abay günlerinde ve kilise takdisi adlı pazarında bu kilisenin içinde a-
yın namaz kılınır.
e) Deyruzzafaran’ın bahçesi ve ayvanı: Manastırın Güney doğu
tarafından ve 300 metre kadar uzaklığında bir bahçesi vardır. Bu bah
çede rahiplerin ihtiyaçlarını temin maksadiyle sebze ve saire yetiştiri
lir Bahçenin doğusunda yüzeyi 60 metre kare şeklinde ve kare biçimin
de yüksek ve çok mühkem bir Ayvan bulunur. Bu Ayvanın baş tarafın
dan önündeki havuza doğru akan bir pınarı vardır. Bu sur, tarlaları su-
00 Mardin İl Yıllığı
— 249 —
Mardin İl merkezinde Bulunan Deyruzzafaran Manastırının Kütüphanesinde
mevcut olan ve Milâdın 12. asrında Deri üzerine ESTRANGELE yazısiyle
yazılmış İNCİL Kitabı motiflerini gösterir.
3*3
— 250 —
latmağa yetmemekle beraber kanalı da yeryüzüne yakın olduğu için bi
raz sıcaktır ve fakat temiz bir sudur. Bu Ayvan 1853 tarihinde yapılmış
tır
7 — Deyruzzafaran’ın Etrafındaki Manastır ve Mabetler:
a) Deyruzzafaran kuzey cihetine düşen Deyrulseyyidi ve Natıf a-
dıyla bilinen bir küçük manastır vardır, kaya içinde oyulmuştur, iki ta
pınaktan ibarettir, biri Meryem Ana diğeri şehit Mar Thevodoros isim
lerine izafeten yapılmıştır. Bu manastır, Deyruzzafaran’dan önce yapıl
mıştır. Vaktiyle ekmek ve erzakı Kaletmara köyünden temin edilirdi,
bu manastırda Metropolit Hanna Dolapönü dört yıl süreyle inziva ve
itikâfta kalmıştır. Tarihî bilgisini çoğunlukla burada kuvvetlendirmiş ol
duğu açıklanmıştır.
b) Mar Yakup Manastırı (Suruçlu Mar Yakup’un adına izafeten
kurulmuştur.)
c) Mar İzizoel Manastırı (Samisat Şehitlerindendir).
d) Mar Behnem Manastırı
e) Mar Yusuf Sığınağı.
f) Mar istefanos Manastırı, yahut Deyr Buhre.
6 — Deyruzzafaran’ın Yetiştirdiği Önemli Alimler:
Deyruzzafaranda pek çok âlim yetişmişse de tespit edebildikleri
miz şunlardır:
1) Daralı Yuhanna (M.S. 860)
2) Teşkökö oğlu İyavennis Yakup (M.S. 1231)
3) Vehipoğlu (M.S. 1333)
4) İğnatios İsmail (1365)
5) Mardinli Rahip İbrahim (1365)
6) Diyarbakırlı Garipoğlu Yusuf (1375)
7) Mardinli Rahip Daniel (1382)
8) Diyarbakırlı Garipoğlu Patrik İbrahim (1412)
9) Şeylillah oğlu Patrik Yuhanna (1442- 1493)
10) Homuslu Rahip Davut (1500)
11) Gürçlü Yusuf (1537)
12) Mansurılı Abdulgani (1575)
13) Patrik Nimetullah (1535- 1587)
14) Göllülü Yakup (1583)
15) Patrik Şükrüllah (1674-1745)
16) Musullu İsa (1685- 1743)
17) Diyarbakırlı Abdunnur (1755)
18) Halepli Cercis (onsekizinci Yüzyılın başlangıçında doğdu 1773
de ölmüştür)
19 Rahip Abdyeşu Garibo (1877- 1916 de Tifo’dan öldü)
— 251 —
20) Mar İğnatios Patrik Afram Barsavm (1887- 1957)
21) Metropolit Hanna Dolapönü (1885-2/11/1969)
DEYRUZZAFARAN MANASTIRININ
TURİSTLİK YÖNÜ
— 252 —
İşte; bu bina ve kitap bakımından değerli eserlerle bu manastır bir
müze gücüne ermiştir. İnanç sahibi ve eski eserleri görmek hevesinde
bulunan yerlilerden başka yabancılardan da ilgi göstermektedir. Tür
kiye Cumhuriyeti Hükümetlerinin idarecilerinden gördüğü yakın ilgi,
hatıra defterinde müşahede olunmaktadır.
Bu meyanda 14/10/1930'da eski Genel Kurmay Başkanı Mareşal
Fevzi Çakmak’ın manastırın hatıra defterindeki kayıtları zikre değerdir.
Fevzi Çakmak, bu manastırın okulu hoca kıtlığından kapandığını bildi
ğinden ötürü hatıra defterine yazdığı «Hariçten ruhani getirmiyorsanız
ve getiremiyecekseniz, getirilse bile idarenize yaramayacaktır, artık
mektebinizi yeniden kurmağa çalışınız» (1) diye yazıyle buyurmuştur.
Diğer turist ve bilimcilerin ilgileri de bu defterde yer almaktadır.
Metropolit vekili:
Halihazırda (1969’da) Deyruzzafaran manastırının reisi Rahip Ceb-
rael Allaf, Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü’nün ölümü üzerine
(1969'da) Metropolitin vekâletine geçmiştir.(2)
Manastır müdürü:
Ayni manastırda Rahip İbrahim Türker; Rahip Cebrael A llaf’ın
(1969’da) Metropolit vekilliğine geçmesi üzerine manastır müdürlüğü
nü yönetmektedir. (3)
Öğrenciler:
Manastırın kadrosunda 20 öğrenci de vardır. Bunlar Rahip İbrahim
Türkeri’n yönetimindedir.
KARTMİN MANASTIRI
TARİHÇESİ
— 253 —
KARTMİN MANASTIRl'nın
KROKİSİ
COĞRAFİYESİ
(x) TUR-ABİDN Bölgesi, Midyat ve Nusaybin İlçelerine bağlı dağlık köylere tüm
olarak (Tur-abidin) bölgesi denilir.
— 254 —
rafı eski binalarla, palamut ve mazı ağaçlarının sıkı ormanıyla çevri
lidir.
Kartmin manastırı, Tur Abidin bölgesinin Metropolitlik merkezi
olarak M.S. 615- 1049'a kadar kalmıştır. 1049’dan 1915’e kadar da özel
bir Metropolitlik vasfını taşımıştır.
(I) Tur-Abidin Tarihi Sahife 219, 220. 1886-1957 de süryanice olarak Patrik l. Afram
Barsavm tarafından hazırlanmış ve Bağdat Metropoliti tarafından arapçaya çev
rilmiş ve 1963'de yayınlanmıştır.
İlk önce, Kartminli Mar Şam'un’un rüyasına gelen Tanrı Meleğinin
tayin ettiği yerde kalan, büyükçe bir taşın üzerine, gelen ustaların da
ayni taşın üzerine (yeniden yapılacak olan manastırın) temel kurmala
rına dair, gece rüyalarına da gelmişti. (XX).
Mimar mühendislerin isimleri şunlardır:
a) THİYODORA. b) THİYODOSİ (Şufni Oğulları kardeşler)dir.
Bunlarla beraber Altın, Gümüş ve bakır kuyumculuğuyla mahir
san’atçılar, demirçiler, Ressamlar, Mermer yonutucular, mahir müze-
yikçileri de bulunyordu.
Kuruluş şekli: eb'adî
Yurada gösterilen Mimarlar tarafından bu manastırın içinde kur
dukları ibadet evinin şekil ve Ebadî şöyledir:
Binanın uzunluğu 27, 75 cm. Genişliği 18, 75 cm. Temel duvarla
rının kalınlığı ise 5, 25 cm. dir.
Bu binanın iç kısmının doğu çephesinde, üçe bölünmüş büyükçe
bir MEHRAP yapılmıştır. Bu mehrabın ortanca bölümü KIDSEL-IKDAS
denilen Mehrap kurulmuştur.
Kıdsel - ıkdas Mehrabın ortasında, TRUNOS isimlendirilen, beyaz
Mermer’den olup uzunluğu 150 cm, genişliği ise 115 cm, lik bir taş,
alarak yerleştirilmiştir, buna da «Kutsal sofra» denilmektedir.
TRUNOS denilen bu taşın üzerine Bakırdan bir Melek, Meleği ve
taşın üstünü kaplayan, yine bakırdan yapılmış bir kubbe; Bu kubbe dört
sütün üzerine kurulmuştur, ortasında da halis altından yapılmış bir kan
dil takılarak asılmıştır.
Orta Mehrabın dört cephesi vardır, her cephesine nadide şekiller,
süsler yapılmış; her cephede gayet canlı birer resim yapılarak bu re
simler Arslan, Öküz, Kartal, dördüncüsü de İnsan şeklindedir.
Yukarda anlatılan,bu Orta mehrabın zemini çeşitli ve renkli mer
merden muzayık olarak şekillere girdirilmiş gayet güzel ve muhteşem
yapılmıştır. Duvarları ise, mermerden gayet nefis süslenmiş, müzeyik-
tir. Tavanını, da fesifsai, halis altından işlenmiş ve şekillere girdiril-
miştir.
Ortanca Mehrabın kapısının her iki yanında Bakırdan gayet zarif
ve canlı iki ağaç yapılmış, ağacın yüksekliği 15. cm. olup bu Asma ağaç
ların her birisinin sayılmaz yaprakları arasına fenerlerin takılması için
halkalar bu halkalara 180 altından yapılmış, renklere boyanmış birer yıl
dız takılmıştır.
Ayrıca her ağaçta 50 gümüş zencirler bağlanmış ve bu zencirlere
de Deve kuşlarının biçimindeki yumurta, her cinsten hayvan şekilleri
— 256 —
ve kuş biçimleri heykeller yapılarak takılmıştır.
Bütün Bunların bir kısmı halis altından, bir kısmı gümüşten ve bir
kısmı da Tunç ve bakırdan yapılmıştır.
Bu şekilde muhteşem olan bu kilise manastırın ortasına kurulmuş
ve kilisenin kuzey, batı ve güney cephelerindede birer ayvan yapılmış
tır.
— 257 — .
c) Büyük bir kubbe, Tapınağın güneyinde yaptırmıştır.
d) Büyük Mehrabın çok muhteşem ve olağanüstü güzellikte olan
büyük perdesini de göndermişlerdi.
Kartmin Manastırındaki
Okullar ve kanunları
— 258 —
Dört Patrik, bir Mafiryan (Patrik Mülhaki), 79 Episkopostur. Bun
lardan birisi:
Örneğin: M. S. 484’de Diyarbakır Metropolitliğine atanan, Sİİvan
Köprüsü adını taşıyan Dicle suları üzerindeki köprüyü kurduran ve Kırk
lar tepesindeki kırk şehit kilisesini inşa ettiren YUHANUN SAORO, na-
mi diğeri Efesli Yuhanna adındaki tarihçi metropolittir.
(Ölümü. M.S. 503)
b) Membecli Mar FİLİKSİNOS - AHİSNOYO, ki çağın en büyük bil
gin mutasavvıflardandır. Büyük şahsiyetlerden olup parmakla gösteri
len AHİSNOYO M.S. 523'de ölmüştür.
c) Patrik THEODOSİOS ROMANOS, Mahir bir tabib idi (M.S. 887
896) (I)
d) Hedıllı Patrik Behnam, Mahir bir şair ve edebiyatçıydı (M.S.
1454)
KARTMİN MANASTIRININ
KÜTÜPHANESİ
Birçok nefis ve nadide eserlere sahip olan Kartmin manastırının
kütüphanesinde Bilhassa ZEYTİNLİ MAR SAMUN'un topladığı ve bırak
tığı 734 kıymetli eserlerden deri üzerine yazılmış Tevrat, Zabur ve In
cil'in tümünü taşıyan kitaplar.
Ayrıca, Mahir Baş yazar Kendiripli Daniyel'in ve Yeşu ŞAM’UN
Basibrinlinin ve MAR HOYE ile yeğeni Davut tarafından 180 cilt daha
eklenmişti.
Müteakiben, Bu manastırın Metropolitlerinden Basibrinli Yuhanna
(M.S. 998- 1034) ve Yeğeni Rahip Emmanuel tarafından deri üzerine
nashettikleri 70 cilt kiymetli kitaplar bu kütüphaneye eklemişlerdi.
Müteakiben, M.S. 1169'da Yaşamış FATRİK oğlu Gabriel ile karde
şi Elişa ve KefersaltTı Muşe, adındaki rahipler de 270 cilt kitap ekle
mişlerdi.
Maalesef zamanın badirelerine, yağma ve ölümlere hedef olan
kartmin manastırı ve kütüphanesi bu gün için binaları bir çok değişik
liklere uğramış, kütüphanesi ise tarumar olarak ancak ufak tefek ki
taplardan başka hiçbir kıymetli esere sahip kalmamıştır. Kalanlar da
Doğu ve Batı ülkelerin müzelerine malolmuşlardır.
Kartmin Manastırında
Gömülü Aziz ve Erenler
1— 12.000 Eren kişilerden başka Sivaslı Kırk şehitler
— 259 —
2 — Mar Sargis ve Mar Bahos’un kemiklerinden
3 — Bizans İmparatoru II. Theodosios’un ateşte yaktığı bin şehit
lerin kemikleri (bu kemikler; Metropolit MAR AHO tarafından getirile
rek) Perslerin baskısından tahrip edilen manastırın tamirinden sonra
ve armağan olarak bu manastıra verilmişlerdir.
4 — Halepli Mar Eşaya
5 — Savur Metropoliti Kaddis Mar Krafos’un kemiklerinden par
çalar (bu zat Mar Şamuel'in hocasıydı)
6 — Bu manastırın ilk kurucusu Mar Şamuel cesedi
7.— Bu manastırın ikinci kurucusu Mar Şam’un cesedi
8 — Membecli Mar Filisinos’un cesedi
9 — Mısır'dan gelen 800 kişinin cesedi
10 — Bu manastırın adına izafe edilen en son isim sahibi manas
tırın nezih ve mucize adamı Mar Gabriel'in (Bakısyanlı) M.S. 667 ce
sedi
11 — Zeytinli Mar Şamun (Hapisnaslıdır. Bu da mucizeleriyle ün
salan bir şahsiyettir. M.S. 734'de vefat etmiştir) cesedi.
12 — Arap Mar Yuhanna’nın cesedi
13 — Urfalı Mar Yuhanna’nın cesedi
14 — Uzeyli Mar Daniel’in (M.S. 634) cesedi
15 — Nubyeli Mar Atnos’un (M.S. 719) cesedi.
Bunlardan başka adlarını yazmağa lüzum görmediğirpiz fazilet ve
irfan sahibi 50 kişi.
Bütün bunların ikramı için Kartmin manastırını ziyaret eden kim
seler, Kudüs'e gidip ziyaret ettikleri kadar moral takviyesine sahip olu
yorlardı.
Membecli Mar Filiksinos’un, seçtiği Episkopos Storis’e yazdığı
bir mektubunda şöyle kaydetmektedir: «Kartmin - Deyrulumur manas
tırını imanla ziyaret edenler, Kudüs'ü ziyaret ettikleri kadar inanıyor
lar, inançlarında da bir hakikat bulunmaktadır» (1)
— 260 —
p
2. AYRIL
— 261 — .
orasını küçük bir manastır halına getirmiş ve orada ibadetlerini yapı
yorlardı.
Şamuel'e bir kardeş doğmuş adını ŞOMİR koymuşlardı.
Şamuel, bir gün, arkadaşlarına haber vermeden o yerden ayrılmış
NUSAYBİN’a yakın MARİN köyüne giderek üç yıl köyde kaldıktan son
ra, şöhreti de her tarafa yayılınca etrafına bir çok rahipler toplanmıştı.
Kartmin köyünden Saliba adındaki şöhretli bir adamın oğlu ŞEM’-
UN hastalanarak ölüm derecesinde iken, Fazileti duyulan Şamuel'e
getirilen çocuk 4 yıl yedi aylıktı.
Çocuğun babası, Şamuel’e «Oğlum şifa bulduğu takdirde size bir ma
nastır inşaat masrafını ve bütün rahiplerinde ihtiyacını sağlayacağım,
çocuğu da adak olarak size bırakacağım» vaitte bulunmuştu.
Şamuel’in Duasını işiten Cenabı Hak çocuğa şifa vermesi üzerine
sözünden caymayan çocuğun babası, Marin köyü yakınlarında Şamuel'-
in kurduğu manastırın bütün masraflarını ödemişti. Şamuel bu manas
tırda yedi yıl kalınca otuz rahip yanına toplamıştı.
Bu sırada Savur Episkoposu KRAFOS, Şamuelin faziletlerini duyun
ca yanına gelerek Şamueli Rahiplikten Kâhinlik derecesine takdis ey
lemişti.
Bu arada PRES (İran)lı komutan kesif bir askeri kuvvetle TİLBİS'M,
KIZILTEPE, RASUL-AYİN, URFA v eNUSAYBİNA kadar yürümüş önüne
bu ülkenin bütün kilise ve manastırlarını yıkmıştı. Bu meyanda Şamu
elin Nusaybinde kurduğu manastırı da yıkmıştır ve Şamuelin bulundu
ğu manastıra sığınan Savur Episkoposu KRAFOS’u da öldürmüştü.
Şamuel, Kumandana verdiği hediyeler mukabilinde öldürülen epis-
koposun cesedini almış ve kendi manastırına getirerek gömmüştü. Bu
badirelerden korkan Şamuel, kısa bir müddet sonra manastırını terk
ederek Kartmin köyüne gelip yerleşmişti.
Kartmin köyünden ŞEMUN adındaki bir çocuk hastalanmış ve Mar
Şamuelin duasyle iyileşen bu çocuğun babası, çocuğu Şamuel şakirt
olmak üzere vermişti. Şamuel çocuğu okutarak yetiştirdikten sonra ra
hiplik silkine almıştı.
Şamun, nezih bir rahip oluyordu, hizmetlerinde hiç bir kusur gös
termiyordu, Tanrı ve hocasının sevgisinde daima yaşıyordu, Şamuel
hoş görünen şamun’un hareketleri, bundan böyle Şemun bir talebe
olmayarak, bir kardeş gibi ve bir yardımcı olarak şamuelle çalışırdı.
ŞAMUEL ile ŞAM’UN biribirine tanışarak kendilerine münasip bir
mevkide bir manastırın inşa ettirilmesini düşündüler, Manastır yeri
nin tayinini Allahtan diliyorlardı. Her ikisi sabahtan akşama kadar yer
aramış ve nihayet, Eskiden Puthane olarak, harabe buldukları HARPTHO
denilen bir yere gelmişlerdi, Bu yeri beğenmişlerdi. (Burası Kartmin
köyünün kuzeyine düşer).
— 262 —
Yorğun, bitkin uykuda dalan iki arkadaşlardan ŞAM’UN rüyasına
giren Allahın Meleği »Kalk, sana, kuracağınız manastırın yerini gös
tereyim» derken, beraber gidiyorlardı.
Melek ile Şam’un bir mevkiye varınca, Melek orasını tarif edip
küçük taşlarla sahayı çizmişti, bir de büyükçe bir taş ortaya bırakmıştı.
İki arkadaşlar uyanınca Şam’un Şamuele «kalk, senin gece tarif
ettiğin yer gidip manastırın temellerini kuralım» dedi. Şamuel - Şaşır-
dınmı, Yoksa rüyamı gördün, haydi gidelim gördüğün yeri göster, de
yince; iki kardeş Meleğin gösterdiği yere varmış, o yerde manastırın
temelini atmışlar, peyderpey inşaatına başlamışlardı. (I)
Mar Şamuel ile Marşamun, Yunanlıların 708, Miladın 397 ve Ro
ma - Bizans İmparatoru ARKADİYOS’UN hükümdarlığının birinci yılında
ve ANTAKYA SÜRYANİ KADİM TOPLUMU PATRİĞİ I. FİLİBYANOS
Günlerinde başlanılmıştır.
Adı geçen Kartmin Manastırı, kurulduğunda, Kuzeyinde bir kapı,
batı ve güneyinde de bir kapı inşa edilerek, kuzeydeki kapıya FİSKİN
kapısı denilirdi. Rahiplerin oturması için ayrıca bir kaç odacık yaptırıl
mıştı.
M. S. 408'de Bizans imparatoru ARKADİYOS ölmüştü. Ayni yılda
zuhur eden bir hastalıktan HAH köyünün halkını kasıp kavuran bu fıas-
tılığın giderilmesi için Mar Şamuel'e müracaat edilmişti. Hah köyüne
giden Mar Şamuel ile rahip arkadaşları bu hastalığın ortadan kalkması
için Allaha dualarda bulundular. Dualarını işiten Tanrı hastalığı kaldır
mış ve gelecek asırlar boyunca bu olayın yâdedilmesi bakımında Mar
Şamuel’in adına hürmeten bir kilise inşa ettirilmişti. Bu kilise halen
Hah köyündeki MAR SOBO kilisesinin yanında ve batı kuzey yönünde
bulunmaktadır.
MAR ŞA M U N ’un
H A YA T HİKÂYESİ
— 264 —
RABULA'nın pek hoşuna giden Mar ŞAMUN’un hareketleri, Mar
ŞAMUEL’in namına URFA’da bir Kilisenin inşa ettirmesi şayanı takdir
olmuştur.
Mar Şamu’unun Fazileti her tarafa yayıldıktan başka Bizans ve
Penslerin nezdinde de işar olmuştu. Biribirine karşı duran her iki ülke
nin hükümdarları, sırasında Mar Şamun Manastırı olan Kartmin manas
tırına yardımlarını esergemiyorlardı. Bilhassa BizanslIlar her yıl ken
disine bir miktar yardım etmeleri adet haline getirmişlerdi.
Mar Şamun’un yaptığı bir çok mücize ve faziletleri bu eserde ya
zılması luzum görülmediğinden ancak bütün hayatını Allahın yolunda
ve insan hizmetinde harcadığını söyleyebiliriz. Mar Şamun, M. S. 433
yılının Ocak ayının 13. gününde hayata göz yummuştur. Cenazesi layiki
vecihle Kartmin manastırının Azizler mezarlığının MAR ŞAMUN Mezar
ının yanında ve bitişiğine gömülmüştür.
Kartmin Manastırının Azizler Mezarlığının
Açılışı ve Sayımı
M.S. 431 ve Efes’te toplanan Ruhani senatosunun günlerinde, Kart
min Manastırı episkoposu Diyoskoros tarafından Manastırdaki Azizlerin
Mezarlığı açtırılarak sayıldığında 484 kafa tası bulunduğunu kayideden
Kartminli Müverrih derki: «Bu Mezarlığa ilk gömülen Mar ŞAMUEL’dir,
son gömülen de Urfalı Mar Yuhannadır.»
IV. BÖLÜM
(I) Hudut şehri, Dara Olma ihtimali kuvvetlidir, çünkü Nusaybin o tarihte İr a n lIla r ın
idaresindeydi.
— 266 —
\
d) M.S. 604'te TUR - ABİDİN kalesi İranlılar tarafından bastırılm
ve bu yüzden İranlIlarla yerli Müslümanlar arasında büyük çarpışma
lar olmuştu. Bu tarihte Kartmin manastırına UZOYO'lu Mar Daniyel
başkanlık ediyordu.
— 267
Gabriel, hocasının yanında yedi yılını bitirdikten sonra, ailesinden
alâkasını kamilen kesmek gayesiyle bir gece hocasının da haberi olma
dan yola çıkar ve Kartmih manastırında sabahlar. Manastır rahiplerin
den sevinç ve memnuniyetle kabul olunan Gabriel’e özel bir odacık
tahsis edilir, bu odacıkta ibadetini yerine getirirdi. Manastırdakiler
Gabriel'in fazilet ve azminin hünerlerini sezince kendilerine reis seç
mişlerdi.
Dirayetli görünen Gabriel, manastır Episkoposu Uyozo’lu Daniel
vefat edince, O’nun yerine Metropolit olarak M.S. 634’de KOROS da
ğındaki kilisede oturan Patrik ATHANASİOS tarafından takdis edilip
Kartmin manastırına atanmıştı.
M.S. 634'de İranlılar Mezopotamya’yı terkederek, Bizans İmpara
toru Herakliyos Urfa'ya girmişti. Herakliyos, Süryani Kadim Episkopos-
larına sıkı tedbirler tatbik ederek merkezlerinden uzaklaştırmıştı.
(Daha önce Persler de, Halkedonyalı episkoposları Süryani merkezler
den kovmuşlardı). Bu misillemeyi yapan Bizanslı Herakliyos, Süryani
kilisesini çok üzmüş, ezmişti. Bu sıkıntılara tahammülü kalmayan Kart
min manastırı episkoposu Gabriel, İslâm Arapların idaresine girmeği
tercih ederek BizanslIların zulümlerinden bir an önce kurtulabilmesi
için Araplara yol vermiş, Mezopotamya’yı işgal etmelerini destekle
mişti.
Episkopos Gabriel, ihmal etmeden Cizre’deki Arap Emirine gide
rek ziyaret etmişti. Arap Emiri, Metropolit Gabriel’i memnuniyetle ka
bul edip şöyle yazılı bir antlaşma eline vermişti: (*)
Antlaşmanın metni
a) Süryani Kadim Toplumunun dini inancına bir kimsenin müdahe-
le etmesine cesaret edilmesin .
b) Dini törenlerine ve ibadet geleneklerine bir kimse engel çıkar
masın.
c) Kilise ve Manastırların tamirine bilhassa İslam toplumu tara
fından yardım edilsin.
d) Ruhanilerinden vergi ve CEZİYE veya cerime yükletilmesin,
Süryani Toplumu dilediği şekilde yılda dört Dirhem’den fazla bir para
vermesin, buna da bir kimse zorlanmasın.
e) İslâmlar tarafından süryanilerin hayatı teminat altına alınsın.
Dul ve yetim kalanlara şefkat ve merhametle bakılsın.
(X) TUR-ABİDİN Tarihi yazarı Patrik Afram Barsavm derki: Mar Gabriel 'i metropo-
litliğe terfi ve takdis eden Mısır-İSKİT Ovasının Rahipleri arasında Patrik Mar
THİYODOROS’dır.
ArapEmiri’de; KARDO-CUDİ dağındaki CEZİRE kasabasında Amirlik yapan
ÖMER BİN ABDULAZİZ'dir. Mar Gabriel bu Emirden Süryanilerin beraat antlaş
masını almıştır. Tur-Abidin tarihi S: 271
— 268 —
f) Bu antlaşmanın hükmü dışında hiçbir Müslimin hareket ed
memesi, aksi takdirde en büyük cezaya çarpılacağı, hakkında kesin
emirler ve tamimler yazılacaktır.
İslam Emiri bu onaylı antlaşmayı Kartmin Manastırı metropoliti
Mar Gabriel’e vererek tam sevgi ve dostluk havası içinde Emirin hu
zurundan ayrılmıştı (I) ve bu sayede TUR-ABİDİN ve KARTMİN Manas-
tırıyle bütün mezopotamya süryanileri huzura kavuşmuştu.
KARTMİN MANASTIRININ
Yemek Taşı
,— 269 - t
V
V. Ayrıl
— 270 — ı
Zulmün sonu kırıklıktır, ancak adalet ile, hükümranlık ayakta durur ve
tehakkuk eder (I)
Mar Gabriel'den sonra gelen Episkopos Mar İliye'dir. İliye, Bu ki
tapta hayat hikayesi geçmiş olan Mar THEODOTO ile Kartmin manas
tırını ziyaret edendir. M.S. 668 - 730.
TU R -A B İD İN METROPOLİTİ
LAAZAR
(M .S . 730 - 744)
(X) İzel Dağına bir de Bagük dağı denilirki, bu dağ Nusaybin ilçesine bağlı Badibbe
köyüyle bitişiktir. Bu dağda bir kaç manastır bulunur.
yakıtların ihtiyacını sağlar. Külliyetli ürün veren bu zeytinliğin adına
izafeten, Mar Şamun'a (Zeytinli Mar Şamun denilmiş ve bu güne kadar
ayni isimle anılmaktadır).
Mar Şamun’un zeytinliği on yıllık olunca, ESTUNO denilen manas
tırından Nusaybin şehrine iner, şehrin idare amirlerini ziyaret eder,
onlardan geniş bir sempati ve saygı duyar. Mar Şamun, beraber aldığı
hediyeleri idare amirlerine takdim edince daha fazla sevilir, bilhassa
baş amir Feyruz’un tam teveccühhünü kazanır. Şamun, fırsatı kaçırma
dan baş amir - hükümdar Feyruz’dan, Nusaybin çevresindeki tarihî yre-
lerinde birer kilise veya manastır inşa ettirme emrini istirham eder
ken, Feyruz hemen Şamun'un arzusunu yerine getirir ve dilediği yer
de birer kilise veya manastırın inşa ettirebileceğini resmen söyler.
Şamun, aldığı emre dayanarak Nusaybin'in doğu kapısı dışındaki
harebeyi satın alır (Burası eskiden puthane yeriydi), gayet muhteşem
şekilde bir manastır inşa ettirir, manastırın bitişiğinde bir de tutuklu-
lar için yüksek, genişçe bir burç inşa eder. Manastırın güney yönünde
de geniş bir konuk evi inşa ettirir, ayrıca bu manastırın gelirini sağla
yabilecek beş değirmen, üç bahçe, şehrin doğu kapısı dışında geniş bir
arazi satın alır. Eskiden Mar Fabruniye adın izafe edilmiş ve zamanla
harabe olmuş manastırı da satın alarak bu yerde Meryemana adına
muhteşem bir kilise inşa ettirir.
Nusaybin çevresinde daha fazla inşaat yapmak isteyen Şamun,
Nusaybin Baş Emirinden aldığı bir mektupla İslâm Halifesine gider, be
raber aldığı kıymetli hediyelerle halifenin huzuruna çıkar, Halifeden
izzetle kabul olunan Şamun'a halife tarafından hılâtlar verilir ve taltif
edilir. Halife Hazretleri Şamun’un istirhamlarını kabuT ederek eline bir
ferman verir, Şamun memnun ve mahzuz olarak Halifenin yanından ay
rılır ve Nusaybin'e avdet eder.
— 275 — .
M. Şamun, M.S. 726’da MALAZGİRT’te toplanan SÜRYANİ ve ER
MENİ ruhanilerinden kurulmuş ruhani senatoya kendisi de bizzat ka
tılm ıştı. Ermenilik ile Süryanilik mezhepleri arasındaki tezatların orta
dan kalkmasına amil olmuştu.
Metropolit Şamun dört kez Kartmin manastırını ziyaret ettikten
sonra bu manastıra kıymetli dinî kitapların yazdırılmasına itina gös
termişti. Bilhassa şanı her tarafa yayılan Midyat ilçesine bağlı MA-
HALLEMİ'ler bölgesindeki KENDERİP’li Daniyel’in el yazısıyle yazdırdı
ğı Urfalı Yakup’un tarih eseri onlardan biridir.
Mar Şamun, öleceğini anlayınca, kendi yerine yeğeni (kız kardeşi
oğlu) Davut’u tayin ederek, kendisi ise tekrar Kartmin manastırına kıy
metli hediyelerle gelmişti. Bir, üç yıl daha eski ibadet odasında ibadet
ettikten sonra iyi bir yaşlılık neticesinde hayata göz yummuştur (M.S.
734).
METROPOLİT Ş A M U N ’UN
CENAZE MERASİMİ
ZEYTUNLU METROPOLİT
Ş A M U N ’UN YEĞENİ DAVUT
METROPOLİT Ş A M U N ’UN
ESERLERİ ŞUNLARDIR
a) Harran’daki Rum Melkitlerin Episkoposu Kostantin’e verdi
yazılı cevabı.
' b) «BİZİ YARATAN TANRI» başlığıyla giriş yaptığı manzumesi (1).
— 276 —
\
c) Hayat hikâyesini gösteren ve yeğeni Davut tarafından yazı
kitabı (bu kitap sonradan Davut’un kardeşioğlu Rahip Eyyup'a mal ol
muş, ondan sonra da aslen Basibrinli olup Patrik ailesinden baş rahip
Gabriel tarafından, Mar Şamun’u anma gününe dair yazdığı HISSAY ki
tabıyla beraber Kartmin manastırına getirilmiştir (M. S. 799).
(I) Bu kale, Nusaybin ilçesine bağlı girmeli bucağının köylerinden Badibbe adın
daki köy ile Merbab köyü arasındaki İZLO - BAGÜK dağının yamaçındadır.
/
VI. Ayrıl
NUNUB'lı ATNOS
(M . S. 71 9-744-747)
Harran Metropoliti
Torna (M . S. 738)
PATRİK İSHAK
(M . S. 755-756)
VII. Ayrıl
— 280 —
\
TUR - ABİDİNLİ YU HAN N A
(M .S. 998-1035)
TU R -ABİD İN Lİ SOBO
Bu asırda ilk olarak tanınan Tur - Abidinli Sobo adındaki zat, Kart
min manastırında tahsilini yapmış, manastır müdürlüğünü ve Tur-Abi-
din Metropolitliğini de yapmıştır.
Doğum ve ölüm tarihlerinden haberimiz yoktur. Ancak belli olma
yan bir sebepten M.S. 1155’de Mar Barsavm manastırında toplanan ru
hanî senatosu karariyle emekliliğe sevk edilmiş yerine Karihali bilgin
Andraos oğlu Yuhanna seçildiğini tespit ettik.
— 281 —
c) Hablan - Moran - Debnuhomo makamında yazdığı kitaptan yal
nız 127 beyti bulunmuştur.
d) Kum-Favlos makamında düzenlediği münacat kitabı (Hissay).
e) Mardin Metropoliti Yuhanna'nın «İnsan başına gelen deneme
lerin. kazaların Allah tarafındandır» dediğini kınayan kitabını.
f) Urfa Süryanilerinin örf ve adetlerini kınayan Ermeni bilginleri
ne verdiği cevaplı kitabını, 9 ayrıl, 51 başlıkla bitirmiştir.
g) Ermeniceden Süryaniceye Kirkor’un yazdığı mektubun tercü
mesinin kitabı.
g) Ermenice lisanıyla Ermenileri kınayan üçüncü Kirkor’a yaz
gönderdiği kitabı.
BASİBRİN KÖYÜNÜN İSLÂM VE SÜRYANİ
CEM AATLARI ARASINDAKİ ANLAŞM A
İYAVENNİS
TUR - ABİDİN METROPOLİTİDİR
(M .S. 1190)
SOBO
TUR - ABİDİN METROPOLİTİ
(M .S. 1208)
HAMİŞ
TUR - ABİDİN METROPOLİTİ
(M .S. 1222)
BASİLİYOS
BASİBRİB’LİDİR, TUR - ABİDİN METROPOLİTİ
(M .S. 1249 -1254)
— 283
Basil .mahir bir hattat olup yazdığı iki HİSSAY (Münacat) kitabı
na rastlanmıştır.
Hissay'lar:
v a) Meryemana’nın Elizabet'e gittiğine dair.
b) Meryemana’nm methiyesine dairdir.
İĞNATİYOS HAVŞAP
Kartmin Manastırı Metropoliti
(M .S. 1293)
VIII. Ayrıl
YEŞU OĞLU YU H AN N A
Basibrinlidir
— 284 —
parçayı ayni zamanda kardeşi oğlu keşiş Behnam’a teslim ettiğini riva
yet edilmiştir.
Yuhanna, M.S. 1333’de Patrik İsmail’in seçimine iştirak edenler
den ve Patrik İsmail ile Salahlı Basiliyos Sobo’nun arasını yapanlar
dandır. M.S. 1364.
Yuhanna, M.S. 1394’de dumandan boğulmuştur.
IV. Ayrıl
— 285 —
pulcular, hırsız rahiplerin birisini öldürünce diğerleri kaçmıştı, ceset
ve öldürülen rahibin cesedi yerde kalmışlardı.
Hikâyeyi yazan ve onaylayan rahipler derki:
— Kartmin köyü halkı gelip bize olayın durumunu söyleyince; biz
den 47 rahip arkadaşlar Kartmin köyüne gittik, yerde bırakılan Mar
Gabriel'in ve öldürülen diğer rahibin cesetlerini sedyeler üzerinde ma
nastıra getirdik, Aziz Gabriel'in cesedini tekrar mezarına, rahibin cese
dini de umumi mezarlığa gömdük...» (X)
HANUK
Metropolittir (M . S. 1422)
KIRYAKOS
Metropolittir
(M . S. 1422)
FİLİKSİNOS KAVME
Metropolittir
(M . S. 1433 -1454)
— 286 —
kitabı vardır, bu kitaba «MÜBAREKSİN EY NEZİH KURBAN» cümlesiyle
başlık yapmış ve «EY BÜTÜN KAİNATIN SULHU VE HUZURU OLAN
TANRI» cümlesiyle giriş yapmıştır.
F. KAVME 1454’de ölmüştür.
X. AYRIL
1 — HEDİLLİ BEHNAM
— 287 —
gününe dair bir düştür düzenlediğinden 1476'ya kadar yaşadığı sanıl
mıştır.
V. — RAHİP YEŞU
XI. AYRIL
YU H A N N A GEVERGİS
KARTMİN MANASTIRININ METROPOLİTİ
(M .S. 1446 -1495)
— 289 —
(Yuhanna adını taşıyan) dokuz yazarın teliflerinden derlediği LETUR-
CİYE kitabını yazarak ve kendisi de bu yazarlardan biridir.
b) İkinci bir LETURCİYE kitabını (Yakup isimli) 7 yazarın telif
rinden derleyerek yazmıştır.
İSTEFAN
KARTMİN MANASTIRI METROPOLİTİ
(M .S. 1496-1502)
— 290 —
/
Deyruzzafaran patrikliklerini birleştirerek Tur-Abidin'e gönderdiği el
çi vasıtasiyle bölgenin ruhanileri ve halkı toplattırılarak, bu toplantıda
bütün kilise ve manastırların işleri hakkında görüşülmüş ve şöyle bir
karara varılmıştı: «Alınan bu karar gereğince bundan böyle bir kimse
nin kilise ve manastırların işlerine müdahale edilmemesi» hakkında
her tarafa tamim ve sıkı emirler patrikten yayılmıştı.
M.S. 1655’de Kamşe ailesinden Patrik Yeşu, Tur-Abidin Abraşiye-
lerini (bölge) teftiş ettiğinde Kartmin manastırına gelmişti (ziyaret).
M.S. 1684'de Patrik Abdulmesih Murun (Meyron) yağını takdis et
meğe Kartmin manastırına teşriflerinde, Tur-Abidin bölgelerinin Met
ropolitleri Habip, Behnam ve Laazar da katılmışlardı.
M.S. 1687’de Tur-Abidin Patrikliğine, yukarıda adı geçen üç kişi
den Metropolit Habip kendini patrikliğe şer’i olmayarak seçtirince yine
Tur-Abidin bölgelerinin bazı metropolitleri karşı koyarak, ancak Laa
zar adındaki metropolit ile Danho ve Behnam metropolit arkadaşları
her ne kadar muhalif kalmışlarsada halk tarafından tasvip edilen fazil
ve nezih Habib’in meşru bulunduğundan karşı taraf mahçup düşmüştü.
Patrik Habip haklı olduğunu görünce mütevaziliğine binaen ve açılan
gediğin kapanması için kendiliğinden, bir yana çekilmiş, seyirci kalma
sını tercih etmişti. Habib'in bu tevazuu onu tekrar iş başına getirtmiş
ve oybirliğiyle yeniden patrik olarak tayin edilmişti.
YU H AN N A AVEGİN
(Keferzelidir)
ve Tur - Abidinli Yusuf ile tarihlerini tespit edilememiş
olanları yazıyoruz
M.S. 1702’de Kartmin manastırının metropoliti Keferzili Avegin idi.
M.S. 1737’de de Baş Episkopos Yusuf, Kartmin manastırının yöne
ticisi olmuştur.
Tarihleri tespi tedilemeyen Metropolitler
1 — Kartmin köyü halkı tarafından öldürülen Yeşu.
2 — Manastır müdürü İliya
3 — Manastır müdürü Sercis
4 — Şehit olmuş Yuhanna
5 — Ayinvertli Yuhanna.
XII. Ayrıl
BASİLİYOS ŞEMUN
Mafiryan • Baminminli
(M .S. 1710-1799)
Şemun, Midyat ilçesinin Baminmin köyünde doğmuştur, Melki’nin
oğludur; Tur-Abidin manastırlarının birinde 1695’den önce rahiplik sil
kine girmiş ve tam kâhin olmuştur.
— 291 —
Şemun’un nezahet, takve ve irfanı etrafa yayılınca Basilios lâka-
biyle Tur-Abidin Mafiryanlığına (Patrik mülhaki) 1710’da atanmıştır.
Bu görevde bir yıl devam eden Şemun kendi arzusuyla inzivaya çekil
mişti.
Şemun, M.S. 1727'de her nedense tekrar görevine dönerek, bir sü
re sonra Kürt ağası Abdal ağa, tarafından şehit edilmiştir (+ ].
M.S. 6 Nisan 1740'da kilise kanunları ve inanç uğrunda şehit dü
şen Mafiryan Şemun’un cenazesi Basibrin köyüne götürülerek Mar Do-
do kilisesindeki özel mezarına gömülmüştür.
Asrın mahir bilgini, fazilet sembolü olarak tavsif edilen Mafiryan
Şemun’un yazdığı eserlerinin mütalâasından doyum olmaz.
Telifleri şunlardır:
a) Theologiye. b) Merkeptho Droze(1). c) Vaizler kitabı, d) V
zin kitabı, e) Lügat kitabı, f) Sarf ve Nahv kitabı, g) Laviş adındaki
Kürtçe şivesiyle vezinli şiir ve makamla söylenen kitabı.
Şemun'un bunlardan başka yazdığı eserler varsa da bilinmemek
tedir.
BASİLİOS DANHO
Keferzilidir - Patrik Mülhaki
(M .S. 1740-1779)
B. Danho Keferzi köyünden Hobil kabilesinin Baltacı ailesinden
Yuhanna’nın oğludur. Keferzi köyüne yakın Arnas köyünde 1699’da
Nişe adındaki kadından doğmuştur.
B. Danho .büyüyünce rahip olmuş ve Baminminli Mafiryan Şamun's
şakirt olmuştur. Fazilet ve eğitimi hocasından öğrenen Danho ilim ve
irfanda hünerler kaydetmiştir.
B. Danho, M.S. 1733’de Şammas, 1738’de Kâhin olmuştur. Bamin-
min’deki Mar Abhay manastırında bir süre kaldıktan sonra yakınındaki
ARBO köyünün Mar Şamun manastırına, arkadaşları Musullu rahip Ab-
durrazzak, Kıtırbıllı Yeşu oğlu rahip İbrahim, Madenli rahip Favloş,
Mardinli rahip Gevergis’le beraber bulunmuştur.
B. Danho’nun hocası Mafiryan Şamun şehit olduktan sonra, Patrik
Şükrullah ve Ruhanî Senato tarafından, Hasankehf, Tur-Abidin ve Kart-
(+ ) İki kirve birlbirini kaçırarak dini nikâhlarını kıldırmak üzere Abdal ağaya sığın
mış, Abdal ağa da bir türlü nikâhın müsaadesini Mafiryan Şemun’dan alamayın
ca öldürdüğünü rivayet edilmiştir.
(1) MERKEPTHO DROZE adındaki kitabın Arapça GERŞUNİCE 1740'da Basiliyos
ŞEM'un un şakirt! Arnaslı Başrahip Abdullahın kalemiyle yazılan nüshası; bu
satırların yazarı p. AZİZ GÜNELİN KÜTÜPHANESİNİN 79 no. altında Kayden mev
cuttur.
— 292 —
/
min manastırına (bu üç bölgeye) Mafiryan (Patrik Mülhaki) olarak
BASİLİOS lâkabıyla atanmıştır. (27 Temmuz 1740). Merasiminde Kudüs
Metropoliti Grigorios, Bitlis Metropoliti Kurilos Farcullah bulunmuş
lardır.
B. Danho, işbu görevini 39 yıl liyakatla bitirdikten sonra 1779’da
80 yaşındayken vefat edip Kartmin manastırındaki mezarına gömül
müştür.
BASİLİOS SALİBA
Mafiryan (Patrik mülhaki)
(M .S. 1780)
YU HAN NA
Ayinvertlidir
(M .S. 1799)
BASİLİOS ABDULLAHAT
Enhellidir - Mafiryan
(M .S. 1838 -1856)
XIII. Ayrıl
KARTMİN MANASTIRINDA OLAN BİR MUCİZE
Cinsiyet değiştirmiş kızın hikâyesi (+ )
Yunanlıların 2176 - M.S. 1865 yılında Kartmin Deyrulomur manas
tırında belirtilen mucize hakkındaki beyanat kaydı şöyledir:
XIV. Ayrıl
— 294 —
ruk yazarak merkezde (Mardin - Deyruzzafaran merkezinde) oturan
mer’i Patriğin eline vermişti. Buyruğun özeti şöyledir:
«Bu emrimi taşıyan kişiden başka bir kimse, hiçbir surette Patrik
lik ünvanını takmamıyacaktır».
Devlet ve hükümetin bu buyruğuna uyar, ancak merkezde oturan
Patrik II. Yakup taşıyabilirdi. Patrik Mirza ise, yalnız Tur-Abidin bölge
sinin patriği sayılmakta idi.
Patrik II. Yakup Meyron yağını takdis etmek maksadiyle Kartmin
manastırına teşriflerinde, yardımcılığına Patrik Mirza’yı da çağırmıştı.
Meyron yağının takdisine devam ederken yağı taşıyan kabın taşmadı
ğını ve taşmayacağını anlayan Patrik Yakup; kabı, Patrik Mirza'ya tevdi
etmiş ve duaya devam edildiğinde Meyron yağı taşmağa başlamıştı.
Bunun üzerine Büyük Patrik Yakup, Patrik Mirza’yı Kartmin manastırı
nın yönetimine tayin ederek merkezine dönmüştü. (M.S. 1864)
Bu olayı yerinde tespit eden Horepiskopos Basibrinli Samuel’dir.
Patrik Mirza’nın ölüm tarihi henüz tespit edilememiştir.
☆
b) Patrik Mirza’dan sonra, Kartmin manastırının yönetimine Ayin-
vertli Sait oğlu Rahip Havşap getirilmiştir.
c) R. Havşap’tan sonra, Basibrinli Rahip Yakup başa getirildi. (M.
S. 1879).
d) Akabinde de Basibrinli Rahip Yeşu 1883’e kadar yönetimde
kalmıştı.
XV. Ayrıl
ATHANASİOS AFRAM
Kartmin Manastırı Metropoliti
(M .S. 1883-1915)
— 295 —
5 — Meşteli Rahip Yuhanna 12 — Midihli Rahip İshak
6 — Rahip Sobo 13 — Keferbeli Rahip Gabriel
7 — Rahip Havşap 14 — Keferzili Rahip Barsavm
8 — Rahip Melki 15 — Bakısyanlı Rahip İsa
9 — Ayinvertli Rahip Afram 16 — Kefreli Rahip Abdullahat
10 — Rahip Yeşu 17 — Hahlı Rahip Behnam.
11 — Rahip Melki
Rahip Afram dinî tahsilde terakki edince M.S. 1883'de, Musullu
Patrik IV. Fetros tarafından Kartmin manastırına Episkopos olarak tak
dis edilmiş ve Athanasios lâkabını almıştır.
Afram, görevine başlarken ilk işi, Kartmin manastırını ve müşte
milatını iyi bir şekilde, tamir olmuştur. Kendisine tevdi edilen bölgenin
madden manen idare etmesinde maharet göstermiştir.
Afram iyi bir vaizdi, yaşının otuzunda göz ışığım kaybettiğinden
üzülerek doğduğu yer Ayinvert köyüne dönmüş ve bir süre sonra da
HAH köyündeki Meryemana kilisesine, rahip Afram’ın yanında kalmış
tır. Kısa bir süre sonre Kartmin manastırına avdet eden Episkopos Af
ram M.S. 1915'de ölmüştür.
FİLİKSİNOS ABDULLAHAT
Kartmin Manastırı Metropoliti
— 296 —
liamı başlamıştı. Kartmin manastırındaki rahipler çobansız bir sürü du
rumuna düşmüşken; aniden o yakıcı vuruşlar onları basmıştı.
Kürt aşiretinden Azam oğulları ve beraberlerinde getirdikleri Kürt
lerle susamış kurtlar gibi manastırdaki masum kanları yalamaya acele
ederek Kartmin manastırındaki rahiplerle halktan olanlarını kamilen
kesmişlerdi. O sırada manastırın ruhani kadrosu dört kişiden ibaretti,
bunlar Kerburanlı Rahip İsa, Midihli Rahip Abdullah, Ayinvertli Rahip
Murat ve Ayinvert'te misafir olan Metropolit de bu kadroya dahildi.
Bunlardan başka, Diyakos ve Baş Diyakoslar ve halktan da hayli ce
maat bulunmaktaydı. Bu satırları yazan h'orepiskopos Aziz Günel'in de
İbrahim adında bir ağabeysi bulunuyordu. Manastırdaki insanlar tama
men öldürüldükten sonra bu kez manastırı yıkmağa çalışıldı. Manastır,
hali ve berhane kalmıştı; Azam oğulları manastırı işgalleri altına almış
lardı. Bu durumdan bir ay sonra Ayinkâflı Şeyh Hamit oğlu Şey Fethul-
lah Efendi rahmetli geldi, sulhu temin etti ve herkes huzura kavuşmuş
tu.
Osmanlı Devleti nezdinde bu badire duyulunca, sıkı emirler veril
di, tedbir alındı. «Herkes yerine gidip yerleşmesini» temin olunmuştu.
Daima Osmanlı Devleti lehine çalışan Mizizahlı Çelebi Ağa bütün
Süryanilrei köylerine alıp götürdü, yağma edilen menkul ve gayrimen-
kullerini iade ettirdiydi; Azam oğullarını da Kartmin manastırından çı
kartmıştı. Manastır tekrar Süryanilere verilmiş yeniden tamir edilmesi
ne gayret gösterilmiş ve bundan böyle hayat normale dönmüştü.
Bütün Tur-Abidin bölgesinde ve Kartmin manastırında hayat nor
male dönünce, manastırın yönetimine ilk getirilen, Ayinvertli Keşiş
GABRİEL KİTTİNO adındaki zattır. (M S. 1919)
Keşiş Gabriel Kittino, Kartmi nmanastırını 17 yıl yönettikten son
ra 1936'da askerlik hizmetine alındı ve 1937'de hayata gözlerini yum
muştur.
Müteakiben Arbo köyünden Keşiş Afram oğlu Rahip Yusuf (Ka-
mışlı’da Hori Melki’nin biraderi) de manastırın yönetiminde bir yıl kal
dıktan sonra Suriye'ye kardeşi Hori Melki'nin yanına geçti ve orada öl
müştür.
Bundan sonra yine Arbo köyünden ihtiyar rahip Gabriel de manas
tır yönetiminde kaldıktan sonra bir kaç yer değiştirdiği neticesinde
Mar Melki manastırını yeniden inşa ettirdikten ve bir çok sıkıntılar ge
çirdikten sonra 1955'de vefat etmiştir.
Müteakiben, Uso oğlu keşiş Yuhanun 1942'ye kadar Kartmin ma
nastırının müdürlüğünde kalmıştır.
XX. AYRIL
— 298 —
(1953) Metropolit Torna Araş ayin esnasında,
Patrik ve Metropolit kıyafetiyle
299 —
Erzoğlu köyünde doğan Torna Araş 1896 da Mardin Deyruzzafaran ma
nastırının yetimler okulunda tahsil görmüş, 1907’de rahiplik silkine gir
miş, 8 - Mart - 1908’de Kahin ve 1/Ekim - 1923’de Süryani Patriği III.
İLYAS tarafından Midyat ve Tur-abidin bölgesine metropolit olarak
takdis edilerek yâdedilen Torna Araş, bilhassa Türkiye Cumhuriyeti
Devlet ve hükümeti tarafından pek sevilen, takdir edilen bir sima idi.
1946’de, Çağdaş Süryani Patriği İğnatios I. AFRAM BARSAVM'ın
daveti üzerine SURİYE,nin HOMS şehrinde Toplanacak ruhani senatoya
katılmak amacıyla giden metropolit Torna Araş, hastalanarak, netice
Suriye’nin TRABLUS hastanesinde ölmüş, cenazesi Homstaki Meryem
ana kilisesine getirilerek büyük bir merasimle kilisedeki özel mezarına
gömülmüştür;
61 yaşında iken hayata göz yummuş olan Torna Aras’ın hasretinde
bıraktığı sevimli sürüsünün bir kuzusu olarak, ölümüne dair; bu satır
ların yazarı tarafından bir mersiye kitabını hazırlamıştır.
RAHİP SEFER
(M . S. 1942-1954)
Kartmin Manastırı Müdürü
— 300 —
I
Rahip Sefer, Kartmin Manastırının yönetiminde Oniki yıl hizmet
gördükten ve 1 - Nisan - 1954'de bütün vasiyetlreini yaptıktan sonra
106 yaşında iken iyi bir takve ile hayata göz yummuştu. Cenazesi la-
yikivecihle Midyat ve Tur-abidin Episkoposu İYAVENNİS AFRAM BİL
GİÇ ve haşiyesi tarafından Deyrulomur-Kartmin manastırındaki Aziz
ler mezarlığının kapısının önündeki özel mezarına gömülmüştür .
Rahip Sefer herne kadar telif yapmak gücünde olmadıysada, idare
ce pek seçkindi. Mütevazi ruhlu, Musafieperver, Fakirleri kayıran eli
açık bir cömertti, Tamirat işlerini, inşaatı pek severdi. Hulasa herkes
tarafından sevilen bir kişiydi.
RAHİP ŞEMUN
(M . S. 1954)
Kartmin Manastırı Müdürü
— 301 —
2/11/1969’da ölen Türkiyedeki siiryanilerin metropoliti Filiksinos Hanna
Dolapönü'nün ölüsü.
— 302 —
liti Filiksinos Hanna Dolapönü’ye yazmak istirhamında bulunan Baş
rahip A. Güneşin arzusu yerine getirilmiş ve Memba olarak kabul edi
len ve bu satırlara rehberlik eden Kartmin Deyrulomur tarihçesi sür-
yanice olarak Adı geçen Metropolit tarafından hazırlanmış bulunduktan
sonra Türkçeye de Papaz Gabriel Aydın tarafından çevrilmiştir Telif
Tarihi 1/6/1959’dır.
Süryanice ve pekiyi arapça ve Fransızca lisanlarını bilen Baş Rahip
A.Güneş, Kartmin manastırında 1960’da vefat ederek Manastırdaki
özel mezarına gömülmüştür.
BÖLÜM: 20
\
. — 303 - r
c) RUH; Allah'ın ruhu demektir. Bu ruh, Âta Allah’tan çıkar,
lâm olan oğulun HASSALAR’ından alır ve inananlara bildirir, yaratılan
her canlıya can verir ve her bakımdan harekete getirir.
CENABI HAK (Ata - Oğul - Ruh) hiç bir şekil ve benzere sığdırıla-
maz fakat, anlatabilmek için şu şekil ve tarzda anlatmak zorunluğu için
deyiz, örneğin:
a) Kişi üzerine:
Bir kişide BEDEN, RUH, AKIL’ın bulunması gibi; haddizatında Be-
densiz Akıl ve Ruh barınamazlar. Akılsızlık, bir anormalliğe delildir.
Ruhsuz, akılsız bir beden de çalışamaz ve ölü sayılır. Binaenaleyh bu
üç sıfat bir kişide bulununca kâmil ve mükemmel bir adam kabul edi
lir (2). Bu tekmil üç sıfatı taşımayan bir kişi eksik bir adam addedilir.
b) Güneş üzerine:
(2) Kur’anı Kerim Ali imran sür. ayeti: 39, 42, 50. Bakara sür. ayeti 87 maida sür: 170
Meryem sür: 15.
(3) Fusus - ül - Hikem sahife: 156 ve Kur’ani - Kerim, -Bakara süresi: 2. ayet 138
— 304
İsa, Meryemden doğduğu için; Allahın oğlu sayılamaz, ancak İSA;
Allahın ağzından doğan bir kelam (Söz) olması hasebiyle Allahın mânen
ve mecazen oğlu tabir olunmuştur.
İslam Şeriatında eskiden en büyük Yemin «VALLAHİ ve BİLLAHİ ve
TİLLAHİ» idi. Bu yemin bir üçlük anlamındadır. Arapça olan bu yeminin
tefsiri ve tercümesi şöyledir: VALLAHİ (Ata ALLAH); BİLLAHİ (Binil-
lahi), Ata Oğlu; TİLLAHİ (THİLATHET- ELLAHİ) İlahi Üçlüğü tamamla
yan RUHULKUDUS'tur. Thilathet Allah; doğrudan doğruya Allahın üç
lüğü demektir, (bu hiristiyanlık görüşüdür)
İslamiyette, üç taşla karı boşamak dini bir kanundur. Üç taşla boşa
nılan karı, birdaha kocasına dönemez, fetvesizdir. Çünkü bu üç talak
(boşanma), üçlüğe delalettir.
«Bu üçlük inancıyle kadir Allahı diğer put olan mabutlardan ayıra
biliriz, Tanrıdan korkmadan; severek ona ibadet edip tapabiliriz» diyen
hiristiyanlıktır; Putperestlik devirlerinde insanlara çok Tanrılar düşün
ce ve mefhumu vardı.
Örneğin: Kasırga, Rüzğar, Ateş, Yağmur, Öfke, Sevgi, Güzellik ve
bunlara benzer başka şeylerin mabutları gibi ilahlara tapanlar pek çok
tu. Ehli Kitap ve Semavî din sâliklerinin taptıkları hakiki Tanrı’yı bu ba
tıl olan tanrılardan seçmek ve ayırabilmek niteliğinden ve bu KADİR
ALLAH’ta, kötülüğün hiçbir zerresi bulunmadığı, ancak yarattıklarını,
kendi evlatları gibi severek onların bütün yaşamalarıyle ilgili olduğunu
bildiren de İSA’dır.
Hazreti İsa, diğer bütün peygamberlerden farklı bir ifadeyle AL
LAH’I ATA-ALLAH, veya BABA ALLAH diye anlatmıştır. Çünkü; bir ba
banın şefkat ve merhameti daimi olarak evlatlarına şâmildir. Tanrıda
Öfke, Gazap, Darılma, Vurmak ve her çeşit kötülüğün tesirinden ve
eğitiminden münezzehtir. Bu nedenden İSA, kesinlikle bu gibi kötü me
ziyetleri Allaha takan kimseleri rededer. İsa kendisinden evvel gelen
peygamberler, Cenabı Hakkı bihakken insanlara tanıttıramadıklarından,
ancak Allahı insanlara bir korku olarak, Kahredici bir güc, hem iyilik
hem kötülük verici bir varlık olduğunu, Yakıcı, öldürücü, kıskanç, vu
rucu, kızan hastalık veren bir Allah olduğunu tanıtmışlardır dedi. Ve bu
sebeplerden de insan oğulları «Böyle bir korkulu Varlığa yanaşmaktan-
sa putlara tapmağı tercih etmişlerdi.» Zira; kişi, düşmanından uzak kal
mağı tercih eder, zaten bu nitelikten putperestlik alıp yürümüştü. İSA,
bu korku mefhümüne set çekerek demiştirki: Allahı bütün kalbinle bü
tün canınla ve var kuvvetinle, korkudan değil, severek Ona tapacaksın,
Ona çağıracağın vakit, EY GÖKLERDE OLAN BABAMIZ diyeceksin (4)
— 305 —
Çünkü O merhametli bir BABA, Af edici bir Kadir'dir, nimet verici bir
CÖMERTTİR, Zarar verici bütün meziyetlerden ve hasletlerden ari ve
mücerrettir, fayda verici bütün meziyetlerle mücehhezdir. İnsanın öz
gürlüğüne hiç karışmayan, insana iradesini her cihetçe kullanabilmesi
ve o iradeye, özgürlüğe karşı, mahşer gününde insanı sorguya çeke
bilmesi için hür ve serbest yaratmıştır. Çünkü iradeyi insanın eline
bırakmıştır. İnsana akıl vermiştir, bu akıl’la insan kendi kendini idare
edebilecek gücünde olduğundan hürdür, hem de sorumludur. İnsan ne
yapmak istediğini, Allah bilir. Fakat ne yapmasına alet olur ve ne de
yapmamasına engel olur çünkü istek Allahtan olunca, kıyamette insanı
sorumlu tutamaz, ÂDİL sayılamaz. Bu hususlardan İsa, Allahı merha
metli bir Baba gibi şafkatli bir Tanrı olduğunu anlatır.
2 — Süryaniler; İsa Allahın oğludur demekle (bütün hıristiyanlıkla
ayni fikirdedir) Allah’ın, Meryemle evlendiği ve İsa’nın Ondan doğduğu
fikrinde değildirler ve bu fikirde olanları da redederler. Ancak yukarda
açıklandığı şekilde: Geneş kürrenin oğlu; FİKİR’in de A kıl’ın oğlu, olu
şu tezini savunup iman etmektedirler.
Örneğin: «ATATÜRK» sözünde, bütün türkün babası mefhumunun
bulunuşu gibi.
3 — Süryanilik, Bütün hiristiyanlık gibi, Allaha, Meleklere, Vahiy
olan kitaplara, Peygamberlere, Resüllere, ölüm ve kıyamete cennet ve
cehenneme, Şeytanın insan düşmanı: Allah da insanın yaradıcısı, Şaf-
katlı, merhametli BABA olduğuna, Allahtan hiç bir ŞER gelmediğine, an
cak her iyilik ve inayet ondan sadır olduğuna inanırlar.
4 — DİNİ TEMEL PRENSİBİ
Süryaniliğin benimsediği prensipler şunlardır;
a) Allaha iman etmek
b) Umut-Ümid, (Kıyamet gününden sonra İsa'yla beraber Ebedi
hayat ve saadete kavuşmak ümidiyle yaşamak)
c) Sevgi (muhabbet), herkesi kendi gibi sevmek
5 — SÜRYANİLİĞİN BENİMSEDİĞİ DİNİ MAHİYET
EVRRENSEL KONGRELER
Süryaniliğin benimsediği Evrensel Kongreler üçtür:
a) İSTANBUL KONGRESİ. M.S. 325 de İznik'te Büyük Kostantin'in
başkanlığı altında.
b) İstanbul - Kostantiniye Kongresi. M. S. 381. Büyük Theodosi ida
resinde.
c) Efes Kongresi. M. S. 431’de II. Theodosi idaresinde.
6 — SÜRYANİ KADİM CEM AATININ DİĞER HIRİSTİYAN UNSUR
LARLA OLAN İLGİ ve İLİŞKİSİ:
Hısirstiyanlık üç ana mezhebe ayrılmıştır:
— 306 —
Süryanilik, Ortodoksluğun kurucusudur, fakat M. S. 451 tarihindeki
HALKEDONA (Kadıköy) Kongresinden itibaren RUM ve AVRUPA kato-
lik mezheplerinden ayrılmıştır. Roma ve Bizans İmparatorluklarına peyk
olmaktan sakınmıştır. Bu nedenden ötürü Roma ve Bizans idareleri,
SüryaniIiği, kaba güçleriyle dağıtmak istediler. Bu isteklerinden siyasi
iktidarlar da onlara (Rum ve Katoliklere) yardımcı oluyordu. Süryanili-
ğin İNANCI'm ortadan kaldırmak için bütün ruhani reislerini öldürdü,
ceza evlerine veya sürgüne gönderdilerdi. Süryanileri darmadağın etti
ğine inanınca, Ortodoksluğu Melkit Rumlarına mal ettiler ve YAKUBÎ
(monofizit) ismini Süryanilere takmışlardı. (Bu isim Burud’anlı Yakup’-
tan gelmedir.)
Süryanilerin lehine düşünen (Membecli Süryani asıllı) Bizans
kraliçesi Theodora’nın müsamahası üzerine sürgündekiler döndü. Bun
lar, İstanbul SARAY kilisesinde toplandılar, tutuklu olan Süryani İsken
deriye Patriği Thodosios M. S. 543’de Burud’anlı Yakup'u (Kraliçe Tho-
dora’nın emriyle, Arap Süryani hükümdarı Gasani Cible oğlu Haris’in
isteği üzerine, evvelâ Urfa ve Şam ülkelerine) Metropolit olarak takdis
etmişti. Burudanlı Yakup ilk hamlede M ısır’ın İskenderiye'sine giderek
orada iki Episkopos takdis ettikten sonra Şam, Erminye, Kaphadokiya,
Kilikiya, İsüriye, Phamfiliya, Lukaniya, Lukiye, Frugiye, Karye, Küçük
Asya, Adalar (Kıbrıs ve Rodos, Midilli,) Mezopotamya, İran ve İskende
riye gibi bütün bu ülkeleri gezerek Patrik Thodosiyos’tan aldığı selâhi-
yet üzerine bu memleketlerde bulunan Süryanileri cesaretlendirir, ir
şatlar verirdi. Bu arada 27 Episkopos ve binlerce Papaz ve Diyakosları
takdis etmişti. (5)
Burudanlı Yakup M. S. 30 Temmuz 578'de M ısır’da vefat etmiş ve
Romanos yahut Kison manastırında toprağa verilmiştir. Ortodoks Sür
yani sözü; bundan böyle Süryani - Yakubi şeklinde anıldı. Kısaca YAKU-
BÎLER de dendi; Rum Ortodoksluğu da melkitler kendilerine mal ettiler-
di.
Süryaniler ise; Mezopotamya'nın sakinleri olduklarından ötürü,
Mezopotamya - Süriye’nin namı altında SÜRYANİ ismini (Süriyeli) bir
mezhep adı olarak kabul etmiş ve bugüne kadar bu isimle anılmakta
dırlar.
Süryani Kadim cemaatinin (Rumlarla, Ermenilerle, Keidanilerle,
Nasturilerle, Protestanlarla ve ne de Latin Katoliklerle hiç bir alâka ve
ilişkisi olmamıştır. Bu unsurlardan da bir gün olsun maddî ve manevî
bir yardım görmemiş ve onlara yardımı olmamıştır. Ancak, Hıristiyan
unsurları arasında KIPTI - HABEŞ (İthyübye) kilisesini kardeş kilise ola
rak tanır, çünkü ayni kiliseyle hemfikir olarak inancı birdir. Diğer kilise-
— 307
lerden tamamen kendini ayrı br kilise ve ayrı bir cemaat, ayrı bir itikat
sahibi bilir.
7 — SÜRYANİLİĞİN DİNÎ REİSLERİNİN RÜTBELERİ:
^ ' iî• !
Iil - ' 1;i İMİk.
DEVRE USULÜ
İN CİL’in ve yahut Haçın ve yahut her hangi bir Bayramda
icra edilen merasimin usulu Diyakosların elinde birer
çıngırak yelpazeler bulunur.
— 309 —
(1) Mürettip (dizici Kurulu) Rütbesini gösterir ok işareti
2 () Mürennin (okuyucu) rütbesini gösterir
(3) Ruhani İncili Cemaata okurken
— 310 —
Süryani örf adet Bayram ayinlerini gösteriyor.
K 1i l j[ m m* % f
rt’^ J rn
21 Wı
\fflV t İm] idif b33 il
T>■■J«rı ıffî W 1
c) Vaftiz usulü
d) Evlenme usulü
e) Ölüm usulü
f) Tövbe usulü ve itiraf.
İbadet, BİR TANRIYA mahsustur. Bu ibadetin duaları arasında Mer-
— 311 —
Kürsüdeki Kutsal İncili gösteriyor.
— 313 —
Süryanilikte doğan çocukların vaftiz şekli
CENABI HAK, insanda fazla veya eksik bir uzuv yaratmış değildir. Sıh
hî bakımdan herkes sünnet olabilir, dince bir fazileti yok demektedir.
Vaftiz ise manevi bir dalıştır, Vaftizle insanın başka bir renk alabildiği
kanaata; Hıristiyan tefsirine göre; Kur'an-ı Kerimde de büyük bir mes
net (1) bulmaktadır. Hazreti İsa da Sünnetten sonra vaftiz oluşu, Sün-
(1) Kurani-Kerim Bakara Süresi. Ayet: 138 asıl. Ömer Rıza Doğrul-Tanrı buyruğu
tefsirinde Sahife 53, dip Not tefsir kısmı Ayet (125)
— 314 —
Süryanilikte Vaftizden çıkarılan Çocuğun (Meyrun) Kutsal yağla yağlanmasını
gösteriyor
— 315 —
Aydın Helvacıoğlu ile Nişanlısı merasimden sonraki Duruşlarını gösterir.
— 316 —
Abdi Devli ile nişanlısının Nişan merasiminde kırılacak ekmek usulü
Nikâh sırasında Ruhani tarafından güveğinin eli gelinin eline vermek biri birine
teslim etmek usulu
— 317 —
Süryanilerde dini Nikâh usulu
yılırlar. Karı koca arasındaki haklar kâmilen eşittir, fakat son söz erke
ğindir, çünkü kadının başı erkektir. Hiçbir surette erkek kendi bedenine
selâhiyetli değildir, ancak karının selâhiyeti erkeğin bedeni üzerinde
dir. Hiç bir surette de kadın kendi bedenine selâhiyetli değildir, ancak
erkeğin selâhiyeti kadının bedeni üzerinedir. (2)
RUHANİLERİN EVLENME USULÜ
Diyakosluk sınıfı ile papazlık sınıfı evli olurlar. Bekâr iken bu rüt
beleri alamazlar. Diyakosluktan Diyakosluk başkanlığı rütbesine kadar
yükselenler, karısı öldüğü takdirde evlenebilir. Papaz sınıfı ise zevcesi
öldükten sonra bir daha evlenemez. Ancak rusvaylığı üzerine alırsa, gö
revinden istifa ederse; evlenebilir. Bunun dışında, hiç evlenemez.
Çünkü bütün cemaatın manevî babası sayıldığından ve bütün cemaat
tan da ona «Baba» çağırıldığı niteliğinden hangi kızıyla evlenebilsin?
masındadır.
Episkoposluk sınıfında rahiplik rütbesi vardır. Bunlarsa; evlene-
mezler. Hayat boyunca bekâr kalırlar. Altıncı asırdan itibaren Episko
posluk, Metropolitlik ve Patriklik rütbeleri, yalnız rahiplik sınıfından tü
rerler. Bu sınıftan olmayan bir ruhani, Patrik, Metropolit veya Episkopos
olamaz, ancak karısı ölmüş bir papaz, bilgice ve ahlâkça da layıksa E-
piskopos ve hatta Patrik dahi olabilir.
(2) Kilise Evlenme kitabı Sahife bk. ve Resül PHAVLOS. I. Kurintos.lara mektubu
bap. 7. 4.
— 318 —
e) ÖLÜM USULÜ:
— 319 —
BÖLÜM : 21
— 320 —
Patrik haz; Metropolitler ve Midyat Ruhanilerile beraber.
P. Aziz Günel, Metropolit Hanna Dolapönü Haşiyesi arasında elini papaz Toma'nın
omuzuna sarkarak ok işaretiyle gösterilmektedir. 1968’de Mardin
Metropolittik Binasının kapısında.
— 321 —
Süryaniler, Mezopotamya anahtarlarını Hz. Ömer’e vermeleriyle
Hz. Ömer Mezopotamya’yı işgal edebilmişti. Bu sayeden Hz. Ömer do
ğu Anadolu’daki, hatta Filistin'den Mezopotamya’ya kadar bütün bu top
raklarda bulunan Süryanilere hiçbir kimse tarafından ilişilmemesi için
büyük bir AHİTNAME yazmıştır (1) .
Bu kurtuluşu asırlar boyunca anılması için Süryaniler, Hz. Ömer’e
«FA R UK » lâkabını vermişlerdir. FARUK, Süryanice bir sözdür, KURTA
RICI demektir, Ömer Faruk - Kurtarıcı Ömer anlamıdır. Araplar da bu
lâkabı aynen Süryaniceden kabul ettikleri şekilde telaffüz etmişlerdir.
Bu sayeden, Süryaniler, İslâmiyeti kendilerine «Koruyucu» kabul
etmiş ve hiçbir gün siyasetle uğraşmayı fikirlerinden geçirmemişlerdir.
Halifelik devrinde Süryanilerin müsamaha görmeleri, kültür alanın
da İslâmiyete olan yardımlarından doğmuştur. İslâm dünyası, Süryani
cemaatını bağrına basarak verdiği eşitliğin SELÇUK'lulardan; sonra da
Osmanlı İmparatorlarından (2) görmüştür.
SÜRYANİLERİN HAKLARI
— 322 —
SÜRYANİLERİN KİLİSE (Dini Merkezleri) TEŞKİLÂTI)
Süryanilerin :
a) Yurt dışında, b) Yurt içinde (Türkiye’de) bulunan ve müşterek
çalışan bir teşkilâtı vardır. Yurt dışındaki bu teşkilât, DİNÎ HİYERARŞİ’-
nin (Dinî idaresi basamaığnın) zirvesini teşkil etmektedir.
— 324 —
ler de Müslümanlarınkini çalarlar, bu gibi nahoş hadiseler de nadiren
olmaktadır. Müslümanlar rahat dururlarsa Süryaniler kıpırdamazlar.
Tarafeyin ölüyle mezarlığa kadar gider, taziyeleri müşterek yapar
lar. Bayramlarda birbirlerinin evine kadar gider tebrik ederler. Düğün
ler karışık olur, yer içer ve beraber eğlenirler. Köylerde eski usul üze
rine davul zurna ve kemenç çaldırır, Hıristiyan ve Müslümanlar bir ara
da halay tutarlar. Müslüman bayan Süryani bayın elinde, Müslüman bay
Süryani bayanın elinden tutar ahlay oynarlar, yekdiğerinden şüphe ve
şek etmezler.
Yaz mevsiminde, Süryani ve Müslümanın damları bitişik olup ya-
tıncaya kadar beraber oturup hasbihal ederler, komşular gündüzleri tar
lada ve bahçede birbirlerine yardım ederler.
Sünnetlerde, çoğunlukla Süryaniler Müslümanlara KİRVE olurlar,
nitekim bu satırların yazarı, Diyarbakır'daki kamşusu bulunan Müslü
man Hacı Hamit'le kirvedir.
325 —
M U S A A RAŞ Güm üş Telkari San'atının en Hünerli ustası.
— 326 —
lik, terzilik, çulhacılık, battaniyecilik, kalaycılık, bakırcılık, tarımda fe
yiz etmişlerdir.
. — 327 —
Diyarbakır Meryemana kilisesi vakıflar yönetim kurulu başkanı Edip Tavşan
üye Hüsnü Markos, Şükrü Serkal Vedibasmacı’yı İncilin etrafında gösteriyor.
Diyarbakır Meryem Ana kilisesi vakıf işleri, resmî seçim ile 9 üye
ve 1 başkandan kuruldur.
Yönetim Kurulu:
1 Başkan Edip Tavşan
2 Üye Albir Devli
3 Üye Vedi Basmacı
4 Üye Şükrü Ülker
5 Üye Yakup Zoklu (ölmüştür)
6 Üye Cercis Ustabaşı
7 Üye Hüsnü Markos
8 Üye Sait Arpak
9 Üye Yusuf Bardakçı (istifa etti)
10 Üye Şükrü Sarkar.
Bu kurul; resmî olarak seçilen üçüncü kuruldur. Çalışkan, gay
retli ve faaldir. Kardeşçe geçinen dirayetli kişilerdir. Cemaat ve ruhani
leriyle münasebetleri iyidir.
Kilisenin bir çok ihtiyaçlarını kendi aralarında kendi ceplerinden
temin derler. Sonradan; verdiklerini alır veya almazlar. Seleflrince ik
mal edilmemiş işler bunlar tarafından tamamlanmıştır.
— 328
Diyarbakır M eryem ana kilisesi ruhani reisi H. P. Aziz Günel ile yönetim kurulunun
gösteriyor
— 329 —
Bu kurulun kişileri şunlardır:
1 — Başkan Yusuf Arslanlar
2 — Üye İlyas Kömürcü
3 — Üye Yılmaz Oguş
4 — Üye Hanna Çapa
5 — Üye Yakup Yücel
6 — Üye İbrahim Özçelik
7 — Üye Şükrü Arslanlar
8 — Üye Abdülkerim Özdemirci
9 — Üye Hanna Bakırel.
330 —
yüksek temiz yontulmuş kara taştan olup mezarlık bekçisi için bir aile
barınacak kadar bir bina yaptırmıştır. Mezarlığa su ve elektrik getirmiş
bu mezarlığın bütün masrafı 80.000 liranın üstüne çıkmış olmasından
bütün bu masrafı karşılayacak durum bulunmadığından Diyarbakır Er
meni cemaatını da ortak etmek zorunda kalan bu kurul, halen Ermeni
cemaatının ortaklığıyla yarı yarıya istihdam olunmaktadır.
Yakup Kalabalık'ın Yönetim Kurulunun yapamadığı ve göremediği
işleri, halefleri olan Yusuf Arslanlar’ın Yönetim Kuruluna tevdi etmiş,
Yusuf Arslanlar'ın ikmal edemediği işler elbetteki halefleri olan Edip
Tavşan’ın yönetimine bırakmıştır.
Edip Tavşam'n yönetimindeki kurulun faaliyetleri de şunlardır:
a) Kiliseye ait arsa üzerine bugün için kilise ihtiyacını temin ede
cek kadar yani yıllık 14.000 lira kiliseye gelir sağlayan bir çeltik fabri
kası inşa ederek, buraya «Karacadağ» çeltik fabrikası yerleştirilmiştir.
b) Patriklik Divanı bitişiğinde yeniden üç oda müştemilatiyle be
raber yaptırarak içinde iki aile barınmaktadır ve bu inşaat kâmilen aşa
ğıda adları yazılı hayırsever kişiler tarafınadn fiilen teberrü ettikleri
maddiyattan meydana gelmiştir.
1) Başkan Edip Tavşan
2) Oktay Şakarer
3) Abdülmesih Önder
4) Abdullah Önder
5) A. Mesih Azak
6) Cercis Ustabaşı (üye)
7) Cercis Önder
8) Can Şakarer
9) Enver Bedro
10) Fehmi Basmacı
11) İbrahim Başak
12) İlyas Kömürcü
13) Musa Önder
14) Sait Arpak (üye)
15) Vedi Basmacı (üye)
16) Yunus Uyanık
17) Yakup Arpak
18) Zeki Basmacı
gibi hayırseverlerin malından yaptırılmıştır.
c) Kilise avlusunda harabe olan bir meskeni yeniden yaptırıp ve
içine bir fakir ailenin barınacağını sağlamıştır.
d) Bütün damların sıvaları yaptırmıştır. ı
e) 800 lira kıymetinde sekiz sandalye ile sehpaları toplantı salo
nuna almıştır.
— 331 —
Kilisede okuyan Kızların (K o ro )’su.
— 332 —
Kilisenin Tan Korosu idare eden Kilise Öğretmeni ve Okuyucular.
— 333 —
Süryani Cemaatıyla İslâm Cemaatı Arasındaki Münasebetler
Daha önce açıklandığına göre, münasebetler karşılıklı ve kardeşa-
nedir. Süryani kişi ilgi gösterdiği takdirde Müslüman kişi daha iyisini
gösterir. Çeşitli dinlerin muhterem liderleri (1), ordubozanlık yapma
dıkça temiz ruhlarda kardeşlik her an filizlenir. Zira Süryani Kadim Ce
maatı Türkleri canı kadar sever onları kendine yardımcı ve koruyucu
bilir. Sadakatlerinden de asla şaşmazlar.
Türk Süryanilerin Fener Patrikhanesiyle
İlgilerinin Olmadığı Hakkında
— 334 —
Ayin de Takdis edilecek ekmeğin Kâke’si (Buna Kıddas; aynı zamanda şarabı
beraber Kutsal sırlar denir.)
335
neye müracaat ederek bilgilerini ikmal ediyorlardı. Fakat; son zaman
larda bu kütüphaneye önem verilmediğinden kitaplarından çoğu şuraya
buraya dağılmış, verilmiş bulunmaktadır.
Bu kilisenin kütüphanesinin M. S. 1967’de Metropolit Hanna Do-
lapönü tarafından ve bu satırların yazarı yardımıyla yapılan tetkik ve
tasnifi gereğince tutulan kayıt defterine göre ancak bu kütüphanede
toplam olarak 341 cilt kitap vardır. Kitaplar 12 kısma ayrılmışlardır.
I. Kısım, KİTABI MUKADDES kısmıdır. Burada 41 cilt kitap vardır.
Gerek Kitabı Mukaddesin tümü gerek ayrı ayrı, İncil, Mezmurlar (Ze
bur) , Resüllerin işleri ve Mektupları bulunur, gerekse bunlara ait tef
sir kitapları gösterilmiştir. Bu kitaplar Süryanice Estrangele tipi, Ger-
şunice (Süryanice yazılmış Arapça okunur), Arapça, elyazısı olarak
nashedilmişlerdir. Bunlardan, deri üzerine Süryanice el yazısı olarak,
2 No.lu İncil kitabı IV. yüzyılda, yine deri üzerine Estrangele el yazısı
olarak XI. yüzyılda, diğerleri ise XVIII. asra kadar muhtelif tarihlerde
kâğıt üzerine gayet nefis yazılarla yazıldıkları göstermektedir.
Diyarbakır Kütüphanesindeki
Yeni ve Eski Ahid İsimli İncil Hk.
— 336 —
tatın haddi değildir. Bu gibi yazıcıların hakkı kayıp olmaması için bura
da Kitabın HATTAT'ı Rahip ŞAMUEL’i rahmetle anmak gerekir.
2. Kısım, İLAH İYAT’tır. Bu kısım mühtelif tarihlerde elyazısı, kâğıt
üzerine yazılmış (23) cilt vardır.
K I S I M : 3.
FANKİT (Edebiyat)
Bu kısımda mühtelif Edebiyat ricalından telif edilip Sesli söylenen
kitaplardan Deri üzerine yazılmış (3) cilt vardır, süryanice Estrangele
elyazısı olup diğeri ise kâğıt üzerine yazılmış (45) ciltten müteşekkil
dir.
Deri üzerine yazılanlar 12nci asırda yazıldıklarını göstermektedir.
K I S I M : 4.
HISSAY (Munacat)
Bu kısım'da 12 ve 13 asırlarda yazılmış üç adet kitap vardır, bunlar
Deri üzerine Estrangele yazılmış diğerleri kâğıt üzerine ve muhtelif ta
rihlerde yazılarak toplamı 18 ciltten teşekkül eden kısımdır.
K I S I M : 5.
DUA
Ruhanilerin takdisine (Hirutuniyas), Vaftiz, Evlenme ve ölülerin
defnine ait olan kitaplardır. Bunlardan 2 no: lu kitap 12-nci asırda
deri üzerine el yazısı Estrangele yazılmış Diğerleri ise 22 ciltten müte
şekkil kısımdır.
KISIM : 6.
TARİHİ
Bu kısımda 17-19 asırda muhtelif tarihlerde el yazı, kâğıt üzerine
yazılmış tarihi ve TAKVA ricalinin hayat tercümelerini gösteren 15 cilt
ten ibaret kitap vardır. Süryani patrik mıchayılin (umûmi Tarih) eseri
elan Torna Başaranların zimmetindedir.
K I S I M : 7.
ANNAFUR (Ayin icra kitabı)
Bu kısımda 26 cilt 14-19. asırlar muhtelif tarihlerde kâğıt üzerine
el yazısı olarak yazılmış kitaplardır.
K I S I M : 8.
LÜ G A T
Bu kısım 12 ciltten ibaret olup 17-18. asırların muhtelif tarihlerde
kâğıt üzerine el yazısı olarak yazılmış kitaplardan müteşekkildir.
— 337 —
K I S I M : 9.
MUSİKİ
K 1 S I M : 10.
TIP ve DUA
K I S I M : 11.
K I S I M : 12.
M A TB U A T
— 338 —
5 — Yıllık HİSAY’lar, deri üzerine, Batı yazısı tipi, Diyoskoros
Theodoros hattı olarak yazılmıştır. VIII. yüzyılda yazılmıştır. (865)
6 — Ayni muhteviyatlı kitap iki ciltten ibarettir .aynıhattat tara
fından yazılmıştır.
7 — Elem haftasına ve bütün yaz mevsimine dair deri üzerine ve
kâğıttan da ilâve edilmiş, Batı tipinde yazı, Rahip İZBİNA hattıyla 1392'-
de yazılmıştır, 127 sayfadan ibarettir.
8 — MIADIDAN kitabı: Habaplı Rahip Aday tarafından 1495’de
yazılmıştır.
9 — Cenazeye ait tüm kitap; bir çok nefis mersiyeler ihtiva eder,
Deyrelmilfan manastırından Rahip Yeşu hattıyla Estrangele tipi, 1188’de
yazılmış ve 130 sayfadan ibarettir.
10 — Nadide ve nefis bir Bethgaz kitabı: 132 ve 169 sayfadan iba
ret olup XV. yüzyılda Ebil-Hasan hattıyla yazılmıştır.
11 — İbnil-İbri’ye ait masallar kitabı: Çükinli Şammas Behnam
tarafından 1292’de yazılmış 169 sayfadan ibarettir.
12 — Antakya Patriklerinin tesbit cetveli M. S. 166-1495 yılına
kadar yürütmüş, el yazıdır.
13 — Urfalı Yabup'un hayat hikâyesi kitabı: 182 sayfadır, yazıldı
ğı tarih ve yazarı meçhuldür.
14 — El-Acüzi Toma’mn hayat hikâyesi, 184 sayfadır, yazıldığı ta
rih ve yazarı belli değildir.
15 — Tubaviyin hayat hikâyeleri kitabı: 189 sayfadır, tarih ve ya
zarı belli değildir.
16 — Basiliyos’a ait Soru Cevap kitabı: 216 sayfadan ibarettir.
Yazar ve tarihi yok.
17 — Clander kitabı (Diyarbakır’a ait) 342 sayfadır, yazarı ve ta
rihi yoktur.
18 — Diyarbakır’daki Rum kilisesine ait Vaftiz, Evlenme ve Cena
ze kitabı, Harbut Metropoliti Yusuf'un el yazısıyla 1451’de yazılmış ve
128 sayfadır.
19 — Hissay kitabı: «Nemubareksin Ey Hayat Salkımı» ibaresiyle
başlık yapmış, 370 sayfadır, yazar ve tarihi meçhuldür.
20 — Azizlerin hayat hikâyeleri kitabı: 382 sayfadır, yazar ve ta
rihi yoktur.
21 — Letürciye sahibi İshak’ın kitabı, 341 sayfadır. Tarih ve yazarı
yoktur.
22 — XII. Yuhanna’ya ait kaside kitabı: «Vay olsun bana ey kar
deşler, çünkü şaki ve günahkârım» başlığıyla giriş yapmıştır, 497 say
fadır. Tarih ve yazarı meçhul.
23 — Diyoskoros Thosdoros'a ait Hissaylar kitabı: Kendi el yazı
sıyla yazılmış 1125 tarihli ve 509 sayfadır.
— 339 —
24 — Namaz tayini hakkında Vehib oğlu’na ait mektuplar kitabı
545 sayfadır, yazarı ve tarihi meçhuldür.
25 — Tövbeye dair HIDLİ’li Behnam’a ait Kaside: Ey âlemi aydın
latan Nur Yeşu: başlığıyla giriş yaparak 555 sayfadır. Bir de yani müel
life ait, Tövbe Hakkında Kaside kitabı: «Ey nefs ne zamana kadar bey-
hudelik arasında bocalayacaksın» başlığıyla giriş yapmıştır.
26 — Homs'lı Davud’un sebatı hakkında Aframı makamla methi
ye yapan Yuhanna Şeylilah’a ait kitap: 560 sayfadır.
27 — Homs’lu Rahip Davut kendi nefsine hitap eden ve ömrünün
yarısına kadr yürüten tercüme kitabı: 561 sayfadır.
28— HAH’lı Metropolit Sercis'e ait beyitler kitabı (Kudüs’te te
lif edilmiştir. 565 sayfa).
29 — Deyruzzafaran’da Rarip olrçıuş Gürci Yusuf’un kitabı: 569
sayfadır.
30 — Avrupa ülkelerini metheden Nübze kitabı, Patrik Nimetul-
lah’ın telifi olup ve 1580’de yazılmıştır, 571 sayfadır. (S: 135bk.)
BÖLÜM : 22
fx) Parantez İçindeki İlk rakam Doğum tarihi olmayıp Hizmete altına tanıtılmış
— 340 —
vel üç yıl evlilik hayatı yaşadıktan sonra karısı ölmüş ve bugüne ka
dar dul kalıp itikâfa çekilmiştir.
3 — Numan Aydın (1 9 5 2 -.......) Horepiskopostur:
N. Aydın; Midyat’ın Keferzi köyünde 1909'da doğmuştur. Papaz
Cercis Aydın’ın oğludur. Evli, 7 çocuk babasıdır.
1943’de Metropolit Hanna Dolapönü tarafından papaz, 1952’de Pat
rik I. Afram tarafından da Midyat merkezindeki Mar Barsavm kilisesine
Horepiskopos olarak takdis edildiğinden bugüne kadar ayni görevde li-
yakatla çalışmaktadır.
Ana dili Süryanice olup Arapça ve Türkçe bilmektedir. İyi bir hat
tat, telifleri vardıK İlk tahsilinden bugüne kadar hayatını bilgiye vermiş
ve iyi bir idarecidir.
Hayat hikâyesi bu kitabın (204) sayfasında yazılıdır.
4 — Melke Gülçe (1 9 5 6 -.......) Horepiskopostur:
M. Gülçe, Midyat’ta 1911’de doğmuştur. Horepiskopos Gabriel Gül-
çe'nin oğludur. Abdullah ve Yusuf Gülçe adında iki papaz kardeşi var
dır.
Evlidir, çocukları vardır.
Ana dili Süryaniceden başka Türkçe ve Arapça lisanlarını da iyi bi
lir. Evvelâ Metropolit Hanna Dolapönü tarafından Midyat merkezindeki
Mart İşmuni kilisesine papaz olarak atanmış ve 1956'da Midyat’taki ki
lise ve cemaatından alınarak tayinen Diyarbakır Meryem Ana kilisesine
gönderilmiştir. Bu kilisenin hizmetinde birkaç ay kaldıktan sonra yine
M. Hanna Dolapönü tarafından Horepiskoposluk rütbesine takdis ve ter
fi ettirilerek bu görevde Diyarbakır Meyrem Ana kilisesi ve cemaatına
bir buçuk yıl hizmet gördükten sonra Diyarbakır’dan ayrılmıştır. Bu a-
rada Melki Gülçe; münhal kalan Adıyaman ve Elazığ cemaatlarına mu
vakkat olarak beş yıl ruhani hizmette bulunmuş ve fakat seyyar yaşa
masını tercih ettiğinden onlardan da vaz geçerek halen ruhanisiz kal
mış kiliselere de ruhanilik görevinde bulunmaktadır.
Orta dereceli bir hattat olup telif ve eserlerine rastlanmamıştır.
5 — Melke Konuk (1961 - .......1 Horepiskopostur:
M. Konuk; Nusaybin’in Badibbe köyünde 1889'da doğmuştur. Gab-
riel’in oğludur. Evli ve çocuk sahibidir.
Ana dili Süryanicedir, başka dil bilmez. Medresede tahsil etmiştir.
1914’de Mar Melki Metropoliti Samuel tarafından ayni köyün ce
maatına papaz olarak, 1960'da papazlıktan, Midyat ve Torabidin E-
piskoposu İyavennis Afrem Bilgiç tarafından yine ayni köyün Meryem
Ana kilisesi ve cemaatına Horepiskopos olarak takdis ve tayin edilmiş
tir. Nükteli konuşmaları vardır.
6 — Samuel Ezber (1949*...... ) Horepiskopostur:
1924’de Mardin’de doğmuştur. Babası İlyas, anası Mansura’dır.
Evli, beş çocukludur.
Şahsî gayretiyle anadili Arapçadan başka Süryanice ve Türkçeyi
iyi bilir.
— 342 —
1964'te onanını biten İstanbul Beyoğlu Meryemana Süryani kilisesinin dış görünüşü.
tır.
S. Ezber; bu kiliseye ve cemaatına ruhani mesai arkadaşı Papaz
Samuel Akdemir'le çalışmaktadır.
— 343 —
1964’te Patrik İgnatios III. yakup İstanbul Süryani Kilisesinin açılış ayinini içra
ederken
1964'te Patrik İgnatiyos III yakup solda en başta Halep metropoliti Diyonnosios
Cercis , Baş diyakos Lütfi Pala ile diğer Diyakoslar
— 344 —
1964 tarihinde İstanbul Süryani Kilisesi takdis safhasına girmiş
olan iç kısmının görünüşü
— 345 —
İstanbul Süryani kadim kilisesinin açılış töreninde ortada III. Yakup (p atrik),
solda metropolit Estathaos Kuryokus, Sağında Mardin metropoliti Filiksinos
Hanna Dolapönü, diğer ruhanilerle, kilise vakıflar yönetim kurulu başkanı
Abdunnur Aydıner ve arkadaşlarını gösterir (1984)
— 346 —
yoğlu, Kumkapı, Gedikpaşa, Kadıköy, Bakırköy ve Yeşilköy’de dağınık
bir vaziyette bulunmaktadır.
Beyoğlu'ndaki Süryani kilisesinden başka Gedikpaşa'daki Süryani
kilisesine de cemaat akın edip Papaz Gabriel Aydın’ın ruhi idaresi al
tında ibadetlerine devam etmektedir.
1967’de Tiirkiyeyi ziyaret eden VI. Pavul (papa kadasetleri) İstanbulu ziyaretleri
sırasında İstanbul Süryani Kadim Ruhani Kurulu ile Vakıflar Kurul başkanı
A . Aydınerile üye yakup Neşif oğlu'nu kabul etiklerini gösteren manzara
— 347 —
7 — Üye Yusuf Gençoğlu
8 — Üye Vahit Kavak
9 — Üye Jozef Uslucan
10 — Üye Hanna Aksöz
11 — Üye Şefik Süsün
12 — Üye Şemun Demircioğlu (Sandık emini).
7 — Aho Aydın (1961 - ....... ) Horepiskopostur:
A. Aydın; Nusaybin’in Badibbe köyünde 1809’da doğmuştur. Gev-
riye oğludur. Evlidir ve çocukları vardır.
Ana dili Süryanicedir, Türkçe de bilir.
1944’de Metropolit Timataos Torna Araş tarafından Nusaybini’n
SEDERİ köyündeki Meryem Ana kilisesi cemaatına papaz olarak, 1960
yılında da Episkopos Afram Bilgiç tarafından yine ayni köyün kilise ve
cemaatına Horepiskopos olarak takdis edilerek atanmıştır.
Telif ve eserleri yoktur. Fakat nağmesi gayet lezzetli olup harhangi
bir sesi taklit edebilir kudrettedir.
8 — Abdullah GUlçe (1 9 5 5 -....... ) Papazdır:
A. Gülçe, 1919’da Midyat’ta doğmuştur. Horepiskopos Gabrlel Gül-
çenin oğludur. Evli, çocukları vardır.
Ana dili Süryaniceden başka Arapça, Türkçe de bilir.
5 Şubat 1955’de, Midyat ve Torabidin Episkoposu Afram Bilgiç ta-
— 348 —
Midyat Merkezindeki M A R T İŞM UN İ Kilisesini dış kısmı ile midyat ilçesinin görünüşü
— 349 —
e) Mihrapları kâmilen yeniden inşa ettirmek nakışlı taşlarla süs
letmesi.
f) Yeniden bir Vaftiz yeri beyaz, yontulmuş, nakışlı taştan yaptır
ması.
g) Yeniden bir toplantı salonu (oldukça geniş ve moderndir), av
luda ilkokul için iki oda ve ortalarında bir salon yaptırması,
h) Avlunun dış kapısını ve duvarını kâmilen beyaz yontulmuş taş
lardan güzel bir şekilde yaptırması.
j) 444 kilo ağırlığında Elazığ’dan getirdiği eski bir çanı, kuleye
yerleştirmesi.
k) Kilise kütüphanesine, yazdırdığı nadide kitaplar mal etmesi.
l) Kilisenin kıymetli eşya ve kıymetli kitap ve İncilleri için demir
den bir kasa satın alarak M. S. VII. yüzyılda deri üzerine Estrangele tipi
yazıyla kamış kalemle, başlıkları altın suyu ile yazılmış iki İncil kitap
larını bu kasaya yerleştirmesi gibi ve daha nice kaleme alınmayan çalış
ma eseri fiilen yaptıran P. A. Gülçe’nin bunca fedakârlığı zikre değer.
9 — Yusuf Gülçe (1963-.......... ) Papazdır:
Y. Gülçe, Midyat’ta 1926’da doğmuştur. Horepiskopos Gabriel Gül
çe’nin oğludur. Evli, altı çocuk babasıdır.
— 350 —
P. Y. Gülçe, 1963’de Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafın
dan seyyar papaz olarak takdis ve terfi ettirilmiş ve kısa bir süre sonra
Adıyaman Mar Bitris kilisesine ve cemaatına 1964’de atanmıştır. Bu
görevde dört yıl kaldıktan sonra da yeniden Mardin Metropoliti Hanna
Dolapönü tarafından Elazığ Meryem Ana kilisesine ve cemaatına nak
len atanmıştır, halen ayni merkezde bulunmaktadır.
ELAZIĞ SÜRYANİ KADİM MERYEM A N A KİLİSESİ
VE YÖNETİM KURULU
Naum BEN
. — 351 —
N. Ben, 1913’de Adıyaman’da doğmuştur. Hacı Naumzadelerden-
dir. Evli, çocuksuzdur. Ancak kardeşi Abdulmesih Ben'in (Nişan ve Yu-
hanna) adındaki oğullarından çalışmak bakımından yararlanmaktadır. İs
tanbul'daki amcası oğlu İstifan Ben de Naum Ben'in tekliğini aratma-
makta büyük rolü vardır.
Naum Ben, 1945 tarihinden bugüne kadar kilise işlerine hüsnüni
yetle sarılmıştır, şöyleki:
a) M. S. II. yüzyılda eski Harput’ta kurulmuş olan Meryem Ana ki
lisesinin her bakımdan korunmasına itina göstermek.
b) Elazığ'daki kilisenin ihtiyaçlarını ikmal etmeğe atanması kay
da değer.
I — Elazığ Kilisesinde Yapılanlar:
— 353 —
C. Kaplan’ın tahsili ortadır. İyi dereceli hattattır. Kırktan fazla nash
ettiği (kopya yazdığı) Süryanice kitapları vardır. Telifleri yoktur, fakat
Süryaniceden telif edecek kabiliyettedir. Ana dili Süryaniceden başka
Türkçede ortadır, ilk dereceli arapçası vardır.
Atandığı kilise eski ve kayalıktan oyulmuş mağara halinde olan
Marbobi kilisesinin 200 metre mesafesinde yeniden büyük ve yüksek
taş ve kireç harcından yaptırdığı kiilse vardır. Bu kilise köy ağası Maro-
gi Hanna’nın ve köy halkının himmet ve gayretiyle yaptırılmıştır.
Cercis Kaplan mütevazi, iyi meziyetli bir ruhanidir.
14 — Melki Aydın (1953*.......) Papazdır:
Melkl Aydın
— 354 —
Evlidir, çocukları vardır.
A. Özkaya, 1968’de Münhal kalmış bulunan Adıyaman'daki Mar Bit-
ris ve Mar Buluş kilisesi cemaatına, Midyat ve Torabidin Episkoposu
Afram Bilgiç tarafından Papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir .
Telifleri yoktur. Tahsili ortadır. Şimdilik bir çalışması kaydedil
memiştir. Mütevazi iyi meziyetli bir ruhanidir. An adili Süryanicedir.
Türkçe bilir.
— 16 —
ABDULLAHAT IŞIK
(1927 .......)
Papazdır
— 355 —
— 17 —
SAM UEL AKYUN
(1953 ....... )
Papazdır
— 356 —
1913'de Deyrulomür (Margabriel) Manastırı Metropoliti ATHANA-
SİOS AFRAM tarafından ilk olarak Ayni köyün Marhadbışabo kilisesi
ve Cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
B. Işık ile (bu sene vefat eden) Yeğeni Papaz Şahin Aydın’la ayni
köyde yeniden inşa ettikleri Meryemana kilisesine tayin edilmiş ve ha
len bu kilise ve cemaatının ruhani hizmetini ifa etmektedir.
İyi meziyetli bir ruhanidir.
— 19 —
Melki Gümüş
(1959 ....... )
Papazdır
İBRAHİM AKSAN
(M .S . 1964 ...... )
— 358 —
tarafından Papazlık rütbesine takdis ve terfi ettirilen İbrahim Aksan,
Midyat’taki Mar Filiksinos Ahesnoyo kilisesine atanmış, cemaatı tara
fından takdir edilmiş, halen liyakatla söz konusu olan kilisede dinî gö
revini yapmaktadır.
İbrahim Aksan, evli, çocuk sahibidir.
☆
Papaz İbrahim Aksan'ın atandığı Mar Filiksinos Ahesnoyo kilisesi
nin tamirine dair bir kaç söz:
Mar Ahesnoyo (Filiksinos kilisesi, Milattan önce bir puthane ola
rak kurulduğu rivayet edilmiştir. Hıristiyanlık inkişaf edince, söz konu
su olan bu kilise, M.S. 538’de Membec Metropoliti Temkinli yazar Fi
liksinos Mar Ahesnoyo adına izafeten puthanelikten kiliseye değişti
rilmiştir.
Söz konusu olan bu kilise M.S. 1401’de Moğol hükümdarı Timur
Lenk tarafından kâmilen yıktırılmış, ancak kilisenin güneyindeki dehliz
kısmı ibadete yarıyacak durumda kalmıştı.
M.S. 1959 yılına kadar yıkık kalan bu kilise, ruhanisi bulunan Papaz
İbrahim Aksan ile cemaat el ele vererek kısa süreyle eskisinden daha
iyi bir şekilde yaptırılmıştır. Ayrıca, kilise müştemilâtından dış avlu ka
pısının üzerine iki oda ve bir toplantı salonu yaptırarak kiliseye eklen
miştir.
— 22 —
YUSUF KAYA
(1968 .......)
— 359
Yusuf Kaya, Midyat’ın Zaz köyünde 1938’de doğmuştur. Süryanice
lisanından başka Türkçe ve Arapça lisanlarını da bilir. Süryanicede iyi
bir hattattır. Evli, çocuksuzdur.
1968'de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Midyat’ın Erde
köyü kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve atanan Y. Kaya 1969’da
yine adı geçen Episkopos tarafından Savur un Kıllit köyü kilisesi ce
maatına tayinen verilmiştir. Y. Kaya, liyakatla görevini ifa etmektedir.
Şimdilik telifleri yoktur. Mütevazi ruhlu iyi meziyetli bir ruhanidir.
— 23 —
A D O O N A R
(1962 ....... )
Papazdır
A. Onar; Midyat’ta 1927’de doğmuştur. İnşaat ustası ve Diyakos
iken Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Horepiskopos Numan
Aydın’ın yardımcılığına ve Mar Barsavm kilisesinin cemaatına Papaz
olarak takdis ettirilerek atanmıştır.
Tahsili; Süryanice ana dilinden başka Türkçe ve Arapça lisanların
da orta derecelidir. Sesi gürbüz, nağmesi gayet hoştur. Hattatlığı orta
dır. Evli, çocukludur. Mütevazi ruhlu ve iyi meziyetli bir ruhanidir.
— 24 —
İŞ O ŞENGÜL
(1962 ....... )
Papazdır
— 360 —
İşo Şengül; Midyat’ın Ayinvert köyünde 1920’de doğmuştur. Sav-
mi’nin oğludur. Evli, çocukludur.
Tahsili; Süryanice ve Türkçe lisanlarında ilk'tir. Telif ve hattatlığı
yoktur. Seyyar olarak, Diyakosluktan Papazlığa 1962'de Episkopos Af-
ram Bilgiç tarafından, köy muhtarlığından Papazlık rütbesine takdis ve
terfi ettirilmiştir. Zengin, mülk sahibidir.
Yeniden Midyat'ın Kefri köyünün kilise ve cemaatına atanan İşo
Şengül, mütevazi ve iyi meziyetli bir ruhanidir. İngilizce ve Almanca
tercüman oğulları vardır.
— 25 —
MELKİ DEMİRCİOĞLU
(1934 .......)
Papazdır
M. Demircioğlu; Midyat'ta 1899’da doğmuştur. Evli çocuk babası
dır. Tahsili; Süryanice ve Arapçada orta derecelidir. Türkçe bilir. Telif
leri yoktur. 1934’de Midyat Metropoliti Timataos Torna Araş tarafından
Midyat'taki Mart İşmuni kilisesine papaz olarak takdis ve tayin edil
miştir.
Telif ve eserleri yoktur. Mütevazi ruhlu iyi meziyetli bir ruhanidir.
1965 tarihinde Midyat'ta yeni kurulan Mar Şerbil kilisesine yeni
den tayin olunan M. Demircioğlu, liyakatla ruhani görevini yerine ge
tirmektedir.
Ayni merkezdeki Mar Şerbil kilisesine gelince; bu kilise hiç yok
tan varedilmiş bir kilisedir, bu kilisenin ruhanisi Papaz Melki Demirci
oğlu ile cemaatın ileri gelenleri Mıkdesi İbrahim Kahraman ve arkadaş
larının gayret ve fedakârlıklarıyla oldukça geniş, yüksek ve kubbeli ola
rak yeniden inşa ettirilmiş, hatta zamanın hükümeti dahi bu kilisenin
inşaat işine ilgi göstermiş çimento ve demirinin ve ayrıca beş bin lira
nakdi paranın bağışında bulunmuştur, bugün ise bu kilise Midyat kili
selerinin en yenisi ve en moderni sayılmaktadır. Buna da yeniden bir
çan kulesi yaptırılmıştır.
— 26 —
GABRİEL ARAŞ
(1934 .......)
Papazdır
G. Araş; Midyat'ın Mizizah köyünde 1314’de doğmuştur. Afram’ın
oğludur. Evli çocukludur.
Anadili Süryaniceden başka lisan bildiği yoktur. Süryinecede iyi
dir.
1934'de Midyat Metropoliti Timataos Torna Araş tarafından Diya
kosluktan ayni köyün Mar Yuhanna kilisesi cemaatına Papaz olarak tak
dis ve tayin ettirilmiştir. Telif ve hattatlığı yoktur.
_ 3 6 i -------
Mütevazi iyi meziyetli bir ruhanidir.
Meslektaşı Papaz Süleyman’la ruhani hizmetini liyakatla ifa et
mektedir.
— 27 —
SÜLEYM AN EKER
(1957 ....... )
Papazdır
— 362 —
Adı geçen Mar Abrohom kilisesi yapıldığında kerpiçten, ufak çap
ta yaptırılmıştı. Fakat irşad ve teşvikiyle bu kiliseyi köy ağası İskender
Altun ve cemaata yıktırarak yeniden beyaz yontulmuş taş ve betondan
genişçe yaptırılmıştır.
— 29 —
ŞEMUN DAĞ
(1955 .......)
Papazdır
— 363 —
Midyat Metropoliti Timataos Torna Aras’ın şahsi gayretiyle ve mümin
lerin fedakârlığiyle bu harebe kısımları tamir ettirerek ibadethanenin
içinde gayet muhteşem yapılı beyaz nakışlı taştan (Midyat taş ustala
rından İlyas ve Habip ustalara) yeniden mihrab yaptırılmıştır.
— 30 —
YAKUP DEMİR
(1958 ....... )
Papazdır
Y. Demir; Midyat’ın Hapisnas köyünde 1930’da doğmuştur. Evli,
çocukludur.
Anadili Süryanice olup iyi Türkçe ve Arapça bilir .orta derecelidir.
Kilisedeki nağmesi gayet lezzetlidir. Telifleri ve eserleri yoktur.
1958 tarihinde Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından papaz
olarak ayni köyün kilisesi ve cemaatına takdis ve tayin olunmuştur.
Y. Demir bu kilisenin hizmetinde bir kaç yıl kaldıktan sonra Mid
yat Episkoposu Afram Bilgiç ve Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü
emriyle Mardin'deki Mar Mihayel kilisesi cemaatına tayin edilmiştir.
Yakup Demir iyi meziyetli mütevazi ruhlu bir ruhanidir.
— 31 —
AFRAM ALAN
(1958 ....... )
Papazdır
— 3 64 —
A. Alan Midyat'ın Ayinvert köyünde 1920’da doğmuştur. Evli ço
cukludur.
Anadili Süryaniceden başka Türkçe lisanını bilir. Telifleri yoktur.
1958’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Keferbe köyü
Mar İstefanos kilisesine papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
1963’de yine Episkopos Afram Bilgiç tarafından münhal kalan Ha-
rapale köyündeki Mar Aho kilisesi cemaatına naklen tayin edilmiştir.
İyi meziyetli mütevazi ruhlu bir ruhanidir.
— 32 —
FETROS A Y
(1963 .......)
Papazdır
F. Ay; Midyat’ın Zaz köyünde 1935’de doğmuştur. Evli, çocukludur.
İsa Ay’ın oğludur. Anadili Süryaniceden başka Türkçe bilir. Telifleri
yoktur.
1963’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Kerboran bu
cak merkezindeki Meryemana kilisesi cemaatına papaz olarak takdis
ve tayin edilmiştir. İyi meziyetli mütevazi bir ruhanidir.
— 33 —
ASMER İSA BİLGE
(1962 .......)
Papazdır
A. Bilge; Midyat’ın Bate köyünde 1932’de doğmuştur. Evli, çocuk
ludur. Anadili Süryaniceden başka Türkçe bilir.
1962’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından papaz olarak
Bate köyü kilisesi ve cemaatına takdis ve tayin edilmiştir. Afram Bil-
giç’in yeğenidir. Mütevazi ruhlu bir ruhanidir.
— 34 —
YUSUF BİLEN
(1946 .......)
Papazdır
Y. Bilen; Mardin ilinin İdil ilçe merkezinde 1901 ’de doğmuştur.
Anadili Süryanicedir. Türkçe ve Arapçayı iyi derecede bilir. Telif
leri yoktur. 1946’da Midyat Metropoliti Temataos Torna Araş tarafından
İdil’deki Meryemana kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve tayin e-
dilmiştir. Evli, çocukludur. Papaz Torna Bilen’in babasıdır.
Y. Bilen, şayanı itimat, mütevazi ruhlu kilise ve cemaatına gayet
bağlıdır.
Ruhaniliğe intisap ettiğinden beri kiliseye bir çok yararlıkları ol
muş ve kilisede onarımlar yaptırmıştır.
• «, • - ✓
.— 365 —
İ
— 35 —
YUSUF K AYA
(1952 ....... )
Papazdır
Y. Kaya; Midyat'ın Bakısyan köyünde 1934'de doğmuştur. Savmi'-
nin oğludur. Anadili Süryanicedir. Türkçeyi de iyi derecede bilir. Sür*
yanice hattatlığı iyidir, resim ve motif çizme kabiliyeti vardır.
Y. Kaya; 1952’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından adı
geçen köyün Mar İliyas kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve tayin
edilmiştir. Evlidir, çocukları yoktur. Zekâlı ve mütevazidir. Cömert mi
safir sever bir ruhanidir.
Y. Kaya; eskiden duvar ustası olduğundan fiilen adı geçen kilise
nin onarımını yapmıştır.
— 36 —
İSA AYKURT
(1967 ....... )
Papazdır
— 366 —
ram Bilgiç tarafından papazlığa takdis ve terfi ettirilmiş adı geçen kö
yün kilise ve cemaatına atanmıştır.
1967’de adı geçen Mar İliyas kilisesinde bazı mucizeler belirtilmiş
olduğu etrafındaki İslâm ve Hıristiyan cemaatlardan söylenildiydi, fa
kat Midyat’ın bazı köylerinde ona benzer mucizeler belirtilmiş denildi
ğinden bu iş softalığa ve hurafelere girdiğinden geçen mucizenin de
böyle bir taktik oluşu zannedilmiştir.
— 37 —
TO M A BİLEN
(1962 ....... )
Papazdır
— 368 —
meziyetli, cemaat ve kilisesini seven ve sevdirmiş, tatlı nağmeli bir
ruhanidir, görevini liyakatla becermektedir.
Bu başarılara sahip olan S. Akdemir bu kez yine Mardin Metropo
liti Filiksinos Hanna Dolapönü'nün emirleri üzerine İstanbul, Beyoğlu
Tarlabaşındaki Süryani Kadim cemaatının Meryemana kilisesinin pa
pazlığına ve okutmanlığına, ayni zamanda Horepiskopos Samuel Ez-
ber’in yardımcılığına tayin edilmiş ve el’an İstanbul’da görevinin ba
şındadır.
— 39 —
DAVUT SÖ Ğ ÜT
(1948 ...... )
Papazdır
— 369 —
/
Y. Doğanay; 1962’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından
Midyat’ta yeni yapılmış Mar Şerbil kilisesi cemaatına papaz olarak tak
dis ve tayin edilmiştir. Muvakkat olarak bir kaç ay Mardin'e getirilerek
Kırk Şehit kilisesinde hizmet görmüştür.
— 41 —
GABRİEL AYDIN
(1956 ....... )
Papazdır
— 370 —
yılında Mardin’deki Mart İşmuni kilisesi cemaatına naklen tayin edil
miştir. Bu görevde çalışan G. Aydın'a ayrıca Deyruzzafaran manastırı
nın ruhban okulunda Suryanice ve Türkçe ders vermek üzere atanmış
tır.
— 371 —
1967'de Gedik Paşa Süryani Kilisesinin açılış günü Cemaat ibadette, vaizve
ayini takip ediyor.
(X) Bu satırların yazarı B. P. Aziz Günel, adı geçen Metropolit Korillos Yakup Ayin-
vertte Rahiplik hizmetinde iken yanında ders almıştır.
— 373 —
GEVERGİS'in yardımçılığıyla) Arapçadan Süryanice lisanına yazdığı bir
Lügat (gramer) kitabı vardır ve fakat imkânsızlıktan ötürü henüz ba-
sılmamıştır, bu kitabı özleyen bir çok okurlar vardır.
NASH ETTİĞİ KİTAPLAR:
a) Ayinvert köyü kilisesine Büyük Çapta yazdığı bir İncil kitabı
b) Kerburan köyü kilisesine ve Basibrin köyü kilisesine yazdığı
HİSSAY ve FANKİT kitaplar.
c) Annafora adlı kitaptan nashettiği yirmi adet vardır, bunlardan
birisi Hindistandaki Süryani Metropoliti ATHNASİOS adındaki zat ken
dine almıştır.
d) MÖLÖGİYE adındaki yazdığı bir kitabı, yine adı geçen Hindis
tanlı metropolit tarafından alınmıştır.
Patrik Vekili Metropolit Korillos Yakup kariheli ve karekteristik
bir zattır.
— 42 —
YAKUP G Ü N A Y
___ (1954 ....... )
Papazdır
— 43 —
SEFER GEÇER
(1954 ....... )
Papazdır
— 374 — >
— 44 —
İBRAHİM SUNAR
(1952 ....... )
Papazdır
İ. Sunar; Aslen Mardin İlinin Cizre İlçesinin BASA köyünde doğ
muştur. Evli, çocukludur.
Telif eserleri yoktur. Anadili Kürtçe olup Süryanice ve Arapça ile
türkçesi azdır.
1951 de Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından ayni köyün
cemaatına ve Meryemana kilisesine papaz olarak tayin edilmiştir.
Bu köyün cemaatı hernesebebe binaen dağıldıktan sonra kendisine
Kerburan bucak merkezine cemaatsız olarak gelip yerleşmiştir.
Fakir ve perişan durumunda kalan İbrahim Sunar ancak şunun bu
nun yaptığı yardımla yaşamaktadır. Fakat mükni ve mütevazi bir ruha
nidir, sesi güzel nağmesi hoş kürtçe şiir halinde ilahi beytleri vardır.
— 45 —
AFRAM ÇELİK
(1948...;..)
Papazdır
A. Çelik; Midyatta 1903’de doğmuştur. Evli, çocukludur.
Anadili Süryaniceden başka Türkçe ve Arapça lisanlarında iyidir.
Telif eserleri yoktur ve fakat Hattatlığı iyidir.
1949 yılında Metropolit Hanna Dolapönü tarafından atanmıştır. Bu
görevde çalışan Afram, bu kez münhal kalan Mardin Mar Bitris kilisesi
ne naklen getirilerek bu günedek bu kilisede ruhani görevini liyakatla
ifa etmektedir.
— 46 —
CEBRAEL ALLAF
(1943 .......)
BAŞRAHİP
C. Allaf; Mardin’de 1914 de doğmuştur. Bekârdır hiç evlenmemiş
tir. Ebeveyinleri tarafından ADAK olarak Deyruzzafaran manastırına su
nulmuştur. İlk ve son tahsilini Süryanice Türkçe ve Arapça Adı geçen
Manastırda yapmıştır. 1969 kadar hiç et yememiş ve yemiyecektir.
1943 tarihinde Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından Ra
hipliğin ilk basamağından tam rahip olarak takdis edilmiş ve Deyruzza
faran manastırına müdür olraak tayin edilmiştir.
Anadili Arapçadır, Milli lisanı Türkçe olup Mezhep lisanı da Sür
yaniceden başka lisan bildiği yoktur.
1969 da Metropolit Hanna Dolapönü’nün emekliği üzerine III. Pat
rik Yakup tarafından Mardin Metropolitlik vekâletine atanmıştır. Bu
375—
neden’den derkezi Deyruzzafaran kalmayarak merkezi Mardin Metro-
polithaneslndedir.
13/Mayıs/1969 da Türkiyeyi ziyaret etmek hususunda Nusaybin
kapısından Türk toprağına giren ve birinci kez olarak Mardin Deyruzza
faran manastırını ziyaret eden Kudus Şehrinin Metropoliti tarafından
15/5/1969 günü Metropolit Hanna Dolapönü hasta olduğundan oybirli
ğiyle verilen karar gereğince Rahip Cabrael Allaf'ı Rahiplikten Baş Aa-
hipliğe takdis ve terfi ettirmiştir.
C. Allaf; Geniş toleranslı, İnsaniyette meşbu, Aydın Fikirli, Müs-
bet ilimlere inanan. Dini farkı gözetmeden insancil olarak düşünür mez
hebinden olmayanları mezheplilerinden üstün tuttuğunu, herkese hiz
met etmesini seven, velhasılı bütün meziyetlerde süslü bir ruhanidir.
Çalışmalarına gelince; Tek Cümleyle! Bütün Deyruzzafaran ma
nastırının içi ve dışı bütün müştemilatiyle beraber alt ve üst olarak
hepsini betonla onarmıştır. Diğer çalışmalarını Deyruzzafaran tarihçesi
kısmında yazılmıştır. Kudus Metropoliti Deyoskoros Luka’nın konuk
kaldığı süre içinde yaptığı dini rütbe takdisi, münasebetiyle hayat hikâ
yesini bu arada tesbit etmeyi uygun bulduk. İfadesine göre aşağıda ya
zılmıştır.
— 47 —
METROPOLİT
DEYOSKOROS LUKA
KİMDİR?
(1963 ....... )
— 376 —
D. Luka; Aslen Iraklı olup Musul'da BARTILLI köyünde 1929 da doğ
muştur. Rahip sınıfından terfi ettiği için hiç evlenmemiş ve evlenmiye-
cektir.
Babası ZA’RE ŞA'YA, Annesi Feridedir.
D. Luka. İlk Taksillni Musulda Mar Matta manastırının seminerinde
yapmış ve Ruhban yüksek okulundan mezundur. Anadili Arapçadır, Fa
kat Süryanice, Arapça, Farsça, Fransızca, İngilizce, İbranice ve kürtçe
lisanlarını analisanı kadar bilir ve hepsinde tahsil yapmıştır.
Telifi eserleri yoktur. Amma büyük bir vaiz’dir. Gayet neşeli vemu-
tevazi, toleransı geniş, insan sever, Cömert ve Şafketli bir reisi ruha
nidir.
D. Luka; 1948 yılında Rahip Mülhakî,
1956 d atam rahip terfi ettirmiştir.
1963 de Patrik III. Yakup tarafından Şam Şehrinin Metropolitliğine
terfiden takdis edilmişken bu görevde Patriklik Naibliğine de atanan
Luka, 1969 da Kudus Şehrinin Süryani cemaatı ve Hiristiyanlığın ana
kilisesi bulunan Mar Markos Kilisesine (İsanın son gece yediği yemek
odası) Metropolit iken naklen tayin edilmiştir. Ve halen ayni Me-kezde
Ruhani hizmetini ha etmektedir.
Luka; Türkyede ziyaret ettiği yerler şunlardır.
Mardin, Midyat, Nusaybin, Deyrulomur manastırı, İdil, 6/6/1969da
— 377 —
da Diyarbakır, da altı gün kalmıştır. Bu süre içinde Papaz Aziz Güneli
Baş Papazlığa terfi ettirmiştir. Ve dolayısiyle Ankara ve İstanbulu ziya
ret ettikten sonra selametle merkezi olan Kudus şehrine dönmüştür.
— 48 —
İBRAHİM TÜRKER
(1961....... )
Rahiptir
İ. Türker; Midyatta 1934 yılında doğmuştur. Bekir’dir, Evlenemez.
1961 de Mardinin Deyruzzafaran manastırına glemiş rahiplik silki
ne girimşitir. Tahsili; Süryanice, Arapça ve Türkçe ile İngilizce iyidir.
1965 de rahip mulhaki olan İbrahim Türker, Amerika Süryani Met
ropoliti ATHANASİOS Yeşu Samuel tarafınran Metropolit Hanna Dolap-
önü’nün kararıyle, Tam Rahip olarak takdis ve terfi ettirilm iştir.
İbrahim Türker; Rahipliğe intisap ettiğinden beri Oruçlu ve perhiz
lidir. İnziva eğitimini sever, sadık ve doğru, mütevazi, iyi meziyetli bir
ruhanidir.
İ. Türker; bu sırada Deyruzzafaran manastırında hem müdür ve
hemde Rahip öğrencilere öğretmenlik yapmaktadır.
— 49 —
İLYAS ÇA N K A YA
(1969.......)
Rahiptir
İ. Çankaya: Midyatın Hapisnas köyünden 1932 yılında doğmuştur.
Bekârdır. Rahip olduğundan hiç evlenemez. Çocukluğundan beri Mar
din Deyruzzafaran manastırına iltihak eden İlyas Çankaya Rahiplik sil
kine girmiş, mülhak olarak görevine devam ederken tam rahip olması
için birçok şahsiyet'den İsrar edilmiş isede maalesef redetmiştir.
«Çünkü ben bu rütbeye layik değilim» derdi.
Metropolit Hanna Dolapönü ağır hastalanınca ve osırada Kudus
Metropoliti Deyoskoros Luka'da Konuk olarak Deyruzzafaranda olunca
yine yapılan ısrar üzerine İlyas Çankaya bu ısrarları kabul ederek
25/5/1969da adı geçen konuk Metropolit tarafından, M. H. Dolapönü’-
nün karariyle rahip mulhakiyetinden Tam Rahiplik rütbesine takdis ve
terfi ettirilimiştir.
İlyas Çankaya rahiplik silkine girdiğinden beri perhiz ve oruçlu
olarak inziva hayatını seven bir kimsedir. Sert mizaçlı, doğru ve iyi
meziyetli bir ruhanidir.
Anadili Süryanice olup Türkçe, Arapça ve İngilizceyi pekiyi dere
cede tahsil yapmıştır. Deyruzzafaran manastırında bir çok öğrenci ye
tiştirmiş iyi bir eğitimcidir. Tam Rahip olduktan sonra Midyatın Deru-
lomur Manastırına atanmıştır. Telifleri yoktur.
— 378 —
>
• *. v
— 50 —
İLYAS ÖZTAŞ
(1967.......)
Rahiptir
: — 379 —
dan önemlidir görmeye şayandır. Müştamilatı hernekadar yıkılmışsada
yine dikkati celp edecek önemdedir. Bu sıralarda yıkılmış olan Odala
rını yeniden Midyat Episkoposu Afram Bilgiç ve Yardımcısı Horepisko-
pos Numan Aydının delaletiyle Yontulmuş Beyaz taştan duvarları, ta
vanlar ise Betonla ve İbadet hanenin de Balık sırtı şeklinde olan Tava
nın Kiremitleri söküldüğünden Betonda tekrar yaptırılmıştır. Bir ara
Süryani patrikliğinin makamına sahip olmuştur.
— 52 —
SAM UEL A K TAŞ
(1968....... )
Rahip mulhakidir.
— 53 —
ŞABO BİLGİÇ
(1962.......)
Rahiptir
— 54 —
İSA ÇİÇEK
(1969....... )
Rahiptir
— 380 —
s
ren bir aydındır. Deyrulomur’un müdürü ve öğretmenidir. Bu manastıra
girdiğinden beri manastırı her bakımdan kalkındırmış, yeni yeni güzel
binalrala donattırmıştır. İnsan sever idaresi beğenilir iyi bir yöneticidir.
Kanaatkâr iyi meziyetli bir ruhanidir. Dünyadan elçektirmiş bir inzivacı
sayılır.
TUR-ABİDİN Episkoposu İYAVENNİS AFRAM BİLGİÇ tarafından
Rahip - Kahin takdis edilmiştir.
— 55 — ,
BARSAVM ÇİÇEK
(1952.......)
Rahiptir
— 381 —
— 56 —
GABRİEL ARSLAN
(1951....... )
Papazdır
— 58 —
AZİZ GÜNEL
(1969.......)
Horepiskopostur
(X) Kütüphanesindeki 400 cilt kitap arasında: a) Kitabı Mukaddes (Tevrat ve Incil -
Zebur), b) Kur’an-ı Kerim, c) Tefsirler, d) Türk Ansiklopedisi, e) Tarih, f) Felse
fe) , g) Theologiye, h) Edebiyat, j) Gramerler, k) Klasik eserler, I) Aritmetik,
m) Musiki, bölümlerine göre tasnif edilmişlerdir.
/
1 ' — 384 —
Aziz Günel, Keferze köyünün Muhtarlığını 1938de kazanmış ve
1940 da da Askere alınınca Otuzüç ay Çatalca, Hadımköy, B. Çekmece,
Sındırğı, Adana da çalışmış ve nihayet Akhisarda 28. Şubat’ 1944 de
terhis olmuştur.
Aziz Günel Köyüne dönünce tekrar muhtarlığa seçilmiş olup civar
köylerdeki İslam ve hıristiyan halkın sempatisini de kazanmıştır.
Yukarda bahsedilen ailevi düşmanlıklardan ötürü ecdadının uğra
dığı afetlere düşmemek için ve «KÖTÜLÜĞÜ İYİLİKLE» karşılamak ge
rekçesine uyarak bu müsbet havanın mevcüdiyeti altında keferze köyü
nün Mar İZİZOEL kilisesinin de ihtiyacına binaen bir köy medresesi kur
muş ve bizzat bu medresenin başına geçmişti. Kırk dokuz öğrenciyi
Süryanice ve Türkçe de yetiştiren Aziz Günel’in öğrencileri bugün için
Diyakos ve Başdiyakosluğa kadar yükselmişlerdir.
b) HATTATLIĞ I ve NASHETTİĞİ ESERLER:
Dini ve Felsefi kitapları kendi elyazısiyle eski usul üzerine KAMIŞ
Kalemle EXSTRA Kağıt üzerine nashetmeğe (Başkasının eseri olup nak
len yazmak) başlamıştır.
1970 Yılına kadar nashettiği kitaplar:
1 — Süriyenin Homs şehrinin hali Metropoliti olan Mar Milatios
Barnaba’nın şahsına ait MUŞE BAR KİFO adındaki kitap 1950
2 — Süriye'nin Homs şehrinden ve halen Amerikada görevli bu
lunan Papaz Abdullahat Domato'nun şahsına ait MIADIDONO adındaki
kitap 1951
3 — Ayni kişiye ANAFORA adındaki kitap 27/8/1959
4 — Suriye'nin Kamışlı ilçesinde mukim Şammas Gabriel Kas A-
ho’nun şahsına ait SUR’OFO adındaki kitap, 1949
5 — Ayni kişiye İTHİKON adındaki kitap 1949
6 — Ayni kişiye ABDYEŞU adındaki kitap, 1950
7 — Ayni kişiye KTOBO DŞAFİR DUBORO, (İşhim ve Tıkso
Dköhne adındaki kitaplar bir arada) ve yazarın da yanında telif edip
kattığı bir kaç Türkçe, Süryanice ve Arapça beyitler.
8 — Ayni kişiye MİMRO DMERDUTHO 1. 2. cilt. 24/11/1957
9 — Ayni kişiye KTOBO DEŞBİTHO adındaki kitap 1950
10 — Süriye’nin Kamışlı ilçesinde mukim İsa oğlu Anter’in şahsına
ait ŞBİTHO - İŞHİM adındaki kitaplar bir arada 1952
11 — Süriye’nin Kamışlı ilçesindeki Mar Yakup kilisesine yazdığı
Büyük Oruç’a dair HİSSAY kitabı 5/10/1953
12 — Ayni kiliseye yazdığı Büyük Oruç’a dair FANKİT kitabı 1954
13 — Ayni kiliseye ait Horepiskopos Melki’ye ithaf edilmiş birinci
Koro’ya dair İşhim kitabı 1957
385 —
14 — Ayni kiliseye ait Mecit Asfar’a ithaf edilmiş ikinci Koro'ya
dair Işhim kitabı 1957
15 — Kamışlı ilçesinde mukim (Suriye) Şükrü Kavmi’nin şahsına,
Türkçe, Arapça ve Süryanice lisanlarıyla yazdığı MEDİHA kitabı 4 /7 /
1959
16 — Amerika B. D.'deki Süryani Kadim Cemaatı Metropoliti Atha-
nasios Yeşu Samuel'in teklifi üzerine ve ücreti mukabilinde (Büyük
çapta, kamış kalemle, PŞİTTA aslına göre, resimli ve motifli 500 sayfayı
geçen, teklif edenin hayat hikâyesi de son sayfalarına eklenmek sure
tiyle) yazdığı kilise tertibi üzerine İNCİL kitabı 1966.
Dış memleketlere yazdığı bu kitaplar arasında bir de Türkiye’deki
kiliselere ve kişiye ait olarak yazdığı kitaplar şunlardır:
1— Kefri köyü kilisesi (Mar Yakup) için KUDOŞ İTO adındaki ki
tabı 20/5/1949 ^
2— Ayni köy kilisesine KUDOŞ İTO adındaki Hissay kitabı 1951
3— Ayni kilise için İŞHİM adındaki kitap 1951
4— Kıllıt köyü kilisesi için İŞHİM kitabı 1952
5— İdil ilçesi merkezindeki kiliseye İŞHİM adındaki kitap 1953
6— Hah köyü Meryemana kilisesine yazdığı kilise tertibi üzerine
Süryani ve Gerşunice (Hat Süryanice, meal Arapça) büyük çapta, re
simli ve motifli büyük İNCİL 1952
7— Midyat'ın Mar Barsavm kilisesi için Horepiskopos Numan Ay-
dın'ın teklifi üzerine, büyük çapta, kamış kalemle, Süryanice, Arapça
ve Türkçe lisanlarıyla, kilise tertibi üzerine büyük İNCİL kitabı 1953
8— Ayinvert kilisesi için Papaz Samuel'in isteği üzerine ANAFO
RA kitabı 1953
9— Arnas köyü Mar Kiryakos kilisesi için Büyük Oruç'a dair Fan-
kit kitabı 1954
10— Midyat Mart İşmuni kilisesi için Büyük Oruç'a dair haftanın
günlerine ait 1.2. koro'lara ait Fankit kitabı 1951
11— Midyat'ta mukim Horep[skopos Numan Aydın'ın şahsına, MİN-
NARET-EL-IKDAS adındaki kitap 1950
12— Midih köyü kilisesi için İŞHİM kitabı 2/10/1953
13— Basibrin köyü kilisesi için ANAFORA kitabı 1954
14— Sederi köyü kilisesi için İşhim kitabı 1954
15— Keferzi köyü (yazarın köyü) kilisesi Mar İzizoel’e MIADIDO-
NO kitabı 1949
16— Ayni kilise için AMAD (vaftiz) kitabı 1949
17— Ayni kilis için Büyük Oruç'a dair HİSSAY kitabı 1950
18— Ayni kilise için KANDİL adındaki kitap 1951
19— Ayni kilise için Süryanice, büyük çapta, kamış kalemle, PŞİF-
— 386 —
TA'a göre, motifli ve resimli, kilise tertibi üzerine büyük İNCİL (arasın
da Türkçe de bulunur) 1959
20— Diyarbakırlı Selim Palah için yazdığı MEDİHA kitabı 12/2
1963.
Yukarıda gösterilen toplam olarak 36 kitaptan İNCİL olanlar 40x65
eb'atta 800 sayfa tutanlar vardır, İncil olmayanlar da 100 ilâ 600 sayfa
bulanlar vardır.
c) Telifleri:
Telifleri arasında: a) Süryani Metropoliti Temataos Torna Aras’ın
ölümüne dair şiir halinde 242 beyitten mürekkep Mersiye kitabı 28 Şu
bat 1947 (Kafiyesi alfabetiktir).
b) Süryani Patriği büyük bilgin tarih hocası İğnatios I. Afram Bar-
savm'ın ölümüne dair, 7 bölü, 70 sayfayı kapsayan, 280 beyitten mürek
kep kafiyesi alfabetik olarak şiir halinde Mersiye kitabı 1959.
c) «Türk Süryaniler tarihi» isimli işbu eser(x )
d) Ruhaniliğe geçişi:
Aziz Günel, dünyevî işlerden sıyrılmak fikri hergün bir kat daha
yüreğine işlerken, Midyat Metropoliti Temataos Torna Araş tarafından
1939 yılında Afudyakno (Diyakos) rütbesine, 1950'de Metropolit Han-
na Dolapönü tarafından İncili Şammaslığa (Başdiyakos), 1952’de de
Keferzi köyü Süryani cemaatının isteği üzerine Patrik İğnatios I. Afram
Barsavm'ın tasvibiyle Midyat Episkoposu İyavennis Afram Bilgiç tara
fından Papazlık rütbesine terfi ve takdis edilmiştir.
«Türk Süryaniler tarihi» isimli eserini başarıyla bitirip Türk
Süryani Kadim Metropoliti Hanna Dolapönü’nün tetkikine sunan
Papaz Aziz Günel, adı geçen Metropolitin takdirlerine mazhar olun
ca, bu eseri meydana getirdiğinin mükâfatı olarak Aziz Günel'i Papaz
lıktan Horepiskoposluk rütbesine terfi ettirilmesi Metropolitçe uygun
bulunmuştur.
O sırada Deyruzzafaran manastırına ziyaret maksadiyle gelen
nuk Kudüs Metropoliti Diyoskoros Luka'ya bu görev, Metropolit Hanna
Dolapönü tarafından tevdi edilmişti (zira o sırada M. H. Dolapönü felç
hastasıydı).
Hastalığından ötürü bu terfi merasimini yerine getiremiyeceğini
anlayan M. H. Dolapönü, yerine adı geçen konuk Metropoliti görevlen
dirmişti.
Deyruzzafaran manastırının kilisesinde 16 Mayıs 1969 Cuma günü
sabahı konuk Metropolit Diyoskoros Luka’nın ayin icrasiyle Azîz Gü-
(X) Türk Süryani Toplumu tarihinin müsveddeleri üzerinde Emekli Ordu Donatım
Albayı Amme İdarecisi İbrahim Eroğlu'nun çalışmaları zikre değer.
t/
- 387 -
/
I
— 388 —
yakınlaşma taçlandı. Bu yakınlaşmaların bir sonucu olarak; Aziz Günel
1966-67 yıllarında Diyarbakır Urfakapı bölgesindeki GAZİ ilkokulunun
Okul Aile Birliği başkanlığına getirildi. P. Aziz Günel’in bu okula Nato’-
nun Diyarbakır’daki Askerî üssünden maddî ve ayni yardımların deste
ğiyle okul bina ve çevresinin noksanları tamamlandı.
1968-1969 yıllarında da Diyarbakır Akşam Ticaret Lisesi Okul Aile
Birliği başkanlığına da getirildi.
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay da Diyarbakır’ı ziyaretlerinde Papaz
Aziz Günel ile görüştüler.(XX)
Papaz Aziz Günel, her semavi dinin kutsiyetine inandığından insa-
niyetçilik gereklerine maddî ve manevi gayretleriyle ortak olmuş
tur. (XXX)
1965 yılında Diyarbakır’da Nato tatbikatı sonunda yabancı müşa
virlerin kiliseyi ve ruhani Papaz Aziz Günel’i ziyaretlerinde cereyan e-
den bir görüşmede «Türkiye'de Din, Dil, Irk ve Renk ayırımı gözetilmek
sizin tam bir eşitlik içinde yaşandığını» belirtmiş ve Yeşilada Kıbrıs’da
bir ruhaninin idareyi elde tuttuğuna göre toplumlar arasında beklenen
eşitliği göstermemesi garabetine değinmiştir.
2 — ÜMİTLERİ:
1961 Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının bahşettiği imkânlar saye
sinde toplum gelişmesinin devam edeceğine inancı daimidir.
— 389 —
Patrik Kalustyan Süryanî Kadim patriklerine ait patriklik makamında otururken
görülüyor. Yanındaki zat Patrik Vekili Başrahip Cebrail Allaf'tır
ı
390 —
Patrik Kalustyan Deyruzzafaran’da ruhaniler tarafından karşılanıyor
— 391 —
Patrik Kalustyan Deyruzzafaran Patriklik makamında vaiz veriyor
1964 yılında Süryani Patriği İğnatios III. Yakup İstanbul’da Ermeni Patrikhanesini zi
yareti sırasında Sayın Ermeni Patriği Şınork Kalustyan’la görüşürken. Yanında oturan
Mardin Metropoliti H. Dolapönü, ayakta Papaz G. Aydın görülmektedir
— 392 —
Patrik Kalustyan Deyruzzafaran manastırına girerken ruhani ve halktan
merasimle karşılandığını gösteriyor
— 393
Patrik Kalustyan Mardin Deyruzzafarandaki hatıra defterine intihalarını yazıyor
— 394 —
Diyarbakır’a dönen Patrik, Perşembe günü saat 17 sularında Diyar
bakır Süryani Kadim cemaatının Meryemana kilisesini ziyaret eden Er
meni Patriği Şınork Kalustyan, Süryani cemaatı ve ruhani reisi Başpa
paz Aziz Günel tarafından merasimle karşılanarak, Meryemana kilişe-
sindeki Patriklik makamına oturtturuldu. Bu arada Başpapaz Aziz Günel
Patriğe hoş geldiğine dair Türkçe olarak bir konuşmada bulunduktan
sonra Patrik hazretleri de, dini ve tarihi bir konuyla memnuniyet ve te
şekkürlerini beyan ederek kilisede hınca hine Ermeni ve Süryani Kadim
cemaatından taşarken alkışlar arasında kıymetli konuklarını teşyi et
mişlerdi.
Diyebiliriz ki 1000 yıldan beri ilk olarak, Diyarbakır Süryani Erme
ni Kadim Meryemana kilisesini ziyaret eden Ermeni toplumunun Pat
riklerinden Şınork Kalustyan Hazretleri birincisi olmuştur.
Konuk Patrik, ifa ettiği bu nezaket ziyaretleri sayesinde Süryani
Kadim ve Ermeni cemaatları arasında gayet yumuşak ve samimi bir ha
va esmesinin parlak bir sembolü olmuştur.
BÖLÜM : 23
GENEL CETVEL
KİTABI M UKADDES’TE KAYITLI BULUNAN
ÖNEMLİ OLAYLARI GÖSTEREN CETVEL (1)
— 396 —
ÜÇÜNCÜ SÜRE
Hz. İbrahim’den, İsrail oğullarının Mısır'dan çıkışlarına kadar (430)
yıldır.
DÖRDÜNCÜ SÜRE
İsrail oğullarının çıkışından, Hz. Süleyman'ın Kudüs şehrinde inşa
ettiği ünlü ibadet evinin (tapınak) kuruluşuna kadar (480) yıldır.
BEŞİNCİ SÜRE
Hz. Süleyman’ın tapınağının kuruluşundan, Babil esaretine kadar
(424) yıldır.
ALTINCI SÜRE
Babil esaretinden, Hazreti İsa’nın doğuşuna kadar (588) yıl toplan
mıştır.
Genel olarak (4004) yıl olarak kabul olunmuş ve bu toplam üzeri
ne bugüne kadar tarih alıp yürümektedir. Hazreti İsa’dan, içinde bu
lunduğumuz (1968) yılına kadar gelip geçmiş yılların genel toplamı, de-
mekki: (5672) yıl kabullenmiştir.
Bu kez Süre’den Süre’ye vukuu bulmuş olaylar, isim ve tarihiyle
kaydetmeğe çalışalım:
Milattan
önceki
yıllar
OLAY________________ (M .Ö .)
Âlemin yaratılışı
Birinci günde: Nur yaratıldı
İkinci günde: Şeffaf plaka (Gök)
Üçüncü günde: Deniz, sular, bitki nebatlar ve ağaçlar
Dördüncü günde: Güneş kürresi, ay kürresi ve yıldızlar
Beşinci günde: Balıklar ve uçan kuşlar
Altıncı günde: Yerde sürünen ve yürüyen hayvanlar ve in
san, Ulu Tanrı tarafından yaratılmışlardır 4004
Ayni günde bütün hayvanları Adem babamıza getirile
rek onlara, her hayvanın cinsine göre isim taktıktan
sonra, Ulu Tanrı, Adem’in böğründen (yanından) çıkar
dığı bir kemiğin üzerine toprak koyarak KADIN’ı yaratıp
ve Adem'e karı olmak üzere Annemiz HAVVA'yı kendi
sine (Adem’e) tevdi etmiştir. Her ikisini EDEN Cenne
tine yerleştirmiştir. 4004
Yedinci günde: Yaratıcı Tanrı, yaratma işinden İstirahat et
miştir, yarattığı kâinatı (Evren) takdis eylediği için,
yedinci günü, yani Cumartesi günü, istirahat günü sayıldı
Ay.nj. günde Yılan’ın Havva’yı aldatması ve karı koca,
— 397 —
Tann'mn EMRİni kırmaları, Tanrı da onları Cennetten
kovması
Adem ve Havva'nın ilk oğulları Kayın'ın doğumu 4002
Adem ve Havva'nın ikinci oğulları Habil'in doğumu 4000
Kayin, kardeşini, Habil'i öldürmesi 3875
Adem ve Havva'nın üçüncü oğulları Şith'in doğumu 3874
Şith oğlu Anoş'un doğumu 3769
Anoş oğlu Kaynan . 3679
Kaynan oğlu Mahlalael 3609
Mahlalael oğlu Yerd 3544
Yerd oğlu Ahnuğ(1) - 3382
Ahnuğ oğlu Metüşalah (2) 3137
Metüşalah oğlu Lemk 3130
İnsan Babası Adem'in vefatı (930 yaşında iken) 3074
Ahnuğ'un göke çıkarılması (365 yaşında iken) 3017
Adem oğlu Şith’in vefatı (912 yaşında iken) 2962
Lemk oğlu Nuh 2943
Anoş'un vefatı (905 yaşında iken) 2864
Kaynan'ın vefatı (910 yaşında iken) 2769
Mahlalail'in vefatı (895 yaşında iken) 2714
Yard'ın vefatı (962 yaşında iken) 2582
Allah’ın, Nuh Hazretlerine tufan hakkında bilği vermesi
(Tufandan 120 yıl önce) 2468
Nuh oğlu Yafes’in doğumu 2448
Nuh oğlu Şam'ın doğumu 2446
Nuh'un babası Lamk'ın vefatı (777 yaşında iken) 2353
Metüşalah’ın vefatı (969 yaşında iken) bütün insanlardan
en fazla yaşıyan adam 2348
TUFAN Birinci sürenin sonu
İKİNCİ SÜRE
Tufan’dan Hz. İbrahim'e kadâr (426) yıldır
Eski takvime göre (en eski) ikinci ayın (Kasım) 10'ncu gü
nünde Allah’ın Nuh'a gemiye girme hazırlığının görme
si hakkında emri 2348
Ayni ayın 17’inci gününde Nuh'un gemiye girmesi (sekiz
nüfuslu ailesiyle beraber)
(1) Kuranı Kerimde adı İDRİS olarak geçer, Allah tarafından göğe çıkarıldığını açık
lar. TEVRAT'da göklere çıkarıldığını yazıyor. Tekvin.
(2 ) Metüşalah adındaki zat, bütün, dünyaya gelen insanlardan en fazla yaşıyandır.
— 398 —
Kırk gün kırk gece yağmur yağması ve 150 gün suların yer
yüzünde kalması
Yedinci (Nisan) ayının 17’nci gününde Nuh’un gemisi Ara-
rat veya Cudi dağına oturması (Arkeoloğa göre; Ağrı dağına)
Onuncu (Temmuz) ayının birinci gününde dağlar başının ilk
görünmesi ve 40 gün sonra, Nuh, karga kuşunu tetkike
göndermesi, 7 gün sonra da güvercin kuşunu gönderip
ve geri gelmesi, yine 7 gün sonra tekrar güvercini gön
dererek, akşam döndüğünde gagasında zeytin dalını
(selâmet işareti olarak) Nuh’a takdim etmesi. Üçüncü
kez, tekrar 7 gün sonra gönderdiyse de bir daha dön
memesi. _ 2348
Hazreti Nuh 601 yaşında iken Birinci (Ekim) ayının birinci
gününde geminin tavanı (kapağı) kaldırması 2347
İkinci (Kasım ) ayının 27'nci gününde Nuh'un gemiden çık-
masiyle Allah’a şükür kurbanını takdim etmesi, insan
lara ET'in yemesine Allah tarafından müsaade verilme
si, Nuh oğlu Şam'ın oğlu Arfağşat'ın doğumu 2346
Tufandan sonra Hz. Nuh, sekiz nüfuslu ailesinin adına izafe
ten Temnet .(sekiz) adında bir köy kurması, ziraatla ,
(tarım) meşgul olup bu köyde yetiştirdiği bağın üzü
münden şarap yapıp içmesi ve sarhoş olması, sarhoş
luktan sersem olup uyumasiyle çıplaklığı göründüğün
de ortanca oğlu Ham'dan istihza edildiğinde Nuh ayıldı
ve oğlunun yerine, tornunu lânetlemesi 2341
Arfağşat oğlu Şalah’ın doğumu 2311
Şalah oğlu Abar’ın doğumu 2281
Abar oğlu Falağ'ın doğumu 2247
Bu tarihe yakın Babil Kulesinin inşaatına başlandı, Al
lah kuledeki 70 kişiyi dağıtmak üzere her birisine ayrı
bir lisan vererek anlaşamadıklarından Tebelbül (Dağıl
ma) edip her birisi bir memlekete giderek kendi lisanı
nı o memlekete aşıladığını, bu sıraya kadar bütün in
sanların dili bir lisan konuştuğunu ve bu lisan Nuh’un
lisanı ve oğullarının lisanı, yani Arami lisanı olduğunu
(Babil) kelimesi dahi Süryani Arami olduğu Tebelbül
telafüzünden anlaşılmaktadır.
Bu tarihte ve bu tarihe yakın, Babil ve Asur krallığı bü
yük Nemrüd vasıtasiyle,
Mısır krallığı ise Nuh oğlu Ham'tn oğlu Mısraim vası-
tasiyle kurulmuşlardır 2233
Falağ oğlu Raou doğumu 2217
— 399 —
Raou oğlu Soruğ (Suruç) doğumu (Suruç şehri bunun namı
na izafeten) 2185
Soruğ oğlu NAHUR’un doğumu...... 2155
Nahur oğlu TARAH’ın doğumu...... 2156
Tarah oğlu HARAN’ın doğumu...... 2056
Hazreti NUH'un Vefatı (950) yaşında ik e n ...... 1998
TARAH oğlu Hazreti İBRAHİM’in doğumu ...... 1996
İbrahim karısı SARA'nın doğumu...... 1986
Hazreti EYYÜP (bazı rivayetlerde, İsarel oğullarının MISIR’-
dan çıktıktan (30) yıl sonra doğduğunu) 1521
Ü Ç Ü N C Ü SÜRE
Haz. İBRAHİM’den İsrael oğullarının MISIR’dan çıkışlarına v
kadra (430) yıldır
İbrahim’in Keldani UR şehrinden Mezopotamyadaki HAR-
' RAN şehrine gelmesi. 1921
MELEKİ SADAK İbrahimi takdis etmesi ve bereketli kılm ası...... 1913
İbrahim neslinin çoğalması hakkındaki Allah’ın vaadi 1912
İbrahim karısı SARA, Cariyesi HACER’i, Kocası İbrahime
karı olarak vermesi. 1911
İbrahim’e Hacer’den İsmail'in doğması (İbrahim 86 yaşın
da iken) 1910
Allahın İbrahime yeni bir ahdini vermesi ve adını ABRAM’-
dan İbrehim’e değiştirmesi 1897
İbrahim karısı Saranın ilk adı Sarey iken, SARA'ya değişti
rilmesi ve Sünnetliğin emri Allah tarafından İbra
hime verilmesi İbrahim üç meleklerin misafirliğini ka
bul etmesi, bu Melekler tarafından SARA’ya İshak adın
da bir erkek çocuk doğacağı hakkında müjde verilmesi,
Sadum ve Gamora’mn yanması için gökten ateş inmesi
LUT’un bu Yanğından kurtulurak ailesiyle beraber
SOGAR şehrine kaçarken, karısının, arkasına dönüp
bakarken yanıp taş kesilmesi, LUT, Nesil yetiştirmek
üzere öz kızıyla fuhuşa girmesi, İBRAHİM ve SARA’nın
oğlu İSHAK’ın doğumu 1896
İbrahim, karısı Hacer ile oğlu İsmail'i tard ederek (kova
rak) Hacer kendi oğlu İsmail'i Mısırlı bir kadınla evlen
dirmesi, İsmail'e nesil türem esi...... 1896
İbrahim kendi oğlunu İSHAK’ı kurban etmek azmi ve arzusu 1871
SARA’nın vefatı (127) yaşında iken 1859
İbrahim, oğul İSHAK’a kız istemek üzere ELÇİSİ'ni Mezopo
tamyadaki HARRAN şehrine göndermesi (İshak kırk
yaşında iken) 1856
— 400 —
I
İbrahim YAKTORA adındaki kadınla evlenmesi ve ondan
bir kaç evlât doğması...... 1854
NUH Oğlu SAM’ın vefatı (600) yaşında iken. 1846
İbrahim oğlu İSHAK'a, YAKUP ve İSOU adındaki ikiz olarak
doğması (İshak 60 yaşında iken) ...... 1836
Hazreti İBRAHİM’in vefatı (175) yaşında iken 1820
ABAR’ın vefatı (464 yaşında iken) 1817
ALLAH’ın VAADİ İshak’a, İbrahimle sözleştiği şekilde ikmali 1804
İSOU, bir Kenaniyeli kadınla evlenmesi ...... 1796
İbrahim oğlu İsmailin vefatı (137) yaşında iken...... 1773
İshak kendi oğluna (yakuba) hayır ve dua okuması, Yakub-
da MEZOPOTAMYA'DAN HARRAN şehrine, Dayısı LA-
BAN’ın yanına gelm esi...... 1766
YAKUP, orada LE’A ile evlenmesi ve müteakiben LE'anın kız
kardeşi RAHEL ile de evlenmesi 1759
YAKUP ve LE’A dan RAOBİL’in doğması 1758
YAKUP ve LEA'den ŞEMUN doğması 1757
YAKUP ve LEA’dan LEVİ'nin doğması 1756
Yakup ve LEAdan YAHUDA’nın doğması 1755
Yakup ve RAHEL'den YUSUF’un doğması 1745
(yakup 91 yaşında iken)
YAKUB’un, babasına tekrar dönmek üzere Ken an (Filistin)
diyarına gelmekte iken Kayın babası LABAN, ona yol
daşlık etmesiyle GELAD dağına gelince, Yakubun, kar
deşi İSOU tarafından karşılanması ve barıştıklarından
sonra Yakubun ŞEKİM denilen şehre gelip yerleşmesi...... 1739
YAKUP ve RAHEL’den BİNYAMİN’in doğması 1721
Yakup oğlu YUSUF, kardeşleri tarafından MEDİNELİ Kervan-
çılara satılması, kervançılar da onu MISIR'da FİRA-
VUN’un VEZİRİ FOTİFAR'a satılması (17 yaşında iken ...... 1728
Vezirin Karısı (Zeliha), Yusufa gönül vermesi, Yusuf tara
fında zalihanın rededilmesi üzerine zindana atılması...... 1713
YUSUF, Rüyaları tefsir ediyor...... 1717
İSHAK'ın vefatı (180 yaşında iken) 1716
YUSUF, FERAVON’a rüyaları tefsir ediyor ve bütün MISIR
diyarına FERAVON’a vekil olarak tayin olunması ...... 1715
YUSUF oğlu MENAŞŞE'nin doğumu ...... 1714
Yusuf oğlu AFREM’in doğması ...... 1712
Yusuf’un kehanetine binaen MISIR’da 7/yıl kıtlığın başlaması 1708
Yusufun Kardeşleri İaşe almak üzere MISIR'a gelmeleri ve
Yusuf onları tanıdığında, kardeşlerinden ŞEMUN adın
daki kardeşini hapsetmesi ...... 1707
;
’ — 401 —
Babaları Hz. Yakup 130 yaşında iken, oğullarını zahire getir
mek üzere tekrar Mısıra göndermesi ve küçük oğlunu
(Yusufun öz kardeşi) BİNYAMİN’i onlarla göndermesi,
Yusuf kendini kardeşlerine tanıttırması, bütün ailenin
gelip Mısırda yerleşmesini istemesi ...... 1706
Yusufun babası Yakub’un ağır hastalığı, Yusuf'un oğulları
AFREM ve MENEŞŞE’ye hayır ve dua okuması, ve Ya
kup -2-oğullarına ayrı ayrı dua edip müstakbelleri hak
kında kehanet yapması, öldükten sonra baba ve ecdat
larının aile Mezarlığına götürüp gömmelerinin tenbihi
ve 147 yaşında iken vefat etmesi ...... 1689
Yusufun (110 yaşında iken vefat etmesi) kardeşleri olan
Beni İsraellerin (İsrail oğulları) M,ısırdan çıkacakları
zamanda beraber kemiklerini de alıp Ken’an diyarına
götürmelerinin tenbihi 1635
Yakup oğlu LEVİ’nin vefatı (137 yaşında iken) 1619
Yusufu tanımıyan ikinci bir FERAOUN hükümdar olması ve
İsrael oğullarını sıkıştırması 1577
Haz. MUSA’nın kardeşi HARUN’un doğması, (babasının adı
ÜMRAN ve annesinin adı YÜKABED) ............................ 1574
Haz. Musanın doğması, Annesi tarafından sepete koyulup
NİL denizine atılması, tesadüfen FERAON'un kızı onu
bulup sudan çıkarması ve kendine evlat edip Mısır
sarayında onu büyütüp yetiştirmesi ...... 1571
MISIR’LI KEKROBİS'in Yunan memleketine giderek ATİNA
şehrini kurması...... 1555
Hz. Musa Mısırlı adamı öldürmesi ve bu yüzden Mısırdan
firar etmesi MİDYAN (Medine)ye giderek Putperest
lerin reisi YETHRON kızı SAFORA’yle evlenmesi, CER-
ŞON ve LAAZAR adındaki iki oğuldoğurması...... 1531
ALLAH TEALA, SİNA dağında Çalının içinde yanan ateş şek
linde MUSA'ya görünüp konuşması (çoban iken) ve
İsrael Oğullarının MISIR’ın zulmundan kurtarmak üzere
kendilerine liderlik ve peygamberilk etmesinin emrini
'vermesi...... 1491
MUSA ve kardeşi HARUN, beraber Mısıra gelmeleri, FİRA-
VON'la bu hususta görüştükleri, Musa'nın FİRAVON'a
mücizeler göstermesi...... 1491
IV-ncü sure)
İSRAEL Oğulları’nın Mısırdan çıkmaları, Firaovn onları takip
etmesiyle denizde askerleriyle beraber boğularak ölmesi, 1491
Rehberlik etmesi bakımından, Allah tarafından İsrael oğullarına bir bu
lut’un temin edilmesi, bu kavmin NİL denizinden geçtikten sonra ŞUR
Ovasına ve dolayısiyle SİN ovasına geldiklerinde, Gök’ten İsrael oğu
llarına GEZEN GEVİ (Nimet Helvası) nın indirilmesi.
VALUŞ ve RAFİDİN çölüne vardıklarında, MUSA değneğini kaya
parçasına vurarak 12 pinar su (Kavmin Kabileleri sayısınca) kavmin iç
mesi için aktırması, (mayıs ayında).
Üçüncü ayda, Musa kavmiyle beraber SİNA dağının eteğine gelip
konması, Musa Sina dağına çıkıp Allah'la konuşamsı. Dağdan inerek,
Allah'ın Emirleri Cemaate (kavime) tebliğ etmesi, İkinci kez Musanın
dağa çıkması, Tevrat kitabının ineceği üzere kavmin temizlenmesi ve
hazırlık görmesi. Bu tenbihattan üç gün sonra ALLAH'ın Celali ve Kud
reti dağın üzerinde görünmesi. Cemaatın dağın eteğinde Allahın önün
de diz çökmesi ve secdeye kapanması. Musanın yalınız dağa çıkıp AL-
LAH’la görüşmesi, Cemaatın bir kimse dağa çıkmamasının tenbihini
yaptıktan sonra Musa’nın tekrar dağa çıkması ve ALLAH’IN , emir
leri, iki Taşın üzerine yazılı olarak Alah tarafından ona verilmesi. Bu
10 EMRİ (TEVRAT) İsrael oğullarına musanın tebliğinden sonra, cemaat
onları kabul etmesi. Musa 12 sütün (kabileler sayısınca) Kurban tak
dim yeri olsun, diye dağın eteğinde kurarak, bundan böyle MUSA ile
Kardeşi HARUN ve cemaattan 70 kişi birlikte dağa çıkarak ALLAH’ın
izzet ve Celalim görmeleri, Musa ile şakirtisi YEŞU BAR NON yalınız
dağın başında kalarak diğeri hepsi indikten sonra bu dağda kalan Musa,
Allahtan verilen ŞERİAT (Tevrat) ı İsrael oğullarına inip öğretmesi için
Allahın tenbihatı kabul etmesi. Musa bu emirleri tebliğ ettikten sonra
tekrar Dağa çıkması, bu kez de 40 gün oruçlu olarak dağın başında ka
larak ALLAH’la konuşması, ve yine gerekli Şeriatın düstürlerini ilham
ile Allahtan kabul ettiği üzere gelip İsrael oğullarına tebliğ etmesi için
inen Musa, cemaatın bir BUZAG’a ibadet ettiklerini görerek, kızması
ve öfkelenmesinden, hiddetinden Tevrat’ın 10 Emirlerini gösteren taş
lardan biri yere vurarak kırması, buzağıyı da kırarak kül edip havaya sa
vurarak Lavilerin (muşa kabilesinin) kılışıyla o günde Üç bin kişi bu ay
kırılık sebebinden öldürmesi, bu olaydan yine üç gün sonra Musa tekrar
dağa çıkarak. Allahtan cemaata münacat ve af dilemesi, Kırılan Şeriat
Taşının yerine tekrar musaya yenisinin verilmesi için 40 gün daha Mu-
sanın dağda kalarak Allahtan ikinci defa 10 EMİRLER Taşlar üzerine ya
zılı olarak verilmesi, Musa dağdan inince bir ibadet yeri kurması için
Cemaata vergi salması, her bir kişi yarım ŞAKIL (zamanın parası) ver
gisini ödeyince bu kez Cemaatın nufüs sayımı bu yoldan temin edilerek
İsrael oğulları, SİNA Çölünde, dağın eteğinde bir seneden 10, gün ek
sik bir süre kaldıktan sonra Mayıs ayında Filistin diyarına gelmek üzere
Sina dağını terk ederek üç gün yol aldıktan sonra SELVİ kuşlarının beni
— 403 —
İsraellere (İsrail oğulları) yemek olsun diye Gökten (havadan) inerek
çadırların etrafına konarak dökülürdü.
HARUN ile KIZKARDEŞİ MERYEM, Musa aleyhine konuşmaları se
bebinden MERYEM Cuzzam hastalığına tutularak ve yedi gün cemaat
tan ayrı bırakılması. Ondan sonra tekrar Musa'nın duası üzerine iyi
leşen Meryem cemaata katılarak beraber FARAN OVASINA geldiklerini
ve oradan 12 kişi casus olarak Musa tarafından tayin edilip Kavmin
önünü taharri ettiklerini ve bu gözlemciler 40 gün sonra geri geldikle
rinde halkı korkutarak «KAN’AN (Filistin) diyarının adamlarına kimse
nin gücü yetmez memleket ise sakinlerini yutacak kadar kötü, oldu
ğunu» söyledikleri için, halk tereddüt içinde, Musanın aleyhine söy
leştiler. Bu sebepten ALLAH, «bu tereddütte ve Musanın aleyhinde bu
lunan bu nesilden hiç bir kimse bu mukaddes memlekete girmiyece-
ğini» söyleyen RABBİN sözü üzerine 37 yıl süresi geçtikten sonra Fi
listin diyarına girme hazırlığını yaptılar, yani: tereddüt edenler kâmilen
öldükten sonra kalanlar ancak girebildiklerini .............. 1452
Musa ve HARUN’un kızkardeşleri MERYEM’in vefatı ve HA-
RUN’un vefatı ayni yılda (123 yaşında iken, Eylül Ayın
da vefat etmesi 1452
Musa'nın bakırdan yılan yapması ve Ordugahta dikmesi, bu
yılana bakanlar, tabii yılanların ısırmasından kurtulmaları ... 1452
AMURİLER’in kıralı SAYHON, Musa ile kavminin, toprağın
dan kalmalarını kabul etmediğinden Musayla savaşa
girdiğini ve Musaya mağlup olduğunu, muşa; memleke
tini istila e ttiğ in i.......... 1451
Peygamber MUSA’nın vefatı (120) yaşında iken 1451
NUN oğlu YEŞU, Musanın yerine geçmesi ve kumandasının
altında israel oğullarını ÜRDÜN Nehrinden geçirmesini ...... 1451
Gezengevinin kesilmesi ve ERİHA şehrinin YEŞU’dan istila
edilmesi beş hükümdarın mağlup olmaları, KEN’AN
kıralıyle YUşu’nun savaşması ...... 1449
YEŞU’un istila ettiği memleketleri İsrael oğullarının arasın
da taksim etm esi...... 1445
YEŞU’un vefatı (110 yaşında iken) .......... 1426
İsrael oğullarının Filistin Diyarında yrleşmeleri ve bir müd
det sonra Mezopotamya hükümdarı (KÜŞEN-RİİŞTE-
YİM)in idaresi altına girmelrei ...... 1413
Peyğamber SAMUEL'in doğması...... 1155
KAHRAMAN ŞEMŞUN (Delile’nin Kocası) görünmesi...... 1155
ALLAH, Peyğamber SAMUEL’le kanuşması...... 1143
Şemşun Defileyle evlenmesi ...... 1137
Delilenin, Şemşunu filistinlerin. eline vermesi____ 1135
— 404 —
Şemşunun intihar etmesiyle DACUN mabudunun binasının
kamilen temelinden yıkması devirmesi ve filistinlileri
Enkaz altında kalmaları (Şemşun 20 yıl süreyle İsrael
oğullarına liderlik etmiştir) 1117
Baş Kâhin İLİ’nin 40 yıl İsrael milletine liderlik yaptıktan
sonra vefat etm esi...... 1116
Peyğamber Samuel 139 sene reislik ve hükümdarlık etmesi... 1096
İsrael oğulları, siyasi bir hükümdara İhtiyaç duyduğunu, Sa-
muel'e müracaat etmeleri, bu istek üzerine UZUN BOY
LU ŞAOL adındaki adamı onlara tayin etmesi .......... 1095
ŞAOL, filistinlilerle savaşması, Peyğamber Samuele itaat
etmemesi için ALLAH’ın önünde iyi görünmemesi ...... 1093
PEYĞAMBER DAVUD’un doğması ...... (babasının adı YESSE'dir) 1085
Peyğamber Samuel, Allah tarafından Beyitlehim köyüne
gönderilerek Davud'u İsrael oğullarına kral tayin etmesi ..... 1063
Kıral ŞAOL kıskandığı için DAVUD'u öldürmeye azmetmesi ...... 1063
Davud, Şaol’dan kaçması ...... 1059
Peyğamber SAMUEL’in vefatı (98 yaşında iken) 1057
Davudun ABİCEL'le evlenmesi (Kıral Şaol’un kızıdır ...... ) 1057
ŞAOL'un Filistinlilerle savaşı ve mağlup olmasından kendini
öldürmesi ...... 1055
Davud, İsrael oğullarına resmen kıral ilan olunması ve KU-
DUS şehrini YABUSİLER'den alması ve kendine Baş
kent etmesi ...... 1047
Davut, ALLAHA bir tapınak inşaatına teşebbüs etmesi ve
fakat Peyğamber NATHAN vastesiyle durdurulması,
Çünkü kan döken bir el; ALLAH'a bir ev yapmasına la-
yik olmadığını Allah tarafından söylenm iştir.......... 1044
Davut, kumandanı olan URİYE’nin karısına tecavüz etmesin
den Uriye’yi kasden öldürtmesinden sonra resmen karı
yı kendine karı olarak alması ve bu kadından kendisine
Hazreti SÜLEYMAN'ın doğması, bu günahı irtikap eden
Davud'u Peyğamber NATHAN'ın vasıtasiyle Allah’ın öf
kesine maruz kalacağını ikaz edilmesi üzerine Davut
samimi bir tövbe ye girmesi ve yaptığına büyük bir piş
manlık getirmesi (Karısının adı BETHEŞBADAN) 1033
Hazreti Süleymanın doğması (BETHEŞBADAN) 1033
Davud, oğlu ABİŞALOM, Babasına karşı ayaklanması ve
ABİŞALOM, Davudun komandanı YUAB tarafından
öldürülmesi...... 1023
Davut, nufus sayımım yaptığı için, Allahın ondan darılması
ve bu sebepten kendisine üç şart içinde cezalar yük-
• — 405 —
lenmesinin kabulü etmekle bir daha bunu yapmıyaca-
ğına tövbe etmesiyle Allah onu afetmesi ........ 1017
Davut, ARNAN HARMAN’ında Allah namına bir ibadet evi
kurmasına hazırlık görmesi ve fakat Allah yine razı
olmadığı için, ondan sonra oğlu süleymanın yapacağı
tapınaktan memnun kalacağına, bildirmesi ...... 1016
Süleyman oğlu RAHEB’AM'ın doğması 1016
Davut kendi oğlunu (Süleymanı) israel oğullarının üzerine
ve kendi yerine Kıral tayin etmesi ve ilan ettirmesi ...... 1015
Davudun Vefatı (70 yaşında iken) kırk yıl hükümdarlık
sürmüştür. 1014
Davut oğlu Süleyman da kırk yıl hükümdarlık sürmesi, Sü
leyman mısır kıralı FERAVOUN’ın kızıyla evlenmesi
(bin karıdan doymadı)?
Süleyman, babasının inşa etmek istediği ibadethanenin in
şaatına muvafık görülmeyince, kendisi tarafından bu in
şaatı yaptırmak üzere SUR Kıralı HİRAM’dan amele
ve (ahşap) malzemesinin istemesi 1012
BEŞİNCİ SÜRE
SÜLEYM AN’IN TAPINAĞI İNŞA ETTİĞİNDEN
BABİL ESARETİNE KADAR GEÇEN YILLAR (424) yıldır.
Süleyman bu ibadethanenin (Tapınak) inşaatına, Mayıs ayı
nın 2'nci gününde başlıyarak temel taşını koymuş
tu r...... (1) 1012
Bu inşaat işi yedi buçuk yıl devamla bitmiş olm ası...... 100A
Süleyman, kendine ve MISIR Kralı FERAOUN kızına bir Ka
sır inşa etmesi SABA Kıraliçesinin, Süleymanı ziyaret
etmesi...... 992
Süleymanın vefatı (40 yıl hüküm sürdükten sonra) 975
Süleymanın yerine oğlu RAHEB’AM’ın oturması ve bu ta
rihten itibaren İsrael oğullarının krallığı ikiye ayrılarak
(İsrael ve YAHUDİYE) krallıkları denilmiştir 975
Mısır kıralı, Kudus şehrini istila etmesi ve bütün saray ile
memleketi yağma etm esi...... 971
Süleyman oğlu Raheb’am’ın vefatı ve yerine Abiyam'ın geçmesi 958
Abiyam’ın vefatından sonra, yerine ASA'nın geçmesi, Asa,
Yahudiye memleketinden putperestliği tard etmesiyle
tekrar bir Allahın inancı tehakküm etmiştir ... 952
ASA oğlu YUŞAFATIN doğması...... 949
İsrael kısmının Kralı Amri’nin Samirya şehrini kurması 924
— 406 —
YAHUDİYE kısmının Kıralı YUŞAFAT oğlu YEHORAM’ın doğması 922
YUNAN ŞAİRİ HİSYOD'un ortaya ç ık tığ ın ı...... 917
Kıral AMRİ'nın v e fa tı...... 917
Amri oğlu Ahab’ın kral olması, 22 yıl hüküm sürmesi sıra
sında Peygamber İliya’nın (İlyas) İsrael ülkesinde be
lirmesi 917
ASA’nın (41) yıl hüküm sürmesinden sonra vefat etmesi...... 914
Peyğamber İLİYA’nın kıral Ahab’ın huzuruna gelmesi ve
Puthanenin kâhinlerinden bir tane dahi bırakmadan onları
kamilen kesip öldürmesi 903
Peyğamber İLİYE’nin Vucütca göklere alınması (Ateşli Ara
bayla göklere çıkarıldığını Tevrat yazmaktadır) 896
ELİYE'nin yerine PEYĞAMBER ELİŞA’ın gelmesi...... 895
Yunan büyük şairi Homiros’un belirmesi 885
Peyğamberlerden YUNAN (Yunus ile Peygamber HOŞA
ve Amos’un İsrael ülkesinde ortaya çıkmaları 810
Peyğamber EŞAYE’nin ortaya çıkm ası...... 810
Asur kralı Fol’un İsrael'e hücum etmesi ve İsrael kralı ona ver
gi ödemesi...... 761
Peyğamber EŞAYA’nın VAHİ’si ...... 761
ROMA Şehrinin te s is i...... 754
MADI Valisi ARBAS, BABİL VALİSİ BLASOS, Asur ve NİNO-
VA kıralı SERDENFOL’u sıkıştırarak üç yıl müddetle bu
' sıkıda kalınca kendi kendini ve sarayını ve bütün serve
tini yakarak mahvetti 750/747
Meşhur ASUR memleketi üç kısma bölünmesi, a) Babi1,
b) Madı. c) yeni asur. 747
Madi’ya Arbas, Babil’e Blasos ve yeni Asur’a Ninos
(Tağlatlaser) kıral olmuşlardır. 747
Hazreti İsa’nın gelişini bildiren Peygamber Eşaya’nın,
Yahudiye kıralı AHAZ’ın huzurunda olan kehaneti...... 741
ASUR KIRALI TAĞLETPLASER’in yerine ŞELEMNASSAR’ın
geçmesi...... 728
Yahudiye kıralı AHAZ'ın yerine oğlu HEZAKİYE’nin geçmesi...... 727
Yuhudiye kıralı Hezakiye’nin Asur Kiralına karşı gelmesi ve
MISIR ile HABEŞ KIRALI arasında antlaşma yapılması,
ve Sanaharip'in halefi olan Şelamnasır’a karşı koyması 714
ASUR Kıralı SANAHARİP, Yahudiye memleketine hucüm et
mesi ve kıral HEZAKYA’dan bir çok yerler zabt etmesi
ve bu sırada Hezakiye ağır hastalanarak yatağa düşmesi 713
Sanaharip'in Hezakyadan aldığı vergi üzerine onunla an
laşma imzalanması, Sanaharip bu kez HABEŞ KIRALI
— 407 —
/
* _ _ 408 —
Mısır kralı ile antlaşması, Nabuhadnassar’ın Kudüs’ü
tekrar muhasare etmesi, etrafına Mühkem bir sur çevir
mesinden sonra Mısır kralıyle savaşması ve dolayısiyle
Kudüs’ü alarak gece kaçarak ve fakat yakalanıp Nabu-
hadnassar’ın huzuruna getirildiğinde diri diri gözlerini
çıkardıktan sonra esir olarak Babile getirilmesi, Kudus
şehrinin yıkılması Ağustos ayının 17 sinde Kudus ve o
muhteşem tapınağı ateşe verilmesi, memlekette bir
kimse bırakılmayıp ancak fakir tabaka bırakılmış ve bu
şekilde BABİL ESARETİ tanındı. Bu şekilde de yahudiye
kırallığı son kıral SEDAKYA ile sona erdi, bu süre (467)
yıl devam ederek son bulmuştur 586
ALTINCI SÜRE
BABİL ESARETİNDEN HAZRETİ İSA’nın TARİHİNE
KADAR (588) YIL TOPLANMIŞTIR.
— 409 —
Pers ve Babil hükümdarlığını idame etmesi 536
Köraş, Yahudileri serbest bırakıyor, memleketlerine salıve
riyor - bu sıradan itibaren Yahudiler Pers krallığının ida
resinde kaldıklarını, ancak Büyük İskender Süriye'ye
328 M. Ö. gelişinde, Yahudiler Pers idaresinden kurtul-.
muş ve İskender'in idaresine geçmiş bulunuyorlar 536
Yahudiler Babil esaretinden döndükten sonra yeniden kut
sal tapınakta kurban takdim etmeğe başlamaları 529
Köraş (70) yaşında iken ölmesi - yerine Kambis geçmesi 529
Kambis kendi kardeşi Smerdis'i öldürdü - Kambis’in ölümü 521
İkinci Darios - Ahşiroş, Pers krallığına geçmesi - Köraş’ın
kızı Batüse ile evlenmesi 520
Peygamber Hagi’nin peygamberliğe başlaması 520
Yahudilerin harabe kalan tapınağı tekrar onarmaları 519
Peygamber Zekeriye’nin peygamberliğe başlaması - Ahşi
roş, ziyafeti neticesinde kraliçe Veşti’yi boşaması - Ah
şiroş, Yahudi İstir’le evlenmesi 516/517
Ahşiroş’un veziri Haman, Yahudileri öldürmeye hazırlık
görmesi - Kraliçe İstir, bu katliamın emrinin iptaliyle
Haman'ı idam ettirmesi 508
Yahudiler, düşmanlarından intikam almalarını gerek Şuşan
sarayında gerek bütün Pers ülkesinde tahakkuk etmesi
ve buna da İstir başarı göstermiştir
Darios - Ahşiroş’un ölümü ve yerine Sarkzis'in geçmesi 485
Sarkzis’in ölümü - yerine Artahşaste’nin geçmesi 464
Sarkzis, Azra’yı Levili kâhinlerle Kudüs'e göndermesi 457
Azra, Yahudiliğin arasına giren yabancı kadınlarla evlenme
zilletinin İslahı ve olmamasına delalet etmesi 456
Nahamya, Artahşaste’den Kudüs şehrini ziyaret etmek ve
şehrin kapı ve surlarını yeniden onarmasının emir ve
müsaadesinin alması 445
Yahudiler, yabancı krallarını terk etmeleri 444
Nahamaya'nın Kudüs’den geri gelmesi - ikinci kez Nafıam-
ya’nın tekrar Kudüs'e gitmesi 433
Darios Nothos Pers'e kral olması 423
Tevrat’ın son peygamberi olan Malahiya bu kralın günlerin
de peygamberlik etmesi - Mukaddes Kadim (eski) tari
hin sonu 420
Büyük Müverrih Yusifos ve diğerlerinin
gösterdikleri tarih
Pers kralı Artahşaste’nin Mısır'dan aldığı Yahudi esirlerin
Harkaniye'ye göndermesi 350
410 —
Büyük İskender'in Asya’ya gelmesi (girmesi) 333
İskender’in Kudüs'e yaklaşması - Başkâhine saygı göster
mesi - Yahudileri Pers vergisinden af ettirmesi - onla
ra karşı hüsnüniyetle muamele görmesi - Savaştan son
ra Perslere galip gelmesi 333
İskender’in M ısır’a çıkması - Fenike’ye dönmesi 331
Darios-Kodomanos’un ölümü (Perslerin son kralı) 330
Büyük İskender'in ölümü (Babil) de 323
İskender'in halefi Lagos oğlu Batilmios’un M ısır’a hüküm
darlığı - Yahudiyeyle savaştıkan sonra galip gelmesi ve
M ısır’a bir çok Yahudi esirler alması 320
Süriye kralı Antiğonos, Yahudiyeyi Batilmiostan alması " 314
Makabı Ünya’nın vefatı - Yerine Şemun’un geçmesi 302
Yahudilerin Süriye’ye iltihakı vevergi vermeleri 293
Yetmiş’lerin Tevrat’ı bu sırada M ısır’da tercüme edildiği 280
Süriye kralı Thiyos Antiahos Yahudilere yakınlık gösterme
si - onları kendine vatandaş saydığından her türlü insan
haklarına sahip kılması 261
Süriye ve M ısır’ın velinimeti olan Evergitis-Batilmios vefat
ederek yerine Filopatır-Batilmios'un geçmesi 221
Başkâhin İkinci Ünya'nın vefatiyle yerine İkinci Şemun’un
geçmesi 219
Büyük Antiyahos (Süriye kralı) Batlimos-Filopatır’la savaş
ması 199
Büyük Antiyahos, kendi kızını Kleopatra'yı karı olmak üzere
Batlimos’a vermesi 192
Antiyahos, Romalılarla savaşması ve onlara mağlûp olması 189
Antiyahos'un ölmesi -yerine Slokos - Filopatr’ın geçmesi-
Slokos oğlunu Roma’ya göndererek kardeşi Antiyahos’-
un yerine geçmesi 176
Antiyahos Süriye’ye vardığında halk tarafından iyice karşı
lanması ve kendisine İfanis lâkabı verilmiştir 175
Bazı Yahudiler inançlarını terk edip Yunanlıların inancını
benimseyerek örf ve düstürlerini kabul ettiklerini 173
Büyük Antiyahos-Abifanis’in emri bütün ülkelerinin halkı,
Yunanlıların itikatına bağlanmalarını ve Yunan dinine
tabi kalmalarını 167
Antiyahos’un emriyle Cubiter mabudunun kutsal tapınağın
yerine dikilmesi - Bundan böyle Cubiter’e tapınmak ge
rektiğinin kesin emirlerini
Makabi Mart İşmuni ve yedi çocuğuyla öğretmenleri Laa-
zaar’ı Antakya şehrinde şehit edilmeleri - Antiyahos'ım
— 411 —
bu emrine riayet edilmesinin emri
Makabilerin ilk liderleri olan Matatiyas’ın bırakılması ve
ölümü - Yerine Makabi Yahuda-Makabios’un geçmesi 166/165
Makabi Yahuda, kutsal tapınağı takdis etmesi, çünkü üç yıl
müddetle Yahudi olmayan milletlerden murdar edilmişti 164
Antiyahos-Abifanes'in ölümü (İran'da), yerine oğlu Antiyo-
hos-Upatır 9 yaşında iken geçmesi 164
Antiyahos Upatır Kudüs’ü muhasara edip zaptetmesi - Baş-
kâhin Minilos’un ölümü, yerine Elibimos'un geçmesi,
•Makabi Yahuda’nın yerine kardeşi Yunathan’ın geçme
siyle bütün milletine lider olarak kabul olunması 161
Süriyelilerin krallığının Romalıların galibiyetiyle sona ermesi 63
Ağostos Sezar’ın doğumu 64
Roma İmparatoru Juliyus Sezar-Antipatır (Adom’lu), bütün
Süriye'ye hakimiyeti (bu ise Büyük Herodot’un babasıdır) 49
İskenderiye’nin büyük kütüphanesinin yakılması 49
Antipatır, büyük oğlu Fezail’i Kudüs'e, ikinci oğlu Herodot’u
Galile, valiliklerine tayin ederek (buna da büyük Hero-
dot denilmiştir) 47
Makabilerin hükmünün sonu 37
Herodot’un putperest Araplarla olan savaşı 31
Herodot, kendi karısı olan Meryemna’yı öldürmesi 28
Herodot, Filistin Kesariyesinin ilk kurması 22
Allahın meleği Mehrap’ta Hz. Zekeriye’ye görünmesi - Yaş
lılığına rağmen kendisine Yuhanna (Yahya) adında bir
çocuk doğacağına müjde vermesi 5
Meryem Ana’ya, Allah'ın meleği görünmesi ve kendisine
Hz. İsa’nın doğacağını müjde vermesi 5
İNCİL DEVRİ
— 412 —
dot’un ölmesi ve oğullarından Arhelaos, Yahudiye ülke
sine hakim olması. İkinci oğlu Antibas Galile’ye
Üçüncü oğlu Filibos İtoriye’ye ve Trahoniye'ye hükümdar
olarak (babalarının tenbihatına göre) idareye geçmeleri
Meryem Ana ile İsa ve Yusuf birlikte Mısır'dan geri gelmeleri
ve Nasira şehrinde ikamet ettikleri 3
4
Hazreti İsa’nın (Miladın) Tarihi başlangıcı
İsa'nın tarihi başlaması hakikat olarak doğuşundan (4) yıl önce
başlamasının nedeni, insan babası Adem ve Havva’dan, Roma tesis ta
rihine kadar gelen yıllar, içinde yalnız (4) yıl bir fark vardır. Bunun be
yanını yapan Sekiti’li Diyonnosios, gösterdiği düzen üzerine, bütün
cihan bilginleri bu düzeni kabul etmiş ve bu dört yılın ortadan kaybol
maması bakımından «eski» milattan önceki tarihin üzerine ekleyerek
bu düzenle İsa'nın doğumu Milattan önceki dört yıldan başlaması iti
bar edilmiştir. Bu sebepten İsa'nın doğuşu ile şimdi kullanılan yılbaşı
arasında hiç bir ilgi yoktur.
YEDİNCİ SÜRE
— 413 —
lerini açıyor. Oradan da Kudüs şehrine gidiyor, İSA FISIH (paskalya)
bayramını ilk olarak vaftizinden sonra kutlamak üzere (Nisan ayında)
gidiyor,
İsa, geceleyin NİKODİMOS adındaki zatı kabul ediyor.
İSA, Ürdün ırmağının kıyısına giderek halkı vaftiz ediyor M.S. 0027
Büyük HERODOT’un oğlu Herodot ANTİBAS, Kardeşi Filibos’un ka
rısı HERODİYAYle (kocası Hayatta iken) evlenmesi ...... 0027
YUHANNA (Vaftizçi )bu gayri meşru olan evlenmeği tankit etti
ğine karşı, HERODOT, Onu Zindana atıyor.
İSA, Galileye dönerek, SAMİRYE’li Kadınla konuşurken bütün ka
dının yaptıklarını açıkladığının sebebiyle bir çok samiryeli, hıristiyan-
lığı kabul ediyor. 0028
İSA, Nasira şehrine gelip vaiz ettikten sonra oradan Yine Keferna-
hom şehrine geldi.
İSA, ŞEMUN, ANDREAS, Yakup ve YUHANNAYI (Vaftizçi değil)
Şakirtliğe davet ediyor.
İsa, Bir çok mucizeler yapıyor.
İSA, MATTA'YI şakirtliğe davet ediyor.
İSA, ikinci kez FISIH (Paskalya) bayramını kutluyor.
İSA, Dağdaki vaizini veriyor.
VAFTİZÇİ Yuhanna zindanda iken adamlarını İSA’ya göndererek
«gelecek İsa kendisi olup olmadığını sorduruyor.»
İSA, şakirtlerinden bir kısmını İncili müjdelemek üzere Yahudiyeye
gönderiyor. 29
HERODOT, Vaftizçi Yuhannayı, HERODİYE’nin sebebinden zindan
da iken öldürüyor.
İSA, Beş bin kişiyi beş ekmekten doyuruyor (iki balık’ta vardı).
İSA, Üçüncü kez Fısıh bayramını kutluyor.
İSA, Bütün Yahudiye ülkesini gezip öğüt ve vaizlerini veriyor.
İSA, TABOR dağında Şakirtlerinin huzurunda heyetini değiştirerek,
yanında Peygamber İlyas ile MUSA’yı bulundurmasının mucizesini ya
ratıyor.
İSA, 72 müjdeçileri’ni İncili vaiz etmeğe gönderiyor.
İSA, LAAZAR adındaki ölüyü BEYTANYA köyünde (mezarde 4 gün
kaldıktan sonra) diriltiyor. Beytanya köyünden, LAAZAR’ın dirilişinden
sonra, son olarak FISIH Bayramı kudusta geçirmek üzere, Kudusa gide
rek ve tekrar ayni günde Kudus şehrine Merkebe binerek (UŞANO Pa
zarı) giriyor, şehrin küçük çocuklarından merasimle kabul olunuyor
(11 Nisan Pazartesi günü) tekrar Beyitanya'ya dönmüştür ...... 0030
Salı günü tekrar Kudus şehrine gelmekte iken yoldaki incir ağacı
na beddua edip Kurutuyor. Çarşamba günü Yahudilerin Baş hahamları,
— 414 —
İSA’yı ne desiseyle ve ne iftirayla tutturmalarının toplantı ve ziyafetini
yaptılar.
İSA, Perşembe günü Zeytin Dağına gelerek şakirtlerden ŞEMUN
FETROS (senpiyer) ve Yuhanna'yı Kudus şehrine göndererek son ola
rak Fısıh Bayramının hazırlığını görmelerini tenbihliyor SON AKŞAM
YEMEĞİNİ beraber yiyebilmeleri için yer temin etmelerini
İSA, ayni günün akşamı şehre gelir, Son gece yemeğini 12 şakirt
leriyle beraber yiyerken, YAHUDA adındaki şakirt, İSA’yı ele vermek
üzere Yahudilerin baş Hahamlarına gidip ihbar ettiği için 30 akçe bedel
alıyor.
İSA o yemekten sonra ayni gece Zeytin dağına şağirleriyle bera
ber gidiyor, CESSİMANİ bahçesinde oturmaları, Yahuda ile geien as
ker müfrezesi İsa’yı bu mekanda bulup Şakirt Hayin YAHUDA’nın öp
mesiyle tanıttırılır ve onu yakalayıp ayni gece mahkeme altına alınıyor.
İSA, Tutuklu olarak Başkahin KAYAFA’nın babası Baş Haham HA-
NANYA'mn huzuruna getirilip ifade veriyor.
İsa, Cuma günü VALİ PİLATOS'un yanına getiriliyor, Pilatos onu
Tevkif ediyor ve HİRODOTA onu göndermesi üzerine Pilatos ile hiro-
dot arasında barış oluyor.
Herodot İsayı istihza ettikten sonra onu tekrar PİLATOS’a iade
ediyor.
Pilatos, Yahudilerin nümayişi üzerine İSA, nın idam kararını verir
ve ayni cuma gününde Yahudiler tarafından iki ağır suçlular arasında
HAÇA çakılıyor, haçta öldükten sonra indirilip Nikodimos adındaki zat
tan KEFEN'lere sarılır ve iyi nam ve şan, şerif yusuf adındaki zat tara-
fındanda alınarak özel mezarına tevdi edilmiştir.
Yahudiler tarafından mezarın yüzüne büyük bir taş kapattıktan
sonra çalınmaması için bir de kendi nöbetçilerini mezarın başına dik
mişlerdir. Mezarı mühürlü olarak nöbetçilere teslim edilmiştir. Bütün
CUMA gecesi, Cumartesi ve Pazarı bağiıyan geceyi kamilen mözarda
kalan İSA Pazar sabahı erkenden mezardan dirilerek kalkmıştır 0030
Pazar günün sabahı kadınlar mezarı ziyaret etmeğe geldiklerinde
nöbetçilerin kaçtıklarını ve mezarın etrafında ve başında Meleklerin
durduklarını gördüklerinde kadınlar korkarak meleklerden İsa’yı sorun
ca. Melekler «DİRİYİ ÖLÜLER ARASINDA NE ARARSINIZ O KALKMIŞ
TIR, BU DURUMU GİDİNİZ ŞAKİRTLERİNE BİLDİRİNİZ» Diye, şu tenbi-
hatı meleklerden alan kadınlar gidip gördükleri ve işittiklerini şakirt
lerine anlattılar, şakirtler dahi olayı tamamıyla anlamak üzere mezara
geldiklerinde ve girdiklerinde, kefenler ve İsanın başına örtülen men
diller hiç ellenmemiş gibi yerli yerince bulduklarında İSA’nın hakikatan
hayatta iken şakirtlerine açıklamıştı, ve bu işin böyle başına geleceğini
söylediğini hatırlıyan şakirtler, hakikaten İSA kalkmış diye birbirlerini
— 415 —
müjdelediler ve Melekler tarafından «Galila'da kendileriyle görüşmeye
geleceğini» söylenen bu söz üzerine şakirtler Galila'ya gidip orada İSA’-
yı intizar ediyorlardı.
İsa Mezardan kalktıktan sonra zaman zaman görünmüştür.
Birinci Kez: MECDELLİ MERYEM adındaki kadına, mezarı ziyaret
etmeğe geldikleri sırada.
İkincikez: yine mezarın ziyaretinden dönen diğer kadınlara.
Üçüncü kez: Şakirtlerden BİTRİS şe Yuhannaya.
Dördüncü kez: Bütün şakirtler toplu halde (TOMA HARİÇ) Yukarki
(Son gece yemek odası), yahudilerin korkusundan kapıları kapalı iken
şağirtlerin arasına ansızın girmesi ve kendini onlara tanıttırması üze
rine kendisine yeniden iman etmelerinden sonra tekrar GALİLE'de hep
sine birden görünmek ve onlarla görüşmek üzere gitmelerini tenbih-
ledi.
Bütün Şakirtler bir arada toplu halde ve il kkez görüştükten sekiz
gün sonra, TOMA’da onlarla olduğu sırada göründü ve TOMAYI çağıra
rak «Gel Torna, İmanlı ol imansız kalma, benim elime çakılan mıhların
yerini ve böğürüme vurulan mızrakın yerini gör de inan» demesi üzeri
ne TOMA yanaşarak bütün bunları tetkik ettikten sonra inandığını.
Şagirtler GALİLEYA dönmeleri üzerine ayrı ayrı yerlerde, İsa’nın
onlara göründüğü ve konuştuğu vaki olmuştur. Bunları gerek tarihçe
ve gerekse İncilden inanarak kayd edilmişlerdir.
İSA, Mezardan kalktıktan (40) gün sonra 12 şakirtlerine görünerek
onları beraber zeytin dağına alarak onların gözleri önünde ve araların
dan göklere çıktığını gördüler. Bu sırada şakirtlerin Kudus şehrinden
ve yukarda adı geçen ODA’dan ayrılmamalarını, zira kısa bir müddet
zarfında RUHULKUDUSU onlara her şeyi hatırlatmak ve öğretmek üze
re ve Alemin sonuna kadar onlara rehberlik etmesi için göndereceğini
ve bundan sonra daima sevgi içinde beraber kardeşçe kalmalarını, zira
her şeyin başı sevgi olduğunu ve sevgiyle her şeyi basara bileceklerini,
İnsan sevgisinde yaşayan bir kimse daima muvaffak olacağını tenbihatı
verdikten sonra göklere çıkmıştır.
İsa göklere çıktıktan 10 gün sonra, Şakirtler toplu halde YUKARKİ
ODA’da bulundukları bir pazar gününde İSA’nın gönderdiği RUHULKU-
DUS, yine kapılar ve pencereler kapalı iken anı olarak aralarına ateş
dilleri şeklinde konduğunu ve her şakirte birer dil uzandığını gördük
lerinde, Şakirtlerin zihinleri açıldığını ve Dünyanın bütün lisanların
ca konuşacak kadar kudretli olduklarını anlamış oldular.
Şakirtler yedi Hizmetçi (ŞAMMAS) seçiyorlar, Bunlardan ŞAM-
MAS (Diyakos) istifanos adındaki hizmetçi İsa’yı bütün yahudilerin
huzurunda açıkladığı için ve ona iman getirdiği için taşlarla Recim (taş
lama) etm işlerdir...... M.S. 0035
Tarsuslu ŞAVOL (FAVLOS) Hıristiyanlığa karşı büyük bir cephe
— 416 —
tutuyor ve fakat kendisine bizzat İsa göründüğü için hıristiyanlığı kabui
edip hepsinden önce kendisi İSA’yı ve İncili bütün memleketlerde müj
deliyor.
KENDAKET kraliçesinin HADİM’i, Diyakos Filibbos tarafından vaf
tiz edilmiştir.
HİRİSTİYAN Müminler bundan böyle KUDUS'tan dağılarak her biri
si bir memlekete gidip İncili müjdeliyor.
SEZAR TEBARİOS’un Ölümü ve yerine GAYOS GALİGOLA geçi
yor. M.S.37
Bu tarihte Havarilerden ŞEMUN FETROS (Senpiyer) Antakyaya ge
lip hiristiyanlığı vazediyor, ve ilk Ruhani kürsüsünü Antakya’da kur
muş oluyor, bu sayede Bütün Suriye ülkesi hirisityanlığı kabul ederek,
dolayısiyle Suriyedeki ARAMİ halkı putperestlikten vazgeçerek Hirls-
tiyanlığa kavuşuyor ve Süryanilik adı altında mezhep kabul ediyor ve
bu maelden Onlara eski (Kadim Süryaniler) Süryaniler denilmiştir, ve
bu bakımdan da Süryani kadimler bütün Hıristiyanlığın annesi olarak
kabul edilmiştir.
Tarsuslu ŞAVOL'a bundan böyle ŞAVOL denilmiyecek ancak İSA’-
nın kendisine özel olarak verdiği FAVLOS (PAVLOS - PAVUL) adıyla
anılmaktadır. Bu tarihte PAVLOS ŞAM’dan gece sepetle pencereden
aşağıya indirilerek kaçıyor M.S. 38
PAVLOS Kudusa gelir BARNABA ile ve diğer Şakirtlerle tanışır ve
ondan sonra doğuş yeri olan ve memleketi bulunan TARSUS’a gelir
Hiristiyanlığı yayıyor.
GALİGOLA gelip HERODOTA ölen kardeşi Filibbos’un riyasetini
vererek Yahudiye tekrar dönüyor.
Bu tarihte, MATTA denilen HAVARİ, İsmine izaf edilen İNCİL’i yaz
mıştır. M. S. 38
Bu tarihte GALİGOLA, Vali BETRONİYOS’a heykelini Kudus tapı
nağına dikilmesini emrediyor...... M. S. 40
AĞRİBAS, HERODOT’un emriyle bu işi iptal ediyor.
GALİGOLA ölüyor ve yerine KLAVİDOS geçmiştir .
AĞRİBAS HİRODOT, yahudiyeye dönmesi ...... M. S. 41
HERODOT ELİNYOSA emir verip Havarilerden Büyük YAKUB’un
boynunu vuruyor. M.S. 44
FETROS ŞEMUN, Hapishaneye atılması.
Herotod AĞRİBAS, Kesariyede bulunduğu günlerde ani olarak
ALLAH’tan ona bir darbe inerek büyük bir fecaatle ölmüştür.
PAVLOS ile BARNABA kuduse dönrüler, Antakyadan müminlere
maddi yardımlar kudusa g e tird ile r.............. M.S. 45
İlk olarak PAVLOS milletlerin arasına gönderilmesi ve milletlere
— 417 —
\
İncilin müjdesinin yaymasına gitmesinde Onu Milletler Resulü diye
anılmaktadır...... M. S. 48
YAHUDİYE'de büyük kıtlık
PAVLOS ve BARNABA Kıbrıs’a gitmeleri Oradan da PAMFİLYA’ya,
BİSİDİYE’ye İKONİYE, ve LİKONİYE’ye gitmeleri. (KONYA)
KONYA'nın LOSTRA ve DERBİYE geldiklerinden halktan geniş bir
muzaharat buldular, oradanda ANTAKYA'ya dönüşleri ...... M.S. 0049
KURUŞTA, ŞAKİRTLERİN ve ARKADAŞLARININ kurdukları İlk Hi-
ristiyanlığın kongresi, (yahudiliğin Şeriatından kaçınılması için)
M. S. 0050
YUHANNA MARKOS'un sebebinden, PAVLOS ve BARNABA'nın
birbirinden ayrılmaları .51.
TİMATHAVOS PAVLOS’a iltihakı Pavlosun ikinci yolculuğu Bu sıra
da İncil yazarı LUKA, PAVLOS’Ia bulunması.
PAVLOS'un ATİNA’YA gelmesi Atinadan KORİNTOS'a giderek ora
da Korintoslilere yazdığı birinci mektubu ......
KLADİOS SEZAR, Yahudi'leri ROMA’dan kovması.
KOMANOS’un yerine FİLİHES vali tayin olunması.
PAVLOS, İkinci Mektubunu TESALONİKİ’lere yazması ... M.S. 0053
PAVLOS, KORİNTOS’ta 18 ay kaldıktan sonra KUDUS’a gelmek ijze-
re Gemiye binerek yol üzerinde EFESİ ziyaret e tm e si...... 54
APOLLO, Efese gelerek Hiristiyanlığın yayması.
PAVLOS, Kudustaki ziyaretini bitirdikten sonra Antakya’ya gelerek,
GALATİYE ve FRİGİYE’ye gidip oradan da EFESE tekrar gidip üç ay kal
ması, PAVLOS’un üçüncü yolculuğudur.
KLAVDİOS SEZAR'ın ölümü ve yerine NERON’un geçmesi
KUYUMCU DİMİTRİ sebebinden PAVLOS’un Efesi terk etmesi ve
KORİNTOSLILARA yazdığı birinci mektubu...... M. S. 0057
Pavlos, MAKEDONYA’ya gidişi ve oradan KORİNTOSLILARA yaz
dığı ikinci mektubu
Kış mevsiminde korintossa giden Pavlos, Bahar mevsiminde GA-
LATYALI’lara ve ROMALI'lara yazdığı mektuplar...... 58
Pavlos, Yahudiye’ye dönüşü beraber getirdiği sadakalar dolayisiyle
kudus tapınağında onu yakalamaları ve bağlı olarak KAYSERİ'ye gön
derilmesi.
Pavlos’un müracaatı üzerine İMPARATOR onu Roma’ya istemesi
ve Vali AĞRİBAS tarafından gönderilmesi. 60
Pâvlos, Deniz yoluyla ROMA’ya giderken, yolda Gemi MALTA’ya
varmadan önce parçalanır ve fakat Pavlosun Duasiyle bütün tayfalar
kurtularak, Pavlos da salimen Romaya varır, tutuklanır, iki sene Romada
esir kaldıktan sonra kendini savunan pavlos afa uğrar.
— 418 —
Bu tarihte HAVARİ (Resül) Yakup Kudusta ilk Episkopos iken mek
tubunu yazmıştır.
Pavlos, Bahar mevsiminde, gerek FİLİMON'a Gerek KÖLOSİLERE
ve gerekse EFESLİ'lere GÜZÜN de Filipililere mektuplarını yazmıştır
HAVARİ’lerden Yakup şehit olması ...... 62
Pavlos’un ibranilere olan mektubunu İtalyadan yazmıştır. 63
Bu tarihte LUKA, İncilini yazmıştır.
Pavlos İtalyadan Yahudiyeye gelerek, GİRİT’e EFES’e ve MAKE-
DONYA'ya geçmesi.
PAVLOS, İspanya'ya g idiyo r...... M.S. 0064
Bu sırada LUKA «RESÜLLERİN İŞLERİ» namındaki kitabını
Yazmıştır. PETROS, Birinci ve ikinci mektuplarını yazmıştır.
YAHUDA (havarilerden), mektubunu yazmıştır.
NERON ROMA'yı Ateşe verir «Hıristiyanları yakmıştır» diye iftira
ederek bu vesileyle hiristiyanlara mezalimi yüklemiş ve bu sebepten
bir çok hiristiyanların canını işkencelerle yakmıştır .
PAVLOS, İSPANYADA’d ır ...... M.S.00 65
Pavlos, yaz mevsiminde İSPANYA’dan Küçük Asyaya dönmüştür.
Pavlos, ayni mevsimde MAKEDONYA’da birinci mektubunu TİMA-
TAOS’a Güzün de, EFES’ten TİTOS’a mektuplarını yazarak göndermiş
tir ...... M.S. 67
Pavlos, Kış mevsiminde Nikopoliste...... 67
İNCİL Yazarlarından MARKOS (Resül) ikinci kez İskenderiye’ye
geldiğinde, orada şehit olmuştur.
Büyük TARİHÇİ YOSİFOS’un Galile ülkesine Vali tayin olunması.
NERON, VEBESYAN adındaki kumandanını Yahudiyeye savaşmak
üzere gönderiyor. VESBESYAN, Oğlu TİTOS’u İskenderiyeye gönderir,
Dolayisiyle Antakyadan da keşif bir ordu toplayarak beraber almış ve
Yahudiyeye giriyor, GALİLA’yı da Emrine a lıy o r...... 67
YOSİFOS, YAFE şehrinde sıkıştırılıyor, neticede VESBESYANOS'a
teslim olmuştur. Vesbesyan, Tibariye’ye ve Trakya’ya hucüm ederek
alıyor çünkü bunlar fi tarihinde AGRİBAS'a karşı koymuşlardı.
Pavlos tutuklu olarak ROMA’ya gönderilmesi, zindanda iken Tİ-
MATAOS’a ikinci mektubunu yazm ıştır.......... 68
PAVLOS, Mayıs Ayında NERON tarafından şehit ediliyor. 68
İmparator NERON ölüyor. (Haziran ayında.15) yerine GALABA geç
miştir. 68
VESBESYAN, Yahudiyenin müstahkem yerlerini kamilen zabteder,
Kudusu Muhasara altına alır ve yağmalarına başlamıştır.
GALABA ölmüş yerine BAVUTHO geçm iştir...... 69
VESBESYAN, ordusu tarafından Kralilan ediliyor ........ 69
YOSİFOS serbest bırakılıyor Vesbesyan oğlu Titos kudusu yeniden
— 419 —
muhasara e d iyo r...... 70
YAHUDİLİK tüm olarak Romalılara karşı koymak üzere birleşmiş-
sede tekrar hiziplere ayrılmıştır.
ROMALI,lar, Kudusun birinci Duvarını elegeçirmiş, sonra da İkinci
sini zabtederek ve içerde kalan halk açlıktan perişan olmuştur. Roma
lılar, HALKAVLUSU’nu zabtederek Tapınağın ayvanlarını ateşe vermiş
ler. Roma askerleri Tapınağı kamilen ateşe verdiklerini, (Titos bu işe
son vermiş olduğu halde) Romalılar, bütün şehre hakim oldular kendi
putlarına kurbanlar kesmeye başladılar. TİTOS o muhteşemTapınağı
temelinden yıkmıştır berhaneye çevirm iştir...... M.S. 0071
TİTOS bütün şehirdeki kasır, köşk ve Tapınakları yıktırmış olduğu
nu, Tarihçi YOSİFOS’un kayıtlarına göre, bu sırada (110.000 kişi) öldü
ğünü, ister açlıktan, ister öldürmekten ve ister yanğında telef olmuştur.
97,000, kişi de köle olarak satılmıştır. Bütün bunlar şehirdekilerdir, ci
var da ölenlerin sayısına imkan bulunamadığını yazmaktadır. Titos Ba
basına ROMA'ya dönüyor. M.S.71
YUHANNA, İncilini ve mektuplarını bu tarihte yazmıştır ... M.S.95
Bazı iddialara göre, Yuhanna ikinci ve üçüncü mektuplarını bu ta
rihten az bir süre önce yazdığını söylemişlerdir.
Bu sırada, Yuhanna, kendi VAHİ’sini (Rüyası) yazmıştır.
ALLAH'ın Emriyle Havarilerden ölen yalnız adı geçen Yuhannadır,
yani (şakirtlerin en küçüğü). Diğer Şakirtler hepsi zalimlerin kılıçı ve
her çeşit işkenceleriyle şehit olarak ölmüşlerdir. Duaları hepimizle ol
sun am in...... M.S. 0098
BÖLÜM : 25
ATALARIN SÖZLERİNDEN İRŞATLAR
Üç tip kişiyle bir milet, bir ümmet ve bir kavim idare edilebilir.
a) Kasırganın arasında tek başına oturup etrafına pervane gibi dö
nen rüzgârına karşı, aldırış etmeden, metin duran İnanç sahibi, kendi
rey’ine bağlı, sıhatına kanî olan kişi.
b) Tecrübeli, temkinli, tamhis) davranan, denendiğinden hükmü
nü tecrübeye dayanarak kuran, Şahsı davaya matuf heveslerden mü
cerret olan kişi.
c) Tamaînı ve şahsı davasını ikinci derecede bırakan, Vatan ve
miletin davalarını birici dereceye alan kişidir.
Bu tip kişilere itimat edilir ve destek olabiliriz.
A T A SÖZÜ
— 420
H A YA TTA NELER OLUYOR
DÜŞÜNCELER SÖZLÜĞÜ
SÜTÜNÜNDE DİKTATÖR
Diktatörlük, Kıskançlığın en mükemmel şeklidir.
C. MALAPARTE
Diktatörlük, Ömürsüz bir şeydir. İnsanların düşündüklerini açıkla
yamadıkları, çocukların ana babalarını polise ihbar ettikleri bir topluluk
uzun zaman yaşayamaz.
Sir VVinston Churchill
DİL
Hayranlık ve saygı değer yaşlı Fransızcayı fakir bulanlar, onu bil-
miyenlerdir. Onu zenginleştiremeği iddia edenler, zenginliğini görmek
zahmetine katlanmayanlardır.
E. Renan
Fransızca bir kadındır. Bu kadın öyle güzel, öyle mağrur, öyle mü
tevazı, öyle cesur, öyle dokunaklı, öyle şehvetli, öyle saf, öyle asil, sa
mimi, hoppa ve öyle ciddidir ki, Ona bütün kalbimizle bağlıyızdır ve asla
ihaneti düşünemeyiz.
A. France
Papayla konuşmak için İtalyancayı, annemle konuşmak için İspan-
yolcayı, halamla konuşmak için İngilizceyi, arkadaşlarımla konuşmak
için almancayı, kendimle konuşmak için de Fransızcayı öğrendim.
Charles Quint
Askerle konuşmak için Türkçeyi, Bayanla konuşmak için Fransız-
cayı, kendini övmek için Arapçayı, A t’la konuşmak için İngilizceyi, Al
lahla Konuşmak için de Süryaniceyi öğrenmek gerekir.
Başpapaz Aziz Günel
İnsanın ana dilini temiz yazması vatanperverlik örneklerinden biri
dir.
Delarue Mardros
Bütün Faziletleri ve bütün kötülükleri yayan dildir.
Vauvenargues
D İ N
Siperlerde dinsiz insana rastlayamazsınız.
W. Thomas Cummings
• — 421 —
Hakiki din, insanın mantığı ve bilgisi ile uyuşabilir ;etrafını çeviren
sonsuz hayatla arasındaki münasebette, hayatını sonsuzluğa bağlayan
bağ ve hareketlerini yönelten kuvvettir.
L. Tolstoi
BÖLÜM : 25
DİYARBAKIR'ın ADI
DİYARBAKIR HİRİSTİYANLIĞI
— 422 —
Diyarbakırda NEBİ CAMİİ
423
Mechül Urfalı Eserinde, M. S. 357 de onarıldığını göstermiştir.
Büyük Tarihçi Telmahralı Diyonnosios da, Diyarbakırdaki Meryem-
ana namı altında bilinen büyük kilise Roma İmparatoru HERAKLİOS ta
rafından M.S. 765 de onarıldığını ve fakat son azmanlarda gittikçe çev
resi (dairesi) kıstırılarak daraltılmıştır. Şimdi ise ancak ufak bir çapta
kalabilmiştir.
M. S. 1693 de Musullu Mafiryan (Patrik mülhaki) İshak Azar tara
fından ve Patrik İğnatios. II. Cercis (Musullu) in emirleriyle tekrar ta
mir edilerek bugüne kadar ayni şekil ve tarzda kalmıştır. 1693 de de
Suruçlu Mar Yakup kısmı ona eklenmiş olduğunu kaydeden Patriklik
dergisi sahife 211 de bilgi vermektedir.
Ayni dergi; «Diyarbakır şehrinde yetişen büyük hiristiyan Bilginle
rinden başka İslam Bilginlerinden en vefakâr, geniş çapta hüner gös
termiş güzide şahsiyetleri de gizlememe'ktedir. Örneğin:
Hicri 370, M. S. 980 de Ebulkasım El Haşan Bin Beşir.
Bu zat. Edebi ve şair olup (Müellif ül Mühtelif fi usema El-Şuara)
Çeşitli şairler isimlerinin eserini ve ELMUVAZENE BEYİN EBİ TEMAN
VELBAHTARI adındaki kitabın yazarıdır.
2 — EBUL MEKASIM MUHAMMED BİN HÜSEYİN EI-EMEDİ -Elşair
Elbağdadı (bağdattı büyük şair Ebul Kasım Hüseyin oğulu Muhammed
(Diyarbakırlı) Hicri : 552. M. S. 1157 de ölmüştür.
3 — Ebulfadail Ali Bin Ebi El-Muzaffer Bin Cafer Elfükih Elşafii
Elşair, Hicri: 608 M. S. 1211 de Vefat etmiştir.
4 — Seyfeddin Ebulahsan Ali Eltaklebi Elmaşhür Bilemedi Elalim
Elmüdakkik filülüm elakliye, sahip ibkâr velifkâr vel rumuz vel künüz
vel defain elhakayik ve müntehi elsüel filusul. Hicri 631 M. S. 1232
de vefat etmiştir.
Daha nice isimlerini kayıdetmekten aciz kaldığımız İlim ve Kültür
şahsiyetlerin şehri olan ve halen içinde yaşadığımız bu kıymetli diyarın
bahislerinden el çektiremiyoruz .
Baş. P. Aziz Günel
— 424 —
Katolik Patriğini Karşılayan Süryani Kadim Ruhanilerini gösterir.
— 425 —
Katolik patriği (orta da] Solunda Midyat Episkoopsu Afram Bilgiç, Sağında
Kudüs metropoliti D. Luka, Sekreteri metropoliti Y. Mihayel CARVE vs
Cemil ARAS'ın ziyafetinde.
— 426 —
Patriği özel makamına alınarak, Cemaatları hey’et halinde kabul etmiş
ve hatırlarını sormuştu.
Bu Merasime katılanlar şunlardır :
a) Midyat ve çevresinin, İdil ve çevresinin, Nusaybin ve Çevresi
nin Genel Ruhani reisi Episkoposu İyavennis Afram Bilgiç ile isimleri
yazılan ilçelerden gelen ruhani ve Cemaatlarının ileri gelenleri.
b) Mardindeki Keldani cemaatı ruhani reisi Horepiskopos Mar-
kos Adlon'la cemaatının ileri gelenleri.
Mardin İl Merkezinin ve Çevresinin Ruhani Reisi ayni zamanda
Metropolit vekili, Başrahip Cebrael Allaf ile Kilise yönetim kurulları ve
ileri gelenleri.
d) Diyarbakır Süryani Cemaatı Ruhani reisi Aziz Günelle Kilise
yönetim kurulu başkanı Edip Tavşan ve üyeleri.
e) Diyarbakır Süryani Katolik kilisesi yönetim kurulu Başkanı Sait
Araş ve ileri gelenlerle, köylerden hayli bir kalabalık toplanmıştı.
Gelen Konuk Patriğin şerefine, Mardin Süryani Katolik Cemaatı ruha
ni reisi Papaz Yusuf Sağ ve Kilise kurulu yönetim Başkanı Cemil Araz’ın
idaresi altında bütün bu topluluğa yetecek kadar Ziyafetler tertip edil
miştir.
Konuk Patrik haşiyesiyle beraber, Süryani kadim cemaatına ait ta
rihi manastırı olan Deyruzzafaran manastırını ve manastırda Hasta bu
lunan Süryani metropoliti Filiksinos Hanna Dolapönü’yi ziyaret ettikten
sonra büyük bir merasimle Patrik, Manastırın iç kilisesine alınarak Pat
riklere mahsus Makama oturtulmuştu. Gereken Konuşmalar, Diyarba
kır Başpapazı Aziz günel tarafından (Süryani cemaatım temsilen) ya
pıldıktan sonra, Konuk Patriğin şerefine tertiplenen ziyafetler verilmiş
ti. Bu ziyafetlerde iki kardeş cemaatın arasındaki sevgi ve sempatiler
katkıda artarak üç dört saat süren bu tarihi ziyafetlerden sonra mardine
avdet edilmişti. Vilayet ve Askeri makamları, ziyaret eden Konuk Pat
rik, Mardin Valisi sayın Dinemik ve anlayışlı Celal Kayacan tarafından
toleranslı bir şekilde kabul edildi, memnuniyetle ayrılan patrik, Tür
kiye Cumhuriyetini ve Türk Halkının geniş toleransına hayranlıkla
överek mardindeki merkezine dönmüştü.
Ertesi gün Konuk Patrik Haşiyele beraber Savurun Killit köyü,
Mardina bağlı Midyat ve İdil ilçelerini ziyaret ederek Idil'de bir gece
konukladıktan sonra Midyata geri döndüklerinde geniş bir merasimle
karşılanan patrik, bundan böyle Türk Topraklarından ayrılmak isteme
diklerini sevinçle itiraf etmişlerdi.
Anadolu şehirlerini görmek hevesine düşen patrik, Diyarbakıra
geldiklerinde Süryani Kadim cemaatına ait Meryemana kilisesinde
konuklamıştır; Süryani Kadim Cemaatı Ruhani Reisi Paşpapaz Aziz
Günel ve Kilise yönetim kurulu tarafından merasimle kabul edilmişti.
I — 427 —
Meryem ana kilisesine alınan Patrik, Patriklere mahsus makama
oturtulduktan sonra baş papaz Aziz Günel tarafından Patriğe layik bir
konuşma yaparak, bu gibi tarihi ziyaretlerden memnun kalan Süryani
cemaatının, Patriğe ve haşiyesine karşı beslediği sempati ve samimi
yetini beyan etmişti. Bu arada Diyarbakır Süryani Katolik cemaat yöne
tim kurulu Başkam Sait Araz tarafından kendi Patriğinin şerefine ver
diği zengin ziyafetlerini yad edilir. Resmi kabüller bitikten sonra Ko
nuk patrik haşiyesiyle beraber Diyarbakırdaki en meşhur TATLICILAR
GÖKDELEN oteline istirahata çekilmiş ve ertesi günün sabahı Anadolu
şehirlerine müteveccihen Diyarbakırdan ayrılan patrik ve haşiyesi,
Türkiyenin bir kaç şehirlerini; Efesi de Ziyaret ettikten sonra 13/Hazi-
ran/1969 da merkezi olan Beyruttaki ŞARFE manastırına müteveccihen
ayrılmışlardı.
Konuk Patrik İğnatios I. ANTOVAN HAYİK’in Türk topraklarından
sevinç ve memnuniyetle ayrıldığını, fırsat buldukça bir daha bu şirin
memleketi ve anlayışlı Türk halkım ve devletini ziyaret edeceğinden
bahisle, yazılarını gereken yerlere gönderdiğinden anlaşılmıştır.
Patriğin Haşiyesi şu zevattan ibaretti.
Elcezire ve Fırat-Hasece Süryani Katolik Metropoliti MİHAEL
CARVE. Patrik sekreteri Baş papaz Yusuf Müneyyir, aslen mardinli
olup Lübnan’da yerleşmiş Papaz afram Araz, Beyrut kilisesi papazı
Yusuf BELDO Bulunmaktaydı.
— 428 —
tine riayetleri yoktur. Dahilde ekseriyeti cebir ve tazyik ile noktayı na
zarlarına itaata mecbur tutarlar, hariçte propaganda ve ihtilâf teşkilâ
tıyla, bütün dünya milletlerine kendi prensiplerini teşmile çalışırlar.
Halbuki hükümet teşkilinden gaye, evvela ferdi hürriyetin temini
dir. Bolşevik tarzı hükümetinde istibdat mahiyeti görülmektedir. Bir ce
miyetin, bir kısım insanları, noktai nazarlarının, zorla, esiri ve zebunu
yaşatmak şekline de, tabii ve makul bir hükümet sistemi nazariyle bakı
lamaz (*)
II — İhtilâlci siyasî sendikalizm nazariyatçıları da her türlü, siyasî
teşekkülleri yalınız kendi menfaatları lehine yaptırmak ve nihayet si
yasî kuvvet ve hakimiyeti ellerine geçirmek isteyen işçi gruplarıdır.
Bunlar, maksatlarını zorla istihsal fırsatına intizar ederken zaman za
man, umumi grevler yaparak, hükümet adamları üzerinde, müessir olu
yorlar ve bazı işleri kendi lehlerine hallettiriyorlar; yavaş yavaş mev-
cüdiyetlerini, ihsas ediyorlar. Bunlar İngiltere, Fransa ve Almanya da
tesirlerini göstermektedir. Alman ya da bu nazariyetçileri az çok tat
min için, Millet Meclisi yanında, iktisadı mahiyette, azası onlardan ol
mak üzere bir meclis yapmışlardır. Biz de âli iktisat meclisi vardır. Fa
kat bu herhangi bir tezyik üzerine değil, doğrudan doğruya, hükümetin,
faydalı görmesinden istişarı mahiyette, vucüde getirdiği bir hey’etir.
III — Menfaatların temsili nazariyesi; mühtelif, meslek, sanat ve iş
adamları, cemiyet içinde ayrı ayrı, birer zümre, birer küçük cemiyet
halinde düşünülürse, her bir zümrenin biribirinden farklı menfaatları
vardır. Binaenaleyh diyorlarki, her hususî menfaat sahibi gruplar, ayrı
ayrı, Mecliste kendilerini temsil etmelidirler. Bu takdirde, intihap, mil
let efradının ekseriyeti tarafından değil, gruplar tarafından ve grupla
rın haiz olduğu menfaat derecesinde vuku bulacaktır. Mecliste bu grup
lardan bir kaçı birleşip, iktidar mevkiine geçince, yalnız kendi menfaat-
ları lehine çalışacaklardır. Buna kim mani olacaktır?
İşte bu sebeplerden dolayıdır ki, biz bu ve bundan evvelki naza-
riyetleri, memleket ve milletimizi için muvafık görmiyoruz. Biz, mem
leket halkı efradının ve mühtelif sınıf mensuplarının, yekdiğerine yar
dımlarını, ayni kıymet ve mahiyette görüyoruz; hepsinin menfaatlarının
ayni derecede ve ayni müsavatperverlik hissiyle teminine çalışmak
isteriz. Bu tarz milleti umumî refahı devlet bünyesinin, tanzimi için
daha muvafık olduğu kanatındayız. Bizim nazarımızda çiftçi, çoban,
— 429 —
amele, tüccar, sanatkâr, asker, doktor velhasıl herhangi bir İçtimaî
müessesede faal bir vatandaşın hak, menfaat ve hürriyeti müsavidir.
Devlete, bu telakki ile azamî nafi olmak ve milletin emniyet ve irade
sini, mahalline sarf edebilmek bizce, bizim anladığımız manada, halk,
hükümet idaresi ile mümkün olur.
Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanı müsbet fikirlerini veri
niz. İstikbalin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler tatbik
mevkiine konduğu vakit Türk Milleti yükselecektir.
Yurt toprağı, sana herşey feda olsun. Kutlu olan sensin, Hepimiz
senin için fedaîyiz. Fakat sen Türk Milletini ebedi hayatta yaşatmak
için feeyizli kalacaksın. Türk toprağı Sen, seni seven Türk Milletinin
mezarı değilsin. Türk Milleti için yaratıcılığını göster.
Büyük devletler kuran ecdadımız büyük ve şümüllü medeniyetlere
de sahip olmuştur.
Bunu aramak, tetkik etmek Türklüğe ve cihana bildirmek bizler
için bir borçtur.
Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için
kendinde kuvvet bulacaktır.
Mesüliyeti üzerine almak cesaret ve hevesi her işte en çok lazım
olan bir haslettir.
Bir çok insanlar, mesüliyetin başkalarında olduğunu bildikleri za
man, en cesur ve cüretkâr olurlar, fakat eğer mesüliyet kendilerinde
olursa, bu cesaret ve cüretin azaldığı ve çekingen oldukları görülür.
Halbuki mesüliyeti bilerek, hesaplayarak üzerine alan insanlar, küçük
ve büyük, aldıkları işlerde başarı gösterirler.
Kumandanlar madunlardan yüksek ve âlim olmalıdırlar. Bir insan
eğer hayatında muvaffakiyetli bir iş yapmışsa, o iş tarihe ve Millete
mal olmuştur. O şahıs sadece onunla övünerek kalmak, isterse, bu in
sanı tembelliğe götürür ve yeni muvaffakiyetlerden yoksun kılar.
Benim yaptığım işler biri diğerine bağlı ve lüzumlu olan şeylerdir.
Fakat bana yaptıklarımdan değil, yapacaklarımdan bahsedin.
Biz Garp medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. On
dan iyi olarak gördüklerimizi kendi bünyemize uygun bulduğumuz için,
dünya medeniyet seviyesi içinde benimseyoruz.
MODERN;
Konuşan Saati Yapan
SÜLEYM AN AK TAŞ
(1948 ...... )
Son yıllarda teknik kollarında ilerleyen Süryani toplumundan yeti
şen Süleyman Aktaş; 1948’de Midyat'ta doğmuştur.
İlk, sanat ve tekniker okullarını da bitirince İSVİÇRE'ye gidip.BU-
✓ - "
— 4 30 —
Süleyman Aktaş ve konuşan saati
YAKUP YILDIZ
( 1938 ....... )
«Türk Süryanilerin Tarihi»nin basılmasına maddî destek olan
serbest müteahhit Selim oğlu yakup yıldız ;
Midyatın KERBURAN Bucağında 1938 de doğmuş ve ilk tahsilini
burada yapmıştır.
1950-51 de San’at okulunun dört yılını Mardinde üstün başarısı
üzerine Devlet tarafından Ankara Sanat okuluna gönderilerek Mezun
olmuştur.
1955-56 da Ankara gündüz Tekniker okuluna girerek 1958 de me
zun olmuştur.
1958 de Diyarbakır D. S. İş, Fen memurluğuna getirilerek 1960 da
— 431 —
YAKUP YILDIZ
— 432 —
Son Şükranlarımız
ONAYI
Yayımında çok faydaları bulunduğundan onu okuyuculara ısmarla
yıp ve hayırlı olmasını temenni eylerim
18/3/1969 M. H. DOLAPÖNÜ
— 433 —
• ' • ' ■ • ■ • ' I . '.. "
İÇİNDEKİLER
KISIM: 1
Bölüm: 1 V
Sahife
Ö n sö z.................................. 26
Kadim (Eski) Süryaniler ............................................................. 29
Aramilerin memleketi ................................................................. 30
Bölüm: 2
Süryani Aramilerin Hıristiyanlığı .................................................. 30
Bölüm: 3
Güneydoğuda ve Diyarbakır'da hıristiyanliğin yayılması ............. 31
Bölüm: 4
Süryani Kadimde Patriklik .......................................................... 32
Bölüm: 5
Güneydoğu bölgesindeki Süryani kadimliğin bölünmesi ............. 35
Bölüm: 6
Süryanilerin Lisan, Alfabe ve Sıfatları ....................................... 36
Bölüm: 7
Süryanilerin Tercümeleri ............................................................. 42
Süryani Tercümanlar ..................................................................... 42
Kur'an-ı Kerim'de ve Arap müfredatı arasında bulunan
Süryani kelimeler (sözler) .................................................. 46
Süryaniceden alman ayların adı .................................................. 54
Süryanilerin Türkiye Cumhuriyetinde gelişmesi üzerine birkaç söz 55
Hazreti Muhammed’in Ahitnamesi .............................................. 55
EY ATATÜRK ........................................................................ 58
Bölüm: 8
Türk Ansiklopedide Aram - Aramiler - Aram dil ve diyelekleri ... 60
Aram dil ve diyelekler ................................................................. 60
Yayılma alanı ve tarihçesi ......................................................... 61
Aramcanın diyelekleri ................................................................. 62
Bölüm: 9
Süryani, Arami, İbrani, Arabi yazıların gelişmesi ve
bu yazılarla yazılmış eserler ve Şeması ............................ 67/68
Arapların yazı öğrenmesi .......................................................... 69
Süryanice ve Arapça sesli harfler .............................................. 70
İslâmiyetten önce Süryanilerde ilim ve k ü ltü r............................ 71
— 435 —
Sahife
Süryani lisanı ......................................................................... 72
Arapların bu eğitime isteklerinin sebebi .................................... 74
Araplarda (İslâmlarda) ilk bilim adamları ................................ 75
Halife Mansur’un devrinde Tıp bilgisi ....................................... 76
Abbasî dervrinde tercümanlar ................................................... 71
Abbasî devri tercümanları (Süryaniler) ve eserleri ................. 78
Süryaniler vasıtasiyle yaratılan bilim ve kültür ......................... 82
Süryanilerin anavatanı Mezopotamya ....................................... 83
Süryanilerde Hıristiyanlık kılavuzluğu ........................................ 83
Patrikliğin Deyruzzafaran’a intikali ........................................... 84
Süryanilerin İslâmlarla (Türklerle de) kaynaşması ..................... 84
Süryanicenin Arapçaya etkisi ...................................................... 85
KISIM: 2
Bölüm: 10
Urfa Krallığı (M.S. 132-250) 89
Abgarların sikkesi (paraları) ......... 90
Abgar’ın Hz. İsa’ya olan mektubu ............................................... 90
Hz. İsa’nın mendili ve vesikası ................................................... 91
Mendile dair vesika ...................................................... 92/93
Urfa hükümdarları hakkında arkeologların etüdü .................. 93
Onbir adet vesika (sayfa 93’den 103'e kadar) ............................. 103
Urfa hıristiyanlığı ......................................................................... 103
Bölüm: 11
Diyarbakır’da Hıristiyanlığın yayılması ........................................ 104
Diyarbakır’ın bazı özellikleri .................. 106
Bölüm: 12
Meryemana kilisesinin kuruluşu, yıkılışı ve tamir tarihi
ve vesikaları ........................................... 108
Patrik II. Gevergis’in (Musullu) günlerinde yapılan tamir emri
(M.S. 1687) 127
Bölüm: 13
Meryemana kilisesinin önemli (9) yönü .................................... 127
Diyarbakır Süryani Kadim Meryemana kilisesine kıymetli
HAÇ’ın armağan edilişi ....................................................... 129
Birinci Safahat ......................................................................... 130
İkinci Safahat .................................................................. 133
Üçüncü Safahat ......................................................................... 133
Dördüncü Safahat ............................................................ 133
Patrik Nimetullah (M.S. 1557) 133
— 436 —
V. Yön Sahife
Süryani Mar Afram’ın (Siros) hayatı ve Nusaybin hakkında
mücmel bilgi ......................................................................... 135
Nusaybin hıristiyanlığı ................................................................. 136
Mar Afram Siros’un hayatı .......................................................... 137
Bölüm: 14
Profesör Metropolit Suruçlu Mar Yakup....................................... 144
Suruçlu Mar Yakup'un Diyarbakır felâketine dair kehaneti ...... 146
Meçhul Urfalı’nın eserinden birkaç satır ................................... 152
Diyarbakır’ın geçirdiği IV. felâketi .............................................. 152
Ermeni Kralı Tigran (Dikran) ...................................................... 152
Bölüm: 15
Diyarbakır ve Meryemana kilisesinin yetiştirdiği din ve ilim
adamları (Dokuzuncu yön) .................................................. 153
Taklap - Her yıla rastlayan kutsal günlerin (bayram ve oruç
ların) Priyodik cetveli ......................................................... 182
Patrik III. İlyas (M.S. 1867 - 1932, Atatürk’ün yakın dostu) .......... 185
Mardin İl yıllığından alman bir vesika .............................. ........ 191
Hatıra-i ziyaret (Deyruzzafaran’da) ........................................... 192
Bölüm: 16
Diyarbakır’da yetişen ve ruhani görevine katılan Metropolit
lerin adlarını gösteren cetvel .............................................. 207
Bölüm: 17
Diyarbakır Süryani Kadim kilisesi kitaplığındaki 2 No.da
kayıtlı İncil ve diğer kitaplara kaydedilmiş ruhanilerin
cetveli .........................................................................214/220
Diyarbakır Meryemana kilisesindekiemanetler .......................... 221
Meryemana kilisesinin çan kulesinintarihsçesi .......................... 221
Ruhanilere kesin bir emir ......................................................... 221
Bölüm: 18
Süryani Kadimlerin hıristiyanlığı kabul ettikleri tarihten za
manımıza (1969) kadar gelen patriklerin isim ve görev
tarihlerini gösteren çizelge .................................................. 223
Meşru veya gayrimeşru patriklik hakkında biraçıklama............... 227
El’an yaşamakta olan Süryani Kadim toplumunun dünyadaki
patrik, mülhak, naib ve metropolitlerin isim, ülke ve rüt
belerini gösteren cetvel ...................................................... 228
Bölüm: 19
Diyarbakır ve dolaylarında bulunan kilise ve manastırların
— 437 — ‘
Sahife
isim ve tarihlerini gösteren cetvel .................................... 228
Patrik Büyük Mihayel'in hakkında (Selçuk? İmparatoru Kılıç
Arslan’ın yakın dostu) birkaç söz ........................................ 231
Selçuk İmparatorların devrinde Süryanilere yapılan müsama
ha ve eşitlik hakkı ................................................................. 231
Selçukilerin Sultanı Kaykavus’un Malatya’daki Mar Barsavm
manastırına ziyareti .............................................................. 234
Orta çağda Süryani tabipler .......................................................... 234
PolonyalIlar hakkında Antakya Patriğinin ifadesi ........... ...... 234
Bölüm: 20
Süryani Kadim cemaatının dinî görüşü ........................................ 303
Süryani Kadim cemaatının diğer hıristiy'an unsurlarla olan
ilgi ve ilişkisi ......................................................................... 306
Süryaniliğin dinî reislerinin rütbeleri ........................................ 308
Süryaniliğin ibadet şekli ve usûlleri ........................................... 309
Bölüm: 21
Dünyadaki Süryanilerin nüfusu .......... ...................................... 320
Süryaniler hıristiyanlığı kabullendikten sonra devlet kur
muşlar mı? ......................................................................... 320
Süryani cemaatının gördüğü zulümlerin başlıcaları ..................... 320
Süryani cemaatının İslâmiyetten gördüğü müsamahalar .......... 321
Süryani cemaatının Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinden
gördüğü eşitlik imkânları ................................................... 322
Süryanilerin hakları ..................................................................... 322
Süryanilerin kilise (dinî merkezleri) teşkilâtı ............................ 323
Yurt dışında olan kilise (dinî merkez) ....................................... 323
Antakya ve bütün Doğu kürsüsünü işgal eden Patrik İğnatios ... 323
Mardin merkez metropolitliği ...................................................... 323
Midyat ilçe merkezindeki episkoposluk ...... ........... .............. 323
Süryanilerin Türkiye'deki karakter - örf ve adetleri ...... .............. 324
Süryaniler, Süryanice dilinden başka en fazla konuştukları dil ... 325
Türk Süryanilerin meslekleri ...................................................... 325
Süryaniliğin vakıf işleri ........................................................... 327
Diyarbakır Türk Süryani Kadim kilisesi vakıfları yönetim
kurulları ve faaliyetleri ............................ 327
Diyarbakır Türk Süryani Kadim cemaatının Meryemana kilise
sinin Türkiye Cumhuriyeti Devletinden gördüğü müsamaha 333
Süryani cemaatiyle İslâm cemaatı arasındaki münasebetler...... 334
Türk Süryanilerinin Fener Patrikhanesiyle ilgileri olmadığı
hakkında 334
Diyarbakır Meryemana kilisesinin kütüphanesi ......................... 334
— 438 —
Bölüm: 22 Sahife
Türkiye’de yaşayan Süryani ruhani ve reislerinin biyografileri ... 340
Bir tarihî ziyaretlerin hatıraları .................................................. 389
Bölüm: 23
Genel cetvel: Kitabı Mukaddes'te kayıtlı bulunan önemli olay
ları gösteren cetvel ............................................................... 396
Bölüm: 24
Ataların sözlerinden parçalar ..................................................... 420
Hayatta neler oluyor .................................................................... 421
Bölüm: 25
Diyarbakır’ın adı ........................................................................ 422
Diyarbakır’ın hıristiyanlığı .......................................................... 422
Tarihî bir ziyaretin hatırası .......................................................... 422
«M. K. ATATÜRK'ten yazdıklarım» adlıeserden ......................... 428
Modern konuşan saati yapan ...................................................... 430
Kitabın basılmasına maddî yardımıgelen Yakup Yıldız ............... 432
Son Şükranlarımız ..................................................................... 433
— 439 —
/
\
BU KİTAPTA YAZILI KİLİSE VE MANASTIRLARIN FİHRİSTİ
Sahife
Meryemana kilisesinin tarihçesi (Diyarbakır’da) ..................... 108
El-Urti-Mar Yuhanna manastırının tarihçesi ................................ 228
Zuknin manastırının tarihçesi ....................................................... 228
Kankırt manastırı - Mar İliye (namı diğer Kara kilise) ...... 229/238
Kırk şehit kilisesi ......................................................................... 239
Deyrel-rahaviyin (Urfalıların manastırı - Diyarbakır’da) .............. 240
Diyarbakır İçkale kilisesi .................... 241
Deyruzzafaran manastırının tarihçesi .................................... 241
Kartmin Deyrul-omur Mar Gabriel manastırının tarihçesi .......... 253
— 440 —
TABLO, KROKİ, CETVEL ve ŞEMALARIN FİHRİSTİ
Sahife
1 — Süryanice dilinin - Hazreti Nuh’un tufanından bugüne
kadar çeşitli dalları .......................................................... 38
2 — Alfabe çeşitlerinin tablosu ............................................... 49
3 — Aramî Alfabesinin zamanla aldığı şekiller tablosu .......... 50
4 — Kenanlıların kullandıkları Alfabe çeşitlerini gösterir tablo 51
5 — İlk şekil yazı - zamanla yazı şekline giren ilk resim ve
şekilli rumuzlarla göstreen - tablosu ................................ 52
6 — İkinci şekil yazı - zamanla diyelek ve ses vermeğe gi
ren yazı tablosu ................................................................. 53
7 — Süryaniceden alınan ayların adı ....................................... 54
8 — Süryani, Aramî, İbranî, Arabî yazıların gelişmesi ve
bu yazılarla yazılmış eserler şeması ................................ 63
9 — Tevrat'tan bir sayfa (III. yüzyılda yazılmış Estrangele
tipi yazı) ..................................... ................................... 99
10 — Tevrat kitabının, Eyyüp kısmının ilk sayfasını gösteren
Estrangele tipi yazı (M.S. 464) ....................................... 100
11 — Taklab cetveli (priyodik cetvel) ....................................... 183
12 — Diyarbakır'da yetişen ve ruhani idare görevine katılan
metropolitlerin cetveli ...................................................... 207
13 — Sürayani Kadimliğin Hıristiyanlığı kabul ettiği M.S. 38
-1969'a kadar gelen patriklerin cetveli ............................ 223
14 — El'an yaşamakta olan Süryani Kadim toplumunun dün
yadaki Patrik ve Metropolitlerinin cetveli .......................... 228
15 — Kartmin - Deyrulomur - Mar Gabriel manastırının
krokisi ........................................................................ 254
— 441
İÇİNDEKİ RESİM VE PORTRELER
Sahife
1 — Atatürk'ün portresi ......................................................... 1
2 — Süryani Kadim toplumunun patriği İğnatios ili. Yakup..... 2
3 — Patrik III. Yakup’un, eserin yazarına yazdığı mektup ...... 3
4 — İlim ve tarih adamı Metropolit F. H. Dolapönü ................. 4
5 — Midyat ve Tor-Abidin Episkoposu İ. Afram Bilgiç ............. 5
6 — Patrik III. Yakup’un seçimindeki manzara ........................ 6
7 — Hindistan’daki Süryani kilisesinin ruhani senatosu
Patrik Yakup’un başkanlığında ........................................ 6
8 — Mardin çevresinin Süryani Kadim toplumunun Met
ropolit adayı ve Patrik vekili Başrahip Cebrael Allaf ...... 7
9 — Yazarın, el yazısını ve çizdiği motifleri gösteren
İncilin sayfası ..................................................................... 8
10 — Yazar Horepiskopos Aziz Günel’in hattatlığını göste
ren resim ......................................................................... 8
11 — Hindistan’daki, Patrik Naibi Baş rahip Afram A bbut.......... 9
12 — Hindistan Süryani cemaatına hitap eden Baş rahip
Afram Abbut ..................................................................... 10
13 — Horepiskopos A. Günel «Türk Süryaniler Tarihi» adlı
eserni hazırlarken .............................................................. 11
14 — Diyarbakır’dan bir görünüş .............................................. 57
15 — Atatürk Laiklik ilkesinin kurucusu ................................... 58
16 — Edese (Urfa) kalesindeki sütuna yazılan III. yüzyılın
tipi Estrangele yazıtı .......................................................... 8?
17 — Birecik kalesindeki Abgarlara ait türbeninEstrangele y.... 88
18 — Dayro Dnefşotho anılan manastırın penceresine yazı
lan Eüryanice Estrangele tipiyazı .................................... 89
19 — Abgarların paraları ......................................................... 90
20 — Abgarlara ait türbenin Süryani Estrangeleyazıtı .............. 91
21 — a) Abgar ve İsa’nın mendili, b) Abgar’a İncili müjdele
yen havarilerden Şakirt Thaday (Aday), c) Süryani Mar
Afram. d) Yanındaki Basil, e) Favlos de Thebas. f) An-
tonios'un bir aradaki resim ............................................... 92
22 — Harran İlâhisi Sin’in türbesi .......................................... 94
23 — Abgarlarla ilgili Zaydallath ve ailesi ............................. 96
24 — Abgarlarla ilgili AYU (GA’U) Bar Shumaya ve ailesi
(Urfada) ..................................................................... 97
25 — Abgarlarla akraba kraliçe Şalmat’ın babası Makimo ve
ailesi Süryanice Estrangele tipiyazıt ............................. 98
26 — Harran İlâhisi Sin’in portresi .......................................... 101
27 — Diyarbakır’ın havadan çekilen genelgörünüşü ............... 104
— 442 —
Sahife
28 — Diyarbakır'ın genel görünüşü ................. ....................... 105
29 — Diyarbakır surlarından bir parça ....................................... 105
30 — Atatürk’ün büstü (Diyarbakır’da) .................................... 106
31 — Diyarbakır’da Yedi Kardeş burcu....................................... 106
32 — Diyarbakır’da Ulu Camii .................................................. 107
33 — Diyarbakır’da Ulu Camii cephesi .................................... 108
34 — Diyarbakır Meryemana kilisesinin iç kısmından bir parça 110
35 — Diyarbakır Meryemana kilisesinin 1914’deki bando takımı 111
36 — Meryemana kilisesinin dış avlunun eski duvarları .......... 112
37 — Meryemana kilisesinin Bizans tipi kapısı ........................ 114
38 — Meryemana kilisesinin mermer sütunlu ayvanları .......... 116
39 — Meryemana kilisesinin eski duvarını gösterir ................. 117
40 — Meryemana kilisesinin 284 yıllık ahşap iç kısmı Meh-
raptaki yazılı tahtayıgösterir ............................................. 117
41 — Meryemana kilisesinin iç kısmını ve İncili g ö ste rir.......... 119
42 — Meryemana kilisesinin Mehrbını gösterir ........................ 120
43 — Mar Abdon ve Mar Habidin mezarlarını gösterir ............. 121
44 — Diyarbakır Metropoliti Mezarı ve Portresini gösterir ...... 122
45 — Patrik III. Yakubun Mezarı ve Portresini gösterir .......... 123
46 — Patrik Mar Yakub, Mar Hevoro ve Mar Tornanın mezarı
nı gösterir ........................................................................ 123
47 — Meryemana kilisesinin iç kısmından bir parça ................. 124
48 — Meryemana kilisesinin Mehrabı ve Patriklik Makamını
gösterir ........................................ ............................. 126
49 — İsanın hakiki Hacından bir parçasını koruyan H aç...... ..... 128
50 — Ataların Mezarı ................................................................. 128
51 — Süryani Mar Aframın portresi ........................................... 138
52 — Patrik Nimatullahın çizdiği Meryemananın Bez üzerin
deki Resmi ..................................................................... 144
53 — Kıdselıkdas Basamağını gösteren Resim ........................ 144
54 — Suruçlu Mar Yakup’un mezarı ........................................... 147
55 — Sanaharip oğlu Mar Behnam'ın şavolyesi ......................... 154
56 — Sanaharip kızı Sara’nın Mar Matay’dan vaftizi ................. 155
57 — Süryani Patriği Abdulmesih (1653) ................................ 177
58 — Süryani Patriği lll. İlyas 1932 ........................................... 185
59 — 1923’de T.C. Büyük Millet Meclisinin ilk açılış töreni ...... 186
60 — Patrik lll. İlyas, Ankara garında Atatürk’le beraber.......... 187
61 — Patrik İli. İlyas’ın Hindistan'daki mezarı ............................ 190
62 — 20 Nisan 1335 Rumi, Deyruzzafaran’da Mardin muta
sarrıfı ile Patrikİlyas'tanbir hatıra....................................... 191
63 — Diyarbakır Metropoliti Abdunnur (1933) ......................... 193
64 — Diyarbakır Metropoliti Abdunnur'un ölüsü ..................... 194
— 443 —
Sahife
65 — Süryani edebiyatçılarından Naum Faik ................. ........... 196
66 — Tarih hocası M. H. Dolapönü ........................................... 198
67 — Midyat Tor-Abidin Episkoposu Afram Bilgiç ................. 203
68 — IX. yüzyılda yazılmış Meryemana kütüphanesindeki
İncilin tetkiki (deri üzerinde yazılıdır) ............................ 222
69 — Mardin Deyruzzafaran manastırının genel görünüşü ...... 241
70 — Mardin Deyruzzafaran manastırının ikinci genel görünüşü 242
71 — Patrik III. Yakup Deyruzzafaran'da .................................... 244
72 — Metropolit H. Dolapönü Deyruzzafaran manastırında
personel ve semineri ilş idare kurulunu g ö ste rir.............. 245
73 — Deyruzzafaran manastırının kütüphanesindeki XII.
asırda yazılmış İncilin Estrangele tipi Ve motiflerini
gösterir (deri üzerinde yazılmıştır) ................................ 250
74 — Midyat Metropoliti Temathaos Torna Araş 1948 ............. 298
75 — Temathaos Torna Aras'ın ayin sırasında 1935 ................ 299
76 — Metropolit Hanna Dolapönü'nün ölüsü 2/11/1969 ......... 302
77 — ASA, Metropolitlerin ve Patriklerin ayin ve merasim
lerde kullandıkları (değnek) ........................................... 334
78 — Kıddas denilen ekmek ..................................................... 335
79 — İstanbul Meryemana kilisesinin dıştan görünüşü ......... 343
80 — İstanbul Meryemana kilisesinin iç kısmını gösteren resim 345
81 — Papayla bir arada ............................................................. 347
82 — Midyat ve Midyattaki Mart İşmuni kilisesini gösteren resim 349
83 — Patrik makamını gösteren resim ...................................... 390
84 — Diyarbakırda Nebi Camii ................................................. 423
85 — Konuşan saat .................................................................... 431
86 — Yazar’la, Kitabın rütüşüyle ilgilenen EMK. Alb. İBRA
HİM Eroğlu; yemekte ...................................................... 433
— 444 —
KAYNAK VE TETKİKLER
— 445- . —
32 — Metropolit Hanna Dolapönü : Zafaran Fidanlığı (türkçe) Mardin
1955
33 — Ayni Yazar : Tarihi Vesikalar kitabı (Sür) Mardin 1944
34 — Ayni yazar : Siret Elkaddisin (Sür) Mardin 1949
35 — Mechül Urfalı : Mechül Urfalı tarihi. Sür. Paris ..........
36 — Mıchel’le Syrien : Mihoyel Rabo (Büyük Mihael umumi Tarihi)
Şabo tarafından intişarı Paris. 1905.
37 — Muhtasar El-muhtasar : Muhtasar elmuhtasar tarihi. Musul ...
Arp.
38 — Nuro, İbrahim : Kruhyo dil - Cevleti - My Tour. Arp. Sür. İng.
Beyrut - 1967
39 — Oguzbor, N ih a t : Mardin İl yıllığı 1967 Ankara
40 — Patrik İğnatios I. Afram Barsavm : Dürer El.- Nefise. Arap. Homs
1940
41 — Ayni yazar : Lülü Menthür. Arap. Sür. 1943 Homs
42 — Ayni yazar : Tur Abidin Tarihi Sür. Arp. Homs 1963
43 — Patrik İğnatios III. Yakup : Of the Sşrin Antıoch Beyrut. 1953
44 — Ayni yazar : Kenisel Elsüryanice Elantakiye Beyrut. Arap. 1953
45 — Porter, Harvvi : Tarih Elkadim. Arp. Beyrut 1884
46 — Refik, A h m e t : Ahmet Refik Umumi tarihi (eski Türkçe) İbrahim
hilmi As. Mat. İstanbul 1328
47 — Süryani Patrikhanesi Dergisi (arap) yayın.
48 — Saatli Maarif Takvimi. İstanbul - Yayın 1969
49 — Şeyh Muhyeddini Arabi : Fusus Elhikem (türk) Çeviri - Niri
Genç Osman) Ankara 1956
50 — Şerayı Elbüldan : Şerayi Elbüldan Eser (arapça) ...... Elyazı
51 — Urfalı Matios : Vakayi - Namesi, Papaz Grigorinin zeyli. Çvr.
Hrant D. Antresyan. Türk T. K. Ankara 1962
52 — Zeydan, Çerçi : Mediniyeti İslâmiye Tarihi, tere. Zeki M ı ğ a m ı z .
Naşiri İlyas. Darsaadet - Kanaat Matbaası - İstanbul 1330
• I
— 446 — \
SÜRYANİ KADİM TARİHİNİN GAYESİ
Dizgi ve Baskı :
OYA MATBAASI Te l. : 22 72 33 — İSTANBUL
K liş el e r :
Ö R N E K K L İ Ş E Tel. : 27 80 19 — İSTANBUL