You are on page 1of 84

İDARİ YARGILAMA HUKUKU

§ 1. Giriş
I. Genel olarak
Anayasa’da egemenlik yetkisi üçlü bir ayrıma tâbi tutulmuştur: Yasama, yürütme ve yargı.
Anayasa’nın 9. maddesi uyarınca “Yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.”
Anayasa’nın “Cumhuriyetin Temel Organları” başlıklı Üçüncü Kısmının “Yargı” başlığını taşıyan Üçüncü Bölümü bu
organa ilişkin düzenlemeleri içermektedir.
II. “Yargı” terimi
Anayasa’nın “Cumhuriyetin Temel Organları” başlıklı Üçüncü Kısmının “Yargı” başlıklı Üçüncü Bölümündeki
maddelerde bir yandan mahkemelerin yapılanmasına, diğer yandan yargılama faaliyetlerine ilişkin hükümler bulunmaktadır.
Dolayısıyla anılan Bölümün adını da oluşturan “yargı” teriminin iki anlamı vardır:
1. Organik (şekli) anlam: Mahkemeler
2. Maddi anlam: Yargılama faaliyeti
“Organik anlamda yargı”nın, yani mahkemelerin temel faaliyeti, “maddi anlamda yargı”, yani yargılama faaliyetidir.
Ancak mahkemelerin faaliyetleri, sadece yargılama faaliyetiyle tükenmemektedir. Mahkemelerin, yargılama faaliyetinin
yürütülmesine yönelik idari faaliyetleri de (= özyönetim) vardır. Örneğin, mahkeme kaleminin ve idari personelinin yönetimi.
Bunun yanında, mahkemelere başkaca idari faaliyetler de yüklenmiş olabilir. Örneğin, belediyelerin kuruluşunda Danıştay’ın
karar vermesi, tüzük tasarılarını incelemek, imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde görüş bildirmek.
1. Organik (şekli) anlam
Anayasa’nın 9. maddesi ile 138. maddesinin 2. fıkrası, yargılama faaliyetinin mahkemelerce yürütüleceğini açık
şekilde göstermektedir:
- AY 9: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.”.
- AY 138 II: “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere
emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
Anayasa uyarınca, belirli bir yapının “mahkeme” adını taşıyabilmesi için:
(1) Anayasa’nın ona bu adı vermesi1,
(2) Yasakoyucunun ona bu adı vermesi2 veya,
(3) Yasakoyucunun ona bu adın verilmesine izin vermesi3 gerekir.
Bazı mahkemeler adı ve görevleri gösterilerek Anayasa’da öngörülmüştür:
- Anayasa Mahkemesi (AY 146 vd.);
- Yargıtay (AY 154);
- Danıştay (AY 155);
- Askeri Yargıtay (AY 156);
- Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AY 157);
- Uyuşmazlık Mahkemesi (AY 158).
Bu sayılan mahkemeler, Anayasa’nın yaptığı tasnifle “yüksek mahkemeler” dir.
Bazı mahkeme türleri (tipleri) ise yine Anayasa’da öngörülmüştür:
- Adliye mahkemeleri [= adli mahkemeler] (AY 154 I)
- İdari yargı mercileri [= idari mahkemeler] (AY 155 I)
- Askeri mahkemeler (AY 145 I, 156 I)
- (Askeri) Disiplin mahkemeleri (AY 145 I)
2. Maddi anlam:
1
Örneğin AY 146: Anayasa Mahkemesi.
2
AY 142: “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”; 06.01.1982 t. ve 2576 s. Bölge İdare
Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun (BİMK) 2 I : “ Bölge idare mahkemeleri, idare
mahkemeleri ve vergi mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş hacmi tutularak Adalet Bakanlığı’nca kurulur ve yargı çevreleri tespit
olunur.”.
3
BİMK 2 I : “Bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş hacmi tutularak Adalet
Bakanlığı’nca kurulur ve yargı çevreleri tespit olunur.”.
1
“Yargılama”, bir “proses”4 olarak, “bir hukuk kuralını belli bir olaya veya konuya uygulayarak sonuca varma
(=yargıya varma)” anlamına gelir.
Bu tanımın özünü oluşturan proses, idare için de geçerlidir: İdare de bir hukuk kuralını belli bir olaya veya konuya
uygulayarak sonuca varmakta ve bu sonucu örneğin bir işlemle somutlamaktadır.
Ancak, yargıdaki “proses” in, idarenin hukuku uygulamasından farkı, yargılama faaliyetinin hukukun uygulanması
bakımından nihai (son verici, sonsal) olmasıdır. Yani, olgular veya hukuk değişmedikçe, somut olayda hukukun ne dediği
bellidir. Bu ise, faaliyetin doğasından ve niteliğinden değil, faaliyeti yürüten organın niteliğinden ve işlevinden çıkmaktadır.
Belirtmek gerekir ki; idari işlemlerin nihailiğinden de söz edilir. İdari işlemlerdeki nihailik, idarenin son sözünü
söylemiş olması anlamını taşır. Buna karşılık hukukun uygulanması bakımından son sözü söylemek yargı faaliyetine aittir. 5
Sonuç olarak bir faaliyetin yargı faaliyeti olarak nitelenebilmesi için, sadece faaliyeti yürüten organın yargı organı
olması veya sadece faaliyetin niteliğine yargılama niteliği taşıması yeterli değildir. her ikisinin (organik ve maddi unsurların)
birarada bulunması gereklidir.

3. “Yargılama faaliyeti” ve “yargı faaliyeti” ayrımı


Yukarıda söylendiği üzere; yargılama faaliyeti “bir hukuk kuralını belli bir olaya veya konuya uygulayarak sonsal (=
nihai) nitelikli sonuca varma” dır. Ancak, yargılama faaliyeti her zaman mahkemelere bırakılmış değildir. Bazı hallerde
uyuşmazlıkların halli için “tahkim” denilen yargılama şekli de öngörülmüş olabilir:
- AY 125 I : “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz
şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların millî veya milletlerarası tahkim yoluyla
çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir.”
- 4501 s. Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim
Yoluna Başvurulması Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun 2: “... a) Tahkim yolu: Tarafların doğmuş
veya doğabilecek bir uyuşmazlığı aralarındaki anlaşmaya göre hakem veya hakem kuruluna götürdükleri, usulü
taraflarca belirlenebilecek özel bir yargılama faaliyetini, (ifade eder).”
- 4686 s. Milletlerarası Tahkim Kanunu 4 I 1: “Tahkim anlaşması, tarafların, sözleşmeden kaynaklansın veya
kaynaklanmasın aralarında mevcut bir hukukî ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tümünün veya
bazılarının tahkim yoluyla çözülmesi konusunda yaptıkları anlaşmadır.”
Buna karşılık “yargı faaliyeti”, mahkemeler tarafından yapılan yargılama faaliyetini ifade eder:
AY 9: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.”
“Mahkemeler tarafından yapılan yargılama faaliyeti” ni ifade eden ”yargı faaliyeti” ile “uyuşmazlıkların çözülmesi”
anlamına gelen “yargılama faaliyeti” terimlerinin birbirine karıştırılmaması gerekir.
Yargılamada köken itibarıyla ilk ortaya çıkanlar hukuk yargısı ile ceza yargısıdır. Öyle ki, bunlar “doğal” olan olarak
kabul edilmişler ve tek bir yargı düzeni olarak algılanıp düzenlenmişlerdir. Hukuk mahkemeleri ile ceza mahkemelerini
bünyesinde toplayan yargı koluna Türkçe’de verilen ad da bu gelişimin bir yansımasıdır: Adli yargı ( Adalet, adalet
dağıtımı).

4
Latince karşılığı, “procedo” (gitmek, ilerlemek, devam etmek, başarmak) fiilinden türemiş “processus” tur. Latince’den Batı dillerine geçmiş olan
bu terim (İtal. “processo”, Fr. “processus”, Alm. “Prozess”, İng. “process”), Türkçe’deki söylenişi dikkate alındığında büyük olasılıkla mühendislik
alanında Almanca’dan Türkçe’ye girmiştir. Terim, “bir sonuca ulaştıran iş veya işlemler dizisi” anlamına gelmektedir.
5
Karş. AY 125 I ve IV: “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.”; “Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka
uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.”.
2
IV. Yargı sistemleri
1. Yargı birliği sistemi
Anglo-Amerikan ülkelerinde uygulanan bu sistemde, herhangi bir ayrım yapılmaksızın tüm uyuşmazlıklar tek bir
yargı düzeni içinde adli mahkemelerce görülür. Bir başka deyişle, birey-idare uyuşmazlıklarını çözme görevi de, birey-birey
uyuşmazlıklarını çözümleyen adli mahkemelere aittir. Yargı tek bir düzen şeklinde örgütlenmiştir ve yargı birliğini çoğunlukla
yargı düzeninin en tepesinde yer alan bir yüksek mahkeme sağlar.
Anglo-Amerikan hukuk sisteminin ayırıcı özelliği, birey-birey ilişkilerini düzenleyen özel hukukun, idare-birey
ilişkilerini de düzenleyen hukuk olduğunun kabul edilmesidir.

2. Yargı ayrılığı sistemi (=İdari yargı sistemi)


Kıta Avrupası sistemi de denilen yargı ayrılığı sisteminde, uyuşmazlıkların çözümünde, nitelikleri esas alınarak ayrı
yargı düzenleri (= yargı kolları) görevlendirilmiştir. Bu sistemde ilke olarak, idare-birey uyuşmazlıklarının çözülmesi idari
yargının, birey-birey uyuşmazlıklarının çözülmesi (ve ceza yargılaması) adli yargının görevidir. Yargı ayrılığı sisteminde,
yargı çeşitli kollara ayrılmıştır ve ilke olarak aynı nitelikte uyuşmazlıklar aynı yargı düzeni/kolu içinde görülür ve çözümlenir.
Kıta Avrupası hukuk sistemlerinde, özel hukuktan ayrı özgün ve bağımsız bir idare hukuku da bulunmaktadır.

V. Türkiye’de yargı sistemi (yargı düzenleri)


1. Yüksek mahkemeler ve yargı düzenleri
Türk yargı sisteminde, yargı ayrılığı sistemi benimsenmiştir. Her bir yargı düzeninin tepesinde bir Yüksek Mahkeme
bulunmaktadır.
Anayasa’nın “Yargı” bölümünün “Yüksek Mahkemeler” alt bölümünde, Anayasa Mahkemesi (md.146-153), Yargıtay
(md. 154), Danıştay (md. 155), Askeri Yargıtay (md.156), Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (md.157) ve Uyuşmazlık
Mahkemesi (md.158) olmak üzere 6 tane yüksek mahkeme düzenlenmektedir. Anayasada birden fazla yüksek mahkemenin
öngörülüp düzenlenmesi sebebiyle, Türk yargı sisteminde birden fazla yargı düzeni bulunmakta ve her yargı düzeninin
tepesinde bir yüksek mahkeme bulunmaktadır.

Yüksek mahkemeler bakımından yargı düzenlerinin genel görünümü şöyledir:

Yüksek Mahkemeler ve Yargı Düzenleri


Anayasa Askeri Uyuşmazlık
Yargıtay Askeri
Mahkemesi Danıştay Yüksek İdare Mahkemesi
Yargıtay
Mahkemesi

(AY 146-153) (AY 154) (AY 156) (AY 155) (AY 157) (AY 158)

Adli Askeri
Anayasa Genel İdari Askeri İdari Uyuşmazlık
Ceza
Yargısı Yargı Yargı Yargı Yargısı
Yargısı
Hukuk Ceza
Yargısı Yargısı

Temel yargı kolları olan adli ve idari yargı yanında, anayasa yargısı da ayrı (tek) bir mahkemeye verilmiştir: Anayasa
Mahkemesi.
Bunun yanında, Türk Hukuku’nda aslında idari yargıya ait olan bazı konular ile ceza yargısına ait olan bazı konular,
özel nitelikleri (askeri nitelik) esas alınarak ayrı yargı kollarına ayrılmıştır: Askeri İdari Yargı, Askeri Ceza Yargısı.

3
2. Konumu Özellikli Merciler
Sayıştay ve Yüksek Seçim Kurulu Anayasa’da öngörülen ve düzenlenen kurumlardır. Her iki kurumun yargı yeri olup
olmadıkları ve ayrı birer yargı düzeni oluşturup oluşturmadıkları konusu tartışmalıdır.

a. Sayıştay
Sayıştay, Anayasa’nın “Yargı” bölümünün içinde, ancak “Yüksek Mahkemeler” alt bölümünün dışında
düzenlenmiştir.
AY 160 [I]: “Sayıştay, merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün
gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini
kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir.
Sayıştayın kesin hükümleri hakkında ilgililer yazılı bildirim tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir kereye mahsus
olmak üzere karar düzeltilmesi isteminde bulunabilirler. Bu kararlar dolayısıyla idarî yargı yoluna başvurulamaz. [II]:
“Vergi, benzeri malî yükümlülükler ve ödevler hakkında Danıştay ile Sayıştay kararları arasındaki uyuşmazlıklarda
Danıştay kararları esas alınır.” [III]: “Mahalli idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme bağlanması
Sayıştay tarafından yapılır.” [IV]: “Sayıştayın kuruluşu, işleyişi, denetim usulleri, mensuplarının nitelikleri,
atanmaları, ödev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri ve diğer özlük işleri, Başkan ve üyelerinin teminatı kanunla
düzenlenir.”
Anayasa’ya göre, Sayıştay idari ve yargısal görevleri bulunan bir mercidir, ancak bir yüksek mahkeme değildir.

b. Yüksek Seçim Kurulu


Yüksek Seçim Kurulu da hem idari görevleri (seçimlerin yönetim ve denetimi) hem de yargısal görevleri (seçim
uyuşmazlıklarını çözümlemek) bulunan bir merciidir.
AY 67 V : “... Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde oy kullanılması ve oyların sayım ve dökümünde seçim emniyeti
açısından alınması gerekli tedbirler Yüksek Seçim Kurulu tarafından tespit edilir ve görevli hâkimin yerinde yönetim ve
denetimi altında yapılır.”
AY 79 [I]: “Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.” [II]: “Seçimlerin başlamasından
bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim
süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara
bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim
Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.” [III]: “Yüksek Seçim
Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.” [IV]: “Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve
dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye
tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve
bir başkanvekili seçerler.” [V]: “Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştaydan seçilmiş üyeler arasından ad çekme
ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler.”

3. Yargı Düzenleri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıkları


Adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını çözümlemek üzere de Uyuşmazlık
Mahkemesi kurulmuştur:
AY 158 I: “Uyuşmazlık Mahkemesi, adlî, idarî ve askerî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını
kesin olarak çözümlemeye yetkilidir.”
Anayasa Mahkemesi ile diğer mahkemeler arasındaki görev uyuşmazlıklarında ise Anayasa Mahkemesi’nin kararı
esas alınır:
AY 158 III: “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin
kararı esas alınır.”

a. Görev uyuşmazlığı
Genel olarak, görev uyuşmazlığı deyimi, bir uyuşmazlığı çözümleme konusundaki yargısal görevin hangi yargı
düzenine ait olduğuna ilişkin sorunu ve uyuşmazlığı ifade eder.
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin çözümleyeceği görev uyuşmazlıkları adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındakilerle
sınırlıdır. Adli idari ve askeri yargı mercileri arasında oluşmayan görev ve hüküm uyuşmazlıkları Uyuşmazlık Mahkemesi’nin
görev alanı dışında kalmaktadır.
İki türlü görev uyuşmazlığı vardır: (a) Olumlu görev uyuşmazlığı, (b) olumsuz görev uyuşmazlığı.

4
a.1. Olumlu görev uyuşmazlığı
İki tür olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılabilir:
a.1.1. Görev itirazının reddi üzerine çıkan olumlu görev uyuşmazlığı
UMK 10 [I]: “Görev uyuşmazlığı çıkarma; adli, idari ve askeri bir yargı merciinde açılmış olan davada ileri sürülen
görev itirazının reddi üzerine ilgili Başsavcı tarafından görev konusunun incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinden
istenmesidir.” [IV]: Uyuşmazlık çıkarma isteminde bulunmaya yetkili makam; reddedilen görevsizlik itirazı adli yargı
yararına ileri sürülmüş ise Cumhuriyet Başsavcısı, idari yargı yararına ileri sürülmüş ise Başsavcısı, askeri ceza
yargısı yararına ileri sürülmüş ise Askeri Yargıtay Başsavcısı, Askeri İdari Yargı yararına ileri sürülmüş ise bu
mahkemenin Başsavcısıdır.”
UMK 12 [I]: “Görev itirazında bulunan kişi veya makam, itirazın reddine ilişkin kararın verildiği tarihten, şayet bu
kararın tebliği gerekiyorsa tebliğ tarihinden, itiraz yolu açık bulunan ceza davalarında ise ret kararının kesinleştiği
tarihten başlayarak onbeş gün içinde, uyuşmazlık çıkarılmasını istemeye yetkili makama sunulmak üzere iki nüsha
dilekçeyi itirazı reddeden yargı merciine verir.”
UMK 13 [I]: “Uyuşmazlık çıkarma konusundaki dilekçe ile ekleri kendisine ulaşan yetkili makam, gerekirse gelen
dilekçedeki veya eklerindeki eksiklikleri tamamlattıktan sonra, uyuşmazlık çıkarmaya yer olmadığı sonucuna varırsa,
istemin reddine karar verir. Bu karar, ilgili kişilere veya makama ve ilgili yargı merciine, hemen tebliğ olunur. Bu
karara karşı hiç bir yargı merciine başvurulamaz.”

a.1.2. Aynı dava ile ilgili olarak iki ayrı yargı düzenine ait yargı mercilerince verilmiş görevlilik kararı üzerine
ortaya çıkan olumlu görev uyuşmazlığı
UMK 17 [I]: “Olumlu görev uyuşmazlığı; adli, idari ve askeri yargıya bağlı ayrı iki yargı merciine açılan ve tarafları,
konusu ve sebebi aynı olan davalarda bu yargı mercilerinin her ikisinin kendilerini görevli sayan kararlar vermiş
olmaları, görev kararlarına karşı itiraz yolunun açık olduğu ceza davalarında bu kararların kesinleşmiş bulunması
durumunda meydana gelir.”

a.2. Olumsuz görev uyuşmazlığı


UMK 14 [I]: “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı
mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda
verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.”

b. Hüküm uyuşmazlığı
Hüküm uyuşmazlığı, idari, adli ve askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin
olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki
yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde ortaya çıkar. İlgili kişi veya makam Uyuşmazlık Mahkemesine
başvurarak hüküm uyuşmazlığının giderilmesini isteyebilir. (UMK 24)

VI. Hukuk devleti ve devletin yargısal denetimi


1. Dogmatik kurgu
Hukuk devleti kavramı, hem bireylerin hem de devletin hukuk kurallarıyla bağlı olmasını ifade eder. Hukuk
kurallarının devletin iradesinin ürünü olması ile devletin kendi koyduğu kurallarla bağlı olması arasındaki çelişki “hukuk
devleti” kavramı ile aşılmaktadır.
Hukuk devleti, aslında tek bir şekli unsurla, tek bir maddi unsura indirgenebilir:
(1) Hukukun üstünlüğü (şekli unsur)
(2) Temel hak ve hürriyetlerin tanınması (maddi unsur).
Tarihsel gelişime bakıldığında da, “hukuk devleti” kavramına yüklenen unsurların daima bu ikisinden türetildiği
görülebilir.
Yargısal denetim, hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşuludur. Aynı zamanda, hukuk devleti ve yargısal
denetim bireyler için hukuk güvenliğini de sağlar.

2. 1982 Anayasası’nın ilgili hükümleri


 AY 2 [Cumhuriyetin nitelikleri]
5
“Türkiye Cumhuriyeti, (...) insan haklarına saygılı, (...) bir hukuk devletidir.”

 AY 9 [Yargı yetkisi]


“Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.”

 AY 36 I [Hak arama hürriyeti]


“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

 AY 40 [Temel hak ve hürriyetlerin korunması]:


[I] “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının
sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.”
[II] “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek
zorundadır.”
[III] “Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe
tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”

 AY 125 [Yargı yolu]


[I] “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların millî veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir.
Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir.”
[IV] “Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.”
[VII] “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”

 AY 129
[V] “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları,
kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.”

VII. Dava kavramı


Yargılama Usulü Hukukunun genel tanımıyla dava, bir başkası tarafından hakkı ihlâl edilen veya tehlikeye sokulan (=
hakkının gereği yerine getirilmeyen) veya kendisinden haksız bir talepte bulunulan kişinin, mahkemeden hukuksal koruma
istemesi ile başlayan süreçtir.
Hukuksal korunma isteyen kimseye “davacı”, kendisine karşı hukuksal korunma istenen kimseye ise “davalı” denir.

§ 2. İdari Yargı Düzeni

I. İdari yargının temel ilkeleri


1. Yargının temel ilkesi: Kanunilik
Yargının, tüm yargı kolları ve yargılama faaliyetleri için temel ilkesi “kanunilik” tir. Bu ilke Anayasa’nın 138 ve 142.
maddelerinde açıkça dile getirilmiştir:
- AY 138 I: “Hâkimler, (...) Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.”
- AY 142: “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”

Kanunilik ilkesi diğer yargı kolları için olduğu gibi,6 idari yargı için de ayrıca ve açıkça dile getirilmiştir:
AY 155 [Danıştay]

6
Karş. AY 146-153 (Anayasa mahkemesi); AY 154 I (Adli yargı); AY 156 I ve IV (Askeri ceza yargısı); AY 157 I ve V (Aske ri idari yargı); AY
158 I ve II (Uyuşmazlık Mahkemesi).
6
[I] “Danıştay, idarî mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve
hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.”
[II] “Danıştay, davaları görmek, Başbakan ve Bakanlar Kurulunca gönderilen kanun tasarıları, kamu hizmetleri ile
ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında iki ay içinde düşüncesini bildirmek, tüzük tasarılarını incelemek, idarî
uyuşmazlıkları çözümlemek ve kanunla gösterilen diğer işleri yapmakla görevlidir.”

2. Anayasal varlık güvencesi


Temel kuruluş ilkeleri AY 155’te düzenlenen Danıştay’ın (Anayasa’da düzenlenmiş olduğu için) Anayasal varlık
güvencesine sahip olduğu tartışmasızdır.
AY 155 I, “idari mahkemeler” den, “idari yargı merci(leri)” nden, Danıştay’dan ve “ilk ve son derece
mahkemesi” nden söz etmekte ve bunları bir yargı yapısı ve düzen içinde kurgulamaktadır:
(1) Danıştay, idari mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idari yargı merccine bırakmadığı hallerde son
inceleme merciidir.
(2) O zaman Danıştay tek idari yargı mercii değildir, ilk inceleme mercileri de olmalıdır.
(3) Danıştay’ın belli davalarda ilk ve son derece mahkemesi olduğu söylendiğine göre ve AY 9 uyarınca “Yargı
yetkisi Türk Millet adına bağımsız mahkemelerce kullanı(lacağına)” göre, ilk inceleme mercileri mahkeme niteliğinde
olmalıdır.
Bu durumda, idari yargı mercilerinin (= idari mahkemeler = idari yargı) Anayasal varlık güvencesi vardır.
Ancak belirtmek gerekir ki, bu güvence organik-varlık güvencesidir. Maddi-varlık (konusal-varlık) güvencesi, yani
uyuşmazlıkların çözümünün nitelikleri gereği idari yargıya hasredilmesi bakımından, idari yargının Anayasa’daki konumu
zayıftır.
Her ne kadar:
(1) AY 155 II’de öngörülen “davaları görmek” görevi, Danıştay’ın AY 155 I uyarınca ilk ve son derece mahkemesi
olarak yapacağı görevlerdir.
(2) AY 155 II’de “idari uyuşmazlıklar” terimi de kullanıldığından, bu davalar “idari” nitelikli davalar olmalıdır.
(3) İdari yargı mercilerinin anayasal organik-varlık güvencesine sahip olmalarından dolayı, idari nitelikli davalar idari
yargının görev alanında bırakılmalıdır.
şeklinde bir kurguyla konusal-varlık güvencesi kurgulanmaya çalışılabilirse de, hem AY 155 I’de hem de AY 155
II’de yeralan “kanunla gösterilen” ibaresinin yer alması ve AY 38’de “doğal hakim güvencesi” nin değil, “kanuni hakim
güvencesi” nin tanınmış olması nedeniyle bu kurgu zayıflamaktadır.
Ancak belirtmek gerekir ki; organik-varlık güvencesi, “işlevlilik” kuralıyla birlikte düşünüldüğünde, idari yargı için
“asgari maddi-varlık güvencesi” vardır. Yani, yasakoyucu idari yargıyı yargılama faaliyeti bakımından işlevsiz kılacak şekilde
görev dağılımı yapamaz.

3. Yargı yolunun açıklığı ilkesi


a. Kural: İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır
Anayasa AY 36 I’de “yargı yolunun açıklığı ilkesi”, “Hak arama hürriyeti” adı altında tüm uyuşmazlık türleri ve
dolayısıyla yargı kolları için şu şekilde tanınmıştır: “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri
önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”.
“Hakimin imtina yasağı” olarak bilinen ve AY 36 II’de yeralan ilke de yargı yolunun açıklığı ilkesinin bir türevidir:
“Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”.
Anayasa’da, idari işlem ve eylemler için ayrıca kural konmuştur:
AY 125 I: “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır...”

b. İstisnalar:
AY 125 I: “… Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların millî
veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan
uyuşmazlıklar için gidilebilir.”
AY 125 II “Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri Şûranın kararları yargı denetimi
dışındadır.”
AY 105 II: “Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı
mercilerine başvurulamaz.”

7
AY 159 IV: “(Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.”
Ayrıca, anayasa yargısı denetiminin kısıtlandığı bazı kanun ve kanun hükmünde kararnameler idari yargı yetkisinin
kapsamını da sınırlamaktadır. Örneğin olağanüstü hal ile ilgili kanun hükmünde kararnamelere karşı Anayasa Mahkemesine
başvurulamamaktadır. Bu nitelikteki bazı kanun hükmünde kararnamelerle kimi idari işlemlere idari yargı yolunun kapatılmış
olduğunu da belirtelim.
Diğer taraftan Danıştay idari dairelerinin kararlarına karşı da yargı yoluna başvurulamamaktadır.

4. Dava taraflarından birinin mutlaka idare olması veya “idare” niteliğinde olması
a. İdari işlem ve eylemlerde
AY 125 I “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” demektedir.
Anayasa’nın bu hükmü, idari yargıda, işlem ve eylemden doğan davalarda davalı tarafın idare olduğunu
göstermektedir.

b. İdari sözleşmelerde
İdari sözleşmelerde ise, uyuşmazlık konusunda göre idare davacı veya davalı olabilmektedir.

5. Hukuka uygunluk denetiminin esas olması


AY 125 IV, idari yargının denetiminin hukuka uygunlukla sınırlı olduğunu açıkça dile getirmektedir: “Yargı yetkisi,
idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve
esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak
biçimde yargı kararı verilemez.”.
Belirtmek gerekir ki, bu kural, idari işlem veya eylem idari yargı dışında bir yargı yoluna tâbi kılınsa dahi geçerlidir.
Anayasa’nın bu hükmüne koşut bir düzenleme 20.01.1982 t. ve 2577 s. İdarî Yargılama Usulü Kanunu’nun (İYUK) 2.
maddesinin 2. fıkrasında da bulunmaktadır: “İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile
sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara
uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak
biçimde yargı kararı veremezler.”
İdarenin takdir yetkisi bulunan hallerde, idare, yargı kararıyla belli bir yönde hareket etmeye zorlanamaz.
İdari yargı yerleri, yargı yetkisini kullanırken ve dava konusu idari işlemin hukuka uygunluğunu denetlerken; bu işlem
yerine nitelik veya nicelik yönünden farklı bir işlemin uygulanması gerektiğini belirleyerek, olması gerekeni hüküm altına
alamazlar. Örneğin vergi idaresi tarafından yapılması gereken işlemler vergi mahkemesi tarafından yapılıp sonucuna göre tarh
matrahını belirlenemez.7 Ancak bazı Danıştay kararlarında, bu Anayasal ve yasal esaslara aykırı sonuçlara da varılmaktadır. 8

II. Türkiye’de idari yargının tarihçesi


Türkiye’de İdari yargı sistemi, Tanzimat döneminde başlayan batılılaşma hareketleri çerçevesinde Fransa’dan
esinlenilerek kurulmuştur. 1868 yılında, Şurayı Devlet kurularak, özel kişilerle idare arasındaki özel olsun idari olsun, tüm
uyuşmazlıkları çözümlemek ve memurları yargılamakla görevlendirilmiştir. Gerek Fransa’da, gerekse ülkemizde ayrı bir idari
yargı düzeninin ortaya çıkışının tarihi sebebi, Fransa’da ihtilalcilerin, ülkemizde de Tanzimatçıların Adliye Mahkemelerine
güvensizlikleri ve yenilik hareketlerini engelleyecek olmaları endişesidir.
Cumhuriyet dönemine kadar Şurayı Devlet’in yetki ve görevlerinde sürekli daralma olmuştur. 1922 yılında Milli
Hükümet, bütün imparatorluk kurumları gibi, Şurayı Devleti de kaldırmıştır.
Türkiye’de ilk Danıştay, 1924 Anayasasının 51. maddesi ile düzenlenmiş ve 1925’de ise 669 sayılı Kanunla
kurulmuştur. Daha sonra Danıştay 1938’de 3546 sayılı Kanunla yeniden düzenlenmiştir.
1961 Anayasası Danıştay’ı yeniden ve etraflı bir şekilde düzenlemiştir. Anayasa’nın hükümlerini tamamlayan 521
sayılı Danıştay Kanunu 1964 yılında kabul edilmiştir.
1980 yılından sonra idari yargı düzeninde köklü değişiklikler ve düzenlemeler yapılmıştır. Öncelikle 2575, 2576,
2577 sayılı Kanunlar ile İdari Yargı düzeni içindeki mahkemelerin kuruluş görev ve yetkileri ile yargılama yöntemleri yeni
baştan düzenlenmiştir. Daha sonra 1982 Anayasası da, bu yasal düzenlemelere uygun şekilde 155. maddesiyle Danıştay’ın
kuruluş ve görevlerini düzenlemiştir.

7
VDDGK, E.1989/29-K.1989/120, T.1/12/1989, DD.78-79, s.140-141
8
“Vergi mahkemelerinin ... yasaya aykırı gördükleri takdir komisyonu kararlarının iptali ile yetinmeyip daha ileri giderek anlaşmazlığı çözüme
ulaştırmaları gerekir.” D7D, E.1984/3570-K.19851039, T.12/4/1985, DD.60-61, s.333; Benzer bir karar VDDGK, E.1986/16-K.1986/18,
T.14/11/1986, DD.66-67, s.152-153
8
IV. İdari yargının görev alanı
1. Genel olarak
Bir uyuşmazlıkta hangi yargı düzeninin görevli olduğu sorununu çözümlemek her zaman kolay değildir. Bu konuda
yargı düzenlerinde çözümlenen uyuşmazlıkların niteliklerinden hareket etmek de bazı durumlarda yanılgıya yol açabilir.
Örneğin, asıl olarak “anayasaya uygunluk denetimi” yapan Anayasa Mahkemesi’ne AY 148 III uyarınca belirli kamusal
görevlerde bulunanların görevleriyle ilgili suçlardan dolayı “ceza yargılaması” görevi de verilmiştir. Bunun gibi, çeşitli yasal
düzenlemeler ile, bir uyuşmazlığı çözümleme görevi, niteliği itibariyle ait olduğu yargı düzeninden bir başka yargı düzenine
de bırakılabilmektedir.
İdari yargı düzeninde, genel olarak, idare ile bireyler arasındaki uyuşmazlıklar çözümlenir. Bu nedenledir ki, idari yargı
düzeni, söz konusu uyuşmazlıkları çözümleme görevinin doğal sonucu olarak, idarenin yargısal denetiminin yapıldığı yer ve
mercii konumunda bulunmaktadır. İdari yargı bakımından, dava konusunun niteliği esas alınarak belirlenen genel kural “idari
nitelikli uyuşmazlıkların idari yargının görevinde olduğu” dur.
Bu belirleme çerçevesinde, öncelikle idari yargının görev alanı dışında kalan bazı uyuşmazlıkların neler olduğunu tespit
etmek gerekli bulunmaktadır.
Bir ön belirleme olarak idari yargı yerleri, (a) özel kişiler arasındaki uyuşmazlık ve davalarda, b) yabancı otoritelerin
işlemlerine ilişkin uyuşmazlıklarda, (c) Yasama organının işlemlerinden doğan uyuşmazlıklarda ve (d) Yargı organının
işlemlerinden doğan uyuşmazlıklarda görevli değildir. Bu faaliyetler idarenin faaliyeti olmadıkları için idari yargının görev
alanı dışında kalırlar. Bununla birlikte, Yasama ve Yargı organlarının idare işlevine giren işlem ve eylemlerinden doğan
uyuşmazlıklar idari yargının görev alanında bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, idare ile bireyler arasındaki ilişkilerin tamamı idare hukuku alanında bulunmamaktadır. İdare ile
bireyler arasındaki ilişkilerin bir kısmın özel hukuk alanında kalmaktadır. Dolayısıyla, idari yargının görev alanında kalan
dava ve uyuşmazlıklar, idari faaliyetlerden,. yani idare ile bireyler arasındaki idare hukuku ilişkilerinden çıkan dava ve
uyuşmazlıklardır. İdare hukuku ilişkileri ise idari işlem, idari eylem ve idari sözleşmelerle kurulan ilişkilerdir.
Özetle belirtmek gerekirse, idari yargı düzeninin görev alanı, idari işlem ve eylemlerden doğan idari davaları
çözümlemek biçiminde belirlenebilir.
Nitekim İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesine göre;
a) İdari işlemlere karşı açılan davalar,
b) İdari eylemlerden kaynaklanan davalar,
c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden
birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklar,
idari yargının görev alanına giren idari davalardır.
İdari yargının görev alanını tam anlamıyla belirleyebilmek için idari işlem, idari eylem ve idari sözleşme
kavramlarının yani “idari faaliyet”in tanımlanması gerekir. Bilindiği üzere, idarenin her faaliyeti idari değildir ve bunlardan
kaynaklanan uyuşmazlık ve davalar da idari olmadığı için idari yargının görev alanı dışında kalır. İdari nitelikli uyuşmazlıklar,
genel olarak, idari işlem veya eylemden veya kamu hizmetlerinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmeden doğan
uyuşmazlıklardır. Dolayısıyla, bir davada belirli bir yargı kolunu görevli kılan özel hüküm yoksa ve “uyuşmazlık idari
nitelikli” ise idari yargı düzeni görevli olur.
İdarenin işlem, eylem ve sözleşmelerinin “idari” nitelik taşıyıp taşımadığının da belirlenmesi gerekmektedir. Öğreti ve
uygulamada, idari yargının görev alanını belirleyen idari işlem, idari eylem veya idari sözleşme kavramlarını belirlemek üzere
başlıca kamu hizmeti kriteri ve kamu kudreti kriteri kullanılmaktadır.
(1) Kamu gücü (hakimiyet) ölçütü: Eğer bir işlem ya da eylem kamu gücüne dayanılarak veya kamu gücü
kullanılarak yapılmışsa, idari işlem veya eylemdir.
(2) Kamu hizmeti ölçütü (= Kamusal faaliyet ölçütü): Kamu hizmetinin görülmesine yönelik veya kamu hizmeti
sırasında yapılan işlem ve eylemler idari yargının görev alanına girer.
Bu ölçütler çerçevesinde idari yargının görev alanına ilişkin olarak şu genel ifade kullanılabilir: İdare tarafından veya
onun verdiği yetkiye dayanarak özel kişiler tarafından tesis edilen ve kamusal faaliyetlere ilişkin olan idari işlem, eylem ve
sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar idari yargının görev alanına girer.
Uyuşmazlığın idari nitelikte olup olmadığını belirlerken kullanılan pratik usul ise şöyledir:
(1) Taraflardan en az biri idare veya onun adına hareket eden özel kişi mi?
(2) Taraflar arası ilişki özel hukuk ilişkisi mi?
(3) Taraflar arası ilişki özel hukuk ilişkisi olsa bile, idarenin iradesi kamu gücünün kullanımı anlamına gelen bir irade
mi?

9
2. İdari yargının görev alanındaki uyuşmazlıklar
a. İdari işlemlerden doğan uyuşmazlıklar
İdarenin kamu hizmeti faaliyeti doğrultusunda tesis edilen işlem idari işlemdir. İdari işlemden kaynaklanan davalar
idari yargıda çözümlenir. İdarenin kamu hizmeti dışında tesis ettiği işlemler idari yargının görev alanı dışında kaldığı gibi, özel
hukuka tabi kamu hizmetleri çerçevesindeki işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar da idari yargının görevine girmez.
İdarenin kamu kudreti ile tesis ettiği işlemler de idari işlemdir ve bunlardan kaynaklanan davalar idari yargının görev
alanına girer.
İdarenin özel hukuk alanda tesis ettiği işlemler idari işlem kimliğinde değildir.

b. İdari eylemlerden doğan uyuşmazlıklar


İdarenin idari nitelikteki eylemlerinden kaynaklan uyuşmazlıkların çözümü de idari yargının görev alanına girer.
İdarenin yürüttüğü bir kamu hizmeti sırasında gerçekleştirdiği eylemi idari eylem sayılır.
İdarenin özel hukuk alanında kalan eylemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü idari yargının görev alanına
girmediği gibi, idarenin özel hukuka tabi olarak yürüttüğü kamu hizmetleri sırasında bu kamu hizmetinden yararlanana yönelik
eylemleri de idari nitelikten yoksun kabul edilir ve idari yargının görev dışında kalır.

c. İdari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklar


Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıkların çözümü idari yargının
görev alanına aittir.
Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklardan başka idarenin özel hukuk
sözleşmelerinden kaynaklanan davaların çözümü de idari yargının görev alanı dışındadır.

3. İdari yargının görev alanı dışında başka bir yargı düzeninin görevli kılındığı bazı uyuşmazlık türleri
Çeşitli yasal düzenlemeler ile, niteliği itibariyle idari işlem, idari eylem ve idari sözleşmelerden kaynaklanan davaların
çözümünü idari yargı düzeni dışındaki yargı düzenlerine bırakılmıştır.
Niteliği “idari” olmasına rağmen, idari yargı dışında bir yargı kolunun görevli kılındığı uyuşmazlıklara ise şu örnekler
verilebilir:
a. Askeri-idari uyuşmazlıklar
- AY 157 I: “Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsalar bile, asker kişileri ilgilendiren ve
askerî hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir.
Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.”
- AYİM 20: [I] “Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına; askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker
kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini ve diğer kanunlarda
gösterilen görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda; ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.” ./.
[II] “Bu Kanunun uygulanmasında asker kişiden maksat; Türk Silâhlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan
subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlardır.”

b.  4857 sayılı İş Kanunu’nun 79. maddesi uyarınca işyerinin kapatılması


İş Kanunu 79: “Bir işyerinin tesis ve tertiplerinde, çalışma yöntem ve şekillerinde, makine ve cihazlarında işçilerin yaşamı için
tehlikeli olan bir husus tespit edilirse, bu tehlike giderilinceye kadar işyerlerini iş sağlığı ve güvenliği bakımından denetlemeye
yetkili iki müfettiş, bir işçi ve bir işveren temsilcisi ile Bölge Müdüründen oluşan beş kişilik bir komisyon kararıyla, tehlikenin
niteliğine göre iş tamamen veya kısmen durdurulur veya işyeri kapatılır. Komisyona kıdemli iş müfettişi başkanlık eder. Komisyonun
çalışmaları ile ilgili sekretarya işleri bölge müdürlüğü tarafından yürütülür. (…) Bu maddeye göre verilecek durdurma veya
kapatma kararına karşı işverenin yerel iş mahkemesinde altı iş günü içinde itiraz etmek yetkisi vardır.”

c. 1608 sayılı Umuru Belediyeye Müteallik Ahkamı Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 Tarih ve 486 Numaralı
Kanunun Bazı Maddelerini Muaddil Kanun uyarınca verilen cezalar
1608 s. Kanun 5: “Ceza kararlarına tebliği tarihinden itibaren beş gün içinde mahsus hakimlere ve bulunmıyan yerlerde sulh
hakimliğine müraacatla şifahi veya yazılı itiraz olunabilir. İtiraz şifahi ise bir zabıt tutularak muterize imza ettirilir.”

d. 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun uyarınca
açılan tazminat davaları

10
Niteliği itibariyle çözümü idari yargı düzenine ait olan uyuşmazlıkların adli yargı düzenin görev alanına bırakılmasının
Anayasa aykırı olup olmadığı konusu tartışmalıdır. Anayasa Mahkemesi ise bu konuda istikrarlı bir içtihadı yoktur.

e. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca açılan davalar

§ 3. İdari Yargı Teşkilatı

I. Yargı yerlerinin özelliklerine göre sınıflandırılması


Bir yargı düzeni içindeki mahkemeler özelliklerine göre, çeşitli şeklilerde sınıflandırılabilir.
Yargı yerleri (=mahkemeler) genel görevli mahkemeler - özel görevli mahkemeler şeklinde iki kümeye ayrılabilirler.
Açık bir kanun hükmünün görülmesini bir başka mahkemeye bırakmadığı bütün dava ve uyuşmazlıkları çözümlemekle görevli
mahkemeye genel görevli mahkeme denilir. Bir mahkeme açık bir kanun hükmü gereğince belli bir kategori uyuşmazlık ve
davaları çözümlemekle görevlendirilmiş ise ona özel görevli mahkeme adı verilir. İdari yargı düzeni içindeki genel görevli
mahkemeler, idare mahkemeleridir. Açıkça diğer idari yargı yerlerinin görevine girmeyen tüm idari dava ve uyuşmazlıklara
idare mahkemeleri bakar. Özel görevli mahkemeler ise, Danıştay ve vergi mahkemeleridir.
Yargı yerleri (=mahkemeler) ilk derece mahkemesi – istinaf mahkemesi- temyiz mahkemesi olarak da sınıflandırılabilir.
İlk derece mahkemesi, genel görevli veya özel görevli olsun bir dava veya uyuşmazlığa ilk defe el koyan, meseleyi
maddi ve hukuki yönleri ile ilk defa çözümleyen mahkemedir. İdari yargı düzeni içinde ilk derece yargı yerleri; idare
mahkemeleri ve vergi mahkemeleri ile belli uyuşmazlık ve davalar bakımından Danıştay dava daireleridir.
İstinaf mahkemesi, ilk derece mahkemesi önüne getirilmiş olan davanın maddi ve hukuki yönleri ile tekrar incelenerek,
ilk derece mahkemesi tarafından verilmiş kararı değiştirmek ve esas hakkında yeni bir karar vermekle görevli mahkemedir.
İdari Yargıda, bölge idare mahkemeleri istinaf mahkemesi niteliğindedir. (İYUK md. 49/3)
Temyiz mahkemesi, uyuşmazlıkları sadece hukuki bakımdan inceleyen ve hukuka aykırılık halinde verilmiş kararı
bozmakla yetinerek, meselenin esası hakkında karar verilmek üzere işi kararı veren mahkemeye gönderen mahkemedir. İdari
yargı düzeninde temyiz mahkemesi Danıştay’dır.
İstinaf mahkemesi ile temyiz mahkemesinin her ikisi de ikinci derece mahkemesi niteliğinde olmakla birlikte, aralarında
şöyle bir fark da bulunmaktadır: İstinaf mahkemeleri maddi ve hukuki yönleri itibariyle davayı yeniden incelerler. Temyiz
mahkemeleri ise, yapılmış olan yargılamayı inceler.
AYM, E.1991/1, K.1991/16, T.21.6.1991: “… temyiz mercii, dava konusu olan olayı değil, yargı kararının usul hükümlerine uygun biçimde verilip
verilmediğini, olaya uygulanan hukuk normlarının doğru ve yerinde olup olmadığını inceler. Yani, usul ve esas bakımından hukuka aykırılık görürse,
kararı bozar, davaya yeniden bakmaz.”

II. İdari yargı yerleri


1982 yılında çıkarılan 2575 sayılı Danıştay Kanunu ve 2576 sayılı Bölge idare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve
Vergi Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile idari yargı düzeni içinde yer alan mahkemelerin kuruluş ve
görevleri yeni baştan düzenlenmiştir. Yine aynı yıl çıkarılan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ile genel idari yargı
düzeni içindeki mahkemelerin yargılama ve uyuşmazlıkları çözümleme usulleri düzenlenmiştir. Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinin kuruluş görev ve yargılama usulleri ise, 4 Temmuz 1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
Kanunu ile düzenlenmiş bulunmaktadır.
Türk İdari Yargı Teşkilatı’nın bugünkü yapılanması şu şekildedir:
(1) Belirli illerde ilk derece idari mahkemeler olarak idare mahkemeleri ve vergi mahkemeleri bulunmaktadır. Her bir
idari mahkeme bir bölge idare mahkemesinin yetki alanı içindedir.
(2) Ülke idari yargı bölgelerine ayrılmıştır. Her bir bölgede bir bölge idare mahkemesi vardır. Bölge idare mahkemeleri,
bölgesindeki idare ve vergi mahkemelerinin belirli kararlarına karşı itiraz mercii olarak son inceleme merciidir.
(3) Danıştay belirli davalarda ilk derece yargı mercii; idare ve vergi mahkemelerinin belirli kararlarına karşı temyiz
mercii olarak son inceleme merciidir.

1. Danıştay
Danıştay 1868 yılında Fransa örneğine göre kurulmuştur. Bugünkü yapı ve görevleri 2575 sayılı Danıştay Kanunu ile
düzenlenmiştir.

11
Danıştay, Anayasa ile görevlendirilmiş Yüksek İdare Mahkemesi, danışma ve inceleme merciidir. (DK 1)

a. Karar organları
Danıştay Kanunu (= DK) uyarınca Danıştay’ın karar organları şunlardır:
• Daireler,
• Dava daireleri kurulları (İdari Dava Daireleri Kurulu ve Vergi Dava Daireleri Kurulu)
• İçtihatları Birleştirme Kurulu,
• Danıştay Genel Kurulu,
• İdari İşler Kurulu,
• Başkanlık Kurulu,
• Yüksek Disiplin Kurulu,
• Disiplin Kurulu.

a.1. Daireler
Danıştay, 12’si dava ve 1’i de idari olmak üzere 13 daireden oluşur (DK 13 I). Daireler 1’den 13’e kadar
numaralanmıştır. Danıştay’ın yargısal görevleri “dava daireleri”, idari görevleri ise “idari daire” olan birinci daire tarafından
yerine getirilir.
İlk derece mahkemesi olarak Danıştay’da açılan davaların ilk derece yargılaması ile idare ve vergi mahkemelerinin
temyize tabi kararlarının ikinci derecede temyiz incelemesi konusuna göre ilgili dava dairelerinde görülür ve çözümlenir. Her
dava dairesinin bakacağı işler Danıştay Kanunu ile düzenlenmiştir.
Dava daireleri de kendi aralarında “idari dava daireleri” ve “vergi dava daireleri” olmak üzere ikiye ayrılırlar. 8 tane
idari dava dairesi, 4 tane de vergi dava dairesi vardır.
Daireler bir şemayla gösterilirse:
Daireler

İdari daireler Dava daireleri


1 (DK 42)
İdari dava daireleri Vergi dava daireleri
2 (DK 26/A)
3 (DK 27)
4 (DK 28)
5 (DK 29)
6 (DK 30)
7 (DK 31)
8 (DK 32)
9 (DK 33)
10 (DK 34)
11 (DK 34/A)
12 (DK 34/B)
13 (DK 34/C)

Dairelerin görevleri DK ile belirlenmiştir. Ancak:


(1) İş yükü bakımından zorunluluk doğması durumunda, Başkanlık Kurulu, vergi dava dairelerinin birini idarî dava
dairesi olarak, idarî dava dairelerinin birini vergi dava dairesi olarak görevlendirebilir (DK 26 II).
(2) Dava dairelerinin işlerinde birbirine göre nispetsizlik görülürse, bir dairenin görevine giren işlerden bir bölümü,
dairelerin vergi ve idare uyuşmazlıklarına ilişkin görev ayrımı gözönünde bulundurularak Başkanlık Kurulu kararıyla diğer
dava dairelerine verilebilir (DK 37).
(3) İdari dairelerin işlerinde birbirine nazaran nispetsizlik görülürse, Başkanlık Kurulunun kararıyla bir dairenin
görevine giren işlerden bir bölümü diğer idari daireye verilebilir (DK 44).
Her daire bir başkan ve en az dört üyeden kurulur (DK 13 I). Dairelerdeki üye noksanlıkları, diğer dairelerden üye
alınmak suretiyle tamamlanır (DK 14 IV). Bu üyeler Başkanlık Kurulunun kararı ile önceden tespit edilir.
12
Dairenin görüşme sayısı beştir ve kararlar çoğunlukla verilir (DK 13 II). Ancak iki dava dairesinin birlikte karar
aldıkları hallerde toplanma ve görüşme yeter sayısı dokuzdur ve kararlar oy çokluğuyla verilir (DK Ek 1).
Daire başkanları, kendi üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca (DK 10 I) ve belirli bir dairenin başkanı olarak
seçilir (DK 14 I).
Üyeler, Başkanlık Kurulunun kararı ile dairelere ayrılırlar ve hizmetin icaplarına göre, daireleri aynı usulle
değiştirilebilir (DK 14 II). Danıştay dava dairelerinde görev yapacak üyelerin yükseköğrenimlerini, hukuk veya hukuk
bilgisine programlarında yer veren siyasal bilimler, idari bilimler, iktisat ve maliye alanlarında yapmış olmaları gereklidir (DK
14 III)
Dairelerde yeteri kadar tetkik hakimi (DK 13 III) ve bir yazı işleri müdürünün yönetimi altında bir kalem bulunur (DK
13 IV).
Her dairede, birinci sınıfa ayrılmış bir tetkik hakimi, memurların görevlerine devamlarını, yetişmelerini ve verimli bir
biçimde çalışmalarını, idare, dosya ve diğer yazı işleri ile tebligat işlerinin gecikmeden ve düzenli olarak yürütülmesini,
Danıştay Başkanının, daire başkanının vereceği diğer işleri yapmakla görevlendirilir. (DK 62 I).

a.2. Dava daireleri kurulları


İdari dava daireleri için “İdari Dava Daireleri Kurulu”; vergi dava daireleri içinse “Vergi Dava Daireleri Kurulu” vardır.
Dava daireleri kurulları, konusuna göre,
(1) İdare ve vergi mahkemelerinin verdiği ısrar kararlarını temyizen (DK 38 I (a) ve II (a))
(2) İlgili dava dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak verdiği kararları temyizen (DK 38 I (b) ve II (b)),
(3) İlgili dava dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak, yürütmenin durdurulması talepleri hakkında verdiği kararları
itirazen (İYUK 27 VI)
inceler.
İdari Dava Daireleri Kurulu, idari dava daireleri başkanları ile her idari dava dairesinin kendi üyeleri arasından, her
üyenin Kurulda görev yapacağı şekilde iki yıl için seçilecek üçer üyeden; Vergi Dava Daireleri Kurulu, vergi dava daireleri
başkanları ile her vergi dava dairesinin kendi üyeleri arasından her üyenin Kurulda görev yapacağı şekilde iki yıl için seçilecek
üçer üyeden oluşur. Kurula seçilmemiş üyeler varken seçilmiş üyeler yeniden seçilemez. Kurul üyelerinin izinli veya özürlü
olmaları hallerinde, yerlerine kurullara katılmak üzere her daireden aynı şekilde ikişer yedek üye seçilir. Üyelerin seçimleri
gizli oyla, takvim yılı başında yapılır. Kurul asıl veya yedek üyeliklerinde boşalma olması halinde yedi gün içinde yeni üyeler
belirlenir. (DK 17 I)
Dava daireleri kurullarına Danıştay Başkanı veya vekillerinden biri; bunların yokluğunda daire başkanlarından en
kıdemlisi başkanlık eder. (DK 17 II)
İdari ve vergi dava daireleri kurulları tüm üyelerinin katılımı ile toplanır. İdari ve vergi dava dairelerinin ilk derece
mahkemesi olarak verdikleri kararların temyiz veya itiraz yoluyla incelenmesinde, bu dairelerin başkan ve üyeleri kurul
toplantısına katılamazlar. Ancak iki dava dairesinin birlikte yapacakları toplantıda verilen kararların incelenmesinde, kurul bu
iki dava dairesinin dışındaki dava dairelerinin asıl ve yedek üyelerinin katılımıyla toplanır. (DK 17 III)
Bu toplantılarda hazır bulunanlar çift sayıda olursa en kıdemsiz üye kurula katılamaz. (DK 17 IV)
Bu kurullarda kararlar oyçokluğu ile verilir. (DK 17 V)
Her kurula yeteri kadar tetkik hakimi verilir. Ayrıca bir yazı işleri müdürlüğü bulunur. (DK 17 VI)

a.3. İçtihatları Birleştirme Kurulu


İçtihatları Birleştirme Kurulu, dava dairelerinin veya idari ve vergi dava daireleri genel kurullarının kendi kararları veya
ayrı ayrı verdikleri kararlar arasında aykırılık veya uyuşmazlık görüldüğü veyahut birleştirilmiş içtihatların değiştirilmesi
gerekli görüldüğü takdirde, içtihadın birleştirilmesi veya değiştirilmesi hakkında karar verir (DK 39).
İçtihatları Birleştirme Kurulu, Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, dava daireleri başkanları ve üyelerinden
kurulur (DK 18 I).
Toplanma ve görüşme yetersayısı en az otuzbirdir. Toplantıda hazır bulunanlar çift sayıda olursa en kıdemsiz üye kurula
katılmaz. (DK 18 II)
Esas hakkındaki kararlar, birinci toplantıda Kurul üye tamsayısının salt çoğunluğu ile, bu toplantıda karar yetersayısı
sağlanamaz ise ikinci toplantıda mevcudun salt çoğunluğu ile verilir. Kurulun diğer kararları oyçokluğu ile verilir (DK 18 III).

a.4. Danıştay Genel Kurulu

13
Danıştay Genel Kurulu (=DGK), Danıştay Kanunu ve diğer kanunlarla verilen seçim görevleri ile diğer görevleri yapar
ve Danıştay Kanunu’nda öngörülen Danıştay İçtüzüğü’nü (bkz. DK 63 ve R.G. 31.01.2002/24657) ve yönetmelikleri kabul
eder (DK 45).

a.5. İdari İşler Kurulu


DK 46 uyarınca İdari İşler Kurulu:
(1) İmtiyaz verilmesine ilişkin sözleşme ve şartlaşmaları inceler;
(2) Danıştay idari daire ve kurulları arasında çıkacak görev uyuşmazlıklarını çözümler (Dava daireleri arasında veya
dava daireleri ile idari daireler arasında çıkan görev uyuşmazlıkları Başkanlık Kurulu’nca karara bağlanır, karş. DK 52 (d));
(3) İdari dairelerden çıkan işlerden Danıştay Başkanının havale edeceği işleri inceler. (İdari dairelerin birinden çıkıp,
Danıştay Başkanı tarafından Danıştay İdari İşler Kuruluna havale edilmemiş olan işler ve verilen kararlar ilgili bakanlığın
görüşüne uygun olmadığı takdirde, bakanın isteği üzerine, Danıştay İdari İşler Kurulunda görüşülür.)
(4) Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatı hükümlerine göre ilgili dairece birinci derecede verilen men’i
muhakeme kararlarını kendiliğinden, lüzumu muhakeme kararlarını ise itiraz üzerine inceler ve karar bağlar. (Karş. 4483 s.
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun 16 I ve Geçici M. 1).
(5) Kanunlarda Danıştay İdari İşler Kurulu’nda görüşüleceği yazılı olan işleri görüşür.

b. Danıştay’ın görevleri
Danıştayın idari ve yargısal olmak üzere iki tür görevi vardır.
b.1. İdari görevler
Danıştay’ın yargılama işlevi ile ilgili olmayan görevleri idari niteliktedir. Danıştayın idari görevleri sebebiyle, Devletin
merkezdeki en yüksek “danışma ve inceleme” organıdır. Danıştayın idari görevleri Anayasa ve kanunlarda gösterilmiştir.
İdari işlere ilişkin idari uyuşmazlıklar ve görevler Birinci Daire ve İdari İşler Kurulunda görülür. (DK 41)
Danıştay’ın idari görevleri şu şekilde özetlenebilir:
(1) Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nca gönderilen kanun tasarıları hakkında düşünce/görüş bildirmek.
(2) Tüzük tasarılarını incelemek.
(3) Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerini incelemek.
(4) Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık tarafından gönderilen işler hakkında görüş bildirmek.
(5) İdari makamlar arasında görev ve yetkiden doğan ve Başbakanlıktan gönderilen uyuşmazlıkları çözümlemek.
(6) Kamulaştırma Kanunu’nun 30. maddesinden doğan, idareler arası mal devri uyuşmazlıklarını çözümlemek.
(7)  İdarei Umumiyei Vilayat Kanunu Muvakkatı gereğince doğrudan doğruya veya itiraz yoluyla Danıştay’a verilen
işleri görmek.
(8) Belediye Kanunu ile Danıştay’a verilip idari davaya konu olmayan işleri görmek.
(9) Derneklerin, kamu yararına çalışan derneklerden sayılması yolundaki kararları almak.
(10) Kamu görevlileri hakkında, ilgili bakan, Başbakan, TBMM Başkanı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri ve İçişleri
Bakanı tarafından soruşturma izni verilmesi veya verilmemesine ilişkin kararlara karşı yapılan itirazları incelemek.
(11) Yükseköğretim Kurulu ile Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri hakkında görevleri dolayısıyla ya
da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri ileri sürülen suçlara ilişkin olarak son soruşturma açılıp açılmamasını karara bağlar.
(12) Yükseköğretim Kurulu ile Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri hakkında 2. Dairece verilen lüzum-
u muhakeme (son soruşturmanın açılması) kararına itiraz ile men-i muhakeme kararlarını kendiliğinden incelemek.
(13) Üniversite öğretim elemanları ile idari personeli hakkında verilen lüzum-u muhakeme kararına ilgililerce yapılacak
itiraz ile men-i muhakeme kararlarını kendiliğinden incelemek.

b.2. Yargısal görevler


Danıştayın asıl görevleri yargısal nitelikli olanlardır. Anayasal bir yüksek mahkeme olan Danıştay yargısal görevleri
bakımından hem kanunla gösterilen belli davalarda ilk ve son derece mahkemesidir, hem de idari mahkemelerce (idare ve
vergi mahkemeleri) verilen ve kanunun başka bir idari yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme (temyiz)
mercidir. Danıştay’ın yargısal görevleri şu şekilde özetlenebilir:

14
 Belirli uyuşmazlıkları ilk derece mahkemesi olarak çözümlemek,
 İdare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinden verilen kararlara karşı yapılan temyiz istemlerini incelemek ve
karara bağlamak,
 İlk derece mahkemesi olarak çözümlediği davalarla ilgili kararlara karşı yapılan temyiz istemlerini incelemek ve
karara bağlamak,
 İdari yargı yerleri arasında çıkan görev ve yetki uyuşmazlıklarını çözümlemek,
 İçtihatların birleştirilmesine karar vermek.

b.2.1. İlk derece mahkemesi olarak


Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak görevleri şu şekilde özetlenebilir:
(1) Bakanlar Kurulu kararlarına karşı açılacak iptal ve tam yargı davaları.
(2) Başbakanlık ve bakanlık müsteşarları, müsteşar yardımcıları, genel müdürleri ve kurul başkanları; diğer kamu kurum
ve kuruluşlarının müsteşar, başkan ve genel müdürleriyle ilgili müşterek kararnamelere karşı açılacak iptal ve tam yargı
davaları.
(3) Bakanlıkların düzenleyici işlemleri ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca
çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlere karşı açılacak iptal ve tam yargı davaları.
(4) Danıştay idarî dairelerince veya İdarî İşler Kurulunca verilen kararlar üzerine uygulanan eylem ve işlemlere karşı
açılacak iptal ve tam yargı davaları.
(5) Birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren işler.
(6) Danıştay Yüksek Disiplin Kurulu kararlarına karşı açılacak iptal ve tam yargı davaları ile bu Kurulun görev alanı ile
ilgili Danıştay Başkanlığı işlemlerine karşı açılacak iptal davaları.
(7) Tahkim yolu öngörülmeyen kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan idarî davalar.
(8) Belediyeler ile il özel idarelerinin seçimle gelen organlarının organlık sıfatlarını kaybetmeleri hakkındaki istemleri
incelemek ve karara bağlamak.
(9) 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un 25. maddesi uyarınca alınan
yayından men ve Cumhurbaşkanının veya Hükümetin milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel sağlığın ve genel ahlâkın
gerekleriyle ilgili bildirilerinin yayınlanması kararlarına karşı açılacak iptal ve tam yargı davaları.
(10) Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu kararlarına karşı açılacak iptal ve tam yargı davaları.
(11) Rekabet Kurulu kararlarına karşı iptal ve tam yargı davaları.
(12) Maliye ve Bayındırlık ve İskan Bakanlıklarının, bina metrekare normal inşaat maliyet bedellerinin tespitine ilişkin
kararlarına karşı Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği’nin açacakları davalar.
(13) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu kararlarlarına karşı açılacak idari davalar.
(14) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulu Beşyüzbin Yeni Türk Lirasını aşan miktarlara ilişkin kararlarına karşı
açılacak idari davalar.

b.2.2. Temyiz mercii olarak


Danıştay’ın temyiz mercii olarak görevleri şunlardır:
(1) İdare mahkemeleri ile vergi mahkemelerince verilen nihai kararlara karşı temyiz başvurularını karara bağlamak.
(2) İlk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görülen davalarla ilgili nihai kararlara karşı temyiz başvurularını karara
bağlamak.

b.2.3. İtiraz mercii olarak


Danıştay dava dairelerince yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlara karşı yapılan itirazları karara
bağlamak konusunda yetkili ve görevlidir.

b.2.4. Görev ve yetki uyuşmazlıklarını çözüme bağlama


Danıştay, ayrı bölge idare mahkemesi yargı çevrelerindeki idare ve/veya vergi mahkemeleri arasındaki olumsuz görev
ve yetki uyuşmazlıklarını (görevsizlik veya yetkisizlik) çözüme bağlamak konusunda yetkili ve görevlidir.

15
b.2.5. Bağlantılı davalarda merci tayini

2. Bölge idare mahkemeleri


a. Genel olarak
Ülke idari yargı bölgelerine ayrılmıştır, her bir bölgede bir Bölge İdare Mahkemesi (= BİM) vardır.
BİM’ler, bölgelerin coğrafi durumları ve iş hacmi göz önünde tutularak Adalet Bakanlığı’nca kurulur ve yargı çevreleri
tespit olunur. Ancak, BİM’lerin kaldırılmasına veya yargı çevrelerinin değiştirilmesine Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca karar verilir. Kuruluş, yargı çevrelerinin tespiti ve değiştirilmesi ile kaldırmada,
İçişleri, Maliye ve Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nın görüşleri alınır.
BİM’ler görevlerine giren uyuşmazlıkların çözümünde, eğer özel kanunla başkaca bir yargılama usulü getirilmemişse,
İYUK’u uygular.
BİM’ler bir başkan ve iki üyeden oluşur, kurul halinde çalışır ve oy çokluğuyla karar alır.

b. Bölge idare mahkemelerinin görevleri


BİM’in görevleri şu şekilde özetlenebilir:
(1) Yargı çevresindeki idare ve vergi mahkemelerinde tek hakimle verilen nihai kararları itiraz üzerine inceleyip kesin
olarak hükme bağlamak.
(2) Yargı çevresindeki idare ve vergi mahkemeleri arasında çıkan görev ve yetki uyuşmazlıklarını kesin karara
bağlamak.
(3) İYUK 45 uyarınca İdare ve vergi mahkemelerinin bazı nihai kararlarına karşı başvuru yolu olarak itiraz yolunun
öngörüldüğü hallerde bunlara karşı yapılan itirazları kesin olarak karara bağlamak.
(4) İdare ve vergi mahkemelerince, yürütmenin durdurulması talepleri hakkında verilen kararları itiraz üzerine kesin
olarak karara bağlamak.
(5) 4483 s. Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 3. maddesinin (e), (f), (g) ve (h)
bendinde sayılanlar hariç olmak üzere, memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmesi veya
verilmemesine karşı yapılan itirazları kesin olarak karara bağlamak.

3. İdare mahkemeleri
a. Genel olarak
Belirli illerde ilk derece idari mahkemeler olarak idare mahkemeleri vardır. Her bir idare mahkemesi bir bölge idare
mahkemesinin yetki alanı içindedir.
İdare mahkemeleri de BİM’ler gibi, bölgelerin coğrafi durumları ve iş hacmi gözönünde tutularak Adalet Bakanlığı’nca
kurulur ve yargı çevreleri tespit olunur. İdare mahkemelerinin de, kaldırılmasına veya yargı çevrelerinin değiştirilmesine
Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca karar verilir. 9 Kuruluş, yargı çevrelerinin tespiti
ve değiştirilmesi ile kaldırmada da, İçişleri, Maliye Bakanlıkları ile Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nın görüşleri alınır.
İdare mahkemeleri görevlerine giren uyuşmazlıkların çözümünde, eğer özel kanunla başkaca bir yargılama usulü
getirilmemişse, İYUK’u uygular.
İdare mahkemesi, bir başkan ve yeteri kadar üyeden oluşur. .Ancak bir idare mahkemesinde en az iki üye bulunması
gereklidir, aksi halde kurul (heyet) oluşamaz.
İdare mahkemesi:
(1) BİMK 7’de öngörülen hallerde tek hakimle,
(2) Diğer hallerde kurul halinde karar alır.
Kurul, başkan ve iki üyeden oluşur; başkanın yokluğu halinde başkanlığa en kıdemli üye vekalet eder.
İdare mahkemesi kurul (heyet) olarak karar aldığı hallerde, oy çokluğuyla karar alır.

b. İdare mahkemelerinin görevleri


İdare mahkemeleri, idari yargı düzeni içindeki genel görevli mahkemelerdir.
İdare mahkemeleri:
(1) Vergi mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıklar  ile

9
BİMK 2 III.
16
(2) İlk derece mahkemesi olarak Danıştay’da çözümlenecek olan davalar 
dışındaki,
(1) iptal davalarını,
(2) tam yargı davalarını ve
(3) tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç olmak üzere, kamu
hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan idari sözleşmelerden doğan davaları
ilk derece mahkemesi olarak çözümler.
Ayrıca idare mahkemeleri diğer kanunlarla verilen işleri yaparlar.

4. Vergi mahkemeleri
a. Genel olarak
Belirli illerde ilk derece idari mahkemeler olarak vergi mahkemeleri vardır. Her bir vergi mahkemesi bir bölge idare
mahkemesinin yetki alanı içindedir.
Vergi mahkemeleri de, BİM’ler ve idare mahkemeleri gibi, bölgelerin coğrafi durumları ve iş hacmi gözönünde
tutularak Adalet Bakanlığı’nca kurulur ve yargı çevreleri tespit olunur. Vergi mahkemelerinin kaldırılmasına veya yargı
çevrelerinin değiştirilmesine, Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca karar verilir.
Kuruluş, yargı çevrelerinin tespiti ve değiştirilmesi ile kaldırmada da, İçişleri, Maliye Bakanlıkları ile Gümrük ve Tekel
Bakanlığının görüşleri alınır.
Vergi mahkemeleri görevlerine giren uyuşmazlıkların çözümünde, eğer özel kanunla başkaca bir yargılama usulü
getirilmemişse, İYUK’u uygular.
Vergi mahkemesi, bir başkan ve yeteri kadar üyeden oluşur. Ancak bir vergi mahkemesinde en az iki üye bulunması
gereklidir, aksi halde kurul (heyet) oluşamaz.
Vergi mahkemesi kurulu da, idare mahkemesinde olduğu gibi başkan ve iki üyeden oluşur; başkanın yokluğu halinde
başkanlığa en kıdemli üye vekalet eder.
Vergi mahkemesi kurul (heyet) olarak karar aldığı hallerde, oy çokluğuyla karar alır.

b. Vergi mahkemelerinin görevleri


Vergi mahkemeleri, idari yargı düzeni içindeki özel görevli mahkemelerdendir.
BİMK 6 uyarınca vergi mahkemeleri:
(1) Genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların
zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaları çözümler,
(2) Sayılan konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davaları
çözümler
(3) Diğer kanunlarla verilen işleri yapar.

§ 4. İdari davalar

I. İdari uyuşmazlıklar
1. Genel olarak
İdari bir davanın konusunu, genel olarak bir idari uyuşmazlık teşkil eder. Bu sebeple, idari uyuşmazlık kavramı, idari
davaların kapsam ve niteliğinin belirlenmesinde birinci derecede öneme sahiptir. Bununla birlikte, bütün idari uyuşmazlıkların
idari dava konusu yapılabilmesinin mümkün olabileceğini ya da tersine idari davaların tamamının konusunu bir idari
uyuşmazlığın oluşturduğunu söylemek her zaman olası değildir. Bu soruların cevabına geçmeden önce, “uyuşmazlık”, “hukuki
uyuşmazlık”, “yargısal uyuşmazlık” kavramlarının da tanım ve anlamlarının ortaya konulmasında fayda vardır.

2. İdari uyuşmazlıkların türleri ve özellikleri


Genel olarak, idari uyuşmazlıklar, idari işlem ve eylemlerden meydana gelen hukuki uyuşmazlıklar olarak
tanımlanabilir ve yargı yeri önüne götürüldüklerinde çoğunlukla idari dava uyuşmazlığına konu olurlar.
17
Bununla birlikte, idari uyuşmazlıklar, tarafları bakımından, çoğunlukla idare ile bireyler arasında ortaya çıkma eğilimi
taşımakta ise de, kamu tüzel kişiliği bulunsun bulunmasın idari kurum ve kuruluşlar arasında da çıkabilir. Bu türdeki
uyuşmazlıkların aynı kamu tüzel kişiliğinin organları arasında çıkması halinde, bunlar yargısal yollarla değil, idari makamlar
tarafından idari usullerle çözümlenir. Bu tür uyuşmazlıkların idari yolla çözümü konusunda Danıştay’a da idari görevler
verilmesi olasıdır. Aralarında uyuşmazlık çıkan idarelerin kamu tüzel kişiliğine sahip olmaları halinde, ilke olarak bu
uyuşmazlıkların yargısal yolla çözümlenmesi mümkün olmakla birlikte, bazen dava yoluyla çözümlenmesi arzu edilmediğinde,
bu tür uyuşmazlıkların çözümü Danıştay’a bir idari görev olarak, ya da dava formatı dışındaki bir yargısal uyuşmazlık olarak
verilebilmektedir.
İdare ile bireyler arasındaki idari uyuşmazlıklar, asıl olarak yargı yoluyla ve idari davalar aracılığı ile
çözümlenmektedir. Bununla birlikte, idari uyuşmazlıkların bir kısmının, yapılan müracaatlar üzerine idari makamlar tarafından
idari usullerle çözümlenmesi de mümkündür.

5. İdari uyuşmazlık ve idari dava kavramları


Hukuki uyuşmazlıkların yargı yetkisi kullanılmak suretiyle çözümü “dava” kavramının doğumuna yol açmıştır. İdare ile
bireyler arasındaki yargı yoluyla çözümlenecek idari uyuşmazlıkların genel ve olağan çözüm aracı idari davalardır.
Bununla birlikte, idari yargı yetkisinin kullanılmasına kaynaklık eden idari uyuşmazlıkların, özel hukuk kökenli hukuki
uyuşmazlıklardan ayrıldığı bazı önemli noktalar vardır.
Şöyle ki, hukuki uyuşmazlıkların konusunun bir hakka ilişkin en az iki taraf arasındaki çatışma durumları olduğu da
bilinmektedir. Görülüyor ki, “uyuşmazlık” kavramı “hak” kavramı üzerinden tanımlanmaktadır. Ancak idari uyuşmazlıkları
salt “hak” kavramı üzerinden tanımlamak çoğu zaman doğru sonuçlar vermeyebilir. İdari uyuşmazlıkların “hak ihlali” kavramı
üzerinden tanımlanması halinde, idari davaların davacısını, davalısını ve bu davaların esasını açıklamak güçlüğü doğmaktadır.
İdare ile bireyler arasında idari yargı yetkisinin kullanılması suretiyle çözümlenecek uyuşmazlıkların karekteristik
özelliklerinden birisi, “uyuşmazlık iddiasının” bireyler tarafından dile getirilmesi ve yargı yeri önüne taşınmasıdır. Bunun
sebebi, uyuşmazlığın kaynağının idarenin işlem veya eylem biçimindeki bir tasarrufu olmasıdır. İdarenin bir tasarrufunun idare
ile bireyler arasında idari uyuşmazlık yaratması için ise bu idari tasarrufun bireylerin özel hukuk alanındaki bir hakkını ihlal
etmesinin her durum ve koşulda gerekli olmamasıdır.
İdari davalarda, özellikle iptal davalarında, davacı iptal talebini işlemin yasayla kendisine tanınan subjektif bir hakkını
ihlal ettiği iddiasına dayandırabileceği gibi, işlemin objektif hukuk düzenine aykırılığı iddiasına da dayandırabilir. Bu sebeple,
davacının iptal davası açabilmesi için idari işlemle makul ve ciddi bir ilişkisi/ilgisi şartı aranmakla birlikte, davacının hukuka
aykırılık unsuru ile yakın veya uzak bir ilgisinin olması veya hukuka aykırılığın doğrudan onun hak ve menfaatine dokunması
şart değildir. Dolayısıyla davacı, iptal davasında, kamu yararına aykırılık, hizmet gereklerine aykırılık, yetkisizlik gibi hukuka
aykırılık unsurlarını açtığı iptal davasında “kullanabilme” imkanına sahiptir. İdari davalardan iptal davasında, davacının
“kişisel hak” ihlali şartı değil “menfaat ihlali” şartı aranmaktadır. Bu sebeple, kamu hukuku alanında bulunan uyuşmazlıkların
kökeninde çoğunlukla subjektif kişisel hakkın korunması değil, objektif hukuk düzenin korunması düşüncesi egemen
bulunmaktadır. Dolayısıyla, yargısal yolla çözümlenecek idari uyuşmazlıkların tanımında “hak ihlali” kavramı yetersiz
kalmaktadır.
Dikkat edilirse, uyuşmazlık kavramı, hak kavramına dayanmaktadır. Özel hukuk bakış açısıyla kişiler, idare tarafından
ihlal edilen hakları için yargıdan hukuki korunma talep etmektedirler. Uyuşmazlığın giderilmesi için yargıya başvuranın
başvurucu kimliğinin dayanağı onun hak sahipliği sıfatıdır. Halbuki, yargısal denetim eksenli bakış açısında başvuranın
başvurucu kimliği, onun idare ile arasındaki kamu hukuku temelli ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Başka bir deyişle, idari
yargıya başvuran kişiler, idarenin sunduğu kamu hizmetlerinin mevcut veya potansiyel yararlanıcısı olmalarından, idarenin
yürüttüğü kamusal görevler karşındaki objektif hukuki durumlardan, kamu hizmetlerinin finansmanını oluşturan vergi ve
benzeri kamusal gelirlerin ödeyicisi olmalarından, yani bir bakıma idare karşısındaki idare edilenler şeklindeki siyasal
konumlarından dolayı başvurucu kimliği kazanmaktadırlar. Bir bakıma bu kimlik, demokratik bir toplum yapısının gerektirdiği
bir zorunluluk biçiminde de ortaya çıkmaktadır.
Gerçekten, kişi, hak, hukuki ilişki, uyuşmazlık ve dava kavramları özel hukukun temellerini attığı ve geliştirdiği
kavramlardır. Kamu hukukunun birçok temel kavramı, özel hukuktaki kavramların kamu hukukunda başkalaştırılmış ve kamu
hukukunun doğasına uydurulmuş kavramlardır. Özel hukuk kavramları kamu hukukunun özellikleri ile bağdaştırılmaya
çalışılarak uygulanmaya çalışılmaktadır. Ancak bu uygulama, çeşitli güçlükler ve sorunlarlar içermektedir. Bu tespitten yola
çıkarak diyebiliriz ki, idari yargı denetiminin tanımlanması sözkonusu olduğunda, müessesenin kavramsal kökeni olan özel
hukuk bakış açısı uygulanarak kullanılan terminoloji ve buna bağlı sonuçlar ile, müessesenin içinde bulunduğu kamu hukuku
bakış açısı uygulanarak kullanılan terminoloji ve buna bağlanan sonuçlar zaman zaman farklı olabilmektedir. Hatta idare
hukukunun herhangi bir sorunlu alanında sözkonusu olan farklı çözümlerde dahi bunun izlerini görmek mümkündür. Örneğin,
iptal davalarında feragat edilip edilemeyeceğine ilişkin sorununa, özel hukuk bakış açısı ile her zaman “evet” denilebilmekte
iken, kamu hukuku bakış açısı uygulandığında “davanın görülmesinde ve karara bağlanmasında kamu yararı yararı var” ise
“hayır” cevabı verilebilmektedir.
Dolayısıyla genel olarak idare-idare veya idare-bireyler arasındaki ilişkilerdeki hukuki sorunları konu edinen idari
yargının özel hukuk bakış açısıyla tanımlanması ve kurgulanması sözkonusu olduğunda, sorunun taraflarının “kişi” ve “taraf”
olarak tanımlanması, sorunun çözümlenmesi gereken bir “hukuki uyuşmazlık” olarak adlandırılması, yargıya müracaatın ise
18
“dava” olarak nitelendirilmesi gerekmektedir. Halbuki, özel hukuktan amaç ve yöntem olarak ayrı özellikleri bulunan kamu
hukuku bakış açısından, sorunun taraflarının “kişi” ve “taraf” olarak aynı kavramlarla ifadesi yerine; sorunun idare tarafının
“idare” kimliği ile “kişi” olarak tanımlanması (başka bir deyişle kişi-kişi ilişkisi değil, idare-idare veya “idare-kişi” olarak
tanımlanması), sorunun çözümlenmesi gereken bir hukuki uyuşmazlık olarak değil, idarenin hukuka bağlılığını sağlamak için
yargısal denetimi olarak adlandırılması, yargıya müracaatın ise idare üzerinde idari yargı yetkisinin kullanılması olarak
nitelenmesi gerekmektedir.
Hemen belirtelim ki, bugünkü idari yargı sistemimize bu bakış açılarından her ikisi birden egemendir. Ancak, bu
egemenlikte, özel hukuk ve kamu kamu hukuku bakış açılarının en doğru dengesinde olduğunu veya gerçekten herbirin
egemen olması gereken alanlara egemen olduğunu söylemek zordur. Şöyle ki, bireylerin idari yargıya müracaatları özel
“hukuk bakış” açısıyla dava olarak tanımlanmakta, ancak bu davalardan iptal davasını açabilecekler için kriter “hak ihlali”
olarak değil “menfaat ihlali” olarak konulmak suretiyle kamu hukuku bakış açısı uygulanmaktadır. Bu noktada aslında bir
sorun yoktur. Ancak davacının “talepleri” özel hukukun dava kavramıyla bağdaşmayacak şekilde kısıtlanmakta ve mutlak bir
kamu hukuku bakış açısıyla “idari yargının idareye emir veremeyeği” ilkesi ile sınırlandırılmaktadır.

II. İdari davalar


Genel olarak, dava, bir kişinin, bir başkası tarafından sübjektif bir hakkı ihlal edilmesi veya tehlikeye sokulması veya
haksız talepte bulunulması halinde, mahkemeden hukuki korunma talep etmesidir. Kısaca dava, bir sübjektif hakkın
korunmasını bir mahkemeden istemektir. Her hak, içinde mahkemeler vasıtayla ileri sürülme ve korunma yetki ve hakkını da
barındırır.
Davacı mahkemeden hukuki korunma isteyen kişidir; davalı ise sübjektif hakkı ihlal eden veya tehlikeye sokan veya
davacıdan haksız talepte bulunan kişidir. Bir mahkeme, iki taraf arasındaki uyuşmazlığa (=davaya) kural olarak ancak
davacının talepte bulunması yani dava açması üzerine el koyar ve uyuşmazlığı vereceği hüküm ile çözümler. Davacının talebi
olmadan mahkeme re’sen (=kendiliğinden) bir davaya bakamaz. Başka bir deyişle, uyuşmazlık ve dava kavramı, genel olarak
bir hakkın olup olmadığı, bunu ihlal eden ve sübjektif hukuki durumda değişiklik meydana getiren bir olay bulunup
bulunmadığı hususunda hak sahipleri arasındaki görüş farkını ve zıt talepleri ifade eder. Talep ve dava hakkı, sübjektif hakkın
bir unsurudur. Talep hakkı ve dava sözkonusu olduğunda, sübjektif bir hakkın ihlal edildiği iddiası ve bunun tazmin ve telafisi
talebi gündeme gelir. Böylelikle Devletin yargı fonksiyonu, uyuşmazlık konusu durumla ilgili olarak, haklıyı, hakkın
kapsamını ve içeriğini, uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kuralının gösterilmesi amacıyla harekete geçirilir. Ancak, zamanla
uyuşmazlık ve dava kavramına daha geniş bir anlam vermek gerekli olmuştur. Şöyle ki; sübjektif haklar alanında bir ihlal ve
buna yönelik bir talep olmasa dahi, hukuk kurallarına aykırı bir durumun mevcudiyeti iddiası da hukuki bir uyuşmazlık
sayılmış ve yargı fonksiyonunun harekete geçirilmesi ve dava açılması için yeterli görülmüştür. 10
İdari yargıda da “dava”, bir kişinin bir başkasına karşı idari mahkemelerden hukuksal korunma istemesi üzerine
başlatılan yargılama sürecini ifade eder.
İdari uyuşmazlıklar ve bunlardan çıkan idari davalar, yapı ve nitelik bakımından özel hukuk davalarından farklıdır. Özel
hukuk davaları temelde ihlal edilen sübjektif hakların korunmasına ve ihlalin giderilmesine yönelik davalardır. Halbuki, idari
uyuşmazlık ve idari dava kavramları, hukuk devleti ve yargısal denetim ilkelerinin sonucu olarak doğmuştur.
Genel olarak, idari davaya konu olabilecek uyuşmazlıklar, idarenin bir işleminin (irade beyanının) hukuki sonuçlarının
hukuka aykırı olduğu veya hak ihlaline yol açtığı iddialarından doğabileceği gibi, idarenin bir eyleminin hak ihlaline sebep
olduğu iddiasından da doğabilir. Ancak Türk Hukuku bakımından dava serbestisi kabul edilmemiş, bunun yerine idari davalar
için belirli türler kabul edilmiştir.
İdare’nin idare hukuku kapsamındaki faaliyetlerinden doğan uyuşmazlıklar dolayısıyla açılan davalara, genel olarak
“idari dava” denilmektedir. İdari uyuşmazlıkların kökenleri muhtelif ve birbirinden farklı olduğu için bunlardan çıkan
uyuşmazlıklar da hukuki nitelikleri ve yapıları bakımından farklıdır. Buna karşılık idari davaların çeşitli türleri mevcuttur.
İdari dava türleri arasında nitelik, konu ve bu davalarla elde edilmek istenen sonuçlar bakımından farklıklar vardır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırları” kenar başlıklı 2.
maddesi üç tür idari davadan bahsetmektedir.
a. İptal davaları
b. Tam yargı davaları
c. İdari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar. (Bu davaya, yerinde bir terim
olmasa da, akılda tutmak için “idari sözleşme uyuşmazlığı davası” denilebilir.)
Diğer taraftan, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun muhtelif maddelerinde “vergi davası” deyimi de kullanılmaktadır.
(Örneğin İYUK 3 II (e), 17 I, 27 III ve 28 VI)
Bu dört dava, farklı kıstaslardan hareket edilerek adlandırılmıştır:
 İptal davasına adını veren, davacının talebidir: İlgili idari işlemin iptali. Yargılamanın konusu ise, ilgili idari işlemin
hukuka uygun olup olmadığıdır.

10
Onar, C.III, s.1762
19
 Tam yargı davasına adını veren, davacının talep ettiği giderimin verilip verilmemesi gerektiği tespit edilirken,
kusuru belirleyebilmek için yargılamanın mantıksal bir gereği olarak davacının mal varlığında doğan azalmayı yaratan
idari işlem veya eylemin hukuka uygun olup olmadığının da incelenmesidir. Davacının talebi ise, malvarlığındaki
azalmanın giderilmesidir.
 İdari sözleşme uyuşmazlığı davası, uyuşmazlığın kaynağı olan sözleşmeden hareket ederek tanımlanmıştır.
 Vergi uyuşmazlığı da, uyuşmazlığın türü (= vergi uyuşmazlığı) esas alınarak adlandırılmıştır.
Vergi uyuşmazlıklarından kaynaklanan davaların, iptal davası ve tam yargı davasından farklı olarak ayrı idari dava türü
olduğu ileri sürülmekte ve vergi davalarının iptal ve tam yargı davaları ile benzeşse ve anılan bu davalardaki talepleri içerse de
yasal ve teknik nedenlerden dolayı ayrı bir dava türü olarak ele alınması gerektiği belirtilmektedir. Buna karşılık vergi
uyuşmazlıklarından kaynaklanan davaların salt iptal davası veya salt tam yargı davası niteliğinde olduğu da ileri sürülmektedir.
Ancak, vergi uyuşmazlıkları da uyuşmazlığın türüne ve elde edilmek istenen sonuca göre, ya bir iptal davasına ya da bir tam
yargı davasına konu olur. İdari Yargılama Usulü Kanunu, idari dava türlerini belirlediği 2. maddesinde vergi
uyuşmazlıklarından kaynaklanan davaları üçüncü bir idari dava türü olarak kabul etmiş değildir. Bu durumda bu
uyuşmazlıkların idari yargı yerleri önüne ya iptal davası ya da tam yargı davası biçiminde götürülmesi gerekir. Vergi
uyuşmazlıkları, hiç şüphesiz idari işlem niteliğindeki vergisel işlemlerden (tarh, tahakkuk vb.) kaynaklanmaktadır. Gerçekten
İYUK’ta da “vergi davası” deyimi bir idari dava türü olarak değil, vergi mahkemelerinde görülen vergisel nitelikteki
işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar kategorisini ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır.
Vergi davası bir kenara bırakılırsa, doktrin ve içtihadın genel kanısı bugün için Türk İdari Yargılama Hukukunda iptal
davası, tam yargı davası ve idari sözleşme uyuşmazlığı davası dışında bir dava türünün yasal olarak kabul edilmediği ve
başkaca bir dava türünün içtihat yoluyla kabul edilemeyeceğidir.
“İdari sözleşme uyuşmazlığı davası”, İYUK 2 I (c)’de “kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü
idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.” şeklinde farklı bir dava türü olarak
düzenlenmiştir. Bu tür idari davaların konusu, idari sözleşmelerin yapılmasından sonraki uygulama aşamasında sözleşmenin
tarafları arasında çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesidir. Bu tür uyuşmazlıklarda, idare ile akit karşı tarafın iradelerinin ürünü
olan idari sözleşmenin hükümleri yargılanır ve bu uyuşmazlıkların yargılanması kendine özgü bir nitelik gösterir. Bununla
birlikte, “idari sözleşmeden ayrılabilir nitelik taşıyan” idari işlemlerin yargısal denetimi iptal davasına konu olmaktadır.
İdari sözleşme uyuşmazlığı davalarındaki bazı sıradışı haller bir kenara bırakılırsa, idari yargıdaki davalar, bir idari
işlemin iptali için ve/veya malvarlığında doğan azalmanın giderimi talepleriyle açılır. Bu nedenle, kabul edilen teknik adlarıyla
“iptal davası” ile “tam yargı davası” idari yargıdaki davaların temel iki formunu oluşturur.

III. İptal davası


1. İptal davasının amacı
İptal davaları, yetki tecavüzünden dolayı hiyerarşik amire (=üst) başvurma ve üstün ve en son basamakta hükümdarın bu
tür yetki tecavüzü şikâyetlerini hiyerarşi kudretine dayanarak yaptığı denetimin, Hukuk Devleti sistemi içinde yargısal bir
denetim nitelik ve şekli almasının sonucunda ortaya çıkmıştır.11
İptal davasının amacı, idari işlemin hukuka uygun olup olmadığının tespitidir.
İptal davasının amacı idari işlemin hukuka uygun olup olmadığının tespiti olduğundan, iptal davası hukuk düzenini
korumaya da yönelen (yani hukuka aykırı işlemin hukuk düzeninden temizlenmesi) bir davadır ve bu nedenle objektif nitelik
taşır.
AYM. E.1976/1, K.1976/28. T. 25.5.1976: “İdari yargı denetiminin gayesi; idarenin, kanunların verdiği yetkiyi aşması veya kötüye kullanması,ya da
hukuka ve mevzuata aykırı işlem veya eylemleri tesis etmesi durumlarında; bu eylem ve işlemleri yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden iptal
etmek suretiyle idareyi hukuk alanı içinde kalmaya zorlamaktır.”

İptal davası, idarenin tek taraflı irade açıklamasıyla hukuk düzeninde etki ve sonuçlar doğurması biçiminde ortaya çıkan
idari işlemlere karşı açılmakta olup; bu davada, dava konusu yapılan idari işlemlerin hukuka aykırılıkları iddiasıyla iptali talep
edilmektedir. İdari yargı yerince bir işlemin iptaline hükmedilmesinin neticesi, o işlemin hukuk düzenindeki bütün hukuki etki
ve sonuçlarının silinmesidir. İptal kararının bu tür etki ve sonuçları da göstermektedir ki, iptal davası ile korunan objektif
hukuk düzenidir.
AYM, E.1991/1, K.1991/16, T.21.6.1991: “İdari yargıda ağırlıklı bir yeri bulunan iptal davaları, işlemlerin hukuka uyguluğunu sağlama amacının
yoludur, İdari yargı, işlemlerin yargısal denetimini yapar. Bu işleviyle İdarenin hukuk alanındaki aykırılıklarını saptar, önler ve giderir. Böylece
İdareyi hukuk sanırları içende tutarak aynı zamanda hem devletin, hem de kişilerin zararlarını önler, iptal davalarının hızla incelenip sonuçlanması
“istikrar” ve “güvenilirlik” ilkelerinin de gereğidir.”

2. İptal davasında davacının talebi


İptal davasında davacının olmazsa olmaz talebi “idari işlemin iptali” dir.
İptal talebi yanında davacı idari işlemin uygulanmasını engelleyecek olan “yürütmenin durdurulması kararı” nın
verilmesini de talep edebilir. Bu talebe kısaca “yürütmenin durdurulması talebi” denir.

11
Onar, C.III, s.1770
20
3. İptal davasının nitelikleri
İptal davası iki niteliklidir: Sübjektif ve objektif.
Sübjektiflik, iptal davasının, davacının menfaatini etkileyen işlemin hukuka aykırılığının belirlenerek iptal edilmesine
yönelmesidir.
Objektiflik, iptal davasının, hukuka aykırı işlemlerin ayıklanması suretiyle hukuk düzeninin temizlenmesine
yönelmesidir.
Objektiflik niteliğinin doğurduğu sonuçlar şunlardır:
a) Re’sen araştırma gereği: Hakimin/mahkemenin dava açıldıktan sonra tüm incelemeleri görevi gereği kendiliğinden
yapması.
b) Davacının davayı geri alma imkanının kısıtlanması: Hukuka aykırı işlem hukuk düzenine de zarar vereceğinden,
davacının davasını geri alması olanağı kısıtlıdır.

4. İptal davasının konusu


İptal davasının konusu idari işlemdir.
İptal davası, sadece idari işlemlere karşı (ve idari işlemin iptal edilmesi talebiyle) açılır.
Karş İYUK 2 I (a): “İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı
olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları”
Bir işlemin iptal davasına konu edilebilmesi için bazı özelliklere sahip olması gerekir. (Karş. İYUK 14 III (d): “İdari
davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı”).
a.  İşlemin varlığı
a.1. Öncelikle iptal davası açabilmek için ortada bir işlem bulunmalıdır. Dolayısıyla idarenin eylemleri iptal davasına
konu olmazlar.
a.2. İdari işlemin dava tarihinde mevcut olması gereklidir. Gelecekte yapılacak idari işlemler ile yürürlükten kalkmış
idari işlemlere karşı iptal davası açılamaz.
a.3. Ortada davaya konu olabilecek bir idari işlem yoksa ilgililerin önce idareye başvurarak sarih veya zımni bir işlem
elde etmeleri gerekir.
İYUK 10 I: “İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler.”
Danıştay’a göre, bir zararın tazmini için idareye yapılan başvuruların açık veya zımni reddi işlemleri de iptal davasına
konu olabilmektedir. Buna karşılık Danıştay’a göre, idarenin yargı kararları yerine getirilmekten kaçınması veya gecikmesini
idari işlem olmadığından iptal davasına konu yapılamaz.

b. İşlemin tek taraflı bir irade açıklaması olması


İptal davasına ancak idarenin tek taraflı irade açıklaması olan idari işlemler konu olur.
İdarenin sözleşmeleri iptal davasına konu olmazlar. Ancak Danıştay idari sözleşmelerin iptali istemiyle açılan davalara
bakmaktadır.
Diğer taraftan, idarenin idari veya özel hukuk sözleşmesinden ayrılabilen tek taraflı işlemlerinin iptal davasına konu
yapılabileceği de kabul edilmektedir. Örneğin, idari sözleşmenin kuruluşu aşamasına tekaddüm eden idari işlemler iptal
davasına konu olur.

c. İşlemin “idari işlem” olması


Uyuşmazlık Mahkemesi’nin de belirttiği üzere, “Bir işlem veya kararın idari işlem sayılabilmesi için ,o tasarruf veya
kararın bir kamu kurumunca veya idare teşkilatı içinde yer alan bir idari makam tarafından verilmiş olması ve idarenin, idare
hukuku alanında gördüğü idari faaliyetlerle ilgili bulunması gerekir.”
Görülüyor ki, bir işlemin idari işlem sayılabilmesi için hem “organik” ve hem de “maddi” kritere göre “idari” nitelikte
olması gerekmektedir.
c.1.  Organik kriter’e göre, bir işlemin idari işlem sayılabilmesi için, o işlemin idare organ ve makamları veya idare
adına hareket eden kişiler tarafından yapılması gerekir. Dolayısıyla, kural olarak, özel kişiler veya Yasama ve Yargı organları
tarafından tesis edilen işlemlere karşı idari yargıda iptal davası açılamaz.
c.2. Maddi kriter’e göre, bir işlemin idari işlem sayılması için, kamu hukuku ilişkisi içinde (kamu gücü kullanımı, tek
taraflı irade açıklaması) ve “idare işlevine” yönelik olarak yapılmış olması gerekmektedir. Örneğin idarenin tapu siciline
21
tescil isteminin reddi yönündeki kamu kudretine dayanan tek taraflı işlemi veya tapu kaydına haciz şerhi konulması yönündeki
işlemi iptal davasına konu olabilmektedir.
İdari organ ve makamların tesis ettiği her tek taraflı işlem idare işlevine ilişkin değildir. Dolayısıyla, idarenin idare
işlevine girmeyen işlemleri idari işlem sayılmayacağından iptal davasına konu yapılamaz.
c.2.1. İdarenin yargılama işlevine yönelik işlemleri maddi bakımdan idari işlem değildir. Örneğin Adalet Bakanlığı’nın
bir avukat hakkında kovuşturma yapılması yolundaki işlemi idari işlem olsa da idare işlevine yönelik değildir
c.2.2. İdarenin özel hukuk alanındaki işlemlerine karşı da iptal davası açılamaz. Örneğin idarenin özel hukuka tabi bir
alacağı talep etmek için gönderdiği ihtarname, idari işlem kimliğinde olmadığından iptal davasına konu olmaz.
c.3. Ancak Yasama ve Yargı organlarının maddi kritere göre idare işlevine ilişkin işlemlerine karşı da iptal davası
açılabileceği kabul edilmektedir.

d. İdari işlemin “kesin, yürütülmesi zorunlu ve icrai” olması


İdari işlemlerin kesinlik ve icrailik özellikleri, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda “kesin ve yürütülmesi zorunlu idari
işlem” olarak ikisi birarada ifade edilmektedir. Danıştay’a göre, ise “kesin ve yürütülmesi zorunlu işlem”, “hukuk düzeninde
bir sonuç doğuran başka bir makamın onayına ihtiyaç göstermeyen ve ilgilisinin hukukunda değişiklik meydana getiren
işlem”12 veya “hukuk düzeninde varlık kazanabilmesi için gerekli prosedürün son aşamasını geçirmiş, başka bir makamın
onayına ihtiyaç göstermeksizin hukuk düzeninde değişiklikler meydana getiren, diğer bir ifadeyle, idare edilenlerin hukukunu
herhangi bir şekilde etkileyen” 13 işlemlerdir

d.1. Kesinlik
“Kesinlik”, idari işlemin uygulama ve/veya hukuksal sonuç doğurması için başkaca bir makamın onayının gerekmemesi
anlamını taşır. Bir idari işlemin kesinleşmesi için yasal olarak zorunlu bir başvuru yolu düzenlenmiş ise, iptal davası açılmadan
önce idari işlemin kesinleşmesi için yasayla öngörülen idari makama başvurmak gerekir. Zorunlu başvuru yolları tüketilmemiş
işlemler de icrai değildir.
İdari işlemi kesinleştiren ve idari dava açmadan önce tüketilmesi gereken idari başvuru yolları ancak kanunla
düzenlenebilir.
Hak arama hürriyetini sınırladığından dolayı KHK ile zorunlu idari başvuru yapılması yönünde düzenleme yapılamaz.
Keza, kanunla değil de yönetmelikte düzenlenen idari başvuru yolunun da ava açmadan önce tüketilmesi zorunululuğu
yoktur.

d.2. Yürütülmesi zorunlu olma


“Yürütülmesi zorunlu olma”, idari işlemin ve doğurduğu hukuksal sonucun gereğinin idare tarafından yapılmasının
zorunlu olmasını ifade eder.

d.3. İcrailik
“İcrailik”, idari işlemin ilgisinin hukuksal konumunda değişiklik yapılmış olmasını ifade eder. Bu, genel düzenleyici bir
işlem söz konusuysa ilgilinin hukuksal durumunda değişiklik yapacak bir bireysel işlemin yapılacak veya yapılmayacak olması
anlamını; bir bireysel işlem sözkonusu ise hukuksal durumda değişiklik yapıldığı veya değişiklik yapılmasının reddedildiği
anlamını taşır.
İcrai nitelikte olmayan, başka bir deyişle kişilerin hukuki durumlarında etki ve sonuç doğurmayan işlemlere karşı iptal
davası açılamaz. Genel ve objektif düzenlemeler içermeyen, sadece bir yasal düzenlemenin açıklanmasını içeren tebliğler icrai
nitelikte değildir.
Yalnız beyan edici ve direktif verici nitelikteki karar, bilgi veren yazılar, görüşler, proje teklifleri, dilekler ve
temenniler, bir icrai kararın alınmasına tekaddüm eden hazırlık işlemleri (incelemeler, mütalaalar, istişareler ve raporlar) icrai
değildir, iptal davasına konu olmazlar.
Bir kamusal alacağın ödenmesini sağlamak amacıyla gönderilen yazılar icrai işlem değildir. (Bkz. D7D, E.94/1929-
K.1571, T.12.4.1995, DD.91, s.765-768)
Fiili bir durumu tespit eden tutanaklar da iptal davasına konu olmazlar.
Bir idari işlemin uygulamasına yönelik kararlar ve işlemler icrai nitelikte idari işlem değildir ve iptal davasına konu
olmazlar. İdarenin kendi iç işleyişi ile ilgili içdüzen işlemleri de icrai değildir.
12
D6D, E.1997/4788, K.1998/5520, T.17/11/1998, DD.99, s.272-274
13
D11D, E.1996/1175, K.1996/2221, T.28.5.1996, DD.92, s.844-846
22
D6D, E.1995/3104, K.1996/610, T.6.2.1996, DD.92,s.504-505: “Bu durumda idarenin iç işleyişiyle ilgili olan tahakkuk fişine karşı açılan davanın,
esasının incelenme olanağı bulunmaması nedeniyle reddine karar verilesi gerektiğinden, mahkemenin davanın reddine ilişkin kararında sonucu
itibariyle isabetsizlik görülmemiştir.”

5. İptal davasının davacısı


a. Genel olarak
Bir idari işleme karşı iptal davası açabilmek için, davacının “davada taraf ehliyeti” ve “dava açma ehliyeti”nin varlığı
gerekli olduğu gibi, “menfaat ihlali” koşulunun bulunması da gerekmektedir.
İdarî işlemlere karşı iptal davasını menfaatleri ihlâl edilenler açabilir.
İYUK 2 I (a) uyarınca iptal davaları “menfaatleri ihlâl edilenler tarafından” açılabilir. Menfaat ihlali, idari işlemin
ilgilinin hukuksal konumunu etkilemesi veya işlemin iptal edilmesi halinde hukuksal konumunun daha pozitif hale gelecek
olması anlamına gelir. Uygulamada, idari işlemle arasında ciddi ve akla uygun bir bağı olanlar menfaat sahibi olarak kabul
edilmektedir.
“Menfaat ihlali,hak ihlali anlamında değildir, ciddi ve akla uygun ilişki anlamındadır.” 14 “İhlal edilen menfaatin her
halde maddi ve ekonomik olması şart değildir.” 15 Ancak “Vatandaşların da her idari işlem aleyhine salt vatandaş olma
sıfatıyla iptal davası açabilme hakkı yoktur.” 16
Menfaat ihlali bakımından da üç koşul aranır:
(1) Kişisel menfaat: İşlemin ilgilinin kişisel konumunu etkilemiş veya iptal kararının ilgilinin kişisel konumunu
etkileyecek olması
(2) Güncel (aktüel) menfaat: Menfaatin dava açılırken ve dava karara bağlanırken bulunması
(3) Meşru menfaat: Menfaatin hukuken koruma görmeye layık bir hukuksal konuma ilişkin olması (Örn. hukuka aykırı
bir durumun korunmasında meşru menfaat yoktur. Dikkat: İdari işlemin geri alınmasında veya kaldırılmasında, “ilgilinin
güveninin korunması” ve “hukuksal güvenlik” faktörleri devreye girer ve sorun artık “menfaat ihlali”ne değil, “işlemin hukuka
uygunluğu”na ilişkindir.)
İptal davaları, hukuk düzeninin korumasını amaçlayan objektif nitelikli davalardır. Dolayısıyla bu davaları açacak
kişiler belirlenmesinde “hak ihlali” koşulunun yerine “menfaat ihlali” koşulu aranmaktadır.
Nitekim Anayasa Mahkemesi de, idari işlemlere karşı iptal davası açabilmek için, idare hukukunun genel esaslarına
aykırı biçimde idari işlemin davacının “kişisel hakkını ihlal” etmiş olması koşulu getirilmesinin hak arama özgürlüğünü ve
birçok işleme karşı dava yolu kapatılması sonucu doğuracağını, bunun ise hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacağı
görüşündedir.
Menfaat ihlali kavramı hak ihlali kavramından daha geniştir. Bir kişinin hakkının ihlal edildiği her durumda menfaati
ihlal edilmiş olur, ancak bunun tam tersi geçerli değildir.

b. İptal davası açma ehliyeti bakımından derneklerde menfaat ihlali


Dernekler, tüzüklerinde belirtilen kuruluş amaçlarıyla ilgili konularda tesis edilen işlemlere karşı, menfaatlerini ihlal
koşuluyla iptal davası açabilirler.

c. İptal davası açma ehliyeti bakımından meslek teşekküllerinde menfaat ihlali


Meslek Teşekkülleri, hem kendi tüzel kişiliklerini ilgilendiren, hem de meslek mensuplarının mesleki faaliyetleri ile
ilgili işlemlere karşı iptal davası açabilmektedirler.
DİDDGK, E.1996/770, K.1998/394, T.23.10.1998, DD.99, s.63. Yeminli Mali Müşavirler Odasının, üyelerinden Ticaret Odasınca munzam aidat
alınmasına ilişkin işleme karşı, mensuplarının mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak ve mesleğin genel menfaatlere uygun gelişmesini sağlamak için
açtığı davada, dava açma ehliyetinin bulunduğu hk.

d. Sendikaların üyeleri adına dava açma ehliyeti

26.5.2001 tarih ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendika Kanunu 19 II: “Sendika ve konfederasyonlar kuruluş amaçları
doğrultusunda aşağıdaki faaliyetlerde bulunabilirler: … (f) Üyelerin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ortak hak ve
menfaatlerinin izlenmesinde veya hukukî yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını, her düzeyde
ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek, dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf
olmak.”

14
Dİ.DDGK.,E.1990/670,K.1990/101. T. 2.21990
15
DİDDGK. E.1987/47,K.1988/3.T.21.1.1987
16
DİDDGK,E.1982/350, K.1982/449 T. 24.12.1982
23
D5D, E.2002/3906, K. 2003/985, T.25/03/2003, DKD.3: “4688 sayılı Yasa'nın 19/2-f. maddesinde; sendikaların, idare ile ilgili doğacak
ihtilaflarında üyelerini yargı organları önünde temsil etme veya ettirme, dava açma ve açılan davalarda taraf olma durumlarının, "hukuki yardım
gerekliliğinin ortaya çıktığı haller" olarak kabul edilmiş olması ve bu gerekliliğin ortaya çıkması durumunda sendikaların, üyeleri adına dava
açabileceklerinin açıkça hükme bağlanmış olması karşısında, Mahkeme'nin aksi yöndeki yorumuna katılmaya hukuken olanak bulunmamaktadır.”

6. İptal davasının davalısı


Davalı, idari işlemi yapan idari makamdır.
İptal davasının davalısı olmak için, kamu tüzel kişiliği gerekmez; idari işlem yapma yetkisine sahip olmak yeterlidir.
(Örn. İstanbul Üniversitesi veya İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü değil, İÜ Hukuk Fakültesi Dekanlığı)
Davalı taraf bakımından kullanılan bir başka terim ise “husumet” tir. İptal davasında davalı taraf idaredir = İptal
davasında husumet idareye yöneltilir.

7. İptal davasının dayandığı esas


İptal davasının dayandığı esas “dava konusu işlemin hukuka aykırı olması”dır.
İdari işlemin hukuka aykırılığı yetki, şekil-usul, sebep, konu ve amaç unsurlarında olabilir. Karş. İYUK 2 I (a) (Dikkat:
Tek başına amaç sakatlığı olmaz! Olsa da diğer unsurlar hukuka uygunsa, idari işlem hukuka aykırı olmaz.)
İptal davalarında, idari işlemler, bu işlemlerin icraya yönelik muamele ve eylemlerinden tamamen ayrı ve bağımsız
olarak incelenir ve yalnız idari işlemin hukuka uygun olup olmadığı yargılanır. 17
Bir idari işlemin hukuka aykırılığı incelemesi, o işlemin tesis edildiği tarih dikkate alınarak yapılır.
İdari yargı yeri, önüne gelen işlemin hukuka uygun olup olmadığını denetleyecek ve hukuka aykırı ise iptal edecektir.
Bir idari işlemin iptal edilebilmesi için hukuka aykırı olması gerekir.
Dava konusu bir idari işlemin sebep unsurunu bir başka idari işlem oluşturuyor ise, sebep idari işlemin hukuka
uygunluğunun yargılanması, ancak sebep idari işlem genel düzenleyici işlem niteliğinde değilse ve davacının bu işleme karşı
dava açma olanağı bulunmamışsa mümkündür.
İptal davasına konu idari işlemin sebep unsurunun adli yargının görev alanına giren bir husus olması bu işlemin idari
yargıda denetlenmesine de bir engel teşkil etmez.
İptal davalarında idari işlemlerin hukuka aykırılıklarının yaptırımı “iptal” ise de, bazı hallerde idari işlemin usul-şekil
unsuru bakımından hukuka aykırılığı iptal sebebi teşkil etmez. Şöyle ki, usul ve şekil kuralları idareye karşı bireyleri veya
idarecilere karşı idareyi koruyucu nitelikte ise, bu tür kurallara aykırılık halinde, işlemin sonucunun bu aykırılıktan
etkilenmesi olasılığı bulunduğundan, iptal yaptırımı uygulanırken; ihlal edilen usul-şekil kuralına uyulmuş olmasının işlemin
içeriğini etkilemeyeceği hallerde, iptal yaptırımı uygulanmaz Örneğin kamu görevlilerine savunma hakkı tanınmadan disiplin
cezası uygulanmasındaki hukuka aykırılık birinci duruma, doçentlik sınavının kollokyum aşamasında jüri üyelerinin akademik
giysilerini giymemiş olmaları ve sınavın normal süreden daha fazla sürmesindeki hukuka aykırılık 18 ikinci duruma örnektir.

8. Yürütmenin durdurulması talebi


Danıştay’da veya idari mahkemelerde dava açılması, dava edilen idari işlemin yürütülmesini durdurmaz. Dolayısıyla,
işlem hukuka aykırı ve bu nedenle dava sonucunda iptal edilecek olsa da dava sırasında uygulanacaktır.
Davacı, Danıştay veya idari mahkemeler önündeki davalarda yürütmenin durdurulması talebinde bulunabilir.
Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, İYUK 27 III’de yer alan istisnalar dışında,
tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün
tahsil işlemlerini durdurur.
Danıştay ve idari mahkemeler,
a) idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve
b) idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması
şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.
Yürütmenin durdurulması kararları teminat karşılığında verilir; ancak, durumun gereklerine göre teminat aranmayabilir.
İdareden ve adli yardımdan faydalanan kimselerden teminat alınmaz.
Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlara karşı;
a) Danıştay dava dairelerince verilmişse konusuna göre İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarına,
b) idare ve vergi mahkemeleri ile tek hakim tarafından verilen kararlara karşı bölge idare mahkemesine,

17
Onar, C.III, s.1770
18
D8D, E.1984/74, K.1984/1345, T.5.11.1984, DD.56-57, s.300-301
24
- yedi gün içinde
- bir defaya mahsus olmak üzere itiraz edilebilir.
İtiraz edilen merciler, dosyanın kendisine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine
verilen kararlar kesindir.
İdare, yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararların icaplarına göre gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde
bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. (İYUK 28 I)

9. İptal davasının açılmasının sonucu


Davanın açılmasıyla birlikte, uyuşmazlık görülmekte olan bir dava haline gelir. Buna teknik yargı terimiyle “derdestlik”
denir: Derdest dava.
Davanın derdest olmasının sonucu ise, artık o idari işleme karşı (dava görevsiz veya yetkisiz idari mahkemede açılmış
olsa da) başka bir iptal davasının açılamamasıdır.
Derdestlik, davalı tarafından bir itiraz olarak ileri sürülebilir.

10. İptal davasının sonucu


İptal davalarında, hakim, bir hakkın mevcut olup olmadığı, ihlal edilip edilmediği veya nasıl tazmin ve telafi edileceğini
değil, sadece bir idari işlemin hukuk kurallarına uygun olup olmadığını inceler ve unsurlarında bir hukuka aykırılık tespit
edilirse, o idari tasarrufu iptal etmekle yetinir.19
Yargıç, iptal davasında idari işlemin bireyin hukuki durumları üzerinde yarattığı etki ve sonuçlar hakkında hüküm
vermez. İdare hukukunun genel ilkesi idari yargı yerinin dava konusu işlemi iptal ile yetinip idarenin yerine karar
alamayacağıdır. İptal davasında yargıç, idareye ne yapması ya da ne yapmaması gerektiği konusunda emir veremediği gibi,
idareyi bir şey yapmaya ya da yapmamaya mahkum edemez İptal kararını uygulamak ve bunun için gerekli işlemleri yapmak
idareye düşen bir görevdir.
Bununla birlikte, dava konusu işlem hukuki durumlara tesir etmiş ise iptal kararı dolaylı olarak bu olumsuz etkileri
giderebilir. Ancak, idari işlem icra edilmiş ve bu esnada bireylerin sübjektif hukuki durumları ihlal edilmişse, bu durumda bir
tam yargı davası sözkonu olabilir.20
Özetle iptal davasının sonucunda mahkeme,
- ya davayı kabul ederek idari işlemin iptaline karar verir,
- ya da davayı reddeder.
Bu kararlara karşı, “itiraz” veya “temyiz” kanun yollarına başvurulabilir.
Davanın sonuca bağlanması ile birlikte, verilmişse yürütmenin durdurulması kararı da kalkar. Bu özellikle davanın
reddinde önemlidir, çünkü idari işlem artık uygulanabilir.
Red halinde hukuk düzeninde bir değişiklik olmamıştır.
İptal halinde ise, ilgili idari işlem yapıldığı tarihten itibaren kalkar ve hiç yapılmamış gibi bir hukuki durum ortaya
çıkar: İptal kararları geçmişe/geriye yürür. Bir genel düzenleyici işlemin iptali halinde önceki düzenleme kendiliğinden
yürürlüğe girmez.
Eğer eski hukuksal durumun sağlanması için idarenin ayrıca bir idari işlem yapması gerekiyorsa, idare gecikmeksizin
işlem yapmak zorundadır. Mahkeme kararının idareye tebliğinden itibaren 30 gün içinde işlem yapılmış olmalıdır.
Eğer eski hukuksal durumun sağlanması için idarenin ayrıca bir idari işlem yapması gerekmiyorsa, eski hukuksal durum
kendiliğinden doğar ve idare bu duruma uygun davranmak zorundadır.
Eğer işlem hakkında yürütmenin durdurulması kararı verilmişse, iptal kararıyla birlikte yürütmenin durdurulması kararı
teknik olarak kalkmış olsa bile işlemi uygulayamaz. Çünkü işlemin uygulanmaması artık iptal kararının bir gereğidir.
Genel düzenleyici işlemin iptali halinde, idarenin bu genel düzenleyici işleme dayanarak yaptığı (hukuka aykırı) birel
işlemlerin doğurduğu hukuksal sonuçları gidermesi gereklidir. Ancak, genel düzenleyici işleme dayanılarak yapılan birel
işlemler sonucu kazanılmış hak veya müesses durumlara üstün kamu yararı olmadıkça dokunulamaz.
Yargıç iptal sebeplerinden biri bulunmadığı için iptal davasını reddederse ve bu karar kesin hüküm halini alırsa, davacı
aynı konuda aynı istemle bir dava açamaz. Davacı dışındaki diğer kişilerin aynı idari işlem hakkında iptal davası
açabileceklerini belirli şartlarla kabul etmek gerekir.
İptal davaları objektif nitelikli davalar olduğu için, iptal kararının sonuçlarından herkes yararlanır.

19
Onar, C.III, s.1770
20
Onar, C.III, s.1770
25
IV. Tam yargı davası
1. Tam yargı davasının amacı
Tam yargı davasının amacı, bir hakkın ihlal edildiğinin veya bir zararın varlığının tespit edilerek, hakkın gereğinin
yerine getirilmesi veya zararın giderilmesidir.
Tam yargı davaları, idari bir faaliyetin kişilerin sübjektif hakları alanına etki etmesi veya bir zarar doğurmasından
kaynaklanırlar. Kişiler tam yargı davasında ihlal edilen şahsi haklarının yerine getirilmesini talep ederler. Hak ihlaline ilişkin
uyuşmazlıklar, ya hakkın yerine getirilmesi ya da tazminat ödenmesi yoluyla çözümlenir. Dolayısıyla, tam yargı davalarında,
davacı, kendisi için yararlı olabilecek bir sonucu mahkemeden talep eder. Bu amaçla davacı, tam yargı davasıyla, sübjektif bir
hakkının ihlal edildiğini iddia ederek, davalıya sübjektif bir borç yükletilmesini talep etmektedir. Tam yargı davasının davacısı,
mahkemeden bir hakkın yerine getirilmesi kapsamında örneğin bir sözleşmenin feshini, uğranılan zararlar için tazminat
ödenmesini, vergi miktarının azaltılmasını, vergi cezasının kaldırılmasını, saldırının durdurulmasını, eski durumun geri
getirilmesini, bir malın iadesini veya idareye yapılan fazla ödemelerin geri verilmesini talep edebilir. Görülüyor ki, tam yargı
davaları, ilke olarak hukuk usulündeki “edim davaları”na benzemektedir.
İptal davalarında, dava konusu işlemin iptali idare için bir borç doğurmadığından hakiki bir taraf yok iken; tam yargı
davasında, davacının talebi idareye yöneliktir. Bu davalarda idare, davacının talebine maruz kalan ve bir borca mahkum
edilmesi istenilen davalı konumundadır.

2. Tam yargı davasında davacının talebi


Tam yargı davasında davacının talebi, hakkının gereğinin yerine getirilmesi veya zararının giderilmesidir (= tazminat).
Tam yargı davaları bu iki talep dikkate alınarak kabaca ikiye ayrılabilir:
(1) Tazminat davaları: Zararın giderimi
(2) İstirdat davaları: İdarenin haklı bir neden olmaksızın malvarlığına geçirmiş olduğu malın veya paranın geri
istenmesi
Vergi davalarının bir kısmının (örn. haksız ödenen verginin iadesi) ve idari sözleşme uyuşmazlığı davalarının bir
kısmının (örn. sözleşmenin icrası için gerekenin idare tarafından yapılmasını sağlamak) tam yargı davası niteliği taşıdığı da
unutulmamalıdır.

3. Tam yargı davasının niteliği


Tam yargı davası, “kişisel hakkın” ihlaline dayandığından sübjektif nitelikli bir davadır.

4. Tam yargı davasının konusu


Tam yargı davasının konusu idari işlem veya idari eylemdir.
Davanın konusunun idari işlem veya idari eylem olması, dava açarken izlenecek usul bakımından büyük önem taşır.
Bu nedenle tam yargı davaları “idari işlemden kaynaklanan tam yargı davaları” ve “idari eylemden kaynaklanan tam
yargı davaları” olarak ikiye ayrılabilir.
a. İdari işlemden kaynaklanan tam yargı davaları
İdari işlemlere karşı bunların hukuk düzeninde yarattığı hukuki sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla açılacak iptal
davası iken; idari işlemin doğurduğu hukuki sonuçların ve fiilen uygulanmasının kişilerin hakları ve borçları üzerinde yarattığı
ihlallerin giderimi, tamiri ve tazmini amacıyla tam yargı davası açılır.
İYUK 12: “İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya
tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi, ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara
bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası
sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler.”
a.1. İdari işlemin tesisi sebebiyle açılan tam yargı davaları
İdari işlemin salt tesis edilmesi, kişilerin hukuki durumlarını etkileyerek onların hakları üzerinde ihlale yol açabilir ve
bu durumda idari işleminin tesisi sebebiyle bir tam yargı davası söz konusu olur.
a.2. İdari işlemin icrası sebebiyle açılan tam yargı davaları
İdari işlemlerin salt tesis edilmeleri değil, çoğu durumda icra edilmeleri de hak ihlaline yol açabilir ve bir tam yargı
davası açılmasına sebebiyet verebilir.

b. İdari eylemden kaynaklanan tam yargı davaları

26
İdari eylemler, “idarenin fonksiyonu arasındaki bir eylemini, bir olayı, bir davranışını anlatır.” 21 “Temelinde bir idari
karar veya işlem olmayan, fizik alanında görülen iş, hareket, ameliye ve çalışmalar ise idari eylem olarak adlandırılmaktadır.
İdari işlemler hukuk aleminde değişiklik, yenilik doğuran irade açıklamalarını yansıttığı halde hukuk alanında yenilik ve
değişiklik yapmayan eylemler, sadece ilgililerin hak ve yetkilerini kullanmaları koşuluyla hukuki etki ve sonuçlar
doğurabilir.”22
İdari eylemler sadece tam yargı davasına konu olabilirler. Tam yargı davasına konu olacak eylemin, hem idareye isnat
edilebilmesi (organik unsur), hem de bir kamu hizmetinin ifasına ilişkin olması (maddi unsur) gerekir. İdari eylem ayrıca bir
hakkı ihlal etmeli veya bir zarar vermelidir. İdarenin, idari eylem niteliğinde olmayan haksız fiillerine karşı idari yargıda tam
yargı davası açılamaz.

5. Tam yargı davasının davacısı


Tam yargı davasını açabilmek için davacı bakımından üç koşulun varlığı gerekir:
a) Taraf ehliyeti
b) Dava ehliyeti
c) Kişisel hakkın ihlali: İYUK 2 I (b) uyarınca tam yargı davaları “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları
doğrudan muhtel (= halel gelmiş, ihlal edilmiş) olanlar tarafından” açılabilir.
Aslında, kişisel hakkın ihlal edilip edilmediğinin tespiti, davanın esasına ilişkin bir husus olduğundan, yanıltıcıdır.
Ancak, davacıya ilişkin koşul olarak “hakkın ihlali”,
a) dava konusu idari işlem veya eylemin bir kişisel hakka yönelmiş ve
b) hakkın üzerinde etkili olması
olarak anlaşılmalıdır.
Dolayısıyla, davacı kişisel (kendine ait) bir hakkının varlığını, dava konusu idari işlem veya eylemin bir kişisel hakka
yöneldiğini ve hakkının üzerinde etkili olduğunu gösterebiliyorsa dava açma koşulu yerine gelmiştir.
Bu noktada dikkat edilmesi gerekli bir başka husus, tam yargı davalarında, bir zararın tazmini veya idarenin
malvarlığına geçirmiş olduğu malın veya paranın geri alınması söz konusu olduğundan, mülkiyet hakkının etkilenmiş
olmasıdır. Bu noktada, ihlali söz konusu olan hak ile zararın doğduğu mülkiyet hakkının karıştırılmaması gerekir.
Örneğin, hukuka aykırı işlemle okuldan uzaklaştırılan öğrencinin ihlal edilen hakkı “eğitim hakkı”dır, ancak zarar
hayata geç atılacağı için hem kendi malvarlığı (=mülkiyet hakkı) üzerinde, hem de öğrenim ve bakım giderleri örneğin babası
tarafından karşılandığından babasının malvarlığı (=mülkiyet hakkı) üzerinde doğmuştur.
Buna karşılık, hukuka aykırı bir işlemin uygulanmasıyla evi yıkılan maliğin hem ihlal edilen hakkı “mülkiyet hakkı” dır,
hem de zarar “mülkiyet hakkı” üzerinde doğmuştur.

6. Tam yargı davasının davalısı


Bir zararın tazmini veya idarenin malvarlığına geçmiş bir malın iadesi söz konusu olduğundan, tam yargı davasının
(bütçesi olan ve malik sıfatını kazanabilen) kamu tüzel kişiliğine karşı açılması gerekir. Ancak, belirli hallerde, kamu gücünü
kullanan veya kamu hizmetini sunan özel kişiler, kamu gücünü kullanmaları ve/veya kamu hizmeti sunmaları nedeniyle
“idare” olarak kabul edilmekte ve bunlara karşı da –özel hukuk kişisi olmalarına rağmen- tam yargı davası açılabilmektedir.
(Örn. TEDAŞ, BOTAŞ, İGDAŞ)

AY 129 V: “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat
davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak idare aleyhine açılabilir.”
657 s. Devlet Memurları Kanunu 13: “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan
dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar...”.

7. Tam yargı davasının dayandığı esas


a. Genel olarak
Tam yargı davalarında davacının talebi teorik olarak çok çeşitli olabilirse de, uygulamada kişilerin uğradıkları maddi ve
manevi zararların tazmini talebiyle dava açabilecekleri kabul edilmektedir. Bu sebeple, tazminat davası biçimindeki tam yargı
davalarında, idarenin mali sorumluluğu söz konusu olmaktadır.
Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası uyarınca “İdare kendi eylem ve işlemlerinden kaynaklanan zararları ödemekle
yükümlüdür”. Bu anayasal prensiple idarenin mali sorumluluğu esası konulmuş olmakla birlikte, idarenin her türlü işlem ve
21
DİBK. E.1972/2, K.1973/10, T.14.4.1973
22
D10D, E.1995/36770, K.1996/7965, T.28.11.1993, DD.93, s.536-539; D10D, E.1994/6053, K.1995/3611, T.18.9.1995, DD.91, s.1168-1171
27
eyleminden kaynaklan her türlü zarar sebebiyle idarenin sorumluluğu kabul edilmemektedir. Dolayısıyla, idari yargı yerleri,
tazminat talepli tam yargı davalarında idarenin mali sorumluluğuna hükmedebilmek için bazı koşullar ve sorumluluk esasların
mevcudiyetini aramaktadır.

b. İdarenin mali sorumluluğunun koşulları


Tam yargı davası dört esasa birlikte dayanır:
(1) Kişisel bir hakkın ihlal edilmiş olması,
(2) Bir zararın varlığı veya bir malın/paranın idarenin malvarlığına geçmiş olması,
(3) Zarar ile idarenin işlem ve eylemi arasında “illiyet rabıtası”nın (= nedensellik bağı) olması,
(4) İdarenin sorumlu olması
Bu esaslar teorik olarak birbirlerinden ayrılabilse de, uygulamada iç içe geçer.

b.1. Kişisel hakkın ihlali


Hakkın ihlali, hakkın gereğinin yerine gelmemiş olmasıdır.

b.2. Zararın varlığı


Zararın varlığı kişinin malvarlığında bir eksilmenin veya manevi zararın (elem, acı) bulunması anlamına gelir.
Zararın gerçekleşmiş olması kuraldır, ancak zararın mutlaka gerçekleşeceği hallerde zarar tespit edilebiliyorsa zararın
varlığı kabul edilir.
D10D., E.1978/1324, K.1990/278. T.15/9/1990: “İdari İşlemler nedeniyle tazmini gereken bir zarardan söz edilebilmesi için, zararın gerçekleşmiş
olması veya gerçekleşeceğinin kesin olması da gerekir.”

b.3. Nedensellik bağı


İdarenin işlemi veya eylemi ile zarar arasında makul/mantıksal bir neden-sonuç ilişkisinin bulunması anlamına gelir.

b.4. İdarenin sorumluluğuna ilişkin esaslar


b.4.1. Genel olarak
İdarenin sorumluluğu iki esasa dayanır:
1. Kusurlu sorumluluk
2. Kusursuz sorumluluk

b.4.2. Kusurlu sorumluluk
Kusurlu sorumluluk, “hizmet kusuru” nun bulunduğu hallerde söz konusudur. Hizmet kusuru esası, idarenin asli ve
temel mali sorumluluk sebebidir. Hizmet kusuru, idarenin kanunla kendisine verilen kamu hizmetini kurmaması veya
işletmemesi, kamu hizmetini geç işletmesi veya kötü işletmesidir. İdarenin hizmet kusuru bulunan işlem ve eylemlerinden bir
maddi veya manevi zarar meydana gelirse idare bunları tazmin etmekle yükümlüdür.
Her ne kadar “hizmet kusuru” dense de, burada kastedilen “faaliyet kusuru”dur.
İdarenin yaptığı bir faaliyette
- hiç işlememe (örn. terör eylemlerine karşı korunması gereken kişinin korunmaması),
- kötü işleme (örn. korunan kişinin gereği gibi korunmaması) veya
- geç işleme (örn. yangına yapılması gereken müdahalenin zamanında yapılmaması)
söz konusuysa “hizmet kusuru” vardır.
Ameliyat sırasında oksijen yerine karbondioksit gazı verilmesi sonucu hastanın ölümüne sebebiyet verilmesi 23, yol
üzerinden geçen elektrik tellerinin yerden yüksekliğinin yönetmelik uyarınca en az 6 metre olması gerekirken 4 metre
mesafede bulunması yüzünden pamuk nakleden bir kamyona temas etmesi ve yangına sebebiyet vermesi 24, gerekli önlemlerin
alınmaması yüzünden bir kişiye ait hayvanların karayolu üzerinde asfaltlama çalışmaları sırasında oluşan zift çukuruna düşerek
23
D10D, E.1994/3258, K.1995/2379, T.3.5.1995, DD.91, s.1118-1122
24
D10D, E.1994/4367, K.1995/5754, T.16.11.1995, DD.91, s.1101-1102,
28
ölmesi25 ve bir kamu görevlisinin Sosyal Hizmetler kısmının mutfağındaki çöp öğütme makinasını kullandığı sırada elektrik
kaçağı sonucu elektrik akımına kapılarak vefat etmesi 26, idarenin mali sorumluluğunu gerektiren “hizmet kusuru” esasına
örnek olarak gösterilebilir.

b.4.3. Kusursuz sorumluluk


İdarenin kusursuz mali sorumluk sebepleri ikinci derecede ve tali olarak uygulanır. Kusursuz sorumluluk, idarenin
doğan zarardan, “hizmet kusuru” olmasa da sorumlu tutulmasıdır. İdare, kamu hizmetlerini yürütürken hiç bir kusur
işlemeksizin bireylere zarar verebilir. Bu zararların tazmin edilebilmesi için üç kusursuz sorumluluk sebebi kabul edilmiştir.
Kusursuz sorumluluk temelde üç ilkeye dayanır:
(1) Hasar ilkesi = Risk ilkesi
(2) Kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi
(3) Sosyal hasar (=risk) ilkesi
Hasar veya risk ilkesi: Bu ilkenin uygulandığı hallerde, idare, yürüttüğü faaliyetin “tehlikeli” veya “zarar doğurucu”
nitelikte olması nedeniyle doğacak zarardan kusuru olmasa da (= faaliyet düzgün ve zamanında işlese de) sorumlu tutulur.
Kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi: Bu ilkenin uygulandığı hallerde, idare, yürüttüğü faaliyet “tehlikeli” veya
“zarar doğurucu” nitelikte olmamasına rağmen, faaliyetin düzgün ve zamanında işlemesi için kaçınılmaz olarak zarar
verdiğinden ve toplumun geneli yararına doğan bu zararın toplumun geneline dağıtılması gerektiğinden dolayı sorumludur.
Sosyal hasar ilkesi: Bu ilkenin uygulandığı hallerde, bireylerin toplumsal olaylardan uğradığı zararlardan idare kusuru
olmasa da sorumlu tutulur.

b.4.4. Kişisel kusur
Kişisel kusur, idarenin ajanının idarenin yürüttüğü faaliyetle ilgisi olmayan veya bu faaliyetle bağdaştırılmayan bir
kusurunu ifade eder; bu nedenle de “hizmetten ayrılabilen kusur” olarak da adlandırılır.
Kişisel kusur, tarihsel kökeninde, “ajanın egemenin verdiği emir ve yetki dışında hareket etmiş olması nedeniyle,
egemenin bundan sorumlu olamayacağı” düşüncesine dayanır.
Ajanın:
(1) suç işlemesi (= suç)
(2) ağır biçimde kusurlu davranması (= ağır kusur) veya
(3) kasten zarar vermesi (= kasıtlı kusur)
hallerinde kişisel kusurun varlığı kabul edilir.
Günümüzde, “özellikle faaliyet kapsamında veya onunla ilişkilendirilebilen hallerde, ajanın kişisel kusurunun idarenin
sorumluluğunu kaldırmayacağı” düşüncesi giderek daha çok kabul görmektedir. Bu nedenle, çıkışında “idarenin ajanının belirli
zararlarını üstlenmemesi” anlamını taşıyan “kişisel kusur” kurumu, giderek “idarenin, kusurlu ajanını korumaması” 27 anlamını
kazanmaktadır. Örneğin karş. İYUK 28 IV: “Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine
getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de
tazminat davası açılabilir.”

b.4.5. İdarenin sorumluluğunun kalkması veya azalması


b.4.5.1. Zorlayıcı nedenlerin varlığı
İdarenin iradesi dışında oluşan ve önceden kestirilemeyen, kestirilse de önlenmesi mümkün olmayan olaylar. Örn. Sel,
deprem, su taşkını. Dikkat: Bu durumlarda dahi, idarenin önlem almamış olması durumunda (örn. deprem beklentisinin yüksek
olduğu yerde cankurtaran, itfaiye, polis gibi hizmetlerin buna uygun düzenlenmemiş olması) veya faaliyetlerini gereği gibi
yerine getirseydi zararın doğmayacağı hallerde (örn. nehir kenarındaki kentte gerekli bendin yapılmamış olması) idare sorumlu
tutulabilir.
Zorlayıcı nedenlerde zarar verici olay, idarenin eylemi veya faaliyeti dışında oluşur.

b.4.5.2. Beklenmeyen durum

25
D10D, E.1995/1607.K19.95/5772, T.20.11.1995, DD91, s.1117-1118,
26
D10D, 1996/10203, K.1998/2643, T.16/6/1998, DD.98, s.552-554
27
AY 129 V hükmü kamu görevlisini tazminat davalarına karşı korumaktadır.
29
Beklenmeyen durum, idarenin eylemi veya faaliyeti sırasında, faaliyet içinde beklenmeyen bir aksaklığı ifade eder. Örn.
yol yapan dozerin lastiğinin patlaması sonucu kayması.

b.4.5.3. Zarara uğrayanın kusuru


Bu halde zarara uğrayan da, zararın doğmasında kusurludur. Örn. hasta kişinin ambulansı geç çağırması; temel kazan
kişinin bulduğu bombayı kurcalaması; kaçak elektrik almak için elektrik direğine çıkan kişinin çarpılması.

b.4.5.4. Üçüncü kişinin kusuru


Zarar üçüncü kişiye atfedilecek bir kusurdan doğmuştur. Örn. sulama kanalının delinmiş olması nedeniyle tarlanın su
altında kalması; tüm önlemlere rağmen idareye ait aracı çalan kişinin kaza yaparak zarar vermesi.

8. İşlemden kaynaklanan tam yargı davasının açılması


İşlemden kaynaklanan tam yargı davasının açılmasında dört olasılık söz konusudur:
(1) İlgili, doğrudan tam yargı davası açabilir:
(a) İlgili ya hiç iptal davası açmadan tam yargı davası açar veya
(b) İptal davası açtıktan sonra –dava açma süresi dolmamışsa- ayrı bir tam yargı davası açar.
(2) İlgili iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilir.
(3) İlgili, önce iptal davası açar, bu davanın karara bağlanmasından sonra, bu husustaki kararın veya kanun yollarına
başvurulması halinde verilecek kararın tebliği üzerine tam yargı davası açabilir.
(4) Bir işlemin icrası sebebiyle zarar doğmuşsa, ilgili (dava açma süresi geçmiş olsa da) icra tarihinden itibaren yeniden
işleyecek tam yargı davası açma süresi içinde tam yargı davası açabilirler.
İlgili tam yargı davası açmadan önce İYUK 11 uyarınca idareye başvurma hakkına sahiptir.

9. Eylemden kaynaklanan tam yargı davasının açılması


Hak ihlali ve zarar bir idari eylemden doğmuşsa “ön karar usulü” denilen şu usul izlenir:
(1) İlgili, hakkının yerine getirilmesi (= zararın tazmini veya haksız edinilen malın/paranın iadesi) için idareye başvurur.
Bu başvurunun yapılma süresi:
- eylemin idarenin yazılı bildirimi üzerine veya başka bir şekilde öğrenilmesinden itibaren bir yıl ve
- her halde eylem tarihinden itibaren beş yıldır.
(2) Talebinin kısmen veya tamamen reddedilmesi halinde;
- bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya
- istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren,
dava açma süresi içinde dava açabilir.
Ön karar usulüyle:
(1) İlgilinin tazminat olarak istediği meblağ somutlanmakta ve
(2) İdarenin zararı üstlenmeyeceği kesinleşmektedir.
Görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan
idari yargı mercilerine açılacak davalarda, idareye başvurma şartı aranmaz.

10. Tam yargı davası açılmasının sonucu


Davanın açılmasıyla birlikte, uyuşmazlık “derdest” olur ve artık aynı işlem veya eyleme dayanan yeni bir talep ileri
sürülemez.
Bunun istisnası, ilgili işlem veya eylemin sonradan yeni bir zarar meydana getirmesi veya mevcut zararın öngörülemez
olarak artmasıdır.

11. Tam yargı davasının sonucu


Tam yargı davası sonucunda mahkeme
- ya davayı kabul ederek, zararın belirlediği miktarla tazminine veya söz konusu malın/paranın iadesine karar verir
30
- ya da davayı reddeder.
İdare kararın icaplarını gecikmeksizin yerine getirmelidir. Kararın yerine getirilme süresi, hiçbir şekilde kararın idareye
tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.28
Tazminat ve vergi davalarında kararın idareye tebliğinden itibaren infazın gecikmesi sebebiyle idarece kanuni gecikme
faizi ödenir.29

12. Ajana rücu


AY 129 V: “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat
davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak idare aleyhine açılabilir.”
657 s. Devlet Memurları Kanunu: “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan
dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Ancak, Devlet dairelerine tevdi
veya bu dairelerce tahsil veya muhafaza edilen para ve para hükmündeki değerli kağıtların ilgili personel tarafından zimmete
geçirilmesi halinde, zimmete geçirilen miktar, cezai takibat sonucu beklenmeden Hazine tarafından hak sahibine ödenir.
Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır.”
“Genel hükümlere göre rücu”, idarenin ilgili ajan veya ajanlar aleyhine, adli yargıda açacağı bir davayla olur.

28
İYUK 28 I.
29
İYUK 28 VI.
31
§ 5. İdari yargı düzeninde görev ve yetki

I. Genel olarak
İdari yargı düzeninin görev alanına giren davaların bu yargı düzeni içindeki yargı yerlerinden (=mahkemelerden),
konusu itibariyle hangisinde açılacağı “görev”i ifade eder. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda görev konusu, genel görevli
mahkeme- özel görevli mahkemeler ayrımı çerçevesinde düzenlenmiştir.
Bu ayrıma göre yargı yerleri (=mahkemeler) genel görevli mahkemeler - özel görevli mahkemeler şeklinde iki
kümeye ayrılmaktadır. Genel görevli mahkeme, açık bir kanun hükmünün görülmesini bir başka mahkemeye bırakmadığı
bütün dava ve uyuşmazlıkları çözümlemekle görevli olan mahkemedir. Özel görevli mahkemeler ise, açık bir kanun hükmü
gereğince belli bir kategori uyuşmazlık ve davaları çözümlemekle görevlendirilmiş olan mahkemelerdir. Görülüyor ki, özel
görevli mahkemelerin çözümleyeceği uyuşmazlıkların dışında kalan bütün uyuşmazlık ve davalar genel görevli mahkemenin
görevine girmektedir. Böylece, idari yargı düzeninde, bir uyuşmazlık ve davanın, genel ve özel görevli mahkemelerin görevi
dışında kalması olasılığı önlenmiş olmaktadır.

II. İdari yargının genel yapılanması


Ülke idari yargı bölgelerine ayrılmıştır, her bir bölgede bir bölge idare mahkemesi vardır. Bölge idare mahkemeleri,
bölgesindeki idare ve vergi mahkemelerinin belirli kararlarına karşı itiraz mercii olarak son inceleme merciidir.
Belirli illerde ilk derece idari mahkemeler olarak idare Mahkemeleri ve vergi Mahkemeleri bulunmaktadır. Her bir
idari mahkeme bir bölge idare mahkemesinin yetki alanı içindedir.
Danıştay belirli davalarda ilk derece yargı mercii; idare ve vergi mahkemelerinin belirli kararlarına karşı temyiz
mercii olarak son inceleme merciidir.

DANIŞTAY
İDDGK VDDGK
 
Temyiz Temyiz
Dava  İDD VDD İDD VDD
 
Temyiz Temyiz
Dava  İdare M. Vergi M.
İtiraz İtiraz
 
BİM BİM

III. İdari yargıda ilk derece mahkemesi olarak görevli mahkemeler


1. Genel olarak
İdari yargı düzeni içindeki genel görevli mahkemeler, idare mahkemeleridir. Açıkça diğer idari yargı yerlerinin
görevine girmeyen tüm idari davalara idare mahkemelerinde bakılır. Özel görevli mahkemeler ise, Danıştay ve vergi
mahkemeleridir. Görev, davanın hangi mahkemede açılacağını ifade eden bir kavram olduğundan, ilk derece mahkemelerinin
görevinden söz edilebilir. Bölge idare mahkemeleri, ilk derece mahkemesi olmadığından, bu mahkemeler için genel ya da özel
görevli mahkeme nitelemesi yapılamaz.
İdari yargıda ilk derece mahkemesi olarak görevli olan üç mahkeme türü vardır:
- Danıştay,
- Vergi mahkemeleri ve
- İdare mahkemeleri.
BİMK 5 uyarınca: “İdare mahkemeleri, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştayda
çözümlenecek olanlar dışındaki (davaları) çözümler.”

32
Bu hüküm uyarınca;
(1) Danıştay, idare ve vergi mahkemelerine göre özel görevli;
(2) Vergi mahkemeleri, idare mahkemelerine göre özel görevli,
(3) Geriye kalan konularda ise idare mahkemeleri genel görevlidir.
Bu durumda, idari yargının görevine giren bir uyuşmazlığı hangi mahkemenin ilk derece mahkemesi olarak
çözeceğini bulabilmek için, yasanın hangi mahkemeyi ilk derece mahkemesi olarak görevli kıldığını tespit etmek gerekir.
Bu soruyu yanıtlayabilmek için şu dizge izlenir:
(1) Söz konusu davada Danıştay’ı, vergi mahkemelerini veya idare mahkemelerini görevli kılan özel hüküm var mı?
(2) Böyle bir hüküm yoksa: Danıştay görevli mi?
(3) Danıştay görevli değilse: Vergi mahkemeleri görevli mi?
(4) Vergi mahkemeleri görevli değilse: İdare mahkemeleri görevlidir.

2. Danıştay’ın görevi
a. Danıştay Kanunu’nun 24. maddesine göre Danıştay’da görülecek davalar ve uyuşmazlıklar
a.1. İptal ve tam yargı davaları
Danıştay kanunla gösterilen belli davaları özel görevli bir ilk derece mahkemesi olarak çözümler:
a.1.1. Bakanlar Kurulu kararlarına karşı açılan iptal ve tam yargı davaları
a.1.2. Başbakanlık ve bakanlık müsteşarları, müsteşar yardımcıları, genel müdürleri ve kurul başkanları; diğer
kamu kurum ve kuruluşlarının müsteşar, başkan ve genel müdürleriyle ilgili müşterek kararnamelere karşı açılan iptal ve
tam yargı davaları
a.1.3. Bakanlıkların düzenleyici işlemleri ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlerine karşı açılan iptal ve tam yargı davaları
a.1.4. Danıştay idarî dairelerince veya İdarî İşler Kurulunca verilen kararlar üzerine uygulanan eylem ve işlemler
sebebiyle açılan iptal ve tam yargı davaları
a.1.5. Birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren işler
Dava konusunun işin aynı anda birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına girmesi gerekir. Aralarında
maddi veya hukuki yönden bağlılık bulunan ancak farklı mahkemelerin yetki alanında bulunan birden fazla işlem sebebiyle
açılacak idari davaların ayrı ayrı açılmalı, İYUK 39 II uyarınca birleştirilmelidir.
a.1.6. Danıştay Yüksek Disiplin Kurulu kararları ile bu Kurulun görev alanı ile ilgili Danıştay Başkanlığı
işlemlerine karşı açılan iptal ve tam yargı davaları
a.2. Tahkim yolu öngörülmeyen kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan idarî
davalar
a.3. Danıştay, belediyeler ile il özel idarelerinin seçimle gelen organlarının organlık sıfatlarını kaybetmeleri
hakkındaki istemleri de inceler ve karara bağlar.

b. Diğer kanunlarla Danıştay’ın görevli kılındığı davalar


Danıştay, DK 24 I dışındaki yasa hükümleriyle de görevli kılınmıştır.
- 3984 s. Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun 25: Yargı kararı saklı kalmak kaydıyla yayınlar
önceden denetlenemez ve durdurulamaz. Ancak, milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde yahut kamu düzeninin ciddi şekilde
bozulması kuvvetle ihtimal dahilinde ise, Başbakan veya görevlendireceği bakan yayını durdurabilir. ” ./. “Radyo ve televizyon kuruluşları,
Cumhurbaşkanının veya Hükümetin; milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel sağlığın ve genel ahlâkın gerekleriyle ilgili bildirilerini
yayınlamakla yükümlüdür.” ./. Yukarıdaki fıkralar uyarınca alınacak icrai, idari kararlar aleyhine açılacak iptal davaları doğrudan doğruya
Danıştay’da açılır. Danıştay bu davalara öncelikle bakar ve öncelikle karara bağlar. Yürütmeyi durdurma talepleri hakkında 48 saat
içerisinde karar verir.”
- 4054 s. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun 55: “[Rekabet Kurulunun] nihaî kararlarına, tedbir kararlarına, para
cezalarına ve süreli para cezalarına karşı kararın taraflara tebliğinden itibaren süresi içinde Danıştaya başvurulabilir.”
- 4628 s. Elektrik Piyasası Kanunu 12: “[Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu] kararına karşı açılacak davalar ilk derece
mahkemesi olarak Danıştayda görülür...”
- 4646 s. Doğal Gaz Piyasası Kanunu 10 III: “[Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu] kararına karşı açılacak davalar ilk derece
mahkemesi olarak Danıştay’da görülür.”
- 213 s. Vergi Usul Kanunu Mükerrer Madde 49 (a): “Maliye ve Bayındırlık ve İskan bakanlıkları 1319 sayılı Emlâk Vergisi
Kanununun 29 uncu maddesi hükmü ile aynı Kanunun 31 inci maddesi uyarınca hazırlanan tüzük hükümlerine göre bina metrekare normal
inşaat maliyet bedellerini, uygulanacağı yıldan dört ay önce müştereken tespit ve Resmî Gazete ile ilân eder. ” ./. “Türkiye Ticaret, Sanayi,
33
Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği bu bedellere karşı Resmî Gazete ile ilânını izleyen onbeş gün içinde Danıştayda dava
açabilir.”
- 6326 s. Petrol Kanunu 31 I: “Bu Kanun hükümleri dairesinde itiraz etmek ve Danıştay'da dava açmak süresi kararların tebliği
tarihinden itibaren yirmi gündür.”
- 5411 s. Bankacılık Kanunu 105 I: “Kurul kararlarına karşı açılacak idarî davalar ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda
görülür.”
- 5411 s. Bankacılık Kanunu 128 I: “Beşyüzbin Yeni Türk Lirasını aşan miktarlara ilişkin Fon Kurulu kararlarına karşı açılacak
davalar ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda görülür.”

3. Vergi mahkemelerinin görevi


Vergi mahkemeleri de idari yargı düzeni içinde özel görevli ilk derece mahkemeleridir Hangi davalara “vergi
mahkemeleri”nde bakılacağı BİMK 6’da düzenlenmiştir:
“Vergi mahkemeleri:
“a) Genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve
cezaları ile tarifelere ilişkin davaları,
“b) (a) bendindeki konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davaları,
“c) Diğer kanunlarla verilen işleri,
“Çözümler.”

a. BİMK 6 (a) ya göre vergi mahkemelerinde açılacak davalar


BİMK 6 (a)’ya göre dava açabilmek için iki koşul vardır:
(1) İşlemin vergisel nitelikte bir işlem olması
(2) Vergisel işlemin Devlet veya mahalli idareler tarafından tesis edilmiş olması

Bu hükme göre, vergi mahkemelerinde açılacak davaların konusu yapılacak işlemler, (1) vergi, resim ve harçlar ile
benzeri malî yükümler, (2) veya bunların zam ve cezaları, (3) veya bunların tarifeleridir. Vergi, resim ve harçlar ile benzeri
mali yükümler ve bunlara ilişkin zam ve cezalarla ilgili her türlü işlem vergi mahkemelerinde dava konusu edilecek
işlemlerdendir.
D6D, E.1993/3495, K.1993/4936, T.28.11.1993, DD.89, s.373-375: “Uyuşmazlık; yapı izni isteyen davacı şirketten 3194 sayılı İmar Kanunun 23.
maddesine dayanılarak istenen yol katılma payına ilişkin bulunmaktadır. 3194 sayılı Yasanın 23. maddesinde; altyapısı bulunmayan ve henüz
yapılaşma olmamış alanlarda yapılacak yapıların izin belgelerinin verilmelerini bazı koşullara bağlamakta ve idareye teknik alt yapı bedelini
ödemeden yapı ruhsatı verilmemesi imkanı sağlamaktadır. Yasanın bu maddesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların vergi mahkemesinin görev alanına
girmediği kuşkusudur. - 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 86. maddesinde belirtilen katılma payı ise yapılaşmış alanlarda yapılan belediye
hizmetleri ile ilgili olup bu hizmetlerden yararlanan taşınmaz sahiplerinden tahsil edilmektedir. Burada öngörülen katılma payı; belediyenin
maddede sayılan hizmetleri yerine getirmesi için yaptığı harcamaların karşılığı olup ayrı mevzuat hükmüne dayanan ve 3194 sayılı Yasanın 23.
maddesinde öngörülen teknik altyapı bedeli ile bir ilgisi bulunmamakta ve bundan doğan uyuşmazlıkların görüm ve çözümü ise İdari Yargılama
Usulü Kanunun [2576 sayılı BİMK' md.6] yukarıda belirtilen hükmü gereğince vergi mahkemelerinin görevine girmektedir”

Vergi mahkemelerinde dava konu yapılacak işlemlerin başında bir verginin tarh, tahakkuk ve tahsiline ilişkin işlemler
gelir. Ancak, bir Danıştay kararında ifade edildiği üzere, “... Vergi Dairesinin idari işlevleriyle ilgili olarak vergi hukuku
alanında tesis ettikleri, doğrudan uygulanabilir nitelikte, yükümlünün hukukun doğrudan etkileyen ve onların hukuki
statülerinde hak ve yükümlülüklerinde değişiklik veya yenilik yaratan irade açıklamalarına karşı açılan davaların görülüp
çözümlenmesi görevi, (2576 sayılı Kanunun 6/a maddesi hükmü gereği) vergi mahkemelerine aittir. Bu hükme dayanılarak
idarenin tarh, tahakkuk ve tahsil dışında kalan ancak idari işlem niteliğinde olduğundan kuşku duyulamayacak işlemlerin
davaya konu edilemeyeceklerinin kabulü mümkün değildir.”30
Bir verginin tarh ve tahakkuku üzerine açılan davalara bakmakla vergi mahkemelerinin görevli kılınmasının doğal bir
sonucu olarak, bu tarh ve tahakkuktan ayrılabilir nitelikte olup, davaya konu teşkil edebilecek vergiye ilişkin idari işlemler
hakkında açılacak davaları çözümlemek de vergi mahkemelerin görevine girmektedir. Nitekim Danıştay da bir kararında,
kesin ve icrai nitelikteki “Merkez Sağlık Kurulunun olumsuz sağlık raporları, il ve ilçe idare kurullarının verginin terkinine
esas olan hasar tespitine ilişkin işlemleri, yatırım indiriminden, gümrük vergisi muaflık ve taksitlendirilmesinden yararlanmak
için alınması öngörülen teşvik belgeleri, uzlaşma komisyonunun uzlaşma temin edilemediği yolundaki kararları nedeniyle
açılan davaları” vergi mahkemelerinin incelediğini belirtmektedir.

30
D4D, E.1990/1315, K.1992/2632, T.16/6/1992, DD.87, s.258
34
Vergi mahkemeleri, vergi ve vergi cezasının tarh ve tahakkuku işlemleri dolayısıyla çıkan uyuşmazlıkların dışında, bu
işlemleri etkileyen ve bunlara bağımlı diğer işlemlerden doğan uyuşmazlıkları da (örneğin sakatlık indiriminden
yararlandırılmama işlemi gibi) çözümlemekle görevlidir. Bu nedenle, uzlaşma komisyonlarının uzlaşmanın temin
edilemediğine ilişkin kararlarına karşı açılan davalar ; vergi istisnası niteliğindeki yatırım indirimi oranına ilişkin davalar ;
tadilat ve takdir komisyonlarınca tahmin ve takdir olunan matrahlar karşı açılan davalar; verginin güvenceye alınması amacıyla
yükümlü şirkete ait banka teminatlarının çözülmemesi yolundaki işleme karşı açılan davalar , götürü usule tabi olma şartlarının
kaybedildiğini ve gerçek usulde vergilendirilmeyi bildiren yazılara karşı açılan davalar vergi mahkemesinde görülür ve
çözümlenir. Atık su bedeli, 1.1.1994 tarihinden itibaren çevre temizlik vergisinin kapsamına alındığından bu bedel ve
dayanağı tarifenin iptali istemiyle açılan davalar da vergi mahkemelerinin görevine girmektedir. 31 Buna karşılık, fonlar ve
fonlara ilişkin kaçakçılık cezalarının, vergi, resim ve harçlar ile bunların zam ve cezaları veya tarife niteliğinde olmamasından
dolayı, bunlara karşı açılan davaları çözümleme görevi idare mahkemelerine aittir. 32
Diğer taratan, vergi mahkemelerinde dava açılabilmesi için dava konusu vergisel işlemlerin, Devlet tüzel kişiliğine
(genel bütçeye) veya mahalli idarelere (il özel idaresi, Belediye ve köyler) ait olması gerekmektedir. Dolayısıyla kamu
kurumları ve kamu kurumu niteliğindeki meslek teşekküllerine ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri malî yükümler ve
bunların zam ve cezaları ile tarifelerine ilişkin davaları çözümlemek vergi mahkemelerinin görevi dışındadır.

b. BİMK 6 (b)’ye göre vergi mahkemelerinde görülecek davalar


BİMK 6 (a) bendindeki konularda 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun
uygulanmasına (ödeme emri, haciz, ihtiyati haciz vb.) ilişkin davalar da vergi mahkemelerinde çözümlenir. 6183 sayılı
Kanunun, genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri malî yükümler ve bunların
zam ve cezalarının tahsiline ilişkin uygulamalardan kaynaklanan davalar, vergi mahkemelerinde çözümlenir. 33 Dolayısıyla
6183 sayılı Kanunun genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri malî yükümler
ve bunların zam ve cezalarının tahsili dışındaki konularda uygulamasından kaynaklanan davalar, vergi mahkemesinde
çözümlenmez.
Trafik para cezaları, vergi resim ve benzeri mali yüküm ve bunların cezası niteliğinde olmadığından, bunlara karşı vergi
mahkemesinde dava açılamayacağı gibi, trafik para cezalarının tahsilinde uygulanan 6183 sayılı Kanunun kapsamındaki
işlemlere karşı açılan davayı çözümlemek de vergi mahkemelerinin görevinde değildir. Buna karşılık, Danıştay, yükümlü adına
6183 sayılı Kanuna göre düzenlenen haciz varakasının gümrük vergi ve resimleri üzerinden hesaplanan gümrük para cezasına
ilişkin kısmının iptali istemiyle açılan davaların da vergi mahkemesinin görevinde olduğuna karar vermiştir.
D7D, E.1995/4811, K.1996/769, T.5.3.1996, DD.92, s.592-595: “Uyuşmazlık, ... Gümrük müdürlüğünde tescilli ... ATA karnesi ile yurda geçici
olarak girişi yapılan yarış otomobilinin süresi içinde yurt dışı edilmediğinden bahisle söz konusu otomobile isabet eden gümrük vergi ve resimlerinin
iki katı tutarında kesilen para cezası nedeniyle yükümlü adına haciz varakası düzenlenmesinden doğmuştur. (...) - Gümrük Kanunu ve Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun yukarıda anılan hükümleri karşısında Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına
giren gümrük para cezasının bu kanun hükümleri dairesinde kovuşturulacağı kuşkusuzdur. Nitekim, dava konusu haciz varakası da 6183 sayılı
Kanun uyarınca düzenlenmiştir - Bu nedenle, yükümlü adına düzenlenen haciz varakasının gümrük vergi ve resimleri üzerinden hesaplanan para
cezasına ilişkin kısmının iptali istemiyle açılan işbu davanın, 2576 sayılı Kanunun 6. Maddesi hükmü uyarınca, vergi mahkemesince görülüp
çözümlenmesi zorunlu iken, idare mahkemesince incelenmesi suretiyle hüküm tesisinde yasal isabet görülmemiştir.”

Uyuşmazlık Mahkemesi, vergi ve benzeri mali yükümlerin tahsili amacıyla 6183 sayılı Kanunun uygulanması sonucu
olarak malı haczedilen üçüncü şahısların açacakları istihkak davalarının Adli Yargının görev alanında olduğuna karar
vermektedir. İdarenin, vergi ve benzeri mali yükümleri 6183 sayılı Kanundaki usule göre değil de, özel hukuk alanında
uygulanan usul ile takibe geçmesi halinde, bu usulün uygulanmasından kaynaklanan davalar vergi mahkemelerinin görevine
girmez.

c. Diğer kanunlarla vergi mahkemelerinde görevine bırakılan davalar


İYUK 28 III uyarınca, vergi mahkemelerince verilen kararların gereğinin yerine getirilmemesi halinde açılacak maddi
ve manevi tazminat davalarının da vergi mahkemelerinde açılması gereklidir. Vergi mahkemeleri, BİMK ve İYUK dışındaki
bir yasanın hükmüyle de görevli kılınmış olabilir. Örneğin; takdir komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim
değer tespitine ilişkin takdirlerine dair kararlara karşı; ticaret odaları, ziraat odaları ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları ile
vergi daireleri ve belediyeler tarafından vergi mahkemesinde dava açılır. (VUK Mükerrer madde 49/b)

4. İdare mahkemeleri
İdare mahkemeleri, idari yargı düzeni içindeki genel görevli ilk derece mahkemelerdir. Bu sebeple, vergi
mahkemelerinin görevine giren davalar ile ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da çözümlenecek olan davalar dışındaki,

31
DVDDGK, E.1997/406, K.1998/283, T.23/10/1998, DD.99, s.67
32
DİDDGK, E.1994/1039, K.1996/95, T.16/2/1996, DD.92, s.148-150
33
“... genel bütçeye ait vergi üzerinden kesilen kaçakçılık cezasının, güvence altına alınması amacıyla 6183 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca
uygulanan ihtiyatı haciz işleminden kaynaklanan uyuşmazlığın görüm ve çözümü görev vergi mahkemesine ait(tir).” D11D E.1996/1264-K.1997/890,
T.12/3/1997, Vergi Dünyası Dergisi, S.197, Ocak 1998, s.162
35
a) İptal davaları
b) Tam yargı davaları
c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden
birinin yürütülmesi için yapılan idarî sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaları
genel görevli ilk derece mahkemesi olarak idare mahkemelerinde görülür.

5. Tek hakimle çözümlenecek davalar


İdare ve vergi mahkemeleri:
- ya bir başkan ile iki üyeden oluşan bir kurul (heyet) olarak,
- ya da tek hakimle karar alırlar.34
Danıştay ise, ilk derece yargılamada, her halde, bir başkan ile en az dört üyeden oluşan daireler halinde karar verir. 35
BİMK 7 I uyarınca:
(1) Konusu belli parayı içeren idarî işlemlere karşı açılan iptal davaları ile
(2) Tam yargı davalarında
uyuşmazlık miktarı bir milyar lirayı aşmıyorsa idare mahkemesi hâkimlerinden biri tarafından çözümlenir.
Aynı kural, BİMK 7 II uyarınca vergi mahkemeleri için de geçerlidir.
BİMK Ek Madde 1 uyarınca, “bir milyar lira” lık sınır her yıl güncellenir. 36 Bu meblağ; 2008’te % 12 oranında
yeniden değerlemeyle,37 (7.630.000 TL), (7.630 YTL) olmuştur.
Meblağın tespitinde esas olan davacının dava konusu yaptığı miktardır.
Tek yargıç tarafından çözümlenmesi gereken bir dava heyet(=kurul) tarafından karara bağlanamaz. Eğer tek yargıçla
çözümlenmesi gereken bir dava vergi mahkemesi heyeti tarafından çözümlenmiş ise, bu temyiz incelemesinde bir bozma
sebebidir.

IV. İdari yargıda yetkili mahkemeler


1. Genel olarak
Yargılama hukukunda “yetkili mahkeme” kavramı ile, bir davayı görmekle görevli birden fazla mahkeme varsa, bu
mahkemelerden hangisinin yer bakımından davaya bakacağı sorununu çözümler. Dolayısıyla, yetkili mahkemenin belirlenmesi
için öncelikle görevli mahkemenin belirlenmiş olması gerekir.
İdari yargıda sadece idare ve vergi mahkemeleri bakımından yetki mahkeme problemi söz konusudur.
İdari yargıda yetki kamu düzenindendir. Mahkeme, yargılamanın her aşamasında, davanın yetkili mahkemede
açılmadığını tespit ederse, yetkisizlik kararı verip davayı reddederek dava dosyasını yetkili mahkemeye gönderebilir.
Bugün için, 32 ilde faal idare mahkemesi, 33 ilde de faal vergi mahkemesi vardır. Dolayısıyla, bir uyuşmazlığı hangi
ildeki idare veya vergi mahkemesinin çözeceğini bulabilmek için:
- Eğer vergi mahkemeleri görevliyse, hangi vergi mahkemesinin,

- Eğer idare mahkemeleri görevliyse, hangi idare mahkemesinin yetkili olduğunu bulmak gerekir.

2. İdare mahkemelerinde yetki kuralları


İYUK’da, hangi idare mahkemesinin yetkili olduğu sorusuna yanıt veren beş ayrı madde vardır:

34
BİMK 4.
35
DK 13.
36
BİMK Ek Madde 1: “Bu Kanunun tek hakimle çözümlenecek davalara ilişkin 7 nci maddesindeki parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli
olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların, o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca
Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların
onmilyon lirayı aşmayan kısımları dikkate alınmaz.”
VUK Mükerrer Madde 298 X: “Bir hesap dönemi sonu itibariyle yapılacak değerlemede esas alınacak yeniden değerleme oranı, yeniden değerleme
yapılacak yılın Ekim ayında (Ekim ayı dahil) bir önceki yılın aynı dönemine göre Devlet İstatistik Enstitüsünün Toptan Eşya Fiyatları Genel
İndeksinde meydana gelen ortalama fiyat artış oranıdır.”
37
XXXXXXXXXXXXX.
36
İYUK 32 Genel yetki
İYUK 33 Kamu görevlileriyle ilgili davalarda yetki
İYUK 34 - Taşınmaz mallara ilişkin davalarda yetki
- Kamu idarelerine ilişkin davalarda yetki
İYUK 35 Taşınır mallara ilişkin davalarda yetki
İYUK 36 Tam yargı davalarında yetki

İYUK 32’deki, “(Bu) Kanunda veya özel kanunlarda yetkili idare mahkemesinin gösterilmemiş olması halinde, yetkili
idare mahkemesi, dava konusu olan idari işlemi veya idari sözleşmeyi yapan idari merciin bulunduğu yerdeki idare
mahkemesidir.” şeklindeki yetki kuralı, “genel yetki kuralı” olarak adlandırılır.
Buna karşılık, İYUK 33-36’daki yetki kuralları “özel yetki kuralı” olarak adlandırılır.
Diğer yandan, yasalar belirli bir idare mahkemesini özel yetkili mahkeme olarak belirlemiş de olabilir.

a. İptal davalarında yetki kuralları


a.1. Genel yetki kuralı: Dava konusu olan idarî işlemi yapan idari merciin bulunduğu yer idare mahkemesi.

a.2. Özel yetki kuralları:


a.2.1. Kamu görevlileri ile ilgili davalar
Kamu görevlilerinin atanması ve nakilleri ile ilgili davalarda kamu görevlilerinin yeni ve eski görev yeri idare
mahkemesi yetkilidir.
D10D, E.1984/1126, K.1984/408, T.27/2/1984, DD.56-57, s.424-425: “Davacının gümrük muhafaza bölge amirliği görevinden alınarak, aynı
kurumda kısım amiri olarak istihdam edilmesi yolundaki işlemin, aynı yerde naklen atama niteliği taşıdığı açık olarak anlaşıldığından; bu durumun,
kamu görevlilerinin “atanma ve nakili” kavramları içinde mütalaası gerekmektedir..

Kamu görevlilerinin görevlerine son verilmesi, emekli edilmeleri veya görevden uzaklaştırılmaları ile ilgili davalarda,
kamu görevlisinin son görev yaptığı yer idare mahkemesi yetkilidir.
Kamu görevlilerinin görevle ilişkisinin kesilmesi sonucunu doğurmayan disiplin cezaları ile ilerleme, yükselme, sicil,
intibak ve diğer özlük ve parasal hakları ve mahalli idarelerin organları ile bu organların üyelerinin geçici bir tedbir olarak
görevden uzaklaştırmalarıyla ilgili davalarda, ilgilinin görevli bulunduğu yer idare mahkemesi yetkilidir.

a.2.2. Taşınmaz mallara ilişkin davalar


İmar, kamulaştırma, yıkım, işgal, tahsis, ruhsat ve iskan gibi taşınmaz mallarla ilgili mevzuatın uygulanmasında veya
bunlara bağlı her türlü haklara veya kamu mallarına ilişkin idari davalarda taşınmaz malların bulunduğu yer idare mahkemesi
yetkilidir.

a.2.3. Mahalli idarelere ilişkin mevzuatın uygulanmasından doğan davalar


Köy, belediye ve özel idareleri ilgilendiren mevzuatın uygulanmasına ilişkin davalarla sınır uyuşmazlıklarında, mülki
idari birimin, köy, belediye veya mahallenin bulunduğu yahut yeni bağlandığı yer idare mahkemesi yetkilidir.

a.2.4. Taşınır mallara ilişkin davalar


Taşınır mallara ilişkin davalarda, taşınırın bulunduğu yer idare mahkemesi yetkilidir.

a.2.5. RTÜK aleyhine açılacak davalar


3984 sayılı Kanunun 39. Maddesine göre, “Radyo Televizyon Üst Kurulu aleyhine açılacak idari davalarda Ankara
mahkemeleri yetkilidir”

37
b. Tam yargı davalarında yetki kuralları
İdari Yargılama Usulü Kanunu, 36. maddesiyle, tam yargı davaları bakımından yetki konusunu sanki özel yetki
kuralları gibi düzenlemekte, hatta bu yetki kurallarının idari mahkemelere özgü olduğunu belirtmekle bir bakıma idare ve vergi
mahkemelerini kastetmektedir. Ancak, 36. maddedeki yetki kurallarının, sadece idare mahkemelerinde açılacak tam yargı
davalarına münhasır olduğunu belirtmek gerekir. 38 Bu yetki kuralları şunlardır:
b.1. İdarî sözleşmelerden doğan tam yargı davalarında yetkili idare mahkemesi, idarî sözleşmeyi yapan idari merciin
bulunduğu yerdeki mahkemedir.
b.2. İdari işlemlerden doğan tam yargı davalarında, zararı doğuran idari uyuşmazlığı (=zararı doğuran idari işleme
karşı açılacak iptal davasını) çözümlemeye yetkili idare veya vergi mahkemesi yetkilidir.
b.3. İdari eylemlerden kaynaklanan tam yargı davalarında yetkili idare mahkemesi, zarar, bayındırlık ve ulaştırma gibi
bir hizmetten doğmuş ise hizmetin görüldüğü yer veya idarenin her hangi bir eyleminden doğmuş ise eylemin yapıldığı yer
mahkemesidir.
b.4. Tam yargı davası yukarıdaki ihtimallerin hiç birisine girmiyor ise, yetkili mahkeme, davacının ikametgâhının
bulunduğu yer idare ve vergi mahkemesidir.

3. Vergi mahkemelerinde yetki kuralları


Vergi mahkemelerinde açılan dava, ister iptal davası isterse tam yargı davası olsun davanın konusunu idari işlemler
oluşturur.39 İdari Yargılama Usulü Kanunu, vergi mahkemelerinde vergiye ilişkin idari işlemlere karşı açılan davaları, dava
türü bakımından bir ayırım yapmaksızın bir bütün halinde özel olarak düzenlemiştir.
Vergi mahkemelerine ilişkin yetki kuralı İYUK 37’de yer almaktadır: Bu hüküm dikkatle incelendiğinde, farklı terimler
kullanılsa da, vergi mahkemelerinin yetkisi bakımından temel kural, “uyuşmazlığa kaynaklık eden işlemi yapan dairenin
bulunduğu yerdeki vergi mahkemesi” dir.

a. Genel yetki kuralı: Dava konusu işlemi yapan dairenin bulunduğu yer vergi mahkemesi

b. Özel yetki kuralları40


b.1. Uyuşmazlık konusu vergi, resim ve benzeri mali yükümleri tarh ve tahakkuk ettiren, zam ve cezaları kesen dairenin
bulunduğu yer vergi mahkemesi
b.2. Gümrük Kanuna göre alınması gereken vergilere ilişkin işlemlerde, vergi, resim ve benzeri mali yükümleri tarh ve
tahakkuk ettiren dairenin bulunduğu yer vergi mahkemesi.
D3D, E.1984/53, K.1984/158, T.24/1/1984, DD.56-57, s.141-142: “Davaya konu edilen işlem, gümrük vergi ve resimlerinin tarh ve tahakkukuna
ilişkin olarak yetkili gümrük idaresince yapılan bir işlem olmayıp, bu işlemlerin yapılmasını sağlamak amacıyla İzmit Gümrükler Baş Müdürlüğüne
müracaatını öngören Maliye ve Gümrük Bakanlığı işlemi olduğuna göre, ... davanın çözümüne, dava konusu işlemi yapan Maliye ve Gümrük
Bakanlığının bulunduğu yer olan Ankara’daki Vergi Mahkemesi yetkilidir.”

27.10.1999 tarih ve 4458 tarihli Gümrük Kanunu’nun 242/7. maddesine göre ise, “Gümrük başmüdürlükleri ile
Gümrük Müsteşarlığı kararlarına karşı işlemin yapıldığı gümrük müdürlüğünün veya gümrük başmüdürlüğünün bulunduğu
yerdeki idari yargı mercilerine (=vergi mahkemelerine) başvurulabilir.”
b.3. Vergi Usul Kanunu gereğince şikayet yoluyla vergi düzeltme taleplerinin reddine ilişkin işlemlerde, vergi, resim ve
benzeri mali yükümleri tarh ve tahakkuk ettiren dairenin bulunduğu yer vergi mahkemesi. Davanın konusu işlem, şikayet
yoluyla düzeltme talebinin Maliye Bakanlığınca ret işlemi olmasına rağmen, tarh ve tahakkuku yapan dava vergi dairesinin
bulunduğu vergi mahkemesi yetkili olmaktadır.
b.4. Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un uygulanmasında, ödeme emrini düzenleyen dairenin
bulunduğu yer vergi mahkemesi.

38
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 37. maddesinde vergi mahkemelerinde açılacak davalar iptal ve tam yargı davası ayrımı yapılmadan bir bütün
olarak ayrı ve özel olarak bir düzenlenmiştir. Bu düzenleme, 36. madde karşısında daha özel bir düzenlemedir. Vergi mahkemelerinde idari işlemden
kaynaklanan iptal veya tam yargı davası niteliğinde davalar açılabilir. İdari sözleşme ve idari eylemden kaynaklanan bir tam yargı davasının vergi
mahkemesinde açılmasına olanak yoktur. Bu nedenle, vergi mahkemesinde açılan idari işlemden kaynaklanan tam yargı davalarında özel düzenleme
niteliğindeki vergi mahkemelerinde ilişkin yetki kurallarının uygulanacağı açıktır.
39
BİMK 6’ya göre 6183 sayılı Kanunun uygulanmasına ilişkin olarak istisnaen idari eylemlerden kaynaklanan davaların açılması da mümkündür.
Örneğin 6183’e göre haczedilen malların muhafaza altına zarar görmeleri halinde idari eyleme bağlı ve vergi mahkemesinde açılacak bir dava söz
konusudur.
40
Vergi mahkemelerinde söz konusu olan özel yetki kuralları, esasında, tam anlamıyla özel yetki kuralları değildir. Çünkü, söz konusu özel yetki
kuralları, “dava konusu işlemi yapan makamın bulunduğu yer vergi mahkemesi” biçimindeki genel yetki kuralını özel bir takım hallerde tekrarından
ibarettin.
38
4. Uyuşmazlığın birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına girmesi
Uyuşmazlığın birden çok idare (veya vergi) mahkemesinin yetki alanına girmesiyle kastedilen, aynı yetki kuralı
uyarınca birden çok idare (veya vergi) mahkemesinin yetkili olmasıdır. (Dikkat: Farklı yetki kurallarını uygulayıp birden çok
mahkeme buluyorsanız hata yapıyorsunuz demektir.)
Eğer, uyuşmazlık birden çok idare (veya vergi) mahkemesinin yetki alanına giriyorsa, o uyuşmazlığı çözmek DK 24 I
(e) uyarınca Danıştay’ın görevidir.

İdari Yargıda Yetki


İdare Mahkemesi Vergi Mahkemesi
İdari işlem İdari eylem İdari sözleşme İdari işlem
İdari Sözleşme
Tam yargı
İptal davası Tam yargı davası uyuşmazlığı davası / İptal davası + Tam yargı davası
davası
tam yargı davası
Genel yetki kuralı Zararı * Bayındırlık ve İdarî sözleşmeyi yapan * Uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümleri
: İdari işlemi doğuran ulaştırma gibi bir idari merciin tarh ve tahakkuk ettiren, zam ve cezaları kesen, dairenin
yapan makamın idari hizmetten doğan bulunduğu yerdeki bulunduğu yerdeki mahkeme
bulunduğu yer uyuşmazlığı zararlarda hizmetin mahkeme
* Gümrük Kanununa göre alınması gereken vergilerle Vergi Usul
(=zararı görüldüğü yer
Özel yetki Kanunu gereğince şikayet yoluyla vergi düzeltme taleplerinin
doğuran mahkemesi
kuralları: reddine ilişkin işlemlerde; vergi, resim, harç ve benzeri mali
idari işleme
* İdarenin her yükümleri tarh ve tahakkuk ettiren dairenin bulunduğu yerdeki
* Kamu karşı
hangi bir mahkeme
görevlilerine açılacak
eyleminden
ilişkin davalar iptal * Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun
doğmuş ise
davasını) uygulanmasında, ödeme emrini düzenleyen,
* Taşınmaz eylemin yapıldığı
çözümlemey
mallara ilişkin yer mahkemesi * Diğer uyuşmazlıklarda dava konusu işlemi yapan dairenin
e yetkili
davalar idare bulunduğu yerdeki mahkeme
* Kamu mahkemesi
idarelerine ilişkin
davalar
* Taşınır mallara
ilişkin davalar
* Özel kanunlarla
belirlenen yetkili
idare mahkemesi

Tam yargı davası yukarıdaki ihtimallerin hiç birisine girmiyor ise, yetkili mahkeme, davacının ikametgâhının bulunduğu yer idare ve vergi mahkemesi

Uyuşmazlık birden çok idare (veya vergi) mahkemesinin yetki alanına giriyorsa, o uyuşmazlığı çözmek DK 24 I (e) uyarınca Danıştay’ın görevidir.

39
§ 6. İdari yargıda taraflar

I. Genel olarak
Yargılama faaliyeti içinde taraf kavramı davacı ve davalıları, yargılamanın süjesi kavramı ise bu faaliyet içinde rol
alan aktörleri (davacı, davalı ve mahkeme) ifade eder. Bir idari davanın davacı veya davaları olarak tarafı olabilmek için
“ehliyet” sahibi olmak gerekir. İdari yargılama usulünde, “ehliyet” kavramı, davada taraf ehliyeti, dava açma ehliyeti ve idari
dava açma ehliyetini kapsar. Davada taraf ehliyeti ve dava açma ehliyeti konusunda, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda bir
düzenleme yoktur. Bu konuda İYUK’un 31. maddesindeki atıf uyarınca Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndaki esaslar
uygulanır.
Buna karşılık idari dava açma ehliyeti İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde iptal ve tam yargı davaları
bakımından ayrı ayrı gösterilmiştir.

II. Taraf ehliyeti


Davada taraf olma ehliyeti (= taraf ehliyeti), bir davada davacı ve davalı olabilme yeteneğini ifade eder. Taraf ehliyeti,
medeni haklardan yararlanma ehliyetinin sonucudur ve Medeni Kanun uyarınca “kişi”ler bu yeteneğe sahiptirler. 41 İdari
Yargılama Hukuku bakımından bunlar gerçek kişiler ve tüzel kişiler (kamu tüzel kişileri dahil) olabilirler.

1. Davacı taraf ehliyeti


Özel kişilerin açacakları davalarda, davacı tarafın özel hukuk gerçek veya tüzel kişisi olması gerekir. Örneğin , bir özel
hukuk tüzel kişisinin bölge veya şube müdürlüklerinin tüzel kişiliği olmadığından davaya taraf ehliyetleri yoktur.
Kamu hukuku tüzel kişilerinin de idari yargıda dava açmaları mümkündür. Davacının kamu tüzel kişisi olması gerekir.
Ancak, Devlet tüzel kişiliğinin Başbakanlık, Bakanlık ve valilik veya kaymakamlık gibi icrai karar almaya yetkili organ ve
birimleri de idari yargıda davacı mevkiinde bulunabilir. Ancak, Devlet tüzelkişiliğinin davada taraf olan bu organ ve birimleri
aynı tüzel kişiliğin başka makam ve organlarına karşı açılacak davalarda taraf ehliyetleri yoktur.

2. Davalı taraf ehliyeti


İdari yargıda açılacak davalarda, davalı taraf ehliyeti husumeti ifade etmektedir ve bu davaların davalısı, kural olarak
idaredir.42 Davalı tarafın kamu tüzel kişisi olması şart olmakla birlikte, bu kural da mutlak değildir. Genel olarak herhangi bir
idareye karşı açılacak davalarda davalı tarafın kamu tüzel kişiliğe sahip olması gerekli olmakla birlikte, Devlet tüzel kişiliğinin
organ ve makamlarının işlemlerine karşı açılacak davalarda dava türüne göre bir ayırım yapılır. İptal davalarında idari işlemi
yapan makam, Devlet tüzel kişiliğini temsilen davalı taraf ehliyetine sahiptir (Başbakanlık, Bakanlık, valilik veya
kaymakamlık gibi). Buna karşılık, edim davası niteliği taşıyan tam yargı davalarından özellikle tazminat istemli olanların
konusunu idarenin belli bir parayı ödemeye mahkum edilmesi oluşturmaktadır. Bu sebeple, talep edilen tazminatın belli bir
bütçeden karşılanması gereklililiği vardır. Bu tür davalarda tazminat kararlarının icra kabiliyeti olması için davalı tarafın kamu
tüzel kişiliği olması gerekmektedir. Bununla birlikte, Devlet tüzelkişiliğine karşı açılacak davalarda husumetin, ilgisine göre bu
tüzel kişiliği temsil yetkisine sahip olan Başbakanlık veya ilgili bakanlıklara yöneltilmesi gerekmektedir.

III. Dava açma ehliyeti


Dava açma ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin, yani fiil ehliyetinin yargılama usulündeki görünümüdür. Bu
nedenle, fiil ehliyetine sahip olan kişiler, dava açma ehliyetine de sahiptir. Fiil ehliyeti, gerçek kişiler bakımından, temyiz
kudretine sahip olma (mümeyyiz/sezgin), reşit (ergin) olma ve kısıtlanmış (mahcur) bulunmama koşullarını içerir.
Dava açma ehliyeti, bir yanıyla fiilen bir davayı açmaya veya yürütmeye ilişkin usuli işlemleri yürütmeyi, diğer yandan
da aynı nitelikte olmak üzere açılan bir davaya ilişkin davalı taraf adına yapılacak usuli işlemleri yürütebilme ehliyetini ifade
eder.
Yargı yerine açılan davalarda, dava açma ehliyetinin kolayca anlaşıldığı hallerde ilgilisinden bunun ayrıca kanıtlanması
istenmez. Ancak dava açmaya belli bir kişinin ve kurulun yetkili bulunması halinde bu yetkinin, davanın görülebilmesi için
kanıtlanması zorunluluğu mevcuttur.

1. Özel hukuk kişilerinin dava açma ehliyeti

41
Nitekim İYUK 31 I’e göre, “(…) ehliyet, (konusunda) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır.” Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 38. maddesine göre de, “Dâvaya ehliyet Kanunu Medeni ile tâyin olunmuştur.”
42
Bu kuralın tek istisnası, idari sözleşmelerden kaynaklanan davalarda özel hukuk kişisinin de davalı taraf olabilmesidir.
40
a. Gerçek kişiler
Medeni Kanuna göre fiil ehliyetinin koşulları, temyiz kudretine sahip olmak, reşit olmak ve kısıtlı olmamaktır. Fiil
ehliyetine sahip gerçek kişiler kendilerinin davacı taraf oldukları davalara ilişkin olarak dava açma ehliyetine sahiptirler. Fiil
ehliyeti bulunmayan gerçek kişilerin adına açılacak davaları o kişilerin kanuni temsilcileri (veli veya vasi) açabilir. Dava açma
ehliyetinin devri mümkündür. Ancak bu devir, sadece avukata yapılabilir. Bu devri, dava açma ehliyetine sahip gerçek kişi
veya onun adına dava açma ehliyetine sahip kanuni temsilcisi yapabilir.

b. Özel hukuk tüzel kişileri


Özel hukuk tüzel kişileri, dava açma ehliyetini yetkili organları vasıtasıyla kullanır. Tüzel kişilerde dava açma ehliyeti,
tüzel kişinin niteliğine göre, tüzel kişiliği dış ilişkilerde temsile yetkili kişi veya organa aittir.
Özel hukuk tüzel kişilerinden şirketler ve kooperatiflerin tasfiye durumuna girmeleri halinde, temsil yetkisi tasfiye
memurlarına geçtiğinden dava açma yetkisini tasfiye memurları kullanır. Tasfiye memurları dışında tüzel kişinin eski
temsilcilerinin dava açma yetkileri bulunmamakla birlikte, Danıştay’a göre, eski temsilcilerin açtıkları davalarda, mahkemenin
davayı ehliyet yönünden reddetmeyip, ara kararıyla tasfiye memurlarının imza eksikliğinin tamamlatılmasına olanak
sağlanmalıdır.43
İdari Yargılama Usulü Kanunun 15/1/d maddesine göre, “ehliyetli olan şahsın avukat olmayan vekili tarafından dava
açılmış ise otuz gün içinde bizzat veya bir avukat vasıtasıyla dava açılmak üzere dilekçelerin reddine” karar verilir. Tüzel
kişilerin davada taraf ehliyetinin olduğu ancak davanın dava açma ehliyeti olmayan kişiler tarafından açılması halinde, davanın
ehliyetten reddedilmeyip, tüzel kişiliği temsile yetkili kişiler tarafından açılmasına imkan verilmesi için dilekçenin reddine
karar verilir. 44

2. Kamu tüzel kişilerinin dava açma ehliyeti


Kamu tüzel kişilerinin açacakları davalarda, dava açma ehliyetine kamu tüzel kişiliğini temsil yetkisi olan icra organları
sahiptir. Devlet tüzelkişiliğinin organ ve makamlarının işlem ve eylemlerine karşı açılan davalarda, devlet tüzel kişiliği adına
taraf ehliyetine sahip olan makam veya organın icra organı dava açma ehliyetini kullanır.
Ancak bazı konularda özel düzenlemelerde mevcuttur. 4353 sayılı ve 08.01.1943 tarihli Maliye Vekaleti Baş Hukuk
Müşavirliğinin Ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine Ve Merkez Ve
Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun’un 22. maddesine göre “İdari davaların açılması, idareler
aleyhine açılan bu nevi davaların takip ve müdafaası daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar
hukuk müşavirlerine ait olup Danıştaydaki duruşmalarda bu daireler kendi amirleri veya hukuk müşavirleri ve hukuk müşaviri
teşkilatı olmıyan dairelerde ilgili şube amiri tarafından temsil olunur. Hazineyi ilgilendiren işlerde bu vazife Hazine Müşavir
avukatı veya avukatları tarafından yapılır. Lüzumu halinde Maliye Bakanlığının alakalı servisine mensup ve Maliye Bakanlığı
tarafından tensip edilecek bir memur Hazine Avukatı ile birlikte duruşmaya iştirak ettirilebilir.” 178 sayılı KHK’nin 9.
maddesine göre de, “Başhukuk Müşaviri ve Muhakemat Genel Müdürü,hukuk müşavirleri,müşavir hazine avukatları ve hazine
avukatları genel bütçe içindeki kamu kurum ve kuruluşlarını her tür ve derecedeki yargı ve icra mercileri ile hakemler
nezdinde vekil sıfatıyla temsil ederler. (...) Vergi dairesi başkanlıklarının taraf olduğu davaların ilgili mercilerde takip ve
savunmasını yapmak üzere,vergi dairesi başkanlıkları emrinde yeterli sayıda hazine avukatı görevlendirilir. Vergi dairesi
başkanı 4353 sayılı Kanunun 22 nci maddesi ile kendisine verilen yetkiyi hazine avukatına veya vergi müdürüne devredebilir.
(...) Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü,mevzuatında başkaca bir takip mercii ve usulü öngörülmeyen
Hazineye ilişkin diğer alacakları takip etmeye yetkilidir.”

IV. İdari dava açma ehliyeti


İdari yargıda açılacak dava türleri bakımından ayrıca bir idari dava açma ehliyeti de söz konusu olmaktadır. Bu ehliyete
sübjektif dava açma ehliyeti adı verilmektedir. İYUK’ta idari dava ehliyeti, iptal davası ve tam yargı davası bakımından farklı
kriterlere bağlanmıştır.

1. İptal davası açma ehliyeti


İYUK 2 I (a)’ya göre, iptal davası açma ehliyetine, iptali talep edilen idari işlem sebebiyle “menfaatleri ihlal edilen
kişiler” sahiptir.

2. Tam yargı davası açma ehliyeti

43
D4D, E.93/2647-K.94/598, T.8/2/1994, DD.90, s.514
44
D3D, E.1997/4536, K.1998/3300, T.1/10/1998, DD.99, s.157-159; D3D, E.1997/2034, K.1998/2775, T.1/7/1998, DD98.228-230; D4D,
E.1997/3888, K.1998/3564, T.13/10/1998, DD.99, s.204-206; D4D, E.1992/647, K.1993/602, T.9/2/1993, DD.88, s.215.
41
İYUK 2 I (b)’ye göre, tam yargı davası açma ehliyetine, bir idari eylem ve işlem sebebiyle “kişisel hakları doğrudan
ihlal edilen” kişiler sahiptir.

3. Vergi davası açma ehliyeti


213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 377. maddesine göre vergi mahkemesinde dava açma ehliyetine sahip olanlar
şunlardır:
* Tarh edilen vergilere ve kesilen cezalara karşı mükellefler ve kendilerine vergi cezası kesilenler,
* Tadilat ve takdir komisyonlarınca tahmin ve takdir olunan matrahlara karşı vergi dairesi.
D7D, E.1997/4013, K.1998/2972, T.21/9/1998, DD.99, s.319-321: "Miras hisselerinin davacı tarafından satın alınması, (bu kişilere) ait veraset ve
intikal vergisine isabet eden gecikme faizinin tahsiline ilişkin işleme karşı açılacak davada davacıya taraf olma ehliyeti kazandırmayacağından,
mahkemece yeniden verilecek kararda, bu hususunun ayrıca göz önünde bulundurulacağı tabiidir."

IV. İdari davaların taraflarının kişilik ve niteliğinde değişiklik


İdari bir dava esnasında ölüm veya herhangi bir sebeple tarafların kişilik veya niteliğinde değişiklik olabilir. Tarafların
kişiliğindeki değişiklikler ölüm veya tüzel kişiliğin son bulmasını ifade ederken, niteliğindeki değişiklikler ise, dava açma
ehliyetindeki sınırlama ve değişiklikleri ifade eder.

1. Gerçek kişiler
a. Gerçek kişinin taraf ehliyetindeki değişiklik: Davacının ölümü
Davanın gerçek kişi olan tarafının ölümü halinde, yargılama süreci çeşitli şekillerde etkilenir:
a.1. Dava yalnız öleni ilgilendiren bir dava ise, davayı takip yetkisi bir başkasına geçmeyeceğinden, davaya ait
dilekçeler iptal edilir.
a.2. Davacı gerçek kişinin ölümü halinde, davayı takip hakkı bir başkasına geçiyor ise, kendisine geçenin başvurmasına
kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir. Dört ay içinde yenileme dilekçesi verilmemiş ise, varsa
yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır.
a.3. İdarenin bir gerçek kişiye karşı yürüttüğü bir takibe karşı açılan davada, gerçek kişinin ölümü halinde, idarenin
mirasçılar aleyhine takibi yenilemesine kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir. Dört ay içinde
yenileme dilekçesi verilmemiş ise, varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır.

b. Gerçek kişinin niteliğindeki değişiklik


b.1. Gerçek kişinin fiil ehliyetinde vesayet altına alınma, kayyım veya müşavir atanması şeklindeki değişiklikler dava
açma ehliyetini de etkiler. Böyle bir durumda, davayı takip yetkisi kazanan kişinin başvurmasına kadar dosya işlemden
kaldırılır.
b.2. Gerçek kişinin iflas etmesi halinde, gerçek kişi taraf ehliyetini değil, davayı takip ehliyetini kaybeder. Davayı takip
yetkisi iflas idaresine geçer ve iflas idaresinin başvurusuna kadar dosya işlemden kaldırılır.

2. Tüzel kişilerin kişilik ve niteliğinde değişiklik


Tüzel kişilerin kişiliğinde ve niteliğinde; tüzel kişiliğin son bulması, tasfiye, başka bir tüzel kişi ile birleşme veya nevi
değiştirme şeklinde değişiklikler olabilir. Bütün bu ve benzeri sebeplerle tüzel kişinin kişilik ve niteliğindeki değişiklik
hallerinde, davayı takip hakkı kendisine geçen kişinin başvurmasına kadar, dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece
karar verilir. Dört ay içinde yenileme dilekçesi verilmemiş ise, varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz
kalır.
Gerek gerçek kişilerin, gerekse tüzelkişilerin kişilik ve niteliğinde değişiklik dolayısıyla işlemden kaldırılan dosyalarda,
işlemden kaldırma süresinin ne kadar olduğu, daha doğrusu davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurusunun veya idarenin
takibi yenilemesinin hangi süre içinde yapılacağı hakkında İYUK’ta bir hüküm bulunmamaktadır.

§ 7. İdari Dava Açma Süreleri

42
I. İdari dava açma sürelerinin niteliği
İdarenin sürekli bir dava tehdidi altında bulunmasını önlenmek amacıyla idari davaların açılması belirli sürelere
bağlanmıştır. Dava açma süresi geçirilmesi halinde idari dava açma olanağı ortadan kalkar. Bu sebeple, idari yargıdaki dava
açma süreleri, “hak düşürücü süre” niteliğinde ve kamu düzenindendir.
Dava açma süresinin doğru tespit edilmesi ve sürenin doğru hesaplanması idari yargıda çok büyük önem taşır. Süresi
içinde açılmayan davanın açılma olanağı yoktur. Dolayısıyla süre geçtikten sonra açılan dava reddedilir. İYUK 14 III (e)
uyarınca, dava açma süresinin dolup dolmadığı konusu, ilk incelemede mahkeme tarafından re’sen incelenecek hususlardandır.
İYUK 15 I (b) uyarınca, sürenin aşıldığı hallerde dava reddedilir. Sürenin aşıldığı sonradan tespit edilse dahi, İYUK 14 VI
göndermesiyle İYUK 15 I (b) uyarınca, davanın her aşamasında reddedilmesi gerekir.

II. İdari dava açma süreleri


İdari yargıda dava açma süreleri, dava konusu tasarrufun niteliğine ve davanın açılacağı mahkemeye göre belirlenmiştir.
Özellikle dava açma süresinin başlangıcı ve dava açma prosedürü, idari davanın konusu tasarrufun idari işlem ya da idari
eylem olmasına göre farklılaşmaktadır.
D10D, E.1994/605,-K.1995/3611, T.18.9.1995, DD.91, s.1168-1171: “Açılan bir tam yargı davasında dava açma süresinin de öncelikle hak ihlaline
neden olduğu ileri sürülen idari tasarrufun niteliği saptandıktan, idari eylem veya işlem olduğu belirlendikten sonra hesaplanması mümkündür.”

1. İdari işlemler sebebiyle açılan davalar


İdari işlemler sebebiyle açılan davanın iptal ya da tam yargı davası olması süre yönünden bir farklılık yaratmamaktadır.

a. Dava açma süreleri


a.1. Genel dava açma süreleri
İdari işlemlere karşı açılacak davaların süreleri İYUK 7’de gösterilmiştir. Bu süreler, genel dava açma süreleridir.
Ancak özel kanunlarında ayrı süre gösterilen hallerde, davaların bu özel sürelere riayet edilerek açılması gerekir.
Genel dava açma süreleri İYUK’ta idari yargıdaki mahkemeler esas alınarak düzenlenmiştir.
İdari işleme karşı açılacak dava ister iptal davası isterse tam yargı davası olsun, özel kanunlarda gösterilen dava açma
süreleri saklı kalmak kaydıyla, dava açma süresi Danıştay’da ve idare mahkemelerinde “60 gün”, vergi mahkemelerinde “30
gün”dür.

a.2. Özel dava açma süreleri:


Bazı kanunlar belirli işlemler için özel dava açma süreleri öngörmüşlerdir. Özel dava açma sürelerinin öngörüldüğü
durumlarda davanın bu özel süreler içinde açılması gerekir.

a.2.1. İdare mahkemelerinde açılacak davalarda özel dava açma süreleri:


 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 14. maddesine göre; kamulaştırma işlemine karşı açılacak iptal davasının
süresi “otuz gün”dür.
 23/2/1995 tarih ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 26. maddesine göre, idari nitelikli para
cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç “yedi gün” içerisinde yetkili idare mahkemesine dava açılabilir.
 9/8/1983 tarih ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 25. maddesine göre, idari cezalara karşı, cezanın tebliğ
tarihinden itibaren en geç “yedi gün” içinde yetkili idare mahkemesine dava açılabilir.
 22/5/2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 108. maddesine göre, bu kanun uyarınca verilen idari para
cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç “yedi gün” içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir.

a.2.2. Vergi mahkemelerinde açılacak davalarda özel dava açma süreleri:


 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda (AATUHK) düzenlenen özel dava açma
süreleri:

43
- 6183 sayılı Kanun’un 15. maddesine göre, ihtiyati haciz tatbik olunanlar haczin tatbikinden, ihtiyati haciz
gıyapta yapılmışsa ihtiyati haczin tebliği tarihinden itibaren “7 gün” içinde vergi mahkemesinde dava açılır.45
- 6183 sayılı Kanun’un 20. maddesine göre, haklarında ihtiyati tahakkuk üzerine ihtiyati haciz tatbik olunanlar
ihtiyati tahakkuk sebeplerine ve miktarına 15 inci madde gereğince (7 gün içinde) vergi mahkemesinde dava
açabilirler.
- AATUHK’un 58. maddesine göre, bildirilen ödeme emrine karşı vergi mahkemesinde özel dava açma süresi “7
gün”dür.46
 Vergi Usul Kanunu’na göre, takdir komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine
ilişkin takdir kararlarına karşı ticaret odaları, ziraat odaları ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları, belediyeler ve
vergi dairelerince 15 gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açılır. (213 sayılı VUK Mükerrer Madde
49).

a.2.3. Danıştay’da açılacak davalarda özel dava açma süreleri:


 Maliye ve Bayındırlık Bakanlıkları, bina metrekare normal inşaat maliyet bedellerini (söz konusu tüzük
hükümlerine göre yapılan yıllık tespitler hariç olmak üzere) müştereken tespit edip Resmi Gazete ile ilan ederler.
Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliğince bu bedellere karşı Resmi
Gazete’deki ilanı izleyen 15 gün içinde Danıştayda dava açılabilir. (213 sayılı VUK Mükerrer Madde 49).
 6326 sayılı Petrol Kanunu’nun 25. maddesine göre, müracaat ve petrol hakkı sahibi, Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından alınan ve müracaat, müsaade, arama ruhsatnamesi, işletme ruhsatnamesi veya belgeden
doğan haklarına tesir eden kararlara karşı bu Kanun hükümleri dairesinde tebliğ tarihinden itibaren yirmi gün
içinde Bakana itiraz edebilir. Aynı Kanun’un 31. maddesine göre ise, “Bu Kanun hükümleri dairesinde itiraz
etmek ve Danıştay'da dava açmak süresi kararların tebliği tarihinden itibaren yirmi gündür.”
 Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 41. maddesine göre “Türk vatandaşlığı konusunda İçişleri Bakanlığınca alınan
kararlara karşı bir ay içinde dava açılır.”

b. Dava açma süresinin başlangıcı


AY 125 III’de yer alan, “İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre yazılı bildirim tarihinden başlar.” kuralına
uygun olarak İYUK 7 II’de idari uyuşmazlıklarda dava açma süresinin dava edilecek idari işlemin yazılı olarak bildiriminin
yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı öngörülmüştür. İYUK 8 I’de de hem bu kural tekrarlanmış hem de “yazılı
bildirim” hususu açıklığa kavuşturulmuştur. Yazılı bildirim, dava edilecek idari işlemin a) tebliği, b) yayını veya c) ilanı ile
olur.

b.1. İdarî uyuşmazlıklar ve bireysel idari işlemler


Kural olarak, dava açma süresi idari işlemin yazılı bildiriminin yapıldığı tarihten başlar. Yazılı bildirimin ne şekilde
yapılacağı özel bir düzenlemeye tabi tutulmamış ise, adi posta yoluyla veya diğer başka yöntemlerle yapılan bildirimler
geçerlidir ve dava açma süresinin başlangıcına esas teşkil eder. Ancak bazı idari işlemler için kanunlar özel bazı usuller
öngörmüştür ve bu usullere uyulmadan yapılan yazılı bildirim geçerli bir tebligat olarak kabul edilmez.
Yazılı bildirim henüz yapılmadan ilgilisi, idari işlemden bir şekilde haberdar olmuş ise, dava açma süresi işlemeye
başlamaz. Ancak ilgililerin yazılı bildirim tarihinden önce açtığı davalar, süresinden önce açılmış sayılarak süre yönünden
reddedilmez. Bunun nedeni, yazılı bildirim ilkesinin, idareyi değil dava açacak ilgilileri korumaya yönelik bir kural olmasıdır.
Danıştay’a göre, “idari işlemler tesis edildikleri tarihte hukuken varlık kazanırlar ve yazılı bildirimin amacı ilgilileri işlemden
haberdar etmek ve dava açma haklarını kullanmalarına olanak sağlamaktır. İlgililerin, varlığını yazılı bildirimden önce
öğrendikleri idari işlemlere karşı yazılı bildirimden önce açtıkları davaların incelenmesine, -daha sonra yazılı olarak
bildirilen işlemin dava konusu işlemle aynı olması şartıyla- bir engel bulunmamaktadır. Bu durumda vaktinden önce açılan
bir davanın varlığından da söz edilemez.”47

45
6183 sayılı Kanun’da haciz tatbiki hakkında özel bir dava açma süresi öngörülmemiş bulunduğundan, haciz tatbiki işlemine karşı vergi
mahkemesinde genel dava açma süresi olan 30 gündür.
46
6183 sayılı Kanun, Madde 58 – “Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına
uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda
bulunabilir.” 2576 sayılı BİMK’un . 15. maddesi uyarınca, idare ve vergi mahkemelerinin görev alanına giren ve kanunlarla çeşitli kurul ve
komisyonlara verilmiş bulunan görev ve yetkiler, bu mahkemelerin göreve başladığı tarihte sona ermiş ve Vergi itiraz komisyonlarının ve Vergiler
Temyiz Komisyonunun kuruluşuna ilişkin hükümler birinci fıkrada gösterilen tarihte yürürlükten kalkmıştır. Yine 2576 sayılı Kanunun 13. maddesine
göre de, “Vergi mahkemelerinin göreve başlamasıyla bu mahkemelerin görev alanına giren konularla ilgili olarak diğer kanunlarda yer alan: a) İtiraz
komisyonu, Vergiler Temyiz Komisyonu, Gümrük Hakem Kurulu deyimleri, Vergi Mahkemesi, b) Vergi ihtilafı deyimi, vergi davası, c) İtiraz
deyimi, vergi mahkemesinde dava açılması” anlamını taşımaktadır. Nitekim, Danıştay’a göre de “6183 sayılı Yasanın 58. maddesinde yazılı yedi
günlük itiraz süresin dava açma süresine dönüştüğünü kabil etmek zorunludur” D9D, E.84/1630-K.86/3633, T.23/12/1986, DD.66-67, s.419
44
Diğer taraftan, yazılı bildirim usulüne uygun yapılmamış ise dava açma süresi işlemeye başlamaz. Bu durumda, dava
açma süresinin başlangıcı, aksi idare tarafından ispat edilmedikçe öğrenme tarihi esas alınarak hesaplanır.
Danıştay, idari işlemin muhatabının işlemi tebellüğden kaçınması ve bu durumun bir tutanakla tespiti halinde, yazılı
bildirimden beklenen amacın gerçekleştiğini, dolayısıyla dava açma süresinin bu imtina tarihinden başlayacağını kabul
etmektedir. Ancak, tebellüğden imtina edilmesine ilişkin tutanağın yazılı bildirim yerine geçebilmesi için, yazılı bildirimden
beklenen amacın tüm unsurlarıyla ilgilisine aktarılması ve bu hususun idare tarafından ispatlanması da gerekmektedir.

b.2. Vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklar
İYUK 7 II (b)’de, bu tür işlemlere karşı açılacak davaların süresinin başlangıcı, işlemin niteliğine göre belirlenmiştir:
 Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde (damga vergisi ve harçlarda olduğu gibi) dava açma süresi tahsilatın
yapıldığı tarihi izleyen günden başlar.
 Tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde 48 dava açma süresi, tebliğin yapıldığı tarihi izleyen
günden başlar. Vergi Usul Kanunu’na göre, ikmalen ve resen tarh edilen vergiler (VUK md.34) ile vergi cezaları
(VUK md.366) ihbarname ile tebliğ olunur. Bu nitelikteki tarhiyat ve vergi cezasına karşı dava açma süresi
ihbarnamenin tebliği tarihinden itibaren başlar.
 Tevkif (kaynaktan kesinti) yoluyla alınan vergilerde dava açma süresi, istihkak sahiplerine ödemenin yapıldığı
tarihi izleyen günden başlar.
 Tescile bağlı vergilerde dava açma süresi, tescilin yapıldığı tarihi izleyen günden başlar. (motorlu taşıtlar vergisi
gibi)
 İdarenin dava açması gereken konularda dava açma süresi, ilgili merci ve komisyon kararının idareye geldiği
tarihi izleyen günden başlar.
 İhtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine dava açma süresinin başlangıcı: VUK’un 378. maddesine göre
mükellefler beyan ettikleri matrahlara ve bu matrahların esas alınmasıyla tarh edilen vergilere karşı dava
açamazlar. Ancak İYUK’un 27/3. maddesine göre, mükellefler ihtirazi kayıtla verdikleri beyannamelere karşı
dava açabilirler. İhtirazi kayıtla verilen beyannamelerde tarh ve tahakkuk işlemleri, tahakkuk fişinin vergi dairesi
tarafından düzenlenmesi suretiyle gerçekleşir. Dava açma süresi düzenlenen tahakkuk fişinin ilgilisine verildiği
günü izleyen tarihten başlar.
 Uzlaşmanın vaki olmaması halinde mükellef veya ceza muhatabı; tarhedilen vergiye veya kesilen cezaya,
uzlaşmanın vaki olmadığına dair tutanağın kendisine tebliğinden itibaren genel hükümler dairesinde ve yetkili
vergi mahkemesi nezdinde dava açabilir. (VUK EK md.7)

b.3. Düzenleyici işlemler


Dava açma süresi bakımından özel bir durum ilanı gereken düzenleyici işlemlerdir (örn. tüzük, yönetmelik).
b.3.1. Düzenleyici işlemin tesisi sebebiyle açılan davalar
Genel kural olarak, düzenleyici işlemin tesisi sebebiyle açılan davalar bakımından dava açma süresi, ilan tarihini
izleyen günden itibaren işlemeye başlar.
b.3.2. Düzenleyici işlemlerin uygulanması sebebiyle açılan davalar
Genel düzenleyici işlemler, ona dayanılarak yapılan her birel işlemle (=uygulama işlemi) beraber, o birel işleme karşı
dava açma hakkına sahip olan için yeniden dava edilebilir olur. Bu halde, ilgili düzenleyici işleme ilişkin dava açma süresinin
dolmuş olması dikkate alınmaz.
İlgililer, ilanı gereken düzenleyici işlemlerin uygulanması üzerine de, düzenleyici işlem veya uygulama işlemi yahut her
ikisi aleyhine birden dava açabilirler. Bu durumda dava açma süresi uygulama işleminin dava açması süresidir ve bu işlemin
bildirim tarihinden itibaren işlemeye başlar.
Genel düzenleyici işlemlere karşı açılacak iptal davası, esas olarak, genel düzenleyici işlemin uygulanan hükmüne
yöneltilecektir. Ancak, genel düzenleyici işlemin yetki veya şekil unsuru veya yasal dayanağının olmaması (sebep) gibi işlemin
bütününü sakat kılan bir nedenle sakat olduğu hallerde, genel düzenleyici işlemin bütününün iptali istenebilir.
Diğer taraftan, düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz.
Genel düzenleyici işlem ile uygulama işlemi (birel işlem) arasında bağlantı vardır. Dolayısıyla bunların tek bir
dilekçeyle dava edilmeleri mümkündür. Ayrı ayrı dava açılmışsa davaların bağlantılandırılması da istenebilir.

47
D4D, E.1987/5041, K.1987/4133, T.28/12/1987, DD.70-71, s.211; D4D, E.1997/1131, K.1998/567, T.17.2/1998, Vergi Dünyası Dergisi S.205,
Eylül 1998, s.178-179
48
Tebliğ yerine geçen işlemler VUK’un 109 maddesinde gösterilmiştir
45
b.4. Adresleri belli olmayanlara ilan yoluyla bildirilen işlemler
Adresleri belli olmayanlara özel kanunlardaki hükümlere göre ilan yoluyla bildirim yapılan hallerde, özel kanunlarda
aksine bir hüküm bulunmadıkça süre, son ilan tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün sonra işlemeye başlar.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 103. maddesindeki özel hükme göre, (1) muhatabın adresi hiç bilinmezse; (2)
muhatabın bilinen adresi yanlış veya değişmiş olur ve bu yüzden gönderilmiş olan mektup geri gelirse; (3) başkaca
sebeplerden dolayı posta ile tebliğ yapılmasına imkan bulunmazsa; (4) yabancı memleketlerde bulunanlara tebliğ yapılmasına
imkan bulunmazsa, ilan yoluyla tebliğ yapılır. Aynı Kanunun 106. maddesine göre, ilan üzerine bizzat veya bilvekale müracaat
edenlere, yerinde, adres bildirenlere ise posta ile tebliğ yapılır. İlan tarihinden başlayarak bir ay içinde ne vergi dairesine
müracaat yapmış ve ne de adresini bildirmiş olanlara bir ayın sonunda tebliğ yapılmış sayılır.

b.5. İdari işlem ve eylem yapılması için idareye başvuru üzerine tesis edilen işlemler
İdarenin ortada herhangi bir işlemi bulunmadan açılan iptal davaları, idari yargı yerlerince kesin ve yürütülebilir idari
işlem yokluğu sebebiyle reddedilir. Dolayısıyla ortada idari bir işlem veya eylem yoksa ilgililerin, haklarında idari davaya
konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurmaları gerekir.
İdarece altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren
dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler.
İlgililerin idari işlem ve eylem tesisi için yaptıkları başvuruları idarece, altmış gün içinde reddedilirse, bu ret cevabından
itibaren dava açma süresi içinde dava açılabilir. Ancak altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse (örneğin
isteğin incelenmekte olduğuna ilişkin bir cevap), ilgili bu cevabı, istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez.
İdarece cevap verilmemesi veya kesin olmayan bir cevap verilmesi üzerine, ilgili tarafından dava açılmaması veya
açılan davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse,
cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler.
İlgililerin idari davaya konu olabilecek bir idari işlem ve eylem için başvurmaları üzerine yukarıdaki olasılıklara göre
süresi içinde dava açılmayarak, dava açma süresi geçirilirse, kural olarak, idareye yapılacak yeni başvurular üzerine dava açma
süresi yeniden canlandırılamaz. Ancak, ilgililerin bazı temel hak ve özgürlükleriyle ilgili konularda her zaman idareye başvuru
hakları bulunuyor ise, bu durumlarda yeni başvurular üzerine dava açma süresinin tekrardan canlandırması olasıdır.

b.6. İdari işlemlere karşı açılacak tam yargı davalarında süre


İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işleme karşı iptal davası açabilecekleri gibi, bu idari işlem dolayısıyla tam yargı
davası açma olanağına da sahiptirler.
İlgililer, haklarını ihlal eden bir işlem dolayısıyla;
(a) Sadece iptal davası açmak,
(b) Sadece tam yargı davası açmak (=doğrudan tam yargı davası),
(c) Hem iptal hem de tam yargı davası açmak,
(c.1) İptal ve tam yargı davalarını birlikte açmak,
(c.2) İptal davasının karara bağlanması üzerine bu husustaki kararın tebliği tarihinden itibaren tam yargı davası
açmak,
(c.3) İptal davasının kararına karşı kanun yoluna başvurulması halinde, bu hususta verilecek kararın tebliği
tarihinden itibaren tam yargı davası açmak,
olanaklarına sahiptirler.
Bütün bu olasılıklarda dava açma süresi, yukarda açıklandığı üzere kanunlarda özel süre gösterilmeyen hallerde
Danıştay ve idare mahkemelerinde altmış gün ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
Dava açma süresi içinde, İYUK 11 uyarınca üst makama, üst makam yoksa işlemi yapan makama başvurulması halinde
dava açma süresi durur. Üst makama yoksa işlemi yapan makama yapılan başvurunun dava açma süresini durdurucu etkisi,
sadece iptal davaları bakımından değil, idari işlem sebebiyle açılacak tam yargı davaları bakımından da vardır.
İdari işleme karşı açılan iptal davasının karara bağlanması üzerine veya bu husustaki karara karşı kanun yollarına
başvurulması üzerine tam yargı davası açılmadan yapılacak bir idari başvurunun zararın tazmini amacıyla yapılması ve üst
makama değil işlemi yapan makama yöneltilmesi gerekmekte olup; bu tür başvurular, İYUK 11 başvurusu olarak değil İYUK
10 başvurusu olarak değerlendirilmelidir. Bununla birlikte, Danıştay çoğu zaman İYUK 12 uyarınca yapılan İYUK 11
başvurusu ile İYUK 10 başvurusunu birbirine karıştırmaktadır.

46
b.7. İdari işlemin icrası sebebiyle açılan tam yargı davası
İlgililer, idari işlemin tesisi dolayısıyla değil de işlemin icrası sebebiyle zarara uğramışlar ise, işlemin icrası tarihinden
itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Nitekim İYUK 12 uyarınca, “İlgililer haklarını ihlal eden bir idari (…)
işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler.
(…)”.

2. İdari eylemlere karşı açılan tam yargı davalarında süre


Bilindiği gibi idari eylemlere karşı iptal davası açılamaz. İdari eylemler kişilerin haklarında bir ihlale yol açmışsa
uğranılan zararın bir tam yargı davası ile istenmesi gerekir. Bu tam yargı davasının süresi de “altmış gün”dür. Ancak İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesi bu konuda özel bir usul belirlemiştir. Bu usule göre ilgililerin dava açmadan önce
idareye başvurması zorunludur.
İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya
başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve herhalde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak
haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir.
a. İdareye başvuru
Bir idari eylem sebebiyle idareye başvuru yapılmadan doğrudan doğruya dava açılması halinde, bu husus idari merci
tecavüzü sayılarak, davanın her safhasında dava dilekçesinin ilgili idari merciine tevdiine karar verilir.
Bununla birlikte, görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi
halinde sonradan idari yargı mercilerince açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz.

b. İdareye başvuru süresinin başlangıcı


İdari başvuru süresine esas olan “idari eylemin öğrenilmesi tarihi”, idarenin eyleminin, bu eylemin doğurduğu zararlı
sonuçların ve bu eylem sebebiyle açılacak davanın esasının da ortaya çıktığı tarihtir.

c. İdarece başvurunun reddi


İlgililerin yaptığı başvuru üzerine idarece isteğin kısmen veya tamamen reddine karar verilmesi halinde, bu konudaki
işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabilir.
İlgilerin haklarını ihlal eden bir idari eylem sebebiyle idareye yaptıkları başvurunun reddi üzerine açılacak dava,
idarenin red işlemin iptali davası değil, doğrudan idari eylemden kaynaklanan tam yargı davasıdır.

III. Dava açma sürelerini durduran haller


İdari yargıda dava açma süreleri hak düşürücü nitelikte olduğundan, bu sürelerin durması ya da kesilmesi ancak kanunla
öngörülen hallerde mümkündür. Nitekim İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 11. maddesi kapsamındaki idari başvurular, dava
açma süresini durdurucu niteliktedir.

1. Hiyerarşik başvuru
a. Genel olarak
İYUK 11 I uyarınca, “İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması
değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma
süresi içinde istenebilir.”
“Üst makama başvuru”, uygulamada “itiraz” veya “şikayet” olarak da adlandırılmaktadır.
İYUK 11’e göre, ilgililer tarafından idarî dava açılmadan önce, idari işlemin bir kez daha gözden geçirilerek işlemin
kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir idari işlem yapılması hiyerarşik düzen içinde üst makamdan, üst makam
yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idarî dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan dava
açma süresini durdurur.
Üst makam, hiyerarşik üstü ifade eder. İdari vesayet makamı üst makam değildir, dolayısıyla idari vesayet makamına
başvurulması dava açma süresini durdurmaz.
“Üst makama başvuru”, eğer üst makam yoksa işlemi yapan makama yapılır.

47
İYUK 11 uyarınca yapılacak başvuru, ihtiyarı niteliklidir ve dava açmanın önşartlarından biri değildir. İlgililer, idari
işleme karşı dilerlerse bu başvuru yolunu izleyerek, dilerlerse doğrudan dava açabilirler.
Ancak, belirli bir idari işleme karşı idari başvuru yolları özel olarak düzenlenmiş ise veya özel bir dava açma süresi
öngörülmesi durumunda ayrıca dava açma süresinin duracağına ilişkin bir düzenleme yok ise; üst makama yapılan başvurular
dava açma süresini durdurmaz.
D7D, E.1995/5687, K.1996/3083 T. 16.9.1995, DD.93 s.369: “… gümrük mevzuatında idari başvuru yolları, itirazın şekil ve şartları özel olarak
düzenlenmiş olduğundan, 2577 sayılı Kanunun 10 ve 11 inci maddelerinin olayda uygulanma olanağı da bulunmamaktadır.”
D9D, E.1995/3087, K.1996/1404, T.12.4.1996, DD.92,s.698-704: “Bu durumda ödeme emirlerine karşı açılacak davalar, özel düzenleme ile 7 günlük
süre ile sınırlandığına ve bu sürenin durması ve kesilmesi hakkında her hangi bir yasa hükmü özel kanunlarında bulunmadığına göre vergi
mahkemesince davanın süresinde olduğunun kabulü suretiyle verilen kararda isabet bulunmamaktadır.”

b. Hiyerarşik idari başvurunun özellikleri:


Hiyerarşik idari başvurun dava açma süresini durdurabilmesi için bazı özellikleri haiz olması şarttır. Bu özellikler
şunlardır:
a) Bu nitelikteki idari başvurunun idari dava açmadan önce yapılması gerekir.
b) İdari başvurunun idari dava açma süresi içinde yapılması gerekir.
D7D, E.1997/1328, K.1998/1684, T.30/4/1998, DD.98, s.397-399: “Olayda; ödeme emrinin iptali istemiyle yukarıda sözü edilen yedi günlük süre
içerisinde idari dava açılmamış olduğu gibi, bu süre geçtikten sonra, ek tahakkuku yapan gümrük müdürlüğüne ve başmüdürlüğüne yapılan
başvurular da, 2577 sayılı Kanunun 11'inci maddesine uygun değildir. Bu yüzden, sözkonusu başvurular dolayısıyla ödeme emrine karşı yeni bir
dava açma süresinin işlemesine olanak bulunmamaktadır. Ayrıca; bu başvurulara verilen cevapların birer idari işlem gibi idari davya konu
edilmelerine de, süresi içerisinde idari davaya konu edilmeyen ödeme emrinin dolalı olarak hukuka uygunluk denetimine tabi tutulması sonucunu
doğuracağından, cevaz verilemez.”

c) İdari başvurunun üst makama, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makama yapılması gerekir.
d) Bu başvuruyla işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir idari işlem yapılması talep edilir.
Bu özellikleri taşımayan idari başvurular dava açma süresini durdurmaz.

c. İdari başvurunun reddi ve reddedilmiş sayılmasının sonuçları


İYUK 11 uyarınca, idari işleme karşı üst makama başvurulması dava açma süresini:
a) üst makamın başvuruyu yazılı olarak reddetmesi halinde, bu reddin yazılı olarak bildirimine kadar,
b) üst makamın başvuruya hiç yanıt vermemesi halinde ise altmış gün süreyle durdurur. (Altmış gün içinde bir cevap
verilmezse istek reddedilmiş sayılır; bu red hali, “zımnen red” veya “zımni red” olarak adlandırılır.).
İdarece altmış gün içinde cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.
İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine
kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.
Bazı idari işlemler hakkında özel kanunlarla getirilen itiraz usullerinde, idari itirazın dava açma süresine etkisi
düzenlenmemişse, bu başvurulara da İYUK 11 uyarınca dava açma süresini durdurucu etki tanınmaktadır. (örneğin askıdaki
imar planına itiraz)

2. Mücbir sebepler
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda, mücbir sebeplerin dava açma süresini durduracağına ilişkin bir düzenleme yoktur.
Bu konuda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na bir atıf da mevcut değildir. Danıştay, önceleri istikrar kazanmış biçimde
dava açma süresinin mücbir sebeplerle durmayacağı ve kesilmeyeceği, hastalık halinde dava açma süresinin uzatılması veya
yeniden canlandırılmasının mümkün olmadığı yönünde kararlar vermekteydi. Ancak Danıştay son dönemde depremi mücbir
sebep olarak dava açma süresini durdurucu etkisini kabul etmiştir.

IV. İdari yargıda sürelerin hesaplanması ve uzamasına ilişkin esaslar


İdari yargıdaki sürelerin başlangıcının hesaplanması ve sürelerin uzamasına ilişkin esaslar, İYUK 8’de düzenlenmiştir.
İYUK 8’de belirtilen sürelerin başlangıcına hesaplanmasına ve uzamasına ilişkin tüm esaslar, sadece dava açma
süreleri bakımından değil, İYUK’ta öngörülen tüm süreler (itiraz ve temyiz süreleri, cevap ve savunma dilekçelerini sunma
süreleri vb.) için de geçerlidir. Bundan başka İYUK 8’deki esaslar sadece İYUK’ta düzenlenen dava açma süreleri için değil
özel kanunlarda düzenlenen dava açma sürelerine de uygulanır.
a. Süreler, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlar (İYUK 8 I). Tebliğ, yayın veya ilan
tarihi sürenin başlangıcının hesabında dikkate alınmaz..
48
b. Tatil günleri sürelere dahildir. Şu kadar ki, sürenin son günü tatil gününe rastlarsa, süre tatil gününü izleyen çalışma
gününün bitimine kadar uzar. (İYUK 8 II)
c. İYUK 8 III’e göre, “bu Kanunda (İYUK) yazılı sürenin bitmesi” çalışmaya ara verme zamanına (Adli Tatile)
rastlarsa bu süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılır. İYUK 8 III’deki “Bu
Kanunda yazılı süreler” ifadesi karşısında, diğer kanunlarda düzenlenen dava açma sürelerinin son gününün adli tatile
rastlaması halinde uzamayacağı ileri sürülebilirse de, Danıştay, İYUK dışında diğer kanunlardaki sürelerin de İYUK 8 III
uyarınca uzayacağını kabul etmektedir

V. Görevli olmayan yerlere başvurma halinde dava açma süreleri


Çözümlenmesi Danıştayın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine
açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz
gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir.
İdari yargıda dava açılmadan dava dosyası görevsiz yargı yeri tarafından görevli idari yargı merciine gönderilemez.
Görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerinde açılan idari eylemden kaynaklanan tam yargı davasının görev
yönünden reddi halinde, sonradan idari yargı mercilerince açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı
aranmaz. 49
Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştay, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir.
Adli veya askerî yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının
kesinleşmesinden sonra yazılı otuz günlük süre geçirilmiş olsa dahi, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış
ise bu süre içinde idarî dava açabilir.

§ 8. İdari Yargılama Usulü

I. İdari yargılama hukukunun kaynakları


İdari yargılama usulü deyimi, idari davaların açılması, görülmesi, karara bağlanması ve bu kararlara karşı kanun yolu
başvurularını içermektedir. İdari davaların diğer yargı düzenlerindeki davalardan farklı özellikleri bulunması sebebiyle idari
yargılama usulü ile diğer yargılama usulleri arasında da önemli farklılıklar vardır.
İdari davalara uygulanacak yargılama usulleri temel olarak 2577 sayılı İYUK ile düzenlenmiştir.
İYUK 1 I: “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümü,
bu Kanunda gösterilen usullere tabidir.”
İdari yargılama usulüne ilişkin konularda İYUK’ta hüküm bulunmayan hallerde tamamlayıcı olarak Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu ve Vergi Usul Kanunu hükümleri uygulanır.
İYUK 31 [I]: “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü
şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin
tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sükununu ve inzibatını bozacak
hareketlerine karşı yapılacak işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, davanın ihbarı ve bilirkişi
seçimi Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır.” [II]: “Bu Kanun ve yukarıdaki fıkra uyarınca Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununa atıfta bulunulan haller saklı kalmak üzere, vergi uyuşmazlıklarının çözümünde Vergi Usul Kanununun ilgili
hükümleri uygulanır.”
Ancak belirtelim ki, yargısal içtihatlar da yargılama usulüne ilişkin mevzuatın yorumlanmasında önemli bir rol
oynamaktadır

II. İdari yargılama usulünün özellikleri


1. İdari yargılama usulü yazılı bir usuldür
İYUK 1 II: “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü
uygulanır ve inceleme dosya üzerinden yapılır.
İdari yargıda, yazılı yargılama usulü uygulanmasının sonucu olarak, idari davalar dava dilekçesiyle yazılı bir
başvuruyla açılır, yargı yerlerine ilişkin her türlü başvuru yazılı yapılır, taraflar her türlü iddia ve savunmalarını yazılı olarak
yaparlar, her türlü bilgi ve belgeyi mahkemeye yazılı olarak sunarlar ve mahkeme de incelemesini bu yazılı nitelikteki dilekçe
ve deliller üzerinde gerçekleştirerek karar verir. Genel kural idari yargılama usulünün yazılı olması ise de, kanunun öngördüğü
bazı hallerde duruşma yapılması da mümkündür.
49
D8D, E.1997/750, K.1998/2925, T.6/10/1998, DD.99, s.419
49
2. İdari yargılama usulü “çekişmeli” bir usuldür.
Çekişme, tarafların düşünce ve delillerini karşılıklı olarak birbirlerine bildirmeleri ve bu yolla diğerinin düşünce, sav ve
delillerini öğrenmeleridir. Bu sebeple, dava dilekçeleri, cevap dilekçeleri ve tarafların delilleri karşılıklı olarak birbirine tebliğ
edilir.

3. İdari yargılama usulünde “re’sen araştırma” ilkesi uygulanır


Hukuk davalarında kullanılan usulde (accusatoire) delillerin ikamesi ve davanın yürütülmesi taraflara bırakılmıştır.
Yargıç bu konulara müdahale etmez, sadece davayı çözümler.
Buna karşılık, idari yargılama usulünde (inquisitoire), delillerin araştırılması ve davanın yürütülmesinde yargıcın etkin
bir rolü vardır. Davayı yargıç idare eder. Bu çerçevede idari yargıç, yargılamanın yeni aşamalarına geçilmesi için tarafların
istemde bulunmasına gerek duymaz, duruşma yapılmasına ve delil araştırılmasına kendiliğinden karar verir ve uygular.
İYUK 20 I: “Danıştay ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri
kendiliklerinden yaparlar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü
bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi
içinde yerine getirilmesi mecburidir.”

4. İdari yargılama usulü “iki dereceli”dir


İdare ve vergi mahkemesinin nihai kararlarına karşı bölge idare mahkemesine veya Danıştaya başvurulur. Danıştay’ın
(dava dairelerinin) özel görevli ilk derece mahkemesi olarak çözümlediği davalardaki nihai kararlarına karşı Danıştay İdari
veya Vergi Dava Daireleri Kurullarına başvurulur.

§ 9. İdari dava açılmasına ilişkin biçimsel koşullar

I. İdari davalarda önşart


Yargılama hukukunda önşart deyimi, dava açılmadan önce yerine getirilmesi gereken bir durumu ifade eder. İdari
davaları açabilmek için genel bir önşart bulunmamaktadır.
Dava açma hakkı anayasal bir temel hak ve özgürlük olan “hak arama hürriyeti”ne dayanmaktadır.
AY 36 I: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davalı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz”
Hak arama hürriyeti, diğer temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi, Anayasada öngörülen sebeplerle ve kanunla
sınırlanabilir. Hak arama hürriyetinin kullanılmasını bir yaptırımla karşılamak veya kullanılması için bir yükümlülük
öngörmek, bu temel hak ve özgürlük için Anayasa ile getirilen güvencelere aykırı olur. Nitekim Anayasa Mahkemesi, yol
harcamalarına katılma paylarına ilişkin işlemlerin iptali için dava açılmasını katılma payının önceden ödenmesi önşartına
bağlayan kanun hükmünün Anayasaya aykırı olduğuna karar vermiştir.

II. İdari davaların açılması


Bütün yargı yerleri gibi, idari yargı yerleri de bir uyuşmazlığa kendiliğinden el atıp çözümleyemezler. İdari yargı
yerlerinin bir uyuşmazlığı çözümleyebilmeleri, uyuşmazlığın önlerine bir davacı tarafından dava açılması yoluyla getirilmiş
olmasına bağlıdır.

1. Dava dilekçesi
İdari yargıda sözlü başvuru ile dava açma olanağı yoktur. İdari davalar, “dava dilekçesi” adı verilen ve mahkemeye
yapılan yazılı bir başvuru ile açılır. Dava dilekçesinde bazı unsurların bulunması zorunludur. Bunun nedeni, mahkemenin
çözümleyeceği uyuşmazlığın asıl olarak dava dilekçesiyle tanımlanmış olması ve “ilk inceleme” yargılamasının dava dilekçesi
üzerinden yapılmasıdır.

a. Dava dilekçesinin başlığı (=hitap)


Dava dilekçesinin başlığına “hitap” bölümü denir.

50
İYUK 3 I: “İdari davalar, Danıştay,idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış imzalı
dilekçelerle açılır.”
Bölge idare mahkemeleri, doğrudan başvurulan ilk derece yargı yerleri olmadıklarından, bu mahkemelere hitaben
yazılmış dilekçelerle dava açılamaz.
İdari dava hangi görevli ve yetkili mahkemede açılacaksa, dava dilekçesi o mahkemeye hitaben yazılmalıdır.
Dolayısıyla dava dilekçesinde hangi yargı yerine hitap edilmişse, dava o mercide açılmış demektir.
İdari yargının görev alanı içindeki bir dava, görevsiz veya yetkisiz yargı yerinde açılırsa, davanın açıldığı yargı yeri,
görevsizlik veya yetkisizlik kararı vererek dava dosyasını görevli ve yetkili idari yargı yerine göndermelidir.
Dava dilekçesinde hiç başlık bulunmaması ve idari yargı ile ilgisiz bir yere hitap eden bir başlık bulunması dilekçe red
sebeplerindendir.
Davanın açılacağı yerde birden fazla aynı türden mahkeme olsa bile, sadece mahkemenin adının yazılması yeterlidir.
Dava, İYUK 4’te belirtilen yerlere verilmek suretiyle başka bir yerdeki mahkemede açılıyor ise, buna ilişkin
açıklamanın dilekçenin hitap bölümünde yer alması da gerekir.

b. Dava dilekçesinin kapsamı


İYUK 3 II uyarınca dava dilekçelerinde gösterilmesi gereken hususlar şunlardır:

b.1. Davacının ad ve soyadı veya unvanı ile adresi


Davacı gerçek kişi ise adı ve soyadı, tüzel kişi ise unvanı dava dilekçesinde gösterilmelidir.
Davacının adresi, davayı kendisi bizzat yürütecekse gösterilmelidir. Ancak, dava avukat marifetiyle yürütülecekse,
tebligatlar avukata yapılacağından, davacının adresinin gösterilmesine gerek yoktur.
Açılan davada, davacı sayısı birden fazla ise her birinin adı ve soyadı veya unvanı yazılmalıdır. Davacılardan birinin adı
ve soyadı veya unvanı yazılıp diğer davacılar için “arkadaşları” tabiri kullanılamaz. Davacılar birden fazla ise, her birinin adı
ve soyadı ile unvanı yazılmak koşulu ile sadece bir tebligat adresi gösterilebileceği gibi, her biri için ayrı ayrı tebligat adresi de
gösterilebilir.
Adres, dava ile tebligatlar bakımından önemlidir. İYUK 60 uyarınca “Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi
mahkemelerine ait her türlü tebliğ işleri, Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılır.” Tebligat Kanunu’nun 23. maddesine
göre ise “tebliğ bir mazbata ile tevsik edilir” ve “bu mazbatanın tebliğ evrakı kime verilmiş ise onunla tebliğ memurunun
imzalarını ihtiva etmesi lazımdır.” Bu nedenle, Tebligat Kanunu’na göre posta kutusuna imza karşılığı tebligat yapılması
mümkün olmadığından, adres olarak posta kutusu gösterilemez.

b.2. Davacının varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları veya unvanları ile adresleri

b.2.1. Avukat
Davanın avukat vasıtasıyla yürütülmesi zorunlu değildir. Ancak dava avukat ile yürütülecekse, onun adı soyadı ve
adresi dava dilekçesinde yer almalıdır. Bu durumda davacının adresinin dilekçede belirtilmesi gerekli değildir. Davanın birden
çok avukat tarafından açılması halinde avukatların her birinin ayrı ayrı ad, soyad ve adreslerinin dilekçeye yazılması gerekir.
Avukatlar adres olarak bağlı bulundukları baro başkanlığını gösteremezler. Çünkü böyle bir adres de imza karşılığı tebligat
yapılmasına elverişli değildir.

b.2.2. Kanuni temsilciler


Davacının varsa veli veya vasi gibi kanuni temsilcileri de dava dilekçesinde yer almalıdır.

b.3. Davalının ad soyadı veya unvanı, varsa kanuni temsilcileri ve adresi


İdari davaların davalısı kural olarak idaredir. Husumet, davalı idareyi temsile yetkili makama ve organa yöneltilmelidir.
Ancak, açılacak davanın türü ve davalı idareye göre konunun bazı özellikleri de vardır.

51
İptal davalarında, yargılamanın konusunu idari işlem oluşturduğundan, idari işlemin hukuka uygunluğu savunmasını
yapma görevi idari işlemi yapan makama aittir. Bu nedenle husumet, dava konusu idari işlemi yapan makama yöneltilmelidir.
Ancak idari işlemi yapan her makamın yargılama işlemlerini takip edecek bir örgütlenmesi olamayacağı için mahalli idareler,
kamu kurumları ve meslek teşekküllerine karşı açılan davalarda husumet bu idarelerin yürütme organlarına yöneltilir. Devlet
tüzelkişiliğinin organlarının işlemlerine karşı açılacak iptal davalarında taşra teşkilatlarının yürütme organlarına (valilik ve
kaymakamlığa), merkez teşkilatında Başbakanlığa veya bakanlıklara yöneltilir.
Tam yargı davalarında husumet, bütçesi olan makamlara yöneltilir. Özellikle Devlet tüzelkişiliğine ilişkin davalarda,
taşra teşkilatının işlem ve eylemlerinden kaynaklansa bile, husumet konusuna göre Başbakanlık ve Bakanlıklara
yöneltilmelidir.
Dava dilekçesinde davalı idarenin adresinin de gösterilmesi gerekir.
Dava dilekçesinde davalının gösterilmemiş olması veya yanlış gösterilmesi dilekçenin red sebebi değildir. Dava hasım
gösterilmeden veya yanlış gösterilerek açılmışsa ve davalı adresi gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş ise, mahkeme, dava
dilekçesinin tespit edilecek gerçek hasma tebliğine karar verir.

b.4. Davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı deliller


İdari davaların konusu, genel olarak davacı ile davalı idare arasındaki uyuşmazlıktır. İdari dava açılmasına sebebiyet
veren uyuşmazlıkların kaynağında idarenin işlem ve eylemleri biçiminde tezahür eden idari tasarruflar vardır. Davanın
konusunun dava dilekçesinde gösterilmesi uyuşmazlığın tanımlanmasını gerektirdiğinden, dava dilekçesi aynı zamanda
davanın sebeplerini, davacının talebini ve davanın yöneldiği sonucu da ihtiva etmelidir.
Her dava ve uyuşmazlığın kaynağında bir olay vardır. Uyuşmazlık yaratan ve davacıyı dava açmaya yönelten maddi
olaylar davanın maddi sebebini oluşturur. Bununla birlikte her davanın bir de hukuki sebebi vardır. Dolayısıyla, maddi olaylar
üzerine hukuki sebeplere dayanılarak dava açılır. Başka bir ifadeyle bir davanın sebebini maddi olaylar ile hukuk kurallarının
bütünü oluşturur ve bunlarında da dava dilekçesinde gösterilmesi gerekir.
Bir davanın dayandığı “hukuki sebepler”, “davanın dayandığı hukuki esaslar” olarak da adlandırılır. İptal davasının
hukuki sebebini “idari işlemin hukuka aykırılığı” oluşturken; tazminat talepli bir tam yargı davasının hukuki sebebini ise, ya
olayda idarenin “hizmet kusuru”nun bulunması ya da kusursuz sorumluluğunu gerektiren bir durumun mevcudiyeti oluşturur.
Dava dilekçesinde, davanın maddi ve hukuki sebeplerinin yargısal denetimi gerçekleştirmeye yeterli ölçüde gösterilmesi
gerekir. Bu yeterliliği taşımayan dava dilekçeleri yargı yerince reddedilir. Davacının iddialarını destekleyen ve neticede
haklılığını gösterecek nitelikteki her türlü bilgi ve belge dava dilekçesinde gösterilmeli ve davacının elinde mevcut ise dava
dilekçesine eklenmeli, değilse mahkemeye bu delillerin nerede olduğu belirtilmelidir. Ancak yargısal denetimi
gerçekleştirmeye yeterli bir dava dilekçesi reddedilmez. İdari yargıç “re’sen araştırma” yapabilir ve ilgili yerlerden gerekli
bilgi ve belgeleri isteyebilir.
İYUK 20 I: “Danıştay ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden
yaparlar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan
ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı
sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.”
İYUK 21: “Dilekçeler ve savunmalarla birlikte verilmeyen belgelerle,bunların vaktinde ibraz edilmelerine imkan bulunmadığına
mahkemece kanaat getirilirse,kabul ve diğer tarafa tebliğ edilir. Bu belgeler duruşmada ibraz edilir ve diğer taraf cevabını
verebileceğini beyan eder veya cevap vermeye lüzum görmezse,ayrıca tebliğ edilmez.”

b.5. Davaya konu olan idari işlemin yazılı bildirim tarihi


İYUK 3 II (c) uyanıca, idari işlemlere karşı açılan davalarda, davanın süresinde açılıp açılmadığı hususunun
incelenebilmesi için dava dilekçesinde idari işlemin yazılı bildirim tarihinin yer alması gerekir. Dava dilekçesi metninden veya
eklerinden davanın süresinde açıldığı kesin olarak anlaşılıyorsa, ayrı olarak yazılı bildirim tarihinin gösterilmemiş olması
dilekçenin reddini gerektirmez. Burada önemli olan, davanın süresinde açılıp açılmadığını mahkemenin denetleyeceği verilerin
dava dilekçesinde gösterilmesi gerektiğidir. Bu nedenle, dava açma süresinin başlangıcına ilişkin ilan, tebliğ veya yayın
tarihlerinin, idari başvurular yapılmış ise bunların tarihi ile varsa başvurulara verilen cevapların tarihi de dava dilekçesinde
gösterilmelidir.

b.6. Uyuşmazlık konusu miktar


Tam yargı davaları ile vergi, resim, harç, benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarına ilişkin davalarda
uyuşmazlık konusu miktar dava dilekçesinde gösterilmelidir.

52
Uyuşmazlık konusu miktarın dilekçede gösterilmesi, gerek davaya idare ve vergi mahkemelerinde tek yargıçla mı yoksa
heyet halinde mi bakılacağının tespiti, gerek hüküm altına alınacak miktarın tespiti ve gerekse dava harcı ve avukatlık ücreti
gibi yargılama giderlerinin hesaplanması bakımından önemlidir. Davacı dilekçesinde tazminat miktarı ile birlikte tazminat
türünü (maddi tazminat, manevi tazminat) de göstermelidir.
Davacı tazminat miktarını gösterirken uğradığı gerçek zararın karşılığını tazminat olarak göstermelidir. Mahkeme talep
edilen tazminat miktarından fazlasına hükmedemeyeceği gibi, idari yargıda uğranılan zararın belli bir bölümünün tazmini
hakkı saklı tutularak dava açılması olanağı yoktur.
Bununla birlikte, zarar miktarının tespiti mümkün olmadığı ve devam eden bir zararın sözkonusu olduğu hallerde
miktar gösterilmeden dava açılabilmesi mümkündür.

b.7. Verginin veya cezasının nevi ve yılı; ihbarname tarihi ve numarası; varsa mükellefin hesap numarası
Vergi davalarında davanın ilgili bulunduğu verginin veya vergi cezasının nevi ve yılı, tebliğ edilen ihbarnamenin tarihi
ve numarası ve varsa mükellef hesap numarası da dava dilekçesinde gösterilmelidir.
DVDDGK, E.1997/154, K.1998/321, T.6.11.1998, DD.99, s.118: “... Dilekçenin uzlaşma isteminin hukuki dayanakları bölümünde, tebliğ edilen
ihbarnamede yazılı vergi ve ceza için uzlaşma istediği yazılı olmasına karşın, isteme konu yapılan vergi miktarı yazılmaksızın, sadece ceza miktarının
belirtilmesinden, başvurunun aslının verginin aslını kapsamadığı sonucu çıkarılamaz. Dilekçesi tümüyle değerlendirildiğinde adına salınan katma
değer vergisi ve kusur cezasına karşı uzlaşma istediği anlaşılan davacının ek sürede açtığı davanın esası incelenerek sonuçlandırılması gerekirken,
yazılı gerekçeyle verilen kararda hukuka uygunluk bulunmamıştır.”

b.8. Sonuç ve istem


İYUK’ta dava dilekçesinde “sonuç ve istem”in gösterilmesi zorunluluğuna açıkça yer verilmemiştir. Mahkemeye
yöneltilmiş bir talep olmaksızın dava açılması düşünülemeyeceğine göre, “yargısal bir talepte bulunma” “dava” kavramı içinde
mündemiçtir. Dolayısıyla dava dilekçesinde “sonuç ve istem”in belirtilmesi gerekir.
Açılan davanın ne tür bir idari dava olduğu, “sonuç ve istem” ile ortaya konulur. Davanın türü ne ise sonuç ve istem ona
uygun olarak yöneltilmelidir. Örneğin, iptal davasında işlemin “iptali” ve koşulları var ise “yürütmenin durdurulması” talep
edilmeli, tazminat talepli tam yargı davalarında uğranılan zararların karşılığı olarak “idarenin belirli bir miktar tazminat
ödemeye mahkum edilmesi” talep edilmelidir.
Dava dilekçesinde sonuç ve istem açık ve kesin olarak belirtilmeli, terditli olmamalıdır.
İYUK 31 (I)’in atıfta bulunduğu Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 417 maddesine 50 göre, yargılama giderleri
davada haksız çıkan tarafa yükletilir. Dolayısıyla gerek dava dilekçesinde ve gerekse savunma dilekçelerinde yargılama
giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesi talep edilmelidir. Ayrıca, dava açılmadan önce dava ile ilgili yapılan
adli yargıda yaptırılan tespit davası gideri gibi diğer giderlerin karşı tarafa yükletilmesi de talep edilmelidir.
Ayrıca, tazminat istemli tam yargı davalarında faize hükmedilmesi de “sonuç ve istemler” bölümünde belirtilmelidir.
Manevi tazminat istemlerinde ise talep edilmez ise faize hükmedilmez.
Mahkeme davacının dava dilekçesindeki istemleriyle bağlı olup, dava dilekçesinde istemde bulunmadığı bir konuda
kendiliğinden karar veremez.
Davacı da dava dilekçesindeki taleplerle bağlıdır. Dolayısıyla, dilekçedeki noksanlık nedeniyle dilekçenin reddi üzerine
noksanlık giderilerek yenilenen dava dilekçesinde, ilk dava dilekçesinde dava konusu edilmeyen işlemler dava konusu
edilemez ve dava genişletilemez. Ancak davayı genişletme yasağı, davanın dayandığı hukuki esaslar bakımından değil, dava
konusu ve netice ve talep bakımından söz konusu olmaktadır.
Bu arada belirtmek gerekir ki, Anayasa Mahkemesi, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndaki müddeabihin ıslah
yoluyla artırılmasını yasaklayan hükmü iptal etmiştir.

b.9. Dava dilekçesinde bulunması gereken diğer hususlar


Açılacak davada yürütmenin durdurulması kararı verilmesi talebi, duruşma talebi, tespit, keşif ve bilirkişi incelemesi
yaptırılması ve adli yardım gibi istemlerin de dava dilekçesinde belirtilmesi gerekir.
Dava, dilekçenin reddi üzerine İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-d maddesine göre yenilenmekte ise bu hususun
yenileme dilekçesinde belirtilmesi gerekir. Aksi halde davanın “süre aşımı”ndan reddi olasılığı ile karşılaşılabilir.

c. Dava dilekçesinin ekleri

50
HUMK 417: “Kanunen musarrah olan hallerden maadasında masarifi muhakemenin aleyhinde hüküm verilen taraftan istifa
olunmasına karar verilir. Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa mahkeme her birini masrafla ilzam veya bu masrafı aralarında takdir
ettiği surette taksim eder.”
53
Dava dilekçesine, dava konusu karar ile davanın çözümüne katkısı olacak belgelerin asılları veya örnekleri eklenir.
Dava dilekçesi eklerinin herhangi bir makam tarafından onaylanması gerekmez. Bu belgelerin fotokopileri dava dilekçesine
eklenebilir.
Dilekçeler ile bunlara ekli evrakın örnekleri karşı taraf sayısından bir fazla olur. Dava dilekçesi ve eklerinin karşı taraf
sayısından bir fazla mahkemeye verilmemesi dilekçenin reddi sebebidir.
Dava dilekçesine, vasi tarafından açılan davalarda vasi atamasının yapıldığı mahkeme kararı, adli veya askeri yargı
düzenlerinde açılan davanın görev yönünden reddi üzerine açılıyorsa görevsizlik kararı, varisler tarafından açılıyorsa veraset
ilamı, davada adli yardım talep ediliyorsa fakirlik ilmühaberi eklenmelidir.
Avukat tarafından açılan davalarda, vekaletnamenin dilekçe ekinde mahkemeye sunulması gerekir. Eğer dava açılırken
dava dilekçesine vekaletname eklenmemiş ise, mahkeme bir ara kararı ile vekil sıfatını kullanarak dava açan kişiye
vekaletnamesini ibraz etmesi için bir süre verir. Verilen sürede vekaletname ibraz edilmez ise davayı “ehliyet” yönünden
reddeder. Benzer şekilde, tüzel kişi adına temsilcisi tarafından açılan davalarda da temsil belgesinin dava dilekçesine
eklenmesi gerekir. Temsil belgesinin eklenmemesi halinde mahkeme, belgenin ibrazı için temsilciye bir süre verir. Bu süre
içinde de belge sunulmazsa dava “ehliyet” yönünden reddedilir.

d. Dava dilekçesinin imzalanması


Davayı kim ya da kimler açıyorsa dilekçede onların imzalarının bulunması gerekir. Dava açılması, uyuşmazlığın
mahkeme önüne götürülmesi konusunda bir irade açıklaması olduğundan dava dilekçesinin davacı tarafından, davacılar birden
fazla ise her biri tarafından imzalanması gerekir. Dava dilekçesinin imzalanması, dava açma iradesinin açıklanmasıdır.
Dava, avukat tarafından veya kanuni temsilciler tarafından açılıyorsa, dilekçeyi avukatın veya kanuni temsilcinin
imzalaması gerekir. Avukatlar veya kanuni temsilciler tarafından imzalanan dilekçede davacı veya davacıların imzalarının
bulunması gerekmez. Dava birden çok avukat veya birden çok kanuni temsilci tarafından açılıyorsa dilekçenin her biri
tarafından imzalanması gerekir.
İmzasız dilekçe ile dava açılması halinde, dava açma iradesinin yokluğu sebebiyle davanın reddi gerektiği düşünülebilir
ise de; mahkemece, dava dilekçesinin hazırlanması, delillerin dilekçeye eklenmesi ve harcın ve posta ücretinin ödemesi gibi
hususlar da dava açma iradesine yönelik irade beyanı olarak kabul edilmeli ve davanın değil dava dilekçenin reddi yolunda
karar verilmelidir. Dilekçedeki imzanın davayı açan davacı veya vekiline ait olmaması (yani sahte olması) halinde, hukuken
geçerli bir dava dilekçesinin varlığından söz edilemez.

2. Aynı dilekçe ile dava açılabilecek haller


İdari yargıda kural olarak her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır (İYUK 5 I). Ancak bu kuralın bazı istisnaları da
mevcuttur.

a. Birden fazla idari işleme karşı bir dilekçe ile dava açılması
Aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe
ile de dava açılabilir. (İYUK 5 I)
a.1. Maddi bağlılık
Maddi bağlılık, dava konusu yapılan işlemlerin kaynağında aynı olayın bulunmasını ifade eder. Örneğin, aynı olay
sebebiyle tesis edilen idari işlemler arasında maddi yönden bağlılık bulunduğundan bu işlemlere karşı tek dilekçe ile dava
açılabilir.

a.2. Hukuki bağlılık


Hukuki bağlılık, iki işlemin de aynı yasal metinden doğması değildir. Farklı yasal temellere dayansa da bir hukuki
durum içinde bulunulması diğer bir hukuki durumda bulunmayı gerektiriyor ve ilgili idarece farklı temele dayanan işlemler bu
nedenle uygulanıyor ise, işlemler arasında hukuki bağlılığın mevcut olduğu kabul edilir. Aralarında hukuki bağlılık bulunan
işlemlere karşı tek dilekçe ile dava açılabilir.
Dava konusu yapılacak işlemler arasında tek dilekçe ile dava açılabilmesi için, kural olarak bu işlemlere karşı açılacak
davada idari yargı düzeninde aynı mahkemenin görevli ve yetkili olması gerekir. Davalardan biri idare mahkemesinde biri
vergi mahkemesinde görülecek ise tek dilekçeyle dava açılamayacağı gibi, idare mahkemesinde açılacak davalarda yetkili
mahkemeler de farklı ise tek dilekçeyle dava açılamaz.
Buna karşılık, açılacak davalardan en az birisi Danıştay’ın görevi içindeyse, tek dilekçeyle bütün işlemlere karşı
Danıştay’da dava açılabilir. Ancak birden fazla işleme karşı açılan davalar Danıştayın görevi içinde olup da, bu davaları
çözümlemek Danıştay’ın farklı dava dairelerine ait ise, yine tek dilekçe ile dava açılamaz.

54
Dava konusu işlemler hakkında verilecek yargısal kararlara karşı başvurulacak kanun yolu merciinin de aynı olması
gerekir. İşlemlerden birisi hakkında verilecek karara karşı bölge idare mahkemesinde itiraz yoluna, diğeri için Danıştay’da
temyiz yoluna başvurulacak ise, yine tek dilekçe ile dava açılamaz. Keza, birden fazla işleme karşı tek dilekçe ile dava
açılabilmesi için bu işlemlere karşı açılan davaların temyiz incelemesinin Danıştay’ın aynı dairesince yapılması gerekmektedir.
Birden fazla işleme karşı tek dilekçe ile dava açılması için davalı idarenin bir ve aynı olması zorunlu değildir.

a.3. Sebep-sonuç ilişkisi


İşlemler arasındaki sebep-sonuç ilişkisi, işlemlerden birinin hukuki sonuçlarının diğerinin hukuki sonuçları üzerinde etki
doğurmasını ifade eder. Bu tür işlemlere karşı da tek dilekçe ile dava açılabilir.

b. Birden fazla kişinin tek bir dilekçe ile dava açması:


Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve
davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerekir. (İYUK 5 II)
Davaya yol açan maddi olayın aynı olması, idarece tesis edilen idari işlem veya eylemin aynı olması; hukuki sebebin
aynı olmasını ise idarenin tesis ettiği idari işlem ve eyleme dayanak teşkil eden yasal hükümler ile davacıların dayandıkları
hukuki esasların aynı olması şeklinde anlaşılmalıdır.

c. İptal ve tam yargı davalarının birlikte açılması


İlgililer, idari işlemlere karşı iptal davası açabilecekleri gibi, idari işlem haklarını ihlal ediyorsa doğrudan doğruya tam
yargı davası ya da iptal davasıyla birlikte tam yargı davasını açabilirler. Haklarını ihlal eden idari işleme karşı hem iptal hem
tam yargı davasını aynı dilekçe ile açabilirler (İYUK 12).

3. Dilekçelerin verilebileceği yerler


Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin her türlü evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya
bunlara gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde
asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk konsolosluklarına verilebilir (İYUK 4).
Bu merciler dışındaki yerlere dava dilekçesi verilerek dava açılamayacağı gibi, örneğin vergi mahkemesi bulunan yerde
asliye hukuk mahkemesine verilen dilekçe ile de dava açılamaz.
İYUK 4’te yazılı diğer yerlere verilen dilekçeler, en geç üç gün içinde Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlığına
taahhütlü olarak gönderilir. Bu yerlerde harç pulları bulunmadığı takdirde bunlara karşılık alınan paraların miktarı ve alındı
kağıdının tarih ve sayısı dilekçelere yazılır.
Davanın açılacağı mahkemeden başka yerlere dilekçe verilmek suretiyle dava açılmış ise, bu durumda dava,
dilekçenin bu yerlere verildiği tarihte açılmış sayılır. Ancak, davanın açılacağı mahkemenin bulunduğu il sınırları içindeki
diğer mahkemelere dava dilekçesi verilmek suretiyle dava açılırsa, bu dava dilekçeleri dava açma süresini kesmez. Taahhütlü
de olsa posta yoluyla dava açma şekli İYUK’ta öngörülmemiştir.

4. Dilekçeler üzerine uygulanacak işlemler (İYUK 6)


Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına veya İYUK 4’te yazılı yerlere verilen dilekçelerin harç
ve posta ücretleri alındıktan sonra deftere derhal kayıtları yapılarak tarih ve sayısı dilekçenin üzerine yazılır.
Dava bu kaydın yapıldığı tarihte açılmış sayılır.
Davacılara ,kayıt tarih ve sayısını gösteren imzalı ve mühürlü, pulsuz bir alındı kağıdı verilir.
Dava, dava dilekçesi görevli yetkili mahkemeye değil de, diğer yargı yerlerine ve konsolosluklara verilerek açılmış ise,
bu yerlere verilen dilekçeler,en geç üç gün içinde Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlığına taahhütlü olarak gönderilir.
Bu yerlerde harç pulları bulunmadığı takdirde bunlara karşılık alınan paraların miktarı ve alındı kağıdının tarih ve sayısı
dilekçelere yazılır.

5. Davanın açılmamış sayılması kararı


İdari yargı yerlerinde açılan davalar hakkında, bazı hallerde açılan davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.

a. Dava harcının ve posta ücretinin tamamlanmaması

55
Herhangi bir sebeple harcı veya posta ücreti verilmeden veya eksik harç ile dava açılmış olması halinde, otuz gün içinde
harcın ve posta ücretinin verilmesi veya tamamlanması hususu daire başkanı veya görevlendireceği tetkik hakimi, mahkeme
başkanı veya hakim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim aynı
şekilde bir daha tekrarlanır. Harç veya posta ücreti süresi içinde verilmez veya tamamlanmazsa davanın açılmamış sayılmasına
karar verilir ve davacıya tebliğ olunur. (İYUK 6 IV)

b. Posta ücretlerinde tebliğin yapılmasını önleyecek şekilde azalma


Dava açıldıktan sonra posta ücretinde tebliğ işlemlerinin yapılmasını engelleyecek şekilde azalma (artma) olması
halinde, otuz gün içinde harcın ve posta ücretinin verilmesi veya tamamlanması hususu daire başkanı veya görevlendireceği
tetkik hakimi, mahkeme başkanı veya hakim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği
takdirde, bildirim aynı şekilde bir daha tekrarlanır. Posta ücreti süresi içinde tamamlanmazsa dosyanın işlemden kaldırılmasına
karar verilir. Bu kararın tebliği tarihinden başlayarak üç ay içinde, noksanı tamamlanmak suretiyle dosyanın yeniden işleme
konulması istenmediği takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve davacıya tebliğ olunur (İYUK 6 V).

c. Davanın taraflarının kişilik ve niteliğinde değişme


Dava esnasında ölüm veya herhangi bir sebeple tarafların kişilik veya niteliğinde değişiklik olursa, davayı takip hakkı
kendisine geçenin başvurmasına kadar; gerçek kişilerden olan tarafın ölümü halinde, idarenin mirasçılar aleyhine takibi
yenilemesine kadar, dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir. Dört ay içinde yenileme dilekçesi
verilmemiş ise, varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır (İYUK 26 I). Yalnız öleni ilgilendiren
davalara ait dilekçeler iptal edilir (İYUK 26 II).

d. Davacının gösterdiği adrese tebligat yapılamaması


Davacının gösterdiği adrese tebligat yapılamaması halinde, yeni adresin bildirilmesine kadar dava dosyası işlemden
kaldırılır ve varsa yürütmenin durdurulması kararları kendiliğinden hükümsüz kalır. Dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten
başlayarak bir yıl içinde yeni adres bildirilmek suretiyle yeniden işleme konulması istenmediği takdirde, davanın açılmamış
sayılmasına karar verilir (İYUK 26 III). Dosyaların işlemden kaldırılmasına ve davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar
diğer tarafa tebliğ edilir (İYUK 26 IV).
Davanın açılmamış sayılması kararları ve dilekçenin iptali kararları nihai kararlar olup bunlara karşı kanun yoluna
başvurulabilir.

III. Dava açmanın sonuçları


1. Dava derdest olur
Dava açılması ile, dava konusu uyuşmazlık bir yargı yeri önünde “derdest” hale geldiğinden, başka bir yargı yeri
önünde aynı konuda aynı nedene dayanarak aynı taraflarca yeni bir dava açılamaz.

2. Bazı uyuşmazlıklarda idari işlemin yürütülmesi durur


Kural olarak, Danıştay’da veya idari mahkemelerde dava açılması dava edilen idari işlemin yürütülmesini durdurmaz.
Dava açılmasının idari işlemin yürütülmesini durdurabilmesi için açık bir kanun hükmü gereklidir. Nitekim İYUK 27 III’e
göre, “Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması,tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile
benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur.”

56
§ 10. Yürütmenin durdurulması

I. Dava açılmasının yürütmeyi durdurmayacağı kuralı


İYUK 27 I: “Danıştay'da veya idari mahkemelerde idari dava açılması veya kanun yoluna başvurulması dava edilen idari
işlemin yürütülmesini durdurmaz."
İdari işlem hakkında dava açılmış olması, idari işlemin icrailik özelliğini ortadan kaldırmadığından, işlem her türlü
hukuki sonucunu doğurmaya devam eder. Bu sebeple, kural olarak, idare ve vergi mahkemeleri ile Danıştay’da dava açılması
dava edilen idari işlemin yürütülmesini durdurmaz.

II. Dava açılmasının yürütmeyi durdurmayacağı kuralının istisnası


Dava açılmasının bir idari işlemin yürütülmesini durdurabilmesi için açık bir kanun hükmü gereklidir.
İYUK 27 III: “Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması,tarh edilen vergi,resim ve harçlar ile
benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur.”

III. Yürütmenin durdurulması


1. Genel olarak yürütmenin durdurulması kararı ve usulü
İdari işleme karşı dava açılması kural olarak yürütmeyi durdurucu etkiye sahip olmasa da, yargılama sırasında idari
yargı yeri tarafından, koşulları var ise, işlemin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilebir. Ancak mahkeme kendiliğinden
yürütmenin durdurulmasına karar veremeyeceğinden, bunun için davacının talepte bulunması gerekmektedir.
Yürütmenin durdurulması kararı tedbir niteliğinde olduğundan, davacının buna ilişkin talebinin hızlı bir şekilde
görüşülmesi ve karara bağlanması gerekir. Bu nedenledir ki, İYUK 27 IV uyarınca, mahkeme, yürütmenin durdurulması
istemli davalarda, dava dilekçelerinin ve cevap dilekçelerinin verilmesine ilişkin süreleri kısaltılabileceği gibi, tebliğin memur
eliyle yapılmasına da karar verilebilir (İYUK 27 IV).
İYUK’ta genel olarak yürütmenin durdurulması kararlarının yargılamanın hangi aşamasında ve ne süre içinde karara
bağlanacağı konusunda bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Ancak bazı özel düzenlemelerde yürütmenin durdurulması
kararının görüşülmesi için özel süreler öngörülmektedir.
3984 sy. Radyo Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hk. Kanun 25 [I]: “Yargı kararları saklı kalmak kaydıyla yayınlar önceden
denetlenemez ve durdurulamaz. Ancak, milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde yahut kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması
kuvvetle ihtimal dahilinde ise Başbakan veya görevlendireceği bakan yayını durdurabilir.” [II]: “Radyo ve televizyon
kuruluşları,Cumhurbaşkanının veya Hükümetin;milli güvenliğin,kamu düzeninin,genel sağlığın ve genel ahlakın gerekleriyle ilgili
bildirilerini yayınlamakla yükümlüdür.” [III]: “Yukarıda fıkralar uyarınca alınacak icrai,idari kararlar aleyhine açılacak iptal
davaları doğrudan doğruya Danıştay'da açılır. Danıştay bu davalara öncelikle bakar ve öncelikle karara bağlar.Yürütmeyi
durdurma talepleri hakkında 48 saat içerisinde karar verir.”

2. Yürütmenin durdurulması kararının koşulları


İYUK 27 II uyarınca, idari yargı yerlerinin yürütmenin durdurulması kararı verebilmesi için bazı koşullar aranır.
a. Dava konusu idari işlemin uygulanması halinde, telafisi güç veya imkansız zararların doğması koşulu,
b. İdari işlemin açıkça hukuka aykırı olması koşulu,
c. Yukarıdaki iki şartın birlikteliği koşulu.
İdari yargı yerleri, bu koşullar mevcut ise, gerekçe göstererek dava konusu işlem hakkında yürütmenin durdurulması
kararı verir.
Yürütmenin durdurulması kararı verilen dava dosyaları öncelikle incelenir ve karara bağlanır.

3. Yürütmenin durdurulması kararının sonuçları


İYUK 28 I uyarınca, idare, yürütmenin durdurulması kararlarının gereklerine göre işlem tesis etmeye ve eylemde
bulunmaya mecburdur. İdarenin, yürütmenin durdurulması kararının uygulanması için, davada esas kararın verilmesini
beklemesi ve bu yolla verilen yürütmenin durdurulması kararını sürüncemede bırakması, savsaklaması ve etkisiz bırakması
gibi seçenekleri bulunmamaktadır.
İdari yargı yerlerinin “yürütmenin durdurulması kararları”, aynen iptal kararları gibi iptali istenen idari işlemi ve onun
sonucu olan işlemleri durdurur ve bu işlemin tesisinden önceki hukuki durumun yürürlüğünü sağlar.

57
4. Yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlara itiraz
İdari yargı yerlerince yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlara karşı itiraz edilmesi mümkündür
(İYUK 27 VI). Davacı “yürütmenin durdurulması isteminin reddi kararı”na, davalı idare ise “yürütmenin durdurulması
kararı”na itiraz edebilir.

a. İtiraz mercileri
 İdare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı itiraz bölge idare mahkemesine yapılır.
 Danıştay idari dava dairelerince verilen kararlara karşı itiraz İdari Dava Daireleri Kuruluna yapılır.
 Danıştay vergi dava dairelerince verilen kararlara karşı itiraz Vergi Dava Daireleri Kuruluna yapılır.

b. İtiraz süresi

Yürütmenin durdurulmasına ilişkin olarak verilen kararların tebliğini izleyen günden itibaren, yukarıda belirtilen
mercilere “yedi gün” içinde bir defaya mahsus olmak üzere itiraz edilebilir.

c. İtiraz mercilerinin kararı


İtiraz edilen merciler dosyanın kendilerine gelişinden itibaren “yedi gün” içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine
verilen kararlar kesindir.

III. Vergi mahkemelerinde yürütmenin durdurulması


1. Vergi mahkemelerinde dava açılmasının tahsilat işlemlerini durdurucu etkisi
Açılan idari davanın idari işlemin yürütülmesini durdurmayacağı yönündeki ilke, vergi mahkemelerinde açılan davalar
bakımından kısıtlı bir alanda uygulanır.
İYUK 27 III uyarınca, vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi,
resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün “tahsil işlemlerini”
otomatik olarak durdurur.

2. Vergi mahkemelerinde açılan davalarda yürütmenin durdurulması istenilebilecek uyuşmazlıklar


a. Vergiye ilişkin uyuşmazlıklarda dava açılması sadece tahsil işlemlerini durdurur. Bu nedenle dava konusu yapılan
vergiye ilişkin işlemlerin tahsilat işlemi dışındaki hukuki sonuçları dava açılmasından etkilenmez ve o hukuki sonuçların
yürütülmesini durdurmaz. Bu sebeple, vergisel işlemlerin “tahsilat” dışındaki diğer hukuki sonuçlarını önlenmesi için bu
mahkemelerden yürütmenin durdurulması kararı alınması şarttır.
b. İYUK 26 III uyarınca, “Davacının gösterdiği adrese tebligat yapılmaması halinde, yeni adresin bildirmesine kadar
dava dosyası işlemden kaldırılır ve varsa yürütmenin durdurulması kararları kendiliğinden hükümsüz kalır. Dosyanın
işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir yıl içinde yeni adres bildirilmek suretiyle yeniden işleme konulması istenmediği
takdirde, davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.” Vergi davası dosyası işlemden kaldırılınca, dava açılması üzerine
duran tahsil işlemi devam etmeye başlar. Bu şekilde işlemden kaldırılan dosyanın yeniden işleme konulması tahsil işlemini
durdurmaz. Ancak, tahsil işlemini önlemek amacıyla mahkemeden yürütmenin durdurulması istenebilir (İYUK 27 III). 51
c. Tahakkuku tahsile bağlı vergilerde tahsil üzerine dava açıldığından, dava açılması üzerine tahsil edilen vergi davacıya
geri ödenmez. Bu nitelikteki tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalarda, tahsilat işlemi hakkında da yürütmenin
durdurulması istenebilir.
d. Vergisel alacakların tahsiline ilişkin işlemlere (6183 sayılı Kanuna göre yapılan tahsilat işlemlerine) karşı dava
açılması tahsilat işlemlerini durdurmadığından, bu işlemlere karşı açılan davalarda da yürütmenin durdurulması istenebilir
(İYUK 27 III).
e. Vergi Usul Kanunu 378 II uyarınca “Mükellefler beyan ettikleri matrahlara ve bu matrahlar üzerinden tarh edilen
vergilere karşı dava açamazlar.” Ancak mükellefler ihtirazi kayıtla beyanname vermişlerse dava açabilirler. İhtirazi kayıtla
verilen beyanname üzerine yapılan tahsilat işlemlerine karşı açılan davalarda da, dava açılması tahsilat işlemini
durdurmadığından bu nitelikteki tahsilat işlemleri hakkında da yürütmenin durdurulması istenebilir (İYUK 27 III).

§ 11. İdari yargıda bağlantılı davalar


51
Aksi yönde bkz. D11D, E.1997/575, K.1998/1081, T.18/3/1998, DD.98, s.599-602
58
I. Genel olarak
İdari yargılama usulünde, aralarındaki bağlantı sebebiyle birden fazla idari işleme karşı açılan davaların (İYUK 5 I),
birden fazla kişinin açacağı davaların (İYUK 5 II) veya bir idari işleme karşı açılacak iptal ve tam yargı davalarının (İYUK
12) aynı dilekçeyle açılması olanaklıdır. Bu tür bağlantılı davalar, aralarındaki bağlantı sebebiyle aynı dilekçeyle açıldığında,
bağlantı sorunu kendiliğinden çözülmüş olur. Bununla birlikte, aralarında bağlantı bulunan davaların, İYUK 5 ve 12’deki
koşulları taşımamaları veya davacıların birlikte dava açmamayı tercih etmesi sebebiyle ayrı ayrı açılması da olasıdır.
Ayrı ayrı açılan ancak aralarında bağlantı bulunan davaların birleştirilmesi ve aynı yargı yeri tarafından görülmesi
gerekir. Bunun sebebi, değişik mahkemelerde açılan ve derdest bulanan birden fazla davanın aynı sebepten doğması halinde,
bunların birlikte incelenmesi, mükerrer usul işlemlerinin ve çelişik karar verilmesinin önlenmesi ve bu suretle yargıya olan
güvenin korunması ve davaların süratli ve en az giderle çözümlenmesini sağlamaktır.

II. Bağlantılı davaların tanımı


Bağlantılı davalar, aynı maddî ve hukukî sebepten doğan ya da biri hakkında verilen hükmün diğerini etkileyecek
nitelikte olduğu davalardır (İYUK 38 I).
İki veya daha çok dava arasında bağlantının varlığından söz edebilmek için bunların aynı maddi ve hukuki sebeplerden
kaynaklanmış olması yanında bu davalardan biri hakkında verilecek kararın diğerinin veya diğerlerinin sonucunu etkileyecek
nitelikte bulunması gerekmektedir. Yoksa, davanın taraflarının veya konusunun aynı olmasının önemi bulunmamaktadır.
Davaların aynı hukuksal nedenlerden doğması hususu, bağlantılı davaların temelini teşkil etmektedir.
Aynı idare veya vergi mahkemesinde veya Danıştay’da görülen davalar arasında bağlantı bulunabileceği gibi, birden
fazla idare veya vergi mahkemesinde görülen davalar arasında da bulunabilir. İdare mahkemesinde görülen bir dava ile vergi
mahkemesinde veya Danıştay’da görülen bir dava arasında veyahut vergi mahkemesinde görülen bir dava ile Danıştay’da veya
idare mahkemesinde görülen bir dava arasında da bağlantı bulunabilir.
Davalar arasında bağlantı bulunabilmesi için, davaların tümünün yargılamanın aynı aşamasında bulunması gerekir.

III. Bağlantı iddiası


Taraflardan biri, idare mahkemesi, vergi mahkemesi veya Danıştay’da veyahut da birden fazla idare veya vergi
mahkemesinde açılmış bulunan davalarda bağlantı olduğu iddiasında bulunabilir. Bağlantı iddiasının davalar hakkında nihai
kararlar verilmeden önce ileri sürülmesi gerekir.
Bağlantı iddiası sonucunda, idare ve vergi mahkemelerince veya bu konuda yapılacak itiraz üzerine bölge idare
mahkemesi veya Danıştay’ca bağlantı hakkında karar verilinceye kadar usulî işlemler durur.
Mahkemece, diğer mahkemedeki dava dosyasının getirtilerek ya da bir ara kararıyla diğer mahkemeden, açılan davanın
niteliği, tarafları ve safahatı sorulmak suretiyle edinilecek bilgiler sonucu bağlantı iddiası konusunda karar verilmesi gerekir.
İki dosya arasındaki bağlantı, iki dosyanın birlikte incelenmesi neticesinde tespit edilebileceğinden, tarafların iddia ve
savunmaları ile bağlantı sonucu çıkarılamaz.

IV. Bağlantı iddiası üzerine verilecek kararlar


a. Bağlantı iddiasının kabul edilmemesi ve itiraz
Bağlantı iddiaları mahkemelerce kabul edilmediği takdirde, bu hususta verilen ara kararı taraflara tebliğ edilir. Taraflar,
tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içerisinde, itiraz başvurusunda bulunabilirler.
Taraflar, aynı bölge idare mahkemesinin yargı çevresindeki mahkemeler için bağlantı iddiasında bulunulmuş ise o
bölge idare mahkemesine, bağlantılı olduğu iddia edilen davalar değişik bölge idare mahkemelerinin yargı çevrelerinde ise
veya bağlantılı davlardan birinin Danıştay’da bulunması halinde Danıştay’a başvuruda bulunurlar.
Bağlantının bulunup bulunmadığı yolundaki bölge idare mahkemesi ve Danıştay kararları kesindir.
Bağlantıya ilişkin işlemler sonuçlandırıldıktan sonra bu davalara bakmakla yetkili kılınan mahkeme veya Danıştay,
davalara bırakıldığı yerden devam eder.

b. Bağlantı iddiasının kabul edilmesi


Bağlantının varlığına, taraflardan birinin isteği üzerine veya doğrudan doğruya mahkemece karar verilir.
Bağlantılı davalar aynı bölge idare mahkemesinin yargı çevresindeki mahkemelerde bulunduğu taktirde dosyalar o yer
bölge idare mahkemesine gönderilir.

59
Bağlantılı davalar, değişik bölge idare mahkemesinin yargı çevrelerindeki mahkemelerde bulunduğu takdirde dosyalar
Danıştay’a gönderilir.
Bağlantılı davalardan birinin Danıştay’da bulunması halinde dava dosyası Danıştay’a gönderilir.

b.1. Bağlantının Danıştayca incelenmesi


Bağlantılı davaların değişik bölge idare mahkemesinin yargı çevrelerindeki mahkemelerde bulunması veya davalardan
birinin Danıştay’da bulunması sebebiyle dosyaların Danıştay’a gönderilmesi üzerine, Danıştay’ın dava konusu uyuşmazlığı
incelemeye yetkili dairesi, bağlantılı dava dosyalarını öncelikle ve ivedilikle inceler ve karar verir.
Danıştayca verilen karar bağlantı bulunmadığı yolunda ise, dosyalar ilgili mahkemelere geri gönderilir.
Danıştay bağlantının bulunduğuna karar verdiği takdirde;
a) Davalardan biri Danıştay’da açılmış ve çözümlenmesi Danıştay’ın görevine dahil bir uyuşmazlıkla ilgili ise, davaların
tümü Danıştay’da görülür ve durum ilgili mahkemelere ve taraflara bildirilir.
b) Davaların çözümlenmesi, ayrı bölge idare mahkemesinin yargı çevresindeki idare veya vergi mahkemelerinin
görevlerine giren uyuşmazlıklarla ilgili ise, Danıştay’ın ilgili dairesi yetkili mahkemeyi kararında belirtir ve dosyaları bu
mahkemeye göndererek diğer mahkemeye veya mahkemelere durumu bildirir. Yetkili mahkeme de durumu ilgililere
duyurur.
Danıştay’ın bağlantı konusunda verdiği kararlar kesindir.
Bağlantıya ilişkin işlemler sonuçlandırıldıktan sonra bu davalara bakmakla yetkili kılınan mahkeme veya Danıştay,
davalara bırakıldığı yerden devam eder.

b.2. Bağlantının bölge idare mahkemesince incelenmesi


Bağlantılı davalar aynı bölge idare mahkemesini yargı çevresindeki mahkemelerde bulunduğu taktirde, dosyalar o yer
bölge idare mahkemesine gönderilir. Bölge idare mahkemesi, diğer mahkemedeki dava dosyasını da getirterek, bağlantılı dava
dosyalarını öncelikle ve ivedilikle inceler ve kararını verir.
Bölge idare mahkemesince verilen karar bağlantı olmadığı yolunda ise, dosyalar ilgili mahkemelere geri gönderilir.
Bölge idare mahkemesince verilen karar, bağlantının bulunduğu yolunda ise, yetkili mahkeme kararda belirtilmek
suretiyle dosyalar yetkili mahkemeye gönderilir. Durum ayrıca diğer mahkemeye de duyurulur. Yetkili mahkeme durumu
ilgililere bildirir.
Bağlantının bulunup bulunmadığı yolundaki bölge idare mahkemesi kararları kesindir.
Bağlantıya ilişkin işlemler sonuçlandırıldıktan sonra bu davalara bakmakla yetkili kılınan mahkeme, davalara bırakıldığı
yerden devam eder.

§ 12. İdari davaların görülmesi ve karara bağlanması

I. Genel olarak
Dava dilekçesinin mahkemeye verilmesi ile başlayan ilk derece yargılaması, çeşitli aşamalardan oluşur ve sonunda nihai
hüküm ile son bulur.

II. İlk inceleme aşaması


İdari yargılama usulünde, dava açılmasının hemen ardından “ilk inceleme” aşaması başlar. İlk inceleme aşamasında
genel olarak açılan idari davanın görülebilir bir dava olup olmadığı hususu dava dilekçesi üzerinden re’sen bir ön yargılamaya
tabi tutulur.

1. İlk inceleme aşamasının başlangıcı


Dilekçeler Danıştay’da Evrak Müdürlüğünce kaydedilir ve Genel Sekreterlikçe görevli dairelere havale olunur.
Dilekçeler, idare ve vergi mahkemelerinde, mahkeme başkanının veya hakimin havalesi ile kaydolunur.

60
2. İlk incelemenin usulü
Dilekçeler, Danıştay daire başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme
başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından incelenir. Dilekçeler İYUK 14 III’teki hususlar bakımından kanuna aykırı
görülürse, bu durum, görevli daire veya mahkemeye bir rapor ile bildirilir. Tek hakimle çözümlenecek dava dilekçeleri için
rapor düzenlenmez.

3. İlk inceleme aşamasında incelenecek hususlar ve verilecek kararlar


İlk incelemede İYUK 14 III uyarınca (a) görev ve yetki, (b) idari merci tecavüzü, (c) ehliyet, (d) idari davaya konu
olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, (e) süre aşımı, (f) husumet, (g) İYUK 3 ve 5’e uygun olup
olmadıkları yönlerinden re’sen ve sırasıyla incelenir.
İlk inceleme aşamasında incelenen konularda kanuna aykırılıklara ve eksikliklere rastlanırsa incelenen hususa göre
İYUK 15 uyarınca çeşitli kararlar verilir.

a. Dış görev
İlk inceleme aşamasında açılan davanın idari yargı düzenin görev alanına girmeyen bir dava olduğu sonucuna varılırsa,
“görevsizlik” kararı verilerek dava reddedilir. Bu karara karşı kanun yollarına başvurulabilir.

b. İç görev ve yetki
Davanın, idari yargı düzeni içinde görevsiz mahkemede açıldığı sonucuna varılırsa, davanın “görev” yönünden reddine
ve dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilir.
Davanın idari yargı yerinde yetkisiz mahkemede açıldığı sonucuna varılırsa, “yetki” yönünden reddine ve dosyanın
yetkili yargı yerine gönderilmesine karar verilir.
Bu kararlara karşı kanun yollarına başvurulamaz.
İdare ve vergi mahkemeleri, idari yargının görev alanına giren bir davada görevsizlik veya yetkisizlik sebebiyle davanın
reddine karar verirlerse dosyayı Danıştaya veya görevli ve yetkili idare veya vergi mahkemesine gönderirler.
Görevsizlik sebebiyle gönderilen dosyalarda Danıştay, davayı görevi içinde görmezse dosyanın yetkili ve görevli
mahkemeye gönderilmesine karar verir. Bu karar kesindir ve bunlara karşı kanun yoluna başvurulamaz.
Görevsizlik veya yetkisizlik sebebiyle dosyanın gönderildiği idare veya vergi mahkemesi kendisini görevsiz veya
yetkisiz gördüğü takdirde, söz konusu mahkeme ile ilk görevsizlik veya yetkisizlik kararını veren mahkeme aynı bölge idare
mahkemesinin yargı çevresi içinde ise, dosya bu görev ve yetki uyuşmazlığını çözümlemek üzere bölge idare mahkemesine
gönderilir. Görevsizlik ve yetkisizlik kararlarını veren mahkemeler farklı bölge idare mahkemelerinin yargı çevresi içinde ise,
dosya görev ve yetki uyuşmazlığını çözümlemek üzere Danıştay’a gönderilir. Bölge idare mahkemesine veya Danıştay’a
gönderme kararları da kesindir kanun yoluna başvurulamaz.
Bölge idare mahkemesi veya Danıştay kendilerine gönderilen görev ve yetki uyuşmazlıklarını çözümlerler. Bu kararlar
kesindir ve bunlara karşı kanun yoluna başvurulamaz. Görev ve yetki uyuşmazlıklarında Danıştay ve bölge idare
mahkemesince verilen kararlar ilgili mahkemelere bildirilir ve bu hususlar taraflara tebliğ olunur.

c. İdari merci tecavüzü


Aksi kanunlarla özel olarak öngörülmedikçe, kural olarak idari dava açmak için idari başvuru yollarının tüketilmesi
zorunluluğu yoktur. Özel kanunlarla öngörülen zorunlu idari başvurulardan başka, İYUK 13’te de zorunlu bir idari başvuru
yolu öngörülmüştür. İYUK 13 uyarınca, idari eylemden kaynaklanan tam yargı davaları ancak ilgili idareye başvuru
yapıldıktan sonra açılabilir.
Özel kanunlarla dava açmadan önce tüketilmesi gereken bir idari başvuru yolu öngörülen hallerde, idari başvuru
yapılmadan doğrudan dava açılması durumu “idari merci tecavüzü” olarak adlandırılır.
İlk inceleme aşamasında, “idari merci tecavüzü” bulunduğu tespit edilirse, davanın reddine ve dava dilekçesinin görevli
idare merciine tevdiine karar verilir. Bu halde idari yargıda dava açma tarihi, görevli idare merciine başvuru tarihi olarak kabul
edilir (İYUK 15 II).
Bununla birlikte, idari eylemlerden kaynaklanan tam yargı davalarında, görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine
açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde, sonradan idari yargı mercilerince açılacak davalarda idareye
başvurma şartı aranmaz (İYUK 13 II).

d. Ehliyet
61
Davacının davada taraf olma ve dava açma yeteneğine sahip olmadığı, iptal davasında menfaat ihlali şartının, tam yargı
davasında hak ihlali şartının gerçekleşmediği saptanırsa dava reddedilir.

e. İdari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken işlem


Davanın konusunu oluşturan işlem, kesin, icrai ve idarenin tek taraflı bir işlemi değilse, dava reddedilir.

f. Dava açma süresi


Dava açma süresi geçirildikten sonra açılan dava idari yargı yeri tarafından reddedilir.

g. Husumet
İYUK 15 I (c) uyarınca, idari dava hasım gösterilmeden veya yanlış hasım gösterilerek açılmış ise, mahkeme yanlışlığı
kendiliğinden düzelterek dava dilekçesini tespit edilecek gerçek hasma tebliğ eder. Bu karara karşı itiraz ve temyiz kanun
yollarına başvurulamaz.
Husumetin yanlış yöneltildiği davanın hangi aşamasında tespit edilirse edilsin, o aşamada dava dilekçesi gerçek hasma
tebliğ edilir. Davaya bulunduğu yerden değil, gerçek hasmın savunma hakkını kullanabilmesi için dilekçelerin teatisi
aşaması yenilenerek devam edilir.

h. Dava dilekçesinin şekil şartları


Dava dilekçesinin şekil şartlarında eksiklik veya yanlışlık var ise, “dava dilekçesi” reddedilir ve davacıya dilekçesindeki
eksiklikleri tamamlaması için 30 günlük süre verilir. Bu karara karşı kanun yollarına başvurulamaz. 52
Dava dilekçesinin İYUK 3’e uygun olmadığı gerekçesiyle reddi halinde, yeni dilekçe için ayrıca harç alınmaz.
Dilekçenin reddi üzerine yeniden verilen dilekçede de aynı yanlışlıklar yapılırsa davanın reddine karar verilir. Bu karara karşı
kanun yollarına başvurulabilir.
Noksanlığı giderilerek yenilenen dava dilekçesinde, ilk dava dilekçesinde dava konusu edilmeyen işlemler dava konusu
edilemez ve dava genişletilemez. Ancak davanın dayandığı hukuki esasların genişletilmesine bir engel yoktur.

i. Tek dilekçe ile dava açma koşulları


Tek dilekçe ile dava açma koşulları yok ise, dava dilekçesi reddedilir ve davaların ayrı dilekçelerle açılması için 30
günlük süre verilir. Bu karara karşı kanun yollarına başvurulamaz. Dilekçelerin reddi üzerine yeniden verilen dilekçelerde aynı
yanlışlıklar yapıldığı takdirde dava reddedilir. Bu karara karşı kanun yollarına başvurulabilir.

j. Ehliyetli olan şahsın avukat olmayan vekili tarafından açılan dava


Ehliyetli olan şahsın avukat olmayan vekili tarafından dava açılmış ise, ehliyet yönünden davanın reddine değil, otuz
gün içinde bizzat veya bir avukat vasıtasıyla dava açılması için “dava dilekçesinin reddine” karar verilir. Bu durumda davanın
ehliyet yönünden reddine karar verilmez. Bu karara karşı kanun yollarına başvurulamaz. Yeniden verilen dilekçede aynı
yanlışlık yapıldığı takdirde dava reddedilir. Bu karara karşı kanun yollarına başvurulabilir.

4. İlk inceleme aşamasında incelenen hususların sonradan tespiti


İlk inceleme aşamasında incelenen hususlardaki aykırılıkların bu aşama geçtikten sonra tespit edilmesi halinde, davanın
her safhasında İYUK 15’te öngörülen kararlar alınır.

II. Dilekçelerin teatisi


İlk inceleme neticesinde kanuna aykırılık görülmez ve eksiklik tespit edilmez ise, dava dilekçesi ve ekleri karşı tarafa
tebliğ edilir (İYUK 16 I). Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerine ait her türlü tebliğ işleri, Tebligat Kanunu
hükümlerine göre yapılır. Bu suretle yapılacak tebliğlere ait ücretler ilgililer tarafından peşin olarak ödenir (İYUK 60).
Bu aşamada dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunma dilekçesi ise davacıya
tebliğ olunur. Davalara ilişkin işlem dosyalarının aslı veya onaylı örneği idarenin savunması ile birlikte, Danıştay veya ilgili
mahkeme başkanlığına gönderilir.
52
Kanun yoluna başvurulması mümkün olmayan bu kararlara karşı kanun yoluna başvurulması 30 günlük dilekçe yenileme süresini durdurmaz. Bkz.
D6D, E.1998/1437, K.1999/1606, T.19.3.1999, DD.101, s.462
62
Davacının ikinci dilekçesi davalıya, davalının vereceği ikinci savunma da davacıya tebliğ edilir. Mahkeme, davalı
idarenin ikinci savunmasını beklemeden davanın esasını karara bağlayamaz.
Davalı idarenin ikinci savunmasına karşı davacı cevap veremez. Ancak, davalının ikinci savunmasında, davacının
cevaplandırmasını gerektiren hususlar bulunduğu, davanın görülmesi sırasında anlaşılırsa, davacıya, cevap vermesi için bir
süre verilir.
Dilekçelerin teatisi aşamasında söz konusu olan sürelerin başlangıcı ve hesaplanmasında İYUK 8’deki genel esaslar
uygulanır.
Davacının gösterdiği adrese tebligat yapılamaması halinde, yeni adresin bildirmesine kadar dava dosyası işlemden
kaldırılır ve varsa yürütmenin durdurulması kararları kendiliğinden hükümsüz kalır. Dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten
başlayarak bir yıl içinde yeni adres bildirilmek suretiyle yeniden işleme konulması istenmediği takdirde, davanın açılmamış
sayılmasına karar verilir (İYUK 26 III). Dosyaların işlemden kaldırılmasına ve davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar
diğer tarafa tebliğ edilir (İYUK 26 IV).
Taraflar, yapılacak tebliğlere karşı, tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde cevap verebilirler. Bu süre, ancak haklı
sebeplerin bulunması halinde, taraflardan birinin isteği üzerine, görevli mahkeme kararı ile 30 günü geçmemek ve bir defaya
mahsus olmak üzere uzatılabilir. Sürenin geçmesinden sonra yapılan uzatma talepleri kabul edilmez. Taraflar, sürenin
geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler.
Yürütmenin durdurulması istemli davalarda 30 günlük cevap süreleri, idare yargıcı tarafından kısaltılabileceği gibi,
tebliğin memur eliyle yapılmasına da karar verilebilir (İYUK 27 IV).

IV. Dosyanın tekemmülü


Dosyanın tekemmülü, davanın esası hakkında inceleme ve karar verilebecek olgunluğa eriştiğini gösterin. Bu sebeple,
bir dava dosyası, ancak dilekçeler ve savunmalar alındıktan veya bunlara ilişkin süreler beklendikten sonra tekemmül etmiş
olur. Bununla birlikte, bazı dava dosyaların nasıl tekemmül edeceği özel yasal düzenlemelere konu olabilir. 53
Bazı hallerde dosyanın tekemmül etmiş olması için başka usulî işlemlerin yapılması da gerekmektedir. İdari yargıda
dava evrak üzerinden incelenir ve karara bağlanır. Ancak, idare yargıcının dosya dışında inceleme ve araştırma yapma yetkisi
olduğu gibi, bazen duruşma yapılması da dosyanın tekemmül etmesi bakımından gerekli olabilmektedir.

V. Duruşma
1. Genel olarak
Kural olarak Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü
uygulanır ve inceleme dosya üzerinden yapılır. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi bazı hallerde duruşma da yapılabilmektedir.

2. Duruşma yapılmasının koşulları


İdari yargılama usulünde duruşma ya re’sen yargıç kararı üzerine ya da belli şartlarla tarafların talebi üzerine yapılır.

a. Mahkemece re’sen duruşma yapılması kararı


İdari yargı yerleri, gördükleri davalarda hiç bir koşulla bağlı olmaksızın re’sen duruşma yapılmasına karar verebilir.

b. Tarafların talebi üzerine duruşma


Taraflar da duruşma talebinde bulunabilirler. Duruşma talebi, dava dilekçesi ile cevap ve savunmalarda yapılabilir.
Bununla birlikte tarafların duruşma talep edebilecekleri haller İYUK 17 I’de şöyle gösterilmiştir:
 İptal davaları,

53
* Vergi Usul Kanunu’nun Mükerrer 49 maddesine göre, Maliye ve Bayındırlık bakanlıklarının bina metrekare normal inşaat maliyet bedellerini
müştereken tespit işlemlerine karşı, Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği bu bedellere karşı Resmi Gazete ile
ilanını izleyen 15 gün içinde Danıştayda açacakları davalar ile Takdir komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine
ilişkin takdirleri ticaret odaları, ziraat odaları ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları, belediyeler ve vergi dairelerince 15 gün içinde ilgili vergi
mahkemelerinde açılan davalarda, davalının 15 gün içinde vereceği tek savunma ile dosya tekemmül etmiş sayılır. Danıştay ve vergi
mahkemelerince bu davalar dosyanın tekemmül ettiği tarihten itibaren en geç 1 ay içinde karara bağlanır. * Vergi Usul Kanunu’nun Ek 7. Maddesine
göre, müddeti içinde uzlaşma talebinde bulunan mükellef veya ceza muhatabı uzlaşma talep ettiği vergi veya ceza için, ancak uzlaşma vaki olmadığı
takdirde dava açma yoluna gidebilir. Mükellef veya ceza muhatabı aynı vergi veya ceza için uzlaşma talebinden önce dava açmışsa dava, uzlaşma
işleminin sonuca bağlanmasından önce vergi mahkemelerince incelenmez; herhangi bir sebeple incelenir ve karara bağlanırsa bu karar hükümsüz
sayılır.
63
 Birmilyar lirayı aşan tam yargı davaları54,55
 Tarh edilen vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları toplamı birmilyar lirayı aşan
vergi davalarında,
taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılır.
Davanın ilk derece aşamasında tarafların duruşma istemini idari yargı yerinin kabul edip etmeme konusunda takdir
yetkisi yoktur. Tarafların duruşma talebinde bulunması, duruşmanın yapılması bakımından yeterlidir. Duruşma talebine
rağmen mahkemenin duruşma yapmaksızın esas hakkında karar vermesi kanun yolu incelemesinde bozma sebebidir.
Buna karşılık temyiz ve itiraz gibi kanun yollarında duruşma yapılması tarafların istemine ve Danıştay veya ilgili bölge
idare mahkemesinin bu yönde karar vermesine bağlıdır.

3. Duruşmalara ilişkin esaslar (İYUK 18)


Duruşma davetiyeleri duruşma gününden en az 30 gün önce taraflara gönderilir.
Duruşmalar açık olarak yapılır. Genel ahlakın veya kamu güvenliğinin gerekli kıldığı hallerde, görevli idare veya
mahkemenin kararı ile, duruşmanın bir kısmı veya tamamı gizli olarak yapılır.
Duruşmaları başkan yönetir. Duruşmalarda taraflara ikişer defa söz verilir. Taraflardan yalnız biri gelirse onun
açıklamaları dinlenir; hiç biri gelmezse duruşma açılmaz,inceleme evrak üzerinde yapılır.
Danıştay’da görülen davaların duruşmalarında savcının bulunması şarttır. Taraflar dinlendikten sonra savcı yazılı
düşüncesini açıklar. Bundan sonra taraflara son olarak ne diyecekleri sorulur ve duruşmaya son verilir.
Duruşmalı işlerde savcılar, keşif, bilirkişi incelemesi veya delil tespiti yapılmasını yahut işlem dosyasının getirtilmesini
istedikleri takdirde, bu istekleri görevli daire veya kurul tarafından kabul edilmezse, işin esası hakkında ayrıca yazılı olarak
düşünce bildirirler.
İdari yargıdaki duruşmalarda tanık dinlenmez.
D3D. E.1986/1201, K.1986/2706, T.24.12.1986, DD.66-67, s.187: “2577 sayılı kanunun 31 inci maddesinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun
şehadete ilişkin hükümlerine atıfta bulunulmamış olması nedeniyle, vergi mahkemesince bir şahsın duruşmada şahit olarak dinlenmesinde, şahide
yemin teklif edilmesinde ve yemine icabet etmemesi nedeniyle yemin teklif edilen hususun ikrar edildiğinin kabulü suretiyle verilen kararda kanun ve
usul hükümlerine uyarlık bulunmamaktadır.”

Ancak Vergi Usul Kanunu’nun Mükerrer 378. maddesine göre, “Danıştay ve Vergi Mahkemelerinde yapılacak
duruşmalarda, iddia ve savunmanın gerekli kıldığı hallerde, mahkeme vergi davasına konu olan tarhiyatın dayanağı
incelemeyi yapmış bulunan inceleme elemanları ile, mükellefin duruşmada hazır bulundurduğu mali müşaviri veya
muhasebecisini de dinler.”

VI. Dosyaların incelenmesi


İdari yargı yerlerinin konuları aydınlatmak ve dava dosyasını tekemmül ettirmek üzere, re’sen gerekli bilgi ve belgeleri
araştırma, duruşma yapma, bilirkişi incelemesi yaptırma, keşif yaptırma yetkileri mevcuttur.

1. Re’sen araştırma
İdari yargıda dava dosya üzerinden incelenip karara bağlanmakta ise de, mahkeme dosya dışındaki bilgi ve belgeleri,
tarafların talebi olmadan araştırma yetkisine de sahiptir.
İdari yargı yerleri, görmekte oldukları davalarda, maddi gerçeği araştırmak ve buna göre yargılamayı sonuçlandırmak
zorundadır. Bu nedenle, idari yargı yerleri, tarafların iddia ve savunmaları ile dosyaya sundukları deliler ile bağlı değillerdir.
İdari yargıda açılan bir davada maddi olayın somut şekilde ortaya çıkarılması gerekmekte olup; idarece yapılan savunma
üzerine karar vermek yerine idari yargılama usulünde yer alan re'sen inceleme yetkisi kullanılarak idare mahkemesince maddi
olayın ayrıntılı olarak saptanması gerekmektedir.56
Danıştay’a göre, idari yargı yerleri, “uyuşmazlık konusu olayın hukuki nitelendirmesini yapmak, olaya uygulanması
gereken hukuk kurallarını belirlemek ve sonuçta hukuki çözüme varmak yönlerinden tam bir yetkiye sahiptir. Ayrıca bunlara
ek olarak, maddi olayı belirleme yönünden de her türlü inceleme ve araştırmayı kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, iddia ve
savunmalarda ortaya konan maddi durumun gerçeğe uygun olup olmadığını serbestçe araştırabilirler. Tarafların hiç

54
İYUK, Ek madde 1- “Bu Kanunun 17 nci maddesindeki parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan
parasal sınırların, o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve
ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların onmilyon lirayı aşmayan kısımları dikkate
alınmaz.”
55
2008’te % 12 oranında yeniden değerlemeyle 7.630 YTL olmuştur.
56
D10D, E.1994/1367, K.1995/4570, T.18.10.1995, DD.91, s.1166-1168
64
değinmedikleri olayları ve maddi unsurları araştırmaya yönelebilecekleri gibi, maddi olayın çözümü için gerektiğinde bilirkişi
incelemesi de yaptırabileceklerdir.”57
İdari yargıda re’sen araştırma ve maddi gerçeğe ulaşılarak karar verilmesi esaslarının bir gereği olarak adli yargının
tespit kararları idari yargı yerleri bakımından bağlayıcı değildir.

2. Bilgi ve belgelerin araştırılması (İYUK 20)


İdari yargı yerleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yaparlar. Mahkemeler
belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer
yerlerden isteyebilirler. Gerçeğe ulaşılma doğrultusunda yapılan araştırma ve incelemenin idarenin yerine geçme olarak
düşünülmesi mümkün değildir. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin
bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.
Taraflardan biri ara kararın icaplarını yerine getirmediği takdirde, bu durumun verilecek karar üzerindeki etkisi
mahkemece önceden takdir edilir ve ara kararında bu husus ayrıca belirtilir.
İstenen bilgi ve belgeler Devletin güvenliğine veya yüksek menfaatlerine veya Devletin güvenliği veya yüksek
menfaatleriyle birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan veya ilgili bakan, gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu
bilgi ve belgeleri vermeyebilir. Verilmeyen bilgi ve belgelere dayanılarak ileri sürülen savunmaya göre karar verilemez.
Dilekçeler ve savunmalarla birlikte verilmeyen belgelerin vaktinde ibraz edilmelerine imkan bulunmadığına mahkemece
kanaat getirilirse, bunlar kabul ediler ve diğer tarafa tebliğ edilirler. Bu belgeler duruşmada ibraz edilir ve diğer taraf cevabını
verebileceğini beyan eder veya cevap vermeye lüzum görmezse, ayrıca tebliğ edilmez.

3. Re’sen araştırma yetkisine sahip merciler


Re’sen inceleme yetkisine ilk derece yargı yerleri sahiptir. Bölge idare mahkemeleri, ilk derece mahkemeleri de istinaf
mahkemesi olarak re’sen inceleme yetkisine sahiptir. Danıştay ilk derece mahkemesi olarak çözümlediği davalarda re’sen
inceleme yetkisini kullanırken, temyiz mahkemesi olarak resen inceleme yetkisi kullanamaz.

VII. Davaların karara bağlanması


Bir davada mahkemenin görevi, maddi olaya hukuk kurallarını uygulayarak taraflar arasındaki uyuşmazlığı çözmekten
ibarettir.
Danıştay, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerine dosyalar, öncelik veya ivedilik durumları göz önünde bulundurmak
suretiyle kural olarak geliş tarihlerine göre incelenir ve tekemmül ettikleri sıra dahilinde karara bağlanır.
Dosyalar tekemmül ettikleri sıraya göre ve tekemmül tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandırılır.
Duruşmalı işlerde, duruşma yapıldıktan sonra en geç onbeş gün içinde karar verilir. Ara kararı verilen hallerde, bu
kararın yerine getirmesi üzerine, dosyalar öncelikle incelenir.
Konular aydınlandığında meseleler görev ve yetki, idari merci tecavüzü, ehliyet, idari davaya konu olacak kesin ve
yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet, dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar ve aynı
dilekçe ile dava açılabilecek hallere uygun olup olmadıkları, yargılama usulü ve davanın esasına ait hususlar şeklinde
sırasıyla oya konulur ve karara bağlanır. İlk inceleme aşamasında konular ile yargılama usullerine ilişkin meselelerde azınlıkta
kalanlar işin esası hakkında da oylarını kullanırlar. Azınlıkta kalanların görüşleri, kararların altına yazılır.

VIII. Hüküm
1. İdari yargı kararlarında bulunması gereken hususlar
a. Tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları yahut unvanları ve adresleri,
b. Davacının ileri sürdüğü olayların ve dayandığı hukuki sebeplerin özeti,istem sonucu ile davalının savunmasının özeti,
c. Danıştayda görülen davalarda tetkik hakimi ve savcının ad ve soyadları ile düşünceleri,
d. Duruşmalı davalarda duruşma yapılıp yapılmadığı,yapılmışsa hazır bulunan taraflar ve vekil veya temsilcilerinin ad
ve soyadları,
e. Kararın dayandığı hukuki sebepler ile gerekçesi ve hüküm; tazminat davalarında hükmedilen tazminatın miktarı,
f. Yargılama giderleri ile vekalet ücreti ve bunların hangi tarafa yükletildiği,
g. Kararın tarihi ve oybirliği ile mi, oyçokluğu ile mi verildiği,

57
D11D, E.1996/1514, K.1996/2229, T.28.5.1996, DD.92, s.809-812. Ayrıca bkz.D3D, E.1990/2057, K.1990/3199, T.21.11.1990, DD.82-83, s.223
65
h. Kararı veren mahkeme başkanı ve üyelerinin veya hakimin ad ve soyadları ve imzaları ve varsa karşı oyları,
i. Kararı veren dairenin veya mahkemenin adı ve dosyanın esas ve karar numarası.
Kararların mahkeme başkanı ve üyeleri veya hakimi tarafından imzalı asıllarından biri, karar dosyasına, diğeri de dava
dosyasına konur; mahkeme mührü ve başkan yahut hakim, Danıştay’da daire veya kurul başkanı veya görevlendireceği bir üye
imzasıyla tasdikli birer örneği de taraflara tebliğ edilir.
Kararlarda bulunması gereken hususlarda eksiklik veya yanlışlık olması durumunda, bu eksiklik veya yanlışlığın
niteliğine göre açıklama, yanlışlıkların düzeltilmesi veya temyiz sebebi olabilir.

2. Hükmün yargılama hukuku bakımından sonuçları


Bir mahkemenin davadan el çekmesi sonucunu doğuran hükme “nihai hüküm” denir. Mahkeme, verdiği nihai hüküm ile
bağlıdır ve sonradan geri dönerek hükmünü değiştiremez. Mahkemenin hükme bağladığı davayı tekrardan ele alabilmesi,
ancak verdiği nihai hükmün temyiz incelemesi sonunda bozulmuş olması halinde olanaklıdır.
Hüküm ile birlikte ara kararı niteliğindeki yürütmenin durdurulması kararı da sona erer.

§ 13. İdari yargı kararlarının sonuçları

I. İdari yargı kararları idare için bağlayıcıdır


AY 138 IV: "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare,
mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez"
İYUK 28 I: “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına
ilişkin kararlarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur."
Hukuk devleti ilkesi uyarınca idari yargı yerlerinin yaptıkları yargısal denetim yargısal denetim neticesinde verdikleri
kararlarının eksiksiz, gecikmesiz ve doğru olarak icrası yani yerine getirilmesi de zorunludur.
Hukuka bağlı bir idarenin, ilgililer başvurmasa dahi yargı kararı gereğini yerine getirmesi bir görev ve zorunluluktur.
İdarenin maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan yargı kararını "aynen" ve "gecikmeksizin" uygulamaktan
başka bir seçeneği bulunmamaktadır. İdarenin mahkeme kararlarını icra etmesi bir zorunluluktur. İdarenin, idari yargı
kararlarını yerine getirip getirmemek konusunda takdir yetkisi veya seçim hakkı yoktur. Yerine getirilme zorunluluğu
bakımından iptal kararları ve tam yargı kararları ile yürütmenin durdurulması kararları arasında hiç bir fark yoktur.

II. İdari yargı kararlarının yerine getirilmesi süresi


İYUK 28 I uyarınca idare, idari yargı kararlarını gecikmezsizin yerine getirmek zorundadır. İdari yargı kararları ,
“kararların amaç ve esprisine uygun bir biçimde” ve kararların uygulanması için gerekli idari işlem ve usullerin yerine
getirilmesi için idarelerin gereksinim duyabilecekleri makul sürede ve derhal yerine getirilmelidir.
Kural olarak idari yargı kararlarının uygulanması için bunların “kesin hüküm” halini alması gerekmemektedir.58
İYUK 28 I uyarınca idari yargı kararının yerine getirilme süresi “hiç bir şekilde otuz günü geçemez.” Ancak bu
hüküm idarenin derhal uygulayabileceği bir kararı dilerse otuzuncu güne kadar erteleyebileceği şeklinde yorumlanamaz.
İdarenin idari yargı kararını otuz gün içinde uygulamaması, idarenin bundan sorumlu tutulmasını gerektirir. Ancak
otuz günlük süre içinde idarenin yargı kararını yerine getirmemesi, daha sonraki süreç bakımından idareyi yargı kararını yerine
getirme yükümlülüğünden de kurtarmaz.
İdarenin iptal ve tam yargı kararlarına karşı kanun yoluna başvurulmuş olması veya yürütmenin durdurulması kararına
karşı itiraz yoluna başvurulması da kararın yerine getirilmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmaz.

III. İdari yargı kararlarının yerine getirilme biçimleri


1. İptal kararları
a. İptal kararının sonuçları
İptal kararı, idari işlemi yapıldığı andan itibaren hukuk düzeninden kaldırır.

58
İYUK 28 I’deki “haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra
idarece işlem tesis edilir.” yönündeki hüküm bu kuralın tek istisnasıdır.
66
b. İptal kararlarının uygulanması
İdare, iptal edilen idari işlemin özelliğini, iptal kararı ile ortaya çıkan hukuki durumu ve iptal kararının gerekçesini
dikkate alarak iptal kararını yerine getirmelidir. İdare, bu hususlar çerçevesinde iptal kararlarını değişik yollar izleyerek yerine
getirir.
2577 sayılı Kanun’un 28. maddesinin 1. fıkrasına göre, "Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin
esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde
bulunmaya mecburdur." Dolayısıyla, iptal kararı üzerine, idare işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu gibi,
bunların kararın gerekçesinde güdülen açıklanan iptal nedenlerine, kısacası kararla güdülen amaca uygun düşmesi gerekir. İdarenin,
karar gereğine uymuş sayılması için nasıl bir işlem veya eylem yapması gerekeceği konusunda, en önemli yol gösterici unsur,
kararın gerekçesidir. Ancak iptal edilen işlemin niteliği de büyük önem taşır ve idarenin iptal kararını uygulaması sırasında kararın
gerekçesi ile birlikte işlemin niteliğini de göz önünde bulundurması gerekir.59

2. Tam yargı davasındaki kararlar


Tam yargı davasında yargı yeri ya davayı kabul eder ve bir tam yargı kararı verir ya da istemin reddine karar verir. Her
iki yöndeki kararların sonuçları ve yerine getirilmesi birbirinden farklıdır. Tam yargı davaları eda (=edim) davası niteliğinde
bir dava türü olduğundan sadece davanın tarafları bakımından bağlayıcıdır.
Tam yargı davalarında verilen kararlardan belli bir miktarı içermeyenler, iptal kararları gibi bir işlem tesisi veya bir
eylemde bulunulması suretiyle yerine getirilir. Bu noktada, iptal kararlarının uygulanmasına ilişkin açıklamalar bu tür tam
yargı davaları için de geçerlidir. Belli bir miktarı içeren tam yargı davası kararları, İYUK 28 II uyarınca “genel hükümler”
çerçevesinde icra edilir. “Genel hükümler” kavramının anlamı, idarece yapılacak ödemenin, 30 günlük süre kısıtlamasının
dışında, bütçeye ilişkin mevzuat çerçevesinde yapılacağı, kararın yerine getirilmemesi durumunun da bu mevzuata göre tespit
edileceğidir. Bu davalarda yargı kararının icra edilmediği, ancak ödemenin yapılmaması halinde söylenebilir. Bununla birlikte
İYUK 28 VI uyarınca “Tazminat ve vergi davalarında kararın idareye tebliğinden itibaren infazın gecikmesi sebebiyle idarece
kanuni gecikme faizi ödenir.”

IV. İdari yargı kararlarının uygulanmamasının sonuçları


İdari yargı kararlarının uygulanmaması, mali, siyasi ve cezai sorumluluk mekanizmalarını gündeme getirir. Bu
sorumluluk mekanizmaları, yargı kararlarının uygulanmamasının alternatifi değil, yaptırımıdır.

1. İptal davası açılması


İdarenin yargı kararını uygulamama yönünde yaptığı idari işlemlere karşı iptal davası açma olanağı vardır.

2. İdareye karşı tazminat davası açılması


İYUK 28 II uyarınca “Danıştay,bölge idare mahkemeleri,idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis
edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat
davası açılabilir.”
Tazminat yaptırımı, yargı kararını yerine getirmekle yükümlü idareye karşı bir zorlama aracı olarak öngörülmüştür. İdarenin
tazminat ödemesi, yargı kararını uygulama yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.
İdarece yargı kararlarının gereğinin yerine getirilmemesi, "ağır hizmet kusuru" teşkil eder ve idarenin mali sorumluluğuna
yol açar.
Tazminata ilişkin bir yargı kararının yerine getirilmemesi nedeniyle tekrar tazminat davası açılamaz. Tazminat ve vergi
davalarında kararın idareye tebliğinden itibaren infazın gecikmesi sebebiyle idarece kanuni gecikme faizi ödenir.

3. Kamu görevlisine karşı açılacak tazminat davaları


İdari yargı kararının uygulanmaması halinde zarar görenlerin bir seçim hakkı vardır. Mahkeme kararlarının 30 gün
içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgililer, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine
getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açabilir.
İYUK 28 IV: “Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare
aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.”

4. Cezai sorumluluk
59
YENİCE - ESİN, İdari Yargılama Usulü, s.595
67
Mahkeme kararlarını yerine getirmemek, Türk Ceza Kanunu’na göre “görevi ihmal” suçunu oluştur. İlgililer, bu konuda
Cumhuriyet savcılığına bir suç duyurusunda bulunarak ceza kovuşturması usulünü de tahrik edebilir.

V. İdari yargı kararlarının yerine getirilmesinde imkansızlık hali


Tam yargı davasında verilen kararların, imkansızlık sebebiyle yerine getirilememesi gibi bir olasılık mümkün değildir.
Ancak iptal kararlarının fiili veya hukuki imkansızlık sebebiyle yerine getirilememesi söz konusu olabilir. Fiili ve hukuki
imkansızlık nedeniyle idarenin yargı kararını yerine getirememesi halinde ilgililer, uğradıkları maddi ve manevi zararlar için
tam yargı davası açma olanağına sahiptirler.

VI. İdari yargı kararlarının açıklanması


1. Genel olarak
Her türlü mahkeme kararları gibi idari yargı kararlarının da anlam bakımından mantıksal bir tutarlık, bütünlük ve açıklık
taşıması zorunludur.

“Açıklama” kurumu İYUK 29’da düzenlenmiştir. Buna göre, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi
mahkemelerince verilen kararlar yeterince açık değilse, yahut birbirine aykırı hüküm fıkralarını taşıyorsa, taraflardan her biri
kararın açıklanmasını veya aykırılığın giderilmesini isteyebilir.
“Açıklama” kurumu, yargı kararının gerçek anlamının ortaya çıkarılmasına yönelik olduğundan, kararın yerine
getirilmesini de kolaylaştırır. Bir Danıştay kararında ifade edildiği üzere, “Kararın açıklanması ile güdülen amaç, kararın
belirsiz ve açık olmayan taraflarını veya birbirine aykırı görünen hüküm fıkralarını ortadan kaldırmak ve onun gerçek
anlamını ortaya çıkarmaktır. Bu yolla kararın gerçek anlamından başka türlü yorumlanması, anlamının değiştirilmesi
önlenmiş olur. Açıklama yolu ile daha önce verilen bir kararın değiştirilmesi olanağı yoktur.” 60
Mahkeme, açıklama yoluyla, kararını değiştirmeden, daraltmadan, genişletmeden veya yerine bir yeni bir karar
vermeden hükmün gerçek anlamını belirler. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki, açıklama istemi, mahkeme kararlarına karşı
başvurulan bir yoldur, ancak bir kanun yolu değildir.

2. Açıklama istemine konu kararlar


Açıklama, idari yargı kararlarının icrasını kolaylaştırmaya yönelik bir yol olduğu için, taraflarca infazı gerekli her idari
yargı kararı açıklama istemine konu olabilir. Bu kapsamda olmak üzere, ilk derece yargı yeri tarafından verilen ara kararları,
yürütmenin durdurulması kararları ve nihai kararlar ile kanun yolları neticesinde verilen her türlü ara kararlarının ve nihai
kararların açıklanması istenebilir. İdari yargı kararlarının infazı için kararın kesinleşmesi şart olmadığından, henüz
kesinleşmemiş mahkeme kararları da açıklama istemine konu olabilir. Açıklama istemi kararın icrasını durdurmayacağı gibi
kanun yoluna başvurma süresini de durdurmaz.

3. Açıklama isteminin sebepleri


Taraflar şu iki halde açıklama isteminde bulunulabilirler:
a. İdari yargı yerlerince verilen kararın yeterince açık olmaması
Yargılamanın amacı, temelde uyuşmazlıkları ve belirsizlikleri çözümlemektir. Dolayısıyla yargı kararları yeni
belirsizlikler ve bilinmeyenler yaratmamalı, hiç bir duraksamaya ve tereddüde yer vermeyecek açıklıkta infaza elverişli
olmalıdır. Tarafların farklı anlam çıkarmalarına veya hükme birden fazla anlam verilmesine neden olan deyim ve sözcükler;
hüküm fıkrasından kararın nasıl yerine getirileceği anlaşılamayan ve bu kapsamda kararın yerine getirilmesini güçleştiren ve
taraflar arasında anlaşmazlığa neden olabilen her belirsizlik, karmaşıklık ve muğlaklık açıklama sebebi oluşturur.
Bununla birlikte, kararın ne şekilde uygulanacağının kararda gösterilmemiş olması açıklama isteminin sebebi olamaz.
Mahkeme kararının yeniden incelenmesi veya yeniden yargılama yapılarak düzeltilmesi de açıklama yoluyla talep
edilemez. Mahkeme kararının hükmünün değiştirilmesi ancak itiraz ve temyiz gibi kanun yollarına başvuru yoluyla mümkün
olduğundan, bu konularda açıklama yoluna başvurulamaz.
Açıklama isteminin reddine ilişkin kararın açıklanması da istenemez.
Bir mahkeme kararının hüküm bölümü için açıklanma istenebilir. Kararın salt gerekçesi hakkında açıklanma istenemez.
Ancak, kararın gerekçesi ve hüküm arasında çelişki olması halinde açıklama istenebilir.

60
D3D, E.1995/1874, K.1995/1594, T.22.5.1995, DD.91, s.344.
68
b. İdari yargı yerlerince verilen kararların birbirine aykırı hüküm fıkraları taşıması 61
Bir mahkeme kararında, hüküm bölümünün gerekçe bölümüyle tutarlı olması gerektiği gibi hüküm fıkraları arasında da
çelişki olmamalıdır. Mahkeme kararında birden çok hüküm fıkrası var ise, anlam bütünlüğünü bozucu nitelikteki hüküm
fıkraları arasındaki çelişkiler de açıklama sebebidir.
Hükümde değişiklik yapılmasını gerektiren istemler açıklama istemine konu olmaz. Kararın hüküm fıkrasında değişiklik
yapılması kanun yolları neticesinde mümkün olduğundan, birden fazla istemli davalarda istemlerden bir veya bir kaçının hiç
hükme bağlanmaması veya istem dışı bir konunun hüküm altına alınması halinde hükümde çelişki değil yanlışlık söz konusu
olduğundan, bunlara karşı açıklama değil kanun yoluna başvurmak gerekir.

4. Açıklama istemi
a. Açıklama isteminde bulunabilecekler
Karanın açıklanmasını davanın tarafları isteyebilir.
Davaya katılan, yargılamada taraf olmadığı için açıklama isteminde bulunamayacağı gibi, mahkeme de kendiliğinden
kararını açıklayamaz.

b. Açıklama isteminin şekli


Açıklama istemi dilekçe ile yapılır. Açıklama dilekçeleri karşı taraf sayısından bir nüsha fazla verilir.
Açıklama dilekçesinde açıklama talebi dışında temyiz veya itiraz gibi kanun yolu taleplerinde bulunulamaz. İki farklı
usul müessesesi için aynı dilekçe ile talepte bulunulamaz.

c. Açıklama İsteminin Yapılacağı Makam:


Açıklama istemi, kararı vermiş olan yargı yerinden istenir. 62
Kararı veren yargı yeri dışında başka bir mahkemeden kararın açıklanması istenemeyeceği gibi bu konuda Danıştay’dan
istişari düşünce de istenemez.
“Yargı yerlerinde görülmekte olan ya da karara bağlanmış bulunan dava konularıyla ilgili olarak istişari nitelikte
görüş bildirilmesi mümkün olmadığı gibi, yargı yerlerince verilen bir kararın uygulanmasında düşülen duraksamanın
giderilmesi görev ve yetkisi de kararı veren yargı yerine ait(tir).” 63

d. Açıklama isteminin süresi


Açıklama veya aykırılığın kaldırılması idari yargı kararının yerine getirilmesine kadar istenebilir. Kararın yerine
getirilmesinin anlamı, karardan beklenen tüm sonuçların gerçekleşmiş olması ve kararın bütünüyle yerine getirilmiş olmasıdır.
Dolayısıyla kararın yerine getirilmesine başlanmış olması açıklama isteminde bulunmaya engel değildir. Kararın kısmen yerine
getirilmiş olması ve o aşamada kararın yerine getirilmesinde tereddüde düşülmesi halinde de açıklama istenebilir.
Herhangi bir işlem yapılmasına gerek olmaksızın kendiliğinden sonuç doğuran iptal kararlarının açıklanması her zaman
istenebilir. Tazminat ödenmesi yolundaki kararlarda, ilgiliye ödeme yapılıncaya veya alacak kullanılabilir duruma gelinceye
kadar, iptal kararı üzerine işlem yapılması gerekiyorsa bu işlem yapılıncaya kadar veya vergi uyuşmazlıklarında idarece tespit
edilecek vergi, resim, harçlar ve benzeri mali yükümler ile zam ve cezalarının miktarı mükellefe bildirilinceye kadar kararın
açıklanması istenebilir.
Açıklama istemi, kararın kesinleşmesinden sonra da istenebilir. Açıklama istemi bakımından kararın kesinleşmiş olup
olmamasının bir etkisi yoktur. Karar yerine getirildikten sonra açıklama istenemez. Ancak, idarenin kararın gereklerini yanlış
yerine getirmesi yönündeki işlem, eylem ve uygulamalarının ayrı bir dava konusu yapılmasına engel bir durum da yoktur.

e. Açıklama isteminin etki ve sonuçları


Açıklama isteğinde bulunmuş olmak, itiraz, temyiz ve karar düzeltme gibi kanun yollarına başvuru süresini durdurmaz.

61
“Kararda birbirine aykırı hükümler bulunması” aynı zamanda karar düzeltmesi sebebidir. (İYUK 54 I (b))
62
D9D, E.1990/2476, K.1990/3023, T.27.10.1990, DD.82-83, s.861
63
D1D, E.1994/146, K.1994/143, T.16.9.1994, DD.90. s.67
69
Bir mahkeme kararına karşı hem açıklama yoluna, hem de itiraz, temyiz ve karar düzeltme gibi kanun yollarına
başvurulabilir. Açıklama üzerine verilen kararlar temyiz istemine konu olmaz. Ancak açıklama isteminde bulunulması üzerine
kararı veren mahkemece hükmün içeriğinde değişiklik yapan bir açıklama kararı verilirse, bu karara karşı kanun yoluna
başvurulabilir.

5. Açıklama isteminin incelenmesi ve karar


Açıklama istemi, kararı vermiş olan yargı yerine yöneltilen bir talep olduğundan, kararı vermiş olan daire veya
mahkeme işi inceler. Bu merci gerekli görürse dilekçenin bir örneğini, belirleyeceği süre içinde cevap vermek üzere, karşı
tarafa tebliğ eder. Karşı tarafın iki nüsha olarak vereceği cevaplardan biri, açıklama veya aykırılığın kaldırılmasını isteyen
tarafa gönderilir. Bu usulî işlemlerden sonra açıklama istemi incelenir. İnceleme üzerine, açıklama istemi konusunda görevli
daire veya mahkeme, ya içerik ve anlatım itibariyle açık olan bu kararın açıklanması isteminin isteminin reddine ya da kararın
açıklanmasına veya aykırılığın giderilmesine karar verir. Verilen karar taraflara tebliğ olunur.

6. Açıklama istemi üzerine verilen kararlara karşı itiraz ve temyiz başvurusu


Mahkeme, açıklama kararı ile yeni bir karar vermeyip sadece daha önce yeterince açık olmayan kararını açıklamakta
veya hüküm fıkralarındaki aykırılığı gidermektedir. Açıklama kararı mahkemenin hükmünde değişiklik yapıcı nitelikte
olamayacağı için, bu karara karşı temyiz veya itiraz gibi kanun yollarına başvurulamaz. Bu kararlar kesindir.
Ancak mahkemenin nihai kararının açıklanması istenmiş ve verilen açıklama kararı ile ilk kararın içeriğinde değişiklik
yapılmış ise bu karar yeni bir nihai karar olarak temyiz istemine konu olabilir. Ara kararının açıklanması istenmiş ve açıklama
kararı bu kararların içeriğinde değişiklik yapmış ise, o takdirde bu açıklama kararı tek başına temyiz edilemez, ancak nihai
kararla birlikte temyiz edilir.

VII. Yanlışlıkların düzeltilmesi


1. Genel olarak
“Yanlışlıkların düzeltilmesi” kurumu İYUK 30’da düzenlenmiştir.
Yanlışlıkların düzeltilmesi yolu, mahkeme kararındaki maddi hataların düzeltilmesine yönelik olduğundan, bu yol ile
mahkeme kararının biçimsel ve metinsel düzgünlüğü sağlanır. Açıklama yolunda olduğu gibi, yanlışlıkların düzeltilmesi
yolunda da amaç, kararın yerine getirilmesinin önündeki engelleri kaldırmak ve infazını kolaylaştırmaktır. Yanlışlıkların
düzeltilmesi yoluyla hükmün esasında her hangi bir değişiklik yapılmadan, genişletilmeden ve daraltılmadan karar metnindeki
maddi yanlışlıklar düzeltilir.

2. Yanılışlıkların düzeltilmesi isteminin sebepleri


Yargı kararının yazımı sırasında yapılan maddi hatalar “yanlışlıkların düzeltilmesi” istemine konu olabilir. Bu tür maddi
hatalar, niteliği itibariyle ayrıntılı bir araştırma ve incelemeye gerek olmaksızın, dosyanın içeriğinden ve karar metninden
kolaylıkla anlaşılabilecek ve düzeltilmesi mahkeme kararının hükmünü değiştirmeyecek basit hatalardır. Hangi tür maddi hata
ve yanlışlıkların düzeltme istemine konu olabileceği İYUK 30 I’de gösterilmiştir.

a.Tarafların adı ve soyadına ilişkin yanlışlıklar


Bu tür yanlışlıklar davacı veya davalının ad ve soyadının karar metnine yanlış yazılması biçimindeki maddi hatalardır.

b.Tarafların sıfatına ilişkin yanlışlıklar


Bu tür yanlışlıklar, kararın başında veya hüküm fıkrasında davacı sıfatının davalı ve davalı sıfatının davacı olarak
yazılması şeklindeki maddi hatalardır.

c. Tarafların iddiaları sonucuna ilişkin yanlışlıklar


Bu tür yanlışlıklar, karar metninde tarafların iddia ve savunmaları ile istemlerinin yanlış yazılması biçimindeki maddi
hatalardır. (Örneğin karar metnine davacının iptalini istediği kararın veya talep ettiği tazminat miktarının yanlış yazılması
gibi). Tarafların iddia ve savunmalarının yanlış nitelenmesi ve yorumlanması veya kararda yeterince karşılanmamış olması
yanlışlıkların düzeltilmesi istemine konu olabilecek bir maddi hata değil hukuki hata olduğundan, bunlara karşı kanun
yollarına başvurulması gerekir.

70
d. Hüküm fıkrasındaki hesap yanlışlıkları
Bu tür maddi hatalar, karar metninin hüküm fıkrasında yapılan ve basit bir inceleme ile fark edilebilecek nitelikteki
toplama veya çarpma hataları olabileceği gibi rakamların yanlış yazılması biçiminde de olabilir.

e. Diğer maddi hatalar


Yukarıda sayılanların dışında, yargılama sürecine ilişkin olarak İYUK 20 uyarınca karar metninde yer alması gereken
hususlardaki eksiklikler de yanlışlıkların düzeltilmesi istemine konu olabilir. Örneğin duruşma yapıldığı halde kararın duruşma
yapılmamış şekilde yazılması gibi.
Yargı kararlarındaki hukuki yanlışlıklar, yanlışlıkların düzeltilmesi yoluyla değil kanun yolları ile ortadan kaldırılır.
Dolayısıyla, yeniden yargılama yapılarak hüküm verilmesini ve kararın hüküm fıkrasının değiştirilmesini gerektirecek
nitelikteki yanlışlıklar için kanun yoluna başvurmak gerekir. Örneğin avukatlık ücretine hükmedilmemesi”64 veya davacının
faiz talebi hakkında hüküm tesis edilmemesi 65 gibi yanlışlıklar, yanlışlıkların düzeltilmesi yoluyla düzeltilemez. Yanlışlığın
düzeltilmesi istemiyle “kararın uygulama dönemini değiştirecek şekilde gerekçesinin değiştirilmesine de olanak yoktur.” 66

3. Yanlışlıkların düzeltilmesi istemi


a. İsteminin şekli
Yanlışlıkların düzeltilmesi istemi dilekçe ile yapılır. Bu dilekçede ne tür bir yanlışlık yapıldığının ve nasıl
düzeltileceğinin açıkça gösterilmesi gerekir. Yanlışlıkların düzeltilmesi dilekçeleri karşı taraf sayısından bir nüsha fazla verilir.
Yanlışlıkların düzeltilmesi dilekçesinde yukarıda belirtilen maddi hataların düzeltilmesi talebi dışında, temyiz veya itiraz gibi
kanun yolu taleplerinde bulunulamaz. İki farklı usul müessesesi için aynı dilekçe ile talepte bulunulamaz.

b. İsteminin yapılacağı makam


Yanlışlıkların düzeltilmesi, kararı vermiş olan yargı yerinden istenir. Kararı veren yargı yeri dışında başka bir
mahkemeden karardaki yanlışlıkların düzeltilmesi istenemez.

c. İstemde bulunabilecekler
Yanlışlıkların düzeltilmesi, davanın taraflarınca istenebilir. Davaya katılan yargılamada taraf olmadığı için,
yanlışlıkların düzeltilmesi isteminde bulunamayacağı gibi, mahkeme de kendiliğinden karardaki yanlışlıkları da düzeltemez.

d. İstemin süresi
İYUK 30’da yanlışlıkların düzeltilmesi istemlerinin hangi süre içinde istenebileceği hususu düzenlenmemiştir.
Yanlışlıkların düzeltilmesi istemi, açıklama yolundaki gibi “kararın yerine getirilmesi” ile sınırlı tutulmuş olmadığından,
mahkeme kararının yerine getirilmesinden sonra da talep edilebilir.

4. Yanlışlıkların düzeltilmesi isteminin incelenmesi ve karar


Yanlışlıkların düzeltilmesi, kararı vermiş olan yargı yerinden istenen bir talep olduğundan, kararı vermiş olan daire veya
mahkeme işi inceler. Bu merci gerekli görürse dilekçenin bir örneğini, belirleyeceği süre içinde cevap vermek üzere, karşı
tarafa tebliğ eder. Karşı tarafın iki nüsha olarak vereceği cevaplardan biri, yanlışlıkların düzeltilmesini isteyen tarafa
gönderilir.
Bu usulî işlemlerden sonra yanlışlığın düzeltilmesi istemi incelenir. İnceleme üzerine yanlışlığın düzeltilmesi istemi
konusunda mahkemece, kararda maddi hata bulunmadığı sonucuna varılırsa istemin reddine karar verilir. Ancak, mahkemece
yanlışlıkların düzeltilmesine karar verilirse, düzeltme ilamın altına yazılır. Dolayısıyla mahkeme, bir ara kararı ile daha önce
taraflara tebliğ edilen ilam örneklerini geri ister ve düzeltme bu ilam örneklerinin altına yazılır.

5. Yanlışlıkların düzeltilmesi isteminin sonuçları

64
D4D, E.1974/1783, K.1974/2402, T.8.6.1974, Amme İdaresi Dergisi C.9, Sayı 2, 1976, s.112
65
D5D, E.1995/4159, K.1995/2034, T.9.10.1997, DD.95, s.333
66
D12D, E.1995/9014, K.1997/977, T.9.5.1997, DD.94, s.781
71
Yanlışlıkların düzeltilmesi isteğinde bulunmuş olmak, itiraz, temyiz ve karar düzeltme gibi kanun yollarına başvurma
süresini durdurmaz. Bir mahkeme kararına karşı hem yanlışlıkların düzeltilmesi yoluna, hem de itiraz, temyiz ve karar
düzeltme gibi kanun yollarına başvurulabilir.

6. Yanlışlıkların düzeltilmesi istemi üzerine verilen karara karşı kanun yolları


Mahkeme, yanlışlığın düzeltilmesi kararı ile hükmün esasını ve içeriğini değiştiren yeni bir karar vermeyip sadece daha
önceki karar metnindeki maddi yanlışlıkların düzeltilmesine karar verdiğinden, bu karara karşı temyiz veya itiraz gibi kanun
yollarına başvurulamaz.
Yanlışlığın düzeltilmesi istemi üzerine hükmün içeriğini etkileyen yeni bir karar verilmiş ve kararda hukuki nitelikli bir
değişiklik yapılmış ise, bu karara karşı kanun yollarına başvurulabilir. “Yanlışlığın düzeltilmesi kararlarının üst yargı
merciinde temyiz konusu yapılabilmesi, ancak yanlışlığın düzeltilmesi hakkında verilen karar ve hüküm değiştirilmesinin söz
konusu olması halinde mümkün bulunmaktadır.” Bu durumda, yeni kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren temyiz süresi
işlemeye başlar.

§ 14. İdari yargıda kanun yolları

I. “Kanun yolu” kavramı


Tüm yargı yerleri gibi, idari yargı yerlerinin de ilk derecede çözümledikleri uyuşmazlıklarda yanılmaları ve bu suretle
yanlış karar vermeleri olasıdır. Davanın taraflarınca, ilk derece yargılaması sonucunda verilen nihai bir idari yargı kararının
yanlış olduğu iddiası ileri sürülebilir ve bu yeni bir uyuşmazlık ortaya çıkarabilir. Ancak kararı veren yargı yerinin hatalı
kararını bozması, geri alması veya değiştirmesi mümkün olmadığından, ilk derece yargılaması sonunda verilen nihai
kararlardaki yanlışlık iddiasından kaynaklanan uyuşmazlığın üst yargı yerlerince çözümlenmesi gerekmektedir. Bu amaçla
taraflarca yapılan başvurulara “kanun yolları” denir.
“Kanun yolu” terimi, nihai bir yargı kararına karşı başvurulabilecek hukuksal yolları ifade eder.
Kanun yollarına, ilk derece yargı yerlerinin nihai kararlarına 67 karşı başvurulur. Nihai kararlar, üst derece
mahkemelerince bozulmadıkça, mahkeme veya hakimce bu kararlardan dönülemez. Nihai kararlar, davanın esastan çözümüne
ilişkin olabileceği gibi, davanın ilk inceleme aşamasında davayı ilk derecede sonuçlandıran kararlar da olabilir. Dolayısıyla
dilekçenin reddi, dosyaların birleştirilmesi, görevsizlik ve yetkisizlik kararları, kararın açıklanması kararı, yanlışlıkların
düzeltilmesi kararları nihai karar değil, ara kararı niteliğinde olduklarından kanun yolu başvurularına konu olamazlar. Ancak
ara kararları tek başlarına kanun yolu başvurusuna konu olmaz ise de, nihai kararla birlikte temyiz ve itiraz istemine konu
yapılabilir.
Kanun yolunda, kendisine karşı başvurulan karar incelenir ve hukuka aykırıysa değiştirilir veya bozulur.
Bununla birlikte idari yargı yerlerinin ilk derece yargılaması sonunda verdikleri her türden karara karşı kanun yolunun
açıklığı konusunda anayasal bir kural yoktur. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bu yönde karar vermektedir.
Hukukumuzda, özel yasal düzenlemelerle kanun yolu kapatılmış bulunan idari yargı kararları da vardır. Örneğin; 4077
sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun uyarınca verilen idari nitelikli para cezalarına ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun
25. maddesi uyarınca verilen idari cezalara karşı yetkili idare mahkemesine yapılan itiraz üzerine verilen kararlar kesindir ve
bunlara karşı kanun yoluna başvurulamaz.

II. İdari yargıda olağan kanun yolları


1. Genel olarak
Kanun yolları, kendisine karşı başvurulacak yargı kararlarının kesinleşip kesinleşmemesi 68 esas alınarak iki gruba
ayrılır:
a) Olağan kanun yolları: Olağan kanun yolları henüz kesinleşmemiş yargı kararlarına karşı başvurulabilecek hukuksal
yolları ifade eder. Olağan kanun yolları, yargı yerlerinin nihai kararlarının kesinleşmesini önler.
b) Olağanüstü kanun yolları: Olağanüstü kanun yolları kesinleşmiş yargı kararlarına karşı başvurulabilecek hukuksal
yolları ifade eder.
67
“Nihai karar” deyimi, hakimin davadan elini çekmesi ve bir davaya dönememesi sonucunu doğuran, bu yönüyle de yargılamanın ilk derece
aşamasını sona erdiren kararları ifade eder.
68
Yargı kararının kesinleşmesi üç şekilde olur:
(1) Kararın yasa gereği kesin ve kendisine karşı kanun yolu öngörülmemiş olması;
(2) Karara karşı süresi içinde kanun yoluna başvurulmaması veya yasanın kabul ettiği hallerde, kanun yoluna başvurma hakkından imtina veya feragat
edildiğinin açıklanması;
(3) Başvurulan kanun yolunda kararın onanması ve onama kararına karşı olağan bir kanun yolunun öngörülmemiş olması.
72
İYUK, ilk derece mahkemelerinin kararlarını iki kategoriye ayırarak bunlara karşı ayrı olağan kanun yolları
öngörmüştür: “İtiraz” ve “temyiz”.
İYUK’un bu konudaki sistematiği şöyledir:
(a) İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarından bir kısmına karşı “itiraz” (İYUK 45);69
(b) İdare ve vergi mahkemelerinin itiraza konu olmayan nihai kararları ile Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak
verdiği nihai kararlara karşı “temyiz” (DK 25 ve İYUK 46).

2. İtiraz70
a. Genel olarak
İtiraz, sadece idare ve vergi mahkemelerinin vermiş oldukları nihai kararlara karşı öngörülmüş bir olağan kanun
yoludur.
İdare ve vergi mahkemelerinin bazı nihaî kararlarına karşı, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi, mahkemenin
bağlı bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine itiraz edilebilir.
İtiraz kanun yolu başvurusunda bölge idare mahkemesi, bu başvuruyu, temyiz mercii olarak değil, istinaf mercii olarak
inceler. Bölge idare mahkemesi, itiraz başvurusu üzerine, başvuru konusu mahkeme kararını değil, ilk derece mahkemesinin
yargıladığı uyuşmazlığı maddi ve hukuki yönden incelediğinden, sonuçta mahkeme kararı hakkında değil maddi olay hakkında
hüküm tesis eder. Bölge idare mahkemesinin itiraz üzerine verdiği kararının kesin olması da itirazın istinaf yolu olması
özelliğini değiştirici nitelikte değildir.

b. Kendisine karşı itiraz kanun yoluna başvurulabilecek kararlar


İtiraz yoluna nihai kararlar hakkında başvurulabilir. Ara kararlarına karşı itiraz yoluna başvurulamaz, ancak bunlara
nihai karar ile birlikte itiraz edilebilir.
İYUK 45 I uyarınca şu kararlara karşı itiraz kanun yoluna başvurulabilir:
(1) İdare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin tek hâkimli olarak verdiği nihaî kararlara karşı, mahkemenin bulunduğu
yargı çevresindeki bölge idare mahkemesinde itiraz edilebilir. İdare ve vergi mahkemelerinin tek hakimle verdikleri kararlara
karşı, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa bile temyiz yoluna başvurulamaz. 71
(2) İdare ve vergi mahkemelerinin aşağıdaki konulardan kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak verdikleri nihaî
kararlara, (tek yargıçla veya heyet halinde verilip verilmediğine bakılmaksızın) başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi,
mahkemelerin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine itiraz edilebilir.
(a) İlk ve orta öğretim öğrencilerinin sınıf geçmelerine ve notlarının tespitine ilişkin işlemlerden doğan uyuşmazlıklarda
verilen kararlar;
(b)  Valilik, kaymakamlık ve yerel yönetimler ile bakanlıkların ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının taşra
teşkilâtındaki yetkili organları tarafından kamu görevlileri hakkında tesis edilen:
- geçici görevlendirme,
- görevden uzaklaştırma,
- yolluk,
- lojman ve
- izinlere

69
İYUK 27 VI uyarınca, yürütmenin durdurulması talepleri hakkında verilen kararlara karşı “itiraz” yolu öngörülmüştür: “Yürütmenin durdurulması
istemleri hakkında verilen kararlar; Danıştay dava dairelerince verilmişse konusuna göre İdari veya Vergi Dava Daireleri Genel Kurullarına, bölge
idare mahkemesi kararlarına karşı en yakın bölge idare mahkemesine, idare ve vergi mahkemeleri ile tek hakim tarafından verilen kararlara karşı
bölge idare mahkemesine, çalışmaya ara verme süresi içinde ise idare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararlara en yakın nöbetçi
mahkemeye veya kararı veren hakimin katılmadığı nöbetçi mahkemeye, kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi gün içinde bir defaya mahsus
olmak üzere itiraz edilebilir. İtiraz edilen merciler, dosyanın kendisine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine
verilen kararlar kesindir.”.
Yürütmenin durdurulması talebinin kabulü veya reddine ilişkin kararlar, davayı sona erdiren kararlar olmadıklarından nihai karar değildir.
Dolayısıyla, yürütmenin durdurulması talepleri hakkında verilen kararlara karşı itiraz, kanun yolu niteliğinde değildir. Ara karara karşı bir başvuru
olanağıdır.
70
İYUK 45.
71
BİMK 7 I uyarınca:
(1) Konusu belli parayı içeren idarî işlemlere karşı açılan iptal davaları ile
(2) Tam yargı davaları
uyuşmazlık miktarı bir milyar lirayı (güncellenmiş meblağ 7630 TL) aşmıyorsa idare mahkemesi hâkimlerinden biri tarafından çözümlenir.
73
ilişkin idarî işlemlerden doğan uyuşmazlıklarda verilen kararlar;
(c) 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun uygulanmasından
doğan uyuşmazlıklarda verilen kararlar;
(d) 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında
Kanun ile 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu gereğince kamu kurum ve kuruluşları tarafından
sosyal yardım amacıyla bağlanan aylık ve yapılan sosyal yardımlarla ilgili uygulamalardan doğan uyuşmazlıklarda verilen
kararlar;
(e) 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca verilen işyeri kapatma cezalarından doğan uyuşmazlıklarda verilen kararlar 72;

İdare ve vergi mahkemelerinin itiraz yolu açık olan kararları temyiz edilemez

c. İtiraz merci
İYUK 45 I uyarınca, itiraz merci, kararı veren idare veya vergi mahkemesinin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare
mahkemesidir.
İtiraz istemine konu idare veya vergi mahkemesi kararlarına karşı yanlışlıkla Danıştay’a başvurulursa, Danıştay
görevsizlik kararı vererek dosyayı görevli ve yetkili bölge idare mahkemesine gönderir.

d. İtiraz süresi
İYUK 45 II uyarınca, itiraz süresi, mahkeme kararının tebliği tarihini izleyen günden itibaren 30 gündür. Taraflar süresi
içinde itiraz isteminde bulunmazlarsa karar kesinleşir.

e. İtiraz isteminde bulunabilecekler


Bölge idare mahkemesi, idare ve vergi mahkemelerinin itiraz yoluyla incelenebilecek kararını, kendiliğinden
inceleyemez. Dolayısıyla idare ve vergi mahkemeleri kararlarının itiraz yoluyla incelenebilmesi için davanın taraflarının itiraz
isteminde bulunmaları gerekir.
Davada karar aleyhine olan taraf itiraz isteminde bulunabilir. Bir karara taraflardan sadece biri itiraz edebileceği gibi,
karar her iki tarafın da aleyhine ise her iki taraf da itiraz edebilir.
İtiraz yoluna başvuracak tarafın itiraz isteminde bulunmakta menfaatinin bulunması gerekir. Lehine karar verilen taraf
menfaati bulunmadığından itiraz isteminde bulunamaz. Lehine karar verilen taraf, kararın gerekçesinin değiştirilmesi için de
menfaati bulunmadığından itiraz isteminde bulunamaz.
Davaya katılan, katıldığı tarafla hareket etmek zorunda olduğu için, ancak katıldığı tarafla birlikte itiraz edebilir. Tek
başına itiraz yoluna başvuramaz. Hazine avukatı da kendi imzası ile itiraz dilekçesi düzenleyemez.

f. İtiraz başvurusunun usulü


f.1. İtiraz dilekçesi
İtiraz başvurusu itiraz dilekçesi ile yapılır. İtiraz, temyizin şekil ve usullerine tabidir. Şekil bakımından itiraz dilekçesi
de temyiz dilekçesinde olduğu gibi dava dilekçesinde bulunması gerekli esaslara göre düzenlenmelidir. İtiraz dilekçesinde,
temel olarak itiraz başvurusunun özellikleriyle bağdaşabilir şekilde itiraz dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar yer
almalıdır. İtiraz dilekçesi yetkili bölge idare mahkemesi başkanlığına hitaben yazılır. Dava dilekçesinde bulunması gereken
hususlara ek olarak itiraz dilekçesinde, itiraz edilen kararın konusu, yazılı bildirim tarihi ile itiraz sebepleri ve dayanılan
deliller gösterilir.
İtiraz dilekçesi dava dilekçesindeki esaslara göre düzenlenmemiş ise, eksikliklerin onbeş gün içinde tamamlatılması
hususu, kararı veren mahkemece ilgiliye tebliğ olunur. Bu sürede eksiklikler tamamlanmazsa itiraz isteminde bulunulmamış
sayılmasına mahkemece karar verilir.
İtiraz dilekçesinin İYUK 3’teki kurallara uygun düzenlenmediğinin dosyanın gönderildiği bölge idare mahkemesince
saptanması hallerinde, eksikliklerin onbeş gün içinde tamamlatılması hususu, bölge idare mahkemesince ilgiliye tebliğ olunur.
Bu sürede eksiklikler tamamlanmaz ise, itiraz isteminde bulunulmamış sayılmasına bölge idare mahkemesince karar verilir.

f.2. İtiraz dilekçesinin verileceği mercii ve bu mercii tarafından yapılan usuli işlemler

72
16.07.2004 tarih ve 5228 sayıl Kanun’un 60. maddesiyle 213 sayılı VUK’taki “işyeri kapatma cezası”nı düzenleyen Mükerrer
Madde 354 kaldırılmıştır. Ancak, 2577 sayılı İYUK 45 I (e)’de işyeri kapatma cezaları konusunda VUK’a yapılan atıf varlığını
devam ettirmektedir.
74
İtiraz dilekçesi, kararı veren mahkemeye verilir ve kararı veren mahkemece karşı tarafa tebliğ edilir. Karşı taraf tebliğ
tarihini izleyen otuz gün içinde cevap verebilir. Cevap veren, karara süresinde itiraz etmemiş olsa bile düzenleyeceği
dilekçesinde, itiraz isteminde bulunabilir. Bu takdirde dilekçeler itiraz dilekçesi yerine geçer (İYUK 45 III, 48 III).
İtiraz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödenmemiş olması halinde kararı veren mahkeme
tarafından verilecek onbeş günlük süre içerisinde tamamlanması, aksi halde itirazdan vazgeçilmiş sayılacağı husus itiraz edene
yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme, karara itiraz edilmemiş
sayılmasına karar verir. Mahkemenin itiraz isteminde bulunulmamış sayılmasına ilişkin kararına karşı ilgililer, tebliğ tarihini
izleyen günden itibaren yedi gün içinde itiraz yoluna başvurabilir.
İtirazın kanunî süre geçtikten sonra yapılması halinde de kararı veren mahkeme, itiraz isteminin reddine karar verir.
Mahkemenin bu kararına karşı ilgililer, tebliğ tarihini izleyen günden itibaren yedi gün içinde itiraz yoluna başvurabilir.
İtiraz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin ödenmemiş olduğu ve itirazın kanunî süre geçtikten sonra yapıldığı
hususlarının dosyanın gönderildiği bölge idare mahkemesince saptanması hallerinde, bölge idare mahkemesi tarafından
verilecek onbeş günlük süre içerisinde tamamlanması, aksi halde itirazdan vazgeçilmiş sayılacağı hususu itiraz edene yazılı
olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, bölge idare mahkemesi, karara itiraz edilmemiş
sayılmasına karar verir. İtirazın kanunî süre geçtikten sonra yapılması halinde bölge idare mahkemesince, itiraz isteminin
reddine karar verilir.
Kararı veren mahkeme, itiraza cevap dilekçesi verildikten veya itiraza cevap süresi geçtikten; eksikse harç ve giderler
ile itiraz dilekçesindeki eksikler tamamlattırıldıktan sonra dosyayı dizi listesine bağlı olarak, bölge idare mahkemesine
gönderir.

g. İtiraz nedenleri
İYUK’ta, itiraz nedenlerinin neler olduğu düzenlenmemiştir. Ancak temyizde olduğu gibi görev ve yetki dışında işe
bakılmış olması, usul hükümlerine uyulmamış olması ve hukuka aykırı karar verilmiş olması itiraz nedeni olabileceği gibi,
temyizden farklı olarak maddi vakıaların tespiti ve değerlendirilmesindeki hatalar da itiraz nedeni olabilir.

h. İtiraz üzerine yapılan inceleme ve verilecek kararlar


h.1. İtiraz incelemesinin usulü
Bölge idare mahkemesi incelemeyi evrak üzerinden yapar. Ancak bölge idare mahkemesi itiraz incelemesinde tarafların
talebi üzerine veya kendiliğinden duruşma yapılmasına karar verebilir. Bölge idare mahkemeleri itiraz incelemesi sonunda,
genel olarak işin esası hakkında yargılama yaparak karar verir. Ancak istisnai olarak bozma kararı da verebilirler.

h.2. Ön inceleme: kararın itiraza konu olabilecek bir karar olup olmadığı hususu
İtiraz üzerine, bölge idare mahkemesi, kendisine karşı itiraz yapılan idare veya vergi mahkemesi kararını öncelikle
“kararın itiraza konu olabilecek bir karar olup olmadığı” bakımından inceler.
Eğer karara karşı itiraz yolu yasal olarak kapalıysa, itiraz reddedilir.
Eğer karar itiraza değil de temyize konu bir kararsa dosya Danıştay’a gönderilir.

h.3. İlk derece mahkemesinin görev ve yetkisi bakımından inceleme


h.3.1. Genel olarak
İlk derece mahkemesinin görev ve yetkisi bakımından şu sorunlar ortaya çıkabilir:
(1) İlk derece mahkemesinin idari yargının görevli olmadığı bir uyuşmazlığa bakması;
(2) İlk derece mahkemesinin, Danıştay’ın görevine veya başka bir bölge idare mahkemesinin yargı çevresindeki bir
mahkemenin yetkisine giren bir davaya bakması;
(3) İlk derece mahkemesi olan:
- bir idare mahkemesinin, vergi mahkemesinin veya
- bir vergi mahkemesinin, idare mahkemesinin görevine giren bir davaya bakması;
(4) İlk derece mahkemesinin, kendisinin yetkili olmadığı, ancak aynı yargı çevresindeki aynı nitelikteki başka bir
mahkemenin yetkili olduğu davaya bakması;
(5) Kurul halinde bakılması gereken davaya tek hakimle bakılması.

(1) İlk derece mahkemesinin idari yargının görevli olmadığı bir uyuşmazlığa bakması

75
Bu halde, idari yargı görevli olmadığından bölge idare mahkemesi işin esası hakkında karar alma konusunda
görevsizdir. Bu nedenle kararı bozar.

(2) İlk derece mahkemesinin, Danıştay’ın görevine veya başka bir bölge idare mahkemesinin yargı çevresindeki bir
mahkemenin yetkisine giren bir davaya bakması
Bu hallerde; ilk derece mahkemesi ya görevli ya da yetkili olmadığı bir uyuşmazlığı karara bağlamıştır. Dolayısıyla
bölge idare mahkemesi işin esası hakkında karar alma konusunda görevsizdir. Bu nedenle kararı bozar ve dosyayı görevli ve
yetkili idari mahkemeye gönderir.

(3) İlk derece mahkemesi olan idare mahkemesince vergi mahkemesinin ya da vergi mahkemesince idare
mahkemesinin görevine giren bir davaya bakılması
İYUK 45 IV uyarınca: “Bölge idare mahkemesi evrak üzerinde yaptığı inceleme sonunda, maddi vakıalar hakkında
edinilen bilgiyi yeter görürse veya itiraz sadece hukuki noktalara ilişkin ise veya itiraz olunan karardaki maddi yanlışlıkların
düzeltilmesi mümkün ise işin esası hakkında karar verir. Aksi halde gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak esas
hakkında yeniden karar verir. Ancak, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan itirazı haklı bulduğu veya davaya
görevsiz hakim tarafından bakılmış olması hallerinde kararı bozmakla birlikte dosyayı geri gönderir, bölge idare
mahkemesinin bu kararları kesindir.”
Bölge idare mahkemesinin yargı çevresindeki bir idare mahkemesinin, vergi mahkemesinin veya bir vergi
mahkemesinin, idare mahkemesinin görevine giren bir davaya bakmasının hukuki bir husus olduğuna ve İYUK 45 IV uyarınca
bölge idare mahkemesinin işin esasına girerek inceleme yapma yetkisine sahip olduğuna dayanılarak, bu hallerde bölge idare
mahkemesinin itirazı inceleyerek esas hakkında karar vereceği ileri sürülebilir. Ancak, İYUK 32 II uyarınca yetki kamu
düzeninden olduğundan, AY 37 I uyarınca hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir mahkeme önüne
çıkarılamayacağından ve idare ve vergi mahkemeleri arasında yetki değil görev ilişkisi olduğundan ve İYUK 45 IV uyarınca
davaya görevsiz hakim tarafından bakılmış olması hallerinde kararın bozularak dosyanın geri gönderilmesi gerektiğinden
dosyanın görevli olan idare veya vergi mahkemesine gönderilmesi gereklidir.

(4) İlk derece mahkemesinin, kendisinin yetkili olmadığı, ancak aynı yargı çevresindeki aynı nitelikteki başka bir
mahkemenin yetkili olduğu davaya bakması
Bu halde de “hukuki bir husus” olmasına rağmen, İYUK 32 II uyarınca yetki kamu düzeninden olduğundan, bu
durumda bölge idare mahkemesince kararın bozulması ve dosyanın yetkili mahkemeye geri gönderilmesi gerekir.

(5) Kurul halinde bakılması gereken davaya tek hakimle bakılması


Bu halde, İYUK 45 IV uyarınca bölge idare mahkemesi, itiraz edilen kararı, hakim hakkında görevsizlik kararı vererek
bozar ve dosyayı geri gönderir. İdare veya vergi mahkemesi davaya kurul halinde bakar.

h.4. İlk derece mahkemesinin ilk inceleme üzerine veya davanın ilerleyen safhalarında ilk inceleme hususları
nedeniyle İYUK 15 VI uyarınca verdiği red kararlarının incelenmesi
Bu halde, bölge idare mahkemesi itirazı haklı bulursa, idare veya vergi mahkemesinin kararını bozar ve dosyayı geri
gönderir. İdare veya vergi mahkemesi yargılamaya devam eder.

h.5. İlk derece mahkemesinde zorunlu usul hükümlerine uyulmaması


İlk derece mahkemesindeki yargılamada zorunlu usul hükümlerine uyulmamış olması halinde, temyiz incelemesinde bir
bozma sebebi olan bu husus, itiraz incelemesinde bozma sebebi olarak kabul edilmez. Bu durumda bölge idare mahkemesince
işin esası hakkında karar verılmesi gerekir.

h.6. Esas hakkında inceleme ve karar


Bölge idare mahkemesi;
a) eğer maddi vakıalar hakkında edinilen bilgiyi yeter görürse,
b) itiraz sadece hukuki noktalara ilişkinse veya
c) itiraz olunan karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkünse
evrak üzerinden inceleme yapmakla yetinerek işin esası hakkında karar verir.
Eğer;
a) maddi vakıalar hakkında edinilen bilgi yeterli değilse,
76
b) itiraz maddi vakıalara da ilişkinse veya
c) itiraz olunan karardaki maddi yanlışlıklar yeniden inceleme gerektiriyorsa
gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak esas hakkında yeniden karar verir. Başka bir ifadeyle, itiraz hukuki
noktalara değil maddi vakıalara ilişkin olup da maddi vakıalar hakkında dosyadan elde edilen bilgi yeterli değilse, bölge idare
mahkemesi, re’sen inceleme yetkisini kullanarak, gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yapar ve esas hakkında yeniden karar
verir.
Bölge idare mahkemesi, yukarıda itirazın reddine ve bozmaya ilişkin olarak söz edilen haller dışında, itiraz edilen karara
konu olan davanın esası hakkında –tıpkı idare veya vergi mahkemesi gibi- karar verir. Dolayısıyla, bu hallerde bölge idare
mahkemesinin kararı “onama” veya “bozma” şeklinde tasnif edilebilecek bir karar değil, “esasa ilişkin bir karar” dır.
Bu nedenle, bu halde bölge idare mahkemesinin itiraz üzerine verdiği kararlar sadece itiraz eden açısından tasnif
edilebilir:
a) İtirazın kabulü anlamında, uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi,
b) İtirazın reddi anlamında, uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi.

i.  İtiraz üzerine verilen kararların kesinliği


İYUK 45 V uyarınca itiraz üzerine verilen bölge idare mahkemesi kararları kesindir; bunlara karşı temyiz yoluna
başvurulamaz Bu kararlara karşı, tarafların başvurabileceği tek olağan kanun yolu İYUK 54 uyarınca “karar düzeltme” dir.
Diğer yandan, bozma halinde idare veya vergi mahkemesi, kendi kararında ısrar edemez, bölge idare mahkemesinin kararı
doğrultusunda yargılama yapmak zorundadır.

3. Temyiz
a. Genel olarak
Temyiz başvurusu, olağan bir kanun yoludur. Temyiz kanun yolu incelemesi, ilk derece yargı yerlerinin nihai
kararlarının hukuka uygunluğunun denetlenmesine yöneliktir. Temyiz incelemesinde, ilk derece yargı yerinin kararı hukuka
uygunluk bakımından denetlenir.

b. Temyiz başvurusuna konu olabilecek kararlar:


Temyiz başvrusu;
a) idare ve vergi mahkemelerinin itiraza konu olmayan nihai kararları ile
b) Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak verdiği nihai kararlarına karşı
öngörülmüş bir kanun yoludur.
Genel olarak, temyiz başvurusuna, nihai kararlar konu olur. Nihai karar, yargı yerinin uyuşmazlığı esastan çözümlediği
bir karar olabileceği gibi, ilk inceleme aşamasında davanın usul yönünden reddine ilişkin bir karar da olabilir. Dolayısıyla,
örneğin yargılanmanın yenilenmesi isteminin reddine ilişkin karar nihai karar olduğundan temyiz edilebilir.
Bununla birlikte ara kararları temyiz incelemesine konu olmazlar. Örneğin; mahkemenin bilgi ve belge isteğine ilişkin
ara kararları (İYUK 20), dava dosyasının işlemden kaldırılmasına ilişkin kararları (İYUK 6) , hasım tespiti ve değiştirilmesi
kararı, naip üye seçimi kararı, keşif ve bilirkişi incelemesi kararı, davaya taraf olarak katılma istemine ilişkin ara kararları ,
bağlantı konusunda verilen kararlar , ilk inceleme aşamasında verilen dilekçe ret kararları (İYUK 15 IV), yürütmenin
durdurulması istemleri hakkında verilen kararlar, İYUK 29 uyarınca verilen “açıklama” ve İYUK 30 uyarınca verilen
“yanlışlıkların düzeltilmesi” kararları , idari yargı düzeninin görevli olduğu konularda verilen görevsizlik ve yetkisizlik
kararları , idare ve vergi mahkemelerinin itiraz kanun yoluna başvurulacak kararları (İYUK 47), Danıştay idari dairesinin
kararı ile bölge idare mahkemelerinin itiraz üzerine verdikleri kararlar için temyiz yoluna başvurulamaz.
c. Temyiz isteminde bulunabilecekler
Temyiz isteminde davanın tarafları bulunabilir. Davaya katılanlar, davanın tarafı olmadıkları için tek başlarına temyiz
yoluna başvuramaz.
Mahkeme kararının bozulmasında hukuki yararı olan taraf temyiz yoluna başvurabilir. Dolayısıyla lehine karar verilen
taraf, temyiz yoluna başvuramaz. Ancak, lehine karar verilen taraf, kararın başka gerekçeye dayandırılması gerektiği iddiasıyla
temyiz yoluna başvurabilir.

d. Temyiz merci
DK 25 ve İYUK 46 I uyarınca, temyiz merci, Danıştay’dır:
a) İdare ve vergi mahkemeleri kararlarına karşı yapılan temyiz başvuruları, Danıştay’ın ilgili dava dairesi;
77
b) Danıştay’ın idari dava dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak verdikleri kararlara karşı yapılan temyiz başvuruları,
İdari Dava Daireleri Kurulu;
c) Danıştay’ın vergi dava dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak verdikleri kararlara karşı yapılan temyiz başvuruları,
Vergi Dava Daireleri Kurulu
tarafından incelenir.

e. Temyiz süresi
e.1. Genel temyiz süresi
İYUK 46 II uyarınca, temyiz başvurusu süresi, yargı kararının tebliği tarihini izleyen günden  itibaren 30 gündür.
Temyiz süresi içinde kanun yoluna başvurulmayan mahkeme kararları kesinleşir.

e.2. Özel temyiz süreleri


- 213 sayılı Vergi Usul Kanunu Mükerrer 49 (b): “Takdir komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde
birim değer tespitine ilişkin takdirlerine ilişkin kararlarına karşı ticaret odaları, ziraat odaları ve ilgili mahalle ve
köy muhtarlıkları ile vergi daireleri tarafından vergi mahkemesi nezdinde açtıkları davalarda, vergi
mahkemelerince verilecek kararlar aleyhine 15 gün içinde Danıştaya başvurulabilir.”
- İYUK 48 III uyarınca temyiz dilekçeleri, kararı veren mahkeme veya Danıştayca karşı tarafa tebliğ edilir. Karşı
taraf tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde cevap verebilir. Cevap veren, kararı süresinde temyiz etmemiş olsa bile
düzenleyeceği dilekçesinde, temyiz isteminde bulunabilir. Bu takdirde dilekçeler temyiz dilekçesi yerine geçer.

f. Temyiz başvurusunun şekli


f.1. Temyiz dilekçesi
Temyiz istemleri Danıştay Başkanlığı’na hitaben yazılmış dilekçeler ile yapılır. Temyiz dilekçesinin dava dilekçesinde
bulunması gereken esaslara uygun olarak düzenlenmesi gereklidir. Dava dilekçesinde bulunacak hususlara ek olarak, temyizen
incelemesi istenen mahkeme kararının konusu, tarih ve numarası, yazılı bildirim tarihi ve temyiz sebepleri de temyiz
dilekçelerinde yer almalıdır. Temyizde duruşma ya da mahkeme kararı hakkında yürütmenin durdurulması isteniyorsa bu
hususlar temyiz dilekçesinde belirtilmelidir. Temyiz dilekçesi bu esaslara uygun düzenlenmemiş ise eksikliklerin onbeş gün
içinde tamamlatılması hususu, kararı veren Danıştay veya mahkemece ilgiliye tebliğ olunur. Bu sürede eksiklikler
tamamlanmazsa Danıştay veya mahkemece “temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına” karar verilir.

f.2. Temyiz dilekçelerinin verileceği yer


Temyiz dilekçeleri, ilgisine göre, kararına karşı temyiz yoluna başvurulan idare veya vergi mahkemesine veya kararına
karşı temyiz yoluna başvurulan Danıştay dava dairesine verilir. Kararı veren mahkemeye değil de, doğrudan temyiz merciine
sunulan dilekçeler, bu mercii tarafından kararı veren yargı yerine gönderilir.
Temyiz dilekçeleri, kararı veren mahkeme veya Danıştayca karşı tarafa tebliğ edilir. Karşı taraf tebliğ tarihini izleyen
otuz gün içinde cevap verebilir. Cevap veren, kararı süresinde temyiz etmemiş olsa bile düzenleyeceği dilekçesinde, temyiz
isteminde bulunabilir. Bu takdirde dilekçeler temyiz dilekçesi yerine geçer.
Kararı veren ilk derece mahkemeleri ve Danıştay dava dairesince tebligat işlemleri yapılıp cevap dilekçesi verildikten
veya cevap süresi geçtikten sonra, temyiz dielkçeleri, dosya dizi listesine bağlı olarak, Danıştaya veya ilgili Dava Daireleri
Kuruluna gönderilir.
Ancak, temyize konu mahkeme kararı hakkında yürütmenin durdurulması isteği bulunan temyiz dilekçeleri, karşı
tarafa tebliğ edilmeden dosya ile birlikte, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmek üzere kararı veren
mahkemece Danıştay Başkanlığına, Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak baktığı davalarda, görevli dairece konusuna göre
İdarî veya Vergi Dava Daireleri Kuruluna gönderilir. Danıştayda görevli daire veya kurul tarafından yürütmenin durdurulması
istemi hakkında karar verildikten sonra tebligat bu daire veya kurulca yapılarak dosya tekemmül ettirilir.

g. Temyiz başvurusunda özel durumlar


g.1. Temyiz harcının tamamının ödenmemesi hali
Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödenmemiş olması halinde, kararı veren mahkeme
veya Danıştay daire başkanı tarafından verilecek onbeş günlük süre içerisinde tamamlanması, aksi halde temyizden
vazgeçilmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı
takdirde, ilk derece mahkemesi olarak davaya bakan Danıştay dairesi, kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verir.

78
g.2. Temyiz başvurusunda süre aşımı
Temyizin kanunî süre geçtikten sonra yapılması halinde de kararı veren mahkeme ve ilk derece mahkemesi olarak
davaya bakan Danıştay dairesi temyiz isteminin reddine karar verir

g.3. Özel bir temyiz usulü


Kararı veren mahkeme ve Danıştay dairesince verilen;
(a) Temyiz dilekçesinin dava dilekçesinde bulunması gereken esaslara uygun düzenlenmediği gerekçesiyle temyiz
isteminde bulunulmamış sayılmasına ilişkin kararlara,
(b) Gerekli harç ve giderlerin ödenmemiş olması nedeniyle kararın temyiz edilmemiş sayılmasına ilişkin kararlara,
(c) ve temyizin kanuni süresi geçildikten sonra yapılması dolayısıyla temyiz isteminin reddine ilişkin kararlara,
karşı tebliğ tarihini izleyen günden itibaren “yedi gün” içinde temyiz yoluna başvurulabilir.
Bununla birlikte, temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin ödenmemiş olduğu, temyiz dilekçesinin dava
dilekçesinde bulunması gereken esaslara göre düzenlenmediği ve temyizin kanunî süre geçtikten sonra yapıldığı hususlarının
dosyanın gönderildiği Danıştay’ın ilgili dairesi ve kurulunca saptanması halinde, temyiz mercii olan dava daireleri ve genel
kurullar, tespitin konusuna göre temyiz isteminde bulunulmamış sayılması kararını, kararın temyiz edilmemiş sayılması
kararını ve temyiz isteminin reddi kararını verir (İYUK 48 VII). Ancak, bu şekilde verilen dava daireleri ve genel kurul
kararlarına karşı özel temyiz başvurusu yapılamaz.

h. Temyiz başvurusu üzerine yapılan inceleme ve verilecek kararlar


Danıştay’da, idare ve vergi mahkemelerinin kararlarının temyiz incelemesini konusuna göre idari veya vergi dava
daireleri; Danıştay dava dairelerinin ilk derecede verdikleri nihai kararlarının temyiz incelemesini ise, konusuna göre İdari
Dava Daireleri Kurulu veya Vergi Dava Daireleri Kurulu yapar.
Temyiz yoluna başvuran taraf, temyiz merciinden, temyiz istemine konu mahkeme kararının bozulmasını talep eder.
Temyiz mercii kural olarak, taraflar arasındaki uyuşmazlığın yargılamasını yapmadığından bölge idare mahkemesi gibi
uyuşmazlığı esastan çözümleyemez. Temyiz mercii, uyumazlığın kaynağı olan olayı değil temyiz edilen mahkeme kararını
yargılar ve bu mahkeme kararı hakkında hüküm verir. Temyiz incelemesine taraflar arasındaki uyuşmazlık değil, ilk derece
mahkemesinin kararı konu olduğundan, temyiz mercii yaptığı inceleme sonunda “temyiz sebepleri (=bozma sebepleri)”
mevcut değilse, temyize konu mahkeme kararı hakkında “onama” kararı verir. Ancak bozma sebepleri mevcut ise “bozma
kararı” verir.
Temyiz incelemesinde Danıştay’a gelen dosya üzerinde önce “ilk inceleme” yapılır.
İlk incelemeden sonra, temyiz isteminde bulunan taraflarca ileri sürülen bozma sebeplerinin bulunup bulunmadığı
incelenir. Danıştay tarafların ileri sürdüğü bozma sebepleri ile bağlı değildir. Temyiz incelemesi, mahkeme kararının hukuka
uygunluğunun denetimine yönelik bir kanun yolu olduğundan, taraflar, ilk derece aşamasında ileri sürmemiş olsalar bile, yeni
hukuki iddia ve savlarla kararın bozulmasını isteyebilirler, ancak netice ve taleplerini değiştiremezler ve genişletemezler.

h.1. Kararın temyize konu olabilecek bir karar olup olmadığı hususu


Temyiz başvurusu üzerine, Danıştay, temyiz konusu kararı öncelikle “kararın temyize konu olabilecek bir karar olup
olmadığı” bakımından inceler.
Eğer karara karşı temyiz yolu yasal olarak kapalıysa, başvuru reddedilir.
Eğer karar, temyize değil de itiraza konu bir kararsa dosya görevli bölge idare mahkemesine gönderilir.

h.2. Temyiz süresinin geçip geçmediği hususu


Bilindiği üzere, İYUK 46 II uyarınca, temyiz başvurusu süresi, yargı kararının tebliği tarihini izleyen 30 gündür. Eğer
bu süre geçirildikten sonra başvuru yapılmışsa temyiz başvurusu reddedilir.

h.3. Başvurunun esasına ilişkin inceleme ve verilecek kararlar


h.3.1. Genel olarak
Karar, temyize konu olabilecek kararlardansa ve başvuru süresi geçmemişse şu hususlarda inceleme yapılır:
a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılıp bakılmadığı,
b) Hukuka aykırı karar verilip verilmediği,

79
c) Usul hükümlerine uyulup uyulmadığı.
Danıştay, dosya üzerinden inceleme yapar.
Danıştay, yukarıda temyiz başvurusunun reddine ilişkin olarak sözedilen haller dışında, temyiz edilen karara ilişkin
olarak;
a) “onama”,
b) “düzelterek onama”
c) “kısmen onama, kısmen bozma” veya
d) “bozma”
kararı verir.

h.3.2. Onama
İlk derece mahkemesi görevli ve yetkili olduğu bir davayı karara bağlamışsa, kararı hukuka uygunsa ve usul
hükümlerine uymuşsa karar onanır.

h.3.3. Düzelterek onama
İlk derece mahkemesi görevli ve yetkili olduğu bir davayı karara bağlamışsa, kararı hukuka uygunsa ve usul
hükümlerine uymuşsa, ancak kararında düzeltilebilecek nitelikte maddi yanlışlıklar varsa, bunlar düzeltilerek karar onanır.

h.3.4. Kısmen onama ve kısmen bozma kararı


Kararların kısmen onaylanması ve kısmen bozulması da mümkündür. Bu gibi hallerde kesinleşen kısım Danıştay
kararında belirtilir.

h.3.5. Bozma kararı
İlk derece mahkemesi, görevi ve yetkisi dışında bir işe bakmışsa, hukuka aykırı karar vermişse veya usul hükümlerine
uymamışsa karar bozulur ve dosya kararı veren mahkemeye veya dava dairesine gönderilir.

h.3.5.1. Bozma sebepleri


(1) Görev ve yetki dışında işe bakılmış olması
Davayı çözümleyen ilk derece mahkemesi veya Danıştay dava dairesi, idari yargının görev alanı dışında kalan bir
uyuşmazlığı, kendini görevli sayarak çözümlemiş ise, ya da idari yargının görev alanındaki bir davaya bakan mahkemenin
görevsiz ve yetkisiz olması halinde, idari yargı yerinin görev ve yetki dışında bir işe bakmış olması sebebiyle yargı kararı
hakkında bozma kararı verilir.
Danıştay, idare veya vergi mahkemesinde açılan davanın temyiz incelemesinde kendisinin görevli olduğu sonucuna
varırsa, bozma kararından sonra o davaya ilk derece mahkemesi olarak kendisi bakar ve sonuçlandırır.

(2) Hukuka aykırı karar verilmesi


Mahkemenin uyuşmazlığı çözümlerken olaya uygulayacağı hukuk kuralını yanlış belirlemesi, hukuk kuralını yanlış
yorumlaması ve yanlış uygulaması ya da işlemin sebebini oluşturan olayı yanlış nitelemesi , yargı kararının “hukuka
aykırılığına” yol açar ve bu durum da bir bozma sebebi oluşturur.

(3) Usul hükümlerine uyulmamış olunması


Davanın açılmasıyla başlayan ve nihai hüküm ile sonuçlanan ilk derece yargılaması süreci sırasında zorunlu usul
kurallarına uymadan karar vermesi de ilk derece yargı yerinin kararı için bozma sebebi oluşturur. Dolayısıyla, tarafların
duruşma istemlerine rağmen duruşma yapılmaksızın veya idarenin ikinci savunması beklenmeksizin davanın esasını karara
bağlamış olması, yargı kararının hüküm fıkrasında vekalet ücretine hükmedilmemiş olması veya mahkemece re’sen
araştırılması gereken konuların araştırılmaksızın eksik inceleme yapılarak karar verilmesi, usul hükümlerine uyulmamış olması
anlamında temyiz sebebi oluşturur. Buna karşılık, tek hakimle çözümlenmesi gereken bir davanın heyet halinde çözümlenmesi
ya da İYUK 15 I (e) uyarınca idari merci tecavüzü bulunması halinde, dilekçenin görevli idari merciiye tevdiine karar
verilmesi ile yetinilmesi gerekirtiği halde, ayrıca davanın reddine de karar verilmiş olması gibi hususlar, kararın bozulmasını
sağlayacak ağırlıktaki usul hükümlerine aykırılıklardan değildir.

80
(4) Diğer bozma sebepleri
İYUK 49 I (e) kapsamında bulunmayan bozma sebepleri de vardır. Örneğin, temyiz incelemesi sırasında davacının
davadan feragat etmesi veya temyiz incelemesine konu davanın bir başka davayla bağlantılı olduğunun ortaya çıkması bozma
sebebi oluşturabilmektedir.

h.3.5.2. Bozma halinde yapılacak işlemler


Temyiz incelemesi sonucunda verilen karar, ister bozma kararı isterse onama kararı olsun, dosyayla birlikte kararı veren
mahkeme veya Danıştay dairesine gönderilir. Bu karar, dosyanın mahkeme veya Danıştay dairesine geldiği tarihten itibaren
yedi gün içinde taraflara tebliğ edilir.
İdare ve vergi mahkemesi kararları hakkında temyiz incelemesi neticesinde bozma kararı verildiğinde, dosya,
Danıştayca kararı veren mahkemeye gönderilir. Mahkeme dosyayı diğer işlere nazaran daha öncelikle inceler ve varsa gerekli
tahkik işlemlerini tamamlayarak yeniden karar verir. Usul hükümlerine uymamış olması sebebiyle verilen bozma kararı
üzerine ilk derece mahkemesinin uyma kararı vererek tesis edeceği yeni nihai hüküm, tekrardan temyiz istemine konu olabilir.
Danıştay Dava Dairesinin eksik inceleme nedeniyle verdiği bozma kararına idare ve vergi mahkemesinin uyması ve gerekli
araştırma yapıldıktan sonra yeniden ilk kararı ile aynı yönde karar vermesi bir ısrar kararı niteliği taşımaz ve temyiz isteminin
ilgili dava dairesince incelenmesi gerekir.
Mahkeme bozmaya uymayarak eski kararında ısrar edebilir. Israr kararından söz edebilmek için mahkemenin ilk
kararında dayandığı gerekçe ile ikinci kararında dayandığı gerekçenin aynı olması gerekmektedir. Ancak mahkemenin ilk
kararının hukuki dayanağını değiştirmeden kararını kuvvetlendirecek yeni gerekçelere yer vermesi, bu kararın ısrar kararı olma
niteliğini değiştirmez.
İtiraz yolunun aksine, bozmaya konu kararın idare veya vergi mahkemesince verildiği hallerde, kararı veren idare veya
vergi mahkemesinin, bozmaya karşı “ısrar” (direnme) yetkisi vardır. Buna karşılık, davanın ilk derece mahkemesi olarak
Danıştay’da görüldüğü hallerde, dava dairesinin ısrar kararı verme yetkisi yoktur.
İdare veya vergi mahkemesince verilen ısrar kararları da temyiz edilebilir. Ancak bu halde, temyiz incelemesi Danıştay
dava dairelerince değil, kararı veren mahkemeye göre İdari Dava Daireleri Kurulunda veya Vergi Dava Daireleri Kurulunda
incelenir. Bu inceleme sonucunda:
a) Temyiz incelemesini yapan dava dairesinin kararı uygun bulunursa (dolayısıyla mahkemenin ısrar kararı uygun
bulunmamıştır), ısrar kararı kaldırılarak temyiz incelemesini yapan dava dairesinin kararı onanır.
b) Temyiz incelemesini yapan dava dairesinin kararı uygun bulunmazsa (dolayısıyla mahkemenin ısrar kararı uygun
bulunmuştur), temyiz incelemesini yapan dava dairesinin kararı bozulur; bu halde mahkemenin kararı onanmış olur.
Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak baktığı davalarda verdiği kararların temyizen incelenmesinde, Danıştay İdari
veya Vergi Dava Daireleri Kurulları düzelterek onama, kısmen onama veya bozma kararı verebilirler. Ancak, dava daireleri,
Daireler Kurulların bozma kararları üzerine ısrar kararı veremezler. Bunun sebebi, İdari Dava Daireleri Kurulunun veya Vergi
Dava Daireleri Kurulunun kararlarına uyulmasının zorunlu olmasıdır.

i. Temyiz başvurusu üzerine verilen kararların kesinliği


Davanın taraflarının temyiz başvurusu üzerine alınan kararlara karşı başvurabilecekleri tek kanun yolu İYUK 54
uyarınca “karar düzeltme” dir.

j. Kanun yararına temyiz ve bozma (İYUK 51)


Bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştayca ilk derece mahkemesi olarak verilip
temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan, niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu
ifade edenler, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz
olunabilir.
Temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde karar, kanun yararına bozulur. Bu bozma kararı, daha önce kesinleşmiş olan
mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz.
Bozma kararının bir örneği ilgili bakanlığa gönderilir ve Resmi Gazetede yayımlanır.

4. Hakkında itiraz veya temyiz başvurusu yapılan kararın yürütülmesinin durdurulması


Temyiz veya itiraz yoluna başvurulmuş olması, ilgili kararın yürütülmesini durdurmaz.
Ancak, talep edilmesi halinde itiraz (bölge idare mahkemesi) veya temyiz merci (Danıştay) ilk derece mahkemesi
kararının yürütülmesinin durdurulmasına karar verebilir.
81
Yürütmenin durdurulması kararı ilke olarak teminat karşılığında verilir. Ancak itiraza veya temyize konu karar, iptal
davasında verilmiş bir karar ise, teminat istenmeyebilir. Diğer yandan idareden ve adli yardımdan yararlananlardan teminat
alınmaz.
İptal davalarının reddine ilişkin kararların temyizinde, yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için, iptal davasına
konu işlemin açık hukuka aykırı olması ve uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması gereklidir.
Temyiz incelemesi sonucunda kararın bozulması halinde, kararın yürütülmesi kendiliğinden durur.

II. Olağanüstü kanun yolları


1. İtiraz veya temyiz üzerine verilen kararlara karşı kanun yolu: Karar düzeltme
a. Genel olarak
Karar düzeltme, idari yargı yerlerinin olağan kanun yollarına başvurulması neticesinde verilen kararlarına karşı
başvurulan bir “olağanüstü kanun yolu”dur.

b. Karar düzeltme başvurusuna konu olabilecek kararlar


Karar düzeltme;
a) bölge idare mahkemelerinin itiraz üzerine verdikleri,
b) Danıştay dava dairelerinin temyiz üzerine verdikleri ve
c) İdari Dava Daireleri Kurulunun ve Vergi Dava Daireleri Kurulunun temyiz üzerine verdikleri
kararlara karşı öngörülmüş olağan bir kanun yoludur.
Ancak, Danıştay içtihadı uyarınca, Danıştay’ın verdiği “bozma” kararlarına karşı karar düzeltme yoluna başvurulamaz.
Karar düzeltme başvurusu bir defaya mahsus olarak yapılabilir.
Karar düzeltme başvurusu, ancak temyiz ve itiraz kanun yolları neticesinde verilen mahkeme kararları için
yapılabildiğinden, ikincil nitelikli bir kanun yoludur. Dolayısıyla Danıştay’ın özel görevli ilk derece mahkemesi olduğu
davalarda dava dairelerinin, verdikleri nihai kararlar ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararları karar düzeltme istemine
konu olmaz.
Taraflar, karar düzeltme yoluna ancak bir defaya mahsus olmak üzere başvurabilirler. Dolayısıyla karar düzeltme
isteminin reddi veya kabulü yolunda verilen kararlara karşı tekrardan karar düzeltme yoluna başvurulamaz. Kanun yararına
bozma kararları için de karar düzeltme yoluna başvurulamaz.

c. Karar düzeltme başvurusunda bulunabilecekler


Karar düzeltme talebinde bulunma yetkisi davanın taraflarına aittir. Ancak karar düzeltme isteminde bulunacak tarafın
bu yola başvurmakta hukuki menfaatinin bulunması gerekir. Davaya katılan, katıldığı tarafla hareket etme zorunluluğu
bulunduğundan tek başına karar düzeltme talebinde bulunamaz.

d. Karar düzeltme isteminin şekli


Karar düzeltme istemi dilekçe ile yapılır. Dilekçede düzeltme sebeplerinin gösterilmesi zorunludur. Dilekçe karşı tarafa
tebliğ edilir ve savunması alınır.

e. Karar düzeltme mercii


Karar düzeltme başvuruları, karar düzeltme talebine konu kararı vermiş olan bölge idare mahkemesi, dava dairesi veya
Danıştay Genel Kurulu tarafından incelenir.
Dosyanın incelenmesinde tetkik hakimliği yapanlar, aynı konunun düzeltme yoluyla incelenmesinde bu görevi
yapamazlar.

f. Karar düzeltme başvurusunun süresi


İYUK 54 I uyarınca, karar düzeltme başvurusu süresi, düzeltme talebine konu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gündür.
Karar düzeltme isteminde bulunmayan taraf, temyiz ve itirazda olduğundan farklı olarak, karşı tarafın düzeltme
dilekçesinin kendisine tebliği üzerine karar düzeltme isteminde bulunamaz.

82
g. Karar düzeltme talebinin gerekçesi
Karar düzeltme talebi:
a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların, kararda karşılanmamış olması,
b) Bir kararda birbirine aykırı hükümler bulunması73,
c) Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması,
d) Hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve sahtekarlığın ortaya çıkmış olması
gerekçeleriyle yapılabilir.

e. Karar düzeltme talebinin incelenmesi ve karar


İlgili daire, genel kurul veya bölge idare mahkemesi öncelikle karar düzeltme yolunun açık olup olmadığı ve başvuru
süresinin geçip geçmediği hususlarını inceler. Eğer karar düzeltme yolu açık değilse veya başvuru süresi geçmişse başvuru
reddedilir.
İlgili daire, genel kurul veya bölge idare mahkemesi inceleme yaparken karar düzeltme talebinde ileri sürülen sebeplerle
bağlıdır. Ancak, kamu düzeninden olan hususlar taraflarca ileri sürülmezse re’sen incelenebilir.
Karar düzeltme başvurusuna gerekçe olan hallerin varlığı halinde, davaya yeniden bakılarak karar verilir. Eğer bu haller
sözkonusu değilse talep reddedilir.
Karar düzeltme başvurusu üzerine verilen kararlara karşı bir başvuru olanağı yoktur.

2. Yargılanmanın yenilenmesi
a. Genel olarak
Yargı yeri önüne getirilen uyuşmazlıklar hakkında verilen kararlar, belli usuli aşamalardan geçerek “kesin hüküm”
halini alır. Hukuki durumlardaki belirsizliğe son veren “kesin hüküm”, hukuki istikrar ve güvenlik ile yargı erkine güvenin
sağlanmasındaki en önemli araçlarından biridir.
“Kesin hüküm” kavramının “şekli” ve “maddi” olmak üzere iki anlamı vardır. “Şekli anlamda kesin hüküm”, bir
yargısal karara karşı başvuru yollarının tüketilmiş olduğunu, “maddi anlamda kesin hüküm” ise taraflar arasındaki
uyuşmazlıkta yargı kararıyla belirlenen “gerçekliğin” değişmez bir “hukuksal gerçeklik” olarak kabul edildiğini gösterir.
Bununla birlikte, sonradan ortaya çıkan olguların, yapılan yargılamanın sağlıklı olmadığını göstermesi halinde, kesin
hükmün değişmezliği kuralına bağlı kalmak “hakkaniyet”e aykırı olacaktır. Bu sebeple, bu gibi hallerde kesin hükmün
değişmezliği kuralına istisna olarak, olağanüstü bir kanun yolu olan “yargılamanın yenilenmesi” yolu öngörülmüştür.
Yargılamanın yenilenmesi yolunun amacı, diğer kanun yollarında olduğu gibi, yanlış olan veya yanlış sayılan “hüküm” ve
“kararların” bir daha gözden geçirilmesini sağlamaktır. Diğer kanun yolları gibi yargılamanın yenilenmesi yolu da asıl davadan
ayrı ve ondan tümüyle bağımsız bir yol olmayıp asıl davanın bir devamı niteliğinde ve fakat konusu ve sebepleri itibariyle
onlardan farklı bir yargılama derecesidir.

b. Yargılamanın yenilenmesi istemine konu olabilecek kararlar


Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinden verilen kararlar için yargılamanın yenilenmesi istenebilir.
Yargılamanın yenilenmesi istemine konu olacak kararlar, işin esası hakkında verilen kararlardır. İlk derece mahkemesinin esas
hakkında verdiği kararın, Danıştay tarafından temyizen incelemesinde verilen “onama” kararı, yargılamanın yenilenmesi
istemine konu olmaz. Yargılamanın yenilenmesine yine ilk derece mahkemesinin esas hakkındaki kararı konu olur. 74

c. Yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunabilecekler


Davanın tarafları yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunabilirler. Ancak yargılamanın yenilenmesi isteminde
bulunan tarafın, bu istemde bulunmakta hukuki yararının olması gerekir. Davaya katılanlar, davanın tarafı olmadıklarından ve
yanında davaya katıldıkları tarafla birlikte hareket etmeye zorunlu bulunduklarından dolayı tek başlarına yargılamanın
yenilenmesi isteminde bulunamazlar.

d. Yargılamanın yenilenmesi sebepleri


Yargılamanın yenilenmesi, olağanüstü bir kanun yolu olduğundan, hangi hallerde bu yola başvurulacağı İYUK 53 I’de
sayma suretiyle belirlenmiştir. Burada sayılanlar dışında bir sebeple yargılamanın yenilenmesi istenemez.
73
“Kararın birbirine aykırı hüküm fıkraları taşıması” aynı zamanda İYUK 29 I uyarınca karar hakkında “açıklama” istenmesi sebeplerindendir
74
D3D, E.1998/1136, K.1998/1337, T.22.4.1998, DD.98, s.234.
83
Yargılamanın yenilenmesi sebepleri şunlardır:
a) Belgenin sonradan ele geçirilmiş olması: Zorlayıcı sebepler dolayısıyla veya lehine karar verilen tarafın
eyleminden doğan bir sebeple elde edilemeyen bir belge, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş ise, yargılamanın
yenilenmesi istenebilir. Belgenin unutulması veya ihmal gibi haller yargılamanın yenilenmesi sebebi değildir. Davanın her
aşamasında verilme olasılığı bulunan bir belge sebebiyle veya askıya çıkarılarak ilan edilen bir imar planı değişikliğinin elde
edilemediği gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesi istenemez
b)Belgenin sahteliğine hükmedilmesi: Karara esas olarak alınan belgenin sahteliğine hükmedilmiş veya sahte olduğu
bir mahkeme veya resmi bir makam huzurunda ikrar olunmuş veya sahtelik hakkındaki hüküm karardan evvel verilmiş olup
da, yargılanmanın yenilenmesini isteyen kimsenin zamanında bundan haberi bulunmamış olması halinde yargılanmanın
yenilenmesi istenebilir.
c) Karara esas olarak alınan bir ilâm hükmünün, kesinleşen bir mahkeme kararıyla bozularak ortadan
kalkması.
d) Bilirkişinin kasıtla gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun mahkeme kararıyla belirlenmesi.
e) Lehine karar verilen tarafın, karara etkisi olan bir hile kullanmış olması.
f) Vekil veya kanuni temsilci olmayan kimseler ile davanın görülüp karara bağlanmış olması.
g) Çekinmeye mecbur olan başkan, üye veya hâkimin katılmasıyla karar verilmiş olması.
h) Birbirine aykırı ilam hükümlerinin bulunması: Tarafları konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen
karara aykırı yeni bir karar verilmesine neden olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut bir başka mahkeme
tarafından önceki ilam hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunması da yargılanması sebebidir.
ı) Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali
suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (=AHİM) kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması.

e. Yargılamanın yenilenmesini isteme süresi


İYUK 53 III uyarınca, Yargılamanın yenilenmesi süresi;
a) Birbirine aykırı ilam hükümlerinin bulunması sebebine dayanan istemlerde “10 yıl”,
b) Hükmün İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle
verildiği sebebine dayanan istemlerde AHİM’in kararının kesinleştiği tarihten itibaren “bir yıl”,
c) diğer sebepler için “60 gün”dür.
Bu süreler, dayanılan sebebin istemde bulunan yönünden gerçekleştiği tarihi izleyen günden başlatılarak hesaplanır.

f. Yargılamanın yenilenmesi başvurusunun yapılacağı merci


Yargılamanın yenilenmesi, esas hakkında verilen kararları konu edindiğinden, buna ilişkin başvuru “esas hakkında
kararı veren mahkeme”ye yapılır.
g. Yargılamanın yenilenmesi isteminin incelenmesi
Yargılamanın yenilenmesi istemini inceleyen mercii, öncelikle ileri sürülen yargılamanın yenilenmesi sebep veya
sebeplerinin var olup olmadığını araştırır, eğer bu sebeplerden birini tespit ederse, vermiş olduğu eski kararı kaldırarak işin
esasını inceler ve işin esası hakkında yeni bir karar verir. Yargılamanın yenilenmesi istemini inceleyen merci, istemde bulunan
tarafın ileri sürdüğü yargılamanın yenilenmesi sebebiyle bağlı değildir.

84

You might also like