Professional Documents
Culture Documents
§ 1. Giriş
I. Genel olarak
Anayasa’da egemenlik yetkisi üçlü bir ayrıma tâbi tutulmuştur: Yasama, yürütme ve yargı.
Anayasa’nın 9. maddesi uyarınca “Yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.”
Anayasa’nın “Cumhuriyetin Temel Organları” başlıklı Üçüncü Kısmının “Yargı” başlığını taşıyan Üçüncü Bölümü bu
organa ilişkin düzenlemeleri içermektedir.
II. “Yargı” terimi
Anayasa’nın “Cumhuriyetin Temel Organları” başlıklı Üçüncü Kısmının “Yargı” başlıklı Üçüncü Bölümündeki
maddelerde bir yandan mahkemelerin yapılanmasına, diğer yandan yargılama faaliyetlerine ilişkin hükümler bulunmaktadır.
Dolayısıyla anılan Bölümün adını da oluşturan “yargı” teriminin iki anlamı vardır:
1. Organik (şekli) anlam: Mahkemeler
2. Maddi anlam: Yargılama faaliyeti
“Organik anlamda yargı”nın, yani mahkemelerin temel faaliyeti, “maddi anlamda yargı”, yani yargılama faaliyetidir.
Ancak mahkemelerin faaliyetleri, sadece yargılama faaliyetiyle tükenmemektedir. Mahkemelerin, yargılama faaliyetinin
yürütülmesine yönelik idari faaliyetleri de (= özyönetim) vardır. Örneğin, mahkeme kaleminin ve idari personelinin yönetimi.
Bunun yanında, mahkemelere başkaca idari faaliyetler de yüklenmiş olabilir. Örneğin, belediyelerin kuruluşunda Danıştay’ın
karar vermesi, tüzük tasarılarını incelemek, imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde görüş bildirmek.
1. Organik (şekli) anlam
Anayasa’nın 9. maddesi ile 138. maddesinin 2. fıkrası, yargılama faaliyetinin mahkemelerce yürütüleceğini açık
şekilde göstermektedir:
- AY 9: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.”.
- AY 138 II: “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere
emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
Anayasa uyarınca, belirli bir yapının “mahkeme” adını taşıyabilmesi için:
(1) Anayasa’nın ona bu adı vermesi1,
(2) Yasakoyucunun ona bu adı vermesi2 veya,
(3) Yasakoyucunun ona bu adın verilmesine izin vermesi3 gerekir.
Bazı mahkemeler adı ve görevleri gösterilerek Anayasa’da öngörülmüştür:
- Anayasa Mahkemesi (AY 146 vd.);
- Yargıtay (AY 154);
- Danıştay (AY 155);
- Askeri Yargıtay (AY 156);
- Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AY 157);
- Uyuşmazlık Mahkemesi (AY 158).
Bu sayılan mahkemeler, Anayasa’nın yaptığı tasnifle “yüksek mahkemeler” dir.
Bazı mahkeme türleri (tipleri) ise yine Anayasa’da öngörülmüştür:
- Adliye mahkemeleri [= adli mahkemeler] (AY 154 I)
- İdari yargı mercileri [= idari mahkemeler] (AY 155 I)
- Askeri mahkemeler (AY 145 I, 156 I)
- (Askeri) Disiplin mahkemeleri (AY 145 I)
2. Maddi anlam:
1
Örneğin AY 146: Anayasa Mahkemesi.
2
AY 142: “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”; 06.01.1982 t. ve 2576 s. Bölge İdare
Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun (BİMK) 2 I : “ Bölge idare mahkemeleri, idare
mahkemeleri ve vergi mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş hacmi tutularak Adalet Bakanlığı’nca kurulur ve yargı çevreleri tespit
olunur.”.
3
BİMK 2 I : “Bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş hacmi tutularak Adalet
Bakanlığı’nca kurulur ve yargı çevreleri tespit olunur.”.
1
“Yargılama”, bir “proses”4 olarak, “bir hukuk kuralını belli bir olaya veya konuya uygulayarak sonuca varma
(=yargıya varma)” anlamına gelir.
Bu tanımın özünü oluşturan proses, idare için de geçerlidir: İdare de bir hukuk kuralını belli bir olaya veya konuya
uygulayarak sonuca varmakta ve bu sonucu örneğin bir işlemle somutlamaktadır.
Ancak, yargıdaki “proses” in, idarenin hukuku uygulamasından farkı, yargılama faaliyetinin hukukun uygulanması
bakımından nihai (son verici, sonsal) olmasıdır. Yani, olgular veya hukuk değişmedikçe, somut olayda hukukun ne dediği
bellidir. Bu ise, faaliyetin doğasından ve niteliğinden değil, faaliyeti yürüten organın niteliğinden ve işlevinden çıkmaktadır.
Belirtmek gerekir ki; idari işlemlerin nihailiğinden de söz edilir. İdari işlemlerdeki nihailik, idarenin son sözünü
söylemiş olması anlamını taşır. Buna karşılık hukukun uygulanması bakımından son sözü söylemek yargı faaliyetine aittir. 5
Sonuç olarak bir faaliyetin yargı faaliyeti olarak nitelenebilmesi için, sadece faaliyeti yürüten organın yargı organı
olması veya sadece faaliyetin niteliğine yargılama niteliği taşıması yeterli değildir. her ikisinin (organik ve maddi unsurların)
birarada bulunması gereklidir.
4
Latince karşılığı, “procedo” (gitmek, ilerlemek, devam etmek, başarmak) fiilinden türemiş “processus” tur. Latince’den Batı dillerine geçmiş olan
bu terim (İtal. “processo”, Fr. “processus”, Alm. “Prozess”, İng. “process”), Türkçe’deki söylenişi dikkate alındığında büyük olasılıkla mühendislik
alanında Almanca’dan Türkçe’ye girmiştir. Terim, “bir sonuca ulaştıran iş veya işlemler dizisi” anlamına gelmektedir.
5
Karş. AY 125 I ve IV: “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.”; “Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka
uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.”.
2
IV. Yargı sistemleri
1. Yargı birliği sistemi
Anglo-Amerikan ülkelerinde uygulanan bu sistemde, herhangi bir ayrım yapılmaksızın tüm uyuşmazlıklar tek bir
yargı düzeni içinde adli mahkemelerce görülür. Bir başka deyişle, birey-idare uyuşmazlıklarını çözme görevi de, birey-birey
uyuşmazlıklarını çözümleyen adli mahkemelere aittir. Yargı tek bir düzen şeklinde örgütlenmiştir ve yargı birliğini çoğunlukla
yargı düzeninin en tepesinde yer alan bir yüksek mahkeme sağlar.
Anglo-Amerikan hukuk sisteminin ayırıcı özelliği, birey-birey ilişkilerini düzenleyen özel hukukun, idare-birey
ilişkilerini de düzenleyen hukuk olduğunun kabul edilmesidir.
(AY 146-153) (AY 154) (AY 156) (AY 155) (AY 157) (AY 158)
Adli Askeri
Anayasa Genel İdari Askeri İdari Uyuşmazlık
Ceza
Yargısı Yargı Yargı Yargı Yargısı
Yargısı
Hukuk Ceza
Yargısı Yargısı
Temel yargı kolları olan adli ve idari yargı yanında, anayasa yargısı da ayrı (tek) bir mahkemeye verilmiştir: Anayasa
Mahkemesi.
Bunun yanında, Türk Hukuku’nda aslında idari yargıya ait olan bazı konular ile ceza yargısına ait olan bazı konular,
özel nitelikleri (askeri nitelik) esas alınarak ayrı yargı kollarına ayrılmıştır: Askeri İdari Yargı, Askeri Ceza Yargısı.
3
2. Konumu Özellikli Merciler
Sayıştay ve Yüksek Seçim Kurulu Anayasa’da öngörülen ve düzenlenen kurumlardır. Her iki kurumun yargı yeri olup
olmadıkları ve ayrı birer yargı düzeni oluşturup oluşturmadıkları konusu tartışmalıdır.
a. Sayıştay
Sayıştay, Anayasa’nın “Yargı” bölümünün içinde, ancak “Yüksek Mahkemeler” alt bölümünün dışında
düzenlenmiştir.
AY 160 [I]: “Sayıştay, merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün
gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini
kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir.
Sayıştayın kesin hükümleri hakkında ilgililer yazılı bildirim tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir kereye mahsus
olmak üzere karar düzeltilmesi isteminde bulunabilirler. Bu kararlar dolayısıyla idarî yargı yoluna başvurulamaz. [II]:
“Vergi, benzeri malî yükümlülükler ve ödevler hakkında Danıştay ile Sayıştay kararları arasındaki uyuşmazlıklarda
Danıştay kararları esas alınır.” [III]: “Mahalli idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme bağlanması
Sayıştay tarafından yapılır.” [IV]: “Sayıştayın kuruluşu, işleyişi, denetim usulleri, mensuplarının nitelikleri,
atanmaları, ödev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri ve diğer özlük işleri, Başkan ve üyelerinin teminatı kanunla
düzenlenir.”
Anayasa’ya göre, Sayıştay idari ve yargısal görevleri bulunan bir mercidir, ancak bir yüksek mahkeme değildir.
a. Görev uyuşmazlığı
Genel olarak, görev uyuşmazlığı deyimi, bir uyuşmazlığı çözümleme konusundaki yargısal görevin hangi yargı
düzenine ait olduğuna ilişkin sorunu ve uyuşmazlığı ifade eder.
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin çözümleyeceği görev uyuşmazlıkları adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındakilerle
sınırlıdır. Adli idari ve askeri yargı mercileri arasında oluşmayan görev ve hüküm uyuşmazlıkları Uyuşmazlık Mahkemesi’nin
görev alanı dışında kalmaktadır.
İki türlü görev uyuşmazlığı vardır: (a) Olumlu görev uyuşmazlığı, (b) olumsuz görev uyuşmazlığı.
4
a.1. Olumlu görev uyuşmazlığı
İki tür olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılabilir:
a.1.1. Görev itirazının reddi üzerine çıkan olumlu görev uyuşmazlığı
UMK 10 [I]: “Görev uyuşmazlığı çıkarma; adli, idari ve askeri bir yargı merciinde açılmış olan davada ileri sürülen
görev itirazının reddi üzerine ilgili Başsavcı tarafından görev konusunun incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinden
istenmesidir.” [IV]: Uyuşmazlık çıkarma isteminde bulunmaya yetkili makam; reddedilen görevsizlik itirazı adli yargı
yararına ileri sürülmüş ise Cumhuriyet Başsavcısı, idari yargı yararına ileri sürülmüş ise Başsavcısı, askeri ceza
yargısı yararına ileri sürülmüş ise Askeri Yargıtay Başsavcısı, Askeri İdari Yargı yararına ileri sürülmüş ise bu
mahkemenin Başsavcısıdır.”
UMK 12 [I]: “Görev itirazında bulunan kişi veya makam, itirazın reddine ilişkin kararın verildiği tarihten, şayet bu
kararın tebliği gerekiyorsa tebliğ tarihinden, itiraz yolu açık bulunan ceza davalarında ise ret kararının kesinleştiği
tarihten başlayarak onbeş gün içinde, uyuşmazlık çıkarılmasını istemeye yetkili makama sunulmak üzere iki nüsha
dilekçeyi itirazı reddeden yargı merciine verir.”
UMK 13 [I]: “Uyuşmazlık çıkarma konusundaki dilekçe ile ekleri kendisine ulaşan yetkili makam, gerekirse gelen
dilekçedeki veya eklerindeki eksiklikleri tamamlattıktan sonra, uyuşmazlık çıkarmaya yer olmadığı sonucuna varırsa,
istemin reddine karar verir. Bu karar, ilgili kişilere veya makama ve ilgili yargı merciine, hemen tebliğ olunur. Bu
karara karşı hiç bir yargı merciine başvurulamaz.”
a.1.2. Aynı dava ile ilgili olarak iki ayrı yargı düzenine ait yargı mercilerince verilmiş görevlilik kararı üzerine
ortaya çıkan olumlu görev uyuşmazlığı
UMK 17 [I]: “Olumlu görev uyuşmazlığı; adli, idari ve askeri yargıya bağlı ayrı iki yargı merciine açılan ve tarafları,
konusu ve sebebi aynı olan davalarda bu yargı mercilerinin her ikisinin kendilerini görevli sayan kararlar vermiş
olmaları, görev kararlarına karşı itiraz yolunun açık olduğu ceza davalarında bu kararların kesinleşmiş bulunması
durumunda meydana gelir.”
b. Hüküm uyuşmazlığı
Hüküm uyuşmazlığı, idari, adli ve askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin
olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki
yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde ortaya çıkar. İlgili kişi veya makam Uyuşmazlık Mahkemesine
başvurarak hüküm uyuşmazlığının giderilmesini isteyebilir. (UMK 24)
AY 129
[V] “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları,
kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.”
Kanunilik ilkesi diğer yargı kolları için olduğu gibi,6 idari yargı için de ayrıca ve açıkça dile getirilmiştir:
AY 155 [Danıştay]
6
Karş. AY 146-153 (Anayasa mahkemesi); AY 154 I (Adli yargı); AY 156 I ve IV (Askeri ceza yargısı); AY 157 I ve V (Aske ri idari yargı); AY
158 I ve II (Uyuşmazlık Mahkemesi).
6
[I] “Danıştay, idarî mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve
hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.”
[II] “Danıştay, davaları görmek, Başbakan ve Bakanlar Kurulunca gönderilen kanun tasarıları, kamu hizmetleri ile
ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında iki ay içinde düşüncesini bildirmek, tüzük tasarılarını incelemek, idarî
uyuşmazlıkları çözümlemek ve kanunla gösterilen diğer işleri yapmakla görevlidir.”
b. İstisnalar:
AY 125 I: “… Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların millî
veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan
uyuşmazlıklar için gidilebilir.”
AY 125 II “Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri Şûranın kararları yargı denetimi
dışındadır.”
AY 105 II: “Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı
mercilerine başvurulamaz.”
7
AY 159 IV: “(Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.”
Ayrıca, anayasa yargısı denetiminin kısıtlandığı bazı kanun ve kanun hükmünde kararnameler idari yargı yetkisinin
kapsamını da sınırlamaktadır. Örneğin olağanüstü hal ile ilgili kanun hükmünde kararnamelere karşı Anayasa Mahkemesine
başvurulamamaktadır. Bu nitelikteki bazı kanun hükmünde kararnamelerle kimi idari işlemlere idari yargı yolunun kapatılmış
olduğunu da belirtelim.
Diğer taraftan Danıştay idari dairelerinin kararlarına karşı da yargı yoluna başvurulamamaktadır.
4. Dava taraflarından birinin mutlaka idare olması veya “idare” niteliğinde olması
a. İdari işlem ve eylemlerde
AY 125 I “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” demektedir.
Anayasa’nın bu hükmü, idari yargıda, işlem ve eylemden doğan davalarda davalı tarafın idare olduğunu
göstermektedir.
b. İdari sözleşmelerde
İdari sözleşmelerde ise, uyuşmazlık konusunda göre idare davacı veya davalı olabilmektedir.
7
VDDGK, E.1989/29-K.1989/120, T.1/12/1989, DD.78-79, s.140-141
8
“Vergi mahkemelerinin ... yasaya aykırı gördükleri takdir komisyonu kararlarının iptali ile yetinmeyip daha ileri giderek anlaşmazlığı çözüme
ulaştırmaları gerekir.” D7D, E.1984/3570-K.19851039, T.12/4/1985, DD.60-61, s.333; Benzer bir karar VDDGK, E.1986/16-K.1986/18,
T.14/11/1986, DD.66-67, s.152-153
8
IV. İdari yargının görev alanı
1. Genel olarak
Bir uyuşmazlıkta hangi yargı düzeninin görevli olduğu sorununu çözümlemek her zaman kolay değildir. Bu konuda
yargı düzenlerinde çözümlenen uyuşmazlıkların niteliklerinden hareket etmek de bazı durumlarda yanılgıya yol açabilir.
Örneğin, asıl olarak “anayasaya uygunluk denetimi” yapan Anayasa Mahkemesi’ne AY 148 III uyarınca belirli kamusal
görevlerde bulunanların görevleriyle ilgili suçlardan dolayı “ceza yargılaması” görevi de verilmiştir. Bunun gibi, çeşitli yasal
düzenlemeler ile, bir uyuşmazlığı çözümleme görevi, niteliği itibariyle ait olduğu yargı düzeninden bir başka yargı düzenine
de bırakılabilmektedir.
İdari yargı düzeninde, genel olarak, idare ile bireyler arasındaki uyuşmazlıklar çözümlenir. Bu nedenledir ki, idari yargı
düzeni, söz konusu uyuşmazlıkları çözümleme görevinin doğal sonucu olarak, idarenin yargısal denetiminin yapıldığı yer ve
mercii konumunda bulunmaktadır. İdari yargı bakımından, dava konusunun niteliği esas alınarak belirlenen genel kural “idari
nitelikli uyuşmazlıkların idari yargının görevinde olduğu” dur.
Bu belirleme çerçevesinde, öncelikle idari yargının görev alanı dışında kalan bazı uyuşmazlıkların neler olduğunu tespit
etmek gerekli bulunmaktadır.
Bir ön belirleme olarak idari yargı yerleri, (a) özel kişiler arasındaki uyuşmazlık ve davalarda, b) yabancı otoritelerin
işlemlerine ilişkin uyuşmazlıklarda, (c) Yasama organının işlemlerinden doğan uyuşmazlıklarda ve (d) Yargı organının
işlemlerinden doğan uyuşmazlıklarda görevli değildir. Bu faaliyetler idarenin faaliyeti olmadıkları için idari yargının görev
alanı dışında kalırlar. Bununla birlikte, Yasama ve Yargı organlarının idare işlevine giren işlem ve eylemlerinden doğan
uyuşmazlıklar idari yargının görev alanında bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, idare ile bireyler arasındaki ilişkilerin tamamı idare hukuku alanında bulunmamaktadır. İdare ile
bireyler arasındaki ilişkilerin bir kısmın özel hukuk alanında kalmaktadır. Dolayısıyla, idari yargının görev alanında kalan
dava ve uyuşmazlıklar, idari faaliyetlerden,. yani idare ile bireyler arasındaki idare hukuku ilişkilerinden çıkan dava ve
uyuşmazlıklardır. İdare hukuku ilişkileri ise idari işlem, idari eylem ve idari sözleşmelerle kurulan ilişkilerdir.
Özetle belirtmek gerekirse, idari yargı düzeninin görev alanı, idari işlem ve eylemlerden doğan idari davaları
çözümlemek biçiminde belirlenebilir.
Nitekim İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesine göre;
a) İdari işlemlere karşı açılan davalar,
b) İdari eylemlerden kaynaklanan davalar,
c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden
birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklar,
idari yargının görev alanına giren idari davalardır.
İdari yargının görev alanını tam anlamıyla belirleyebilmek için idari işlem, idari eylem ve idari sözleşme
kavramlarının yani “idari faaliyet”in tanımlanması gerekir. Bilindiği üzere, idarenin her faaliyeti idari değildir ve bunlardan
kaynaklanan uyuşmazlık ve davalar da idari olmadığı için idari yargının görev alanı dışında kalır. İdari nitelikli uyuşmazlıklar,
genel olarak, idari işlem veya eylemden veya kamu hizmetlerinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmeden doğan
uyuşmazlıklardır. Dolayısıyla, bir davada belirli bir yargı kolunu görevli kılan özel hüküm yoksa ve “uyuşmazlık idari
nitelikli” ise idari yargı düzeni görevli olur.
İdarenin işlem, eylem ve sözleşmelerinin “idari” nitelik taşıyıp taşımadığının da belirlenmesi gerekmektedir. Öğreti ve
uygulamada, idari yargının görev alanını belirleyen idari işlem, idari eylem veya idari sözleşme kavramlarını belirlemek üzere
başlıca kamu hizmeti kriteri ve kamu kudreti kriteri kullanılmaktadır.
(1) Kamu gücü (hakimiyet) ölçütü: Eğer bir işlem ya da eylem kamu gücüne dayanılarak veya kamu gücü
kullanılarak yapılmışsa, idari işlem veya eylemdir.
(2) Kamu hizmeti ölçütü (= Kamusal faaliyet ölçütü): Kamu hizmetinin görülmesine yönelik veya kamu hizmeti
sırasında yapılan işlem ve eylemler idari yargının görev alanına girer.
Bu ölçütler çerçevesinde idari yargının görev alanına ilişkin olarak şu genel ifade kullanılabilir: İdare tarafından veya
onun verdiği yetkiye dayanarak özel kişiler tarafından tesis edilen ve kamusal faaliyetlere ilişkin olan idari işlem, eylem ve
sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar idari yargının görev alanına girer.
Uyuşmazlığın idari nitelikte olup olmadığını belirlerken kullanılan pratik usul ise şöyledir:
(1) Taraflardan en az biri idare veya onun adına hareket eden özel kişi mi?
(2) Taraflar arası ilişki özel hukuk ilişkisi mi?
(3) Taraflar arası ilişki özel hukuk ilişkisi olsa bile, idarenin iradesi kamu gücünün kullanımı anlamına gelen bir irade
mi?
9
2. İdari yargının görev alanındaki uyuşmazlıklar
a. İdari işlemlerden doğan uyuşmazlıklar
İdarenin kamu hizmeti faaliyeti doğrultusunda tesis edilen işlem idari işlemdir. İdari işlemden kaynaklanan davalar
idari yargıda çözümlenir. İdarenin kamu hizmeti dışında tesis ettiği işlemler idari yargının görev alanı dışında kaldığı gibi, özel
hukuka tabi kamu hizmetleri çerçevesindeki işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar da idari yargının görevine girmez.
İdarenin kamu kudreti ile tesis ettiği işlemler de idari işlemdir ve bunlardan kaynaklanan davalar idari yargının görev
alanına girer.
İdarenin özel hukuk alanda tesis ettiği işlemler idari işlem kimliğinde değildir.
3. İdari yargının görev alanı dışında başka bir yargı düzeninin görevli kılındığı bazı uyuşmazlık türleri
Çeşitli yasal düzenlemeler ile, niteliği itibariyle idari işlem, idari eylem ve idari sözleşmelerden kaynaklanan davaların
çözümünü idari yargı düzeni dışındaki yargı düzenlerine bırakılmıştır.
Niteliği “idari” olmasına rağmen, idari yargı dışında bir yargı kolunun görevli kılındığı uyuşmazlıklara ise şu örnekler
verilebilir:
a. Askeri-idari uyuşmazlıklar
- AY 157 I: “Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsalar bile, asker kişileri ilgilendiren ve
askerî hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir.
Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.”
- AYİM 20: [I] “Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına; askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker
kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini ve diğer kanunlarda
gösterilen görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda; ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.” ./.
[II] “Bu Kanunun uygulanmasında asker kişiden maksat; Türk Silâhlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan
subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlardır.”
c. 1608 sayılı Umuru Belediyeye Müteallik Ahkamı Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 Tarih ve 486 Numaralı
Kanunun Bazı Maddelerini Muaddil Kanun uyarınca verilen cezalar
1608 s. Kanun 5: “Ceza kararlarına tebliği tarihinden itibaren beş gün içinde mahsus hakimlere ve bulunmıyan yerlerde sulh
hakimliğine müraacatla şifahi veya yazılı itiraz olunabilir. İtiraz şifahi ise bir zabıt tutularak muterize imza ettirilir.”
d. 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun uyarınca
açılan tazminat davaları
10
Niteliği itibariyle çözümü idari yargı düzenine ait olan uyuşmazlıkların adli yargı düzenin görev alanına bırakılmasının
Anayasa aykırı olup olmadığı konusu tartışmalıdır. Anayasa Mahkemesi ise bu konuda istikrarlı bir içtihadı yoktur.
1. Danıştay
Danıştay 1868 yılında Fransa örneğine göre kurulmuştur. Bugünkü yapı ve görevleri 2575 sayılı Danıştay Kanunu ile
düzenlenmiştir.
11
Danıştay, Anayasa ile görevlendirilmiş Yüksek İdare Mahkemesi, danışma ve inceleme merciidir. (DK 1)
a. Karar organları
Danıştay Kanunu (= DK) uyarınca Danıştay’ın karar organları şunlardır:
• Daireler,
• Dava daireleri kurulları (İdari Dava Daireleri Kurulu ve Vergi Dava Daireleri Kurulu)
• İçtihatları Birleştirme Kurulu,
• Danıştay Genel Kurulu,
• İdari İşler Kurulu,
• Başkanlık Kurulu,
• Yüksek Disiplin Kurulu,
• Disiplin Kurulu.
a.1. Daireler
Danıştay, 12’si dava ve 1’i de idari olmak üzere 13 daireden oluşur (DK 13 I). Daireler 1’den 13’e kadar
numaralanmıştır. Danıştay’ın yargısal görevleri “dava daireleri”, idari görevleri ise “idari daire” olan birinci daire tarafından
yerine getirilir.
İlk derece mahkemesi olarak Danıştay’da açılan davaların ilk derece yargılaması ile idare ve vergi mahkemelerinin
temyize tabi kararlarının ikinci derecede temyiz incelemesi konusuna göre ilgili dava dairelerinde görülür ve çözümlenir. Her
dava dairesinin bakacağı işler Danıştay Kanunu ile düzenlenmiştir.
Dava daireleri de kendi aralarında “idari dava daireleri” ve “vergi dava daireleri” olmak üzere ikiye ayrılırlar. 8 tane
idari dava dairesi, 4 tane de vergi dava dairesi vardır.
Daireler bir şemayla gösterilirse:
Daireler
13
Danıştay Genel Kurulu (=DGK), Danıştay Kanunu ve diğer kanunlarla verilen seçim görevleri ile diğer görevleri yapar
ve Danıştay Kanunu’nda öngörülen Danıştay İçtüzüğü’nü (bkz. DK 63 ve R.G. 31.01.2002/24657) ve yönetmelikleri kabul
eder (DK 45).
b. Danıştay’ın görevleri
Danıştayın idari ve yargısal olmak üzere iki tür görevi vardır.
b.1. İdari görevler
Danıştay’ın yargılama işlevi ile ilgili olmayan görevleri idari niteliktedir. Danıştayın idari görevleri sebebiyle, Devletin
merkezdeki en yüksek “danışma ve inceleme” organıdır. Danıştayın idari görevleri Anayasa ve kanunlarda gösterilmiştir.
İdari işlere ilişkin idari uyuşmazlıklar ve görevler Birinci Daire ve İdari İşler Kurulunda görülür. (DK 41)
Danıştay’ın idari görevleri şu şekilde özetlenebilir:
(1) Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nca gönderilen kanun tasarıları hakkında düşünce/görüş bildirmek.
(2) Tüzük tasarılarını incelemek.
(3) Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerini incelemek.
(4) Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık tarafından gönderilen işler hakkında görüş bildirmek.
(5) İdari makamlar arasında görev ve yetkiden doğan ve Başbakanlıktan gönderilen uyuşmazlıkları çözümlemek.
(6) Kamulaştırma Kanunu’nun 30. maddesinden doğan, idareler arası mal devri uyuşmazlıklarını çözümlemek.
(7) İdarei Umumiyei Vilayat Kanunu Muvakkatı gereğince doğrudan doğruya veya itiraz yoluyla Danıştay’a verilen
işleri görmek.
(8) Belediye Kanunu ile Danıştay’a verilip idari davaya konu olmayan işleri görmek.
(9) Derneklerin, kamu yararına çalışan derneklerden sayılması yolundaki kararları almak.
(10) Kamu görevlileri hakkında, ilgili bakan, Başbakan, TBMM Başkanı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri ve İçişleri
Bakanı tarafından soruşturma izni verilmesi veya verilmemesine ilişkin kararlara karşı yapılan itirazları incelemek.
(11) Yükseköğretim Kurulu ile Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri hakkında görevleri dolayısıyla ya
da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri ileri sürülen suçlara ilişkin olarak son soruşturma açılıp açılmamasını karara bağlar.
(12) Yükseköğretim Kurulu ile Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri hakkında 2. Dairece verilen lüzum-
u muhakeme (son soruşturmanın açılması) kararına itiraz ile men-i muhakeme kararlarını kendiliğinden incelemek.
(13) Üniversite öğretim elemanları ile idari personeli hakkında verilen lüzum-u muhakeme kararına ilgililerce yapılacak
itiraz ile men-i muhakeme kararlarını kendiliğinden incelemek.
14
Belirli uyuşmazlıkları ilk derece mahkemesi olarak çözümlemek,
İdare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinden verilen kararlara karşı yapılan temyiz istemlerini incelemek ve
karara bağlamak,
İlk derece mahkemesi olarak çözümlediği davalarla ilgili kararlara karşı yapılan temyiz istemlerini incelemek ve
karara bağlamak,
İdari yargı yerleri arasında çıkan görev ve yetki uyuşmazlıklarını çözümlemek,
İçtihatların birleştirilmesine karar vermek.
15
b.2.5. Bağlantılı davalarda merci tayini
3. İdare mahkemeleri
a. Genel olarak
Belirli illerde ilk derece idari mahkemeler olarak idare mahkemeleri vardır. Her bir idare mahkemesi bir bölge idare
mahkemesinin yetki alanı içindedir.
İdare mahkemeleri de BİM’ler gibi, bölgelerin coğrafi durumları ve iş hacmi gözönünde tutularak Adalet Bakanlığı’nca
kurulur ve yargı çevreleri tespit olunur. İdare mahkemelerinin de, kaldırılmasına veya yargı çevrelerinin değiştirilmesine
Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca karar verilir. 9 Kuruluş, yargı çevrelerinin tespiti
ve değiştirilmesi ile kaldırmada da, İçişleri, Maliye Bakanlıkları ile Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nın görüşleri alınır.
İdare mahkemeleri görevlerine giren uyuşmazlıkların çözümünde, eğer özel kanunla başkaca bir yargılama usulü
getirilmemişse, İYUK’u uygular.
İdare mahkemesi, bir başkan ve yeteri kadar üyeden oluşur. .Ancak bir idare mahkemesinde en az iki üye bulunması
gereklidir, aksi halde kurul (heyet) oluşamaz.
İdare mahkemesi:
(1) BİMK 7’de öngörülen hallerde tek hakimle,
(2) Diğer hallerde kurul halinde karar alır.
Kurul, başkan ve iki üyeden oluşur; başkanın yokluğu halinde başkanlığa en kıdemli üye vekalet eder.
İdare mahkemesi kurul (heyet) olarak karar aldığı hallerde, oy çokluğuyla karar alır.
9
BİMK 2 III.
16
(2) İlk derece mahkemesi olarak Danıştay’da çözümlenecek olan davalar
dışındaki,
(1) iptal davalarını,
(2) tam yargı davalarını ve
(3) tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç olmak üzere, kamu
hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan idari sözleşmelerden doğan davaları
ilk derece mahkemesi olarak çözümler.
Ayrıca idare mahkemeleri diğer kanunlarla verilen işleri yaparlar.
4. Vergi mahkemeleri
a. Genel olarak
Belirli illerde ilk derece idari mahkemeler olarak vergi mahkemeleri vardır. Her bir vergi mahkemesi bir bölge idare
mahkemesinin yetki alanı içindedir.
Vergi mahkemeleri de, BİM’ler ve idare mahkemeleri gibi, bölgelerin coğrafi durumları ve iş hacmi gözönünde
tutularak Adalet Bakanlığı’nca kurulur ve yargı çevreleri tespit olunur. Vergi mahkemelerinin kaldırılmasına veya yargı
çevrelerinin değiştirilmesine, Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca karar verilir.
Kuruluş, yargı çevrelerinin tespiti ve değiştirilmesi ile kaldırmada da, İçişleri, Maliye Bakanlıkları ile Gümrük ve Tekel
Bakanlığının görüşleri alınır.
Vergi mahkemeleri görevlerine giren uyuşmazlıkların çözümünde, eğer özel kanunla başkaca bir yargılama usulü
getirilmemişse, İYUK’u uygular.
Vergi mahkemesi, bir başkan ve yeteri kadar üyeden oluşur. Ancak bir vergi mahkemesinde en az iki üye bulunması
gereklidir, aksi halde kurul (heyet) oluşamaz.
Vergi mahkemesi kurulu da, idare mahkemesinde olduğu gibi başkan ve iki üyeden oluşur; başkanın yokluğu halinde
başkanlığa en kıdemli üye vekalet eder.
Vergi mahkemesi kurul (heyet) olarak karar aldığı hallerde, oy çokluğuyla karar alır.
§ 4. İdari davalar
I. İdari uyuşmazlıklar
1. Genel olarak
İdari bir davanın konusunu, genel olarak bir idari uyuşmazlık teşkil eder. Bu sebeple, idari uyuşmazlık kavramı, idari
davaların kapsam ve niteliğinin belirlenmesinde birinci derecede öneme sahiptir. Bununla birlikte, bütün idari uyuşmazlıkların
idari dava konusu yapılabilmesinin mümkün olabileceğini ya da tersine idari davaların tamamının konusunu bir idari
uyuşmazlığın oluşturduğunu söylemek her zaman olası değildir. Bu soruların cevabına geçmeden önce, “uyuşmazlık”, “hukuki
uyuşmazlık”, “yargısal uyuşmazlık” kavramlarının da tanım ve anlamlarının ortaya konulmasında fayda vardır.
10
Onar, C.III, s.1762
19
Tam yargı davasına adını veren, davacının talep ettiği giderimin verilip verilmemesi gerektiği tespit edilirken,
kusuru belirleyebilmek için yargılamanın mantıksal bir gereği olarak davacının mal varlığında doğan azalmayı yaratan
idari işlem veya eylemin hukuka uygun olup olmadığının da incelenmesidir. Davacının talebi ise, malvarlığındaki
azalmanın giderilmesidir.
İdari sözleşme uyuşmazlığı davası, uyuşmazlığın kaynağı olan sözleşmeden hareket ederek tanımlanmıştır.
Vergi uyuşmazlığı da, uyuşmazlığın türü (= vergi uyuşmazlığı) esas alınarak adlandırılmıştır.
Vergi uyuşmazlıklarından kaynaklanan davaların, iptal davası ve tam yargı davasından farklı olarak ayrı idari dava türü
olduğu ileri sürülmekte ve vergi davalarının iptal ve tam yargı davaları ile benzeşse ve anılan bu davalardaki talepleri içerse de
yasal ve teknik nedenlerden dolayı ayrı bir dava türü olarak ele alınması gerektiği belirtilmektedir. Buna karşılık vergi
uyuşmazlıklarından kaynaklanan davaların salt iptal davası veya salt tam yargı davası niteliğinde olduğu da ileri sürülmektedir.
Ancak, vergi uyuşmazlıkları da uyuşmazlığın türüne ve elde edilmek istenen sonuca göre, ya bir iptal davasına ya da bir tam
yargı davasına konu olur. İdari Yargılama Usulü Kanunu, idari dava türlerini belirlediği 2. maddesinde vergi
uyuşmazlıklarından kaynaklanan davaları üçüncü bir idari dava türü olarak kabul etmiş değildir. Bu durumda bu
uyuşmazlıkların idari yargı yerleri önüne ya iptal davası ya da tam yargı davası biçiminde götürülmesi gerekir. Vergi
uyuşmazlıkları, hiç şüphesiz idari işlem niteliğindeki vergisel işlemlerden (tarh, tahakkuk vb.) kaynaklanmaktadır. Gerçekten
İYUK’ta da “vergi davası” deyimi bir idari dava türü olarak değil, vergi mahkemelerinde görülen vergisel nitelikteki
işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar kategorisini ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır.
Vergi davası bir kenara bırakılırsa, doktrin ve içtihadın genel kanısı bugün için Türk İdari Yargılama Hukukunda iptal
davası, tam yargı davası ve idari sözleşme uyuşmazlığı davası dışında bir dava türünün yasal olarak kabul edilmediği ve
başkaca bir dava türünün içtihat yoluyla kabul edilemeyeceğidir.
“İdari sözleşme uyuşmazlığı davası”, İYUK 2 I (c)’de “kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü
idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.” şeklinde farklı bir dava türü olarak
düzenlenmiştir. Bu tür idari davaların konusu, idari sözleşmelerin yapılmasından sonraki uygulama aşamasında sözleşmenin
tarafları arasında çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesidir. Bu tür uyuşmazlıklarda, idare ile akit karşı tarafın iradelerinin ürünü
olan idari sözleşmenin hükümleri yargılanır ve bu uyuşmazlıkların yargılanması kendine özgü bir nitelik gösterir. Bununla
birlikte, “idari sözleşmeden ayrılabilir nitelik taşıyan” idari işlemlerin yargısal denetimi iptal davasına konu olmaktadır.
İdari sözleşme uyuşmazlığı davalarındaki bazı sıradışı haller bir kenara bırakılırsa, idari yargıdaki davalar, bir idari
işlemin iptali için ve/veya malvarlığında doğan azalmanın giderimi talepleriyle açılır. Bu nedenle, kabul edilen teknik adlarıyla
“iptal davası” ile “tam yargı davası” idari yargıdaki davaların temel iki formunu oluşturur.
İptal davası, idarenin tek taraflı irade açıklamasıyla hukuk düzeninde etki ve sonuçlar doğurması biçiminde ortaya çıkan
idari işlemlere karşı açılmakta olup; bu davada, dava konusu yapılan idari işlemlerin hukuka aykırılıkları iddiasıyla iptali talep
edilmektedir. İdari yargı yerince bir işlemin iptaline hükmedilmesinin neticesi, o işlemin hukuk düzenindeki bütün hukuki etki
ve sonuçlarının silinmesidir. İptal kararının bu tür etki ve sonuçları da göstermektedir ki, iptal davası ile korunan objektif
hukuk düzenidir.
AYM, E.1991/1, K.1991/16, T.21.6.1991: “İdari yargıda ağırlıklı bir yeri bulunan iptal davaları, işlemlerin hukuka uyguluğunu sağlama amacının
yoludur, İdari yargı, işlemlerin yargısal denetimini yapar. Bu işleviyle İdarenin hukuk alanındaki aykırılıklarını saptar, önler ve giderir. Böylece
İdareyi hukuk sanırları içende tutarak aynı zamanda hem devletin, hem de kişilerin zararlarını önler, iptal davalarının hızla incelenip sonuçlanması
“istikrar” ve “güvenilirlik” ilkelerinin de gereğidir.”
11
Onar, C.III, s.1770
20
3. İptal davasının nitelikleri
İptal davası iki niteliklidir: Sübjektif ve objektif.
Sübjektiflik, iptal davasının, davacının menfaatini etkileyen işlemin hukuka aykırılığının belirlenerek iptal edilmesine
yönelmesidir.
Objektiflik, iptal davasının, hukuka aykırı işlemlerin ayıklanması suretiyle hukuk düzeninin temizlenmesine
yönelmesidir.
Objektiflik niteliğinin doğurduğu sonuçlar şunlardır:
a) Re’sen araştırma gereği: Hakimin/mahkemenin dava açıldıktan sonra tüm incelemeleri görevi gereği kendiliğinden
yapması.
b) Davacının davayı geri alma imkanının kısıtlanması: Hukuka aykırı işlem hukuk düzenine de zarar vereceğinden,
davacının davasını geri alması olanağı kısıtlıdır.
d.1. Kesinlik
“Kesinlik”, idari işlemin uygulama ve/veya hukuksal sonuç doğurması için başkaca bir makamın onayının gerekmemesi
anlamını taşır. Bir idari işlemin kesinleşmesi için yasal olarak zorunlu bir başvuru yolu düzenlenmiş ise, iptal davası açılmadan
önce idari işlemin kesinleşmesi için yasayla öngörülen idari makama başvurmak gerekir. Zorunlu başvuru yolları tüketilmemiş
işlemler de icrai değildir.
İdari işlemi kesinleştiren ve idari dava açmadan önce tüketilmesi gereken idari başvuru yolları ancak kanunla
düzenlenebilir.
Hak arama hürriyetini sınırladığından dolayı KHK ile zorunlu idari başvuru yapılması yönünde düzenleme yapılamaz.
Keza, kanunla değil de yönetmelikte düzenlenen idari başvuru yolunun da ava açmadan önce tüketilmesi zorunululuğu
yoktur.
d.3. İcrailik
“İcrailik”, idari işlemin ilgisinin hukuksal konumunda değişiklik yapılmış olmasını ifade eder. Bu, genel düzenleyici bir
işlem söz konusuysa ilgilinin hukuksal durumunda değişiklik yapacak bir bireysel işlemin yapılacak veya yapılmayacak olması
anlamını; bir bireysel işlem sözkonusu ise hukuksal durumda değişiklik yapıldığı veya değişiklik yapılmasının reddedildiği
anlamını taşır.
İcrai nitelikte olmayan, başka bir deyişle kişilerin hukuki durumlarında etki ve sonuç doğurmayan işlemlere karşı iptal
davası açılamaz. Genel ve objektif düzenlemeler içermeyen, sadece bir yasal düzenlemenin açıklanmasını içeren tebliğler icrai
nitelikte değildir.
Yalnız beyan edici ve direktif verici nitelikteki karar, bilgi veren yazılar, görüşler, proje teklifleri, dilekler ve
temenniler, bir icrai kararın alınmasına tekaddüm eden hazırlık işlemleri (incelemeler, mütalaalar, istişareler ve raporlar) icrai
değildir, iptal davasına konu olmazlar.
Bir kamusal alacağın ödenmesini sağlamak amacıyla gönderilen yazılar icrai işlem değildir. (Bkz. D7D, E.94/1929-
K.1571, T.12.4.1995, DD.91, s.765-768)
Fiili bir durumu tespit eden tutanaklar da iptal davasına konu olmazlar.
Bir idari işlemin uygulamasına yönelik kararlar ve işlemler icrai nitelikte idari işlem değildir ve iptal davasına konu
olmazlar. İdarenin kendi iç işleyişi ile ilgili içdüzen işlemleri de icrai değildir.
12
D6D, E.1997/4788, K.1998/5520, T.17/11/1998, DD.99, s.272-274
13
D11D, E.1996/1175, K.1996/2221, T.28.5.1996, DD.92, s.844-846
22
D6D, E.1995/3104, K.1996/610, T.6.2.1996, DD.92,s.504-505: “Bu durumda idarenin iç işleyişiyle ilgili olan tahakkuk fişine karşı açılan davanın,
esasının incelenme olanağı bulunmaması nedeniyle reddine karar verilesi gerektiğinden, mahkemenin davanın reddine ilişkin kararında sonucu
itibariyle isabetsizlik görülmemiştir.”
26.5.2001 tarih ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendika Kanunu 19 II: “Sendika ve konfederasyonlar kuruluş amaçları
doğrultusunda aşağıdaki faaliyetlerde bulunabilirler: … (f) Üyelerin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ortak hak ve
menfaatlerinin izlenmesinde veya hukukî yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını, her düzeyde
ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek, dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf
olmak.”
14
Dİ.DDGK.,E.1990/670,K.1990/101. T. 2.21990
15
DİDDGK. E.1987/47,K.1988/3.T.21.1.1987
16
DİDDGK,E.1982/350, K.1982/449 T. 24.12.1982
23
D5D, E.2002/3906, K. 2003/985, T.25/03/2003, DKD.3: “4688 sayılı Yasa'nın 19/2-f. maddesinde; sendikaların, idare ile ilgili doğacak
ihtilaflarında üyelerini yargı organları önünde temsil etme veya ettirme, dava açma ve açılan davalarda taraf olma durumlarının, "hukuki yardım
gerekliliğinin ortaya çıktığı haller" olarak kabul edilmiş olması ve bu gerekliliğin ortaya çıkması durumunda sendikaların, üyeleri adına dava
açabileceklerinin açıkça hükme bağlanmış olması karşısında, Mahkeme'nin aksi yöndeki yorumuna katılmaya hukuken olanak bulunmamaktadır.”
17
Onar, C.III, s.1770
18
D8D, E.1984/74, K.1984/1345, T.5.11.1984, DD.56-57, s.300-301
24
- yedi gün içinde
- bir defaya mahsus olmak üzere itiraz edilebilir.
İtiraz edilen merciler, dosyanın kendisine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine
verilen kararlar kesindir.
İdare, yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararların icaplarına göre gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde
bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. (İYUK 28 I)
19
Onar, C.III, s.1770
20
Onar, C.III, s.1770
25
IV. Tam yargı davası
1. Tam yargı davasının amacı
Tam yargı davasının amacı, bir hakkın ihlal edildiğinin veya bir zararın varlığının tespit edilerek, hakkın gereğinin
yerine getirilmesi veya zararın giderilmesidir.
Tam yargı davaları, idari bir faaliyetin kişilerin sübjektif hakları alanına etki etmesi veya bir zarar doğurmasından
kaynaklanırlar. Kişiler tam yargı davasında ihlal edilen şahsi haklarının yerine getirilmesini talep ederler. Hak ihlaline ilişkin
uyuşmazlıklar, ya hakkın yerine getirilmesi ya da tazminat ödenmesi yoluyla çözümlenir. Dolayısıyla, tam yargı davalarında,
davacı, kendisi için yararlı olabilecek bir sonucu mahkemeden talep eder. Bu amaçla davacı, tam yargı davasıyla, sübjektif bir
hakkının ihlal edildiğini iddia ederek, davalıya sübjektif bir borç yükletilmesini talep etmektedir. Tam yargı davasının davacısı,
mahkemeden bir hakkın yerine getirilmesi kapsamında örneğin bir sözleşmenin feshini, uğranılan zararlar için tazminat
ödenmesini, vergi miktarının azaltılmasını, vergi cezasının kaldırılmasını, saldırının durdurulmasını, eski durumun geri
getirilmesini, bir malın iadesini veya idareye yapılan fazla ödemelerin geri verilmesini talep edebilir. Görülüyor ki, tam yargı
davaları, ilke olarak hukuk usulündeki “edim davaları”na benzemektedir.
İptal davalarında, dava konusu işlemin iptali idare için bir borç doğurmadığından hakiki bir taraf yok iken; tam yargı
davasında, davacının talebi idareye yöneliktir. Bu davalarda idare, davacının talebine maruz kalan ve bir borca mahkum
edilmesi istenilen davalı konumundadır.
26
İdari eylemler, “idarenin fonksiyonu arasındaki bir eylemini, bir olayı, bir davranışını anlatır.” 21 “Temelinde bir idari
karar veya işlem olmayan, fizik alanında görülen iş, hareket, ameliye ve çalışmalar ise idari eylem olarak adlandırılmaktadır.
İdari işlemler hukuk aleminde değişiklik, yenilik doğuran irade açıklamalarını yansıttığı halde hukuk alanında yenilik ve
değişiklik yapmayan eylemler, sadece ilgililerin hak ve yetkilerini kullanmaları koşuluyla hukuki etki ve sonuçlar
doğurabilir.”22
İdari eylemler sadece tam yargı davasına konu olabilirler. Tam yargı davasına konu olacak eylemin, hem idareye isnat
edilebilmesi (organik unsur), hem de bir kamu hizmetinin ifasına ilişkin olması (maddi unsur) gerekir. İdari eylem ayrıca bir
hakkı ihlal etmeli veya bir zarar vermelidir. İdarenin, idari eylem niteliğinde olmayan haksız fiillerine karşı idari yargıda tam
yargı davası açılamaz.
AY 129 V: “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat
davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak idare aleyhine açılabilir.”
657 s. Devlet Memurları Kanunu 13: “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan
dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar...”.
b.4.2. Kusurlu sorumluluk
Kusurlu sorumluluk, “hizmet kusuru” nun bulunduğu hallerde söz konusudur. Hizmet kusuru esası, idarenin asli ve
temel mali sorumluluk sebebidir. Hizmet kusuru, idarenin kanunla kendisine verilen kamu hizmetini kurmaması veya
işletmemesi, kamu hizmetini geç işletmesi veya kötü işletmesidir. İdarenin hizmet kusuru bulunan işlem ve eylemlerinden bir
maddi veya manevi zarar meydana gelirse idare bunları tazmin etmekle yükümlüdür.
Her ne kadar “hizmet kusuru” dense de, burada kastedilen “faaliyet kusuru”dur.
İdarenin yaptığı bir faaliyette
- hiç işlememe (örn. terör eylemlerine karşı korunması gereken kişinin korunmaması),
- kötü işleme (örn. korunan kişinin gereği gibi korunmaması) veya
- geç işleme (örn. yangına yapılması gereken müdahalenin zamanında yapılmaması)
söz konusuysa “hizmet kusuru” vardır.
Ameliyat sırasında oksijen yerine karbondioksit gazı verilmesi sonucu hastanın ölümüne sebebiyet verilmesi 23, yol
üzerinden geçen elektrik tellerinin yerden yüksekliğinin yönetmelik uyarınca en az 6 metre olması gerekirken 4 metre
mesafede bulunması yüzünden pamuk nakleden bir kamyona temas etmesi ve yangına sebebiyet vermesi 24, gerekli önlemlerin
alınmaması yüzünden bir kişiye ait hayvanların karayolu üzerinde asfaltlama çalışmaları sırasında oluşan zift çukuruna düşerek
23
D10D, E.1994/3258, K.1995/2379, T.3.5.1995, DD.91, s.1118-1122
24
D10D, E.1994/4367, K.1995/5754, T.16.11.1995, DD.91, s.1101-1102,
28
ölmesi25 ve bir kamu görevlisinin Sosyal Hizmetler kısmının mutfağındaki çöp öğütme makinasını kullandığı sırada elektrik
kaçağı sonucu elektrik akımına kapılarak vefat etmesi 26, idarenin mali sorumluluğunu gerektiren “hizmet kusuru” esasına
örnek olarak gösterilebilir.
b.4.4. Kişisel kusur
Kişisel kusur, idarenin ajanının idarenin yürüttüğü faaliyetle ilgisi olmayan veya bu faaliyetle bağdaştırılmayan bir
kusurunu ifade eder; bu nedenle de “hizmetten ayrılabilen kusur” olarak da adlandırılır.
Kişisel kusur, tarihsel kökeninde, “ajanın egemenin verdiği emir ve yetki dışında hareket etmiş olması nedeniyle,
egemenin bundan sorumlu olamayacağı” düşüncesine dayanır.
Ajanın:
(1) suç işlemesi (= suç)
(2) ağır biçimde kusurlu davranması (= ağır kusur) veya
(3) kasten zarar vermesi (= kasıtlı kusur)
hallerinde kişisel kusurun varlığı kabul edilir.
Günümüzde, “özellikle faaliyet kapsamında veya onunla ilişkilendirilebilen hallerde, ajanın kişisel kusurunun idarenin
sorumluluğunu kaldırmayacağı” düşüncesi giderek daha çok kabul görmektedir. Bu nedenle, çıkışında “idarenin ajanının belirli
zararlarını üstlenmemesi” anlamını taşıyan “kişisel kusur” kurumu, giderek “idarenin, kusurlu ajanını korumaması” 27 anlamını
kazanmaktadır. Örneğin karş. İYUK 28 IV: “Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine
getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de
tazminat davası açılabilir.”
b.4.5.2. Beklenmeyen durum
25
D10D, E.1995/1607.K19.95/5772, T.20.11.1995, DD91, s.1117-1118,
26
D10D, 1996/10203, K.1998/2643, T.16/6/1998, DD.98, s.552-554
27
AY 129 V hükmü kamu görevlisini tazminat davalarına karşı korumaktadır.
29
Beklenmeyen durum, idarenin eylemi veya faaliyeti sırasında, faaliyet içinde beklenmeyen bir aksaklığı ifade eder. Örn.
yol yapan dozerin lastiğinin patlaması sonucu kayması.
28
İYUK 28 I.
29
İYUK 28 VI.
31
§ 5. İdari yargı düzeninde görev ve yetki
I. Genel olarak
İdari yargı düzeninin görev alanına giren davaların bu yargı düzeni içindeki yargı yerlerinden (=mahkemelerden),
konusu itibariyle hangisinde açılacağı “görev”i ifade eder. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda görev konusu, genel görevli
mahkeme- özel görevli mahkemeler ayrımı çerçevesinde düzenlenmiştir.
Bu ayrıma göre yargı yerleri (=mahkemeler) genel görevli mahkemeler - özel görevli mahkemeler şeklinde iki
kümeye ayrılmaktadır. Genel görevli mahkeme, açık bir kanun hükmünün görülmesini bir başka mahkemeye bırakmadığı
bütün dava ve uyuşmazlıkları çözümlemekle görevli olan mahkemedir. Özel görevli mahkemeler ise, açık bir kanun hükmü
gereğince belli bir kategori uyuşmazlık ve davaları çözümlemekle görevlendirilmiş olan mahkemelerdir. Görülüyor ki, özel
görevli mahkemelerin çözümleyeceği uyuşmazlıkların dışında kalan bütün uyuşmazlık ve davalar genel görevli mahkemenin
görevine girmektedir. Böylece, idari yargı düzeninde, bir uyuşmazlık ve davanın, genel ve özel görevli mahkemelerin görevi
dışında kalması olasılığı önlenmiş olmaktadır.
DANIŞTAY
İDDGK VDDGK
Temyiz Temyiz
Dava İDD VDD İDD VDD
Temyiz Temyiz
Dava İdare M. Vergi M.
İtiraz İtiraz
BİM BİM
32
Bu hüküm uyarınca;
(1) Danıştay, idare ve vergi mahkemelerine göre özel görevli;
(2) Vergi mahkemeleri, idare mahkemelerine göre özel görevli,
(3) Geriye kalan konularda ise idare mahkemeleri genel görevlidir.
Bu durumda, idari yargının görevine giren bir uyuşmazlığı hangi mahkemenin ilk derece mahkemesi olarak
çözeceğini bulabilmek için, yasanın hangi mahkemeyi ilk derece mahkemesi olarak görevli kıldığını tespit etmek gerekir.
Bu soruyu yanıtlayabilmek için şu dizge izlenir:
(1) Söz konusu davada Danıştay’ı, vergi mahkemelerini veya idare mahkemelerini görevli kılan özel hüküm var mı?
(2) Böyle bir hüküm yoksa: Danıştay görevli mi?
(3) Danıştay görevli değilse: Vergi mahkemeleri görevli mi?
(4) Vergi mahkemeleri görevli değilse: İdare mahkemeleri görevlidir.
2. Danıştay’ın görevi
a. Danıştay Kanunu’nun 24. maddesine göre Danıştay’da görülecek davalar ve uyuşmazlıklar
a.1. İptal ve tam yargı davaları
Danıştay kanunla gösterilen belli davaları özel görevli bir ilk derece mahkemesi olarak çözümler:
a.1.1. Bakanlar Kurulu kararlarına karşı açılan iptal ve tam yargı davaları
a.1.2. Başbakanlık ve bakanlık müsteşarları, müsteşar yardımcıları, genel müdürleri ve kurul başkanları; diğer
kamu kurum ve kuruluşlarının müsteşar, başkan ve genel müdürleriyle ilgili müşterek kararnamelere karşı açılan iptal ve
tam yargı davaları
a.1.3. Bakanlıkların düzenleyici işlemleri ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlerine karşı açılan iptal ve tam yargı davaları
a.1.4. Danıştay idarî dairelerince veya İdarî İşler Kurulunca verilen kararlar üzerine uygulanan eylem ve işlemler
sebebiyle açılan iptal ve tam yargı davaları
a.1.5. Birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren işler
Dava konusunun işin aynı anda birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına girmesi gerekir. Aralarında
maddi veya hukuki yönden bağlılık bulunan ancak farklı mahkemelerin yetki alanında bulunan birden fazla işlem sebebiyle
açılacak idari davaların ayrı ayrı açılmalı, İYUK 39 II uyarınca birleştirilmelidir.
a.1.6. Danıştay Yüksek Disiplin Kurulu kararları ile bu Kurulun görev alanı ile ilgili Danıştay Başkanlığı
işlemlerine karşı açılan iptal ve tam yargı davaları
a.2. Tahkim yolu öngörülmeyen kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan idarî
davalar
a.3. Danıştay, belediyeler ile il özel idarelerinin seçimle gelen organlarının organlık sıfatlarını kaybetmeleri
hakkındaki istemleri de inceler ve karara bağlar.
Bu hükme göre, vergi mahkemelerinde açılacak davaların konusu yapılacak işlemler, (1) vergi, resim ve harçlar ile
benzeri malî yükümler, (2) veya bunların zam ve cezaları, (3) veya bunların tarifeleridir. Vergi, resim ve harçlar ile benzeri
mali yükümler ve bunlara ilişkin zam ve cezalarla ilgili her türlü işlem vergi mahkemelerinde dava konusu edilecek
işlemlerdendir.
D6D, E.1993/3495, K.1993/4936, T.28.11.1993, DD.89, s.373-375: “Uyuşmazlık; yapı izni isteyen davacı şirketten 3194 sayılı İmar Kanunun 23.
maddesine dayanılarak istenen yol katılma payına ilişkin bulunmaktadır. 3194 sayılı Yasanın 23. maddesinde; altyapısı bulunmayan ve henüz
yapılaşma olmamış alanlarda yapılacak yapıların izin belgelerinin verilmelerini bazı koşullara bağlamakta ve idareye teknik alt yapı bedelini
ödemeden yapı ruhsatı verilmemesi imkanı sağlamaktadır. Yasanın bu maddesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların vergi mahkemesinin görev alanına
girmediği kuşkusudur. - 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 86. maddesinde belirtilen katılma payı ise yapılaşmış alanlarda yapılan belediye
hizmetleri ile ilgili olup bu hizmetlerden yararlanan taşınmaz sahiplerinden tahsil edilmektedir. Burada öngörülen katılma payı; belediyenin
maddede sayılan hizmetleri yerine getirmesi için yaptığı harcamaların karşılığı olup ayrı mevzuat hükmüne dayanan ve 3194 sayılı Yasanın 23.
maddesinde öngörülen teknik altyapı bedeli ile bir ilgisi bulunmamakta ve bundan doğan uyuşmazlıkların görüm ve çözümü ise İdari Yargılama
Usulü Kanunun [2576 sayılı BİMK' md.6] yukarıda belirtilen hükmü gereğince vergi mahkemelerinin görevine girmektedir”
Vergi mahkemelerinde dava konu yapılacak işlemlerin başında bir verginin tarh, tahakkuk ve tahsiline ilişkin işlemler
gelir. Ancak, bir Danıştay kararında ifade edildiği üzere, “... Vergi Dairesinin idari işlevleriyle ilgili olarak vergi hukuku
alanında tesis ettikleri, doğrudan uygulanabilir nitelikte, yükümlünün hukukun doğrudan etkileyen ve onların hukuki
statülerinde hak ve yükümlülüklerinde değişiklik veya yenilik yaratan irade açıklamalarına karşı açılan davaların görülüp
çözümlenmesi görevi, (2576 sayılı Kanunun 6/a maddesi hükmü gereği) vergi mahkemelerine aittir. Bu hükme dayanılarak
idarenin tarh, tahakkuk ve tahsil dışında kalan ancak idari işlem niteliğinde olduğundan kuşku duyulamayacak işlemlerin
davaya konu edilemeyeceklerinin kabulü mümkün değildir.”30
Bir verginin tarh ve tahakkuku üzerine açılan davalara bakmakla vergi mahkemelerinin görevli kılınmasının doğal bir
sonucu olarak, bu tarh ve tahakkuktan ayrılabilir nitelikte olup, davaya konu teşkil edebilecek vergiye ilişkin idari işlemler
hakkında açılacak davaları çözümlemek de vergi mahkemelerin görevine girmektedir. Nitekim Danıştay da bir kararında,
kesin ve icrai nitelikteki “Merkez Sağlık Kurulunun olumsuz sağlık raporları, il ve ilçe idare kurullarının verginin terkinine
esas olan hasar tespitine ilişkin işlemleri, yatırım indiriminden, gümrük vergisi muaflık ve taksitlendirilmesinden yararlanmak
için alınması öngörülen teşvik belgeleri, uzlaşma komisyonunun uzlaşma temin edilemediği yolundaki kararları nedeniyle
açılan davaları” vergi mahkemelerinin incelediğini belirtmektedir.
30
D4D, E.1990/1315, K.1992/2632, T.16/6/1992, DD.87, s.258
34
Vergi mahkemeleri, vergi ve vergi cezasının tarh ve tahakkuku işlemleri dolayısıyla çıkan uyuşmazlıkların dışında, bu
işlemleri etkileyen ve bunlara bağımlı diğer işlemlerden doğan uyuşmazlıkları da (örneğin sakatlık indiriminden
yararlandırılmama işlemi gibi) çözümlemekle görevlidir. Bu nedenle, uzlaşma komisyonlarının uzlaşmanın temin
edilemediğine ilişkin kararlarına karşı açılan davalar ; vergi istisnası niteliğindeki yatırım indirimi oranına ilişkin davalar ;
tadilat ve takdir komisyonlarınca tahmin ve takdir olunan matrahlar karşı açılan davalar; verginin güvenceye alınması amacıyla
yükümlü şirkete ait banka teminatlarının çözülmemesi yolundaki işleme karşı açılan davalar , götürü usule tabi olma şartlarının
kaybedildiğini ve gerçek usulde vergilendirilmeyi bildiren yazılara karşı açılan davalar vergi mahkemesinde görülür ve
çözümlenir. Atık su bedeli, 1.1.1994 tarihinden itibaren çevre temizlik vergisinin kapsamına alındığından bu bedel ve
dayanağı tarifenin iptali istemiyle açılan davalar da vergi mahkemelerinin görevine girmektedir. 31 Buna karşılık, fonlar ve
fonlara ilişkin kaçakçılık cezalarının, vergi, resim ve harçlar ile bunların zam ve cezaları veya tarife niteliğinde olmamasından
dolayı, bunlara karşı açılan davaları çözümleme görevi idare mahkemelerine aittir. 32
Diğer taratan, vergi mahkemelerinde dava açılabilmesi için dava konusu vergisel işlemlerin, Devlet tüzel kişiliğine
(genel bütçeye) veya mahalli idarelere (il özel idaresi, Belediye ve köyler) ait olması gerekmektedir. Dolayısıyla kamu
kurumları ve kamu kurumu niteliğindeki meslek teşekküllerine ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri malî yükümler ve
bunların zam ve cezaları ile tarifelerine ilişkin davaları çözümlemek vergi mahkemelerinin görevi dışındadır.
Uyuşmazlık Mahkemesi, vergi ve benzeri mali yükümlerin tahsili amacıyla 6183 sayılı Kanunun uygulanması sonucu
olarak malı haczedilen üçüncü şahısların açacakları istihkak davalarının Adli Yargının görev alanında olduğuna karar
vermektedir. İdarenin, vergi ve benzeri mali yükümleri 6183 sayılı Kanundaki usule göre değil de, özel hukuk alanında
uygulanan usul ile takibe geçmesi halinde, bu usulün uygulanmasından kaynaklanan davalar vergi mahkemelerinin görevine
girmez.
4. İdare mahkemeleri
İdare mahkemeleri, idari yargı düzeni içindeki genel görevli ilk derece mahkemelerdir. Bu sebeple, vergi
mahkemelerinin görevine giren davalar ile ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da çözümlenecek olan davalar dışındaki,
31
DVDDGK, E.1997/406, K.1998/283, T.23/10/1998, DD.99, s.67
32
DİDDGK, E.1994/1039, K.1996/95, T.16/2/1996, DD.92, s.148-150
33
“... genel bütçeye ait vergi üzerinden kesilen kaçakçılık cezasının, güvence altına alınması amacıyla 6183 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca
uygulanan ihtiyatı haciz işleminden kaynaklanan uyuşmazlığın görüm ve çözümü görev vergi mahkemesine ait(tir).” D11D E.1996/1264-K.1997/890,
T.12/3/1997, Vergi Dünyası Dergisi, S.197, Ocak 1998, s.162
35
a) İptal davaları
b) Tam yargı davaları
c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden
birinin yürütülmesi için yapılan idarî sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaları
genel görevli ilk derece mahkemesi olarak idare mahkemelerinde görülür.
- Eğer idare mahkemeleri görevliyse, hangi idare mahkemesinin yetkili olduğunu bulmak gerekir.
34
BİMK 4.
35
DK 13.
36
BİMK Ek Madde 1: “Bu Kanunun tek hakimle çözümlenecek davalara ilişkin 7 nci maddesindeki parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli
olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların, o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca
Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların
onmilyon lirayı aşmayan kısımları dikkate alınmaz.”
VUK Mükerrer Madde 298 X: “Bir hesap dönemi sonu itibariyle yapılacak değerlemede esas alınacak yeniden değerleme oranı, yeniden değerleme
yapılacak yılın Ekim ayında (Ekim ayı dahil) bir önceki yılın aynı dönemine göre Devlet İstatistik Enstitüsünün Toptan Eşya Fiyatları Genel
İndeksinde meydana gelen ortalama fiyat artış oranıdır.”
37
XXXXXXXXXXXXX.
36
İYUK 32 Genel yetki
İYUK 33 Kamu görevlileriyle ilgili davalarda yetki
İYUK 34 - Taşınmaz mallara ilişkin davalarda yetki
- Kamu idarelerine ilişkin davalarda yetki
İYUK 35 Taşınır mallara ilişkin davalarda yetki
İYUK 36 Tam yargı davalarında yetki
İYUK 32’deki, “(Bu) Kanunda veya özel kanunlarda yetkili idare mahkemesinin gösterilmemiş olması halinde, yetkili
idare mahkemesi, dava konusu olan idari işlemi veya idari sözleşmeyi yapan idari merciin bulunduğu yerdeki idare
mahkemesidir.” şeklindeki yetki kuralı, “genel yetki kuralı” olarak adlandırılır.
Buna karşılık, İYUK 33-36’daki yetki kuralları “özel yetki kuralı” olarak adlandırılır.
Diğer yandan, yasalar belirli bir idare mahkemesini özel yetkili mahkeme olarak belirlemiş de olabilir.
Kamu görevlilerinin görevlerine son verilmesi, emekli edilmeleri veya görevden uzaklaştırılmaları ile ilgili davalarda,
kamu görevlisinin son görev yaptığı yer idare mahkemesi yetkilidir.
Kamu görevlilerinin görevle ilişkisinin kesilmesi sonucunu doğurmayan disiplin cezaları ile ilerleme, yükselme, sicil,
intibak ve diğer özlük ve parasal hakları ve mahalli idarelerin organları ile bu organların üyelerinin geçici bir tedbir olarak
görevden uzaklaştırmalarıyla ilgili davalarda, ilgilinin görevli bulunduğu yer idare mahkemesi yetkilidir.
37
b. Tam yargı davalarında yetki kuralları
İdari Yargılama Usulü Kanunu, 36. maddesiyle, tam yargı davaları bakımından yetki konusunu sanki özel yetki
kuralları gibi düzenlemekte, hatta bu yetki kurallarının idari mahkemelere özgü olduğunu belirtmekle bir bakıma idare ve vergi
mahkemelerini kastetmektedir. Ancak, 36. maddedeki yetki kurallarının, sadece idare mahkemelerinde açılacak tam yargı
davalarına münhasır olduğunu belirtmek gerekir. 38 Bu yetki kuralları şunlardır:
b.1. İdarî sözleşmelerden doğan tam yargı davalarında yetkili idare mahkemesi, idarî sözleşmeyi yapan idari merciin
bulunduğu yerdeki mahkemedir.
b.2. İdari işlemlerden doğan tam yargı davalarında, zararı doğuran idari uyuşmazlığı (=zararı doğuran idari işleme
karşı açılacak iptal davasını) çözümlemeye yetkili idare veya vergi mahkemesi yetkilidir.
b.3. İdari eylemlerden kaynaklanan tam yargı davalarında yetkili idare mahkemesi, zarar, bayındırlık ve ulaştırma gibi
bir hizmetten doğmuş ise hizmetin görüldüğü yer veya idarenin her hangi bir eyleminden doğmuş ise eylemin yapıldığı yer
mahkemesidir.
b.4. Tam yargı davası yukarıdaki ihtimallerin hiç birisine girmiyor ise, yetkili mahkeme, davacının ikametgâhının
bulunduğu yer idare ve vergi mahkemesidir.
a. Genel yetki kuralı: Dava konusu işlemi yapan dairenin bulunduğu yer vergi mahkemesi
27.10.1999 tarih ve 4458 tarihli Gümrük Kanunu’nun 242/7. maddesine göre ise, “Gümrük başmüdürlükleri ile
Gümrük Müsteşarlığı kararlarına karşı işlemin yapıldığı gümrük müdürlüğünün veya gümrük başmüdürlüğünün bulunduğu
yerdeki idari yargı mercilerine (=vergi mahkemelerine) başvurulabilir.”
b.3. Vergi Usul Kanunu gereğince şikayet yoluyla vergi düzeltme taleplerinin reddine ilişkin işlemlerde, vergi, resim ve
benzeri mali yükümleri tarh ve tahakkuk ettiren dairenin bulunduğu yer vergi mahkemesi. Davanın konusu işlem, şikayet
yoluyla düzeltme talebinin Maliye Bakanlığınca ret işlemi olmasına rağmen, tarh ve tahakkuku yapan dava vergi dairesinin
bulunduğu vergi mahkemesi yetkili olmaktadır.
b.4. Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un uygulanmasında, ödeme emrini düzenleyen dairenin
bulunduğu yer vergi mahkemesi.
38
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 37. maddesinde vergi mahkemelerinde açılacak davalar iptal ve tam yargı davası ayrımı yapılmadan bir bütün
olarak ayrı ve özel olarak bir düzenlenmiştir. Bu düzenleme, 36. madde karşısında daha özel bir düzenlemedir. Vergi mahkemelerinde idari işlemden
kaynaklanan iptal veya tam yargı davası niteliğinde davalar açılabilir. İdari sözleşme ve idari eylemden kaynaklanan bir tam yargı davasının vergi
mahkemesinde açılmasına olanak yoktur. Bu nedenle, vergi mahkemesinde açılan idari işlemden kaynaklanan tam yargı davalarında özel düzenleme
niteliğindeki vergi mahkemelerinde ilişkin yetki kurallarının uygulanacağı açıktır.
39
BİMK 6’ya göre 6183 sayılı Kanunun uygulanmasına ilişkin olarak istisnaen idari eylemlerden kaynaklanan davaların açılması da mümkündür.
Örneğin 6183’e göre haczedilen malların muhafaza altına zarar görmeleri halinde idari eyleme bağlı ve vergi mahkemesinde açılacak bir dava söz
konusudur.
40
Vergi mahkemelerinde söz konusu olan özel yetki kuralları, esasında, tam anlamıyla özel yetki kuralları değildir. Çünkü, söz konusu özel yetki
kuralları, “dava konusu işlemi yapan makamın bulunduğu yer vergi mahkemesi” biçimindeki genel yetki kuralını özel bir takım hallerde tekrarından
ibarettin.
38
4. Uyuşmazlığın birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına girmesi
Uyuşmazlığın birden çok idare (veya vergi) mahkemesinin yetki alanına girmesiyle kastedilen, aynı yetki kuralı
uyarınca birden çok idare (veya vergi) mahkemesinin yetkili olmasıdır. (Dikkat: Farklı yetki kurallarını uygulayıp birden çok
mahkeme buluyorsanız hata yapıyorsunuz demektir.)
Eğer, uyuşmazlık birden çok idare (veya vergi) mahkemesinin yetki alanına giriyorsa, o uyuşmazlığı çözmek DK 24 I
(e) uyarınca Danıştay’ın görevidir.
Tam yargı davası yukarıdaki ihtimallerin hiç birisine girmiyor ise, yetkili mahkeme, davacının ikametgâhının bulunduğu yer idare ve vergi mahkemesi
Uyuşmazlık birden çok idare (veya vergi) mahkemesinin yetki alanına giriyorsa, o uyuşmazlığı çözmek DK 24 I (e) uyarınca Danıştay’ın görevidir.
39
§ 6. İdari yargıda taraflar
I. Genel olarak
Yargılama faaliyeti içinde taraf kavramı davacı ve davalıları, yargılamanın süjesi kavramı ise bu faaliyet içinde rol
alan aktörleri (davacı, davalı ve mahkeme) ifade eder. Bir idari davanın davacı veya davaları olarak tarafı olabilmek için
“ehliyet” sahibi olmak gerekir. İdari yargılama usulünde, “ehliyet” kavramı, davada taraf ehliyeti, dava açma ehliyeti ve idari
dava açma ehliyetini kapsar. Davada taraf ehliyeti ve dava açma ehliyeti konusunda, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda bir
düzenleme yoktur. Bu konuda İYUK’un 31. maddesindeki atıf uyarınca Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndaki esaslar
uygulanır.
Buna karşılık idari dava açma ehliyeti İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde iptal ve tam yargı davaları
bakımından ayrı ayrı gösterilmiştir.
41
Nitekim İYUK 31 I’e göre, “(…) ehliyet, (konusunda) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır.” Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 38. maddesine göre de, “Dâvaya ehliyet Kanunu Medeni ile tâyin olunmuştur.”
42
Bu kuralın tek istisnası, idari sözleşmelerden kaynaklanan davalarda özel hukuk kişisinin de davalı taraf olabilmesidir.
40
a. Gerçek kişiler
Medeni Kanuna göre fiil ehliyetinin koşulları, temyiz kudretine sahip olmak, reşit olmak ve kısıtlı olmamaktır. Fiil
ehliyetine sahip gerçek kişiler kendilerinin davacı taraf oldukları davalara ilişkin olarak dava açma ehliyetine sahiptirler. Fiil
ehliyeti bulunmayan gerçek kişilerin adına açılacak davaları o kişilerin kanuni temsilcileri (veli veya vasi) açabilir. Dava açma
ehliyetinin devri mümkündür. Ancak bu devir, sadece avukata yapılabilir. Bu devri, dava açma ehliyetine sahip gerçek kişi
veya onun adına dava açma ehliyetine sahip kanuni temsilcisi yapabilir.
43
D4D, E.93/2647-K.94/598, T.8/2/1994, DD.90, s.514
44
D3D, E.1997/4536, K.1998/3300, T.1/10/1998, DD.99, s.157-159; D3D, E.1997/2034, K.1998/2775, T.1/7/1998, DD98.228-230; D4D,
E.1997/3888, K.1998/3564, T.13/10/1998, DD.99, s.204-206; D4D, E.1992/647, K.1993/602, T.9/2/1993, DD.88, s.215.
41
İYUK 2 I (b)’ye göre, tam yargı davası açma ehliyetine, bir idari eylem ve işlem sebebiyle “kişisel hakları doğrudan
ihlal edilen” kişiler sahiptir.
1. Gerçek kişiler
a. Gerçek kişinin taraf ehliyetindeki değişiklik: Davacının ölümü
Davanın gerçek kişi olan tarafının ölümü halinde, yargılama süreci çeşitli şekillerde etkilenir:
a.1. Dava yalnız öleni ilgilendiren bir dava ise, davayı takip yetkisi bir başkasına geçmeyeceğinden, davaya ait
dilekçeler iptal edilir.
a.2. Davacı gerçek kişinin ölümü halinde, davayı takip hakkı bir başkasına geçiyor ise, kendisine geçenin başvurmasına
kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir. Dört ay içinde yenileme dilekçesi verilmemiş ise, varsa
yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır.
a.3. İdarenin bir gerçek kişiye karşı yürüttüğü bir takibe karşı açılan davada, gerçek kişinin ölümü halinde, idarenin
mirasçılar aleyhine takibi yenilemesine kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir. Dört ay içinde
yenileme dilekçesi verilmemiş ise, varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır.
42
I. İdari dava açma sürelerinin niteliği
İdarenin sürekli bir dava tehdidi altında bulunmasını önlenmek amacıyla idari davaların açılması belirli sürelere
bağlanmıştır. Dava açma süresi geçirilmesi halinde idari dava açma olanağı ortadan kalkar. Bu sebeple, idari yargıdaki dava
açma süreleri, “hak düşürücü süre” niteliğinde ve kamu düzenindendir.
Dava açma süresinin doğru tespit edilmesi ve sürenin doğru hesaplanması idari yargıda çok büyük önem taşır. Süresi
içinde açılmayan davanın açılma olanağı yoktur. Dolayısıyla süre geçtikten sonra açılan dava reddedilir. İYUK 14 III (e)
uyarınca, dava açma süresinin dolup dolmadığı konusu, ilk incelemede mahkeme tarafından re’sen incelenecek hususlardandır.
İYUK 15 I (b) uyarınca, sürenin aşıldığı hallerde dava reddedilir. Sürenin aşıldığı sonradan tespit edilse dahi, İYUK 14 VI
göndermesiyle İYUK 15 I (b) uyarınca, davanın her aşamasında reddedilmesi gerekir.
43
- 6183 sayılı Kanun’un 15. maddesine göre, ihtiyati haciz tatbik olunanlar haczin tatbikinden, ihtiyati haciz
gıyapta yapılmışsa ihtiyati haczin tebliği tarihinden itibaren “7 gün” içinde vergi mahkemesinde dava açılır.45
- 6183 sayılı Kanun’un 20. maddesine göre, haklarında ihtiyati tahakkuk üzerine ihtiyati haciz tatbik olunanlar
ihtiyati tahakkuk sebeplerine ve miktarına 15 inci madde gereğince (7 gün içinde) vergi mahkemesinde dava
açabilirler.
- AATUHK’un 58. maddesine göre, bildirilen ödeme emrine karşı vergi mahkemesinde özel dava açma süresi “7
gün”dür.46
Vergi Usul Kanunu’na göre, takdir komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine
ilişkin takdir kararlarına karşı ticaret odaları, ziraat odaları ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları, belediyeler ve
vergi dairelerince 15 gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açılır. (213 sayılı VUK Mükerrer Madde
49).
45
6183 sayılı Kanun’da haciz tatbiki hakkında özel bir dava açma süresi öngörülmemiş bulunduğundan, haciz tatbiki işlemine karşı vergi
mahkemesinde genel dava açma süresi olan 30 gündür.
46
6183 sayılı Kanun, Madde 58 – “Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına
uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda
bulunabilir.” 2576 sayılı BİMK’un . 15. maddesi uyarınca, idare ve vergi mahkemelerinin görev alanına giren ve kanunlarla çeşitli kurul ve
komisyonlara verilmiş bulunan görev ve yetkiler, bu mahkemelerin göreve başladığı tarihte sona ermiş ve Vergi itiraz komisyonlarının ve Vergiler
Temyiz Komisyonunun kuruluşuna ilişkin hükümler birinci fıkrada gösterilen tarihte yürürlükten kalkmıştır. Yine 2576 sayılı Kanunun 13. maddesine
göre de, “Vergi mahkemelerinin göreve başlamasıyla bu mahkemelerin görev alanına giren konularla ilgili olarak diğer kanunlarda yer alan: a) İtiraz
komisyonu, Vergiler Temyiz Komisyonu, Gümrük Hakem Kurulu deyimleri, Vergi Mahkemesi, b) Vergi ihtilafı deyimi, vergi davası, c) İtiraz
deyimi, vergi mahkemesinde dava açılması” anlamını taşımaktadır. Nitekim, Danıştay’a göre de “6183 sayılı Yasanın 58. maddesinde yazılı yedi
günlük itiraz süresin dava açma süresine dönüştüğünü kabil etmek zorunludur” D9D, E.84/1630-K.86/3633, T.23/12/1986, DD.66-67, s.419
44
Diğer taraftan, yazılı bildirim usulüne uygun yapılmamış ise dava açma süresi işlemeye başlamaz. Bu durumda, dava
açma süresinin başlangıcı, aksi idare tarafından ispat edilmedikçe öğrenme tarihi esas alınarak hesaplanır.
Danıştay, idari işlemin muhatabının işlemi tebellüğden kaçınması ve bu durumun bir tutanakla tespiti halinde, yazılı
bildirimden beklenen amacın gerçekleştiğini, dolayısıyla dava açma süresinin bu imtina tarihinden başlayacağını kabul
etmektedir. Ancak, tebellüğden imtina edilmesine ilişkin tutanağın yazılı bildirim yerine geçebilmesi için, yazılı bildirimden
beklenen amacın tüm unsurlarıyla ilgilisine aktarılması ve bu hususun idare tarafından ispatlanması da gerekmektedir.
b.2. Vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklar
İYUK 7 II (b)’de, bu tür işlemlere karşı açılacak davaların süresinin başlangıcı, işlemin niteliğine göre belirlenmiştir:
Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde (damga vergisi ve harçlarda olduğu gibi) dava açma süresi tahsilatın
yapıldığı tarihi izleyen günden başlar.
Tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde 48 dava açma süresi, tebliğin yapıldığı tarihi izleyen
günden başlar. Vergi Usul Kanunu’na göre, ikmalen ve resen tarh edilen vergiler (VUK md.34) ile vergi cezaları
(VUK md.366) ihbarname ile tebliğ olunur. Bu nitelikteki tarhiyat ve vergi cezasına karşı dava açma süresi
ihbarnamenin tebliği tarihinden itibaren başlar.
Tevkif (kaynaktan kesinti) yoluyla alınan vergilerde dava açma süresi, istihkak sahiplerine ödemenin yapıldığı
tarihi izleyen günden başlar.
Tescile bağlı vergilerde dava açma süresi, tescilin yapıldığı tarihi izleyen günden başlar. (motorlu taşıtlar vergisi
gibi)
İdarenin dava açması gereken konularda dava açma süresi, ilgili merci ve komisyon kararının idareye geldiği
tarihi izleyen günden başlar.
İhtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine dava açma süresinin başlangıcı: VUK’un 378. maddesine göre
mükellefler beyan ettikleri matrahlara ve bu matrahların esas alınmasıyla tarh edilen vergilere karşı dava
açamazlar. Ancak İYUK’un 27/3. maddesine göre, mükellefler ihtirazi kayıtla verdikleri beyannamelere karşı
dava açabilirler. İhtirazi kayıtla verilen beyannamelerde tarh ve tahakkuk işlemleri, tahakkuk fişinin vergi dairesi
tarafından düzenlenmesi suretiyle gerçekleşir. Dava açma süresi düzenlenen tahakkuk fişinin ilgilisine verildiği
günü izleyen tarihten başlar.
Uzlaşmanın vaki olmaması halinde mükellef veya ceza muhatabı; tarhedilen vergiye veya kesilen cezaya,
uzlaşmanın vaki olmadığına dair tutanağın kendisine tebliğinden itibaren genel hükümler dairesinde ve yetkili
vergi mahkemesi nezdinde dava açabilir. (VUK EK md.7)
47
D4D, E.1987/5041, K.1987/4133, T.28/12/1987, DD.70-71, s.211; D4D, E.1997/1131, K.1998/567, T.17.2/1998, Vergi Dünyası Dergisi S.205,
Eylül 1998, s.178-179
48
Tebliğ yerine geçen işlemler VUK’un 109 maddesinde gösterilmiştir
45
b.4. Adresleri belli olmayanlara ilan yoluyla bildirilen işlemler
Adresleri belli olmayanlara özel kanunlardaki hükümlere göre ilan yoluyla bildirim yapılan hallerde, özel kanunlarda
aksine bir hüküm bulunmadıkça süre, son ilan tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün sonra işlemeye başlar.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 103. maddesindeki özel hükme göre, (1) muhatabın adresi hiç bilinmezse; (2)
muhatabın bilinen adresi yanlış veya değişmiş olur ve bu yüzden gönderilmiş olan mektup geri gelirse; (3) başkaca
sebeplerden dolayı posta ile tebliğ yapılmasına imkan bulunmazsa; (4) yabancı memleketlerde bulunanlara tebliğ yapılmasına
imkan bulunmazsa, ilan yoluyla tebliğ yapılır. Aynı Kanunun 106. maddesine göre, ilan üzerine bizzat veya bilvekale müracaat
edenlere, yerinde, adres bildirenlere ise posta ile tebliğ yapılır. İlan tarihinden başlayarak bir ay içinde ne vergi dairesine
müracaat yapmış ve ne de adresini bildirmiş olanlara bir ayın sonunda tebliğ yapılmış sayılır.
b.5. İdari işlem ve eylem yapılması için idareye başvuru üzerine tesis edilen işlemler
İdarenin ortada herhangi bir işlemi bulunmadan açılan iptal davaları, idari yargı yerlerince kesin ve yürütülebilir idari
işlem yokluğu sebebiyle reddedilir. Dolayısıyla ortada idari bir işlem veya eylem yoksa ilgililerin, haklarında idari davaya
konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurmaları gerekir.
İdarece altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren
dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler.
İlgililerin idari işlem ve eylem tesisi için yaptıkları başvuruları idarece, altmış gün içinde reddedilirse, bu ret cevabından
itibaren dava açma süresi içinde dava açılabilir. Ancak altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse (örneğin
isteğin incelenmekte olduğuna ilişkin bir cevap), ilgili bu cevabı, istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez.
İdarece cevap verilmemesi veya kesin olmayan bir cevap verilmesi üzerine, ilgili tarafından dava açılmaması veya
açılan davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse,
cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler.
İlgililerin idari davaya konu olabilecek bir idari işlem ve eylem için başvurmaları üzerine yukarıdaki olasılıklara göre
süresi içinde dava açılmayarak, dava açma süresi geçirilirse, kural olarak, idareye yapılacak yeni başvurular üzerine dava açma
süresi yeniden canlandırılamaz. Ancak, ilgililerin bazı temel hak ve özgürlükleriyle ilgili konularda her zaman idareye başvuru
hakları bulunuyor ise, bu durumlarda yeni başvurular üzerine dava açma süresinin tekrardan canlandırması olasıdır.
46
b.7. İdari işlemin icrası sebebiyle açılan tam yargı davası
İlgililer, idari işlemin tesisi dolayısıyla değil de işlemin icrası sebebiyle zarara uğramışlar ise, işlemin icrası tarihinden
itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Nitekim İYUK 12 uyarınca, “İlgililer haklarını ihlal eden bir idari (…)
işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler.
(…)”.
1. Hiyerarşik başvuru
a. Genel olarak
İYUK 11 I uyarınca, “İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması
değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma
süresi içinde istenebilir.”
“Üst makama başvuru”, uygulamada “itiraz” veya “şikayet” olarak da adlandırılmaktadır.
İYUK 11’e göre, ilgililer tarafından idarî dava açılmadan önce, idari işlemin bir kez daha gözden geçirilerek işlemin
kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir idari işlem yapılması hiyerarşik düzen içinde üst makamdan, üst makam
yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idarî dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan dava
açma süresini durdurur.
Üst makam, hiyerarşik üstü ifade eder. İdari vesayet makamı üst makam değildir, dolayısıyla idari vesayet makamına
başvurulması dava açma süresini durdurmaz.
“Üst makama başvuru”, eğer üst makam yoksa işlemi yapan makama yapılır.
47
İYUK 11 uyarınca yapılacak başvuru, ihtiyarı niteliklidir ve dava açmanın önşartlarından biri değildir. İlgililer, idari
işleme karşı dilerlerse bu başvuru yolunu izleyerek, dilerlerse doğrudan dava açabilirler.
Ancak, belirli bir idari işleme karşı idari başvuru yolları özel olarak düzenlenmiş ise veya özel bir dava açma süresi
öngörülmesi durumunda ayrıca dava açma süresinin duracağına ilişkin bir düzenleme yok ise; üst makama yapılan başvurular
dava açma süresini durdurmaz.
D7D, E.1995/5687, K.1996/3083 T. 16.9.1995, DD.93 s.369: “… gümrük mevzuatında idari başvuru yolları, itirazın şekil ve şartları özel olarak
düzenlenmiş olduğundan, 2577 sayılı Kanunun 10 ve 11 inci maddelerinin olayda uygulanma olanağı da bulunmamaktadır.”
D9D, E.1995/3087, K.1996/1404, T.12.4.1996, DD.92,s.698-704: “Bu durumda ödeme emirlerine karşı açılacak davalar, özel düzenleme ile 7 günlük
süre ile sınırlandığına ve bu sürenin durması ve kesilmesi hakkında her hangi bir yasa hükmü özel kanunlarında bulunmadığına göre vergi
mahkemesince davanın süresinde olduğunun kabulü suretiyle verilen kararda isabet bulunmamaktadır.”
c) İdari başvurunun üst makama, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makama yapılması gerekir.
d) Bu başvuruyla işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir idari işlem yapılması talep edilir.
Bu özellikleri taşımayan idari başvurular dava açma süresini durdurmaz.
2. Mücbir sebepler
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda, mücbir sebeplerin dava açma süresini durduracağına ilişkin bir düzenleme yoktur.
Bu konuda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na bir atıf da mevcut değildir. Danıştay, önceleri istikrar kazanmış biçimde
dava açma süresinin mücbir sebeplerle durmayacağı ve kesilmeyeceği, hastalık halinde dava açma süresinin uzatılması veya
yeniden canlandırılmasının mümkün olmadığı yönünde kararlar vermekteydi. Ancak Danıştay son dönemde depremi mücbir
sebep olarak dava açma süresini durdurucu etkisini kabul etmiştir.
1. Dava dilekçesi
İdari yargıda sözlü başvuru ile dava açma olanağı yoktur. İdari davalar, “dava dilekçesi” adı verilen ve mahkemeye
yapılan yazılı bir başvuru ile açılır. Dava dilekçesinde bazı unsurların bulunması zorunludur. Bunun nedeni, mahkemenin
çözümleyeceği uyuşmazlığın asıl olarak dava dilekçesiyle tanımlanmış olması ve “ilk inceleme” yargılamasının dava dilekçesi
üzerinden yapılmasıdır.
50
İYUK 3 I: “İdari davalar, Danıştay,idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış imzalı
dilekçelerle açılır.”
Bölge idare mahkemeleri, doğrudan başvurulan ilk derece yargı yerleri olmadıklarından, bu mahkemelere hitaben
yazılmış dilekçelerle dava açılamaz.
İdari dava hangi görevli ve yetkili mahkemede açılacaksa, dava dilekçesi o mahkemeye hitaben yazılmalıdır.
Dolayısıyla dava dilekçesinde hangi yargı yerine hitap edilmişse, dava o mercide açılmış demektir.
İdari yargının görev alanı içindeki bir dava, görevsiz veya yetkisiz yargı yerinde açılırsa, davanın açıldığı yargı yeri,
görevsizlik veya yetkisizlik kararı vererek dava dosyasını görevli ve yetkili idari yargı yerine göndermelidir.
Dava dilekçesinde hiç başlık bulunmaması ve idari yargı ile ilgisiz bir yere hitap eden bir başlık bulunması dilekçe red
sebeplerindendir.
Davanın açılacağı yerde birden fazla aynı türden mahkeme olsa bile, sadece mahkemenin adının yazılması yeterlidir.
Dava, İYUK 4’te belirtilen yerlere verilmek suretiyle başka bir yerdeki mahkemede açılıyor ise, buna ilişkin
açıklamanın dilekçenin hitap bölümünde yer alması da gerekir.
b.2. Davacının varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları veya unvanları ile adresleri
b.2.1. Avukat
Davanın avukat vasıtasıyla yürütülmesi zorunlu değildir. Ancak dava avukat ile yürütülecekse, onun adı soyadı ve
adresi dava dilekçesinde yer almalıdır. Bu durumda davacının adresinin dilekçede belirtilmesi gerekli değildir. Davanın birden
çok avukat tarafından açılması halinde avukatların her birinin ayrı ayrı ad, soyad ve adreslerinin dilekçeye yazılması gerekir.
Avukatlar adres olarak bağlı bulundukları baro başkanlığını gösteremezler. Çünkü böyle bir adres de imza karşılığı tebligat
yapılmasına elverişli değildir.
51
İptal davalarında, yargılamanın konusunu idari işlem oluşturduğundan, idari işlemin hukuka uygunluğu savunmasını
yapma görevi idari işlemi yapan makama aittir. Bu nedenle husumet, dava konusu idari işlemi yapan makama yöneltilmelidir.
Ancak idari işlemi yapan her makamın yargılama işlemlerini takip edecek bir örgütlenmesi olamayacağı için mahalli idareler,
kamu kurumları ve meslek teşekküllerine karşı açılan davalarda husumet bu idarelerin yürütme organlarına yöneltilir. Devlet
tüzelkişiliğinin organlarının işlemlerine karşı açılacak iptal davalarında taşra teşkilatlarının yürütme organlarına (valilik ve
kaymakamlığa), merkez teşkilatında Başbakanlığa veya bakanlıklara yöneltilir.
Tam yargı davalarında husumet, bütçesi olan makamlara yöneltilir. Özellikle Devlet tüzelkişiliğine ilişkin davalarda,
taşra teşkilatının işlem ve eylemlerinden kaynaklansa bile, husumet konusuna göre Başbakanlık ve Bakanlıklara
yöneltilmelidir.
Dava dilekçesinde davalı idarenin adresinin de gösterilmesi gerekir.
Dava dilekçesinde davalının gösterilmemiş olması veya yanlış gösterilmesi dilekçenin red sebebi değildir. Dava hasım
gösterilmeden veya yanlış gösterilerek açılmışsa ve davalı adresi gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş ise, mahkeme, dava
dilekçesinin tespit edilecek gerçek hasma tebliğine karar verir.
52
Uyuşmazlık konusu miktarın dilekçede gösterilmesi, gerek davaya idare ve vergi mahkemelerinde tek yargıçla mı yoksa
heyet halinde mi bakılacağının tespiti, gerek hüküm altına alınacak miktarın tespiti ve gerekse dava harcı ve avukatlık ücreti
gibi yargılama giderlerinin hesaplanması bakımından önemlidir. Davacı dilekçesinde tazminat miktarı ile birlikte tazminat
türünü (maddi tazminat, manevi tazminat) de göstermelidir.
Davacı tazminat miktarını gösterirken uğradığı gerçek zararın karşılığını tazminat olarak göstermelidir. Mahkeme talep
edilen tazminat miktarından fazlasına hükmedemeyeceği gibi, idari yargıda uğranılan zararın belli bir bölümünün tazmini
hakkı saklı tutularak dava açılması olanağı yoktur.
Bununla birlikte, zarar miktarının tespiti mümkün olmadığı ve devam eden bir zararın sözkonusu olduğu hallerde
miktar gösterilmeden dava açılabilmesi mümkündür.
b.7. Verginin veya cezasının nevi ve yılı; ihbarname tarihi ve numarası; varsa mükellefin hesap numarası
Vergi davalarında davanın ilgili bulunduğu verginin veya vergi cezasının nevi ve yılı, tebliğ edilen ihbarnamenin tarihi
ve numarası ve varsa mükellef hesap numarası da dava dilekçesinde gösterilmelidir.
DVDDGK, E.1997/154, K.1998/321, T.6.11.1998, DD.99, s.118: “... Dilekçenin uzlaşma isteminin hukuki dayanakları bölümünde, tebliğ edilen
ihbarnamede yazılı vergi ve ceza için uzlaşma istediği yazılı olmasına karşın, isteme konu yapılan vergi miktarı yazılmaksızın, sadece ceza miktarının
belirtilmesinden, başvurunun aslının verginin aslını kapsamadığı sonucu çıkarılamaz. Dilekçesi tümüyle değerlendirildiğinde adına salınan katma
değer vergisi ve kusur cezasına karşı uzlaşma istediği anlaşılan davacının ek sürede açtığı davanın esası incelenerek sonuçlandırılması gerekirken,
yazılı gerekçeyle verilen kararda hukuka uygunluk bulunmamıştır.”
50
HUMK 417: “Kanunen musarrah olan hallerden maadasında masarifi muhakemenin aleyhinde hüküm verilen taraftan istifa
olunmasına karar verilir. Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa mahkeme her birini masrafla ilzam veya bu masrafı aralarında takdir
ettiği surette taksim eder.”
53
Dava dilekçesine, dava konusu karar ile davanın çözümüne katkısı olacak belgelerin asılları veya örnekleri eklenir.
Dava dilekçesi eklerinin herhangi bir makam tarafından onaylanması gerekmez. Bu belgelerin fotokopileri dava dilekçesine
eklenebilir.
Dilekçeler ile bunlara ekli evrakın örnekleri karşı taraf sayısından bir fazla olur. Dava dilekçesi ve eklerinin karşı taraf
sayısından bir fazla mahkemeye verilmemesi dilekçenin reddi sebebidir.
Dava dilekçesine, vasi tarafından açılan davalarda vasi atamasının yapıldığı mahkeme kararı, adli veya askeri yargı
düzenlerinde açılan davanın görev yönünden reddi üzerine açılıyorsa görevsizlik kararı, varisler tarafından açılıyorsa veraset
ilamı, davada adli yardım talep ediliyorsa fakirlik ilmühaberi eklenmelidir.
Avukat tarafından açılan davalarda, vekaletnamenin dilekçe ekinde mahkemeye sunulması gerekir. Eğer dava açılırken
dava dilekçesine vekaletname eklenmemiş ise, mahkeme bir ara kararı ile vekil sıfatını kullanarak dava açan kişiye
vekaletnamesini ibraz etmesi için bir süre verir. Verilen sürede vekaletname ibraz edilmez ise davayı “ehliyet” yönünden
reddeder. Benzer şekilde, tüzel kişi adına temsilcisi tarafından açılan davalarda da temsil belgesinin dava dilekçesine
eklenmesi gerekir. Temsil belgesinin eklenmemesi halinde mahkeme, belgenin ibrazı için temsilciye bir süre verir. Bu süre
içinde de belge sunulmazsa dava “ehliyet” yönünden reddedilir.
a. Birden fazla idari işleme karşı bir dilekçe ile dava açılması
Aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe
ile de dava açılabilir. (İYUK 5 I)
a.1. Maddi bağlılık
Maddi bağlılık, dava konusu yapılan işlemlerin kaynağında aynı olayın bulunmasını ifade eder. Örneğin, aynı olay
sebebiyle tesis edilen idari işlemler arasında maddi yönden bağlılık bulunduğundan bu işlemlere karşı tek dilekçe ile dava
açılabilir.
54
Dava konusu işlemler hakkında verilecek yargısal kararlara karşı başvurulacak kanun yolu merciinin de aynı olması
gerekir. İşlemlerden birisi hakkında verilecek karara karşı bölge idare mahkemesinde itiraz yoluna, diğeri için Danıştay’da
temyiz yoluna başvurulacak ise, yine tek dilekçe ile dava açılamaz. Keza, birden fazla işleme karşı tek dilekçe ile dava
açılabilmesi için bu işlemlere karşı açılan davaların temyiz incelemesinin Danıştay’ın aynı dairesince yapılması gerekmektedir.
Birden fazla işleme karşı tek dilekçe ile dava açılması için davalı idarenin bir ve aynı olması zorunlu değildir.
55
Herhangi bir sebeple harcı veya posta ücreti verilmeden veya eksik harç ile dava açılmış olması halinde, otuz gün içinde
harcın ve posta ücretinin verilmesi veya tamamlanması hususu daire başkanı veya görevlendireceği tetkik hakimi, mahkeme
başkanı veya hakim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim aynı
şekilde bir daha tekrarlanır. Harç veya posta ücreti süresi içinde verilmez veya tamamlanmazsa davanın açılmamış sayılmasına
karar verilir ve davacıya tebliğ olunur. (İYUK 6 IV)
56
§ 10. Yürütmenin durdurulması
57
4. Yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlara itiraz
İdari yargı yerlerince yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlara karşı itiraz edilmesi mümkündür
(İYUK 27 VI). Davacı “yürütmenin durdurulması isteminin reddi kararı”na, davalı idare ise “yürütmenin durdurulması
kararı”na itiraz edebilir.
a. İtiraz mercileri
İdare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı itiraz bölge idare mahkemesine yapılır.
Danıştay idari dava dairelerince verilen kararlara karşı itiraz İdari Dava Daireleri Kuruluna yapılır.
Danıştay vergi dava dairelerince verilen kararlara karşı itiraz Vergi Dava Daireleri Kuruluna yapılır.
b. İtiraz süresi
Yürütmenin durdurulmasına ilişkin olarak verilen kararların tebliğini izleyen günden itibaren, yukarıda belirtilen
mercilere “yedi gün” içinde bir defaya mahsus olmak üzere itiraz edilebilir.
59
Bağlantılı davalar, değişik bölge idare mahkemesinin yargı çevrelerindeki mahkemelerde bulunduğu takdirde dosyalar
Danıştay’a gönderilir.
Bağlantılı davalardan birinin Danıştay’da bulunması halinde dava dosyası Danıştay’a gönderilir.
I. Genel olarak
Dava dilekçesinin mahkemeye verilmesi ile başlayan ilk derece yargılaması, çeşitli aşamalardan oluşur ve sonunda nihai
hüküm ile son bulur.
60
2. İlk incelemenin usulü
Dilekçeler, Danıştay daire başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme
başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından incelenir. Dilekçeler İYUK 14 III’teki hususlar bakımından kanuna aykırı
görülürse, bu durum, görevli daire veya mahkemeye bir rapor ile bildirilir. Tek hakimle çözümlenecek dava dilekçeleri için
rapor düzenlenmez.
a. Dış görev
İlk inceleme aşamasında açılan davanın idari yargı düzenin görev alanına girmeyen bir dava olduğu sonucuna varılırsa,
“görevsizlik” kararı verilerek dava reddedilir. Bu karara karşı kanun yollarına başvurulabilir.
b. İç görev ve yetki
Davanın, idari yargı düzeni içinde görevsiz mahkemede açıldığı sonucuna varılırsa, davanın “görev” yönünden reddine
ve dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilir.
Davanın idari yargı yerinde yetkisiz mahkemede açıldığı sonucuna varılırsa, “yetki” yönünden reddine ve dosyanın
yetkili yargı yerine gönderilmesine karar verilir.
Bu kararlara karşı kanun yollarına başvurulamaz.
İdare ve vergi mahkemeleri, idari yargının görev alanına giren bir davada görevsizlik veya yetkisizlik sebebiyle davanın
reddine karar verirlerse dosyayı Danıştaya veya görevli ve yetkili idare veya vergi mahkemesine gönderirler.
Görevsizlik sebebiyle gönderilen dosyalarda Danıştay, davayı görevi içinde görmezse dosyanın yetkili ve görevli
mahkemeye gönderilmesine karar verir. Bu karar kesindir ve bunlara karşı kanun yoluna başvurulamaz.
Görevsizlik veya yetkisizlik sebebiyle dosyanın gönderildiği idare veya vergi mahkemesi kendisini görevsiz veya
yetkisiz gördüğü takdirde, söz konusu mahkeme ile ilk görevsizlik veya yetkisizlik kararını veren mahkeme aynı bölge idare
mahkemesinin yargı çevresi içinde ise, dosya bu görev ve yetki uyuşmazlığını çözümlemek üzere bölge idare mahkemesine
gönderilir. Görevsizlik ve yetkisizlik kararlarını veren mahkemeler farklı bölge idare mahkemelerinin yargı çevresi içinde ise,
dosya görev ve yetki uyuşmazlığını çözümlemek üzere Danıştay’a gönderilir. Bölge idare mahkemesine veya Danıştay’a
gönderme kararları da kesindir kanun yoluna başvurulamaz.
Bölge idare mahkemesi veya Danıştay kendilerine gönderilen görev ve yetki uyuşmazlıklarını çözümlerler. Bu kararlar
kesindir ve bunlara karşı kanun yoluna başvurulamaz. Görev ve yetki uyuşmazlıklarında Danıştay ve bölge idare
mahkemesince verilen kararlar ilgili mahkemelere bildirilir ve bu hususlar taraflara tebliğ olunur.
d. Ehliyet
61
Davacının davada taraf olma ve dava açma yeteneğine sahip olmadığı, iptal davasında menfaat ihlali şartının, tam yargı
davasında hak ihlali şartının gerçekleşmediği saptanırsa dava reddedilir.
g. Husumet
İYUK 15 I (c) uyarınca, idari dava hasım gösterilmeden veya yanlış hasım gösterilerek açılmış ise, mahkeme yanlışlığı
kendiliğinden düzelterek dava dilekçesini tespit edilecek gerçek hasma tebliğ eder. Bu karara karşı itiraz ve temyiz kanun
yollarına başvurulamaz.
Husumetin yanlış yöneltildiği davanın hangi aşamasında tespit edilirse edilsin, o aşamada dava dilekçesi gerçek hasma
tebliğ edilir. Davaya bulunduğu yerden değil, gerçek hasmın savunma hakkını kullanabilmesi için dilekçelerin teatisi
aşaması yenilenerek devam edilir.
V. Duruşma
1. Genel olarak
Kural olarak Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü
uygulanır ve inceleme dosya üzerinden yapılır. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi bazı hallerde duruşma da yapılabilmektedir.
53
* Vergi Usul Kanunu’nun Mükerrer 49 maddesine göre, Maliye ve Bayındırlık bakanlıklarının bina metrekare normal inşaat maliyet bedellerini
müştereken tespit işlemlerine karşı, Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği bu bedellere karşı Resmi Gazete ile
ilanını izleyen 15 gün içinde Danıştayda açacakları davalar ile Takdir komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine
ilişkin takdirleri ticaret odaları, ziraat odaları ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları, belediyeler ve vergi dairelerince 15 gün içinde ilgili vergi
mahkemelerinde açılan davalarda, davalının 15 gün içinde vereceği tek savunma ile dosya tekemmül etmiş sayılır. Danıştay ve vergi
mahkemelerince bu davalar dosyanın tekemmül ettiği tarihten itibaren en geç 1 ay içinde karara bağlanır. * Vergi Usul Kanunu’nun Ek 7. Maddesine
göre, müddeti içinde uzlaşma talebinde bulunan mükellef veya ceza muhatabı uzlaşma talep ettiği vergi veya ceza için, ancak uzlaşma vaki olmadığı
takdirde dava açma yoluna gidebilir. Mükellef veya ceza muhatabı aynı vergi veya ceza için uzlaşma talebinden önce dava açmışsa dava, uzlaşma
işleminin sonuca bağlanmasından önce vergi mahkemelerince incelenmez; herhangi bir sebeple incelenir ve karara bağlanırsa bu karar hükümsüz
sayılır.
63
Birmilyar lirayı aşan tam yargı davaları54,55
Tarh edilen vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları toplamı birmilyar lirayı aşan
vergi davalarında,
taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılır.
Davanın ilk derece aşamasında tarafların duruşma istemini idari yargı yerinin kabul edip etmeme konusunda takdir
yetkisi yoktur. Tarafların duruşma talebinde bulunması, duruşmanın yapılması bakımından yeterlidir. Duruşma talebine
rağmen mahkemenin duruşma yapmaksızın esas hakkında karar vermesi kanun yolu incelemesinde bozma sebebidir.
Buna karşılık temyiz ve itiraz gibi kanun yollarında duruşma yapılması tarafların istemine ve Danıştay veya ilgili bölge
idare mahkemesinin bu yönde karar vermesine bağlıdır.
Ancak Vergi Usul Kanunu’nun Mükerrer 378. maddesine göre, “Danıştay ve Vergi Mahkemelerinde yapılacak
duruşmalarda, iddia ve savunmanın gerekli kıldığı hallerde, mahkeme vergi davasına konu olan tarhiyatın dayanağı
incelemeyi yapmış bulunan inceleme elemanları ile, mükellefin duruşmada hazır bulundurduğu mali müşaviri veya
muhasebecisini de dinler.”
1. Re’sen araştırma
İdari yargıda dava dosya üzerinden incelenip karara bağlanmakta ise de, mahkeme dosya dışındaki bilgi ve belgeleri,
tarafların talebi olmadan araştırma yetkisine de sahiptir.
İdari yargı yerleri, görmekte oldukları davalarda, maddi gerçeği araştırmak ve buna göre yargılamayı sonuçlandırmak
zorundadır. Bu nedenle, idari yargı yerleri, tarafların iddia ve savunmaları ile dosyaya sundukları deliler ile bağlı değillerdir.
İdari yargıda açılan bir davada maddi olayın somut şekilde ortaya çıkarılması gerekmekte olup; idarece yapılan savunma
üzerine karar vermek yerine idari yargılama usulünde yer alan re'sen inceleme yetkisi kullanılarak idare mahkemesince maddi
olayın ayrıntılı olarak saptanması gerekmektedir.56
Danıştay’a göre, idari yargı yerleri, “uyuşmazlık konusu olayın hukuki nitelendirmesini yapmak, olaya uygulanması
gereken hukuk kurallarını belirlemek ve sonuçta hukuki çözüme varmak yönlerinden tam bir yetkiye sahiptir. Ayrıca bunlara
ek olarak, maddi olayı belirleme yönünden de her türlü inceleme ve araştırmayı kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, iddia ve
savunmalarda ortaya konan maddi durumun gerçeğe uygun olup olmadığını serbestçe araştırabilirler. Tarafların hiç
54
İYUK, Ek madde 1- “Bu Kanunun 17 nci maddesindeki parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan
parasal sınırların, o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve
ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların onmilyon lirayı aşmayan kısımları dikkate
alınmaz.”
55
2008’te % 12 oranında yeniden değerlemeyle 7.630 YTL olmuştur.
56
D10D, E.1994/1367, K.1995/4570, T.18.10.1995, DD.91, s.1166-1168
64
değinmedikleri olayları ve maddi unsurları araştırmaya yönelebilecekleri gibi, maddi olayın çözümü için gerektiğinde bilirkişi
incelemesi de yaptırabileceklerdir.”57
İdari yargıda re’sen araştırma ve maddi gerçeğe ulaşılarak karar verilmesi esaslarının bir gereği olarak adli yargının
tespit kararları idari yargı yerleri bakımından bağlayıcı değildir.
VIII. Hüküm
1. İdari yargı kararlarında bulunması gereken hususlar
a. Tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları yahut unvanları ve adresleri,
b. Davacının ileri sürdüğü olayların ve dayandığı hukuki sebeplerin özeti,istem sonucu ile davalının savunmasının özeti,
c. Danıştayda görülen davalarda tetkik hakimi ve savcının ad ve soyadları ile düşünceleri,
d. Duruşmalı davalarda duruşma yapılıp yapılmadığı,yapılmışsa hazır bulunan taraflar ve vekil veya temsilcilerinin ad
ve soyadları,
e. Kararın dayandığı hukuki sebepler ile gerekçesi ve hüküm; tazminat davalarında hükmedilen tazminatın miktarı,
f. Yargılama giderleri ile vekalet ücreti ve bunların hangi tarafa yükletildiği,
g. Kararın tarihi ve oybirliği ile mi, oyçokluğu ile mi verildiği,
57
D11D, E.1996/1514, K.1996/2229, T.28.5.1996, DD.92, s.809-812. Ayrıca bkz.D3D, E.1990/2057, K.1990/3199, T.21.11.1990, DD.82-83, s.223
65
h. Kararı veren mahkeme başkanı ve üyelerinin veya hakimin ad ve soyadları ve imzaları ve varsa karşı oyları,
i. Kararı veren dairenin veya mahkemenin adı ve dosyanın esas ve karar numarası.
Kararların mahkeme başkanı ve üyeleri veya hakimi tarafından imzalı asıllarından biri, karar dosyasına, diğeri de dava
dosyasına konur; mahkeme mührü ve başkan yahut hakim, Danıştay’da daire veya kurul başkanı veya görevlendireceği bir üye
imzasıyla tasdikli birer örneği de taraflara tebliğ edilir.
Kararlarda bulunması gereken hususlarda eksiklik veya yanlışlık olması durumunda, bu eksiklik veya yanlışlığın
niteliğine göre açıklama, yanlışlıkların düzeltilmesi veya temyiz sebebi olabilir.
58
İYUK 28 I’deki “haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra
idarece işlem tesis edilir.” yönündeki hüküm bu kuralın tek istisnasıdır.
66
b. İptal kararlarının uygulanması
İdare, iptal edilen idari işlemin özelliğini, iptal kararı ile ortaya çıkan hukuki durumu ve iptal kararının gerekçesini
dikkate alarak iptal kararını yerine getirmelidir. İdare, bu hususlar çerçevesinde iptal kararlarını değişik yollar izleyerek yerine
getirir.
2577 sayılı Kanun’un 28. maddesinin 1. fıkrasına göre, "Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin
esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde
bulunmaya mecburdur." Dolayısıyla, iptal kararı üzerine, idare işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu gibi,
bunların kararın gerekçesinde güdülen açıklanan iptal nedenlerine, kısacası kararla güdülen amaca uygun düşmesi gerekir. İdarenin,
karar gereğine uymuş sayılması için nasıl bir işlem veya eylem yapması gerekeceği konusunda, en önemli yol gösterici unsur,
kararın gerekçesidir. Ancak iptal edilen işlemin niteliği de büyük önem taşır ve idarenin iptal kararını uygulaması sırasında kararın
gerekçesi ile birlikte işlemin niteliğini de göz önünde bulundurması gerekir.59
4. Cezai sorumluluk
59
YENİCE - ESİN, İdari Yargılama Usulü, s.595
67
Mahkeme kararlarını yerine getirmemek, Türk Ceza Kanunu’na göre “görevi ihmal” suçunu oluştur. İlgililer, bu konuda
Cumhuriyet savcılığına bir suç duyurusunda bulunarak ceza kovuşturması usulünü de tahrik edebilir.
“Açıklama” kurumu İYUK 29’da düzenlenmiştir. Buna göre, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi
mahkemelerince verilen kararlar yeterince açık değilse, yahut birbirine aykırı hüküm fıkralarını taşıyorsa, taraflardan her biri
kararın açıklanmasını veya aykırılığın giderilmesini isteyebilir.
“Açıklama” kurumu, yargı kararının gerçek anlamının ortaya çıkarılmasına yönelik olduğundan, kararın yerine
getirilmesini de kolaylaştırır. Bir Danıştay kararında ifade edildiği üzere, “Kararın açıklanması ile güdülen amaç, kararın
belirsiz ve açık olmayan taraflarını veya birbirine aykırı görünen hüküm fıkralarını ortadan kaldırmak ve onun gerçek
anlamını ortaya çıkarmaktır. Bu yolla kararın gerçek anlamından başka türlü yorumlanması, anlamının değiştirilmesi
önlenmiş olur. Açıklama yolu ile daha önce verilen bir kararın değiştirilmesi olanağı yoktur.” 60
Mahkeme, açıklama yoluyla, kararını değiştirmeden, daraltmadan, genişletmeden veya yerine bir yeni bir karar
vermeden hükmün gerçek anlamını belirler. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki, açıklama istemi, mahkeme kararlarına karşı
başvurulan bir yoldur, ancak bir kanun yolu değildir.
60
D3D, E.1995/1874, K.1995/1594, T.22.5.1995, DD.91, s.344.
68
b. İdari yargı yerlerince verilen kararların birbirine aykırı hüküm fıkraları taşıması 61
Bir mahkeme kararında, hüküm bölümünün gerekçe bölümüyle tutarlı olması gerektiği gibi hüküm fıkraları arasında da
çelişki olmamalıdır. Mahkeme kararında birden çok hüküm fıkrası var ise, anlam bütünlüğünü bozucu nitelikteki hüküm
fıkraları arasındaki çelişkiler de açıklama sebebidir.
Hükümde değişiklik yapılmasını gerektiren istemler açıklama istemine konu olmaz. Kararın hüküm fıkrasında değişiklik
yapılması kanun yolları neticesinde mümkün olduğundan, birden fazla istemli davalarda istemlerden bir veya bir kaçının hiç
hükme bağlanmaması veya istem dışı bir konunun hüküm altına alınması halinde hükümde çelişki değil yanlışlık söz konusu
olduğundan, bunlara karşı açıklama değil kanun yoluna başvurmak gerekir.
4. Açıklama istemi
a. Açıklama isteminde bulunabilecekler
Karanın açıklanmasını davanın tarafları isteyebilir.
Davaya katılan, yargılamada taraf olmadığı için açıklama isteminde bulunamayacağı gibi, mahkeme de kendiliğinden
kararını açıklayamaz.
61
“Kararda birbirine aykırı hükümler bulunması” aynı zamanda karar düzeltmesi sebebidir. (İYUK 54 I (b))
62
D9D, E.1990/2476, K.1990/3023, T.27.10.1990, DD.82-83, s.861
63
D1D, E.1994/146, K.1994/143, T.16.9.1994, DD.90. s.67
69
Bir mahkeme kararına karşı hem açıklama yoluna, hem de itiraz, temyiz ve karar düzeltme gibi kanun yollarına
başvurulabilir. Açıklama üzerine verilen kararlar temyiz istemine konu olmaz. Ancak açıklama isteminde bulunulması üzerine
kararı veren mahkemece hükmün içeriğinde değişiklik yapan bir açıklama kararı verilirse, bu karara karşı kanun yoluna
başvurulabilir.
70
d. Hüküm fıkrasındaki hesap yanlışlıkları
Bu tür maddi hatalar, karar metninin hüküm fıkrasında yapılan ve basit bir inceleme ile fark edilebilecek nitelikteki
toplama veya çarpma hataları olabileceği gibi rakamların yanlış yazılması biçiminde de olabilir.
c. İstemde bulunabilecekler
Yanlışlıkların düzeltilmesi, davanın taraflarınca istenebilir. Davaya katılan yargılamada taraf olmadığı için,
yanlışlıkların düzeltilmesi isteminde bulunamayacağı gibi, mahkeme de kendiliğinden karardaki yanlışlıkları da düzeltemez.
d. İstemin süresi
İYUK 30’da yanlışlıkların düzeltilmesi istemlerinin hangi süre içinde istenebileceği hususu düzenlenmemiştir.
Yanlışlıkların düzeltilmesi istemi, açıklama yolundaki gibi “kararın yerine getirilmesi” ile sınırlı tutulmuş olmadığından,
mahkeme kararının yerine getirilmesinden sonra da talep edilebilir.
64
D4D, E.1974/1783, K.1974/2402, T.8.6.1974, Amme İdaresi Dergisi C.9, Sayı 2, 1976, s.112
65
D5D, E.1995/4159, K.1995/2034, T.9.10.1997, DD.95, s.333
66
D12D, E.1995/9014, K.1997/977, T.9.5.1997, DD.94, s.781
71
Yanlışlıkların düzeltilmesi isteğinde bulunmuş olmak, itiraz, temyiz ve karar düzeltme gibi kanun yollarına başvurma
süresini durdurmaz. Bir mahkeme kararına karşı hem yanlışlıkların düzeltilmesi yoluna, hem de itiraz, temyiz ve karar
düzeltme gibi kanun yollarına başvurulabilir.
2. İtiraz70
a. Genel olarak
İtiraz, sadece idare ve vergi mahkemelerinin vermiş oldukları nihai kararlara karşı öngörülmüş bir olağan kanun
yoludur.
İdare ve vergi mahkemelerinin bazı nihaî kararlarına karşı, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi, mahkemenin
bağlı bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine itiraz edilebilir.
İtiraz kanun yolu başvurusunda bölge idare mahkemesi, bu başvuruyu, temyiz mercii olarak değil, istinaf mercii olarak
inceler. Bölge idare mahkemesi, itiraz başvurusu üzerine, başvuru konusu mahkeme kararını değil, ilk derece mahkemesinin
yargıladığı uyuşmazlığı maddi ve hukuki yönden incelediğinden, sonuçta mahkeme kararı hakkında değil maddi olay hakkında
hüküm tesis eder. Bölge idare mahkemesinin itiraz üzerine verdiği kararının kesin olması da itirazın istinaf yolu olması
özelliğini değiştirici nitelikte değildir.
69
İYUK 27 VI uyarınca, yürütmenin durdurulması talepleri hakkında verilen kararlara karşı “itiraz” yolu öngörülmüştür: “Yürütmenin durdurulması
istemleri hakkında verilen kararlar; Danıştay dava dairelerince verilmişse konusuna göre İdari veya Vergi Dava Daireleri Genel Kurullarına, bölge
idare mahkemesi kararlarına karşı en yakın bölge idare mahkemesine, idare ve vergi mahkemeleri ile tek hakim tarafından verilen kararlara karşı
bölge idare mahkemesine, çalışmaya ara verme süresi içinde ise idare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararlara en yakın nöbetçi
mahkemeye veya kararı veren hakimin katılmadığı nöbetçi mahkemeye, kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi gün içinde bir defaya mahsus
olmak üzere itiraz edilebilir. İtiraz edilen merciler, dosyanın kendisine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine
verilen kararlar kesindir.”.
Yürütmenin durdurulması talebinin kabulü veya reddine ilişkin kararlar, davayı sona erdiren kararlar olmadıklarından nihai karar değildir.
Dolayısıyla, yürütmenin durdurulması talepleri hakkında verilen kararlara karşı itiraz, kanun yolu niteliğinde değildir. Ara karara karşı bir başvuru
olanağıdır.
70
İYUK 45.
71
BİMK 7 I uyarınca:
(1) Konusu belli parayı içeren idarî işlemlere karşı açılan iptal davaları ile
(2) Tam yargı davaları
uyuşmazlık miktarı bir milyar lirayı (güncellenmiş meblağ 7630 TL) aşmıyorsa idare mahkemesi hâkimlerinden biri tarafından çözümlenir.
73
ilişkin idarî işlemlerden doğan uyuşmazlıklarda verilen kararlar;
(c) 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun uygulanmasından
doğan uyuşmazlıklarda verilen kararlar;
(d) 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında
Kanun ile 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu gereğince kamu kurum ve kuruluşları tarafından
sosyal yardım amacıyla bağlanan aylık ve yapılan sosyal yardımlarla ilgili uygulamalardan doğan uyuşmazlıklarda verilen
kararlar;
(e) 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca verilen işyeri kapatma cezalarından doğan uyuşmazlıklarda verilen kararlar 72;
İdare ve vergi mahkemelerinin itiraz yolu açık olan kararları temyiz edilemez
c. İtiraz merci
İYUK 45 I uyarınca, itiraz merci, kararı veren idare veya vergi mahkemesinin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare
mahkemesidir.
İtiraz istemine konu idare veya vergi mahkemesi kararlarına karşı yanlışlıkla Danıştay’a başvurulursa, Danıştay
görevsizlik kararı vererek dosyayı görevli ve yetkili bölge idare mahkemesine gönderir.
d. İtiraz süresi
İYUK 45 II uyarınca, itiraz süresi, mahkeme kararının tebliği tarihini izleyen günden itibaren 30 gündür. Taraflar süresi
içinde itiraz isteminde bulunmazlarsa karar kesinleşir.
f.2. İtiraz dilekçesinin verileceği mercii ve bu mercii tarafından yapılan usuli işlemler
72
16.07.2004 tarih ve 5228 sayıl Kanun’un 60. maddesiyle 213 sayılı VUK’taki “işyeri kapatma cezası”nı düzenleyen Mükerrer
Madde 354 kaldırılmıştır. Ancak, 2577 sayılı İYUK 45 I (e)’de işyeri kapatma cezaları konusunda VUK’a yapılan atıf varlığını
devam ettirmektedir.
74
İtiraz dilekçesi, kararı veren mahkemeye verilir ve kararı veren mahkemece karşı tarafa tebliğ edilir. Karşı taraf tebliğ
tarihini izleyen otuz gün içinde cevap verebilir. Cevap veren, karara süresinde itiraz etmemiş olsa bile düzenleyeceği
dilekçesinde, itiraz isteminde bulunabilir. Bu takdirde dilekçeler itiraz dilekçesi yerine geçer (İYUK 45 III, 48 III).
İtiraz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödenmemiş olması halinde kararı veren mahkeme
tarafından verilecek onbeş günlük süre içerisinde tamamlanması, aksi halde itirazdan vazgeçilmiş sayılacağı husus itiraz edene
yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme, karara itiraz edilmemiş
sayılmasına karar verir. Mahkemenin itiraz isteminde bulunulmamış sayılmasına ilişkin kararına karşı ilgililer, tebliğ tarihini
izleyen günden itibaren yedi gün içinde itiraz yoluna başvurabilir.
İtirazın kanunî süre geçtikten sonra yapılması halinde de kararı veren mahkeme, itiraz isteminin reddine karar verir.
Mahkemenin bu kararına karşı ilgililer, tebliğ tarihini izleyen günden itibaren yedi gün içinde itiraz yoluna başvurabilir.
İtiraz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin ödenmemiş olduğu ve itirazın kanunî süre geçtikten sonra yapıldığı
hususlarının dosyanın gönderildiği bölge idare mahkemesince saptanması hallerinde, bölge idare mahkemesi tarafından
verilecek onbeş günlük süre içerisinde tamamlanması, aksi halde itirazdan vazgeçilmiş sayılacağı hususu itiraz edene yazılı
olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, bölge idare mahkemesi, karara itiraz edilmemiş
sayılmasına karar verir. İtirazın kanunî süre geçtikten sonra yapılması halinde bölge idare mahkemesince, itiraz isteminin
reddine karar verilir.
Kararı veren mahkeme, itiraza cevap dilekçesi verildikten veya itiraza cevap süresi geçtikten; eksikse harç ve giderler
ile itiraz dilekçesindeki eksikler tamamlattırıldıktan sonra dosyayı dizi listesine bağlı olarak, bölge idare mahkemesine
gönderir.
g. İtiraz nedenleri
İYUK’ta, itiraz nedenlerinin neler olduğu düzenlenmemiştir. Ancak temyizde olduğu gibi görev ve yetki dışında işe
bakılmış olması, usul hükümlerine uyulmamış olması ve hukuka aykırı karar verilmiş olması itiraz nedeni olabileceği gibi,
temyizden farklı olarak maddi vakıaların tespiti ve değerlendirilmesindeki hatalar da itiraz nedeni olabilir.
h.2. Ön inceleme: kararın itiraza konu olabilecek bir karar olup olmadığı hususu
İtiraz üzerine, bölge idare mahkemesi, kendisine karşı itiraz yapılan idare veya vergi mahkemesi kararını öncelikle
“kararın itiraza konu olabilecek bir karar olup olmadığı” bakımından inceler.
Eğer karara karşı itiraz yolu yasal olarak kapalıysa, itiraz reddedilir.
Eğer karar itiraza değil de temyize konu bir kararsa dosya Danıştay’a gönderilir.
(1) İlk derece mahkemesinin idari yargının görevli olmadığı bir uyuşmazlığa bakması
75
Bu halde, idari yargı görevli olmadığından bölge idare mahkemesi işin esası hakkında karar alma konusunda
görevsizdir. Bu nedenle kararı bozar.
(2) İlk derece mahkemesinin, Danıştay’ın görevine veya başka bir bölge idare mahkemesinin yargı çevresindeki bir
mahkemenin yetkisine giren bir davaya bakması
Bu hallerde; ilk derece mahkemesi ya görevli ya da yetkili olmadığı bir uyuşmazlığı karara bağlamıştır. Dolayısıyla
bölge idare mahkemesi işin esası hakkında karar alma konusunda görevsizdir. Bu nedenle kararı bozar ve dosyayı görevli ve
yetkili idari mahkemeye gönderir.
(3) İlk derece mahkemesi olan idare mahkemesince vergi mahkemesinin ya da vergi mahkemesince idare
mahkemesinin görevine giren bir davaya bakılması
İYUK 45 IV uyarınca: “Bölge idare mahkemesi evrak üzerinde yaptığı inceleme sonunda, maddi vakıalar hakkında
edinilen bilgiyi yeter görürse veya itiraz sadece hukuki noktalara ilişkin ise veya itiraz olunan karardaki maddi yanlışlıkların
düzeltilmesi mümkün ise işin esası hakkında karar verir. Aksi halde gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak esas
hakkında yeniden karar verir. Ancak, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan itirazı haklı bulduğu veya davaya
görevsiz hakim tarafından bakılmış olması hallerinde kararı bozmakla birlikte dosyayı geri gönderir, bölge idare
mahkemesinin bu kararları kesindir.”
Bölge idare mahkemesinin yargı çevresindeki bir idare mahkemesinin, vergi mahkemesinin veya bir vergi
mahkemesinin, idare mahkemesinin görevine giren bir davaya bakmasının hukuki bir husus olduğuna ve İYUK 45 IV uyarınca
bölge idare mahkemesinin işin esasına girerek inceleme yapma yetkisine sahip olduğuna dayanılarak, bu hallerde bölge idare
mahkemesinin itirazı inceleyerek esas hakkında karar vereceği ileri sürülebilir. Ancak, İYUK 32 II uyarınca yetki kamu
düzeninden olduğundan, AY 37 I uyarınca hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir mahkeme önüne
çıkarılamayacağından ve idare ve vergi mahkemeleri arasında yetki değil görev ilişkisi olduğundan ve İYUK 45 IV uyarınca
davaya görevsiz hakim tarafından bakılmış olması hallerinde kararın bozularak dosyanın geri gönderilmesi gerektiğinden
dosyanın görevli olan idare veya vergi mahkemesine gönderilmesi gereklidir.
(4) İlk derece mahkemesinin, kendisinin yetkili olmadığı, ancak aynı yargı çevresindeki aynı nitelikteki başka bir
mahkemenin yetkili olduğu davaya bakması
Bu halde de “hukuki bir husus” olmasına rağmen, İYUK 32 II uyarınca yetki kamu düzeninden olduğundan, bu
durumda bölge idare mahkemesince kararın bozulması ve dosyanın yetkili mahkemeye geri gönderilmesi gerekir.
h.4. İlk derece mahkemesinin ilk inceleme üzerine veya davanın ilerleyen safhalarında ilk inceleme hususları
nedeniyle İYUK 15 VI uyarınca verdiği red kararlarının incelenmesi
Bu halde, bölge idare mahkemesi itirazı haklı bulursa, idare veya vergi mahkemesinin kararını bozar ve dosyayı geri
gönderir. İdare veya vergi mahkemesi yargılamaya devam eder.
3. Temyiz
a. Genel olarak
Temyiz başvurusu, olağan bir kanun yoludur. Temyiz kanun yolu incelemesi, ilk derece yargı yerlerinin nihai
kararlarının hukuka uygunluğunun denetlenmesine yöneliktir. Temyiz incelemesinde, ilk derece yargı yerinin kararı hukuka
uygunluk bakımından denetlenir.
d. Temyiz merci
DK 25 ve İYUK 46 I uyarınca, temyiz merci, Danıştay’dır:
a) İdare ve vergi mahkemeleri kararlarına karşı yapılan temyiz başvuruları, Danıştay’ın ilgili dava dairesi;
77
b) Danıştay’ın idari dava dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak verdikleri kararlara karşı yapılan temyiz başvuruları,
İdari Dava Daireleri Kurulu;
c) Danıştay’ın vergi dava dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak verdikleri kararlara karşı yapılan temyiz başvuruları,
Vergi Dava Daireleri Kurulu
tarafından incelenir.
e. Temyiz süresi
e.1. Genel temyiz süresi
İYUK 46 II uyarınca, temyiz başvurusu süresi, yargı kararının tebliği tarihini izleyen günden itibaren 30 gündür.
Temyiz süresi içinde kanun yoluna başvurulmayan mahkeme kararları kesinleşir.
78
g.2. Temyiz başvurusunda süre aşımı
Temyizin kanunî süre geçtikten sonra yapılması halinde de kararı veren mahkeme ve ilk derece mahkemesi olarak
davaya bakan Danıştay dairesi temyiz isteminin reddine karar verir
79
c) Usul hükümlerine uyulup uyulmadığı.
Danıştay, dosya üzerinden inceleme yapar.
Danıştay, yukarıda temyiz başvurusunun reddine ilişkin olarak sözedilen haller dışında, temyiz edilen karara ilişkin
olarak;
a) “onama”,
b) “düzelterek onama”
c) “kısmen onama, kısmen bozma” veya
d) “bozma”
kararı verir.
h.3.2. Onama
İlk derece mahkemesi görevli ve yetkili olduğu bir davayı karara bağlamışsa, kararı hukuka uygunsa ve usul
hükümlerine uymuşsa karar onanır.
h.3.3. Düzelterek onama
İlk derece mahkemesi görevli ve yetkili olduğu bir davayı karara bağlamışsa, kararı hukuka uygunsa ve usul
hükümlerine uymuşsa, ancak kararında düzeltilebilecek nitelikte maddi yanlışlıklar varsa, bunlar düzeltilerek karar onanır.
h.3.5. Bozma kararı
İlk derece mahkemesi, görevi ve yetkisi dışında bir işe bakmışsa, hukuka aykırı karar vermişse veya usul hükümlerine
uymamışsa karar bozulur ve dosya kararı veren mahkemeye veya dava dairesine gönderilir.
80
(4) Diğer bozma sebepleri
İYUK 49 I (e) kapsamında bulunmayan bozma sebepleri de vardır. Örneğin, temyiz incelemesi sırasında davacının
davadan feragat etmesi veya temyiz incelemesine konu davanın bir başka davayla bağlantılı olduğunun ortaya çıkması bozma
sebebi oluşturabilmektedir.
82
g. Karar düzeltme talebinin gerekçesi
Karar düzeltme talebi:
a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların, kararda karşılanmamış olması,
b) Bir kararda birbirine aykırı hükümler bulunması73,
c) Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması,
d) Hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve sahtekarlığın ortaya çıkmış olması
gerekçeleriyle yapılabilir.
2. Yargılanmanın yenilenmesi
a. Genel olarak
Yargı yeri önüne getirilen uyuşmazlıklar hakkında verilen kararlar, belli usuli aşamalardan geçerek “kesin hüküm”
halini alır. Hukuki durumlardaki belirsizliğe son veren “kesin hüküm”, hukuki istikrar ve güvenlik ile yargı erkine güvenin
sağlanmasındaki en önemli araçlarından biridir.
“Kesin hüküm” kavramının “şekli” ve “maddi” olmak üzere iki anlamı vardır. “Şekli anlamda kesin hüküm”, bir
yargısal karara karşı başvuru yollarının tüketilmiş olduğunu, “maddi anlamda kesin hüküm” ise taraflar arasındaki
uyuşmazlıkta yargı kararıyla belirlenen “gerçekliğin” değişmez bir “hukuksal gerçeklik” olarak kabul edildiğini gösterir.
Bununla birlikte, sonradan ortaya çıkan olguların, yapılan yargılamanın sağlıklı olmadığını göstermesi halinde, kesin
hükmün değişmezliği kuralına bağlı kalmak “hakkaniyet”e aykırı olacaktır. Bu sebeple, bu gibi hallerde kesin hükmün
değişmezliği kuralına istisna olarak, olağanüstü bir kanun yolu olan “yargılamanın yenilenmesi” yolu öngörülmüştür.
Yargılamanın yenilenmesi yolunun amacı, diğer kanun yollarında olduğu gibi, yanlış olan veya yanlış sayılan “hüküm” ve
“kararların” bir daha gözden geçirilmesini sağlamaktır. Diğer kanun yolları gibi yargılamanın yenilenmesi yolu da asıl davadan
ayrı ve ondan tümüyle bağımsız bir yol olmayıp asıl davanın bir devamı niteliğinde ve fakat konusu ve sebepleri itibariyle
onlardan farklı bir yargılama derecesidir.
84