Professional Documents
Culture Documents
1
MİLLETLERARASI USUL HUKUKU
I-)MİLLETLERARASI USUL HUKUKUNA GİRİŞ:
Yabancı unsurlu özel hukuk uyuşmazlıklarında uygulanacak olan yargılama usulüne ilişkin bir
kavramdır. Milletlerarası Özel hukuk, yabancı unsurlu olaylarda uygulanacak maddi hukuk
kurallarını tayin ve tespiti ile ilgilenirken, Milletlerarası Usul Hukuku, yabancı unsurlu
olaylarda ülke mahkemelerinin yetkisi, yetkinin sınırları, tahkim veya devlet
mahkemelerindeki yargılama usulü, kararların ülkedeki etkileri ile ilgilenir. Kısacası
Milletlerarası usul hukuku; yabancı unsurlu medeni usul hukuku meseleleri ile ilgilenir.
Emredicidir. Derhal uygulanır. Milletlerarası usul hukuku bakımından "daima yabancı
unsurlu özel hukuk meselelerinde uygulanacak usul, davaya bakan hakimin usulüdür yani
LEX FORİ'dir."
İtirazın esasa mı yoksa usule mi yönelik olduğu da Lex Fori'ye göre belirlenir. Buna göre;
örneğin zamanaşımı maddi hukuka ilişkin olduğu için lex causea'ya tabidir.
Türk hukukunda; usul her zaman esastan önce gelir. MÖHUK m.40 uyarınca; genel kural
olarak "Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları
tayin eder. Fakat ileride görüleceği üzere özel yetki kuralları da mevcut olup, bunların
kapsamına girildiği takdirde m.40'a bakılamaz.
Yargılama hukukunda yer alan kurum veya işlemlerin usul hukukuna mı yoksa maddi hukuka
mı ait olduğu; dolayısıyla lex fori'ye mi yoksa davanın esasına tatbik edilecek olan maddi
hukuka yani lex causae'ya mı tabi olacağı meselesi, vasıflandırma problemidir. Mesela;
davada taraf olma ehliyeti, itiraz ve defiler, zamanaşımı Türk mahkemesinde görülen davada
usul hukukuna mı yoksa maddi hukuka mı dahil sayılacaktır? Dava konusu mesele; "maddi
hukuk karakterli" ise esasa tatbik edilecek hukuka(Lex Causae), "usuli karakterli" ise
hakimin hukukuna(lex fori) tabi olacaktır. Kural olarak, vasıflandırma, LEX FORİ'ye göre
yapılır. Bu itibarla, Türk mahkemesi, bir işlemin hukuki niteliğini Türk hukukuna göre
belirleyecektir. Buna Türk hukukunda, tamamen mahkemelerin işleyişine ve izlenen
prosedüre ait sayılan ve bu sebeple usuli nitelikte adlandırılan işlem veya müesseseler usuli
nitelikte saılacak ve lex foriye tabi kılınacak; taraflar arasındaki maddi hukuk ilişkisine
dayanan usuli işlem ve müesseseler ise maddi hukuk karakterli sayılarak, esasa uygulanan
maddi hukuka tabi kılınacaktır. Buna göre mesela; mahkemenin yetkisizliğine veya teminat
gösterilmesine ilişkin itirazlar usuli nitelikte olup lex fori'ye tabidir. Buna karşılık, özellikleri
itibariyle maddi hukuk ilişkisine dayanan; davada taraf olma ehliyeti, dava ehliyeti, temsil
ehliyeti, maddi hukuka ait hata,hile,tehdit ve benzeri tüm itiraz ve def'iler; zamanaşımı gibi
hususlar maddi hukuk karakterlidir ve dolayısıyla maddi hukuk ilişkisinin tabi olduğu
hukuka yani lex causae'ya tabidir. Bu sebeple beliritlen konularda lex fori değil, Türk
kanunlar ihtilafı kurallarının yetkili kıldığı hukuk uygulanacaktır. Ancak, maddi hukuk ilişkisine
dayanan işlem veya usuli itirazlar Türk milletlerarası özel hukuk kurallarının yetkili kıldığı
maddi hukuka tabi ise de; bunların davada sözlü,yazılı, açık veya zımni, mahkemece re'sen
mi yoksa itiraz üzerine mi dikkate alınacağı, davanın hangi aşamasında ileri sürüleceği,
2
eksikliklerin tabi olduğu yaptırım(mesela taraf ehliyeti olmaması sebebiyle davanın usulden
reddi gibi) konularda LEX FORİ uygulanır.
C-)Devletler Hukuku Uyarınca "Devleti Sınırsız Biçimde Temsil Yetkisi Olanların" Bağışıklığı:
Devletler hukuku uyarınca Devlet Başkanı, hükümet başkanı ile dışişleri bakanları, devleti
temsile yetkilidir. Devlet başkanları, bir devletin mahkemesinde kural olarak mutlak yargı
bağışıklığından yararlanır. Dışişleri bakanının ise diplomatik personele uygulanan hukuki
statüden yararlanacakları kabul edilmektedir. Dışişleri bakanının bağışıklığı, diplomatik
misyon şefinden farklı olarak tüm dünyada geçerlidir.
4
rızası olmadıkça bu binalara giremez, içindeki eşyalar ve mallar ile misyonun nakil
vasıtaları, arama, el koyma haciz ve icradan bağışıktır. Diplomatik temsilcilerin özel konutu
da misyon binalarının sahip olduğu bu imtiyazdan yararlandığı için, özel konut ve içindeki
eşyalar da her türlü haciz, icra ve el koymadan bağışıktır. Şahsi işlerinde şahsi eşyaları da
bağışıktır. Sözleşme çerçevesinde, yargı bağışıklığı,gönderen devlet tarafından açıkça
feragat edilebilir. Ancak, yargı bağışıklığının kaldırılması, icra bağışıklığının da kaldırıldığı
anlamına gelmemekte ve ayrı bir karar gerekmektedir.
5
kişilikleri yoktur. Bunlar dernek,vakıf, gibidir. Bu örgütler ve çalışanları, yargı bağışıklığından
yararlanamazlar.
A-)Genel Yetki Kuralının Atıfta Bulunduğu Başlıca Yer İtibariyla Yetki Kuralları:
MÖHUK m.40'daki genel yetki kuralı uyarınca; özel yetkikuralı kapsamına dahil olmayan
uyuşmazlıklar bakımından iç hukukta yer alan yer itibariyle yetki kurallarının tümüne atıfta
bulunulmuştur.
6
aa-)Davalının Yerleşim Yeri(İkametgahı) veya Mutad Meskeni Mahkemesi:
Yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklarla ilgili davalar, davalının Türkiye'deki yerleşim yeri
mahkemesinde(HMK m.6) veya davalının yerleşim yeri belli değilse davalının Türkiye'de
mutad meskeninin bulunduğu yer mahkemesinde(HMK m.9) açılabilir. Bu mahkemeler
HMK'nın öngördüğü genel yetkili mahkemelerdir.
Yerleşim yeri mahkemesi davanın açıldığı tarihtekidir. Mutad meskeni ise yine davanın
açıldığı andakidir. Yerleşim yeri ve Mutad mesken kavramlarının ne anlama geldiği ve neresi
oldukları, lex fori uyarınca yani Türk hukukuna göre vasıflandırılacaktır. Buna göre; yerleşim
yeri; gerçek kişilerin "oturma ve yerleşme niyetiyle" yaşadıkları yerdir.
Tüzel kişilerin yerleşim yeri ise; statülerinde belirtilen yerdir. Eğer statüde ikametgah
gösterilmemiş ise, idari işlerin yürütüldüğü yer, ikametgah sayılır. Şubenin işlemlerinden
doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir.
HMK m.7 uyarınca; bir davada birden fazla davalı bulunması durumunda, bunlardan birinin
yerleşim yeri mahkemesinde dava açılabilir. Şu halde, yabancılık unsuru taşıyan bir davada
birden fazla davalı olması durumunda, bu davalılardan sadece birisinin yerleşim yerinin
Türkiye'de bulunması, Türk mahkemelerinin yetkisinin kabulü için yeterlidir. Fakat; davanın
davalılardan birisini sırf bu mahkemeye getirtmek amacıyla açılmamış olması gerekir. TTK
uyarınca; acenta'lar müvekkili adına dava açabileceği gibi, acentaya karşı da müvekkili
sıfatıyla dava açılabilir.
8
Eşlerden herhangi birinin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.
kk-)Fikri ve Sınai Haklardan Doğan İhtilaflarda Yetkili Mahkemeler:
Patent, marka sahibi, işaret sahibi ve endüstriyel tasarım hakkı sahibi tarafından üçüncü
kişilere karşı açılacak davalarda yetkili mahkeme; davacının yerleşim yerinin bulunduğu yer,
suçun işlendiği yer, tecavüz fiilinin etkilerinin görüldüğü yerdeki mahkemelerdir. Davacının
seçim hakkı vardır.
Üçüncü kişiler tarafından açılacak davalarda yetkili mahkeme ise, davalının yerleşim yeri
mahkemesidir.
ll-)Yetki İtirazına Uğramayan Türkiye'deki Herhangi Bir Yer Mahkemesi:
Yetki itirazı, kesin yetki durumları hariç ilk itiraz olup, en geç esasa geçilene kadar ileri
sürülmelidir. Aksi takdirde yetkisiz mahkemenin yetkisi kabul edilmiş sayılır. Bu kural, usule
lex forinin hakim olması sebebiyle, milletlerarası özel hukuk kapsamındaki davalarda da
geçerlidir. Yani yetkisiz mahkemede açılmış davaya karşı yetki itirazının yapılmamış
olması, Türk mahkemelerinin milletlerarsı yetkisini de tesis eder.
9
vatandaşlarını ilgilendiren evlenmenin butlanı,boşanma ve ayrılık davaları, tanıma,babalığa
hüküm, soybağının reddi, evlat edinme,vasi atanması davaları ile, ad,yaş ve cinsiyet
değişikliğine ilişkin davalar, m.41 uygulama alanına girmektedir. Velayet ve çocukla kişisel
ilişki kurmaya ilişkin davalar da bu kapsamdadır.
Ancak kişiler veya aile hukukuna ilişkin tüm meselelerin "Kişi Halleri"ne ilişkin
OLMADIĞINA dikkat edilmelidir. Mesela; kişi veya aile hukukundan kaynaklansa bile, kişinin
şahsi statüsünü belirlemeyen maddi veya manevi tazminat davaları, nafaka talepleri, mal
rejimine ilişkin davalar kişi haller kavramı kapsamı dışında ve dolayısıyla m.41 uygulama
alanı dışında kalmaktadır.
MÖHUK m.41; Türklerin kişi hallerine ilişkin davalarda öncelikle iç hukukun yer itibariyle
yetki kurallarına atıfta bulunmaktadır. Bu iç hukuk yetki kuralları uyarınca yetkili bir Türk
mahkemesi bulunmaması halinde, ilgili Türk vatandaşının Türkiye'de sakin olduğu yer,
Türkiye'de sakin değilse, Türkiye'deki son yerleşim yeri mahkemesi yetkili olacaktır. Bu da
yoksa, davacının tercihine göre Ankara, İstanbul yada İzmir yetkilidir. Basamak Sistemi söz
konusu olup, sonraki basamaktaki yetki kuralına bakabilmek için, önceki basamak
uyarınca tesis edilememiş olması gerekir.
Ayrıca son olarak; Türk mahkemelerinin yetkili olabilmesi için, Türk vatandaşlarının kişi
hallerine ilişkin davalarının yabancı ülke mahkemelerinde açılmamış veya açılamamış
olması aranmaktadır. Buna göre; davanın yabancı mahkemede açılmış olması Türk
milletlerarası usul hukukunda "Derdestlik İtirazının" ileri sürülebileceği bir hal
yaratmaktadır ve Türk mahkemelerinin yetkisinin doğmasını engellemektedir.
C-)Miras Davaları:
Miras için ölüm şarttır. Mirasçılık için mirasçılık belgesi alınması gerekir. MÖHUK m.43
uyarınca, mirasa ilişkin davalar ölenin Türkiye'deki son yerleşim yeri mahkemesinde, son
yerleşim yerinin Türkiye'de olmaması halinde, terekeye dahil malların bulunduğu yer
mahkemesinde görülür. MÖHUK m.43'de mirasa ilişkin davalardan söz edildiği için
"mirasçılık belgesi verilmesi" dava niteliği taşımadığı için, MÖHUK m.43 hükmü buna
uygulanmaz. Çekişmesiz yargı işleri arasında sayıldığı için, talepte bulunan kişinin veya
ilgililerden birinin oturduğu yer mahkemesi yetkilidir. Mirasçılık belgesi talep edenin yabancı
olması halinde mirasçılık belgesi noter tarafından düzenlenemez. Yani yabancılık unsuru
varsa noterler düzenleyemezler. Veraset ilamı yani mirasçılık belgesi bir karardır ve fakat
tanıma,tenfize konu olamaz. Mahkeme kararından bu yönüyle ayrılır. Yalnızca bir karine
teşkil eder.
10
D-)Bireysel İş Akitlerinden Doğan Davalar:
Toplu iş sözleşmeleri, özel hukuk değil, kamu hukukuna dahil olduğu için, MÖHUK kapsamına
girmemektedir. MÖHUK m.44'de düzenlenen bireysel iş akitlerinden veya ilişkilerinden
doğan uyuşmazlıklarda Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini düzenlenmiştir. Buna
göre; "Bireysel iş akitlerinden veya iş ilişkilerinden doğan uyuşmazlıklarda işçinin işini
mutaden(sürekli) yaptığı yer mahkemesi yetkilidir. İşçinin işverene karşı açtığı davalarda
işverenin yerleşim yeri, işçinin yerleşim yeri veya işçinin mutad meskeni mahkemeleri de
yetkilidir."
Burada işçiyi koruma amacıyla hareket edilmiştir. İşçinin seçimlik hakkı vardır. Bu yetki
kuralında yetkili kılınan mahkemelerin yetkisi işçiyi koruma amacıyla yetki anlaşmasıyla
BERTARAF EDİLEMEYECEĞİ düzenlenmiştir.(MÖHUK m.47/2) MÖHUK m.44'de düzenlenen
yetki kuralı işçiyi koruma amacıyla sınırlı kesin yetki kuralı niteliğinde olup, bu kurala aykırı
olarak yabancı bir mahkemeden alınmış kararların Türkiye'de tanınması ve tenfizi mümkün
değildir.
11
seçme özgürlüğü tanınmıştır. Milletlerarası borç akitlerinde genel olarak sınırlı da olsa yetki
sözleşmesi yapılması kabul edilmiştir.
• Yetki anlaşmasının, tacirler veya kamu tüzel kişileri tarafından akdedilmiş olması,
Kişilerin herhangi bir ülke hukukuna göre Tacir sıfatını kazanmış olması, Türk hukuku
açısından tacir sayılması açısından yeterlidir.
Yer itibariyle yetkili mahkeme gösterilmeksizin, genel olarak Türk mahkemelerinin
milletlerarası yetkisini öngören anlaşmalar; taraflardan birinin veya her ikisinin uyuşmazlık
halinde başvuracağı Türk mahkemelerinin yetkili olacağını öngören anlaşmalar; "Türkiye'nin
herhangi bir yerindeki mahkemenin yetkili olacağını öngören anlaşmalar" geçerli değildir.
Çünkü burada yetkili mahkeme belirlenmemiştir ve HMK m.18'deki şartlara aykırıdır ve bu
12
sebeple geçersizdir. Taraflar ancak, kesin yetki söz konusu olmadığı hallerde yetki
sözleşmesi yapabilir. Mesela; taşınmazlar üzerindeki ayni hakka ilişkin davalarda, taşınmazın
bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. HMK m.17 ve 18'de düzenlenen yetki
sözleşmeleri iyi niyete ve ahlaka aykırı düştüğü ölçüde geçersiz sayılabilir. Ör; taraflardan
birine inceleme,düşünme imkanı sunmayan dayatma sözleşmeler ile hazırlayanların
menfaatine uygun mahkeme seçimini içeren yetki anlaşmaları geçersiz sayılabilir.
Milletlerarası yetkiyi tesis eden anlaşmaların geçerliliği, Türkiye ile dava arasında bir irtibat
bulunması şartına bağlanmamıştır. Böylece; Türkiye ile hiçbir irtibatı olmayan yabancı
taraflar, yine Türkiye ile hiçbir irtibatı bulunmayan uyuşmazlığın herhangi bir Türk
mahkemesinde çözümleneceğini kararlaştırabilirler. Yine yetki sözleşmesinin geçerliliği;
verilecek kararın davalının ülkesinde veya davalının mallarının bulunduğu ülkede tenfizi
şartına bağlanmamıştır.
• Türk mahkemelerinin yer itibariyle yetkisinin kesin yetki esasına göre belirlenmediği
konulara ilişkin olması,
13
Şanlı'ya göre; ihtilafın ve mahkemenin "belirli veya belirlenebilir olması" şartları da
aranmalıdır. Bunlara ek olarak şüphesiz, bir yetki anlaşmasının geçerliliğinin tayininde
m.47'deki koşulların yanında, geçerli bir irade beyanına ilişkin genel kurallar da belirleyici
olacaktır. Mesela; irade beyanının yokluğu,hata, hile veya korkutma ile elde edilen irade söz
konusu ise, geçerli bir yetki anlaşması yoktur.
Ayrıca Yargıtay'a göre; yabancı mahkeme lehine yapılan yetki sözleşmesinin geçerli
olabilmesi için; Türk Kamu Düzenine, Ahlak ve Dürüstlük kurallarına, toplumun ve hukukun
temel ilke ve değerlerine, adalet ve ahlaka aykırı olmaması, Anayasal temel hakları ciddi
şekilde ihlal etmemesi gerekir. Kötü niyetli yetki sözleşmesi bu sebeple geçersizdir.
Bunun yanında bazı özel akit tipleri bakımından yetki anlaşması yapılması sınırlandırılmış da
olabilir. Mesela; deniz yoluyla yolcu taşıma sözleşmelerinde, tazminat istemi doğmadan önce
yapılan yetki ve tahkim sözleşmeleri geçersizdir.
Bir davanın, yetki anlaşması ile seçilen yabancı devlet mahkemesinde görülmesi halinde AİHS
m.6 ve Anayasa m.36 uyarınca temel ilke olan "adil yargılanma hakkının" ihlal edileceği
konusunda, haklı ve makul şüpheler var ise yetki anlaşması geçersiz olabilir.
MÖHUK m.47'ye tabi olan yetki anlaşmalarının, burada sayılan geçerlilik şartlarına sahip olup
olmadığı, Türk mahkemeleri önüne geldiğinde belirlenebilir. Yabancı devlet mahkemelerini
yetkili kılan anlaşmalara konu teşkil eden uyuşmazlıklar iki şekilde Türk mahkemeleri önüne
gelebilir.
Birincisi; 47.maddeye göre bir yetki anlaşması yapılmış olmasına rağmen, dava Türkiye'deki
kanunen yetkili olan genel ve özel yetkili mahkemede açılmış olabilir.
İkincisi; dava yetki sözleşmesi ile yetkilendirilen ülke mahkemesinde derdest iken, Türkiye'de
kanunen yetkili olan genel ve özel yetkili mahkemede açılmış olabilir.
Her iki durumda da Türk mahkemesi, taraflar arasındaki yetki şartı ve anlaşmasının 47.
maddedeki geçerlilik şartlarına uygun olup olmadığını inceleyecek ve yetkisini karara
bağlayacaktır. Kuşkusuz, 47. maddeye göre yapılan bir anlaşma ile yetkili kılınan yabancı
mahkeme, belirtilen anlaşma ile yetkili olup olmadığını kendi hukukuna göre tespit edecektir.
Kural olarak yetkilendirilen mahkemeye gidilmesi gerekir! MÖHUK m.47'ye istinaden,
yabancı mahkemeleri yetkili kılan bir anlaşmanın geçerli olarak kurulabilmesi için, yetki
anlaşmasına konu uyuşmazlığın Türk mahkemelerinin yer itibariyle yetkisinin kesin yetki
esasına göre düzenlenmediği konulara ilişkin olması gerekir. Ör; taşınmazların aynına ilişkin
uyuşmazlıklarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkili olup, bu münhasırlık
niteliği, milletlerarası usul hukuku bakımından da uygulanmalıdır.
MÖHUK m.47/2 uyarınca; "Bireysel iş akitlerine ilişkin 44, Tüketici akitlerine ilişkin 45 ve
Sigorta akitlerine ilişkin 46. maddelerinde belirlenen mahkemelerin yetkisinin, tarafların
anlaşmasıyla BERTARAF EDİLEMEYECEĞİ" öngörülmüştür. MÖHUK m.47/2 hükmü,
tarafların, yetki sözleşmesi yapamayacaklarını düzenlememektedir. Bu hüküm uyarınca,
taraflar, m.44,45 ve 46 kapsamına giren meseleler hakkında yetki sözleşmesi akdedebilir,
ANCAK bu yetki sözleşmesi m.44,45 ve 46'da belirlenen mahkemelerin yetkisini ORTADAN
KALDIRMAYACAK, tarafların yetkili kıldığı mahkemeler, 44,45 ve 46. maddelerde belirlenen
14
mahkemelerin yanında yetkili olacaktır.
Yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi alanında karşımıza çıkan " zayıf tarafı
koruma amacıyla sınırlı kesin yetki" anlayışı uyarınca, güçlü taraf olarak kabul edilen tarafın,
yetki sözleşmesiyle yetkili kılınan yabancı mahkemelerde açtığı davalar neticesinde zayıf
taraf aleyhine verilen kararların tanınması ve tenfizi reddolunabilir. Böylece bunun sonucu
olarak dolaylı olarak, güçlü kabul edilen tarafın, zayıf taraf aleyhine açacağı davaların,
münhasıran m.44,45 ve 46'da yetkilendirilen mahkemelerde açılması gerektiği sonucu
doğmaktadır.
Zayıf olarak kabul edilen tarafın ise yabancı ülkede dava açması ve bunu teminen m.47'ye
göre yetki anlaşması yapması onların korunması fikrine uygun düşebilir. Dolayısıyla zayıf
taraf, yabancı mahkemeye başvurabilir.
15
gelir.
Uygulamada, sözleşmeden doğan ihtilafların yabancı bir devlet mahkemesinde görüleceğini
öngören sıradan bir yetki şartı veya sözleşmesi, münhasır nitelikte sayılmalı yani
uyuşmazlıklar bakımından münhasıran yabancı devlet mahkemesinin yetkilendirildiği kabul
edilmelidir. Uygulamada, sözleşmeden doğan ihtilaflar bakımından taraflar "münhasıran
yetkili olacağı" gibi ifadelere yer vermektedir. Buna karşılık, yabancı devlet mahkemesi
"münhasır olmayan şekilde" şeçilmiş ise, taraflarca diğer kanuni yetkili mahkemeler
yanında ilave yetkili bir mahkeme yetkilendirilmiş sayılmalıdır.
Yabancılık unsuru taşıyan bir davada tarafların yargı mercii olarak yabancı bir mahkemeyi 47.
maddeye göre yapılmış bir anlaşma çerçevesinde yetkili kılmaları, mutlaka yabancı
mahkemenin kendisini yetkili göreceği ve davaya bakacağı anlamına gelmez. Yabancı
mahkeme, bu anlaşmaya istinaden yetkili olup olmadığını kendi hukukuna göre
değerlendirir. Mesela; yabancı mahkeme, dava ile ülke arasında gerekli irtibatın
bulunmaması sebebiyle davaya bakmaktan kaçınabilir. Bu gibi durumlarda, yabancı
mahkemenin kendisini yetkisiz sayması halinde, dava, Türkiye'de kanuni yetkili
mahkemelerde görülebilecektir.
Yetki anlaşmasına rağmen dava Türk mahkemesinde doğrudan açılırsa, yetki anlaşmasına
dayanan itiraz ile en geç esasa kadar ileri sürüldüğü takdirde, Türk mahkemesinin yetkisi
ortadan kalkacaktır. Fakat esasa kadar ileri sürülmediği takdirde, davanın açıldığı Türk
mahkemesi yetkili hale gelir.
Kitaptaki; Gebze-Almanya olayında davanın Gebze'de açılmasında davalı Türk vatandaşının
ilk itirazda bulunması haksızdır çünkü yetki sözleşmesi ile yetkilendirilen Alman mahkemesi
yetkisizlik kararı verdiğinden, m.47 uyarınca Türk mahkemeleri yetkilidir. Fakat kararda
ayrıca yer verilen kendi ikametgahındaki mahkemede itirazın dürüstlük kuralına aykırı olduğu
görüşü yerinde değildir.
Fakat önemle belirtmek gerekir ki; cebri icra hukukuna ilişkin meselelerde yabancı devlet
mahkemeleri lehine yapılan yetki anlaşmaları, Türk mahkemelerinin YETKİSİNİ ETKİLEMEZ.
Çünkü cebri icra hukuku KAMU DÜZENİNE ilişkindir. Buna göre; yetki anlaşmasına rağmen,
Türk mahkemelerinin yetkisi devam eder. Buna göre; ihtiyati haciz kararı gibi durumlarda
Türk mahkemelerinin yetkisi kaldırılamaz ve bertaraf edilmesi mümkün değildir. Bu
sebeple, yabancılık unsuru içeren borç akitlerinden doğan uyuşmazlıkların çözümü
konusunda taraflar, Türk mahkemelerinin ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz kararı verme
yetkisini, icra dairelerinin ve icra tetkik mercilerinin görev ve yetkilerini BERTARAF EDEN
ANLAŞMALAR YAPAMAZLAR. Bu alanlarda Türk mahkemelerinin yetkisi münhasır
niteliktedir. Buna göre;
Yabancı mahkemeler lehine yapılan anlaşmalar, Türk mahkemelerinin ihtiyati tedbir ve
ihtiyati haciz kararı vermelerine, icra dairelerinin görev ve yetkilerini kullanmalarına engel
değildir.(Çok Önemli!)
MÖHUK m.47 çerçevesinde yapılan yetki anlaşmaları, derdestlik itirazına konu olarak da
Türkiye'deki kanunen yetkili mahkemelerin önüne gelebilir. Yetki anlaşmasına uygun olarak
dava yabancı mahkemede görülmekte iken, aynı dava Türkiye'de kanunen yetkili
16
mahkemede açılırsa, davalı yetki sözleşmesine uygun olarak davanın yabancı mahkemede
derdest olduğunu ileri sürebilir. Türk mahkemeleri, yabancı mahkemelere yetki veren
anlaşmalara izin veren m.47 maddenin açık hükmü karşısında, yetkili kılınan mahkemede
davanın derdest olduğu iddiasına dayanan yetki itirazını kabul etmek zorundadır. Türk
mahkemesi, derdestlik itirazını incelerken, taraflar arasında 47. maddedeki şartlara uygun bir
yetki anlaşmasının yapılıp yapılmadığını Türk hukukuna göre değerlendirecektir. Derdestlik
Türk hukukunda bir DAVA ŞARTI olması nedeniyle, her aşamada ileri sürülebilir ve koşullar
gerçekleştiği takdirde mahkeme davanın usulden reddine karar verecektir.
• MÖHUK m.47 anlamında esas ve şekil bakımından geçerli bir yetki anlaşmasının
varlığına rağmen bazı hallerde uyuşmazlıklar Türk mahkemelerinde görülebilir.
MÖHUK m.47/1'de son cümlede düzenlendiği üzere; "Taraflarca yetkili kılınan
mahkeme yetkisizlik kararı verdiğinde uyuşmazlık Türk mahkemelerinde görülür."
Bunun için, taraflarca yetkili kılınan mahkemeden bir yetkisizlik kararı alınmış olması
gerekir.
• 47. maddenin son cümlesinindeki diğer bir durum ise; yabancı bir devlet mahkemesi
lehine yapılmış yetki anlaşmasına rağmen, genel veya özel yetkiye sahip yada
olmayan bir Türk mahkemelerinde açılan davaya karşı davalı, cevap dilekçesinde ilk
itiraz olarak yetki anlaşmasına istinaden YETKİ İTİRAZINDA bulunmaz ise, Türk
mahkemelerinin milletlerarası yetkisi doğar ve dava bu mahkemelerde görülür. Bu
yetki itirazının nasıl yapılacağı lex fori'ye yani Türk hukukuna göre belirlenir. Türk
hukukunda, kesin yetki dışında, yetki itirazı re'sen dikkate alınmaz ve en geç esasa
geçilene kadar ileri sürülmesi gerekir.
17
• Dava, yetki anlaşması ile kararlaştırılan yabancı mahkemede görülürken, aynı davanın
Türk mahkemelerinde açılması durumunda, davalının HMK'ya uygun olarak
DERDESTLİK İTİRAZINDA bulunmaması ve derdestliğin mahkemece de re'sen tespit
edilememesi halinde de dava Türk mahkemelerinde görülebilir. Bu durumda
tarafları, sebepleri ve konusu aynı olan iki dava, iki ayrı ülke mahkemesinde devam
eder. Yabancı mahkemece verilen karar, Türk mahkemesi tarafından TANINIP
TENFİZ EDİLENE kadar, Türk hukuku bakımından kesin hüküm teşkil etmez.
Dolayısıyla, yabancı mahkemeden alınan kararın Türkiye'de icrası MÖHUK m.50 ve
devamı uyarınca Türk mahkemesince tanınıp, tenfizi gerekir. Türk mahkemelerinde
davanın derdest olması, aynı konuda yabancı mahkemece verilen kararın Türkiye'de
tenfiz davasına konu olmasını engellemez. Diğer bir ifadeyle, derdest dava, aynı
konuda yabancı mahkemece verilen ve kesinleşen kararın Türkiye'de tenfizi için açılan
davanın görülmesine engel olmaz. Tanıma ve tenfiz davasından önce aynı konudaki
Türk mahkemesi kararı kesinleşirse, artık yabancı kararın tanınması ve tenfizi
mümkün değildir.(ÖNEMLİ)
Buna karşılık, konusu, sebepleri ve tarafları aynı olan dava sonunda yabancı
mahkemece verilen karar Türk mahkemesince tanınıp, tenfiz edilir ve Türk
mahkemesi kararı da kesinleşirse, yargılamanın iadesi yolu ile bu kararlardan
birisinin kaldırılması gerekir.
• Ayrıca 44, 45 ve 46 maddeler uyarınca her türlü Türk mahkemesinde yine dava
açılabilir.
• İhtiyati tedbir kararı almak için başvurulan Türk mahkemesinde daha sonra 2 hafta
içinde dava açılması gerektiği için ve Türk mahkemelerinin yetkisi ihtiyati tedbirde
devam ettiği için kanunen bir yol mümkün görülebilir.
• Bu istisnalar dışında, davaların, tarafların yetki anlaşması ile yetkili kıldıkları yabancı
devlet mahkemesinde açılması gerekir. Belirtilen istisnalar dışında, 47. maddeye
uygun yetki anlaşmasına rağmen Türkiye'de kanunen yetkili mahkemelerde açılan
davalar, davalının yetki itirazı üzerine yetkisizlik kararı verilmelidir. Fakat yetkisizlik
kararı veren Türk mahkemesi, dava dosyasını yabancı mahkemeye gönderemez,
yabancı devlet mahkemesini yetkili kılamaz.
18
aynı davanın daha önce açılmış ve hala görülmekte olması bir dava şartı olarak kabul edilse
de bu düzenleme kural olarak iki Türk mahkemesi arasında söz konusudur. Ancak
görülmektedir ki Türk hukukunda derdestlikte öncelik esası kabul edilmiştir. Yukarıda
açıklandığı üzere bazı durumlarda Türk hukukunda derdestlik itirazı kabul edilmektedir. Ör;
yetki anlaşmasına rağmen davanın Türkiye'de açılmış olması,vb.
Yargıtay uyarınca; yetki anlaşmasına uygun olarak yabancı mahkemelerde daha önce
açılmış davanın tekrar Türk mahkemelerinde açılması halinde derdestliğin gündeme
geleceğini açık hükme bağlamıştır.
Milletlerarası derdestliğin ileri sürülmesi,şekli,şartları ve sonuçları lex fori'ye yani Türk
hukukuna tabidir. Dava şartı olan derdestlik, taraflarca her zaman ileri sürülebileceği gibi,
mahkemece de re'sen dikkate alınır. Ayrıca tanınmış ve tenfiz edilmiş bir yabancı mahkeme
kararına dayanılarak "KESİN HÜKÜM" itirazı da yapılabilir.
2-)Bekletici Mesele:
Türk usul hukukunda derdestlik itirazından ayrı olarak bir de bekletici mesele söz konusudur.
Bekletici mesele; bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine
yada dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen
bağlı ise, mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar
yargılama bekletilebilir. Böylece Türk mahkemesi, görmekte olan davayı
sonuçlandırabilmesi için, bir başka davanın kısmen veya tamamen sonucuna bağlı ise,
önündeki davayı, başka bir davanın konusu olan uyuşmazlığın kesin karara bağlanmasına
kadar erteleyebilir. Zorunlu bekletici haller dışında, Türk mahkemelerinin bir başka davayı
bekletici mesele saymaları "İhtiyari"dir. Kural olarak, yabancı mahkemeden verilecek
kararın, hakkında bir tanıma ve tenfiz kararı verilmeden doğrudan Türk mahkemesince
hükme alınamayacağı kuşkusuzdur. Ancak, bazı durumlarda bu davalar bekletici mesele
yapılabilir.
19
statülerindeki idare merkezine göre belirlenir. Tüzel kişiliği bulunmayan topluluklar ve
uluslararası kurumlar da tüzel kişiler kapsamındadır. Teminatın şeklini hakim serbestçe tayin
eder. Yargıtay'ca yabancılar döviz cinsinden yatırmalıdır. Mahkeme, teminatı belirlerken
yabancı veya Türkiye'de ikametgahı bulunmayan tarafın dava açma özgürlüğünü ve AİHS
m.6'daki haklarını ihlal etmemeye dikkat etmelidir. Mahkeme her somut olaya göre
teminat miktarını belirlemelidir.
Teminat, karşı tarafın zarar ve ziyanı yanında devletin yargılama giderlerini de içerir bu
sebeple re'sen dikkate alınır ve dava şartıdır. Bu sebeple, davanın her aşamasında ileri
sürülebilir. Hakim tarafından belirlenen süre içerisinde belirlenen teminat gösterilmezse,
dava usulden reddedilir.
Türk mahkemelerinde dava açan,katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel
kişilerin teminat yatırmasını öngören m.48 hükmü, karşılıklılığın bulunması halinde
mahkemenin, dava açanı,katılanı veya icra takibi yapanı teminattan muaf tutacağını da
düzenlemiştir. Bu sebeple, davacı,müdahil yada icra takibinde bulunan tarafın
vatandaşlığında bulunduğu ülke ile Türkiye arasında teminattan muafiyeti öngören bir
anlaşma veya kanun hükmü yada fiili uygulama varsa, teminattan muaf tutulacaktır.
Türkiye; çeşitli teminattan muafiyete ilişkin milletlerarası anlaşmalara taraftır:
Türk mahkemelerinde dava açan, katılan veya icra takibinde bulunan yabancıların mensup
olduğu ülke ile Türkiye arasında teminattan muafiyeti öngören bir anlaşma bulunmasa dahi,
mahkeme, dava açanı, katılanı veya icra takibi yapanı kanuni yada fiili karşılıklılık esasına
göre teminattan muaf tutabilir.(m.48/2) Bu demektir ki; davayı açan kişinin vatandaşı
olduğu ülkede Türk vatandaşı gerçek ve tüzel kişiler dava açtıklarında belli kolaylıkar ve
muafiyetler tanınmış ise mümkündür.
20
araştırma ilkesi, kimlerin tanık ve bilirkişi olacağı, tarafların isticvabı, hakim tarafından
taraflara yemin verilmesi, mahkemede yapılan ikrar, davaya katılmama ve cevap
vermemenin hukuki sonuçları hususları LEX FORİ'ye bağlıdır.
Bununla beraber ispat hukukunda lex foriye getirilen bazı istisnalar vardır. Bunların En
önemlisi; İSPAT YÜKÜ ile ilgilidir. Maddi hukuk karakterli olmaları sebebiyle kanunlar ihtilafı
kurallarının gösterdiği hukuka yani lex causae'ya tabi olurlar. Ancak bunun mümkün olması
için ispat yükü maddi hukuka ilişkin olmalıdır. Özellikle; ispat yükü, tarafların dava
sırasındaki belirli davranışlarına bağlanmıl ise, tarafların davranışları ve sonuçları lex
fori'ye göre belirlenir. Mesela; gıyap, tebligata rağmen cevap vermeme, delillerin ibrazında
gecikme, soru karşısında surma gibi, taraflardan birinin özel davranışına bağlanan ispat
yüküne ilişkin kurallar lex fori'ye tabidir.
İspat hukukunda lex forinin uygulanacağı ilkesine istisna olarak; yabancı ülkelerde yapılmış
hukuki işlemlerin orada cari olan ispat vasıtaları ile ispatlanabileceğidir. Buna göre; Türk
mahkemelerinde görülmekte olan yabancı unsurlu tüm davalarda, senetle ispat
zorunluluğu ilkesi mutlak olmayacak, ihtilaf konusu işlem tanıkla ispatı mümkün kılan bir
ülkede yapılmış ise, dava tanıkla ispatlanabilecektir. Ayrıca bu husus HMK hükmü uyarınca
da mümkün olabilir.
ANCAK ÖNEMLE BELİRTMEK GEREKİR Kİ; Türkiye, "Yabancı Resmi Belgelerin Tasdiki
Mecburiyetinin Kaldırılmasına İlişkin 1961 tarili La Haye Sözleşmesi"ni onaylamıştır.
Sözleşme; ispat hukuku bakımından, yabancı ülkelerde düzenlenen resmi belgelerin,
oradaki Türk konsolosluk veya siyasi memurlarınca onaylanması mecburiyetini ortadan
KALDIRMIŞTIR. Belgenin diğer taraf devletlerde delil olarak kullanılabilmesi için,
düzenlendiği ülkenin yetkili makamı tarafından belge üzerine konan APOSTİLLE
ŞERHİ/TASDİK ŞERHİ yeterlidir. Bu şerh, Türk konsolosluk veya siyasi memurlarının onayının
yerine geçmekte ve Türk yetkili makamları onaylamış gibi hüküm ve sonuç doğurmaktadır.
Sözleşmenin uygulama alanına giren ve dolayısıyla konsolosluk veya Türk siyasi
memurlarının tasdikinin dışında kalan belgeler şunlardır:
21
• Herhangi bir adliye memuru tarafından düzenlenen belgeler de dahil olmak üzere,
devletin yargı organına bağlı bir makam veya memur tarafından düzenlenmiş
belgeler,
• İdari belgeler,
• Kişilerce özel sıfatla imzalanmış olmakla birlikte, doğruluğu resmi makam veya
noterlerce onaylanan resmi beyanlardır.
Fakat önemle belirtmek gerekir ki; tasdik yani onay işlemleri, ispat hukukuna ilişkin olup,
tasdik işlemi, belgenin içerdiği işlemin geçerliliğini etkilemez, sadece ispat gücü kazandırır.
Yani belgenin geçerliliğine ilişkin şekle aykırı olduğu veya esasına ilişkin itiraz Türk ispat
hukuku uyarınca ispatlanabilir.
Yabancı resmi makamlarca düzenlenmiş veya onaylanmış belgeler dışında kalan; herhangi bir
onay taşımayan taraf anlaşmaları, konşimento,vb. gibi belgeler özel belgeler, Türkçe ise
doğrudan Türk mahkemelerinde delil olarak kullanılabilir. Aksi takdirde çevirisi
gerekmektedir.
22
Sözleşmesi" ve "Hukuki ve Ticari Konularda Yabancı Ülkelerde Delil Sağlanması Hakkında
La Haye Sözleşmesi." İstinabe yapılan devlet ile Türkiye arasında bu konuya ilişkin iki veya
çok taraflı bir anlaşma mevcut değilse, istinabe karşılıklılık esasları çerçevesinde uluslararası
adli yardımlaşma kurallarına göre yerine getirilebilir.
Milletlerarası istinabe genel olarak; tanık dinlenmesi, davalıya yemin ettirilmesi ve istivcabı,
doğrudan veya bilirkişi marifetiyle belge incelenmesi, bazı delillerin araştırılması konularını
içermektedir. Hukuk Usulüne Dair La Haye Anlaşması'na göre; hukuki veya ticari konularda
taraf devlet mahkemeleri görülmekte olan bir dava ile ilgili olarak herhangi bir
soruşturmanın yapılması veya bir adli işlemin icrası için birbirini istinabe edebilir. Buna
göre; taraf devlet mahkemeleri davanın aydınlatılması için gerekli gördükleri tüm delillerin
toplanabilmesi için istinabe talebinde bulunabilecektir. Ancak İstinabe yoluna, sadece
delillerin yabancı bir ülkede bulunması sebebiyle mahkemenin fiilen veya hukuken
ulaşmasının veya toplanmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulabilir. Önemle
belirtmek gerekir ki; istinabe talebine konu olan işlemin yerine getirilmesi yani delil
sağlanması, talepte bulunulan ülkenin egemenlik haklarına,güvenlik ve KAMU DÜZENİNE
AYKIRI ise, TALEP REDDEDİLEBİLİR.
*İstinabe işlemi, istinabeyi icra eden adli makamın hukukuna göre ifa edilir. Bu usul
hukuku alanında lex fori'nin uygulanacağı ilkesine uygundur. Örneğin; istinabe yoluyla tanık
dinlenilmesi Almanya'dan istenirse, tanık Almanya'da nasıl dinleniyorsa öyle dinlenir.
Hukuki ve Ticari Konularda Yabancı Ülkelerde Delil Sağlanması Hakkında La Haye
Sözleşmesi uyarınca; iki türlü delil temin edilebilir. Birincisi istinabe yoludur. İkincisi ise;
commissioner vasıtasıyla delil temin usulüdür.
İstinabe her halükarda adli makamlar aracılığı ile yapılır. Tahkimde de, yabancı ülkede
bulunan delillerin temini için tabi oldukları ülke mahkemesine başvurarak sözleşmeden
dolaylı olarak yararlanması mümkündür.
Yukarıda belirttiğimiz üzere, istinabe talebinin yerine getirilmesinde takip edilecek yöntem
ve usul, istinabe olunan ülkenin usul hukukuna yani lex fori'ye tabi olacaktır. Bununla
birlikte bir istisna mevcuttur. İstinabe talebinde bulunan makam, özel bir usule uyulmasını
talep edebilir. Böyle bir durumda istinabe olunan makam da bu talebi yerine getirmek
zorundadır; fakat KAÇINMA SEBEPLERİ var ise, talebi yerine getirmek zorunda değildir.
İstinabe olunan makamın özel usulü uygulamaktan kaçınma imkanı iki halde kabul
edilmiştir. Birincisi; talep edilen özel usulün, istinabe olunan devletin iç hukuku ile
bağdaşmaması. İkincisi ise; istinabe olunan devletin yerel uygulama ve usullerine göre veya
pratik zorluklar nedeniyle özel usulü yerine getirmesinin imkansız olması. Mesela; istinabe
eden makam, istinabe olunan makamın sorgulayacağı kişiden dini inançları üzerine yemin
etmsini talep etmekte, istinabe olunan devlette bu hukuka aykırı ise, özel usulü
uygulamaktan kaçınabilir.
Sözleşmeye göre kural, taraf devletten gelen istinabe taleplerinin yerine getirilmesidir. Ancak,
istinabe talebinin yerine getirilmesinin reddedilebileceği bazı haller vardır. Türk
mahkemelerinde görülen milletlerarası karakterli ve yabancı unsurlu davalarda mahkeme,
23
tarafların dayandığıı yabancı ülkede gösterilen delile ulaşmak ve bunu değerlendirmek
zorunda olup, delillerin temini imkanının araştırılmadan delilden vazgeçip karar
oluşturması, BOZMA sebebidir.
VII-)MİLLETLERARASI TEBLİGAT:
Türk mahkemelerinde açılan davalarda yabancı ülkelerde ikamet eden Türk vatandaşı veya
yabancı bulunduğunda yada yabancı ülkeden doğrudan veya istinabe yolu ile delil temini söz
konusu olduğunda, milletlerarası tebligat zorunlu hale gelir. Türk hukukunda bilinen en son
adrese tebligat yapılır, bilinen son adres yabancı ülkede ise tebligat milletlerarası tebligat
usulünce yapılır. Türkiye ile tebligatın yapılacağı ülke arasında herhangi bir anlaşma yoksa,
tebligat, diplomatik yolla yapılacak ve muhatap devlet tebligatın yapılmasına yardımcı
olacaktır. Bu usul klasik usul olup; tebliği çıkaran merci tarafından bağlı olduğu bakanlığa,
bakanlık tarafından dışişleri bakanlığına, oradan elçilik veya konsolosluğa, onlarda bulunduğu
ülkenin yetkili makamı aracılığı ile yaparlar. Bu sistem çok ağır olduğu için günümüzde çok
taraflı ve iki taraflı anlaşmalar vardır.
Türkiye, milletlerarası tebligat konusunu içeren iki adet La Haye Anlaşmasına taraf olmuştur.
Birincisi; 1954 Tarihli Hukuk Usulüne Dair La Haye Anlaşması'dır. Buna göre; taraf ülkelerde
bulunanlara tebligat, talep eden devletin muhatap ülkedeki konsolosu tarafından, talepte
bulunulan ülkenin tayin edeceği yetkili makama tebliği ile yapılacaktır. Ancak ilgili devletler
arasında özel anlaşma varsa veya talepte bulunulan ülke karşı çıkmazsa; doğrudan posta
yolu ile tebligat, talepte bulunulan ülkenin noter veya yetkili memurları vasıtayıla tebligat,
dipolomasi memurları veya konsoloslar vasıtası ile tebligat imkanı vardır.
İkinci anlaşma olan 1965 Tarihli Hukuki ve Ticari Konularda Adli ve Gayrı Adli Belgelerin
Yabancı Memleketlerde Tebliğine Dair Anlaşma uyarınca; devletler taraf devletlerden
gelecek tebliğ taleplerini yerine getirmek üzere bir merkezi makam tayin edecektir. Anlaşma,
tebliğin, tebliği çıkaran tarafından bu merkezi makama gönderilmesini sağlayan basit bir usul
öngörmüştür. Ancak; Almanya ve Bulgaristan'a yapılacak istinabe ve tebliğ talepleri, mutlaka
Bakanlık aracılığı ile yapılmak zorunda olup bu istisna dışında, taraf ülkelere yapılacak
tebligat, taraf ülkelerdeki merkezi makamlara doğrudan gönderilerek yapılabilir. Ayrıca taraf
devletler, ülkelerinde bulunan şahıslara doğrudan adi posta yolu ile tebligata izin
verebilirler. Türkiye tebligat konusu ile ilgili pek çok ikili anlaşmalar da imzalamıştır.
Bu iki anlaşma ile ikili anlaşmalar çakışırsa, çoklu anlaşma hükümlerine öncelik tanınacaktır
ve fakat iki taraflı anlaşma, çok taraflı anlaşmaya nazaran tebligatı kolaylaştıran ayrı ve özel
hüküme sahipse, ikili anlaşma uygulanır.
Tebligatın yapılacağı kişi Türk vatandaşı ise, yabancı ülkede tebligat yapılacak kişi Türk
vatandaşı ise, Tebligat o yerdeki Türk konsolosu vasıtasıyla da yapılabilir. 30 gün içinde
başvurulmazsa tebliğ alınmış sayılır. Ör; askerlik belgesi gibi. Ancak yine milletlerarası
tebligat usulüne göre de tebligatlar yapılabilir.
MÖHUK m.49/2 uyarınca; "Özel hukuk işlem ve ilişkilerinden doğan uyuşmazlıklar
sebebiyle yabancı devletler aleyhine Türk mahkemelerinde açılan davalarda, bu yabancı
devletin Türkiye'deki diplomatik temsilcilerine tebligat yapılabilir." Bu tebligat işlemi
24
mahalli usule göre yapılır. Türkiye'de bulunan yabancı diplomatik veya konsoloslar aleyhine
açılan davalarda yapılacak tebligat ise Türkiye'nin taraf olduğu; "Diplomatik İlişkiler
Hakkında Viyana Sözleşmesi" ve "Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi"
hükümleir uyarınca adalet bakanlığı aracılığı ile dışişleri bakanlığı vasıtasıyla yapılmalıdır.
Yabancılık unsuru taşıyan davalar da, yabancı devlet mahkemelerinde veya hakem
mahkemelerinde açılan davaların neticesini teminat altına alabilmek bakımından, davalının
mal ve alacaklarını elden çıkarmasına, başka yargı alanlarına götürmesine veya başkasına
devretmesine engel olmak için ihtiyati haciz veya ihtiyati tedbir kararlarına ihtiyaç duyulur.
Bu tür uyuşmazlıklarda, esas davanın görüldüğü devlet mahkemesinin veya tahkim
mahkemesinin faaliyette bulunduğu yer ile ihtiyati haciz veya ihtiyati tedbir kararının icra
edileceği yerin farklı ülkelerde bulunmasına sık rastlanır. İşte bu tür hallerde belirli sorunlar
çıkabilmektedir.
İhtiyati haciz ve ihtiyati tedbir iki farklı kurum olup; şartları birbirinden farklıdır.
Türk hukukunda ihtiyati haciz kararı verme yetkisi, ihtiyati haciz talebinin dayanağını teşkil
eden alacakla ilgili olarak HMK'daki yer itibariyle yetkili mahkemelere aittir.(İİK m.50)
Türk hukukunda ihtiyati tedbir ise; dava açılmadan ÖNCE, esas hakkında görevli ve yetkili
olan mahkemeden; dava açıldıktan SONRA ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden
talep edilir.
Görüldüğü üzere ihtiyati haciz ve tedbirde farklı yetki kuralları mevcuttur. Bu nedenle yetkili
mahkemenin tayini, talebin hacze veya tedbire ilişkin olmasına göre değişecektir.
25
1-)İhtiyati Haciz Talepleri:
İİK uyarınca rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı,
borçlunun yedinde veya üçüncü şahıslarda taşınır ve taşınmaz malları ve alacakları ile
diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir. Ayrıca "vadesi gelmemiş" borçtan dolayı ihtiyati
haciz kararı verilebilmesi için; borçlunun belirli bir yerleşim yeri bulunmaması veya
taahhütlerinden kurtulmak için mallarını gizlemeye, kaçırmaya veya bizzat kaçmaya
hazırlanması yada bu amaçla alacaklının hakkını ihlal eden hileli işlemlerde bulunması
gerekir.
Türk hukukunda ihtiyati haciz kararı verme yetkisi, ihtiyati haciz talebinin dayanağını teşkil
eden alacakla ilgili olarak HMK'daki yer itibariyle yetkili mahkemelere aittir. Bu yetki
kuralı, yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıkarda ihtiyati haciz talepleri bakımından Türk
mahkemelerinin milletlerarası yetkisini de tayin etmektedir.(MÖHUK m.40)
Yargıtay'ın birçok kararında Türk mahkemelerinin, yabancı mahkemelerdeki davaların
sonuçlarını teminat altına almak üzere ihtiyati haciz kararı verebileceği açıkça vurgulanmıştır.
Yargıtay'a göre; taraflarca akdedilen ve yabancı mahkemeyi yetkilendiren yetki sözleşmesi,
Türk mahkemelerinin ihtiyati haciz kararı verme yetkisini ORTADAN KALDIRAMAZ. Ayrıca,
tahkim'de taraflar mahkemeden ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz isteyebilir. Tahkim yeri
Türkiye olmasa dahi bu mümkündür. Türk mahkemeleri, yabancı ülkede gerçekleşen tahkim
yargılamasının taraflarının ileri sürdüğü ihtiyati haciz taleplerini, koşulları varsa kabul
etmektedir.
26
-Borçlu taahhütlerinden kutulmak amacı ile mallarını gizlemeye,kaçırmaya veya kendisi
kaçmaya hazırlanır yada kaçar veya bu amaçla alacaklının haklarını ihlal eden hileli
işlemlerde bulunursa.
İhtiyati tedbir kararlarında geçici nitelikte bir tedbir niteliği bulunduğundan, yabancı
mahkemelerce veya hakem heyetlerince verilen ihtiyati tedbir kararlarının tanınması ve
tenfizi mümkün değildir. Esas davaya bakmakkta olan yabancı mahkeme veya hakem
heyetinin, Türkiye'deki mal ve alacaklarla ilgili olarak vereceği tedbir kararı, Türkiye'de bir
etkiye sahip olmayacaktır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık bakımından, Türk mahkemeleri esas hakkında yetkili
olmasa veya davacı yabancı ülkedeki bir tahkim veya mahkeme yetkilendirmiş olsa dahi,
Türk mahkemeleri koruyucu ve önleyici nitelikte tedbir kararları verebilir. Bu husus YETKİ
SÖZLEŞMESİ ile dahi KALDIRILAMAZ. Böylece; bir yetki sözleşmesi ile bir uyuşmazlığın
çözümü hakkında yabancı mahkeme veya tahkimin yetkilendirilmesi, Türk mahkemelerinin
yetkisini ortadan kaldırmaz.
Böylece HMK'da yer alan ihtiyati tedbir hakkındaki temel yetki kuralı; yetki anlaşması
27
olmadığı takdirde kanunen yetkili olacak Türk mahkemesinin yetkili olacağı şeklinde
anlaşılmalıdır.
***Çok Önemli***
İhtiyati tedbir kararının alınması ile yetki iddiasının ispatı yükü tersine döner. Alınan tedbir
kararının geçerliliği için HMK uyarınca 2 hafta içinde dava açılması gerektiği için yetki
sözleşmesinin delinerek yetki sözleşmesine rağmen Türkiye'de dava açılabilmesi mümkün
olabilir.
İİK'ya göre ihtiyati haciz kararı alan alacaklı, karardan itibaren 10 GÜN içinde kararı veren
mahkemenin yargı çevresindeki icra dairesinden kararın infazını istemek zorundadır. Aksi
halde, kendiliğinden ihtiyati haciz kalkar.
Dava açılmadan veya icra takibine başlamadan önce ihtiyati haciz yaptırmış olan alacaklının,
haczin uygulanmasından, haciz gıyabında yapılmışsa haciz tutanağının kendisine tebliğinden
itibaren 7 GÜN içinde takip talebinde bulunması yada dava açması gerekir, aksi halde haciz
hükümsüz kalır.
Tahkimde ise bu süreler 30 gündür.
28
Tanıma ve tenfiz birbirinden tamamen farklıdır. Tanıma; hukuki sonuç doğurma kuvveti
iken, Tenfiz; icra kabiliyeti ile ilgili olup infaz söz konusudur.
Genel olarak mahkeme kararları iki tür sonuç doğurur; kesin hüküm kuvveti ve icra
edilebilirlik.
Tanıma; yabancı bir mahkeme kararının sahip olduğu kesim hüküm kuvvetinin yabancı bir
ülkeye de tanınması, yabancı bir ülkede kabülüdür. Tanıma ayrıca, yabancı mahkeme
kararlarının, icra kabiliyetinden bağımsız olarak göz önünde bulundurulmasıdır.
Bir hukuki ilişkinin varlığı veya hakkın varlığı veya yokluğu hakkında açılan dava sonucunda
verilen tespit kararları ve maddi hukuka ait bir durumun kurulması, değiştirilmesi veya
ortadan kaldırılması için ilgilinin mahkeme dışında yapacağı beyanın yetmemesi ve dava
yoluna başvurulmasının gerekli olduğu hallerde açılan dava sonucu verilen inşai
kararlar(ör;boşanma,evlenmenin butlanı,nesebin reddi) cebri icraya konu olamayan
kararlardır. İcra kabiliyetleri bulunmayan bu tür yabancı mahkeme kararlarının Türk
hukukunda yapabileceği tek etki, sahip olduğu kesin hüküm kuvvetinin Türk hukukunca kabul
edilmesidir ve bu da ancak Türk mahkemelerince verilecek bir "TANIMA" kararıyla
mümkündür. Böyle kararların tanınması yeterli olacaktır. Ör; veraset ilamı
Özel hukuka ait bir talebin ileri sürülmüş ve bu talep sonucunda mahkemenin, bir edimin
yerine getirilmesini, ifa edilmesini emretmiş olması halinde verilen kararları Türk hukukunda
eda kararları adı verilmektedir. Yabancı mahkemece verilmiş karar, bir şeyin verilmesine,
yapılmasına veya yapılmamasına ilşikin bir eda kararı niteliğinde ise, yabancı mahkemece
ulaşılmış kesin hükmün yada ortaya konan gerçeğin tanınması, davacının tatmini için yeterli
değildir. Zira eda kararları hem kesin hüküm kuvveti hem de icra kabiliyeti taşır ve bu tür
kararların, davacının hukuki tatmini için ayrıca icra edilmesi yani icra organları ile davalının
malvarlığına el atılması veya davalının belirli bir şekilde davranmasının sağlanması gerekir.
Eda davası sonucunda verilen hükmün yerine getirilmemesi halinde, cebren icra
edilebilmesi gerekir. İşte bu sebeple; Yabancı mahkemelerce verilen EDA KARARLARI,
Türkiye'de "TENFİZE" konu teşkil ederler ve Türkiye'de "icra edilebilmeleri" için "tenfiz"
edilmeleri gerekir.
Bazen tanıma ve tenfizin bir arada olması da mümkündür. Niteliği itibariyle tenfize konu
olması gereken bir yabancı mahkeme kararı hakkında tanıma talebinde bulunabilmesi için,
davacının buna ilişkin haklı bir menfaatinin bulunması gerekir. Aksi halde, daha ağırnitelik
taşıyan tenfiz koşullarından kaçınmak için tanıma yoluna müracaat kötüniyetli olacaktır. Bu
haklı menfaat haline örnek olarak; veraset ilamı önce "tanınma" kararı ile tanınır, sonra
"tenfiz" kararı ile icra edilebilirlik vasfı kazanır. Tanınması ile mirasçılık kazanılır. Tenfizi ile
de mirasçılık sonucunda elde edilen haklar elde edilir. Veya yabancı mahkemece verilmiş bir
eda kararının varlığına rağmen, aynı konuda Türk mahkemelerinde yeni bir dava açılması
durumunda, kendi aleyhine açılan bu davanın kesin hüküm varlığı nedeniyle reddini isteyen
davalının, yabancı kararı Türkiye'de kesin hüküm yapabilmek için, tanınması talebinde
bulunması gerekir.
29
Yabancı eda kararlarının Türk icra organları vasıtasıyla icra edilmelerinin hiç talep
edilmeyeceği durumlar bakımındansa, tenfize gerek olmayıp, tanıma yeterli olacaktır. Ör;
Türk mahkemelerinde görülmekte olan bir dava sırasında davacının, talep konusu alacak ile
kendisinin yabancı bir mahkeme kararı ile hüküm altına alınmış olan karşı alacağının takasını
ileri sürmesi mümkündür. Bu halde takas halinde her iki alacak da sona ereceğinden Türk icra
organlarının harekete geçmesine gerek yoktur. İşte bu nedenle, mahkemenin davacının karşı
alacağını hükme bağlayan yabancı kararı tanıması yeterli olacaktır. İşte bu hallerde; aslında
tenfize konu olması gereken bir karar, tanınmaya konu olabilmektedir.
Bazı yabancı mahkeme kararları içinde, bazıları tanımaya bazıları ise tenfize konu edilmesi
gereken farklı hükümler yer alabilir. Örneğin; Yabancı bir mahkeme kararında, eşler
arasındaki evlilik bağının sona erdirilmesi yanında, nafakaya veya velayete ilişkin hükümler
bir arada bulunabilir. Böyle hallerde, her bir hüküm ayrı ele alınarak tanımaya mı yoksa
tenfize mi konu olacağı tespit edilecektir. Bu örnekte; boşanma hükmü tanımaya, nafaka ve
velayet ise tenfize konu edilmelidir.
Son olarak, Türk mahkemesi, yabancı mahkeme tarafından verilen kararın hukuken doğru
olup olmadığına bakmaz, yalnızca tenfiz ve tanıma şartlarına uyup uymadığına bakar ve
buna göre karar verir. Kural olarak asliye hukuk veya ticarette görülür. Ancak TÜRK KAMU
DÜZENİ MÜDAHALESİ HER ZAMAN SAKLIDIR.
Tanıma veya tenfiz şartları konusunda kural olarak re'sen araştırma ilkesi geçerlidir.
Mahkeme, tanıma ve tenfiz davalarında, aranan şartların varlığını re'sen araştırmak
zorundadır. Ancak, m.54'de öngörülen aşırı yetki, savunma haklarının ihlali ve m.55/'de
öngörülen tenfiz engelleri, davalının ileri sürmesi koşuluyla dikkate alınır.
30
Tanıma ve tenfiz davalarında her türlü delile başvurulabilir. Kanunda öngörülen tanıma ve
tenfiz şartlarının bir veya birkaçının bulunmadığı her türlü delille ispatlanabilir. Önemle
belirtmek gerekir ki Türk tenfiz hukukunda davanın esasına girme yasağı/Revizyon Yasağı
mevcuttur. Revizyon yasağı uyarınca; tanıma ve tenfiz davalarında yabancı mahkemenin
uyuşmazlığa uyguladığı maddi hukuku doğru tayin edip etmediği veya doğru uygulayıp
uygulamadığı veya delilleri doğru değerlendirip değerlendirmediği de önem arz etmez.
MÖHUK m.55/2'de ifade edilmiştir. Buna göre "Karşı taraf, ancak bu bölüm hükümlerine
göre tenfiz şartlarının bulunmadığını veya yabancı mahkeme ilamının kısmen veya tamamen
yerine getirilmiş yada yerine getirilmesine engel bir sebep ortaya çıkmış olduğunu öne
sürerek itiraz edebilir." Ancak, savunma hakkının ihlali gibi durumlarda davalının iddiası
sonucu dolaylı olarak esasa ilişkin hususlara değinilmektedir.
31
yeterlidir. Yabancı mahkeme ceza kararları içinde yer alan ve esas itibariyle tazminat veya
alacak niteliği taşıyan yada ehliyetin sınırlandırılması sonucunu doğuran kişisel haklarla ilgili
hüküm fıkraları da sadece bu kısımlarıyla tenfiz edilebilir.
32
Türk mahkemesi kararlarının fiilen icra edilmesidir. Tenfiz kararının verildiği andaki fiili
karşılıklılık esas alınır. Tenfize konu kararın verildiği ülke hukukuna göre, benzer nitelikteki
Türk mahkemesi kararlarının Türk hukukundakine EŞİT VEYA YAKIN şartlarla hukuken
tenfizi mümkünse, hukuki karşılıklılığın gerçekleştiğinden bahsedilebilir. Buna karşılık, dava
konusu kararın verildiği ülke hukukunda yabancı kararların tenfizi, Türk hukukuna göre
daha AĞIR VE FARKLI NİTELİKTE şartlara bağlanmış ise, hukuki karşılıklılıktan
bahsedilemez.
Kanuni/hukuki karşılıklılığın gerçekleşmesi için tenfiz koşullarının tıpa tıp aynı olması
gerekmez. Ancak, önemli farklılıklar bulunması, karşılıklılığa engel teşkil edecektir. Bu
sebeple, Türk hukukundaki tenfiz şartlarından çok daha ağır ve farklı nitelik taşıyan bir
tenfiz sistemine sahip bulunan devletler ile aramızda hukuki karşılıklılığın gerçekleştiği
söylenemez. Fakat önemle belirtmek gerekir ki, hukuki karşılıklılığın kabulünde, iki ülke
hukukunun tenfiz USULÜNDEKİ FARKLILIK, ÖNEM ARZ ETMEZ. Önemli olan, tenfiz kararı
vermede aranan şartlar arasındaki eşitlik ve benzerliktir. Böylece tenfize ilişkin usuli
farklılıklar karşılıklılığı etkilemez. Gerek akdi, gerekse fiili veya hukuki karşılıklılığın tespiti,
mahkemece bir araştırmayı gerektirir. Uygulamada bu hususun tespiti için; Adalet Bakanlığı
Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne, öğretim üyelerine, yabancı anlaşmalar
uyarınca bilgi edinmeye , hukukçulara başvurularak tespit edilir.
Örneğin; Boşanmaya ilişkin bazı yabancı mahkeme kararlarında eşlerden birinde Türkiye'deki
taşınmaz, yabancı mahkeme kararına ek yapılan taraflar arasındaki protokol'e göre diğer eşe
verilmektedir. Bu durumda Türkiye'de bulunan taşınmazlar üzerindeki Türk mahkemelerinin
33
mutlak ve münhasır yetkiye sahip oldukları gerekçesiyle, boşanma kararının Türkiye'deki
taşınmaza ilişkin kısmının tanınıp tenfiz edilemeyeceği kararına varılmıştır. Son olarak;
yabancı mahkemenin taraflar arasındaki bir yetki sözleşmesine göre yetki kazanmış olması
da bu tenfiz şartı bakımından önem taşımaz. Çünkü, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisi,
bu yetki kapsamındaki uyuşmazlıklarda yabancı mahkemelerin yetkisini bertaraf eder.
Madde 54/b kapsamında aranan ikinci tenfiz şartı, tenfiz kararına konu yabancı kararı
veren mahkemenin, dava konusuyla veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı halde
kendisine yetki tanımış(aşırı yetki) olması olup, bir tenfiz engelidir. Buna göre bazı hukuk
sistemlerinde "aşırı yetki kuralları" mevcut olup mesela Fransız hukukuna göre, Fransız
vatandaşlarının taraf olduğu akdi uyuşmazlıklarda her zaman Fransız hukukunu
yetkilendiriyor, İngiliz hukukunda davalı kısa bir süre İngiltere'de olsa da bu mahkemeleri
yetkilendiriyor, gibi durumlarda bu kurallar aşırı yetki kuralları olup, bu kurallar uyarınca
kendisini yetkili görüp karar veren mahkemenin kararı tenfiz veya tanımaya konu olamaz.
Ancak, bu aşırı yetkinin TENFİZ ENGELİ OLABİLMESİ, BU HUSUSUN TENFİZ DAVASINDA
DAVALI TARAFIN İTİRAZ KONUSU YAPILMIŞ OLMASI ŞARTINA bağlanmıştır. Fakat, Any.
m.36 ve AİHS m.6 uyarınca "adil yargılanma" ilkesi gereği, aşırı yetki kullanılarak verilmiş bir
ilam, itiraz süresi geçmesi sebebiyle itiraz edilememişse bile, türk kamu düzeni müdahelesi
ile karşılaşabilir.
34
ile alındığı itirazı sonrasında mahkeme, itirazı değerlendirmek için hükme esas alınan
belgelerin sahteliğini araştırmak zorundadır aksi takdirde kamu düzenine aykırılık itirazını
değerlendirmesi mümkün olmaz. İşte bu durumlarda esastan incelenme söz konusu değildir.
Yabancı karara konu teşkil eden hususların, kısmen veya tamamen Türk hukukunda
emredici nitelikteki kurallarla düzenlenmiş olması, otomatik olarak kamu düzeni
müdahalesi için bir sebep oluşturmaz. Çünkü burada, yabancı kararda esas alınan hukuk
değil, yabancı kararda yer alan hüküm ve bu hükmün ülkede icra edilmesi ile ortaya çıkacak
sonuç değerlendirilmektedir. Bu sonuç; hukukun ve anayasanın temel ilkelerine ve haklarına,
toplum örf-adet ve ahlakına aykırı düşmedikçe, yabancı kararın Türk kamu düzenine
aykırılığından bahsedilemez ve tenfiz talebi reddedilemez.
Ayrıca, dayandığı maddi vakıa ile hüküm arasında çelişki bulunan kararlarla Türk mahkemesi
tarafından verilen ve kesinleşmiş bir kararla çelişen kararlar kamu düzenine açıkça aykırı
sayılabilir. Türk mahkemelerinde tenfizi talep edilen yabancı bir mahkeme kararının, bir
türk mahkeme kararı ile çelişen hükümler içermesi durumunda Türk kamu düzenine
aykırılığın söz konusu olup olmayacağında iki ihtimal vardır.
Birinci ihtimal; Türk mahkemelerinde tenfizi talep edilen yabancı mahkeme kararı ile bu
bağdaşmadığı türk mahkeme kararının konu, taraflar ve hukuki sebep bakımından aynı
olmasıdır. Bu ihtimalde, kesin hüküm varlığı nedeniyle dava şartı yokluğu sebebiyle
reddedilmelidir. Fakat ikisi de kesinleşmiş ise, yargılamanın iadesi yoluyla bir karar
kaldırılmalıdır.
İkinci ihtimal; Türk mahkemelerinde tenfizi talep edilen yabancı mahkeme kararı ve bu
kararın bağdaşmadığı Türk mahkeme kararı arasında, HMK'da "dava şartı olan kesin hüküm"
için gerekli olan "taraflar-konu-hukuki sebep" koşullarından herhangi birinin eksik olmasıdır.
Bu ihtimalde dava şartı yokluğu nedeniyle dava reddedilemez. Bu durumda türk kamu
düzenini bozacak nitelikte birbirine aykırı hükümler olması, türk kamu düzeninin
müdahalesini ve tenfizin reddini sağlayabilir.Örneğin; Türkiye'de meydana gelen bir trafik
kazası nedeniyle açılan ceza davasında tamamen kusursuz bulunarak beraat eden kişi
aleyhine yabancı mahkemede açılan hukuk davasında tazminata hükmedilmiş olması halinde
bu kararın tenfizi, Türk mahkemesi kararıyla bağdaşmadığı için, türk kamu düzenine aykırı
olacaktır. Böyle bir çelişkinin varlığını tespite yönelik inceleme revizyon yasağına aykırılık
teşkil etmez.
ICSID Konvansiyo'nuna taraf olan Türkiye'de dahil üye devletler, hakem kararları ile
doğrudan bağlı olmayı ve kendi mahkeme kararları gibi yerine getirmeyi kabul etmiş
oldukları için, ICSID hakem kararları, tanıma tenfiz olmadan Türk mahkemesi kararı
niteliğindedir. Yabancı mahkeme kararı ICSID hakem kararı ile çelişirse, Türk mahkemesi
kararı niteliğinde olduğu için, kamu düzeni gereği yabancı mahkeme kararı tenfiz
edilemez.Tanıma ve tenfiz talebine konu yabancı ilamın verildiği yargılamada Türk
hukukunun uygulanmamış olması veya yanlış uygulanmış olması revizyon yasağı gereği
35
tanıma-tenfiz davasında inceleme konusu yapılamayacağı gibi, Türk kamu düzenine de
aykırılık teşkil etmez.
Türk kamu düzenine aykırılık, MÖHUK m.54/ç'de düzenlenen "savunma haklarına riayet"
koşulu açısından önemlidir. Zira, m.54/ç'de sayılan hallerin kapsamına girmeyen savunma
hakkı ihlalleri bakımından, kamu düzenine aykırılık iddiası gündeme gelecek ve hakim re'sen
araştıracağı için davalının itirazı aranmayacaktır.
Bununla beraber, bazen yargılamanın yapıldığı yabancı ülke hukukuna göre davalının
savunma haklarına riayet edilmiş gözükse de, savunma haklarına riayetsizlikten
bahsedilebilir. Özellikle; savunma hakkına ilişkin düzenlemelerin, bu hakkı zorlaştırıcı,
kaldırıcı veya kısıtlayıcı nitelikte olması. Ör; cevap sürelerinin, delil temini süresinin çok kısa
olması. Yine Mahkemenin tarafsız olmaması veya davalının şahsı dikkate alınarak
ayrımcılık yapılması, savunma haklarına riayet edilmemiştir. Bu gibi durumlarda, m.54/c'de
yer alan kamu düzenine aykırılığa dayanılarak tenfiz talebi reddedilebilir. Ancak bu
mahkemenin tarafsız olmaması veya ayrımcılığın somut delillerle ispatlanması gerekir.
36
aaa-)Yabancı Mahkeme Kararının Kısmen veya Tamamen Yerine Getirilmiş Olması:
Yabancı mahkeme kararının kısmen veya tamamen yerine getirilmiş olması bir tanıma tenfiz
engelidir. Şu halde; yabancı karara konu alacağın ifa edilmiş olması, bu alacağı hüküm altına
alan yabancı kararın tenfizine engel olur. Burada tanıma-tenfiz engeli olan ifa, kural olarak
yabancı kararın verilmesinden SONRA gerçekleşen ifadır. Çünkü revizyon yasağı gereğince,
davanın esastan incelenmesi mümkün olmayıp, dava yabancı mahkemedeyken mevcut itiraz
sebepleri, tenfiz mahkemesince dikkate alınamaz. Fakat sonra ortaya çıkan itiraz sebebi
olarak ifa tenfizde engel teşkil eder.
Bununla beraber, davalı ifayı gerçekleştirdiğini yargılama sırasında ileri sürmüş ve fakat
mahkemece bu talep ve iddia HİÇBİR ŞEKİLDE DEĞERLENDİRİLMEMİŞ ise, davalı yine de
tenfiz davasında, ifaya dayanarak itirazda bulunabilir. Bu esasa girme değildir.
İfa sebebiyle tenfize itiraz için, ifanın bizzat davalı tarafından yapılmış olması gerekmez.
Ayrıca; para borçlarında söz konusu olan karşılıklı alacakların, miktar olarak az olanı
oranında sonra ermesini sağlayan takas da bir çeşit ifa olduğu için tenfize engel olabilir.
Ancak, yabancı karara konu alacağın takas yoluyla sona ermiş olduğu itirazının tenfiz engeli
olarak ileri sürülebilmesi için, Türk hukukuna uygun bir takas olması gerekmektedir.
37
zararlara ilişkin hukuki sorumluluk hakkında sözleşme, Gemi yakıtlarından kaynaklanan
petrol kirliliği zararının hukuki sorumluluğu hakkında sözleşme, Çocuklara Karşı Nafaka
Yükümlülüğü Konusundaki Kararların Tanınması ve Tenfizine İlişkin 1958 tarihli La Haye
sözleşmesi, Nafaka Yükümlülüğü Konusundaki Kararların Tanınması ve Tenfizine İlişkin 1973
tarihli La Haye Sözleşmesi, Evlilik Bağına İlişkin Kararların Tanınması Hakkında CIEC
Sözleşmesi, Çocukların Velayetine İlişkin Kararların Tanınması ve Tenfizi ile Çocukların
Velayetinin Yeniden Tesisine İlişkin Avr. Sözleşmesi, Velayet Sorumluluğu ve Çocukların
Korunması Hakkında Tedbirler Yönünden Yetki, Uygulanacak Hukuk, Tanıma, Tenfiz ve
İşbirliğine Dair 1996 tarihli La Haye sözleşmesi,Çocuk Nafakası ve Diğer Nafaka Türlerinin
Uluslararası Tahsiline İlişkin 2007 tarihli La Haye sözleşmesi, Çocukların Korunması ve
Ülkelerarası Evlat Edinme Konusunda İşbirliğine Dair La Haye Sözleşmesi. Bu sözleşme
kapsamına giren durumlarda tanıma ve tenfiz bu sözleşmeler uyarınca doğrudan
yapılacaktır.
Hukuk Usulüne Dair La Haye anlaşması'na taraf ülke mahkemelerinden verilen masraf
kararları, bu anlaşmadaki şartlar çerçevesinde tenfiz edilebilir. Akit devlet mahkemelerinden
yargı giderlerine ilişkin verilen kararlar:
• Kararın, verildiği ülke hukukuna göre gerçek bir mahkeme kararı olduğu, yani kararın
gerçekliği ispat edilmiş ise,
• Karari tenfiz talep edilen ülkenin resmi diline usulüne uygun tercüme edilip, tasdik
edilmiş ise tenfiz edilecektir. Mahkeme bu üç şart dışında herhangi bir tenfiz şartı
aramayacaktır.
38
HMK'ya bakılır. Kural olarak, basit yargılama usulüne tabidir. Basit yargılamada kural olarak
dosya üzerinden karar verilse de, tanıma ve tenfiz davalarında, duruşma açılır.(MÖHUK
m.55) Zira duruşma açılmaması, savunma hakkının ihlali olarak görülebilir.
A-)Husumet:
Tanıma ve tenfiz davaları, hasımlı şekilde görülür. Madde 55 gereği, tanıma ve tenfiz davası
dilekçe ile açılır ve bu dilekçenin karşı tarafa tebliği gerekir. Yabancı ilamın tanınması veya
tenfizinde hukuki yararı bulunan herkes tanıma veya tenfiz talebinde bulunabilir. Bu kişiler
kararda adı geçenler olabileceği gibi, ilamın tanınması ve tenfizinde menfaati bulunan diğer
kişiler de olabilir. Fakat bu menfaatin hukuki olması gerekir. Örneğin; mirasçılık gibi. Dava
açmada hukuki yarar bulunmalıdır aksi halde dava reddedilir. Tanıma veya tenfiz davasının
davalısı konumunda ise kural olarak, yabancı ilamda taraf olarak gösterilen ve aleyhinde
hüküm kurulmuş kişilerdir. Tenfize konu ilamda birden fazla kişi aleyhine hüküm kurulmuş
ise hepsine karşı tenfiz talebi sürülmelidir ki bu kişiler mecburi dava arkadaşıdır.
B-)Görevli Mahkeme:
MÖHU m.51 uyarınca tanıma ve tenfiz davalarında görev alanına girdiği takdirde asliye
ticaret, girmediği takdirde asliye hukuk mahkemeleri görevlidir. Bu bir görev ilişkisi olduğu
için ve görev kamu düzenine ilişkin olduğu için asliye ticaret mahkemesi her zaman ve re'sen
görevsizlik kararı verebilecektir.
C-)Yetkili Mahkeme:
Tenfiz davalarında yetkili mahkeme, kendisine karşı tenfiz istenen davalı tarafın Türkiye'deki
yerleşim yeri mahkemesi, bu yoksa Türkiye'deki sakin olduğu mahal mahkemesidir. Davalının
Türkiye'de yerleşim yeri veya sakin olduğu bir yer mevcut değilse, Ankara,İstanbul ve İzmir
asliye hukuk mahkemeleri yetkilidir.(MÖHUK m.51/2) Daima bir türk mahkemesi yetkilidir.
Bu yetki hiyerarşik olduğu için ve basamaklı olduğu için, önceki basamakta yer alan yetki
esasına göre yetkili bir Türk mahkemesi varken, diğer basamaklara bakılamaz.
Yabancı karar ve kesinleşme belgelerinin usulen onanmış olup olmadığı Türk hukukuna göre
belirlenecektir. Türk hukukuna göre, yabancı resmi makamlarca yabancı dilde düzenlenen
39
belgeler 1961 tarihli La Haye anlaşmasına göre "APOSTİLLE ŞERHİ" vurdurmak ve bu şerhi
taşıyan orjinal belgeleri Türkçe'ye çevirtip, noterce onaylatmak veya HMK'daki usul olan
konsoloslar veya memurlar aracılığı ile tasdiklenilmesi suretiyle Türk mahkemelerinde delil
olarak kullanılabilir.
Dilekçedeki belgelerin eksikliği mahkemece re'sen dikkate alınır.
E-)Harçlar:
Nitelik itibariyle konusu belli bir parasal değerle ilgili yabancı mahkeme kararlarının tenfizi
davaları, nispi harca tabidir.
H-)Yabancı Kararların Kesin Hüküm ve Kesin Delil Etkisi ve Bu Etkinin Hüküm İfade Etme
Anı:
MÖHUK m.50 uyarınca Türk mahkemelerince yabancı karar tanınıp, tenfiz edilmedikçe,
Türkiye'de kesin hüküm gücüne sahip olamazlar ve icra edilemezler. Henüz türk
mahkemesince tanınıp tenfiz edilmemiş bir yabancı karar, Türk mahkemeleri önündeki bir
davada kesin hüküm itirazına konu yapılamaz.Türk mahkemesince tanınan veya tenfiz
edilen yabancı karar ise, Türk hukuku bakımından kesin hüküm oluşturur. Ve yabancı karar
aynı konudaki uyuşmazlığın tekrar Türk mahkemesinde görülmesini engeller ki buna "kesin
hüküm etkisi" denir.
MÖHUK m.59'a göre yabancı mahkeme kararlarının kesin hüküm ve kesin delil etkisi,
yabancı mahkeme kararının verildiği ülke hukuku uyarınca kesinleştiği andan itibaren
hüküm ifade eder. Yabancı kararın bir Türk mahkemesi tarafından tanınması şartına
bağlıdır. Bu madde inşai kararlar bakımından önem taşır. Zira tanıma-tenfiz kararı
verilmekle, eşler yabancı mahkemenin boşanma kararının kesinleştiği andan itibaren
boşanmış sayılacaktır. Ancak; boşanmanın hukuki sonuçlarına bağlı olarak Türk
mahkemelerinde açıalcak tazminat,nafaka ve katkı payı davalarında zamanaşımı süreleri,
boşanma kararının yabancı ülkede kesinleştiği tarihten değil, Türk mahkemesi tarafından
verilen tanıma-tenfiz kararının kesinleştiği tarihten başlatılmalıdır.
40