Professional Documents
Culture Documents
İkinci kaynak da: 1 Haziran 2005 te yürürlüğe giren 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunudur. İlk 76 Madde
genel hükümler ve sonraki maddeleri ise özel hükümler içermektedir.
Anayasanın 90/son cümle ( 2004 değişikliği ) uyarınca temel hak ve hürriyetlere ilişkin uluslar
arası sözleşmeler kanunlardan öngelen, öncelikli bir uygulama alanına sahiptir. Bu sebeple ceza
kanunu hükümleri yorumlanırken aynı konuda kanun ile uluslar arası sözleşme çatıştığı durumlarda uluslar
arası sözleşme hükümleri uygulanabilecektir. Nitekim Yargıtay ifade özgürlüğü konusunda ve eleştiri hakkı
ile ilgili durumlarda sıkça A.İ.H.S in 10. Maddesinde yer alan ifade özgürlüğüne atıf yapmaktadır.
Genel yasa niteliğinde olan 5237 Sayılı Kanunun genel hükümleri özel ceza yasaları ve ceza
içeren yasalardaki suçlar hakkında da uygulanacaktır. ( 5237 S.K. m. 5 )
Özel ceza yasaları ve ceza içeren yasalardaki suç ve cezalara ilişkin hükümler aynen uygulanmaya
devam edilecek fakat TEŞEBBÜS, İŞTİRAK, TEKERRÜR, ERTELEME, ÇEVİRME, MÜSADERE vs.
genel hükümler alanına giren konularda 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu uygulanmak zorundadır.
5252 Sayılı Yürürlük kanunu bu durum için 31 Aralık 2006 ya kadar ilgili kanun hükümlerinin
uygulanacağını ancak bu tarihten sonra ceza içeren yasalar ve özel ceza yasalarında yer alan suçlara 5237
Sayılı Türk Ceza Kanununun uygulanacağını düzenlemiştir. Nitekim 5728 Sayılı Yasa ile özel ceza yasaları
ve ceza içeren yasalarda toplu değişiklikler yapılmış ve T.C.K. ile uyum sağlanmıştır.
1
C- CEZA HUKUKUNA HAKİM OLAN İLKELER
1- Hukuk Devleti İlkesi
Anayasamıza göre Yargı yetkisi bağımsız mahkemeler tarafından kullanılan bir yetkidir. Ceza
hukuku bağlamında bakıldığında hukuk devletinin üç niteliği bulunmaktadır. İnsan haklarına saygı ve insan
haklarının güvenceye bağlanması, adaletin sağlanması ve güvenliğin tesis edilmesidir.
2- Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi
Suç adı verilen insan davranışının ve bunun karşılığında uygulanacak yaptırımın ANCAK
YASA İLE belirlenmesini öngören ilkedir. Yasallık ilkesi ilk kez 1876 Kanuni Esasi ile düzenlenmiştir.
Kanunilik ilkesinin beş adet sonucu vardır. Bunlar:
- Belirlilik: Bir eylemden dolayı her hangi bir kimsenin cezalandırılabilmesi için o eylemin açık ve seçik
bir biçimde yasada suç olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Hangi eylemin suç olduğu açık bir biçimde
yasada yazmalıdır. Nitekim T.C.K nın 2. Maddesine göre: Kanunun AÇIKÇA suç saymadığı bir fiil için
kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Yasa koyucu ceza kanunlarında belirsiz ve
elastik kavramlar kullanmaktan kaçınmalıdır. Ceza yasaları açık ve net olmalıdır.
- Aleyhe Kanunun Geçmişe Yürütülmesi Yasağı: Kişinin suç sayılan eyleminden sonra yürürlüğe giren
ve durumunu ağırlaştıran yasalar aleyhe yasadır.
Eylemin işlenmesinden sonra yürürlüğe giren yasa failin durumunu önceki yasaya göre daha da
ağırlaştırıyorsa yani failin aleyhine ise fail hakkında sonradan yürürlüğe giren yasa hükümleri
uygulanamaz.
T.C.K nın 7. Maddesine göre: “ İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir
fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.
İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse
cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri
hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.”
Türk Ceza Kanunun ikinci maddesine göre ise, Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile
sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz
olunur.
- Kıyas YASAĞI: Kıyas bir hukuk boşluğunun benzer kuralları yardımıyla doldurulmasıdır. Ceza
hukuku açısından açıkça suç olarak düzenlenmeyen bir eylemin suç olarak düzenlenmiş başka bir eyleme
benzetilerek cezalandırılması ya da failin ceza sorumluluğu ile ilgili kurallarda boşluk bulunması halinde
benzer kurallardan yararlanılması kıyastır. Ancak T.C.K. m.2/3 uyarınca:
“ Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında KIYAS YAPILAMAZ. Suç ve ceza içeren
hükümler kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz. ”
Bu sebeple suç ve ceza içeren hükümlerin uygulanmasında ve yorumlanmasında kıyas mutlak olarak
yasaktır. Kıyas failin lehine yada aleyhine olsun yasaktır.
Kanunda yasaklanan suç ve ceza içeren hükümlerde KIYAS yapılmasıdır. Kıyas failin lehine
olsa da yasaktır.
Ceza hukukunda kıyas ile birlikte KIYASA YOL AÇACAK BİÇİMDE GENİŞ YORUM
YAPMAK da yasaktır. Ancak kıyasa yol açmayacak surette yorum yapmak mümkündür ve hatta
gereklidir de. Kanunun somut olaya uygulanması için yorumlanması gerekmektedir. Bu sebeple yasak olan
Kıyasa yol açacak biçimde GENİŞ YORUM dur.
- İdarenin Düzenleyici İşlemlerle Suç Oluşturması ve Hürriyet Bağlayıcı Ceza Vermesi YASAĞI:
İdare tüzük, yönetmelik gibi işlemlerle suç oluşturamaz ve ceza veremez. Türk Ceza Kanunun 2. Maddesine
göre: “ İdarenin düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza konulamaz ”.
Kanun Hükmünde Kararnameler ile ( Olağan Dönem K.H.K ları ) temel haklar, kişi hak ve
ödevleri ve siyasal hak ve ödevler konusunda düzenleme yapılamaz. Suç ve ceza koymak ise temel
haklar ve kişi hak ve ödevleri bölümünde yer alan bir konudur. Bu sebeple OLAĞAN DÖNEM
K.H.K ları İLE SUÇ ve CEZA KONULAMAZ.
Anayasa’nın 38. Maddesine göre: “ Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ANCAK KANUN
İLE KONULUR ”.
- Örf Adete Dayanılarak Suç Oluşturma ve Ceza Verme YASAĞI: Ceza hukukunda örf adete
dayanılarak suç oluşturulamaz, ceza verilemez. Kişi neyin suç olduğunu kolayca öğrenebilmelidir. Oysa
örf adet yazısız kurallar olduğu için bireylerin sağlıklı bir bilgi edinebilmesi güçtür. T.C.K nın 2. Maddesine
göre: “ Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz
.”
Örf adet yalnızca yasa hükümlerinin somut olaya uygulanmasında kaynak oluşturabilir. Örneğin
hayasızca hareketler suçundaki teşhircilik kavramının kapsamı örf ve adetten yararlanılarak belirlenir.
2
Yargıtay; birkaç elma çalmanın hırsızlık suçunu oluşturmadığına karar verirken, bunun toplumsal
alışkanlığın ve genel hoşgörünün bir yansıması olduğunu çalma eyleminin ihlal ettiği hukuksal değerin,
toplumda yaygın ve genel anlayışa göre belli ve gözetilebilir bir düzeyde zarara uğramadığını kabul ederek
örf adet kurallarından yararlanmıştır.
3- Kusursuz Suç ve Ceza Olmaz İlkesi
Failin suç oluşturan bir eylemini gerçekleştirmesinde kusuru olmadıkça, ceza yaptırımına
maruz kalamayacağını ifade eden ilkedir. Kusur; bir eylemin isnad kabiliyeti bulunan bir kimse tarafından
bilerek ve isteyerek ya da en azından bilerek yapmasıdır. Bilmeden ya da istemeden yapılan bir hareketten
dolayı kimse cezalandırılamaz. Bu ilkenin üç önemli sonucu vardır:
- Kusursuz bir fiilden dolayı kimse cezalandırılamaz.
- Ceza failin kusurunun derecesini aşamaz.
- Ceza failin hak ettiğinden az olamaz.
4- Ceza Sorumluluğunun Şahsiliği İlkesi
5237 Sayılı T.C.K nın 20. Maddesine göre. “ Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının
fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz. Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak suç
dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbirleri uygulanabilir.”
Bu hüküm uyarınca ceza sorumluluğunun kişisel olduğu ve hiç kimsenin bir başkasının işlemiş
olduğu fiil nedeniyle sorumlu olamayacağı ortaya konulmuştur. Bu maddede eski yasada olmayan tüzel
kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması hükmü YENİ BİR HÜKÜMDÜR.
Tüzel kişilere ceza verilemez. Ancak tüzel kişiler hakkında eşya müsaderesi, kazanç
müsaderesi ve faaliyetin durdurulması ( Faaliyet izninin iptali ) güvenlik tedbirlerine müracaat edilebilir.
Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanabilmesi için her suç tipinde AYRICA BU DURUMUN
BELİRTİLMESİ GEREKMEKTEDİR.
5- Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi
Suç işleyen kişi hakkında işlenen eylemin ağırlığı ile orantılı olarak ceza ve güvenlik tedbirine
hükmedilmesine adalet ilkesi adı verilir. T.C.K nın 3. Maddesinde: “ Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin
ağırlığı ile orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur ” denilerek adalet ilkesine yer verilmiştir.
Ceza yasasının uygulanmasında kişiler arasında din, dil, ırk ya da sair her hangi bir sebeple
ayrım yapılmamasına ise eşitlik ilkesi adı verilmektedir. Bu durumda T.C.K.m. 3 hükmü ile düzenlenmiştir.
6- İnsan Haysiyetinin Korunması İlkesi
Suç işlediği için ceza yaptırımına tabi tutulan kişinin yeniden topluma kazandırılmasını amaç
edinen ilkedir. Bu ilke gereği kişi suç işlese de insan haysiyetini yaraşır bir ceza ve güvenlik tedbirine
hükmedilmelidir. Anayasamızın 17. Maddesinde: “ Hiç kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz… ” hükmü ile insan haysiyetinin
korunması güvence altına alınmıştır. Bu amaçla ölüm cezası, kırbaç, genel müsadere, taşlama ve sair cezalar
kabul edilmemiştir. İnsan suç işlemiş olsa dahi insanlık sıfatına yaraşır bir muameleye tabi tutulmalı ve
insan gibi yargılanmalıdır. Bu sebeple ceza usul hukukunda sanık- şüpheli haklarına yer verilmiştir. Bu
haklar kişiye insan olması sıfatıyla verilmiş olan haklardır.
7- Non Bis İn İdem İlkesi
Failin işlemiş olduğu bir fiil nedeniyle tek bir ceza verilmesi, bir suça bir ceza şeklinde formüle
edilen ilkedir. Bu ilke uyarınca yargılama yapılarak hüküm verilen bir konu hakkında yeniden yargılama
yapılamaması ( kesin hüküm dava engeli- ön şart ) gerekir. Bu ilkenin yurt dışında işlenen suçlarla ilgili
istisnaları vardır. Uluslar arası suçlarda bu ilkeye geçerlilik tanınmamıştır. Örneğin uyuşturucu madde imal
veya ticareti suçu.
Bir kimse yurt dışında yargılansa ve hüküm verilse dahi istisnaen Türkiye de tekrar
yargılanmaktadır. Ancak kişi ikinci kez yargılansa dahi, kişinin YURT DIŞINDA OLSA BİLE maruz
kaldığı bütün ÖZGÜRLÜK KISITLAMALARI cezadan mahsup edilecektir.
3
İstisna: Suç işledikten sonra yürürlüğe giren yasa hükümleri failin lehine ise yasa geçmişe yürür ve fail bu
hükümlerden yararlanır.
LEHE OLAN YASA NASIL BELİRLENİR:
- Bir eylemi suç olmaktan çıkaran yasa lehedir ( Örneğin yasa zinayı suç olmaktan çıkarırsa bu failin
lehinedir )
- Suçun oluşmasına ek koşullar bağlayarak zorlaştıran yasa lehedir. ( Örn. Suçu özel kast ile
işlenebilir hale getiren, ya da yargılama için bir makamdan izin alınması şartını getiren yasa
lehedir. )
- Resen kovuşturulan suçu Takibi Şikayete Bağlı Hale getiren yasa lehedir.
- Zamanaşımı süresini kısaltan yasa lehedir.
- Yaptırım olarak adli para cezası öngören yasa lehedir. ( İlk yasa hapis cezası sonradan yürürlüğe
giren yasa sadece adli para cezası öngörüyorsa lehedir. )
- Tür ve miktar olarak daha az ceza öngören yasa lehedir. ( Süreli hapis cezası öngören yasa müebbet
hapis cezasına göre lehedir. Yine müebbet hapis cezası öngören yasa ağırlaştırılmış müebbet
cezası öngören yasaya göre lehedir. )
- Her iki yasa da sabit ceza öngörüyorsa daha az ceza öngören yasa lehedir. Örneğin, ilk yasa 3 yıl
hapis cezası öngörüyor sonraki yasa da 2 yıl öngörüyorsa sonradan yürürlüğe giren yasa lehedir.
- Her iki yasada aralıklı ( hakime takdir yetkisi tanıyan ) bir ceza öngörmüş ise üç ihtimal vardır:
1- Üst sınırlar aynı fakat alt sınırlar farklı ise; alt sınırı daha az olan yasa lehedir. Örneğin
İlk yasa 2 yıldan 5 yıla hapis cezası öngörmekte iken sonradan yürürlüğe giren yasa 1
yıldan 5 yıla hapis cezası öngörüyorsa ikinci yasa lehedir, çünkü alt sınırı daha azdır.
2- Alt sınırları aynı fakat üst sınırları farklı ise; üst sınırı daha az olan yasa
lehedir.Örneğin ilk yasa 3 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası öngörmekte iken sonradan
yürürlüğe giren yasa 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası öngörüyor ise sonradana
yürürlüğe giren yasa üst sınır olarak daha az hapis cezası öngördüğü için lehedir.
3- Alt ve üst sınırlar farklı ise; önceki ve sonraki yasa bir bütün halinde olaya AYRI AYRI
uygulanarak lehe olan yasa tespit edilmeye çalışılır. Bu şekilde lehe olan yasa tespit
edilip o yasa olaya uygulanır. Bir yasanın sadece lehe olan hükümleri olaya
uygulanamaz. Lehe olan yasa bütün hükümler tespit edildikten sonra belirlenir ve lehe
olan yasa BİR BÜTÜN HALİNDE olaya uygulanır.
T.C.K da bu konuda açık bir hüküm bulunmamakla birlikte; öğretide çoğunlukla suçun icra
hareketlerinin tamamlandığı anda oluşmuş sayılacağı belirtilmektedir. T.C.K nın 7. Maddeisnde yer
alan “. .. hareketlerin kısmen veya tamamen Türkiye de yapılması ” ibaresi de bunu desteklemektedir.
İnfaz rejimine ilişkin yasalar kural olarak derhal uygulanır. Kural olarak failin lehine ya da aleyhine
olup olmadığına bakılmaksızın hemen uygulanır. Örneğin mahkumlara günde 3 saat kitap okuma şartı
getiren bir infaz yasası mahkumların aleyhine bile olsa derhal uygulanır. Ancak üç halde hükümlünün
aleyhine hükümler içeren yasa uygulanmaz:
Bu haller derhal uygulama ilkesinin istisnalarıdır. Bu durumlarda ancak failin lehine ise yasa hükümleri
uygulanabilir. Aleyhine ise uygulanamaz. Aleyhe kanun geçmişe yürümez yasağı bu hallerde geçerlidir.
Geçici ceza yasaları, belli dönemlerde yürürlükte olan ceza yasalarıdır. Süreli ceza yasaları ise
yürürlükte kalacakları zaman açıkça düzenlenmiş olan yasalardır. OHAL yasaları süreli ceza yasalarıdır.
4
Geçici ve süreli yasalar bakımından ileriye yürüme ilkesi geçerlidir. Yani yasaların geçerli olduğu
dönem içerisinde suç işleyen fail; yasanın yürürlükte olduğu süre geçtikten sonra da yine geçici ve süreli
yasa hükümlerine göre yargılanacaktır. Lehe kanunun geçmişe yürümesi durumu söz konusu olmayacaktır.
SADECE ZAMANAŞIMI HÜKÜMLERİ BAKIMINDAN lehe kanun uygulanır.
5237 Sayılı Türk Ceza Kanununa göre Ceza Muhakemesi ve güvenlik tedbirlerine ilişkin kurallar
failin lehine veya aleyhine olup olmadığına bakılmaksızın DERHAL UYGULANIR.
1- Mülkilik:
Failin veya mağdurun vatandaşlığına bakılmaksızın suç nerede işlenmiş ise o ülkenin ceza
kanunlarının uygulanmasını ifade eder.
Türk Ceza Kanununun 9. Maddesine göre: “ Türkiye de işlediği suçtan dolayı yabancı ülkede
hakkında hüküm verilmiş olan kimse Türkiye de yeniden yargılanır ”.
Suç olarak sayılan hareketlerin bir kısmı veya tamamı Türkiye de gerçekleştirilmiş ise ya
da netice Türkiye de gerçekleşmiş ise SUÇ TÜRKİYE DE İŞLENMİŞ SAYILIR.
- Türk kara ve hava sahalarında ve Türk Karasularında,
- Açık denizde ve bunun üzerindeki hava sahasında,
- Türk deniz ve hava araçlarında veya bu araçlarla,
- Türk deniz veya hava savaş araçlarında veya bu araçlarla,
- Türkiye kıta sahanlığı ya da Münhasır Ekonomik bölgesinde tesis edilmiş sabit
platformlarda veya bunlara karış işlenmiş ise suç TÜRKİYE DE İŞLENMİŞ SAYILIR.
2- Şahsilik:
Şahsilik sistemi ikiye ayrılır. Bunlardan birisi failin vatandaşlığını esas alan faile göre şahsilik
diğeri ise mağdurun vatandaşlığını esas alan mağdura göre şahsilik.
Faile GÖRE ŞAHSİLİK: Failin işlemiş olduğu suçtan ötürü failin vatandaşı olduğu ülkenin
ceza kanunları uyarınca cezalandırılmasıdır. Bu sistemde bir Türk Vatandaşı yurt dışında suç işlediğinde
TÜRKİYE de yargılanması için:
- İşlediği suçun en az 1 yıl hapis cezası gerektirmesi, ( Adli Para cezası gerektiren suç olmayacak
)
- Zarar gören ülkenin veya zarar gören mağdurun fail ( Türk Vatandaşı ) Türkiye ye girdikten sonra
6 Ay içinde şikayetçi olması,
- Fail Türk Vatandaşının TÜRKİYE de BULUNMASI,
- Bu fiilden dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması gerekmektedir.
- Fail Türk Vatandaşının işlemiş olduğu suça ilişkin olarak yabancı ülke ceza kanununda hem hapis
cezası hem de adli para cezası seçimlik olarak uygulanıyor ise mağdurun şikayeti olsa bile suç
SORUŞTURULMAZ.
Ancak yabancı ülkede Türkiye namına memuriyet veya görev üstlenmiş olup da bundan dolayı bir
suç işleyen kimse bu fiile ilişkin olarak yabancı ülkede hüküm verilmiş olsa bile TÜRKİYEDE
YENİDEN YARGILANIR. ( Yurt dışında hüküm verilmiş ve ceza almış ise çekmiş olduğu ceza
TÜRKİYE de verilen cezadan düşülür )
Mağdura GÖRE ŞAHSİLİK: Suçtan zarar gören mağdurun vatandaşı olduğu devletin ceza
kanunlarının uygulandığı sistemdir.
Türkiye zararına işlenmiş bir suçta yabancı ülkede yargılama yapılsa ve hüküm verilse bile Türkiye
de ADALET BAKANININ talebi üzerine yeniden yargılanabilir. Yurt dışında almış olduğu ceza Türkiye
de verilecek cezadan mahsup edilir.
Ancak suç Türk Vatandaşına karşı ya da Türk Özel Hukuk Tüzel Kişisine karşı işlenmiş ise bu halde
yurt dışında yargılama yapılmış ve hüküm verilmiş ise Türkiye de yeniden Yargılama YAPILAMAZ.
3- Koruma SİSTEMİ:
Failin vatandaş ya da yabancı olup olmadığına bakılmaksızın devlet varlığına yönelik bir suçun
yurt dışında işlenmesi halinde bu suçun mağdur devletin kendisi tarafından cezalandırılmasına imkan
tanıyan sistemdir.
Bu suçlar: İşkence, Soykırım, Fuhu, Parada Sahtecilik, Mühür Sahteciliği, Devletin Egemenlik
Alametlerine Karış işlenen suçlar, Devlete karşı işlenen suçlar, Anayasaya karşı işlenen suçlar, Casusluk,
Rüşvet, vs.
Bu sistemde devletin kendisine karşı işlenen suçlarda kendisini koruması amaçlanmıştır.
Soykırım ve insanlığı karşı işlenen suçlar ve Devletin varlığına yönelik suçlarla ilgili olarak
yabancı ülkede mahkumiyet ya da beraat kararı verilmiş olsa dahi, ADALET BAKANININ TALEBİ
ÜZERİNE TÜRKİYE DE YENİDEN YARGILAMA YAPILABİLİR.
4- Evrensellik Sistemi:
Dünyanın neresinde olur ise olsun, hiçbir suçun cezasız kalmaması amacıyla kabul edilen
sistemdir. Bu durumda mağdur da fail de yabancıdır. Ancak işlemiş olduğu suç çok vahim bir suç olduğu
için hangi ülkede olursa olsun suç işleyen kişi yargılanabilir ve cezalandırılabilir.
GERİ VERME
Geri verme devletler arasında imzalanan ikili anlaşmalarla düzenlenmiştir. Geri verme ancak
Türkiye nin egemenlik sahası dışında işlenen suçlar için söz konusu olabilir. Çünkü Türkiye nin egemenlik
alanında işlenen suçlara mutlak surette TÜRK KANUNLARI UYGULANACAK ve fail Yabancı olsa da
Hiçbir surette GERİ VERİLMEYECEKTİR.
Geri verme sadece yabancı failler için söz konusudur. Anayasaya göre VATANDAŞ
ULUSALARARASI CEZA DİVANININ GEREKTİRDİĞİ YÜKÜMLÜLÜK DIŞINDA HER NE
SEBEPLE OLURSA OLSUN GERİ VERİLMEZ.
Bu şartlar sağlanmış ise ve Türkiye ile geri verme talebinde bulunan ülke arasında suçluların iadesine
ilişkin ikili anlaşma var ise Geri verme talebi ilgilinin bulunduğu yer AĞIR CEZA MAHKEMESİnde
değerlendirilir.
6
Failin geri verilmesi halinde faile insanlık dışı muamele edileceği ya da ayrımcılık yapılacağı söz
konusu ise fail geri verilmez.
Geri verilen kimse yalnızca geri vermeye ilişkin suçlardan dolayı yargılanabilir ( ÖZELLİK
KURALI )
Eşitlik ilkesi uyarınca suç işleyen kimsenin sıfatına bakılmaksızın kanun önünde eşitlik ilkesi
uyarınca yargılanması ve cezalandırılması Ceza Hukukunun temel ilkelerindendir. Ancak bu kuralın
istisnaları bulunmaktadır:
1- Cumhurbaşkanı: Vatana ihanet dışında cezai sorumluluğu yoktur. Görevi nedeniyle işlemiş
olduğu suçlardan ötürü tam olarak sorumsuzudur. T.B.M.M nin 1/3 ünün teklifi ve ¾ ünün kararı ile Yüce
DİVAN da Vatana ihanet ile yargılanabilir.
Cumhurbaşkanının hukuk davalarında davalı olmasında bir engel yoktur. Ancak mahkemelerde
tanıklık yapmaya zorlanamaz. Kendisi isterse tanıklık yapar. Yoksa Zorla götürülemez.
2- Yasama Dokunulmazlığı: Milletvekillerine tanınan bu dokunulmazlık iki türdür. Bunlardan
birisi kürsü dokunulmazlığı ikincisi ise yargılamaya karşı tanınan kişisel dokunulmazlık.
Mutlak Dokunulmazlık: Parlamenterlerin meclis çalışmalarındaki ( mutlaka meclis binası içinde
olması zorunlu değil ) oyları, sözleri ve düşünce açıklamaları nedeniyle hiçbir surette sorumluluğu
yoktur. Bu eylemler nedeniyle suç oluşsa dahi yargılama yapılamaz. Çünkü bu eylemler nedeniyle cezai
sorumluluk yoktur. Kürsü dokunulmazlığı mutlaktır, kaldırılamaz. Milletvekilliği sona ermiş olsa dahi bu
eylemlerden dolayı yargılama yapılamaz. Ağır Cezayı gerektiren suçüstü hali ve SEÇİMDEN ÖNCE
SORUŞTURMAYA BAŞLANMIŞ OLMAK KAYDIYLA ANAYASA M. 14 Te yer alan durumlarda MECLİS
KARARI OLMADAN HER TÜRLÜ YARGILAMA İŞLEMİ YAPILABİLİR.
Nispi Dokunulmazlık: Seçimden önce ya da sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
MECLİS TARAFINDAN DOKUNULMAZLIĞI KALDIRILMADIKÇA tutulamaması, yakalanamaması,
sorguya çekilememesi, tutuklanamaması ve yargılanamamasıdır. Bu dokunulmazlık mutlak değildir.
Geçicidir. Milletvekilliği süresi bittiğinde dokunulmazlık da kalkar.
Dokunulmazlık süresi boyunca ZAMANAŞIMI DURUR.
Ancak Anayasanın 14. Maddesinde yazılı olan Devletin bütünlüğüne ve Anayasal düzene
karşı işlenmiş olan suçlardan dolayı Seçimden ÖNCE SORUŞTURMAYA BAŞLANMIŞ ise
milletvekili yargılanabilir.
3- Yargı Bağışıklığı ( Diplomatik Dokunulmazlık ): Diplomatik dokunulmazlık sebebiyle
sağlanan bağışıklıktır. Yabancı ülkede görev ile ilgili ya da görevi ile ilgili olmayan bir suç işleyen diplomat
o ülkede yargılanamaz. Böyle bir suçtan dolayı sadece kendi ülkesinde yargılanabilir.
Bu dokunulmazlık büyükelçiler ve büyükelçi seviyesinde devleti temsil eden kimseler için söz
konusudur. Konsoloslar diplomatik dokunulmazlıktan yararlanamazlar.
Bir yabancı ülkeyi ziyaret eden devlet başkanları, dışişleri bakanları, B. M Temsilcileri, Adalet
Divanı ve devleti temsil eden kimseler bu bağışıklıktan yararlanırlar. Bu bağışıklıktan yararlanan
kimseler yabancı ülkede cinayet işleseler dahi o ülkede yargılanamazlar. Kendi ülkelerinde yargılanırlar.
4- NATO Askerleri: Türkiye de bulunan yabancı ülke askerleri de bazı suçlarda dokunulmazlığa
sahiptir. Bu kimseler de bir takım suçları işlediklerinde kendi ülkeleri tarafından yargılanırlar.
SUÇ:
7
Kanunda yazılı olan suç tanımına uyan ( Kanunilik ), suç işleme kabiliyeti bulunan bir kimse
tarafından işlenen ( Kusurluluk ), Hukuka Aykırı nitelik taşıyan ( Hukuka Aykırılık Unsuru ) insan
davranışına ( Maddi Unsur ) suç adı verilir.
Bu özellikleri taşımayan bir eylem suç olarak tanımlanamaz. Bu unsurlardan farklı olarak suç
işleyen failin yargılanabilmesi için bir takım gerekliliklere ihtiyaç vardır. Bunlar:
- Ön şartlar: Bir davranışın suç olabilmesi için o davranışta bulunması gereken ilk husus ön şarttır.
Örneğin zimmet suçunun söz konusu olabilmesi için failin mutlaka Kamu görevlisi olması
gerekmektedir.
- Cezalandırılabilme Koşulları: Bu şartlar da ön şartlar gibi suçun unsurlarından önce bulunması
gereken hususlardır. Örneğin, yabancı ülkede Türk vatandaşına karşı suç işleyen bir yabancı failin
yargılanması için Türkiye de bulunması gibi. Bu yabancının eylemi suç olsa dahi Türkiye de değil
ise yargılama yapılamaz.
- Kişisel Cezasızlık Nedeni: Bu nedenler kişinin cezalandırılmasına engellerler. Örneğin
milletvekillerinin söz, oy ve düşünce açıklamaları suç olsa dahi kişisel bir cezasızlık nedeni olduğu
için cezalandırılamaz. Eylem suçtur fakat kişisel özel bir nedenden dolayı milletvekili
cezalandırılamamaktadır. Ancak milletvekili ile birlikte normal bir vatandaş bu suça iştirak
etmiş ( Milletvekili ile birlikte bir normal vatandaş meclis çalışması sırasında bir başkasına hakaret
etmiş ise ) bu halde bu vatandaş cezalandırılır. Çünkü dokunulmazlık sadece milletvekiline
sağlanan kişisel bir cezasızlık nedenidir.
Suç sayılan eylemlerin bazı şartlar altında gerçekleştirilmesi halinde suç olarak kabul edilmemesi ve bazı
hallerde de suç sayılmakla birlikte ceza indirimi yapılması ya da hiç ceza verilmemesi sonucunu doğuran
nedenlerdir.
Bu sebepleri hukuka uygunluk nedenleri ve ceza sorumluluğunu kaldıran ya da azaltan diğer
nedenler olarak ayırmak mümkündür.
1- MEŞRU MÜDAFAA
Bir kimsenin kendisine ya da bir başkasına ait bir hakka yönelik olarak gerçekleşen veya
gerçekleşmesi kesin olan haksız bir saldırıyı o anda durum ve koşullara göre saldırı ile orantılı
biçimde ortadan kaldırmaya meşru müdafaa denir.
Meşru müdafaadan söz edebilmek için saldırı ve saldırıya karşı gösterilen savunmaya ilişkin bazı şartların
bulunması gerekmektedir.
Bütünüyle sona ermiş bir saldırı için meşru müdafaa olmaz. Ancak saldırının tekrarlanacağına
kesin gözle bakılıyor ise meşru müdafaa söz konusu olur. Örn: X elindeki bıçağı ile Y ye saldırmış ve Y
kaçmaktadır. Elinde bıçağı ile Y yi arayan X in eylemi halen devam etmekte olduğu gibi Y ye karşı
yaralama fiili de tekrarlanacağı kesin olan bir fiildir ve meşru müdafaa söz konusudur.
2- Saldırı HAKSIZ OLMALI: Meşru Müdafaadan söz edebilmek için saldırının haksız olması
gerekmektedir. Meşru müdafaa her türlü haksızlığa karşı değil yalnızca HAKSIZ SALDIRAYA karşı
kabul edilmiştir.
SALDIRI KONUSU EYLEMİN SUÇ TEŞKİL ETMESİNE GEREK YOKTUR. HAKSIZ
EYLEM OLMASI YETERLİDİR.
Meşru müdafaadan yararlanan kimse kendi kusurlu hareketi ile saldırıya neden olmuş
olabilir. Bu halde de meşru müdafaa söz konusudur.
Örn: F ye küfür eden ve onu sinirlendiren M; F nin kendisini öldürmek amacıyla ateş açması
üzerine saldırıyı etkisiz kılmak için F yi yaralamıştır. Bu olayda M haksız saldırıya kendisi neden olmuştur.
Ancak bir kimsenin bir başkasına küfür etmesi o kimsenin ölmesini gerektirmeyeceği için F nin ateş açması
durumunda M nin meşru müdafaadan yararlanması mümkündür.
Ancak: M bu durumu bilerek kurgulamış ise yani meşru müdafaadan yararlanarak F yi öldürmek
ya da yaralamak istemişse bu durumda artık meşru müdafaa uygulanamaz.
ÖRN: Kolluğun silah kullanma yetkisi olan bir durumda kaçmakta olan kişi kolluğun kendisine
karşı silahlı saldırıda bulunduğundan bahisle meşru müdafaa hakkının bulunduğunu söyleyemez. Çünkü
kolluğun eylemi haksız değildir. Kolluğun silah kullanması ( kanuni sınırlar içinde ) bir hukuka uygunluk
nedenidir.
3- Saldırı BİR HAKKA yönelmiş olmalıdır: Saldırının nefse veya ırza yönelmiş olmasına
gerek yoktur. Bir kimsenin her hangi bir hakkına yönelik olabilir. 765 Sayılı Yürürlükten Kaldırılan
Ceza Kanunu sadece nefse ve ırza yönelik saldırılarda meşru müdafaayı düzenlemişti. Oysa yeni ceza
kanunu her hangi bir hakka yönelik saldırıya karşı meşru müdafaanın söz konusu olabileceğini
düzenlemekle meşru müdafaayı genişletmiştir.
Bu hak, yaşam hakkı, beden dokunulmazlığı olabileceği gibi mülkiyet hakkı, konut
dokunulmazlığı hakkı da olabilir.
Her türlü hakka karşı saldırı da meşru müdafaa söz konusu olur. Hakkın önemli bir hak
olup olmamasına gerek yoktur.
3- HAKKIN KULLANILMASI
Türk Ceza Kanununa göre hakkını kullanan kimseye ceza verilmez. Örneğin evinin bahçe
duvarına Dikkat Köpek Var uyarısı bulunan ev sahibi M nin, geceleri konutuna gelebilecek tehlikelere
karşı kendini koruması söz konusudur. Eve hırsızlık amacıyla gece gelen hırsızın köpek tarafından
yaralanması durumundan ev sahibi M nin ceza i sorumluluğu yoktur. Çünkü hakkını kullanmıştır.
Hakkın kullanılmasının hukuka uygunluk nedeni olması için kötüye kullanılmamış olması
gerekir.
Örn: Bahçesindeki kirazların çocuklar tarafından toplanmasına engel olmak isteyen bahçe
sahibinin ağaca elektrik vermesi durumundan hak kötüye kullanılmış olur. Çünkü bu durumda hak amacını
aşacak ölçüde başkalarına zarar verecek bir biçimde kullanılmıştır.
Zilyet ( Bir malı elinde bulunduran kimse ) malını her türlü gasp ve saldırıya karşı kuvvet
kullanabilir ( M.K. m. 981-1 ).
10
Tıbbi müdahaleler de de bir mesleğin icrası hukuka uygunluk nedenidir. Tıbbi müdahalelerde
hastanın rızası şarttır. Ancak hasta rıza beyan edebilecek durumda değil ise sağlığını düzeltmek için
( yüksek bir menfaat ) rıza aranmadan müdahale edilebilir. Yine üstün kamu menfaati için yapılan
eylemlerde de rıza aranmaz. Bu eylemler hukuka uygun sayılırlar.
4- İLGİLİNİN RIZASI
Mağdurun rızasının hukuka uygun olarak kabul edilmesi için öncelikle RIZA
GÖSTERMEYE EHİL OLMASI GEREKİR. Yani 15 yaşını tamamlamış olması ve ayırt etme
gücüne sahip olması gerekir.
Rıza kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin ise hukuka
uygunluk nedenidir. Eğer böyle bir hak söz konusu değil ise rıza hukuka uygunluk nedeni değildir.
Rıza sözlü, yazılı olarak açıkça verilebileceği gibi ZIMNEN ( Susmak suretiyle ) de verilebilir. Örneğin,
bir başkasının kendisine ait olan kalemi aldığını gören fakat ses çıkarmayan kimsenin durumu zımnen rıza
göstermektir.
Örn: Kişi kendisinin öldürülmesine veya yaralanmasına rıza göstermesi söz konusu değildir.
Çünkü bu haklar üzerinde mutlak tasarruf yetkisi yoktur. Ancak kişi malvarlığı üzerinde serbestçe tasarruf
etmek hakkına sahiptir. Bir kimse malının alınmasına rıza gösterirse hırsızlık suç oluşmaz.
Rızanın hukuka uygunluk nedeni olabilmesi için EYLEMDEN ÖNCE veya ENGEÇ EYLEM
SIRASINDA VERİLMİŞ OLMASI GEREKİR. Eylemden sonra verilen rıza hukuka uyguluk nedeni
değildir. Eylemden sonraki rıza şikayetten vazgeçme hükmündedir.
Örn: Bir kimse bir eşyasının bir başkası tarafından alınmasına o kişi eşyayı almadan önce veya en
geç aldığı anda rıza göstermelidir. Eğer eşya alınmış ise artık hırsızlık suçu oluşmuştur. Bundan sonra
gösterilen rıza hukuka uygunluk nedeni değildir. Bu tür bir rıza şikayetçi olmamak şeklinde tezahür
edecektir.
- Kasten aşılması: Sınır kasten aşılmış ise suç oluşur. Örneğin saldırgan saldırıyı bitirmiş ve
arkasını dönüp gider iken ona karşı öldürme fiili gerçekleştirilirse kasten öldürme suçu oluşur.
- Taksirle Aşılması: Eğer sınır dikkatsizlik ve özensizlik sebebiyle aşılmış ise eylem taksirli
olduğunda cezalandırılıyorsa taksirli halden ceza verilir. Örn: Kendisine saldıran saldırgan a karşı
savunmada bulunurken onun aşarı şekilde yaralanmasına neden olan kimse sınırı taksirle aşmış ise
taksirle yaralama suçundan sorumlu olur.
- Korku Heyecan ve Panik İle sınırın aşılması: SADECE MEŞRU MÜDAFAA HALİNDE
olayın olduğu sırada, heyecan ve panik ile sınırın aşılması durumunda failin
SORUMLULUGU YOKTUR. Örn: gece vakti kendisine saldıran kişilere karşı güç kullanırken
heyecan ve korku nedeniyle aşırı güç kullanan kimse saldırganlar ölmüş olsa bile sorumlu olmaz.
Gerek kendisine ve gerekse bir başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve
başka surette korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını
kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak
koşulu ile işlenen fiilden dolayı kişiye ceza verilmez.
- Kişinin KENDİSİNE ya da BİR BAŞKASININ BİR HAKKINA yönelik bir tehlike olacak,
- Bu tehlike AĞIR VE MUHAKKAK olacak,
- Tehlikeye bilerek neden olunmamış olacak,
- Tehlikeye karşı koyma yükümlülüğü bulunmayacak ( örn: Yangın söz konusu ise itfaiye erinin
yangına karşı koyma yükümlülüğü vardır. İtfaiye eri haklı bir durum söz konusu olmadıkça
yangından kaçamaz. Eğer itfaiye eri yangından kaçarken bir kimseyi ezerse ve yaralanmasına
neden olur ise, bu halde zorunluluk halinden faydalanamaz. Çünkü tehlikeye karşı koyma
yükümlülüğü var.)
Korunmaya İlişkin Şartlar
- Başka surette korunma imkanı olmayacak,
- Tehlikenin ağırlığı ile yapılan eylem arasında ORAN bulunacak.
Örn: Karlı ve soğuk bir havada dağda mahsur kalan bir dağcı soğuktan donmamak için bir dağ evinin
kapısını kırsa ve içine girse, içeride ısınsa ve nihayet dolaptaki yiyecekleri yese bu eylemi nedeniyle
cezalandırılamaz. Ancak bu durumda eylem suç vasfını korumaktadır. Yine dağcının verdiği zararları
tazmin yükümlülüğü vardır. ( MEŞRU MÜDAFAA DA EYLEM SUÇ DEĞİL VE ZARARLARI
TAZMİN YÜKÜMLÜLÜĞÜ de YOKTUR )
Örn: Evinde çıkan yangından kaçarken yerde yatan çocuğunu ezerek ölümüne neden olan kimsenin
durumu ZORUNLULUK HALİDİR. Yine yokuş aşağı giderken arabasının freni boşalan kimsenin
insanlara çarpmamak için yol kenarındaki arabaya çarpması da zorunluluk haline örnek teşkil eder.
Örn: Komşusunun evini su bastığını gören bir kimsenin bir başka komşusunun camını kırarak içeri
girmesi halinde de zorunluluk durumu söz konusu olur.
12
2- HAKSIZ TAHRİK
Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen
kimsenin cezasında indirim uygulanmasına imkan sağlayan durum haksız tahriktir. Bu durumda fail
suçu işlerken içinde bulunduğu ruh hali ve psikolojik durum itibariyle haddet ve elemin etkisi altında suç
işlemektedir.
Haksız tahrik ceza sorumluluğunu KALDIRMAZ, AZALTIR. Faile ceza verilir fakat
İNDİRİM YAPILIR ( Tahrikin niteliğine ve olayın özelliğine göre 1/3- ¾ Arasında indirim )
Örn: Bir suçun mağduruna yönelik olarak gerçekleştirilen ( cinsel saldırıya maruz kalmış mağdura
yönelik- töre cinayeti ) fiiller dolayısıyla haksız tahrik indirimi uygulanamaz.
Haksız tahrikin uygulanabilmesi için, suçun haksızlığı yapan kimseye karşı işlenmesi
gerekmektedir. Örn: Kendisi hakkında dedikodu çıkaran bir kimsenin oğluna karşı suç işlenmiş ise haksız
tahrik söz konusu olmaz. Çünkü suç haksızlığı yapan kimseye karşı işlenmemiştir.
Örn: Bir kimsenin kendisine hakaret eden kimseyi darp etmesi halinde haksız tahrik söz
konusudur. Çünkü hakaret haksız bir fiildir.
Haksız fiilin bizzat suç işleyen kimseye yönelik olmasına gerek yoktur. Örn: küçük bir çocuğun
birkaç yetişkin tarafından dövüldüğünü gören bir kimse bu durumun etkisi altında çocuğu döven kimselere
karış suç işler ise bu durumda haksız tahrik söz konusu olur.
Suç haksız eyleme tepki olarak işlenmiş olmalı ve haksız eylem ile tepki olarak işlenen suç arasında
çok uzun süre geçmemiş olmalıdır.
Örn: Kendisine hakaret eden bir kimseyi 2 yıl sonra öldüren bir kimsenin haksız tahrik altında suç
işlediğini söylemek mümkün değildir.
HAKSIZ FİİL İLE İŞLENEN SUÇ ARASINDA ORAN ARANMAZ. ÇÜNKÜ HAKSIZ
TAHRİK BİR CEZASIZLIK NEDENİ DEĞİL SADECE İNDİRİM NEDENİDİR.
Yetkili bir merciden verilip,yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan kimse
bu hareketinden dolayı sorumlu olmaz. ( T.C.K m. 24-2 )
Emir bir TÜRK merciinden verilmelidir, emri veren emir vermeye yetkili olmalıdır, emrin
yerine getirilmesi zorunlu olmalıdır ( bağlayıcı emir olmalıdır ), emir kanuna uygun olmalıdır.
Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. ( T.C.K m. 24-3 )
ANAYASA Madde 137 - Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse,
üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez
ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir
yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan
kurtulamaz.
13
Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla
gösterilen istisnalar saklıdır.
Kolluk görevlileri için tek özel durum: Kolluk görevlilerinin kendilerine verilen emirlerin hukuka
uygunluğunu tartışamamasıdır. Emir hukuka aykırı olsa dahi kolluk görevlisi emri yerine getirmek
zorundadır. Ancak konusu suç teşkil eden emir KOLLUK GÖREVLİSİ TARAFINDAN DAHİ
YERİNE GETİRİLEMEZ. Getirilirse emri veren de suçu işleyen de sorumludur.
T.C.K m. 28 e göre: Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir şiddet veya muhakkak
ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç işleyen kimseye ceza verilmez. Bu gibi hallerde cebir,
şiddet veya tehdidi kullanan kimse fail sayılır.
Örn: itfaiye görevlisinin bir odaya kapatılarak yangın söndürmesinin engellenmesi ya da yardıma
gelen kimselerin yardım etmesine izin verilmemesi.
Örn: A, suç işlemesi amacıyla B yi aç bırakmıştır. Olayda korkutma ( açlıktan ölmek korkusu )
söz konusudur. Yine A kendisine, kaçak inşaat ruhsatı vermezse B yi öldüreceğini söylemiş ise bu durumda
tehdit vardır. Bu haller altında suç işleyen kimseye CEZA VERİLMEZ.
5- HATA
Fiilin icrası sırasında suçun unsurlarında hataya düşen kimse cezalandırılmaz. HATANIN
KUSURLULUGU KALDIRMASI İÇİN ESASLI BİR HATA OLMASI GEREKİR. Yani failin
hatası olmasaydı suç gerçekleşmeyecekti diyebiliyor isek hata esaslıdır.
Örn: Kendisinin zannedip bir başkasının bisikletini alıp giden kimse bisikletin başkasına ait
olduğunu bilseydi bisikleti yerinden almayacaktı. Bu durumda hata esaslıdır ve fail bu yanılması esaslı
olduğu için ceza verilmez.
Suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren halleri konusunda hataya düşen kişi bu
hatasından yararlanır.
Örn. Annesini öldürmek isterken, gece vakti annesi sanarak başkasını öldüren kimse hatasından
faydalanır. ( Anneyi öldürmek ağırlaştırıcı sebep iken fail hata ile normal birini öldürdüğü için annesini
öldürmekten ceza almaz. ) Örn: Annesini öldürmek isterken hata ile babasını öldürmüş ise gerçekte
öldürmek istediği kişi babası olmadığı için hatasından faydalanır ve babasını öldürmüş gibi değil de normal
bir kimseyi öldürmüş gibi ceza alır.
Hukuka uygunluk nedeni var zannederek suç işleyen kişi ( hukuka uygunluk nedeninde hata
eden ) bu hatasından faydalanır ve hukuka uyguluk nedeni varmış gibi değerlendirilir ve ceza
verilmez.
14
Örn: Gece vakti elinde sopa ile ıssız bir yerde kendisine doğru koşan dört beş kişiyi gören kişinin
silahını çıkararak kendisine saldırdığını düşündüğünü kişileri yaralaması durumunda gerçekte elinde sopa
ile koşan kimselerin kaçan hayvanlarını kovaladığı sonradan ortaya çıksa bu durumda gerçekte meşru
müdafaa yok iken bu konuda yanılan, hata eden fail bu durumdan yararlanır ve ceza almaz.
İşlediği fiilin haksızlığı konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişiye ceza verilmez. Örn. Bir
Avrupalı Antalya da yarı çıplak dolaşsa müstehcenlik suçundan dolayı ceza verilmez. Çünkü yarı çıplak
dolaşmanın haksızlık olduğu konusunda yanılgısı vardır.Bu konudaki hatanın KAÇINILMAZ OLMASI
GEREKMEKTEDİR.
Örn. Bir Alman Antalya da uyuşturucu içerken yakalansa suç olduğunu bilmiyordum diyemez.
Çünkü kendi ülkesinde de aynı eylem suç teşkil ediyor. KANUNU BİLMEMEK MAZERET
SAYILMAZ. ( T.C.K m. 4 )
6- YAŞ KÜÇÜKLÜĞÜ
Ceza kanunun bakımından 12 yaşını doldurmamış kimselerin ceza sorumluluğu yoktur. Bu yaştaki
kimseler suç işleseler dahi cezalandırılamaz. ANCAK BU ÇOCUKLAR HAKKINDA GÜVENLİK
TEDBİRİ UYGULANABİLİR. ( Aile yanına yerleştirme, eğitim kurumu, tedavi vs. ) Ceza kanununa göre
18 yaşını tamamlamamış kimseler ÇOCUKTUR.
7- SAĞIR VE DİLSİZLİK
Sağır ve dilsiz kimselerin algılama yetenekleri yaşıtlarına göre daha geç geliştiğinden sağır ve
dilsizler hakkında indirim öngörülmüştür. Bu durumda olan kimseler hakkında:
8- AKIL HASTALIĞI
Akıl hastalığının tam ve kısmi akıl hastalığı olarak ayırmak gerekmektedir. Tam Akıl Hastaları: Hiçbir
cezai sorumlulukları yoktur. Ceza verilmez, GÜVENİLK TEDBİRİ UYGULANIR ( Sağlık Kurumuna
Tedavi Amacıyla yerleştirilir ve iyileşmedikçe – toplum için tehlike oluşturmayacak hale geldiği sağlık
kurulu raporu ile tespit edilmedikçe- tedavi kurumundan çıkamazlar. )
15
Kısmi Akıl Hastaları: Sadece hastalıkları ile ilgili durumlarda cezai sorumlulukları yoktur. Örn.
Kleptomania hastası kimse hırsızlıktan dolayı sorumlu olamaz. Çünkü bu kimselerin sürekli bir şeyleri alıp
götürürler. Ancak bir Kleptomania hastası bir insanı öldürürse ceza sorumluluğu vardır.
T.C.K m. 34 e göre: “ Geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu madde
etkisiyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak
davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. “
Örn: Zorla alkol ya da uyuşturucu verilerek irade yeteneği zayıflamış kişinin suç işlemesi halinde
bu kimseye ceza verilmez.
Ceza sorumluluğunu kaldıran ya da azaltan nedenlerde sınırın aşılması halinde iki durum söz
konusudur:
1- Sınırın Kasten Aşılması: Sınır kasten aşılmış ise işlenen fiilden dolayı sorumluluk vardır.
Örn: Zorunluluk halinde dağda mahsur kalan kişi dağ evine sığınmış ve sonrada evi kullanılmaz
hale getirmiş ise mala zarar verme suçundan sorumludur.
2- Sınırın Taksirle Aşılması: Sınır taksirle aşılmış ise eylem ceza kanununda taksirli iken de
cezalandırılıyorsa ceza verilir.
Örn: Zorunluluk halinde dağda mahsur kalan dağcı dağ evinde ısınırken yangın çıkmasına neden olsa ve
ev yansa bu durumda mala zarar verme suçu oluşur mu? Oluşmaz çünkü mala zarar verme suçu taksirle
işlenemez. Yokuş aşağı giderken freni patlayan aracının aşağıdaki Pazar yerine girmemesi için yolu
kenarına çıkan ve duvara çarpan bu arada da duvarın yanında duran bir kişinin ölümüne neden olan kimse
zorunluluk halinde sınırı aşmıştır. Bu halde sınırı aşmasında taksir söz konusudur. Neticede ölüm meydana
geldiği için taksirle öldürme de suç olarak düzenlenmiştir. Failin sorumluluğu taksirle bir insanın
öldürülmesidir.
Bir insandan kaynaklanan yapmak ya da yapmamak şeklinde ortaya çıkan dış alemde etkiler
doğuran kişinin iradesine bağlı ( iradi ) ve nedensellik bağına sahip somut bir durumdur. Ceza kanunu
düşüncelere değil hareketleri cezalandırmaktadır.
16
Hareket icrai ve ihmali olmak üzere iki şekilde ortaya çıkar. Yapma biçimindeki hareketlere icrai
hareketler denirken, yapmama biçimindeki hareketlere de ihmali hareketler denir. İcrai hareket bir bütün
olarak insan vücudunun oynaması, yer değiştirmesi gibi dışarıdan gözlenebilecek hareket türüdür. Örneğin,
bir kimsenin diğerine yumruk atması, doktorun sağlam organı kesmesi, hemşirenin iğne yapması, şoförün
araç kullanması vs.
İhmali hareket ise yapılması gereken şeyin yapılmamasıdır. Hukuk düzeni tarafından yapılması
gereken hareketin yapılmaması halinde ceza sorumluluğu doğmaktadır. Örn: Bir itfaiyecinin yangını
söndürmemesi, doktorun kanamalı bir hastaya müdahale etmemesi, hemşirenin hastaya ilacını vermemesi,
cankurtaranın boğulmak üzere olan kişiyi kurtarmaması gibi durumlarda yapılması gereken eylem –
Kanunun öngördüğü eylem – yapılmamaktadır, ihmal edilmektedir.
17
Örn: Atom enerjisini serbest bırakarak patlamaya yol açmak suçu. Bu suçta atom enerjisi serbest
bırakılmış olacak VE bu suretle patlama gerçekleşmiş olacak. Bu iki hareket bir birine bağlıdır.
Suçun oluşması için yasada her hangi bir hareket belirtilmemiş ise suç her türlü hareket ile
işlenebilir. Bu tür suçlara serbest hareketli suç adı verilir.
Örn: Öldürme ve yaralama suçları her türlü hareket ile işlenebilir. Kanun bir hareket biçimi
öngörmemiştir. Öldürme ve yaralama sonucunu doğuran her türlü hareket suç sayılmıştır.
3- Tek Hareketli Suç- Çok hareketli Suç- Seçimlik Hareketli Suç- İtiyadi Suç
Suçun oluşabilmesi için kanunda sadece tek bir hareket sayılmış ise bu durumda tek hareketli suç
söz konusudur.
Örn: Yalan yere yemin etmek suçu ( m. 275 ).
Örn: Hırsızlık tek hareketli suçtur. Hakaret ve yalan tanıklık suçları da tek hareketli suçlardır.
Burada hareketin tekliğinden anlaşılması gereken sayı olarak değil HUKUKSAL OLARAK
TEKLİKTİR. Örneğin öldürme on bıçak darbesiyle işlenebilir. Ancak bu suç tek bir bıçak darbesiyle de
işlenebilen bir suç tipidir. Önemli olan hareketin hukuki olarak tek bir hareket olmasıdır.
Bir suçun oluşması için yasada EN AZ İKİ HAREKET in yapılması şart koşulmuş ise bu durumda
çok hareketli suç vardır.
Örn: Özel belgede sahtecilik suçu için; özel belge sahte olarak düzenlenecek ve bu sahte belge
kullanılmış olacak. Sahte belge kullanılmamışsa suç oluşmayacaktır. ( T.C.K m. 207-1 )
Örn: Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına
yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle
tehdit ederek veya cebir kullanarak bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur
kılan… ( Yağma Suçu )
Kanun metninde bir suçun işlenmesi için yasa da birkaç hareket gösterilip de bu hareketlerden her
hangi birisinin yapılması halinde suçun oluşacağı yazılmış ise bu halde seçimlik hareketli suç söz
konusudur.( Kanunda hareketler sayılırken VEYA bağlacı kullanılıyorsa seçimlik hareketli suçtur )
Örn: Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek.
Örn: Kişiler arasındaki alenî olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın
bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, iki aydan altı aya kadar hapis cezası
ile cezalandırılır. ( Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenilmesi, kayda alınması suçu )
Örn: Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden,
bozan, kullanılamaz hâle getiren veya kirleten kişi… ( Mala zarar verme suçu )
Seçimlik hareketli suçlarda seçimlik hareketlerin hepsi yapılmış olsa dahi tek bir suç oluşur.
Örneğin: Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği
kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri
amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kişi… ( Güveni Kötüye Kullanmak-
Emniyeti Suistimal Suçu ) Bu suçta fail, malda devir i inkar etmiş ve aynı zamanda da bu malı satmış olur
ise iki seçimlik hareketi de işlemiş olacaktır. Ancak sadece bir suç oluşur.
Suçun oluşması için aynı hareketin belli sayıda yinelenmesinin arandığı su tipine İTİYADİ SUÇ
adı verilir. İtiyadi suçlar itiyadın varlığını gösteren son hareketin yapıldığı anda tamamlanır.
T.C.K m. 6/h ye göre: İtiyadi suçlu deyiminden; kasıtlı bir suçun temel şeklini ya da daha ağır
veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekillerini bir yıl içinde ve farklı zamanlarda ikiden fazla
işleyen kişi anlaşılır.
İtiyadi suçlular da infaz ağırlaştırılır. T.C.K da itiyad suç unsuru olarak düzenlenmemiştir. İnfazı
ağırlaştıran bir haldir ( Tekerrür gibi ) .
NETİCE ( SONUÇ )
18
Hareketin ortaya çıkması ile meydana gelen sonuca netice denir. Örneğin kasten öldürme
fiilinde, kişinin bedenine bıçak saplamak hareket, bu hareket sonucu mağdurun ölmesi ise neticedir.
Ceza Kanununda kural olarak her netice bağımsız bir suç oluşturur. Örneğin F hasmı K ya ateş etse
fakat hedefe isabet ettiremeyip K yı yaralasa ve aynı zamanda yoldan geçmekte olan A yı da vursa ve
öldürse bu durumda iki netice vardır. İki netice ile birlikte iki suç söz konusudur. K ya karşı öldürmeye
teşebbüs- A ya karşı da kasten- olası kastla yada taksirle öldürme suçu söz konusudur.
Ani suçlarda hareket gerçekleştikten sonra meşru müdafaa mümkün değildir. Oysa
mütemadi suçlarda netice sürekli olduğu için netice devam ettikçe meşru müdafaada bulunulabilir.
Kesintisiz Suç ( mütemadi suç ) örnekleri: Suç işlemek maksadıyla örgüt kurma, kamu görevinin
usulsüz üstlenilmesi, elektrik hırsızlığı ve enerji hırsızlığı, taşınması yasak silahları taşımak, firar, askerlik
görevinden kaçmak vs.
Madde 43 - (1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda ( ARADAKİ
ZAMAN ÇOK UZUN OLMAMALIDIR ) bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi
durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır.
Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır.
Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.
(2) Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra
hükmü uygulanır.
(3) Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, ve yağma suçlarında zincirleme suç
hükümleri uygulanmaz.
Suçun mağduru aynı olmalıdır. Aynı suç ( basit veya nitelikli hal ) işlemek düşüncesi olacaktır.
Bu şartların yanında iki suç arasında uzun zaman geçmemiş olacaktır.
Bir hareketle birden fazla kimseye karşı suç işlenmiş ise yine zincirleme suç hükümleri
uygulanır.
Örn: Üç kişiye birden hakaret edilmesi. Kusurlu araç kullanarak birden fazla kimsenin taksirle
yaralanması durumlarında tek bir hareket ve fakat birden fazla mağdur vardır.
Örn: Bir kasiyerin belirli aralıklarla kasadan para çalması durumunda aynı suç işleme
kararından ( hırsızlık amacı ) hareketle farklı zamanlarda hırsızlık yapılmıştır. Ancak bu durumda tek bir
suç oluşacak ve tek ceza verilecek fakat ceza artırılarak verilecektir.
Zincirleme suç zincirin kesildiği anda ( SON SUÇ İŞLENDİĞİ ANDA ) işlenmiş sayılır.
Yani son netice gerçekleştiği anda gerçekleşmiş sayılır. Oysa mütemadi suç netice kesintiye uğradığı anda
işlenmiş sayılıyordu.
Örn: A mağdur M ye karşı söz atmış ve aradan 6 Ay geçtikten sonra iki kez yine söz atmış bu
durumda zincirleme suç oluşmayacaktır. Çünkü aradan geçen zaman çok uzundur. Bu halde iki ayrı cinsel
taciz suçu söz konusudur. Oysa A her gördüğünde ( 2-3 günde bir ) söz atmış olsa idi zincirleme suç olurdu.
Tek suç ve tek ceza söz konusu olurdu. Ancak uzun zaman geçtikten sonra artık zincirleme suçtan söz
edilemez.
FİKRİ İÇTİMA OLABİLMESİ İÇİN TEK HAREKET İLE BİRDEN FAZLA FARKLI SUÇ
OLUŞMASI GEREKMEKTEDİR.
BİR SUÇA TEŞEBBÜS VE SUÇUN BASİT VE AĞIR HALLERİ AYNI SUÇ KAPSAMINDA
DEĞERLENDİRİLİR.
Örn: A öldürmek amacıyla B ye ateş etmiş fakat B nin hızlı davranması nedeniyle kurşun B ye değil B nin
ardındaki C ye isabet etmiştir. Bu olay itibariyle, Ortada iki netice vardır ve iki hareketin varlığını kabul
etmek gerekmektedir. Yine olayda birinci eylem Yani B ye karşı öldürmeye teşebbüs suçu söz konusu ve
C ye karşı da öldürme suçu söz konusudur. Yani suçlar aynı türdendir. Bu yüzden de fikri içtimanın olayda
uygulanma imkanı yoktur.
TEŞEBBÜS
Teşebbüs T.C.K madde 35 te: “ Kişi işlemeye kast ettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan
doğruya icraya başlayıpta elinde olmayan nedenlerle tamamlayamazsa teşebbüsten dolayı
sorumludur” denilmektedir. Yine teşebbüs halinde verilecek cezanın tehlikenin ağırlığı ve meydana
21
gelen zarar göz önüne alınarak belirleneceği madde düzenlenmektedir. Teşebbüs halinde suçun işlenmiş
halinden daha az bir ceza verilmektedir.
- Kasten işlenebilen bir suç olmalı ( Taksirle İşlenen Suçlara Teşebbüs Mümkün Değil )
- İcra hareketleri ELVERİŞLİ ARAÇLARLA doğrudan doğruya ve şüpheye yer bırakmayacak
şekilde başlamış olacak,
- Failin gerçekleştirmek istediği netice ELDE OLMAYAN SEBEPLERLE gerçekleşmemiş
olacak. ( Fail netice için her şeyi yapmış olacak )
5237 Sayılı Kanun eski kanunda olduğu gibi EKSİK- TAM TEŞEBBÜS ayrımını kaldırmış bunun yerine
TEHLİKENİN AĞIRLIĞI VE MEYDANA GELEN ZARARA göre bir ceza belirleneceğini düzenlemiştir.
Örn: Fail X öldürmek maksadı ile Y ye ateş etmiş ve onu yaralamıştır. Yaralanan Y kaldırıldığı
hastanede ameliyata alınarak kurtarılmıştır. Bu durumda X öldürmek kastı ile ateş etmiş fakat ölüm
ELİNDE OLMAYAN SEBEPLERLE ( Zamanında tıbbi müdahale ) meydana gelmemiştir. X in eylemi
kasten öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturur.
Örn: Ahmet öldürmek maksadı ile Cemil e ateş etmiş fakat kurşun Cemil e isabet etmemiştir. Bu
durumda da ölüm Ahmet in elinde olmayan sebeplerle ( İsabet etmeme ) meydana gelmemiştir. Ahmet in
eylemi kasten öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturur.
Failde suç işleme fikrinin oluşması ile birlikte suçun evreleri başlamış olacaktır.
Suç fikrinin ortaya çıkması→Hazırlık Hareketleri→İcra Hareketlerinin Başlaması→İcra
Hareketlerinin Tamamlanması →Neticenin Meydana Gelmesi evrelerinde oluşmaktadır.
Teşebbüs icra hareketlerinin tamamlanması evresinden sonra ortaya çıkmaktadır.
Bu suç evrelerini örneklendirmek gerekirse:
Fail Erkunt arazi anlaşmazlığı nedeniyle aralarında husumet olan Berktay ı öldürmeyi
düşünmektedir.( EVRE 1 )
Erkunt bir arkadaşından GLOCK marka silah temin etmiş ve Berktay ı takip etmeye başlamıştır.
Olay günü Berktay ı iş çıkışı takip etmeye başlamış ve evine gidinceye kadar takip etmiştir.( EVRE 2 )
Karanlık bir yere geldiğinde silahını çekmiş ( EVRE 3 )
ve arkadan Berktay a dört el ateş etmiştir. ( EVRE 4 )
Ancak Berktay çelik yelek kullandığı için ölüm meydana gelmemiştir. (EVRE 5 )
ÖRN: Hakaret ani bir suçtur. Hakaret suçunda hareket ve netice aynı anda meydana gelir bu
sebeple hakarete teşebbüs mümkün değildir.
Örn: Kasten yaralama suçu hareket ve neticenin ayrılabildiği bir suçtur. Bu sebeple kasten
yaralama suçuna teşebbüs mümkündür.
KANUNDA BAZI SUÇ TİPLERİ TEŞEBBÜS AŞAMASINDA KALSA DAHİ TAMAMLANMIŞ GİBİ
CEZALANDIRILMAKTADIR. BU DURUMLAR TEŞEBBÜSÜN İSTİSNASIDIR. BU SUÇLAR T.C.K
M. 310, Cumhurbaşkanına suikast ( m. 310 ) ve Anayasayı cebir ve şiddet ile ihlal suçu ( m. 309 ) , Devletin
bölünmez bütünlüğü aleyhine işlenen suçlara ( m. 302 )teşebbüs dahi olsa tamamlanmış gibi cezalandırılır.
Bu tür suçlara KALKIŞMA TİPİ SUÇLAR DENİR.
GÖNÜLLÜ VAZGEÇME:
Fail icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya
sonucun gerçekleşmesini önlemesidir.
22
Gönüllü vazgeçme, cezayı kaldıran KİŞİSEL BİR NEDENDİR. Gönüllü vazgeçme suçun icra
hareketleri aşamasında olabileceği gibi icra hareketlerinin tamamlanmasından sonra da
mümkündür.
Örn: Hırsız A çaldığı eşyaları ertesi gün haline üzüldüğü ev sahibine geri vermiştir. Bu durumda
gönüllü vazgeçme yoktur. Çünkü suç tamamlanmıştır.
Örn: A hasmı C yi öldürmek için evinin önünde pusu kurmuş ve geldiği saati kollamaya
başlamıştır. C evinin önüne geldiğinde A silahını çekmiş ve bu arada C nin kızının babasına doğru
koştuğunu görmüş ve bu duruma üzülerek öldürmekten vazgeçmiştir. Bu durumda A gönüllü vazgeçmiştir.
Çünkü hiçbir engel neden yok iken İcra HAREKETLERİNE BAŞLAMAMIŞ VE ATEŞ ETMEMİŞTİR:
Örn: Hırsız H, zengin bir işadamı olan Hulusi nin evini soymak için malikanesinin önüne gitmiş
ve fakat tam eve girecek iken evin önünde polis otosu görmüştür. O günün hırsızlık yapmak için iyi bir gün
olmadığını ve eğer hırsızlık yapar ise polisin kendisini rahatça yakalayacağını düşünerek hırsızlık
yapmaktan vazgeçmiştir. Bu durumda gönüllü vazgeçme yoktur. H nin eylemi hırsızlık suçuna teşebbüstür.
Çünkü gönüllü bir vazgeçme yoktur.
Gönüllü vazgeçme halinde faile işlemek istediği suçtan dolayı ceza verilmez. Ancak gönüllü
vazgeçtiği ana kadarki eylemleri suç oluşturuyorsa sadece o suçtan ceza verilir.
Örn: Öldürmek için ruhsatsız silah temin etmişse ya da hasmının evine girmişse bu durumlarda
gönüllü vazgeçme halinde öldürme ve hırsızlık suçlarından ceza verilmez fakat ruhsatsız silah taşıma ve
konut dokunulmazlığını ihlal suçundan ceza verilir.
Birden fazla kimsenin bir suçu işlemek için bir araya geldiği bir durumda bunlardan birisinin
gönüllü vazgeçmesi halinde de faile ceza verilmez fakat:
Suç gönüllü vazgeçenin gösterdiği bütün gayrete rağmen işlenmiş olsa, ve gönüllü vazgeçenin
gayretinin dışında başka bir nedenden dolayı işlenememiş olsa bile gönüllü vazgeçene CEZA
VERİLMİZ.
Örn: A ile B hırsızlık yapmak için Masum un evine girmiştir. Masum un çok fakir birisi olduğunu
gören A suç işlemekten vazgeçmiş ve geri dönmüştür. B ise “ Fakir de olsa herkesin evinde çalınacak bir
şey vardır ” diyerek eyleme devam etmiştir.
Bu olayda: A nın bütün gayretine rağmen ( Polise Bildirmiş olması vs ) suç işlenmiş ise ya da B
suçu işlerken ev sahibi tarafından başına tava vurularak etkisiz hale getirilmiş ve suçu işleyemeden
yakalanmış ise A gönüllü vazgeçme hükümlerinden yararlanır. O ana kadarki eylemi sadece konut
dokunulmazlığını ihlal etmekten dolayı sorumludur. Hırsızlık suçundan dolayı sorumluluğu yoktur, çünkü
gönüllü vazgeçmiştir.
ETKİN PİŞMANLIK
Suçun bütün unsurları ile tamamlandıktan sonra failin suç yolunda ilerlemekten dönmesine
etkin pişmanlık denir. Etkin pişmanlık yalnızca suç tamamlandıktan sonra belli suçlar bağlamında cezayı
kaldıran ya da azaltan KİŞİSEL BİR NEDENDİR.
23
Türk Ceza Kanununda etkin pişmanlık ilgili genel bir hükümle değil ilgili olduğu suç tiplerinde
özel olarak- ayrıca- belirtilmiştir. ( m. 93, m. 168, m. 316-2, m. 274 vs. )
Örn: İlayda güzelliğini kıskandığı Yasemin e haddini bildirmek istemektedir. Yasemin in iş yerine
erken geldiği bir gün onun yüzüne KEZZAP dökmüştür. ( Kasten yaralama ) Yasemin in acı çektiğini gören
İlayda çok üzülmüş ve yaptığına pişman olmuştur. Hemen Yasemin e yardım etmiş yüzünü su ile yıkamış
ve en yakın bir hastanede ilk müdahalenin yapılmasını sağlayarak yüzünde iz kalmasına- daha az iz
kalmasına neden olmuştur. Bu durumda suç kezzap atma fiili ile tamamlandığı için Yasemin in bundan
sonraki eylemi ETKİN PİŞMANLIKTIR.
Örn: A aralarından husumet bulunan Verasettin i yaralamak için onun tek başına dolaştığı bir günü
kollamış ve bir gece vakti elinde sopa ile ona yaklaşmış ve hıncını alıncaya kadar ona vurmuştur. Daha
sonra Verasettin in acı çektiğini görerek bu duruma çok üzülmüş ve onu alıp hastaneye götürmüş ve daha
ağır sonuçların meydana gelmesine engel olmuştur. Bu halde de etkin pişmanlık söz konusudur.
24
SÖZDE SUÇ
Failin gerçekleştirmeyi düşündüğü ya da gerçekleştirdiği eylemin kanunda suç olarak
tanımlanmadığı durumlarda sözde ( mefruz ) suç vardır. Fail suç işlediğini düşünmektedir oysa ortada bir
suç yoktur.
Örn: Komşusunun koyununu çaldığını zannederek kendi koyununu çalan kimsenin durumu. Kişi
hırsızlık suçunu işlediğini düşünmekte ve fakat kendi koyununu çaldığı için eylem suç değildir.
Örn: Evlilik dışı birlikteliklerde kişi zina suçu işlediğini düşünmekte ise de zina yasada suç olarak
tanımlanmadığı için bu durumda söz de suç vardır. Çünkü zina suç değildir.
25
Ceza kanununda ASIL OLAN KAST tır. Kasten işlenen suçların cezalandırılması kuraldır.
TAKSİR İSTİSNAİ BİR DÜZENLEMEDİR. Eğer bir suçun taksirli hali kanunda düzenlenmemiş
ise faile bu suçtan dolayı ceza verilmez. TAKSİRli suç kanunda var ise ceza verilir.
Örn: Mala zarar verme suçu, insan ticareti suçu, resmi evrakta sahtekarlık suçu gibi suçların
taksirle işlendiği halde cezalandırılması söz konusu değildir. Çünkü kanunda taksirli mala zarar verme,
taksirli insan ticareti, taksirli evrakta sahtekarlık suçu düzenlenmemiştir.
Ancak taksirle yaralama, taksirle öldürme kanunda düzenlendiği için taksirle ölüm ya da
yaralanmaya sebep olunmuş ise fail sorumludur ve faile bu maddeler kapsamında ceza verilir.
1- KAST
Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast bir suçun kanuni tanımından yer alan unsurların bilerek ve
isteyerek gerçekleştirilmesidir. Kanunda iki tür kast düzenlenmiştir.
- Doğrudan Kast ( Kast ): Bir eylemin bilerek ve sonucunun istenerek yapılmasına doğrudan kast
adı verilir. Kanun koyucu eğer bir suç hükmünde …bilerek…. İfadesine yer vermiş ise bu suçlar ancak
doğrudan kast ile işlenebilir.
Örn: A öldürmek maksadı ile B ye ateş etmiş ve B nin ölümüne neden olmuş ise bu durumda hareketi
bilerek yapmıştır. Hareketin sonucunu da bilmekte ve istemektedir. A nın kusurluluğu doğrudan kasttır.
KASTEN İŞLENEBİLEN SUÇLAR OLASI KAST İLE DE İŞLENEBİLİR. Ancak bir suç
maddesinde BİLEREK ibaresi yer alıyorsa bu suç olası kast ile işlenemez.
Örn: Sahte evrakı bilerek kullanmak suçu. Bu suç olası kast ile işlenemez.
- Olası Kast: Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine
rağmen, fiili işlemesi hâlinde olası kast vardır. Bu hâlde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren
suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.
Olası Kast failin netice bakımından OLURSA OLSUN dediği ve neticeyi kabullendiği kasttır. Fail
neticeyi görecek ve neticeyi KABULLENEREK EYLEME DEVAM EDECEKTİR.
Örn: Kırmızı ışığın yandığını ve yayaların geçtiğini gördüğü halde ÇARPARSAM ÇARPAYIM diyerek
hareket eden bir kimse OLASI KAST ile hareket etmiştir.
OLASI KAST GENEL BİR İNDİRİM NEDENİDİR.
Örn: Hasmına ateş ederken onun yanıdaki arkadaşını da gördüğü ve ona da isabet edeceğini
öngördüğü halde DEĞERSE DEĞSİN ( OLURSA OLSUN ) diyerek silahını ateşleyen kimsenin kastı
OLASI KAST tır.
YARGITAY A GÖRE: Düğünlerde ve kalabalık yerlerde silah ile havaya ateş edilmesi ve bir
kişinin ölümüne neden olunması durumunda OLASI KAST VARDIR.
Kural olarak ceza kanunun suç işleyen kimsenin düşüncesine yani hangi amaçla suç işlediğine
bakmaz. Önemli olan suç sayılan hareketin yapılması ve neticenin gerçekleşmesidir. Ancak kanun
koyucunun bazı özel amaçlarla işlendiğinde cezalandırdığı suçlar da vardır. Kanun koyucunun genel kastın
üstünde ( bilmek ve istemekten başka ) failin özel bir amacının da bulunmasını aradığı duruma ÖZEL
KAST adı verilir.
Örn: Göçmen Kaçakçılığı suçu Doğrudan veya dolaylı maddi bir menfaat elde etmek amacıyla
işlenirse cezalandırılır. Başka bir amaçla işlendiğinde göçmen kaçakçılığı suçu oluşmaz. Bu durumda özel
kast vardır.
İşlenecek olan suçun mağduru belirli ise Doğrudan Kast söz konusudur. Ancak mağdur belirli değil
ise bu durumda Dolaylı Kast söz konusudur.
Örn: Fail K hasmı H nın berber dükkanına gelmiş ve onu öldürmek için bir adet el bombası
atmıştır. Bu durumda asıl amacı H yı öldürmektir. H ye karşı olan kastı doğrudan kasttır. Ancak bomba
26
nedeniyle içeride olan müşteriler de ölmüş ise bu durumda müşterilere karşı olan kast ise Dolaylı ( Gayri
Muayyen ) belirli olmayan kast söz konusudur.
Fail bir suçu işlemek için plan yapar ve suç işleme kararlılığını uzun bir süre devam ettirir ve mutlak
olarak neticenin meydana gelmesi için elinden geleni yapar ve neticeyi şansa bırakmamak ve mutlak surette
elde etmek için soğukkanlı bir şekilde suçu işlerse bu durumda TASARLAMA KASTI vardır. Taammüd
denilen bu durumda YARGITAY a fail SOĞUKKANLI BİR ŞEKLİDE SUÇ İŞLEMEKTEDİR.
YARGITAY a göre TASARLAMA KASTI İLE İŞLENEN SUÇLARDA HAKSIZ TAHRİK
UYGULANMAZ.
Failin suç yoluna çıktıktan sonra yeni bir kastının ortaya çıkmasına EKLENEN KAST adı verilir.
Bu durumda failin kastına yeni bir kast eklenmekte ve yeni bir suç ortaya çıkmaktadır.
Örn: Doktor ameliyatta hastanın karnında makas unutmuştur. Fakat bu durumu sonradan
öğrenmesine rağmen hatası ortaya çıkmasın diye durumu hastaya bildirmemiş ve hasta yaşamını yitirmiştir.
Doktorun ilk eylemi taksirle yaralamadır. Fakat hatasını öğrenmesine rağmen hastayı yeniden ameliyat
etmemesi halinde artık KASTEN ÖLDÜRMEDEN DOLAYI SORUMLUDUR:
Örn: Arkadaşı ile kavga eden A onu yaralamış ve olay yerinde bırakarak arkasını dönüp gitmek
üzere iken yerde yatan M nin annesine hakaret etmesini duymuş ve bundan kaynaklanan öfke ile yerde
yatan M yi öldürmüştür. Bu durumda ilk andaki kast yaralamak kastı iken, hakaretten sonra ortaya çıkan
kast öldürme kastıdır. Bu durumda öldürme kastı EKLENEN KASTTIR.
2- TAKSİR
Türk Ceza Kanununda iki türlü taksir düzenlenmiştir. TAKSİR ( BİLİNÇSİZ TAKSİR ) ve
BİLİNÇLİ TAKSİR.
Madde 22 - (1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hâllerde cezalandırılır.
(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun
kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
(3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hâlinde
bilinçli taksir vardır; bu hâlde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
(4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
(5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı
sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
(6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu
bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol
açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.
TAKSİR ( BİLİNÇSİZ TAKSİR ): Kastın iki unsuru bulunmaktadır; BİLMEK ve İSTEMEK. Bir
kimse bilerek ve isteyerek bir hareketi gerçekleştirirse ve ölüm meydana gelir ise kasten hareket etmiştir.
Taksirli suçta hareket bilerek ve isteyerek yapılır, netice bilinir fakat HİÇ BİR ZAMAN İSTENMEZ.
Taksir de hareketin neticesi öngörülür ve önceden bilinir ancak hiçbir zaman NETİCESİ
İSTENMEZ.
Örn: Bir doktorun hastaya yanlış müdahale yaparak hastanın ölümüne sebebiyet verdiği durumda:
hastaya yaptığı müdahaleyi ( HAREKET ) bilerek ve isteyerek yapar. Doktor yanlış müdahale yaptığı
zaman hastanın öleceğini bilir, öngörür ancak hiçbir zaman HASTANIN ÖLMESİNİ İSTEMEZ.
27
Örn: Ormanda ava çıkan A çalılıkların arkasından çıtırtı gelmesi üzerine keklik var zannedip
tüfeğini ateşlemiş ancak keklik olduğunu düşündüğü çalılığın arkasında duran M nin ölümüne neden
olmuştur. Bu durumda TAKSİRLE ( BİLİNÇSİZ TAKSİR ) ÖLDÜRME SÖZ KONUSUDUR.
3- BİLİNÇLİ TAKSİR:
Failin hareketi bilerek yapıyor NETİCEYİ ÖNGÖRÜYOR fakat eyleme devam ediyor ancak hiç
bir zaman İSTEMİYOR. Fail neticeyi öngörüyor fakat NASIL OLSA OLMAZ düşüncesiyle hareket
ediyor. Neticenin gerçekleşmesi gibi bir isteği yoktur.
Örn: Kırmızı ışığa yaklaştığı anda hızını azaltmayan ve yayaları görmesine rağmen nasılsa
kurtarırım çarpmam diyerek yavaşlamayan ( neticeyi öngörüyor ve eyleme devam ediyor ) ve bir insanın
ölümüne neden olan kimse veya kalabalık bir caddede hızla araç kullanmasına rağmen sürüş kabiliyetine
ve aracın frenine güvenen bir kimsenin yaptığı kazada ölüme sebebiyet vermesi halinde BİLİNÇLİ
TAKSİR VARDIR.
Bilinçli taksirin taksirden farkı da buradadır. TAKSİRDE netice sadece BİLİNİYOR. Ancak
bilinçli taksirde NETİCENİN BİLİNMESİNE EK OLARAK MEYDANA GELEBİLECEĞİ DE
ÖNGÖRÜLÜYOR ve HAREKETE DEVAM EDİLİYOR.
Gece uykusu geldiği halde araç kullanmaya devam eden kimse uyuyacağını ve kaza yapacağını
BİLİR ancak harekete devam eder. Bu kimse taksirlidir. Ancak aynı kimse aşırı alkollü ve çok aşırı hızlı
ise bu durumda Bilinçli Taksir söz konusu olur. Çünkü artık neticeyi öngörmektedir fakat eyleme devam
ediyor.
BİLİNÇLİ TAKSİR tespit edilmelidir çünkü bilinçli taksir halinde ceza 1/3 ten yarısına kadar
artırılır. BİLİNÇLİ TAKSİR CEZAYI AĞIRLAŞTIRAN GENEL BİR NEDENDİR. Bu sebeple
somut olayın özelliği, eylemin niteliği, mağdurun durumu, olay yerinin özelliği, sanığın ifadeleri, sanığın
mesleki niteliği, tanık ifadeleri gibi unsurlar dikkate alınarak belirlenir.
Mesleki konularda özel bilgiye ihtiyaç duyulduğundan bilirkişiye de müracaat edilmelidir. Ancak
CEZA YARGILAMASINDAN KESİN DELİL olmadığından hakim gerekçesini açıklayarak bilirkişi
görüşüne aykırı bir karar verebilir. Bu sebeple BİLİRKİŞİ RAPORU HAKİMİ BAĞLAYICI DEĞİLDİR.
T.C.K Madde 23 - (1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna
sebebiyet vermesi hâlinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en
azından taksirle hareket etmesi gerekir.
Netice sebebiyle ağırlaşmış suç: “Suçun varlığı için gerekli olanın ötesinde zararlı veya tehlikeli
bir sonucun meydana gelmesi halinde cezası ağırlaştırılan suçlara sonucu nedeniyle ağırlaşan suçlar denir.
” şeklinde tanımlanmaktadır.
28
Bu sebeple kast edilen neticeden aşırı bir netice meydana gelmiş ise failin ikinci netice yönünden
EN AZINDAN TAKSİR li olarak hareket etmesi zorunluluğu benimsenmiştir. Eğer fail bakımından
gerçekleşen ikincil netice ( kastedilenden daha ağır ) bakımından TAKSİR derecesinde dahi bir
manevi unsurdan söz edilemiyorsa failin ağırlaşan neticeden ötürü sorumluluğu bulunmayacaktır.
Failin öngördüğü neticeden daha ağır bir netice meydana geldiğinde neticenin fail tarafından
öngörülebilip öngörülemeyeceğine bakılacaktır. Failin neticeyi öngörebileceği kabul edilir ise fail,
gerçekleşen ağır neticeden dolayı sorumlu tutulacaktır.
Bu açıklamalardan hareketle; sadece gerçekleşen ağır neticeden hareket edilerek, hareket ile
ağırlaşan netice arasında illiyet bağı kurup oluşan sonuçtan faili sorumlu tutmak yerine; ağırlaşan
neticenin fail tarafından öngörülüp öngörülemeyeceği ve gerçekleşen netice bakımından en azından
TAKSİR derecesinde manevi unsurun varlığının araştırılması zorunludur.
ÖRNEKLER:
1- Bir kimseye yumruk atan birinin; yumruk attığı kimsenin ölebileceğini öngörmesi/
öngörebilmesi gerektiğini söylemek, objektif esaslara, hayatın olağan akışına ve beşer takatine uygun
düşmeyen bir iddia olacaktır. Bir kimseye yumruk ile etkili eylemde bulunan bir kimsenin; yumruk attığı
kişinin çenesinin ya da dişlerinin kırılması halinde bu sonuçlara ilişkin muhtemel ( gayri muayyen )
bir kastının olduğunu söylemek mümkün iken, aynı kimsenin ölüm neticesi bakımından TAKSİR
derecesinde dahi sorumluluğunu kabul etmek mümkün değildir.
2- Bir kimsenin boynuna, başına, kalbinin üzerine sert bir cisimle hızlı bir şekilde vuran, akciğer
veya kalp gibi hayati organlarına şiddetli bir darbe vuran kimsenin fiili neticesinde mağdur ölmüş ise bu
halde gerçekleşen ölüm neticesi bakımından failin TAKSİRLİ sorumluluğu var kabul edilir. Çünkü bu
hayati bölgelere şiddetli darbenin mağdurun ölümüne neden olabileceği öngörülebilir.
Bunlara ek olarak KAZA ve TESADÜF ve MÜCBİR SEBEP ( Deprem, Sel vs. Hiçbir şekilde
engel olunamayan sebepler ) te kusurluluğu kaldırır ancak bu iki hususu TÜRK CEZA KANUNUNDA
DÜZENLENMEMİŞTİR.
FAİL VE MAĞDUR
FAİL: Suç işleyen/ suç işleme kabiliyeti olan kimseye fail denir. T.C.K ya göre fail ancak
YAŞAYAN BİR GERÇEK KİŞİ olabilir. Suç ve cezaların şahsiliği ilkesi bunu gerektirmektedir.
İŞTİRAK
Ceza kanununda belirtilen bir suçun birden fazla fail tarafından işlenmesi halinde çok failli suç,
yalnızca bir kimsenin suç işlemesi halinde ise tek failli suç söz konusu olur.
29
Örn: Kavga suçu en az iki fail tarafından gerçekleştirilebilen suç iken, hırsızlık suçu tek failli bir
suçtur.
Örn: Rüşvet suçu, bir rüşvet alan ve bir de rüşvet veren kimsenin varlığını zorunlu kılan suç olduğu
için çok failli bir suç tipidir.
T.C.K ya göre İştirak: “ Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her
biri, fail olarak sorumlu tutulur. ” Bir suçu beraber işleyen kimselerden her biri asli maddi faildir. Bu
kimseler BERABER İŞLEYEN ( İŞTİRAK ) kimselerdir.
İştirak ŞARTLARI:
- Failleri işlenen suça katkı sağlamalıdır. Suç konusu üzerinde bir fiil hakimiyeti bulunmalıdır.
Örn: Bir öldürme suçuna gülümseyerek bakan kimsenin eylemi iştirak değildir. Bu eylem suç
konusu üzerinde fiili hakimiyet sağlanmadığı için iştirak sayılamaz.
- İştirak eden kimsenin Suç işleyeceğini bilerek ve isteyerek katılmış olması. Suç işlemeden önce
ya da suç İŞLENDİĞİ SIRADA SUÇ KONUSUNDA ANLAŞMA OLMALIDIR.
Failler birbirinden habersiz hareket ediyorsa İŞTİRAKTEN SÖZ KONUSU OLMAZ. Örn: B ye
birbirinden habersiz olarak zehir veren A ve C arasında iştirakten söz edilemez. Çünkü faillerin suç işlemek
konusunda ortak bir amacı yoktur.
Örn: Hırsızlık yapmış olan A nın çaldığı eşyayı saklayan B nin eylemi hırsızlık suçuna iştirak
olmayıp suç eşyasını saklamak suçudur. Çünkü suç işlenmiştir. İşlenmiş suça iştirak mümkün değildir.
Ancak bu yardım suç işlemeden önce VAAT EDİLMİŞ İSE ve bu suretle failin suç kararını
kuvvetlendirmiş ise bu durumda İŞTİRAK SÖZ KONUSU OLUR.
Suça iştirak türleri faillerin eylemin işlenişinde suç konusu üzerindeki EGEMENLİKLERİ
( HÂKİMİYETLERİ ) göz önüne alınarak belirlenmektedir.
30
İştirak FAİLLİK ( BERABER İŞLEYEN ), AZMETTİRME, YARDIM ETME olmak üzere üç tür söz
konusudur.
BİRLİKTE FAİLLİK
Suçun kanuni tanımında öngörülen hareketlerin birden fazla kişi tarafından gerçekleştirilmesi
durumunda her bir kimse FAİL ( BİRLİKTE FAİL- MÜŞTEREK FAİL ) olarak sorumludur. Bu durumda
her bir fail suç konusu üzerinde ORTAK HAKİMİYET KURMAKTADIR. Örn: İki kişinin bir başkasını
tutarak kasten yaralama suçunu işlemesi.
Örn: ARALARINDA İŞTİRAK İRADESİ bulanan Beş kişi bir mağdura karşı Silah ile ateş
etse ve mağdur bu hareketler neticesinde ölmüş olsa. Suç sonrası yapılan araştırmada öldürücü darbenin
kimin silahından çıkan mermiden dolayı olduğu ortaya çıkmasa ve hatta bazı faillerin mağdura isabet dahi
ettirememiş olması halinde failler SUÇ KONUSU ÜZERİNDE ORTAK HAKİMİYETE SAHİP
OLDUKLARI İÇİN HER BİR FAİL TAMAMLANMIŞ KASTEN ÖLDÜRME SUÇUNDAN
SORUMLUDUR.
Failler arasında iştirak iradesi olmasaydı, Örneğin: A ve B mağdur M ye karşı aynı anda
fakat birbirlerinden habersiz bir şekilde Öldürmeyecek kadar zehir vermeleri ve fakat iki zehir
birleşerek ÖLÜMÜ MEYDANA GETİRMİŞ İSE bu durumda failler arasında iştirak iradesi söz
konusu olmadığı için iki fail de ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜSTEN SORUMLUDUR. Eğer her bir fail
öldürecek kadar zehir vermiş ise artık her iki fail de kasten öldürmeden dolayı sorumludur.
DOLAYLI FAİLLİK
Suçun işlenmesinde bir başkasının araç olarak kullanılması durumuna DOLAYLI FAİLLİK adı
verilir. Bir başkasını araç olarak kullanan kimse FAİL OLARAK SORUMLUDUR VE SUÇU KENDİSİ
İŞLEMİŞ GİBİ CEZA ALIR.
Örn: Akıl hastasına birisini öldürmesini öğreten bir kimse akıl hastası öldürme suçu işlediği zaman
öldürmeyi öğreten kimse DOLAYLI FAİL olarak sorumludur.
Örn: Notere, yanılgıya düşerek sahte vekaletname düzenletilmesi sahte vekaletnameyi bilmeden
düzenleyen noter değil, düzenlettiren kimse BELGEDE SAHTECİLİK SUÇU sebebiyle DOLAYLI FAİL
durumundadır.
Örn: Tapu memuruna kendin taşınmak maliki olarak göstererek, bu taşınmazın başkasına satışının
gerçekleştirilmesi durumunda, resmi belgede sahtecilik yapılmıştır. Bu durumda da dolaylı faillik söz
konusudur.
Suçun işlenmesinde KUSUR YETENEĞİ OLMAYAN KİŞİLERİN ( akıl hastası, suç işleme
kabiliyeti olmayan çocuk ) ARAÇ OLARAK KULLANILMASI DURUMUNDA DOLAYIL FAİLE
VERİLECEK CEZA 1/3 ten YARIYA KADAR ARTIRILIR.
ÖZGÜ SUÇ: Bazı suçların ancak belirli bir niteliğe sahip kimseler tarafından işlenmesinin
öngörüldüğü suçlara özgü suç adı verilir. Örn: Resmi evrakta sahtekarlık suçunu işleyen kimse ancak
KAMU GÖREVLİSİ olabilir.
AZMETTİRME
irtikap zimmet suçu özgü suç
31
Hiçbir suç işleme kararı olmayan bir kişiye suç işlettirilmesine azmettirme adı verilir.
Örn: A hasmını öldürmek için çok miktarda para vererek B ile hasmı H yi öldürmesi konusunda
anlaşmışsa A azmettirendir. Bu durumda Hem A hem de B kasten öldürme suçundan dolayı sorumludur.
- Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır.
- Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme hâlinde,
azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır.
Çocukların suça azmettirilmesi hâlinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için
üstsoy ve altsoy ilişkisinin varlığı aranmaz.
- Azmettirenin belli olmaması hâlinde, kim olduğunun ortaya çıkmasını sağlayan fail veya diğer
suç ortağı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar,
müebbet hapis cezası yerine on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunabilir. Diğer hâllerde
verilecek cezada, üçte bir oranında indirim yapılabilir.
Azmettiren ile DOLAYLI FAİL arasındaki FARK:
- Azmettirmede azmettiren kimsenin yanında suç işleyen kimse de cezalandırılır. Ancak dolaylı
faillikte suç işleyen kimse cezalandırılmaz.
- Azmettirmede fail özgür iradesi ile hareket ediyorken, dolaylı faillikte suç işleyen kimse suç
işlediğinin farkında değildir.
- Azmettirilen suçu azmettiren adına işlediğini bilir. Oysa dolaylı faillikte fail suçta
kullanıldığını bilmez.
Azmettirilen azmettirildiği suçtan başka bir suç işlerse AZMETTİREN SORUMLU MUDUR ?
- Azmettirilen kimse azmettiren ile anlaştığı suçtan BAŞKA ( Hukuksal Niteliği Farklı ) BİR
SUÇ İŞLEMİŞ ise bu durumda azmettiren sorumlu olmaz. Örn: Hırsızlık suçu konusunda
anlaşılmış iken azmettirilen fail cinsel saldırı suçu işlemiş ise azmettiren bu suçtan sorumlu
olmaz.
- Fail teşebbüs aşamasında kalmış ise Azmettiren de teşebbüsten sorumlu olur. Fail çoğu yerine
azını işlemiş ise azmettiren ortaya çıkan suçtan dolayı sorumlu olur.
- Fail suç işlerken suç konusunda bir sapma yapmış ise azmettiren bu sapmadan dolayı da
sorumludur. Örn. Fail B, C nin öldürülmesi için A tarafından azmettirilmiştir. Bu durumda fail
B suç işlerken C yerine D yi öldürmüş ise bu durumda D nin öldürülmesinden dolayı
Azmettiren sorumlu olur.
YARDIM ETME
Suç işleme kararı vermiş bir kişiye yasada sayılan kolaylıkların sağlanması suretiyle suç katılmış olan
kimseye yardım eden adı verilir. YARDIM ETME HALLERİ SADECE KANUNDA SAYILAN HALLER
İÇİN SÖZ KONUSU OLABİLİR.
Yardım eden kişiye işlenen suçun cezası yarı oranında verilir. Yardımda bulunma Maddi ve manevi
olabilir.
Maddi Yardımlar:
Araç sağlamak ( suç aleti sağlamak ) , Suç işleyen kimseye maddi yardım ( yemek götürmek, yer
temin etmek vs.). Bu yardımlar OLMAKSIZIN SUÇ İŞLENEMEYECEK İDİYSE O ZAMAN
YARDIM ETME DEĞİL BERABER İŞLEME- MÜŞTEREK FAİLLİK SÖZ KONUSU OLUR.
Örn: Gözcünün gözcülüğü olmadan suç işlenemeyecek idiyse yardım etmekten değil BERABER
İŞLEMEKTEN sorumlu olur. Yardım olmazsa olmaz ise beraber işleyen durumu söz konusu olur.
Manevi Yardımlar:
32
Teşvik; Suç işlemeyi düşünen ancak henüz kesin karar vermemiş bulunan kişinin kararını
vermesini sağlamak. Örn. Yaparsan iyi olur, iyi yapıyorsun yap devam et demek.
Suç Kararını Kuvvetlendirme; Suç işleme kararını vermiş bir kişiyi icraya geçmeye yöneltmek
halidir. Örn: Gün bu gündür bas tetiğe ya da sen onu şimdi vurmazsan o seni sonra vurur demek.
Yardımda Bulunacağını Vaat: Suç işlemeden önce faile suç işlediğinden yardım edeceğini
söylemektir. Örn. Yakalanırsan mahpusta ben sana bakarım. Sana iki günde pasaport alır yurt dışına
kaçırırım.
Yol Göstermek: Suç işlemesinden önce suçun nasıl işleneceği konusunda öneride bulunmak. Örn.
Eve şuradan gir. Şurasına vur. Şuradan bıçaklarsan bir daha iflah olmaz. Şu yoldan geçerken sıkıştır orda
kimse olmaz yakalanmazsın demek gibi.
Bu sayılanlardan başka YARDIM BİÇİMİ YOKTUR. Bu haller sınırlayıcı bir biçimde sayılmıştır.
Ortaklardan birisi iştirak anlaşması dışındaki bir suç işlerlerse sadece bu farklı suçu işleyen
fail sorumlu olur.
Örn: A, B, C hırsızlık için D nin evine girmiş ise fakat içeride B D yi öldürmüş ise A, C
öldürmekten dolayı sorumlu değildir.
Örn: A, gazeteci B ile B nin gazete Köşesinde İŞADAMI C ye hakaret etmesi konusunda anlaşmış
fakat Gazeteci B hakaret fiili ile birlikte İFTİRA da ederse A iftira suçundan dolayı sorumlu olmaz.
- Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir.
Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde
bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır. ( A aynı konutta oturduğu babasının cebinden
para çalmak konusunda B ve C ile anlaşmış ise A kişisel cezasızlık nedeniyle ceza almazken B ve C ceza
alır. ) Henüz 11 yaşında olan A ile 19 yaşında olan B, C yi öldürmek konusunda anlaşmışlar ve öldürmüşler
ise A kişisel cezasızlık nedeniyle ceza almazken B bundan etkilenmeyecek ve ceza alacaktır.
- Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçlara iştirak
mümkündür. Ancak Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya
yardım eden olarak sorumlu tutulur.
- Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için işlenmesi konusunda anlaşılan ilgili suçun en
azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir.
İŞTARAK HALİNDE İŞLENEN SUÇLARDA GÖNÜLLÜ VAZGEÇME
İştirak hâlinde işlenen suçlarda, sadece gönüllü vazgeçen suç ortağı, gönüllü vazgeçme
hükümlerinden yararlanır.
Suçun;
a) Gönüllü vazgeçenin gösterdiği gayreti dışında başka bir sebeple işlenmemiş olması,
b) Gönüllü vazgeçenin bütün gayretine rağmen işlenmiş olması,
Hâllerinde de gönüllü vazgeçme hükümleri uygulanır.
Gönüllü vazgeçen suç ortağı gönüllü vazgeçme anına kadar işlenmiş olan suçlardan dolayı
sorumludur.
33
Gönüllü vazgeçen kimse suçun işlenmemesi için ELİNDEN GELENİ YAPMIŞ
OLACAKTIR.
MAĞDUR
Failin işlediği bir suç dolayısıyla hukuken korunmuş olan haklarından mahrum olan, maddi ve
manevi bütünlüğüne zarar gelen ve suçun neticesinin aleyhine gerçekleşmesi dolayısıyla daha bir çok zarar
gören gerçek ya da tüzel kişiye mağdur adı verilir.
Mağdurluk sıfatı yalnızca neticenin aleyhinde gerçekleştiği kişi için değil, bu kişinin yakınları için
de söz konusu olabilir. Ancak, bu hallerde ceza hukuku bu kişileri mağdur değil SUÇTAN ZARAR
GÖREN adı vermektedir.
YAPTIRIMLAR
Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri
uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine
hükmolunamaz. ( T.C.K m. 2 )
- Hapis Cezası.
Bir suçun karşılığı olarak sadece hapis cezası öngörülebilir, hapis cezası ile birlikte adli para cezası
öngörülebileceği gibi sadece adli para cezası da tek başına öngörülebilir.
HAPİS CEZALARI
Türk Ceza Kanununda hapis cezaları: Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis Cezası, Müebbet Hapis
Cezası ve Süreli Hapis Cezası olarak hükme bağlanmıştır.
Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis: Sık güvenlik tedbirleri ile ömür boyu çektirilen cezadır.
34
Kısa Süreli Hapis Cezası: 1 yıl veya DAHA AZ SÜRELİ HAPİS CEZASIna kısa süreli hapis
cezası adı verilir.
1 Yıldan aşağı olan hapis cezalarının infaz kurumunda çektirilmesinin mahzurları ( olumsuz
yanları ) söz konusu olduğu için bu cezaların aşağıda sayılan seçenek yaptırımlara ÇEVRİLEBİLİR. Ancak
bu çevirme Hakimin TAKDİRİNE BAĞLIDIR.
Seçenek yaptırımlar:
- ADLİ PARA CEZASI- GÜN ESASINA GÖRE ADLİ PARA CEZASI-: ( Kanunda aksi
belirtilmedikçe 5 günden az 730 günden fazla olmayan ve failin ekonomik durumuna göre bir
gün için 20-100 Ytl nin devlet hazinesine ödenmesidir. Hakim bu miktarı taksitlendirebilir.
Taksit süresi 2 Yılı GEÇEMEZ ve taksit sayısı 4 TEN AZ OLAMAZ.)
- Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin
suretiyle, tamamen giderilmesine,
- En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma
imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
- Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya
belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
- Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın
yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir
meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
- Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla
kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya, çevrilebilir.
Hakkında seçenek yaptırımlardan birine hükmedilen kişinin bu yaptırımın gereklerine uygun
hareket etmesi durumunda, bu ceza infaz edilmeyecek ve kişi açısından bu mahkumiyete ilişkin sonuçlar
ortaya çıkmayacaktır. Çünkü: “ Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen
adlî para cezası veya tedbirdir.”
Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hâllerde, hapis
cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez.
Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve
daha az süreli hapis cezası ile;
Fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların
mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan
birine çevrilir. ( ÇEVRİLMEK ZORUNDADIR HAKİMİN TAKDİR YETKİSİ YOKTUR )
Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de ( 1 YILDAN FAZLA OLSA
DAHİ ) olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı hâlinde taksirli hapis cezası adlî para cezasına
çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir hâlinde uygulanmaz.
Hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde
seçenek yaptırımın gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam
edilmemesi hâlinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına
karar verir ve bu karar derhâl infaz edilir ve ARTIK MAHKUMİYET BU YAPTIRIMLAR DEĞİL
MAHKUM OLUNAN HAPİS CEZASI OLACAKTIR.
ERTELEME ( TECİL )
Türk Ceza Kanununa göre ERTELEME artık Koşullu bir af değil bir İNFAZ ŞEKLİDİR.
Erteleme için Gerekli ŞARTLAR:
- Kişinin 2 yıl veya daha az süreli hapis cezasına mahkum edilmiş olması ( Eğer fail suçu işlediği
sırada 18 yaşını tamamlamamış ise veya 65 yaşını bitirmiş ise süre 3 YILDIR. )
35
- Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı 3 AYDAN FAZLA HAPİS CEZASINA MAHKUM
OLUNMAMIŞ OLACAK.
- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç
işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, gerekir.
Ertelemenin ŞARTA BAĞLANMASI: Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı
zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna bağlı
tutulabilir. Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam
edilir. Koşulun yerine getirilmesi hâlinde, hâkim kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhâl salıverilir.
Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere, bir denetim
süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı, mahkûm olunan ceza süresinden az olamaz.
Denetim süresi içinde;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam
etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek
veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Onsekiz yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak
amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine MAHKEMECE
KARAR VERİLEBİLİR.
Mahkeme, denetim süresi içinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kişiyi görevlendirebilir.
Mahkeme, hükümlünün kişiliğini ve sosyal durumunu göz önünde bulundurarak, denetim süresinin
herhangi bir yükümlülük belirlemeden veya uzman kişi görevlendirmeden geçirilmesine de karar verebilir.
ERTELEME İLE BELİRLENEN Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak
geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır. ( KİŞİ MAHKUM OLMUŞ VE CEZAYI ÇEKMİŞ
SAYILIR. )
G Ü V E N L İ K T E D İ R L E R İ
36
edilmekten,
- Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasî hakları kullanmaktan,
- Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
- Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasî parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya
denetçisi olmaktan,
- Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tâbi bir
meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten, yoksun
bırakılır.
BU HAKLAR SADECE İŞLENEN SUÇUN CEZASI ÇEKİLİNCEYE KADAR
KULLANILAMAZ. Ömür boyu YASAKLAMA SÖZ KONUSU DEĞİLDİR.
Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı
tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz
→ Ancak mahkum olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi alt soyu
üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından her hangi bir kısıtlama söz konusu olmaz.
→ Mahkum olduğu hapis cezası ertelenen kişi hakkında kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı
veya tacir olarak icra etmekten yoksun kılınma tedbiri uygulanmayabilir.
→ Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada 18 yaşını tamamlamamış kişiler
hakkında yukarıda sayılan HAK YOKSUNLUKLARI UYGULANAMAZ.
→ Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık
dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere,
bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir.
Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından
itibaren işlemeye başlar.
EŞYA MÜSADERESİ
(1) İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya
suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur.
Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk
açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir.
(2) Birinci fıkra kapsamına giren eşyanın, ortadan kaldırılması, elden çıkarılması, tüketilmesi veya
müsaderesinin başka bir surette imkânsız kılınması hâlinde; bu eşyanın değeri kadar para tutarının
müsaderesine karar verilir.
(3) Suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı
ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir.
(4) Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere
edilir.
(5) Bir şeyin sadece bazı kısımlarının müsaderesi gerektiğinde, tümüne zarar verilmeksizin bu kısmı
ayırmak olanaklı ise, sadece bu kısmın müsaderesine karar verilir.
(6) Birden fazla kişinin paydaş olduğu eşya ile ilgili olarak, sadece suça iştirak eden kişinin payının
müsaderesine hükmolunur.
KAZANÇ MÜSADERESİ
Madde 55 - (1) Suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi
için sağlanan maddî menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan
ekonomik kazançların müsaderesine karar verilir. Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi
için maddî menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir.
(2) Müsadere konusu eşya veya maddî menfaatlere el konulamadığı veya bunların merciine teslim
edilmediği hâllerde, bunların karşılığını oluşturan değerlerin ( EŞYA YERİNE GEÇEN DEĞER-
PARA ) müsaderesine hükmedilir.
37
Madde 56 - Çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin neler olduğu ve ne suretle uygulanacakları ilgili
kanunda gösterilir. ( ÇOCUK KORUMA KANUNU )
Fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik
tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli
sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.
Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastası, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca
düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının
belirtilmesi üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir.
Suç işleyen alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri
olarak, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi
altına alınmasına karar verilir. Bu kişilerin tedavisi, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde
bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca bu
yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir.
Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir suçun işlenmesi
hâlinde, ( AYNI TÜRDEN SUÇ OLMASINA GEREK YOKTUR. BAŞKA BİR SUÇ İŞLENMİŞ İSE DE)
tekerrür hükümleri uygulanır. Bunun için cezanın infaz edilmiş olması gerekmez. İlk CEZANIN
KESİNLEŞMİŞ OLMASI YETERLİDİR.
(2) Tekerrür hükümleri, önceden işlenen suçtan dolayı;
a) Beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz edildiği
tarihten itibaren beş yıl,
b) Beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın
infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl,
Geçtikten sonra işlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz.
Tekerrür hâlinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adlî
para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur.
Kasıtlı suçlarla taksirli suçlar ve sırf askerî suçlarla diğer suçlar arasında tekerrür hükümleri
uygulanmaz. Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal
ve ticareti ile parada veya kıymetli damgada sahtecilik suçları hariç olmak üzere; yabancı ülke
mahkemelerinden verilen hükümler tekerrüre esas olmaz.
Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür
hükümleri uygulanmaz.
Tekerrür hâlinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilir. Tekerrür sebebiyle
FAİLİN CEZASI ARTIRILMAZ. Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli
serbestlik tedbiri uygulanır.
Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin, itiyadi
suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanmasına hükmedilir.
Somut olayda önce TEMEL CEZA belirlenir. Daha sonra temel ceza üzerinden ÖNCE
ARTIRIMLAR SONA İNDİRİMLER YAPILIR. Daha sonra ise İLK ÖNCE TEŞEBBES en son ise
TAKDİRİ İNDİRİM NEDENLERİ uygulanarak sonuç ceza belirlenir.,
MAHSUP
Madde 63 - (1) Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsî hürriyeti sınırlama sonucunu
doğuran bütün hâller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir. Adlî para
cezasına hükmedilmesi durumunda, bir gün yüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirim yapılır.
MAHSUP SADECE BİR MAHKÛMİYET İÇİN YAPILIR.
Sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla
müsadereye tâbi eşya ve maddî menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine
hükmolunabilir.
Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adlî para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak,
müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm, infaz olunur.
AF
Genel af hâlinde ( GENEL AFFA T.B.M.M KARAR VERİR ) , kamu davası düşer, hükmolunan cezalar
bütün neticeleri ile birlikte ortadan kalkar.
Özel af ile ( ÖZEL AFFA CUMHURBAŞKANI KARAR VERİR- KOCAMA, SÜREKLİ HASTALIK-
SAKATLIK HALLERİNDE ) hapis cezasının infaz kurumunda çektirilmesine son verilebilir veya infaz
kurumunda çektirilecek süresi kısaltılabilir ya da adlî para cezasına çevrilebilir.
Cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunlukları, özel affa rağmen etkisini devam ettirir.
ÖZEL AF İLE: ADLİ PARA CEZALARI SONA ERMEZ.
AFFIN GENELLİĞİ KAPSADIĞI SUÇLARIN VE SUÇLULARIN SAYISINA GÖE DEĞİL,
DOĞURDUĞU SONUÇLARA GÖRE BELİRLENİR.
GENEL AFTA: AFFA UĞRAYAN CEZALAR ADLİ SİCİLDEN SİLİNİRLER VE AFFA UĞRAMIŞ
MAHKUMİYETLER TEKERRÜRE ESAS OLAMAZ.
ÖZEL AFTA: CEZA HALA TEKERRÜRE ESASTIR VE ADLİ SİCİLDE VARLIĞINI KORUR.
ORMAN SUÇLARI İÇİN GENEL VE ÖZEL AF ÇIKARILAMAZ. ORMAN YAKMA,
YOKETME VE DARALTMA EYLEMLERİ ORMAN SUÇU SAYILMAKTADIR.
39
Kanunda öngörülen süreler içerisinde kamu davası hiç açılmaması durumunda DAVA
AÇILMAMASI ve açılmışsa da davanın düşmesini gerektiren sürelere dava zamanaşımı denilir.
DAVA ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN DURMASI VEYA KESİLMESİ
Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi
gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin
çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında
bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur.
Bir suçla ilgili olarak;
1- Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
2- Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
3- Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
4- Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,
Halinde, dava zamanaşımı kesilir.
Dava zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Dava zamanaşımını kesen
birden fazla nedenin bulunması halinde, zamanaşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten
itibaren yeniden işlemeye başlar.
Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla
yarısına kadar uzar.
CEZA ZAMANAŞIMI
Kanunda yazılı sürelerin geçmesiyle birlikte CEZANIN İNFAZ EDİLEMEMESİ sonucunu ortaya
çıkaran sürelere ceza zamanaşımı adı verilir.
Mahkûmiyet hükmünün infazı için yetkili merci tarafından hükümlüye kanuna göre yapılan
tebligat veya bu maksatla hükümlünün yakalanması ceza zamanaşımını keser.
Bir suçtan dolayı mahkûm olan kimse üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir
suç işlediği takdirde, ceza zamanaşımı kesilir.
Cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunluklarının süresi ceza zamanaşımı doluncaya kadar
devam eder.
MÜSADEREDE ZAMANAŞIMI
Müsadereye ilişkin hüküm, kesinleşmeden itibaren 20 YIL geçtikten sonra infaz edilmez.
ŞİKÂYET
Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suçlar hakkında yetkili kimse 6 Ay içinde
şikayette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz.
Bu süre zamanaşımı dolmamak kaydıyla fiilin ve failin kim olduğunun bilindiği ya da
öğrenildiği andan itibaren başlar.
Şikayet, baş savcılığa, kolluk makamlarına yapılmalıdır. Valilik ya da kaymakamlığa yapılan
müracaatlar cumhuriyet başsavcılığına gönderilir.
Mağdur şikayetten vazgeçmedikçe yargılamaya devam edilir.
Şikayetten vazgeçme davayı düşürür. Ancak vazgeçme ancak HÜKÜM KESİNLEŞİNCEYE
KADAR YAPILABİLİR. Hüküm kesinleştikten sonra şikayetten vazgeçilemez.
İştirak halinde işlenen suçlarda bir tek fail hakkında şikayetten vazgeçilmesi BÜTÜN FAİLLER
BAKIMINDAN ŞİKAYETTEN VAZGEÇME SONUCUNU DOĞURUR.
40
ÖN ÖDEME
Uzlaşma kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, yalnız adlî para cezasını gerektiren veya kanun
maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı üç ayı aşmayan suçların faili;
a) Adlî para cezası maktu ise bu miktarı, değilse aşağı sınırını,
b) Hapis cezasının aşağı sınırının karşılığı olarak her gün için yirmi Türk Lirası üzerinden bulunacak
miktarı,
c) Hapis cezası ile birlikte adlî para cezası da öngörülmüş ise, hapis cezası için bu fıkranın (b) bendine
göre belirlenecek miktar ile adlî para cezasının aşağı sınırını, Soruşturma giderleri ile birlikte,
Cumhuriyet savcılığınca yapılacak tebliğ üzerine on gün içinde ödediği takdirde hakkında kamu
davası açılmaz.
DAVA ŞARTLARI
1- İHBAR VE ŞİKÂYET: Kamu davasına konu suçlarda yani devletin re sen araştırma yaptığı suçlarda
suç teşkil eden durumun ilgili makamlarca öğrenilmesi ile birlikte soruşturma kendiliğinden başlamaktadır.
Ancak Kanunda takibi mağdurun şikâyetine bağlı tutulan suçlar için mutlak surette mağdurun şikâyeti
gerekmektedir. Şikâyet olmadan soruşturmaya başlanamaz.
İhbar ve şikâyetin yapılacağı makam: Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.
Valilik veya kaymakamlık ya da mahkemelere yapılan şikâyet ve ihbarlar ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilir. Yurt dışında işlenip de ülkede takibi gereken suçlarlarla ilgili olarak Türk elçiliği ve
Konsolosluklara da ihbarda bulunulabilir.
İhbar ve şikâyet yazılı ya da sözlü yapılabilir. Kamu davası usulü ile takip edilen bir suç için yapılan
kovuşturmada suçun takibi şikâyete bağlı bir suç olduğu anlaşılırsa bu halde MAĞDUR AÇIKÇA
ŞİKÂYETTEN VAZGEÇMEDİKÇE yargılamaya devam edilir.
Takibi mağdurun şikâyetine bağlı olan suçlarda mağdur failin veya suç teşkil eden fiilin bilindiği ya da
öğrenildiği andan itibaren 6 AY içinde şikâyetçi olmalıdır. Ancak failin ve fiilin öğrenilmesi zamanaşımı
süresini geçemez.
41
2- DAVA SÜRESİ: Ceza kanununda kural olarak dava süresi bulunmazken bir takım suçlar için dava açma
süresi öngörülmüştür. Bu dava süreleri içerisinde dava açılmazsa artık bu andan sonra o eyleme ilişkin
olarak dava açılamayacaktır. Bu süreler hak düşürücü sürelerdir. Örn: Basın kanunu kapsamında işlenen
suçlarla ilgili olarak suç teşkil eden eylemin öğrenilmesi veya basılı eserin ilgili makama tesliminden
itibaren günlük süreli yayınlarda 2 AY içinde dava açılmalıdır. Bu süre hak düşürücü süredir. Artık bu
sürenin geçmesinden sonra dava açılamaz.
3- KESİN HÜKÜM: Bir eylem hakkında daha önceden yargılama yapılmış ve nihayet bir yargı organı
tarafından hüküm verilmiş ise artık aynı eylem hakkında ikinci bir yargılama yapılamaz. Bir suça ancak bir
ceza kuralının bir yansıması olarak ikinci yargılama yapmak mümkün değildir. Eğer açılmış ise davanın
reddi gerekmektedir. Ancak daha önceki muhakemeye ilişkin yeni ve ciddi bir delil bulunmuş ise yeniden
yargılama yapılabilir.
4- İZİN: Bazı suçlarda yargılama yapılabilmesi için belli makamlardan izin alınması gerekmektedir.
Örneğin memurların görevleri nedeniyle işlemiş oldukları suçlardan ötürü yargılanmaları için ilgili
makamlardan kovuşturma izni almak gerekmektedir.
5- TALEP: Takibi belirli kimselerin talebine bağlı olan suçlarda kovuşturma yapabilmek için ilgili
kimsenin talebi olmadan yargılama yapılamaz. Örn. Yurt dışında Türkiye aleyhine işlenen suçlarda
yabancının yargılanması için Adalet Bakanı nın talebinin olması gerekir. Bu talep yok ise yargılama
yapılamaz.
6- AÇILMIŞ BİR DAVA BULUNMAMASI: Bir eylem hakkında devam eden bir yargılama var ise bu
yargılamanın varlığı sebebiyle ikinci bir dava açılamaz. Mevcut bir yargılamanın bulunması bir dava
engelidir.
Ceza davasının açılması ile birlikte soruşturma aşamasından kovuşturma aşamasına geçilmiş olur.
İddianamenin kabulüyle birlikte, kovuşturma aşamasına geçilmektedir.
Bu aşamada açılmış olan ceza davasında yargılama yapılabilmesi için gerekli olan şartlara da
YARGILAMA ŞARTLARI adı verilmektedir.
YARGILAMA ŞARTLARI
1- SANIĞIN HAZIR BULUNMASI: Ceza dava açılabilmesi için failin ve fiilin bilinmesi ve bunların
iddianamede yer alması yeterlidir. Ancak iddianamenin kabulünden sonra başlayacak olan kovuşturma
aşamasında yargılama için ilk ve belki de en önemli unsur SANIĞIN HAZIR BULUNMASIDIR.
- Gaiplik: Bütün arama ve tebligatlara rağmen sanık bulunamıyor ise bu durumda gaiplik söz
konusudur. Bu halde yargılama yapılabilir ancak hüküm verilemez.
- Yokluk: Sanığın duruşmaya gelmemesi durumunu ifade etmektedir. Bu halde sanığa ulaşmak
ve hatta zorla getirmek mümkündür. Oysa gaiplik durumundan hiçbir surette sanığa ulaşılamamaktadır.
Yokluk halinde sanık daha önceden sorguya çekilmiş ise ve mahkeme sanığın duruşmaya gelmesini
zorunlu görmemiş ise sanığın yokluğunda yargılama yapılabilir.
42
- Kaçaklık: Hakkındaki kovuşturmanın sonuçsuz kalmasını sağlamak amacıyla yurt içinde
saklanan veya yurt dışında bulunan ve bu nedenle mahkeme tarafından kendisine ulaşılamayan
kişidir. Kaçak sanık hakkında kovuşturma yapılabilir.
Ancak öncelikle kaçaklık halinin tespiti ve karara bağlanması gerekmektedir. Kaçak sanığın daha
önce sorgusu yapılmamış ise mahkûmiyet kararı verilemez. Ancak daha önce sorgusu yapılmış ise her
türlü karar verilebilir.
2- SANIĞIN AKIL HASTASI OLMAMASI: Suç işledikten sonra akıl hastalığına yakalanan kimse
hakkında dava açılmış olsa dahi yargılama yapılamaz.
Fail suç işlediği sırada akıl hastası ise bu durumda genel hükümler uyarınca kusurluluğu kaldıran ya da
azaltan bir neden söz konusu olur ve genel hükümlere göre bir değerlendirme yapılır. Ancak yargılama
bakımından şart olan şey suç işledikten sonra akıl hastalığının ortaya çıkmasıdır.
Yargılama şartlarının bir bütün olarak bulunması zorunludur. Bu şartlar tamam olmadan
yargılama yapılamaz. Bu şartların bir bütün halinde bulunmaması durumunda mahkemece
DURMA KARARI verilir.
Tamamlanması beklenen şartın gerçekleşmeyeceği imkansızlaşır ise ( örn. Sanık hakkında gaiplik
kararı verilmesi, sanığın akıl hastalığının iyileşmeyeceğinin anlaşılması gibi…) bu halde artık DÜŞME
KARARI verilir.
43
2- DOĞRUDAN DOĞRUYALIK- YÜZ YÜZELİK: Ceza yargılamasında hâkim bütün delilleri vasıtasız
olarak değerlendirmek ve sanık tanık ve diğer kişileri vasıtasız olarak dinlemekle karar vermelidir. Hakim
gerek maddi delilleri ve gerekse tanıkları doğrudan doğruya görmeli, duymalı ve bizzat incelemelidir.
3- KOVUŞTURMA MECBURİYETİ: Suç ihbarı veya şikayetinin alınmasından sonra ister kamu
davasına isterse takibi şikayete bağlı bir suç olsun C. Savcısı olayı takip etmek, delillere ulaşmak ve bir
soruşturmak yapmak ve nihayet yeterli suç şüphesine ulaşmış ise dava açmak zorunda olması kovuşturma
mecburiyetinin bir sonucudur.
1- HUKUK DEVLETİ: Suç soruşturmasında ve suç kovuşturmasında asıl olan ilke hukuk devletidir. Yargı
organları yargılama yaparken hukuk devleti ilkelerine anayasa ve kanunlara uygun olarak hareket
etmelidirler. Gerçekte hukuk devleti ilkesi kural koyanların ve kanunları uygulayan organların öncelikle bu
kurallara kendilerinin uymasını zorunlu kılan bir ilkedir.
2- İNSAN ŞEREF VE HAYSİYETİNE SAYGI: Ceza yargılamasının asli unsuru şüpheli/ sanık olmakla
birlikte bu kimse yargı organları elinde bir suje anlamsız bir konu olmaktan öte, suçlu olsa/ suç şüphesi
altında olsa dahi sırf insan olması sebebiyle belirli haklara sahip olan ve bu haklarına saygı gösterilmek
zorunda olan bir varlıktır. Bu sebeple suç işlemiş olsa dahi insanlık şeref ve haysiyetine uygun bir
muameleye tabi tutulmalıdır. Bütün işlemler hukuk kuralları dâhilinde insanlık şeref ve haysiyetine uygun
olmalıdır. Nitekim susma hakkı ve yasak sorgu usulleri ile elde edilen delillere dayanılma yasağı bu ilkenin
yansımalarıdır.
3- MERAM ANLATMA İLKESİ: Şüpheli veya sanığın kendisini savunması ve kendi masumiyetini ispat
yönünde delil gösterebilmesi ve bu savunma hakkının hiçbir surette kısıtlanamamasını ifade eder.
4- BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ HÂKİM İLKESİ: Hâkimin hiçbir baskı altında kalmadan, emir, talimat
almadan objektif olarak Anayasa ve kanunlara uygun bir biçimde vicdanı kanaatine göre karar verebilmesi
ve davanın taraflarından her hangi birisini üstün tutmadan bir hüküm vermesini ifade eden ilkedir.
5- ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR: Suçluluğu mahkeme kararı ile sabit oluncaya dek hiç kimsenin
suçlu sayılamayacağını ifade eden ilkedir.
Bu ilkeden hareketle bir mahkumiyet kararı verilebilmesi için sanığın suçu işlemiş olduğuna dair
%100 bir kanaate ulaşılması zorunludur. %1 dahi olsa şüphe sanık lehine değerlendirilerek beraat kararı
verilmelidir. Çünkü asıl olan masumiyettir ve masumiyetin %1 ihtimal bile olsa korunmasıdır.
Mahkemeler üçe ayrılmaktadır. Bunlar, ilk derece mahkemeler, istinaf mahkemeleri ve temyiz
mahkemesi ( YARGITAY ).
1- İLK DERECE MAHKEMELERİ: Ceza yargılamasının ilk derece mahkemeleri Sulh Ceza, Asliye
Ceza ve Ağır Ceza Mahkemeleridir. İlk derece mahkemeleri her il merkezi ile bölgelerin coğrafi durumları
ve iş yoğunluğu göz önüne alınarak HSYK ( Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu )nın görüşü alınarak
ADALET BAKANLIĞINCA KURULUR.
İlk derece mahkemeleri Adalet Bakanlığının önerisi ve HSYK KARARI İLE KALDIRILIR.
Sulh ceza ve Asliye Ceza Mahkemeleri TEK HÂKİMLİDİR. AGIR CEZA MAHKEMESİ İSE ÜÇ
HÂKİMLİDİR.
44
ASLİYE CEZA VE AĞIR CEZA MAHKEMELERİNDE yapılan duruşmalarda
CUMHURİYET SAVCISI BULUNUR.
SULH CEZA MAHKEMESİ: 2 YIL ( dahil ) ve altında hapis cezaları ve bu cezalarla birlikte adli
para cezaları ve sadece adli para cezalarına ve güvenlik tedbirlerine ilişkin konular bakar. Ayrıca
Cumhuriyet Savcısının yokluğunda ya da iş yoğunluğu halinde SULH CEZA HAKİMİ BÜTÜN
SORUŞTURMA İŞLEMLERİNİ YAPMAYA YETKİLİDİR.
ASLİYE CEZA MAHKEMESİ: Esas görevli olan mahkemedir. Sulh ceza ve agır ceza
mahkemelerinin görevleri dışında kalan bütün işlere asliye ceza mahkemeleri bakar.
AĞIR CEZA MAHKEMESİ: Kanunların ayrıca görevli kıldığı durumlar saklı kalmak üzere,
ağırlaştırılmış müebbet, müebbet ve 10 YILDAN FAZLA hapis cezasını gerektiren suçlarla Yağma, İrtikap,
Nitelikli Dolandırıcılık, Hileli iflas, Resmi Belgede Sahtecilik suçlarına bakar.
2- İSTİNAF ( İKİNCİ DERECE ) MAHKEMELERİ: Kanunda var olmakla birlikte henüz istinaf
mahkemeleri kurulmamıştır. Kurulma ve kaldırılma usulü ilk derece mahkemelerinde olduğu gibidir. Bu
mahkemeler kurulduğunda ispat ve hukuka uygunluk incelemesi yapacaktır.
Kural olarak ilk derece mahkemelerine karşı başvurulabilecek üst yargı yolu istinaf olacaktır. Bu
mahkemeler kurulduktan sonra YARGITAY bir içtihat mahkemesi haline gelecektir.
3- YARGITAY: Hukuk ve ceza mahkemeleri tarafından verilen ve kanunda başka mercilere verilmeyen
hüküm ve kararların son inceleme yeridir. Hukuk ve ceza mahkemelerinin temyiz mahkemesidir.
A- HÂKİM: İddia ve savunmaları değerlendirerek uyuşmazlık konusunda bir karar vermekle görevli ve
yetkili kimseye hâkim adı verilir. Sulh ve Asliye Ceza Mahkemelerinde tek hâkim bulunurken Ağır Ceza
Mahkemesinde üç hâkim ( toplu mahkeme ) bulunmaktadır.
Bağımsızlık: Hâkimlerin hiç kimseden emir almamasını ifade eder. Hiçbir organ makam veya
merci ve kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge
gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. ( Anayasa m. 138 ) Görülmekte olan bir dava hakkında
T.B.M.M de görüşme yapılamaz, soru sorulamaz veya her hangi bir beyanda bulunulamaz.
Yine basın yayın organları da, kovuşturmanın başlamasıyla birlikte hüküm kesinleşinceye kadar
hakim ve mahkemenin hüküm, karar ve işlemleri hakkında görüş yayınlayamayacağı düzenlenmiştir.
Tarafsızlık: Hakimin yargılamanın taraflarına eşit mesafede ve objektif olmasını ifade eder. Bu
amaç için bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Bunlardan ilke hakimin bazı hallerde davaya bakmasının
yasak olmasıdır. Bu durumda, hakimin tarafsız olamayacağı öngörülmekte ve hiç kimse talep etmese de
bizzat kendi kendine çekinmesi zorunlu görülmektedir.
45
HAKİMİN DAVAYA BAKMASI YASAK OLAN HALLER:
Hâkim;
b) Sonradan kalksa bile şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlilik, vesayet veya kayyımlık
ilişkisi bulunmuşsa ( NİŞANLILIK SAYILMAMIŞ !!!! )
c) Şüpheli, sanık veya mağdurun kan veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyundan biri ise,
d) Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlât edinme bağlantısı varsa,
e) Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında üçüncü derece dahil kan hısımlığı varsa,
f) Evlilik sona ermiş olsa bile, şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında ikinci derece dahil kayın
hısımlığı varsa,
g) Aynı davada Cumhuriyet savcılığı, adlî kolluk görevi, şüpheli veya sanık müdafiliği veya
mağdur vekilliği yapmışsa,
- Bir karar veya hükme katılan hâkim, yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek
karar veya hükme katılamaz. ( ilk derece mahkemesinde hüküm veren hakim Yargıtay da
görevlendirildiğinde ilk derece mahkemesinde vermiş olduğu kararın temyizine katılamaz )
- Aynı işte soruşturma evresinde görev yapmış bulunan hâkim ( örn. Soruşturma işlemlerini sulh
ceza hakimi yapmışsa ve daha sonra bu hakim kovuşturmayı yapacak mahkemede görevlendirilmişse ) ,
kovuşturma evresinde görev yapamaz.
- Yargılamanın yenilenmesi halinde, önceki yargılamada görev yapan hâkim, aynı işte görev
alamaz.
Çekilmemiş ise , C. SAVCISI, Şüpheli, sanık veya müdafii, katılan veya vekili hâkimi reddedebilir.
Hâkimin davaya bakmasının yasak olduğu haller dışında hakimin tarafsızlığından şüphe edilen
durumlarda da hakimin reddi istenebilir.
Yasak haller sınırlayıcı olarak kanunda sayılmakla birlikte tarafsızlığından şüphe edilen
haller sayılmamıştır.
Örneğin hâkimin nişanlısı sanık ise bu durumda yasak sebebi olmamakla birlikte tarafsızlıktan
şüphe duyulan bir hal vardır ve hakim reddedilebilir.
46
Hakimin tarafsızlığından şüphe duyulan hallerde red istemi süreye bağlıdır. Bu hallerde ilk
derece mahkemesinde sanığın sorgusundan önce, Bölge Adliye Mahkemelerinde ( İSTİNAF ) duruşmalı
işlerde görevli hakimin inceleme raporu okununcaya ve diğer hallerde ise inceleme başlayıncaya kadar
red istemi yapılmalıdır.
Red sebebi sonradan ortaya çıkmış ya da öğrenilmiş ise duruşma ya da inceleme bitinceye ve
nihayet öğrenilmesinden itibaren 7 gün içinde red istemi yapılmalıdır. Red istemi reddi istenen hakimin
mensup olduğu mahkemeye yapılır. Red istemi hakkında yapılan görüşmeye reddi istenen hakim katılamaz.
Red istemi: süresinde yapılmamış ise, red sebebi ve delil gösterilmemiş ise ve red istemi duruşmayı
uzatmak amacıyla yapılmış ise geri çevrilir.
Ret isteminin kabulüne karar verildiğinde, gecikmesinde sakınca bulunan hâl nedeniyle
yapılmış işlemler dışında, duruşma tekrarlanır.
Bir suça hangi mahkemenin bakacağını gösteren kurallardır. Yani suça sulh, asliye veya ağır ceza
mahkemelerinden hangisinin bakacağını belirleyemeye yarayan kurallara görev kuralları ya da madde
bakımından yetki kuralları adı verilir.
- Hakim kendiliğinden dikkate almak zorundadır, taraflar da mahkemenin her aşamasında görev
itirazında bulunabilirler.
- Görev konusunda mahkemeler arasında uyuşmazlık çıktığında, görevli mahkemeyi ortak yüksek
görevli mahkeme belirler.
İddianamenin kabulünden sonra; işin, davayı gören mahkemenin görevini aştığı veya dışında
kaldığı anlaşılırsa, mahkeme bir kararla işi görevli mahkemeye gönderir.
Adlî yargı içerisindeki mahkemeler bakımından verilen görevsizlik kararlarına karşı itiraz yoluna
gidilebilir.
Duruşmada suçun hukukî niteliğinin değiştiğinden bahisle görevsizlik kararı verilerek dosya
alt dereceli mahkemeye gönderilemez. Ancak suç üst mahkemenin görevine giriyorsa DOSYA ÜST
MAHKEMEYE GÖNDERİLİR.
47
Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında ( dinlenen tanığın ölmüş olması, akıl hastası olması gibi
durumlar dışında ), görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür. Çünkü görev
kamu düzenine ilişkindir.
Suçlar ya da failler arasında bağlantı var ise bağlantı söz konusu olur. Ve bağlantı olan durumlarda
ORTAK GÖREVLİ YÜKSEK MAHKEMEDE DAVA AÇILIR.
Bir suça hangi yerdeki ( coğrafi olarak ) mahkeme veya hakimin bakacağını gösteren kurallar da
yer bakımından yetki kurallarıdır. Yer bakımından yetki itirazları DURUŞMA BAŞLANGICINDA VE
İDDİANAME OKUNMADAN ÖNCE YAPILMALIDIR.
- Suç, ülkede yayımlanan bir basılı eserle işlenmişse yetki, eserin yayım merkezi olan yer
mahkemesine aittir. Ancak, aynı eserin birden çok yerde basılması durumunda suç, eserin yayım merkezi
dışındaki baskısında meydana gelmişse, bu suç için eserin basıldığı yer mahkemesi de yetkilidir.
- Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan hakaret suçunda eser, mağdurun yerleşim
yerinde veya oturduğu yerde dağıtılmışsa, o yer mahkemesi de yetkilidir. Mağdur, suçun işlendiği yer
dışında tutuklu veya hükümlü bulunuyorsa, o yer mahkemesi de yetkilidir.
- Görsel veya işitsel yayınlarda da bu Maddenin üçüncü fıkrası hükmü uygulanır. Görsel ve işitsel
yayın, mağdurun yerleşim yerinde ve oturduğu yerde işitilmiş veya görülmüşse o yer mahkemesi de
yetkilidir.
- Suçun işlendiği yer belli değilse, şüpheli veya sanığın yakalandığı yer, yakalanmamışsa
yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.
- Şüpheli veya sanığın Türkiye'de yerleşim yeri yoksa Türkiye'de en son adresinin bulunduğu
yer mahkemesi yetkilidir.
- Mahkemenin bu suretle de belirlenmesi olanağı yoksa, ilk usul işleminin yapıldığı yer
mahkemesi yetkilidir.
Suç, Türk bayrağını taşıma yetkisine sahip olan bir gemide veya böyle bir taşıt Türkiye dışında
iken işlenmişse, geminin ilk uğradığı Türk limanında veya bağlama limanında bulunan mahkeme
yetkilidir.
48
- Türk bayrağını taşıma hakkına sahip olan hava taşıtları ile demiryolu taşıtları için,TESCİLLİ
OLDUKLARI YER VEYA UĞRADIKLARI İLK YER MAHKEMESİ
- Ülke içerisinde deniz, hava veya demiryolu taşıtlarında ya da bu taşıtlarla işlenen suçlarda,
bunların ilk ulaştığı yer mahkemesi de yetkilidir.
- Çevreyi kirletme suçu, yabancı bayrağı taşıyan bir gemi tarafından Türk kara suları dışında
işlendiği takdirde, suçun işlendiği yere en yakın veya geminin Türkiye'de ilk uğradığı limanın
bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.
Birkaç hâkim veya mahkeme arasında olumlu veya olumsuz yetki uyuşmazlığı çıkarsa, ortak
yüksek görevli mahkeme, yetkili hâkim veya mahkemeyi belirler.
YETKİSİZLİK İDDİASI
Sanık, yetkisizlik iddiasını, ilk derece mahkemelerinde duruşmada sorgusundan, bölge adliye
mahkemelerinde incelemenin başlamasından ve duruşmalı işlerde inceleme raporunun
okunmasından önce bildirir.
Yetkisizlik iddiasına ilişkin karar, ilk derece mahkemelerinde sanığın sorgusundan önce, bölge
adliye mahkemelerinde duruşmasız işlerde incelemenin hemen başlangıcında, duruşmalı işlerde
inceleme raporu okunmadan önce verilir. Bu aşamalardan sonra yetkisizlik iddiasında bulunulamayacağı
gibi mahkemeler de bu hususta re'sen karar veremez.
DAVANIN NAKLİ
Yetkili hâkim veya mahkeme, hukukî veya fiilî sebeplerle görevini yerine getiremeyecek hâlde
bulunursa; yüksek görevli mahkeme, davanın başka yerde bulunan aynı derecede bir mahkemeye
nakline karar verir.
Kovuşturmanın görevli ve yetkili olan mahkemenin bulunduğu yerde yapılması kamu güvenliği
için tehlikeli olursa, davanın naklini Adalet Bakanı Yargıtay dan ister.
Yetkili olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler, sadece yetkisizlik nedeniyle hükümsüz
sayılmaz. Bu işlemler kural olarak geçerlidir.
Bir hâkim veya mahkeme, yetkili olmasa bile, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, yargı çevresi
içerisinde gerekli işlemleri yapar.
B- SAVCI
49
Suç ihbarı-şikayeti haber alındıktan sonra soruşturma başlatan ve bu kapsamda soruşturma konusu
ile ilgili şüphelinin lehine ve aleyhine delilleri toplayan ve nihayet yeterli suç şüphesine ulaştığından görevli
ve yetkili mahkeme nezdinde kamu adına dava açan kimsedir. Savcılar hakimler gibi tam bağımsız
değildir.
Savcı dava açtıktan sonra bunu devlet adına temsil ve takip eder. İddianamenin mahkemece
kabul edilmesiyle birlikte KOVUŞTURMA AŞAMASI BAŞLAR, KAMU DAVASI AÇILMIŞ
OLUR. Bu aşamadan sonra şüpheli artık SANIK olarak adlandırılır.
C- SANIK
Soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kimseye şüpheli, kovuşturma evresinde suç
şüphesi altında bulunan kimseye ise SANIK adı verilir.
Sanığın hakkındaki suçlamayı öğrenme hakkı, susma hakkı, kendi lehine delil araştırılmasını
isteme hakkı, tercüman yardımından faydalanma hakkı, yakınlarını durumunu bildirme hakkı vardır.
D- MAĞDUR VE ŞİKÂYETÇİ
Suç teşkil eden fiil ile hukuken korunmuş olan bir hakkı zedelenen gerçek veya tüzel kişiye
mağdur adı verilir. Mağdur ile birlikte suç sayılan fiilden zarar gören yakınları ( eşi çocuğu vs. ) da suç
nedeniyle mağdur durumda olmakla birlikte ceza yargılamasında bu kimselere Suçtan Zarar Gören
denilmektedir.
Takibi için mağdurun şikâyetinin zorunlu olduğu suçlarda yetkili makamlara şikayette
bulunan kimseye şikayetçi adı verilir.
Yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî
sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişiye MALEN
SORUMLU denir.
Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlunun ilk derece yargılanmasında
hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına müdahil olmalarına KATILMA,
bu şekilde müdahil olanlara ise KATILAN adı verilir.
50
- Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilirler.
F- TANIK
Beş duyu organı ile soruşturma ve kovuşturma konusu olay hakkında bir bilgi edinen kimseye tanık
denir.
Cumhurbaşkanı kendi takdiri ile tanıklıktan çekinebilir. Tanıklık yapmayı istemesi halinde beyanı
konutunda alınabilir ya da yazılı olarak gönderebilir.
TANIKLIKTAN ÇEKİNME
c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.
d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.
Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin önemini
anlayabilecek durumda olmayanlar, kanunî temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak dinlenebilirler.
Kanunî temsilci şüpheli veya sanık ise, bu kişilerin çekinmeleri konusunda karar veremez.
Meslekleri ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinebilecekler ile çekinme konu ve koşulları
şunlardır:
a) Avukatlar veya stajyerleri veya yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı
görevi sebebiyle öğrendikleri bilgiler.
b) Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek
veya sanatları mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri
bilgiler.
Ancak A bendinde sayılan avukat ve avukat yardımcıları yargı görevi ile ilgili konularda şüpheli
veya sanık RIZA GÖSTERSE DAHİ TANIKLIKTAN ÇEKİNEBİLİR.
51
DEVLET SIRRI NİTELİĞİNDEKİ BİLGİLERLE İLGİLİ TANIKLIK
Bir suç olgusuna ilişkin bilgiler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz.
Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal
düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır.
Tanıklık konusu bilgilerin Devlet sırrı niteliğini taşıması halinde; tanık, sadece mahkeme hâkimi
veya heyeti tarafından zâbıt kâtibi dahi olmaksızın dinlenir. Hâkim veya mahkeme başkanı, daha sonra,
bu tanık açıklamalarından, sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgileri tutanağa
kaydettirir.
Devlet sırrı ile ilgili tanıklık, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla
ilgili olarak uygulanır.
Tanık, kendisini veya yakınlarını ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara
cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir.
Tanıklıktan çekinme durumu söz konusu ise C. Savcısı ve Hakim bunu ilgiliye bildirmek
zorundadır.
c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu
kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü
olanlar.
Tanıklıktan çekinme hakkı olan bir kimse çekinmeyip tanıklık edeceğini söylerse bu halde tanığın
yemin edip etmeyeceğine hakim karar verecektir. Tanık yemin teklif edilse dahi YEMİN
ETMEKTEN ÇEKİNEBİLİR. Bu husus kendisine bildirilir.
G- BİLİRKİŞİ
Çözümü bir meslek ve sanatta uzmanlık gerektiren konularda hâkime ilgili meslek ve sanat
hakkında teknik konularda yardımcı olan kimseye bilirkişi adı verilir.
52
- Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı
konularda bilirkişi dinlenemez.( Eylemin hangi suç olduğu, kasıt ya da taksir olup olmadığı, nitelikli
hallere girip girmediği gibi konularda.. )
- Bilirkişi raporunu 3 Ay içinde vermek zorundadır. Zorunlu hallerde süre bir kez uzatılabilir.
- Bilirkişiye, inceleme ve seyahat gideri ile çalışmasıyla orantılı bir ücret ödenir.
KORUMA TEDBİRLERİ
1-YAKALAMA VE GÖZALTI
Yakalama emri kural olarak hakim tarafından verilir. Ancak aşağıda sayılan hallerde vatandaşlar,
kolluk ve Cumhuriyet Savcısı da yakalama karar verebilmekte ve yakalama yapabilmektedir.
b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini
belirleme olanağının bulunmaması.
Bu şekilde yapılan yakalama neticesinde kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca
görevlilerce yakalanan kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen bilgi verilerek, emri
doğrultusunda işlem yapılır.
Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya akıl
hastalığı, malûllük veya güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı işlenen
suçüstü hallerinde kişinin yakalanması şikâyete bağlı değildir.
Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek
tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanunî haklarını derhal bildirir.
Yakalama emrine konu işlemin yerine getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma amacının
ortadan kalkması ( kişinin ölmesi vs. ) durumunda mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından
yakalama emrinin derhâl iadesi istenir.
GÖZALTI
53
Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu
süre hariç, yakalama anından itibaren 24 saati geçemez.
Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre 12 saatten fazla
olamaz. ( EN FAZLA 36 SAAT.
Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediğini
düşündürebilecek emarelerin varlığına bağlıdır.
Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu
nedeniyle; Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün
süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Bu halde toplu suçlarda gözaltı süresi toplamda EN
FAZLA 4 GÜN OLMAKTADIR.
Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının
yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci
derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir.
Gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hâkiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında
yakalamaya neden olan fiille ilgili yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının kararı
olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama işlemi uygulanamaz.
Gözaltına alınan kişi bırakılmazsa, en geç gözaltı süreleri sonunda sulh ceza hâkimi önüne
çıkarılıp sorguya çekilir. Sorguda müdafii de hazır bulunur. ( ZORUNLU MÜDAFİİLİK )
Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma
evresinde yakalanan kişi, en geç 24 saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa,
aynı süre içinde en yakın sulh ceza hâkimi önüne çıkarılır; serbest bırakılmadığı takdirde, yetkili hâkim
veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanır.
Şüpheli veya sanık yakalandığında, gözaltına alındığında veya gözaltı süresi uzatıldığında,
Cumhuriyet savcısının emriyle bir yakınına veya belirlediği bir kişiye gecikmeksizin haber verilir.
Yakalanan veya gözaltına alınan yabancı ise, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, durumu,
vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir.
Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında,
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir.
Ayrıca, tutuklama isteminin reddi kararına itiraz halinde, itiraz mercii tarafından da yakalama emri
düzenlenebilir.
Yakalanmış iken kolluk görevlisinin elinden kaçan şüpheli veya sanık ya da tutukevi veya ceza infaz
kurumundan kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında Cumhuriyet savcıları ve kolluk kuvvetleri de
yakalama emri düzenleyebilirler.
Kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında yakalama emri re'sen veya Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine hâkim veya mahkeme tarafından düzenlenir.
Yakalama emrinde, kişinin açık eşkâli, bilindiğinde kimliği ve yüklenen suç ile yakalandığında
nereye gönderileceği gösterilir.
54
2- TUTUKLAMA
Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması
halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.
İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde,
tutuklama kararı verilemez.
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular
varsa.
Yine kanunda sayılan bazı suçlar söz konusu olduğu hallerde de bir tutuklama nedeni var
sayılmaktadır.
Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı bir yıldan fazla olmayan
suçlarda tutuklama kararı verilemez.
TUTUKLAMA KARARI
Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza
hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten
hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından
görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanır. ( ZORUNLU MÜDAFİİLİK )
- Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok 1 yıldır. Ancak
bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek 6 AY daha uzatılabilir. ( EN FAZLA 1,5 YIL
OLUYOR )
55
- Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok 2 YIL dır. Bu süre,
zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam 3 YILI geçemez. ( EN
FAZLA 5 YIL OLUYOR)
Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece
karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.
Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye, hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir.
Şüpheli veya sanık yabancı olduğunda tutuklanma durumu, yazılı olarak karşı çıkmaması
halinde, vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir.
TUTUKLULUĞUN İNCELENMESİ
Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından
da istenebilir.
3- ADLÎ KONTROL
Şüpheli hakkında tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, ÜST SINIRI 3 YIL veya daha az hapis
cezasını gerektiren bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, şüphelinin tutuklanması yerine adlî
kontrol altına alınmasına karar verilebilir.
Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını
içerir:
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin
veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
56
d) Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz
karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.
e) Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu Maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla,
hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden
çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence
miktarını yatırmak. ( Bütün suçlarda uygulanabilir )
h) Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek
parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak.
i) Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği
nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.
Adlî kontrol altında geçen süre, şahsî hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup
edilemez. ANCAK ŞÜPHELİ E BENDİNDE YER ALAN DURUMDA BİR TEDAVİ KURUMUNA
YATIRILMIŞ İSE BU SÜRELER YARGILAMA SONUCUNDA VERİLECEK MAHKUMİYET
SÜRESİNDEN İNDİRİLİR.
Şüpheli, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararı ile soruşturma evresinin
her aşamasında adlî kontrol altına alınabilir.
Adli kontrole görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da, kovuşturma evresinin her
aşamasında hükmedilebilir.
TEDBİRLERE UYMAMA
Adlî kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında,
hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı
verebilir.
Adli kontrol sürecinde şüpheli veya sanıktan mahkemeye belli bir güvence göstermesi
istenebilir. Bu yolla kişinin usul işlemlerinde hükmün infazında veya halen veya sonradan kontrol altına
alınabileceği diğer yükümlülüklerini yerine getirmek üzere hazır bulunması garanti altına alınmış olur.
Eğer kişi bu yükümlülükleri yerine getirmez ve hazır bulunmaz ise güvence devlet hazinesine
gelir kaydedilir.
a) Şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya altına alınabileceği
diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunması.
57
b) Aşağıda gösterilen sıraya göre ödemelerin yapılması:
1. Katılanın yaptığı masraflar, suçun neden olduğu zararların giderilmesi ve eski hâle
getirme; şüpheli veya sanık nafaka borçlarını ödememeleri nedeniyle kovuşturuluyorlarsa nafaka
borçları.
2. Kamusal giderler.
4-ARAMA VE ELKOYMA
Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda MAKUL ŞÜPHE ( SOMUT
OLAYLAR KARŞISINDA DUYULAN ŞÜPHE- Hayatın olağan akışında duyulan şüphe ) varsa;
şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.
Şüphelinin veya sanığın yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla, diğer
bir kişinin de üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.
Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz. Gece: güneşin
batmasından 1 saat sonradan başlayıp güneşin doğumundan 1 saat öncesine kadar olan zaman dilimidir.
Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup
da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla gece konutta, işyerinde
veya diğer kapalı alanlarda arama yapılabilir.
ARAMA KARARI
Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının,
Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri
arama yapabilirler.
Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hâkim kararı
veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir.
Kolluk amirinin yazılı emri ile yapılan arama sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir.
Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, işyeri veya diğer kapalı yerlerde arama
yapabilmek için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur.
58
Aranacak yerlerin sahibi veya eşyanın zilyedi aramada hazır bulunabilir; kendisi bulunmazsa
temsilcisi veya ayırt etme gücüne sahip hısımlarından biri veya kendisiyle birlikte oturmakta olan bir kişi
veya komşusu hazır bulundurulur. Kişinin avukatının aramada hazır bulunmasına engel olunamaz.
Hakkında arama işlemi uygulanan kimsenin belge veya kâğıtlarını inceleme yetkisi, Cumhuriyet
savcısı ve hâkime aittir.
İnceleme sonucu soruşturma veya kovuşturma konusu suça ilişkin olmadığı anlaşılan belge veya
kâğıtlar ilgilisine geri verilir.
Şüpheli veya sanık ile tanıklıktan çekinebilecek kimseler arasındaki mektuplara ve belgelere; BU
KİMSELERİN ELİNDE bulundukça el konulamaz. Bu mektuplar şüphelinin elinde ise bu elkonulabilir.
Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının,
Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri,
elkoyma işlemini gerçekleştirebilir.
Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, 24 saat içinde görevli hâkimin onayına
sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren 48 saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma
kendiliğinden kalkar.
Askerî mahâllerde yapılacak elkoyma işlemi, ... Cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askerî
makamlar tarafından yerine getirilir.
Avukat büroları ancak MAHKEME KARARI ile ve KARARDA BELİRTİLEN OLAYLA İLGİLİ
OLARAK CUMHURİYET SAVCISININ DENETİMİNDE ARAMA YAPILABİLİR. Aramada baro
başkanı veya görevlendireceği bir avukat da hazır bulundurulur.
Suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin
varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ( C. SAVCISI )
ve kovuşturma sürecinde, HÂKİM veya MAHKEME, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak
kayyım atayabilir.
Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç 24 saat
içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet
savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz.
Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
Tedbir kararı en çok 3 AY için verilebilir; bu süre, BİR KEZ daha uzatılabilir.
Tespit ve dinlemeye ilişkin kayıtların yok edilmesi halinde soruşturma evresinin bitiminden
itibaren, en geç 15 gün içinde, Cumhuriyet Başsavcılığı, tedbirin nedeni, kapsamı, süresi ve sonucu
hakkında ilgilisine yazılı olarak bilgi verir.
TAZMİNAT İSTEMİ
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan
ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
60
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer
olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan
veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu
cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun
hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması
için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya
zamanında geri verilmeyen,
Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren 3 AY ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen 1 YIL içinde tazminat isteminde bulunulabilir.
İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza
mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en
yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.
Devlet, ödediği tazminattan dolayı, koruma tedbiriyle ilgili olarak görevinin gereklerine
aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan kamu görevlilerine rücu eder.
Kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişilerden aşağıda belirtilenler tazminat
isteyemezler:
b) Tazminata hak kazanmadığı hâlde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren
kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hâle dönüşenler.
c) Genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer
olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu
davası ertelenen veya düşürülenler.
d) Kusur yeteneğinin bulunmaması nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar
verilenler.
e) Adlî makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek
gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlar.
61
CEZA MUHAKEMESİNİN EVRELERİ
Ceza muhakemesi iki evreye ayrılmaktadır. Bunlardan birincisi soruşturma evresi, ikincisi ise
kovuşturma evresi.
1- SORUŞTURMA EVRESİ
Suç sayılan eylemin gerçekleşmesinden sonra bu durumun yetkili mercilere ihbar/şikayet yoluyla
bildirilmesi ile hemen yargılama aşamasına geçilmez. Bu ihbar/şikayeti alan Cumhuriyet Savcılığı suç,
suçlu ve suça ilişkin deliller hakkında soruşturma yaparak neticede bir soruşturma dosyası hazırlar.
Cumhuriyet Savcısı adli kolluk görevini yerine getiren kolluk personeline doğrudan doğruya
emir verebilir ve adil kolluk işlemleri ile ilgili olarak bu personelin birinci derece amiridir. Adli
kolluk personelinin bu görevi sırasında bir suç işlediği iddia edilirse soruşturmayı DOĞRUDAN
DOĞRUYA CUMHURİYET SAVCISI YAPAR.
Cumhuriyet Savcısı acele hallerde sonradan yazılı hale getirilmek kaydı ile sözlü emir
verebilir. Kişi özgürlüğüne müdahale teşkil edecek bir eylemde bulunmak gerekirse ( örn. Telefon
dinleme, tutuklama, adli kontrol, yakalama vs. ) bu hallerde Cumhuriyet Savcısı SULH CEZA
HAKİMİNE BAŞVURUR.
Yukarıda bahse konu olduğu üzere Cumhuriyet Savcısının iş yoğunluğunun fazla olması ya
da Cumhuriyet Savcısına erişilemiyor ise Sulh Ceza Mahkemesi hakimi de bütün soruşturma
işlemlerini tek başına yapabilir.
Soruşturma sonucunda suç oluştuğu konusunda YETERLİ SÜPHEYE ulaşılmış ise Cumhuriyet
Savcısı tarafından bir İDDİANAME HAZIRLANIR. Hazırlanan iddianame yetkili ve görevli mahkemeye
sunulur.
Cumhuriyet Savcısı iddianamede kanunen zorunlu olan bütün bilgi, isim, adres, delil gibi unsurlara
yer vermek zorundadır. Cumhuriyet Savcısı sadece failin aleyhine değil LEHİNE BİR DURUM VAR
İSE ONU DA İDDİANAME DE BELİRTMEK ZORUNDADIR.
Cezayı kaldıran bir sebep olarak etkin pişmanlık veya kişisel cezasızlık halleri var ise SAVCI
DAVA AÇMADAN KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA KARAR VEREBİLİR. Bu hallerde dava
açmasına gerek yoktur.
Yine soruşturma konusu suç TAKİBİ ŞİKAYETE BAĞLI İSE VE ÜST SINIRI 1 YILDAN
AŞAĞI BİR CEZA VEYA DAHA AZ CEZA GEREKTİRİYOR İSE C. Savcısı, 5 YIL SÜRE İLE
KAMU DAVASININ AÇILMASINI ERTELEYEBİLİR.
EĞER FAİL; 5 YIL İÇİNDE KASITLI BİR SUÇ İŞLEMEZ İSE KOVUŞTURMAYA YER
OLMADIĞINA KARAR VERİR.
62
Cumhuriyet Savcısı yeterli delile ulaşamamış ise, suçun fail tarafından işlendiği hususunda
yeterli şüpheye ulaşamamış ise ve suçun oluşmadığına kanaat getirmiş ise KOVUŞTURMAYA YER
OLMADIĞINA KARAR VERİR.
Bu karara karşı, suçtan zarar görenler 15 GÜN içinde en yakın yer AĞIR CEZA
MAHKEMESİNDE İTİRAZ EDEBİLİRLER.
2- KOVUŞTURMA EVRESİ
Kovuşturma evresinde duruşma yapılır. Duruşmada ilk yapılacak olan iş mahkemeye çağrılmış
olan SANIK VE MÜDAFİİN HAZIR BULUNUP BULUNMADIĞIDIR.
Kanunda yazılı haller dışında ( gaiplik, kaçaklık, yokluk ) halleri dışında SANIK HAZIR
BULUNMADAN DURUŞMA YAPILAMAZ. Sanığın hazır bulunması bir YARGILAMA
ŞARTIDIR.
Çağrıya rağmen gelmeyen veya duruşmaya gelmesine gerek görülmeyen ( YOKLUK ) sanığın
daha önceden sorgusu yapılmış ise dava yokluğunda bitirilebilir.
Yalnız veya adli para cezası ya da güvenlik tedbirine hükmedilecek durumlarda sanık
gelmese bile duruşma yapılabilir.
KAÇAĞIN daha önce sorgusu yapılmış ise MAHKÛMİYET KARARI VERİLEBİLİR. Eğer
sorgusu yapılmamış ise mahkûmiyet dışındaki kararlar verilebilir.
- Hakim/ler
- Cumhuriyet savcısı,
- Müdafi,
63
- Vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya
çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan
da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Dikkat edilirse doğrudan soru sorma
SADECE yargılama işleminde yer alan HUKUKÇULAR için öngörülmüş bir yöntemdir.
Kural olarak duruşmalar alenidir. ( AÇIKLIK İLKESİ ). Ancak aşağıdaki hallerde duruşmalar
gizil olarak yapılabilir:
Duruşmada hüküm katılacak HAKİM, C. SAVCISI, ZABIT KATİBİ, zorunlu müdafiliğin kabul
edildiği hallerde MÜDAFİİ BULUNMAK ZORUNDADIR. ( Sulh Ceza Mahkemelerinde duruşmada
C. Savcısı bulunmaz. Asliye Ceza ve Ağır Ceza Mahkemelerinde C. Savcısı bulunur. )
Aşağıda sayılan hallerde SANIK- ŞÜPHELİ istemi aranmaksızın devlet tarafından atanan bir avukat
yardımından faydalandırılır.
- Bu hallerde devlet tarafından atanan bir avukat şüpheli- sanığa hukuki yardımda bulunur.
Müdafiin ücreti devlet tarafından karşılanır. Bu sayılanların yanında TUTUKLAMA ve SORGU
SIRASINDA da avukat bulunması zorunludur.
Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli
veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
Yüklenen suç hukuka uygun olarak ele geçirilmiş olan deliller ile ispat edilebilir. Hukuka aykırı
olarak ele geçirilmiş olan delillere dayanılarak hüküm verilemez. Hukuka aykırı deliller: Hukuka uygun
surette elde edilmemiş HER TÜRLÜ DELİL YASAK DELİLDİR.
İfade alma: Şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma
konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,
Sorgu: Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma
konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,
Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü
davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi
bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
64
Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez. Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa
dahi delil olarak değerlendirilemez.
ŞÜPHELİ VEYA SANIĞIN aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı
ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir. Bu halde KOLLUK
İFADE ALAMAZ.
d) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin
bulunması,
a) Yüklenen suçla bağlantılı olarak yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya sağır ve dilsizlik hali ya da
geçici nedenlerin bulunması,
b) Yüklenen suçun hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya zorunluluk
hali ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi,
Hallerinde, kusurunun bulunmaması dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir.
a) Etkin pişmanlık,
c) Karşılıklı hakaret,
d) İşlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı, Dolayısıyla, faile ceza verilmemesi hallerinde, ceza
verilmesine yer olmadığı kararı verilir.
4- MAHKÛMİYET
Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde ( % 100 kanaat olacak ), sanık hakkında
mahkûmiyet kararı verilir.
65
Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya
mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine hükmolunur.( MAHKÛMİYETLE BİRLİKTE GÜVENLİK
TEDBİRLERİNE HÜKMEDİLMESİ ZORUNLUDUR )
Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa
DAVANIN REDDİNE karar verilir.
Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma
şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir.
Ancak, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz
gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, DURMA KARARI verilir. Bu karara
itiraz edilebilir.
Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı
kararı verilemez.
Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı kanun yolu bakımından hüküm
sayılır.
Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, 2 yıl veya daha az
süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilebilir. ( HÂKİMİN TAKDİRİNDEDİR )
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç
doğurmamasını ifade eder.
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde
bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale
getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
Öngörülen 5 yıllık denetim süresi içerisinde fail KASITLI bir SUÇ işlemez ise 5 yılın sonunda DAVANIN
DÜŞMESİNE KARAR VERİLİR. Bu 5 yıllık süre içerisinde hüküm açıklanmadığı için, mahkumiyetin
hiçbir olumsuz etkisi olmaz.
UZLAŞMA
Türk Ceza Kanunu’nda yer alan ve Sadece kanunun belirlediği suç tiplerinde uygulanan bir
yöntemdir. T.C.K. dışındaki kanunlarda düzenlenen; Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı
olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna
gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer
verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez.
66
Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tâbi olması halinde, Cumhuriyet savcısı veya talimatı üzerine
adlî kolluk görevlisi, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur.
Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi kanunî
temsilcilerine yapılır. Cumhuriyet savcısı uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da
yapabilir.
Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren
üç gün içinde kararını bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır.
Uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya
reddetmesinin hukukî sonuçları anlatılır.
Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt
dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî
temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır.
Birden fazla kişinin mağduriyetine veya zarar görmesine sebebiyet veren bir suçtan dolayı
uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, mağdur veya suçtan zarar görenlerin hepsinin uzlaşmayı kabul
etmesi gerekir.
Uzlaşma teklifinde bulunulması veya teklifin kabul edilmesi, soruşturma konusu suça ilişkin
delillerin toplanmasına ve koruma tedbirlerinin uygulanmasına ( Arama, Tutuklama vs. ) engel
değildir.
Şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görenin uzlaşma teklifini kabul etmesi halinde, Cumhuriyet
savcısı uzlaştırmayı kendisi gerçekleştirebileceği gibi, uzlaştırmacı olarak avukat
görevlendirilmesini barodan isteyebilir veya hukuk öğrenimi görmüş kişiler arasından uzlaştırmacı
görevlendirebilir.
Bu Kanunda belirlenen hâkimin davaya bakamayacağı haller ile reddi sebepleri, uzlaştırmacı
görevlendirilmesi ile ilgili olarak göz önünde bulundurulur.
Uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer örneği kendisine verildikten itibaren en geç 30 (
otuz ) gün içinde uzlaştırma işlemlerini sonuçlandırır. Cumhuriyet savcısı bu süreyi en çok yirmi gün
daha uzatabilir.
Uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini def'aten yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya
yer olmadığı kararı verilir.
Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz;
açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır.
Şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, 9/6/1932 tarihli
ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden
sayılır.
67
Uzlaşma teklifi ve uzlaştırıcının raporunun verilmesi arasında geçen sürede zamanaşımı ve dava
açma süreleri İŞLEMEZ. Uzlaşma sonucunda verilecek kararlarla ilgili olarak bu Kanunda öngörülen
kanun yollarına başvurulabilir.
Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun
anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri mahkeme tarafından yapılır.
KANUN YOLLARI
İki tür temyiz yolu vardır. Bunlar olağan temyiz yolu ve olağanüstü temyiz yolu.
- C. SAVCISI
- Katılan,
- Bunların Müdafii.
A- İTİRAZ: Kararı veren mahkemenin bir üst mahkemesine yapılan 7 GÜN İÇİNDE YAPILAN
müracaata kararın denetlenmesi işlemidir. Hangi işlemlere karış itiraz yoluna gidilebileceği kanunda
sayılmaktadır.
C- YARGILAMANIN YENİLENMESİ
68
Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak
yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:
b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü
aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.
c) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza
kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.
d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş
diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.
e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan
delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun
hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.
f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki
protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren 1 YIL içinde istenebilir. ( Bu
hüküm, 4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek
kararlar hakkında uygulanır.)
Kanunun aynı maddesinde yer almış sınır içinde olmak üzere cezanın değiştirilmesi amacıyla
yargılamanın yenilenmesi kabul edilemez.
Hatanın giderilebilmesini sağlayacak başka bir yol varsa, yargılamanın yenilenmesi yoluna
gidilemez.
Yeniden yapılan yargılamada verilen hüküm ilk hükümden DAHA AGIR BİR CEZAYI
İÇEREMEZ.
YARGILAMA GİDERLERİ
Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma
evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve
taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.
SANIĞIN YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa
yüklenir.
69
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve cezanın ertelenmesi hallerinde de giderler sanığa
yükletilir.
70