You are on page 1of 64

Passage Pub Müzik Bülteni Sayı: 20 2013/Kasım-Aralık-Ocak

Para ile Satılmaz Çoğaltılmasında Bir Sakınca Yoktur

Tanita Tikaram
Konserler

Coldplace Coldplay 18 Aralık


tribute band 21.30
Haftalık Program

Pazartesi / Set Salı / High Five Çarşamba / Pop Corn Perşembe / Karaoke

Cuma / İzgi Cumartesi / Fresh! Pazar / Soul Project


Sayı: 20/2013 Kasım - Aralık - Ocak
Adres: Bayındır Sk. 7/6 Ankara
Tel: 0312 433 97 99

Editörden İçindekiler
Hasan Ali Yücel, Milli Eğitim Bakanı olmadan Her yer kadın, her yer seks, Güneş Duru – 7
önce diplomattır. Yurtdışında elçilik Ölüm ve Metal arasında, Çağatay Koparal – 8
görevindeyken Ahmet Hamdi Tanpınar’la sürekli Adım adım intihar Control, Ercan Dalkılıç – 10
yazışır. Bir mektubunda İstanbul nasıl diye Bir anne kızından ayrılınca.., Yelda Ataç – 12
sorar Tanpınar’a. O da şöyle anlatır Hasan Anlardan anılara, Ferhan Zorcan – 15
Ali Yücel’e; “Şehir, ışık, bahar kokusu, düdük Ölüm Deniz, Melike Şenyüksel – 16
sesleri ve bizim için olmayan aşk hülyaları Otobüs, Sinan İpek – 17
içinde çalkalanıyor.” Kalabalığın içinde biz Reklamlar gerçek olsa, Ege Görgün – 18
de öyle hissetmez miyiz bazen? En yanız Cem baba diye biri, Yıldız İlhan – 20
zamanlarımızdır. Şehir tüm hızıyla akmaktadır, Büyük beslenme makinaları, Deniz Doğançay – 21
geceler sarhoştur, biz de sarhoşuzdur. Ali Lidar röportajı, Selcan Saraç – 24
Sonbahar sona doğru yaklaşırken artık kış Enver Topaloğlu’yla söyleşi, Ertekin Akpınar – 26
gelip çatmıştır. Erken kararan günlerde Maria Callas, boyalı kuş – 30
seslenir Murathan Mungan dizeleriyle bize, Büyük ustaya gecikmiş bir veda, Ender Sizgin – 34
“kış başlıyor sevgilim / hoşnutsuzluğumun Bölünmüş bir ruhun üç parçası, Özgen Aydos – 36
kışı başlıyor / bir yaz daha geçti hiçbir şey Bir yıl geç kaldınız, Otto – 38
anlamadan / oysa yapacak ne çok şey vardı / Yalın bir cumartesi yalnızlığı, Erden Eriş – 40
ve ne kadar az zaman / kış başlıyor sevgilim Sorun çıkarmak istemiyorsan.., Ayşe Müjgan Şanlısavaş – 41
/ iyi bak kendine / gözlerindeki usul şefkati / Kayıp mektuplar, Ertekin Akpınar – 42
teslim etme kimseye, hiçbir şeye / upuzun bir Yetişkinlerin ulaşamayacağı yerlere.., Doğuş Sarpkaya – 44
kış başlıyor sevgilim / ayrılığımızın kışı başlıyor Ziya D., Burcu Salbaş – 45
/ giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime… “ Cadde, Larry Yuma – 46
Gökyüzü kararır, el ayak çekilir başkentin Babamın hasreti, Halenur Kor – 47
sokaklarından. Biz varızdır bir tek, belki Fotoğraf ve bellek, Hamdi Atay – 48
yalnız, belki sarhoş. Hiç bir şey avutmaz bizi. Ayaklarımın üzerinde hiç duramadım, Oğuz Mucurluoğlu – 54
Kalabalığa karışırız müzikli akşamlarda.. Ve
“Şehir, bizim için olmayan aşk hülyaları içinde
çalkalanıyor”dur…

İmtiyaz Sahibi: Nurettin Sizgin


Editör: Cem Kor - Selcan Saraç - Ender Sizgin
Yazı - Araştırma : Cem Kor - Selcan Saraç - Güneş Duru - Çağatay Koparal - Ercan Dalkılıç - Yelda Ataç
Ferhan Zorcan - Melike Şenyüksel - Sinan İpek - Ege Görgün - Yıldız İlhan - Deniz Doğançay - Ertekin Akpınar
Ender Sizgin - Özgen Aydos - Otoo - Erden Eriş - Ayşe Müjgan Şanlısavaş - Ertekin Akpınar - Doğuş Sarpkaya
Burcu Salbaş - Larry Yuma - Halenur Kor - Hamdi Atay - Aydın Öztoprak - Çağlar Akın - Protohippus
Emre Kahramanlar - boyalı kuş ve saz arkadaşları..
Fotoğraf Direktörü: Zafer Varlıel
Tasarım - Baskı Hazırlık: Karınca Ajans Yayıncılık Matbaacılık görüş, öneri ve yazılarınız için..
Tel: 0312 431 54 83
passageeditor@gmail.com
2 HABERLER

Morrissey'den Lou Reed'e Anma Uzayda Konser Verecek


Morrisey, Satellite Of Love’ı 2015 yılında Lady Gaga uzayda
yeniden yorumlayacak. Velvet şarkı söyleyen ilk şarkıcı olacak.
Underground'un efsane adı US Weekly’nin haberine göre
Lou Reed'i Satellite Of Love Lady Gaga, 2015 yılında New
ile anmaya hazırlanıyor. Mexico’da düzenlenecek Zero
Şarkının Morrisey versiyonunu G Colony isimli müzik festivali
2 Aralık'tan itibaren dinliyor kapsamında Virgin Galactic
olacağız. Ayrıca Morrisey'in yeni gemisiyle uzaya çıkarak bir
çıkan kitabı ”Autobiography” nin sesli versiyonunda da, şarkı seslendirecek. Bir kaynak,
Satellite Of Love'ı dinliyor olacağız. Morissey, şarkıyı Las şarkıcının, atmosfer farkı
Vegas’taki Chelsea Ballroom’da kaydetti. Morrisey, "Reed dolayısıyla festival öncesinde
bütün hayatım boyunca oradaydı. O her zaman kalbimi bir ay vokal çalışması yapması
sıkıştırdı. Tanrıya bunlar için şükrederim, Lou gibi kendi gerekeceğini belirtti. New Mexico’daki Spaceport America
kurallarıyla hareket edenler olmasaydı aksi takdirde dünya isimli uzay üssünde gerçekleşecek olan Zero G Colony, üç
ne kadar sıkıcı olurdu” diyerek ona olan hayralığını da dile günlük bir ileri teknoloji müzik festivali olarak tanımlanıyor.
getirmekten kaçınmıyor. Lady Gaga’nın uzaydaki performansının, festivalin üçüncü
gününde şafak vaktinde gerçekleşmesi planlandı. Başka
bir kaynak, tarihi etkinliğin, “dünyanın daha önce gördüğü

En Çok Takipçi Artık hiçbir şeye benzemeyeceğini” söyledi. Bu arada şarkıcının,


işlerin yolunda gitmeme olasılığına karşılık hayat sigortası
yaptırdığı belirtildi.
Katy Perry'e Ait
Dünyaca ünlü sanatçı Justin
Bieber aylar önce Lady Gaga'yı
30 Sene Yaşlı Göstermeyi
geçerek Twitter'ın en çok
takipçisi olan ismi olmuştu. Başardı
Ancak genç şarkıcı Justin
Bieber, tahtını bir diğer ünlü Elinde bastonu, buruş buruş
şarkıcı Katy Perry'e kaptırdı. 46 yüzüyle görüntülenen Heidi
milyon 527 bin takipçiye ulaşan Klum şaşırttı. Ünlü model New
Katy Perry, bu sayıyla Justin Bieber'ı geride bırakmayı York'ta düzenlediği cadılar
başardı. Justin Bieber 46 milyon 506 bin takipçi sayısıyla bayramı partisine özel bir
Twitter'da en çok takipçisi olanlar listesinde ikinci sıraya makyajla, kendini olduğundan
düşerken, Lady Gaga ise 40 milyon 400 binde kaldı.
 30 yaş yaşlı göstermeyi başardı.
Heidi Klum her yıl düzenlediği
partiye birbirinden ilginç ve yaratıcı kıyafetlerle katılıyor.

Pop'un Kralı Yaşayanları Klum, bu yılı da es geçmedi. Klum, makyaj sürecinin


fotoğraflarını 'Geleceğe gidiyorum' notuyla Instagram'da
paylaştı. Ancak son halini göstermeyerek, partide sürpriz
Geride Bıraktı yaptı. Geceye birçok ünlü isim de katıldı.

MTV Avrupa Müzik Ödülleri


Ekonomi dergisi Forbes öldükten
sonra da para kazandırmaya devam
eden ünlülerin listesini yayınladı.
Listenin başında Michael Jackson var. Amsterdam'da düzenlenen törenle
Pop müziğinin kralı Michael Jackson, MTV Avrupa Müzik Ödülleri
son 12 ay içinde 160 milyon dolar sahiplerini buldu. En İyi Kadın
kazandı. Ölümünün ardından 4 yıl Şarkıcı ödülüne layık görülen Katy
geçmesine rağmen Jackson, yaşayan Perry, rengarenk kumaşlarla yaptığı
sanatçılardan daha fazla kazanmayı sahne şovuyla büyük beğeni topladı.
başardı. Jackson, yaşayan sanatçılar arasında en çok Kanadalı genç şarkıcı Justin Bieber
kazanan Madonna'yı geride bıraktı. Ünlü ekonomi dergisi de geceden En İyi Erkek Şarkıcı
Forbes tarafından belirlenen listede, ikinici Elvis Presley ödülü ile ayrıldı. Görkemli törende Robin Thicke, Miley
olurken, onu Snoopy'nin yaratıcısı Charles M Schulz, Cyrus ve Redfoo'nun da aralarında bulunduğu sanatçılar
Elizabeth Taylor ve Bob Marley takip ediyor. sahne aldı.
HABERLER 3

Rihanna İsrail Konserinde Yeni Bir Skandala İmza Attı


Şarkı Sözlerini Değiştirdi
Rihanna, İsrail-Tel Aviv'de
performans sergiledi ve bazı
şarkı sözlerini Filistin olarak
değiştirdi. Rihanna, “Pour it up”
şarkısında orjinal sözleri yerine
bazı Filistin yanlısı kelimeler
kullandı. Tek gördüğüm
işaretler, tek gördüğüm dolar
işaretleri yerine kullandı ve tek
gördüğüm Filistin dedi. Pek çok
Tel Aviv kelimesini kullanmasına Miley Cyrus, MTV Avrupa Müzik Ödülleri için Amsterdam'da
rağmen israil kelimesine düzenlenen törene yeni bir skandalla damga vurdu.
yer vermedi. Konserine 50.000 kişi gelen Rihanna Ödül töreninin sonuna yaklaşırken Miley Cyrus bu kez
sahneye siyah ceketi ve siyah çivili bir kafa bandıyla çıktı ""Wrecking Ball" ile kazandığı "En İyi Video" ödülünü almak
ve hayranlarını sahnede 2.5 saat bekleterek geç çıktı. için sahneye geldi. Sahneye küçük bir çantayla çıkan Cyrus,
Barbadoslu şarkıcı Orta Doğu turne sırasında, Abu Dabi ödülünü aldıktan sonra ödülün bu çantaya sığmayacağını
Şeyh Zayed Camii'nde fotoğraf çektirerek bazı tartışmalara söyledi ve heykelciği yere bıraktı. Ardından çantasından
neden olmuştu. çıkardığı esrarlı sigarasını yaktı. Sonra da performansını
sergiledi.

Zülfü Livaneli’den Hayat hikayesi roman oldu


“Hayata Dair” İlk romanı Aşka Af Yok
ile mahkum aşkları
Ünlü sanatçı dokuz yıl sonra
ele alan Sezgin
yeni bir albüm yayınlıyor.
Irmak, şimdi de Şivan
Kent Ozanı kimliğiyle, halkın
Perwer’in hayatını
dilinden düşmeyen bestelere
konu alan bir romanla
imza atan Livaneli, "Gökkuşağı
karşımıza çıkıyor.
Gönder Bana" adlı albümünde
Gazeteci-Yazar Sezgin
on yeni şarkıya yer veriyor.
Irmak’ın kaleminden
Ferhat Livaneli’nin müzik
“Cesaret” adlı roman raflarda yerini almaya hazırlanıyor.
yönetmenliğinde hazırlanan
İlk romanı Aşka Af Yok ile mahkum aşkları ele alan yazar,
“Gökkuşağı Gönder Bana”,
şimdi de Şivan Perwer’in hayatını konu alarak “Sizi
Zülfü Livaneli’nin 27.albümü.
sarsacak bir roman”la karşımıza çıkıyor. Yazarın yaklaşık
1999 yılında İtalya’nın San
bir yıldır üzerinde çalıştığı roman, Şivan Perwer’in gerçek
Remo kentinde "En iyi besteci" ödülüne layık görülen ve
hayat hikayesinden oluşuyor. Almanya Berlin ve Bonn’da
şarkıları 22 dilde söylenen Livaneli’nin yeni besteleri, İda
Sezgin Irmak ile bir araya gelen Şivan Perwer, Türkiye’den
Müzik etiketiyle, 14 Kasım’da sevenleriyle buluştu.
neden ayrıldığına dair tüm gerçekliği gözler önüne seriyor.

Delirmek Belirmektir Justin Bieber Otelden Atıldı


Can Bonomo'nun “Delirmek Belirmektir” adıyla Esen Konser turu kapsamında Arjantin’e
Kitap tarafından yayınlanan şiir kitabı hayranları giden Justin Bieber, kaldığı otelden
ile buluştu. Can Bonomo, şiir kitabının ilistürasyon hayranlarının davranışları yüzünden
kısmına da el atarak, kitabın ön ve arka kapığını atıldı. Öte yandan civardaki diğer
kendi tasarladı. Kitabın editörlüğünü ise yine otellerin de Justin’i ağırlamak
şiirleriyle tanıdığımız Küçük İskender üstlendi. istemedikleri öğrenildi. TMZ’nin haberine göre
"Delirmek Belirmektir’ çünkü bu hayata dair olan milyonlarca hayrana sahip genç şarkıcı Justin
en güzel şeyler ya en çarpıcı şeylerdir ya da hiç Bieber'ı görme umuduyla şarkıcının kaldığı Otelin
yokturlar” diyerek de kitabın rengi hakkında bize önünde kamp kuran hayranların davranışları,
ipuçları veriyor. Keyifle okumalar diyelim o zaman. Justin’in söz konusu otelden atılmasına yol açtı.
Bir BLACK HALLOWEEN P
PARTY daha böyle geçti.
6

CD raflarından bas sesler yükseliyor!

Fethi Okutan Project


Bas gitarın farklı jeye başta bu stüdyolar olmak
üzere Ankara’nın tanınmış bir-
burslu olarak kazandı. Absent
Without Leave, Labirent, In
türlerde ön planda çok müzisyeni karşılık bekleme- Rock, Riskk, The Band, Ankara
den destek verdi. canlı müzik barlarında uzun
olduğu albümler yıllar çaldığı grupların başında
elbette var ama Overdub kullanılmadı… yer alıyor.
Türkiye’de olduğu gibi dünyada
böylesi daha önce da pek az örneği bulunan bas Ankara seyircisi onu farklı bas-
hiç yapılmadı! Bas gitar albümleri, diğer enstrüma-
nist albümlerine göre kayıt ve
gitar tekniklerini alâkasız müzik
tarzlarında kullanması ile tanıdı.
gitar bu kez rock yapım aşaması daha zor olan, Tarzı nedeniyle müzisyenler
profesyonel bir ekiple uzun ve tarafından hem çok takdir
sahnesinde bir adım zahmetli bir çalışma ile mey- edildi, hem de çok tepki gördü.
öne çıkıyor ve usta dana getirilebilen eserler. Bu 2006’da kurduğu Türkiye’nin
albümde de bas gitar kayıtla- öncü Funk-Rock gruplarından
parmaklar, dört telin rında, dijital teknolojinin müziği Riskk ile içinde Fuat Güner,
ruhsuzlaştıran nimetlerinden Murathan Mungan gibi isimlerin
tüm yapabileceklerini faydalanılmazken hiçbir şekilde desteğinin de bulunduğu Al
sergiliyor. Türkiye’de meyenler için sıkı bir cevap! Bu overdub (üst üste kayıt tekniği) albümünü 2007’de Pasaj Müzik
yenilikçi ve özgün albümle birlik- kullanılmadı. Albüm, mastering etiketi ile yayınladı. Riskk’in
yapılan ilk rock-bas te sahne önü bas gitar, porteler aşamasında ise dünyaca ünlü dağılması ile solo kariyerine
albümü Fethi Okutan ise bas partisyonları tarafından
işgal edilmiş durumda.
Ian Cooper’ın usta dokunuşları-
na teslim edildi.
başladı.

Project raflardaki Fethi Okutan bugüne kadar


Türkiye’de yapılan ilk rock-bas Fethi Okutan bir çok ünlü pop müzisyeni ile
yerini aldı. albümü olma özelliğine sahip 1971 Ankara doğumlu Fethi çalışmadı. Yozlaşmış pop müzik
olan projenin çalışmalarına Okutan, küçük yaşlarda kar- sektöründen kendini soyutla-
Passage sahnesinden de The 2008 yılında başlandı. Fethi tondan gitarlar yaparak müzik mış, kaliteli müzik arayışının
Band grubuyla tanıdığımız Fethi Okutan tarafından bestelerin dünyasına adım attı. Babasının doğrultusunda kararlı ve yaratıcı
Okutan Project; www.fethioku- hazırlanmasının ardından, ka- dikkatini çekmeyi bu şekilde bir müzik kariyerine sahip olma-
tan.com müzik cephesinde çok yıtlarda Stüdyo ÇSM’nin büyük başaran Fethi Okutan’a ilk bas ya çalıştı. Halen performans ve
uzun zamandır yeni bir şey yok katkıları oldu. Daha sonra Stüd- gitarını da babası aldı. Lise kayıt müzisyenliği, aranjörlük,
diyenler, adları tutucuya çıkmış yo Mirage’ın da destek vermesi ve Üniversite eğitimi boyunca prodüktörlük ve bas gitar öğret-
rockçılar ve kötü tınılara taham- ile kayıt aşaması tamamlandı. Ankara’da birçok konser verdi. menliği yapmakta.
mülü olmadığı için yeni çalış- Kılı kırk yararak, özenle hayata 1998 yılında Berklee College
maları dinlemeye cesaret ede- geçirilen bu uzun soluklu pro- of Music Bas Gitar Bölümünü

Günümüz müzik sektörünün içinde bulunduğu çıkmazlara rağmen herhangi bir kazanç beklemeksizin, sanatsallık ve kalite kaygısıyla
yapılan bu tür projeler artık gittikçe azalıyor. Ne yazık ki eskiden müzik yapım şirketlerinin destek verdiği bu tarz projelerin artık destek
göremediği bir dönemdeyiz. Enstrümantal yaklaşımların varlığını devam ettirebilmeleri için tüm müzikseverlerin desteği her zamankin-
den daha önemli. Fethi Okutan Project, ülkemizdeki kaliteli müzik üretimini takip eden enstrümantal müzik severlerin, özellikle de bas
gitar meraklılarının ilgisine sunuluyor.
7

Her yer kadın, her yer seks...


Bir kesim için kadın, erkeğin kendi nefsiyle imtihanı olarak görüldüğünden kadın
bacılaştırılarak, analaştırılarak “zararsız” bir form içinde tektipleştiriliyor. Ancak erkeğin
bastırılmış nefsinde büyüyen canavar hor görme, aşağılama, taciz, şiddet ya da tecavüz
olarak kız çocukları ve kadınlara gerçek yüzünü gösteriyor.
Güneş Duru
1986 yılında bir durumda bir kadına böylesi
uzay mekiği sorular yöneltilmesi, bu tartış-
Challenger ma ve eleştiriler sayesinde çok
atmosferi terk daha zor.
edemeden
havada infilak Türk basını ise haberi “Kadın
etmiş, beş er- astronot uzayda sutyensiz
kek ve iki ka- dolaşacak” başlığı ile sunmayı
dından oluşan uygun görmüştü. Astronot hak-
mürettebattan kurtulan olma- kında toplumu bilgilendirmeyi
mıştı. Türkiye’deki bazı çevreler seçtiği ikinci önemli husus ise,
bu hazin olayı “Uzayda ilk kez Ride’a güya yöneltilen “uzay ge-
seks yapmayı deneyeceklerdi, misinde erkek ekip arkadaşları-
Allah cezalarını verdi” yorumuy- na yemek pişirip pişirmeyeceği”
la karşılamıştı. Velev ki amaç bu sorusuydu. Bu soru sayesinde
olsun, muhafazakar kesim uzay- uzay fizikçisinin ekipteki görev
da seks yapmanın neticesine dağılımının mutfak olmadığını
neden bu cezayı uygun görmüş- da öğrenmiş bulunuyorduk;
tü, bugün bile aklım ermiyor. yer çekimi olmadığı için sutyen
desteği olmasa da göğüslerinin
Oysa ilk Amerikalı kadın astro- sarkmayacağını öğrenmenin
not Sally Ride 1984 yılında dört ferahlığıyla birlikte.
erkekle birlikte uzaya gönderil-
miş, ekip de sağ salim dünyaya Erkek olmanın dayanılmaz
dönmeyi başarmıştı. Geçtiği- basitliği
miz yıl yaşamını yitiren Ride, Belki 1980’lerin Türkiye’si top-
NASA’nın uzay araştırmalarında lumsal cinsiyetten bihaberdi
etkin rol üstlenmiş üst düzey bir ancak, geçen otuz beş yılın
bilim insanıydı. ardından toplumumuzun kadına ları ve kadınlara gerçek yüzünü meslek lisesi kıvamında üniver-
bakışında değişen bir şey yok. gösteriyor. sitelerle donatan Erdoğan ağacı
Amerikan basını, Erkekler ku- Hele de erkek egemenliği pe- yaşken eğmek istiyor. Yaşlandık-
lübüne giren ilk kadın olması kiştiren söylemlerin ardı arkası Helal oy ça gençlik günlerine, Milli Gö-
nedeniyle o dönemde astronota kesilmediği şu günlerde alınmış Kadın ve erkeğin bir araya rüş’üne öykünüyor. Ötekilerden
yoğun ilgi göstermiş ve “uzaya sınırlı yol bile dümdüz edilmek gelme koşulları ahlak ve inanç beslenmek değil, ötekilerden
giden ilk kadın olmak nasıl bir isteniyor. Kadınların yaşam normlarıyla çerçevelenip, alter- kurtulmak, onları kendi çizgisine
duygu”, “uzayda regl sürecinin biçimleri, kariyerleri, bedenleri natifi düşünülemeyen bir yaşam çekmek istiyor. Seçime, tabana
nasıl yaşanacağı”, “sutyen takıp üzerinde fikir beyan eden, gün- biçimi içinde, erkek kadının değil, kendi toplumsal düşüne
takmayacağı”, “makyaj yapıp demi kendine oyuncak etmiş durması, doğurması, oturması, oynuyor.
yapmayacağı” gibi sorularla başbakan ve onu savunmak sevişmesi, kalkması gereken
üstüne gitmişti. Ride ise her adına seferber olanlar açılan yer zaman, ve şekle karar ver- Neticede uzay mekiğinden
seferinde kendisinin bir uzay gediği derinleştirmeye devam meye devam ediyor. Yaratılmak öğrenci evine değişen bir şey
fizikçisi olduğunun altını çizerek, ediyorlar. istenen “helal toplum”a tehdit yok. Kadınla erkeğin kapalı bir
ekipteki diğer üyelerden farklı olarak görülen kadın biraz mekanda bir araya gelmesinden
olmadığını, bilimsel bir amaçla Bir kesim için kadın, erkeğin “özgürse” fuhuş öznesi olarak “karışık” anlamlar çıkarmayı
ekipte yer aldığını hatırlatarak, kendi nefsiyle imtihanı olarak görülüyor. başaran bir toplumumuz var-
soruları sükûnetle karşılamayı görüldüğünden kadın bacılaştırı- ken Başbakan ne yapsın? Bir
başarmıştı. Ride’ın kadın olduğu larak, analaştırılarak “zararsız” Başbakanın kızlı-erkekli çıkışının yandan hazır tesisin üzerine
için böylesi manasız sorulara bir form içinde tektipleştirili- ardında da aynı mesele, yani düşlediği toplumu inşa etmeye
maruz kalmış olması o yıllarda yor. Ancak erkeğin bastırılmış kadın kavramıyla bir türlü barı- çalışırken, bir yandan da sandı-
ve sonrasında yoğun olarak nefsinde büyüyen canavar hor şamamış adem olmak yatıyor. ğa gidecekleri helalleştirmeye
tartışma konusu oldu. Artık, görme, aşağılama, taciz, şiddet Başbakan öğrencinin kadın çalışıyor.
günümüz Amerika’sında benzeri ya da tecavüz olarak kız çocuk- olma “ihtimalini” bile seve-
miyor, kabullenemiyor. Ülkeyi
Ölüm ve Metal Arasında
Çağatay Koparal Sound of Perseverance
Bundan tam 30 sene önce, şim- 1991 yılına kadar birçok demo 1998’e geldiğimizde Death’in albümün benim için uzun bir
di death metalin babası olarak ve üç güzide stüdyo albümü kadrosu şu şekildeydi; Chuck ‘roller-coaster’ yolculuğuna ben-
andığımız Chuck Schuldiner, (Scream Bloody Gore-1987, Schuldiner(Vokal-Gitar), zemesidir. Hazırsanız bu uzun
Orlando’da Mantas adında bir Leprosy-1988, Spiritiual Hea- Shannon Hamm(Gitar), Scott soluklu ‘roller-coaster’ yolculu-
grup kurdu. 1984 senesine ling-1990) çıkartan, sık sık ele- Clendenin(Bas Gitar), Richard ğumuza başlayalım.
geldiğimizde grup provalarını man değişikliklerine giden De- Christy(Davul). Bu kadro Sound
albümler halinde yayınlamaya ath, artık iyice bilinir olmuştu. of Perseverance adında, 9 şarkı Scavenger of Human
başladı ve Death by Metal adlı Metal müzik dünyasının nam-ı içeren, 56:17 dakika uzunluğun- Sorrow
albüm metal müzik çevrelerinde diyar şairi Chuck ise her zaman- da bir albüm yayınladı. Albümün “The weapon of choice used by
büyük yankı yarattı. Bunun üze- ki yerindeydi. 90’lı yıllar geçer- prodüktörlüğünü öncekilerinde a scavenger of human sorrow.”
rine Chuk hemen Death adında ken Death, Human(1991), Indi- olduğu gibi Chuck üstlendi. Genelde hız trenleri sakin
yeni bir grup kurdu. Grubuna vidiul Thought Patterns(1993) başlayıp daha sonra hızlanır
Death adını vermesinin bir se- ve Symbolic (1995) albümlerini Albümün tınısı önceki albümlere ama Chuck abimiz bizi dumura
bebi de 1976’da ölen kardeşi piyasaya sürdü ve Death Metal: göre daha teknik ve daha prog- uğratan bir başlangıç hazırlamış
Frank’in ölümüyle yaşadıkların- 101 derslerini vermeye devam ressive olarak değerlendirile- albüme. Vokallerin önceki al-
dan olumlu bir şeyler çıkartmak etti. bilir. İncelemek için bu albümü bümlere göre daha keskin ve tiz
istemesiydi. seçme sebeplerimden birisi de olduğunu çok net görebiliyoruz.
9

olabilir, hatta ve hatta vertigo düşünmemek elde değil. Önceki


bile olabilirsiniz. Baştan sonra güzide şarkılardan eksik hiçbir
hız kesmeyen, öfkeli adamlar yanı yok. Bu şarkıda özellikle
tarafından kaydedildiği açıkça davula dikkat edilmeli. Richard
görülen bir şarkı var karşımızda. Christy şapka çıkartılacak, ayak-
“...like a wind upon your face ta alkışlanacak bir iş yapmış.
you can’t see it/but you know Albüm boyunca belki de ilk defa
it’s there, when beauty shows davullar gitardan daha çok göze
its ugly face/just be prepared...” çarpıyor diyebiliriz. Belki de
Schuldiner boşuna şair lakabını Schuldiner ve Hamm’ın sıradışı
almadı ey ahali. sololarına aşina olduğumuzdan,
belki de gerçekten öyle oldu-
Voice of the Soul ğundan. Ancak ikinci seçeneğin
Bu şarkıda grup elemanları kesinlikle doğru olan olduğunu
bir şeyler anlatmaya çalışıyor. düşünüyorum.
Bakın biz sadece kafanızı yum-
ruklayan riffler çalıp, boyun kas- Painkiller
Şimdiden söyleyeyim bu albümü de 2.30 civarında giren riff sizi larınızı yoran vokaller yapmakla (Judas Priest Cover)
meşgul değiliz. Gördüğünüz gibi Geldik muazzam albümümüzün
dinlerken şarkı sözlerine ayrı neye uğradığınıza şaşırtacak, son şarkısına. Evet, coverlar ta-
bir özen göstermenizi tavsiye arkasından gelen Schuldiner gayet melodik ve duygusal bir
enstrümental şarkı da yapabi- rihinde efsaneler arasına giren
ederim. İngilizce bilmiyorsanız, ve Hamm soloları, sololara ar- bir şarkıyla karşı karşıyayız. Bu
açıp çevirilerine bakın. Şair der- kada inşaat varmışçasına seri liyoruz. Hız trenimizin en yavaş
ama en anlamlı yerlerinden şarkıyı dinlerken Schuldiner’ın
ken neyi kastettiğimi o zaman ‘double-bass’larıyla eşlik eden vokal yetenekleri ve hangi no-
anlayacaksınız. Şarkıya gelirsek, Christy, nabzınızı hızlandıra- birisine geliyoruz. Gitar öyle bir
tondaki sanki bizimle konuşu- talara çıkabileceği hakkında
sonuna kadar hızını hiç kaybet- caktır. reddedilemeyecek bir fikre
meyen, davul ataklarıyla dolu, yor. 5 şarkıdır devam eden hız
macerası, bu şarkıda duruluyor. sahip oluyoruz. Bir şarkı ancak
albümün tamamında olduğu Story to Tell bu kadar güzel coverlanabilir.
gibi muhteşem gitar sololarıyla “I am past, a story to tell, tell it.” Bir albüm ancak bu kadar güzel
cilalanmış bir şarkı. E açılış par- Evet, lütfen Death’in hikayesini To Forgive is To Suffer
Önceki şarkıda yavaşladık diye sonlandırılabilir. Söyleyecek
çası buysa gerisini siz düşünün bütün tanıdıklarımıza anlatalım. fazla sözüm yok. “He is the
hızı iki katına arttıran Death, al-
artık. Dikkat! Kalp krizi tehlikesi Geldik bana göre albümün en Painkiller/This is the Painkiller/
bümün sonuna yaklaştığımız bu
olanlar ve hamileler bu albümü iniş çıkışlı, en progressive şar- Wings of steel Painkiller/Deadly
şarkıda gerçekten muazzam bir
dinliyorlarsa şimdiden bırak- kısına, rotamızın en eğlenceli wheels Painkiller!”.
eser ortaya çıkartmış. Bir başka
sınlar. yerine. Ayrıca albümün en
sevdiğim riffi de bu şarkıda Üzücü olan kısıma gelirsek,
Bite the Pain bulunmakta. Oryantale ya- “Father of Death Metal”
“Beware of the sharp edged kın bir tonda başlayan şarkı olarak bildiğimiz Chuck
weapon called human being.” Schuldiner’ın vokale girme- Sculdiner’a 32. doğumgünü
Şarkının başında bizi rayların siyle bize nerede olduğumuzu olan 13 Mayıs 1999’da bir
üzerinde yükselten Chuck hatırlatıyor. Şarkı eksiksiz bir çeşit beyin kanseri teşhisi
abimiz, öyle bir yerde düşüşe şarkı. Şurası şöyle olsaydı konuldu. Ocak 2000’de Scul-
geçiyor ki sürtünmeden dolayı demek olanaksız gözüküyor. diner başarılı bir ameliyat
6,5 saniye boyunca bütün ağır- Dikkatinizi çekmek istediğim geçirdi ve kanser hastalığını
lığımızı kaybediyoruz. Bite the dakika ise 3.02. Şu güzelliğe atlattı. Ancak ailesi hastane
Pain death metal severlerin bü- bir bakın! Öyle bir tonda, öyle masraflarını karşılayamaz
tün isteklerini karşılayabilecek bir riff giriyor, öyle sololar atı- duruma gelmişti çünkü söz
bir şarkı olarak tanımlanabilir. lıyor ki şarkının sonuna kadar konusu olan para 70.000
Özellikle bas gitara dikkat! Her nerede olduğunuzu unutuyor- dolardı. Birçok vakıf, hayırse-
zamanki gibi gitar soloları beyin sunuz kesinlikle. ver ve yardım konserleri saye-
teknik ve sık iniş çıkışlara sahip sinde bu masraflar karşılandı.
patlatan cinsten. “Arkadaş bu bir şarkı daha. Melodiler can Schuldiner müzik hayatına
adamlar hiç mi durmaz?!” diye- The Flesh and The yakan cinsten. Peki ya affetmek Control Denied adlı grupla de-
bilirsiniz. Deme olasılığınız çok Power it Holds üzerine yazılmış şu dizelere ne vam etti. Mayıs 2001’de kanser
yüksek. Ama benden söylemesi, Bir daha yükselip düşmeye hazır demeli? “Once or twice is kind/ Schuldiner’a geri döndü. Arala-
söz konusu Death ise, gerisi mıyız? Bence olmalıyız çünkü three or four is blind” Çok hızlı rında Kid Rock,Korn ve Red Hot
teferruattır. Death’in hiç acıması yok bu ko- bir giriş yapan şarkı orta kısım- Chilly Peppers’ın da bulunduğu
nuda. Albümün beşinci şarkısı larında yavaşlasa da sonlarına birçok grup onun hastane mas-
Spirit Crusher olan bu şarkı, bunu çok rahat doğru bize kimi dinlediğimizi raflarını karşılamak için yardım
“It comes from the depths...” bir şekilde söyleyebilirim ki, gi- gayet iyi hatırlatıyor. konserleri düzenlediler. Kemo-
Çok doğru! Derinlerden gelen rişi en akılda kalan şarkılardan terapide kullanılan “vincristine”
bas riffleriyle hızlı tren yolculu- bir tanesi. Sizi 1.29 a davet edi- A Moment of Clarity adlı ilaç onu çok zayıf düşürdü
ğumuz devam etmekte. Schul- yorum. Ancak hasta ve yaşlılar “Open my eyes to see a mo- ve zatürreye yakalandı. Chuck
diner hemen kontrolü ele alıp gelmesin, kalp krizi tehlikesi ment of clarity” Sculdiner 13 Aralık 2001’de
derdini bize anlatıyor. Sonra bir yüksek. Schuldiner’ın sesi belki Albümün sondan bir önceki saat 16:00 sularında öldü. Bu
bakıyoruz ki derdi yine boyun de en öfkeli halinde. Gitarlar şarkısı belki de albümün en bütün müzik dünyası için çok
kaslarımızı zorlamakmış. Şarkı- belki en sert halinde. Bu şarkı geride kalmış, en gözardı edil- büyük bir kayıptı. Onun Death
mız ortalarına kadar yavaş de- insanın burnundan kan getire- miş şarkılarından. Ancak bu Metal’e yaptığı katkılar hiçbir
nilebilecek bir seviyede ilerlese bilir, kanlı öksürüklere sebep şarkının hakkının yendiğini zaman unutulmayacaktır.
10

ı m i n t i h a r
Adım ad

Ercan Dalkılıç
Curtis, epilepsi hastalığına Söz konusu genç bir rock Genie’si çalıyor zaten. Zac de, Ian Curtis’ten
karşı Dostoyevskyen şarkıcısının intiharı olunca, farksız açıkçası; dev bir Bowie posteri ile
başta Yavuz Çetin olmak yaşayan aynı kuşağın bir diğer asi temsil-
reaksiyon gösterir. İlaçlarını üzere, Kurt Cobain, Jimi cisinin sigarasının hale şeklindeki sigara
düzenli kullanmayarak, Hendrix, Janis Joplinve Jim
Morrison’ın da içinde bulun-
dumanını babasına üflediği sırada fonda
çalan şarkı yine ünlü bir Bowie şarkısı; Spa-
sahnede dahi hastalığa duğu uzunca bir liste çıkar- ce oddity!
mak mümkün. Bu kişilerin
geçit veriyor. Dostoyevski’nin hepsi de David Bowie’nin Biyografik bir yapıtın en büyük handikabı,
de aynı hastalıktan All The Young Dudes şarkısında öğütlediği eksen karakterin gözlerinden hikâyeyi
şekilde ya da Elvis Presley usulü “hızlı ya- anlatırken, diğer karakterlerin oluşumunu
muzdarip olduğu ve hiç şayıp genç ölmeyi” yeğlediler. Control de sakatlaması, yan motifleri gereğince işle-
doktora gitmediği biliniyor. tüm bu meslektaşlarına benzer bir hayat yememesi bana kalırsa. Bu filmin de en
sürüp 23 yaşında ihtihar eden, Joy Division büyük sorunu bu, film Ian Curtis etrafında
Dostoyevski de, Curtis de adlı punk-rock grubunun solisti/şarkı yazarı dönerken,Ian Curtis’in karısından fazla
Ian Curtis’in hayat hikâyesi özetle. Film, zaman geçirdiği grup elemanlarını yeterince
mazoşist bir kendinden Ian Curtis’in eşi Deborah Curtis tarafından çentilememiş sanki. Halbuki, örnek verecek
geçiş ile dilediğince yaşayıp yazılan Touching From A Distance adlı kitap-
tan sinemaya uyarlanmış. Yönetmen Anton
olursak, Kurt Cobain gibi fiziksel bir kaçış
filan yok Curtis’in hayatında; hep bir arada
durmuşlar, yani nöbetlerini Corbijn’in –öğrendiğimize göre daha önce grup elemanlarıyla, menajeriyle. Dolayısıyla
birçok rock grubuyla çalışmış bir fotoğrafçı bu kişilerin de biraz daha karakterize edil-
yaşamları boyunca. imiş!- ilk uzun metraj denemesi olan Cont- mesi yerinde olurdu sanırım. Curtis ve ilişki
Kaderin Curtis’e biçtiği rol, Ian Curtis’in ilk gençlik yıllarından itiba- yaşadığı iki kadın dışında, karakter diyebi-
ren hikâyesini anlatmaya koyuluyor. leceğimiz tek bir karakter var, o da paragöz
bu çift kutupluluk içinde, menajer Rob Gretton. Guy Ritchieaksiyonla-
yarattıklarının bu kadar Filmin başlarındaki Ian Curtis, 2005 yapımı
Jean-Marc Vallée filmi, C.R.A.Z.Y.‘deki Zac
rından fırlamışçasına bir izlenim uyandıran
bu karakterin oluşumunda, Toby Kebbell’in
şiddetli olması, yaşam karakterini anımsatıyor fena halde. Odası performansının da katkısı yadsınamaz tabii.
David Bowie’nin posterleri ile dolu; mak-
çizgisini de kendisinin yajı, saçı hatta sigara içişi bile onun gibi. Control‘un, The Doors (1991) ve Last Days
çekmek istemesi son derece Kitaplığına James Morrison’u anan bir not (2005) filmleriyle akrabalık bağı olduğu
yapıştırılmış, plakta da Bowie’nin The Jean rahatlıkla söylenebilir. Fakat Control, ne The
doğal.
11

Doors gibi belgeselvari bir üsluba sahip, onun gözlerinden göstermek ve izleyiciyi ilaçlarını düzenli kullanmayarak, sahnede
ne de Last Days gibi kaotzime savuran bir varoluşçu bir sorgulamaya itmek istemiş. dahi hastalığa geçit veriyor. Dostoyevski’nin
yapıda. Fotoğraf kökenli Anton Corbijn’in de aynı hastalıktan muzdarip olduğu ve hiç
siyah-beyaz tonlardaki çalışması dönemin Dostoyevskyen reaksiyon doktora gitmediği biliniyor (kaynak; Stefan
atmosferini başarıyla yansıtırken, Curtis’i Control, Ian Curtis’i elinden geldiğince Zweig, Üç Büyük Usta). Dostoyevski de,
adım adım intihara sürükleyen sürecin etki- usturuplu bir biçimde anlatmaya çalışan Curtis de mazoşist bir kendinden geçiş ile
leyiciliğini de hayli arttırmış. Bununla birlik- bir film. Curtis’in hayatındaki bazı detayları dilediğince yaşayıp durmuşlar, yani nöbet-
te, bu çalışmanın, bir yabancılaştırma efekti aktarımı da –karısının hamilelik yüzünden lerini yaşamları boyunca. Kaderin Curtis’e
işlevi gördüğü de ifade edilebilir. Yönetmen, değişen davranışları üzerine, aynı zamanda biçtiği bu çift kutupluluk içinde, yarattıkları-
fotoğraf ile sentezlediği, nevi şahsına mün- filmin ismine de kaynaklık eden She’s Lost nın bu kadar şiddetli olması, yaşam çizgisini
hasır sinema dilini kullanarak, izleyici ile Control şarkısını yazması vb- gayet hoş. de kendisinin çekmek istemesi son derece
arasına bir bariyer, bir mesafe koymuş. Bu Fakat benim en çok dikkatimi çeken detay, doğal, olağan galiba, ne dersiniz?
sayede, Curtis’in gözlerinde anlamsızlaşan, Curtis’in epilepsi hastalığına karşı göster-
Camus’cu bir ‘saçma’ya dönüşen yaşamı, diği, Dostoyevskyen reaksiyon oldu. Curtis,

Kelebeğin Rüyası
Oscar'da "En İyi Yabancı Film" dalında Türkiye'yi temsil
edecek "Kelebeğin Rüyası" ABD'de özel gösterim yaptı.
Academy Ödülleri’ için "En İyi Yabancı Film"
dalında ülkemizi temsil etmek üzere seçilen
"Kelebeğin Rüyası", New York’ta ve Los Angeles’ta
gerçekleştirilen "National Board of Review Os-
car" özel gösterimlerinde izleyici karşısına çıktı.
Başrollerini Kıvanç Tatlıtuğ, Belçim Bilgin Erdoğan,
Mert Fırat, Farah Zeynep Abdullah ve Yılmaz
Erdoğan’ın paylaştığı ‘Kelebeğin Rüyası’nın gös-
terimi yoğun ilgi gördü.

Crowe da katıldı
Gösterimin ardından Yılmaz Erdoğan ve Bilgin,
konuklarla resepsiyonda tek tek ilgilendi ve sohbet
etti. Film dünyanın en önemli sinema sektörü fuarı
America Film Market’ta da (AFM) gösterildi. Yılmaz
Erdoğan, AFM’ye ‘The Water Diviner’ filminde be-
raber rol alacağı Russell Crowe’la katıldı.
12

Demeter ve Persephone’ye dair bir hikaye…

Bir anne kızından ayrılınca


sonbahar çöker
Yelda Ataç

Ne zaman anne ve kız birbirinden


ayrılsa, sonbahar gelir. Siz sanırsınız ki,
güneş sistemi, yörünge falan. Oysa işin
aslı başkadır, çok başka. Sayılmamış
zamanlardan kalma bir hikayedir pek de
hatırlanmayan, ancak eski kitaplarda
kalmıştır…
Toprak Ana Gaia’nın torunu, yeryüzü tanrıçası
Rhea’nın kızı olan Demeter, bereket tanrıçasıydı çok
sevilen. Onun ayak bastığı topraklar ürün sunar, nefe-
si ekinleri dalgalandırır, sevgisi çiçekleri açtırırdı. Çiftçi
dört gözle beklerdi Demeter’in varlığını hissetmeyi.
Ondandır ki ekip biçen her hanenin sofrasında daima
bir fazla tabak bulunurdu, olur da dost tanrıça kapıla-
rını çalar diye.

Derken, Demeter’in meşhur tanrı Zeus’tan Persephone


isimli bir kızı oldu. Annesine çekti kız. Doğayı, ekinleri,
çiçekleri, güneşi sevdi, hem de çok sevdi. Büyüdü, annesi
gibi doğaya aşık bir güzellik olup çıktı. Doğa anne-kızı, anne-
kız doğayı güzelleştirdi durdu. Gel gör ki her hikayede ve de
hayatta olduğu gibi, birilerine huzur battı, ortalığını karıştırdılar.
Malum aşk tanrıları ve tanrıçaları, Persephone’ye aşık olması
için malum oklarını Hades’e sapladılar. Hani şu yeraltı dün-
yası, ölülerin diyarı Tartaros’a hükmeden karanlık tanrıya.

Ve Hades Kızı Zeus’tan İster

Persephone’ye aşık olan Hades, Zeus’a gidip kızı baba-


sından istedi. Damat büyük tanrılardan biriydi, hayırlı
kısmet sayılırdı elbette ama ortada ciddi bir sorun
vardı. Yeryüzü güzelliklerine ve yaşama aşık Persep-
hone, nasıl olur da ölülerin tanrısını sever ve karanlık
yeraltı dünyasında yaşayabilirdi. Kafa kafaya verip
bunu düşünen Zeus ve Hades, Persephone ve annesi
Demeter’i bu beraberliğe ikna edemeyecekleri sonu-
cuna vardılar. Erkek milleti, kadınlara karşı birleşti ve
bir hilede ortak oldular. Zeus, eşsiz bir çiçek yarattı
Persephone’nin gezdiği kırlarda. Çiçeğin peşine takılan
Persephone, o muhteşem çiçeğe ulaşabilmek için uzak-
lara gidip annesinden ve arkadaşlarından ayrı düştü. Bu
fırsatı kollayan Hades, Tartaros’tan getirdiği arabasıyla
Persephone’yi kaçırdı, yeraltı dünyasının derinliklerine sü-
rükledi. Çok çığlık attı Persephone, ama sesini duyan olmadı.
13

Demeter bile karşı gelemezdi bu kadere-


kurala. Yasa boğuldu anne-kız. Öyle çok
gözyaşı döktüler ki anne-anneanne yeryüzü
tanrıçası Rhea, dayanamadı bunca acıya,
Zeus’un yanına vardı. Bir anlaşma yaptı
Zeus’la. Ne zaman günler uzamaya başla-
yıp, ekinler çıksa, çiçekler açsa, o en çok
sevdiği zamanda yeryüzüne çıkacaktı Per-
sephone. Günler kısalıp, ekinler kuruyunca,
yapraklar-çiçekler dökülünce de yeraltı dün-
yasına, kocasının yanına dönecekti…

Geçmiş Zaman Tanrıçalarının


İnceliklerden Habersiz Çocuklarıyız

Sonsuz anlaşma hala yürürlüktedir. Kendi


yarattığı takvimin esiri olmuş modern dünya
insanlarının ruhu duymaz ama her yıl aynı
şey yaşanır yeryüzünde. Ne zaman ağaçlar
tomurcuklanıp çiçeğe dursa, yeryüzüne
döner Persephone. Annesi Demeter’i, güne-
şi, toprağı, doğayı kucaklar. Sevince boğulur
her yer. Toprak ve ürünler gibi ruhlarımız da
bereketlenir. Sonra bahar geçer, yapraklar
dökülür, ekinler kurur, günler kararır ya, ay-
Demeter, deli-divane oldu kızının kaybol- etti. Ama Zeus yaptı yine Zeus’luğunu, ka- rılma vaktidir. Persephone, annesine ve çok
duğunu anlayınca. Aramadık yer bırakmadı der midir kural mıdır ne idiği belirsiz koşulu sevdiği yeryüzüne veda edip, yeraltı dünya-
dünya üzerinde, bulamadı. Olympos’taki koydu Demeter’in önüne: Eğer Persephone, sının derinliklerine geri döner. Yavrusu gi-
tanrılar işin aslını biliyorlardı elbet ama yeraltı dünyasının yiyeceklerinden yediyse dince sararır solar Demeter, doğa da onunla
sakladılar gerçeği Demeter’den, kızının yeryüzüne geri dönemez, ölülerin dünyasın- birlikte solar, ruhlarımız kedere bürünür.
yerini söylemediler. Çok öfkelendi Demeter, da sonsuza kadar kalmak zorundadır. İşte tüm doğa ve doğanın ev sahipliği ettiği
öyle çok öfkelendi ki kasıp kavurdu yeryüzü- canlılar hevesle bekleriz ya baharı. Mevsim-
nü. Tüm ekinleri kuruttu, tohumları çürüttü, Nar Tanesiyle Gelen Esaret miş, hava olaylarıymış hikaye; bir anne-kızın
şükredecek kadar bile ürün bırakmadı kavuşmasıdır beklediğimiz. Ayrılıklarıdır
kimseye. Yeryüzündeki herkes kıtlığa, Oly- Öylece yola çıktı Hermes, gelişiyle kıvanca korktuğumuz. Yeniden kavuşmaları umudu-
mpos’taki tanrılar da ölümlülerin şükrede- boğdu Persephone’yi. Ama Hades’ti bu, ka- dur tutunduğumuz. Yarım zamanlı iyimserle-
ceği bir şey kalmadığı için duasız ve adaksız ranlıkların efendisi, o da yaptı Hades’liğini. riz biz, sonbaharda karamsarlığımızı giyini-
kalmaya mahkum olacaklardı. Çok kararlıydı Bir nar tanesi uzattı Persephone’ye. Hiçbir riz, ta ki yeniden bahar gelinceye kadar…
Demeter, kızına kavuşmadan dönmeyecekti şey yememişti ya, açlığını bastırsın diye.
sözünden. Kurallardan-kaderlerden habersiz Persepho- (Yararlanılan Kaynak: Donna Rosenberg, Dünya
ne, yuttu nar tanesini ve yola çıkmaya hazır- Mitolojisi – Büyük Destan ve Söylenceler Antolo-
Bunun üzerine geri adım atan Zeus, haberci landı. Nereden bilirdi ki bereket versin diye jisi. İmge Kitabevi Yayınları, 2000)
tanrı Hermes’i, Persephone’yi yeraltı dünya- evlere saçılan nar tanelerinden biri, bereket
sından geri getirmesi için göndermeyi kabul tanrıçasının kızını esir alacak.

Beyaz Toros
Editörün Önerisi

Beyaz Toros, 1970’lerden 2010’lu yıllara, Kadir Manga ve arkadaşlarının Nurhak’ta öldürümesinden Uludere-
Roboski katliamına, Cumartesi Anneleri’nin yıllara yayılan mücadelesinden Gezi Direnişi’nde hayatını polis
kurşunuyla kaybeden Ethem Sarısülük’e kadar, hukukun, yasaların, adaletin hiçe sayılması sonucu “devlet
eliyle” öldürülenlerin tarihinden izler süren bir kitap. Faillerin cezasız kalacaklarını ve devlet tarafından
korunacaklarını bildikleri için son derece pervasız davrandıkları nice olay sıralanıyor Beyaz Toros’ta.

Deneyimli gazeteci Gökçer Tahincioğlu sistemi “yok ediciliği”ni, modern, demokratik, insan hak ve
özgürlüklerini esas aldığı söylenen bir devletin, en temel hak olan yaşam hakkını ihlal edişi üzerine örnekliyor.
Anlatılanların ortak sembolü, muhaliflere karşı yürütülenkirli savaşın araçlarından biri haline getirilen Beyaz
Toros marka otomobil ise kitaba adını veriyor.

Gökçer Tahincioğlu, 1977’de Diyarbakır’da doğdu. Bursa ve Ankara’da eğitim gördü. Selçuk Üniversitesi
İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü bitirdi. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki Yüksek Lisans
eğitimini “Askeri Darbeler Öncesi ve Sonrası Medya” konulu teziyle tamamladı. Halen 1997’den beri çalıştığı Milliyet Gazetesi’nin Ankara
Haber Müdürü olarak görev yapıyor ve insan öykülerinin ele alındığı “Yüzleşme” adlı köşeyi yazıyor. Ulucanlar Cezaevi katliamı, Hayata Dönüş
katliamı, İnsan Hakları Derneği baskını, MİT-Yargıtay-Alaattin Çakıcı skandalı, telefon dinlemeler, Hrant Dink dosyası gibi olaylara ilişkin
haberleriyle Çağdaş Gazetecier Derneği’nin İzzet Keser, Rafet Genç ve Yılın Haberleri Ödülleri, Metin Göktepe Yılın Gazetecisi ödülü, Türkiye
Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödülü gibi ödüllere layık görüldü. Nevin’in eşi, Ulaş Doğu’nun babasıdır.
14

Fazıl Say’dan
“İlk Şarkılar” albümü!
Fazıl Say’ın yirmi yıl önce bestelediği ve Ömer
Hayyam’dan Nazım Hikmet’e, Metin Altıok’tan
Cemal Süreya’ya uzanan ünlü şairlerin
şiirlerini bir araya getiren ‘İlk Şarkılar’ albümü
Ada Müzik’ten çıktı.
Fazıl Say’ın İlk Şarkılar albümü şiir ve müziği buluşturuyor... Ünlü besteci
ve piyanist 20 yıl önce bestelediği şiirüstadlarının şiirlerini Serenad Bağ-
can yorumuyla bir albümde topladı. Fazıl Say’ın yirmi yıl önce bestelediği
ve Ömer Hayyam’dan Nazım Hikmet’e, Metin Altıok’tan Cemal Süreya’ya
uzanan ünlü şairlerin şiirlerini bir araya getiren ‘İlk Şarkılar’ albümü Ada
Müzik’ten çıktı.

Albümde yorumcu olarak yer alan Serenad Bağcan ile kayıtları gerçekleştiren Fazıl Say’ın ilk kez şarkılarının yer aldığı albüm Enka spon-
sorluğunda gerçekleştirildi. ‘İlk Şarkılar’ albümünde Nazım Hikmet’ten “Memleketim”, Orhan Veli’den “Efkarlanırım” ve “İstanbul’u Din-
liyorum”, Can Yücel’den ‘Sardunyaya Ağıt’, Metin Altıok’tan ‘Düşerim ve Bu KekreDünyada’, Cemal Süreya’dan ‘Dört Mevsim’, Pir Sultan
Abdal’dan ‘Sordum Sarı Çiğdeme’, Ömer Hayyam’dan ‘Akılla Bir Konuşma’ ve Muhyiddin Abdal’dan ‘İnsan İnsan’ şiirleri yer alıyor.

Albümde Fazıl Say ve Serenad Bağcan’a, Çağ Erçağ ( viyolonsel), Bülent Evcil (flüt), Pelin Halkacı Akın(keman), Aykut Köselerli (vurmalı saz-
lar), Hakan Güngör (Kanun) gibi önemli müzisyenler eşlik ediyor. Ayrıca Say’ın 2006 yılında kayıtlarını gerçekleştirdiği Muhyiddin Abdal’ın
“İnsan İnsan” isimli şiirinde Cem Adrian, Güvenç Dağüstün, Burcu Uyar ve Selva Erdener albümde dikkat çeken solistler.

Fazıl Say’ın Önsözü


Türkiye’deki Sanatseverler ile, bir yorumcu olarak yüzlerce- binlerce kez buluştum,
klasik müziğin en mühim bestecilerinin eserlerini tüm Türkiye’de seslendirdim, bunun
yanında kendi bestelerim, gerek piyano için, gerek Oratoryolarım (Nazım ve Metin Altı-
ok) ve gerekse Senfonilerim (İstanbul Senfonisi, Mezopotamya ve Universe) ile pek çok
konserde yine kitlelerle buluştuk.

En büyük merakım şiir okumaktır. Ben şairlerin arasında büyüdüm. Cemal Süreya,
Metin Altıok babamın çok yakın dostlarıydı, amcam kadar yakınlardı, onların o yıllarda
Ankara’da Tavukçu lokantasında uzun sohbetlerine hep şahit oldum, vakit geç olunca
beni sandalyelerin üzerinde uyuturlardı.1970’ler Ankara’sı… 7-8 yaşımdaydım.

Bu şairleri bestelemek benim için hep büyük bir zevk, büyük bir onur, büyük bir yaşam
görevi olmuştur, şarkı albümlerim nice farklı şiir, nice farklı şairler ile devam edecektir.

Şunu söylemeliyim ki, yaklaşık 20 yıl önce bestelemiş olduğum bu şarkılarım ile Türk
müzikseverlerinin karşısına çıkmak benim için “özel” bir durumdur. Bu gecikme için
özür dilerim. Aynı şekilde; Bu şarkılarımın, ülkemizin en sevdiği müzik formu olan “şar-
kı” hususunda da, Türkiye’nin müziği açısından özel bir yere oturacağını ümit ediyorum.
FAZIL SAY / İlk Şarkılar Bu şarkılara uygun sesi – (yorumcuyu) bulmak çok uzun zaman aldı benim için. Çünkü
sadece müziği değil, şiiri de mükemmel yorumlayabilen bir soliste ihtiyacım oldu, ve
1- Metin Altıok “Düşerim” yıllarca aradığım sesi bulamadım.
2- Ömer Hayyam “Akılla Bir Konuşmam Oldu”
3- Cemal Süreya “Dört Mevsim” 1994 yılında şarkılarımı o yıllarda yaşadığım Berlin’de bestelemiştim, (birinci versiyo-
4- Metin Altıok “Bu Kekre Dünyada” nudur) o zamanlar Pınar Demirel ile şarkıları Almanya’da pek çok konserde seslendir-
5- Can Yücel “Sardunyaya Ağıt” miştik. Pınar ile yolları ayırdıktan sonra, bu 20-30 şarkıdan Nazım Hikmet’e ait olanlar
6- Pir Sultan Abdal “Sordum Sarı Çiğdeme” 2001’de NAZIM ORATORYOSU’nun, Metin Altıok’a ait olanlar ise 2003’de METİN ALTIOK
7- Orhan Veli “Efkarlanırım” AĞITI’nın temellerini oluşturdu.Şimdi 10 şarkı derledik, Serenad hanımı çok beğenece-
8- Orhan Veli “İstanbul’u Dinliyorum” ğinizi ümit ediyorum.
9- Nazım Hikmet “Memleketim”
10- Muhyiddin Abdal “İnsan İnsan” İlk kez şarkılarımla sanatseverler ile buluşmaktan büyük mutluluk ve heyecan duyuyo-
rum.
a n ı l a r a . . .
An’lardan
Ne acayip bir duygu Olan şu:
Bayramın ilk günü yani dün.
bu. Düşünerek Ben burada yayınlanacağını
olmaz, düşünmesen düşündüğüm yazımı çoktan
yazmışken, onu göndermekten
olmaz… Sürekli vazgeçip bu yazıyı yazmamın se-
bebidir dün. Sabah yedide kalk-
hatırladıkları ya da tık her zamanki gibi. Pavuryalar
hatırlayacakları şu kahvaltıda açma istediler.
“E hadi beraber gidip alalım.”
anlar, hatırlamaktan dedim, uçtular. Giyindik, yola
çıktık. Önce bakkala, sonra
vazgeçmezlerse saatçiye, sonra da abajurcuya
onlara çocukluk günaydın ve iyi bayramlar dedik
ki bu yiyeceklerin?” Annem “Var günlerce ağlayıp aldırdığım
ve doğru fırına gittik. Açmaları
anıları olarak aldık yanına bir de tahinli çö- işte, sonra hep fındık ezmesi zımbalı beyaz sandaletlerim,
ye değil mi? Yok öyle yağma, onlarca küçük mavi taslamalı
kalacaklar. Umarım rek. Aklıma Ankara’da Pelin
Pastanesi’nin şahane küçük sırayla.” Can Çocuk kitaplarım, kendi
bu zamanları onlarla Alman Pastası geldi. Çok güzel Şimdi düşünüyorum bu sıra
yüzünden mi taktım bu fındık
suluğum, beslenme ve el okul
yaparlardı ve annem bilirdi ki
rakı masalarında ben günün her saati, açken ya ezmesine, yoksa gerçekten sev- çantam (Kiremit rengi), Deveku-
dim de mi taktım, bilmiyorum, şu Kabaresi Tiyatrosu (Yasaklar,
bıkmadan da tokken Alman Pastası yiye-
bilemiyorum. Kasadayım, elimi Geceler, Deliler, Aşk olsun),
bilirdim. (Tıpkı Bade ve Barış’ın
usanmadan, açma sevmesi ve ne zaman uzattım, torbaya bir de fındık Kurtuluş Parkı, AOÇ Dondurma-
ezmesi attım hem de Fiskobir- sı, AOÇ Domates Suyu, Ankara
güle ağlaya anar olursa olsun yemeleri gibi. )
Annem ne zaman kendimi iyi lik, gözlerim nemli olarak çıktık Ozanlar Yokuşu, neredeyse her
konuşuruz, içeriz, hissetmemi sağlamak isterse Kahvaltı Diyarı dükkanından.
Eve geldik. Sofrayı hazırladık
Çarşamba saat 17:00’de yedi-
bir Alman Pastası bunu kolaylık- ğim çubukta macun…
güzelleşiriz… Belli la sağlar bilirdi, alırdı, yerdim ve beraberce Bade ve Barış’la…
Serdar’ı uyandırdık, heyecanla
mi olur, belki BAĞZI çok iyi hissederdim kendimi. Dü-
şündüm ki bu fırının bu açması onlara gösterdim fındık ezme- Daha söyleyeyim mi?
şeyleri daha tuhaf pavuryalar için belki de o benim sini… Ekmeğe sürdüm verdim… Binlerce çocukluk özeli çıkar,
Alman pastası gibi bir şey, ne Yok yok yok! Sevmediler. Peki üşenmem yazarım ama size de
anarız 20 yıl sonra biliyorum? bir lokma ekmeğe benim fındık yazık, sıkılırsınız. Herkesin ken-
ama umarım hala Belki 30 yaşında bu anları ana- ezmesi koyup ağzıma atmamla
sofradan kalkıp annemi arayıp,
dine güzel ya da kötü bu çocuk-
caklar? Diyecekler ki “Annemle luk denen zamanlar dedim ya,
çArşı’da fink atarız kahvaltı için alışverişe çıkardık gözümden akan yaşa bakma- sahi öyle…
dan ona da bunu hatırlatmamı
gururla… Bakalım Pazar günleri (ki genelde pa-
zarları yapıyoruz bunu) Emek kim açıklayacak? Hadi bunu da
Ben şimdi düşünüyorum da şim-
di biz neler kazıyoruz pavuryala-
neler olacak? Fırını’ndan bir açma alırdık, tadı açıklasın bakalım ateyizler…
rın çocukluklarına an itibariyle?
damağımdan gitmezdi, hey gidi
Ferhan Zorcan günler hey!” Ne tuhaf şey çocukluk? Ne acayip bir duygu bu. Dü-
Bu yetmedi. Dönüşte yine Ih- Şaka bir tarafa çok acımasız bir şünerek olmaz, düşünmesen
Çocukluk tuhaf lamur’daki kahvaltı Diyarı’na andı. Yine bir tat, yine aklımın olmaz… Sürekli hatırladıkları
şey, yaş aldıkça, uğradık peynir almaya. Tam uçması… “Ne tuhaf şey çocuk- ya da hatırlayacakları şu anlar,
yıllar geçtikçe kasadayız ödeme yapacağım, luk?” demem işte bu yüzden. hatırlamaktan vazgeçmezlerse
vuruyor tokatı kafamı kaldırıp neden bilmem Ne acayip. Ne yaşarsan, sana onlara çocukluk anıları olarak
yüzüme. Kime ki sol tarafa bakındım. Fiskobirlik ne bırakırsa, sen ne alırsan,
aklın nerede kalırsa, sana kim kalacaklar. Umarım bu zaman-
aslında? Herkes Fındık Ezmesi’ne gözüm takıldı.
kendi çocuklu- Vay arkadaş nereden gördüm iyilik ettiyse, kim kötülük ettiyse, ları onlarla rakı masalarında
ğundan, kendi güzel ya da kötü onu. Neye uğradığını şaşırdı hangi yemeği en çok seviyorsan, bıkmadan usanmadan, güle
çocukluğundan geldi bu günlere bünyem. Kafam gitti 35 yıl ön- hepsi çoğu zaman çocukluktan ağlaya anar konuşuruz, içeriz,
ama benim derdim pavuryalar. cesine. Hafta sonlarına hem de. kalıyor. güzelleşiriz…
Şayet kış ise annemin sobayı ya- Anneannemin hamsi ayıklama-
Onlar şimdi dört yaşındalar ya kıp sofrayı kurup, her şeyi hazır sı, babamın Pazar günleri evin Belli mi olur, belki BAĞZI şeyleri
ve şimdi o benim yüzüme çar- edip bizi kahvaltıya çağırmasına tüm ayakkabılarını boyaması, daha tuhaf anarız 20 yıl sonra
pan çocuk yaşımdalar ya, tuhaf misal. O kadar severdim ki bu davul fırında pişen koca yuvar-
ama umarım hala çArşı’da fink
hissediyorum işte elimde değil. fındık ezmesini, hızla rafadan lak tepsideki hamsi buğulama
Bugünler kalacak onların aklın- yumurtamı yer, zeytin peyniri ve ah, o anne börekleri, ra- atarız gururla… Bakalım neler
da “Çocukluğum” diye… süpürür, sıranın fındık ezmesine mazandaki pide kuyruklarına olacak? Heyecanla bekliyorum,
İşte ondan bu telaşım… gelmesi için acele ederdim. girişim, yılbaşı meyve ve kuru- evet.
“Aman be anne niye sırası var yemişleri, ilkokul beşinci sınıfta Mis günler dilerim…
Ölüm Deniz
Yaşam: Kıyısında durup ölümü
izlediğim sahil.
Ölüm: Kıyının kıyı oluşuna sebep. Açık deniz.
Ölüm: Yer değiştirmelerin en ilginci,
gitmelerin en ıssızı.
Ölüm: Bir tür gitmek, dönüşleri
ters köşeye yatıran…
Melike Şenyüksel

Sahil boyunca Dalgaların netliği karşısında bü-


uzanan, incecik yüleniyorum. Öylesine istikrarlı,
kum ve çakıl öylesine sıra beklemesini bilen
taşlarından bir halleri var ki. Hiçbiri bir diğe-
örülmüş bir örtü rinin sahnesini çalmıyor. İlk iki
serili ayakları- dalga, hemen hemen aynı yu- Yer yer turuncular kesiyor morun kanıtları yok ediyor dalgalar.
mın altında. Kumun üzerinde muşaklıkta… Sonra gelen biraz yüzünü ve orda sanki yavruağzı Benden kalan tek bir iz yok.
ilerlerken yeryüzünün tüm ağırlı- daha yüksekçe ve diğerlerinden renkte yeni bir bulut doğuyor. Belki kumun belleğinde kalır;
ğına inat bir hafiflikle, gıdıklanı- daha gürültülü… Ardından ge- Hayata yeni açıyor gözlerini. ayaklarımın ılıklığı, topuğumdaki
yor ayaklarım. Gülümsüyorum. len her iki dalga geçimsiz kız Hemen aşağıda boylu boyunca çatlaklar…
kardeşler gibi hırsla öne atılı- uzanan, delice dalgalanan ölü-
Bunca zaman üzerinde ya- yor. Öne atılışlarında bir nizam mün farkında değil. Ya da farkın- Kaydırak derdik eskiden; yassı,
şadığım “kara” parçası tüm gizli yine de ve bu nizam, fark da, kim bilir? Göğün suretinde kaymak rengi bir taş ayaku-
sertliğini ve şiddetini kaybetmiş edilmek için biraz zahmet iste- yavaşça kayıyor. Aceleci değil. cumda. Hadi, diyor son bir kez
gibi şimdi. O canımı okuyan, yen cinsten. Son vurucu dalga, Bakir belleği kayıtta… Neler
daha dene! Taşı suyun üzerinde
yoran, yaşamın üzerine inşa oldukça yüksek boyda ve çok düşünüyor, hiç bilmiyorum.
sektirmeyi deniyorum. Çocuklu-
edildiği ana kara; bambaşka güçlü bir sesle geliyor. Diğer-
Uzun zaman önce belki ben de ğumda da beceremezdim. Yere
bir şeye dönüşmüş, ufalanmış, lerinin, üzerinden yumuşakça
parçalanmış; adeta kul köle… geçtiği her şeyi silip süpürüyor. yavruağzı renkte bir buluttum. paralel tutup, boynunda “ba-
Hemen yanı başında uzanan Köpükler ve ardından yine aynı Yol arkadaşımın varlığı keyiflen- tarsan ölürsün!” yazılı bir mus-
denizi görüp hizaya gelmiş gibi, akış… diriyor beni. Bakışıyoruz uzun kayla gönderiyorum onu denize.
ölüme şapka çıkarır gibi naif- uzun. Öylesine pırıltılı bir göv- Çekirge bir sıçrıyor, iki sıçrıyor,
leşiyor. İnceliklerle çevreliyor Yürüdükçe yorulmadığımı fark desi var ki ve öylesine körpe… üç’e mahcubiyet… Yavaşça gün
denizin kenarını. O kocaman ediyorum. Sadece parmak Tuhaf yazgı birliğimize gülüm- de batıyor zaten. Küçük bulutu
kayalar, sert taşlar yok burada. aralarıma yapışan yosun par- süyoruz sanki. Ölüm denizinin aranıyorum; hava kararmadan
İncecik, bir gerdanlıkmışçasına çaları rahatsız ediyor. Dalgalar kıyısına boşuna mı geldik, ikimiz yerini belirlemem lazım, gece
parıldayan sahil; rengârenk irili getirmiş belli ki. Su yardımıyla de denizlere karışıp gideceğimi- karanlığında nasıl vedalaşırız
ufaklı çakıllarla denizi karşılıyor. kolayca arınıyorum onlardan. zi biliyor olmalıyız. O keşfetmek başka türlü? Sanki biraz mor
Üzerine bastıkça içimi kaplayan Ardından denizin kokusunu için salınarak kayarken göğün gölgeler sarmış kenarlarını, ilk
serinlikle, bağlanıyorum ona. çekiyorum içime, iyot damar- yüzünde, ben sahili adımlarımla doğduğu anki halinden farklı
larıma yayılıyor. Tuzlanıyorum. işaretlemeye devam ediyorum. görünüyor gözüme. Ona doğru
Parmaklarımın arasına dolan Defnedilmeye hazırlanan bir kaldırıyorum elimi. Şahidimsin,
ıslak kum topaklarıyla yürüme- mumya gibi tütsüleniyorum; Ölümsüzlük denen avutucu icat diyorum. “Sende bari kalsın
ye devam ediyorum. Bastığım deniz kokusu, iyot ve çakıl her hakkında uzun sohbetlere de
izim!” Gülümsüyor.
yerde kısa bir an kalıyor izlerim. yanım. Gideceğim yerde lazım girmiyoruz. Gereksiz. İkimiz de
Ölümsüzlüğe hiç niyetlenmi- olur mu diyorum ayaklarım? önümüzde uzanan denizin bir
yorum o vakit. Ömrümden çok Deniz köpürüyor karşımda. Ne parçası olmaya öyle hazırız ki… Hava kararıyor, ayaklarım yor-
daha kısa bir anla sınırlı, bırak- dediğini anlamıyorum. Ama önce gün batımını izlemeli. gun. Su biraz üşütür oluyor
tığım izin ömrü. Ayak izlerim içimi. Daha bir sertleşmeye
silinirken yenilerini bırakıyorum Yürümeye devam ediyorum iyi Ardıma baktığımda çok uzun bir başlıyor dalgalar. Denizin yüzü
ardımda, yola devam. Onlar da niyetli bir umursamazlıkla. Sahil yol kat ettiğimi görüyorum. Ama gittikçe kararıyor, bu ürkünç!
silinecekler, biliyorum. Köpüklü, boyu gözümün erişebildiği en tek bir iz yok benden kalan. Gün boyu yanı başında oluşuma
sakin dalgalar silecek onları. uzak noktaya bakıyorum sonra. Geceleri şehrin karanlık sokak- umarsız… Kulağımda emanet
Sert dalgalara gerek yok. Hafif mora çalan bir tonda gök… larını süpüren çöpçüler gibi tüm bir melodiyle, yola devam…
Otobüs...
Sinan İpek
Bir heykel hiçbir usturlap onu ölçemiyor
gibi. Yorgun. ve hiçbir Zodyak onun doğum
Ama böyle haritasını çıkartamıyor. Ama
durmasının sallara dolduruyor bizi ve
nedeni sarsarak başka (ve aynı) olan
mutsuz ya da semtlere götürüyor. Bir Musa
bezgin olması yazgısı görmekteyim bu akışta.
değil. Gözü Irmağa bırakılmış bir firavun
ön koltukta gözdesi, yazgısını yenebilir mi olan her yaşam pırıltısını yok kızılmaz. Dedim ya, bir sessiz
oturan öğrenci kızda, o gün sonunda? Ve bu yolculuk bir etmek isteyen nefret dolu bir antlaşmadır semt otobüsünde
yaşadıklarını ve yarın bir meditasyondur. Sanırım hepsi muhafazakâr. Bütün bunları yolculuk.
kez daha yaşayacaklarını bunu biliyor. O gün yaşamayıp bir anda görüyorum otobüs
düşünüyor. Farkında değil, yarına erteledikleri şeyleri: seni, camında. Ve şehrin etrafındaki Duracak lambası
ama ben de onu gözlüyorum. beni, kendilerini. Ve saçlarındaki ekmek tarlalarına değil de Gizli bir dille anlatılan ve
Çünkü onun yansısında çiğin kurumasını bekleyen inadına sokaklara yağan nahoş tacizleri hoş görmeyen,
kendimi görüyorum. Islak gocuk kızın ağırlığını kollarında hayal yağmur artık canımı sıkmıyor. dilsiz bir kardeşlik. Şehrin
kokusuyla akşamın ışıkları etmeye çalışıyorlar. Hatta ona borçlu hissediyorum topografyasından süzülen
yorgun irisimin flu filtresinden kendimi: insanları üşüttüğü selleri taşıyan yataklar semt
geçerek zihnimdeki otobüs Kendi tarihini çizebilmek ve susturduğu için. Paletini otobüslerinin güzergâhıdır.
fotoğrafını hasta bir renge Otobüs yolculuğu bir mitolojidir. temizlemeye üşenen bir Günlük hayatın erozyonuyla
boyuyor. Başkalarına umutsuz Söz gelişi, durakta bekleyen ressam gibiyim şimdi: tanık
bir manzara gibi gelen bu resim, şu adam Odysseus’tan örselenmiş ruhumuz, bize
olduğum yaşam kesitlerini en benzemeyen kişinin bile
şimdi benim başımı döndürüyor. başkası değil. Derken bir semt zihnimde karıştırıp iğretiliğin
otobüsü agresif hareketlerle aslında biz olduğunu anımsar
kahverengi tonunu elde birdenbire. Yorgunlukta açılan
Başımı cama yaslayıp yanaşıyor, bir anda sinirlenip ediyorum. Sonra fırçayı işte tam
yağmurun gözyaşı gibi ümüğümü sıkacakmış gibi üçüncü gözümüz, yaşayan
buraya sürüyorum: kirli ve kalın ruhumuzun evrenselliğini görür.
süzülüşünü izlerken, ağzımdan bakıyor yüzüme. Bekâretini çizgilerle.
çıkan buharın oluşturduğu ilkokulda yitirmiş harfleri İşte bu nedenle otobüs ışıkları
lekeyi parmağımla yok etme okuyor gözlerim: Etlik, Yakacık, sarıdır ve camları büyük ve
Otobüsün semte olan kirlidir. İşte bu nedenle orada
isteğine karşı koyabilmek için, Yenimahalle, Karşıyaka... Oysa yolculuğunun kutsal sessizliğini
dünyadaki yankımı bulmak okuyamasaydım harflerin kendimize en yabancı olan
hiç kimse bozmaya cesaret
zorunda hissediyorum kendimi. kendisini görebilecektim; ile kendimize en benzeyen
edemiyor. Birbirimizi görmezden
İşte bu yüzden şu yaşsız ve yalnızca seslerini duyabiliyorum kişinin aynı kişi olduğunu
gelebilir ya da yolculuk boyunca
mesleksiz kambur genci şimdi. Otobüslerin dış camlarına gözümüzü dikip bakabiliriz keşfederiz. İşte bu nedenle
gözlemliyorum: acaba ona ne bakıyorum. Tıpkı bir vitrine birbirimize. Yazıya dökülmemiş yanımızdakilerle konuşmak
kadar benziyorum? Otobüs, benziyorlar. Tavandaki cılız gizli kanunlarda izin verilir istemeyiz, ama gözlerimizle
şehre dağılmış hayatları yarım lambanın nasıl olup da bir buna. Yorgunluk değildir onları süzmekten garip bir
metrelik gırtlağıyla yutuyor. insanın yüzüne kendi tarihini yalnızca bizi susturan, otobüsün zevk duyarız. İşte bu nedenle
İnsanlar arka kapıya doğru çizebildiğine şaşıyorum. İşte, hareketinde, mimarisinde de yağmur yağarken sıkılmayız ve
ilerliyorlar yeni binenlere yer tıraşı gelmiş çıkıntılı elmacık bizi meditasyona çağıran bir damlaların camdaki hareketini
açmak için. Direklere tutunmuş kemikleriyle bir işçi, işte şeyler vardır. Bir sorudur bu. Bir hayranlıkla izleriz. İşte bu
olanların tek kaygısı rahatça fondötenle kapatılan utanç arayış. Birden ortaya çıkabilecek nedenle her yolculukta birine
yolculuk etmek. Aynı semtte verici pürüzler, işte karanlık yanıtların kuşkusudur. Önemli âşık olur ve bir başkasının
yaşamak ortak kaderleri. oyuklarında pusuya yatmış kararlar vermenin arifesidir bu. romanını yazmak isteriz. İşte
Ama bir semti diğerinden kahverengi hain gözler. Ancak öğleden sonra yağan bu nedenle var olmanın değil,
ayıran nedir ki? Sahi nedir bir karla kıyaslanabilir. Bizi derin insanların var olmasının güzel
semti diğerinden ayıran? Bir Başını cama yaslamış düşünmeye iterek en saçma bir şey olduğunu idrak ederiz
yaşamı diğerinden, bir ölümü başörtülü bir kadın. Hayal koşulları bile kabullenmemizi ve ellerimizi cebimize sokarak
ötekinden? gücümün malzemesi olan sağlayan uyuşturucu bir en yalnız insanın bile aslında
eteğininin kumaşında gizli şeyler vardır onda. Bir umut yalnız olmadığını anlarız. İşte bu
İnsanları damla damla şehrin bir bacağın davetkâr çizgileri. da barındırmıyor değildir. nedenle ‘duracak’ lambasına
havzasından topluyor otobüs. Onun karşısında Sakarya’da Özel otomobillerimizde basarken gözlerimize bakan
İnsan sellerini duraklara doğru içmeden gelen kıvırcık sakallı yaşayamayacağımız bir yaşlı adamın bizimle aynı şeyleri
akıtan bir güç var yaşamda. bir oğlan. Onun yanında tefekkürdür bu. Trafiğin düşünmekte olduğundan hiç
Öylesine saçma şeyleri kabul tırnakları siyahlaşmış bir yoğunluğundan şikâyet edilmez kuşku duymadığımız halde, yine
etmemizi sağlayan bir güç ki bu, boyacı. Onun yanında var otobüste ve hata yapanlara de ona gülümsemeyiz.
18

Kriz ve tüketim kültürü:

Reklamlar gerçek olsa,


hayat bayram olsa!
Ege Görgün
www.tersninja.com
Kimisi “kriz var” Belki inanmayacaksınız ama bir
diyor, kimisi kriz olup olmadığına kendi başı-
“yok”… Bunlar- nıza da karar verebilirsiniz. Her
dan daha beter Cumartesi Reyna senin Layla
olan ise bu iki benim dolaşıyorsanız; çantaya,
çatışan görüşü kıyafete etiketinde ufacık bir
ortaya koyan- yazı var diye milyarları döküyor-
ların ağzına sanız; harcadığı benzini dert günler için kenara para koy- liyor musunuz, varsın işim olma-
bakan gafiller. etmeden 4×4 kullanıyorsanız; mak” isimli şahane buluştan sın, 10 TL çekerim hesabımdan
Ki bu gafiller artık öyle “kendi Starbucks’dan günde üç kahve habersiz, başına kötü bir şey gerekirse. Maksat reklamında
başına düşünemez, fikir ürete- içmeden kendinizi “relax” his- gelebileceği olasılığını aklına tasvir edilen o atmosferi tenef-
mez, algılayamaz” hale gelmiş- sedemiyorsanız; cep telefonunu- getirmeyecek kadar deneyimsiz füs edeyim.
ler ki yakında tuvaletleri gelmiş zu iki ayda bir değiştiriyorsanız gençler olur.
mi gelmemiş mi ona bile karar kriz sizin nerenizden girerse gir- Ya o gazete reklamlarına ne
verebilmek için kendilerine sufle sin bir kulağınızdan çıkar gider. Memleketin bu halinden politi- demeli? Onlar özgürlüğün, hürri-
verecek birilerini aramaya baş- Size bu dünyada kriz yok. kacıları sorumlu tutmak bana yetin simgesidirler. Bizi sisteme
layacaklar. göre nahiflik olur. Sorumlu karşı, haksızlıklara karşı onlar
Ay sonu geldiğinde cebinizde topyekün sistemdir. Politikacılar korur. Yolsuzlukların, halka ya-
- Benim tuvaletim gelmiş. Se- da o sistemin idamesini sağ- pılan yanlışların takipçisidirler.
nin? lamakla mükellef araçlardan (Reklamveren tarafından yapıl-
- Benim ki gelmemiş herhalde. başka bir şey değillerdir. Sistem madılarsa tabi. Upps! Ağzımdan
Bir şey demedi daha kanaat paradır, sistem bankalardır, kaçıverdi işte.) Çalışanları yet-
önderimiz! medyadır, telekomünkasyon kindir, bilinçlidir, bilgilidir, yete-
şirketleridir, holdinglerdir. Ken- neklidir, bizi geleceğe sağ salim
dilerini televizyonda yayınlanan taşımaya yeminlidir. (Var ya,
reklamları sayesinde yakından sigortasız çalışmayı kabul etsin,
tanıyorsunuz. bunlar Makak maymununu bile
editör yaparlar. Şempanzeler
Ne güzel çizilir resimleri o daha gelişmiş bir beyne sahip
reklamlar da! İnsanın “iyi ki olduğu için yayın yönetmenliği
varsınız” diyesi gelir. Kendimizi için düşünülür.)
onlarsız ne kadar eksik hisse-
beş para kalmıyor mu, kirayı deceğimizi düşünür efkarlanırız Cep telefonları yalnızca iletişim
denkleştireceğim diye akla hatta kimi zaman. kurmak için olmadığını öğreniriz
karayı mı seçiyorsunuz, kredi reklamlardan. Müziğini açarsınız
kartı borcunuz Freddy Kruger O bankaların tüm amacı bizi daha duyarsız hale gelebilirsiniz
olmuş kabuslarınıza mı giriyor. mutlu etmek, iyi hizmet sun- çevrenizde olan bitene. Bir ha-
O zaman sizin için kriz vardır, maktır sadece. Beş gişe varken tunun frikiğini, ya da sevgilinizle
azizim. yalnızca iki gişenin açık olduğu sevişmenizi ölümsüzleştirebilir-
şubelerde fatura ödemek, para siniz fotoğraf makinesiyle. Arzu
Ama ben biliyorum ki memle- çekmek için bir saati aşkın süre ederseniz tüm sınırları göz ardı
ketimin çoğu insanı için bu kriz beklediğimde ettiğim o küfürleri edip globalleştirebilirsiniz bu
emareleri sıradan bir yaşam hatırlar kötü hissederim ken- görüntüleri. Ama cep telefonu-
standartı olmuş çıkmış. Daimi dimi. Kendi hataları yüzünden nun en önemli işlevi sizin kim ol-
kriz halindeler haberleri yok. otomatik ödemeyi yapmayıp duğunuzu, hangi sınıfa mensup
Alışmış garibanlar! Elin Ameri- internetim kesildiğinde, işlerim olduğunuzu belirlemesidir. Ben
kalısı gibi bir kıçı kırık bir krizde aksadığında onlara kızdığımı kimim? sorusuna kafa yoran
yıkılıp gitmez öyleleri. Yıkılanlar hatırlar pişmanlık duyarım o enayi felsefecilerin topuna rah-
genelde hayata yeni atılmış, reklamları seyrederken. Sabah met okutmuştur cep telefonu
yeni yuva kurmuş, memur anne ilk işim bankaya gitmek olur bi- dediğiniz bu cücük şey.
babalarımızın icat ettiği “kötü
R II
o Saat durdu:
Reklamlara bakacak olursanız Anlatamadım Galiba b Saat sıfır sıfır otuz altı
memleketimiz tüm zebanilerine Ararsan görmesi kolaydır Sevdi ilk kez
rağmen adeta bir cennettir. Seni mutsuz eden şeyleri
Ama biraz çabayla görmesi
o Yaşı on altı
“Hayallerimizi gerçekleştiren” İlk kez yaktı cigarasını
kartlar başka hangi ülkede Daha kolay olur s Ustası tokatladı
vardır allasen. Al “balık kartı”, Seni mutlu edecekleri. Yaşı on altı
köpeğin olsun, Havai’ye tatile k Saat sıfır sıfır otuz altı
Mutsuz olursan mutsuz edersin
çık, yatın, katın olsun. Kriz var-
mış, işinden kovulmuşsun, borç Mutsuzlukları daha da üstüne i Düşündü ilk kez;
Söyledi:
batağındasın, hiç umursama. çekersin. y “baba olmalıyım”.
Harca harcayabildiğin kadar. Çok geç kalmadan anlarsan Yaşı yirmi altı.
Harca sistem seni harcayıncaya Mutsuz olmamanın gerçek mut- e ağıt Saat sıfır sıfır otuz altı
kadar. Ancak o anda anlaya- luluk olduğunu
Hayatın keyfini sen sürersin. Bir oğlu oldu ilk kez
caksın demek, sistem için para İlk kez bebek elleri dokundu
değil, sensindir harcanılabilir Menofis ellerine
Son Söz:
olan aslında. İşin bir de fizyolojik açıklaması Üşüdü.
var tabi. Mutsuzluk bir alışkan- Bir ölü gördü ilk kez
Mutsuzluk ve Mutluluk Üstüne lık haline dönüşebilir. Zamanla
I Verdi toprağa Sefer ‘in anasını
a.ka. Anlatamadım Galiba mutsuz olduğunuzu hissettiğiniz Saat sıfır sıfır otuz altı
Birisi öldü Oğul “baba” dedi ilk kez
zaman salgılanan vücut kimya-
İntro: Mutsuzluk büyüdükçe sallarına müptelalık geliştirebi- Döküldü yaşları yere usulcana Yaşı otuz altı
öğrenilen bir kavramdır. Sistem lirsiniz. Bünyede belirli aralık- Islatmadı kara alman Saat sıfır sıfır otuz altı
mutsuz insan sever. Çünkü larla mutsuz olma ihtiyacının kelepçesini Ağladı ağladı hıçkıra hıçkıra
mutsuz insan daha çok tüketir, zuhur etmesi anlamına gelir bu. Gençti daha Verdi toprağa Sefer’ ini
tükettirir. Mutlu insan ise elin- Bu “arabesk” kişilik hayatı hem 25.yaş , Yaşı kırk altı
dekiyle yetinmesini bilir. Elin- kendi, hem de başkaları için 24. yaş, Sefer ‘i on altısındaydı.
dekiyle yetinmesini bilen insan zorlaştırır. Tıp istese bu sorunu 23, 22, 21, 20 …….. Saat sıfır sıfır otuz altı
paylaşmayı da bilir. Sistem yeti- hemen çözebilir elbette. Ama o Bitti. Kapısı çalmadı ilk kez
neni sevmez, paylaşandan nef- zaman psikologlar, psikiyatrlar, Birisi öldü Saat sıfır sıfır otuz altı
ret eder. (Burada bahsi geçen anti-depresan üreticileri, bo- Adını günde bin beş kere değil Kapısı çalmadı
paylaşımlar vergiden düşülen, şanma avukatları, kredi kartıyla on binlerce söylemişim Saat sıfır sıfır otuz altı
TV’de reklamı yapılan paylaşım- mutluluğun satın alınabilece- Yorulmamışım Kapısı
lardan değillerdir.) ğinde ısrarcı reklamlar yapan Yinede söylerim on binlerce Çalmadı
bankalar ne yer ne içer. kere Saat
Fakat duymayacak bir kez bile sıfır
Döküldü yaşlarım sıfır
30. yaş otuz
29.yaş altı.
28 ,27, 26 ,25 ,24 ……… Bir kere bile çalınmayacak
Bitti. kapısı
Sevdiği kokuları seviyorum Yıkadılar önce
Seviyorum pamuk Saat sıfır sıfır otuz altı
yumuşaklığındaki tenini Sardılar,
Teninin sıcaklığını her vakit Üstüne toprak attılar
Her vakit usanmadan Üşümedi ilk kez
Usanmadan söyleyecem adını Saat
Adını yorulmadan Sıfır
Yorulmadan sıfır
Yorulma otuz
Yorma altı.
Cem Baba Diye Biri
Yıldız İlhan
suyu tutuşturdu- Odalara dalıp, iyice kıvırdığı ga-
lar eline, Sabah zeteyle karyolaların bacaklarını
birlikte gider buduyor ihtiyarlar çığlık çığlığa
buluruz hınzır bağırana dek. Trompetini vermi-
razakı omcala- yorlar beis yok, nasırlı kocaman
rını, dediler de ellerini ağzının iki yanına boru
içi rahatladı. gibi çakıp İstiklal Marşı çalıyor
Kahvede sabah- durup durup, zavallılar titreyen
Varoluşundan beri yürüdüğü renlerin dışında çıkarıp da kılı- tan akşama ona ayaklarıyla hazıola geçiyorlar
yol artık toz savuruyor, su kuru- fından, yüzüne bile bakmazdı. buna sataşır oldu, dalda gazele karşısında. Bu halden bunakları
tuyordu. Kendini nereden alıp, döndü yapraklar, mahallenin zapdetmekte zorlanan yönetim
koymaya çalışsa bir yerlere, her O zamanlar Çeşme’nin gençleri talan etti toplanmayan memnun kalacak aslında ken-
nüfusu: 3490. salkımları. Kuyudan su çıkmaz, dilerini de zorlamasa. En son
şey yarım, eksik, zamansız kalı-
avluya serpilmez oldu. olayı rahmetlinin, oda arkadaşı
yordu. Unutulmaya çalışılan di-
renirken, hatırlanmak istenenler Atadan dededen kalma bir- emekli askerin başını yarmak
Sabah akşam trompet sesine bastonuyla, sebep renkli plastik
geçmiyordu bir türlü ele. Ucuz- kaç evlek bağında çalışırdı bir
doyanlar, artık bahçeli evlerinin terliklerini kıskanmak. Bu öykü-
ladıkça daha çok köpürmesi bahardan diğerine. Başından yerine yapılan apartmanlardan
gibi sabun tozunun, yaşlandıkça çıkarmadığı geniş kenarlı hasır yü anlattığımda size, Cem Baba,
kapabildikleri birkaç metrelik huzurevini çoktan terk etmişti.
daha bir acılaşıyordu günlerinin şapkaya rağmen yüzü tandırda balkonlarda kesiyorlardı kar-
ağız tadı. Yalnızlığın netameli fazla kalmış ekmeğe döndü- Çeşme’ye de, Gürçeşme’ye de
puzlarını. Bu eski evin kapısını kaç kişi ayak bastı, merak etmi-
eli kapısını çaldığından beri bir ğünde daha bir parlardı mavi çalan, halin nedir diyen kalma-
iyice afallamıştı, acemileşmişti, gözleri gülümseyişinin üzerinde. yorum artık.
mıştı aralarında. Ama boynunu
kaybolmuştu zamanın ortasında Üzümler olduğunda süzgülere bağının kuru dallarına döndüren
Cem Baba. doldurup doldurup komşulara Sonuçta, böyle böyle, unutul-
artık ne olduğu belirsiz marşla- maya çalışılan, direnirken, hatır-
dağıtırdı Ülfet Hanım. Akşamları rın, notaların hızı kesilmeyince
Hayatı bir su damlası kadar çardağın altında oturup ajans lanmak istenenler geçmiyor bir
daha fazla tahammülleri kalma- türlü ele. Ucuzladıkça daha çok
berrak görenlerdendi oysa. Ota dinlerlerdi ikisi yemek yerken. dığına karar verdi hiçbir konuda
ot, kuşa kuş diyenlerden. Kade- Ardından bir de Yurttan Sesler köpürmesi gibi sabun tozunun,
birlik olamamış mahalleli. Bir- yaşlandıkça daha bir acılaşıyor
rini bulandıracak acı bir deneyi- çıkarsa keyfine diyecek olmazdı gün bir ambulans durdu kapısı
mi, sofrasının tadını eksiltecek avlunun. Sofrada kabak çiçeği işte günlerin ağız tadı. 31 Tem-
epeydir çalınmamış bu eski evin muz 2013
kaybetmişliği yoktu. Kimselere dolması olurdu, deniz börülcesi, önünde. Cevval birkaç
düşmanlığı, ellerden beklediği biber paçası. Ülfet Hanım’ın ma- zabıta, neye uğradığını
bir şey de. Yine de söylenmeli ki hallede dillere destandı yemek- anlamayan adamca-
içinde savrulduğu toz görüntülü leri, pişirdiklerinden akşamüstü ğızın üç beş pırtısını
hiçlik duygusu, aklımıza gelive- komşularına taşırdı tabak topladılar bir çöp tor-
recek ya da acaba gezinmele- tabak. Ama masada hep ikisi. basına. Kuyu, çardak,
riyle buluvereceğimiz türden bir Bir de kuyunun soğuk suyunu Yurttan Sesler’i içinde
mazereti barındırmıyordu içinde. terleten metal sürahi. hapsetmiş lambalı
radyo, bir güzel fotoğ-
Çok kitap okumamıştı aklını Ülfet Hanım göz bebeği oğlan rafı Ablacığı’nın, geride
karıştıracak. Çocukken baba- kardeşi Cem Baba’ya tam da kaldı. Halkının her
sıyla gittiği bayram namazlarını yakışacak bir kız bulamadan daim yanında belediye
saymazsak dinle imanla da ilgisi öldüğünde Çeşme’nin nüfusu: başkanının da gayretle-
yoktu. Kahveye gittiğinde bir 20 622 riyle götürüp huzurevi-
çay içer, iki lafın belini büker, ne yerleştirdiler
sakin adımlarla dönerdi evine. Sonraları bağın içinde bile
Düğünlerde bir bardak rakıyı kaybolur oldu Cem Baba. O iki Bir sabah göz-
zor içer, üstüne Harmandalı kök razakının budanması gere- lerini Gürçeşme
oynardı, o da çok ısrar ederler- kiyordu oysa bulup varamıyordu Huzurevi’nde açtığın-
se. Cigaradan hazzetmez, tes- yanlarına, gündüz saklandılarsa da Cem Baba, artık
bihten sıkılırdı. Çeşme Belediye gece bulurum umuduyla elinde Çeşme’nin nüfusu
Bandosu’nda trompet çalardı fener gece baskınlarına gitti. 33.931.
Cem Baba. Trompeti ikinci yılın- Komşunun bağına saklandık-
da atıldığı astsubay okulunda larını düşünüp ev bile bastı. Onu da saydılarsa bir
öğrenmişti. Görevli olduğu tö- Komşular sakinleştirip koruk eksik, ne farkeder.
21

büyük
beslenme
makinaları
bir rivayete göre bildiğimiz dünya altı günde
yapılmış. önce gökler, katman katman üflenmiş
sonra yeryüzü su, toprak ve ateşten müteşekkil
gökyüzü ile birleştirilmiş. derler ki “şüphesiz
insan, karışım halindeki az bir sudan yaratıldı.”
binlerce yıl önce başlamış, biz bir günden
bahsediyoruz. hayat dünyanın ruhudur çünkü.

Deniz Doğançay
etrafında bir rivayete göre bildiğimiz dün- gerekiyor. üçüncü evetten şimdi sadece kalbimdeki açlık
dolaşman ya altı günde yapılmış. önce sonra karnındaki açlık sesi ile sesini duyabiliyorum. karnımda-
yetiyor, bir gökler, katman katman üflenmiş makinanın çıkardığı uğultu yer ki demir külçe yere doğru ilerle-
şehir gibi sonra yeryüzü su, toprak ve değiştiriyor. artık sen de ma- dikçe ve gözlerimdeki ışık sön-
düşün, ateşten müteşekkil gökyüzü ile kinanın bir parçası oluyorsun. dükçe birim zamanda kalbimin
içinde birleştirilmiş. derler ki “şüphesiz açlığın başka insanların besini kaç kez acıdığını ben sayıyorum.
yaşaman insan, karışım halindeki az bir oluyor. doyduğunu hissettikçe oyunlar buldum acıyı seyrelten,
yetiyor. sudan yaratıldı.” binlerce yıl başkaları acıkıyor. ve maalesef çocuk şarkılarına benzeyen
her şeyi önce başlamış, biz bir günden sevgili sen artık itiraz etme dualar, günler geçmeye başladı
düşünmüşler. hoşuna giden bir bahsediyoruz. hayat dünyanın hakkın bulunmuyor. içinde bir böylelikle, başlama ve bitiş
şeyin tadını sana ulaştıran ko- ruhudur çünkü. tek tek bütün sürü imzanın olduğu dosyalar çizgisi kaderimin.
kuları bile. evet kokuları bile ne insanların ruhları ile süslenen, getiriyorlar sana. üzerlerinde
sandın. sağa sola serpiştirilmiş çeşitlenen ama tamamı dün- tarih, sayı ve kandan mühürlerin beslenme makinasının insana
sensörler. her şeyi ölçüyorlar. yanın kendini hissetmesini olduğu, ve altında yan yana üç bulaştırdığı bir fenalık var. gör-
ısını, ağırlığını, tepkini, hissetti- sağlayan tek ve büyük bir ruh. evet sözünü taşıyan binlerce düm ben bu kötülüğü, kulakla-
ğin her şeyi ölçüyorlar. örneğin eskiden korkardım, çok kor- dosya. gayet kibar, ölçülü, saygı- rım vardı, duydum. kalbini hiç-
doyduğunu nasıl anlıyorlar bili-
kardım. ölmek düşüncesini lı ve bir o kadar sevimsiz, gayrı leştiriyor insanın. bir pompaya
yor musun? seni mutlu birinin
yanından geçiriyorlar, kalbini sa- anlayamazdım. ama nasıl doğ- samimi gülen yüzleriyle bes- çeviriyor. iki gün önce deli diva-
yıyorlar, birim zaman içinde kaç duğumla, neden doğduğumla lenme makinasının memurları ne ağlıyor insan, sonra doyma
kere acıyor, zaten açsan hemen ilgili düşünmek daha korkutucu saatlerce okuyorlar sana. her telaşı ile diğer müşterilerin yanı-
anlaşılıyor. bir şeye yaklaştırıyor- gelirdi. komik şeyler düşünerek bir dosyanın okuması bittiğinde, na varınca sonsuz bir oburlukla
lar tam değecekken uzaklaşıyor, korkumun geçmesini sağlardım. tek tek bütün parmaklarınla, herkese sarılıyor, yılışıyor. sözü,
ne kadar yaklaştığın hiç önemli bir rivayete göre insanın ne evet ayakların dahil. “okunulanı, bakışları, teni, kokusu hepsi ne
değil. ruhun hayata sonradan zaman öleceği bellidir ama ken- dinledim, ben doğduğumu an- varsa şansını deniyor. durmu-
eklenmiş gibi ayrı bir rengi disine söylenmemiştir. dünya bir ladığım tarihte büyük beslenme yor bir türlü, asıl istediği neyse
oluyor ve inanır mısın bu renk imtihan yeridir ve bu nedenle o makinasına evet diyen, okunula- olamıyor. sürekli bir satma hali,
bile sabit değil, sana ait değil. işitir ve görür kılınmıştır. nı dinledim”. diye imzalatıyorlar. derinliğini kaybediyor, yeryüzü
ama o kadar güzel yapmışlar ki sonra bu imzaları da dosyana ile bir ve ayaklar altında, sığ bir
kendine ait sanıyorsun, ruhum bu beslenme makinası ka- ekliyorlar. çamura dönüyor insan ruhu. ya-
diyorsun, uzaktan gülüyorlar bullenmekle başlıyor, üç kere pış yapış, akamıyor, damlamıyor.
sana. ve bu bile bir işe yarıyor: soruyorlar sana, insana. istiyor ben bir yolunu bulup kaçmayı soysuz bir zift salınıyor, zamanın
bu devasa makina nasıl çalışı- musun, istiyor musun, istiyor başardım. ağır bedelleri oldu -bitmek üzere başlayan zama-
yor sanıyorsun? musun. üç kere evet demen taşıyamadım, kaçtığımla kaldım. nın sonsuz karanlığında.
- İçince her şey halloluyor sanki.
Kimsenin öldüğü yok, yaşadığı da. Herkes biraz var, En delikanlı mevsimdir kış. Yüzüne vurur vurur - Hayır hallolmayınca içiliyor.
o kadar. Edip Cansever yalnızlığını. Orhan Veli Kanık Neşeli Hayat
Belki sana seni seviyorum dediğimde kalkan bi götün değilde Bugün de mutlu gözüktüm, görev İnsan ruhunun yarası dikiş tutmaz.
atan bir kalbin olsaydı, her şey farklı olabilirdi. Blue Valentine tamam. Simpsons Ahmet Ümit
2013’ün En Büyük Konseri

Tanita Tikaram Twist in my Sobriety


Passage'da Tanrı’ nın tüm çocuklarının,
seyahat ayakkabılarına ihtiyacı vardır,
problemlerini burdan başka yere taşımak için.
tüm iyi insanlar iyi kitaplar okurlar
artık vicdanın temiz
konuştuğunu duyuyorum kızım
artık vicdanın temiz
Passage Özel

Bu sabah alnımı silerken


herşeyi silip süpürüyorum
çok iradeli olduğumu ve senin dediklerini
asla yapmayacağımı düşünmek hoşuma gidiyor
seni asla duymayacağım
ve dediklerini yapmayacağım

Passage Pub sahnesi, dünyanın en hüzünlü Bak gözlerim sanki hologram


bak, aşkın ellerimden kırmızı kırmızı akıyor
seslerinden biri olan Tanita Tikaram’ı ağırlıyor. 1988 ellerimden
asla, aklımı karıştırmaktan daha fazla
yılında özellikle dünya çapında bir başarı elde eden birşey olamayacağını biliyorsun
“Twist in my Sobriety” adlı şarkı ünlenen Tanita aklımı karıştırmaktan fazla
Tikaram, 4 Aralık Çarşamba günü sizlerle birlikte Biz sadece küçük boş bir pastayı dağıttık
olacak. insanların geceleri yaptığı gibi eğlenmek için
gecenin geç saatlerinde düşmanlığa ihtiyaç duyulmaz
ürkek bir gülümseme ve özgürlük molası

Onların farklı düşünceleri umrumda değil


farklı düşünceler benim için iyidir
kol kola ve yalın ve bütün
Passage Pub, ses getiren getiren bir bul konserinin gördüğü ilgi üzerine tanrının tüm çocukları kendiş yollarını buluyor
çok konserinin ardından bu kez de bir kez daha, bu kez mini bir turne
dünyaca ünlü bir sesi ağırlayacak. için Türkiye’de. Konserlerinde Twist Bak gözlerim sanki hologram
1988 yılında özellikle dünya çapında in My Sobriety, Good Tradition gibi bak, aşkın ellerimden kırmızı kırmızı akıyor
bir başarı elde eden “Twist in my hit şarkılarının yanı sıra 2012 yılında ellerimden
Sobriety” adlı şarkı ünlenen Tanita yayınladığı ‘Can’t Go Back’ albü- asla, aklımı karıştırmaktan daha fazla
Tikaram, 4 Aralık Çarşamba günü münde yer alan parçaları da ses- birşey olamayacağını biliyorsun
aklımı karıştırmaktan fazla
sizlerle birlikte olacak. lendirecek olan Tikaram’a vokal ve
gitarda Bryan Day, saksofon, klarnet Bir fincan çay, düşünmek için zaman ayır, evet
1988 yapımı ‘Ancient Heart’ albü- ve flütte Martin Charles Winning ve bir hayatı riske etmek için olan zaman,
müyle dünya çapında bir başarı elde kontrbasta Matthew John Radford bir hayatı, bir hayatı
eden İngiliz şarkıcı ve şarkı yazarı eşlik edecek. tatlı ve yakışıklı
Tanita Tikaram, geçen seneki İstan- yumuşak ve tombul
ışığı görene kadar pisboğazsın
pisboğazsın, ışığı görene kadar
1969 yılında Malezyalı bir anne ve Fijili bir babanın çocuğu olarak
Almanya’nın Münster kentinde doğan Tanita Tikaram, daha henüz 18 yaşın- İnsanların yarısı gazete okur
dayken gitarıyla katıldığı bir akustik performans gecesinde keşfedildi ve büyük iyi ve güzel okurlar
bir plak şirketiyle anlaşma imzaladı. Twist in My Sobriety parçası dünyanın güzel insanlar, sinirli insanlar
her yerinde dillere dolanırken, parçanın yer aldığı ilk albümü ‘Ancient Heart’ insanlar satmak zorundadır
5 milyondan fazla sattı. senin satmak zorunda olduğun haberleri
Derslerinden bir kaçış olarak şarkı yazmaya başlayan Tanita Tikaram, ardın- Bak gözlerim sanki hologram
da kendi şarkılarından oluşan 7 albüm bıraktıktan sonra, son olarak Eylül bak, aşkın ellerimden kırmızı kırmızı akıyor
2012’de Amerikan country ve soul müziğinden de etkiler taşıyan ‘Can’t Go ellerimden
Back’ albümünü yayınladı. asla, aklımı karıştırmaktan daha fazla
birşey olamayacağını biliyorsun
aklımı karıştırmaktan fazla
Selcan Saraç

Ali Lidar
http://selcandy.tumblr.com

Bazılarınız başlıkta Diyelim ki bir soruluğuna Ali


Lidar değilsiniz de Ali Lidar
yok sanırım. Ama kendim söz
konusu olduğumda çok acıma-
Pekala. Bir blogger olarak
takip ettiğiniz, önerebileceği-
Ali Lidar ismini ile aynı evi paylaşan herhangi sızım ve genelde o kadar çok niz, “iyi yazıyor” diyebileceğiniz
birisiniz. Ali Lidar’ı tanımlayan hırpalıyorum ki kendimi bazen başka bloglar mevcut mu?
görünce bir “Aaaa!” üç kelime seçmeniz istendi başka insanlar bilerek veya Mevcut ise birkaç örnek alabi-
çekti ve direk bu sizden, bu üç kelime hangi üç bilmeyerek hırpalamaya kalk- lir miyiz?
kelime olurdu? tıklarında çok komik durumlara İnternet dünyasıyla çok alakalı
cümleleri okumaya Hmm.. Kıl, ukala ve obsesif düşüyorlar. Bu özelliğimi ömrü- olduğumu söyleyemem. Kendi
başladı, bazılarınız olabilir herhalde. mün sonuna kadar taşıyabilmek
isterim. Bu çok iyi bir şey gibi
blogum dahil takip edip beğen-
diğimi söyleyebileceğim hiçbir
hızını alamayıp Peki ama neden “kıl, ukala ve durmuyor belki ama duruyor da blog yok o yüzden de. Ki benim
obsesif”? gibi bazen. Neyse bilemedim blogum da o kadar sıradan ve
yanındaki arkadaşına Neden bilemedim şimdi ya. Kı- şimdi iyi mi değil mi? özensiz ki aslında bazen diyo-
“Bu adamın çok lım çünkü biraz. Neye ne zaman rum ulan şuraya iki resim, şarkı
nasıl tepki vereceğim pek kes- Ortaya koyduğunuz edebi falan koyayım da azcık şenlen-
değişik bi’ tarzı tirilemiyor. Ukalalık da özellikle parçaları tecrübelerinize daya- sin ama işte üşengeç adamın
yakınlarıma haddinden fazla narak mı üretiyorsunuz, yoksa tekiyim bir taraftan da, elim
var!” dedi bile. küstahça davranmam yüzünden hayal gücünüzün de bu işte bir hiçbir işe varmıyor.
Bazılarınızın ise olmalı. Obsesyon da eşyalarım parmağı var mı? Yani çok mut-
ve kendimle ilgili bir konu. Kü- luyken çok kederli bir şiir yaz- Günümüz koşullarında sosyal
henüz hiçbir fikri yok. çük takıntılarım var, örneğin mışlığınız var mı? Ya da huzu- medya organları yazdığımız ve
Önerebileceğim tek Küçük Prens takıntım mesela.
Ya da oyuncaklar olabilir. Ya da
runuz yerindeyken huzursuz bir
takım şeyler karalamışlığınız?
çizdiğimiz şeyleri kocaman kit-
lelerle paylaşmamızı mümkün
şey var; bu adamı Beşiktaş! Ortaya çok da edebi şeyler kılıyor fakat eminim yüzlerce
koyduğumu düşünmüyorum kişi kitaplığında bir Ali Lidar
tanıyın, bu adamın Blogunuz, yazdıklarınız ve aslında. Adı üstünde parçala- kitabı olsun istiyordur. Hiç dü-
farkında olun, bu bildikleriniz söz konusu oldu- rımın çoğu Tesirsiz Parçalar. şünmüyor musunuz o insanları
ğunda yüksek dozda mütevazı Neredeyse bebekliğimden beri sevindirmeyi?
adamı okuyun davrandığınız gözlemleniyor. bir manik-depresif tarafım vardır Bu soruyu çok duyuyorum. Ba-
ve can parçanız Ben de aynılarını sorup aynı
tevazu ile karşılaşmak yerine
ama benim. Dolayısıyla farklı
ve aşırı ruh halleri pek de sıralı
zen soru gibi oluyor, ‘hmm ali
bey artık bir kitap çıkarmanın
edinin onu. Emin kendinizle ilgili en çok övün- olmadan yoklarlar sık sık bünye- vakti gelmedi mi?’ şeklinde,
düğünüz, taviz veremediğiniz mi. O yüzden de yazdıklarımla o bazen de dost tavsiyesi gibi
olun beslenecek, özelliklerinizi sorsam? anki ruh halim arasında bazen oluyor, ‘abi artık bi basılı kağıdın
süslenecek ve Aslına bakarsan öyle çok övün- ilişki kurulabilir bazen de tam olsun yap bir şeyler’ şeklinde.
düğüm ve taviz veremeyeceğimi tersi hallerde olabilirim. Ama yok ya. Bu işler için her
büyüyeceksiniz.. düşündüğüm pek bir özelliğim şeyden evvel heves lazım galiba,
25

ALENGİRLİ ŞİİR

Ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil


Nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
Belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
Biraz Nietzsche biraz Kant kafan karışmış belki
Parliamanet’i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
Pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
Kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
İyi kitaplar okudum bir boka yaramadı..

Ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum


Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
Sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
İşin yoksa çiçek al, saç tara, parfüm sık.
Küsmesi, barışması, ayılması, bayılması
Hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
Meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
Güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
Bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
Hepsi ağzıma sıçtı..

Ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.


Her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
Seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
Ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..
İçime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
Ben seni severim sevmesine de
İş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim..

Ali Lidar

ya da biraz hırs. Bendeyse ikisi Bunların dışında Italo Calvino, tim. “Şiir” denince insanların ları beni en çok etkileyen olgular
de yok maalesef. Hiç olmadı Georges Perec, Thomas Bern- aklına kafiyeli mısralar, düzenli esasında. Tramvayda birbirine
kitap çıkarmak gibi bir hevesim. hard, Ahmet Hamdi, Robert ölçüler, çiçek, böcek, kuş falan çemkiren insanlar, yan masada
Ha ama illa kapağında Ali Lidar Musil.. Ooo uzar gider bu liste geliyor mütemadiyen. Siz şiire sessizce ilk kavgalarını eden
yazan bir kitabım olsun diyecek ya. Çoklar çok... yöneltilmiş bu beklentiler hak- ergen çiftler, fasıl dinleyip rakı
kadar delirmiş birileri varsa çıktı kında ne düşünüyorsunuz? içerek biçimsizce göbek atan
alsınlar yazıcıdan, ben seve İşin ucunu müziğe de de- Şiire yöneltilen beklentilerin teyzeler/amcalar, atlet giymi-
seve imzalayabilirim ğindirmek gerekirse, en sık .mına koyayım demek istiyorum yorum diye fırça atan annem...
dinlediğiniz müzisyenlerin ve müsaadenle. Şiirde beklenti mi
Küçük Prens koleksiyonunuza şarkıların isimlerini öğrene- olurmuş abi. Şiir bu beğenirsen, Bu liste de sonsuza kadar uzar
değinmeden geçemeyeceğim, bilir miyiz? “Ben bir müzisyen değerse içinde bir yerlere okur- gider. Her olay nevi şahsına
bir felsefeci olarak bu minik olsam kesinlikle şu olurdum” sun, değmezse de döner kıçını münhasırdır esasen ve iyi bir
sarı çocuğun çiçeği hakkında diyebileceğiniz bir müzik insa- gidersin. Şu şiirdir, şu değildir, gözlemciyseniz eğer en basit
ne düşünüyorsunuz? “Küçük nı mevcut mu? şiirde şu olur bu olmaz vs. gibi görünen şeyler bile sizi
Prens’le kapışır” dediğiniz Neşet Ertaş’ın mızrabı olsaydım değerlendirmelerini hem garip besleyebilir..
türden, ilginizi fazlasıyla üzeri- keşke. Şaka bir yana Neşet hem küstahça bulmuşumdur
ne çeken ve ömrünüze yayılan Baba bende yeri en özel olan oldum olası. Son olarak Passage Dergi
başka eserler de var mı? ozandır. Onun yanında sıkı bir okurlarına ve sizi bu sayfalarda
Küçük Prens benim en kıymet- arabesk dinleyeni sayılabilirim. Ben de bir edebiyat öğrencisi görünce çok heyecanlanacak
lim ya. Döne döne okuduğum, Orhan, Müslüm, Ferdi ve Cengiz olarak kesinlikle böyle düşünü- olan takipçilerinize dergimiz
her okuduğumda da arındığımı Kurtoğlu otuz yıldır döne dolaşa yorum! Bilindiği üzere edebiyat aracılığıyla iletmek istediğiniz
hissettiğim büyülü bir metin o dinlediğim adamlar. Ayrıca rakı geçen her saniyeden ve o sa- bir şeyleriniz var mı?
benim için. Basılı bütün diller- içerken Nick Cave, Şarap içer- niyeler içinde olan her şeyden Ne diyeyim ki onlara. Akıllı ol-
deki Küçük Prens’leri toplamak ken Leonard Cohen, çay içerken esinlenebiliyor, diğer sanat sunlar, öyle olaylara falan çok
gibi bir derde düştüm evet ve bu Peter Gabriel ve oralet içerken dalları da buna dahil. Sizi
dert sahip olduğum dertlerin en de Tom Waits dinlemişliğim karışmasınlar, karışacaklarsa
en çok esinlendiren olgular
güzeli. Onunla kapıştırabilece- olmuştur sıkça.. nelerdir? Başınıza geldiğinde da yüzlerini gözlerini sıkıca
ğim başka kitap yok tabii ama üzerine bir şey yazmadan geç- sarsınlar, biber gazı yiyip beni
etkilendiğim ya da iz bırakan Ben geçenlerde kendi blo- mediğiniz spesifik durumlar üzmesinler!
bir sürü yazar/kitap sayabilirim gumda sizin şiirlerinizden yola var mı? Ya da esinlendiğiniz
elbet. Başta Oğuz Atay/ Tutu- çıkarak birkaç arkadaşımla ka- en absürd şey neydi şimdiye Kucak dolusu Ali Lidar için:
namayanlar. Sonra Salinger’in lıplar ve kurallar üzerine keyifli kadar mesela? http://lidar-kkyy.blogspot.
Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı. bir tartışma gerçekleştirmiş- Günlük hayatın sıradan zımbırtı- com/
Enver Topaloğlu:
“İnsanı dilsiz bırakacak
kadar zalimleşen bu
çağın uygarlığında cılız
fısıltılarıma bile ihtiyacı
olan birileri olabilir.”
Ertekin Akpınar
Enver Topaloğlu’yla yaklaşık 20 yılı - Sinemanın şairi nedir? Daha önceki kitaplarım-
geçen bir dostluğumuz var. Ben, ona Andrei Tarkovs- dan, Yakamoz ve Tebessüm’de
“Şair”derim. O, şair olmasının ötesinde ki, “İmge, haki- yer alan şiirlerden birinde bir dize
kelimelerin parmak ucu prensidir. katin suretidir” vardı. “Bir olmakla bir olma/k/
Can’dır. Onunla konuşurken mis gibi der. Buradan arasında” diye... Yine galiba aynı
çiçek gibi olursunuz. Nezaketi, zarafeti, yola çıkarak doğrultuda değerlendirilebilecek
Enver Topaloğlu bir başka dizemi anımsıyorum:
inceliği altında ezilirsiniz! Şair’in,
şiirinin hakikat “Bırakmadılar beni ben olma-
ruhumda, kalbimde ve dünyamda ve suret[ler]in- ya...” Her iki referans dizede dile
karşılığı, insan’dır. Asla bir araya den bahsedelim istiyorum. Neler getirilen “olmak” ve “var olmak”
gelmeyecek kelimelerin ahengini söylemek istersin? sorunsalı hem düşünsel hem de
tek bir cümlede, ondan duyarsınız. Soru çokça fazla felsefenin ala- edimsel olarak temel derdim; bu
Arkadaşı, dostu, kardeşi ol[a]mazsanız nına davet ediyor. Ancak bir şair dünyayla, hayatla zorum bu diye-
duyamazsınız. Kitaplarını okursanız bu olarak felsefeyle şiir, filozofla şair bilirim.
söylediklerimi anlamanız size bir vesile arasındaki mesafenin korunma-
olabilir. Okumazsanız kaybedecek sından yana olduğumu belirteyim. “Şiir entelektüel
‘şey’lerin hesabından kimse gibi ben Şair sınır ihlali yaparsa felsefe kaygılardan
de sorumlu değilim. Neyse ben yine bir şey kaybetmez. Olsa olsa şiir ibaret kalmaz,
Şair’in dünyası hakkında bir iki kelam var olan dünyaya doğru bir adım
daha atmış, felsefeye de biraz kalamaz.”
etmek isterim. O, Kadıköy’ün kişisel
tarihidir. O tarihi de sırtında taşır. Kalbi nefes aldırmış olur. İyi de olur.
Ama tersi olursa sonuç şiir açı- - Bu noktayı biraz daha açalım.
bütün yetimlerin intikam aşklarının sından da, felsefe açısından da Dünyada varlık olarak anlamım
iştiyakıyla doludur. Onunla her an, bir zayıflamaya yol açar. Soruyu biraz ne; hayatta birey olarak neyim,
barikatta da karşılaşabilirsiniz, bir köy çarpıttım sanırım, biraz daha kimim, nasıl varım soruları gü-
kahvesinde de. O zalimlerin düşmanı çarpıtmak isterim. Çünkü hakikat nümüzün uygarlık ve kültürel
olmaya, mazlumların hayatlarına ruh daha çok mistik alana gönderme- koşullarında felsefenin alanını
arkadaşlığı yapmaya -her zaman ve her si olan bir kavram. Anlam dağar- aşan sorunlar. Yalnızca bilişsel
an- devam eder. O, hâlâ geceleri Berlin, cığı ve çağrışımları daha çok mut- açıdan değil, sosyal, kültürel
laklaştırmayla alakalı. Hakikat ve siyasal hatta ekonomik yönüyle
Zagreb radyolarından bıkmadan,
mutlağın yan yana hayli sorunlu de huzursuz eden sorular bunlar.
usanmadan Lili Marlen şarkıları dinler. Şairin dünyaya ilişkin entelektüel
Herkes uyuduğunda tertemiz bembeyaz bir kavram çifti oluşturduğu ka-
nısındayım. Onun için hakikati kaygılarının olması gerekir. Ama
sayfalara tarihe not düşen sihirli şiir entelektüel kaygılardan ibaret
cümlelerini yazar. Şair, şairdir. Şair, defalarca çoğaltılabilir, kopyala-
nabilir, taklit edilebilir olmasına kalmaz, kalamaz. Sözünü ettiğim
ruh arkadaşımdır. Dizeleriyle, kentlerin problemlerin, yanıtının herhangi
karşın niteliğini yitirmeyen asıl
değil, hayatlarımızın ruh coğrafyalarını kavramıyla değiştirmek istiyorum. bir bilim alanının laboratuvar
aydınlatır. Vasiyetimdir: Öldüğümde Asıl olanla temsil edilen sorunu ortamında aranması ve çözümü
sadece göğe baksın ve ruhundan gelen da şiir için bir dil şair için etik mümkün değildir. Sorun hayata
o cümleleri bulutlara fırlatsın. Bu bir sorundur özünde. Asıl olanın birebir temas ederek çözülebilir
mudur? Budur. Sağ olsun. Var olsun. Ve Enver Topaloğlu’nun şiir dilindeki çünkü. Hayata birebir temas eden
şimdi huzurlarınızda yeni Aşk Kayıtları yeri karşılığı nedir? Temsili var de dildir; şiirin, sanatın dilidir.
kitabıyla Enver Topaloğlu… mıdır? Öyleyse temsil edilen asıl Martin Heidegger’in dillere per-
27

senk olan sözünü bir kez daha şairin yolculuğu bitti mi?
yineleme gereği duyuyorum bu Yolculuk bitti mi sorusunu bü-
bağlamda; “Dil varlığın evidir.” tün çağrışımlarını karşılayarak
Toplumsal varlığın birey olarak yanıtlıyorum; elbette ki hayır.
yer aldığı matristeki duygu, Yolculuk bittiğinde her şey biter.
düşünce ve kendini ifade ala- Ne şairin ne de şiirin yolculuğu
nında, yani dil düzleminde nasıl sona erer. Aşk Kayıtları’ndaki
gerçekleştirdiğini, gerçekleşti- şiirlerin şairi bence evine dön-
rebildiğini dert ediniyorum bir mek değil, evine gitmek istiyor.
yanıyla. Aslında dert edinmiyo- Eylem dönmek değil gitmek.
rum. Yaşadığı çağın uygarlığının Evine gitmek istiyor, ama sorun
bütün huzursuzluklarını duyum- da burada başlıyor. Ev deyince
sayan, yaşayan biri için başka sorulması gerekir elbette, hangi
ne olabilir ki? Şair ne yapar ki ev? Gidilebilecek bir ev var mı
başka; duyumsar ve duyarlılığa dünyada? Ayrıca kapı, ev ve
kışkırtmaya çalışır. Örneğin aşk, anahtar birer metafor olarak
yasa, isyan, özgürlük ve dil bana aynı dizge içindeler, ama dikkat
göre özünde bir varlık ve varoluş edilirse içeride değil, dışarıda
sorunudur. Hem bireysel olarak olanla ilgili bu metaforlar. Ben-
hem de toplumsal olarak yüzleş- ce, Aşk Kayıtları’nda dışarıda
meyi, hesaplaşmayı, mücadele olmak önemli bir tema. Her
etmeyi gerektirir. Aşkla, yani şiirin sonunda tekrarlanan “beni
kendimiz olma, denetlenmekten eve götür sevgilim” dizesinin
kurtulma duyarlılığını edinme gibi gelecek, ama bence değil. kesiştiği anlar benim için şiirin anlam alanı geniş ve çağrışımı
süreciyle, yerleşik toplumsal Şiir boşluk yaratır. yakamozunun göründüğü an- açık uçlu diye düşünüyorum. Zo-
değerlerle yüzleşmeden, o de- lardır. Hem bir zaman birimidir rumu öyle dile getirebileceğimi
ğerlerin oluşturduğu dairenin - Yakamoz ve Tebessüm an benim için hem de bireysel düşündüm. Okuyanlar arasında
dışına çıkma arayışına girişme- [1993], Kristal Kral [1997] ve ya da toplumsal bir varlığın belki de şu soruyu soranlar çıka-
den; yasalarla ama her türden Divane [2006] şiir kitaplarını kaydedilmiş jestlerinden bir caktır: “beni eve götür sevgilim”
yasalarla, buyruklarla, tüzükler- okumuş bir okur olarak, dil kesittir. Ayrıca anlık olanla asıl tamam ama hani, ev nerede?
le çarpışmadan, toplum bağları- dünyanın kaynakları kökenin- olanın, doğal olanın, arı gerçek- Sürgünler, göçler, savaşlar, afet-
mıza isyan etmeden varlığımız, de, “an parçaları ve anlar’ın liğin dilsel düzlemde de derin ler ve benzeri nedenlerle sürekli
varoluşumuz nasıl bir anlam toplamı” üzerine ilmek attığını bir mutabakatı söz konusudur. birilerinin yerinden, evinden
edinebilir. Dil temel sorunlardan biliyorum. Tespitimi klasik Yaratı da anlık olana minnettar- olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
biridir. Hem bir yas, hem bir haz edebiyatın çerçevesinde ya- dır benim anlayışımda. Tercih Yersiz yurtsuzlaşma, evsizleşme
alanıdır. Resmi, yani standart- pıyorum. Çünkü senin şiirinin ettiğim şiir dili sorununu; dün- tehdidine karşı bir çığlık olarak
laştırılmış dilin altında büyük [kendisini ifade etmesinin] yayla, hayatla olan zorunu, Fred- da okunabilir sanırım o her şiirin
bir travma vardır, aynı zamanda varoluşunda bu maya [temel] ric Jameson’un önermesinde sonunda âmin der gibi yinele-
bir yası bastırır. Eğitim yaşına var. Hatta zaman zaman geç- olduğu gibi hem tarihselleştirme nen dize…
gelindiğinde bir dil göçü hem de miş ve bugün arasında kurulan hem de toplumsallaştırma uğ-
travmatik biçimde bir dil göçü ilişkinin çok belirgin izleri var. raşı içinde olmalı... Bunun far- “Zoru olmayan
yaşar kişi. Annesinin dilinden Bu öznel duruş için kişisel fikir- kında biri olarak yazdığımı düşü- söz yoktur.
resmi dile toplumsal iletişim lerini merak ediyorum. nüyorum şiirlerimi. Öte yandan
diline bir göçtür bu. Öte yandan Anlara, durumlara hayatın hem verili dili eğip bükmeden, ötesini
Söylenmiş
ana dilinin, annenin dilinin terk güncel hem de tarihsel yansı- berisini kurcalamadan kişisel her sözün
edilmesi, yok edilmesidir resmi ması olan kesitler diye bakarım. bir dil oluşturmak, onu şiir diline bir zoru vardır.”
dil. Ayrıcı göçlerin, yer değiştir- Güncel olanla tarihsel olanın, dönüştürmek zor. Çünkü dil de
melerin travması, yası ne kadar evrensel olanla yerel olanın, onun birimleri olarak sözcükler - İzninle sinemadan yola çıka-
bastırılırsa bastırılsın kendini bireysel olanla toplumsal olanın de hiç masum ve hayatta olup rak bir soru sormak istiyorum.
dilden büsbütün saklayamaz. bitenden vareste değil. Terci- Her yönetmen [tam olarak
him toplumsal uzlaşı dilinden ifade edemese bile] filmini
- Şiirin diline dönersek… fazla uzaklaşmadan ama ona izleyen izleyicisini kendi yolcu-
Şiir dili olanı anlamlandırır, ama da teslim olmadan sözcüklerin ğuna davet etmek ister. Tam
daha çok boşluğa yönelir; ka- anlam alanlarının geniş olma- bu nokta da şair/okur ilişkisi
ranlık köşelere, dipte, kuytuda, sı, çağrışımlarının duyguda ve üzerine aklıma şu soru takılı-
geride kalanlara gölgeli alanlara düşüncede gidebildiği kadar yor: Aşk Kayıtları kitabının dil
verir dikkatini. Sanatın dolayısıy- derine gitmesi yönünde. ve ruh dünyasına götürecek
la şiir dilinin anlam alanı içinde, kaynaklar hakkında okurlarına
hakikate asıl olan ya da arınmış - Yeni çıkan Aşk Kayıtları kita- neler söylemek istersin?
gerçeklik dersek bunun bir bına gelelim istiyorum. Sürekli Kitabın hem bütün hem de ayrı
boşluk alanı olduğunu da söyle- vurgu yaptığın “kapı”, “ev” ayrı şiirler, mümkünse caz, özel-
memiz gerekir... İmgeler bazen ve “anahtar” kavramları var. likle klasik caz müziği eşliğinde
o boşluğun üstündeki bir örtü Merak ettiğim şey şu diğer okunduğunda sanki daha kolay
olabilir, bazen de o örtüyü çekip kitaplarında var olan geçmiş ve daha derinlerine inilerek kav-
kaldırmaya kışkırtan bir işaret. [dün] / an [bugün] / beklenti ranabilirmiş gibi geliyor bana.
Varlık ve varoluş sorununun arasında belirgin yolculuklar Önerim şu sorunun yanıtını bu-
dildeki, yani şiirsel karşılığı ne hep vardı. Şimdi şair neden lana kadar vazgeçmemeli okur:
midir? Söylendiğinde paradoks evine dönmek istiyor? Sahi, Bu kitabın zoru ne? Çünkü zoru
28

olmayan söz yoktur. Söylenmiş çağın uygarlığında benim cılız okurlarına; sorumluluk yükle- sanatçının sorumluluğu, şairin
her sözün bir zoru vardır. Adın- fısıltılarıma bile ihtiyacı olan miyorsun, soru sormuyorsun çağına karşı sorumluluğu çok
daki aşk ve kayıttan başlayarak birileri olabilir. Eğer bunu yapa- sadece ve sadece onu kendi eski bir sorun aslında. Tartışma-
kitaptaki şiirleri oluşturan dilin bileceksem neden yapmayayım. şiir dilinin özelinde düşünmeye sı da eski Yunana kadar gidiyor.
en küçük birimi olan sözcükle- Neden beni huzursuz eden, çağırıyorsun. Günümüz şiirinde Bugün de hallolunmuş bir konu
rin, imgelerin uzak anlamlarına varlığımı varoluşumu sürekli de bir okur olarak beni etkile- değil.
kadar gidecek, çağrışım alan- imtihan eden bu modern çağ yen en önemli noktalardan biri
larının en karanlık, yol vermez uygarlığına karşı söyleyecekleri- bu. Az önceki tespitim üzerine - Neden değil?
geçitlerini aşacak, tenha kalan mi esirgeyeyim. Üstelik “su de- kişisel düşüncelerini merak Çünkü vicdanlar da çalınma
bölgelerine girecek biçimde sem / tuz verenler bile olacak.” ediyorum. tehdidi altında. Hallolunacak
duygu ve duyarlılıklarını şaryo Ama olsun. Söylüyorum, yazı- Hayat aslında bir hayli kaygan, bir konu değil. Eğer Homeros
üzerinde kayan bir kamera gibi yorum ve armağan ediyorum. o nedenle de sanırım sık sık sorumluluk almasaydı Troyayı
hareket ettiren bir okurun piş- Çünkü sanat yapıtı, şiir ancak bir durum değerlendirmesi belki de bilmeyecektik. Ama
man olacağını sanmıyorum. bir armağan olduğunda kutsal- yapmak gerekiyor. Ayrıca kişisel sorumluluk bir dayatma olamaz.
laşabilir. Söze kutsallık, yücelik tarihin kimi olayları da kırılgan Şairin sanatçının sorumlulu-
- Bir okurun olarak şiirle olan kazandıran, onu aşılamaz kişilikleri daha da kırılganlaştı- ğu gönüllülük bağlamındadır.
maceran üzerine şu tespiti yapan aslında armağan olarak rıyor. Kaygan zeminde, kırılgan Sorumluluktan, gönüllü olarak
yapmakta hiç tereddüt etmiyo- sunulmasıdır. Sokak kedileri bir bünyeyle sağlam durmak, ne anlıyorsam o şekilde yap-
rum: “Enver Topaloğlu’nun şiiri; için kapının önüne su, kuşlar desteksiz olarak imkânsız. Şiiri tım tercihimi. Okurdan bir şey
O’nun, kendi hayatına [dünya- için pencere pervazına buğday kendime daha çok bir iç des- talep etmiyorum. Kendilerine
sına] eşlik eden bir felsefedir.” bırakmak gibi… tek olarak alıyorum. Onun için sunulanın şair sözünün bir ar-
Tereddüt etmediğim şeylerden elindeki feneri daha çok önünü mağan olduğunu ve diledikleri
bir diğeri de şu; şiir üzerine “Şiir estetik olduğu kadar görmek için kullanan Diyojen gibi değerlendirebileceklerini
yazılmış teorilerin de uzağında hatta ondan daha fazla gibiyim bir şair olarak aslında. anlasınlar yeter. Son olarak
duruyorsun. Bunlar üzerine etik bir söz oluşturma Buradan sorumluluk konusuna şunu söylemek istiyorum sevgili
biraz konuşalım istiyorum. gelecek olursak… Şair çağının Ertekin, sevgili gölgenin ve ışı-
Bazen öyle oluyor ki şiirlerin ha- pratiğidir.” vicdanıdır. Şiir estetik olduğu ğın efendisi, umarım sorularını
yata sufle vermek için yazıldığını kadar hatta ondan daha fazla yanıtlayabilmişimdir. Bu söyleşi
düşünüyorum. Öyle düşündü- - Senin şiirinde gördüğüm be- etik bir söz oluşturma pratiğidir. için teşekkür ederim…
ğüm zamanlar, nasılsa diyorum lirgin noktalardan biri de şu; Onun için şiir, edebiyat değildir.
kendi kendime, insanı dilsiz yazdığın şiirde hayata karşı Edebiyattan fazlasıdır. Bir de şu - Şair, asıl ben teşekkür ede-
bırakacak kadar zalimleşen bu kişisel sorumluluk noktanın var tabii; Sanatın sorumluluğu, rim. Bu şahane söyleşi için…
vurgusu çok belirgin. Ama

Unutmamak ve unuturmamak için..


Sivas katliamını unutturmamak için eserlerini yaktılar. Sanatçılar öldürülen aydınları temsil
eden birer eser üretti. Sanatçılar resim, fotoğraf, gravür ve heykellerden oluşan eserlerin bir
bölümünü kendi elleriyle yaktı.
Sivas katliamı davasında yakılan aydınların “19 yıllık dava süreci toplumsal vicdanı
anısına, katliamı unutturmamak için yakılan tatmin etmekten uzak bir seyir izlemiştir.
eserlerden oluşan bir sergi hazırlanıyor. Bu İnsanlık suçu kapsamında değerlendiril-
amaçla bir de müze kuruluyor. Sanatçılar, mesi gereken bu davanın zamanaşımına
katillerin zamanaşımıyla kurtarılmasına da uğraması, kabul edilemez bir durumdur. Bu
tepki gösterdi. bir toplumsal sorumluluk projesidir. Amacı
özgürlüklere, farklılıklara, adalet ve demok-
Beşiktaş Belediyesi, 20 yıl önce kaldıkları rasiye ilişkin duyarlılığın, pekişip yaygınlaş-
otelde yanarak ya da dumandan zehirlene- masına katkıda bulunmaktır. Hiçbir politik
rek can veren 35 aydının anısını yaşatmayı, yönelime öncelik tanımadan, tüm toplumsal
katliamın unutturmamasını amaçlayan gruplara eşit mesafede, hiç kimsenin dili, Sergiye katılan sanatçılar
dini, ırkı, cinsiyeti ve cinsel tercihinden Sergide katılan sanatçılar yaş sıralamasına
çarpıcı bir projeyi uygulamaya koydu. Bele-
dolayısıyla ayrımcılığa tabi tutulmadığı bir göre şöyle: Adnan Çoker, Ara Güler, Devrim
diye proje kapsamında ressam, heykeltraş,
Türkiye özlemiyle. Unutmamak ve Unuttur- Erbil, Mehmet Güleryüz, Tomur Atagök,
fotoğraf ve gravür sanatçılarından oluşan mamak için…” Süleyman Saim Tekcan, İpek Düben, Ko-
35 sanatçıyı bir araya getirdi. Sanatçılar met, Seyhun Topuz, Utku Varlık, Meriç Hızal,
öldürülen aydınları temsil eden birer eser Sergi ve Müze Ferit Özşen, Halil Akdeniz, Adem Genç,
üretti. Sanatçılar resim, fotoğraf, gravür ve Yakılan 35 aydını temsil eden eden eser- Koray Ariş, Mustafa Ata, Zahit Büyükişleyen,
heykellerden oluşan eserlerin bir bölümünü ler “Unutmamak”sergisinde sergilenecek. Mustafa Altıntaş, Balkan Naci İslimyeli,
kendi elleriyle yaktı. Serginin ilk olarak Mustafa Kemal Merkezi Hanefi Yeter, Tülin Onat, Osman Dinç, Şenol
Beşiktaş Çağdaş Sanat Galerisi’nde açıla- Yorozlu, Yusuf Taktak, Bünyamin Özgültekin,
“Zamanaşımı kabul edilemez” cak. 20 Kasım 2013’ten 19 Ocak 2014’e Nedret Sekban, Aydın Ayam, Mehmet Gün-
kadar ziyaret edilebilecek sergi daha sonra yeli, Bubi, Ahmet Oran, Mithat Şen, Bedri
Sanatçılar, bir de ortak açıklama yaptı. Açık- yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli şehirlerde Baykam, İrfan Okan, Mustafa Karyağdı,
lamada, şöyle denildi: sanatseverlerle buluşacak.  Seçkin Pirim.
Donata I Revolution
Litvanyalı müzisyen girdi. Yurtdışı basında İngiltere ya da Amerika’ya
Donata dünya müzik “eşsiz”, “yenilikçi” ve taşınmadım. İlk önce
piyasasına ilk adımını “heyecan verici” gibi aslında kimim ve ne
Türkiye’de atıyor.. ortak tanımlamalarla tarz bir müzik yapmak
yorumlanan istiyorum sorularına yanıt
Litvanya televizyon Revolution EP’sinin bulmaya karar verdim.
ve müzik dünyasının ilk klibi “Revolution”, Ankara’da gerçekten bana
tanınmış yüzü Donata, Universal Music Group, inanan, beni ve müziğimi
İngiltere, Malta, Ukrayna, Google, Sony Music anlayan insanlarla
Litvanya’da, bir çok müzik Entertainment’in sahibi bir araya gelerek yeni
festivalinde sahne aldı. olduğu VEVO kanalıyla müzik yolculuğuma
Türkiye’de katıldığı bir yayınlandı. Klip kasım başladım. Yaptığım müzik
festival sonrasında, Türk ayında Dream Tv’de farklı ve her parçanın
müzik piyasasındaki de yayınlanmaya derin birer anlamı var.
enerjiden etkilenerek başladı. İngiltere, Kullandığım her kelime
bir süre Türkiye’de İsveç, Danimarka ve ile insanlara kendi
kalmaya karar verdi. Hollanda radyolarında hayatlarını yaratmaları
Prodüksiyonlarıyla ilgili yayınlanmaya başlayan ve daha mutlu olmaları
araştırmalarında yolu EP, aynı zamanda Deezer, için yardım etmek
Cem Adrian, Zakkum, Spotify, Jango gibi online istiyorum. Türkiye’de
Gecegece , Dengesiz kanallarda da ulaşılabilir öğrendiğim ilk şey daha
Herifler ve Piiz gibi durumda. fazla gülümsemek oldu
müzisyenler ile çalışan ve müziğimle dünyada
müzik ve video yapımcısı, Donata, Türkiye’deki ilk daha fazla insanı daha
MK2 yapımcılık/003 büyük performansını çok gülümsetebilmeyi
Records’tan Erkan ise 2012 yılında Nilüfer, umuyorum.”
Tatoğlu ile kesişti. Manga, Haluk Levent,
Altı aylık bir çalışma Bedük gibi isimlerin Donata, Revolution,
sonrası dört parçadan yer aldığı Ankirock New World, Life Belongs
oluşan elektronik/ festivalinde gerçekleştirdi. to Us ve Sorry isimli
rock/alternatif müzik dört parçadan oluşan
tarzındaki “Revolution” Donata Türkiye’ye Elektronik / Rock /
EP’si tüm dünya dijital yerleşmesi ve müziğiyle Alternatif müzik tarzındaki
marketlerinde satışa ilgili şu açıklamalarda ilk EP’si Revolution’ı Türk
çıktı ve kısa sürede bulunuyor; “Diğer dinleyicilerine sunuyor.
İngiltere, İrlanda ve insanların aksine
Kuzey Avrupa listelerine hayallerime ulaşmak için www.donatasounds.com
boyalı kuş
Operanın ve skandalların divası...

Maria Callas
Daima sahnede
gerçek yaşantısını
oynayacaktı.
Yunan mitolojisine
benzetilen yaşantısını
skandallar
yüzünden herkes
tüm detaylarıyla
öğrenecekti. O,
yaşadığı dönemin
efsanesi olmayı
başaran operet Maria
Callas’tı. Başarıları,
skandallarla dolu
hayatı yalnız yaşadığı
evinde kederden son
bulacaktı.
32

Ölümünün üzerinden otuz altı vatuara 16 yaşından küçükleri ilgisini gittikçe daha fazla çeki- şerefine düzenlenen operanın
yıl geçmesine rağmen dünya- almadıkları halde Maria Cal- yordu. Özellikle medyanın ilgisi öncesi rahatsız olduğunu söy-
da opera denilince ilk akla ge- las girmeyi başardı. Çok genç onu sürekli olarak manşetten lemiş, ancak sahneye çıkmak
len isimdir Maria Callas. Sadece yaşta okul konserleriyle başladı düşmeyen kadın konumuna zorunda bırakılmıştı. Ancak
yeteneği, eşsiz performansı, sahne yaşamına. İnatçı kişiliği getirdi. Aynı yıllarda İtalya’ya Callas, bildiğini okumaya devam
sesi ile değil skandallarıyla da daha o yaşlarda kendisini gös- giderek uzun bir süre sahne ederek operanın ortasında ses
güdeme gelmiş bir divadır. teriyordu. Okula başladığının aldı. Müzik yorumcuları ve onu çıkarmadan sahneyi terk edince
üçüncü yılında ilk ödülünü aldı. yakından tanıyanlar, Callas’ın günlerce konuşulmuştu. Onun
Gerçek adı Maria Kalogeropu- 1940 yılında bir tiyatro guru- asıl kimliğini bu yıllarda buldu- sanatta yükselişine hiç kimse
olos olan Maria Callas; Yunan bunda Shakespare’in ‘Tüccar’ ğunu söyleyecekti. engel olamıyordu.
asıllı Amerikalı bir ailenin kızı oyununun şarkılarını söyledi.
olarak 1923 yılında Amerika’da 1941 yılına gelindiğinde artık Magazin basını için çok yakın- 1952 yılında Emi şirketiyle
dünyaya geliyor. Maria 9 yaşın- profesyonel olarak çalışmalarını dan takip edilen, hayatı didik ilk plak antlaşması yaptı. Bir
da ilk piyano dersleri alarak sürdürmeye başlamıştı bile. Ne didik edilen bir -celebrity- ol- dönem Londra’da plaklar çıkar-
başladı sanat yaşantısına. 1937 var ki o yıllarda bitmez tüken- muştu her zaman. Çok titiz dıktan sonra 54 yılında tekrar
de eşinden boşanan annesi ve mez savaşların bir şahidi de ve mükemmeliyetçi olmasının Amerika’ya döndü ve Lu Çino
ablası ile birlikte ana vatanları Callas olacaktı. 1944 yılında etkisiyle, huysuz ve kaprisli Fiskonti ile çalışmaya
olan Yunanistan’a başladı. 1969’da
dönüyor. Annesiyle ünlü soprano, Medea
arası hep kötüdür adlı filmin çekimi
Maria’nın. Bütün için Türkiye’ye geldi,
ilgisini ve eğitim har- Pera Palas’ta kalan
camalarını ablasına ünlüler arasındadır.
yönlendirirken yalnız (Filmin yönetmeni
ve sorunlu bir çocuk- Pier Paolo Pasolini)
luk dönemi geçiriyor.
Çocukluk anıları, Bir yanda şöhret,
annesinin ruhunda Bir yanda aşk
açtığı derin yaralarla Artık hem zenginliğin
doludur. Büyüdükten hem de şöhretin
sonra da verdiği ilk zirvesindeydi Callas.
kararlardan birisi de Ne varki madalyonun
annesiyle görüşmeyi öteki yüzünde zorlu
kesmek oluyor. bir yaşamı da sürdür-
mek zorundaydı. Bel-
Kilolu bir Callas ki de bu ‘zor’ olandı
Yunanistan’a gö- onu böylesine sanata
çün ardından Atina bağlayan ve sesiyle
konservatuvarında insanları saran yönü.
o dönemin ünlü eğit- Callas günün birinde
menlerinden soprano dönemin en yakışıklı
Elvira de Hidalgo’nun ve zengin erkeği ola-
öğrencisi olarak rak tanınan Aristote-
opera eğitimi almaya les Onasis ile tanıştı.
başlıyor. İlk kez 15 Bundan sonra aşk-
yaşındayken solist ları giderek efsane
olarak opera sahne- olacak ve Maria’nın
sine çıkan Callas’ın yaşamında önemli
seslendirdiği ilk rol; yer bulacaktı. Onasis
Pietro Mascagni’nin için 1959 yılında ko-
Cavalleria Rusticana cası Meneghini’den
operasındaki Santuz- ayrıldı. Onasisle
za rolü oluyor. Fotoğraflarında Alman işgalcileri Yunanistan’da- diva olarak nam saldı. Maria evlenmeyi düşünüp daha mutlu
son derece zarif ve hoş bir ha- ki etkilerini yitirecek, yerine ise Callas’ın sesi izleyenleri derin- yaşayacağına inanıyordu. Ne
nım olarak gördüğümüz Callas, İngilizler gelmeye başlayacaktı. den sarsıyor giderek daha fazla var ki böyle olamayacaktı, fakat
ilk gençlik yıllarında son derece Callas ise ‘dünya savaşları ilgi odağı oluyordu. Çarpıcı gü- daima sevecekti...
kilolu bir soprano. Sonradan bir yana benim savaşım bir zelliği ve yaşantısı ise medyanın
fazla kilolarından kurtulmak yana’ dercesine kendi yaşam daima kurcaladığı konulardı. Ve Onassis..
için sıkı bir diyete girerek yakla- mücadelesini sürdürmeyi tercih Gazete manşetleri sanattaki Maria’nın; Duamo’da mum
şık 60 kilo veriyor ve herkesin edecekti. yaratıcılığını sesini yere göğe yakmak, Cova’da kahve içmek
hayranlıkla baktığı incecik bir sığdıramazken, bir yandan da ve Montenapoleone’de gezmek
hanım oluveriyor. Bir efsane yaşantısındaki konuları sürekli gibi ayinsel takıntıları oluşmuş-
Maria Callas aldığı kararla kurcalayarak skandal konu- tu. Sürekli yeni anlaşmalar
“Benim savaşım…” Amerika’ya dönerek babasını lar yaratmayı biliyordu. Gerçi yapıyor ve hiç durmaksızın
Sahneye ilk kez on beş yaşında, aramaya başladı. Babasını Callas’ın kişiliğindeki ‘başına çalışıyordu. Onuruna davetler
Cavalleria Rusticana’da köylü bulduktan sonra tekrar Callas buyruk’ yönler buna da malze- veriliyor, yemekler düzenleniyor
kızı Santuzza rolü ile çıktı. O ismini alarak Metropolitan ope- me olmuyor değildi. Bir keresin- ve yüceltiliyordu. Bu davetlerde
dönem Atina’da ulusal konser- rasına girdi. Başarısı, insanların de İtalya Cumhurbaşkanı’nın kendisiyle tanışmak istendiği
33

daha iyileşemeyen bir iz bıraktı. için oyun asıl şimdi son bulmuş-
Onasis onunla evlenme yerine tu. Callas, Onasis’in ölümüyle
suikast sonucu öldürülen Ge- dünyaya küstü ve Paris’e yerle-
orge Kennedy’nin eski eşi olan şerek yalnız yaşamaya başladı.
Jakline Kennedy ile evlendi. Maria Callas geride değeri
Maria’nın, içinden kopan güçlü ölçülemeyecek olan bir miras
ses, hüzünlü bir çığlığa dönerek bırakmıştı. Çıkan bir yazıda ‘dişi
onun yalnızlığına ağlıyordu. aslan’ olarak tabir edildi Maria,
Onasis’in evliliğini asla kabul- alkışlar, skandal olaylar, yarı
lenmedi. Dışta güçlü bir ka- gerçeklerle suçlamalar... Kimi-
dınken içte de yaralı kaldı. Aşk sine göre histerik, duygusal ve
vazgeçilmez bir olgu. Ne var ki para meraklısı, kimine göre ise
sonu hiç bir zaman belli değildi. büyük diva olarak tanımlandı.
Sıra oyuna nokta koyup sahne-
Bir kadına en sadık aşık sanat- den çekilmeye gelmişti. Yunan
tı. Yaşamı bunu bir kez daha efsanesi son bulmuştu artık.
kanıtlamıştı. Maria Callas iki yıl Geride sadece aşkı ve büyülü
sonra yani 1962’de tekrar kon- sesi kalmıştı. Callas 16 Eylül
serler vermeye başladı. Sanat 1977 yılında kendi apartmanın-
yeteneği hala çok büyüleyiciydi. da yalnız başına yaşama veda
Zaten iki yıllık ayrılık onu unut- ederek sahneden ayrıldı.
turmamıştı. Maria Callas yaşa-
dığı dönemin efsanesi olmuştu.
Onun dönemini yaşamayanlar
Sesi 
Maria Callas’ın sesi üzerinden
bile onun sesini dinleyince
büyüleniyordu. Callas’ın diğer yıllar geçen ölümünden sonra
insanlardan farklı duygusal ve bile hala konuşulmakta. Sesi
duygusallığını asla gizlemeden birçok sanatsever tarafından
açıkça yaşıyor olmasıydı. İş farklı enstrümanların sesine
sanat olunca kriterleri daima benzetilir. Kimilerine göre sesi-
yüksek oldu. Öyle ki bu yönü nin çirkin bulunmasına rağmen,
bazen kendisine olan güvenini birçok eleştirmen onun sesini
bile etkiliyordu. bir anda değiştirip başka bir
şekle sokabilme konusundaki
Sona doğru… üstün yeteneği, koloratur sop-
1974 yılına gelindiğinde ranoluğu ve başarılı bel canto
Japonya’da son resmi konserini tekniği konusunda hemfikir. Ses
verdi. Bir sonraki yıl alacağı rengi de bir tartışma olan Cal-
Onasis’in ölüm haberi onu asla las, kariyeri boyunca gerek sop-
söylenen Onassis için; “Onas- Ve Callas, Onassis’in ‘skandal bir daha sahnelere döndüreme- rano gerekse mezzo-soprano
sis mi? Onun çok bayağı bir olmamalı’ sözüyle ölü bebeğini yecekti. Aşk bir kez daha üstün rollerini başarı ile icra etti. Eği-
adam olduğunu düşünüyorum. Bruzzano Mezarlığı’nda sahte gelecekti. Ne yazık ki mitolojik tim hayatının başında kontralto,
Zenginliğini görgüsüzce gözler bir isimle toprağa vermişti. (Be- son yaklaşıyordu. 1975 yılında kariyerinin ilk yıllarında doğal
önüne seriyor” demişti. Fakat beğe elleriyle kıyafetlerini giydi- Onasis bir dalak operasyonu bir mezzo-soprano olan Callas
Onassis ile tanışmasının ardın- rip fotoğrafını çektikten sonra, sırasında ölmüştü. daha sonra Madam Butterfly,
dan, onun müthiş özgüvenine, tıpkı yıllar önce Litsa’nın minik Rigoletto gibi operaların spinto
kibarlığına, güzel ve bulaşıcı Vassilis’inin fotoğrafını çektiği Efsane operet için aşk ancak veya dramatik soprano rollerini
gülümsemesinin albenisine ka- gibi…) Callas, aşık olduğundan ölümle son bulabilmişti. Onun de üstlendi.
pılmıştı. Bundan sonraki süreçte beri müziği geri plana itmiş,
Onassis’in karısı bu aşkın doğu- yalnızca aşkını diri tutabilmenin
şunu iğrenme ve giderek artan derdine düşmüştü. Aşkın zalim
bir öfkeyle izlemişti. Callas, bir dünyasına kendini teslim etmiş,
süre sonra Meneghini ile ayrıldı. sadece güç ve iktidar peşinde
olan Aristotelis için her şeyini
Christina yatında Onassis feda etmişti.
ile aşklarını yaşarken Callas
hamile kalmıştı. Bebeği olaca- Terkedilir…
ğını öğrendiğinde, Aristotelis Sanat onun varlık nedeniydi.
Onassis’e bu müjdeli haberi Ama sanatsal yönüne güç ve-
vermek için sabırsızlanıyordu. ren de aşk değil miydi? Aşk ve
Bebeğin ismini bile düşünmüş- sanat vazgeçilmez bir bütündü.
tü, Omero; Yunan denizlerinin Ortada bir tercih sorunu vardı.
babası, şairi, ozanı Homeros Ve ağır gelen taraf bu sefer
gibi. Ancak, Onassis’in bebeğe aşktı. Callas operayı, bıraka-
tepkisi çok sert olmuş, Callas’ın cak kadar seviyordu Onasis’i.
günlerce ağlamasına ve bebeği Yaşamı ilginç bir dönemece
kaybetmesine neden olmuştu. girmişti. Ne yazık ki bu onda bir
Eylül gelince, usüldendir, “Hoş geldin hüzün” deriz.

Büyük ustaya gecikmiş


bir veda...
Zaman hızla akıp geçer, havalar artık erken kararmaya başlar,
bir sıkıntı kaplar gökyüzünü. Melankoli, ağır kadife bir örtü gibi
kaplar ruhumuzu.. Saatler akıp gider, günler geçer…
Ne olduğunu bilmediğimiz bir kara haberi bekleyiştir Eylül.
Tam bitiyor, rahatlayacağız artık derken, çok geçmeden o kara haber gelir.

Ender Sizgin
35

Eylül kapıyı çaldı mı gökyüzü “Günler kısaldı.


bulutlanmaya, camlar
buğulanmaya başlar. Çok
Kanlıca’nın ihtiyarları
uzaklar, ne olduğunu, kim Bir bir hatırlamakta
olduğunu bilmediğimiz geçen sonbaharları.”
birşeyleri, birilerini düşünürüz.
Kalbimiz kırık gibidir. Akşam Böyle der Yahya Kemal Beyatlı
üstleri efkar basar. Nedensiz “Eylül Sonu” adlı şiirinde. Bir ay,
bir karabasandır Eylül’le gelen bir mevsim başlangıcı bu kadar
hüzün. Zaman hızla akıp mı çok sözler yazdırır insan…
geçer, havalar artık erken Bu kadar mahzunlaştırır bir
kararmaya başlar, bir sıkıntı ustanın arkasından. Bu kadar
kaplar gökyüzünü. Melankoli, mı özlenir. Ve her mevsimin
ağır kadife bir örtü gibi kaplar ayrı bir özelliği, güzelliği
ruhumuzu.. Saatler akıp gider, olsa da, sonbahar mevsimi
günler geçer… Ne olduğunu hüzünle özdeşleşmiştir bir kez
bilmediğimiz bir kara haberi daha. Boşuna denmemiştir
bekleyiştir Eylül. Tam bitiyor, “Hazan mevsimi” diye. Bu
rahatlayacağız artık derken, çok yüzden daha bir yoğundur
geçmeden o kara haber gelir. duygular, daha bir yorgundur.
Kaybettiklerimizin ardından
Duruşuyla, şiirleriyle, duyulan özlemdir aslında. Artık
güneşli sabahlarda uyanmamak
canlandırdığı karakterlerle
vardır, mavi gökler yüz çevirir
hemen herkesin kalbinde özel uzaklardan.. Bulutlar gibi
bir yeri olan usta sanatçı Tuncel ayrılıklarda çöker üzerimize,
Kurtiz hayatını kaybetmiştir. 28 erken kısalır günler, geceler
Eylül sabahı yürüyüş yapmak daha bir siyahtır.
için Etiller’deki evinden çıkan
usta oyuncu, bir süre spor Artık Ankara’nın bozkır ikliminde
yapar Eylül yapraklarının hasrettir attığımız adımlar,
arasında. Ardından artık sarıya sözcüklerimiz.. Kahdehlerimizi
dönen o yaprakların arasından kaldırırız Ramiz Dayı’nın Üniversitede kısa bir süre birlikte kaleme aldığı “Gül
ağır adımlarla evine döner. ardından. İçtikçe duygulanırız, hukuk fakültesinde, daha sonra Hasan” filminin senaryosuyla
Yolda birkaç kişiye gülümser, acılanırız. Bu, bizi bekleyen kazandı. 2006’da Hacı,
ise filoloji, felsefe, psikoloji
günaydın der. Gökyüzünü uzun, soğuk ve karanlık günlerin
ve sanat tarihi bölümlerinde 2007’de Asi adlı TV dizilerinde
siyaha çalan yağmur bulutları habercisidir adeta…
okudu; ancak hiçbirinden oynadı. 2009 yılının başında
sararken o kara haber çok
Huzur içinde uyu.. mezun olmadı. İlk kez 1959 vizyona giren olan Güz
geçmeden duyulur. Tuncel
yılında Dormen Tiyatrosu’nda Sancısı filminde Kamil Efendi
Kurtiz, sabah 10:00 sıralarında
Ramiz Dayı, gerçek adıyla oyunculuğa başlayan sanatçı, karakterini canlandırdı. Aynı yıl
evinde ölü olarak bulunur.
Edinilen ilk bilgilere göre evde Tuncel Tayanç Kurtiz, 1 Şubat bir çok sinema filmlerinde yayına başlayan Ezel adlı dizide
kimsenin bulunmadığı bir sırada 1936’da İzmit, Kocaeli’de rol aldı. Sürü filmiyle zirveye Ramiz Karaeski karakterini
kahvaltı yapan Kurtiz, oturduğu doğdu. Türkiye’nin en sevilen ve çıkan sanatçının, doğayla iç içe canlandırmış ve bir kez daha
sandalyeden düşerek kafasını saygı duyulan sayılı sinema ve yaşamayı sevdiği belirtilir. seyircinin unutumayacağı bir
duvara çarpmıştır. Bu sırada tiyatro oyuncularından biriydi. role kişilik kazandırdı.
dışarıda olan eşi Mened Kurtiz Oyunculuk dışında yönetmen, 1981 Antalya Altın Portakal
eve gelince ünlü oyuncunun yapımcı, senarist olarak da Film Festivalinde en iyi senaryo 2010 Yaz döneminde NTV
yerde hareketsiz yattığını görür. sanata katkılarda bulundu. ödülünü Nurettin Sezer ile yeşil ekranlarında Balıkesir’in
Menend Kurtiz’in çığlıkları Edremit ilçesine bağlı Güre
üzerine apartman görevlisi ve Beldesi’nin Çamlıbel köyünde
komşuları Kurtiz’in evine koşar. eşi ve kayın biraderi ile birlikte
Komşuları hemen durumu 112 işletmekte olduğu Zeytinbağı
Acil Servis’e bildirir. Olay yerine adlı butik otelde ünlü dostlarını
gelen sağlık görevlileri Kurtiz’in ağırlayarak “Tuncel Kurtiz ve
hayatını kaybettiğini belirler. Dostları” adlı bir program yaptı.
Artık Medet Kurtiz o çok sevgili Aynı yıl BBC’nin Hayat (Life)
eşini, bizlerse Ramiz dayısını belgeselini seslendirdi. Birçok
kaybetmişizdir. Kara haber ulusal ve uluslararası ödülünün
kulaktan kulağa yayılır… yanı sıra, Ekim 2011’de 48.
Altın Portakal Film Festivali’nde
Tuncel Kurtiz yaşamıyordur Yaşam Boyu Onur Ödülü aldı.
artık. Zamanın üstümüze çöken
ağırlığına rağmen bu denli hızlı 27 Eylül 2013’te İstanbul
geçmesi ne kadar da şaşırtıcı. Etiler’deki evinde düşerek
Hatta, yıpratıcı. Akıp gidiyor başını çarpması sonucu 77
yıllar ve kapıyı çarpıp çıkıyor yaşında hayata gözlerini yumdu.
günler, haftalar ve aylar… Kasım
yağmurları başlamıştır artık. Işıklar içinde uyu büyük usta...
36

Bölün-
Buradaki üçüncü günüm, rum. En çok susuyorum Dostun hası, Düşmanın
daha kimseyle tanış- bugünlerde. Pek keyifli piçi..
maya vakit bulamadım. sayılmaz, zihnimden Neslime bakıyorum ba-
Bedenimi ve ruhumu saniye de 6 fikir geçiyor zen. Camdan kadınlar,

müs
terbiye ediyorum, yeni ve kalkıp bunları yazana camdan herifler. Muhte-
şeyler gördüklerinde he- kadar unutuyorum. Hızlı şem yüz hatları ve geliş-
yecanlanmasınlar. Bu da unutuyorum. Hızlı unut- miş vücutlarıyla önümden
bir kontrol biçimi, özgür mayı küçükken öğrendim. geçiyorlar.
bırakamıyorum kendimi. Doğunun bir kasabasında

Bir
Hayal meyal da olsa hatır- bir daha asla rastlayama- Herkes güzel geliyor gözü-
lıyorum ki, daha önceleri yacağını bildiğin insanları me, bir çirkin benim. İşe
korkusuz bir kadındım. sevmeye başladığında, yaramazım, patavatsızım,
İçimde beslediğim gitme hızlı unutmayı da kabulle- dostun hası, düşmanın
duygusu sayesinde bir niyorsun. Kimileri bunun piçiyim. Bu yüzden derim

Ruhun
yere ait olamazdım. Şim- yanlış olduğunu düşünü- ki kendi kendime, ama
dilerdeyse, kendime in- yor, kimileri beni hiç anla- benim de kalbim camdan.
sanlar arıyorum, yanların- madıklarını. Ama beynim olmadığı için
da huzur bulabileceğim. bana deli dediklerinden,

Üç
Kimileriyle kafamı boz- kalbimin de olmadığını
Sigara içmek keyif ver- muşluğum da vardır. düşünüyorlar..
miyor, tütüne karşı bağı- Çok aşık olmuşumdur.
şıklık kazandı ciğerlerim. Aşkla bir sorunum yoktur Güzel müzik yapanlara
Ölemiyorum. Yaşlanmış zaten. Aşkın getirdiği hayran oluyorum. Oturup

Parçası
olmalıyım, yüksek sesli sorumluluk ve biriyle onlarla iki duble rakı içip,
müzikler ve yakışıklı beraber olma düşünce- tüm gece şarkı söyleme-
adamlar uykumu getiriyor. si korkunçtur sadece. leri için yalvarmak istiyo-
Yorganın içine girmek için Kendimi inandırdığım ve rum. Tanrıyla konuşuyo-
koşturuyorum taşlı yol- ömrüm boyunca seve- rum bazen, benim için en
larda. Başarısız olduğum ceğim adamlar da hep iyisini yazdığını söylüyor.
söylenemez lakin bunu erken ölmüştür. Bu yüz- İyi güzel de benim seçti-
Neslime bakıyorum bazen. istediğimden emin deği- den yakın dostlarımdan ğim kötü, onun yazdığın-
lim. Kaçıyorum, bildiğim, biriyle evlenip, ensest bir dan daha iyiyse? Tabii ki
Camdan kadınlar, gördüğüm, yaşadığım her hayat düşlüyorum geri bunu O’na demiyorum.
camdan herifler. şeyden. Geçmişimin, her
seferinde ‘’Merhaba’’
kalan zamanlar için. Aklımdan geçeni okuyor
kendisi, ben konuşmadan
Muhteşem yüz hatları diye karşıma çıkmasın- anlatmaya başlıyor. Gülü-
dan sıkıldım. Ama yine şüyoruz.. Biz bunu
ve gelişmiş vücutlarıyla de aldatamıyorum onu, hep yaparız.
önümden geçiyorlar. geleceğimle. Söylesenize
ben nerede yaşıyorum?
Herkes güzel geliyor
gözüme, bir çirkin benim. Hızlı unutmayı küçükken
öğrendim.
İşe yaramazım, İmla hatalarım boldur ve
elbet Türkçeye yaptığım
patavatsızım, dostun hası, saygısızlıklar diz boyu-
düşmanın piçiyim. mu aşmıştır. Bana
küstüğünü bilirim
Bu yüzden derim ki zaman zaman.
Ana dilimden o
kendi kendime, kadar uzaklaş-
ama benim de tım ki bazen
sözcükle-
kalbim camdan. rin İngi-
Ama beynim lizce-
siyle
olmadığı için bana deli idare
edip,
dediklerinden, kalbimin de sessiz
olmadığını düşünüyorlar.. sine-
ma
oynu-
yo-

Özgen Aydos
Yaptığı tiplemelerle izleyicileri kahkaya boğan
Nejat Uygur bu defa sevenlerini üzdü.

Bir ustayı daha kaybettik…


Bir gün gelecek
tiyatronun zilleri susacak,
Tiyatronun ışıkları sönecek,
Tiyatro perdesi bir daha
açılmamacasına üstüme kapanacak.
Hiç üzülmeyin seyircilerim.
Söz veriyorum sizlere
dertlerinizi ben götüreceğim,
Kahkahalar sizlere kalacak.

Kendi varoluşum..
Kapı açıldı. Tanımadığım küçük
bir kız çocuğu içeri girdi. Hayır,
kaybediyor. Bu hoşuma gidiyor.
Eni sonu hepimiz kardeşini
katleden adamın dölleriyiz.
Nejat Uygur
tanıyorum. Ben onun annesiyim.
Uzun yıllar önceydi, bırakmıştım Buradaki üçüncü günüm ve
O’nu sokaklara. Beni kınamayın! bardağım altı keredir kahveyle
Kandırmayın! Bunu yapmak doluyor. Tabladaki külleri yala-
zorundaydım. Eğer bunu yapma- mam gerekecek, çok tembelim.
saydım benden nefret edebilirdi. Yıkanamıyorum. Oysa siz temiz
Bencilce değil, inanın! Ama kadınları seversiniz. Yataktan
daha tamamlayamamışken kalktığında ağzı kokmayan ve
kendi var oluşumu nasıl sahip saçları bozulmuş olmayan. La-
çıkardım bir varlığa? Adına ma- kin ben her daim dağınığımdır
sal dediğim çocuğu, nasıl getire- ve bu dağınıklığın kendi içinde
bilirdim bu kirli hayata.. asimetrik bir düzeni yoktur. Bir-
birimizi kandırmayalım! Beni hiç
Nereden geldim buraya? Ne- sevmediniz. Yine de severmiş
reden dönüyordum? Belki de gibi yaptığınız zamanlar için size
yıllardır bu sandalyenin üstüne minnettarım. Bana hayatımın en
oturuyordum. Hem çok arabesk mutlu son günlerini yaşattınız.
biriyimdir. Elimde viskimle Or- Tabi o zamanlar bunun son gün-
han Gencebay dinlerim ve bu lerimiz olduğunu bilmiyordum.
bana sevişmekten daha çok haz Biçtiğiniz hikayeye yaraşan bir
verir. Hepimiz biraz lümpenizdir kadın mıydım bilmiyorum ama
ama ben çokça kapitalistim. siz her masalın kahramanı ola-
Histerik acılarım var, Onları her bilecek kadar kudretliydiniz.
gün üç ölçek acıyla beslerim.
Eğer kalmamışsa, çıkar sokakla- Buraya ne zaman geldiğimi
ra insanlardan hikaye dilenirim. hatırlıyorum. Üçüncü günüm.
Herkes beni sevdiğini söyler ve Ama neden geldiğimin cevabını
ben kimseye inanmam. Söylemi- kaybettim. Sokaklar daracık, Efsane komedi ustası Nejat Uygur tedavi gördüğü hastanede
şimdir, aram açıktır insanlarla. hemen hemen her balkonda yaşama gözlerini yumdu. Tiyatro  sanatçısı Nejat Uygur (86), du-
Anlatacaklarım çoksa susarım. menekşe var. İnsanlar bilme- rumunun ağırlaşması üzerine yaklaşık iki hafta önce kaldırıldığı
Susmak istersem saçmalarım. diğim bir dille selam veriyorlar. Medistate Kavacık Hastanesi’nde hayatını kaybetti.
Profesyonel öğrenciyimdir ve Ama görmelisiniz çok sevimliler.
meslek olarak kalp kırıcılık İnsanın alıp evde besleyeceği Süheyl ve Behzat Uygur kardeşlerin babası izleyenleri kahkahaya
yaparım. Felsefeden anladığım geliyor. Neyse bunların hiç biri boğan Nejat Uygur’un ölümü sevenlerini yasa boğdu. 1927 Kilis
için demagolojinin Allah’ını değil buraya beni getiren se- - Gaziantep doğumlu olan Nejat Uygur,  Öğretmen bir annenin
yaparım. Konuştuğum gibi yaza- bepler. ve subay bir babanın üç çocuğundan ortancasıydı. Kilisli sanatçı
rım. Yazdığım gibi konuşamam, İsmail Dümbüllü tarafından keşfedilmiş ve meşhur edilen Uygur,
kimse de uzun cümleleri dinle- Ve siz olmadığım için o derece 1943 yılında Sarıyer Halkevi’nde başladığı boksla beraber spora
meyi sevmez. mutlusunuz ki, bunu damarla- karşı ilgiliydi. Tiyatroya profesyonel anlamda 1949’da “Nejat
rımın en uç noktasına kadar Uygur Tiyatrosu” ile adım attı. 13 yıl süren Anadolu turneleri sü-
-Kısa kes de gidelim. hissedebiliyorum. Eskiden recinde sırasıyla Ahmet, ikiz kardeş olan Süheyl ile Süha, Kemal,
Yetişilmesi gereken yerlerle dolu olsa ağlardım. Şimdilerde her Behzat adlı beş erkek çocuğu dünyaya geldi. Süheyl ve Behzat
adını dünya koyduğumuz bok şeye teşekkür etmeyi büyük bir babalarının deyimiyle “armut ağacının dibine düşmüş” ve tiyat-
çukuru. Bu yüzden her gün biri- metanetle öğrendim. rocu olmuşlardı. 1998 yılında Kültür Bakanlığı’nca verilen Devlet
miz foseptik çukurunda hayatını Sanatçısı ünvanını almıştı.
Çok gencim yalnız olmak için. açılış sesi geldi kulağıma, şa-
Acaba nereden geliyor böyle şırmıştım. Kitabı bırakıp geçtim
fikirler aklıma? “Şarabı bırakıp çalışma masamın arkasına. İçe-
çay mı içmeli artık, yoksa daha ri giren kızıl saçlı, gri pançolu,
kaliteli şaraplardan mı tatmalı? siyah kadife pantolonlu, eskitil-
Yok yok, iyi şarabımın tadı. Sevi- miş –ya da çok eskimiş- botları
yorum kanıma karışıp vücudum- olan, henüz 26-27 yaşlarında
da dolaşmasını. Hem ne var ki enerji dolu, hızlı hareket eden
yaşımda, daha otuzuma yeni bir kadındı. Bir on yıl sonra bile
bastım” diye son derece önem- aynı görünüşe sahip olacak gibi
siz düşüncelerimle dolaşıyorum duruyordu. Kitaplarıma herkes-
dükkanımda. ten farklı bir merakla bakıyordu.
Bir kitap aldı eline, biraz çevirdi
Bu kalabalıkta nasıl yalnız kalır sayfalarını, gülümsedi. Öyle kü-
insan diyorum kendi kendime. çük bir gülümseme değildi bu,
Çocukluğum geliyor aklıma, bayağı sessiz kahkahalar attı
camdan kuşbakışı bakarken karşımda. Öyle durup izledim
insanlara. Yuvalarına yemek sadece. Ne kadar derin izlediy-
taşıyan karıncaları da böyle sem, yanıma gelip “Bu kitap ne
seyrederdim saatlerce bıkma- kadar?” sorusunu yinelediğinde
dan. Sonra yollarına engeller ancak döndüm gerçek dünyaya.
koyar, bazen de kasisler yapıp Kitabı elime alıp “5 lira” de-
çukur kazardım. Böylelikle renk dim. “Madem bu kadar ucuz,
katmış sayardım kendimi hayat- neden kimse almadı?” diye
larına. Şimdi bu insanlara ne sordu. “Bilmem” dedim. “Ben
yapmalıyım da renk katmalıyım de kendine saklamışsındır
hayatlarına? ama ben sorunca bana satmak
istemişsindir diye düşündüm”
İlk denemem çok başarısız oldu, dedi. “Yıllar önce okumuştum”
sahaf açtığımda ilk düşüncem dedim. “Tekrar oku. Bir sene

Bir yıl geç kaldınız


insanların yaşanmışlıklarıyla, önce on liraya sattım sana.
sayfalarına defalarca el sürül- Hoş, para vermeseydin de sana
müş, üstüne sohbetler edil- öylece bırakacaktım” deyip
miş, belki de kurşun kalemle tekrar rafa koydu kitabı. Çay

daha fazla geç


kelimelerin altını çizerek not var mı, yok, şarap var, bana da
bırakılmış, ya da mektup ya- var mı, tabi ki. Biri kırılırsa diye
zılmış kitapları okuyucularına yedek aldığım ikinci kadehi
ulaştırmaktı amacım. Gel gör ki getirdim. Şişeye baktım boştu,

kalmayın lütfen...
geçen yıla kadar borç alıyordum birbirimize bakıp gülümsedik.
annemden dükkan kirasını öde- Gidip yenisini getirdim.
mek için. Sonra dükkanı satın
alıp annem de kurtuldu benden. Sarhoştum ama kesinlikle şa-
Tekrar dönüyorum insanlara. raptan değildi. İlk kadehi içer-
Sağımdan geçenler evlerine, ken etrafı inceledi neredeyse
OTTO solumdan geçenler geceye gi- hiç yüzüme bakmadı. Genelde
diyorlar. Evlerine gidenler eşleri herkesin dikkatini çeken eşya-
ve çocuklarıyla -en kötü- stresli larımı incelerken sanki onlarla
“Varlığım bir hiç gibi geçiyordu gözümün zamanlar yaşayacaklar ama
benden daha şanslılar. En azın-
konuşuyormuş gibi bakıyordu.
Katalitik sobama, üstünde kay-
önünden bekliyordum, bekliyordum ya seni dan stres de yaratacak olsa nayan çaydanlığa, Pink Floyd
insanlar var yanlarında. Geceye çalan pikaba, annemin evinden
ya da ölümü hanginiz gelirse gelsin mutlu gidenler sohbet edecekler, belki aldığım ağır bir sürü işlemeleri
olacaktım. Ama tanımıyordum ki seni. Hiç öpüşecek sevgililer ya da tavla olan ikili koltuğa… Tekrar yüzü-
atacaklar. Belki birkaç bira içip me baktığında kadehi de boştu
görmemiştim yolda ya da bir barda ya da karşılaştıkları güzel kadınlar ya tekrar doldururken çıktı ilk cüm-
sergide. Biliyordum ama varlığını tıpkı ölüm da yakışıklı erkekleri düşünerek
hayal kuracaklar. Tanrım çok
leler ağzından:

gibi. Bugün gördüm artık seni gerçektin, yalnızım. Bıraktım insanları - Ne kadar çok konuşuyorsun
izlemeyi, tek dostum saydığım - Nasıl?
varlığını hep hissettim ama sen önümden kitaplarıma bakmaya başladım. - Bütün bu eşyalar, konuldukları
geçerken bunu bana kanıtladın. Takip ettim Acaba rafların yerlerini mi dü- yerler, oturmak için seçtiğin
zenlesem diye düşündüm. Son- bu köşe, elimdeki bu bardak…
seni kitapçıya girdin çıkmadın. Yanımdaydı ra vazgeçip hangi kitabı alsam Sen bence seni anlayacak birini
bu kitap ve not bıraktım sana. Biliyorum ki bu gece koynuma(???) diye
kitapları incelemeye başladım.
bekliyorsun
- Nereden çıkardın bunu?
okursan kesin bulursun beni. Tam bir yıl - Eşyalarını çabuk ulaşabilece-
Tam bir kitabı seçtim ve üzerin- ğin yerlere koymuşsun. Muhte-
bekleyeceğim seni.” dekileri okuyordum ki kapının melen yalnız kaldığın zamanlar-
39

Gezi’nin yaşanırken
yazılan tarihi kitap oldu
Gezi kapağı nedeniyle basılmadığı
gibi kapatılan NTV Tarih’in Gezi sayısı
kitap oldu. Gelirleri ise Gezi’de hayatını
kaybedenlerin ailelerine gidecek.
NTV Tarih dergisinin
Temmuz sayısı,
yönetimin aldığı
karar doğrultusunda
yayınlanmamış,
yayınlanmamakla
kalmayıp,
derginin yayını da
durdurulmuştu. 53
da kullanıyorsun. Mesela The - Bir yıl geç kaldınız daha fazla sayı boyunca başarılı
Doors ya da Pink Floyd değiştir- geç kalmayın lütfen. bir çizgide yayın yapan
mek ya da dinlemek istediğin NTV Tarih dergisinin
zaman, ikili koltuğa yatıp, yattı- Kitabı masaya bıraktı kapıya sonunu getiren ise
ğın yerden yapıyorsun. Şarabını doğru yürüdü, çıkarken dükka- “Yaşarken Yazılan
hemen pikabın yanına yere nın ışıklarını kapattı. Tek ışık Tarih” başlığıyla, Gezi
koyuyorsun ama kadehi değil uyumak için düzenlediğim iç eylemlerinden yola
kadehin hep çalışma masanda odadan geliyordu. Kapıyı kilitle- çıkarak hazırlanmış
kalıyor sabah kaldırıyorsun. yip odaya gittim kadehi bırakıp bir özel sayı çıkarılmış
Soba da ayak ucunda kalıyor sa- şişeden içiyordum. Kitabın olmasıydı.
nırım ayakların ya çok üşüyor ya sayfalarını çevirip okumaya
da ısınmış şarabı sevmiyorsun. başladım. Altı çizilmiş kelimeler Doğuş Yayın Grubu’nun bu kararının ardından NTV Tarih Genel
dikkatimi çekmeye başladı. Yayın Yönetmeni Gürsel Göncü istifa ettiğini açıklamıştı.
Söylediklerini kabul edemedim, Şarap düşünmeme pek izin
vermiyordu ama o kelimelerde NTV Tarih ekibi daha sonra bir internet sitesi kurarak
inkar da edemedim “eee” diye-
bir şey vardı. Bazen bir sayfada yayınlanmayan o dergiyi “Yaşarken Yazılan Tarih” adıyla
bildim sadece. (Çok yalnızım..) internette yayınlamıştı.
bir bazen de on sayfada bir keli-
- Eşyaları düzenlemene yardım menin altı çizilmişti. Kitabı yıllar
önce okuduğum için hiç elime NTV Tarih’in yayımlanmayan sayısı şimdi de kitap olarak
eden kimse olmadığına göre evli sevenleriyle buluştu: “Fevkalade kitap: Yaşarken Yazılan
ya da ilişkisi olan birisi olmadığı- almamıştım. Birden her şey
aydınlandı bu ya bir nottu ya da Tarih” adıyla tüm kitapçılarda satışa sunulan kitabın geliri ise
nı da söyleyebilirim, tabii bunda Gezi hadiselerinde hayatını kaybeden arkadaşlarımızın ailelerine
bir mektup. Ve bana bu kitapla
yanılma payım büyük olabilir. gidecek.
verilmişti. Hemen kağıdı kalemi
kapıp kelimeleri birleştirdim
Derin bir nefes aldım. (İyi ki Metis Yayınları kitabı satışa şu sözlerle sundu:
yalnızım) Biraz düşündüm. Şöyle yazıyordu:
Gülümsemedim, daha çok Gezi Direnişi sayısını, hem bu direnişi hem de Türkiye’de iktidar
üzüldüm. Oyununa getirdiğimi “Varlığım bir hiç gibi geçiyordu ile sermaye medyası arasındaki ilişkileri belgeleyen -ve dileriz,
düşündüm. Söyledikleri sanki gözümün önünden bekliyor- günü geldiğinde çocuklarınıza, torunlarınıza bırakacağınız- bir
gözlem değil röntgendi. Ben dum, bekliyordum ya seni ya kitap olarak yayımlıyoruz.
kendi hakkımda bu kadar çok da ölümü hanginiz gelirse gel-
şey bilmezken anlattıkları sanki sin mutlu olacaktım. Ama tanı-
benimle konuşmak için yazılmış mıyordum ki seni. Hiç görme- İçkiye Benzer Bir Şey Var Bu Havalarda
bir masaldı. miştim yolda ya da bir barda
İçkiye benzer bir şey var bu havalarda
ya da sergide. Biliyordum ama
- Sanırım çok sarhoş oldum Kötü ediyor insanı, kötü...
varlığını tıpkı ölüm gibi. Bugün
sizden gitmenizi, başka bir gün Hele bir hasretlik oldu mu serde;
gördüm artık seni gerçektin,
öğlen vakti gelmenizi istesem Sevdiğin başka yerde,
varlığını hep hissettim ama
ayıp etmiş olur muyum? Sen başka yerde.
sen önümden geçerken bunu
- Hayır ben gelmeyeceğim artık Dertli ediyor insanı, dertli.
bana kanıtladın. Takip ettim
siz geleceksiniz. seni kitapçıya girdin çıkmadın. İçkiye benzer bir şey var bu havalarda,
Yanımdaydı bu kitap ve not Sarhoş ediyor insanı, sarhoş.
Bunları söyledikten sonra bana bıraktım sana. Biliyorum ki
raftan kitabı getirdi. okursan kesin bulursun beni. Orhan Veli Kanık
Tam bir yıl bekleyeceğim seni.”
40

Yalın
Bir
Cumartesi Yalnızlığı!
Haydi gel benim kakları arşınlıyorum. Sola doğru
yardırırsan Cihangirin cici so-
peygamberim ol kakları sonrasında boğaz! Sağa
doğru yardırırsan Tarlabaşı’nın
bu gece; falıma leş sokakları, sonrasında
bak! Ama unutma bok kokan Haliç! Bir Angaralı
İstanbul’u ancak bu kadar ez-
iyi falcılar geçmişi, berleyebilir. Belki rakının yedinci “100 lira” dedi. asla fahişe olamazlar; fahişelik
beraberinde askeri bir hüzünde
kadehinden, belki bir yudum
kötü falcılar geleceği Prozac eksikliğinden olacak Sen benim bir durumdan hoş- gerektirir. Askeri bir keder, aske-
laşmadığım zamanlarda buru- ri bir pişmanlık, askeri bir ara-
okur. Sen benim kötü sağa vurdum kendimi.
şan yüzümü hiç gördün mü? besk! Hepsinden yeterince var-
falcım ol, geçmişin Tarlabaşı; aşarsan haliç! Da- Maymunun götünü hayal et işte. dı; yeterinceler bile yeterinceydi
racık sokaklar, kirli yüzler, Cevap vermeye gerek duyma- işte. Yalın bir cumartesi yalnız-
izlerini silmem için fahişeler, iç karartan pespaye dım. Dönmeye yeltendim. lığındaydık, gecenin üçüydü.
İtler çakallar raks ediyordu ve
bir otuz yıla daha binalar! Bir deprem olsa ve
“80 olsun” dedi.  ben hiç de şiirsel konuşmayarak
dünya başıma yıkılsa, cesedimi
ihtiyacım var. hiç kimse bulamasa! Kafan geceyi içinden delip geçiyordum.
güzel olduğunda yollar daha bir Otuz yaş ölgünlüğü ya da olgun- Fahişenin kahkahası durdu.
daralır bilirsin, inan ellerimle luğu, herkes gibi hayatın klasik
Erden Eriş kendime yol açtığım bile oldu. çalımlarını yemiş, terk etmiş ve - Oku dedim ona; Tanrı’nın adıy-
Bir omzum düşmüş, sakallarım terk edilmiş bir adamdım. Ruh la oku! Haydi gel benim peygam-
Cumartesi yal- haftalık, sigaram izmaritine halimi fazlaca özetlemeye gerek berim ol bu gece; falıma bak!
nızlığı diye bir gelmiş parmaklarım yanmakta, yoktu; çünkü bilirsin boşluk Ama unutma iyi falcılar geçmişi,
şey var; sende ağır adımlarla kendimi Haliç’e tanımsızdır! Yeniden fahişeye kötü falcılar geleceği okur. Sen
bilirsin!? Belki atacak olan en kestirme sokağı döndüm, aramızdaki mesafe bir benim kötü falcım ol, geçmişin
ikibinon, belki arıyorum. Biliyorsun, bunların karış ya vardı, ya yoktu. izlerini silmem için bir otuz yıla
ikibinonbir; bel- hepsi bok kokusuna hasretlik- daha ihtiyacım var.
ki haziran, belki ten! - Kadına para verilir mi?- de-
temmuz, belki dim. Çok daha anlamsız baktı yüzü-
.. Bir önemi Sokaklar kalabalıktı, kimsenin me; ne diyeceğini bilemedi; son
yok, yalın bir cumartesi yalnızlığı uykusu yoktu inan. Milyon tane Kırk yıllık Tarlabaşılıdan ne bir gayret;
işte! Bozkırda yapılacak en iyi rabarba vardı belki de; ama ben farkım vardı ki? Bende inceden
şey içmektir, bunu milyon kere bir köşe başında ruhumu çeken Çingene’ydim artık, yalandan - 50 olur dedi. Bu da sana son
söyledim; ama bazen sudan bir çığlığa durdum. Dikkat kesil- rol kesişlerim Yeşilcam’dan kıyağım!-
şehirlerde de yapılabilecek en dim. Fluya kesen bir fahişe bir yadigar. Fahişe beni garipsedi,
iyi şey içmek olur. Bazen... şeyler mırıldandı. Yüzümü yer- bazen öyle garip olursun ki Zamandan ve mekandan kop-
den kaldırdım, baktım. Biliyor- fahişeler bile seni garipseyebilir. muş iki insansıydık o gece,
O gece de olduramayışımıza sun bakmakla görmek aynı şey Ateşi düşmüş izmaritimle gel- tarumar olan duygularımız vardı,
içilmiş işte,  aklı selimler erken değildir. Neye baktığını bilmeyen diğim yönü gösterdim; kaşımın birbirimizi anlamıyorduk ve
kaçmış, aklı evveller benim gibi sarhoş bir adam gibi baktım. Bir biri kalkık yineledim; bunun ikimizden birinin kitap
sona kalmış. Kafam bir milyon, daha mırıldandı. Bir adım daha okuma alışkanlıklarının zayıf
İstiklal’den bıkmışım, ara so- yaklaşıp kulağımı eğdim. - Sokakta milyon tane kadın olmasıyla hiç de alakası yoktu.
varken ve sevişmek erkeklerin Anlaşamamıştık işte, belki de
olduğu kadar kadınlarında anlaşmak insanlara özgü bir
doğal bir ihtiyacıyken, dahası şey değildi. Arda kalan güzel bir
İstanbul’da yaşıyorken kadına yalnızlıktı, yalındı ve cumarte-
para verilir mi? - siydi! Hava misti, dar sokakları
aşarsan Haliç’ti, bokdu püsür-
Sadece kahkaha atan bir ka- dü! Hazindi ve sondu.
dındı artık o; çünkü yeterince
güzel kahkaha atan kadınlar https://twitter.com/ErdenEris
41

Babaya mektup:
Sorun çıkarmak istemiyorsan
Varlığını bildiğin dayak yemekten korkup kaç-
mıştım. Ama bir şey yapmadın
sevgilerden koparılan unutma.
hayatlar insanı Ben senin yokluğunu biliyorum
daha fazla yaralar. baba. Geceleri korkmayı biliyo-
rum karanlığın ardında. Erkek-
Biz tanımayamadık çe değildi benim acılarım, ka-
seni, yas tutmadık, dınca duyguları biliyorum, sevgi
şevkat ve merhamet. Oysa
yokluğunu güven duygusundan yoksundu
bir yanım, sevmeyi biliyorum
aramadık. Midye bu yüzden, sevilmek nedir hiç
yemediysen midye bilmiyordum. Bir yanın sakatsa
ve sağlıklı insanların koştuğu
gördüğünde ağzın kulvardaysan, çok görür sana
sulanmaz, deniz toplum insanca yaşamayı,
sorun çıkarmak istemiyorsan
görmediysen kuraktır tökezleyeceksin ya da sakat
olduğunu kabul edip kaldırımda
hayallerin, toprağa ağır yürüyeceksin.
basmadıysan
Varlığını bilmediğim bir şeyi
korkarsın börtü tanımlayamıyorum, üç bacaklı
nın içinden geçenleri bilmeyi ne şey evrakla dönüyor, hatta kü-
böcekten, martılar bir koltukla yaşamaya alıştığın-
da dört bacaklı koltuğu sana
kadar çok isterdim. Zamansız fürü bile şikayet ettiğinde devlet
gideceğin yolculuğun son du-
gibi özgür değilsen, sunduklarında “ohh be ne ra- rağında keşke seni anlayacak
hapse atıyor.
hatmış” diyebilirsin, ama sen üç
sıkışır kalırsın bacaklı koltuğa oturmayı bildi-
yaşta olsaydım, yazsaydım seni Bütün olumsuzlukların içinden
kağıtlara. Kücücük yüreğimle sıyrılıp böylesi temiz, saf insan-
ayrılamazsın ğinden daha canbazsındır baş- anlayamadım seni, öylece lar nasıl olduk ilginç değil mi?
kalarından. Hayat böyle sürer
yerinden. senin için, üç bacaklı koltuğun
baktım anlamsızlığına ölümün.
Başucunda ağlasaydım, korkma
Yani nasıl oldu da okuyup adam
rahatsızlığıyla her an tetikte ve olduk? Mesela ben evden kaç-
diyebilseydim, ben varım diye- madım. Abim bir mafyaya karış-
Ayşe Müjgan Şanlısavaş sahip olduğun dört bacaklı kol- bilseydim.
tuğu kaptırmamak adına yaptı- madı ? Oysa kolaydı kötü yollar,
Ben seni tanı- ğın mücadeleyle. bize hayat bütün imkanlarını ve
Bizlere bıraktığın hani koskoca özgürlüğünü sunmuştu. Belki
mıyorum, ara- bahçesi olan bir ev vardı ya,
mızda bir ya- Hayat unuttu seni.. içimizde yoktu beklide fazla
onu da devlet aldı elimizden. akıllıydık ya da çok şanslıydık.
kınlık doğmadı, Bizi emanet ettiğin hani o çok Hem mahallede, zamanında pul
ben küçüktüm güvendiklerin var ya, hepsi alamadığı için bir çok insanın
o yıllarda ne de de ihanet etti emanetine.. Varlığını bildiğin sevgilerden
evine el koymuş devlet, ne acı
akşam yolunu Unuttular seni baba. Hayat değil mi? Kalsa şimdi servet koparılan hayatlar insanı daha
beklemeyi bili- unuttu seni. Seninle beraber ederdi. Hani çantacı dükkanın fazla yaralar. Biz tanımayamadık
yorum ne de ku- bizide unuttu. Çatı katına atılan vardı Anafartalar Caddesi’nde, seni, yas tutmadık, yokluğunu
cağına oturup naz yapmayı, bir tozlu bir filmden ibaret senden Ulus’un en işlek caddesi şimdi. aramadık. Midye yemediysen
kere bile “prenses” demişliğin bize kalan tek hediye, “akciğer Kiraya verdiğin adam üzerine al- midye gördüğünde ağzın su-
yok bana, belkide söyledin ben kanseri”. Hayat ne kadar an- mış tapuyu. Annem bir gün kira lanmaz, deniz görmediysen
duymadım. Okuldan almadın lamsız, ölüm ne kadar uzak ne almak için gittiğinde, tapuyu kuraktır hayallerin, toprağa
beni , sorun yaşadığım dönem- kadar yakın bize ve her şey son uzatıvermiş eline. Zavallı annem basmadıysan korkarsın börtü
lerimde karşına alıp “dinle” diye buluyor toprağın içinde, beyaz ne yapsın dönüp gelmiş evine. böcekten, martılar gibi özgür
başlamadın söze. Benim babam bir kefenle. Ölüm nasıl bir hiçlik Söz bestecisi olduğunu duydum değilsen, sıkışır kalırsın ayrı-
şöyledir diyemem, hiç aynı çatı baba, yok olmak unutulmak sonra, sazı senden iyi çalan lamazsın yerinden. Ama sana
altında kucaklamadın beni. sevdiklerinden ayrı kalmak? olmazmış, ne besten var elimiz- bir sır vereyim, bir adam vardı
Çocukluğumda arada gidip ağ- Öleceğini bilerek yaşadığın acı de ne de sana dair bir kanıt. beni kucağına alıp şımartmıştı
ladığım bir mezar vardı, bir gün nasıl bir duyguydu, bize bakıp Eskiden yani senin zamanında küçüklüğümde, hiç umutmadım
koşa koşa gelmiştim başına, kaç gece ağladın baba? Üstelik söz senetmiş, şimdi sözün hiç onu, belki de baba sevgisi böyle
hatırla “beni koru” demiştim, senin kadar duygulu bir sanatçı- bir hükmü kalmadı baba, her bir şeydi..
42

Kayıp Mektuplar-8

Benim acıya verecek


bir şeyim kalmadı artık
ama mutluluktan alacağım var...
Önemli sayılacak bir not: Bu mektup,
“Anjani Thomas’ın ‘Blue Alert’ şarkısı
eşliğinde okunmalıdır.
Ertekin Akpınar
Matmazel, konuşalım” der, bazen ben “bu derim. Anlatıp dururuz. Ne za-
akşam beni biraz dinlemelisin” man geçmişe dönüp hayatımız-
Hayatımda son
günlerde ola-
Serseri mayın ğanüstü şeyler
gibiydim. Hiç oluyor. Sevdi-
ğim ve asistan-
kimsenin bana lığını yaptığım
hak edeceğim bir film yönet-
meni yaşadığım şehre geliyor.
bir tek cümleyi Sonra arka arkaya müstesna
yazar dostlarımın kitapları Türk
söyleyemeyeceği edebiyatını kum torbasına
bir hayattaydım. çevirdi. Bakınız o kitabın ya-
zarlarından biriyle bu derginin
İçime ağır bir taş sayfalarında şahane bir söyleşi
yaptım. Çok ama çok keyifliydi
oturdu. Balkondan benim için o söyleşi. Diğer iki
alt tarafta bulunan kitap ve yazar mı? Onları söyle-
meyeyim. O da bana kalsın!
küçük bahçeye
gelen güvercinlere Günlerdir hiç bitmeyen top-
lantıların arasında kendime
baktım. Ben her zaman ayıramamamın endi-
şesine kapıldım. “Hayatım
sabah onlara simiti bu toplantı salonlarında mı
parçalayıp şu geçecek?” sorusunu sordum
kendime. Tabii geçmeyecek
kaplarının yanına buna izin vermeyecektim. İşte
yukardan atarım. tam o arada 15 yıllık dostum
aradı. Kısacık zaman dilimi
Ama o sabah içerisine bir sürü konuyu sıkış-
tırdıktan sonra kendime dair
simitte almamıştım. birkaç cümle konuşmuştum
Kendimden utandım. ki birden, “sen” dedi, “kendi
kendinin işkencesi olmaktan
Akşam olunca yorulmayacak mısın?” dedi.
Bunu daha önce de söylemişti.
karanlığa baktım. “Sence, ben kendi kendimin
Biliyor musunuz işkencecisi miyim?” dedim.
“Hem de en hasından” dedi.
Matmazel, karanlıkla 15 yıllık bir dostluktu bizimkisi.
aramdaki mesafeyi İkimizin de hayatında zamanla
çok insanlar eskidi. O, beni ben
ben hiç ölçemedim. de onu korudum yıllardır. Birbi-
rimize iyi siper olduk bu 18 yıl
boyunca. “Bazen aklım karıştı
43

da eskiyen kişilerden söz etsem İşte bütün bunları konuşurken


hemen lafımı keser, “boş ver hala onun sapasağlam hayatta
be mezarlıkta uyusunlar işte” kalmasına bazen inanamıyo-
der ve gülüp geçeriz bütün olup rum. Ondaki güç, inanç, iradeye
bitene. İkimizde zor zamanlarda her zaman hayranlıkla bakmı-
ve hayatlarımızın kritik anların- şımdır. 4 yıldır bir sevgilisi var
da sert eşiklerden geçtik. dostumun. Telefonda konuşur-
ken sevgilisi için, “bazen ona
Yine geçen gün, “bazen senin acıyorum” dedi konuşurken,
üzüldüğünü gördüğümde en “hala bana nasıl katlanıyor”
yakınımdakilerin canını acı- diye devam etti. “O da seninle
tıyorum” dedi. “Bunu yapma” tedavi oluyordur belki” dedim.
deyip ekledim, “hayatın acıma- “Hadi canım o kadar da abart-
sızlığı seni de zalimsizleştir- ma” dedi. Daha da abartıp,
mesin” güldü. Onunda büyük “belki o da kendi işkencecisini
acıları var. Kayıp bir babası, bulmuştur. Zaten her aşk ilişki-
intihar eden bir abisi ve şizof- sinde acı çeken bir kurban ve
ren bir ablası, ilaçlarla ayakta acı çektiren bir işkenceci yok
durmaya ve hayata katlanmaya mu sanıyorsun” dedim. “Sen”
devam eden bir annesi… Dahası dedi, “benim için iflah olmaz bir Bana hiçbir şey söylemiyorlardı. cümlesi şöyle bitiyordu: “Ben
da var. O konuyu anlatmaya ne istisnasın.” Gülüştük. Telefonu Serseri mayın gibiydim. Hiç kim- dedemin masallarıyla büyü-
benim yüreğim yeter ne de seni kapattığımda beni bekleyen yeni senin bana hak edeceğim bir düm Ertekin. O masallara nasıl
dinlemeye kalbin Matmazel! toplantının kâğıtlarına baktım. tek cümleyi söyleyemeyeceği bir haksızlık yapabilirim ki. Resul
hayattaydım. İçime ağır bir taş Hamzatov, Benim Dağıstanlım
oturdu. Balkondan alt tarafta kitabında diyor ki, “kendi dağını
bulunan küçük bahçeye gelen sevmeyen bir başkasının ovası-
güvercinlere baktım. Ben her nı sevebilir mi? Ben o dağlara
sabah onlara simiti parçalayıp gidiyorum savaşmaya. Geçmi-
şu kaplarının yanına yukardan şimi kurtarmaya...” diye. Bir
atarım. Ama o sabah simitte daha Alper’den hiç haber ala-
almamıştım. Kendimden utan- madık. Hiç... Ne ailesi ne Bülent
dım. Akşam olunca karanlığa ne de ben. Bir gün Alper’in o
baktım. Biliyor musunuz Mat- belirsiz yolculuğunu anlatan bir
mazel, karanlıkla aramdaki film yol filmi yapmak istiyorum.
mesafeyi ben hiç ölçemedim. [O mektubu okuduğum gün
Benim Dağıstanlım kitabını oku-
Akşam çocukluk arka- dum. Öylesine paramparça ol-
daşım Bülent aradı gece muştum ki.] İşte o yol filmi hala
Adapazarı’ndan. Bir kızı olmuş. aklımda… “Pek çok acı yok
Oysa biz bir zamanlar lise de oldu ama bazıları hala duruyor
okurken onunla bir kutu mars- / Bu acı hala dramatik değil
hall boya ve elimizde fırçalarla aynı zamanda metafizik niteliy-
duvarlara Adapazarı’nda gece le hala karşımda durmakta”*
yarıları yazılar yazıyorduk. Sami Baydar, “Söylemiş Sözler
Pankartlar asıyorduk: Vedat şiirinde tam da böyle yazıyor
Türkali’nin bir romanın adı, işte Matmazel. Ne zaman bu
“Bir Gün Mutlaka” sonra 1 şiiri okusam aklıma hep Alper’in
Mayıs’ta yüksek sesle ba- kayıp hayat hikâyesi gelir. Biliyor
ğırdığımız sloganlar... Bazen musunuz Matmazel, geri dönüp
küçücük ama anlamlı ve fiya- baktığımda unuttuğum tek kişi-
kalı günlerin ne çok özlemini sel bir hatıram bile yok. Bu beni
çekiyorum bir bilseniz. Az ama yorduğu kadar güçlü de kılıyor.
öz sözlerin söylendiği zaman-
lardan geçiyorduk o yıllarda. Hayatın bu kötü ‘kurgu’su
Hayata isyan ettiğimiz günlerdi. yıllardır, ödenmesi gereken
Gerçi hala da öyle ya. Che Gue- bedellerden ve bir ömür boyu
varra tişörtleri giyerdik, Troçki, içimde taşıyacağım ‘ruh’lardan
Nazım, Ritsos, Kavafis, Neruda dem duruyor. Olsun. Yeterince
okurduk. bedel ödedim. Acı’yı tamir ede-
cek yaşı çoktan geçtim. Hani
Sonra aramıza üniversite sınav- Yılmaz Güney söylüyor ya: “Be-
larına hazırlandığımız yıllarda nim acıya verecek bir şeyim
dershanede bir gün Alper ka- kalmadı artık ama mutluluktan
tıldı. Alper bir yıl bile olmadan alacağım var.”
hepimizden habersiz son bir Durumum şimdilik budur.
mektup bırakıp Aphazhaya’ya
gönüllü olarak savaşa gitti. O * Sami Baydar, Bütün Şiirleri,
mektubu hala saklarım. Son Yapı Kredi Yay., Sy. 201
44

Edebiyatta çocuk karakterler Avustralya’da küçük bir kasaba-

Yetiş- deyince aklımıza hemen çocuk


kitapları ve onların efsane isim-
leri gelir: Alice, Küçük Prens,
Küçük Kara Balık, Fedor Amca…
da yaşayan iki çocuğun –Jasper
ve Charlie – dostluğunu anlatan
roman, burjuva toplumunun
kendi içine kapandığı anda

kinlerin
Sıradan hayatı parçalamayı göze nasıl çirkinleşebileceğini anlatır.
alan bu çocukların hepsi varo- Jasper, sadece Charlie ile payla-
lan dünyanın dışına taştıkları şabileceği bir sırla gelip kahra-
için çocukluk kahramanlarımız manımızın penceresini tıklatır.
olmuşlardır. Büyüdüğümüzde Derslerinde başarılı bir kitap

ulaşama-
ise yavaş yavaş uzaklaşırız kurdu olan Charlie’nin, kasaba-
onlardan. Okul, iş, kredi kartı nın günah keçisi olarak görülen
borcu, buzdolabı taksiti derken Jasper ile sır dolu bir cinayeti
kendi çocukluğumuzla savaştığı- çözmesi gerekecektir. Romanın
mızı anlamayız bile. Yaşadığımız

yacağı
omurgasını Ursula K. Le Guin’in
hengamenin içinden kafamızı Omelas hikâyesine yaslayan
kaldırmadan yaşamamızın sebe- Silvey, burjuva refah ve mutlu-
bi çocukluğun masumiyetinden luk yalanını çocuk kahramanları
korkmamızdan mıdır? Bunun da aracılığıyla ortaya çıkarır.
Carlos, arkadaşı Jim’in annesi

yerde
etkisini göz ardı edemeyiz; fakat
daha çok çocuksu açık sözlü- Mariana’ya âşık olur. Karşılığını
alamayacağı bir aşka tutulması Çocuk karakterlerin yetişkin
lük ve cesaret asıl geri adım dünyasına karşı giriştikleri
atmamızı sağlayan şey. İktidar ise hem öğretmenlerince hem
karşısında kendi eğilip bükülen de ailesince garipsenecek;

saklayı-
imgemizi yansıttıkları için çocuk- Carlos’un çocuksu aşkı önce
luğu düşman bellemiş olabiliriz. doktorların devreye girmesiyle
Yetişkinlere yönelik romanlarda bilimin, daha sonra rahiplerin
çocukların sıklıkla kahraman devreye girmesiyle dini kurum-
olarak görülmemesi, görüldüğü ların konusu haline dönüşecek-

nız… zamanlarda ise alegorik ya da


didaktik bir işleve hapsedilmele-
ri bundan sanırım. Yine de bazı
romancılar çocuk karakterlerine
tir. Toplum Carlos’u çocuksu
aşkından kurtarabilmek için
seferber olmuş durumdadır.
Pachedo’nun kısa romanını
ihanet etmemeyi başarmışlardır. basit bir olay örgüsüne teslim
Romancı, Ağaç Yaşken Eğilir
eder. ‘Çöl Savaşlarını’ derinlere
sürükleyen şey ise Carlos’u
topluma ve Çocukluğun kurgu âleminde kar- kurtarma çabasının, Meksika
şımıza çoğunlukla büyüme dö- modernleşmesinin yıkıcı etkileri-
insanlara neminin resmedildiği zamanlar ni örtmenin bir aracı olduğunun
yüzünü döndüğü çıkar. Edebiyat büyüme dönemi-
ni çocuksu cesaretin kırılmasını,
özellikle vurgulamasıdır. Carlos
imkânsız aşkını yaşarken, ülke
zaman kendi açık sözlülüğün ketumluğa adım adım değişmektedir.
evrilişi ile birlikte yansıtabildiği Meksika ulusal mutfağı yerini
geçmişiyle ölçüde başarılı olmuştur. Fadi- hamburgere ile kolaya bırakır
hesaplaşmayı me Uslu’nun dosyada yer alan ve okulun penceresinden gö- mücadele bazı durumlarda
geri çekilmeyi ya da yeraltına
yazısında üzerinde durduğu, rülen dağların önüne kocaman
göze alması James Joyce’un ‘Sanatçının binalar dikilmektedir. Bunların sığınmayı beraberinde getirir.
Genç Bir Adam Olarak Port- Meltem Gürle’nin belirttiği gibi,
gerekir. En resi’ romanı, bu anlamda en
sonucunda ise “Yetişkinler
enflasyondan, döviz kurun- bazı durumlarda çocuklar erken
yakın ve yakıcı önemli kitaplardan biridir. Daha dan, trafikten, ahlaksızlıktan, kaybedenler olduklarının farkına
sonradan Ulysses’te karşımıza gürültüden, suç oranından, varırlar ama yine de kendi dün-
geçmişimiz çıkacak Stephen Dedalus’un aşırı nüfustan, dilencilerden, yalarını korumak için çaba sarf
büyümesi anlatılır kitap bo- ederler. Niccolo Ammaniti’nin
ise masum, yunca. Ailenin, okulun, dini
yabancılardan, yolsuzluktan,
‘Sen ve Ben’ romanı, burjuva
bir azınlığın elinde toplanmış
cesur, sözünü kurumların ve dahası toplumun sınırsız refahtan ve geri kalan ailesini endişelendirecek kadar
boğuculuğunu yırtmaya çalışan konuşmayı sevmeyen, asosyal
sakınmayan bir karakter olan Stephen, ne is-
neredeyse herkesin içinde
olduğu fakrı zaruretten şikâyet bir karakter olan Lorenzo’nun
çocukluğumuzda tediği gibi sanatçı olabilecek ne
de üstüne karabasan gibi çöken
ederler.” Lakin bu şikâyetleri “ötekilerden” kaçma macera-
sını anlatır. Lisede yaşıtları ile
ortadan kaldırma iradesi, mo-
gizlidir. kurumların etkisinden tümüyle dernleşmenin çarkları arasında kaynaşsın diye daha kalabalık
sıyrılabilecektir. erimiştir. olan devlet okuluna yazdırılan
Lorenzo, ailesine hafta sonu
Joyce, Stephen özelinde İrlan- Yeraltına Sığınan Çocuklar tatilini okuldan arkadaşlarla
da toplumundaki çarpıklıkları Son dönemde çocuk karakterin geçireceği yalanını atarak kendi
da tüm çıplaklığıyla anlatır. Bu yaşadığı toplumun arazlarını apartmanlarının bodrumuna
açıdan bakıldığında Meksikalı açığa çıkarması durumunu an- sığınmaya karar verir. Ama pla-
yazar J. E. Pachedo’nun ‘Çöl latan hikâyelerden biri ise Craig nında küçük bir aksaklık olacak-
Doğuş Sarpkaya Savaşları’ kitabının kahramanı tır: Uzun zamandır görüşmediği
Silvey’in “Tanrı’nın Unutulan
Carlos ile Stephen akrabadırlar. Çocukları” romanı olmuştur. üvey ablası 23 yaşındaki Olivia,
bodrumdaki sığınağa gelecek-
tir. Hem yaşıtlarından hem de
ailesinden kaçmak için geldiği
mekânın bir başka yetişkince
Ziya D. Demli bir çay…
Demli bir günün gecesi…
Demlenmiş bir Ziya’nın son hecesi,
aşk-ı Müjgan’ı ve ölümle lakırtısı…
işgal edilmesi Lorenzo’nun canı-
nı sıkar ama babası tarafından Burcu Salbaş
ihmal edilen, uyuşturucu ba-
ğımlısı olmuş, hastalıktan adım Ucuz bir herkes yanında tanıdığı, farkına varamayıp korkma-
atacak hali olmayan Olivia ile pansiyonun sevdiği insanlar varken larından hep tiksindim. Ölü-
kader birliği içinde olduğunun güneş gör- ölmek iste bencilce. Ben mün nasıl bir an olduğunu
farkına varır. İkisi de yaşadıkları meyen bir öyle yapmadım. Pansiyon da anlatmak istemiyorum.
toplumun dışına çıkmayı ve on- odasındaydı Tilbe’de geçici olarak ko- Öldüm bu. Bana Müjgân’ı
dan uzaklaşmayı seçmiş, bunu Ziya. Kendini nakladım.” getirin.
da ahlaki bir sorumluluk olarak öldürmekle
görmüşlerdir. intihar et- Ziya’nın intihar mektubu: Gördüğüm en son renk kır-
menin aynı mızı. Müjgân benim kadar
Edebiyatta daha çok başı ok- şey olmadığını fark edeli epey “Adım Ziya. Öldükten sonra kırmızıdır mı?
şanacak karakterler olarak arzı olmuştu. “Bazı durumlarda yine Ziya. Bir tek Müjgan’a çözülür
endam eden çocukların son Azrail’e gerek yok” dedi ellerim. Sigaramı Müjgan’ın
yıllarda yeniden hatırlanması ve kendi kendine. “Ne olsa ben Kendimi öldürmeyi, öldürdü- ellerinde bekletin.
çocukluk halleri üzerine roman- de bir Azrail’dim.” ğüm adamları kıskandığım Ah Müjgân ah!
ların yazılmasında şaşılacak için istedim. ‹Tatmadığım Olduğum ve öldürdüğüm
bir şey yok. Romancı, topluma Kendini bildi bileli mafyaydı zevk kalmadı dünyada› adamların en can alıcı ha-
ve insanlara yüzünü döndüğü Ziya. Siyahlı bir adamdı. ölüm hariç… Benim elimden lisin.
zaman kendi geçmişiyle hesap- Siyahlı adamları da vardı. ölenlerin anısına kendimi Ziya seni sevmedi Müjgan.
laşmayı göze alması gerekir. En Cebren ve hileyle zapt ettik- de onları öldürdüğüm elimle Ziya sana canperest. Ziya
yakın ve yakıcı geçmişimiz ise leri köşeleri vardı. Kanunsuz geberttim. sana Gönül Dağı. Ziya sana
masum, cesur, sözünü sakın- bir adamdı ve hep Müjgan’ın mahur beste. Ziya sana
mayan çocukluğumuzda gizlidir. kanunlarına karşı koymazdı. Adım her dilde Ziya. rubab-ı şikeste.
Yine de yetişkin dünyaya tümüy- Yetenler yetmiş, artmış, öte Cennete henüz gitmedim.
le kulak tıkamak pek mümkün bile geçmişti. Ziya gitmenin Kafamdan sızan kanın, Cehennemde henüz gece.”
değil. Naçizane önerim çocuk heveslisi, kalmanın canhıraş parmaklarımdaki sigarama
karakterleri işleyen yazarların şarkısıydı. ulaşmaması için silahımdan Pansiyon odasına bir anda
kitapların görünen yerlerine şu tüten dumanla sigara duma- sinekler gibi hücum etti si-
uyarıyı basmaları: Bir gün Müjganla konuşur- nını çiftleştirdim. Beynim yahlı adamlar. Kimi Ziya’ya
ken, “İçim linç için toplan- katrana döndü, aktı. İkisinin baktı, kimi mektubu okudu,
“Yetişkinlerin ulaşamayacağı mış hınca hınç dolu kalaba- arasında Mondros anlaştı. kimi sigara yaktı. Ama hiç
yerde muhafaza ediniz”. lıklar gibi be Müjgan. Hani Ve bu yüzden sigaram hala biri alnı hala acıdan kırışık ve
aynaya bir yumruk atsam için için. (alabiliyorsanız gözlerinden alevler süzülen
ÇÖL SAVAŞLARI, J. E. Pachedo, her parçaya bir adam düşe- çekinmeyin için için.) Ziya’nın elindeki sigarayı ala-
Çev. Deniz Torcu, Dedalus Kitap, cek. Tepem atıyor son gün- madı… Bu an tam manasıyla,
2013. lerde. Beni yine avutacak- Adımın Ziya olması bir tekir çok öldürmüş ve çok ölüm
san avutma. Beni bu sefer kedinin hatırası, o konuya görmüş adamların kendini
TANRI’NIN UNUTULAN ÇOCUK- parka götür” demişti. girmeyeyim. öldüren bir adam karşısında
LARI, Craig Silvey, Çev. Selim ki çaresizliğiydi.
Yeniçeri, Martı Yayınları, 2013. Ziya aslında o gün her şeye Kaç kişiyi öldürdüğümü hiç
veda etmişti. hesap etmedim. Sadece “Bir gülüşün var ki Ziya kaş
SEN VE BEN, Niccolo Ammaniti, silahımı ateşledim. Ve bunu çatar gibi…” Zeki Müren Ziya
Çev. Şemsa Gezgin, Can Yayın- “Ölmek için pansiyonlar yaparken ölümü yaşataca- için söylüyor: ‘ah! Bu şarkıla-
ları, 2012. biçilmiş kaftandır. Ama ğım insanların bu ayrıcalığın rın gözü kör olsun.’
46

Ca d d e
Derin bir nefes aldım, sonra
yeniden. Kalabalıklar üzerime
caddeye. Trafiğe kapalı, insan
hep.
sesi gereken tonu yakalaya-
mayanlar, fönsüzler, adımlarını
Larry Yuma
Oturuyorum köşeye. Bacağım
alçak masanın demirine deği-
geliyor. Bana bakıp, hızlı hızlı karıştıranlar, korkanlar, benim yor, rahatsızım. Değiştirmiyo-
yürüyorlar, dört bir yanımdan. 5 yıldır o küçük kasabada, bah- gibiler nerede. Değiştirildik mi? rum oturuşumu. Katlanmaya
Çarpacaklar sanıyorum, çarp- çeli taş evdeyim. Konuşmadan. Ben mi kaçırdım, taş duvarların yazılıyım, hazırım her türden
mıyorlar. Önce hepsi birbirine Yani bazen, az. Düşündüm hep, arasında. Vitrinler rengarenk. sıkıntıya. Başımı kaldırdıkça
benziyordu, aynı maddeden hepten düşünce. Yoktu başka. Alımlı, uyumlu, heyecanlı, sesli- gözler görüyorum. İfadesiz.
yapılmış, kalabalık. Kollar, Duvarlar beyaz. Sarı kasaba. ler. Vitrinlere benzemişler, güzel, Önce gülen, bana bakınca do-
ayaklar, göğüsler, burunlar, kot İnsanlar sarı. Sarılar eritmek vakur, emin. Bakıyorlar. nan gözler. Bana bakıyorlar. Çay
pantolonlar... Kalbim hızlanıyor. istediler başta. Erimeye tavdım. demli ve soğuk, parasını talep
Nefesim sanki... Eriyemedim. Anlatmak istedim Bakmasalar. Kalbim yavaşlamı- ediyor garson. Konuşmuyorum,
onlar gibi anlatamadım. Gül- yor. Uzun sessizlikten sonra, çok duyulmasın sesim. Kendi sesimi
Şimdi azar azar seçebiliyorum düklerine gülemedim. Duvarları ses. Bu bir kaç caddeye sıkış- mesafeliyim epeydir. Bana bile
farklılıkları, gençler çok. Yüksek beyaz taş evin, yüksek tavanlı, mışlar sanki. Müzik; kafelerden, yabancı. Uzatıyorum parayı. Alıp
sesle gülüyorlar, hareketliler. bakımsız bahçe yürümek için. birahanelerden. Yüksek. Bakı- gidiyor. Her hareketi düşünüyo-
Sanki daha hareketli olmaları Düşünmekten kaçmak. Gazete yorlar. Gözlerimi kaçırıyorum. rum yapmadan önce. Çayı iç,
gerekiyormuş da olamıyorlar- bayi, istediğim gazete, gelmez Kaçıracak yerim yok. Kaçacak elini masaya koy, sırtını düzelt,
mış. Adımlarını atarken düşün- her gün. Burun kıvırarak uzatır. yerim. Ait olsam. Nereye? Baş- gözlerini kısma. Yan masada
iki genç kız. Biri bana bakıyor,
müyorlar, ellerini sallıyorlar, Hemen alıp taş duvarlara oku- vurabileceğim bir yer. Ben insa-
garip bir bakış. Diğerine eğilip
konuşuyorlar, itişiyorlar, sesler rum. Yoğunlaşır, kayar duvar, nım. Aranıza girmek istiyorum, bir şeyler söylüyor. O da başını
çıkarıyorlar. Bir şeyler taşıyorlar, ayaklarımın dibine. Bitirir tekrar ne yapmalıyım. Öğretin, kurs ve- çevirip bakıyor. Gülüşüyorlar.
çanta, kitap, poşet... okurum. Düşünmemek. rin. Kitap verin, çalışayım. Kal- Kızarıyorum. Kızarmamalıyım.
bim hızlı atmasın. Sesim kısık Bir an önce gitmeliyim.
Bana bakıyor hepsi, acayibim. Döndüm şimdi. Kalabalık. çıkmasın. Ne diyeceğimi bileyim
Her yanımdan geçen... Erken. Zamanım var. Bana kendiliğinden. Düşünmeyeyim Tam o sırada caddenin ucunda
bakmasalar keşke. Başımı eği- bu kadar. Bir şey anlatan birinin onu görüyorum. 5 yıl sonra ilk
Buraya ait olmadığımı anladılar yorum. Garip, gözlerim yerde gözüne ne kadar bakmalı, ne kez. 5 yıl önceki adımlarıyla. Ha-
biliyorum. Bakıyorlar, görüyorlar, yürüyorum. Kaldırımlar değiş- zaman gözler kaçırılmalı bunları fif paytak, sürterek birini. Yorgun
umursamıyorlar. Hareketle- miş. Kaygan, koyu. Daha yarı bilmeliyim. Konuştuğum zaman yüzü. Dudağının kenarında belir-
rim yavaş, bakışlarım ürkek, şehirli, olmuşum’un olmamışı. dinlenilmeyi, heyecanlanmadan gin çizgi. Alnında endişe oyuğu.
pantolonumun dizleri çıkmış, Kent mobilyaları. Banklar dolu, anlatmayı, zihnimle kelimeler Ağır ağır yaklaşıyor. Gayri ihtiyari
ayakkabım eski. Çok paspalım. heykel orada, yenilenmiş. Yeni- arasındaki mesafeyi kısaltmayı ayağa kalkıyorum. Ona doğru
Oysa evden çıkarken, aynada, leniyor her şey. Aynı kalamıyor. öğrenmeliyim. Ölmeden seve- yürüyorum. Kalbim beynimde,
beğenmiştim üzerimdekileri. Eskimese bile. Yenilenebildim bilmeyi. gözümde, kulağımda, parma-
Saçım inat etmemişti, durmuştu mi? 5 yıl. Orada, zihnim, yoğun, ğında atıyor. Yaklaşıyorum ona.
durması gerektiği gibi. En güzel sarı. Eskiyim, kaldırımlar gibi Caddeye bakan küçük iskem- Önünde duruyorum. Yanımdan
elbiselerim, alırken memnun- değiştirilmeliler grubundan. lelerde; sevgililer, öğrenciler, sıyrılıp geçiyor. Hiç bakmadan.
dum. Param bile var, az ama... Yoksullar nerede, yamalılar, memurlar, işsizler. Hayat dedik-
5 yıldır ayak basmamıştım bu yanlış renk seçmişler, şiveliler, leri şeyi anlatıyorlar hararetle. Bana bakıyorlar.
47

Babamın Hasreti
Çocukluğum gelirdi için daha da sever, adetâ yolunu
gözlerdim. Fötr şapka takar,
“Niye olmasın, çok sevinirim,
dedi. Yarın öğleden sonra bize
aklıma. Koşup temiz, eskice bir elbise giyerdi. gelecek.’’
Elbisesi ona dar gelmesine rağ-
bacaklarına sarılmak, men, düğmeleri hep ilikli olurdu. Gerçekten çok sevinmiştim.
hâlâ hatırladığım Yokuş boyunca sakin sakin yü- İçim içime sığmıyordu. Çünkü
rür, biraz ilerdeki binanın önüne ben evlenip gurbete gitmiştim.
kokusunu içime gelince durur, soluklanır, terini Rahmetli babamın, hiç bizim
çekerek elindeki silerdi. Sanki orada mahsustan
oyalanır, bazen kaçamak, bazen
evimize gelemeden vefat etmiş-
ti. Onun sevdiği yemekleri yapıp
filesini alıp, mahzun bakışlarla bakar, bakar, ağırlayamamak, ıhlamurunu
yine âheste adımlarla uzaklaşır- kaynatıp köşeye oturtamamak
elini tutup eve dı. Öyle olurdu ki, kimi zaman ve ona hizmet edememek içim-
yürümek isterdim. peşinden koşup: de bir ukde olmuştu. Onun için
nasıl hevesle hazırlandığıma
Uzaklaştıkça, o “Baba! Baba! Niye bize uğ- ben bile şaşırmıştım. Babam
ramadan geçiyorsun?” Diye ıspanaklı böreği çok severdi. O
eski anılar da yerini seslenmek gelirdi içimden… gelecekmiş gibi, kendi ellerimle
hüzne bırakırdı. Çocukluğum gelirdi aklıma. Ko- açarak börek yaptım. Artık her
şup bacaklarına sarılmak, hâlâ şey tamamdı. Eşimle misafiri-
İçim burkulurdu. hatırladığım kokusunu içime mizi bekliyorduk. Dakikalar zor
Ya gülümserdim, çekerek elindeki filesini alıp,
elini tutup eve yürümek ister-
geçti.

ya da iki damla dim. Uzaklaştıkça, o eski anılar Kapının zili çalındığı zaman bir
Seneler önce ben şu karşıdaki
da yerini hüzne bırakırdı. İçim çocuk gibi zıplayarak koştum.
yaş dökülürdü burkulurdu. Ya gülümserdim, Kapıyı açtım. Elinde bir kitap
binada oturdum. Tam on bir
sene. Mutlu bir yuvam vardı.
yanaklarıma… ya da iki damla yaş dökülürdü tutuyor, ürkek ve çekingen gü-
Çok sevdiğim bir karım. Sonra
yanaklarıma… lümsüyordu. Sevinçle buyur et-
kader beni çok uzaklara sürük-
Halenur Kor tim. Şaşkındı. Böyle bir sıcaklık
ledi. Tâyin olup gittikten sonra
Bir gün eşim eve, sanki bana bir beklemiyor olmalıydı. Terliklerini
burayı hiç unutamadık. Karım
müjde verecek gibi geldi. verdim. Ceketini çıkarırsa daha
Evimizin pen- da, ben de ne yapıp edip yine
rahat oturacağını söyledim.
ceresi Baha- burada bir ev almayı, emekli
“Hanım, hani o babana ben- Oturdu. Bizim yakınlığımızdan
riye yokuşunu olunca da buraya yerleşmeyi
zeyen bey var ya. Biraz önce o da yavaş yavaş üzerindeki
boydan boya düşündük. Dişimizden, tırnağı-
onunla sohbet ettim.Ömrü sizin yabancılığı attı. Eski günlerden,
görebileceğimiz mızdan artırdık. Şu karşıdaki
olsun, rahmetli kayınpederime babamdan, evlenişimizden uzun
bir yerdeydi. binadan bir daire aldık. Orada
öyle benziyorsunuz ki, hanım, uzun anlattık. Çaylar içildi. Bir
Yaz kış cıvıl oturacak, yine eski günlerimizi
hep siz geçerken babası geçi- an sessizce pencereden dışarı
cıvıl olan bu caddeyi seyrederek yaşayacaktık. Çocuğumuz ol-
yormuş gibi mutlu oluyor. Bir baktı. Hüzünlü bir yüzle dışarı
kahvaltı etmeyi çok sevdiğim madı. Ama biz birbirimize her
gün bize teşrif ederseniz çok bakıyordu. Sonra bana döndü:
için üşenmez, iki kişilik sofra- zaman yettik. Nihayet buraya
sevinir, eminim, dedim. Adam-
mızı hep oraya hazırlardım. Bu dönmek için yola çıktık. Ne çare
cağız çok şaşırdı. Sonra gülüm- “Kızım’’ dedi, “Biliyor musun?
benim en çok sevdiğim saat- ki gelirken geçirdiğimiz kaza
seyerek: Gençliğim ve yeni evliliğim
lerdi. İşe gidip gelenleri, acele bizi ömür boyu ayırdı. Eşim ağır
Kadıköy’de, bu caddede geçti.
adımlarla bir aşağı bir yukarı yaralıydı. Ben hafif yaralarla
hızlı hızlı yürüyen insanları sey- atlatmıştım. Tam yedi ay ken-
retmekten büyük haz duyardım. dini bilmeden yattı. Hastanede
Öyle ki, hiç tanımadığım birçok ona ben baktım. Ama kurtu-
yüze âşinâ olmuştum. Hattâ lamadı. Alın yazısı ne diyelim?
bazı günler ordan geçmeyen Kadıköy’ü, bu sevdiği evi bir
insanları fark eder, “hasta mı daha göremedi. Ben de onu bir
acaba” diye merak ederdim. hayır kurumuna bağışladım. Her
Eşim gülerdi bana. Oysa onlar gün buradan geçer, eski günleri
benim vefâlı dostlarımdı. Kimi- hüzünle yâdederim. Karımı cam-
nin yürüyüşünü sever, kiminin da görür gibi olurum.’’
başı önünde düşünceli gitme-
sinden hüzün duyardım. Gözpınarlarından yağmur gibi
yaşlar akıyordu.
Bu dostlarım arasında biri vardı
ki, onu babama benzettiğimiz “Babam’’ dedim…
“Babam benim…’’
48

“Çünkü ölüm, zamanın zaferinden başka bir şey değildir.”


Andre Bazin
(Fotoğraf Görüntüsünün Varlık Bilimi)

Fotoğraf v e Bellek
Hamdi Atay
Zaman kendini Aslında 1826 yılında Joseph
tekrarlamakla Nicéphore Niépce tarafından
meşgulken var edilmişti edilmesine de
elime geçen bu benim sorularımın karşısında
fırsatı bir heye- dimdik durabilmek için baya bi’
canla değerlen- beklemiş olsa gerek.
dirme üzerine
yoğunlaştığım İnsanoğlunun hafızası kuşkusuz
akşamların zerafetle süslendirilmiştir bana
birindeyim yine..Tam bir sene kalırsa, aklımızdan çıkmayan
önce şu an üzerimde ne renk onlarca surat yüzlerce koku
binlerce sahne ve daha niceleri.
Fotoğraf makinesinin çalışma
prensibiyse sizlerinde tahmin
ettiği üzere basit bir mentali-
teye sahip, tıpkı göz ve beyin
birlikteliği gibi.. Bu durumda
beynimize bir harddisk muame-
lesi yapmamız kaçınılmaz ancak
sınırsız bir alana sahip olan bir kayıt altına aldığınız gerçeğini Bazen aklımızdan hiç çıkmaya-
harddisk. Bu bağlamda “unut- de gözardı etmeyiniz. cak anlar yaşarız hem de öyle
ma” güdüsünün akla gelmesi sahnelerde yaşarız ki bir plastik
de kaçınılmaz. dikdörtgenin yanında durama-
yacağı kadar gerçektirler ama
İşte tam bu noktada fotoğrafın bir plastik kadar da somutlaşa-
plastik gerçekliği bize uzaklar- mazlar. İşte bu ve buna benzer
dan el sallamakta hatta biraz anlarda sizi o ana sorunsuz
sürükleyecek şeylerden sadece
daha yakınlaştığımızda kendisi-
birisidir fotoğraf.
bir ceket vardı? Ya da bundan nin bize göz kırptığını bile gö-
altı ay önce kimle nerde nasıl rebilmekteyiz. Çekilen fotoğraf
Ben bu yazıyı sonlandırırken
bir haldeydim? çoktan çekilmiştir, bir daha o Barthes’a kısmen de olsa ters
ana geri dönebilmeniz teorik düşüp siz değerli okurları kendi
İlgi alanım olan hatta üzerine açıdan imkansızdır. Siz makine- Göstergebilime büyük katkı- Kış Bahçem’de misafir etmek
öğrenim gördüğüm “fotoğraf” niz yardımıyla kendi gördüğünüz larda bulunan Fransız aydın istiyorum.
öznesi tam olarak bu soruların görüntüyü hayattan çalmış ve eleştirmen Roland Barthes
karşısında kendini var ediyordu. sayılmasanız da o anı dondurup “Camera Lucida” adlı deneme-
sinde fotoğraf üzerine düşünce-
lerini beyan ederken, annesinin
ölümünden sonra onun eski
fotoğraflarına bakarken bulduğu
ve “Kış Bahçesi” olarak adlan-
dırdığı fotoğraftan dem vurur.
O fotoğrafı öyle bir betimler ki
fotoğraf hemen hemen gözü-
müzün önünde canlanır fakat o
fotoğrafı bize göstermez. Çünkü
ona göre o fotoğrafın bizler için
bir önemi yoktur. Barthes’ın
Kış Bahçesi’nin vesilesiyle bazı
fotoğrafların hiç bir zaman nes-
nel olmadığını da kesin bir dille
söyleyebiliriz.
49

tanısaydın belki de severdin


günler geçen günlerin ardında
ve insanlar günlerin arasında arafta

Ütopya bir önceki gün bir sonraki günün evrimi


oysa ayrılıklar hala apaçık ortada

Bir gün gazetelerden bağımsız kimse hiç kimseyi tamamen kendiliğinden


Başlasak güne Müjgân varolmuş bir hiçlikte kaybetmedi
Ahvâl ve şerait yerli yerinde ne kadar da sıradan
Doğrucu yanlarımız kanamıyor sıradanlaşmış yaşamın süregelmesini engelleyecek
Ekmek gibi değil kısa bir göz yumma anı intiharını düşünmek
Buğday gibi özünde kendi adıma yapabilceğim en doğru karar
Sokaklarımız hürriyet kokuyor ama fazla cüretkar
Sen de yanıbaşımda yatıyorsun
Yatmak da ne yatmak ama düşüncelerim
Bir martı gibi açmışsın kanatlarını devrikleşmiş bakışlarımın ardında oldukça sığ
Kadınsın diyorum, kadınımsın ama bir başkası adına boy verememesi kadar ürkek
Öyle mavi, öyle hür beni bu hüznün ortasına bıraktılar
Beni de salıveriyorsun denizine tek suçum filizlenmek
Bir gün bombalardan bağımsız
Başlasak güne Müjgân korkma güzelim bunlar da geçecek
Hayal edebiliyor musun ve biraz daha bakarsan gözlerime
Evsizlerin tokluğu yerli yerinde belinin kenarından filizlenecek alfabe
Filistin’de çiçek açmış sanırım tanrı beni sevmiyor
Afrika’da elmas yerine yinede bir kadın teninde ona sığınırım
domat topluyor çocuklar tek korkum şuan ölmek
Afganistan kadını tangodan söz açıyor ölmek ve yine ölmek
Bir gün tam bağımsız
Başlasak güne Müjgân
Başkanların ve bilhassa başbakanların
Canı cehenneme

Uyanıyorum, tam karşımda Çağlar Akın


Ama böyle bembeyaz
Alınları gibi ekmeğine ter dökenlerin
Memleketim oluyorsun.

Benim bir adım var


Belki bir de bir çocuğum
Kısa ve öz cümlelerden oluşmuş kazara doğmuş
Aydın Öztoprak Annesinin ölmeden önce doğurmak istediği
Babasının gençliğini yaşamak için reddettiği
Çocuğum.
Kısa bir sözdü çocuğumun adının rengi
İstese göğü süzerdi

Hüküm
Ya da denizi bölerdi kibar peygamberler gibi
Terk edilmekti asasının çatalı
Ne rahimler gördü doğmadan
Dolmadı, yarısına bile gelmedi daha Çocuk gibiydi tepinmesinin teni
Bir eşref türküsünün ortasında Sevdiğim kadınlardı çocuğum
İnci gibi, zehir gibi, sızar kenardan Geçemediğim köprüler
Dizilir nağmeleri, ah o süzülürken maha Tırabzanlarımın soğuk demirleri
Yolculuk kişilerim
Kanmadı, tefin sesi gürüldüyor, kanamadı daha Bir süt kadar beyaz
Cümbüş, tellerini sarıyor ha sarıyor Bir koku kadar geçici
O amansız seziş, cerahat ve kin Annesini aradı durdu
Hükmü verilmiş, infazı için zaman, kara kapkara Çocuğum
Benim bir şeyim
Kadın.

Protohippus
Emre Kahramanlar
50

Adımı Unuttum
Portakal Satın Alırken adımı unuttum
adı olmıyan yerlerde
Southampton sokağı boyunca çöken ne in
sarı sisin içinden ne cin
birdenbire lambalı bir meyva arabası çıktı ne benî âdem
ve kesekağıtlarını parmaklayan
yaşlı bir pasaklı. zamanlar içinde
Aradığını birdenbire bulan biri gibi kuşlar uçuyor
şaşıp donakaldım. kervanlar geçiyor
Hep portakal olsun isterdin hani! bir iğne deliğinden
Avuçlarıma sıcağı hohladım
ve araştırdım ceplerimi. çarşılar kuruluyor
Tutarken elimde bozuk paraları sıkı sıkı sarayları oyuncak
fiyatına baktım ve insanları karınca şehirler
düzensiz rakamları gördüm zamanları gördün mü
bir gazete kağıdına kömürle yazılı, Amenna bir iğne deliğinden
bu ara hafiften ıslık çaldığımı bile farkettim,
ve bir anda baktım acı gerçek apaçık ‘Yaşayanlar bir gün ölür’ adımı unuttum
önümdeydi: elbette adı olmayan yerlerde
Bu kentte sen yoksun ki! ağaçlarla geçip gidenlere bakarak
balıklarla
Bertolt Brecht kuşlarla ben Asaf Halet Çelebi
âmenna

‘ağlayanlar bir gün güler’


elbette
uyanmakla
anlamakla
bilmekle ben
âmenna

‘kısa çöp uzun çöpten hakkını alır’


elbette
direnmekle
Âşıkların Ölümü kurtulmakla Sezilmemiş Aşka Gazel
barışla ben
Yatağımız olacak, hafif kokuyla dolu, âmenna Karnındaki karanlık manolyanın
Divanımız olacak, bir mezar gibi derin; Kimseler anlamadı kokusunu.
Bizim için açılmış, en güzel iklimlerin öyle bir yerdeyim ki Acıttığını kimseler bilemedi
O garip çiçekleri süsliyecek konsolu. ne karanfil Dişlerinle sıktığın o aşk kurşunu.
ne kurbağa
Son sıcaklıklarını sarfedecek hovarda, öyle bir yerdeyim ki Binlerce Acem tayı uykuya yattı
Birer ulu meşale olacak kalblerimiz; biryanım maviyosun Alnının ay vurmuş alanında,
Çifte ışıklarından gidip gelecek bir iz dalgalanır sularda O senin kar düşmanı göğsünü
İkimizin ruhunda, o ikiz aynalarda. biryanım çocuk parkı Kucaklarken dört gece kollarımla.
çığlıkçığlığa
Pembe, lâhuti* mavi bir akşam saatinde, öyle bir yerdeyim ki Bakışın, tohumların solgun dalıydı
Veda’la dolu, uzun bir hıçkırık halinde anam gider allah allah Alçılar,yaseminler arasından,
Yanacak aramızda bir tek şimşeğin feri; dölüm düşmüş sokağa Aradım vermek için yüreğimde
O fildişi mektupları her zaman diyen,
Nihayet kapıları biraz aralıyarak, dostum dostum güzel dostum
Sadık ve şen bir melek gelip uyandıracak bu ne beter çizgidir bu Her zaman: acımın bahçesi benim
Buğulu aynaları ve ölmüş alevleri. bu ne çıldırtan denge Gövden her zaman, her zaman şaşırtıcı
yaprak döker biryanımız Damarlarının kanıyla dolu ağzım,
*Lâhuti: İlahi, Tanrı alemine ait, Rabbani. bir yanımız bahar bahçe Ağzın ölümüm için söndürdü ışığını.

Charles Baudelaire Hasan Hüseyin Korkmazgil Federico Garcia Lorca


51

Ne Olacak
Ne olacak söyleyeyim,

Öncelikle aşık olacağız her gün yeniden.


Her gün birine yada başka birine.
Hep anlamlar yükleyeceğiz güne ve düne.

Özgür olacağız örneğin düşünürken


Bırakacağız şu teknik adam yalın bakışını Belkim Bir Kertenkeleyim
En yalın yaşamımızı dahi süsleyeceğiz ve
Zamba del Che Anlamlandıracağız yaşamı en anlamsız Belkim bir kertenkeleydim
anında dahi piç edilmiş bir yağmurun serini
Bu sambayı söyleyerek geliyorum, bir güzelin çirkiniydim
özgürlüğün adımlarıyla. Ve aşık olacağız yeniden her gün çirkinlerin en güzeli
gerillayı öldürdüler Birine yada başka birine yeşil koşsa güneşlerin gölgesi
Komutan Che Guevera’yı. ben en hızlı yeşiliydim
Ormanlar, çayırlar ve dağlar, Kendimize putlar yapacağız tapacak, kurbağa yarışlarında annemin
ya özgür vatan ya ölüm! yazgısıydı bu onun. Bir vuruşta yıkacağız ertesi gün yaptığımız
putları çatal matal kaç çataldım kim bilir
İnsan haklarını çiğniyorlar Yeni putlar gelecek ertesi gün bin dereden bir kendimi getirdim
sayısız ülkede, Ve daha ertesi haydan gelip huya giden bir huysuz
Latin Amerika’da ise Yıkılması an meselesi heyheyler içinde bir heydim
her gün, pazar, pazartesi, salı. belkim yedi belkim sekiz belaydım
Üzerimize askerleri salıyorlar, Yani aşık olacağız yeniden her gün
halkı ezmek için. Birine yada başka birine düdük çalar hırsızlanmış polisler
diktatörler ve katiller, ben korkudan üstlerime işerdim
goriller ve generaller. Doğaya bakacağız, çevreci şefkatini bırakıp üç yıldızlı bir albaydı gökyüzü
Bir parçası olduğumuz sorumluluğu ile karşısında önüm açık gezerdim
Köylüyü sömürüyorlar, Bir parça olmaktan öteye gitmeyecek ağzı bozuk meymenetsiz bir ozan
madenciyi ve işçiyi, iddiamız. rus cenginde çağanozdum bir zaman
ne yıkıcı bir yazgı,
açlık, yoksulluk ve acı. Hep birşeyler bekleyeceğiz iki gözüm iki koltuk-eviydi
Bolivar yolu gösterdi, Çok şey olacak mavilerim bir miyobun koynunda
ve Che peşinden yürüdü, Önce biz çoğalacağız ve çok olacağız kendi düşen köyler kentler ağlamaz
halkımızı kurtarmaya sur dışında ben oturur ağlardım
sömürücülerin iktidarından. Yani aşık olacağız yeniden her gün ekmek diye bağrışırdı bebeler
Birine yada başka birine elma derler ben ortaya çıkardım
Küba’ya onurunu kazandırdı ağıtlarla kutlanırdı İsa-doğdu gecesi
özgür bir ulus olmanın, Abdullah Anar fildişinden bir kuleydim yıktım kendimi
Bolivya ise,
ağlıyor kurban edilen yaşamına. bilmem hangi keloğlanın fesiydim
Aziz Ernesto de la higuera, bir püskülsüz sümbülteber tohumu
Köylüler böyle diyor ona, fesleğenler yaprak dökmüş şerrimden
Ormanlar, çayırlar ve dağlar, bir naraydım kimse bilmez nereden
ya özgür vatan ya ölüm! yazgısıydı bu onun. ya yakından ya uçmaktan gelirdim
belkim ince belkim kalın bir sestim
Victor Jara belkilerin kol gezdiği saatta
belkim belki bile değildim.

Can Yücel
Güz
Nasıl geçti habersiz
Günler gitgide kısalıyor,
yağmurlar başlamak üzre. Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım
Kapım ardına kadar açık bekledi seni. Bâzan gözyaşı oldu, bâzan içli bir şarkı
Niye böyle geç kaldın? Her ânını eksiksiz, dün gibi hatırlarım
Dudaklaımda tuzu, içimde durur aşkı
Soframda yeşil biber, tuz, ekmek.
Ğ Vitamini Testimde sana sakladığım şarabı Hani o saçlarına taç yaptığım çiçekler
içtim yarıya kadar bir başıma Hani o güzel gözlü ceylânların pınarı
Bilginlerimiz sağolsunlar seni bekleyerek. Hani kuşlar, ağaçlar, binbir renkli çiçekler?
Bir vitamin buldular Niye böyle geç kaldın? Nasıl yakalamıştım saçlarından bahârı?
Çalışınca azıcık;
Fakat işte ballı meyveler Ben hâlâ o günleri anarsam yaşıyorum
Yumuşak G vitamini: dallarında olgun, diri duruyor. Sanki mutluluğumuz geri gelecek gibi
Ulusalcılık! Koparılmadan düşeceklerdi toprağa Hâlâ güzelliğini kalbimde taşıyorum
biraz daha gecikseydin eğer... Dalından koparılmış beyaz bir çiçek gibi
Cemal Süreya
Nazim Hikmet Ran Nihat Aşar
52

Direnişi
selamlayan
kitaplar…

32.Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın ardından…

“Tarih: Geçmişteki Gelecek”


690 yayınevi ve sivil Fuarın Sergileri Tarih araştırmacısı Atilla Oral’ın
hazırladığı “İşgalden Kurtuluşa
toplum kuruluşunun Kitap Fuarı bu yıl birbirinden İstanbul” sergisi İngiliz ve Fran-
önemli sergilere ev sahipliği sız işgalciler tarafından çekilen
katılımıyla yaptı. Geçmiş Günü Elerken: fotoğraflar ve saklanan belgeler-
düzenlenen İstanbul Tarih Kıymet Hükmü Demek-
tir” sergisi, ayrıca Türk-Yunan
den oluştu.
Kitap Fuarı’nda yurt zorunlu nüfus mübadelesinin 690 yayınevi ve sivil toplum
90. yıldönümü olması sebebiyle
dışından 28 ülke yer Lozan Mübadilleri Vakfı tara-
kuruluşunun katılımıyla düzen-
lenen İstanbul Kitap Fuarı’nda
alırken 17 yabancı akademisyen Prof. Dr. Taner fından hazırlanan “Hasretin İki
Yakası-Mübadil Aile Öyküleri”
yurt dışından 28 ülke yer alırken
Timur 32. Uluslararası İstanbul 17 yabancı yazar konuk oldu.
yazar konuk oldu. Kitap Fuarı “Onur Yazarı” olarak adlı sergi ziyareçtçilerle buluştu. Dokuz gün süresince 300 kültür
Sergi, Türkiye’den Yunanistan’a
Dokuz gün süresince belirlenirken fuarın ana teması
ise “Tarih: Geçmişteki Gelecek” ve Yunanistan’dan Türkiye’ye etkinliği gerçekleştirilen fuar,
göç eden yaklaşık 70 mübadilin imza günleri ve etkinliklerde
300 kültür etkinliği olarak kararlaştırıldı. Fuar süre-
göç öykülerinin özetlerinden ve yüzlerce yazarın okurlarıyla bir
since Prof. Dr. Taner Timur’un araya gelmelerini sağladı.
gerçekleştirilen katılımıyla paneller ve söyleşiler
aile albümlerindeki fotoğraflar-
dan oluştu.
fuar, imza günleri ve düzenlendi.
Taner Timur
UNESCO tarafından kutlama
etkinliklerde yüzlerce Konuk Ülke: ve anma programına alınan
1958 yılında Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Çin Halk Cumhuriyeti
yazarın okurlarıyla Piri Reis’in 1513 tarihli Dünya Fakültesi’nden mezun olan
Haritası’nın 500. yılı olarak Taner Timur, aynı fakültede
bir araya gelmelerini 32. Uluslararası İstanbul TÜYAP ve Boyut Yayınları tara- asistanlığa başlar. 1968
Kitap Fuarı Onur Konuğu fından “Piri Reis: 500 Yaşında”
sağladı. olarak belirlenen Çin Halk sergisi kitapseverlerle buluştu.
yılında doçentliğe, 1979
yılında ise profesörlüğe
Cumhuriyeti’nden 100’ün üze-
Ana teması “Tarih: Geçmişteki yükselir. 12 Eylül darbesinin
rinde yayınevi katıldı. Çin ede- Fotoğraf sanatçısı James
Gelecek”, Onur Konuğu ülkenin ardından görevinden istifa
biyatının önemli isimleri fuarın Robertson’ın, ikinci vatanı olan
Çin Halk Cumhuriyeti ve Onur eden Timur çalışmalarını
konuğu olurken, Çin Halk Cum- İstanbul’u tüm gerçekliğiyle, eş-
Yazarının Prof. Dr. Taner Timur siz güzellikleri ve sayısız ilginç- Paris’te sürdürür. 1992 yılında
huriyeti yayın sektörünün önde
olduğu 32. Uluslararası İstan- likleriyle çelişkilerin bir arada döndüğü üniversitedeki
gelen temsilcileri, Türkiye’den
bul Kitap Fuarı sona erdi. 2-10 yaşadığı bir şehir olarak objek- görevine 2002 yılına kadar
yayıncılarla bir araya gelerek
Kasım tarihleri arasında süren tifine yansıttığı kareler “James devam eder. Tarih alanında
sektörel buluşmalar gerçekleş-
fuarı yaklaşık 455 bin kitapse- Robertson’un Objektifinden yaptığı çalışmalarını özellikle
tirdi.
ver ziyaret etti. 19. yüzyıl İstanbul’u” sergisi ile Osmanlı Tarihi, Türk Devrim
fuarda ziyaretçilere açılırken Tarihi, Türkiye’nin Siyasal
İstanbul Kitap Fuarı’nda bu yıl,
Onur Yazarı TÜYAP tarafından düzenlenen Tarihi üzerine yoğunlaştıran
Uluslararası Salon kapsamında
Prof. Dr. Taner Timur serginin küratörlüğünü Fahri Timur’un çok sayıda
28 ülkeden 200 yayınevi, telif
Kitap Fuarları Danışma Kurulu Aral, tasarımını Sadık Karamus- bilimsel makalesi ve kitabı
ajansları ve yayıncı birlikleri de
tarafından alınan kararla tarihçi tafa üstlendi. bulunmaktadır.
yer aldı.
53

18. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali başladı..


‘Yaşanılır Bir Dünya İçin Sanat’
Uluslararası Ankara Tiyatro vallerinden olan Ankara Tiyatro Festivale Diyarbakır Büyükşehir Daha
Festivali 15 Kasım Cuma günü Festivali’ne bu yıl İngiltere, Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun güzel
Yüksel Caddesi’nde sergilene- sahneye koyacağı ‘Kanlı Dü- bir
cek 3 sokak oyunu ile başladı. ğün’, Mardin Figürsüzler Tiyatro
Topluluğu’nun ‘Neçirvan’ adlı dünyaya
Toplumsal Araştırmalar Kültür oyunuyla, İstanbul Seyr-i Mesel SANAT’la
ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) Tiyatrosu’nun ‘Ay Carmela’ yolculuk
tarafından bu yıl 18. kez dü- oyunları Kürtçe olarak sahnele- sürüyor.
zenlenen Tiyatro Festivali’ne necek.
yerli yabancı toplam 46 oyun Festivalde ayrıca Gezi olayla- Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları,
katılıyor. rını da konu alan Talimhane Dostlar Tiyatrosu, Duru Tiyatro,
Tiyatrosu’nun sahnelediği ‘Tak- Kent Oyuncuları, Bornova Be-
Kültür ve Turizm Bakanlığı, sim Meydanı’ adlı müzikal’de lediyesi Şehir Tiyatrosu, Sadri
Devlet Tiyatroları, Çankaya ve gösterimde olacak. Alışık Tiyatrosu, Tiyatro Kedi,
Yenimahalle Belediyesi’yle bir- Tiyatro Kare, Kocaeli Belediyesi
likte çok sayıda kurumun des- Devlet Tiyatrolarına bağlı Bü- Şehir Tiyatrosu gibi bir çok ba-
teğiyle 15 Kasım’da başlayacak yük Tiyatro, Şinasi Sahnesi, şarılı oyuna imza atmış tiyatro
festivalin bu yıl ki ana teması Akün Sahnesi, Çayyolu Cüneyt toplulukları da katılıyor.
‘Yaşanılır Bir Dünya İçin Sa- Gökçer Sahnesi’yle Çankaya
nat’olarak belirlendi. Belediyesi Çağdaş Sanatlar Festival 15 Kasım 2013 Cuma
Kültür Merkezi’yle, Yenimahalle günü saat 14.00’da Kızılay
Festivalin başlangıcından bu- Belediyesi 50. Yıl Dört Mevsim Yüksel Caddesi’nde 3 sokak
güne kadar toplam 700 bin Salonu’nda gösterime girecek oyunu gösterisi ile başladı. TAK-
izleyiciye ulaşan ve Türkiye’nin Bulgaristan, İtalya ve İran’dan 46 oyun içinde. SAV tüm sanatseverleri festivale
en uzun soluklu Tiyatro Festi- tiyatro grupları katılıyor. bekliyor.

Söylesene! Ağaçlara salıncak kuruyorlar diye mi öldürülüyor çocuklar? Liya Zerya Bende özledim lan! damacanaaaa hopppp

Bir şehir kadar kalabalıktır bazılarının yalnızlığı. Cahit Zarifoğlu Sarı tuvalet terliği Bazen diyorum ki; ne olacak söyle gitsin.
Sonra diyorum; söyleyince ne olacak, sus bitsin.
Gök gürültüsünü seviyorum. Belki de benim yerime bağırdığı içindir. The Ultimate Gift Cemal Süreya
Kim namus ve ahlak şövalyeliği yapıyorsa bilin ki en namussuzu o'dur. Friedrich Nietzsche Pişman değilim yaşadıklarımdan, Öfkem
Bana düşman olanların düşmanlıklarıyla uğraşacak vaktim yok. Çünkü ben bana değer belki de yaşayamadıklarımdan.
veren insanları sevmekle meşgulüm. G. Garcia Marquez Nazım Hikmet

Biz , önceden küçük şeylerle mutlu olan insanlardık.Sonra aklımıza sevda diye bir şey Yaprak ağaçtan sıkılmıştı,
soktular, toparlanamadık.. Yılmaz Güney sonbahar bahaneydi.. Ağacın Günlüğü
M. Oğuz Mucurluoğlu
54 www.oguzmucurluoglu.com.tr AYKIRI

Ayaklarımın üzerinde
hiç duramadım...
Çocukluğumda beni tıbba feda eden babam, mahkemenin sonuçlandığı ve benim
üniversiteyi kazandığım yıl; oldum olası da okumama karşı olduğundan ve okula götürmek
de ona zulüm gibi geldiğinden; o evde beni, engelli halimle bir başıma ve köpeğim Huysuz’la
öylece bırakıp kaçarak terk etti.
Başımı duvarlara vururdum! nırdı… Kavga dozajının arttığı bir sıyla anladım ki “yıkılmak yok,
İlkokuldan ortaokulun sonuna akşamı anımsıyorum. Öylesine düşmeyeceksin, annen yetiştirdi
kadar, (hatta daha ilkokula bile çığırından çıkmıştı ki o kovuş, seni, dirayetli ve dimdik olma-
başlamamıştım duvarları ka- hatırladıkça yine titriyorum. lısın” diyordu. Ve haklıydı da.
famla tanıştırdığımda) annemle Annem o gece, saati dikkate Teslim olmamaya karar verdim.
babamın kavgalarını durdura- alamayacağı geç bir vakitte İn-cin top oynayan zifiri karan-
bilme çanı olarak kullanırdım çıkıp gitmişti. Sonraki günlerde lıkta sokağa çıktım dizlerimin
kafamı. Çaresizliğimin tek çare- öğrendik ki; babam annemi üzerinde ve bin bir zorlukla. Ne
siydi bu yol. Kafamı duvarlara habersizce, yani katakulliye kadar bekledim hatırlamıyorum.
vurduğumda; kavga seslerini de getirerek resmi olarak boşamış- Nihayet bir çocuk geçti yolumu-
zaten duyuyor olan komşuları- tı. Ağız dolusu kovmaları da bu zu kesen diğer yoldan. Hemen
mız, bu yardım çığlığıma hemen yüzdenmiş. seslendim. Algılaması güç oldu
koşarlardı. ama yaklaştı. Çocuğu, karşıdaki
Annem ve babam son kez ve bir evin kapısını çaldırıp gönderdim.
Annemi babamın elinden ancak daha birleşmemek üzere ayrıl-
bu şekilde kurtarabiliyordum. dılar. Çünkü annem artık bu işi Karşı evdeki abi çıktı. Tuvalet
Ve gerçekten bu kurtarışlarımın kesin bir biçimde sonlandırmış- sorunum nedeniyle yardım iste-
sonrasında kafamın kanadığını tı. Yaşım gereği artık bir erkek dim kendisinden lâkin ilginçtir,
ya da acıdığını hiç hatırlamıyo- gücüyle bakılmalıydım. Oldukça kendi çocuğunun pisliğinden eşliğinde. Ama artık o peynir
rum. büyümüştüm. Bütün yükü anne- bile çekinirmiş. Durum böyle onundu…
me bırakamazdı babam. Sorum- olunca sadece pantolonumu
Ortaokuldan itibaren kafamı du- luluğu olmalıydı. Kaçamazdı, indirmesini rica ettim. Yaptı ve Koltuk yastıklarından birini
varlara vurmam bitmişti. Çünkü kaçmamalıydı. Bu nedenle de gitti. Dizlerimin üzerinde hare- Huysuz için yere yerleştirdim.
büyüyor olmamla gelen engelli- bu ayrılma sonucunda benim ket edebiliyor oluşumla beraber, Karnını doyurup yastığa yer-
liğimin oluşturduğu mecburiyet babamla kalmam neticesi apa- yarı çıplaklığımla; tuvalet ihtiya- leşti. Doğalgaz sobalarının ısı
ve eğitimime ket vurulmaması çık ortadaydı. O zamanlar müs- cımı karşılayabilir oluyordum bir derecelerini biraz zorlanarak da
nedeniyle 4. katta bulunan o takil olan bir evde oturuyorduk. nebze. olsa arttırıp yarı çıplak bir halde
evimizden taşınmıştık. Ve an- Ve çocukluğumda beni tıbba bende üçlü koltuğa yerleştim.
nem bana kavgalar için, öğüt feda eden babam, mahkemenin Sıra karın doyurmaya gelmişti. Babamın beni öylece bırakıp
niteliğinde yeni bir taktik vermiş- sonuçlandığı ve benim üniversi- Buzdolabına gittim. Ağzımla aç- terk ettiği ilk saatler böylece
ti. Bu taktiğin onun hiçbir işine teyi kazandığım yıl; oldum olası tım kapısını. Tenceredeki yemek noktalanmış oldu. Huysuz yas-
yaramadığı ‘gün’ gibi aşikârdı. da okumama karşı olduğundan bana bakıyordu fakat, onu hazır- tıkta, ben koltukta uyuduk.
Fakat o taktik beni ve psikoloji- ve okula götürmek de ona lamam mümkün değildi. Alabi-
mi korumakta birebirdi. Çünkü zulüm gibi geldiğinden; o evde leceğim mesafede maydanoz ve Babamın terk etmesiyle tek ba-
annem paşa paşa dayak yerken, beni, engelli halimle bir başıma peynir vardı sadece. Taşıdım tek şına yaşadığım o ilk günü, onur
ben odama geçip oldukça yük- ve köpeğim Huysuz’la öylece tek salona ağzımla. Ekmeğinde ve gururla söyleyebilirim ki peri-
sek bir ses seviyesinde müzik bırakıp kaçarak terk etti. alabileceğim bir yerde olması şanlık olarak tanımlanmayacak
dinliyor olmaya başlamıştım. büyük şanstı benim için. bir şekilde noktalamıştım.
Çaresizliğim içinde bulduğum “yıkılmak yok, Ziyafetin(!) böylesi işte.
çarem de terk etmişti beni. düşmeyeceksin” Her adımım annemin bilgisi
Babamın beni terk ettiğinde Ardından sıra Huysuz’a gelmişti. dâhilindeydi. Annemle hep ileti-
“işte kapı, işte sapı” saat akşamüzeri dilimindeydi. Önce kapıyı açtım ve saldım şim içindeydik.
Babam annemle olan kavgala- Huysuz ve ben şaşkın kala kal- Huysuz’u dışarıya. O alışkındı
rının hemen hemen hepsinde dık. Huysuz birden gözlerini göz- buna. Beni hiç yormadan, ihtiya- Ertesi gün yine kimsesiz..
“işte kapı, işte sapı” cümlesini lerime dikti. Tam ağlayacaktım cını giderip geri geldi. Ve karnını Sonraki günün sabahı uyan-
çok kullanırdı. Çünkü babamın ki, inanılmaz bir sesle havladı. doyurması için peynir kâsesini dım. Yarı çıplak olduğumdan
her kovuşu; söz konusu ben İrkildim. Gözyaşlarım akamadan ağzımla koydum önüne. Az önce rahatlıkla önce tuvalete gittim.
olduğumda, annem tarafından durdu. Huysuz bir şey söyleme- tıpkı onun gibi ben yiyordum o Huysuz’un da ihtiyacı giderildik-
daima geri dönüş olarak sonla- ye çalışıyordu. İkinci havlama- peyniri, maydanoz ve ekmek
MELODİLER 55

ten sonra, bir önceki geceden


kalan ekmek ve maydanozla
karnımı doyurdum. Huysuz
peynirini yerken annemi arayıp
durumu bildirdim.

Telefon görüşmesinden sonra


güne, taksi çağırarak başladım.
Şoför abi, çıplaklığımı kapan-
masına yardımcı olduktan
sonra, tekerlekli sandalyemi
bagaja alıp beni de kucağında
arabasına bindirdi.

Babamın çay ocağına gittim.


Yoktu! Ortağı taksi ücretini öde-
di. Babamın nerede olduğunu
bildiğinden emindim, ama söy-
lemiyordu. Beni yine bir taksiye
bindirip gönderdi.

Halama gittim. Evde oldukları


kesindi. Fakat taksici abiye kapı
duvardı. Kolumda uğurum say-
dığım künyemi ücret karşılığı
vermek istediğimde “halden
anlarız kardeş, sorun değil”
diyerek taksimetreyi kapattı.
Halamlara yakın bir taksi du-
rağına beni teslim edip gitti.
Duraktaki abiler hemen kulü- bulunduğu adresi bilmezden Şimdi gönderinde evimde rahat yorum, işte benim oğlum bu.
belerine aldılar beni. Durumu geliyordum. uyuyayım bari” dedim. Kabul En olmadık durumlarda bile
anlattığımda onlar tarafından ettiklerinde; “Evde yemek var ayaklarının üstünde durabilen
şu sözü öğrendim “ana gibi yar, Jandarma… ama ekmek yok. Askerler beni güçlü ve sağlam bir kişilik”
baba gibi hıyar olmaz.” Bir süre sonra taksici abiler bir eve bırakınca karnımı doyurup dedi. Sözünü kesip, “Anne, hiç-
karara vardılar. Ve beni aldıkları dönsünler lütfen” dedim. O da bir zaman ayaklarımın üzerinde
Abilerden biri tekrar halamlara gibi jandarmaya götürdüler. Ba- kabul edildi. Ekmek aldılar ve durmadım ben, duramadım da.
gitti. Eniştem açmış kapıyı ve bamı bulmaları mecburiyet oluş- yine bir suçlu gibi, askeri araçla Ömrümün sonuna kadar da
beni tanımadığını söylemiş. Geri tursun diye de bırakıp gittiler. eve getirdiler. Yemeği ısıtıp kar- bunu gerçekleştiremeyeceğim.
dönen abi “yaşlı olmasaydı ke- Fakat jandarmalar babam yeri- nımı doyurduktan sonra gider- Ben sadece dizlerimin üzerinde
sin döverdim valla” dedi. Sonra ne annemin adresini buldular. lerken; pantolon ve külotumu durabiliyorum” dedim. Önce bir
bir çözüm olması umuduyla ve Şaşırmıştım ama kendimi çabuk çıkarmalarını istedim, sebebini kahkaha attı annem ve sonra
manevi bir baskı oluştursun diye toparlayıp onlara hissettirme- açıklayarak. dedi ki; “Artık baban ortaya çık-
halamların müstakil bahçesine den ve bir başka yeri aramam maz. Yarın teyzenle enişten seni
beni bıraktılar ve gittiler. Akşam gerekiyormuş gibi yardım alıp, Tekrar yarı çıplak yalnızdım. Par- almaya gelecek. Şimdi yat ve
soğuğunda bas bas bağırdım telefon ederek haber uçurdum don yalnız değildim. Huysuz’la uyu. İyice dinlen.” Ve telefonları
“hala” diye. Lâkin nafileydi her anneme. Ben jandarmaların ne- birlikteydim… İhtiyaçlarını kapattık karşılıklı.
şey. Taksi durağından bir-iki zaretinde, bir suçlu gibi(tek fark giderdikten sonra Huysuz, hiç
abi beni merak etmişler. Geri kelepçesizdim) annemin adresi- yanımdan ayrılmadı. Belli ki çok Ertesi gün öğlene doğru eniş-
geldiler. Baktılar ki yerimden bir ne gittim. Tabi ki annem yoktu. özlemiş o gün beni. tem ve teyzem geldi. “Önce şu
milim oynamamışım, geri aldılar Beni tekrar jandarmaya çektiler. çamaşırlarını değiştirelim” dedi
beni. Yine duraktaydım. Yine akşam olmuştu. Babamı Günün sonunda yatmadan eniştem. “Peki” dedim. Sonra
bulamadılar. Bu yüzden o gece önce annemi aradım. Anlattım Huysuz’u da alıp annemin gece-
Babamı bulmalıydım. Tüm uğra- bünyelerinde tutup sabah eve son olanları. Tüm anlattıklarımı kondusuna geri döndük.
şım bundandı. Bu yüzden he- göndereceklerini belirttiler. “Ha dinledikten sonra, “Aferin sana
men anneme gitmiyor, annemin gece ha sabah ne fark eder? oğlum, seninle gurur duyu-

Sevgili Arkadaşlar,

"Hürriyet Ankara" ekinde Fatih Tekeci’nin hazırlayıp okurlarına sunduğu “Burada Okur-Yazar” bölümünde; bundan böyle olabildiğince
her hafta Ankara’daki engellilerle ilgili sorunları ifade etmeye çalışacağım... "Engelimin Engelleri" Başlığıyla 1 Kasım 2013 tarihinden
itibaren ulaşmaya başlayan bölümde, bir parça ses olabilmek mutluluk verici olacaktır... Sevgiyle...

Ama şu Kız Kulesi’nin aklı olsa, Sevinme! Çünkü bu limanda kaybettiğim ilk gemi sen değilsin. Şunuda unutma; rıhtımda kalanı değil,
Galata Kulesi’ne varır. çekip gideni vurur fırtına! Küçük İskender
Bir sürü çocukları olur.
Bedri Rahmi Eyüboğlu Mutlu insanlar; herşeyin en iyisine sahip olanlar değil, sahip olduklarını kaybetmeyecek kadar çok
sevenlerdir. Charles Bukowski
56 PASSAGE
Egemen Ünal

Ülkemizin, hatta dünyanın


en büyük klasik piyano
FAZIL SAY / “Mezopotamya Senfonisi No:2 Op:38 & Universe Senfonisi No:3 Op:43”

virtüözlerinden ve beste-
cilerinden birisi olan Fazıl
Say, 1970 ‘de Ankara ‘da
dünyaya geldi. Dudağındaki
sorun nedeni ile ve özellikle
doktorunun yönlendirme-
si ile melodika üflemeye
başlayan Say, yazar ve mü-
zikolog olan babası Ahmet
Say ve annesi Gürgün Say
‘ın da desteğiyle 4 yaşın-
dayken Mithat Fenmen’
den piyano dersleri almaya
başladı ve Fenmen ’le sekiz AYIN EN ÇOK SATAN
yıl boyunca, piyano, solfej YABANCI ALBÜMLERİ
ve teori çalıştı. 1982 yılında
Ankara Devlet Konserva-
tuarı’ na giren ve Üstün 1- Miley Cyrus/ Bangerz
Yetenekli Çocuklar için 2- Panic! At The Disco/ Too Weird
düzenlenen “Özel Statü” de To Live, Too Rare To Die
hızlandırılmış yoğun eğitim 3- Drake/ Nothing Was The Same
alan sanatçı, konsevatua- 4- Pusha T/ My Name Is My Name
rın piyano ve kompozisyon bölümlerini bitirirken Kamuran Gündemir(piyano) ve İlhan 5- Justin Timberlake/ The 20/20
Baranile(kompozisyon) ve Ertuğrul Oğuz Fırat(müzik stilleri) gibi çok değerli üç hoca Experience
ile çalışma fırsatı yakaladı. Armoni, kontrpuan, form bilgisi, analiz, enstrümantasyon, 6- Lorde/ Pure Heroine
orkestrasyon, antik modlar, Türk Müziği makamsal ve ritmik sistemleri, caz armonisi ve 7- Various Artists/ Soundtrack-
çağdaş müzik stilleri alanlarında birçok çalışma yapan Say, 1987 yılında konservatuar- Glee:The Quarterback
dan mezun oldu ve DAAD (Alman Akademik Değişim Servisi) bursuyla Almanya ’ya gitti
ve Duesseldorf ’taki Robert Schumann Enstitüsü ‘nde dünyanın önde gelen Schubert 8- Korn/ Paradigm Shift
yorumcularından birisi olan ABD ‘li piyanist David Levine ‘in öğrencisi oldu. 1991'de 9- Cassadee Pope/ Frame By
mezun olan usta, muhteşem kariyerine gerek öğretim üyesi olarak, gerekse dünyanın Frame
birçok ülkesinde konserler vererek devam etti. 10- Mayday Parade/ Monsters In
The Closet

Son yılların parlayan yıldızı Isabelle


Geffroy, nam-ı diğer Zaz’ın yeni
albümü “Recto Verso” geçtiğimiz
aylarda müzik marketlerdeki yerini
aldı. İlk albümüyle dünya çapında
1.3 milyonun üzerinde albüm sa-
tışına ulaşan Zaz’ ın hem ülkesi
Fransa, hem de dünyada büyük bir
hit haline gelen “Je Veux” şarkısının
da yazarı olan Kerredine Soltani
tarafından bestelenen albümün ilk
single ı “On Ira” yı albüm piyasaya
çıkmadan birkaç hafta önce dinle-
yicileri ile paylaşan Fransız şarkıcı,
yaz aylarından beridir kanalların AYIN EN ÇOK SATAN
yeniden gözdesi olmuş durumda. YERLİ ALBÜMLERİ
14 şarkıdan oluşan “Recto Verso”,
önceki albüm gibi yumuşak, doğal 1- Duman/ Darmaduman
ve iyi bir sounda sahip. Zaten Zaz’ 2- Ferhat Göçer / Kalbe Kiralık
ın muhteşem sesini ve performansı- Aşklar
nı anlatmaya bile gerek yok. Albümün çıkış ve açılış şarkısı “On Ira”, yaşamı ve sevgiyi
3- Mabel Matiz/ Yaşım Çocuk
içeren sözlere sahip, her yaş grubunun sevebileceği hızlı bir şarkı ve çok hoş bir klibi
4- Çeşitli Sanatçılar / Ayselin
ZAZ / “Recto Verso”

var. Hemen ardındaki “Come Ci Comme Ça” ve akordiyonun ön plana çıktığı albümün
5- Çeşitli Sanatçılar/ Türkçe Pop
4 no’ lu şarkısı “Tattends Quoi” de gerçekten enerjisi yüksek şarkılar. ”Recto Verso”
nun öne çıkan diğer şarkıları; “Toujours” insanı etkiliyor, “Si Je Perds” piyano tınılarıyla 150
duyguları hafiften harekete geçirirken, “Si” albümün en romantiği. Kapanış bölümünde 6- Selçuk Balcı/ Mila
yer alan şarkılardan “Qublie Loulou” ve “Nous Debout”de iyi şarkılar bence. Kısacası 7- Cem Adrian/ Şeker Prens ve
“Recto Verso” Zaz yapısı içeren hoş, pozitif ve renkleriyle dünyamızı süslemek için Tuz Kral
yapılmış bir albüm olmuş. Ülkemizde de 7 den 70 e sevilen ve geniş bir hayran kitlesi 8- Şevval Sam/ Tango
bulunan Fransız sanatçı Zaz’ ın bu yepyeni albümü “Recto Verso” yu almanızı öneririm. 9- Fettah Can/ Kalp Hastası
Daha önceden bu sesi hiç dinlemediyseniz eğer, çok şey kaçırmışsınız bence… 10- Çeşitli Sanatçılar/ Karadenize
Kalan
MÜZİK 57

egemen@metropolis.gen.tr

Uzun süredir merakla beklenen İngiliz


indie-rock/post punk topluluğu Arctic

ARCTIC MONKEYS / “AM”


Monkeys’ in beşinci albümü “AM”,
geçtiğimiz haftalarda piyasaya çıktı.
2002 yılında Sheffield da komşu olan
16 yaşındaki iki gencin (Alex Turner
ve Jamie Cook) gitar çalarak başladığı
macera önce Britanya sınırlarını aştı,
sonra da Avrupa ve dünyaya hızla yayıl-
dı. 2006 yılındaki ilk albümleri “Wha-
tever People Say I Am, That’ s What I’
m Not” ismini hızla duyurup İngiltere
de ödüller alırken, bir sene sonra
gelen “Favourite Worst Nightmare” ve
AYIN EN ÇOK DİNLENEN özellikle 2009 albümleri “Humburg”
ŞARKILARI ile tüm dünya onları tanıdı. Arctic Mon-
keys grubunu ilk defa dinleyenler onla-
rı yeni akım Brit-Pop grubu zannedebi-
1- Taylor Swift/ Red lirler, ancak yakın zaman için The Strokes, biraz daha geriye 90 lara gidildiğinde Oasis
2- Kings Of Leon/ Supersoaker ve The Smiths, hatta 70 lerin The Beatles havasını insana hissettiriyor. Zaten bu kadar
3- Franz Ferninand/ Right Action kısa zamanda bu kadar tanınıyor olmaları da bunun bir göstergesi zaten. 60 lı yılla-
4- Phillip Phillips/ Where We Came rın rock’n roll unu , 70 li yılların blues unu ve 80 lerin popunu 90 lı yılların alternatif
From rock soundu ile birleştiren ve günümüze taşıyan İngiliz grup, bunu yaparken de gerek
5- Ellie Goulding/ Burn enstrüman hakimiyeti, gerekse söz-beste ve şarkı trafiği açısından oldukça donanımlı
6- Gavin De Graw/ Best I Ever Had bir şekilde yapıyor. Gelelim 5. albüm “AM” a. Prodüktörlüğünü James Ford un yaptığı
7- Imagine Dragons/ Supersoaker albüm 12 şarkıdan oluşuyor ve yaklaşık 46 dakika. Albümden önce piyasaya tanıtılan
8- Lumineers/ Stubborn Love şarkılar; “R U Mine?”, “Do I Wanna Know?” ve “Why’d You Only Call Me When You’re
9- Pink feat. Lily Allen/ True Love High?” grubun hayranları tarafından farklı tonlarda yorumlanmış ve “acaba grup kendi
10- Katy Perry/ Roar özgün halinden kopup popüler dünyaya doğru yola mı çıkıyor?” sorusunu akıllara getir-
mişti. Ancak albüm tamamen ele alındığında zaten sürekli kendini geliştiren ve farklı
tarzlara sokabilen bir grup oldugunu bir kez daha gösteriyor dinleyicilerine. Zaten bu
sayede, yani kendi tarzını yaparak bu kadar popüler olmadılar mı? Müzikte taklitle bir
yerlere sanırım sadece bizim ülkede geliniyor. siz en iyisi Arctic Monkeys’ in yeni albü-
mü “AM” ı bir an önce edinin, hatta yoksa önceki albümleri de edinin…

Farklı imajıyla ve klipleriyle çok


konuşulan, özellikle Hannah

MILEY CYRUS / “Bangerz”


Montana karakteri ve ilk 3 al-
bümü ile de kendisine büyük
bir hayran kitlesi yaratmayı
başaran Miley Cyrus, 4. stüdyo
albümü “Bangerz” i geçtiğimiz
ay piyasaya çıkarttı. Hayranları
tarafından büyük bir merakla
beklenen albümün şarkı listesi-
ni twitter üzerinden hayranları
ile paylaşan Miley Cyrus, Mike
Will Made It, Pharrell Williams,
Future, Dr. Luke ve Will.I.Am gibi
AYIN EN ÇOK DİNLENEN isimlerle bir araya geldi. Uzunca
ROCK ŞARKILARI bir süredir hazırlanmakta olan
albüm için: “Sadece bir albüm
1- Lorde/ Royals değil, dünyayı ele geçirmeyi
2- Imagine Dragons/ Demons yansıtan bir şey” açıklamasını
3- Capital Cities/ Safe And Sound yapan sanatçı, iddiasını ortaya
4- Imagine Dragons/ Radioactive koydu. Albümde teknik ve kapak
5- Passenger/ Let Her Go tasarımı gibi alanlarda da müzik
6- Avolnation/ Sail
dünyasında son zamanlarda en
çok konuşulan isimlerle çalışan
7- Paramore/ Stil Into You
Miley, bununla da yetinmedi ve
8- The Neighbourhood/ Sweater başta Britney Spears olmak üze-
Weather re birçok düete de yer verdi. 13 şarkıdan oluşan “Bangerz” ın öne çıkan şarkıları ise;
9- Philip Philips/ Gone, Gone, Gone albümün açılış şarkısı olmakla birlikte en romantik şarkılarından biri olan “Adore You”,
10- The Lumineers/ Ho Hey hemen peşindeki iyi bir pop şarkısı “We Can’ t Stop”, tabii ki Britney’ in yer aldığı “SMS
(Bangerz)”, yine Nely nin yer aldığı “4x4”,”Wrecking Ball” ve son zamanlarda her yerde
duyduğumuz “Get Lucky” şarkısından tanıdığımız Pharrell Williams imzalı “
#GETITRIGHT”…
58 PASSAGE
Atları Hatırlayın... Ve Sopayı Mavi Bir Rengin Tarihi /
Kapın! / Bertell Ollman Michel Pasotureau
Bertell Ollman, Gezi İsyanı- Antik Roma'da barbarların, ya-
nın hemen öncesinde, Mayıs bancıların rengidir, Antikçağ'da
2013’te Türkiye’de verdiği kon- renk bile sayılmaz, Antik
feranslarda ve kendisiyle yapılan Yunan'da hiçbir metinde adı
röportajlarda bu soruyu sordu ve geçmez, öyle ki bazı filologlar
yaşanan son büyük kriz bağla- Yunanlıların maviyi göremedikle-
mında yanıtlar üretmeye çalıştı. rini bile düşünürler, Ortaçağ'da
Ollman’ın günümüz krizini olduk- Katolikler adını bile anmazlar...
ça çarpıcı olarak yorumlayarak Sonra birden her şey değişir.
sonuçlara vardığı röportajlar, bu Mavinin Avrupa toplumlarındaki
kitapta önemli bir yer tutuyor. tarihi inanılmaz bir yön değiştir-
Gezi Direnişi’ni adeta öngören meyle yazılmıştır: Başka deyişle,
bu röportajlarda, Gezi Direnişi yerden göğe yükselir adeta. Mic-
(Occupy Taksim) ışığında kimi hel Pastoureau'nun bu şaşırtıcı
genişletmeler ve değişiklikler yapıldı. Ollman’ın “Marksist bir çalışması, Antikçağ ve Ortaçağ toplumlarından Modern Çağ'a ka-
masa oyunuyla sosyalist fikirleri öğretme denemelerim” dediği dar, söz dağarcıkları, kumaşlar, giysiler, semboller, günlük yaşam,
"Sınıf Mücadelesi" oyunu da röportajlardan birinin konusunu oluş- din ve sanat üzerinden mavi rengin toplumsal alandaki evrimini
turuyor. Kitabın sonraki bölümlerinde, emperyalizmden piyasa inceliyor. Eskiden Avrupa'da hor görülen bir renkken, bugün nasıl
sosyalizmine, akademik özgürlükten sosyalist pedagojiye uzanan, açık ara en sevilen renk mertebesine eriştiğini tüm sosyolojik ve
farklı fakat birbiriyle ilişkili konuların daha sistematik bir analizini psikolojik yönleriyle mercek altına alıyor. Pastoureau, renklerin de
sunan, daha eski üç ayrı röportajı içeriyor. bir tarihi ve hayatı olduğunu, mavinin heyecan verici macerasıyla
[ Yordam Kitap ] gözler önüne seriyor.
[ Can Yayınları ]

Başka Bir Dünya Mümkün /


Beyoğlu’nun En Güzel Abisi / David Mcnally
Ahmet Ümit Kanada-Toronto’daki York
"Aşk, yaşamı; cinayet, ölümü Üniversitesi’nde siyaset bilimi
sıradanlıktan kurtarır." Yılbaşı profesörü olan David McNally, bu
gecesi işlenen bir cinayet... kitabında, Meksika’nın Chiapas
Tarlabaşı’nın arka sokaklarında Dağları’ndan ABD’deki Seattle
bulunan bir erkek cesedi. Öldü- sokaklarına uzanan umut verici
rülmüş erkeklerin en yakışıklısı, yeni toplumsal hareketleri ince-
belki de en kötüsü. Karanlık sır- liyor. Daha iyi bir dünya hayali,
ların ortaya çıkardığı utanç verici sokaklarda yürüyüş yapıyor,
bir gerçek. Gururlarının kurbanı marşlar söylüyor, barikatlar ku-
olmuş erkekler, onların hayatları- ruyor ve baskıya meydan okuyor.
nı yaşamak zorunda olan kadın- Macnally bu hareketlerin, her
lar. Bu cinayetler yatağında, bu zaman olduğu gibi, dünya çapın-
kötülükler bahçesinde, bu insan da umudu canlandırdığını vurgu-
eti satılan can pazarında ma- luyor. Ezilenlerin her başkaldırısıyla umut yükseliyor: Ekvador’da
sumiyetini korumaya çalışan bir adam. Bir zamanlar İstanbul’un Yerliler hükümete karşı ayaklanırken yüz binler elektriğin özelleş-
en gözde yeri olan Beyoğlu’nun hazin hikâyesi. Karanlık... Soğuk tirilmesine karşı Porto Riko’da genel greve gidiyor; emekçilerin ve
havayla iyice ağırlaşan bir karanlık. Uzaklardan şarkılar geliyor Yerlilerin isyanı Bolivya’da suyun özelleştirilmesi saldırısını geri
kulağına, neşeli kadın çığlıkları, ayarını yitirmiş sarhoş naraları, püskürtüyor; Güney Afrikalı işçiler yoksulluğa karşı grev yapıyor;
biri küfrediyor belki ana avrat, belki ağlıyor biri hıçkıra hıçkıra, Nijeryalı işçiler yakıt ve ulaşım zamlarına karşı kitlesel gösteriler
belki biri sessizce ölüyor bu gürültünün, bu hengâmenin ortasın- örgütlüyor; milyonlarca Hintli işçi “küreselleşme, özelleştirme ve
da. Umurunda değil. Hepsinden sıyrılmış, sadece öfke... Nereye liberalleşmeye” karşı ayaklanıyor; Kolombiya’da dayatılan “neo-
gittiğini bilmeden yürüyor, nefret tarafından kuşatılmış olarak. liberal model”e karşı greve gidilirken İtalya’nın, Cenova kentinde
Kıskançlık denen o canavar, çelikten pençesine almış yüreğini, sokaklar hareketleniyor, Paris’te ve diğer Fransız kentlerinde
habire sıkıyor. “Kadınlar,” diyor bir ses zihninin derinliklerinden... yaşam durdurularak işverenlerin genç işçileri kapı dışarı etmesini
“Kadınlar, onlarla oynayamazsın... Oynadığını zannedersin ama kolaylaştıran yasanın geri çekilmesi talep ediliyor. Kısaca, gerçek
bir de bakmışsın, asıl oyuncak sen olmuşsun.” Hayatına giren demokrasi, tam eşitlik ve yaşamaya değer bir hayat için verilen
kadınların yüzleri beliriyor sokağın zemininde. Birer birer düşüyor mücadele her yerde sürüyor
görüntüleri ayaklarının dibine. Hepsinin boynu bükük, hepsinin [ Yordam Kitap ]
gözlerinde keder. Hepsi üzgün... Aldırmıyor, bir su birikintisiymiş
gibi basıp geçiyor üzerlerinden ama yeniden düşüyor görüntüler İçinde bulunduğum durumu kimseye anlatamam, sen de an-
zemine. “Kadınlar,” diyor o ses yine, “Kadınlardan asla kurtula- lamazsın. Ben bile anlamıyorum ki başkasına nasıl anlatırım!
mazsın, hayaletleri hayatın boyunca seni takip eder.” Franz Kafka
[ Everest Yayınları ]
KİTAPLIK 59

Veba / Albert Camus Kraken / China Mieville


Keskin bir gözlem gücünün des- Londra Doğal Tarih Müzesi’ndeki
teklediği arı bir bilinçle yazılmış Darwin Merkezi’nde, uzman
olan Veba, yalnızca XX. yüzyılın olarak çalışan Billy Harrow,
değil, bütün bir insanlık tarihi- merkezin en değerli, nadide türü
nin ortak bir sorununa değinir: olan Architeuthis dux’u –bilinen
felaketin yazgıya dönüşmesi. adıyla Dev Mürekkep Balığı’nı–
Çağının önde gelen düşünürle- tanıtma amaçlı bir müze turu
rinden Nobel ödüllü yazar Albert yapmaktadır. Ancak Billy’nin
Camus'nün hiçbir yapıtında turu, Dev Mürekkep Balığı’nın
böylesine acı bir yazgı, böylesine aniden, akıllara durgunluk ve-
şiirsel bir dille ele alınmamıştır. rerek sırra kadem basmasıyla,
Veba, insanın ve aydınlığın şiiri- beklenmedik biçimde yön de-
dir. Bu şiirde renkler alabildiğine ğiştirir. Çok geçmeden bu olay,
koyu, ancak yazarın sesi o denli varlığı bugüne kadar görmezden
umut doludur. Beklenmedik bir gelinmiş gizemli ve etkili güçlerin
boyuta ulaşan veba salgını, tüm Oran kenti sakinlerini önce umut- ölümüne mücadelesini gün yüzüne çıkartır. İnsanlığın varoluşun-
suzluğa boğar, ardından Doktor Rieux, Tarron ve Grand'ın göster- dan bile eskilere dayanan, Dev Mürekkep Balığı’na tapanların
dikleri dayanışma örneği, başta yetkililer olmak üzere, herkes için tarikatı: Tanrı Kraken Kilisesi; Zavallı kurbanlarının derisine
güç ve umut kaynağı olur. İşte Albert Camus'nün insana bakışı ve mürekkep olarak nüfuz eden acımasız bir yeraltı dünyası lideri:
inancı, bu noktada karşımıza çıkar. Camus, okurlarını, ortadan Dövme; Londra’nın, büyücülükle mücadele eden başarılı birimi:
kaldıramayacağını bile bile vebayla savaşan Doktor Rieux'ün kişi- KTSB; Yardımcı ruhlar sendikasının, Eski Mısır’dan kopup gelmiş
liğinde, dünyanın saçmalığını, yenilginin sonu gelmeyeceğini bile bir ruh olan lideri: Wati; Ölümünden sonra da var olmaya devam
bile kötülüklere karşı çıkmaya, yaşama anlam katmaya çağırır. eden, Londra’nın en büyük büyücüsü Grisamentum; Ezelden beri
[ Can Yayınları ] var olan bir adam ve bir çocuğun bir araya gelerek oluşturduğu
dehşet verici ve karizmatik, şeytani ikili: Goss ve Subby… Fantas-
tik edebiyat alanının en saygın ödülü olarak kabul edilen Arthur
C. Clarke ödülünü üç kez kazanan tek yazar olan China Miéville,
Walter Benjamin ya da Bir Kraken’de garip, karanlık, ürkütücü bir kent öyküsü anlatıyor.
Devrimci Eleştiriye Doğru / Kraken’deki Londra, suçluların, polislerin, tarikat üyelerinin, büyü-
Terry Eagleton cülerin ve kâhinlerin, yaklaşan sonun gölgesinde mücadele ettiği,
Walter Benjamin‘e her dönem- efsane ve büyülerin gizemli sularında yüzen tekinsiz bir metropol
de duyulan yoğun ilgi ile, onun olarak karşımıza çıkıyor.
bir muamma gibi örülmüş [ Yordam Kitap ]
eserlerini derinliğine kavrama
arzusu arasında her zaman bir
paralellik görülmez. Nitekim Hakikat Kazanacak! /
Terry Eagleton‘ın bu kitabı da, Tarık Ali
birçok yorumcunun becereme- “Sevgili dost, sevgili yoldaş
diği şekilde sistematik bir çer- Nâzım Hikmet,
çeve oluşturmaya çalışmaktan “Sen öleli çok oldu, biliyorum.
ziyade, Benjamin‘in ruhundan İkimiz de ölümden sonra herhan-
geçenlere şöyle bir dokunabilme gi bir şey olduğuna inanmıyoruz,
çabasıdır. Kitabın birinci kısmı, o yüzden öyle bir buluşmayı
Benjamin‘de bulunan üç esas temaya eğilir: Barok alegori, kültü- hayal etmek bile aptalca. Senin
rel nesnenin metalaşması ve tarihe kurtarıcı bir müdahale olarak kemiklerin Moskova’daki me-
devrim anlayışı. İkinci kısımdaysa bir devrimci eleştiri ortaya zarında gömülü. Ama bir gün
koymanın sorunları ve imkanları ele alınmaktadır. Yazar şöyle der: nâşın ülkene dönecek. Bir gün.
“Benim bu kitabı yazmamın en basit sebebi, bize karanlık zaman- Gömülmek isteyeceğin yere.
larda tarihi yarıp geçecek olanların en alttakiler ve görünmeyenler Gezi Parkı’nda mütevazı bir
olduğunu öğretmiş bulunan Walter Benjamin‘e saygı ve bağlılığı- mezarın olacak belki… “Şimdi
mı sunmaktır.” bu yıl, 2013’te, senin ülkende,
[ Agora Kitaplığı ] iktidara seçimle gelen bir demagog, seçimin kendisine yurttaşla-
rının çıkarlarını ayaklar altına alma hakkını verdiğini sandı. Fakat
Hiç kimse aklından çıkartmamalı, her savaş bir ölüm ferma-
balonu İstanbul’da patladı. Bu şehrin yurttaşları kendi parklarının
nıdır. Yenenler de yenilenler de savaşların dışında kalanlar da
yıkılması kararına meydan okudular ve kendilerinin söylediği gibi,
aynı yıkımdan kurtulamazlar. Sanat insanların dünyaya bağlılı-
ufacık bir fidandan dev bir ağaç yetişti… “Sevgili Nâzım Hikmet,
ğının, sevincinin büyük türküsüdür. Geçek sanat, yalanın, tüke-
eğer bu isyana sen de tanık olsaydın, kalemin hemen burada
tici oburluğunun, zulmün, şiddetin, bitip tükenmeyen anlamsız
uygulanan vahşetlere karşı işlemeye başlardı ve yazdığın her yeni
savaşların, bütün kötülüklerin karşısındadır. O, her çağdaki çar-
şiirin, internetten çabucak eylemcilere ulaşırdı; onlar da senin
pıklıklara karşı savaşım vermiştir. Çünkü ne olursa olsun her
şiirlerini gür seslerle birbirlerine ve bütün dünyaya okurlardı…
biçim savaşın birinci işi başkaldırıdır. Yaşar Kemal
“Mücadele asla sona ermedi. Bu yüzden sana bir süre sonra yeni
ve daha uzun bir mektup daha yazabilirim, haberin olsun.”
Sesini değil, sözünü yükseltmeli insan. Çünkü gökgürültüleri [ Agora Kitaplığı ]
değil, yağmurlardır yaprakları yaşatan. William Shakespeare
Türkiye’nin ilk ve tek
Blues festivali
24. kez Anadolu
yollarında!

Jimmy Burns
Blues Efsaneleri
Blues Festival 24’te
Tam 23 yıldır Anadolu’nun her köşesine Blues müziğini taşıyan Türkiye’nin ilk
ve tek Blues Festivali 1 Kasım – 26 Kasım tarihleri arasında 17 farklı şehirde
unutulmaz 17 konserle Blues ruhunu şehirlere getiriyor.

Joe Louis Walker Katherine Davis

Blues Festival 24 ile Birlikte Hayata, bu yıl yenlik geleneğiyle birleştirerek kendine özgü itibariyle Pozitif Live tarafından “Blues Fes-
da Blues müziğinin önemli isimlerini ağırla- güçlü ve kalıcı tarz yaratan Katherine Davis tival” adıyla düzenlenecek. Festival Blues
maya devam ediyor. olacak.  coşkusunu, 24. kez tüm Türkiye ile birlikte
paylaşmak için 1 Kasım’da Denizli’den yola
Festival sahnesine bu sene 60’lardan bu Efes Pilsen’in hayata geçirdiği Blues Festi- çıkacak. 26 Kasım 2013’e kadar Antalya,
yana sayısız Blues, Gospel ve R&B albümü- valini, alkol firmalarının etkinliklere sponsor Konya, Kayseri, Mersin, Adana, Hatay,
ne imza atarak Blues Müzik ödülünü bir olamaması nedeniyle Pozitif Live gerçek- KKTC, Gaziantep, Diyarbakır, Trabzon, Sam-
çok kere göğüsleyen gitarist ve söz yazarı leştirecek. Büyük bir miras devralan Pozitif sun, Eskişehir, Bursa, Balıkesir, Çanakkale
Joe Louis Walker, Delta’ya uzanan köklerini Live, 17 ilde Blues coşkusunu tüm Türkiye ve Edirne olmak üzere 17 il gezecek. Dünya
çağdaş Blues ve Soul ile harmanlayarak ile birlikte yaşama heyecanında... çapında ünlü ve ödüllü Blues sanatçılarını
Blues müziğin günümüzdeki en etkin temsil- Türkiye’de ağırlayacak Blues Festival 24,
cilerinden biri haline gelen Jimmy Burns ve 23 yıldır Anadolu’nun dört bir yanına Blues bu yıl da sevenleri ile birlikte unutulmaz bir
ona bu performansta eşlik edecek sanatçı, müziği götüren Türkiye’nin ilk ve tek Blues Blues deneyimi paylaşacak.
olağanüstü sesini ailesinden aldığı müzis- festivali Efes Pilsen Blues Festival, bu yıl
sonbahar
dolu dolu
geçti

Bayındır Sokak No:7 06130


Çankaya / Ankara
Tel: (0312) 433 97 99
www.passagepub.com
Biz dünyayı değiştirmek istedik ama
olmadı, ama dünya da bizi değiştiremedi.
Hayallerim var, ütopik dedikleri
düşüncelerim var. İnsanlığın daha adil,
güzel bir dünyada yaşamaya hakkı olduğuna
inanıyorum. Bütün insanların kardeş
olduğuna inanıyor, ırkları küçümsüyorum.
Ben muhalifim, onun için Beşiktaş’ın
ÇARŞI grubundan yanayım,
her şeye karşı.

Tuncel Kurtiz

You might also like