You are on page 1of 19

*

“Henüz küçükken Arabın büyüklerini yere serip, Rabia ve Mudar kabilelelerinin


eşrafının boynuzlarını kırdım. Resulullah'a ne kadar yakın olduğumu, yanında nasıl bir yere
ulaştığımı bilirsiniz. Çocukluğumda beni bağrına basar, yatağına alır, vücudunu bana sürer,
koklardı. Lokmayı çiğnedikten sonra bana verirdi. Ne söylediğimde bir yalan, ne yaptığımda bir
kötülük bulmuştur. Allah, sütten kesildiği andan itibaren meleklerin büyüklerinden birini ona
arkadaş etmişti; O melek, ona gece gündüz yüceliklerin yolunu, alemin güzel ahlakını öğretirdi.
Ben de yavrusu devenin ardından nasıl giderse onu öylece takip ederdim;
hergün huylarından birini öğretir, ona uymamı isterdi.
Her yıl Hira dağına çekilirdi onu ben görürdüm benden başkası da görmezdi. O gün İslam
Rasulullah ve Hatice'nin evinden başka hiçbir evde yoktu; ben de onların üçüncüsüydüm.
Vahyin ve risaletin nurunu görür, nübüvvetin kokusunu duyardım.
O'na vahiy geldiği zaman, şeytanın feryadını duydum da "Ya Rasulullah! Bu feryad nedir?"
dedim. "Bu kendisine kulluk edilmesinden ümidi kesen şeytandır. Benim duyduğumu duyuyor,
gördüğümü
görüyorsun. Ancak sen nebi değilsin, vezirsin ve hayır üzeresin" dedi.
Kureyşin ileri gelenleri ona geldiğinde onunla beraberdim. "Ya Muhammed, sen atalarından ve
ailenden hiç kimsenin yapmadığı büyük bir iddiada bulunuyorsun, biz senden nebi ve Rasul
olduğunu bilmemizi sağlayacak bir şey göstermeni istiyoruz. Eğer yapmazsan, seni sihirbaz ve
yalancı biliriz." dediler.
O, “Allah şüphesiz her şeye kadirdir; eğer Allah sizin için bunu yaparsa hakka iman ederek
şehadeteder misiniz?" dedi. “Evet” dediler. “İstediğinizi size göstereceğim, hayra
dönmeyeceğinizi de biliyorum.
İçinizde Bedir'de kuyuya atılacak, Hendek'te hiziplere ayrılacak kimseler var.” dedi.
Sonra "Ey ağaç, eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyor ve benim Allah'ın Rasulü olduğumu
biliyorsan, Allah'ın izniyle kökünle beraber sökül ve önümde dur." dedi. O, onu hak ile
göndermişti, ağaç köküyle birlikte sökülecekti. Şiddetli bir gök gürültüsüyle kuşun kanatlarını
çırpması gibi kısa bir anda sökülüp geldi ve titreyerek Rasulullah'ın önünde durdu. En yüksek
dalı Rasulullah'ın üzerine, bazı dalları da benim omuzlarıma geldi. Ben Rasulullah'ın
sağındaydım. Kavim bunu gördüğü zaman-kibirlenip böbürlenerek- "Ona emret tekrar gelsin
fakat yarısı orada kalsın" dediler.
O da bunu emretti. O da daha şaşırtıcı bir şekilde daha şiddetli bir sesle yarım olarak geldi ;
neredeyse Rasulullah'a sarılacaktı. -inkar ve kibir dolu olarak- "tekrar bu yarısına emret te
geldiği gibi öbür yarısına dönsün" dediler. Rasulullah, o yarıya emretti ve o da döndü.
"Allah'tan başka ilah yoktur, ben sana iman edenlerin ilkiyim ya Rasulullah" dedim. "Sözünü
yüceltmek, nübüvvetini tasdik etmekiçin
Allah'ın emriyle bu ağaca yapacağını yaptığını ikrar edenlerin de ilkiyim" dedim.
Kavmin hepsi birden; "Hayır, sihirbaz ve yalancıdır. Sihrinin şaşırtıcılığı bu işikolaylaştırdı.
Bu işinde ancak bunun gibiler sana inanabilir, (beni kastediyorlardı)" dediler.
Ben, Allah yolunda olan, kınayıcının kınamasına aldırış etmeyen, simaları sıddıkların siması,
sözleri iyilerin sözleri olan bir toplumdanım. Onlar geceyi ibadet ve tefekkürle mamur ederler,
gündüzün yol gösteren işaretleri olurlar. Onlar, Kuran'a sımsıkı sarılmışlardır; Allah'ın
kanunlarını, Rasulünün sünnetlerini diriltirler, kibirlenmezler, büyüklük taslamazlar, kıyanet
etmezler, bozgunculuk yapmazlar. Bedenleri amelde, kalpleri cennettedir.
{ Ali (kv) }

"..Hz. Ali (kv)’nin şöyle dediği rivayet edilir:


“büyüyüp Rabbimi tanımadan, küçük yaşta ölüp cennete girmek beni sevindirmezdi.."
{ İmam-ı Gazali (ks) }
Dilsiz ol, yalancı olma.
{ Ali (kv) }

Sıkıntıları gizli tutmak, mürüvvettendir.


{ Ali (kv) }

"Ey insanlar siz Âlem-i Kübrasınız ve bütün âlemler Âlem-i Süğradır."


{ Ali (kv) }

Allah Adem'i nurdan yaratmak isteseydi, ışığı gözleri alır; görünüşünün güzelliği akılları
durdurur; kokusu nefesleri kesecek bir şekilde yaratırdı. Onun için devamlı boyun eğen
insanlar kılsaydı, meleklerin yükleri ve musibetleri hafiflerdi. Fakat Allah yarattıklarını onun
aslından bilmedikleri bazı şeylerle; hayırlılarını ayırmak, büyüklenenleri içlerinden kovmak,
kendini beğenmişleri onlardan uzaklaştırmak için imtihan etti.
{ Ali (kv) }

Tâc-ı devletin esrârı nedir


Gel bil hatt-ı istivâsı nedir
Dahi ârif ol kubbesi nedir
Tâc-ı devletim Ahmed Ali’dir
{ Ahmed Sırrı Dedebaba (ks) }

Şüphe; hakka benzediğinden dolayı şüphe adını aldı. Allah'ın dostlarında "Yakîni" görüş vardır,
delilleri doğru yolu gösterir; Allah düşmanlarının çağrılarında ise sapıklık vardır, delilleri
körlüktür, ölümden korkan kimse, ondan kurtulamaz; hayatı seven ise, ebedi yaşayışı elde
edemez.
{ Ali (kv) }

"..Allah'la onun sıfatları arasında bir ayırım söz konusu olamaz.


Aynı zamanda, kendisinin, kendi sıfatlarına üstünlüğü de söz konusu değildir.."
{ Ali (kv) }
Görenlerin idrak, görülenlerin ihtiva edemeyeceği, bakanların göremediği, örtülerin
örtemediği, mahlukatı yaratmayı ezeliyetine ve varlığına; mahlukatın benzerliğini de hiç bir
şeye benzemediğine delil kılan Allah'a hamd olsun.
Vadinde sadık olan, kullarından zulmü kaldıran, yarattıkları arasında adaleti ikame eden,
hükmünde herkese adil davranan Allah, eşyaların varlığını ezeliyetine, eşyanın acziyetini
kudretine, onlarınyokluğa mahklumuğunu da ebediyetine şahid kılmıştır.
Tektir, sayı olmadan. Ebedidir, zamanla sınırlanmadan. Kaimdir, direk olmadan.
Zihinler onu hissetmeksizin kavrar, bakan karşı karşıya gelmeden ona bakar. Vehimler onu
kuşatamaz.O, zihinlere tecelli eder, akla gelenlerle tahkik olunur.
O, sonsuzluklara uzanan bedeni büyüklüğe sahib bir varlık değildir. Gene o en son uzaklıklara
uzayıp da
O'nu yücelten bir azamete de sahip değildir. O, en büyüktür ve otorite bakımından çok
yücedir.
{ Ali (kv) }

Her şeye yakın olduğu halde birleşik değildir: her şeyden uzak olduğu halde zıt değildir.
Konuşandır, fakat düşünerek değil. O, çalışmaksızın irade edendir. Eşyayı aletsiz yapıp
yaratandır. Latiftir, gizlilikle vasıflandırılamaz. İri olarak vasıflandırılmadığı halde, büyüktür;
basirdir, hisle vasıflandırmak mümkün değildir. Rahimdir, gönül yumuşaklığı ile nitelenemez.
Başlar onun azameti karşısında boyun eğmiştir; gönüller, onun korkusuyla dolmuştur; titrer
dururlar.
{ Ali (kv) }

Bütün karanlıklar, onun nuruyla aydınlanır, karanlığı, bütün ışıkları karartır.


{ Ali (kv) }

Hepsi de Allah katından olmakla beraber, Allah'tan gelen az şey halktan gelen çok şeyden daha
büyük, daha yücedir.
{ Ali (kv) }

Ey Oğlum! Şunu bilesin; bineği geceyle gündüz olan kişi, duruyor olsa bile gider, oturup
dinleniyor olsada mesafe kateder.
{ Ali (kv) }
Şöyle dediğinizi duyar gibiyim: "Ebu Talib'in oğlunun yediği buysa, zayıflıktan akranlarıyla
savaşa, yiğitlerle dövüşmeye gücü yetmez." Saharalardaki ağaç, daha katı ve sert; bağ bahçe
içindeki ağaçlarise, daha zayıf ve naziktirler. Ovalarda biten bitkiler daha çabuk ve kuvvetli
tutuşur ve koru daha geçsöner. Ben, Resulullah'ın nuruyla nurlandırdığı kolun pazusundanım.
Vallahi, bütün Araplar, benimle savaşmak için ayaklansa yine yüz çevirmem; fırsatlar
ölçüsünde onların boyunlarını kırarım. Yeryüzünü şu aksi adamlardan, pisliklerden temizlemek
için mücadele edeceğim.
{ Ali (kv) }

İstersen İsa b. Meryem hakkında söz edeyim. O da taşı yastık yapıyor, sert şeyler giyiyordu ve
katıksız kuru yiyecekler yiyordu. Azığı açlık, gece lambası ay, kışın barınağı yeryüzünün doğusu
ve batısıydı. Meyveleri sebzeleri yeryüzünde canlılar için büyüyen şeylerdi. Ne O'nu fitneye
düşürecek bir hanımı, ne hüzünlendirecek bir çocuğu, ne kaybetme endişesi bulunan bir malı,
ve ne de tamah göstereceği bir varlığı vardı. Bineği ayakları, hizmetçisi elleriydi.
{ Ali (kv) }

Size beş şey vasiyet ediyorum; onlar için develerinizle sefere çıkıp vuruşsanız, buna değer:
Hiçbiriniz Rabbinden başkasından bir şey ummasın. Hiçbiriniz kendisinden bilmediği bir şey
sorulduğu zaman "bilmiyorum" demekten utanmasın. Bilmediği bir şeyi öğrenmekten de
çekinmesin. Sabırlı olmalısın; çünkü imandan olan sabır, cesette baş gibidir; başla birlikte
olmayan cesette nasıl hayır yoksa, sabırla beraber olmayan imanda da hayır yoktur.
{ Ali (kv) }

Resulullah (as) Dünyada ağız dolusu bir lokma yemediği gibi gözünün ucuyla bile bakmadı,
ona. Dünya ehlinin karnı aç, bedeni en zayıf olanıydı. Dünya ona sunuldu, kabul etmedi.
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'ın buğz ettiği şeyi bildi de küçük gördü...
Yerde yemek yerdi; kul gibi otururdu. Ayakkabısını kendisi tamir eder; elbisesini kendi
yamardı. Eyersiz merkebe biner, birini de arkasına bindirirdi.
{ Ali (kv) }

Günaha yenilerek muzaffer olan, zaferi elde edememiştir. Şerle galip gelen mağlup olmuştur.
{ Ali (kv) }
“..Bir de Allah'ın onlara Rasulünü yollayıp nimetlendirdiği zaman bakın; diniyle itaatlerini
pekiştirdi, onları daveti etrafında toplayarak uzlaşmalarını sağladı; bu dinde birleşmeleri
yüzünden yücelik kanatlarını gererek nimetini üzerlerine nasıl yaydı! Türlü türlü nimetlerini,
bereketlerini, hayırlarını üzerlerine akıttı. Nimetler içinde yüzenler, o nimetle yaşamanın
zevkine erdiler. Ezici bir kuvvetin gölgesinde işleri düzene girdi, bir galipliğin etkisiyle
durumları toparlandı. Onlar alemlerin hakimleri, etraflarında iktidar sahibi oldular. Önceden
kendilerini yönetenlerin işlerini kendileri idare ettiler, kendilerine hükmedenlere
hükmediyorlar. Kimse onların mızraklarını kötüleyemez, onlara taş ve ok atamaz oldu. İşte
böyle bir duruma geldiler..”
{ Ali (kv) }

Beni Selim'li kardeşin söylediği gibi: Bana nasılsın diye sorarsanız, derim ki: Şüpheli zamanın
şiddetine karşı sabırlıyım. Yüzümde hüzün eserlerinin görülmesi, bana ağır gelir. Düşman
sevinir, dost ise ızdırap çeker.
{ Ali (kv) }

Ticaretle uğraşan tehlikededir. Nice azlık şey, çokluk olan şeyden daha verimlidir.
{ Ali (kv) }

Şerle ulaşılan hayır, hayır değildir. Güçlükle ulaşılan kolaylık da kolaylık değildir.
{ Ali (kv) }

Münezzeh olan Allah, yoksulların rızkını zenginlerin mallarından takdir etmiştir. Fakir, zengin
onun hakkını verdiği sürece aç kalmaz. And olsun ki, yüce Allah onları bundan sorguya
çekecektir.
{ Ali (kv) }

Elinden çıkanı sükutunla telafi etmen, konuşarak elde etmenden daha hayırlıdır.
{ Ali (kv) }

Ben mü'minlerin önderiyim, mal da günahkarların önderidir.


{ Ali (kv) }
Öfkeni yut; ben onu yutmak kadar sonucu tatlı, akibeti haz verici başka bir yudum görmedim.
{ Ali (kv) }

Allah'ın mal verdiği kimsenin onu önce yakınlarına ulaştırması, misafirlere ihsanda bulunması,
esirleri hürriyete kavuşturması, yoksullara ve borçlulara ihsanda bulunması; sevap kazanmak,
kötülüklerden sakınmak için direnmesi gerekir. Bu huyları kazanmak, dünyanın şerefini ve
yüceliğini elde etmek, Allah'ın izniyle ahiret faziletlerine erişmektir.
{ Ali (kv) }

Başkalarına acıdığın kadar kendine acımıyor musun? Güneşin kavurucu sıcağı altında kalmış
birini görünce, hemen onu gölgelendiriyorsun veya bütün bedenini saran bir derde tutulmuş
birisini gördüğün zaman, ona acıyarak ağlıyorsun! Kendi derdine ne kadar sabırlısın, başına
gelen belaya ne kadar da tahammüllüsün! Nefsin herkesten değerli olduğu halde, kendine
ağlamak sana neden zor geliyor! Gece inecek bela endişesi, seni nasıl uyanık tutmuyor? Allah'a
isyan etmen, seni O'nun kahır uçurumuna yuvarlamıştır.
O halde kalbindeki boşluk derdini kararlılıkla, başındaki gaflet uykusunu da uyanıklıkla tedavi
et. Allah'a itaatkâr ol, O'na zikriyle ünsiyet et, O'ndan yüz çevirdiğin halde onun sana nasıl
yöneldiğini bir düşün! O seni fazlı ile bürümüş, affına çağırıyor. Sen ise O'nu bırakıp başkasına
gidiyorsun. Bu yüce ve güçlü olan Allah ne de kerimdir !
{ Ali (kv) }

Maruftan nasibi bulunmayan ve iyiliğe ehil olmayana meyleden kişinin nasibi ancak, aşağılık
kişilerin övgüsü, şerlilerin sevgisi, cahillerin sözleridir.
Onlara devamlı ihsanda bulunsa da cömert sayılmaz. Çünkü O, Allah hakkında cimridir.
{ Ali (kv) }

“..(Allah'ın en çok buğz ettiği) ikinci kimse ise bilgisizlikleri kendinde toplayan ve bilgisizler
arasında kendine bir yer edinmiş kimsedir. (Bu kimse) fitne ve fesat karanlığında (kurtuluş
yolunun olmadığından) habersiz yaşamakta ve (insanların arasını) Islah ederken kör mü kör
olmaktadır. İnsan suretinde olanlar onu bilgin sayar. Hâlbuki öyle değildir. Her gün. azı
çoğundan hayırlı olan şeyleri çoğaltmanın peşinden koşar, kokmuş sudan kanasıya içer ve boş
şeyler biriktirir.
Halkın arasında hüküm vermek İçin oturur. İnsanları, şüpheli bilinmez şeylerden kurtarmayı iş
edinir. Kendine belirsiz bir şey sorulsa kendi görüşlerince saçma-sapan sözler ifade eder. Sonra
da buna kendisi de inanır. yakin eder. O şüpheleri örtmede ağını ören örümcek gibidir. Doğru
mu yanlış mı hüküm verdiğini bilmez. Doğru hüküm vermişse de hata etmekten korkar. Yanlış
hüküm vermişse doğru hükmettiğini ümit eder.
Cahildir, cehaletler içinde birçok hata yapmaktadır. Daima önünü görmeyen develere
biner(Meselelere nasıl cevap vereceğini bilememenin şaşkınlığı içindedir.) Kesin cevaplar
veremez. Rivayetleri faydasız kuru otları savuran rüzgâr gibi savurur. (Bilgisi olmadığından
rivayetlerin sıhhat ve budanma dikkat etmeksizin her yerde nakleder.) Allah'a andolsun ki
kendine sorulan şeylerde hüküm vermeye gücü yok. kendisine bırakılan iş hususunda ehliyet
ve liyakate sahip değil, inkâr ettiği (bilmediği) şeyi başkasınınbilebileceğini tahmin etmez.
Başkasının kendisinin dediğinin aksine bir ilminin olabileceğine İnanmaz. Kendisine karanlık
kalan bir şey oldu mu bilmediğini de bildiği için. hemen örter. Onun zulüm-haksızlık üzere
verdiği hükümler neticesinde dökülen kanlar (hal diliyle) feryat etmektedir, miraslar zalim
elinden inlemektedir (ki. haksız hükümleri neticesinde sahibine erişmemiştir.)
Cahil yaşayanları ve sapık yol üzere ölenleri Allah'a şikâyet ederim. Hakkıyla okunduğu,
değiştirilmediği müddetçe onlar nezdinde Allah'ın kitabından daha değersiz bir meta şey
yoktur. Ama değiştirilir/tahrif edilirse onlar nezdinde Allah'ın kitabından daha değerli bir şey
olamaz. Onlar nezdinde iyilikten daha kötü ve kötülükten daha iyi bir şey düşünülmez..”
{ Ali (kv) }

Sana zulmedenin zulmünü gözünde büyütme; çünkü o, kendisinin zararına, senin faydana
çalışmaktadır.
{ Ali (kv) }

Mektubunu okuyup, cevap verme konusunda tereddüt içindeyim; görüşümü gevşetip


ferasetimi yanlış mı sayayım ! Benden, olmayacak şeyler istedin, mektuplar yazıp gönderdin.
Tıpkı, karnı tıka basa dolu olarak yatıp derin uykuya dalan, aldatıcı rüyalar gören, kalktığında
ne yapacağını şaşıran, işlerin lehine mi yoksa aleyhine mi çıkacağını bilmeyen kişiye
benziyorsun. Sen, o değilsin, fakat, o sana çok benziyor. Allah'a yemin olsun, helakını
geciktiren bazı ümitler olmasaydı, benden sana, kemiklerini kırıp etlerini dökecek ağır bir
saldırı gelirdi. Şeytanın, iyi işlere dönmene, söylenen nasihatleri dinlemene engel olduğunu bil.
Selam, ehlinedir.
{ Ali (kv) }

Ey Allah'ın kulu! Hiç kimseyi suçuyla ayıplamakta acele etme; belki suçu bağışlanır. Küçük bir
suç işledim diye kendini güvende sayma; belki o yüzden azaba uğrarsın. Sizden bir başkasının
ayıbını bilen kimse, kendi ayıbını bildiği halde onun ayıbını açmasın. Allah'a şükretmekle
meşgul olsun. Bu onu, başkalarının ayıbıyla uğraşmaktan alıkoyar.
{ Ali (kv) }
Şüphe üzerine kardeşinle ilişkini kesme; gönlünü almaksızın ondan ayrılma. Sana sert
davranana karşı yumuşak ol, belki o da yumuşar. İlişkiyi kurduktan sonra kesmek, kardeşlikten
sonra cefa etmek, dostluktan sonra düşmanlık yapmak, güvenene hıyanet etmek, ümit edenin
ümidini kesmek, itimat edene hile yapmak ne de kötüdür. Kardeşinden kopmaya mecbur
kalırsan, kendinden onun yanında bir iyilik bırak ki, bir gün dönmek istediğinde rahatça
dönebilesin.
Senin hakkında iyi zan besleyenin zannını gerçekleştir. Aranızdaki dostluğa güvenerek
kardeşinin hakkını zayi etme, çünkü hakkını zayi ettiğin kişi artık kardeşin değildir senin.
Aile fertlerine karşı kötü kişi olma. Sana ilgi göstermeyene sen de ilgi gösterme. Sana gönül
bağlayan ve yönelen kimse muaşeret etmeye layık olursa onu terk etme.
{ Ali (kv) }

Sana sertlik gösterene karşı yumuşak davran, belki o da yumuşar. Düşmanına iylikle ve lütufla
muamele et; bu ikisi, zaferin en tatlısıdır.
{ Ali (kv) }

Hak ağırdır, tatlıdır; batıl ise hafiftir, helak edicidir.


{ Ali (kv) }

Ey Irak halkı! Benim gönlüm sizden soğudu. Babam Ali'nin sağlığında bunca muhalefetler
ettiniz, bir gün onu gamsız bırakmadınız. Nihayet babamı öldürdünüz.
Bana da bunca zahmet verdiniz; üzerime hücum eylediniz; beni yaraladınız.
Henüz yaram iyileşmedi. Malımı yağmaladınız. Ey Irak halkı! Eğer siz Ehli beyt'i peygambere
eza kıldınızsa da Allah hıyanette bizimle sizin aranızda hakim ve kafidir.
Şu halde ben Muaviye'ye biat ettim. Sizin biatınızdan bizar oldum.
{ Hasan (ra) }

Akıl, ancak hakka uymakla kâmil olur.


{ Hüseyin (ra) }

Akıl, gözetilmesini istediğin her şeyi kalbin korumasıdır.


{ Hasan (ra) }
(Hasan Hüseyin efendilerimize)
Ey Abdulmuttalib oğulları ! "Mü'minlerin emiri katledildi" diyerek müslümanların kanını
akıtmaktan, öç almaya kalkışmaktan sakının. Sakın, benim için katilimden başkasını
öldürmeyin. Biraz bekleyin, bakın; şayet onun darbesinden ölürsem, darbesine karşı kendisine
bir darbe vurun, adamı ibret verici bir şekilde eziyet ederek öldürmeyin. Öldürdükten sonra,
cesedine de eziyet etmeyin. Ben, Resulullah'ın şöyle dediğini işittim: "Öldüreceğiniz kuduz
köpek bile olsa, cesedini ibret verici bir şekle sokmaktan sakının."
{ Ali (kv) }

Şehîdlerin serçeşmesi
Enbiyânın bağrı başı
Eyliyânın gözü yaşı
Hasan ile Hüseyin’dir

İmâm Ali babaları


Muhammed’dir dedeleri
Arşın çifte küpeleri
Hasan ile Hüseyin’dir

Kerbelâ’nın yazıları
Şehîd olmuş gâzîleri
Fatma ana kuzuları
Hasan ile Hüseyin’dir

Kerbelâ'nın tâ içinde
Nûr balkır siyah saçında
Yatar al kanlar içinde
Hasan ile Hüseyin'dir
Dedesi ile bile varan
Kevser ırmağında duran
Susuz ümmete su veren
Hasan ile Hüseyin'dir

Yûnus der ki dünyâ fânî


Bizden evvel gelen kani
Sekiz cennetin sultânı
Hasan ile Hüseyin’dir
{ Yunus Emre (ks) }

Kişiyi hak ettiğinden çok övmek riyadır, layık olduğundan daha az övmek ise, ya acizlikten ya
da hasettendir.
{ Ali (kv) }

Sonra herkesin denenen, bilinen derecesini tanı, birinin çektiği zahmeti başkasına maletme,
onun yerine başkasını övme. Herkese noksansız olarak hakkını ver, herkesin hakkını tanı.
Birisinin büyük oluşu yaptığı başardığı küçük bir işse, büyük görmene, gene birinin yaptığı iş
büyükse, fakat kendisi düşkünse o işi küçük görmene sebep olmasın.
{ Ali (kv) }

Nimetlerle hamde, şükürle nimetlere kavuşturan Allah'a hamdolsun. Tıpkı belalarına hamd
ettiğimiz gibi nimetlerine de hamd ederiz. Kendisine emredilenlerde yavaş davranan,
nehyedilenlere koşan nefsin şerrinden Allah'a sığınırız. İlminin kuşattığı, kitabının tek tek
saydığı şeylerle ondan bağışlanma dileriz. Bir ilim ki kısır değil, bir kitap ki hiç bir şey dışta
bırakılmamış. Biz ona gaybı bizzat görmüş, vaad edilenlere vukufiyet kesbetmiş kimselerin
iman ettikleri gibi, ıhlasıyla şirki, yakinle şüpheyi ortadan kaldıran bir imanla iman ederiz.
Şehadet ederiz ki Allah'tan başka hiç bir İlah yoktur. O'nun ortağı da yoktur ve Muhammed
onun kulu ve Rasulüdür. Bu iki şehadet; sözü yüceltir, ameli yükseltir. Bu ikisinin konulduğu
mizan hafiflemez, kaldırıldığı mizan da ağırlaşmaz.
{ Ali (kv) }
Her şey Allah'a boyun eğmiştir. Her şey onun sayesindedir: fakirin zenginliği, sefilin şerefi,
zayıfın kuvveti, dertlinin feryadı... O, konuşanı duymakta, her susanın içini bilmektedir.
Yaşayanların rızkını karşılamak O'na aittir. Ölenin dönüşü O'nadır. Rabbim ! Gözlerim göremez
ki seni anlatsın. Zira sen, yarattığını vasf edenlerden öncesin. Onları yalnızlıktan ötürü
yaratmadın. Bir yarar uğruna kullanmadın. İstediğin kişi, senden önde değildir. Tuttuğun kişi,
senden kurtulacak değildir. Sana karşı gelen, senin hükümranlığını eksiltmez. Sana boyun
eğen, senin mülkünü artırmaz. Hükmünden memnun kalmayan, senin kararını geri çeviremez.
Emrinden dışarı çıkan, sana zarar veremez. Sırlar, sende bellidir. Bilinmezler, sende belirgindir.
Sen ebedsin, senin zaman sınırın olmaz. Sen son noktasın, senden kaçış yok. Vaad edilen
yersin. Senden kaçış, yine sanadır. Her canlının kaderi senin elindedir. Herkesin dönüşü
sanadır. Ey münezzeh, şanın ne
yüce! Ey Münezzeh, görebildiğimiz yaratıkların ne yüce! Her bela senin kudretinin yanında ne
küçük ! Görebildiğimiz mülkün ne kadar muhteşem! Bunlar gözümüzden kaçan
hükümranlığının yanında ne cılız !
Dünyadaki nimetlerin ne kadar bol; ahiretteki nimetlerine göre ne kadar az.
{ Ali (kv) }

"Orada akşam sabah Allah'ı tesbih eden bir takım insanlar vardır. Onları ne ticaret ne de
alışveriş Allah'ı zikretmekten alıkoyamaz."(Nur: 36-37) ayet-i kerimesini okuyunca şöyle
buyurdu: "Münezzeh ve yüce olan Allah, zikri kalplerin cilası kılmıştır. Ağır duyan kulaklar
onunla (zikirle) iyi duymuş, zayıf gören gözler onunla görmeye başlamış ve düşmanlıklar
onunla teslimiyete dönüşmüştür. Her zaman ve fetret dönemlerinde, büyük nimetler sahibi
Allah'ın, fikirlerine ve akıllarına ilham ettiği, akıl ve düşünceleriyle konuştuğu kullar var
olmuştur. Bunlar, gözlerindeki, kulaklarındaki ve kalplerindeki uyanış nuruyla
aydınlanmışlardır. Allah'ın günlerini (eyyamullahı) hatırlatmışlar, insanları Allah'ın azamet
makamından korkutmuşlar ve çöllerde insanlara yol gösteren kılavuzlar makamında
olmuşlardır.. Kim orta hedefi tutturmuşsa onu o yolda gitmeye teşvik etmiş ve kurtuluşla
müjdelemişlerdir. Kim de sağa sola yönelmişse, onun gidişatını kınamışlar ve helak olmaktan
sakındırmışlardır. Böylece onlar, okaranlıkları aydınlatan lambalar ve o şüpheleri gideren
kılavuzlar olmuşlardır. Dünya yerine zikri tercih eden bir zikir ehli vardır. Onları ne ticaret ne
de alış veriş bundan alıkoyabilmiştir. Bu şekilde yaşamaya devam etmişlerdir. Her zaman
gafillerin kulaklarına Allah'ın haramlarından kaçınmayı fısıldamışlardır. Adaletle
emrettiklerinde kendileri de sarılmışlar, münkerden nehyettiklerinde kendileri de kaçınmışlar.
Dünyada oldukları halde, sanki dünyayı ahirete taşımışlar ve ötedeki şeyleri görmüşler, sanki
orada uzunsüre kalan berzah ehlinin gaybi hallerinden haberdar olmuşlar, adeta kıyamet
vaatlerini onlara gerçekleştirmiş, böylece dünya ehlinin gözünün önüne gerilen perde
aralanmıştır da onlar, insanların
göremediklerini görüp, işlemediklerini işitmişlerdir. Eğer onları kendi aklınca; övülmüş
makamlarında ve o değerli meclislerinde amel defterlerini yaymış, nefislerini hesaba çekmek
amacıyla emrolunup dakusur ettikleri veya nehyolunup da haddi aştıkları bütün küçük büyük
işleri ortaya dökmüş, günahlarının ağırlıklarını sırtlarına yüklenmiş, ağırlığından bellerini
doğrultamamış, ağlamaktan boğazı düğümlenmiş, pişmanlık ve itiraf içinde şiddetle ağlayıp
feryat etmiş bir halde tasvir edecek betimleyecek olursan, hidayet sancakları ve karanlığı
aydınlatan lambalar gibi olduklarını da görürsün. Etraflarını melekler almış, üzerlerinde bir
sekine ve huzur inmiş, göklerin kapıları kendilerine açılmış, onlar için Allah'ın bildiği bir yerde
keramet koltukları hazırlanmış, Rableri onların çalışmalarından memnun kalmış ve
makamlarını övmüştür... Allah'a dua ederken afv ve bağış havasını solumuş, O'nun fazlına çok
muhtaç ve azametine boyun eğen esirleri olmuşlardır. Uzun hüzünler kalplerini yaralamış,
dinmeyen ağlamalar gözlerini bozmuştur. Allah'a rağbete açılan her kapıyı çalan bir elleri
vardır. Onlar, geniş (bağış) toprakları daralmayan, isteyenleri ümitsizlikle çevirmeyen
kimseden isterler. O halde kendin için nefsini hesaba çek.
Çünkü, diğerlerinin senden başka hesap görücüleri vardır.."
{ Ali (kv) }

Allah, onlardan razı olsun ve bizi onlardan yararlandırsın!


Allah bizi kendisine karşı çıkmaktan korusun. Hakkımızda bu takdir edilmişse, Allah'tan onu
basiret üzere işlemeyi bize nasip etmesini diliyoruz.
Bu durumda, o günah sayesinde derecelere yükselmek mümkün olabilir. 'Allah hakkı söyler ve
doğru yola ulaştırır.'
{ Muhyiddin İbn Arabi (ks) }

Kim İslamdan başka din ararsa azar; kurtuluş bağları kopar, baş aşağı düşer; sonunda dönüş
yerine varır, upuzun bir hüzne dalar, şiddetli bir azaba uğrar.
Allah'a tevekkül eder ona yönelirim. Cennetine götüren yolu, onun kastettiği ve arzuladığı yere
varmak için mürşid olarak O'nu seçtim.
{ Ali (kv) }

"Allah imanı şirkten temizlenmek, namazı kibirden arınmak, zekatı nefsi tezkiye etmek ve rızkı
arttırmak, orucu ihlası sabit kılmak, haccı dini güçlendirmek, adaleti kalpleri birbirine
bağlamak, itaatimizi dinin düzenini sağlamak, imametimizi tefrika ve dağılmayı önlemek, cihadı
İslam'ın izzetini yüceltmek, sabrı hakkın mükafatını elde etmek, iyiliği emretmeyi umumun
maslahatını korumak, anne babaya iyiliği Allah'ın gazabını önlemek, sıla-i rahimde bulunmayı
müminler topluluğunu arttırmak, kısası, nefisleri/kanları korumak, ahde vefayı mağfirete
erişmek, tartıda doğru olmayı kıtlıkla/yoklukla savaşmak, şarabı yasaklamayı kötülüklerden
uzak kalmak, iftira ve yakışık olmayan isnatlardan kaçınmayı Allah'ın lanetinden korunmak ve
hırsızlık etmemeyi iffetli olmak için bir sebep kılmıştır. Hakeza Allah şirki de hakkın rububiyeti
ve kullukta ihlaslı olmak için haram kılmıştır.
O halde Allah'tan gereği gibi sakının ve sadece Müslümanlar olarak ölün. Allah'a emir ve
yasakları hususunda itaat edin: "Şüphesiz ki Allah'tan sadece alim kulları korkar."
{ Fatıma (as) }
Medine'de, Mescid'un-Nebi'de okuduğu hutbeden bir bölüm

İslam için bir nihai hedef vardır; ona yürüyün Allah'ın huzuruna çıkarken, üzerinize farz kıldığını
açıkladığı vazifeleri eda ederek çıkın. Ben size şahidim, kıyamet gününde hakkınızda delil
göstereceğim.
{ Ali (kv) }

İşte bu İslam, Allah'ın sizin için seçtiği dindir. Yardımıyla lutfettiği, tebliği için yarattıklarının en
hayırlılarını seçtiği, direklerini sevgisiyle ayakta tutup yücelttiği dinidir.
{ Ali (kv) }

O, zengin kılar, dilerse bir pula muhtaç eder. Yararlı olan O’dur. Öldüren, dirilten O’dur. İşleri O
takip eder. O’ndan korkulur. O’ndan ümit kesilmez. Hataya düşünce O’ndan korkunuz. Bir
şeyler beklerseniz O’nun kapısına koşunuz. Başka kapılardan fayda ummayınız. O’nun kudreti
ile dönünüz. Hikmet ve kudrete mağlup oluncaya kadar devam ediniz. Edepli olunuz. Siyahla
olduğunuzda beyazı unutmayınız. Hak’la aranızda irtibat kurulması lazım. Edepli olursanız olur.
İslâm dininin esaslarını bozmaktan korunursunuz.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

İhlâsı da, ameli de Ali'den öğren; Allah arslanını hîleden, hud'adan münezzeh bil. Değil mi ki
(yâ Ali) sen, o bilgi şehrinin kapısısın; değil mi ki ilim güneşinin ışığısın; ey rahmet kapısı, ey eşi,
dengi olmayan Tanrı bârigâhı, kapanma, ebedî olarak açık kal. Yiğitlikte Tanrı arslanısın;
erlikteyse kimsin; kim bilebilir ki?
{ Mevlana Celaleddin-i Rumi (ks) }

"Bilgisizlik", dinin zıddıdır. Çünkü din ilim demektir."


{ Muhyiddin İbn Arabi (ks) }
Ehl-i beyt'i sevmeyen, Hz. Peygamber'i sevmemiştir, çünkü o da ehl-i beyt'in bir üyesidir. Bu
itibarla ehl-i beyt sevgisi parçalanamaz, çünkü sevgi -onlardan birisine değil- bütün aileye
yöneliktir. Aklını bu konuya verip ehl-i beyt'in değerini iyice anlamalısın. Ehl-i beyt'e ihanet
eden insan, hiç kuşkusuz, Allah'ın peygamberine ihanet etmiş demektir. Kim Hz. Peygamber'in
sünnetine ihanet ederse, sünneti hususunda ona ihanet etmiş demektir.
{ Muhyiddin İbn Arabi (ks) }

İnsanlara hayret ediyorum, niçin sohbeti istemezler,


niye sohbet meclisine katılmazlar, niye sufilerin arasına katılmazlar?
-Oysa sufilerin ev sahibi Hz. Allah (Celle celaluhu), teşrifatçısı Hz.Ali (kerremallahu vecheh),
sakisi Hz.Hızır (aleyhisselam)´dır.
Onların makamından daha yüksek bir makam yoktur.
{ Abdurrahmân-ı Tâğî (ks) }

Benim için vebâ ve cehennem âteşini söndürdüğüm beş pâk- sima var:
Mustafâ, Mürtezâ, iki oğlu ve Fâtıma !
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

"Allahu Teâlâ sizi, çok kıymetli olan dedelerinizin yolundan ayırmasın! Sonu pişmânlık olan
işlere karıştırmasın! Âmîn. Allahu Teâlâ'yı sevenler, Allahu Teâlâ ile berâberdir. Çünki, hadîs-i
şerîfte, (İnsan, sevdiği kimse ile berâberdir) buyuruldu. İnsanın aslı, rûhudur. Rûhun beden ile
birleşmesi, Allahu Teâlâ ile olmasına biraz mâni’ olmuştur. Bedenden ayrılıp, bu karanlık
yerden kurtulunca, Rabbi ile berâber, Ona yakîn olur. Bunun için, (Ölüm, sevgiliyi sevgiliye
kavuşturan bir köprüdür) buyuruldu. Ankebûtsûresinin, (Allahu Teâlâ'ya kavuşmak isteyene, o
vakt, elbette gelmektedir) meâlindeki beşinci âyeti, Onun âşıklarına tesellî olmaktadır. Fakat,
büyüklerin huzûru, sohbeti ile şereflenmeyen zavallıların hâli harâpdır.
Büyüklerin rûhlarından istifâde edebilmek için de şartlar vardır. Herkes bu şartları yerine
getiremez.
Bütün ni’metlerin sâhibi olan Allahu Teâlâ'ya hamd olsun ki, bu korkunç hâdise ve başımıza
gelen vahşîce hücûmlar karşısında, kimsesi olmayan bu fakîrlerin imdâdına yine, din ve
dünyânın efendisinin “sallallahu aleyhi ve sellem” Ehl-i beyti yetişmektedir. Bu sûretle
büyüklerin yolu bozulmaktan kurtuldu. Feyizleri kesilmekten korundu. Evet, bu mübârek yol,
memlekette gizli kalmış ve yolcuları, hemen yok gibi olmuştu.
Ehl-i beytin açtığı yol olduğundan, ta’mîrinin, temizlenmesinin de, Ehl-i beyt tarafından
yapılması yakışırdı. Başkalarına ihtiyâç olmaması lâzım idi. Ehl-i beytin bu hizmetine şükür
etmek, bu fakîrlere lâzım olduğu gibi, bu devlete şükür etmek, onlara da lâzımdır.
İnsanların, bâtını cem’ etmesi lâzım olduğu gibi, zâhirde birleşmek, yardımlaşmak da lâzımdır.
Hattâ, bu topluluk, berâberlik, dahâ önce lâzımdır. Çünki, bütün mahlûklar içinde, en muhtâç
olan insandır..."
{ İmam-ı Rabbani (ks) }

"..Ehl-i beyt'in değerini ve kadrini ancak Allah’ın onların işlerine muttali kıldığı insanlar bilebilir.
Onu öğrenen ise hemen kendisine dayanır ve istinat eder. Ehl-i beyt en büyük dayanak ve
kendisine yönelmede en güvenilir şeydir. Öyleyse sen de akıbet için onların sevgisine
sarılmalısın. Hz.Peygamber bizden sadece ‘akrabaları hakkında mevedded, yani sürekli-sabit
sevgiyi talep etmiştir.."
"..Bu ayet, Allah’ın Ehl-i Beyt'i 'Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın diye' ayetinde
Hz. Peygambere ortak kıldığı anlamına gelir. Hangi kir ve pislik günahlardan daha kirli olabilir
ki? Allah peygamberini bağışlamakla arındırmıştır. Bizce günah olan bir şey Hz. Peygamber’den
meydana gelseydi,
gerçekte değil görünüşte günah sayılabilirdi. Çünkü gerçek anlamıyla günah, ne Allah ne de
bizim tarafımızdan Hz. Peygamber’e nispet edilmez. Ayette geçen şey (bizim anlayışımıza
göre) günah olsaydı, onun hakkındaki hüküm peygamberin fiiline de eşlik eder ve şu ifade
doğru olmazdı: ‘Sizden kiri giderdi ve sizi tertemiz yaptı.’
Fatıma’nın oğulları olan şerifler ve Selman-ı Farisî gibi Kıyamet gününe kadar Ehl-i Beyt'ten
olan kimseler, bu ayetteki bağışlanma hükmüne girer. Onlar, Allah’ın tahsisi ve inayeti olarak,
Hz. Muhammed’in üstünlüğü ve Allah’ın kendisine olan inayetinin gereğiyle tertemizdir. Bu
üstünlüğün hükmü, Ehl-i Beyt için ahiret hayatında ortaya çıkar. Çünkü onlar, bağışlanmış
olarak diriltilecektir..."
"..Kendilerine muhtaç olduğun Ehl-i Beyt ve Hz. Peygamber karşısında -ki Allah sana onun
vasıtasıyla doğruyu gösterir- bunun zıddı bir hareket yaptığını gördüğümüzde, peygamberinin
ailesi hakkında böyle hareket ederken beni çok sevdiğin, benim haklarımı ve mertebemi
titizlikle gözettiğini iddia ettiğin sevgine nasıl güvenebilirim? Allah'a yemin olsun ki: Bu
yaptığın, sadece imanının eksikliğinden ve Allah'ın seni aldatmasından ve farkında olmadığın
yönden seni saptırmasından kaynaklanır.."
"..On birinci kutbun suresi "Taha"dır. Bu kutup Hak tealanın naibidir. Tıpkı Ali b. Ebutalib'in,
Muhammed'in (s.a.v) naibi olması gibi. Ali (k.v) Hz. Muhammed (s.a.v) adına Mekkelilere
"Tevbe" suresini okumuştu. Resulullah (s.a.v) Ebubekir'i göndermişti, fakat bundan vazgeçerek
şöyle buyurmuştu: "Benim adıma Kur'an'ı ehlibeytimden olan bir adamdan başkası tebliğ
edemez." Sonra Ali'yi çağırmış, gidip Ebubekir'e yetişmesini emretmiştir. Mekke'ye vardıkları
zaman, Ebubekir insanların başında hac görevini yerine getirirken Ali de "Tevbe" suresini tebliğ
etmiş ve Resulullah'a (s.a.v) niyabeten bu sureyi insanlara okumuştur. Bu da Ebubekir'in
halifeliğinin sıhhatine ve Ali'nin üstün makamına delalet eder. Allah onlardan razı olsun.."
{ Muhyiddin İbn Arabi (ks) }
"..Annemiz, kendilerinden sordular :
- Hayder-i Kerrar olan kocam Ali hakkında bir şey buyurmadınız?
İki cihan serveri, bu soruyu da şöyle cevaplandırdılar :
- Ya Fatıma! Bana, nefsimden sual ediyorsun. Şunu bilmiş ol ki, Ali bendendir ve ben Ali'denim.
Kişinin kendi nefsini sevmesi ve medh etmesi münasip olur mu a benim canım kızım? Ey
benim ciğerparem Fatımam ! Ben ve Ali, nur-u vahidiz.."
{ Muzaffer Ozak (ks) }

"..Bu Heba içinde akıl diye isimlendirilmiş olan Muhammedi hakikatinden (hakikat-i
Muhammediye) başka Allah’a daha yakın bir şey bulunmamıştır. Böylelikle o, bütün âlemin
efendisi ve varlıkta ilk ortaya
çıkan şey olmuştur. Dolayısıyla onun varlığı, bu İlâhî nurdan, Hebadan ve tümel hakikatten
meydana gelmiştir. Hebada onun hakikati, ardından âlemin hakikati Hz. Muhammed’in
tecellisinden meydana gelmiştir. Ona en yakın kişi ise Hz. Ali b. Ebû Talib ve peygamberlerin
sırlarıdır.."
{ Muhyiddin İbn Arabi (ks) }

Allah kimi temizlemişse, artık ona kir bulaşmaz O mukaddestir, daha doğrusu özü kutsidir
Efendimiz Resulullah'ın ehl-i beyti gibi
Ki o zekiler efendisi kerem sahibi imamdır.
{ Muhyiddin İbn Arabi (ks) }

Ali'yi sevmek, ateşin odunu yaktığı gibi, Müslümanların günahını yok eder " [ İ Asakir ]
İmam Azam Şafiî (r.a) ehl-i beyti çok fazla sevdiği için onu Rafıziliğe nispet ederek hapse
atmışlardı. Bu konuda söylediği şiirin bir beyiti şöyledir:
"Eğer Muhammed'in hane halkını sevmek Rafızilikse, insan ve cin şahit olsun ki ben Rafıziyim!"
Tutalım ki, Resul'ün ailesini ve ashâbını bilmek imanın esaslarından değildir, ama işe
yaramadığı halde bildiğin nice şeyler var !
{ Feridüddin Attâr (ks) }

Sen ahlakınla ehl-i beyt'e denk olamazsın Ehl-i beyt efendilerdir


Onlar bir insanı sevmezse hüsrandır onun sonu Onları sevmek emin ol ki bir ibadettir ibadet
{ Muhyiddin İbn Arabi (ks) }
‘’Selman bizden Ehl-i Beyt’ten dir’’
{ Sav }
Hakim en-Nisaburi,el-Müstedrek,c.3,s.598

Allah'ı ve Peygamberini gerçekten seviyorsan, peygamberin Ehl-I Beyt'ini de sever ve onlardan


senin hakkında ortaya çıkan doğana ve maksadına yatkın olmayan her şeyi, onlardan meydana
gelmesi bakımından nimet saydığın bir güzellik olarak görürsün. Bu esnada, kendisi için Ehl-i
Beyt'i sevdiğin Allah'ın nezdinde -çünkü Allah kimi sevdiğini sana söylemiştir- senin adına bir
inayet bulunduğunu öğrenirsin. Allah'ın sevdikleri, Hz. Peygamber'in Ehl-i Beyti'dir. Bu nimet
karşılığında ise, Allah'a şükredersin. Çünkü onlar, bilginin ulaşamayacağı bir temizlikle Allah'ın
kendilerini arındırması sayesinde tertemiz dillerle seni zikretmiştir.
{ Muhyiddin İbn Arabi (ks) }

Ey sabah rüzgârı, Necef tarafından misk kokusunu getir.


Git ve o dinin imâmına de ki, mest olanlar sana selâm ediyor.
{ Mevlana Celaleddin-i Rumi (ks) }

Allah’ım, her övenin övgüsünün bir karşılığı ve armağanı vardır. Ben de bunun için, rahmet ve
mağfiret hazinelerinin kılavuzu olarak sana ümit bağladım. Allah’ım, bu makam; sana özgü
tevhide erenlerin ve bu övgü ve makamlara senden başkasını layık görmeyenlerin makamıdır.
Sana, senden başkasının zenginleştiremeyeceği şekilde muhtacım. Kereminden başkası, bu
fakirlikten kurtaramaz beni. Bize bu mekânda rızanı ihsan eyle. Bizi senden başkasına el
açtırma. "Senin her şeye gücün yeter."
{ Ali (kv) }

*
Derleyen: Yunus Çömlek

http://yunuscomlek.blogspot.com.tr/

https://www.facebook.com/MuhyiddinArabiHazretleri

https://www.facebook.com/groups/Muhyiddinibnarabi/

You might also like