You are on page 1of 5

132

Her işte insana rehber olan derddir. Bir kimsede bir işin derdi
ve o işin heves ve aşkı, derununda peyda olmadıkça, o işe kasd et#mez ve o iş
derdsiz ona müyesser olmaz.
Dünya olsun, ahiret ol#sun, neccarlık olsun, padişahlık olsun, ilim olsun, amel
olsun ilh . ..

r. [Ya'ni "
İtab devam ettikçe dostluk da devam
eder"] Çünkü itabı dostlara ederler, yabancıya itiib olunmaz. Şimdi
bu itiib dahi mütefavitdir. Üzerinde derdin te'siri ve ondan haberi
olan kimse hakkında bu itilb, delil-i inayet ve muhabbettir. Vela#kin itilb-ı
vaki', üzerinde te'sir hasıl etmeyen kimse için delil-i mu#habbet deği ldir.
Nitekim tozlarını çıkarmak için bir halıya sopa
vururlar. Akıller buna itiib demezler. Velakin kendi oğlunu ve
ahbabını döversen, ona itilb derler; ve muhabbetin delili böyle bir
mahalde zii.hi; olur. Mademki kendinde bir derd ve nedamet görü#yorsun, bu Hakk'ın
itiib ve muhabbetine dellldi

Eğer din kardeşinde bir ayıp görürsen, o ayıp sendedir, halbu#ki onda görüyorsun.
Alem ayine gibidir, kendi nakşını onda
görürsün ; çün kü .J"')I ;İ_,.. .J"')I [Ya'ni "Mü'min mü'nıinin aynası#dır"]
buyrulmuştur. O aybı kendinden izale et! Zirü incindiğin şey
sendedir. Ilir fili su içmek için bir pınara getirdiler. Suyun içinde
kendini görünce ürkttü. Halbuki o, başkasından ürkttüğünü zan#netti; kendisinden
ürktüğünü bilmedi. Sende zulüm. kin, hased,
hırs, m'!rh:ı nıetsizlik ve kibir gibi bütün ahlilk-ı zeıniıne olduğu
halde, bundan münfail değilsin. Bunlan bir başkasında görünce
ALTINCI FASIL 25
münfail olup, ondan ürkersin. Binaenaleyh bil ki, kendinden inci#nir ve ürkersi n.
Bir adamı n / kendi noksanı ve çıbanı kendisine
çirkin görünmez. Yaralı eliyle yemeğini yer ve parmağını yalar; ve
asla onlardan midesi bulanmaz. Amma başkası nda bir çıban veya
biraz yara görse, o taamdan iğrenir ve hazın edemez. Ahlak-ı
zemime de, nakii.isa ve çıbanlara benzer. Bir adamın kendi nde
o lunca, ondan rencide olmaz. Fakat başkasında onlardan bir
parçasını görse, i ncinir ve nefret eyler. Sen ondan ürktüi:,rün gibi,
onun da senden ürkmesini ve inci nmesini ma'zür tut; senin i ncin#rnen onun
özrüdür. Zira senin rencin onu görmedendir; ve o da
öylece görür. Çünkü .r·)I iİ_,.. .r·)I buyrulmuştur. [ Ya'ni "Mü'min
mü'minin aynasıdır"] _..;Ls:.Jı ;İ_,.. _..;Ls:.Jı [Ya'ni "Kafir kafirin
ay#nasıdır"] denilmemiştir.
Bu kelam-ı münif kafirler için mir'at yok#tur dernek değildir. Ancak kafirin kendi
mir'atından haberi yok#tur, demek olur

Azizin biri maksudunu taleb için halvette oturmuş idi. Ona


"Böyle bir maksud-ı ali halvette hasıl olmaz. Halvetten dışarıya
çık! Sana bir azizin23 nazarı vaki' olduğu vakit, o maksudun hasıl
olur" diye nida geldi. "O azizi nerede bulayım?" de

Eğer haricden
bin hırsız gelse, onlara içeriden bir hırsız muavenet etmedikçe ka#pıyı açamazlar.
Haricen bin söz söylersen, batınen musaddık olma#dıkça
fiiide vermez. Nitekim bir ağacın / kökünde yaşlık olmazsa,
eğer bin sene su döksen fil.ide vermez. Onun neşv ü nemasına me#ded etmek için kökü
yaş olmak lazımdır. Şii

İmdi ma'lum oldu ki, iş endişenindir. Çünkü bu kadar binlerce


halk, zayıf ve mükedder olan bir endişenin esiridirler. Nazar et ki,
bi-pil.yil.n endişenin sahiblerinde ne azamet ve şevket vardır! Ve
a'dil.yı nasıl kahr ederler ve ne alemleri teshir eylerler! Biz aya nen
görüyoruz ki, yüzbin suret, bi-hadd ü payan asker, bir sahrada
şahS:".ı_vahidin esiridirle�:-o Şahıs da hakir bir enclişenin esiridir.36
Mademki bunların cümlesi bir endişenin esiridirler, acaba azim,
hatir, kudsi ve ulvi olan bi-pil.yil.n enclişeler nasıl olurlar? Binaen#aleyh
ma'lum oldu ki, iş endişelerindir. Sılretlerin kaffesi I tabi' ve
aletdirler; ve endişe olmayınca muattaldırlar ve cemaddırlar.
Böyle olunca sureti gören kimse, cemil.d demektir.37 O kimse
ma'nil.ya yol bulamaz; her ne kadar sureta ihtiyar ve yüz yaşında
ise de, o çocuktur, na-baliğdir. Nebi (a.s.v.) Efendimiz: ,�ı .,.. �_,
_,,!'ti ,�ı JI _,A-.>':l l["Küçük cihaddan büyük cihada döndük"] bu#yurdular. Ya'ni
"Suretlerin cenginde idik ve süri düşmanlar ile
cenk ediyor idik. Şimru iyi havatırın kötü havatın mağlub etmeleri
ve vilayet-i tenden ihrac etmeleri için leşker-i havatır ile cenkede#liın"
ma'nasını murad ettiler. Binaenaleyh ekber olan cihad budur.
Ve şimdi bu cenkde iş gören fikirlerdir ki, ten vasıtası olmaksızın
hizmet ederler. Nitekim akl-ı fa'al, aletsiz çerhi döndürür. Mısra':

*************Nebi (a.s.v.) Efendimiz •.ı.J5,j )IJ ._,.;,,.. )+:.liJ d..l:..; ·� )IJ


J.._), J,.!JI
d..l;\ ya'ni "Gece uzundur, onu uykun ile kısaltma; ve gündüz ay#dınlıktır, / onu
günahların ile karartma" buyurdular. Halkın teşvl- 70
şi ve dostların ve düşmanların zahmeti olmaksızın sır söylemek ve
hacat taleb eylemek için gece uzundur. Bir halvet ve sükut hasıl
olmuştur. Ve Hak Teala ameller riyadan masiın ve mahriıs bulun#mak ve halisan-
lillahi Teala olmak i çin bir perde çekmiştir. Ve ge-
. celeyin riyakar olan adam, muhlisten fark olur. Gece vakti herşey
nıestılr olup, gündüz rüsva olurlar. Riyakar olan adam ise gecele#yin rüsva olur. O
der ki: "Mademki bir kimse görmüyor, kimin için
yapaYJm?" Ona derler ki: "Bir kimse görüyor; velakin sen bir kim#se değilsin ki, o
bir kimseyi göresin." Senin halini öyle bir kimse
görüyor ki, bütün kimseler onun kabza-i kudretindedir. Ve acz
vaktinde onu çağırırlar; ve diş ağrısı, göz ağrısı, kulak ağrısı ve
töhmet ve havf zamanlarında hep onu yad ederler; ve onun işitti#ğine ve hacetlerini
reva eyliyeceğine kuvvetle i'timad ederler. Ve
bir hastanın sıhhati ve belanın defi için, gizli gizli sadaka verirler.
Ve keza o atily1 ve sadakaY1 kabiıl ettiğine mutmain olurlar. Onla#ra sıhhat ve
feragat ihsan eyledikde, o yakin onlardan geri gider
ve hayal endişlik avdet eyler. Ve "Hudavenda! O zindan köşesinde
usanmaksızın bin "Kul hüvallah" okuyarak sıdk ile seni çağırmamız ve senin bizim
hacatımızı reva eylemen ne hal idi?" derler.
Şimdi biz zindan içinde nasıl muhtac idiysek, zindan haricinde de
öylece muhtacız; ta ki bizi bu alem-i zulmani zindanından, nurani
olan atem-i enbiyaya ihrac eyliyesin.
Şimdi ... Zindan ve hal-i derd haricinde iken, o ihlas, bize niçin
gelmiyor? Zira acaba fiiide eder mi, yoksa etmez mi? Diye bize bin
hayal anz oluyor; ve bu hayalin te'siri bin tembellik ve meliilet ve#riyor. Hani o
hayalsiz olan yakin? Hak Teala cevaben buyurur ki:
: Çf) ;J',� � ..;�� �� 'i (Müıntehine, 6011) "[Benim de düşmanım,
sizin de düşmanınlz olanları dostlar edinmeyin!.."] Ya'ni sizin ve
bizim düşmanımızdır dediğim bu aduyu, daima zindan içinde
ınücahedede tutunuz. I Zira o zindan ve bela ve renc içinde bulundukça, ihlasınız
zahir olur ve kuvvet kesb eder. Diş ağrısından,
baş ağrısından ve ten korkusundan kendinde ihlasın zuhurunu
bin kere tecrübe ettin. Niçin tenin rahatı kaydında oldun ve onu
timar ile iştigal eyledin? Ser-rişteyi unutmayın ve murad-ı ebediye
vusul ve karanlık zindandan halas için, daima nefsi bi-murad tu#tun. ZMI <$�
Uı ;_,. $.lı 0u ..;:.+Jı ;. �I ;,,.; �.:.:, ;.u:. :._;� :;. L.r� (Na#ziat, 79/40-
41) ya;ni
"Mevkıf-i itabda Rabb'inin indinde hazır ola#cağını bilip, ondan korkarak, nefsini
heva ve şehevatından nehy
eden kimsenin menzil ve karargahı cennettir."

Gerçi Hak Teala, hayır ve şerrin ceza#larını ahirette vereceğini va'd b uyurmuştur.
Velakin onun nümu#nesi bir mikdar dar-ı dünyada dam dem-be-dem ve lemha-be-lem#ha
zahir olur. Eğer bir kimsenin gönlünde meserret olursa, o hal
bir kimseyi mesrur etmesinin cezasıdır; ve eğer mağmum olursa,
bir kimseyi gamgln etmiştir. Bu ma'nalar o alemdendir. Herkesin
bu az ile o çoğu anlamaları için, rilz-i cezadan nümilnedir. Nitekim
nümuneyi, buğday anbarından bir avuç gösteı;rler.

O kadar azamet ve büyüklüğü ile beraber, Resul (a.s.v.)ın bir


gece eli ağrıdı. Bu ağrının cenab-ı Abbas'ın veca'-ı destinin te'sl#rinden olduğu
ilham olundu. Zira onu esir edip diğer üsera ile be#raber elini bağlamış idi.45 Hz.
Abbas'ın elinin bağlanması, emr-i
Hak ile olmakla beraber, cezası da erişti. İşte sana arız olan bu
kabzlar ve kederler ve na-hoşluklar, yaptığın azar ve ma'sıyetin
te'slri olduğunu bilmen için böyle ceza olarak erişir. Gerçi ne
ONAL TINCI FASIL 63
yapmış olduğun tafsilatıyla hatınnda değildir; velakin cezadan,
efal-i zemime-i kesire yapmış olduğunu bil! · O yaptığın kötü
müdür, veya cehilden ve gafletten midir, veyahut bir dinsize refa#kat ettiğin
vakit, sana günahları teshil etmiştir de, onun günah
olduğunu mu bilmedin? Bunlan bilmezsen, cezaya nazar et ki, ne
kadar bastın ve ne kadar kabzın vardır? .. Suret-i kat'iyyede kabz
ma'sıyetin ve bast taatın cezasıdır.
O kimse sual etti ki: "Biz şakfnin said ve saidin şaki olduğunu
görüyoruz?"
Hz. Pir-i dest-gfr buyurdular: O şaki nihayet iyilik etti veya#hut fikr-i lıayr
eyledi lci said oldu; ve o said dahi, fenalık etti veya
su'-i fikirde bulundu lci şaki oldu. Nitekim İblis ci.ı.;. � ,;li � µ
.:,.,1 ::,.. (Siid, 38/76) [Ya'ni "Beni bir ateşten, onu ise bir çamurdan
'
yarattın"] deyip, Adem (a.s.) hakkında i'tiraz eyledi. Üstiid-ı
melaike iken mel'un-ı ebed ve matrıld-ı dergah oldu

Şimdi, ademllerden ba'zılan o kadar akla mütabaat eylediler


ki, külliyyen melek ve nür-ı malız oldular. Onlar, enbiya ve evliya#dırlar; ve havf
ve recadan kurtulmuşlardır. Nitekim Kur'an-ı Me#cld'de beyan buyruluyor:
',:,);.,.:,_ �Y � � '..J';. Y (Yunus, 10/62)
[" .. . Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyecekler de."] Ba'zılarının
akıllarına şehvet galib olduğundan, akıbet külliyyen hayvan
hükmünü iktisab eylediler. Ve ba'zıları münazaada kaldılar; ve
onlar o taifedir ki, batınlarında bir derd ve rene ve hasret ve efgan
zahir olur ve yaşayışlarından razı değildirler. Bunlar mü'min#lerclir. Evliya
onları kencli menzillerine eriştirmek ve kenclileri gibi
yapmak için onlara muntazırdırlar. Ve şeyatln dahi onları esfelü's#safiline, kendi
taraflarına çekmek için muntazırdırlar. Şiir:
..:...,, ,;1, 1.f ,_,, 1.f � l; .ol� ,:,ı_,s:..,, r<''� \..
Tercüme: "Biz çağırıyoruz, başkaları da çağırıyorlar; bakalım
baht kimindir ve kime yar olacaktır.

Rivayet olundu ki, Resul (a.s.) zamanında sahabeden her kim


bir ve yahut yarım sılre ezberlese idi, ezberinde bir süre vardır
diye onu i'zam ederler ve parmak.la gösterirlerdi.56 Bunun sebebi o
idi ki, onlar Kur'an'ı yerler icti. Bir kimsenin altı veya oniki bat#man ekmek
yemesi elbette azim bir haldir; ancak ağzına alıp çiğ#nedikten sonra çıkarmak
şartıyla bin merkeb yükü ekmek yemek
mümkindir. N Nihayet ....:...l.; .:,İ_,.i)IJ .:,İ_,.ill JL; YJ Ya'ni "Çok Kur'an
tila#vet edenler vardır ki, Kur'an onlara la'net eder" varid olmuştur.
İmdi bu Kur'an'ın ma'nasına vakıf olmayan kimseler hakkındadır.
Ancak bu da hikmete müstenid olduğundan, hayırd

Gece gündüz kadının ahlakını tehzibe talih olup, münazaa


edersin ve kadının levsini kendin ile tathir edersin. Kendini onda
tathlr etmek, onu kendinde tathir etmekten a'ladır. Kendini onun#la tehzib et ve
onun canibine git! Her ne kadar senin indinde o söz,
muhal ise de, onun dediğine razı ol ve her ne kadar vasf-ı rical ise
de gayreti, kıskançlığı terk et! Velakin bu sebeple iyi vasıf, ya'ni
gayret, sende kötü vasıfları zahir kılar. Bunun için Peygamber
(a.s.) r.")L.'il �,; ;...;w., :i_ ["İslam'da ruhbaniyet yoktur"] buyurdu.60
Ruhbanlar için tarik-ı halvet ve dağlarda sakin olmak ve kadın al#mamak / ve
dünyayı terk eylemek vardır. Hak Teala (azze ve celle)
ince bir yolu, Pcygamber'e gizlice gösterdi; o da nedir? Cevirlerini
çekmek ve onların muhalatını dinlemek ve onun üzerine sa'y et#mek ve kendini
mühezzeb kılmak için kadın almaktır. ,J.;. � -'0�
�(Kalem, 68/4) [Ya'ni "Hiç şübhesiz sen büyük bir ahlak üzere#sin"] ayet-i
kerimesinde, herkesin cevrine katlanmak ve muhale
tahammül etmek hususlarına işaret buyrulur. Sen ise, levsini on#lara sürdün,
halbuki yüke tahammül etmek sebebiyle hulkun iyi
olur; ve hıffet ve cevr eylemek sebebiyle, onların ahlakı kötü olur.
Mademki bunu bilciin; �rnndini tathir et ve onları bir libas
mesabesinde bil! Z'ira or!la!' ile murdarlıklannı tathir edip, pak
olursun. Ve eğer nefsine galip gelemiyor isen, aklen kendi kendine
de ki: "Öyle tasavvur ederim ki, gıiya bir akd vaki' olmamıştır ve
sanki urnumhaneye mensub bir ma'şukadır. Şehvetim galebe etti#ği vakit, onun yanına
giiliyorum." Bu tasavvurun arkasından, sa#na lezzet-i mücahede ve tahammül hasıl ve
onların muhalatından
sana haller zahir oluncaya kadar, bu tarik ile hamiyyet ve kıs#kançlığı kendinden
def eyle! Sen kendi fiiideni onda muayyen gör#dükçe,
ondan sonra bu tasavvur olmaksızın, sen tahammül ve mü#cahedenin müridi olur
ve nefsinden intikam alırsın.

Mesela bir ekmeği al ve koltuğunun altına koy ve herkesten


saklayıp de ki: "Bunu hiçbir kimseye vermiyeceğim; ve vermemek
nedir, belki göstermiyeceğim bile!" O ekmek her ne kadar kapı#ların önüne dökülmüş
ve kesretinden naşi köpekler yememiş olsa
bile, mademki böyle men'a mübaşeret ettin, herkes rağbet eder ve
o ekmeğin kaydına düşerler; ve niyaza ve olmazsa şenii.ata başla#yıp: "O senin
saklayıp, bizi görmekten men' ettiğin ekmeı;ri mut#laka göreceğiz" derler. Husüsan
ki o ekmeği bir yıl yeninin içinde
saklayıp vermemek ve göstermemek emrinde mübalağa ve te'kid
edersen � LA� v4'..? ,:,L...;"j\ ["İnsan, men' edildiği şey'e harisdir")
mısdalunca o ekmeğe olan rağbetleri, had ve endazeden tecavüz
eyler.
Kadına her ne kadar tesettür ile emr edersen, onda kendini
göstermek dağdağası daha ziyade olur; ve onun saklanmasından
halkın o kadına olan rağbeti, daha müteziiyid bulunur. Binaen#aleyh sen, iki
tarafın rağbetini teşdid edip duruyorsun; ve ıslah-ı
emr eylediğini zannediyorsun. Halbuki o yaptığın / ayn-ı fesiiddır.
Eğer o kadının gevheri sü'-i fiile hahişger değilse, men' etsen de,
etmesen de o iyi ve pak olan fıtratına göre hareket edecektir. Müs#terih ol ve
müşevveş olma! Ve eğer bunun aksine olursa, yine böy#lece kendi tarik ve tab'ına
göre hareket eyliyecektir.
Onu men' et#mek, rağbetin izdiyiidından başka bir şeye yaramaz.

z. Eğer riyazet edecek ise, onun tarikini böyle göstermişler#dir k.i, eğer bir okka
ekmek yemekte ise, her gün tedric ile, birkaç
dirhem tenkis etmelidir. Bir iki sene bu vech ile geçerse, bir okka,
yarım okkaya tenezzül eder vücüd onun teniikusunu duymaz. Ve
ibadet ve halvet ve tiiata teveccüh ve namaz dahi böyledir. Eğer
hiç namaz kılmıyor ise, tarik-ı Hakk'a teveccüh ettikde, evvelen
bir müddet, beş vakit namaza muvazabat eder; ondan sonra � �

Sıfat-ı yakin bir şeyh-i kamildir. Savab olan hüsn-i zanlar


dahi, onun müridleridir. Zan mütefavittir. Böyle derece derece
ağleb ve ezyed olan her bir zan, yakine akreb ve inkardan eb'addır.
N itekim .f-ı ._r.1 ,:,1,,1 ,:,j1 ) [Ya'ni "Ebu Bekir (r.a.) ın imanı tartıl#sa ...
"]86 hadis-i şerifinde işaret buyrulmuştur. Bütün savab olan
zanlar yakinden süt emerler ve ziyi\deleşirler; ve o süt emmek ve
tezayüd, ilim ve amel ile o zannın tahsil-i efzayişi alametidir. Bu
süretle, o zanlar yakin mertebesine gelirler ve yakinde fani olur#lar. Zira o
zanlar, yakin olduklan vakit kalmazlar; ve bu şeyh ile
müridler,87 o şeyh-i yakinin ve onun müıidlerinin alem-i ecsamda
zahir olmuş nakışlandır. Delili budur ki, bu nakışlar devren-ba'de#devrin ve
karnen-ba'de-karnin mütebeddildir. Ve bu şeyh-i yakin
ile, onun zunCın-ı savabdan ibaret olan evli\tlan alii-merri'l-edvar
ve'l-kurün, tebdile uğramaksızın alemde kaimdirler. Diğer taraf#tan zunün-ı galit
ve dall ve münkir şeyh-i yakinin merdCıdudur. Ve
o zanlar / her gün yakinden eb'ad ve ezeli olurlar. Zira her gün o
sü'-i zannı artıracak esbabı tezyid ederler. Nitekim Kur'an-ı Ke#rim'de G;. <lıı
�-,ı) j,;. �_,li ..) (Bakara,2110 ) (Ya'ni "Kalblerinde
bir maraz vardır onların'
.
· Allah da marazlarını artırdı"] buyrul#muştur

You might also like