You are on page 1of 157

1

T.C.
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SANAT TARİHİ ANABİLİM DALI
YÜKSEK LİSANS TEZİ

GAUGUİN VE TAHİTİ

EYLEM GÜRKAN

TEZ DANIŞMANI
PROF. DR. ENGİN BEKSAÇ

EDİRNE 2019
i

Tezin Adı: Gaugin ve Tahiti

Hazırlayan: Eylem GÜRKAN

ÖZET

Sanat, insanlığın başlangıcından itibaren durmadan gelişen, ne şekilde


üretildiğine bakmadan insanı düşünmeye yönelten, hayatın temel kavramlarından
biridir. Bunların içinde, en aşina olunan sanat dalı olan resim sanatının her kesimce
bilinmesi, anlaşılabilmesi ve incelenmeye devam edilmesi adına yapılan çalışmalar
göstermektedir ki sanat, elbet hak ettiği yere gelecektir.

Resim sanatının kuşkusuz birçok ustası, dehası vardır. Bunlardan biri olarak
kendine yer edinen Paul Gauguin, gerek yaptığı çalışmalar gerekse dünyaya bakışı,
üslubu ve içindeki resim tutkusuyla kendi çağının sanatçılarından bir adım öne
geçmiştir. Bir renk ve gizem ustasıdır. Hayatının her döneminde kendi seçimlerini
yapıp, sonuçları ne olursa olsun bunlara katlanan ve içinde bulunduğu, kimi zaman
dayanılmaz, durumlara bile sanatıyla ve içindeki sanat tutkusuyla karşı gelmeyi
bilmiştir.

Bu çalışmada özellikle incelenmek istenen Gauguin’in Tahiti’de geçirdiği


dönem ve orada meydana getirdiği eserlerdir. Kendisini her zaman ilkel güzelliği
bulmaya adamış ve bunun için doğduğu coğrafyayı hatta ailesini geride bırakarak
Tahiti’ye yerleşmiştir. Özellikle Tahiti resimlerinde görebileceğimiz üzere, buranın
halkı, ilkelliği, bu adanın el değmemişliği sanatçıyı derinden etkilemiştir. Bu ilkellik
ve vahşilik içinde hayatının en keyif aldığı dönemlerini yaşamış en çarpıcı eserlerini
meydana getirmiştir.

Gauguin’in doğduğu Fransız coğrafyası ile başlayan bu çalışma, Tahiti


resimlerini daha iyi analiz edebilmek adına ilk dönemde yaptığı resimlerin de
örnekleri ile başlar. Hayatını önemli ölçüde etkileyen sanatçı Van Gogh ile birlikte
yaşadığı zamanlar ve çalışmaları ile devam eder. Hayatının Tahiti’de geçirdiği
ii

dönemi, zirve yapan sanatı ile ilgili detaylı bilgiler ve Tahiti döneminde yaptığı
çalışmaları ile sona erer. Tahiti her zaman Gauguin’in kayıp cenneti olmuştur.
Sanatçı bu cennette, dünya sanat tarihine eşi görülmemiş eserler bırakmıştır.

Anahtar Kelimeler : Gauguin, Tahiti, Post Empresyonizm


iii

Name of the Thesis: Gaugin and Tahiti

Prepared by: Eylem GÜRKAN

ABSTRACT

Art has been one of the fundamental concepts of life and progressing since
the beginning of the humanity. Among these,the art of painting is the most familiar
field of art. The studies, carried out in order to understand and continue to analyze
the art of painting indicate that art will certainly attain the status that it truly
deserves.

There are several masters of the art of painting. One of these is Paul Gauguin,
master of colour and mystery, moved one step ahead of the contemporary artists of
his age in terms of his point of view on life, his style and passion for painting.

In this study, it is intended to be analyzed the period of Gauguin spent in


Tahiti and the Works he produced there. He always dedicated himself to find
primitive beauty and he settled down. As can be seen in the paintings of Tahiti, the
people of his region, their primitiveness and the intact nature of this island impressed
the artist. In this process, he carried out the most striking works of his life.

This study, has started with the examples of the paintings which Gauguin
produced in his early period for he sake of a better analysis of Tahitian piantings, has
continued with the studies and period that he spent with Van Gogh who has affected
his life to a considerable extent. His life has ended with the studies conducted in
Tahitian period. Tahiti has always been to lost paradise of Gauguin.

Keywords: Gauguin, Tahiti, Post Empresyonism


iv

ÖNSÖZ

Paul Gauguin’in sanat tarihi içindeki yeri, kuşkusuz birçok ressamdan


farklıdır. Hayata ve resme bakışı çağının ressamlarından onu ayıran en belirgin
özelliğidir. Özellikle sanatçının içinde bulunan ilkellik arayışı her zaman dikkatimi
çekmiştir. Tahiti’ye gidiş süreci ve yaptığı çalışmalar, özel anlamda incelenmesi
gereken eserlerdir. Bu eserler incelendiğinde, sanatçının tutkusuna, bir yabani hayatı
yaşama istediğine ve medeniyetten kaçışının sebeplerine ulaşabiliriz. Günümüzün de
esas problemi haline gelen aşırı teknoloji ve makineleşmenin sanatçı tarafından o
dönemde fark edilmesi ve onun içinde oluşan doğaya, ilkelliğe kaçış bu gün de
insanlığın aradığı yaşam biçimlerindendir.

Bu çalışma süresince, hem Gauguin’i anlamak hem de onu anlatmak yegane


kaygım olmuştur. Özellikte Tahiti’de geçirdiği süreç ve yaptığı eserler üzerinde fazla
zaman harcamayı gerektirmiş ve bu çalışmanın sürecini uzatmıştır. Bu uzun süreçte,
gösterdikleri anlayış, verdikleri destek için tüm bölüm hocalarıma ve aileme sonsuz
teşekkürlerimi sunuyorum. Her zaman her konuda, kaynak temini sırasında ve yazım
sürecinde bilgisini, desteğini hiç esirgemeyen danışman hocam Prof. Dr. Engin
Beksaç’a sabrı ve inancı için ayrıca çok teşekkür ederim.
v

İÇİNDEKİLER

ÖZET............................................................................................................................ i
ABSTRACT ............................................................................................................... iii
ÖNSÖZ ....................................................................................................................... iv
İÇİNDEKİLER .......................................................................................................... v
ESERLER LİSTESİ ................................................................................................. vi
GİRİŞ .......................................................................................................................... 1

BÖLÜM I .................................................................................................................... 3
FRANSIZ RESSAM GAUGUİN’İN HAYATI ....................................................... 3
1.1. Gauguin ve Van Gogh .................................................................................... 15

BÖLÜM II ................................................................................................................ 24
GAUGUİN’İN TAHİTİ KONULU RESİMLERİ ................................................. 24
2.1. Tahiti ve Gauguin’in İzlenimleri .................................................................... 24
2.2. Tahiti Resimleri .............................................................................................. 27

SONUÇ .................................................................................................................... 142


KAYNAKÇA ...........................................................................................................143
vi

ESERLER LİSTESİ

Eser No: 1 Kulağının Arkasında Çiçekle Genç Adam ( Young Man With a Flower
Behind His Ear) .......................................................................................................... 71

Eser No: 2 Bekaretin Kayboluşu/Baharın Uyanışı ( The Loss of Virginity/


Awekining of Spring)................................................................................................. 72

Eser No: 3 Küçük Vadi ( The Little Valley) ............................................................. 73

Eser No: 4 Limon Toplayıcısı ( The Lemon Picker) ................................................. 74

Eser No: 5 Tahiti’nin Balıkçı Kadınları ( The Fisherwomen of Tahiti) ................... 75

Eser No: 6 Tahiti’deki Yol ( Road in Tahiti) ............................................................ 76

Eser No: 7 Siyah Domuzlarla Manzara ve Oturmuş Tahitili ( Landscape with Black
Pigs and Crouching Tahitian)..................................................................................... 77

Eser No: 8 Barbar Masalları ( Barbarous Tales) ....................................................... 78

Eser No: 9 Melankoli ( Melancholic- Faaturuma) .................................................... 79

Eser No: 10 Pandanusların Altında ( Under the Pandarus – I Raro Te Oviri) .......... 80

Eser No: 11 Çiçekli Kadın ( Tahitian Woman with Flower – Vahine No Te Tiare) 81

Eser No: 12 Baltalı Adam ( A man with Axe) .......................................................... 82

Eser No: 13 Vanilya Korusunda Adam ve At (In the Vanilla Grove, Man and
Horse) ......................................................................................................................... 83

Eser No: 14 Tahiti Manzarası ( Tahitian Landscape) ............................................... 84

Eser No: 15 Haere Mai .............................................................................................. 85

Eser No: 16 Plajda Tahitili Kadınlar ( Tahitian Women on the Beach) ................... 86

Eser No: 17 Siyah Domuzlar ( The Black Pigs) ....................................................... 87

Eser No: 18 Mangolar ile Natürmort ( Still Life with Mangoes) .............................. 88

Eser No: 19 Düşünceli Kadın ( The Brooding Woman – Te Vahine Fa’aturama) ... 89
vii

Eser No: 20 Ateş Dansı ( The Fire Dance – Upa Upa) ............................................. 90

Eser No: 21 Dialog ( Conversation – Les Parau Parau) ............................................ 91

Eser No: 22 Selam Sana Meryem Ana ( Hail Mary – Ia Orana Maria) ................... 92

Eser No: 23 Kutsal Son ( The Royal End – Arii Matamoe)...................................... 93

Eser No: 24 Ne Zaman Evleneceksin? ( When Will You Marry? – Nafea Faa
İpoipo) ........................................................................................................................ 94

Eser No: 25 Fısıldayan Sözcükler ( Whispered Words – Parau Parau) .................... 95

Eser No: 26 Nereye Gidiyorsun? ( Where Are You Going?) ................................... 96

Eser No: 27 Bugün Pazara Gitmiyoruz. ( We Shall Not Go To The Market Today –
Ta Matate) .................................................................................................................. 97

Eser No: 28 Geç Öğleden Sonra ( Late Afternoon – Taperaa Mahana) ................... 98

Eser No: 29 Tahitili Havva ( Tahitian Eve) .............................................................. 99

Eser No: 30 Tavuskuşlarıyla Manzara ( Lanscape with Peacocks – Matamoe) ..... 100

Eser No: 31 Kutsal Dağ ( The Sacred Mountain – Parahi Te Marae) ..................... 101

Eser No: 32 Mangolu Kadın ( Woman with Mango – Vahine No Te Vi) .............. 102

Eser No: 33 Şeytanın Sözleri ( Words of the Devil – Parau Na Te Varua İno) ...... 103

Eser No: 34 Keyifli Topraklar ( Delightful Land – Te Nave Nave Fenua) ............ 104

Eser No: 35 Ölülerin Ruhu İzliyor ( The Spirit of the Dead Watching – Manau
Tupapau) .................................................................................................................. 105

Eser No: 36 Öğle Uykusu (Siesta) .......................................................................... 106

Eser No: 37 Yıkanan Tahitili Kadınlar (Tahitian Women Bathing) ....................... 107

Eser No: 38 İdol ile Otoportre ( Self Portrait with the Idol) ................................... 108

Eser No: 39 Gizemli Su ( Mysterious Water) ......................................................... 109

Eser No: 40 Javanahlı Annah ( Annah the Javanesi) .............................................. 110


viii

Eser No: 41 Tehamana’nın Birçok Atası Var ( Tehamana Has Many Parents –
Merahi Mutua No Tehamana) .................................................................................. 111

Eser No: 42 Ay ve Dünya ( Moon and the Earth – Hina Te Fatau) ........................ 112

Eser No: 43 Şapkalı Otoportre ( Self Portrait with hat) .......................................... 113

Eser No: 44 Nehir Kenarında Tahitili Kadın ( Tahitian Woman Near River) ........ 114

Eser No: 45 Gerçeğin Anı ( The Moment of Truth) ............................................... 115

Eser No: 46 Paletli Otoportre ( Self Portrait with Palette ) ..................................... 116

Eser No: 47 Hindistan Cevizi Ağaçlarının Altında Kulübe ( Hut Under the Coconut
Palms)....................................................................................................................... 117

Eser No: 48 Tanrıların Günü ( Day of the Gods – Mahana No Atua) .................... 118

Eser No: 49 Kutsal Bahar/Tatlı Rüyalar ( Sacred Spring/Sweet Dreams – Nave Nave
Moe) ......................................................................................................................... 119

Eser No: 50 Tahitili Kadın ( Tahitian Woman)....................................................... 120

Eser No: 51 Cellist ( The Cellist) ............................................................................ 121

Eser No: 52 Hristiyan Genç Kız ( Young Chistian Girl) ........................................ 122

Eser No: 53 Annenin Portresi ( Portrait of a Mother) ............................................. 123

Eser No: 54 Breton Manzarası David’in Değirmeni ( Breton Landscape David’s


Mill) ......................................................................................................................... 124

Eser No: 55 Breton’da Çiftlik ( Farm in Brittany) .................................................. 125

Eser No: 56 Kano/ Tahitili Aile ( Canoe/ Tahitian Family) .................................... 126

Eser No: 57 Bebek/ Tahitili İsa’nın Doğumu ( Baby/ Nativity of Tahitian Christ) 127

Eser No: 58 Bir Odada Tahitililer ( Tahitians in a Room – Eiaha Opia) ................ 128

Eser No: 59 Doğum ( Nativity) ............................................................................... 129

Eser No: 60 Tahiti Hayatından Sahne ( Scene From Tahitian Life) ....................... 130

Eser No: 61 Keyifli Gün ( Delicious Day – Nave Nave Mahana) .......................... 131
ix

Eser No: 62 Üç Tahitili Kadın (Three Tahitian Women)........................................ 132

Eser No: 63 Üç Keçili Manzara ( Landscape with Three Goats) ............................ 133

Eser No: 64 Bir Daha Asla ( Nevermore) ............................................................... 134

Eser No: 65 Kolları Yukarıda Tahitili Adam ( Tahitian Man with His Arms
Raised)...................................................................................................................... 135

Eser No: 66 Nereden Geliyoruz? Biz Kimiz? Nereye Gidiyoruz? ( Where Do We


Come From? Who Are We? Where We Are Going?) ............................................. 136

Eser No: 67 Nefis Sular ( Delectable Waters)......................................................... 137

Eser No: 68 Beyaz At ( The White Horse).............................................................. 138

Eser No: 69 Annelik/Sahilde Üç Kadın ( Maternity- Three Women on the


Seashore) .................................................................................................................. 139

Eser No: 70 Maria’nın Ayı ( The Month of Maria – Te Avane No Maria) ............ 140

Eser No: 71 Büyük Buda ( The Great Buddha) ...................................................... 141


x

PAUL GAUGUİN
1

GİRİŞ

Sanat ve sanatçı hiçbir zaman birbirinden ayrı tutulmayacak iki öğedir. Sanat
tarihi, mağara resimlerinden itibaren sanatı ve sanatçıyı inceleyip bu konuda
çıkarımlarda bulunan bir sanat dalıdır, sanatın en büyük ortamıdır. Her dalda yapılan
çalışmalar, sanatın insanlık için önemini vurgulamaktadır. Bu dallardan biri olan
resim insanlığın mağara duvarlarına yaptıkları resimlerden itibaren incelenerek,
günümüz çağdaş sanatına kadar uzun ve önemli bir yol almıştır.

Resim sanatı kendi içinde incelendiğinde, hem sanatsal öğeleri hem de


insanların sanat taleplerini karşılayan en büyük sanat dalından biridir. Bu sanat dalı,
gerek fırça darbeleriyle, gerek ince kalem çizgileriyle, gerek noktalarla ya da
taramalarla düşündüklerini ifade etme yolunu seçen birçok sanatçı yetiştirmiştir.
Güzelliğin göreceli dünyasında, hem beğenilen hem de beğenilmeyen eserler
mutlaka var olmuştur. Burada önemli olan sanatın amacına ulaşıp ulaşamadığıdır.
Hem sanatçıyı hem de izleyiciyi tatmin etmek, sanatçının verdiği mesajı, görüşü
izleyicinin de bu bağlamda değerlendirip yorumlaması sanatın temel
gerekliliklerinden biri olmalıdır.

Resim sanatının kuşkusuz birçok büyük sanatçısı, birçok dahisi vardır. Kendi
çevresi içinde düşünüldüğünde, çalışmamın konusu olan sanatçı Paul Gauguin’in,
belki yaşadığı zamanda değil ama günümüzde elde ettiği başarı ve sanat çevrelerinde
geldiği konum, onun yaptığı çalışmalarının amacına ulaştığının göstergesi halindedir.
Gauguin, yaşadığı dönemde, diğer sanatçılardan çok ileride bir dünya
görüşüne ve sanatsal yeteneğe sahiptir. Yaptığı çalışmalar ele alındığında fark
ettiğimiz şudur ki; Gauguin’in sanatsal görüş ve yeteneği, onun, belki başlarda
dışlanan ama sonra her zaman övünülecek bir sanatçı haline gelmesinin en büyük
parçasıdır. Sanata bakış açısı, sanatı ele alışı aynı zamanda dünyayı ve kendisini nasıl
gördüğüyle ilişkilendirilebilir. Gauguin’in bazı resimlerinde gördüğümüz kibir
kendini diğerlerinden en üstte tutan, hatta zaman zaman kendisini tanrılaştırarak
betimleyen bir seviyeye ulaşmıştır. Çalışmamda örneklerini de göreceğiniz bu
2

tablolarda, Gauguin, sanat bakımında kendini bu seviyede görmüş olsa dahi, aslında
kendi içinde hep ilkeli, el değmemişi, medeniyetsizliği aramaya devam etmiştir.
Zaten kendisini Tahiti’ye yolculuk yapmaya iten şey, Fransa’nın fazla medeni
bulduğu yaşam tarzı ve insanlarıdır. Tahiti’de ilkelliği ve deyim yerindeyse vahşiliği
yaşayarak, en önemli eserlerini hayata geçirmiştir.

Tahiti döneminde, sanatsal olarak zirve yapmış, medeniyetsizliğin ve


ilkelliğin ona verdiği duyguları resimlerinde özgürce betimlemiştir. Çalışmalarının
renklerinden ve Fransa-Tahiti bağlamında karşılaştırılan eserlerinden bunu kolayca
anlamamız mümkündür. Zaman zaman içine düştüğü hem maddi hem sağlıkla ilgili
sıkıntılar sanatçıyı zor duruma sokmuş olsa da, yine tek tutunduğu şey sanatı
olmuştur. Aslında sanatçının içindeki arzunun, ne koşulda olursa olsun hep canlı
kalması, sanata olan inancını bizlere göstermektedir. Tahiti’de kaldığı süre boyunca
zaman zaman mısır sanatından esinlendiğini gözlemlediğimiz eserler de yaratmıştır.
Tahitili modellerini bu tarzda resmettiği eserlerine rastlamamız mümkündür.
Tahitili’lerin dinlerini öğrenmeye çalışmış, inandıkları tanrıların heykellerine, Tahiti
dini ritüellerine eserlerinde sıkça yer vermiştir. Eserlerinde batı kültürünün dini
öğelerini ve hikayelerini de kullanmış, yine Tahitili kadınları bu dini hikayelerin
birer öğesiymişler gibi resimlerinde betimlemiştir.

Gauguin, medeniyeti üzerinden atmak için, doğanın ve insan yaşamının


özüne, el değmemişliğine dönmek için bu Tahiti yolculuğunu yapmıştır. Bu süreçte
inceleyeceğimiz eserlerden de anlaşılacağını umuyorum ki, Gauguin sadece kendi
döneminin değil, dünya sanat tarihinin, asla göz ardı edilemeyecek bir büyük
sanatçısıdır.
3

BÖLÜM I

FRANSIZ RESSAM GAUGUİN’İN HAYATI

Medeniyet. İnsanoğlunun yegane kaygısı. Kendilerini ve bulundukları


toplumu geliştirmek adına yaşamı, sanatı, bilimi, içinde bulundukları birçok durumu
tabiattan ve durumun getirdiklerinden daha üstün hale gelme çabalarını anlatan
kelime; medeniyet. İşte Gauguin’in kaçtığı, kendi tabiriyle bu saçmalıklardı.
Medeniyetin bu şaşalı gelenekleri, gürültülü yaşamları, abartılmış istekleri, deyim
yerindeyse ahlaksızlık derecesindeki bitmek bilmeyen bu çaba asla Gauguin’in
içinde sürüklenip gidebileceği bir ortam değildi.

“Sessizlik! Tahiti gecesinin sessizliğini tanımayı öğreniyorum. Bu sessizlikte,


yüreğimin atışından başka hiçbir şey duymuyorum.”1 Özlemini duyduğu ve sonunda
kavuştuğu medeniyetten uzak bu Güney Denizi adasında huzurunu bu şekilde dile
getirdi. Bu şekilde tarif ettiği cennetinde ilk olarak bir hayal kırıklığı yaşamasına,
burayı da kaçtığı şeylerin var olduğu bir yer olarak görmesine karşın zamanla bu
adada medeniyetin var olmadığı bölgeler keşfetmesi, yalınlığı ve tam anlamıyla
gerçeklik olarak nitelendirdiği el değmemiş doğaya kavuşması uzun sürmedi.

“Ia orana Gauguin”2

Artık özlem duyduğu yalınlığa, canlı renklerin her daim parladığı, paranın
hiçbir değerinin olmadığı, doğanın tüm ihtiyaçları çekinmeden cesurca ihtiyacı olan
herkese sunduğu bu cennette yeni bir yaşama adım atıyordu.

1
Paul GAUGUİN, Noa Noa , s.13
2
Tahiti dilinde “ Selam sana Gauguin”
4

1848 yılı Haziran ayında Paris’te doğan bu büyük sanatçının tam ismi Eugene
Henri Paul Gauguin’dir. Paris’te doğmasına rağmen ailesinin bir takım sorunlardan
uzaklaşma gerekliliği üzerine ilk çocukluk yılları Peru’da geçer. O yıllar sonradan
öğreneceğiz ki Gauguin için unutamayacağı ve sanatına da etki edecek önemli
yıllardır. Peru’ya yapılan bu yolculuk Gauguin’in babasını kaybettiği bir deniz
yolculuğu olmasının yanı sıra, orada geçirdiği zamanlar lüks bir ev, ekonomik
sıkıntılardan uzak, bir çok imkanın bulunduğu, saygın kişilerden oluşan bir
mekandır.

Peru’da gördüklerinin, geçirdiği yılların Gauguin üzerindeki, onun sanatı


üzerindeki etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Buranın yemyeşil tropikal doğası,
masmavi denizi, canlı renkleri ve insanlarına ayrı bir hayranlık duymuştu. Peru’nun
nadiren yağmurlu iklimi, depremlerin sıklığı, Peru’daki insan çeşitliliği o yaştaki bir
çocukta takdir ederseniz ki silinemez bir iz bırakmıştır. Tüm bu çeşitlilik, insan ve
doğanın birçok halini o yaşlarda deneyimlemek sanatçının ileriki yıllarda üslubu
üzerinde, bilinç altında ve hafızasında kalıcı bir iz bırakmıştır.

Gauguin 6 yaşındayken, bu cennet yaşamı, Fransaya dönmesiyle sona erer.


Orleans’ta bir yatılı okula gider. Kişiliğini biçimlendiren bu yıllarda dini eğitim alır.
11 yaşından 14 yaşına kadar bir kilisede dini eğitim alır. O dönemlerde en disiplinli
ve en iyi dini okullardan birinde eğitim görmesine rağmen işte o asi ruhu din
eğitimine ve bir rahip olarak eğitim görmeye karşı çıkar. O, asla tembel bir çocuk
değildi. Kitaplara ve öğrenmeye merakı vardı fakat, bulunduğu bu ortam onu tam
anlamıyla tatmin etmiyordu. Gauguin’in kitaplara ve özellikle gözlem yapmaya olan
merakı bugün böyle bir ressam olarak anılmasının ilk çağrışımlarıdır. Okuldan
ayrılarak bir süre donanmada ve ticari gemilerde denizci olarak çalışması, bu gözlem
ve keşfetme merakının bir tezahürü olarak görülür. Bu zamanda annesinin vefatını
öğrenen Gauguin bu meslekten ayrılarak akrabası Gustave Arosa aracılığıyla bir
borsa şirketinde iyi denilebilecek bir maaşla işe başlar. İşte Gauguin’in sanat
hayatının başlamasının da bu şekilde olduğunu söylersek yanılmış olmayız.
5

Arosa, başarılı bir iş adamı ve sanata oldukça ilgi duyan, koleksiyonculuk


yapan bir kişidir. Genellikle emprestyonist eserlere ilgi duyan Arosa, Gauguin’i
alman arkadaşı Emile Schuffenecker ile tanıştırdı. Schuffenecker’in de katkısıyla
Gauguin sanat galerilerini gezmeye, sanat üzerine konuşmaya, sanata olan ilgisini
ortaya çıkarmaya başlar. Bu bağlamda Emile Schuffenecker de Arosa gibi Gauguin
üzerinde sanata dair bir etki başlatmıştır. Bu sanat sohbetleri ve galeriler artık
yetersiz geldiğinde Gauguin resim yapmaya başlar ve bir süre sonra 25 yaşındayken
bir resim kursuna katılır.

Gauguin, diğer birçok usta sanatçı gibi yeteneklerini çok erken yaşta
gösteren, ortaya koyan, fark ettiren bir sanatçı değildi. Aksine o, yeteneğin ve derin
ilginin ileriki yaşlarda da ortaya çıkabileceğini herkese kanıtladı. Bize, hangi yaşta ve
ne zaman olursa olsun kariyerin ve mesleklerin değişebileceğini gösterdi. Aynı
zamanda Gauguin’in kendi kariyeri ve mesleği dışında bu arzusunu ortaya çıkarması
ve bu yönde çalışmalar yapması o dönemin yenilikçi etkilerine ön ayak olması,
sanatçı açısından büyük bir gelişmedir.

Sanatçının Peru’da geçirdiği o yıllar, üslubuna ve egzotikliğine, o


dokunulmamışlığa, yalınlığa olan özleminin ana kaynaklarından biridir. Orada tanık
olduğu canlılık, renklerin ve doğanın el değmemişliği, insanların ve farklı ırkların
birlikteliği onun bu sanat üslubunu ve doğaya, öze, medeniyetten uzak arınmışlık
isteğine olan ilgisini büyük ölçüde etkileyen bir zaman dilimidir.

Gauguin’in düzenli bir iş ve iyi denecek bir maaş dışında tek eksiği kalmıştı.
Bir eş ve düzenli bir aile yaşamı. 1872’de Danimarkalı Mette Sophie Gad ile tanıştı.
Kasım 1873’te Mette 23 Gauguin ise 25 yaşındayken evlenip Paris’te yaşamaya
başladılar.

Resime olan ilgisi ve isteği devam eden Gauguin için dönemin


empresyonistlerinden Pisarro ilk zamanlarda onun için önemli bir etken olmuştur.
Pisarro’nun Gauguin’e doğa ve manzara resimleri konusunda büyük katkıları
olmuştur. Ayrıca Gauguin’e en çok önem verdiği teknik olan açık hava resim
6

tekniğini de öğretmiştir. 1879’da birlikte, Pisarro’nun daveti ile, empresyonistlerin


katıldığı bir sergide bulunmuştur.
1880 yılında yaptığı bu nü çalışması oldukça iyi karşılanmıştı. Bu çalışma bir
nevi Gauguin’in ressamlığa yönelmesi için cesaretlendirici bir etki taşımaktadır.
“İzlenimciler, eski ustaların sıkıcı kopyalarını üretmektense kendi çevrelerinde
gördükleri hayatı resmetmek istediler. Özellikle Paris ya da etrafındaki kırsal
bölgelerdeki modern hayat manzaralarıyla ilgilendiler. Amaçları, yeryüzünün
renklerinin retinaları üzerinde bıraktığı izlenimi kaydederek, gözlerinin gördüğü şeyi
aynen resmetmekti.”3

3
George RODDAM, İşte Gauguin, s.12
7

1880
Study of a Nude (Woman Sewing)
Nü Çalışma (Dikiş Diken Kadın)
114x79,5 Tuval Üzerine yağlıboya
8

Eser İncelemesi

Tablonun merkezinde çıplak halde, yan şekilde oturmuş bir kadın vardır.
Gauguin bu figürü idealize etmek yerine gördüğü şekilde resmetmiştir. Bir iç
mekanda, ön planda günlük işleriyle uğraşan bir kadın figürü, arka kısımda ise
duvarda asılı bir müzik aleti vardır. Işığın ve gölgelerin tespiti sanatçı tarafından iyi
şekilde yapılmıştır. Figürün vücudundaki gölgeleri, dizlerinden çarşafa yansıyan
mavimsi gölgelerin başarılı şekilde yerli yerinde olması gözlem yeteneğinin ve
izlenimci düşüncenin etkisi altında olduğunun kanıtıdır.

Bu eser, eleştirmenler tarafından da olumlu görüşler almıştır. Bu tablodaki


figürün gerçekçi tasvirini, çağdaş bir görünüşte olmasını olumlu şekilde eleştirdiler.

Gauguin, 1883’te belki de bu cesaret ve beğenilme duygusuyla borsadaki


işinden ayrılarak artık zamanını sanatla ve resimle geçirmeye karar verdi. Pisarro ile
birlikte açık havada manzara resimleri ve izlenimcilik üzerine denemeler yapmaya
başladı. Sanatçının bu dönemde yaptığı eserler hayat ve enerji dolu resimlerdir. Tabi
henüz kendi tarzını oturtamadığı da bir gerçek olarak karşımızda belirir. Aslında bu
arayış dönemi Gauguin’in kendi üslubunu bulmaya çalıştığı bir dönemdir. Bu
bağlamda elbette empresyonistlerden etkilenmediğini söyleyemeyiz.
Empresyonistlerle sergilere ve sanat ortamlarına katıldığı gerçeği de vardır. Yalnız
Gauguin hep bir arayış içindedir. Kendi öznel üslubunu, kendi renkleri, çizgileri ve
yaratıcı üslubuyla ortaya çıkarmak yegâne düşüncesi ve amacıydı.

Sanat yaşamına bir bakıma empresyonist olarak başladığı düşünülse de,


yukarıda belirtildiği gibi hiçbir zaman tam olarak empresyonist çizgilere bağlı
kalmadı. Onun kesik fırça darbeleri, ışığın ve gölgenin değişik zamanlarda değişik
yansımalarını kullanmak için kendine kattığı empresyonist özelliklerden biridir.

1884 yılında Gauguin ve ailesi kuzey Fransa’da Rouen şehrine yerleşmeye


karar verdi. Gauguin işi bıraktıktan sonra çektikleri parasal sıkıntı bu kararı bir
9

bakıma mecbur kılmıştı. Hatta, yaptığı resimleri bu şehirde satabileceğini de


düşünmüştü ama bu da pek işe yarayan bir çözüm olmadı. Rouen’e yerleştikten sonra
yaşadıkları geçim sıkıntısı Mette ile de aralarında bir takım problemlere neden oldu.
Yılın sonlarında Mette 5 çocuğuyla birlikte Danimarka’ya geri döndü. Gauguin de
bir süre sonra resimleriyle birlikte yanlarına gitti. Mayıs ayında arkadaşı Pisarro’ya
cesaretinin ve dayanağının kalmadığını vurgulayan bir mektup yazdı ve ekledi “ipi
boynuma geçirmeme ramak kaldı.” Ailesinin ve eşinin sanatıyla ilgili, bu yolla
geçinememeleriyle ilgili sitemleri Gauguin’i daha da çıkmaza sürüklüyordu. Her
şeye rağmen Gauguin yine de yapabileceği tek şeyi savunuyordu; sanatı. Eşinin ve
ailesinin sanatçıya karşı olan bu kötü tutumu 1885 yılında onu Fransa’ya geri
döndürdü ama tabi ki cebinde hiç parası olmadan ve oğlu Clovis’i de yanına alarak.
Fransa’ya dönmek başlarda sanatçıya istediğini vermedi. Üstelik küçük oğluyla
birlikte kimi zaman aç kalarak, kötü yerlerde uyumak zorunda kalarak zamanlarını
geçirdiler. 1886 yılının ilk senelerinde birçok emprestyonistin de bulunduğu bir
sergiye katılma fırsatı bulan Gauguin, katılımcı ressamların kendi aralarındaki
çekişmeler sebebiyle sergiden çekilmelerine tanık oldu. 1886 yılının Mayıs ayında
yapılan emprestyonist sergisine nihayet katılma fırsatı buldu. Sergide eserlerine
yapılan birkaç övgü dolu yorum Gauguin’in moralini kısa bir süreliğine de olsa
yerine getirmişti. Üstelik bu sergiden az bir miktar da olsa para kazanmıştı. Zaman
geçtikçe eşiyle konuştuğu mektupları sert ve acımasız sözcüklere yerini bırakan
konuşmalara dönmüştü. Buna rağmen Gauguin yılmadan ve asla tereddüt etmeden,
bir gün hak ettiği ilgi ve övgüyü göreceğini düşünerek, çalışmalarına azimle devam
ediyordu. Nihayet uzun zamandır beklediği para eline ulaşmıştı. Bu parayla sanatını
sürdürmek ve daha çok üretmek için, oğlunu yatılı okula gönderip kendisi de Pont-
Aven’e gitti. Pont-Aven’de yaşamak diğer yerlere kıyasla çok daha ucuzdu. Üstelik
kısmen Gauguin’in düşlediği gibi modern yaşamın getirileri burada oldukça azdı. Bir
süre sonra bu şehirde bulduğu rahatça, özgürce yaratma sürecinin tükendiğini fark
edip Paris’e geri döndü. Gauguin’in kendi stilini bulma, kendi sanatını yaratma
sürecinde, Pont-Aven’de geçirdiği yılların yadsınamaz bir katkısı vardır. Buranın
sakin insanları, sessiz ortamı ve Gauguin’inkinden tamamen farklı çehresiyle
sanatçının elde edeceği başarıların ilk etkilerinin burda kazanmış olduğu kendisinin
de doğruladığı bir gerçektir. Az gelişmişlik ve canlı renkler Gauguin’in zaten hep
10

özlemini duyduğu beklentilerdi. Pont-Aven’deki yemyeşil kırsalları ve kendi


hallerinde yaşayan insanları resmetmekten büyük keyif duyuyordu. Burada
resmettiği “Yıkanan İki İnsan” tablosu bu örneklerden sadece biridir.
11

1887

Two Bathers ( Yıkanan İki İnsan)

64,5 x 47,5 Mukavva Üzerine Yağlıboya

Güzel Sanatlar Müzesi, Buenos Aires


12

Eser İncelemesi

Pont-Aven nehrinde yıkanan iki insanı resmettiği bu eserde ön planda iki


insan ve bir ince ağaç göze çarpar. Gauguin’in fırça darbelerinin açıkça belirgin
olduğu tabloda sol tarafta nehire girmek üzere olan bir kadın vardır. Sağ taraftaki
figürün ise bazı yorumcular tarafından erkek mi yoksa kadın mı olduğu belli
olmayan cinsiyetsiz bir figür olduğu savunulmaktadır. İzlenimci görüşün kısmen
hakim olduğu tabloda figürlerin hareketlerinin ve duruşlarının betimlenmesi buna bir
kanıt olarak göze çarpar. Tabi Gauguin’in tamamen kullanmakta reddettiği
emprestyonist üslubu, bu kendi üslubunu katarak kullanabildiği tabloda ortaya çıkan
fırça darbelerinde görebiliriz.

Arka fonda yeşillikleri, doğayı ve ağaçları betimleyişine bakacak olursak,


kullandığı fırça darbelerinden ve emrestyonist etkiye kattığı yorumdan Gauguin’in
yapmak istediği üslubu biraz olsun anlayabiliriz. Fonda resmedilen doğa
emprestyonizmin izlerini bir parça taşıyan ama aslında sanatçının hep özlemini
duyduğu el değmemiş, o ilkel ve canlı doğanın bir betimlenişidir.

Paris’te bir süre kaldıktan sonra Charles Laval ile birlikte Panama’ya, uzak
akrabalarının da olduğu bu yere gitmek için yola koyuldu. Büyük bir coşkuyla gittiği
ve ilkellik bulacağını düşündüğü Panama’da birkaç ay kaldı. Para sıkıntısı yüzünden
Panama Kanalı’nın yapımında çalıştı. Yeterli para kazandığını düşündüğünde
Martinik’te Saint Pierre isimli küçük bir kasabaya giden Gauguin aradığını kısmen
bulmuş gibiydi; capcanlı renkler ılıman bir iklim ve sıcak insanlar. Fakat bir süre
sonra buranın nemli havası Gauguin’i perişan etmeye başladı. Dizanteri ve sıtmaya
yakalandı. Hastalıklarına rağmen Saint Pierre’in ona daha sonra, kendini bir bakışta
“işte bu Gauguin” dedirtecek şekilde aşikar olacak olan çalışmalarına ön ayak olduğu
da bir gerçektir. Burada 20’ye yakın eser yapan Gauguin o ışık saçan, kendi tabiriyle
ilkel ama capcanlı eserlerini de yanında götürerek Fransa’ya geri döndü.
13

Gauguin’in Van Gogh ve Lautrec ile tanışması da bu süreçte olmuştur.


Gauguin ve Van Gogh aslında birbirlerine bir bakımdan zıt karaktere sahiptirler.
Gauguin’in düşünceli ve serinkanlı yapısına nazaran Van Gogh daha fevri ve daha
duygusaldır. Bunlara rağmen ikisinin de inandıklarından vazgeçmeyen, doğru
bildiklerinin her zaman peşinden giden ve bu yönde çabalayan tavırları birbirlerinin
dikkatini çekmiştir. İkisinin ortak paydasını; baktıklarının olduğu şeklinin değil,
kendisinde nasıl bir iz bıraktığı ve bunu ne şekilde yansıtacakları düşüncesi olarak
açıklamak yerinde olacaktır.

1888 yılının kışında Gauguin Pont-Aven’e geri döndü. Fakat burada kış ona
beklediklerini veremedi, üstelik hastalıklarının etkileri onu daha da yıpratıyordu.
Maddi olarak da yine çaresiz haldeydi. Pont-Aven’de tanıştığı Emile Bernard ile
birlikte hem çalışmalar hem de fikir alışverişi konusunda gayet iyi geçindi.
Gauguin’in sembolist etkileri olan eserlerinin ve sembolizm düşüncesinin bu
zamanlarda Bernard ile birlikte başladığını söylersek bu çok da yanlış bir görüş
olmayacaktır. İçsel hislerini ve görüşlerini resimleri aracılığıyla ifade etmek bu
sanatçıların ortak bir özelliğiydi. Emrestyonistlerin yaptığının aksine, olduğu gibi bir
doğayı ya da portreyi resmetmek onlara göre değildi. Gauguin bu sırada arkadaşı
Schuffenecker’e yazdığı mektubunda şöyle belirtti: “ Doğayı olduğu gibi kopyalama.
Sanat bir soyutlamadır. Hayallerinde bulduğun doğayı çiz.”4 Guauguin ve Bernard
bu sırada Japon sanatından, antik fresklerden ve halk sanatı gibi öğelerden
etkilenerek sembolizm adı verilen sanatı geliştirmeye başladılar.

4
Howard Greenfeld, Paul Gauguin, s.36
14

1888
The Vision after the Sermon (Jacob Wrestling with the Angel)
Vaazdan Sonra Hayal
72,2x91 cm Tuval Üzerine Yağlıboya
İskoçya Ulusal Galerisi, Edinburg

Eser İncelemesi

Breton’lu kadınların kilisedeki vaazdan sonra böyle bir hayal gördüğünün


tasvir edildiği eserin sol tarafında gözleri kapalı şekilde, ellerini dua eder gibi
kavuşturup dizlerinin üzerinde duran kadınlar bulunur. Resmin ön kısmında dikkatli
ve şaşkın şekilde mücadeleyi izleyen birkaç kadın vardır. Kadınların giysileri
geleneksel bir köylü giysisi olarak düşünülmektedir. Sol üst kısımda yer alan inek
15

figürü, sanatçının doğal ve ilkel yaşama olan ilginin bir kanıtı olarak karşımıza çıkar.
Sağ tarafta da rahip olduğu düşünülen bir figürü profilden görmekteyiz. Resmin geri
planında ise İncil’de geçen, Yakup ile Melek arasındaki mücadelenin tasvirini
görüyoruz. Siyah giysisi içinde Yakup ve Mavi giysili, sarı kanatları olan bir melekle
güreş halinde, kutsal kitaptakine göre tasvir edilmektedir. Gauguin, hem ruhani
hayatı hem de gerçek hayatı bir arada resmetmiştir. Eseri çapraz şekilde bölen ağaç
gövdesi, bize bunu düşündüren en önemli simgedir. Resmin sağ üst kısmında
bulunan ruhani sahne ile sol alt kısmında bulunan gerçek figürler bu iki dünyayı
birbirinden ayıran bir ağaç. Resimdeki bir diğer zıtlık yaratan öğe ise renklerin
kullanışıdır. Zeminde kullanılan canlı kiremit rengiyle kontrast oluşturacak şekilde
kadınların giysilerinde kullanılan ve kendi içinde de aslında tezat yaratan siyah ve
beyaz renkler, resmin ustaca tasarlanmış oluşunu izleyiciye yansıtan bir durumdadır.
Emprestyonist düşünceden uzaklaşıp daha çok sembolizm etkileri altında olduğu
söylenilebilecek bu eserin, Gauguin’in sanatı için bir dönüm noktası olduğunu
söyleyebiliriz. Zaten Gauguin’in bu resimde, dış hatları belirginleştiren çizgileri
emprestyonizmden uzaklaştığının da kanıtı olarak sunulabilir. Kullanılan canlı ve
blok renklerin, yukarıda bahsedilen Japon sanatının Gauguin üzerindeki etkisi ve
hayranlığı ile bütünleştiğini söyleyebiliriz. Eserin kabul edilen perspektif kurallarına
uymayan yapısı da Gauguin’in aykırı üslubunu açıkça gözler önüne sermektedir.

1.1. Gauguin ve Van Gogh

Bu sırada tekrar Van Gogh ile temas kurarak ve beraber yaşama teklifini
kabul ederek Arles’e, Fransa’nın güneyindeki bu şehre gitmeye karar verdi. Bu
kararın altındaki büyük etki aslında biraz da, bu kasabanın ılımanlığı ve yaklaşan
kışın etkilerinin burada az olmasıydı. Guaguin’in hep arayış içinde olduğu o tropikal
iklim özlemini bir nebze dindirebilecek olması umuduydu. Gauguin buradaki
kadınlara, onların giyinişlerine ve hareketlerine ilgi duyuyordu. Bu kadınlar
sanatçıya antik çağ kadınlarını çağrıştırıyordu. Bu iki büyük sanatçı başta birlikte
çalışmalar yaptı ve iyi de geçindi. Arles yakınlarındaki bir antik kent olan
16

Alyscamps’da ve en çok da “en plein air” yani açık hava resimleri yaparak
zamanlarını geçirdiler. Zaman içinde kişiliklerinde tutarsızlıklar ilişkilerinin giderek
bozulmasına sebep oldu. Üslupları ile ilgili birbirleriyle girdikleri tartışmalar, kendi
doğrularına birbirlerini inandırma çabaları bu iki sanatçıyı dönülmez bir kopuşa
sürükledi. Bu tartışmalardan birinin sonunda Gauguin Arles’i terk etmeye karar verir
ve bunu duyan Van Gogh’un bu durumu kabullenemeyip bunun üzerine kulağını
kestiği bilinir. Bu olay karşısında çok büyük şaşkınlık ve korku yaşayan Gauguin
Paris’e döner.
Gauguin yazdığı kitabında Arles’e gittiği ilk zamanları şöyle anlatır:
“Ertesi gün çalışmaya koyulduk, o başladığı işe devam etti, ben yeni bir şeye
başladım. Başkalarının zahmetsizce fırçalarının ucunda buluverdikleri zihinsel
kolaylığa sahip olmadığımı belirtmeliyim.

Resmini beğenmiyorum, ama adamı beğeniyorum. Ne kadar güvenli, ne kadar
serinkanlı. Ben ne kadar kararsız ne kadar tedirginim. Nereye gitsem bir kuluçka
dönemine ihtiyaç duyuyorum, bitkilerin ve ağaçların özünü anlayabileyim, kısacası
asla anlaşılmak ya da kendini vermek istemeyen doğayı öğrenebileyim diye.” 5

5
Paul Gauguin, Mahrem Günlük, s. 21
17

1888
Van Gogh Painting Sunflowers (Günebakanların Resmini Yapan Van Gogh)
73x92 cm, Tuval üzerine yağlıboya
Van Gogh Müzesi, Amsterdam, Hollanda

Eser İncelemesi

Paul Gauguin ile Van Gogh birlikte yaşadıkları süre boyunca şüphesiz ki
sanatsal olarak büyük bir derinlik yakalamışlardır. Bu büyük sanatçıların zaman
zaman yaşadıkları tartışmalar ve kişilik çatışmaları göz önüne alındığında, yukarıda
bahsedilen ve herkesçe bilinen Van Gogh’un kulağını kestiği olay konusunda
Gauguin detaylı şekilde şöyle yazmıştır:
“ Portresini yapma fikri aklıma, o çok sevdiği peyzajını, sabanları çalışırken
geldi. Portre tamamlandığında bana; bu kesinlikle ben ama delirmiş halim; dedi.
18

O akşam kafeye gitmiştik. Hafif bir absent istedi. Sonra dolu kadehini kafama
fırlattı. Kafamı kurtardım ve onu sıkıca kucaklayarak kafeden çıkarıp Victor Hugo
Meydanı’ndan geçirdim. Birkaç dakika sonra, Vincent kendini yatağında buldu, bir
iki saniye içinde de sabaha dek sürecek deliksiz bir uykuya daldı.
Uyandığında bana sakin sakin; Sevgili Gauguin, hayal meyal dün akşam
sana saldırdığımı hatırlıyorum; dedi.
Cevap; Seni bütün kalbimle, içtenlikle bağışlıyorum. Fakat dünkü sahne
tekrarlanabilir. Eğer isabet almış olsaydım, kontrolümü kaybedip seni boğabilirdim.
Hadi izin ver de kardeşine yazıp döneceğimi söyleyeyim.
Tanrım, ne gündü ama!
Akşam olup da, alelacele yemeğimi yedikten sonra, tek başıma dolaşmaya
çıkmalıymışım ve çiçek açmış defne ağaçlarıyla süslü yollarda biraz hava
almalıymışım gibi geldi. Victor Hugo Meydanı’nı geçmiştim ki, arkamda tanıdık,
kısa, hızlı ve düzensiz adımlar işittim. Tam Vincent elinde açık bir usturayla üstüme
atılırken arkama döndüm. O an o kadar güçlü bir bakış fırlatmış olmalıyım ki,
Vincent durdu ve başını öne eğip eve doğru koşmaya başladı.
Bu olayda ihmalim var mı? Elindeki usturayı alıp onu sakinleştirmeye mi
çalışmalıydım? Bununla ilgili olarak epeyce vicdan muhasebesi yaptım, fakat
kendimi suçlayacak bir şey bulamadım. Bırakın isteyen bana taş atsın.
Bir çırpıda Arles’daki iyi otellerden birine gittim, saati sorup iyi bir oda
tuttum ve yattım.
O kadar dolmuştum ki, uykuya daldığımda saat sabahın üçünü bulmuştu.
Biraz uyuyup yedi buçuk sularında kalktım.
Meydana geldiğimde büyük bir kalabalıkla karşılaştım. Evimizin yakınlarında
jandarmalar dolanıyordu, bir de polis müfettişi olan melon şapkalı bir adam vardı.
İşte olup bitenler bunlar.
Van Gogh eve dönmüş ve kafasına yakın bir yerden kulağını kesmişti. Ertesi
gün aşağıdaki iki odanın zeminine yerleştirilen ıslak havlulara bakılırsa, kanı
durdurmak için epeyce uğraşmış olmalıydı. İki oda ve yattığımız odaya çıkan küçük
merdiven kan izleriyle dolmuştu.
Dışarıya çıkabilecek hale geldiğinde, kafasına bir Bask beresi takıp bereyi
iyice aşağı çekerek kadın arkadaş isteyenlerin bulabileceği o eve gitmiş, evin
19

yöneticisine titizlikle yıkayıp bir zarfa yerleştirdiği kulağını vermişti. Buyrun benden
bir hatıra, diyerek. Sonra eve koşmuş ve yatağına girip uykuya dalmıştı. Ancak
perdeleri çekip pencerenin önüne yanan bir lamba yerleştirirken acı çekmişti.”66

Yaşanan tüm bu karmaşanın ve olumsuz durumun ardından Gauguin


Fransa’ya geri döner. Sanatına devam eder fakat yine büyük maddi sıkıntılar
içindedir. Paris’te zorluklarla dolu birkaç ay geçirdikten sonra Breton’a gitmeye
karar verir. Yaklaşık iki yıl burada kalır. Para kazanmak için biraz da bu coğrafyaya
hitap eden bir üslup ve geleneksellik ile çalışmalar yapmaya başlar. Tabi paraya en
çok ihtiyacı olduğu konu, o hayallerinin adasına gidebilmek içindir. Medeniyetten,
kalabalıktan kurtuluşunun tek yolu olarak gördüğü yerde yaşamak, en büyük
hayalidir. Para kazanmak konusunda çabaları zaman zaman olumlu şekilde devam
etti. Paris’teki sergilere resimlerini gönderdi. Kimi zaman kabul edildi, kimi zaman
reddedildi. Paris’te yer aldığı bir sergi, tüm çabalara ve hazırlıklara rağmen çok da
rağbet görmedi fakat Gauguin’in kendini bir nebze tanıtmasına olanak sağladı. Hatta
bazı genç sanatçılar onu, yeni bir akımın lideri olarak tanımlamaya başladılar.
Paris’teki bu sergiden sonra Pont-Aven’e geri dönen sanatçı büyük bir şaşkınlık
yaşadı. Bu kadar kısa sürede Pont-Aven’in bu kadar kalabalıklaşan, gürültülü hale
gelen, turist kafilelerinin her yerde dolaştığı karmaşık ve keyifsiz bir hal alması
sanatçıyı hayretler içinde bıraktı.

Bu sıkıntılı süreç sanatçı için bir süre böyle devam etti. Resimlerinin alıcı
bulamaması, ilgi çekmemesi ve dolayısıyla para kazanamıyor oluşu, onu zaman
zaman intiharı bile düşündüren bunalımların içine sürükledi. İmkan oldukça
arkadaşlarıyla görüşüp onlardan fikir ve yardım aldı.

Van Gogh’un yanından ayrıldıktan sonra, Tahiti’ye gidişine kadar olan bu


zorlu süreçte, aklında hep o ilkel güzelliklere, dokunulmamış, el değmemiş capcanlı
doğaya, renklere, insanlardan uzak yabani çevreye kavuşma fikri vardı.

6
Mahrem Günlük, Paul Gauguin, s. 25-26
20

1888
Otoporte – Sefiller (Self Portrait- Les Miserables)
44.5 x 50.3 cm / Tuval üzerine yağlı boya
Van Gogh Müzesi, Amsterdam, Hollanda

Eser İncelemesi

1888 tarihli eserin Gauguin’in Van Gogh’a bir armağan olarak yapıldığı
bilinir. O Dönemde Gauguin, Van Gogh ve Emile Bernard arasında birbirlerine
portrelerini göndermek üzere yapılmıştır. Resmin sağ üst köşesinde Bernard’ın bir
portresi eskiz olarak yer alır. Gauguin’in kendi portresinin resmin ön tarafında yer
aldığı ve tablonun büyük bir bölümünü kapladığı açıkça görülmektedir. Aslında
kendini ön planda ve büyük resmetmesinden çok resmin köşesinde yer alıyor oluşu,
dünyadaki anlaşılmazlığını ve yalnız kalışını temsil ediyor olabilir. Zaten sürekli
içinde olan yabani ve el değmemiş hayat özlemi, küçük ve nispeten ilkel bir
21

kasabada yaşamasına rağmen, hayattaki memnuniyetsizliği ve hayata karşı biraz da


olsa öfkesini belirtmek istiyor olabilir. Arka fondaki canlı ve gösterişli renkler ile de
portredeki sert ifade birbiriyle zıtlık içindedir. Bu canlı renkler ve çiçekler işte o
özlemini duyduğu hayata bir gönderme olarak düşünülebilir. Van Gogh’a bu resimle
birlikte gönderdiği mektupta kendi durumunu şöyle yazar;

“Gözlerimin ve burnumun etrafındaki çizgiler bana İran halılarındaki


çiçekleri hatırlatıyor. Bunda soyut resmin ve Sembolizm’in etkisi var. Arka plandaki
çiçekler de sanatsal saflığımızı gösteriyor” 7

Arka plandaki bu çiçeklerden anlaşılan odur ki, Gauguin’in saflığımızı


gösteriyor olarak tasvir ettiği, hayallerinin ve tüm isteğinin o uzak adaya, yabani ve
doğal, el değmemiş doğaya kavuşma isteğidir. Tahiti’de yapacağı resimleri belki de
bir ön hazırlık olarak canlı renkler ve çiçekler kullanmıştır diyebiliriz

7
Art Book Gauguin, s. 51
22

1889
İsa Zeytin Bahçesinde ( Christ in the Garden of Olives)
72,4x91,4 cm Tuval Üzerine Yağlı Boya
Norton Sanat Müzesi, West Palm Beach, Florida

Eser İncelemesi

Gauguin’in bu eseri aslında hem dini, hem de dini olmayan anlamlar içerir.
Aslında hikaye İncil’den konu alan bir hikayedir. Çarmıha gerilmeden önceki gece
İsa Kudüs’te Zeytin Dağı’nın eteklerindeki bahçede dibinde dua eder. Gökyüzünün
açık mavi oluşu şafağın ve İsa’nın son fedakarlığının yaklaştığını işaret eder. Ön
planda İsa ve arka planda ise havarileri olduğu düşünülen belli belirsiz iki figür yer
alır.
23

Başka açıdan baktığımızda tablonun hem Van Gogh ile ilgili işaretler
taşıdığını hem de aslında Gauguin’in kendi otoportresini gördüğümüzü
söyleyebiliriz. İsa figürünün kızıl saçlı ve sakallı olması aslında bunu resmederken
Gauguin’in aklında Van Gogh’un oluşunu işaret eder. Fakat İsa olduğunu
düşündüğümüz figürün yüz hatları Gauguin’in yüz hatlarıdır. Her tablosunda biraz da
abartarak betimlediği kemikli burnundan ve düşük göz kapaklarında bu figürün
aslında Gauguin olduğunu büyük ölçüde söyleyebiliriz.

Burada sanatçının anlatmak istediği belki de yine bir önceki tablo


incelemesinde değindiğimiz gibi, yalnızlığı ve kimse tarafından anlaşılamadığı
olabilir. Uzaktaki iki figürün silik olması o zamanlar sanatçının içinde bulunduğu zor
ve bir bakıma terk edilmiş durumu açıklar diyebiliriz.
24

BÖLÜM II

GAUGUİN’İN TAHİTİ KONULU RESİMLERİ

2.1. Tahiti ve Gauguin’in İzlenimleri

Gauguin’in sanat yaşamında yarattığı eserlerin en önemlileri olarak


söyleyebileceğimiz resimlerini yarattığı yer Tahiti’dir. Gauguin için başta aradığını
bulamadığını düşünmesine sebep olan fakat sonraları cennet olarak nitelendirdiği
Fransız Polinezyası’ndaki en büyük adadır. Güney Büyük Okyanusunda Societe
Adaları olarak bilinen adalardandır. Başkenti Papeete olan bu adaya gitmek için 1891
yılının Nisan ayında yola çıkan Gauguin yaklaşık 2 ay süren zorlu bir yolculuktan
sonra 9 Haziran 1891’de ayak basmıştır. Gauguin şöyle yazmıştır;

“Haziran’ın sekizinde, geceleyin, altmış üç günlük yolculuktan ve altmış üç


günlük heyecanlı bekleyişten sonra, denizin üzerinde zikzaklar çizen garip ateşler
algıladık. Kasvetli gökyüzünden, kenarları çentikli, siyah bir koni koptu.
Morea’ya döndük. Tahiti önümüzdeydi.
Saatler sonra şafak söktü ve yavaşça resiflere yaklaştık, kanala girdik ve
kazasız belasız limana demirledik.” 8

Başkent Papeete için Gauguin’in, yukarıda belirttiğim, aradığını bulamadığını


düşünmesine sebep olan odur ki, ilk olarak gördüğü beton evler, batı tarzı dükkanlar,
Avrupa’ya özenmiş insanlar. Sanatçı ilk izlenimlerini şöyle dile getiriyor;

“Papeete’de yaşam kısa sürede bir yük haline geldi. Bunun sebebi Avrupa’ydı
–silkinip üzerimden atmak istediğim Avrupa. Sömürge züppeliğinin abartıcı koşulları
altında, medeniyetimizin gelenekleri, modaları, ahlaksızlıkları ve saçmalıklarının

8
Noa Noa, Paul Gauguin, s. 17
25

taklidi, hatta karikatürleşme derecesinde gülünçlüğü idi uzaklaşmak istediğim. Bu


uzun yolculuğu, tam da kaçmaya çalıştığım şeyi bulmak için mi yapmıştım?” 9

Tahiti’ye vardıktan yaklaşık 3 ay sonra, Gauguin kendine yaşayacak, onun


tabiriyle, ilkel, bir yer aramaya başladı. Papeete’den 3 saat uzaklıktaki Mataiea
bölgesine gitti. Kendisine palmiye ağaçlarıyla kaplanmış bir kulübe kiraladı. Etrafı
masmavi berrak deniz, hindistan cevizi ağaçları ile kaplıydı. Üstelik buradaki
insanlar daha neşeli ve yardımseverdi. Gauguin bu kulübesine yerleşir yerleşmez
çalışmaya ve eskizler yapmaya başladı. Konuları genellikle tahitili kadınlar ve yerel
halkın günlük yaşamlarıydı.

Adaya gelişinden yaklaşık 1 yıl sonra yaşam koşulları sanatçı için zorlaşmaya
başladı. Getirdiği para tükenmek üzereydi. Ada yaşamak için uygun ve ucuzdu ama
Gauguin balık tutmak ve toprakla uğraşmak konusunda yerliler kadar becerili
değildi. Gauguin o zamanları şöyle tasvir ediyordu;

“Ben, vahşiler ile karşılaştırıldığında bu konularda açıkça beceriksiz bir


medeni insan, buradayım işte. Onları kıskanıyordum. Onların çevremdeki mutlu,
huzurlu yaşamlarına bakıyordum. Günlük ihtiyaçlarını karşılamak için gerekenden
daha fazla çaba harcamıyor, paraya en ufak bir değer vermiyorlardı. Doğanın
armağanları herkesin uzanabileceği bir yerdeyken, kime ne satabileceklerdi ki?” 10

9
Noa Noa, Paul Gauguin, s. 18
26

Tahiti Haritası ve Başkent Papeete

Fransız Polinezyası ve Societe Adaları


27

2.2. Tahiti Resimleri

Tahiti’ye vardığında, yukarıda belirtildiği gibi Gauguin bu alışık olmadığı


çevreyle, insanlarla ve doğayla ilgili birçok eskiz çalışması yapar. Breton’da
başladığı üslubunu devam ettirerek eskizlerine manzara ve figür denemelerini bolca
ekler. Bu eskizler sanatçıya bilmediği bu doğayı, ışık oyunlarını, alışık olmadığı
fiziksel özellikleri, insan oranlarını, yüz hatlarını tanıma fırsatı sağlar. Sanatçı bu
çalışmalarını sürdürdükçe, hem sanatına hem üslubuna olan güveni artar.

Tahiti’ye gittikten sonra yaptığı ilk portrelerden biri aşağıda göreceğimiz


“Çiçekli Kadın” portresidir.

1891
Çiçekli Kadın
Tuval Üzerine Yağlı boya
70x46 cm
Ny Carlsberg Glyptothek,
Kopenhag, Danimarka
28

1891
Hail Mary (Ia Orana Maria)
Meryem’e Selam
113,7x86,6 cm Tuval Üzerine Yağlıboya
Metropolitan Sanat Müzesi, New York
29

Eser İncelemesi

Tahiti kültürünün betimlenmiş hali olarak izlenim bırakan bu eser, aslında


dini temaların varlığını, eseri incelediğimizde önümüze koyar. Genel olarak, bir
cennet gibi resmedilen Tahiti doğası ve canlı renkler ilk bakışta göze çarpar. Arka
planda Mavi ve yeşilin tonları kullanılarak betimlenmiş gökyüzü, dağlar ve gür
yapraklı ağaçlar vardır. Sağ tarafa doğru ağaçların ardından çatıları otlardan yapılmış
olan Tahiti kulübeleri karşımıza çıkar. Resmin sağ tarafını nerdeyse boydan boya
kaplayan bir Tahitili kadın ve omuzundaki çocuk resmin ana konusunu oluşturur.
Tahiti giysileri içinde, güçlü duruşlu ama naif ifadeli bir figürdür. Gauguin’in
buradaki halk için ifade ettiği gibi doğal güzelliği taşıyan bir figürdür. Daha
yakından bakacak olduğumuzda bu kadın figürün ve omuzundaki çocuğun başlarında
birer hale olduğunu fark edebiliriz. Bu da resmin konusunun detaya inildiğinde ne
kadar farklılaştığını bize sunan bir kanıt niteliğindedir. Zaten resmin sol tarafında
yazan, tablonun ismi, ( Ia Orana Maria – Seni Selamlarız Meryem) bunun bize bir
İncil hikayesi olduğunu açıkça söylemektedir. Resmin sol tarafını dikkatli şekilde
incelediğimizde ise sarı kanatları olan bir melek tasvirini çiçeklerin ardında
görebiliriz. Bu iki figürün arasında, yani resmin ortasında ama Meryem ve İsa
figüründen geri planda, sanki onları, Budist tarzda selamlayan iki Tahitili kadın yer
alır. Resmin en ön planında ise sanki bir sunağa bırakılmış gibi konumlandırılan
meyveler yer alır. O dönemde Gauguin’in bu üslubu, dini temaları bu şekilde
kullanması gerçekten de büyük cesaret gerektiren bir durumdur. Meryem ve İsa’yı
böyle tarzda, kahverengi tende ve Tahiti pareosu içinde resmetmek, Gauguin’in
cesaretini ortaya koyar. Tablonun kendi içindeki hem dini hem üslupsal zıtlıkları
vardır. Böyle dini temalı bir konu, Tahiti’nin rahat yaşamı, hareketli renkleri, ideal
olan güzellikten uzak insan figürleri ile tasvir edilmiştir. O Dönemin birbiriyle
zıtlaşan dini düşüncelerinin de bu tablo üzerinde etkisi olduğunu söylemek yanlış
olmaz.

Genel anlamda bakacak olursak, Gauguin’in Tahiti kültürüyle, canlı renkler,


rahat Tahiti insanları ve uçsuz bucaksız canlı doğa ile bir bütünleşme yaşadığını
görebiliriz. Tabi bunların yanı sıra sanatçının dini temalardan uzak kalmadan
anlatmaya çalıştığı bir konuyu da göz ardı etmek mümkün olmaz.
30

1891
Tahitian Woman on the Beach
Tahitili Kadınlar Plajda
69x91 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Musée d’Orsay, Paris, Fransa

Eser İncelemesi

Tahitinin günlük hayatından bir parça sunan bu tabloda iki kadın figürü
tablonun büyük çoğunluğunu kapsamaktadır. Sahilde oturan iki Tahitili kadın
resmedilmiştir. Tablo, Tahitili kadınların günlük işlerini ve Tahiti uğraşlarını yine
doğal ortamlarında konu alır. Soldaki figürün sırtı izleyiciye dönük şekilde
resmedilmiştir. Daha sonraki tablolarda da sıklıkla göreceğimiz yöresel Tahiti
pareosu içinde resmedilen soldaki figürün giydiği canlı kırmızı renk tabloya ahenk
katar. Üstündeki beyaz giysi ve kulağına taktığı beyaz çiçek bir ahenk içinde
31

yansımalar oluşturur. Yüzünü profilden gördüğümüz bu figür muhtemelen yaptığı işe


ara vermiş, dinlenir şekilde dingin olarak ve belki de biraz dalgın ve düşünceli
şekilde resmedilmiştir. Sağ taraftaki ikinci figür açık pembe elbisesiyle karşımızda
yer alır. Seyirciye doğru bağdaş kurup oturmuş şekilde tabloya yerleştirilmiştir.
Figürün elinde bitkisel lifler vardır. Tahitili kadınların örgü işinde kullandıkları bu
lifler, tabloda günlük hayatın bir kesitinin anlatıldığını kanıtlarcasına resmedilmiştir.

Arka planın öndeki figürlerin gerçekçi tasvirine rağmen stilize edilerek


resmedildiğini söylemek yanlış olmaz. Koyu mavi şekilde resmedilen bir deniz ve
beyaz renkle yaratılan dalga şekilleri göze çarpar. Bununla birlikte önde sağda oturan
pembe elbiseli figürün de elbisesinde beyaz renkle yapılan ışık yansımaları, resmin
birbirini bütünleyen yönünü ortaya çıkarır. Tahitili kadınları ve günlük işlerini
resmetmeyi seven Gauguin’in en bilindik tablolarından biridir.
32

1982
Spirit of the Dead Watching ( Manao Tupapau)
Ölünün Ruhu İzliyor
72,4x92,4 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Albright Knox Sanat Galerisi, Buffalo, New York

Önceki sayfalarda bahsedilen Mataiea gezisinden Gauguin yalnız olarak


dönmedi. Orada tanıştığı Tahitili genç, hatta çocuk denebilecek, yaştaki Tehamana
isimli kızla birlikte döndü. Gauguin günlüklerinde Tehamana’dan Tehura olarak da
bahseder. Tehurayla evlendi ve üstelik kendine bir Tahitili kadın model de edinmiş
oldu. Güzel, kibar ve genç bu kız, onu mutlu ediyordu. Aynı zamanda sanatçının
kulübesiyle ilgilenip, günlük işlerini yapan Tehura, Gauguin’in bir süredir uzak
kaldığı, hasretini duyduğu hayatı ona veriyordu. Bu Gauguin için iki kat şanstı. Hem
33

etrafın derlenip toparlanması, hem de sürekli resmettiği, bolca eskiz yapabildiği bir
modelin çevresinde olması sanatçıyı bolca çalışmaya ve mutluluğa kavuşturuyordu.

Eser İncelemesi

Tablonun merkezinde yüzüstü yatmış şekilde bulunan Tahitili kadın, yukarıda


bahsedilen Tehura’dır. Gauguin bir gece evine döndüğünde, genç karısını bu şekilde
karanlıkta yatarken ve korkmuş şekilde görür. Tahitililerin inançlarına göre
karanlıkta uyumak onları, parlak ve fosforlu ışıklar olarak tasvir ettikleri ölülerin
ruhlarına karşı savunmasız bırakıyordu. Tahitililer bu ruhlara “Tupapau” adını
veriyorlardı. Bu hikayeden ve Tehura’nın o anki halinden etkilenen sanatçı bu
tabloyu yapar.

Merkezde ve ön tarafta yatarak resmedilen Tehura’nın ve arkada onu izleyen


Tupapau’nun birbirine zıtlığı resmin temel konularından biridir. Yaşayan Tahitili
kadının korkusunun gerçekliği ve Tupapau’nun karanlık tasviri, tıpkı gece ve
gündüzün zıtlığı gibi karşımızda beliriyor. Perspektif kurallarına çok da
uyulmadığını açıkça görebildiğimiz tabloda, Gauguin’in artık Tahitili kadın
figürlerini daha da kendine güvenli ve olduğu şekliyle resmedebildiğini
gözlemleyebiliyoruz. Tehura’nın korkmuş yüz ifadesi, olayın kız açısından
resmedildiği, korkusunun ve inançlarının seyirciye güçlü şekilde ifade edilmesi
amacını açık bir şekilde kanıtlıyor. Gauguin, resmin arka tarafında canlı, küçük ışık
patlamaları olarak resmettiği şeyleri bu ruhlar olarak yaptığını söyler. Tahitililerin de
küçük ışık yansımaları olarak betimlediği bu fosforlu tasvirler, onlara göre kötü
ruhlardır. Sol tarafta siyahlar içinde yer alan, yaşlı bir kadınmış gibi tasvir ettiğini
belirttiği ruhu ise, aslında Avrupalıların tasvir ettiği şekliyle kötü bir ruhtur. Gauguin
Tahitide yaptığı bir çok resminde olduğu gibi bu resminde de Avrupalı bir imge
kullanmıştır.

Resimde kullanılan, gece ve gündüzün, bir nevi aydınlık ve karanlığın zıtlıkla


tasviri renklerde de kendini göstermektedir. Yatakta kullanılan canlı mavi ve
34

turuncunun zıtlıkları, onları öne çıkarır. Tahiti motiflerini ve Tahiti stili çiçeklerle
süslenmiş bu örtünün renklerindeki zıtlık, resmin temasına bu biçimde yansıtılan
küçük ve hoş bir dokunuştur. Bu mavi örtünün üstünde sarı renkle tasvir edilen
çarşaf da bu zıtlıkların içinde var olan diğer bir canlı renk olarak belirir. Resmin
genelinin koyu renklerden oluşmasını, Gauguin’in, Tehura’nın korkusunu yansıtma
isteği olabileceğini söyleyebiliriz. Karanlıkta kendisini beklerken gördüğü
Tehura’nın o anki halini çok iyi şekilde gözlemleyip, hem bu karanlığı tablosunda
akıllı şekilde kullanması, hem de renklerle zıtlık yaratıp Tahiti kültürünü de bu
şekilde de tabloya yansıtması sanatçının ustalığının, gözlem gücünün ve
yaratıcılığının bir kanıtı halindedir.
35

1892
Arearea
Neşe
75x94 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Musée d’Orsay, Paris, Fransa

Eser İncelemesi

Gauguin’in üçlü bir resim dizisi olarak yaptığı resimlerden bir tanesi olan bu
eserde genel olarak Tahiti doğası, ve geri planda da yerel Tahiti inançları konu olarak
seçilmiştir. Resimde tamamen Tahitinin doğal unsurları ve yerli halkı bulunmaktadır.
Gauguin’in Tahiti’yi resmederken kullandığı canlı renkler bu eserinde de en göz alıcı
unsurdur. Pastoral özellikler taşıyan resmin ön planında kızıl renkli bir köpek ve
hemen arkasında oturmuş şekilde resmedilen iki Tahitili kadın figürü yer almaktadır.
36

Yerel kıyafetleri içinde betimlenen kadınlardan soldaki figür Tahitililerin “vivo”


ismini verdiği bir çeşit flüt çalarken görümektedir. Resmin pastoralliğini kanıtlar
şekilde betimlenen ve resme ahenk katan bir Tahiti şarkısı çalıyor olduğu
düşünülmektedir. Sağ taraftaki beyaz giysili diğer figür ise hem vivodan çıkan
ezgileri dinliyor, hem de resmi izleyen kişilere direkt olarak bakıyor olarak
betimlenmiştir. Yanlarında, resmi bir bakıma bölüyor olarak düşünebileceğimiz bir
ağaç olmasına rağmen resme genel olarak perspektif kuralları hakim değildir.

Arka fonda büyük bir heykel ya da put dikkatimizi çeker. Bunun Tahitililerin
ay tanrıçası Hina olduğu bilinmektedir. Heykelin önündeki 3 adet Tahitili kadının
duruşlarından anlayabileceğimiz üzere, heykele tapınırken, bir çeşit dans yaparken
resmedilmişlerdir.

Canlı renkleri zıtlık içinde kullanarak Tahiti doğasını seyirciye göstermeyi


seven sanatçı bu resminde de bunu açıkça ifade etmiştir. Ön planda yeşil zemin ve
üzerindeki kızıl köpek, esmer tenli, açık renk giysili Tahiti kadınları, perspektif
kullanmamasına rağmen renklerle arka planı gösteren Gauguin, sarı, kırmızı, turuncu
ve yeşilin bir çok tonunu bu tablosunda bolca kullanmıştır.
37

1892
What? Are You Jealous? ( Aha Oi Feii?)
Ne? Kıskanıyor musun?
66x89 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Puşkin Müzesi, Moskova, Rusya

Eser İncelemesi

Resmin ön tarafında Tahitili iki kadının nü şeklinde resmedildiği bir eser


karşımıza çıkıyor. Aslında bu Gauguin’in Tahiti’de yaptığın ilk nülerden biridir.
Denizden çıkmış iki kadın kumların üzerinde resmedilmiştir. Soldaki figür seyirciye
dönük fakat yüzü profilden resmedilmiştir. Sağdaki diğer figür ise ilk figürün
arkasında kalacak şekilde, uzanmış ve vücudunun üst kısmı görünür şekilde
betimlenmiştir. Bazı eleştirmenlere göre bu figür resme sonradan eklenmiştir. Bu
resimde de canlı renkler, figürlerin esmer tenlerine güzel ışık yansımaları
sunmaktadır.
38

Arka fonda, sağ tarafta bir ağaç bulunur. Sol tarafta ise mavi bir deniz,
capcanlı doğa büyük ölçüde soyut şekilde tasvir edilmiştir. Gauguin’in figürleri
vurgulamak istediğini bu soyut şekillerden anlamak mümkündür. Arka plandaki
karışık doğa, canlı renklerle Tahiti doğasını yansıtır.

Önde solda oturan figürün önünde canlı kırmızı renkte bir örtü vardır. Tahitili
kadınları kullandıkları pareo olduğu düşünülebilir. Profilden resmedilen ve yan gözle
seyirciye bakıp bakmadığı tartışma konusu olan figürün başında beyaz çiçeklerden
yapılan bir taç bulunur. Tahiti kadınlarının koyu tenlerine zıtlık oluşturur şekilde
resmedilen bu taç, yine koyu tenli kadının yüzüne ışık yansımaları sunmaktadır.
Kadının yüz hatlarının çiziminden anlayabileceğimiz üzere Gauguin artık Tahitili
kadınları büyük bir ustalıkla resmetmeye başlamıştır. Figürün kıvrımlı burnu ve
dolgun dudakları büyük bir özenle çizilmiştir.

Bu resimle birlikte, Gauguin’in artık Tahitili kadınları çizerken daha da


ustalaştığını, onları çizmekten mutlu olduğu açıkça ortadadır. Avrupa tarzı, batılı
tarzı kadınlardan her şeyiyle tamamen farklı bu kadınları hem anatomi olarak, hem
renk çalışması olarak resmetmek sanatçının Tahitide en çok sevdiği zamanlardır.
39

1892
When Will You Marry? ( Nafea Faa Ipoipo)
Ne Zaman Evleneceksin?
1m x 77cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Rudolph Staechelin Family Foundation, Basel, İsviçre
40

Eser İncelemesi

Bu eserin incelemesine başlarken, diğerlerinden bu tabloyu ayıran en önemli


özellikten bahsederek başlamak doğru olacaktır. Tahiti’de resim yaptığı süre
boyunca Fransa’ya eserlerini satılması için gönderen Gauguin, eserlerinin alıcı
bulamamasından dolayı birçok zorluk yaşadı. Bu eserin işte en önemli özelliği
ölümünden çok sonra da olsa, zamanının en pahalı eseri olmasıdır. 2015 yılında 300
milyon dolara satılan tabloyu incelemeye başlayalım;

Tablonun merkezinde yer alan yerel kıyafetler içinde iki Tahitili kadın ana
temayı oluşturur. Yine diğer tablolarında olduğu gibi canlı renklerin ustalıkla
kullanıldığı resmin Tahiti doğasını ve canlılığını yansıttığı bellidir. Yeşil ve sarının
zeminde kullanılması, arka planda mavi tonlarıyla bir dağ yükselmesi, bölgenin renk
cümbüşü şeklindeki doğasını izleyiciye gerçeklikle sunar. Birbiriyle arka arkaya
oturan iki kadın, önceki sayfalarda incelemesi yapılan ‘Tahitili Kadınlar Plajda’
eserindekilere kıyafet ve duruş olarak kısmen benzemektedir. Arkada oturan figüre
bakacak olursak vücudunun bir kısmı görünen, açık pembe bir elbise içinde bir
Tahitili kadındır. Elbisesinin batılı tarz giysileri andırması figürler arasındaki zıtlığı
gösterir. Koyu renk teni ve keskin yüz hatları belirgin şekilde betimlenmiş,
bakışlarının resmedilme şekli dikkat çekmektedir. Ön planda oturan figür ise kırmızı
tonlarındaki yöresel giysisi, beyaz üstü ve özellikle kulağına taktığı beyaz çiçek ile
dikkat çeker. Bir eliyle destek alarak oturmuş şekilde gördüğümüz bu figürün de
arkadaki figürden zıt yöne bakan gözleri, yine büyük bir özenle, yüz hatları ve
vücudu da ışık gölge vurgularıyla resmedilmiştir. Tablonun isminin aslında bu
figürden geldiğini söylesek yanlış söylemiş olmayız. Tahitili genç kızlar, evlenme
yaşları geldiğinde kulaklarına bu beyaz çiçeklerden takarlardı. Bu figürü tabloda
diğerinden öne çıkaran özelliği işte tabloya da ismini veren bu kulağına taktığı beyaz
çiçektir.

Arka fonda boylu boyunca uzanan sarı tarlalar, figürlerin arkasında ve en


arkadaki dağı betimlerken kullanılan mavi renk birbirine uyumlu bir zıtlık oluşturur.
Figürlerin sağ tarafındaki ağaç gövdesi ve arkada sol taraflarında belli belirsiz çizilen
iki küçük figür de tablonun dinamiğini bize açıkça göstermektedir.
41

1892
Delightful Land ( Nave Nave Fenua)
Keyifli Topraklar
71x92 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Ohara Museum of Art, Kurashiki, Japonya

Eser İncelemesi

Gauguin’in Tahiti’de yaptığı, karşıdan izleyiciye sunduğu ilk nü


çalışmalardan olduğu söylenebilir. Adeta bir cennet bahçesini andıran bir bahçe, bir
bakıma karışık şekilde karışımıza çıkar. Resmin tek figürü Tahitili bu kadın
42

figürüdür. Tablonun ön planında sağ tarafa yerleştirilen figür bir kayanın üzerinde
ayakta durur şekilde resmedilmiştir. Eliyle bir çiçeğe uzanmış biçimde gözleriyse sol
tarafa bakar şekilde resmedilmiştir.

Arka tarafta, gür ağaç dalları ve bitkilerden kısmen gözüktüğü şekliyle sağ
tarafa doğru bir dağ betimlemesi ve üzerinde, zirvesinden akan bir ince nehir
görülmektedir. Yerler arka fonlarda sarı ve yeşilin tonlarıyla resmedilmiş ön tarafa
figüre doğru bu sarı ve yeşillik kızıl ve turuncu tonlarla toprak bir zemin olarak
vurgulanmıştır.

Resimde yakın planda ve uzak planda olmak üzere birçok ağaç göze çarpar.
Bunlardan en büyüğü izleyicinin sol tarafında kalan iri gövdeli, bol yapraklarla tasvir
edilen ağaçtır. Hem bu ağaçta hem de Tahitili kadın figüründe Gauguin yer yer
gölgeler kullanmıştır.

Tahiti’nin bu doğasına, canlılığına her zaman hayran olan sanatçı, bu resimde


biraz da o hep özlemini duyduğu ilkelliği izleyiciye sunmayı amaçlamıştır
diyebiliriz.
43

1892
In Olden Times ( Mata Mua)
Eski Zamanlarda
69x91 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Thyssen Bornemisza Collection, Lugano, Castagnola, Madrid, İspanya
44

Eser İncelemesi

Gauguin’in pastoral resimlerinden biri olan tabloda, yine bir çeşit ayini,
ritüeli görmekteyiz. Ay Tanrıçası Hina heykeli ve etrafında ibadet eden figürler
gözümüze çarpıyor.

Resmin arka planına bakacak olursak, bu olay dağlarla çevrili bir bölgede
gerçekleşiyor. Açık renk gökyüzü, mavi tonlarıyla resmedilmiş dağları daha da ön
plana çıkarıyor. Dağların hemen ön tarafında başlayan Tahiti’nin yemyeşil doğasını
Gauguin yine izleyiciye ustalıkla sunuyor. Yeşil ve sarının birçok tonunu bir arada
kullanarak bu zengin bitki örtüsünü, büyük palmiye ağaçlarını seyirciye tanıtıyor.
Sağ arka tarafta yeşilliklerin arasından kısmen görünen bir kulübe ve ona giden
küçük bir patika yol bulunuyor.

Resmin orta sol tarafında Ay Tanrıçası Hina heykelini profilden görüyoruz.


Önünde dans eder gibi hareketler yaparak resmedilmiş iki kadın figürü bulunuyor.
Bir çeşit ritüeli gerçekleştirdiklerini düşündüren bu sahneye, bir kadın daha
ilerlerken, arkası izleyiciye dönük şekilde gösteriliyor. Resmin ortasında büyük bir
ağaç, sanki tabloyu ikiye bölmek istercesine yerleştirilmiş. Sanatçı, ön planda oturan
iki kadın figürü ve arka tarafta gerçekleşen bu ritüeli perspektif kullanmamasına
rağmen, böyle simgelerle ustaca gerçekleştiriyor.

Resmin ön planında sağ tarafa doğru yerde oturan iki kadın figürü yeşilliğin
üzerinde, beyaz giysiler içinde tasvir edilmiş. Etraflarında da çeşitli çiçekler ustaca
resmin içine yerleştirilmiş. Bu Tahitili kadınlardan soldaki bir vivo çalarken tasvir
ediliyor. Sağda oturan kadın ise başı hafifçe öne eğik, bağdaş kurmuş şekilde
yanındaki kadını dinliyor. Böylece aslında bu kadınların da arkadaki ritüele bir
şekilde dahil olup eşlik ettiklerini gösteriyor.

Gauguin’in ilkelliğe olan özlemi, burada da bir şekilde karşımıza çıkıyor. Ada
yaşantısında, kendi başına adanın iç kesimlerine, derinliklerine yaptığı yolculuklarda
gördükleri ve el değmemiş bu doğayı bu resminde olduğu gibi birçoğunda sık sık
kullanıyor.
45

1892
Her Name is Vairaumati ( Vairaumati Tei Oa)
Adı Vairaumati
61x83 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Pushkin State Museum of Fine Arts, Moskova, Rusya
46

Eser İncelemesi
Gauguin’in ilkellik ve mitoloji ile ilgili merakı özellikle Tahitili’lerin
inançları ve tanrıları ile ilgili olanlar, sanatçının büyük ilham kaynağı olmuştur.
Tahitililerce anlatılan mitolojik hikayeler sanatçının hep ilgisini çekmiştir.

Tablonun konusu da böyle bir mitolojik hikayeden gelmektedir. Gauguin,


neredeyse tüm resimlerinde yaptığı gibi, bu hikayeyi kendi üslubuyla, kendi bakış
açısıyla betimlemeyi tercih etmiştir. Oro isimli tanrı, insan ırkını çoğaltmak için
Vairaumati’yi kendine eş olarak seçmiştir. Oro’nun bir gökkuşağı ile dünyaya geldiği
ve Vairaumati’ye meyvelerden oluşan bir sepet ve işlemeli bir kumaş sunduğu
söylenir.

Tabloyu incelemeye başladığımızda ön planda ana figür olarak karşımıza


çıkan Vairaiumati’yi otururken görürüz. Gauguin’in bazı resimlerinde rastladığımız
Mısır sanatı etkileri, bu figürde açıkça kendini göstermektedir. Düz ve perspektifsiz
şekilde tasvir edilen oturuşu, profilden çizilen yüzünün duruşu bize bunu açıkça
göstermektedir. Sağ elinde bir sigara tutmaktadır. Saçlarında beyaz çiçek gibi
simgeler bulunur. Yeşil otların üzerinde, büyük ihtimalle Tanrı Oro’nun ona verdiği
yöresel kumaşı sermiş ve onun üzerinde oturur şekilde tasvir edilmiştir. Arkasında
duran, üstü nü şeklinde çizilmiş figür bulunur. Yan tarafında yine Oro’nun ona ikram
ettiği düşünülen meyveler açıkça görülmektedir. Ayaklarının önünde iki adet sarı
yaprak görünür. Bu yapraklar, resmin orta kısmında yer alan, etrafı kayalarla
çevrilmiş, tanrı heykelciklerine doğru adeta bir sıra şeklinde yerleştirilmiştir.

Resmin en arka planında gür bitki örtüsü dikkat çeker. Pastel renkler
kullanılarak betimlenen doğa ve resmin sol tarafına yerleştirilmiş bir kulübe bulunur.
Maviyle betimlenmiş dağlar ve sarı palmiyeler arka plana canlılık ve zıtlıkların
oluşturduğu ahengi başarılı şekilde vermektedir.
47

1893
Tehamana Has Many Parents ( Merahi Mutua No Tehamana)
Tehamana’nın Birçok Atası Var
75x53 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
The Art Institute of Chicago, United States
48

Eser İncelemesi

Resim, Gauguin’in Tahiti’deki eşi Tehamana’nın bir portresidir. Tahitili bu


kız resmin ön planında, hatta çoğunu kaplayacak şekilde resmedilmiştir. Gauguin,
daha önceden de olduğu gibi eşini resimlerinde sık sık model olarak kullanıyordu.
Resimde izleyiciye direkt olarak bakan Tehamana, alışık olmadığımız üzere batılı
tarzda, beyaz ve lacivert çizgili kıyafetlerle izleyiciye sunuluyor. Tehamana’nın
yanında yer alan figürün Ay Tanrıçası Hena olduğu söylenmektedir. Gauguin’in bu
resmi, Tehamana’nın ona geceleri anlattığı Tahiti mitlerinden yola çıkarak yaptığını
söylemek yanlış olmaz. Resmin üst tarafında, Tehamana’nın başının üzerinde altın
renkte yapılan bir takım çeşitli harflere benzeyen işaretler, 1864 yılında adanın doğu
tarafında bulunan yazıtlardan alınarak yapılmış işaretlerdir. Bu işaretlerin ne anlama
geldiği ve ne anlattığı bilinmemektedir.

Resmin içinde hem Tahiti hem de Batı kültürünün oluşu Gauguin’in


resimlerinde kısmen alışık olduğumuz bir olgudur. Fakat bu derece açık şekilde ifade
edilmesi de alışık olmadığımız bir betimleyiş tarzıdır. Karısı Tehamana’yı tamamen
batılı giysiler içinde resmedip, arka fonda tamamen Tahiti kültürünün atalarının
kullandığı işaretler ve Hena’nın tasviri, bu iki kültürün farklı bir sentezini izleyiciye
sunar.
49

1894
Day of the Gods (Mahana No Atua)
Tanrıların Günü
66x108 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
The Art Institute of Chicago, United States

Eser İncelemesi

Gauguin’in 1893-95 yılları arasında, Fransa’ya döndüğü süre içinde yaptığı


bu resim kurgusal öğeler içeriyor dersek yanlış söylemiş olmayız. Pastoral şekilde,
diğer resimlerinde de gördüğümüz üzere Tahiti’nin doğasını yine canlı renklerle,
gerçeğine uygun bir biçimde izlemekteyiz. Tabloyu aşamalı olarak ele almak
gerekirse;
50

En arka planda sanatçının birçok resminde karşımıza çıkan, mavi renkle tasvir
edilmiş dağları görebiliriz. Açık mavi ve parlak gökyüzü beyaz küçük bulutlar ve
yine mavinin tonları kullanılarak resmedilmiş, beyaz köpük dalgalarla betimlenmiş
bir okyanus. Sağ arka tarafta, sarı tonlarında bir kumsal ve üzerinde belli belirsiz,
günlük işlerini yaptıklarını düşündüren ya da plajda zaman geçirdiklerini
söyleyebileceğimiz insanlar görebiliriz. Bir kayık, Uzakta beliren birkaç palmiye
ağacı, bir küçük kulübe ve atın üstünde bir figür, arka fonda resme eşlik eder. Yani
kendi içinde tabloyu bölerek bakıp incelediğimizde bu arka fon bize Tahiti’nin
günlük yaşamını ve doğasını sunmaktadır.

Resmin orta kısmında göze çarpan ilk figür bir tanrı heykelidir. Heykel
resmin diğer bütün öğelerine göre daha büyük ve yukarıda bir büyük kayanın
üzerinde resmedilmiştir. Gauguin’in bunu kurgusal olarak betimlediğini söylemek
yanlış olmaz. Bu gösterişli heykelin etrafında Tahitili olduklarını ten renklerinden ve
yöresel kıyafetlerinden anladığımız figürler çeşitli şekillerde resmedilmişlerdir.
Heykelin sağ tarafında iki adet kırmızı pareolu kadın figür bir çeşit tapınma dansı
olabileceğini düşündüren şekilde betimlenmiştir. Burada heykelin hemen arkasında
daha küçük şekilde ve beyaz kıyafetler içinde resmedilmiş figürler görüyoruz. Sağ
taraftaki figürlerden birinin kucağında bir figür taşıdığını belli belirsiz görebiliyoruz.
Bunun tanrıdan şifa bekleyen bir Tahitili olduğunu söyleyebiliriz. Heykelin hemen
solunda yer alan figürün elinde ise vivo olduğunu anlayabileceğimiz, yöresel bir flüt
çalarken tasvir edildiğini açıkça görmekteyiz. Bir çeşit dini müzik ya da bir tür ilahi
çaldığını düşünebiliriz. Heykelin solunda, ona doğru arka arkaya yürürken
betimlenen, beyaz pareoları içinde iki Tahitili kadın elleriyle başlarının üzerinde
içinde yiyecek olabileceğini düşündüğümüz büyükçe bir obje taşımaktadırlar.
Tanrıya olan adaklarını getirirken gördüğümüz figürler, resmin bu orta kısmının
ahengini soldaki figürlerle birlikte dengelemiş şekilde betimlenmiştirler. Heykelin
bulunduğu kayanın hemen önünde oturur vaziyette bir köpek resmedilmiştir. Bir
çeşit koruyucu olabileceğini söylemek yanlış olmaz. Tablonun bu orta kısmının bize
kısmen ölümü ve ölümden sonrasını anlatmaya çalıştığını söyleyebiliriz.
51

Tablonun en ön kısmında ise üç adet nü figür bulunur. Figürler pembe


tonlardaki kum olabileceğini düşündüğümüz bir zeminde duruyorlar. Ortadaki oturan
kadın figürü ayaklarını suya sokmuş şekilde betimlenmiştir. Saçlarını tutarak sanki
sularını süzer gibi duruşu, üzerinde bir küçük pareosu vardır. Yanlarındaki iki figür
bitkin ve halsiz şekilde yatarken resmedilmiştir. Özellikle sağ tarafta bulunan ve
izleyiciye arkası dönük olan figürün cenin şeklinde resmedilmesi, bir doğum
mesajının verilmeye çalışılması olarak algılanabilir. Suyun üzerinde oldukça canlı
renklerde yapılan kontrast yansımalar görmekteyiz.

Tablonun üç aşamalıymış gibi, arka planın yaşam, orta planın ölüm ve ön


planın da doğum şeklinde betimlenmiş olduğunu söyleyebiliriz.
52

1894
Sacred Spring Sweet Dreams (Nave Nave Moe)
Kutsal Bahar Tatlı Rüyalar
73x98 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Hermitage Museum, St Petersburg, Rusya

Eser İncelemesi

Sanatçının bir önceki eserinde bahsedildiği gibi, Paris’te olduğu dönemde


yaptığı resimlerden biridir. Paris’te olması Gauguin’i hiçbir zaman Tahiti’den, oranın
kültürünü düşünmekten ve bu düşünceleriyle yeni eserler yaratmaktan alıkoymadı.
Aksine, Paris’te olduğu yaklaşık 2 yıllık sürede Tahiti düşlerini yansıtan bu tablo gibi
birçok tablo yaptı.
53

Mistik ve mitolojik kısımların varlığı tabloyu daha ilginç anlamlar açısından


incelememizi gerektiriyor. Aslında Tahiti kültüründe ve mitolojisinde olmayan
imgeleri, Tahiti üslubuyla ve kültürüyle birleştirerek izleyiciye gösteriyor.

Tablonun ön planındaki iki kadın figürden incelemeye başlarsak solda oturan


Tahitili kadına dikkatinizi çekmek isterim. Tamamen Tahiti kıyafetleri içinde, esmer
tenli bir kadın fakat başının üzerinde bir hale var. Bakire Meryem olarak tasvir
edilmiş bir Tahitili kadın görmekteyiz. Yan tarafında yine aynı şekilde Tahitili, yerel
giysiler içinde, oturan kadının Havva olduğu, elindeki elmayı yerken
betimlenmesinden dolayı birçok eleştirmen tarafından kabul edilmiştir.

Bu iki kadın figürünün hemen arkasında sağ tarafa doğru çizilmiş, nehrin
kenarın duran iki Tahitili kadın figürü daha var. Ayaktaki figürün nehirden yeni çıkıp
yeni giyiniyor gibi bir duruşu olduğunu söyleyebiliriz. Nehrin kenarında oturan figür
ise bize çok tanıdık geliyor. “Ne? Kıskanıyor musun?” isimli tablodaki ana figürün
duruşu burada da aynı şekilde betimlenmiş. Bu eserdeki figür diğer tablodan farklı
olarak nü şeklinde resmedilmiştir.

Resmin sol arka planında Gauguin’in neredeyse artık her resminde


gördüğümüz mavi tonlu dağlar, sarımsı palmiyeler, yeşilin tonlarında resmettiği
geniş yüzeyler bulunuyor. Sol tarafta sarı ve daha açık tonlarla, sağ tarafa doğru ise
bu renkleri biraz daha koyultup kızıllaştırarak gökyüzünü sanki bir akşamüstü
havasında resmettiğini anlayabiliyoruz.

Resmin en sağ arka tarafında ise yine diğer resimlerde gördüğümüz tanrı
heykelleri bu sefer iki tane olmak üzere yan yana resmedilmiş. Karşısında bir çeşit
ritüeli gerçekleştirdiği düşünülen 4 adet Tahitili kadın bulunuyor. Bu ritüelin
benzerini de “Tanrıların Günü” isimli tabloda görmüştük. Tablonun ön ve orta
planından bu arka planını ayırırcasına, heykellerle aralarına yine büyük kayalar
resmedilmiş. Buradan belki de sanatçının ibadet etmek ve ritüelleri gerçekleştirmek
için bu tanrı heykellerine biraz daha özel bir alan yaratıyormuşçasına bir betimleme
yaptığını söyleyebiliriz.
54

1896
Why Are You Angry? ( No Te Aha Oe Riri)
Neden Kızgınsın?
95x130 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Art Institute of Chicago, United States

Eser İncelemesi

Gauguin’in 1895’te tekrar Tahiti’ye döndükten sonra yaptığı ilk


resimlerdendir. Fransa’da yaptığı Tahiti resimleriyle yan yana koyup baktığımızda
aralarında farklılıklar görürüz. Fransa’da zihninden yaptığı Tahiti resimleri genellikle
kurgusal şekilde gelişiyordu. Buna rağmen Tahiti’ye döndüğünde yaptığı bu resim
Tahiti’nin doğasını, günlük yaşamını olduğu şekilde, kurmacadan uzak biçimde
gösteriyor.
55

Resmin tüm arka planını kaplayan büyük kulübe ve etrafında palmiyeler geri
planda göze çarpıyor. Bu beyaz kulübenin kapısında yaşlıca olduğu söylenilebilecek
bir kadın oturuyor.

Resmin sağ arka tarafından kulübeye doğru iki Tahitili kadın geliyor. Sol
tarafta ise diğer kulübeler silik olarak karşımıza çıkmaktadır. Kulübenin önündeki
kalın gövdeli ağaç resme farklı bir dinamik katıyor.

Resmin orta kısmından ön plana doğru bakacak olursak, zeminde betimlenen


kızıl renk toprak ön plana doğru bir çimenlik şeklinde yeşilin tonlarıyla tasvir
ediliyor. Ön planda sol tarafa doğru iki kadın figürü oturmuş şekilde tasvir ediliyor.
Soldaki figürün sırtı tamamen izleyiciye dönük şekilde yerleştirilmiş. Yanında oturan
figür ise bağdaş kurmuş şekilde tasvir edilmiştir. Üstü çıplak ve beline mavi bir
pareo bağlamış olarak görebilmekteyiz. Resmin sağ tarafında ise diğerlerinden daha
farklı olarak profilden gördüğümüz ayakta duran bir Tahitili kadın figürü beliriyor.
Keskin yüz hatları ve mavi pareosu kadını daha da tablonun merkezi haline getiriyor.
56

1896
Delicious Day ( Nave Nave Mahana)
Keyifli gün
95x130 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Musée des Beaux Arts de Lyon, Fransa

Eser İncelemesi

Gauguin, bu tablosunda yine Tahiti yaşamından bir kesiti sunmuş gibi


duruyor. Açıklamanın en başında belirtmek isterim ki, bu tabloya bakıldığında ilk
izlenim “İlkbahar Allegorisi”ni andırdığıdır. Tabloya gelişigüzel şekilde
yerleştirilmiş gibi duran birçok Tahitili kadın göze çarpıyor. Bir orman ya da
bahçenin içinde hepsinin farklı duruşlarda resmedilmesi figürleri tek tek ele almayı
gerektirmektedir. Kırmızı ve kızıl tonlarda betimlenmiş toprağın üzerinde çıplak
ayaklarıyla Tahitili kadınlar yer alıyor. Arkada sarımsı gökyüzünü ağaçların
dallarının arasından güçlükle seçebiliyoruz.
57

Resmin sol ön planında bir çocuğu otururken görüyoruz. Muhtemelen ağaçtan


kopardığı bir meyveyi yerken tasvir edilmiş. Sol arka planda ise bir ağaca dayanarak
oturmuş Tahitili bir genç kız dinlenirken betimlenmiş.

Tablonun orta kısmında, orta planda 4 adet Tahitili kız görülmektedir. En


soldaki, üstü çıplak ve altında kırmızı bir örtü olan figür, ağaçtan kopardığı yiyeceğin
tadına bakıyor. Yüzü izleyiciye dönük tasvir edilmiş. Yüzündeki ifadeden
muhtemelen yediği şeyin tatlılığını ve bunun hoşnut ifadesini açıkça görüyoruz.
Hemen bu figürün yanında yer alan 3 tane Tahitili figür bir grup oluşturmuş şekilde
duruyorlar. Beyaz elbiseli figürün bize sırtı dönük ve ağaçtan bir şey toplarken
resmedilmiş. Aynı zamanda tam yanında yer alan mavi elbise giymiş figür ile bir
sohbet içinde olduğunu görüyoruz. Beyaz giysili figür bu mavi elbiseli figürün
vücudunu kısmen kapatmış şekilde tasvir edilmiş. Üçüncü Tahitili kadın figürü ise
mavi elbiseli figürün hemen arkasında, yine vücudu kısmen görünmeyen şekilde
görünüyor. Beyaz çiçekli kırmızı yerel pareosuyla dikkat çeken figür bu tablodaki
izleyiciye direk bakan tek figür. Başında beyaz çiçeklerden bir taç taşıyor.

Tablonun sağ tarafında, ön kısımda, dolayısıyla diğerlerinden daha büyük


şekilde tasvir edilen, yine üstü giysisiz ve altında kırmızı pareosuyla bir kadın figür
yer alıyor. Elinde boş olarak görünen bir kase taşıyor. Başını kısmen izleyiciye yan
çevirmiş şekilde, biraz da bitkin şekilde görünüyor. Hemen yan tarafında, arkada,
yerde oturmuş yine üstünde giysisi olmayan diğer figür karşımıza çıkıyor. Önünde
bir sepet olduğu seçilen bu figür büyük ihtimalle dinleniyor.

Tablo genel olarak Tahiti kadınlarının bir araya gelip yiyecek toplamaya
gittikleri bir sahneden esinleniyor. Tahitili kadınları resmetmeyi zaten çok seven
sanatçı bu resminde genel olarak dingin fakat oturan figürleri de göz önüne alarak,
bir bakıma onları birçok halleriyle resmetmiştir.
58

1896
Nativity / Son of God ( Te Tamari No Atua)
Tanrının Oğlu
96x131 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Neue Pinakothek, Münih, Almanya

Eser İncelemesi

Gauguin’in en çok yankı uyandıran resimlerinden olan bu tablosu, bir doğum


sahnesini anlatır. İsa’nın doğumu hiçbir zaman bu kadar sıra dışı şekilde
resmedilmemiştir. Tahiti’den ayrılıp tekrar döndükten sonra birlikte olduğu sevgilisi
Pahura’nın, Gauguin’in çocuğunu doğurdu bir sahnedir. Gauguin bu tablosunda
aslında batının ve Tahiti’nin kültürlerini ve dinlerini bir bütün halinde sunmaktadır.
Batı kültüründe alışık olduğumuz doğum sahnesi, Tahiti kültürüne uydurulmaya
çalışılarak Gauguin’in ve onun düş gücüyle betimlenmiştir. Resimdeki birçok
59

simgeden anlayacağımız üzere bu aslında İsa’nın doğumunu temsil eden bir resimdir.
Gauguin’in bunu nasıl Tahiti kültürüne uyguladığını inceleyelim;

Tablonun neredeyse yarını kaplayan ve ön planda güçsüz ve yorgun şekilde


bir yatakta uzanan figür, Gauguin’in çocuğunu doğuran sevgilisi Pahura’dır.
Pahura’nın bu bitkin hali, batıdaki Meryem figürünün güzellik ve incelik içinde
resmedilmesine oldukça terstir. Üstelik resmedilen figür Tahitili, esmer tenli bir
kadındır. Pahura’yı Meryem ile eş tutup bu şekilde resmetmek Gauguin’in büyük
cesaretini izleyiciye kanıtlar. Esmer tenli Tahitili bu genç kadın arkasındaki figürün
kucağındaki bebekten anlayacağımız üzere henüz doğum yapmıştır ve geniş bir
yatağın üzerinde uzanmaktadır. Yatağın kenarındaki desenler ve köşedeki ahşap
oymalı direk göze çarpar. Burada, batılı üsluptaki doğum sahnesinden farklı olarak
Gauguin’in mekanı yarı ahır yarı yatak odası şeklinde betimlemiş olduğunu
görebiliriz. Sarı çarşafın üzerinde yatan Pahura’yı daha dikkatli incelediğimizde
başının etrafında yine sarı renk bir hale olduğu görürüz. Bu da bize kutsal doğum
sahnesinin bir betimlemesi olduğunu kanıtlamaktadır.

Pahura’nın başının hizasında biraz daha geride orta planda iki tane figür
görmekteyiz. Pahura’ya yakın olup oturur vaziyette gördüğümüz figürün elinde bir
bebek görmekteyiz. Gauguin ve Pahura’nın bebeği, Tanrı’nın oğlu şeklinde
betimlenerek izleyiciye sunulmuştur. Bu imge bizde Gauguin’in kendisini, sanatın
bir tanrısı gibi görüp görmediği sorusunu uyandırır. Yatağın baş tarafında bulunan
ahşap bir kolon daha görüyoruz. Ayak ucundaki oymalı sütundan farklı olarak
burada, yerel simgelerin kullanıldığını düşündüren renkli çizimler bulunur. Bebeği
kucağında tutan bu figürün hemen arkasında yer alan bir diğer figür dikkatli
bakıldığında kanatları olduğunu görebileceğimiz bir melektir. Tabi yine batılı
kültürden farklı biçimde, Tahitili bir kadın olarak esmer tenli şekilde resmedilmiştir.

Resmin en arka planında klasik batılı doğum sahnesinde yer alan hayvanları
görmekteyiz. Doğum sahnesinin olmazsa olmazı bu hayvanlar, resmin ön planına
nazaran daha karanlık şekilde resmedilmiştirler.
60

Gauguin, bu tabloyla büyük yankı uyandırmıştır. Batı kültürünün en önemli


konularından olan doğum sahnesini, Tahiti kültürünün temalarıyla, insanlarıyla
resmetmiştir. Pahura’yı Meryem şeklinde resmetmesi, ona verdiği önemi ve ona
duyduğu sevgiyi gösteriyor dersek yanlış söylemiş olmayız.
61

1896
The King’s Wife ( Te Arii Vahine)
Kral’ın Karısı
97x130 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Pushkin State Museum of Fine Arts, Moskova, Rusya

Eser İncelemesi

Gauguin’in bu resminde yine batı sanatından aldığı bazı dini konuları Tahiti
sanatına uyarladığını görmekteyiz. Aslında bu eserde birçok eleştirmene göre
Monet’nin Olimpia isimli tablosuyla benzerlik taşıyan bir figür söz konusudur.

Ön planda çıplak şekilde uzanmış bir Tahitili kadın vardır. Yeşil bir zeminin
üzerinde uzanan kadın mahrem yerlerini bir koluyla ve elinde tuttuğu kumaş ile
62

kapatmıştır. Bu da Olimpia ile bir benzerlik gösterir. Diğer elinde bir çeşit yöresel
yelpaze olduğu düşünülen obje bulunur. Uzanmış halde duran bu figürün önünde
meyveler, canlı renkleriyle yeşilin tonunu seyirciye daha güzel göstermektedir.

Figürün arka kısmında yer alan büyük bir ağaç, bir bilgelik tasviri olarak batı
sanatından alınmış olarak düşünülebilir. Hemen arkasında yer alan köpek koruyucu
bir görev olarak bu resimde betimlenmiştir. Ağacın gövdesinden yukarıya doğru
dikkatli şekilde baktıkça bir yılan görürüz. Bu yılan, Adem ve Havva’da kullanıldığı
şekliyle karşımıza çıkar. Ağacın yaprakları arasından zorlukla seçilen birbiriyle
konuştuğu ya da tartıştığı düşünülen 2 figür daha dikkatimizi çeker.

Geri plana doğru baktıkça, Tahiti’nin uçsuz bucaksız mavi okyanusunu


seçebiliriz. Yine sanatçının birçok resminde kullandığı şekilde beyaz dalgalı şekliyle
resmedilmiştir.
63

1897
Nevermore
Bir Daha Asla
60x116cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Courtauld Institute of Art, Londra, Birleşik Krallık

Eser İncelemesi

Gauguin’in çarpıcı eserlerinden biri olan “Bir Daha Asla” isimli bu


tablosunda kızını kaybettiği haberini aldıktan sonra olan acısını ve bitkinliğini tasvir
ettiği söylenir. Edgar Allen Poe’nun Kuzgun isimli şiirinde çokça etkilenerek yaptığı
eserde, bunu kanıtlayan simgeler de mevcuttur.

Resmin ön planını ve büyük çoğunluğunu kaplayan Tahitili kadın figürü ile


başlayacak olursak, yatakta yan şekilde yatmış figürün tuhaf yüz ifadesini açıkça
görebiliriz. Yatağın genişçe bir başlığı ve yine sarı renkle resmedilmiş bir yastık
dikkat çeker. Figürün yüz ifadesi, gözlerinin yan tarafa doğru bakar şeklinde
resmedilmesi, kapının önünde konuşan insanlara kulak verdiği anlamına gelmektedir.
64

Genellikle karanlık tonların kullanıldığı bir tablodur. Bu yüzden arka


plandaki motifleri güçlükle seçebiliriz. Sol arka tarafta bir duvar ve bir pencere
vardır. Duvarda, ustalıkla işlenmiş çiçek figürlerinden oluşan birçok Tahiti motifi
dikkat çeker. Pencerede ise bir kuzgun odanın içine doğru konmuş, adete odayı
izliyor şekilde tasvir edilmiştir. Bu kuzgun figürünün Edgar Allen Poe’nun aynı
isimli şiirine gönderme ve ondan etkilenerek yapılan bir eser olduğunu eleştirmenler
sıkça dillendirmektedir.

Tablonun sağ arka planında, kapının önünde iki adet figür yer alır. Birinin
sırtı tamamen odaya dönük, diğerinin yüzü odaya dönük fakat yarısını görebildiğimiz
şekilde betimlenmiştir. Bu kişilerin duruşundan ve izleyiciye dönük olan figürün yüz
ifadesinin tasvirinden anlaşılacağı üzere, birbirlerine bir şeyler fısıldıyor şeklinde
resmedilmişlerdir.
65

1897
Where Do We Come From? Who Are We? Where Are We Going?
Nereden Geliyoruz? Biz Kimiz? Nereye Gidiyoruz?
141x356 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Museum of Arts, Boston, USA

Eser İncelemesi

Gauguin, 1893-95 yılları arasında Fransa’ya gidip döndükten sonra, Hem


bedensel hem de ruhsal olarak sağlığı pek iyiye gitmedi. Özellikle yalnızlıktan ve
yoksulluktan oldukça dertliydi. Üstelik kızının ölüm haberini alması onu daha da
kötü bir duruma sürüklemişti. İçinde bulunduğu bu durum onu sanatı konusunda
daha da cesaretlendirdi. Sanatına dair en büyük çalışmalarından birini yapmak için
çalışmaya başladı. Gauguin’in Tüm fikirlerinin ve inançlarının bir arada bulunduğu
ve üst düzeyde sunulduğu bir eserdir.

Bu resmi, tüm çevrelerce hem boyutu açısında hem de konusu itibariyle


büyük yankı uyandırmış bir eser olarak karşımıza çıkıyor. Gauguin’in o güne kadar
çalıştığı en büyük boyda, en çok figürle ve inceledikçe yeni bir şeyler
bulabileceğimiz derinlikte yaptığı bir eser ortaya çıkıyor. Kullandığı figürler yine
birçok resminde çalıştığı gibi ilkel şekilde betimlenmiştir. Tüm resimlerinden farklı
olarak burada, birçok figürün birçok duruş biçimde resmedilmesi öne çıkar. Ayrıca
66

diğer Tahiti resimlerinden bu resmi ayıran nokta arada göreceğimiz beyaz tenli insan
figürleri olacaktır. Figürlerin duruşlarının yanı sıra hemen hemen hepsinin ayrı bir
duygu durumu içinde oldukları aşikardır. Figürler bazen dalgın, bazen umursamaz,
bazen üzgün, bazen de düşünceli şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Resimlerinde
hayvan figürlerini kullanmayı sevdiğini bildiğimiz sanatçı bu resminde de
hayvanlara, elbette ki anlamlar yükleyerek yine onları tasvir etmiştir.

Resimde kullanılan renklere göz atacak olursak; Gauguin’in diğer Tahiti


resimlerinden çok farklı olduğunu söyleyemeyiz. Sanatçının zaten sevdiği ve tüm
çalışmalarına yansıttığı tropik ortam, renk açısından burada da karşımıza çıkıyor.
Gerek arka plan için, gerek doğayı betimlerken, gerekse insan figürlerin kullanmayı
sevdiği tonlar yine benzer şekillerde görünmektedir. Mavi ve yeşil alt tonlu doğa ve
bitkiler, yeşille betimlediği zemin hemen göze çarpmaktadır. Renk kullanırken
zıtlıklar oluşturmayı seven sanatçının, bunlara tezat olarak zeminde yine kızıl tonlar
kullanması buna kanıt şeklinde verilebilir. Ayrıca inşaları yine esmer tenli yerlilerden
ve bunlara ek olarak daha açık beyaz ten renkli seçmesi, figürlerin de kendi
içlerindeki çeşitliliği arttırmasının kanıtıdır.

Bu tabloyu diğerlerinden ayıran bir diğer özellik ise sağdan sola doğru
okunmasıdır. “Where Do We Come From?” yani “Nereden Geliyoruz?” sorusunun
yanıtını almak için tablonun sağ tarafını inceleyerek başlamak doğru olacaktır. Zira
solda altta yatarken gördüğümüz bebek figürü bu sorunun bir çeşit kaynağını
oluşturmaktadır. Bu bebek figürü hayatın başlangıcının bir simgesi olarak tabloda yer
alıyor. Hemen yanında oturmuş şekilde 3 adet kadın figürü gözümüze çarpıyor. İkisi
seyirciye dönük şekilde yerleştirilmiş, diğerinin ise sırtı dönük, omuzunun üzerinden
mahcubiyetle bakıyor şekilde betimlenmiştir. Bu arkası dönük figürün ten renginden
bir Tahitili kadın olduğunu anlamak zor olmuyor. Yüzü bize dönük diğer iki figürün
ten rengi ise, arkası dönük olana nazaran daha açık şekilde resmedilmiş. İkisinin de
elleri çenesinde olacak şekilde resmedilmiştir. Hemen onların arka kısmında ayakta
duran, iki adet uzun elbiseli figür yer alır. Bilge insanlar şeklinde betimlenen
kadınlar yaşamsal varoluş hakkında birbirleriyle naif bir sohbet içinde gibi
resmedilmişlerdir. Hemen onların yan tarafında ise sırtı izleyiciye dönük oturmuş
67

şekilde ve çıplak biçimde resmedilen bir kadın bulunur. Bir eliyle saçlarını
düzeltirken gördüğümüz yine açık tenli şekilde resmedilen kadın, bir yandan da uzun
elbiseler içindeki diğer iki kadını dinler gibi görünmektedir. Bebek figürünün biraz
arka tarafında ise oturmuş şekilde bir siyah köpek bulunur. Bu köpeği belki bir
koruyucu ya da insanoğlunun sadık bir dostu olarak anlamlandırmamız doğru
olabilir.

Detay

Tablonun, ismi “Who Are We?” yani “Biz Kimiz?” olan orta kısmını
incelemeye başlarken, hem tüm eserde, hem de bu kısmında dikkat çeken figür ile
başlamak doğru olacaktır. Aslında erkek gibi betimlenmiş, açık ten renkli bir figür
ağaçtan bir meyve koparırken görülüyor. Gauguin’in bu erkeksi figürünün, bu
şekilde betimlenmiş olmasına rağmen aslında Havva olduğunu ve ağaçtan elma
koparırken resmedildiğini söylemek yanlış olmaz. Yaşamın bu yetişkinlik çağını
temsil eden, tablonun orta kısmında sanatçı, günahları ve hataları, insana özgü şeyler
olarak izleyiciye sunmak istiyor. Utanç ve günah gibi duygular, bu tablonun en ön
planında, insana özgü durumlar olarak karşımıza çıkıyor. Bu figürün hemen ön sol
tarafında yerde oturmuş şekilde, yanında iki tane beyaz kedi olan çocuk figürü de
68

meyve yerken görülüyor. Hemen gerisinde ise bir siyah keçi oturmuş şekilde
resmedilmiştir. Bu çocuk ve etrafındaki hayvanlar, aslında herkesin içinde bir parça
var olan masumiyeti ve dürüstlüğü sembolize ediliyor. Etrafındaki hayvanlar doğanın
canlılığını, onlarda bile bir çocuk masumiyetine olan bağlılık betimleniyor.

Tablonun en sol kısmı “Where Are We Going?” yani “Nereye Gidiyoruz?”


hayatın ölümle ilişkilendirilen kısımlarının anlatıldığı bölümdür. Arkada göze çarpan
bir heykel bulunur. Hemen yan tarafında, tablodaki diğer figürlerden tamamen farklı,
hatta Gauguin’in neredeyse hiçbir tablosunda görmediğimiz şekilde siyah kıyafetler
giyen koyu tenli Tahitili bir kadın yer alır. Gauguin’in Tahiti resimlerinde
gördüğümüz heykellere benzeyen bu idol, bize inançlarımızı sorgulatır. İnsanların
69

ruhlarının ve yaptıkları ayinlerin bir yöneticisi olarak karşımıza çıkar. Aynı zamanda,
Tahililerin inandıkları biçimde resmedilmesine rağmen aslında, kökenin ve kaderin
üzerinden insanlığa bir vurgu yapar. Sol alt köşede oturan iki figür göze çarpar. Birisi
daha genç diğeri ise beyaz saçlarından anlayacağımız üzere yaşlı bir kadınlar. Sol
taraftaki yaşlı figür bu hayatın sonunu, ölümü, temsil eder. Gözleri tablonun sağ
tarafına bakıyor gibi resmedilmiştir. Bu bakış, belki de bütün bir geçmişine, üzgün
gözlerle hayatında geri bıraktıklarına bakışının resmedir. Elleri başının iki yanında
olacak şekilde resmedilmiştir. Bu duruş insanlığın belki yaptıkları belki de
yapamadıkları için bir pişmanlık ifadesi olarak söylenebilir. Yanındaki genç figür
ise, sanki yaşlı kadını dinlercesine ona doğru eğilerek oturmuş şekilde tasvir
edilmiştir. Yaşlı kadının ayaklarının önünde beyaz renkte, ördeğe benzeyen bir
hayvan vardır. Hayvanın pençeleriyle bir kertenkele tuttuğu görünür. Bu aslında,
seyirciye anlatılmak istenen sembolik ifadelerden biridir. Tüm sözlerin ve kibirin
gereksiz ve boşa olduğunu, sonunda her şekilde dünya yüzeyindeki her şeyin öleceği
gerçeğini karşımıza koyar.
70

Tablonun, genel anlamda arka fonuna bakacak olduğumuzda bir Tahiti


manzarası görürüz. Geride açık mavi bir gökyüzü ve sol tarafta, heykelin arkasından
görünen, koyu renkle betimlenmiş bir ada görünür. Mavi ve durgun bir deniz ağaç
dallarının arasından açıkça görülmektedir. Birçok ağaç ve bitki resimde uygun
yerleşere yerleştirilerek, tablonun ahengine eşlik etmektedir. Tablonun sol ve sağ
köşelerinde sarı, hatta altın renginde küçük kısımlar görülüyor. Gauguin sol tarafa
tablonun fransızca ismi olan “ D’ou Venons Nous? Qui Sommes Nous? Ou Allons
Nous?” yazmaktadır.

Gauguin, hayatın anlamına, varoluşuna, başlangıcına, nasıl yaşandığına ve


bittiğine dair sorgulamalar içindeyken bu tabloyu yapmıştır. Kendisinin de baş
eserim olarak bahsettiği tablo için, daha iyi yapamayacağını, tüm tutkusunu acısını
ve sevincini bu tabloya yansıttığını söylüyor. Zaman zaman sanatçının kendisini de
korkutan düşüncelerini, onu hem hapseden hem de özgürleştiren iç seslerinin bu
tabloda bir şekilde yer aldığını görebiliyoruz. Gauguin aynı zamanda tabloyu
yaparken hiçbir edebi yazıdan öykünmediğini, onu tamamen zihninde oluşturduğunu
ve hayal gücüyle yaptığını söylemektedir. Tablo insan yaşamının her kesimini,
doğumdan ölüme kadar, yetişkinlik ve çocukluk dönemlerini, ölümden sonrasını,
hayvanları, bitkileri, doğayı bir bütün şeklinde tüm ahengiyle ele alması açısından da
önemli eserlerden biridir. Gauguin tablosunun ismi için, bu bir başlık değil, bir imza
derken, işte tam da bunu anlatmak istiyor.
71

TAHİTİ RESİMLERİ LİSTESİ

Eser No: 1

1891
Young Man with a Flower Behind His Ear
Kulağının Arkasında Çiçekle Genç Adam
45x33 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Özel Koleksiyon
72

Eser No: 2

1891
The Loss of Virginity (Awekining of Spring)
Bekaretin Kayboluşu ( Baharın Uyanışı)
89x102cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Chrysler Museum of Art, ABD
73

Eser No: 3
1891
The Little Valley
Küçük Vadi
Tuval Üzerine Yağlıboya
Özel Koleksiyon
74

Eser No: 4
1891
The Lemon Picker
Limon Toplayıcısı
Tuval Üzerine Yağlıboya
Özel Koleksiyon
75

Eser No: 5
1891
The Fisherwomen of Tahiti
Tahiti’nin Balıkçı Kadınları
71x90cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
National Gallery, Berlin, Almanya
76

Eser No: 6
1891
Road in Tahiti
Tahiti’deki Yol
Tuval Üzerine Yağlıboya
Minneapolis Institute of Arts, Minnesota, ABD
77

Eser No: 7

1891
Landscape with Black Pigs and Crouching Tahitian
Siyah Domuzlarla Manzara ve Oturmuş Tahitili
37x27 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Özel Koleksiyon
78

Eser No: 8
1891
Barbarous Tales
Barbar Masalları
130x91cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Museum Folkwang, Essen, Almanya
79

Eser No: 9
1891
Faaturuma (Melancholic)
Melankoli
94x68 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Nelson Atkins Museum of Art, Kansas, ABD
80

Eser No: 10

1891
Under the Pandanus ( I Raro te Oviri)
Pandanusların Altında
67x90 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Dallas Museum of Arts, Texas, ABD
81

Eser No: 11
1891
Tahitian Women with Flower (Vahine no te Tiare)
Çiçekli Kadın
70x46cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Ny Carlsberg Glyptothek, Kopenhag, Danimarka
82

Eser No: 12
1891
A Man with the Axe
Baltalı Adam
70x92cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Özel Koleksiyon
83

Eser No: 13

1891
In the Vanilla Grove, Man and Horse
Vanilya Korusunda Adam ve At
73x92 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Solomon R. Guggenheim Museum, New York, ABD
84

Eser No: 14

1891
Tahitian Landscape
Tahiti Manzarası
68x92cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Minneapolis Institute of Arts, Minnesota, ABD
85

Eser No: 15

1891
Haere Mai
72x91 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Solomon R. Guggenheim Museum, Newyork, ABD
86

Eser No: 16

1891
Tahitian Women on the Beach
Plajda Tahitili Kadınlar
69x91cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Musée d’Orsay, Paris, Fransa
87

Eser No: 17

1891
The Black Pigs
Siyah Domuzlar
72x91 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Museum of Fine Arts, Budapest, Macaristan
88

Eser No: 18

1891
Still Life with Mangoes
Mangolar ile Natürmort
30x47cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
National Gallery, London, UK
89

Eser No: 19

1891
The Brooding Woman (Te Vahine Fa’aturama)
Düşünceli Kadın
68x91 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Worcester Art Museum, UK
90

Eser No: 20
1891
The Fire Dance ( Upa Upa)
Ateş Dansı
72x92 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
The Israel Museum, Jerusalem, İsrail
91

Eser No: 21
1891
Conversation ( Les Parau Parau)
Dialog
70x90 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Hermitage Museum, St Petersburg, Rusya
92

Eser No: 22

1891
Hail Mary (Ia Orana Maria)
Selam Sana Meryem Ana
88x114, Tuval Üzerine Yağlıboya
Metropolitan Museum of Art, New York, ABD
93

Eser No: 23

1892
The Royal End ( Arii Matamoe)
Kutsal Son
48x75cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
J. Paul Getty Museum, Los Angeles, ABD
94

Eser No: 24

1892
When Will You Marry? ( Nafea Faa ipoipo)
Ne Zaman Evleneceksin?
77x105cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Rudolph Staechelin Family Foundation, Basel, İsviçre
95

Eser No: 25
1892
Whispered Worlds ( Parau Parau)
Fısıldayan Sözcükler
77x96 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Yale University Art Gallery, Connecticut, ABD
96

Eser No: 26
1892
Where Are You Going?
Nereye Gidiyorsun?
69x96 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Staats Galery, Stuttgard, Almanya
97

Eser No: 27

1892
We Shall Not Go To The Market Today (Ta Matete)
Bugün Pazara Gitmiyoruz
73x92 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Kunst Museum, Basel, İsviçre
98

Eser No: 28

1892
Late Afternoon ( Taperaa Mahana)
Geç Öğleden Sonra
73x97 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Hermitage Museum, St Petersburg, Rusya
99

Eser No: 29

1892
Tahitian Eve
Tahitili Havva
32x40 cm, Kağıt Üzerine Suluboya
Musée de Peinture et de Sculpture, Grenoble, Fransa
100

Eser No: 30

1892
Landscape with Peacocks ( Matamoe)
Tavuskuşlarıyla Manzara
86x115 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Pushkin Museum, Moskova, Rusya
101

Eser No: 31

1892
The Sacred Mountain ( Parahi Te Marae)
Kutsal Dağ
69x89 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Philadelphia Museum of Art, Philadelphia, ABD
102

Eser No: 32

1892
Woman With Mango ( Vahine No Te Vi)
Mangolu Kadın
44x72 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Baltimore Museum of Arts, Baltimore, ABD
103

Eser No: 33

1892
Words of The Devil ( Parau Na Te Varua İno)
Şeytanın Sözleri
68x91 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
National Gallery of Art, Washington, ABD
104

Eser No: 34

1892
Delightful Land ( Te Nave Nave Fenua)
Keyifli Topraklar
72x91 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Ohara Museum of Art, Kurashiki, Japonya
105

Eser No: 35

1892
The Spirit of the Dead Watching ( Manau Tupapau)
Ölülerin Ruhu İzliyor
72,4x92,4 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Albright Knox Art Gallery, Buffalo, New York
106

Eser No: 36

1892
Siesta
Öğle Uykusu
86x113 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Özel Koleksiyon
107

Eser No: 37

1892
Tahitian Women Bathing
Yıkanan Tahitili Kadılar
89x111 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Metropolitan Museum of Art, New York, ABD
108

Eser No: 38

1893
Self Portrait With The Idol
İdol ile Otoportre
32x43 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
McNay Art Museum, San Antonio, Teksas, ABD
109

Eser No: 39

1893
Mysterious Water
Gizemli Su
75x99 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Özel Koleksiyon
110

Eser No: 40

1893
Annah the Javanese
Javanahlı Annah
81x116 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Özel Koleksiyon
111

Eser No: 41

1893
Tehamana Has Many Parents ( Merahi Mutua No Tehamana)
Tehamana’nın Birçok Atası Var
53x75 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
The Art Institute of Chicago, Chicago, ABD
112

Eser No: 42

1893
Moon and the Earth ( Hina Te Fatau)
Ay ve Dünya
61x112 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Museum of Modern Art, Newyork, ABD
113

Eser No: 43

1893
Self Portrait with Hat
Şapkalı Otoportre
38x46cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Musée d’Orsay, Paris, Fransa
114

Eser No: 44

1893
Tahitian Woman Near River
Nehir Kenarındaki Tahitili Kadın
Tuval Üzerine Yağlıboya
Özel Koleksiyon
115

Eser No: 45

1893
The Moment of Truth II
Gerçeğin Anı II
32x54cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Ateneum, Helsinki, Finlandiy
116

Eser No: 46

1894
Sel Portrait With Palette
Paletli Oto Portre
73x92cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Özel Koleksiyon
117

Eser No: 47

1894
Hut Under the Coconut Palms
Hindistan Cevizi Ağaçlarının Altında Kulübe
23x31cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Musée d’Orsay, Paris, Fransa
118

Eser No: 48

1894
Day of The Gods ( Mahana No Atua)
Tanrıların Günü
66x108cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
The Art Institute of Chicago, ABD
119

Eser No: 49

1894
Sacred Spring Sweet Dreams ( Nave Nave Moe )
Kutsal Bahar Tatlı Rüyalar
73x98cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Hermitage Museum, St Petersburg, Rusya
120

Eser No: 50

1894
Tahitian Woman
Tahitili Kadın
49x54cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Brooklyn Museum, Newyork, ABD
121

Eser No: 51

1894
The Cellist
Cellist
Tuval Üzerine Yağlıboya
Baltimore Museum of Art, Baltimore, ABD
122

Eser No: 52

1894
Young Christian Girl
Hrıstiyan Genç Kız
46x65cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Clarke Art Institute, Williamstown, ABD
123

Eser No: 53

1894
Portrait of a Mother
Annenin Portresi
33x41cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Staats Galerie, Stuttgard, Almanya
124

Eser No: 54

1894
A Breton Landscape ( David’s Mill)
Breton Manzarası ( David’in Değirmeni)
73x92cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Musée d’Orsay, Paris, Fransa
125

Eser No: 55

1894
Farm in Brittany
Breton’da Çiftlik
73x92cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Özel Koleksiyon
126

Eser No: 56

1896
A Canoe ( Tahitian Family)
Kano ( Tahitili Aile)
96x130cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Hermitage Museum, St Petersburg, Rusya
127

Eser No: 57

1896
Baby ( Nativity of Tahitian Christ)
Bebek ( Tahitili İsa’nın Doğumu)
66x75cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Hermitage Museum, St Petersburg, Rusya
128

Eser No: 58

1896
Tahitians İn a Room (Eiaha Opia)
Bir Odada Tahitili’ler
65x75cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Pushkin Museum, Moskova, Rusya
129

Eser No: 59

1896
Nativity
Doğum
96x131cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Neue Pina Kothek, Münih, Almanya
130

Eser No: 60

1896
Scene From Tahitian Life
Tahiti Hayatından Sahne
89x124cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Hermitage Museum, St Petersburg, Rusya
131

Eser No: 61

1896
Delicious Day ( Nave Nave Mahana)
Keyifli Gün
95x130 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Musée des Beaux Arts de Lyon, Fransa
132

Eser No: 62

1896
Three Tahitian Women
Üç Tahitili Kadın
24x42cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Metropolitan Museum of Art, Newyork, ABD
133

Eser No: 63

1897
Landscape with Three Goats
Üç Keçili Manzara
73x97 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Hermitage Museum, St Petersburg, Rusya
134

Eser No: 64

1897
Nevermore
Bir Daha Asla
60x116cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Courtauld Institute of Art, Londra, UK
135

Eser No: 65

1897
Tahitian Man With His Arms Raised
Kolları Yukarıda Tahitili Adam
72x92cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Özel Koleksiyon
136

Eser No: 66

1897
Where Do We Come From? Who Are We? Where Are We Going?
Nereden Geliyoruz? Biz Kimiz? Nereye Gidiyoruz?
141x356cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Museum of Fine Arts, Boston, ABD
137

Eser No: 67

1898
Delectable Waters
Nefis Sular
74x95cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Özel Koleksiyon
138

Eser No: 68

1898
The White Horse
Beyaz At
91x140cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Musée d’Orsay, Paris, Fransa
139

Eser No: 69

1899
Maternity ( Three Women on the Seashore)
Annelik ( Sahilde Üç Kadın)
72x94cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Hermitage Museum, St Petersburg, Rusya
140

Eser No: 70

1899
The Month of Maria ( Te Avae No Maria)
Maria’nın Ayı
73x97cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Hermitage Museum, St Petersburg, Rusya
141

Eser No: 71

1899
The Great Buddha
Büyük Buda
95x134cm, Tuval Üzerine Yağlıboya
Pushkin Museum, Moskova, Rusya
142

SONUÇ

Paul Gauguin, Tahiti döneminde yaptıklarıyla hem bir kendini bulma çabası
yürütmüş hem de sanatını ve bu kültürü o dönemin batı dünyasına tanıtma gayesi
gütmüştür. Tahiti sürecinde yaşadığı hem bireysel hem de sanatsal zorluklar sanatçı
için asla bir engel teşkil etmemiştir. Ne koşulsa olursa olsun, sanatına devam etmiş
ve kendini aramaya devam etmiştir.

Medeniyetten kaçış olarak nitelendirdiği Tahiti yolculuğunda, ilkelliğin ve el


değmemiş doğanın tadını hem sanatsal hem bireysel olarak deneyimlemiştir. Kendini
bir soylu vahşi olarak tanımlayarak aslında çok şey anlatmak istemiştir. Tahiti
döneminde yaptığı resimlerden açıkça anlayabileceğimiz gibi, Tahiti kültürünü,
oranın insanını, doğasını, mitlerini her zaman resmetmeyi sevmiştir. Resimlerini, bu
çalışmayı incelediğimizde ortaya çıkan sonuç gibi, Tahiti özelliklerinde yapmış olsa
daha her alt anlamda, bizi daha da derinleri incelemeye iten öğeler kullanmıştır. Batı
kültürünün dini öğelerini, İncil’in dini hikayelerini Tahiti özellikleriyle
harmanlayarak, sanat tarihinde pek sık görmediğimiz bir anlayış gerçekleştirmiştir.
Çoğu zaman, o dönemde bu resimleri alıcı bulmak bir kenara, asla kabul bile
görmemiştir.

Sanatın, uzun soluklu olduğunu, üretildikçe, geliştirildikçe elbet


anlaşılabileceğini aslında Gauguin bize yıllar önce bu üslubuyla anlatmak istemiştir.
Gauguin, bu bağlamda bir dönemin sanatçısı olmaktan ziyade bir usta sanatçıdır.
İnsanlığın kaygılarını, medeniyetin getireceği sonuçları o yıllarda bir şekilde fark
etmiştir. Bunu sanatına yansıtarak, aslında sanatı bu sorunu ifade etmek için
kullanarak, diğer sanatçılardan öne çıkmıştır.
143

KAYNAKÇA

Anderson, Robert, Paul Gauguin – Artists in Their Time, Londra, 2003

Anderson, Wayne, Gauguin’s Paradise Lost, Londra, 2013

Art Book Gauguin Bir Renk ve Gizem Ustası, Dost Yayınevi, 2001

Bowness, Alan, Gauguin, Londra, 1971

Brettell, Richard R., The Art of Paul Gauguin, National Gallery of Art, Washington,
2017

Brodskaia, Nathalia, Impressionism and Post Impressionism, Londra, 2018

Brodskaia, Nathalia, Post – Impressionism, Londra, 2010

Calosse, JP. A., Gauguin, Londra, 2011

Danielsson, Bengt, The Exotic Sources of Gauguin’s Art, 1969

De Silvia, Maria Siponta, Paul Gauguin, 2003

Denvir, Bernard, Post Impressionism, Londra, 1992

Eroğlu Özkan, Üç Postempresyonist Ruh Cezanne – Van Gogh – Gauguin, İstanbul,


2014

Gauguin, Paul, Gauguin’s Intimate Journals, New York, 2012

Gauguin, Paul, Mahrem Günlük, İstanbul, 2001

Gauguin, Paul, Noa Noa, İstanbul, 2002

Gayford, Martin, The Yellow House: Van Gogh, Gauguin and Nine Turbulent Weeks
in Arles, 2006
144

H. Dora, The Symbolism of Paul Gauguin, Los Angeles, 2007

Hill, Ian Barras, Post Impressionism, Londra, 1980

Ives, Colta Feller – Stein, Susan Alyson, The Lure of The Exotic: Gauguin in New
York Collections, New York, 2002

Knapp, James F., Primitivism and The Modern, Boundary 2, 15 – 1/2, 1986/1987, s.
365-379

Leclerc, Andre, Gauguin, Paris, 1949

Miller, Johanna, Synthesizing Gauguin: A Comparative Look at Cultural Contexts


and Gauguin’s Tahitian Paintings, 2007

National Gallery of Art, Gauguin Maker of Myth, February 27-June 5, Washington,


2011

O’Riley, Michael Kampen, Art Beyond the West, Nwe York, 2013

Random House Value Publishing, Gauguin A Retrospective, 1989

Rubin, William, Primitivism In Twentieth Century Art, New York, 1984

Salvesen, Britt, Paul Gauguin, Art Institude of Chicago, 2001

Steinberg, Barbara Hope, Understanding Gauguin, Londra, 1976

Watkins, Jane, Masterpieces of Impressionism and Post Impressionism. The


Annenberg Collection, Philadelphia, 1989

You might also like