You are on page 1of 83

T.C.

MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ


SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
RESİM ANASANAT DALI
RESİM PROGRAMI

AVRUPA RESİM GELENEĞİNDE ÇOCUK VE OYUN KAVRAMI

(Yüksek Lisans Eser Metni)

200446129 Ayça TELGEREN


Danışman: Yrd. Doç. İrfan OKAN

İstanbul, Eylül 2007


İÇİNDEKİLER

Sayfa No

ÖNSÖZ.........................................................................................................II
ÖZET........................................................................................................... III
SUMMARY.................................................................................................. IV
RESİMLER LİSTESİ.....................................................................................V
1. GİRİŞ........................................................................................................1
2. AVRUPA RESİM GELENEĞİNDE ÇOCUK İMGESİNİN KULLANIMI......3
2.1. 16. Yüzyıl Sonrası Portrecilik Geleneğinde Çocuk İmgesi..................4
2.2. Çocuk İmgesinin Jestüel Kullanımı....................................................10
2.2.1. Pieter Bruegel ve “Çocuk Oyunları”...........................................12
2.2.2. Bartolome Esteban Murillo ve Seville’li Sokak Çocukları...........15
2.2.3. Mary Cassatt .............................................................................17
2.2.4. Pablo Picasso’nun Çocukları.....................................................20
2.2.5. Modern Resim Sanatına Çocukluk ve Çocuksuluk....................22
3. AVRUPA’DA ÇOCUKLUK KAVRAMI......................................................29
3.1. Ortaçağ Avrupa’sında Çocukluğa Genel Bakış...............................30
3.2. Çocukluğun Yeniden Keşfi..............................................................34
3.3. Kentleşme ve Ekonomik Bir Değer Olararak Çocuk........................37
3.4. Avrupa Tarihinde Oyuncak ve Oyun................................................39
4. TÜRKİYE’DE ÇOCUKLUĞUN TARİHİ....................................................45
5. ESER DOSYASI......................................................................................50
6. SONUÇ....................................................................................................67
7. KAYNAKÇA............................................................................................ 71
8. ÖZGEÇMİŞ.............................................................................................73
II

ÖNSÖZ

Oyun ve Çocukluk kavramları sosyolojiden edebiyata, tıptan


pedagojiye birçok alanda detaylı bir şekilde incelenmiş olmakla birlikte
plastik sanatlarda çocuk ve oyun imgesinin kullanımı konusunda Türkçe’de
oldukça sınırlı sayıda kaynak olması bu sürecin en sıkıntılı yanlarıydı.
Özellikle Aries’in “Çocukluk Çağı” adlı kitabının İngilizce veya Türkçe
çevirisinin bulunmamasından dolayı, eser metnin içerisinde birçok defa
alıntılar yapmama rağmen bu alıntıları farklı kaynaklardan derleyerek
kullanmak durumunda kaldım.

Bu sürecin ikinci sorun olarak nitelendirilebilecek kısmı ise seçilen


konunun alt başlıklarının tahminimden çok fazla olmasıydı. Çalışma tam
anlamı ile hedef olarak belirttiği kapsamı gerçekleştirmese de, konuya giriş
oluşturmak, “Çocuk ve Oyun” kavramının plastik sanatlarda ki
yansımalarının kaba bir çerçeve içerisinde toplamak adına iyi niyetli bir çaba
olduğunu söyleyebilirim. Kişisel çalışmalarımı da yaklaşık üç yıldır “Çocuk
ve Oyun” kavramı üzerine kurguladığım düşünülürse bu sürecin
çalışmalarımın gelişiminde oldukça iyi bir zemin oluşturduğunu
belirtmeliyim.

Bu süreçte çalışmalarıma ve bana rehberlik eden değerli hocam


Yrd. Doç İrfan Okan’a ve bana destek veren tüm yakınlarıma yürekten
teşekkür ederim.

Eylül 2007 Ayça Telgeren


III

ÖZET

Rönesanstan günümüze Çocukluk ve Oyun olgularının resim


sanatındaki yansımaları, bu yansımaların zaman içerisindeki değişimlerinin
incelenmesi söz konusu olduğunda, Çocukluk’un Batı toplumunun tarihinde
nasıl evrildiğine göz atmak gerekir.

Batı resim sanatındaki çocuk imgesinin yansımaları mitoloji ve dini konularla


başlamış olup geçen yüzyıllar zarfında bir çok değişime uğramıştır.
Çocuğun ve oyunun dini ve mitolojik konulardan bağımsız olarak
resmedilmeye başlanması 17. yüzyıl sonlarına dayanır. Ortaçağ
Avrupasında Çocukluk’un özel bir dönem olarak görülmediği ve çocukların
minyatür yetişkinler gibi resmedildikleri bilinmektedir. 16. yüzyıldan başlayan
saray portreciliği geleneğinde resmedilen çocukların zaman içerisinde nasıl
bir hareketlilik, karakter ve çocuksuluk kazandığı gözlemlenmektedir.

Çocuğa bakış açısının değişimi ile onunla bağlantılı herşey; eğitim,


oyunlar, oyuncakçılık, hukuk, pedagoji, edebiyat ve elbette resim sanatı
oldukça büyük değişime uğramıştır. 18. yüzyıl boyunca ve 19. yüzyıl
başlarında yaygın olan janr (genre) resminde, çok sayıda çalışmada bu
değişimin izlerini sürmek ve toplum yaşayışında çocukluğun şekillenişi ile
ilgili bilgi edinmek mümkündür. Modern zamanlarda ise çocuk ve oyun
kavramı bir çok ressamı sanat yaşamının belli dönemlerinde meşgul
etmiştir.

ANAHTAR KELİMELER: Çocukluk, Çocuk İmgesi, Portre, Oyuncak, Oyun,


Avrupa Resmi.
IV

SUMMARY

To analyze the reflections of Childhood and Children Games from


Reinessance to today and how reflections changed during years, we need
to look at how childhood was evaluated in the history of the western society.

The reflections of children images at art took place in mythological and


religious subjects and witnessed many changes during centuries. Depicting
children and games as an independent theme apart from mythological and
religious themes started at the end of 17th century. It is known that
childhood was not seen as a special peroiod and children were portrayed
as little adults in middle age Europe.
It can be observed that in the tradition of portrait started on 16th century,
depicted children portraits has started to change, gained movement,
character and puerility.
With the change in perspective to child, all related subjects;
education, games, toy business, law, pedagogy, litreature and naturally art
has faced major changes. Examining the genre paintings which were
common during 18th century and at the beginning of 19th century, it is
possible to see how the perspective changed and how childhood started to
take place in society. When we look at modern times, “childhood and
games” theme take part in many artists life during different times.

KEY WORDS: Childhood, Child İmage, Portrait, Play, Toy, European


Painting.
V

RESİMLER LİSTESİ

1. 2.1. Detail of a fresco found in Pompei, Eros Punished by Venus,


National Museum, Naples.

2. 2.2. Angolo Bronzino, Allegory With Venus and Eros,1540-1545, Oil


on canvas, 146*116cm, National Gallery, Londra.

3. 2.3. Caravaggio, Amor Vincit Omnia, 1601, Oil on canvas,


191*148cm, Gemaldegalerie, Berlin.

4. 2.4. Raphael, Madonna Connestabile. c.1503-1504. Oil on panel,


transferred to canvas. The Hermitage, St. Petersburg, Russia

5. 2.5. Jörg Breu theYounger, The Mother of God Holding Baby


Jesus,1510-1547, Oil on Wood, 0,806*0,614m, strossmayer’s
Gallery, Zagreb.

6. 2.6. Giovanni Bellini. Madonna and Child. Oil on wood. 93.5x77 cm.
Kiev Museum of Western Art, Kiev, Ukrayna.

7. 2.7. Portrait of a new born baby, 17yy, Oil on Canvas,55*68cm,


Faucigny-Lucinge Family, Mayorca, İspanya

8. 2.8. Charles Beaubrun, Portrait of Louis XIV with his brother Philip I,
1642, of Orléans, ca.

9. 2.9. Pierre Gobert, Portrait of Luis XV as a Child, 1712, Oil on


canvas,45,1*36,2cm,Fundacion Yannick y Ben Jacober, Mayorka,
İspanya.

10. 2.10. Diego de Silva Velazquez, Infante Felipe Próspero, 1659, Oil
on canvas, 128´5 x 99´5 cm. Kunsthistorisches Museum, Viyana

11. 2.11.Angelo Bronzino, Portrait of Eleonora di Toledo and Her


Son,1545, Oil on Panel, 115*96cm, Florence, Ufizzi.

12. 2.12. Unknown Artist, Tree Year Old Girl Portrait, 1772 Oil on canvas

13. 2.13. William Hogarth, The Graham Children, 1742, Oil on canvas,
63¾ X 61¼ inç,Tate Gallery, London, UK

14. 2.14. Francisco Goya, Don Manuel Osorio Manrique de Zunica,


1787. Oil on Canvas, 80*110cm, The Metropolitan Museum of Art,
New York.
VI

15. 2.15. Pieter Bruegel the Elder, Children's Games, 1560. Oil on
panel,118*161cm, Kunsthistorisches Museum, Viyana.

16. 2.16. Bartolome Esteban Murillo,The Beggar Boy, 1650. Oil on


canvas.134*100cm, Louvre, Paris,

17. 2.17. Bartolome Esteban Murillo, Grape and Melon Eaters, 1650. Oil
on canvas. 146*104cm, Alte Pinakothek, Münih.

18. 2.18. Bartolome Esteban Murillo, Little Fruit Sellers, 1670, Oil on
canvas. 149*113cm, Alte Pinakothek, Münih.

19. 2.19. Mary Cassatt, Breakfast in Bed, 1897,

20. 2.20. Mary Cassatt, Two Children at the Seashore , 1897,Oil on


canvas. The National Gallery of Art, Washington, DC.

21. 2.21. Mary Cassatt, Portrait of a Little Girl, 1878, Oil on canvas,
National Gallery of Art, Washington

22. 2.22. Pablo Picasso, Mother and Son,1905, Guache on canvas,


Staatsgalerie, Stuttgart.

23. 2.23. Pablo Picasso,Paulo as a Harlequin,1924, 130*97,5cm, Musee


Picasso, Paris.

24. 2.24. Pablo Picasso, Paloma Picasso. 1956. Oil on canvas.

25. 2.25. Pablo Picasso, Paloma Playing with Tadpoles. 1954. Oil on
canvas.

26. 2.26. Pablo Picasso, Françoise, Claude and Paloma. 1951. Oil on
plywood.

27. 2.27. Pablo Picasso, Françoise, Claude and Paloma. 1954. Oil on
canvas.

28. 2.28. Pablo Picasso, Claude, Son of Picasso. 1948. Oil on canvas.

29. 2.29. Pablo Picasso, Maya with Doll, 1938, Oil on canvas,73,5*60cm,
Musee Picasso, Paris.

30. 2.30. Pablo Picasso, Maya, Picasso's Daughter with a Doll. 1938. Oil
on canvas.

31. 2.31. Pablo Picasso, Girl With a Boat (Maya Picasso). 1938. Oil on
canvas. Galerie Rosengart, Lucerne, Switzerland.
VII

32. 2.32. Ernst Ludwig Kirchner, Seated Woman, 1910-1920, Oil on


canvas, 35 7/8 x 31 3/4 inches, Minneapolis Institute of Arts.

33.2.33. Mikhail Larionov, Ladders Cross the Blue Sky in a Wheel of


Fire,1953,oil on canvas. 116 x 89 cm. Private collection.

34.2.34.Joan Miro, Untiteled,1979, Lithograph, 25.2 x 18.7 cm, Gallery


London

35.2.35. Paul Klee. Puppet Theater. 1923. Watercolor on chalk ground.


51.4 x 37.2 cm., Kunstmuseum, Berne, Switzerland.

36.2.36. Ernst Ludwig Kirchner, Seated Woman, 1910-1920, oil on


canvas, 35 7/8 x 31 3/4 inches, Minneapolis Institute of Arts.

37.2.37. Paula Rego, War, 2005, Pastel on paper on


aluminium, 160x120 cm

38. 5.1. Ayça Telgeren, Hangar I, 2007, 81*65, Kontrplak Üzerine Yağlı
Boya.

39. 5.2. Ayça Telgeren, Hangar II, 2007, 81*65, Kontrplak Üzerine Yağlı
Boya.

40. 5.3. Ayça Telgeren, Evli Evine, 2007, 100*80, Tuval Üzerine Yağlı
Boya.

41. 5.4. Ayça Telgeren, Arka Bahçe Çocuk Savaşları, 2007, 40*100,
Tuval Üzerine Yağlı Boya.

42. 5.5. Ayça Telgeren, Tüf Tüf, 2007, 80*100, Tuval Üzerine Yağlı
Boya.

43. 5.6. Ayça Telgeren, Pinokyo, 2007, 117*90, Tuval Üzerine Yağlı
Boya.

44. 5.7. Ayça Telgeren, Kağıt Bebekler, 2007, 90*90, Tuval Üzerine
Yağlı Boya.

45. 5.8. Ayça Telgeren, Futbol Takımı, 2007, 75*138, Tuval Üzerine
Akrilik.

46. 5.9. Ayça Telgeren, Önümüze Gelene Bir Tekme, 2007, 80*110,
Tuval Üzerine Yağlı Boya.
VIII

47. 5.10. Ayça Telgeren, Eller Yukarı, 2007, 35*25, Tuval Üzerine Yağlı
Boya.

48. 5.11. Ayça Telgeren, İkizler I, 2007, 50*50, Tuval Üzerine Yağlı
Boya.

49. 5.12. Ayça Telgeren, İkizler II, 2007, 60 *60, Tuval Üzerine Akrilik.

50. 5.13. Ayça Telgeren, İkizler III, 2007, 60* 60, Tuval Üzerine Akrilik.

51. 5.14. Ayça Telgeren, Uzun Eşek, 2007, 115*147, Tuval Üzerine
Akrilik.

52. 5.15. Ayça Telgeren, Otoportre, 2007, 100*70, Tuval Üzerine Akrilik.

53. 5.16. Ayça Telgeren, Ayıp, 2007, 100 * 50, Tuval Üzerine Akrilik.
1

1.GİRİŞ

Çocukluğun tasvirinin diğer sanatsal temalara göre oldukça az


işlenmiş ve yeni bir konu olduğu söylenebilir. Uzun bir zaman boyunca
insanlık kültürünün tarihinde çocuklara karşı özel bir ilgi gösterilmemiş,
onların kendilerine has, taklit edilemez dünyasının eşsiz farklılığı dikkate
alınmamıştır.

Buna rağmen Eski Mısır, Eski Yunan ve Roma’da çocukların olduğu


resimlere rastlanmaktadır. Eski Yunan’da çocuklar için yapıldığı düşünülen
eklem yerleri oynar pişmiş topraktan oyuncaklar ve bronzdan çocuk figürleri
bugünkünden çok da farklı olmayan türde bir çocuk dünyasının olabileceğine
işaret edebiliyor. Özellikle Eski Mısır dönemine ait saray ve tapınaklardaki
fresklerde çocukların yaşamlarına, oyunlarına ve eğitimlerine dair bilgi
kaynakları olabilecek ayrıntılar yakalanabilmektedir. Ancak elbette bu günün
çocukluk anlayışı ve toplum ahlakı göz önüne alarak değerlendirildiğinde
son derece acımasız uygulamaların geçerli olduğu bilinmektedir. Bir çok eski
uygarlıkta ki bunlara Erken Yunan’da dâhildir, çocuk katli uygulamaları
(özellikle kız çocukları için) söz konusu olmaktadır.

Eski Yunan resimlerinde çocuk tasvirleri nadir görülmekle beraber


Amor, Bebek Hermes, Ephebes (18–20 yaş aralığındaki gençleri tanımlayan
latince kelime) ile sınırlıydı. Antik Roma’da ise bazı klanlar çocuk portreleri
ile temsil ediliyordu. 1

Amor yani Eros; Roma İmparatorluğu döneminde elinde yay ile okluk
bulunan tombul, kanatlı bir çocuk olarak canlandırılmıştı. Özellikle Klasik
dönemin sonlarına doğru; bazen ciddi, bazen şımarık ve yaramaz bir çocuk
şeklinde, bazen de istemeden veya farkında olmadan insanları birbirine âşık
eden bir çocuk tanrı olarak resmedilmiştir.
1
Igor Kraszewski, art.childrenincinema.com
2

Bu imajın seçilmesi insanoğlunun aşka yaklaşımı olarak düşünülebilir.


İradenin bertaraf edildiği, kaderci bir yaklaşımın sergilendiği yaşamsal bir
durum olarak aşkın, mantıktan uzak oluşu ve bu sebeple raslantısal veya
uygunsuz olabileceği gerçeğinin karşısında çocuk görünümlü bir tanrı
tarafından kurgulanmış karşı konulmaz bir yazgı olduğu düşüncesine
sığınıldığı fikri de hiç uzak değildir.

Resim 2.1

Sanatta çoğaltılan bu figür Venüs’ün çevresinde uçuşurken gösterilir.


Pompei Fresklerinin mitolojik sahnelerinde çok geçen Amores figürleri Batı
Sanatı’na Rönesans ile girmiş ve Rokoko üslubunun bir özelliği olarak 19.
yüzyıla kadar tutunmuştur. 2

2
Igor Kraszewski, art.childrenincinema.com
3

2. AVRUPA RESİM GELENEĞİNDE ÇOCUK İMGESİNİN KULLANIMI

Uzun dönemler boyunca Avrupa kültüründe çocuklar küçük yetişkinler


olarak görülmekteydi. Ortaçağ sanatında, çocukları resmetmek insan
yaşamındaki çağları göstermek üzere kullanılan simgesel yani alegorik bir
yöntemdi. Çocuğun en geniş çaplı resmedildiği çalışmalar; Bebek İsa
tasvirleri olmuştur. Üçüncü ya da dördüncü yüzyıldan itibaren Bebek İsa
figürü; İsa Peygamberin bebekliğinden oniki yaşına kadar olan tarihsel
sürecini kapsayan şekillerde resmedilmiştir. Dini olayların betimlendiği bu
sahnelerde Bebek İsa çoğunlukla annesi Meryem ve yasal babası Yusuf ile
resmedilmiştir.

Resim 2.2 Resim 2.3

Hristiyan sanatında çocuk/çocukluk resimsel bir konu olarak tek başına


tercih edilmiş değildir. Çocuk figürleri anneleri ile birlikte resmedilmiş yani
çocukluk; annelik, doğurganlıktan bağımsız bir durum olarak düşülmemiştir.
Meryem ve Çocuk İsa tasvirleri özellikle de Rönesans döneminde dini
motiflerle dünyevi yaşamın bir araya geldiği son derece popüler bir konu
halini almıştır. Çocuk İsa ve Meryem birçok Rönesans sanatçısı tarafından
çeşitli şekillerde resmedilmiştir. Çocuk İsa bir bebek olmanın ötesinde
herhangi belirgin bir fiziksel benzerliğe ya da özelliğe sahip olmaksızın
4

resmedilmiştir. Dini ya da mitolojik konuları içeren resimlerde karakterleri


belirgin bir şekilde resmedebilmek için kullanılan fiziksel karakteristik, bebek
İsa figürleri için gerekli görülmemiştir. Bebek İsa figürünün ayırt edici bir
özelliği olmadığını söyleyebiliriz.

Resim 2.4 Resim 2.5 Resim 2.6

Ortaçağ’da çocukluk döneminin 0–7 yaş sonrası tamamlandığı ve çocukluk


dönemi için ayırt edici ayırıcı herhangi bir bakış olmadığı düşünülürse resim
sanatında ki yansımalarının da bu düzeyde ele alınması sonucu doğaldır.

2.1. 16. Yüzyıl Sonrası Portrecilik Geleneğinde Çocuk İmgesi

16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar yaşamış soylu sınıfa mensup


çocukların dünyasının; dönemin portre sanatında da ilgi çekici yansımaları
olmuştur. Bu resimler, modern dünyaya son derece yabancı, kesin kurallarla
çevrili bir dünyanın görsel ipuçlarını oluşturabilir. 3

3
Angelica Francke, Avrupa resminde Küçük Prensler ve Prensesler, P Dünya Sanatı Dergisi, 59
5

Bebekler ipek böceği kozasına konmuşçasına sarıp sarmalanmış ve


son derece lüks beşikler içerisinde yatarken, yetişkinler gibi giydirilmiş
çocuklar izleyenleri için şaşırtıcıdır. Bebeklerin kundak bezleriyle hiç hava
almayacak biçimde sarılması, Avrupa’da 18. yüzyıl ortalarına kadar oldukça
rağbet görmüştür. Bu biçimde hem çocukların fazla hareket etmeden sakin
durmaları sağlanmış hem de vücutta oluşabilecek şekilsel bozuklukların
önlenebileceği düşünülmüştür.

Resim 2.7 Resim 2.8

Yedi yaşına gelene kadar hem kız hem de erkek çocukları aynı biçimli
etekler giyerlerdi. Bu elbiseler çocukları temiz tutmak adına kullanışlıdır
ancak, birbirine çok benzeyen giysiler nedeniyle, yapılan resimlerdeki
çocukların cinsiyetlerini ayırt etmek güç olmaktadır.

Kız çocukları kulaklarındaki küpelerden, karmaşık saç modellerinden


ya da ellerinde tuttukları oyuncak bebekler sayesinde erkek çocuklardan
ayrılır. Erkek çocuklarda genellikle parmaklarının üzerine tünemiş bir kuş
veya oyuncak davul, kamçı, salıncaklı atlarla birlikte betimlenmişlerdir.
19.yüzyıla kadar farklı renkler kullanılarak cinsiyet ayrımı yapılmaz. 4

4
Angelica Francke, Avrupa resminde Küçük Prensler ve Prensesler, P Dünya Sanatı Dergisi, 60.
6

Pierre Gobert tarafından yapılmış Fransa Veliaht Prensi XV. Louis’in


portresine, bu günün değerlendirmeleri ile bakılırsa, çocuğun giydiği pembe
kıyafetten ve gösterişli başlığı yüzünden bir kız çocuğu olabileceği izlenimine
varılabilir.

Resim 2.9

Çocukların dörtte birinin üç yaşına gelmeden salgın hastalıklar ve


bakımsızlıktan hayatlarını kaybettiklerini göz önüne alırsak, soylu ve yüksek
sınıftan ailelerin çocuklarının taktıkları, onları kötülüklerden koruma gücüne
sahip olduğuna inanılan tılsımlar, önemli ve toplum içerisinde ağır basan bir
görüşü ( ya da batıl inancı ) belgeler. Özellikle mercanın bir gücü olduğuna,
çocukları nazar ve hastalıklardan koruduğuna inanılırdı. Bu yüzden
neredeyse tüm çocuklar mercan kolye, bilezik, tılsım ve muskalar takardı.

Diego de Silva Velazquez’in 1660’lar dolayında İspanya Prensi


Felipe Prospero’yu resmettiği bu tabloda iki yaşındaki Filipe’in etekliğindeki
muskaları rahatlıkla görebiliriz.
7

Resim 2.10

Çocukların çoğunun yüzündeki ciddi ifadelerin altında, kendilerine


miras kalan yüksek beklentileri yansıtan duyarlı bir cazibenin ve asaletin
saklı olduğunu anlamak mümkündür. Bu portelerde hatırı sayılır derecede
dikkat çekici sayıda farklı objeler de görürüz. Bunların temsil ettiği şeylerde
oldukça ilginçtir. Üzerinde amblemler bulunan önemli aksesuarlar ve detaylı
biçimde betimlenen kral asaları, taçlar, tahtlar, kalın perdeler ve masalar gibi
güç sembolleri ile ayrıca eğitimin, eğitimin, erdemli olmanın önemini
vurgulayan ve sembolize eden, hayvanlar, meyveler ve çiçekler de bu
resimlerde önemli yer tutar.
8

Resim 2.11

Çocuklar son derece ciddi bir ifadeyle baksalar da, muhteşem giysilere
bürünmüş de olsalar, aslında her çocuk gibi oyun da oynarlar. Bazen
yanlarında onlara eşlik eden hayvanlar en sevdikleri oyuncaklarıdır. Kız
çocuklarının oyuncak bebekleri, erkek çocuklarında tahtadan atları ve
kılıçları vardır. 5

Çocukluğun hem kız hem de erkek çocuk için yedi yaş sonu,
çocukluğun bitimi olarak kabul edilir. Bu dönemden sonra, hayatta
oynayacakları rollerin gerektirdiğince birer yetişkin gibi giydirilirler. Bir erkek
için 14 yaş yetişkinlik anlamına gelir ve bu yaşta çocuklar üniversiteye
başvurabilirler. Kızlar ise 12 yaşından itibaren toplumda olgun kadınlar

5
Angelica Francke ,Avrupa resminde Küçük Prensler ve Prensesler, P Dünya Sanatı Dergisi, 61,64.
9

olarak kabul görür. Gelecekteki annelik ve eş olma rollerine göre kadınlar


tarafından yetiştirilirler. Bu yüzden bebeklerle oynamalarına müsade edilir.

Resim 2.12

Çocukların ölüm oranlarının bu derece yüksek olması nedeniyle


küçük prens ve prenseslerin bu dokunaklı portreleri, çoğunlukla gelecek
kuşaklara çocukları hatırlatmak için yaptırılmıştır. Bunun dışında diğer
saraylarda yaşayan aile bireylerine bu küçük akrabalarını tanıtmak ya da
bazen başka bir ülkede savaşan babaya çocuğunun ne kadar büyüdüğünü
göstermek için de sipariş edilirler. Güvenlik nedeniyle çocuklarından ayrı
başka saraylarda yaşamak zorunda kalan anneler bile çocuklarının
gelişimini ve sağlığını bu portreler aracılığıyla takip ederler. Çocukların bu
yüksek asalet simgesi portreleri aynı zamanda evlilik planları yapmak için de
10

kullanılırdı. 6 Fotoğraf makinesinin icat edilmediği bir dönemde bu gibi


uygulamaları anlamlı kabul edebiliriz.

2.2. Çocuk İmgesinin Jestüel Kullanımı

16. ve 17. yüzyıldan itibaren, Fransa’da ve başka yerlerde çocuk


portrelerinde ve mezarlarında bir artış gözleniyor; bu artışla beraber aile
portrelerinde çocukların önemi, “çocuksuluk” diyebileceğimiz niteliklerin
emarelerine yönelen dikkat ve çocuklar ile yetişkinlerin sosyal dünyaları
arasındaki ayrım da artıyordu. 7

Resim 2.13

Hogarth tarafından 1740’da resmedilmiş “Graham Ailesi Çocukları” bu


anlamda belirgin örneklerden biridir. Graham Ailesinin dört çocuğu da
karakter özelliklerini yansıtacak hassasiyetle boyanmıştır. Bu tablo;
“Onsekizinci yüzyılda çocuk olmak konusundaki belirleyici anlatımlardan biri”

6
Angelica Francke, Avrupa resminde Küçük Prensler ve Prensesler, P Dünya Sanatı Dergisi, 64.
7
Peter Burke, Tarihin Görgü Tanıkları, Çev.Zeynep Yelçe,117.
11

olarak tanımlanmıştır. Tablo, poz veren dört genç modelin karakter


farklılıklarını yansıtmanın yanısıra çocuksu neşe üzerine de birşeyler
söylemektedir.
Örneğin en büyük kız “kendine özgü vakur ifadesiyle bilinçli bir şekilde anaç”
olarak resmedilmiştir. 8 Çocuğun dış dünyadan korunması gerektiği bazı
belirgin sembollerle bu resimde gösterilmiştir. Resmin sağ üst köşesine
ressamın yerleştirdiği kafesin içindeki kuşun kedi tarafından tehdit edilmesi
Graham Ailesinin çocuklarını dış dünyanın acımasızlığından ve
kötülüklerinden korumaya dair özenini simgelemektedir.

Aynı sembolik yaklaşım Francisco Goya tarafından “Don Manuel


Osorio de Zuniga” adlı resminde de kullanılmaktadır.

Resim 2.14

8
Peter Burke, Tarihin Görgü Tanıkları, Çev.Zeynep Yelçe, 117.
12

2.2.1. Pieter Bruegel ve “Çocuk Oyunları”

Yaşlı Pieter Bruegel’in (1525–1569) bugün Viyana’daki Sanat Tarihi


Müzesinde bulunan “Çocuk Oyunları” adlı yapıtına ilişkin tarihsel bilgiler çok
fazla olmamakla birlikte açık seçiktir. İmzalı ve 1560 tarihli olan resimde,
doksandan fazla gerçek oyun betimlenmiştir.

Resim 2.15

Çocuk oyunlarına modern çağda çok çeşitli yorumlar getirilmiştir. Bazı


eleştirmenler resmin, çocuk oyunlarının görsel bir ansiklopedisi olduğunu
ileri sürmüşlerdir. Resimdeki oyunları tanımlayan çok sayıda inceleme
kaleme alınmıştır. Buna karşılık, birçok sanat uzmanı da alegorik bir yorumu
yeğlemiştir.
C. Gainebet, Bruegel’in resimlerindeki belirli oyunların mevsimleri
temsil ettiğini söyler. “Çocuk Oyunları” tablosunu değerlendirirken mevsim
öğesini vurgulamadan edemeyen başka eleştirmenler de vardır. Tietze-
13

Conrat resimde, genellikle İlkbaharın simge olarak kullanıldığı insanoğlunun


çocukluk çağının betimlendiğini öne sürer.

De Tolnay ise, “Çocuk Oyunları”nı bir yaz simgesi olarak yorumlar;


Kış (“ST. George’un Kapısında Buz Pateni”), İlkbahar (“Karnaval ile Büyük
Perhizin Kavgası”) ve Sonbahar’la (“Hoboken’de Panayır”) birlikte mevsimler
çevriminin bütünlendiğini söyler. Öte yandan Jan van Lennep farklı bir yorum
getirerek “Çocuk Oyunları”nda dünyanın ilk çağının, Altın Çağın yani
çocukların insanoğlunun el değmemişliğini çağrıştırdığı bir çağın
resmedildiğini söyler.

Kimi eleştirmenler de, çocuk oyunlarının, insanın yaradılışında var


olan budalalığı temsil ettiğini belirtirler. Stridbeck, “Çocuk Oyunları”nı
Brueghel’in 1559’da yaptığı ve hepsi de aptallığı betimleyen “Flemenk
Meselleri” ve “Karnaval ile Büyük Perhizin Kavgası” gibi yapıtlarıyla birlikte
“Zıvanadan Çıkmış Dünya” resimlerinden bir olarak görür. Sridbeck, belirli
oyunların, Onyedinci yüzyıl simge yorumcularının, özellikle Jacob Cats’in
çılgınlık olarak nitelendirdiği hilebazlık, kibirlilik ve küstahlık gibi hallerin
eğretilemeleri olduğunu ortaya koyar.

“Çocuk Oyunları”nın insanlığın ahmaklığını temsil ettiğini Gibson’da


doğrular ve görüşlerini yakın dönem şairlerinden birinin hoplayıp zıplayan,
koşup oynayan çocuklara benzeten dizeleriyle destekler. “Çocuk
Oyunları”nı, Brueghel’in Theatrium Vitae Humanae’yi (İnsan Hayatları
Tiyatrosu) işleyen resimlerden biri olarak değerlendiren Gibson, resme
bakıldığında, Kuzey Avrupa Rönesansı’nın hümanist bilgini Erasmus’un

(1446–1536) “Deliliğe Övgü “adlı yapıtında gökyüzünde tanrılara katılan


Deliliğin aşağıda yeryüzüne bakıp sahneyi izlediğinde attığı çığlığı
anımsadığını söyler; “Aman Tanrım, ne soytarılık, tam bir deliler
kargaşası!”(...)
14

Resimde çocuk oyunları konusunun işlenmiş olması bile, daha


başından, Brueghel’in budalalığı betimlemek istemiş olabileceğini akla
getirmektedir. Ortaçağ sonlarındaki metinlerde, çocukluk, düşünceden ve
kavrayıştan yoksunluğu, budalalıkla eş anlamlı bir durumu dile getirmek için
kullanılmış bir yaklaşımdı ve bu yaklaşım 17. yüzyıl boyunca da sürmüştü.
Bu nedenle, “Çocuk Oyunları”na o dönemde bakan birinin, resimleri
oyunların tümünü budalalığın simgesi olarak görmesi normaldi. 9

Bruegel’in çocuk oyunlarını resmetmesi ve oluşturduğu alegorinin


açıklamasını, o günlerin Flemenk toplumunda yer alan ve yaşanan ahlaki ve
sosyal altyapıya yönelik Erasmus’un da üzerinde yoğunlukla durduğu
çöküntü olabilir. Uyum, masumiyet, akıl ve hümanizm kavramlarının çokça
tartışıldığı bu dönemde Brueghel’in oluşturduğu alegori çok daha kolay
anlaşılabilir bir duruma dönüşüyor. Bu durumun biçimsel yansıması olarak
Bruegel’in çocuklarının oynadığı oyunlar, oynayış şekilleri ve oyunların
tasnifi ile resim içerisindeki guruplamalar ile yerleşimi ve çocukların ifadeleri
bu alt metnin okunmasına yönelik çok anlamlı ipuçları içeriyor.

Brueghel’in çocukluğu ve oyunu resmederken seyircisi için hedeflediği


duygu aktarımının çocuğun saflığı masumiyeti ve oyunun eğlenceli yönü
olmaktan çok, insanın çocukluğu yani yetişkinin çocuksuluğu üzerine,
yetişkini yaşamda varoluş anlarında seçtiği rollerin de ciddileştirilmiş oyunlar
olduğuna yönelik alt okumayı gerçekleştirebiliriz. Bruegel’in çocukları
seyircisinde çocuğun masumiyetine yönelik sevimli bir duygu oluşturmaktan
çok yetişkinlerin çocuksuluğuna ve yaşamın da çocuksu ahmakça
yaşandığına dair bir etki oluşturuyor. Bu dönemin yetişkin ve çocuk figürleri
bu fikri karşılar niteliktedir. 1850’li yıllar öncesinde çocukluk kavramının
henüz oluşmadığı, bunun karşısında bir yetişkin kimliğinin de
tanımlanmadığı göz önünde tutulursa, ressamın çalışmasındaki tutumu çok
daha iyi kavranabilecektir.

9
Pieter Brueghel’in Çocuk Oyunları, P Dünya Sanat Dergisi, Çev. Celal Üster, 70,72,74,76.
15

2.2.2. Bartolome Esteban Murillo ve Seville’li Sokak Çocukları

Onyedinci yüzyıl İspanyol ressamlarından Murillo döneminde tanınan


bir sanatçı olmuştur. Murillo’nun eserlerinde ruhani yaşamı ılımlı ve iyimser
bakış açıları ile vurgulaması onun İspanya’nın Avrupa’daki diğer ülkeler
tarafından tanınan ilk ressamı olmasını sağlamıştır. Murillo resimlerinde
dinsel konuları işlemiş bir sanatçı olması yanında çok sayıda çocuk tablosu
da yapmıştır.

Resim 2.16

Murillo’nun “Genç Dilenci” resmi bu türde resmettiği ilk eseridir.


Aslında bu tür çalışmaları tüm kariyeri boyunca sıklıkla çalıştığı da
görülmektedir.

Yapıtın adı “Genç Dilenci” olsa da, resimdeki çocuk dilenci


olmayabilir. Resim; Altın Çağ olarak adlandırılan dönemde Seville’deki evsiz
16

çocukların yaşadığı sefaleti anlatmaktadır. Bu dönemde, kentteki çok sayıda


evsiz çocuk hırsızlık, dilencilik, fahişelik vb. gibi sayısız yasa dışı işlere
bulaşmış olup, kent halkı için bir tehdit oluşturmaya başlamışlardı.

Resim 2.17 Resim 2.18

Bu portrelerin tarihsel sıralaması, zaman içinde çocukların


değişimlerini de yansıtır. 18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde çocuk portreleri
yavaş yavaş farklılaşmaya başlar. Katı kurallara dayalı zerafetin gerektirdiği
ölçülülük, yerini daha canlı biçimlere bırakır. Bu değişim, toplumun
çocukluğa bakışında ki farklılaşmanın da bir sonucu olarak düşünülebilir.
17

2.2.3. Mary Cassatt (1845–1926)

Mary Cassatt Philedelphia Güzel Sanatlar Akademisine 15 yaşında kabul


edilmiş Amerikalı bir kadın sanatçıdır. 1890 -1910 yılları arasında “Anne ve
Çocuk” temalı portre çalışmaları yapmıştır.

Resim 2.19

Cassatt’ın bu dönem çalışmalarındaki tema seçimi, sanatçının


içerisinde bulunduğu Amerikan toplumunun değişimleriyle yakınen ilgilidir.

20. yüzyıl öncesine kadar aileler için çocukların değeri duygusal


olmaktan çok ekonomik eder olarak anlaşıldı. “17 -19. yüzyıl arasında aile,
içinde çocukların da bütünleştirici bir yer tuttuğu bağımsız bir birimdi.
Çocuklar olabilecek en erken yaşta aile ekonomisine katılıyor, 12 yaşında da
artık yetişkin sayılıyordu. On sekizinci yüzyılın başlarında çocukların
18

kişilikleri önemli bir felsefe sorunu ve sanatsal tasarım konusu oldu; ama
çocuğun değeri hala verdiği hizmet ile ölçülüyordu. On dokuzuncu yüzyılda
çocuklara ilişkin duygusal imgelere ve çocukluğun masumiyeti düşüncesine
değer verildiğinde bile, çocukların çoğu aile ekonomisine katkıda bulunmayı
sürdürüyordu.” 10

19. yüzyılın sonlarıyla Amerikan toplumunda çocuklara yönelik


duyguların önemi konusunda değişimler yaşanmaya başlandı. Yazılı yayın
ve halk grupları da bu değişikliğin birer parçası oldular. 1897 senesinde
“Ulusal Anneler Kongresi”, Annelik kulüpleriyle bağlantıya geçip 2000 üye
altında buluştular. 1900 yılında ki kongre, 36 farklı eyaletten toplam 190.000
kadın katılımcı ile gerçekleştirildi. Gündemleri ise; çocukların aile içerisindeki
öncelikli öneminin topluma anlatılmasıydı.

Resim 2.20

10
Çocuk Tarih ve Toplum, Bekir Onur,32
19

Mary Cassatt‘ın çocukları ve annelerini model alarak yaptığı


çalışmaları da bu dönemdeki Amerikan toplumunda yeşermeye başlayan
düşüncenin çok belirgin izlerini taşımaktadır.

Resim 2.21
20

2.2.4. Pablo Picasso’nun Çocukları

Birçok sanat yazarı, Picasso’nun resimlerinde iz sürerken, onun


dostluklarının, aşklarının, evliliklerinin, çocuklarının, siyasal bağlantılarının,
kimi kez doğrudan, kimi kez dolaylı izleriyle, hatta belgeleriyle
(fotoğraflarıyla) karşılaşmışlardır.

Resim 2.22 Resim 2.23

Kendi çocuklarının ve bu çocukların annelerinin sayısız resmini


yaptığı bilinir. Ama çocuk konusu, Picasso’da ailesi ile sınırlanmaz. İlk
resminden son resmine değin (sentetik Kübist dönemi hariç) çocuk imgesi;
ya tek başına, ya annesinin kucağında, ya babasının yanında, ya bir hüznü
ya da bir yalnızlığı arttırmak için (mavi dönem) ya savaşa, ya ölüme ya da
dehşete bir başkaldırı simgesi olarak (Guernica) Picasso’nun resimlerinde
yerini alır.
21

Resim 2.24 Resim 2.25 Resim 2.26

Kendi çocuklarının resimlerin de ise Picasso’nun bir sanatçı olarak


sürdürdüğü oyuncu tavrı rahatlıkla gözlemlenebilir. Günlük yaşamında
çocuklarını eğlendiren, onlara oyun ve oyuncaklar icat eden Picasso, bunları
resimlerine de aktarır.

Resim 2.27 Resim 2.28

Uzun sanat yaşamı boyunca Picasso’nun çok üreten bir sanatçı olduğunu,
buna paralel olarak birçok kez değişime uğradığını ve sürekli bir arayış
içinde olduğunu da eklemek gerekir. Sanatçı hayatı boyunca kendini aşmak
hatta deşmek düşüncesiyle üretirken zaman onun için aşılması, geçilmesi,
bazen de acımasızca katlanılması gereken bir eşlikçi olmuştur.
22

Resim 2.29 Resim 2.30 Resim 2.31

Picasso bu amansız rakibi daha çok çocuk imgesi ile özdeşleştiriyor. Çocuk,
tüm kollektif imgelemde, geleceğin kendisi demek olsa da Picasso’nun kendi
çocukları, Maya, Claude ve Paloma’yı böylesi bir simgesel düşünceyle
resmetmediğini söyleyebiliriz. Düşsel veya gerçek, yüzlerce, binlerce çocuk
imgesi, kübist dönemi hariç doğrudan ya da dolaylı bir biçimde yer aldı
Picasso’nun resimlerinde. Olağanüstü zenginlikteki fotoğraf kolleksiyonu,
Picasso’nun özel yaşamının belgelerini oluşturur. Bu fotoğraflarda
Paloma’yı, Claude’yi, Maya’yı “aile ortamında” özgün giysileri, babalarının
yarattığı oyunlar, oyuncaklarla görürüz ki bunların çoğu resimlerde de vardır.

Picasso’nun çocuk resimlerinde ki farklılaşmalar onun kendi resimsel


11
değişiminin küçük bir kesiti olarak düşünülebilir.

2.2.5. Modern Resim Sanatınada Çocukluk ve Çocuksuluk

19. yüzyılın sonlarında Avrupa sanatı bir başkalaşımın eşiğindeydi.


Gerek tema seçimlerinde gerekse de bunları uygulayış yöntemlerinde
geleneksel olandan kopuş yaşanmaktaydı. Antik Yunan’ın temel fikir ve
biçim anlayışının yeniden şekillendirilerek sunulduğu Rönesans resminin

11
Yunus Ozan, Picasso’nun Çocukları, P Dünya Sanat Dergisi, 102.104.106
23

ölçülülüğü, yerini farklı bakış açılarına bırakıyordu. Genç sanatçılar, idealizm


temelleri üzerine kurulu biçim ve bakış açılarını sorguluyorlardı ve
reddediyorlardı. Düşüncenin olgunlaşma sürecinde biçimlerde naiflik arayışı
20. yüzyılın ilk yarısında sonuçlarını göstermeye başladı. Sanatçılar çocuk
resimlerinden, çocuğun kendini dışa vurma biçimlerinden etkilenmişlerdi ve
çalışmalarında bu etkilenmenin izlerini yansıtıyorlardı.

Birinci dünya savaşı Batı’da sanatın artık belli bir ölçülülüğe hizmet
etmenin ötesinde arayışlara girmesine önemli etken olmuştu. Charles Louis
Philippe’in sözleri ise modern sanatı yaratan yenileşme sürecine yönelikti;
”Şu anda bize gerekli olan barbarlardır. Önemli olan kitaplardan birşeyler
öğrenmek değil, Tanrı’ya yakın yaşamış olmaktır. İncelik ve ılımlılık zamanı
geçmiştir. Tutku çağı başlamak üzeredir.” 12

“İlkelcilik (primitivism) denen ve özellikle on dokuzuncu yüzyılın sonu


ile yirminci yüzyıl sanatında kendini gösteren eğilimi açıklamanın birçok
yolları vardır. Örneğin bu eğilim, batı toplumunda benimsenmiş olan sanat
üsluplarından ve kavramlarından Rousseaucu bir uzaklaşma olarak
görülebilir. İnsanın kendi ülkesinin halk sanatı ve ortaçağ sanatı; uzak
ülkelerin sanat biçimleri (1870’lerde ve 1880’lerde Japon tahta oymaları,
daha sonraları Afrika, güney denizindeki adalar ve Amerika’daki ilkel kabile
sanatı, İran ve Hint resmi, tam etkili olacak bir dönemde İspanya ve
Fransa’da bulunan mağara resimleri); kendi çağımız ve ülkemizdeki ilkel
sanat örnekleri, yani çocukların, saf amatörlerin ve akıl hastalarının
resimleri; hatta uyuşturucu maddelerin yardımı ile sanatları üzerindeki
denetimi kaldıran meslekten sanatçıların ortaya koydukları yapıtlar- bütün
bunlar ”güzel sanat” kavramını ve bu kavramı pekiştirmek için oluşan
kurumların sanat üzerindeki denetiminin gevşemesine katkıda
bulunuyorlardı.” 13

12
Norbert Nylton, Modern Sanatın Öyküsü, Çev.C. Çapan, S. Öziş,25.
13
Agk,16.
24

Wassily Kandinsky ve Franz Marc tarafından hazırlanan ve 1912


yılında yayımlanan “Der Blue Reiter” adlı yıllıkta daha önceden sanat olarak
düşünülmeyen pek çok şey yer alıyordu. “Kitaptaki resimlerin ellisi, çoğu
dinsel konularda cam üstüne yapılmış Bavyera resimleriyle dinsel ve dindışı
Rus baskılarından oluşan Avrupa halk sanatının örnekleriydi. Birçok
sayfalarda da çocuk desenleri yer alıyordu. Bunun dışında geçmişin sanatı,
Paul Gauguin’in boyalı tahta kabartma bir parçasının yanına konulan çok
eski bir bronz kabartması bir Bizans mozaiği, birkaç ortaçağ Alman ve
Fransız parçası, Dürer dönemi bir Alman sanatçısı olan –Baldung Grien’in
tahta kalıbı ve El Greco’nun bir tablosu ile temsil ediliyordu. Elliden fazla
resimle de Empresyonizm sonrası modern sanatın bir dökümü yapılıyordu.
Bunların arasında yeterli sayıda Kandinsky, Marc ve arkadaşlarının
yapıtlarıyla birlikte yeni Fransız sanatından birçok örnek (Henri Matisse, P.
Picasso, Robert Delaunay vb.), Almanya’dan ( E. Ludwig Kirchner, Erich
Heckel, Emil Nolde vb.) ve Rusya’dan seçilmiş yapıtlar vardı. Ayrıca
yeryüzündeki çeşitli ilkel toplulukların yaptıkları mask, insan ve başka
nesnelerin de olduğu 16 resim vardı.” 14

Resim 2.32

14
Norbert Nylton, Modern Sanatın Öyküsü, Çev.C. Çapan, S. Öziş, 46
25

“Bu örneklerin özelliklerine öykünmek gerekmiyordu ancak önemli


olan çocuklar ve ilkel sanatçılar gibi kurallardan bağımsız kalabilmek,
sanatın anlatım araçlarını dolaysız ve eksiksiz kullanabilmekti.” 15 Kuzey
dışavurumcuları resimlerinde öncelikle kaba, ayrıntısız bir form anlayışı
geliştirmişlerdir. Resimlerinde dikkat çeken bir başka özellikte, mekânların
perspektife büyük ölçüde yer verilmeden gösterilmesidir. Figürlerde deforme
edilerek ve sadeleştirilerek betimlenmiştir.

Resim 2.33

Rus sanatçıları da ilkel anlatım yollarında çeşitli arayışlarda bulundu.


Mikhail Larionov’un resimleri bir süre için de olsa resimli halk dergilerinden,
renkli dükkân tabelalarından, hatta kaba duvar yazılarından kaynaklanan
biçimli bir naifliğin izlerini taşırlar. Bu resimlerin çocuksu üslubu ancak
Empresyonistlere ve Empresyonizm sonrası yeniliklere alışabilen bir
duyarlığa aykırı gelmiş olmalıdır. 1913’te açmış olduğu bir sergide Larionov
kendi resimleriyle birlikte arkadaşlarının bazı resimlerini, ikonları, dükkân

15
Norbert Nylton, Modern Sanatın Öyküsü, Çev. C. Çapan, S. Öziş, 48
26

tabelaları, halk ve çocuk sanatı örnekleri, Rus ve Doğu halk baskılarıyla


16
birlikte sundu.

Resim 2.34 Resim 2.35

Çocukluk ya da çocuksu resimler Joan Miro ve Paul Klee gibi birçok


ressamın çalışmalarına açıkça yansımıştır. Gombrich “Sanatın Öyküsü”nde
bu yeni yaklaşımı irdelerken; “Eğer içimizdeki “Mısırlı” veya çocuksu yanımız
içimizde inatla kalmaya diretiyorsa, peki niye imgelemeyi betimlemeye ilişkin
temel sorunları dürüstçe göğüslemeyelim?” ifadesini kullanmıştır. 17

16
Norbert Nylton, Modern Sanatın Öyküsü, Çev.C. Çapan, S. Öziş, 51,52.
17
E.H. Gombrich, Sanatın Öyküsü, Bedrettin Cömert 446
27

Avusturyalı ressam Oscar Kokoschka’nın 1909 yılında Viyana’da


sergilediği “Oynayan Çocuklar” tablosu büyük öfke dalgasına yol açtı.
Geçmişte bir çocuk, bir tabloda güzel ve hoşnut görünmeliydi. Büyükler,
çocukların acı ve bunaltılarını duymak istemiyorlardı. Onlara bu gibi şeyler
anımsatıldığında, kaşları çatılıyordu. Ama Kokoschka bu alışılmış
geleneklere boyun eğmek istemiyordu. Onun bu çocuklara bakışındaki derin
sevgi ve acıma duyumsanabilir. Kokoschka bu çocukların düşünceli hallerini,
düşteymiş gibi oluşlarını, hareketlerinin tuhaflığını ve gelişen vücutlarının
uyumsuzluklarını yakalamayı bilmiştir. 18

Resim 2.36

Çalışmalarında belirgin biçimde çocukluğun gözlendiği sanatçılardan


biri de 1935 Lizbon doğumlu Paula Rego’dur. Rego’nun sanatının kökleri
ailesindeki masal anlatma geleneğine, çocukluğunda oynadığı gizil oyunlara

18
E.H. Gombrich, Sanatın Öyküsü, Çev. Bedrettin Cömert, 450
28

dayanır. Rego çalışmalarına çoğu kez konu olarak kendi çocukluk


deneyimlerini almış olmakla beraber bunu kuru bir gerçeklik duygusundan
çok gotik masallara yakışır bir atmosferle kurgulamıştır. Portekiz’in geleneği
olan ve her yerde rastlanan hikâye resimleme geleneği de ressamın
sanatsal tavrında etkili olmuştur.

Resim 2.36

Çocukluğun ve çocuksuluğun resim sanatçıları üzerine çok farklı şekillerde


etki yarattığı görülmektedir. Bu etkinin genel amacının, arılığa ve
samimiyetin gücüne ve güzelliğine ulaşmak olduğu söylenebilir.
29

3. AVRUPA’DA ÇOCUKLUK KAVRAMI

Plastik sanatlarda çocuk imgesinin kullanımına dair bir araştırma


yapıldığında ortaya çıkan ilk sonuç 18. yüzyıla kadar bu konunun hem fazla
rağbet görmediği ve hemde çeşitlilik göstermediği olacaktır. Çocuk imgesinin
kullanıldığı resimler; mitolojik konular, Çocuk İsa tasvirleri ve aile portreleri
ile sınırlı kalmıştır. Bu durum bizi ilk olarak o dönemlerde çocuğun toplumda
önemsenmediği ya da eser konusu edilmeyecek denli yok sayıldığı
yorumuna götürse de, dönemin sosyo-kültürel özellikleri incelenmeden
varılan tüm yargıların eksik olabileceği anlamak uzun sürmeyecektir. Bu
sebeple Ortaçağ Avrupa’sına ve dönemin sosyo-kültürel yaşantısına genel
bir göz atmakta fayda vardır.

16. yüzyılda Protestanlığın doğuşu ile birlikte çocuk anlayışı da


değişmeye başlar. Onyedinci yüzyıl Aydınlanmacı felsefesi insanın yüceliği
ve saygınlığı anlayışını getirir. İngiliz Filozofu John Locke (1632–1704)
Püriten ahlakın karşısında çocuğun masum ve henüz şekillendirilmemiş
olduğunu savundu. İnsan zihninin doğduğu anda boş bir levha (“tabula
rasa”) olduğunu eğitim ve deneyimlerle bu levhanın dolduğu, bunda da
sosyal çevrenin ve aldığı eğitimin birinci derecede etken olduğunu
savunuyordu. Fransız filozof Jean Jacques Rousseau (1712–1778) ise
çocuğun gelişiminin, doğanın çizdiği bir plan içinde evrelerden geçerek
kesikli bir biçimde ortaya çıktığını ifade eder. Bu çocuk merkezli felsefede
yetişkinin rolü gelişimin her evresinde çocuğun gereksinmelerini
karşılamaktan ibarettir. Bu görüş modern psikolojinin temellerinden birini
oluşturmaktadır.

Geçmişteki eğitim felsefesinden günümüz gelişim psikolojisine kadar


çocukla ilgili bütün alanlarda egemen olan bu tablo çocuğa yönelik kuramsal
ve uygulamalı çalışmaları her zaman bir ölçüde etkilemiştir. Bu etkileri
çocukluğun tarihinde de görmek olanaklıdır.
30

3.1. Ortaçağ Avrupa’sında Çocukluğa Genel Bakış

Çocukluğun tarihine dair araştırmalar Fransız araştırmacı Philippe


Aries’in 1960’larda yayımladığı “Çocukluk Çağı” adlı kitabıyla başlar. Aries’in
ortaya attığı en önemli kuram “çocukluk duygusu”dur. Çocukluk duygusu
çocuk sevgisinden farklıdır, çocuğun kendine özgü bir varlık olduğunun
bilinci anlamına gelir. Aries’e göre Ortaçağ Avrupa’sında Çocukluk kavramı
henüz üzerine konuşulmayan bir olgu idi. Çocukluğun bugünkü anlamıyla
özellikli dönemlere ait tanımlamaları henüz yapılmamış ve Çocukluk
sürecinin üzerinde durulmamıştı. Çocukluk ve Bebeklik aynı şekilde
düşünülmekte ve yaklaşık yedi yaşlarına gelen, düzgün şekilde konuşup
kendini ifade edebilen her çocuk sınırsız bir katılım ile yetişkinlerin
dünyasına dâhil oluyordu. Çocukluk’un yetişkinlikten farklı bir süreç olduğu,
kendine has gereksinimlerinin bulunduğu, yetişkinliğe giden süreçte ayrı
donanımlara ve korunmaya ihtiyaç duyduğu düşünülmüyordu. Çocuk
ayaklanıp ortalıkta gezinebilmeye başladığı andan itibaren yetişkinlerle aynı
ortam içinde yer alıp, onlar gibi giyinip onlar gibi yiyip içebiliyor, yetişkinlerin
dünyasına ait olan cinselliğe şahit ve dâhil olabiliyor, ölüm-savaş gibi dehşet
verici sahnelerde yer alabiliyorlar ya da seyirci olabiliyordu.

Sözel bir kültüre daldırılmış, yetişkinlerle aynı çevrede yaşamış ve


ayrım gözeten kurumlar tarafından sınırlanmamış Ortaçağ çocuğu, kültür
içinde genel olan tüm davranışları gerçekleştirebiliyordu. Yedi yaşındaki bir
erkek çocuk, savaşabilmesi ve âşık olabilmesi dışında her yönüyle bir
erkekti.

J. H. Plumb’ın değerlendirmesinde; “ Ayrı bir çocukluk dünyası


yoktu. Çocuklar yetişkinlerle aynı oyunları, aynı oyuncakları ve aynı peri
masallarını paylaşmışlardı. Yaşamlarını yetişkinlerden ayrı değil, birlikte
sürdürmüşlerdi. Peter Bruegel’in içkiden sarhoş olan erkek ve kadınları
gösteren, herbirinin dizginlenmemiş bir şehvetle yürürken çizdiği sıradan bir
31

köy festivali tablosunda, yetişkinlerle yemek yiyen ve içki içen çocuklar da


vardır. ” der. 19

Gerçekte Bruegel’in tablolarını izlerken, ressamın oluşturduğu


alegorik yaklaşım göz önünde tutularak bu tip yargılara varmak olanaklı olsa
da, Bruegel’in resimlerindeki detayları, o günün Flemenk toplumunun
yaşayış biçimine örnek olarak kabul etmek de yanlış olmaz.

Çocukluğun tarihi ilk çocuğun doğduğu güne dayanmalıdır, gerçeğini


bir kenara koyarsak yazılı tarihin çocuğu ve çocukluğu ele alış şekli ve
toplum yaşantısının şekilleniş biçimi de bu duruma katılırsa gerçekte
çocukluğun üzerine düşünülerek önemsendiği zamanlar 17. yüzyıl sonları
18. yüzyıl başlarına dayanmaktadır. Ortaçağ toplumu üzerine araştırmaları
olan Aries; Avrupa toplumunda aile yapısı içinde ya da gündelik yaşam
bakışında çocukluk ile yetişkinlik arasındaki farkı yaratan temel özelliklerin
bedensel gelişim (odaklı) olarak görüldüğünü savunur.

Çocukluk yaşı 0–7 yaşlar arasındadır ve çocuk kendi ihtiyacını


giderebilir, konuşabilir, yemeğini yiyebilir duruma geldiği andan itibaren
yetişkinlerin dünyasına herhangi bir sınırlama getirilmeksizin dahil olur.
Çocukluğun özel bir gelişim devresi olduğu ve çocuğun bu dönemi
tamamlarken farklı ihtiyaçları olduğu bilgisinin o dönem Avrupa toplumunda
aile bilinci içerisinde oluşmamış kavramlar olduğunu savunur. Savını
desteklemek için de döneme ait birçok sanatsal tasvirden yararlanır. Bu
resimler de özellikle ilgisini çeken şey, çocukların bir yetişkin gibi giydirilerek
resimlenmiş olmalarıdır. Bu durum ancak 17. Yüzyıldan itibaren değişmeye
başlamıştır. Aries, değişimin önce erkek çocuklarını etkilediğini belirtir. Buna
karşılık kız çocuklarının onları yetişkinlerle karıştıran geleneksel yaşam
tarzında daha uzun süre kaldıklarını belirtir.

Neil Postman, Çocukluğun Yokoluşu, Çev.Kemal İnal, 28,29.


19
32

Philip Aries, imgelerin kanıt olarak kullanılmasının yanısıra


çocukluğun tarihinin önemi vurgulayan araştırmacılar arasında başı
çekenlerden biri olmuştur. Bu bir tesadüf değil. Arşivlerde saklanan
belgelerde çocuklardan fazla söz edilmediğinden, onların tarihini yazmak için
farklı kaynaklar gerekiyordu; günlükler, mektuplar, romanlar, tablolar ve
başka imgeler. Aries özellikle erken Ortaçağ sanatında çocuk tasvirlerinin
pek bulunmamasından ve olanların da çocukları minyatür yetişkinler olarak
betimleyişinden etkilenmişti. Ancak 16. ve 17. yüzyıldan itibaren, başta
Fransa olmak üzere Avrupa’nın başka yerlerinde de çocuk portrelerinde ve
mezarlarında bir artış gözleniyor; bu artışla beraber aile portrelerinde
çocukların önemi, “Çocuksuluk” diyebileceğimiz niteliğin emarelerine
yönelen dikkat ve çocuklar ile yetişkinlerin sosyal dünyaları arasındaki
ayrımları da arttırıyordu. Aries’e göre bütün bu değişimler, yetişkinlerin
çocukluk kavramını kendilerininkinden daha farklı bir yaşam tarzı olarak
algılamaya başladıklarını gösteriyordu ve edebi kanıtlar ile tutarlılık içinde
bulunuyordu; bu değişimler tarihçiler arasında değerli ipuçlarıydı. 20

Aries 1960’ta yayınlanan “Çocukluk Çağı” adlı kitabının ilk baskısında,


26 resme yer vermişti; bunların arasında Hans Holbein ve Phillippe de
Champaigne’in yaptığı portreler ve Jan Steen ile Le Nain kardeşlerin günlük
yaşam resimleri de bulunuyordu. Yayıncıların basmayı göze aldığı resimlerin
çok daha fazlası metnin içinde ele alınıyordu. Aries’in bu görsel kaynaklara
dayanarak savunduğu düşüncelerden biri, eski rejim sırasında yaşa göre
ayrım uygulanmadığı konusuydu ki bu sav çocukların yetişkinler ile bir arada
bulunduğu bir 17. yüzyıl meyhane sahnesi ile ortaya konmuştu.

Kısacası Aries Batıda Klasik çağlarda var olan çocukluk kavramının


unutulduğunu çocukluğun yeniden keşfi için 16. yüzyılı beklemek gerektiğini

Peter Burke, Tarihin Görgü Tanıkları, Çev.Zeynep Yelçe, 116,117.


20
33

savunuyordu. Aries’in bu “süreksizlik” tezi sonraki tarihçiler tarafından


şiddetle eleştirildi ve en önemli yöntembilimsel yanlışını modern çocukluk
anlayışının izlerini geçmişte aramak, bulamadığı için de çocukluğu yok
saymak olduğu ifade edildi. Aries’in süreksizlik tezi için yapılan eleştirlerde
doğruluk payı olsa dahi onun yapmış olduğu araştırmalar çocukluğun ve
çocuk yaşayışının ilerleme grafiği ile ilgili önemli fikirler vermektedir.
34

3.2. Çocukluğun Yeniden Keşfi

13. yüzyıldan itibaren gerek matbaanın icadı ve yaygınlaşması


gerekse de su gücü ile işleyen değirmenlerde kâğıt üretilmeye
başlanmasıyla çok sayıda kitap ve kitapçık basılabilir oldu. Ulaşım
imkânlarının kısıtlı olduğu bu zamanlarda bilginin aktarımının güçlüğü
oldukça anlaşılır bir durumdu. Ancak artık yayınların artışı ve rahatlıkla
taşınabilir olmaları sebebiyle kentler arasında seyahat eden tüccar ve
gezginler sayesinde yazılı bilgi çok sayıda insana ulaşmaya başlamıştı.
Okuyabilen insan ile okuyamayan insan arasındaki fark daha hissedilir ve
gözle görülür sonuçlar yaratmaya başlamıştı.

Neil Postman “Çocukluğun Yokoluşu” kitabında; “Okuma,


gözlenmemiş ve soyut bilgi dünyasına girmeyi olanaklı kıldığından dolayı,
okuyabilenler ve okuyamayanlar arasında bir ayrılık yaratmaktadır. ” der.

Toplumsal okuryazarlığın artışı ile Avrupa’da Çocukluk kavramı


şekillenmeye başlar ancak öncesinde bir yetişkinlik tanımı yapılmasına
ihtiyaç vardır. Çünkü yetişkinlik ile çocukluk arasındaki fark, bedensel
yeterlilikler düzeyinde ele alınmanın ötesine geçmeye başlamıştır.
Postman; “ Okuma, çocukluğun kamçısıydı, çünkü okuma bir
anlamda yetişkinliği yaratmaktadır. Haritalar, çizelge ya da grafikler,
sözleşmeler ve tapuları da kapsayacak biçimde tüm türlerin literatürü,
değerli sırları toplar ve saklar. Bu yüzden yazınsal bir dünyada yetişkin
olmak, doğal olmayan ya da yapay simgeler içinde kodlanmış kültürel sırlara
sahip olmayı belirtir. Okur-yazar bir dünyada çocuklar, yetişkinler
olmalıdırlar. Fakat okur-yazar olmayan bir dünyada, çocuk ile yetişkin
arasında kesin bir ayrım yapmaya gerek yoktur, çünkü çocukların yetişkin
dünyasında bilmediği çok az sır olur ve kültür, kendisinin nasıl
anlaşılacağına ilişkin bir eğitim almayı gerektirmez. ” der.
35

Barbara Tuchman ise Ortaçağ’a özgü davranışı, tüm yaş grupları


içerisinde çocuksuluk ile nitelendirmiştir. 21

Avrupanın bu dönemindeki yetişkinlik durumunu pedagojik anlamda


insanoğlunun gelişim süreçlerindeki basamaklara benzetebiliriz. İnsan
yavrusu doğup büyümeye başladığı andan itibaren birçok farklı bedensel ve
zihinsel gelişim süreci geçirerek olgunlaşır ve yetişkin kimliğine sahip olur.
Belli bir yaşa kadar soyut düşünceden yoksun şekilde durumları, olayları
hatta nesneleri somut bir şekilde kavrar ve dünyasını bu bağlamda kurgular.
Perspektif algısı, oran-orantı, deyimler, karmaşık ifade yöntemleri,
matematik, vb. gibi alanlar ise belli bir zihinsel gelişmişlik düzeyi gerektirir.
Çocuğun yaş gelişimiyle birlikte soyut düşünceye geçişi başlar ve artık
durumları, nesneleri ve kavramları soyut bir şekilde de kavrama yetisini
kazanır. Yaşamda sistematikler kurma ve sürekliliklerini sağlama durumu da
bir yandan insanlığın olgunluk sürecine yani soyut düşünceye geçişinin bir
meyvesi olarak da düşünülebilir.

Okur-yazarlığın yaygınlaşması ile gelişen dönem Ortaçağ’daki


yetişkin sınıfın gerçek bir yetişkinliğe ulaşmasına, çocukluğun da insan
yaşamı bütününde göz önünde tutulması gereken özel bir dönem olduğu
üzerine düşünülmesine sebebiyet verdi. Bilginin yaygınlaşması ve önem
kazanması okuma yazma bilen (yetişkin) ile bilmeyen (çocuk) arasındaki
temel farklılaşmayı oluşturdu. Çünkü öncesinde sahip oldukları bilgi düzeyi
hemen hemen eşit olduğundan iki grup arasında ayrım yapmayı sağlayacak
koşullar yoktu. Okur-yazarlık ilgisinin artması ve yazılı bilginin akışı toplumda
yeni farkındalıklar ve daha üst beceriler geliştirdi. Yavaş yavaş gelişen bu
entellektüellik yetişkin ile çocuk arasındaki en temel farkı ortaya çıkardı.
Bilgiye ulaşma ve bu bilgiyi kullanabilme becerisinin geliştirilebilmesi ihtiyacı
okul kurumunun gerekliliğini ortaya çıkardı. Ortaçağ’da da okulların varlığı
bilinmektedir ancak bu okulların bir kısmı kiliseye bağlı ve dini eğitim veren

21
Neil Postman, Çocukluğun Yokoluşu, Çev.Kemal İnal, 26.
36

kurumlarken bir kısmı da özel okullar olup okuma yazmayı öğretip bir
sonraki öğretim için bir temel sağlayacak sistemden yoksundu.

Aries’in de dediği gibi; “ Ortaçağ uygarlığı Antik dönemin paideia’sını


unutmuştu ve modern eğitimle ilgili hiç bir şey bilmiyordu. ”

Okulun ortaya çıkışı ile çocukluk dönemi icat edilmiş oldu. Bilginin
daha iyi transfer edilmesi, alanlaşma, yaş gruplarına yönelik ardışık eğitim
anlayışının gelişmesi yanında çocuğun psikolojik ve sosyolojik açıdan
toplum içerisinde istenilen şekilde yer alabilmesi adına çok çeşitli
araştırmalar yapılarak (görgü kuralları) bir tür Çocukluk kavramı oluşturuldu.
Yetişkinlik ve Çocukluk arasında mahremiyet gelişti. Çocuk yetişkin
dünyasının acımasız ve karmaşık yapısından korunarak donanımlandırıldı.
Kendine ait sosyal ortamlar oluşturuldu ve çocuğun kişisel gelişimi
esnasında yetişkin, hami ve yönlendirici bir rol oynamaya başladı.

Çocuk, giderek artan bir biçimde bir saygı nesnesi, yetişkin


dünyasından ayırtılıp korunmayı gerektiren ve farklı doğası olan özel bir
varlık olmaya başlamıştı. 22

Bugünkü çocuk psikolojisini etkileyen kuramsal geleneklerin


köklerinden birini atan Locke’ye göre yeni doğan bebeğin zihni boş bir levha
gibidir. Dolayısıyla çocuk doğuştan ne iyi ne de kötüdür; çocuk çevresinin
yani eğitimin bir ürünüdür. Bu sebeple verilen eğitim çok önemlidir ve ana
babalar çocukları desteklemelidir. 23

22
Neil Postman, Çocukluğun Yokoluşu, Çev. Kemal İnal, 53.
23
Bekir Onur, Türkiyede Çocukluğun Tarihi, 25.
37

3.3. Kentleşme ve Ekonomik Bir Değer Olarak Çocuk

“Cunningham’ın belirttiği gibi, çocukluk toplumdan soyutlanmış bir


biçimde incelenemez. Çocukluk hem bir düşünceler takımı hem de yaşam
evresi olarak ekonomik ve siyasal etkilere açıktır.” 24

Çocukluğun oluşumu biçimlenmeye başlarken modern ailenin


oluşumu da şekillenmeye başlamıştı. Modern ailenin oluşumundaki etken,
formal eğitimin icadı ve sonrasında yaygınlaşmasıydı. Çocukların formal
biçimde uzun dönemler eğitilmesi gereksinimi, ailenin dikkatinin tekrar
çocuklara yönelmesini sağladı.

Tüm bu gelişmeler yeni bir toplumsal kesimin yani çocukluğun ortaya


çıkışının dışsal işaretleriydi. Çocuklar yetişkinlerden farklı biçimde konuşan,
günlerini farklı biçimde geçiren, farklı biçimde giyinen, öğrenen ve nihayet
farklı bir biçimde düşünen insanlardı. 25
Fakat aileye, çocukluk anlayışı üzerine bir dayanağa sahip olan ve
ihmal edilmemesi gereken başka bir şey daha oldu. En açık örnek olarak
İngiltere’de paralı olan ve bu parayı harcama arzusunda olan ve giderek
büyüyen bir orta sınıf oluştu. Bu orta sınıf mahrem yerlerin sayısını arttırmak
için daha çok odalı evlere, kendilerinin rollerine ve ailelerine, eğitim ve giyim
için çocuklarına yatırım yaptılar ya da harcadılar. Paranın arta kalan kısmı
da çocukların gösterişçi tüketim nesneleri gibi kullanılmalarına olanak kıldı. 26

Bir orta sınıf fikri olarak çocukluk oluşmuştu. Farklı gereksinimlere


cevap verebilecek maddi imkânlar orta sınıfa ait olduğundan bu yönde
meydana gelen gelişmeler bu sınıftaki çocuklara yansıyordu. Ancak alt

24
Bekir Onur, Çocuk Tarih ve Toplum, 19
25
Neil Postman, Çocukluğun Yokoluşu, Çev.Kemal İnal, 62.
26
A.g.k,61, 62.
38

sınıflarda çocukluk fikrinin yayılması yaklaşık bir yüzyıla varan süreç içinde
gelişti.

“Örneğin on sekizinci yüzyılda geliştiği biçimiyle sanayileşme,


çocukluğun sürekli korkulu bir düşmanı olmuştur. İngiltere’de okuryazarlık,
okullulaşma ve çocukluk, on yedinci yüzyılın sonlarına kadar hızlı biçimde
gelişmiştir. Fakat büyük endüstriyel kentlerin gelişmesiyle ve fabrika ile
modern işçilere olan gereksinimle birlikte çocukların özel doğası, ucuz
işgücü olarak faydalanma biçimine tabi kılınmıştır.” 27 Alt sınıf ailelerinde
çocukluk olgusu gelişse bile bu özeni ve ilgiyi gösterebilecek ekonomik
birikimden yoksundu. Çocukları koruyan yasalar da zaman içerisinde
oluşturuldu. On dokuzuncu yüzyılın ortalarından sonra 10 yaşından küçük
çocukların maden ocaklarında çalışması yasaklandı. Bu ve bu gibi ağır
işlerde ve çok uzun saatler boyunca çalışmak zorunda olunulan bir dönem,
kentleşmenin çocuk üzerindeki en belirgin ve ağır etkisi olmuştur.

“Çocuk işçiliğini yasaklayan ve öğrenim dönemini uzatan yeni


yasaların sonucu olarak çocuklar ekonomik değerden duygusal değere
geçebildiler. Annebabalar daha az çocuk yaptılar ve çocuklarından hizmet
beklemek yerine onlar için daha fazla çaba sarfetmeye yöneldiler. Toplum
boş zaman etkinliklerini yaygınlaştıran, özellikle oyunu vurgulayan kurumlara
ve okullara yatırım yaptı. “ Modern Çocukluk işte bu bağlamda doğdu.” 28

27
Neil Postman, Çocukluğun Yokoluşu, Çev.Kemal İnal, 72.
28
Bekir Onur, Çocuk Tarih ve Toplum, 33
39

3.4. Avrupa Tarihinde Oyuncak ve Oyun

Artık bu bölümde çocuğun ilk çağlardan beri ayrılmaz bir parçası olan
oyun ve bu oyunun aracı olan oyuncaktan bahsedilmesi gerekmektedir.
Oyuncağın az ya da çok, basit ya da gelişmiş düzenekler olmak üzere her
zaman rastlanılan bir obje olduğu gerçektir. Gerçi ilk çağlarda bulunan eşya,
bebek figürlerinin oyun amaçlı mı yoksa tılsım nesnesi mi olduğu üzerinde
tartışmalar devam etse de çocukluk kavramının doğru düzgün oluşmadığı
Ortaçağ Avrupa’sında dahi oyuncaklara rastlanmaktadır. Kız çocukları için
mutfak gereçleri ve ev eşyaları ile bebekler, erkek çocukları için oyuncak
atlar, silahlar bilinen en belirgin oyuncak türleridir.

Oyuncak çocuğun zaman zaman oynamak için kendi kendine ürettiği,


çoğunlukla da yetişkinlerin çocukları ileriki zamanda ki rollerine hazırlık
olması adına oluşturdukları nesnelerdi. Çocukluğun yeniden keşfi
beraberinde oyuncak sektörünün oluşmasını sağlamıştır. “On sekizinci
yüzyıl oyuncağın gelişiminde bir dönemeç oluşturmaktadır. Çocuk
oyuncağının ancak Aydınlanma Çağı’nın görüşleriyle, özellikle J.J.
Rousseau’dan sonra önem kazandığı ve geliştiği söylenebilir.” 29

J.J. Rousseau‘ya göre çocuk çevreyle etkileşimi içinde derece derece


gelişir, bu ekileşimi çocuğun kendi ilgileri ve gelişim düzeyini belirler.
Dolayısıyla en iyi eğitim yöntemi çocuğu formel olarak eğitmek değil,
keşfetme süreci aracılığıyla öğrenmesine olanak tanımaktır. 30

B. Onur, çocukluk kültüründen bahsederken içeriğinin tanımlaması


oldukça güç bir kavram olduğuna değinir. Bu sebeple içeriği tanımlamaktan
çok betimlemesi yapılmıştır. Çocuk Kültürünü üç türe ayırır. Bunlar: Çocuklar
tarafından, Çocuklar için ve Çocuklarla birlikte üretilen kültürdür. Çocukların

29
Bekir Onur, Oyuncaklı Dünya, 36.
30
Bekir Onur, Türkiye’de Çocukluğun Tarihi, 25.
40

ürettiği kültürün en yaygın örneği “oyun kültürü”dür. Klasik çocuk folkloru


içinde yer alan kurallı oyunlar, tekerlemeler, masallar, şarkılar, bilmeceler,
şakalar, sataşmalar bu kültürün öğeleridir. Yetişkinlerin çocuklar için ürettiği
kültürün içinde hem klasik ( Çocuk edebiyatı, çocuk müziği vb..) hem
modern (çocuk filmleri, bilgisayar oyunları, oyuncaklar vb. ) öğeler bulunur;
bunların bir kısmı eğitseldir, ama büyük bir kısmı da ticaridir. Çocuklar ve
yetişkinler spor, müzik, müze gibi birçok alanda birlikte kültürel etkinlikte
bulunabilirler, ortak projelerde çalışabilirler. Ancak son belirtilen “çocuklarla
birlikte üretilen kültür” açılımları yakın zamanlarda modern eğitim ve bakış
açısının gerekliliği olarak karşılaştığımız bir durumdur. Bu alanı tarihte
geçmişe götürmek pek mümkün değildir.

Çocukların eğlence ve oyun kültürünün tarihini yazmak birtakım


güçlükler taşır. En büyük sorunu öncelikle bu bilgilerin dayandığı tarih
belgelerini bulmak oluşturur. Batı’da oyun ve oyuncakları da betimleyen
tablolar, fotoğraflar, özel kolleksiyonlar bu güçlüğü aşmada önemli etkendir.
Aries, tablolardaki betimlemeleri izleyerek çocukluk anlayışının nasıl bir
değişiklik içerdiğini ortaya koyabilmiştir.
“Batı’da 1750 -1770 arasında yapılan çocuk portrelerinin çok azında
oyun ve oyuncak vardır. Gene de bu portrelerde bile olsa oyunu çocuğun
doğal ve kabuledilir bir parçası sayan yeni anlayışın başladığının
işaretleriydi. Çocuk portreleri özellikle 1770’ten sonra artık oyuncakları da
içeriyordu; kızlarla bebekler, bebek mobilyaları, yemek takımları; oğlanlarla
toplar, çemberler, arabalar, tahta atlar, kurşun askerler çiziliyordu. Bu
oyuncaklar oyun karşısında yeni bir tutuma işaret ediyor, oyunun çocuklar
için yetişkinler tarafından kabuledilebilir olduğunu açıkça gösteriyordu.” 31

“Tarihte oyun anlayışı ile çocukluk anlayışı her zaman birlikte gitmiştir.
Onsekizinci yüzyılda İngiltere’de oyuna karşı olumsuz tutum hem dinden
hem de felsefeden ileri geliyordu”. 32 Locke, oyunun çocuğun gelişim

31
Bekir Onur, Türkiye’de Çocukluğun Tarihi, 302.
32
Agk, 98.
41

sürecinde önemli katkısı olduğunu oyun araçlarının da çocukluğun doğal


nesneleri olduğunu belirtiyordu. Amerikan aileleri bir yüzyıl sonra Locke’nin
görüşüne katıldılar. Amerika’da çocuğun oyun aracılığıyla çevreye egemen
olması bekleniyordu; oyunun değeri çocuğun toplumsallaşması açısından
benimseniyordu.

Viktorya Çağı’nda porselen bebeklerin çoğu İngiltere’den özellikle de


Londra’daki butiklerden gelmekteydi. 18. ve 19 yüzyıllarda oyuncak bebek,
çocuk bebekten çok yetişkine benziyordu. Hatta Avrupa’da bebek önceleri
bir oyuncak olmaktan çok bir “moda elçisi”ydi. Manken bebeğin Fransa’da
15. yüzyılda yaratıldığı ve uzak ülkelere Fransız modasını tanıtmak için
kullanıldığı bilinmektedir. Bunun dışında bebeklerin üst düzey kraliyet
mensuplarına yönelik hediyeler olarak verilmesi de çok revaçtaydı. 1603’te
XIII. Louis içinde dört bebeğin bulunduğu bir saltanat arabası hediye almıştı.
Bu dört bebek soylu hanımları temsil ediyordu. 33 1879’da kadına değil daha
çok çocuğa benzeyen “bebek” yapıldı.

Sanayi devriminden yararlanan çocukların yanında devrimin acısını


çeken çocuklarda vardı. Çömlekçilikte, madenlerde, fabrikalarda çoğu
zaman küçük yaşlarda çocuklar çalıştırılıyordu. İngiltere’de günde 18 saat
çalışmak zorunda kalan 5–6 yaşlarındaki bir çocuğun oyuncağının olması
beklenemezdi. Gelişmekte olan ülkeler adına bugün durum pek farklı
değildir. Çocuklar sanayide çalışmak zorunda olduklarından oyuna çok az
vakit ayırabilmektedirler. Gelişmiş toplumlarda ise çocuk, zamanın büyük
bölümünü okulda geçirse bile oyun için yeterli fırsatı bulabilmektedir.

Batının gelişmiş ülkeleri ve oyuncak sanayisinin büyüklüğü ve


genişliği göz önünde tutulursa gelişmekte olan ülkelerin çocuklarının
oyuncakla daha az oynadığı düşünülmektedir. Ancak bu gözlem tam
anlamıyla doğru değildir. Çünkü çocuklar oyunu keşfettikleri ilk günden
itibaren kendi oyun materyallerini de yani oyuncaklarını da geliştirmiş ve imal
33
Bekir Onur, Oyuncaklı Dünya, 46.
42

etmişlerdir. Kullanılıp atılan şeyleri kendi düşsel ve yaratıcı oyun nesnelerine


dönüştürürler. Hollandalı Tarihçi Johan Huizinga’nın da dediği gibi insan
hem Homo Faber’dir yani imalat yapan insandır hem de Homo Ludens yani
oyun oynayan insandır, Homo Sapiens’in yani Akıllı İnsan’ın türümüzü ifade
etmek için yeterli olmadığı artık ortadadır.

Huizinga, Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme adlı çalışmasında


Oyunun kendiliğinden oluşunu şöyle anlatıyor: Oyun kültürden daha eskidir.
Nitekim kültür kavramını ne kadar daraltsak da, bu kavram her halükarda bir
insan toplumunun varlığını gerektirir ve hayvanlar kendilerine oyun
oynamalarını öğretmeleri için insanın gelmesini beklememişlerdir. Kuşkusuz,
şunu hiç çekinmeden ifade edebiliriz: İnsan uygarlığı genel oyun kavramına
temel hiçbir özellik katmamıştır. Hayvanlar aynı insanlar gibi oyun oynarlar.
Oyunun bütün temel çizgileri hayvan oyunlarında çoktan gerçekleşmiş
durumdadır. 34

Çocuğun oyun oynama ihtiyacını gidermesi için yetişkinler tarafından


oyuncaklara temel bir gereksinim yoktur. Çocuk kendi oyun nesnesini
üretebildiği gibi oyun oynamak da tabiatının vazgeçilmez bir parçasıdır.
İlerleyen zamanda gelişen koşullarla oluşan yeni imkânlar oyuncağın
gelişmesine katkıda bulundu ancak bunun pazardaki ekonomik payı da
düşündürücüdür.

Bilim ve teknolojinin gelişimi ile oyuncağın arasındaki koşutluk


belirgindir. 20. yüzyılda oyuncaklar gelişen teknolojiyi olduğu gibi yansıttı.
Ancak bu günkü oyuncak tasarımının çoğunun kökeninin geçmişte de
olduğu görülmektedir. Bunun yanında geçmişle bağlantıları olsa da, temel
işlevleri aynı kalsa da, oyuncak değişmektedir. Çünkü çocukluk ve çocuk
34
Johan Huizinga, Homo Ludens, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, 16
43

anlayışı değişmektedir. Artık teknoloji yaşamın ve tüketimin getirdiği


dayatmalar çocuğun dünyasına ve oyuncaklara birebir yansımaktadır.

Bekir Onur (2002) Fransa’dan ilginç bir örnekten bahseder. Citroen


firmasının bütün dünyada tanınan bir de oyuncak bölümü vardı ve burada
gerçek arabanın bütün ayrıntılarının taşıyan model arabalar yapılıyordu.
Reklama çok önem veren Andre Citroen’e göre bütün çocukların en küçük
yaşlarından itibaren “anne, baba, citroen” demeyi öğrenmeliydi. Bekir Onur
sözlerine ”Oyuncağın ideolojik boyutu dedikleri yoksa bu mu?” diyerek
sonlandırıyor.

Oyuncak ve çocukluk ekonomik değişimlerle her zaman paralellik


göstermiştir. Yeni ticari oyuncaklar, özellikle televizyon, bilgisayar, video
oyunları gibi elektronik araçlar çocukluğun dünyasını derin bir biçimde
etkilemiştir.

Çocukluk ile yetişkinlik arasındaki temel ayrımın ikisinin dünyasının


biribirinden farklılaşması olduğuna başlarda değinilmişti. Yetişkini çocuktan
ayıran temel faktörün yetişkinin bilgiye sahip olması çocuğun da büyüdükçe
bu bilgiye sahip olmak için eğitime ihtiyaç duymasıydı. Bu süreç bilginin
aktarım imkânlarının yetişkinlerin kontrolü altında aktarım şeklinin de yazılı
kaynaklar üzerinden yürütüldüğü bir dönem olup telgrafın yani elektronik
iletişimin bulunmasıyla başlayan süreçte farklılaşma gösterdi. Elektronik
iletişimin kolay çaba göstermeye gerek olmayan dili bilginin bilen tekelinden
çıkması demek olmuştur ki bunun asıl büyük sonucu önce radyo, sonra da
muhakkak ki televizyondur. Televizyon, yaygınlaştıkça insanların bilgi
imajlarına ulaşmaları son derece kolaylaşır.
44

Koops’a göre, yetişkin dünyasının sorumluluklarından korunan, ama kitle


iletişim araçlarının denetimsiz ve sınırsır bir biçimde yaklaşabilen bugünün
çocukları artık sözcüğün geleneksel anlamındaki çocuklar değil, adeta
küçülmüş yetişkinlerdir.
45

4. TÜRKİYE’DE ÇOCUKLUĞUN TARİHİ

Bu başlık aslında bu araştırmanın kapsamı içerisinde yer almamasına


rağmen yine de Türkiye’de Çocukluk kavramına dair kısa bir değinme
yapmadan geçmek istemedim. Türkiye’de çocukluğun tarihi ile ilgi yapılan
araştırmalar çok yakın zamana dayanıyor ve sayısı da kısıtlı. Prof. Dr. Bekir
Onur Türkiye’de Çocukluk üzerine en kapsamlı ve ciddi araştırmaları bu
bölümün temel içeriğini kapsıyor.

Selçuklu ve Osmanlı tarihinde eskiden beri var olan “gulam” ve


“devşirme” sistemleri bu toplumların çocuğun varlığını bildiğini gösteren en
önemli kanıt sayılabilir. Acemi oğlan olarak derlenen çocukları yaşlarına
göre (şihor, beççe, gulamçe, gulam gibi) adlandırmak çocukluk kavramının
dile yansımasıdır. 35

Osmanlı saraylarında soyun devamlılığı adına erkek çocuklara


öncelikli bir önem verildiği bilinmektedir. Ancak kardeş katli uygulamalarına
bakıldığında devletin her zaman çocuktan üstte tutulduğu da görülür.

Saraylarında ve toplumunda çocuklar yetişkinler gibi giydirilirler.


Sarayda doğumlar büyük şenliklerle kutlanırdı. Şehzade ve Sultanların
doğumlarının hemen arkasından top atışları yapılarak halka duyurulurdu.
Atılan topların sayısı yeni doğanın kız-erkek ve kaçıncı çocuk olduğuna göre
değişirdi. Doğumlar sonrası şehirde büyük şenlikler düzenlenirdi. İstanbul
halkı günlerce büyük coşkunlukla bu eğlencelere katılırdı. Doğum
törenlerinin içinde en önemli kısmı beşik alaylarıydı. Bu alaylardan en
önemlileri Valide Sultanın ve Sadrazamınkilerdi. Beşik alaylarında saraya bir
beşik, beşikörtüsü ve üzeri sayısız mücevherat ve değerli taş ile işlenmiş
yorganlar yollanırdı. Bu alaylar halk tarafından büyük rağbet görür,

.35Bekir Onur, Çocuk Tarih ve Toplum, 99.


46

beraberinde büyük kalabalıklar oluşurdu. Doğumların saray erkanında siyasi


açıdan önemi büyüktü. Yeni doğan sultanların çoğu henüz beşikteyken
evlendirilirlerdi. Bu evlilikler devletin yüksek kademelerindeki bağları
güçlendirmek adına düzenlenirdi. Doğan çocukların isimleri evlerdeki
Kuran’a yazılırdı.

Doğumlara yaklaşımdaki coşku ne kadar büyükse ölümlere olan


kayıtsızlık da o kadar fazlaydı. Mukadderatçı bir yaklaşım ile ölümler kabul
edilirdi. Çok sayıda çocuk yapmak gerçekleşecek ölümleri de göz önünde
tutma eğilimiyle alakalıydı.

Sünnet törenleri çocuklar ile ilgili yapılan törenlerin en görkemlisi


olurdu. Sarayda ya da devler erkânında yapılan sünnetlerde aynı zamanda
fakir ve yetim yüzlerce çocuğun toplu sünneti de yapılırdı. Sünnet olacak
çocuğun 11–12 yaşlarına gelmesi beklenirdi. Çocuk ata bindirilir, sünnet
gerçekleştikten sonra da aile yakın çevresine ziyafet verir, kutlamalar
yapılırdı.

Osmanlı’da çocukların ailelerine ve toplum kurallarına karşı istisnasız


bir itaat göstermesi beklenirdi. Aile çocukları adına her türlü kararı verir ve
uygulanmasını sağlardı. Ortalama dört buçuk yaşına gelen çocuklar “sıbyan
mektebi” olarak da bilinen mahalle mekteplerine gönderilirdi. Bu mekteplerde
sadece din eğitimi verilirdi ve bu eğitim tamamen ezbere dayalıydı. Çocuğun
gelişim özellikleri ile hiç bir şekilde bağdaşmayan bu eğitim yaşam boyu
kabulkar, bireysel düşünce ve bilinçten uzak bireyler yetiştirmenin ilk
basamağıydı. Dayak, eğitimin çok önemli bir parçasıydı. “Dayak cennetten
çıkma”, “Hoca’nın vurduğu yerde gül biter”, “Eti senin kemiği benim.” vb. gibi
çok yaygın ve kanıksanmış sözler de bu uygulamanın deyişlere yansımış
örnekleridir. Dayağın çocuğu terbiye etmek için kullanıldığı ve ileriki yaşlarda
da cezalandırma yöntemi olarak yetişkinlerde de kullanıldığı bilinmektedir.
Tabi bu dayağın hafif bir ceza olduğunu düşünmemek gerekir. Yediği
dayaklar yüzünden okula gitmemiş ve okuldan soğumuş birçok insan vardır.
47

Mustafa Kemal’in Selanik’de ki mahalle mektebinde yediği dayak hepimizin


çok iyi bildiği bir öyküdür. Dayak ve ezberci eğitim ve tutumun yanısıra
Osmanlı’da çok büyük bir çocuk sevgisi vardır. Bu iki katı tutumun yanında
çocuk sevgisi kulağa eğreti gelse de bu konu özellikle yurt dışından
Osmanlı’ya yaşamaya ya da ziyarete gelmiş birçok yabancı tarafından
özellikle dile getirilmiştir.

“Özlü bir anlatımla bu toplum “çocuk sever” bir toplum. Bu, tarihte de
böyle olmuş, günümüzde de böyle. Seyahatnamelerde Osmanlı toplumuyla
ilgili en önemli gözlemlerden biri, çocuğa gösterilen sevecenlik ve sevgidir.
On dokuzuncu yüzyıldan bir gözlemci (Brayer), “Erkeklerde de kadınlarda da
evlat sevgisi çok barizdir.” diyor. Günümüzde de Mümtaz Soysal “Çocuğa bu
kadar düşkün bir başka toplum bulunmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz”
diyor.” 36

Çocuğa bu kadar düşkün bir toplumun tarih boyu ve hatta halen süren bir
dayak eziyetini de bu denli benimsemiş olması çelişkili görünüyor. Ancak bu
çelişkiyi Onur şu şekilde açıklıyor: “Çocuk hiçbir çağda, hiçbir kültürde tam
anlamıyla masum da sayılmamıştır, günahkâr da. O yüzden çocuk sevgisiyle
çocuğa yönelik şiddet bir arada olabilmektedir.” 37

Osmanlı sarayında oyuncak da sınırlı kalmıştır. Eyüp oyuncakçılığının


tarihi çok eskilere gitmesine karşın gerek yenilik gerekse de çeşit açısından
sınırlıdır. “Oyun kültürü içerisinde en çok değişiklik gösteren öğe oyun
yerleridir. İstanbul’da oyun yerleri olarak sokaklar, boş arsalar, konak ve ev
bahçeleri, bayram yerleri sayılmaktadır. En ilginç oyun yerleri cami, kilise
avluluarı ve mezarlıklardır. Anadolu’da oyun yerlerinin başında sokaklar,
bahçeler, boş arsalar, kırlar gelir. Toz-toprakla oynamak yoksul çocukların
oyun türüdür. Oyun kavgaları, oyun kültürü içinde en ilginç konudur.
Kavganın kendisinin bir tür oyun olduğu Türk toplumunda çok eskilere

36
Bekir Onur, Çocuk Tarih ve Toplum, 120,121.
37
Agk,122.
48

gitmektedir ve çok yaygındır. Savaş oyunlarının sosyolojik açıklaması


dayanışma kültürü ile psikoljik açıklaması egemenlik kurma eğilimiyle
yapılabilir.” 38

Osmanlı döneminde çocuklar için en önemli toplumsallaşma alanı


mahallelerdir. Mahallede kadının yaşamı erkeklerden ayrı ve kapalıdır.
Mahallede herkes herkesin çocuklarından sorumludur.

Osmanlı toplumunda eğlence yaşamı sınırlı olmasına rağmen


Ramazan ve bayramların çocuklar için en mutlu ve coşkulu geçen günler
olduğu birçok anı yazarının kaleminden de anlaşılır. “Ramazan ayı bütün
dinsel içeriğine rağmen hem çocuklar hem de yetişkinler için kuralların
esnediği, eğlenme özgürlüğünün arttığı dönemlerdir. Çocuklar büyüklerin
hoşgörüsüne sığınarak ramazanın bütün yönlerini eğlenceye
dönüştürürler.” 39 Bayramlar ise bu eğlencenin en görkemli şekilde yaşandığı
zamanlardır. Büyükler bayramlarda özellikle çocukları sevindirmek isterler.
Bayram harçlıkları verilir, çocuklara yeni üstbaş alınır. Bayram yerlerinde
çocukların eğlencesine yönelik birçok faaliyet olurdu. Karagöz, kuklacılar,
çadır tiyatrosu, atlıkarınca, cambazlar, yiyecek satıcıları, macuncular,
helvacılar, vb. gibi türlü etknlikler çocukların bayram neşesini arttıran
unsurlardı

Sonuç olarak Batı’daki çocukluğun tarihi ile karşılaştırmaya gidilebilmesi için


Türk toplumunda çocukluk ile ilgili daha kapsamlı araştırmalara ihtiyaç
vardır. Yukarıda bahsedilen konular Türk toplumunda çocukluk adına ancak
çok kısa yüzeysel bir seçkidir. Ancak ortaya çıkan sonuç, ister Batı isterse
de Türk toplumu olsun çocukların anlaşılması ve ihtiyaçlarının doğru şekilde
karşılanabilmesi adına yapılması gereken şeyler olduğudur. Özellikle de
ülkemizde modern eğitim anlayışının yurdun her yerinde ve eğitim veren her

38
Bekir Onur, Çocuk Tarih ve Toplum,107
39
Agk, 105.
49

kurumda yaygılaşması gerektiği gibi, toplum ve aileler tarafından da


benimsenmesi çok önemlidir.
50

5. ESER DOSYASI
51

Resim 5.1
52

Resim 5.2
53

Resim 5.3
54

Resim 5.4
55

Resim 5.5
56

Resim 5.6
57

Resim 5.7
58

Resim 5.9
59

Resim 5.8
60

Resim 5.10
61

Resim 5.11
62

Resim 5.12
63

Resim 5.13
64

Resim 5.14
65

Resim 5.15
66

Resim 5.16
67

5. SONUÇ

Çocukluk ve Oyun kavramlarının üzerine Batı ülkelerinde çok sayıda


araştırma yapılmıştır ve yapılmaya devam edilmektedir. Bu çalışmalar,
tarihin ve halen yaşanmakta olan kültürün algılanabilmesi adına son derece
gerekli ve önemlidir. Eser metnini oluşturma sürecinde Türkiye’de bu alanda
yapılan çalışmaların yetersizliği ve gerekliliğini kesin olarak anlamış
bulunmaktayım. Bu kavramların plastik sanatlara yansımalarını incelerken
ise, konunun toplumların sosyo-ekonomik ve kültürel gelişim süreçlerinden
kesinlikle ayrı değerlendirilemeyeceğini bir kez daha, açık bir şekilde
gördüm.

Halen yaşayan kültürün vazgeçilmez bir parçası olan Çocukluk ve


Oyun kavramları Batı’da farklı birçok disiplinin ( Tarih, Antropoloji,
Psikanaliz, Toplumbilim, Ekonomi vb.) araştırma konusu olmuştur. Bekir
Onur ikinci baskısı 2002 yılında yapılan “Oyuncaklı Dünya” adlı
çalışmasında dünyada 370 adet oyuncak müzesinin tespit edildiğini belirtiyor
ve aynı zamanda Etnografya müzelerinin de oyuncak bölümleri olduğu
bilgisini ekliyor. Yazısının sonuna da şunu söylüyor: “Müzesine oyuncak
koymayan hiçbir ülke yok, bizim dışımızda...”. Bekir Onur’un çabalarıyla
1990 senesinde Türkiye’nin ilk oyuncak müzesi, 1994’te de Çocuk Kültürü
Araştırma Merkezi ve 1997’de Müze Eğitim Anabilim Dalı kuruluyor. Sunay
Akın’ın 2005 yılında kurduğu İstanbul Oyuncak Müzesi’nde bu alanda olumlu
bir gelişme olmuştur. Bunun yanında 2006 senesinde Ürgüp’ün Mustafapaşa
kasabasında tamamen kişisel çabalarla kurulmuş bir oyuncak müzesine
daha rastladığımı eklemeliyim.

Sonuçta Türkiye’de de, birkaç idealist insanın çabalarıyla da olsa


Çocukluk ve Çocuk Kültürü ile ilgili bilimsel çalışmalar yapılmaya başlanması
çok önemli bir gelişme. Ayrıca İstanbul’da açılan yeni müze ve sergi
68

mekânlarının çocuklar için bölümleri oluşturuluyor ve her sergi ya da


etkinliğin içerisinde çocuklar için düşünülmüş alanlar düzenlenmeye özen
gösteriliyor. Başlangıç olarak çok az sayıda olan tüm bu girişimlerin gelecek
için birçok genç araştırmacıya ve eğitimciye ışık tutacağını umut ediyorum.

Sanatsal çalışmalarımda Çocukluk ve Oyun’u tema olarak seçerken


beni en çok etkileyen şeyin kendi çocukluğumla duygusal bağlarım olduğunu
görüyorum. Yaklaşık üç senelik bu süreçte çocukluğu ve oyunu kendi kişisel
deneyimlerim ve önceliklerime göre aktardım. Bir sanatçı olarak üretimimde
seçimlerimi hislerim doğrultusunda oluşturdum.

Hangarlar, Arka Bahçe Çocuk Savaşları ve Tüf Tüf çalışmalarında


öncelikli kaygım, “çocuğu” doğasına aykırı fiziki yapılarla bir araya
getirmekti. Bu seçim benim büyük sanayi mekânlarına, dev antrepolara, eski
fabrikalara ve metruklere karşı olan ilgimden kaynaklanıyor. Çocuğun oyun
oynarken çevresini düşsel olarak şekillendirme becerisi, oyunun bir keşifler
süreci olması etkiliyordu ve resimlerimde kurgulamaya çalıştığım metafizik
atmosfere de katkı sağladı. Ağır sanayi makinelerinin “Devasallığı” ile
çocuğun “Küçücüklüğü”nün yan yana gelmesinin oluşturduğu tuhaflık
hoşuma gidiyordu. Diğer çalışmalarımdan birçok yönüyle ayrılan bu
tabloların üretim sürecinin, benim için de bir oyuna dönüştüğünü eklemem
gerekiyor. Figürlerin çok küçük ve detaylandırılmış olduğu bu çalışmalar
kendime de bir meydan okumaydı. O zamana kadar geniş fırça yüzeylerden
serbestçe yaralandığım düşünülürse bu resimler kendimi geçirdiğim bir iğne
deliği gibiydi.

Eser metnini yazma sürecinde çocukluğun, oyunun tarihi ve sosyo-


kültürel bağlantılarını fark etmeye başladıkça, kendi çocukluğumu,
oynadığımız oyunları, çocuklara ve çocukluğa ait şeyleri düşünmeye
başladım. Anımsadıklarım; döneme ait belli başlı oyuncaklar, çocuk
giyimleri, oyunlar, belirgin çocukluk davranışları, kısaca 1980 sonrası
69

dönemine ait çocuk folkloru oldu. Oyunlar, çocuk giysileri, oyuncaklar, çocuk
davranışları, onları etkileyen popüler kültür öğeleri ve pek çok şey
çalışmalarımın nesnesi haline geldi. Bu süreç içerisinde çalışmalarımda
çocukluk ikonlarını üzerine yoğunlaştım. Herkesin bir dönem sahip olduğu
ya da olmak istediği Pinokyo, BMX veya Cooper marka bisikletler,
gazetelerin dağıttığı kâğıttan oyuncaklar, okul bahçelerinde oynanan oyunlar
resimlerin ana fikrini oluşturdu. Çocuklar Mekap ayakkabılar, spor şortları,
örgü yelekler, siyah önlükler, dantel yakalar, fiyonklu saç kurdeleleri, çorap
üzerine burnu açık ayakkabılar giyiyorlardı. Figürlerin boyutu büyürken
mekânın etkisi kaybolmaya başladı.

Özellikle fotoğraftan çalışmayı tercih ettiklerim dışındaki modellerimi


hayalden çalıştım. Çocukların duruşları ve ifadelerindeki “poz verme” tavrı
bilinçli bir seçim oldu. Çocukluk ikonlarını belgelemenin yanında en öncelikli
kaygım çocuğun kendi kimliğini yaratma çabasının resimlere aktarılmasıydı.
Kendi çocukluğumda benim ve etrafımda yetişen birçok kız çocuğunun
kimliğini oturtma ve kendini ortaya koyma çabasının karın ağrılarını oldukça
iyi hatırlıyorum. Kabul edilmek ve oyuna dâhil edilmek için üstlenilmesi
gereken tavır, cesaret ve güç ihtiyacı çoğumuzun davranışlarına ve
ifadelerine yansıyordu. Cinsel kimliklerimizi dışlayarak ayakta kalmaya
çalışıyorduk. Bu başlangıç çoğumuzun yaşam boyu hayata karşı genel
tutumlarına yansıdı. Önce güçlü olmak adına “kız” olmayı reddettik, sonra da
“kadın” kimliğini üstlenebilmek adına sıkıntı çektik. Resmettiğim kız
çocuklarının yüzlerindeki sert ve küskün ifadeler ile takınılmış pozların
yapmacıklığı bu duyguyu aktarmak adına düşünülmüştür.

1980 sonrası, Türkiye adına değişimin hızla ivmelendiği bir dönemdir.


Bu hızın beraberinde getirdiği büyüme birçok yönde raşitik sonuçlar
doğurmuştur. Kültürün, toplum yaşayışının, eğitimin, siyasetin ve toplumsal
ahlakın yozlaşmasının yanında teknolojinin, iletişimin sınırlarını ortadan
kaldırması, bilgiye erişim olanaklarının artması yeniçağın gerçekleri
70

olmuştur. On sene ara ile üç ihtilal yaşamış bir ülkede 1980 ihtilalı
sonrasında yetişen ilk kuşak olduk. Toplumda korku ile yerleşmiş bilinçli bir
apolitizasyon duygusu ancak ileride algılayabildiğimiz bir somutlukla
önümüze çıkıyordu. 1980 sonrası kuşağın arada kalmışlığı, yaşama dair
tavrındaki uyumsuzluk ve kaynaşma çabası bugün hissedilir bir ayrım
yaratmaktadır. Resimlerimin üzerine çalışırken şu düşünceden yola çıktım:
Geçmişte biz ne yapıyorduk ve şimdi ne yapmıyoruz? Sorgularımın bu
günün çocukları, oyunları ve çocukluk anlayışını eleştirmek üzerine bir
girişim olarak algılanmasını istemiyorum. Açıkçası bu günün yaşayışlarına
karşı eleştiri yapmak ya da yadsımak gibi bir telaşım yok. İlgilendiğim şey
daha çok 1980 sonrası kuşağın içinde yetiştiği atmosferi ve o döneme ait
ortak kabul yaratmış nesne, olay ve durumları çalışmalarıma aktarmak.

Tez yazma sürecinde karşılaştığım bilgiler, tamamen sezgisel olarak


başladığım bu çalışmanın ileride gerçekleştirilecek olan çalışmalara yönelik
sadece bir birikim oluşturabileceğini düşündürdü bana. Üzerinde çalıştığım
konunun derinlikle araştırılması gerektiğine okuduğum her kaynakta daha
çok inandım.

Bu alanda yeni bir kavram oluşturan ya da bir önermede bulunan bir


çalışmanın, daha çok antropologların, felsefecilerin, toplumbilimcilerin ve
eğitim araştırmacıların ihtisaslarına girdiği kanısındayım. Bir sanatçı olarak
ise bu sürece katkımı sanat çalışmalarımla sürdürmek düşüncesindeyim.
71

Kaynakça

ANDERSON, Janice, The Art of the Impressionists, Parragon, 1994, Italy.

BURKE, Peter, 2003, Tarihin Görgü Tanıkları, Çev. Zeynep Yelçe, Kitap
Yayınevi, İstanbul.

BERGER, John, Picasso’nun Başarısı ve Başarısızlığı, Çev. Y. Salman, M.G.


Sökmen,2003, Metis Yayıncılık, İstanbul.

FRANCKE, Angelica,2004, “Avrupa Resminde Küçük Prensler vePrensesler”,


Çev. Ayşegül Hatay, P Dünya Sanatı Dergisi, 34, Yaz 2004, 58–69

GOMBRICH, Ernst H., 1992, Sanatın Öyküsü, Çev. Bedrettin Cömert, Remzi
Kitabevi Yayınları, İstanbul.

HAUSER, Arnold, 2006, Sanatın Toplumsal Tarihi, Çev. Yıldız Gölönü, Remzi
Kitabevi Yayınları, İstanbul.

HINDMAN, Sandra L., 2004, “Pieter Brueghel’in Çocuk Oyunları “,Çev. Celal
Üster, P Dünya Sanatı Dergisi, 34, Yaz 2004, 70–83.

HUIZINGA,Johan,2006,Homo Ludens, Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir


Deneme, Çev.M.A.Kılıçbay,Ayrıntı Yayınları,İstanbul.

KRASZEWSKI, Igor, art.childrenincinema.com

LYNTON, Norbert,1991, Modern Sanatın Öyküsü, Çev. Cevat Çapan, Sadi


Öziş, Remzi Kitabevi Yayınları, İstanbul.

ONUR, Bekir, 2002, Oyuncaklı Dünya, 2. Baskı, Dost Yayınevi, Ankara.

ONUR, Bekir, 2005, Türkiye’de Çocukluğun Tarihi, 1. Baskı, İmge Kitabevi


Yayınları, Ankara.

ONUR, Bekir, 2007, Çocuk Tarih ve Toplum, 1. Baskı, İmge Kitabevi


Yayınları, Ankara.

OZAN, Yunus, 2004, “ Picasso’nun Çocukları ”, P Dünya Sanatı Dergisi, 34,


Yaz 2004, 98–1007.

POSTMAN, Neil, 1995, Çocukluğun Yokoluşu, Çev. Kemal İnal, İmge Kitabevi
Yayınları, Ankara.
72

ROBERTS, Keith, Bruegel, Phaidon Press,1982, London.

SAVCIOĞLU, Nida, 2003,Çocuk ve Sanat, Okyanus Us Yayın,2003, İstanbul.

SMİTH, Preserved, 2001, Rönesans ve Reform Çağı, Çev. Serpil Çağlayan,


Türkiye İş Bankası Kültür yayınları, İstanbul.

STEER, Isabella, History of British Art, Parragon, 2002,London.

SUITS, Bernard, Çekirge Oyun Yaşam ve Ütopya, Çev. Süha Sertabiboğlu,


1995, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

YÖRÜKAN, Turhan, Yunan Mitolojisinde Aşk, Türkiye İş Bankası Kültür Yay.,


2000, Ankara.
73

AYÇA TELGEREN

KİŞİSEL

Doğum 1975 Gölcük / İZMİT


2004- Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü Yüksek
Lisans
1998–99 Marmara Üniversitesi A.E. F. Sınıf Öğretmenliği Sertifika Programı
1993–98 Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü
1986–93 Kadıköy Anadolu Lisesi

SERGİLER, YARIŞMALAR

1997 Ayşe-Ercüment Kalmık Vakfı Özgün Baskı Desen Yarışması-


Sergileme

1998 Türk Kalp Vakfı Resim Yarışması- Sergileme


1998 Arnavutköy Zihni Kişisel Sergi
1998 MSÜ Osman Hamdi Bey Salonu Mezuniyet Sergisi
2006 I. Uluslararası Mustafapaşa Sanat Festivali
2006 Tüyap Sanat Fuarı

İŞ HAYATI

1999 yılından beri çalıştığı Özel Doğuş Okullar Grubu’nda Görsel Sanatlar
Bölüm Başkanı olarak görev yapmaktadır.
Kişisel resim çalışmalarını 2002 yılından bu yana Yeldeğirmeni’ ndeki
atölyesinde devam ettirmektedir.

İLETİŞİM
Adres: Rasim Paşa Mah. Süngertaşı Sok. 5/3 Kadıköy İSTANBUL
e-posta: aycatelgeren@gmail.com
GSM: 0 532 710 21 52

You might also like