You are on page 1of 27

ZAMAN KAVRAMI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Dr. Ahmet Toprak


akademi.toprak@gmail.com

Neden her şey hareket halindedir? Neden hareketlilik var? Neden sürekli her şey bir
değişim, bir dinamiklik içerisindedir? Neden mutlak sabitlik, mutlak durağanlık yoktur?
Hareketin, değişimin kaynağı, zorlayıcı gücü nedir? Bir maddenin, bir parçacığın
sonsuz mutlakta durmasındansa ilerlemesini sağlayan itici güç nedir? Işık hızında
hareket eden fotonun kendisi bile neden hareket halindedir? Neden var olan her şey,
makro ve mikro kozmos, donmak yerine bir hareketliliği tercih etmiştir/etmek zorunda
kalmıştır? Bu hareketliliğe, bu tercihe neden olan öz nedir?

Zaman...

Zaman, var olan her şeyi durağanlıktan çıkararak, hareketliliğin ve yaşamın var
olmasını sağlar. Biyolojik moleküller, ancak zaman kavramı var ise bir yerden başka
bir yere hareket edebilir ve bu şekilde de canlılığın var olmasını sağlayabilir. Zaman
kavramı yok ise hareketlilikten de söz edilemeyeceği için yaşamdan da
bahsedilemez. Düşünmek, hissetmek bile ancak zaman kavramı var ise mümkün
olabilmektedir. Zaman; atomların, moleküllerin, biyolojik moleküllerin, gezegenlerin,
yıldızların, galaksilerin, düşünebilmenin, hissedebilmenin, sıfır anından, yokluktan,
bekleyişten, donmuşluktan kurtulmanın, var olabilmenin, var olduğumuzu
anlayabilmenin altında yatan özü teşkil etmektedir. Zaman olmasa idi, zaman
akmasa idi var olan her şey donacağından hiç bir şeyin var olduğunu anlayamayacak
ve bu şekilde de yaşamdan da bahsedemeyecektik.

Zaman, biz istesek de istemezsek de, yerimizde otursak da oturmasak da, hareket
halinde olsak da olmasak da, araba ile, uçak ile, gemi ile, roket ile seyahat etsek de
etmesek de sürekli akmaktadır. Ağzımızdan çıkan her harfte, her cümlede saniyeler,
dakikalar geçmektedir. Vücudumuzda gerçekleşen her bir kimyasal reaksiyonda, her
bir nefeste, her bir kalp atımında saniyeler geçip gitmektedir.

Klasik fizikte; bir parçacığın uzayda aldığı yol, o parçacığın hızına ve o parçacığın o
hız ile ne kadar süre geçirdiği ile orantılıdır.
A B

Başlangıç Varış
zamanı ( ) zamanı ( )

A ile B arasındaki bir yolun uzunluğu ( ), (birimi metre=m’dir) ile ve bir

parçacığın (insan, araba, karınca vb.) hızını (birimi metre/saniye=m/s’dir) ve geçen

zamanı da (parçacık herhangi bir başlangıç zamanında, mesela

saatimize baktığında saat 10’da A noktasından yola çıkmış olsun ve B noktasına


vardığında kolundaki saate baktığında da gördüğü zamanı olarak ifade

edersek, A ile B arasında geçen süre olarak ifade edilsin) (birimi


saniye=s’dir) ile temsil edersek, bu durumda, parçacığın, hızı ile sürede aldığı yol

( ), şu şekilde bulunur:

(1)

Denklem (1)’e göre; örneğin bir parçacığın hızının 10 m/s olması durumunda, bu
parçacık, 1 saatte (1saat=3600 s), 36.000 m (36 km) yol alacaktır.

Denklem (1) oldukça basit görünmesine rağmen, aslında içerisinde olağanüstü sırlar
barındırmaktadır:

1- Herhangi bir zaman akışı yok ise ( ), bu durumda olacak


yani mekânda/uzayda herhangi bir hareketlilik, yol alma, yürüme olmayacaktır,
yerimizde duruyor, donuyor olacaktık.
2- Hız ( ), bir parçacığın hareketliliğinin ölçüsü olduğundan ( )

zaman akmıyorsa ( ), mekânda/uzayda da herhangi bir yol alma


gerçekleşemeyeceğinden herhangi bir hareketlilikten, hızdan da
bahsedemeyeceğimiz anlamına gelecektir.
3- Etrafımızda gördüğümüz hiçbir şey, aslında donmuş bir durumda değilse, var olan
her şey sürekli bir değişim halinde ise, atomun etrafında elektronlar sürekli
hareket halinde ise, uzay-evren sürekli bir genişleme halinde ise, bedenimizi
oluşturan parçacıklar sürekli titreşim halinde ise, dokularımız, organlarımız,
hücrelerimiz, enzimlerimiz, proteinlerimiz, DNA’mız, sürekli bir hareketliliğin
içerisinde ise, durduğunu sandığımız bir taş, bir duvarı oluşturan atomlar aslında
sürekli bir hareketlilik-titreşim halinde ise, durduğunu düşündüğümüz dünya,
aslında kendi etrafında, güneş etrafında ve uzayda hareket ediyorsa, galaksimiz
hareket ediyorsa, tüm evren aslında hareket ediyorsa var olan her şey aslında
sürekli bir hareketliliğin içerisinde ise, düşünebiliyorsak, hissedebiliyorsak,
görebiliyorsak ve tüm bunlar aslında sıfır zaman ya da gerçekte akmayan bir
zaman olmadığından dolayı ise hareketlilik=var olmak, zamanın mekâna
kazandırdığı gerçek (sanal olmayan) bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Zaman, var olan mekân/uzay ile birlikte var olmakta ve onun bir parçası, dokusu
olarak hareket etmektedir. Nasıl ki bir parçacık (madde, bitki, hayvan, insan, vb)
bizim uzay-zamanda var olduğu anda ister istemez, mecburen, bulunduğumuz
uzayın özelliği nedeniyle herhangi bir geometriye sahip olacak şekilde
maddeleşiyorsa (ya da bir enerji değeri ile var oluyorsa)-mekân özelliği (bir hacmi,
bir uzay boşluğunu işgal ediyorsa) kazanıyorsa aynı şekilde zamanın da etkisi
altına girerek hareketlilik-varlık kazanmaktadır. Aksi bir durum
maddenin/atomun/parçacıkların uzay-zamanda mutlak olarak donacağı, mutlak
olarak hareketsiz olacağı anlamına gelecektir.

Vücudumuzdaki hücresel her bir hareket, her bir kimyasal reaksiyon, aldığımız her bir
nefes, her bir kalp atışımız, zaman aktığı için var olmakta ve zaman, hareketliliğin ve
yaşamın var olmasının anahtarını oluşturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında; zaman,
fiziksel nesneler ile ilişkili olaylar arasındaki değişkenliği, durum farkını, dinamikliği,
hareketliliği, farklılığı, geçen süreci, dönemi, mesafeyi, hızı, sürekliliği, günleri,
saatleri, ayları, yılları tanımlamak, onları sınıflandırmak, sıralamak, aralarında ilişki
kurmak için ortaya atılmış nicel bir ölçüden, bir noktadan, bir çizgiden, bir sayıdan,
soyut bir kavramdan çok öte bir şey anlamına gelmektedir.

Zaman, insanın henüz anlayamadığı ve dizginleyemediği, esareti altından


kurtulamadığı tam olarak mahiyeti anlaşılamamış ve tanımlanamamış bir kavram, bir
güç. İnsan, bu gücün altında doğar ve yaşamını bu güç sayesinde devam ettirir.
Zaman olmasa idi, hareket de olmazdı, hareket olmasa idi, şu anda varlığını
bildiğimiz hiç bir şey de var olamazdı (ya da en azından varlıklarından haberdar
olamaz, anlayamaz, bunları düşünemez, göremezdik). Mekân, varlık ya da uzay,
ancak zaman kavramı var ise anlamlıdır. Bu nedenledir ki, yaşam/hareketlilik söz
konusu olduğunda, uzay-zaman, iç içe geçmiş ve ancak birlikte var olabilen iki
kavram olarak ele alınır.

Zaman; yüksek hızlarda, çok yoğun kütleli bir yıldız etrafında, bir karadelik etrafında,
bunlara maruz kalmayan bir parçacığa göre daha yavaş akmaktadır. Yani zaman;
sabit duran, uzayın her noktasında aynı olan, değişmeyen, herkes için aynı akan,
aynı etkiye sahip olan bir yapıya/özelliğe sahip değildir.

Bir parçacık var olduğu anda, ister istemez uzay-zamanımızın özelliği nedeniyle bir
geometriye/şekle/maddeye/enerjiye/cisme/topolojiye/morfolojiye bürünmektedir. Her
bir parçacık için (madde, bitki, taş, insan, fermiyon, bozon, kozmik ışın vb) aynı uzay
içerisinde, uzay dokusu aynı olmasına rağmen (x-y-z gibi koordinatlarına sahip 3
boyutlu mekân uzayı) farklı geometri/şekil/yapı (x-y-z gibi mekân koordinatlarının bir
fonksiyonu, değişkeni olarak) tanımlanabiliyorsa (ene, boya, yüksekliğe, bir
topolojiye, bir morfolojiye sahip ise) ve bu parçacık için tanımlanan
geometri/şekil/yapı/topoloji/morfoloji o parçacığa has olan fiziksel/maddesel/biçimsel
bir yapıyı karakterize ediyorsa, aynı şekilde uzay-zamanda var olan her bir parçacık
için de bu paçacığın sahip olduğu
uzaya/mekâna/koordinatlara/geometriye/topolojiye/morfolojiye eşlik eden ona has bir
zaman yapısı/dokusu var olmakta ve bu zaman dokusu, o parçacığın
geometrik/cisimsel/maddesel/enerjisel yapısına, topolojisine, morfolojisine yapışık
olacak şekilde o var olduğu anda onunla birlikte kendiliğinden doğal olarak, uzay-
zamanın bir özelliği olarak var olmaktadır.

Nasıl ki bir cismi tanımlayan genel koordinat düzlemlerini (x-y-z koordinatları gibi)
genel olarak tüm uzayı tanımlamak için kullanıyorsak, görünmeyen bu x-y-z
koordinatları uzayın iskeletlerini oluşturuyor ve bu x-y-z koordinatlarıyla tanımlanan
uzay dokusu içerisinde herhangi bir cismin geometrisini/varlığını bu x-y-z
koordinatlarını kullanarak yerel olarak mesela x3, x2+y2+z2=r2 olacak şekilde
tanımlayabiliyorsak, aynı şekilde zaman da tüm uzayın dokusuna işlemiş ve ondan
ayrılamayan bir doku olarak hem tüm uzay-zamana yayılmış olarak bu uzaya
hareketlilik katmakta ve hem de yerel olarak her bir parçacık için kendi yerel zamanın
var olmasına olanak tanımaktadır. Bu şekilde evren çapında uzay dokusuna işlemiş
bir zaman akışı var olmakla birlikte, her bir parçacık için de aynı zamanda var olan
yerel bir zaman akışı da var olmaktadır. Bu şekilde de her bir parçacık için farklı
zamanlar, farklı yarılanma ömürleri de bu şekilde var olabilmektedir. Bu aynı
zamanda; uzay-zamanın dokusunda/özelliğinde herhangi bir kozmik nedenden dolayı
meydana gelecek bir değişimin bu uzay-zamanın içerisinde yer alan tüm geometrik
yapıları ve bunların yerel zamanlarını da etkileyeceği onları farklılaştıracağı anlamına
da gelecektir (örneğin; uzayın dokusu herhangi bir kozmik nedenden dolayı, 3
boyuttan bir anda 2 boyuta indirgenirse, bu evrende yer alan her şey, bir anda bir
gazete üzerinde yer alan görüntülerde olduğu gibi bir düzlem içerisine hapsolup
kalacak ve zaman da bu boyuta sıkı sıkıya bağlı olduğundan bu değişimden o da
otomatikman etkilenecektir).

Bir parçacığın x-y-z koordinatlarını içeren fiziksel yapısına eşlik eden (zaman)
boyutu, tüm parçacığın fiziksel yapısını (uzayını) çevreleyerek, yerel olarak
parçacığın hareketliliğini sağlayan görünmeyen kuvvet alanını oluşturmaktadır. Söz
konusu zaman boyutu, tüm evreni ve yerel olarak da her bir parçacığı sarmalamamış
olsa idi, herhangi bir parçacığın, bir hormonun, bir enzimin, bir insanın maddesel
olarak, sadece anda var olması, asla ama asla bir anlam teşkil etmeyecekti. Çünkü
ardışık nefes almak, ardışık kalp atımı, hücre içerisinde kimyasal reaksiyonlar, atom
etrafındaki elektron hareketleri, kısacası tüm yaşam için hep bir hareketlilik,
hareketlilik için de bir zaman akışının olması gerekmektedir. İşte zaman, görünmeyen
manyetik alanların demir tozlarını hareket ettirmesi gibi var olan her şeyin
hareketinden sorumlu bir boyut, görünmeyen bir kuvvet alanı olarak karşımıza
çıkmaktadır.

Zamanın, çok yüksek hızlarda, karadeliklerde, çok yoğun bir kütle etrafında, bu
etkilere maruz kalmayan dış bir gözlemciye göre değişebiliyor olması, zamanın genel
bir kavram olarak sadece uzayı çevrelemediğini, değişmez ve sürekli bir yapıda
olmadığını, bir parçacığın fiziksel yapısında (parçacığın kendisine has olması) olduğu
gibi zamanın da bir parçacığa eşlik eden, onu çevreleyen, onun bir parçası olan,
doğrudan o parçacığın kendisine ait, ona has olan bir yanı olduğu fikrini
güçlendirmektedir. Bu da zamanın olayları anlamak için bizim tarafımızdan
uydurulmuş sanal bir kavram olmadığını, en az mekân kadar gerçek olduğunu,
değiştirilebileceğini, manipüle edilebileceğini, kontrol altına alınabileceğini
göstermektedir.
Zamanı dondurmak ya da hızlandırmak mümkün müdür? Fiziksel dünyada olaylar
arasındaki süreçlerin dinamiğini kontrol etmek mümkün müdür? Büyük bir fırtınanın
yaratacağı tahribat, bir suikastçının patlamak üzere olan bombasını yerel zamanda
dondurarak kontrol etmek ve masum canları kurtarmak, bir apartmandan yere
düşmekte olan bir canlıyı yere düşmeden önce o canlının yerel zamanını dondurarak
kurtarmak mümkün müdür?

Her bir parçacığa eşlik eden ona has (yerel) bir zaman boyutu varsa, bu,
mümkündür. Parçacığın çevresindeki uzay-zamanı etkilemeden sadece o parçacığın
yerel zamanını, dışarıdan bir etki ile kontrol ederek, parçacığın yerel zamanının
oldukça yavaş akması, hızlandırılması ya da ileri değil de geri akması sağlanabilir.

Newton hareket yasasından yola çıkarak, kartezyen koordinat sisteminde tek boyut

( düzlemini alalım) referans alınarak, zaman kavramı için Denklem (2)’de görüldüğü

gibi bir eşitlik yazılabilir:

(2)

Denklem (2)’de cismin kütlesini ifade etmektedir.


İfadesi potansiyel fark olup dış bir kuvvet alanı altında m kütleli cismi, uzayda iki
nokta arasında bir noktadan diğerine hareket ettirmek için yapılması gereken iş
miktarı olarak tanımlanmaktadır. potansiyel fark ifadesi önündeki “- negatif”
işareti, pozitif kütle için hareketin her zaman için yüksek potansiyelden düşük
potansiyele doğru gerçekleşeceğini ifade etmektedir. cismin, uzayda

hareket ettiği iki nokta arasındaki yol farkını ve cismin uzayda hareket
ettiği iki nokta arasında bir noktadan diğerine hareket ederken geçen zaman farkını
ifade etmektedir.

Denklem (2)’ye göre zaman; bir dış potansiyel alan (enerji) altında kütlenin, uzayda
yer değiştirmesidir. Evrende, var olan her şey bir hareketlilik içerisinde olduğundan
evrensel zamanı durdurmak, dondurmak mümkün olmadığından, evrendeki her bir
parçacık zamana bağlı olduğundan, Denklem (2)’ye göre zamanı; kütlenin (herhangi
bir kütleye/enerjiye sahip olan parçacık), uzayda yer değiştirmesini sağlayan
potansiyel bir alan, bir kuvvet alanı, bir enerji alanı olarak da tanımlamak
mümkündür.

Zaman, evrendeki her parçacık için sürekli bir akış halinde olduğundan (sıfır
olmadığından, donmadığından), evrendeki her parçacık sürekli bir hareketliliğin
içerisinde olduğundan, mutlak durağanlık söz konusu olmadığından (durduğunu
düşündüğümüz dağ, taş, ev gibi var olan her şey için), Denklem (2)’de dış
potansiyel alan da sıfırdan farklı bir değer almak zorundadır. Bu da bu dış potansiyel
alanın, 3-boyutlu evrenin tamamını dolduran (bir kovanın içerisini dolduran su gibi)
onu çevreleyen ve içerisinde bulunan her parçacık için onun hareketini sağlayan bir
potansiyel oluşturduğu, onu harekete zorlayan bir güç olduğu, bir kuvvet alanı (enerji)
olduğu anlamına gelmektedir. Evrenin hiç bir noktası bu potansiyel alandan bağımsız
değildir. Genişleyen evrende de evren dokusundaki herhangi iki nokta arasındaki
potansiyel de asla aynı kalmayacak şekilde sürekli bir değişim halindedir.

Evren sürekli olarak genişleyerek uzay dokusundaki herhangi iki nokta arasında
sürekli bir potansiyel oluşturarak evrendeki her parçacığın uzayda (ve de zamanda)
ileri doğru yol almasını sağlamaktadır. Evren sürekli bir genişleme-gerilme
durumunda olduğundan, hareket etmezsek bile, durduğumuz yerde, asla aynı uzay
dokusunu/mekânı işgal etmeyecek şekilde sürekli olarak uzayda yol alırız. Asla bir
saniye önceki uzay dokusunda bulunmayacak şekilde ileri doğru yönleniriz
(çekiştirilen, gerilen, uzatılan lastikten bir çarşafın üzerinde duran bir bilye misali).

Herhangi bir parçacık herhangi bir anında/zamanında, uzayda/mekânda herhangi


bir yolunu alır. Bu durumun evrendeki her bir parçacık (madde/enerji), taş, toprak,
bakteri, virüs, DNA, protein, hormon, insan, bitki, güneş, galaksi, evren için geçerli
olduğu ve bu ayrık yapıların her biri için tanımlanan her bir anlarına karşılık gelen
her bir yollarının toplamının aslında şu anda gördüğümüz, yaşadığımız evreni
oluşturduğu düşünüldüğünde, bunun da aslında her bir parçacık için
(maddeden/enerjiden oluşan her şey için) her bir anına/zamanına karşılık gelen
bir uzayının olduğu ve her bir parçacığın kaderinin ya da yarı ömrü boyunca
hareketinin aslında bu her bir anına/zamanına karşılık gelen uzaylarının
ardışık toplamı olduğu sonucu çıkmaktadır. Parçacık (madde/enerji) uzayda fiziksel
olarak yol almasa bile, durağan halde bile, uzay-zamanda bir “ ” uzay-zaman
bölümünü işgal ederek, doldurarak sürekli bir hareket içerisinde evrende
ileri/geleceğe doğru yol almaktadır. Şu anda durur vaziyette uzay-zamanda işgal
ettiğimiz “ ” uzay-zaman kümemiz (gördüğümüz, yaşadığımız, bulunduğumuz
uzay-zaman dokusu), asla 1 saniye önceki “ ” uzay-zaman kümemiz ile ya da 1
saniye sonraki “ ” uzay-zaman kümemiz ile aynı değildir. Her bir kümenin sahip
olduğu uzay-zaman potansiyel değişkeni, farklı uzay-zaman (geçmiş/gelecek)
kümeleri/gerçeklikleri oluşturacak şekilde ayrışarak uzay-zamanda var olmakta ve bu
kümelerin toplamı bir parçacığın (maddenin/enerjinin) uzay-zamandaki toplam
hareketini, yaşam döngüsünü, yarı ömrünü, kaderini, belirlemektedir. Sonuç olarak;
her bir parçacığın (var olan tüm maddenin/enerjinin) kaderinin, bu kuantsal (anlık)
“ ” uzay-zaman kümelerinin teker teker toplamından ibaret olduğu ve her bir “ ”
uzay-zaman kümesinin, o parçacığın o kuantsal anına ilişkin tüm gerçekliğini
içerdiğini söyleyebiliriz.

Zaman, aslında kımıldamadan durduğumuzda bile bizi, uzay-zamanda sürükleyen bir


güçtür. Yatakta hareketsiz bir şekilde oturduğunuzu düşünün, ancak bu hareketsiz
haliniz zamanın akmadığı anlamına gelmemektedir. Aslında tüm uzayı kapsayan
zamansal potansiyel güç/enerji, sizi bulunduğunuz uzay-zaman noktasından alıp bir
sonraki uzay-zaman noktasına çoktan bırakmıştır. Yatağınızda hareketsiz dursanız
dahi bir saniye önceki uzay-zamanınız asla bir saniye sonraki uzay-zamanınıza eşit
değildir ve o artık sizin geçmişiniz olmuş, siz, uzay-zamanda çoktan o anları geride
bırakacak şekilde uzay-zamanda yol almışsınız demektir. Bu da aslında hareket edip
etmediğimizden bağımsız olarak, insan için, bitki için, hayvan için, taşlar için,
gezegenler için, tüm makro ve mikro kozmos için sürekli olarak bir uzay-zamanın
yaratılmakta olduğunu göstermektedir. Her bir anına/zamanına karşın sürekli

olarak yaratılmakta/var olmakta olan “ uzayları/mekânları…


Denklem (2)’yi diferansiyel bir denklem olarak ele alır ve bir parçacığın ömrü/yarı
ömrü boyunca uzay-zamanda nasıl bir yol alacağına bakacak olursak;

(3)

Şeklinde bir sonuca ulaşırız. Herhangi bir anda herhangi bir parçacık için böyle bir
denklem söz konusu ise herhangi bir anda var olan her parçacık (madde/enerji) için
bir yer değiştirmesinin var olduğu ve bununla birlikte her ifadesinin de o ana
ilişkin sadece sıradan bir konumu değil de aynı zamanda uzayın (tüm gördüğümüz,
yaşadığımız, var olan tüm evrenin) doğrudan kendisini de tanımladığını söyleyebiliriz.
Bu ifadesi o ana ilişkin gördüğümüz/göremediğimiz var olan her şeye güneşe,
dünyaya, bitkiye, hayvana, bardağa, bunların morfolojik, topolojik şekillerine, yani
zaman haricindeki gördüğümüz her şeye karşılık gelecektir. Çünkü herhangi bir
anında, güneşteki bir patlama, güneşin hareketi, galaksinin hareketi, bitkinin
fotosentez yapması, hayvanların koşması, bir bakterinin çoğalması hep bir
mekânında gerçekleşmektedir. Yani sadece sıradan bir konumu değil, evrendeki
tüm parçacıklar (madde/enerji) ve bu parçacıklara ilişkin tüm olayların aynı anda
gerçekleştiği düşünüldüğünde denklemdeki ifadesinin, her bir ana ait tüm
gerçekliği (bir parçacığın muhatap olduğu ya da o parçacıkla aynı anı paylaşan, aynı
anda var olan evrendeki her bir nokta, andaki görünen/görünmeyen tüm evren) de
kendi içerisinde otomatikman barındırdırdığını söyleyebiliriz.

Tüm bunlar bize; aslında evrendeki her bir makro ve mikro parçacık için herhangi bir
anda ayrı ayrı Denklem (3) gibi bir ifade yazılabilirse, aslında toplamda ve en genel
anlamda Denklem (3)’te yer alan herhangi bir anı ifade eden zaman ifadesi gibi
ifadesinin de genel olarak herhangi bir an için tüm uzayı/mekânı ve bunun içerisinde
yer alan tüm topolojiyi/morfolojiyi (tüm görünen-görünmeyen uzay gerçekliğini) de
tanımlayabilecek bir genel kavram olarak var olduğu sonucuna götürmektedir. Bu
şekilde herhangi bir anda (herhangi bir zamanında) var olan bir olay/bir hareket
(herhangi bir mekânı/topoloji/morfoloji) her zaman için bu ana ve konuma ilişkin
bir fonksiyonu ile ilişkilendirilerek o ana ilişkin tüm uzay-zaman dokusu, tüm
topolojisi ve morfolojisi ile, içerisinde o ana ait olan her şey ile, her bir gerçeklik ile bir
alt uzay/bir küme/bir hologram/bir süper uzay aracılığıyla tanımlanabilir. Bu şekilde
herhangi bir anda ve herhangi bir konum için tüm bilgi, her zaman için uzay-zamanın
dokusunda asla yok olmayacak şekilde her an var olacak şekilde geçmişi ile şu anı
ile ve geleceği ile her an titreşim halinde varlığını sürdürebilir.

Zamana göre hareket/yaşam dediğimiz şey, aslında her bir ana ait
uzay/mekân/görünen-görünmeyen tüm gerçekliğin arda arda dizilen birer uzay-
zaman kümesinden başka bir şey olmadığı, mikro ve makro tüm parçacıkların
(madde/enerji, atomlar, gezegenler, insan, bitki, hayvan) var olduğu anda 5.boyut
(bilinç boyutu) aracılığıyla sahip oldukları bilinç düzeyine bağlı olarak sonsuz olasılıklı
seçimlerin/tercihlerin/yaşamların/kümelerin/yolların bulunduğu süper uzayda bulunan
her bir ana ait kümeler içerisinde tercih yaparak [o ana ait tüm görünen-görünmeyen
evren gerçekliği, herhangi bir anda elma değil de armut yemeyi tercih ettiğimiz bir
evren görüntüsü/gerçekliği ya da işe araba ile değil de yürüyerek gitmeyi tercih
ettiğimiz bir evren görüntüsü/gerçekliği ya da birine zarar vermeyi ya da vermemeyi
tercih ettiğimiz bir evren görüntüsü/gerçekliği, tüm bunlar ve de her bir ana ait var
olabilecek tüm olasılıklar süper uzayda daha yaşanmamış/tercih edilmemiş bir
küme/soyut bir uzay olarak yer almaktadır. Ne zamanki herhangi bir bilinç düzeyine
(5.boyutun etkisi ile) bağlı olarak tercih yapılırsa, süper uzaydan tercihi yapan o
parçacık için o ana ait küme/uzay seçilerek üst uzaya aktarılır ve o parçacık için bir
gerçekliğe/yaşama kavuşmuş olur. Her bir parçacığın (madde/enerji olarak var olan
her şeyin) 5.boyutun etkisi ile sahip olduğu bilinç düzeyine bağlı olarak yaptığı farklı
tercihlere göre seçilen ayrı ayrı tüm kümelerin/uzayların süperpozisyon durumu şu
anda algıladığımız, gördüğümüz, yaşadığımız, tecrübe ettiğimiz, ölçtüğümüz uzay-
zamanın doğrudan kendisini oluşturmaktadır. Buradan ayrıca; insanın bilinç seviyesi
göz önünde bulundurulduğunda, 5.boyutun etkisinin, tüm canlı ve cansız yapılarda
çok farklı düzeylerde (atomdaki enerji düzeylerinde olduğu gibi) açığa çıktığı
görülmektedir] 4.boyut aracılığıyla tercih edilen kümeler arasında sürüklenerek
zamanda yol aldığı/ilerlediği/yaşadığı/yarı ömrünü tamamladığı sonucuna
götürmektedir. 4.boyut (zaman boyutu), bir parçacığa bir arabanın motorunu hareket
ettiren yakıtı sağlarken, bilinç-düşünce boyutunu temsil eden 5.boyut ise, arabayı
istediğimiz yere sürebileceğimiz direksiyon hâkimiyetini vermektedir (Şekil-1).
B
A

Herhangi bir parçacığın


var olduğu anda yarı
ömrü boyunca uzay-
zamanda izlediği toplam
yol

Herhangi bir anına karşılık gelen


herhangi bir uzayı/kümesi

uzayı bir fonksiyonu ile


ilişkilendirilerek bir parçacığın sadece uzayda
kadar hareketini değil aynı zamanda o
Somut bir gerçekliğe uzay
anına ilişkin tüm uzay gerçekliğini (o an
yapısına bürünmeden
gördüğümüz tüm dünya, gezegenler, renkler
önce süper uzayda yer
alan sonsuz sayıda vb, var olan her şey) içerecek başka bir alt
olasılıktan/kümeden küme ile bağdaşlaştırılabilir. Bu küme, süper
/soyut uzayda yer alan sonsuz sayıdaki kümlerden
uzaylardan/tercihlerden sadece biri olup, 5.boyutun etkisi ile
sadece biri. parçacığın sahip olduğu bilinç düzeyine göre
yaptığı tercihlere bağlı olarak seçilmektedir.

Şekil-1. Bir parçacığın herhangi bir andaki hareketine ilişkin uzay-zaman yapısı.
“Zamana yemin olsun ki!" Asr Süresi-1

“…Rabbinin katında bir gün, sizin sayıp durduğunuz bin yıl gibidir.” Hac Suresi-47

"Melekler ve rûh O’na, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar." Meâric
Suresi-1-4

Tanrı’nın kitabı Kur’an’ı Kerim’de yer alan bu ayetler de, şüphesiz ki zamanın,
insanlar tarafından uydurulmuş, soyut bir kavramdan ibaret olmadığını, yaratılmış
somut/gerçek bir yapıya sahip olduğunu ve değişken, her yer de aynı hızla akmayan
muazzam bir gücün kaynağını teşkil ettiğini göstermektedir.

Aşağıda yer alan ayetler ise evrende var olan her şeyin (canlı/cansız, madde/enerji,
elektron, atom, bitki, hayvan, insan, toprak, taş vb.) bir bilince ve bu bilincin de her
varlık da atomlardaki farklı enerji düzeylerinde olduğu gibi farklı bilinç
düzeylerine/aralıklarına sahip olduğunu göstermektedir.

"Sonra O, duman halinde olan semaya iradesini yöneltti; ardından ona ve arza,
“İsteyerek veya istemeyerek (varlık sahnesine) gelin!” buyurdu. “İsteyerek geldik”
dediler." Fussilet Suresi-11

"Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik, ama onlar bunu yüklenmek
istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi." Ahzâb Suresi-72

"Bir zaman cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan orduları Süleyman’ın emrinde


toplanmış, birlikte sevk ve idare ediliyordu. Nihayet Karınca vadisine geldiklerinde, bir
karınca şöyle dedi: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; aman, Süleyman ve ordusu
farkına varmadan sizi ezmesin!” Onun bu sözünden dolayı Süleyman neşeyle
gülümsedi ve “Ey rabbim!” dedi, “Gerek bana gerekse anne babama verdiğin nimete
şükretmeye ve hoşnut olacağın iyi işler yapmaya beni muvaffak kıl. Rahmetinle beni
iyi kullarının arasına kat!” Süleyman kuşları gözden geçirdi ve “Hüdhüdü niçin
göremiyorum; yoksa kayıplara mı karıştı?” diye sordu. Ya bana açık bir gerekçe
getirir veya onu şiddetle cezalandırırım ya da onu ­boğazlarım!” Çok geçmeden
hüdhüd gelip dedi ki: “Ben, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe’ halkından sana
kesin bir bilgi getirdim.” Neml Suresi, 17-22
Nükleer bir parçacık için yarı ömrü, bozunum denklemini, uzay-zamandaki hareketini
ve bozunma sonrası nelere dönüşeceğini net bir şekilde tanımlayıp onun tüm uzay-
zamandaki yol haritasını/kaderini çizebiliriz. Bir atom etrafında dönen elektronların
genel hareketini tanımlayıp onların atomun davranışına, atomların davranışının
moleküllerin davranışına, moleküllerin davranışının kristal gibi daha nano-mikro
yapılara, nano-mikro yapıların daha makro yapılara olan etkisini kuantum ve istatiksel
hesaplamalar aracılığıyla belirleyip tüm bunlar için istatiksel bir davranış/yön/kader
tayin edebiliriz. Bitkileri, hayvanları, böcekleri, gezegenleri, yıldızları, galaksileri
gözlemleyerek yaşam döngülerini, havayı gözlemleyerek haftalara, aylara, yıllara ait
hava tahminlerini belirleyip, tüm bunların uzay-zamandaki davranışlarını istatiksel
olarak ortaya koyabiliriz.

Şu anda gökyüzüne baktığımızda Güneşin 8 dakika önceki halini, yani geçmişini


görmekteyiz. Tam şu anda biz, anı yaşarken, Güneş de bize göre 8 dakika sonraki
geleceğini yaşamaktadır. Çok uzak yıldızlar, galaksiler ise tam şu anda kendi anlarını
yaşasalar da bize göre aslında yıllar sonrasını, yüzyıllar sonrasını yaşamaktadır, biz
ise tam şu anda onların sadece geçmişini görmekte ve onların geçmişi ile muhatap
olmaktayız. Aynı uzay dokusu içerisinde anda her bir parçacık farklı bir zamanı
paylaşmaktadır. Yani uzayda aynı mekân bölümünde olanlar aynı zamanı
paylaşırken, farklı uzay mekânını paylaşanlar birbirlerine göre farklı zamanları
paylaşmaktadır. Tüm bunlar bize gelecek ve geçmişin aslında neye göre kime göre
olduğunu ve her an noktasına tanımlı bir geçmiş ve geleceğin her an hazır olduğunu
söylemektedir. Yani aslında biz, tam şu anı yaşarken aynı anda geçmiş de gelecek
de kendi uzay-zaman kümesinde kendi anını yaşamakta ve o an asla yok olmayacak
şekilde sürekli bir titreşim halinde varlığını sürdürmektedir.

Yaşam, aslında bir kitabın sayfalarında olduğu gibi anlardan oluşmakta ve bu


anların/sayfaların toplamı (sayfalar arasında geçişi, hareketi sağlayan zaman ve
düşünce-bilinç boyutu ile birlikte) yaşamın doğrudan kendisini oluşturmaktadır. Her
bir parçacık (madde/enerjiden oluşan var olan her şey) için var olan ayrı ayrı anlar,
bunların oluşturduğu ayrı ayrı kitaplar ve bu ayrı ayrı kitaplardaki
sayfaların/anların/kümelerin kesişmesi ile (süperpozisyon durumu) oluşan
gördüğümüz, hissettiğimiz, anlamaya çalıştığımız evrenimiz/uzay-zamanımız. Tıpkı
her bir hareketin ayrı ayrı çizildiği sayfaların bulunduğu ve bu ardışık sayfaların hızlı
bir şekilde çevrilmesi ile hareketlenen eski çizgi film karakterleri gibi...

Denklem (3)’te bahsi geçen her bir “ ” ifadesi, şu anda 4 boyutlu uzayda
görebildiğimiz-göremediğimiz tüm uzay-zaman dokusuna karşılık gelmektedir. Şu
anki bize, oturduğumuz sandalyeye, sandalyenin rengine, dokusuna, kimyasal
özelliklerine, havadaki her bir parçacığa, atomlara, elektronlara, yıldızlara,
gezegenlere, galaksilere... Herhangi bir “ ” anına gittiğimizde uzay-zamanın o
andaki dokusu sanki anı yaşıyormuşuz gibi her an var olmaktadır. Geçmiş, şimdi ve
gelecek tüm bu “ ” anlarından oluşmakta ve bu anlar her an vardırlar (bir hologram
gibi). Herhangi bir parçacık var olduğu/yaratıldığı anda, onunla ilintili olan “ ”
kümeleri de tercihlerine bağlı olarak aynı anda var olmakta ve parçacık , zamansal

potansiyel alanın etkisi altında sürüklenerek bu “ ” uzay-zaman kümeleri içerisine


girerek her anda o anın gerçekliğine kavuşur, o anı yaşar ve geleceği yaşamak üzere
ileri kümelere doğru yol alır. Bu açıdan bakıldığında aslında parçacık var olduğu
anda o parçacık ile ilintili olan kitap da aynı anda var olmaktadır. O kitap içerisinde
yer alan anların her biri bir sayfaya karşılık gelecek şekilde “ ” şeklinde sıralanır ve
parçacıklar sayfalar, anlar arasında zamansal potansiyelin etkisi altında hareket eder.
Her bir parçacık için her bir an için sonsuz sayıda “ uzay/mekân/yol olasılığı vardır.

Her bir parçacık bilinç düzeyine (5.boyutun etkisi) göre bu sonsuz olasılıklı “
uzay/mekân/yollardan birini tercih ederek (ya da insan gibi bir bilinç seviyesine sahip
değilse kaotik davranışların etkin olduğu farklı bir bilinç düzeyi ile) tercih ettiği o
yol/küme/uzay üzerinde hareket etmektedir.

Bir parçacık tercih ettiği bir “ ” kümeleri/sayfaları arasında hareket ederek sayfaları
an an kat ederek, ilerleyerek kendi kitabını (uzay-zamanını, diğer tüm parçacıkların
sayfalarının da bu kitabın sayfalarıyla iç içe geçtiği, birbirleriyle kesiştiği,
süperpozisyon oluşturduğu bir gerçeklik ile) oluşturmaktadır. Parçacığın ölmesi kendi
kitabının kapanması (öldüğü andan itibaren artık diğer parçacıkların sayfalarıyla
kesişecek anlarının olamayacağı, onun kitabının, süperuzay kütüphanesinden
kaldırılacağı ve diğer kitaplarla iç içe gireceği bir uzay-zamanın oluşamayacağı),
kendi son sayfasına ulaşıldığı, artık genel anlamda “uzay-zamanda” yol alamayacağı
anlamına gelecektir. Ancak bu parçacık ölmeden önce, uzay-zamanın herhangi bir
anında zaman gezmenliği yaparak kitabında/uzay-zamanda geçmişte ya da
gelecekte herhangi bir noktaya ana/sayfaya giderek o andan itibaren uzay-zamana
yeniden dâhil olarak (mesela; zamanda yolculuk yaparak örneğin 100 yıl öncesine
giderse dünyanın, uzay-zamanın o halini her şeyiyle görür ve yaşar: güneşi, bitkileri,
ağaçları, havayı, o anda yapılan bir deneyi, televizyon izleyen kişileri, topraktan o an
çıkan bir solucanı, o an patlayan bir yıldızı vb...) zaman potansiyeli altında yeniden
ileri doğru sürüklenerek tercihlerine bağlı olarak yeni bir gelecek! oluşturabilir [Soyut
bir yapıda olan ve bu nedenle de ışıktan hızlı titreşen bir süperuzay yapısında, tercih
edilen/edilecek tüm yollar evren kütüphanesinde zaten,
gerçel/somut/maddesel/enerjisel bir evrende daha var olmadan, zaten
yaratıldığından/var olduğundan, parçacık için hayatının herhangi bir anında zamanda
gezmenlik yapmış olmak toplamda tüm parçacıkların oluşturmuş olduğu
süperpozisyon durumlu gerçel dünyanın yapısında bir değişime neden olmayacaktır.
Çünkü parçacığın zaman gezmenliği yapması da aslında onun Denklem (3)’te
tanımlanan yolları içerisinde zaten daha önceden tanımlı bir halde bulunmuş
olacaktır. Bir parçacık zamanda ileri ya da geri gezmenlik yapıyorsa, bu durum
Denklem (3)’e göre (ışıktan hızlı titreşen süper uzay yapısı göz önünde
bulundurulduğunda) zaten yapacak/yapmış olmasındandır ve yapacağı bu gezmenlik
sayesinde aslında tüm geçmiş, şu an ve geleceği ile yaşadığımız gerçel
dünyayı/uzay-zamanı oluşturmuş demektir].

Parçacık uzay-zamanda ileride gitse geride gitse her an var olan gerçek bir uzay-
zaman içerisinde kendini görecektir. Yani 1 saniye sonrasında uzay-zamanın
olmadığı bir durum ile bir boşluk anı ile karşılaşmayacaktır. Her an ve her saniye
sonrasında bir uzay-zaman gerçekliği sürekli olarak var olmaktadır. Bu da parçacığın
aslında tercihini yapmadan önce tercih yapacağı yolun/anın/uzay-zamanın/sayfanın,
daha o parçacık o ana/mekâna/uzay-zamana girmeden hemen önce var olmasını
gerekli kılmaktadır. Bu durum ise; bize, tüm olasılıkları/yolları/tercihleri/uzayları ifade
eden “ uzay/mekân/yollarının somutlaşmadan önce (tercih edilmeden önce), tüm
bu tercihlerin ışıktan hızlı titreşen bir süper uzay içerisinde olması gerektiğini ve tercih
yapıldığı anda ışıktan hızlı titreşim söz konusu olduğundan tercih yapılan andan
önceye giderek tercih yapılan uzay-zamanın daha parçacık tercih yaptığı uzay-
zamana girmeden, tercih yaptığı uzay-zamanın hazır ve nazır olmasını
sağlamaktadır. Bu şekilde de parçacık asla tercih yapana kadar bir boşluk uzayında
kalmamakta ve her an karşısında bir uzay-zaman sürekliliğini görmektedir. Parçacık
bilinçli olarak tercih yapmazsa bile parçacığın kaotik ya da bilinçdışı davranışları (bu,
aslında insandan farklı bir bilinç düzeyi olarak tanımlanabilir, evrendeki hiçbir şeyin
bilinçsiz olduğu söylenemez, ancak her şeyin enerji düzeylerinde olduğu gibi farklı
bilinç düzeylerine sahip olduğu söylenebilir) her an bir uzay-zamanın o parçacık için
yaratılmasını sağlamaktadır. Aynı bir makine gibi (ışıktan hızlı titreşen bir süper uzay,
daha parçacık yaratılmadan, parçacık istediği tercihleri yapmadan, tercih yapacağı
tüm yolların önceden var olmasını sağlamakta, onları her an hazır ve nazır
etmektedir. Parçacık da aslında kendi tercihleri olan ancak önceden yaratılan
yollardan biri üzerinde hareketini gerçekleştirmekte, kendi uzay-zaman sürekliliğini
doğurmaktadır. Işıktan hızlı titreşen bir evren, bir süperuzay, parçacık daha yola
çıkmadan hedefe ulaşılmasına olanak sağlamaktadır). Evrendeki her bir parçacık (şu
anda var olan, geçmişte var olan ve gelecekte var olacak) aslında evren makinesinin
bir dişlisi olarak dünü, bugünü ve yarını ile her an vardır.

"Göklerde ve yerde bulunanların hepsi O’ndan ister (O’na muhtaçtır). O her an


yaratma halindedir." Rahmân Suresi-29

"Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve


denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin
karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir
kitaptadır." En'âm Suresi-59

"Hiç bir şey yoktur ki, onun kaynağı katımızda olmasın ve biz onu ancak belirli bir
ölçüde indiririz." Hicr Suresi-21

"Gerçekten biz, her şeyi (bir yasaya göre) ölçü ve dengede yarattık." Kamer Suresi-
49

"O ki, (herşeyi) yaratıp (ardından) düzene koydu." A'lâ Sûresi-2

"İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu;
böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara ­tattırıyor." Rûm
Suresi-41
"Onların şu dünya hayatında harcadıkları, tıpkı kendilerine zulmeden bir kavmin
tarlalarına vuran zemheri yeline benzer, eser, ekinleri mahvedip gider. Onlara Allah
zulmetmez, onlar, kendi kendilerine zulmederler." Âl-i İmrân Suresi-117

"Artık bu güne kavuşmayı unutup, umursamamanın cezasını çekin bakalım. Şimdi biz
de sizi unuttuk, öyleyse yapmış olduğunuz her türlü kötülükten dolayı, bu ebedi azabı
tadın bakalım." Secde Suresi-14

Denklem (2) incelendiğinde, bizi, ayrıca şu sonuçlara da götürdüğü görülecektir:

 Kütlenin pozitif olması durumunda; zamansal potansiyelin ( ) hareket


yönünün yüksek potansiyelden düşük potansiyele doğru olduğunu (zamanda ileri
gittiğimizi), bununda zamanın yönünü belirleyen bir etkiye sahip olduğunu
görmekteyiz. İlk büyük patlama anı çok yüksek bir potansiyel güç yaratmış olup
evren, yüksek potansiyelden düşük potansiyele doğru hareket halindedir. Bu da
uzay-zamanın, pozitif kütleli cisimler için, sürekli olarak düşük potansiyel alanlı
“ ” uzay-zaman kümeleri oluşturacak şekilde ileri doğru bir hareketi anlamına
gelmektedir. Bu potansiyel farkın sıfır olması, madde için donma, hareket
etmeme, zamanının akmaması, mutlak durağanlık anlamına gelecektir. Kütlenin
negatif olması durumunda ise; zamansal potansiyelin akış yönü terslenerek bu
sefer de negatif kütlenin uzay-zamanda geriye doğru yönlendiği/hareket ettiği bir
uzay-zaman yapısı kendiliğinden var olacaktır.

 Zamansal potansiyelin söz konusu etkileri göz önünde bulundurulduğunda, bu


potansiyelin, evreni dolduran ve ona hareket katan sıra dışı bir potansiyel enerji
alanı olduğu ve hiçbir maddenin/enerjinin bu zamansal potansiyel enerji alanı
olmadan hareket edemeyeceği, bu potansiyel alanın var olan her şeyin
hareketinin ana kaynağını oluşturduğunu görmekteyiz. Denklem (2)’den zamansal
potansiyel alanın ( ) maddenin/enerjinin hareketi üzerindeki etkileri
incelendiğinde zamansal potansiyel alan dışında bir maddeye etkiyecek dış başka
potansiyel alanlar (elektrik alan, manyetik alan, kütle-çekim alanı gibi) aracılığıyla
da maddenin/kütlenin uzay-zamandaki hareketinin/zamanının kontrol edilebileceği
görülmektedir. Bir parçacık üzerine, zamansal potansiyel enerji alanı haricinde
başka dış bir potansiyel alan etkimesi durumunda Denklem (2), Denklem (4)
şeklinde yazılacaktır.

(4)

Denklem (4)’te yer alan ifadesi, kütleye/enerjiye etkiyen zamansal potansiyel

enerji alanı haricindeki tüm dış potansiyel alanlarının tamamının toplamını ifade
etmektedir. Bu dış potansiyel alanın zamansal potansiyel alanla karşılaştırılabilir
ya da çok güçlü olması durumunda (örneğin çok yüksek elektrik ve manyetik
alanlar, karadelik, nötrön yıldızları, gezgin noktasal karadelikler gibi çok yoğun
kütle çekim alanları gibi) kütle/enerjinin uzay-zamandaki hareketi (zamanın
donması, zamanda gezmenlik), bu dış potansiyelden etkilenecektir [Örneğin çok
yoğun kütle çekim alanına sahip karadelikler etrafında zaman (iki olay arasında
geçen zaman, bir olayın gerçekleşme, var olma süresi) çok yavaş akacaktır]. Çok
yüksek dış potansiyel alanlar olmasa bile, aynı kütlenin farklı dış potansiyel
alanlarındaki zamanlarında bile her zaman için bir farklılık gözlenecektir. Farklı
potansiyel alanlarda zaman, farklı hızlarda akacaktır (Dünya’nın kütle çekim
alanının, elektrik alanının, manyetik alanının farklı olduğu yerlerde zaman da farklı
hızlar da akacaktır).

Tanrı’nın kitabında yer alan aşağıdaki ayetler de, yerel zamanın nasıl da farklı
akabileceğine oldukça iyi örneklerdir.

"Onlar mağaralarında üç yüzyıl kaldılar, buna dokuz yıl da ilâve ettiler. De ki: “Ne
kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gizli bilgisi O’na aittir. O
öyle bir duyar, öyle bir görür ki! Onların Allah’tan başka bir yöneticisi yoktur. O,
kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.” Kehf Suresi-25-26

"Yahut o kimse gibisini (görmedin mi) ki, bir şehre uğramıştı, altı üstüne gelmiş,
ıpıssız yatıyordu. "Bunu bu ölümünden sonra Allah, nerden diriltecek?" dedi.
Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti, "Ne kadar kaldın?" diye
sordu. Oda: "Bir gün, yahut bir günden eksik kaldım." dedi. Allah buyurdu ki:
"Hayır, yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış,
hele eşeğine bak, hem bunlar, seni insanlara karşı kudretimizin bir işareti kılalım
diyedir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra
onlara nasıl et giydiriyoruz?" Böylece gerçek ona açıkça belli olunca: "Şimdi
biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir." dedi." Bakara Sûresi-259

Tanrı’nın kitabında Kehf Suresinde yer alan aşağıdaki ayetler ise yerel zamanın
nasıl da yapay yollar yaratılarak kontrol edilebileceğine oldukça iyi
örneklemektedir: Yapay bir zaman seddi ile insanlar ile “Ye’cûc ve Me’cûc halkı”
arasında belli bir zamana kadar (kıyamete yakın) oluşturulan zaman farkı… Aynı
mekânda ancak farklı zamanları paylaşan iki farklı tür…

"Sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: “Size onunla ilgili bir parça
okuyacağım.” Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar sahibi kıldık, ona (muhtaç
olduğu) her şey için bir yol öğrettik." Kehf Suresi- 83-84

“Sonra yine bir yol tuttu. Nihayet iki dağ arasına ulaştığında bunların ötesinde
nerede ise hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu. Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Bu
memlekette Ye’cûc ve Me’cûc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar
arasında bir sed yapman için sana bir bedel ödesek kabul eder misin?”Zülkarneyn
şöyle cevap verdi: “Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret
sizinkinden üstündür. Siz bana kuvvetinizle destek olun da, sizinle onlar arasına
aşılmaz bir engel yapayım. Bana, demir kütleleri getirin.” Nihayet (vadiyi demirle
doldurup) iki dağın arasını aynı seviyeye getirince, “Ateşi körükleyin!” dedi. Artık
onu kor haline getirdiği vakit, “Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır
dökeyim” dedi. Artık onu ne aşabildiler ne de delebildiler. Zülkarneyn, “Bu,
rabbimden bir rahmettir. Fakat rabbimin vaadi gelince O, bunu yerle bir eder.
Rabbimin vaadi haktır” dedi. O gün (kıyamet günü) biz onları, birbirine çarparak
çalkalanır bir halde bırakmışızdır; sûra da üfürülmüş, böylece onları bütünüyle bir
araya getirmişizdir.” Kehf Suresi- 92-99

 Kütlenin ve uzunluğun (mekânın) hıza bağlı rölativistik etkileri, hıza bağlı olarak iki
olay arasında geçen zamanın akışını da yavaşlatacak, tam ışık hızında zaman
duracak ve ışıktan hızlı durumlarda ise zaman, geriye doğru akacaktır.

Yüksek hızlar için kütle denklemi;


(5)

Yüksek hızlarda uzay daralma denklemi;

(6)

Olarak ifade edilmektedir. Şimdi zamansal potansiyelin ( ) nelere bağlı


olabileceği gibi varsayımlarımızı oluşturalım:

Uzay, bir doku/bir çarşaf/su/eter gibi var olan her şeyi kapsamaktadır. Var olan her
şey bu çarşafın/suyun/eterin içerisine gömülmüş onun bir parçası olarak vardır.
Denizde yüzen bir balık nasıl ki suyun içerisinde onun bir parçası olarak varsa, var
olan her şey de bu eterin/uzayın içerisinde yaşamakta/yüzmektedir (hücreler arası
boşluk, atomlar arası boşluk, atomu oluşturan alt bileşenler arasındaki boşluklar da
buna dâhildir). Zamansal potansiyel ( ), söz konusu uzayın birim uzunluğuna

( ) sıkı sıkıya bağlı ve ters orantılıdır. Uzayın ilk patlama anında uzay dokusunun
birim uzunluğu minimum düzeyde olduğundan bu zamansal potansiyel çok şiddetli bir
şekilde kendini göstermiş ve evrenin ilk oluşum zamanlarında “zaman” oldukça yavaş
bir şekilde akmıştır (Bu da bize şu andaki zaman skalamıza göre tanımladığımız
evrenin yaşının, galaksilerin yaşının, dünyaların, uyduların gelişim, oluşum
zamanlarının aslında sandığımızdan çok daha farklı olduğunu göstermektedir. Bizim
binlerce, milyonlarca yıl olarak hesapladığımız şeyler, aslında söz konusu zaman
akışındaki yavaşlamalar göz önünde bulundurulduğunda belki de günümüz
zamanına göre hesaplanabilirse, milyarlarca, trilyonlarca yıl sürmüştür). Uzay
genişledikte (esnek çarşaf gerildikçe) uzay dokusunun birim uzunluğu artarak
zamansal potansiyel azalmış ve zaman, daha hızlı akmaya başlamıştır. Evren
genişlemeye devam ettikçe zamansal potansiyel azalmaya ve zamanın akma hızı (iki
olay arasında, iki tiktak arasında, atom saatlerinin salınım frekansı gibi) da daha da
artmaya devam edecektir. Evren, genişlemesini tamamlayıp daralmaya başladığında
ise; zaman, geriye akmaya (zamansal potansiyelin akış yönünün değişmesi
nedeniyle) ve akma hızı da giderek yavaşlayacak şekilde başladığı noktaya, gerilen
bir yayın yeniden başlangıç noktasına dönmesi gibi dönecektir.

Aşağıda yer alan ayetler, evrenin daralmaya başlayarak zamanın geriye akmaya
başlayacağı zamanları oldukça güzel bir şekilde örneklemektedir.

"O dehşet günü gökleri yazılı kâğıt tomarlarını dürer gibi düreriz. Yaratmaya
başlamadan önceki hale döndürürüz. Sözümüz sözdür; biz bunu mutlaka yaparız."
Enbiyâ Suresi-104

"Peki, siz eğer inkâr ederseniz çocukları ak saçlı ihtiyarlar haline getiren bir günde
kendinizi nasıl koruyacaksınız?" Müzzemmil Suresi-17

Zamansal potansiyeli, uzayın birim uzunluğu ( ) ile ilişkilendirerek Denklem (7)’deki


gibi bir eşitlik yazabiliriz:

(7)

Bir cisim hızlandıkça hızına bağlı olarak kapladığı uzaydaki (cismin yerel uzayı) birim
uzunluk da değişecek ve bu hıza bağlı olarak da cisme etkiyecek zamansal
potansiyel de değişecektir. Bu durumda uzayın birim uzunluğunu ( ), hıza bağlı
olarak Denklem (8)’deki gibi yazabiliriz (zamansal potansiyel; uzayın birim uzunluğu
haricinde başka şeyler ile de ilintili olabilir, ancak burada sadece uzayın birim
uzunluğu ile ilişkisi ele alınacaktır):

(8)

Denklem (7) ve Denklem (8)’den yola çıkarak yüksek hızlar için zamansal potansiyel
( ) için şu eşitliği yazabiliriz:

(9)
Şimdi, Denklem (5), Denklem (6) ve Denklem (9)’u Denklem (2)’de yerlerine yazarsak

[Dış potansiyel alan ( ) daha anlaşılır olması amacıyla şimdilik sıfır kabul

edilecektir]:

(10)

Zamansal potansiyel haricinde dış başka bir potansiyelin varlığında Denklem (10),
Denklem (11) şeklinde yazılacaktır:

(11)

Denklem (10)’dan görülebileceği üzere ışık hızına yakın hareket eden cisimler için iki

olay arasında geçen zaman ( ) oldukça kısalacak ve tam ışık hızında sıfır

olacak ve artık zaman bu cisim için akmayacak, donacaktır.

Denklem (10)’u daha iyi anlamak için müonlardan örnek verelim: Müonlar; atmosferin
üst katmanlarında bulunan atom çekirdeklerinin, uzaydan gelen, genelde proton gibi
çok hızlı kozmik parçacıklar ile çarpışarak etkileşmesi sonucu oluşan kararsız
parçacıklardır. Bir müonun durgun kütlesi, bir elektronun kütlesinin 207 katı olup
1,883532711x10⁻28 kg’dır. Bir müounun yarı ömrü 2,2 x 10⁻6 s olup bu yarı ömürden
sonra müon, bir elektron ve bir pozitrona bozunarak hayatına veda eder (yarı ömrünü
tamamlar). Kozmik ışın müonlarının hızları, ışık hızının 0,998 katı kadardır (2,994 x
10⁻8 m/s = 0,998c, c=ışık hızı). Müonlar, sahip oldukları hız ile yarı ömürleri boyunca
ancak 2,994 x 10⁻8 m/s x 2,2 x 10⁻6 s = 6,6 x 102 m yol alabilirler. Bu da atmosferin
üst katmanlarında oluşan müonların yeryüzüne inmeden yok olması anlamına
gelmektedir. Ancak kozmik ışın kaynaklı müonlara dünya yüzeyinde bol miktarda
rastlanmaktadır (her dakikada santimetre kare başına yaklaşık bir müon). Peki, bu
nasıl mümkün olmaktadır?

1,883532711x10⁻28 kg, 2,2 x 10⁻6 s, 6,6 x 102 m olmak


üzere rölativistik etkiler göz önüne bulundurulmadan Denklem (2)’ye bakacak olursak

zamansal potansiyel için şu değeri buluruz:

Şimdi Denklem (10) kullanılarak yüksek hızlarda rölativistik etkileri hesaba katarak
söz konusu parçacığın yarı ömrü boyunca ne kadar yol alabileceğini hesap etmeye
çalışalım: Bir parçacığın yarı ömrü değişmez bir özelliğe sahip olup karakteristik bir

özelliğe sahiptir. 2,2 x 10⁻6 s olmak üzere;


Görüldüğü gibi yüksek hızlarda parçacık aynı yarı ömür ile daha fazla yol alacak ve
normalde görülmemesi gereken yeryüzünde görülecek ve aslında rölativistik etkiler
göz önünde bulundurulmadığı zamana göre yarı ömrü boyunca normalde uzay-
zamanda alması gereken 6,6 x 102 m = 0,66 km yerine yaklaşık 15,8 kat daha fazla
yol kat ederek (10,4 km) kendi geleceğine geçmiş ve normalde görmemesi gereken
yeryüzünü görmüş olacaktır. Diğer bir değişle de parçacık için yarı ömrü boyunca

yaşayacağı olaylar (herhangi iki olay arası, herhangi iki uzayı/kümesi arasında

geçen zaman) arasında geçen zamanın akış hızı yavaşlayacak ve uzay-zaman da


daha fazla yol alarak normalde bulunmaması gereken bir gelecekte bulunacak,
yaşayacaktır.

"Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kimse ölmez. Ölüm, vakti tayin edilmiş bir yazıdır." Âl-i
İmrân Suresi-145

"Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak hak ve adı konulmuş bir ecel
(belli bir süre) olarak yarattık. İnkar edenler ise, uyarıldıkları şeyden yüz
çeviren(kimseler)dir." Ahkaf Suresi-3

"Ümmetlerden hiçbiri, kendisine tespit edilmiş eceli ne öne alabilir, ne erteleyebilir."


Mü'minun Suresi-43

"Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde
(yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye
kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne
alınabilirler." Nahl Suresi-61

Peki, ışık hızından büyük ( ) durumlar için ne olacaktır (zamansal potansiyel


haricindeki dış potansiyellerin etkisi ihmal edilecektir): Bunu anlamak için biraz

matematiğin hileli yollarına girmek gerekecektir: Denklem (10)’da yer alan

ifadesi durumları için negatif değerler alacaktır. Bu durumda için

ifadesini şeklinde yazabiliriz. imajiner sayı olmak


üzere ’ e denktir. Buradan yola çıkarak Denklem (10) şu şekilde

yazılabilir:

(12)

(13)

(14)

(15)

(16)

(17)

Denklem (17)’den görülebileceği üzere zamansal potansiyelin önünde yer alan ve


zaman akışının yüksek potansiyelden düşük potansiyele doğru akacağını (zamanda

ileri hareket) ifade eden negatif (-) işaret, eşleniği etkisi ile pozitife

dönüşmüştür. Bu da ışıktan hızlı giden cisimler için zamanın akış yönünün düşük
potansiyelden yüksek potansiyele doğru olacağı, zamanda geri (genişleyen evren
için) giden bir hareketi tanımlayacaktır.

Denklem (17), zamansal potansiyel haricinde başka bir dış potansiyelin varlığında
Denklem (18) şeklinde yazılacaktır:

(18)

Kur’an’da Kehf Suresi 63. ayette geçen, ölü balığın canlanarak (zamanın geri akarak
balığın ölmediği bir zamana geçiş yapması) denizde yol tutması kıssası, şüphesiz ki
zamanda geri hareketi tanımlayan çok güzel bir örnektir. Bu ayet ayrıca, çok yüksek
hızlar haricinde dış başka potansiyel alanlar vasıtasıyla da zamanın geri
akıtılabileceğinin de sinyalini vermektedir.

"Genç: “Şu işe bak! O kayanın yanında mola verdiğimiz sırada doğrusu ben balığın
canlanıp suya atladığını sana söylemeyi unutmuşum. Onu sana hatırlatmamı bana
unutturan da şeytandan başkası değildir. Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu
tutup gittiydi” dedi." Kehf Sûresi-63

 Geçmişin, şu anın ve geleceğin, birer kümeler/uzaylar toplamı olarak her an var


olduğu düşünüldüğünde 5.boyutun etkisi ile farklı bilinç düzeylerine sahip kişilerin
geçmişleri ya da gelecekleri sezmeleri, haber vermeleri çok zor olmayacaktır.
Bununla birlikte her bir parçacık için sonsuz olasılıklı yolların var olduğu ve seçim
yapılarak söz konusu seçim uzayına/gerçekliğe girilmediği sürece önceden
söylenen/sezinlenen/kehanette bulunulan şeylerin her zaman için değişime açık
olacağı da bilinmelidir.

"Hakikaten biz (cinler) göğü yokladık, onu güçlü muhafızlar ve alev toplarıyla
doldurulmuş bulduk. Halbuki biz (daha önce, göğü) dinlemek için onun oturulabilecek
yerlerinde otururduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse kendisini gözetleyen bir alev
topuyla karşılaşıyor. Bilmiyoruz, yeryüzündekiler hakkında bir kötülük mü murat edildi
yoksa rableri onlar için bir iyilik mi diledi?" Cin Suresi-8-10.

"De ki: “Allah’tan başka göklerde olsun yerde olsun hiç kimse gaybı bilemez.” Onlar
ne zaman diriltileceklerini de bilmezler." Neml Suresi-65

"Ve hatırlayın Allah sizin herbirinizi önceden topraktan yaratmış, sonra bir damla
sudan, sonra sizi çift çift kıldı. Hiçbir dişi O'nun bilgisi olmadan ne hamile kalabilir, ne
de doğum yapabilir. Allah'ın fermanında öngörülmedikçe, hiç kimse ömrünü
uzatamaz ve hiç kimse de onu kısaltamaz. Ama bunlar şüphesiz Allah için kolaydır."
Fâtır Suresi-11

"And olsun ki, senden önce nice peygamberler gönderdik; onlara eşler ve çocuklar
verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber bir ayet getiremez. Her şeyin vakti ve
süresi yazılıdır. Allah, dilediğini bozar, dilediğini yazar ve kitabın aslı, esası, onun
katındadır." Ra’d Suresi-38-39
 Denklem (4), Denklem (19) şeklinde yazılırsa aynı titreşim frekansına sahip
birbirinden farklı (düşük-yüksek) potansiyel alanlar ( ) arasında bir
akış oluşturularak (parçacığı çevreleyen uzay-zamana ve uzayda var olmasını
istediğimiz noktaya uygulanacak yüksek potansiyel alanlar aracılığıyla) bir
parçacık, uzay-zamanda bu iki potansiyel alan arasında bir noktadan başka bir
noktaya ( ) yürütülebilir, sıçratılabilir.

(19)

"Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece
Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın
şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir." İsrâ Suresi-1

YAZAR HAKKINDA

Fizik alanında lisansını derece ile bitiren yazar, nanoteknoloji alanında kendini
geliştirmiş ve bu alanda makaleler ve patentler yazmıştır.

Fikirlerinizi paylaşın, saçma olsalar bile, çünkü o saçma fikirlerin, başkalarının


beyinlerinde hangi devrimci fikirleri doğuracağını asla bilemezsiniz.

Geçmişin uçuk fikirlerinin günümüzün gerçekleri olduğunu asla unutmayın.

You might also like