You are on page 1of 27

DESTANLAR VE MASALLAR

Adnan Binyazar
ON BEŞ

Masal
TÜRK MASALI
Resimleyen: Sedat Girgin
Adnan Binyazar
ON BEŞ
TÜRK MASALI
Resimleyen: Sedat Girgin
Yayın Koordinatörü: İpek Şoran
Düzelti: Nurten Sönmezcan
Kapak ve İç Tasarım: Gözde Bitir
Tasarım Uygulama: Gelengül Erkara

1. Basım: 2003
11. Basım: 2000 adet, Ocak 2015
ISBN 978-975-07-0295-2
© Can Sanat Yayınları Limited Şirketi, 2003
Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında
yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Can Sanat Yayınları Yapım, Dağıtım, Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti.


Yayıncı Sertifika No: 10758
Hayriye Caddesi No. 2, 34430 Galatasaray, İstanbul
Telefon: (0212) 252 56 75 - 252 59 89 Faks: 252 72 33
www.cancocuk.com cancocuk@cancocuk.com

Kapak Baskı: Azra Matbaası; Sertifika No: 27857


Adres: Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi D Blok Kat: 3
No: 3/2 Topkapı, Zeytinburnu, İstanbul
İç Baskı ve Cilt: Özal Matbaası; Sertifika No: 26699
Adres: Davutpaşa Cad. Emintaş Kazım Dinçol San. Sitesi
No: 81/39 Topkapı, İstanbul
hibi:
Bu kitabın sa
.
.... ................
................
Adnan Binyazar ON BEŞ TÜRK MASALI

Adnan Binyazar
1934’te Diyarbakır’da doğdu. Dicle Köy Enstitüsü’nü bitirdi.
Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nde okudu. İlköğretmen
Okulu’ndan üniversiteye, değişik okullarda edebiyat öğret-
menliği yaptı. Berlin’de, ders kitapları yazma projelerinde
çalıştı. Cumhuriyet gazetesinde “Ayna” ve “Pazar Yazıları”
köşelerinde denemeleri yayımlanıyor. Deneme ve eleştirilerini
Toplum ve Edebiyat, Ağıt Toplumu, Ozanlar Yazarlar Kitaplar,
Ayna, Duyguların Anakarası, Edebiyatın Dar Yolu adlı kitapla-
rında topladı. Halk yazını ile ilgili kitapları ise “Dede Korkut”,
“Kan Turalı”, “Halk Anlatıları”, “On Beş Türk Masalı”, “Elif ile
Mahmut”, “Kerem ile Aslı” adlarını taşıyor. “Masalını Yitiren
Dev” adlı romanını 2000’de, Orhan Kemal Roman Armağanı’na
değer bulunan “Ölümün Gölgesi Yok”u 2004’te, öykü kitapları
“Şairin Kedisi”ni 2005’te, “Şah Mahmet”i 2009’da yayımladı.
Son kitabı “Ardında Leke Bırakmamalı Sevgi” kitapçılarda.

Yazarın yayınevimizden çıkan diğer kitapları:


ATATÜRK ANLATIYOR, KAÇIŞ / Günışığına Yolculuk 1,
VARIŞ / Günışığına Yolculuk 2
4
ON BEŞ
TÜRK MASALI

İçindekiler
Masal Gerçeği, 7
Bir Serçecik Varmış... Gögsü Kınalanmış Gibi Kırmızı, 11
Nohut Oğlan, 17
Kuzuları Aldatan Kurt, 31
Cimrilikte Üstüne Yok Cimcim’in..., 41
Yarım Hasan, 49
Üşengeç mi Üşengeç Bir Oğlan!, 59
Karayılan, 77
Tencerecik, 89
Gül Güzeli, 99
Yeşil Yağmur, 107
Keloğlan, 115
Keloğlan ile Tilki, 129
Altın Tas, 141
Tık Sopam Tık, 151
Dev Baba, 165
Masal Gerçeği

Ma­sal, ya­ratýcýsý bel­li ol­ma­yan, aðýzdan aðı­za


sü­­rüp ge­len, in­san bel­le­ðin­de ge­niþ bir düþ dün­yasý
ya­ra­tan bir an­latý türüdür. Düþ ürünü kur­gu­lar­la ge­li­
þen ma­sal­lar ger­çek­çi öðe­ler ta­þýr. Ma­sal­da ge­çen
olay­lar bir­bi­ri­ne ben­zer gi­bi görünse de, her bi­ri ayrý
bir duy­gu yo­ðun­lu­ðu­nun, ya­ratýcý düþünce­nin ürü­
nü­­­dür. Her bi­rin­den çýkarýla­cak ayrý so­nuç­lar vardýr.
An­latý bo­yun­ca ge­liþ­ti­ri­len olay­lar, din­le­ye­ni duy­guy­
la, sez­giy­le do­natýr, ona köklü bir an­layýþýn ve be­ðe­ni
dünyasýnýn yo­lu­nu açar.
Karþýsýna ege­men güçle­ri alýp so­nun­da on­larýn
alt edil­me­si kur­gu­su­na da­ya­nan olay an­latýmýyla,
halk, bu­nun­la için­de­ki di­ren­me duy­gu­su­nu güçlen­
di­­­rir. Ma­sal­da olay­lar, ki­þi­ler, çe­liþ­ki­ler, an­latýnýn ya­­
rattýðý ola­ðanüstülükler­le bi­çim­le­nir. Bu ya­ratýklar
gö­­­­­­rünümle­rin­de “in­san”dan ayrýl­sa­lar da, sev­gi­de,

7
Adnan Binyazar ON BEŞ TÜRK MASALI

gü­­­­­­zel­lik­te, tut­ku­da, zu­lüm­de, kötülükte onun­la ayný


duy­gu­larý ya­þar­­lar. Öbür türler­de ol­du­ðu gi­bi, ma­sal­
da da “in­san­lý­ðýn bütün hal­le­ri” sýra­lanýr. Top­lum­sal
ya­þam­da in­sa­nýn iyi­si kötüsü dev/cin/pe­ri tip­le­me­­
siy­le ve­ri­lir. Zýt yön­le­riy­le çi­zi­len bu düþsel ya­ra­týk­lar,
ki­þi­lik­le­ri­miz­de­ki iyi-kötü ge­çi­þim­le­ri­nin sim­ge­si­
dir. Özel­lik­le Türk ma­­sal­larýnda ka­ba güce da­ya­nan
üstünlükler baðýþ­lan­­maz. Karþýsýn­da­ki aman­sýz bir
dev ol­sa da, ba­þarý, kim­se­nin adam ye­ri­ne koy­madýðý
küçücük bir ço­cu­ða, Ke­loð­lan’a yüzü­nü döner. Ya­þar
Ke­
mal’in, “En büyük zekâ halkýn zekâsýdýr,” de­
di­
ði
gi­
bi; bu kur­
gu, en büyük gücün halk­
ta ol­
du­
ðu­
nun
gös­ter­ge­si sayýlmalýdýr.
Ma­sal, in­san dav­ranýþlarýnda­ki te­mel zýtlýklarý ve
ge­ri­lim­le­ri yansýtan ev­ren­sel bir an­lat­ma is­te­ði­nin
ürü­nüdür. Her ulu­sun ma­salý ayrý gi­bi görünür; yi­ne
de, bü­tün ma­sal­lar zýtlýklarýn ve çe­liþ­ki­le­rin or­ta­ya
ko­nul­masýnda, düþsel varlýklarýn ya­ratýlma­sýn­da he­­
men ay­ný kur­gu çev­re­sin­de ge­li­þir. Eleþ­ti­rel bir bakýþ
açýsý da olan ma­
sal an­
la­
tý­
mýnýn, haklýyý haksýzdan
ayýrmasýnda, ka­ba gü­cün karþýsýna aklý çý­kar­­masýn­da,
güzel­li­ði çir­ki­nin karþýsýnda ege­men kýl­masýnda in­sa­
na hiç de­ðil­se düþsel bir dünya­da umut kapýsý olur.
Ma­sal, in­sa­nýn, ken­di­ne an­latýmla bir dünya kur­ma
ça­basýdýr. Ma­salý bu yönüyle yo­r um­la­ya­rak, “ha­yal
sö­mürücü bir an­latý türü” sa­yan­lar ol­sa da, ken­di­ni
ken­di için­de ye­ni­den var eden in­­sanýn ‘ha­yal et­ti­ði

8
Adnan Binyazar ON BEŞ TÜRK MASALI
müddet­çe ya­þa­dý­ðý’ da bir ger­çek­tir.

Ma­sal­lar, halk­larýn ya­þam bi­çim­le­ri­ni, dünya­ya


ba­­­­kýþýný ve de­ðer yargýlarýný yansýtmasý yö­nün­den de
önem­li kültür kay­nak­larýdýr. Ma­salýn düþünce kay­­na­
ðý, in­sanýn ah­lak ve be­ðe­niy­le kur­du­ðu ki­þi­li­ði­dir. Bu,
düþünce ve duy­gu­lar­la bes­le­nen bir an­latý es­te­ti­ðiy­
le ya­­ratýlýr. Sha­kes­pe­are, Go­et­he, Os­car Wil­de; biz­de
Ya­­­­­þar Ke­mal gi­bi ya­zar­larýn, an­latýmlarýný bu ulu­sal
es­­te­­tik üze­ri­ne kur­duk­larý; in­sanlýðýn ev­ren­­sel duy­gu
alan­­larýna, halkýn ya­ratýcý de­yiþ gü­cün­den bes­le­nen
bu an­latýmsal bi­ri­ki­miy­le uzandýklarý bir ger­çek­tir.

Bir­ço­ðu­nu, Ana­do­lu ma­sal­larýnýn der­le­nip sý­nýf­


landýrýlmasýnda büyük eme­ði ge­çen Prof. Per­­tev Na­ili
Bo­ra­tav’ýn Az Git­tik Uz Git­tik adlý der­le­me­sin­den seç­
ti­ðim bu ma­sal­larý, an­latýmsal dü­zey­de ol­ma­sa da,
ço­­­­cuk­larýn çað­daþ il­gi alan­larýný göz önünde bu­lun­
du­ra­rak, düþünce ve duy­gu kur­gu­su yönünden de­ði­þik
bir bi­çim­le­mey­le sun­ma­ya çalýþtým. Ki­tabýn ilk ve 2.
basý­mý­ný Al­man­ya’da ya­pa­rak, bu ma­sal­larýn ora­da
emek­le­riy­le ya­þa­yan halkýmýzýn ço­cuk­­larýna ulaþ­
masýný sað­­la­yan Ya­ba­nel Yayýne­vi yö­net­me­ni dos­tum
Mus­ta­fa De­mir ile Or­ta­do­ðu Yayýn­larý sa­hi­bi rah­met­li
Hüse­yin Çölge­çen’e gönül bor­cu­mu su­nu­yo­r um.

Ad­nan Bin­ya­zar

9
1.
Bir Serçecik Varmış...
Göğsü Kınalanmış Gibi Kırmızı...

Or­manýn tar­la­la­ra yakýn ye­rin­de bir ser­çe­cik


var­mýþ. Göðsü kýna­lanmýþ gi­bi kýrmýzý. Tüyle­ri renk
renk, sip­
siv­
ri ga­
galý, bir lok­
ma bir ser­
çe­
cik... Dal­
dan da­la at­lar, aðaç de­lik­le­rin­den kurt­çuk­lar top­lar,
ya­þayýp gi­der­miþ. Or­manýn bütün ya­ra­týk­la­rýyla dost­
muþ ser­çe­cik. Sýrtýna kon­du­ðu as­lan­lar, kap­lan­lar,
öküzler, ya­ban­do­muz­larý bi­le bir þey de­mez­ler­miþ
ona. He­le da­na­lar çok eð­len­di­rir­­miþ ser­çe­ci­ði. Sip­siv­
ri ga­gasýyla da­na­larýn ku­lak­larýný di­dik­le­ye­rek on­lar­
la þa­ka­laþýrmýþ. On­la­rýn ku­lak­larýný oy­nat­ma­larýna
güler­miþ de gü­ler­miþ! “Yap­ma, ser­çe­cik, görüyor­sun,
sen ga­ga­la­dýk­ça ku­lak­larým ka­þýnýyor,” de­me­sin­ler,
pýr di­ye bir da­la ko­nar, kah­ka­ha­larýný tu­ta­mazmýþ.
Ba­har gel­mez mi, se­vin­ci sýnýr tanýmazmýþ. Ye­­ni
do­ðan ku­zu­larýn bu­run­larýný ga­ga­layýp on­la­rý zýp
zýp zýplat­ma­ya bayýlýrmýþ. Bu­run­la­rýndan huy­­la­nan

11
Adnan Binyazar ON BEŞ TÜRK MASALI

ku­zu­lar me me me di­ye zýplar­ken, ser­çe­cik de çalýdan


çalýya uçar, cik cik cik öter­miþ.
Aðaç­
lar­
dan çayýrla­
ra süzülmek, güneþ altýnda
ýþýk ýþýk ya­nan ýrmaðýn üstünde uç­mak, böcek ka­nat­
larýnýn aydýnlýk renk­le­ri arasýnda do­laþ­mak, tar­­la­larý
in­ce in­ce bes­le­yen su se­si­ni du­yum­sa­mak...
Aman Tanrým, ne güzel bir dünya bu!
Do­ðanýn o altýn ka­natlý böcek­le­ri­ni öyle se­ver­miþ
ki, de­ðil on­larý ye­mek, örse­len­me­sin­ler di­ye ga­gasýný
hiç­bi­ri­nin ka­nadýna do­kun­dur­mazmýþ. Acýktý mý, aðaç
de­lik­le­rin­de artýk iyi­ce ku­ru­yup kalmýþ kurt­çuk­larý
top­lar, karnýný öyle do­yu­rur­muþ. Gülbur­nu, çit­lem­
bik, ke­ten­to­hu­mu en iyi yi­ye­cek­le­ri...
Su­yu ner­den mi içer­miþ?..
Ha­ni, yað­mur yaðýnca, yem­ye­þil dip­di­ri yap­­rak­
larýn üze­rin­de oy­nar gi­bi dam­lacýklar olur; çeþ­­me­
si oy­muþ ser­çe­ci­ðin. He­le, ka­ya­lar arasýnda bi­ri­ken
küçücük gölcükler­de yýkan­ma­ya do­ya­mazmýþ. Ya­­zýn
sýcaðýnda ise, gölün du­
ru su­
larýna daldýrýrmýþ ga­
­
gasýný.
“Dünyasý böyle ýþýklý bir ser­
çe­
ci­
ðin ma­
salý mý
olur, za­ten ma­sal güzel­li­ði için­de yaþýyor o,” de­me­
yin; asýl onun ma­salý olur! Ma­sal, düþler dünya­sýnda
güzel­lik­le­ri örtünmek de­ðil mi?..
Dünya­da her þe­yi, as­lan­larý, kap­lan­larý, fýr­ça kýl­­lý
ya­­­ban­do­muz­larýný, mer­can týrnaklý cey­lan­la­rý, ka­­
nat­­­­­larý bin ­bir renk böcek­le­ri, göðü, güne­þi, boz boz

12
Adnan Binyazar ON BEŞ TÜRK MASALI
ayýlarý, gölde ýþýk ýþýk balýklarý... her ya­ra­týðý se­­ver­
miþ de, tek bir þe­yi hiç sev­mez­miþ. Gök gür­le­­di mi
dünyasý ka­ra­rýve­rir­miþ ser­çe­ci­ðin. Öy­le ki, göð­sünün
kýnasý so­larmýþ. Yu­kar­ıda gök gür­le­me­ye görsün,
onun bir lok­macýk yüre­ði güm güm atar­mýþ. Gürle­me
se­si­ni du­yun­ca kor­ku­dan bü­zü­lüp ye­re ya­tar, ba­cak­
larýný ha­va­ya kal­dýrýr­mýþ.
Or­manýn de­ne­yim­li ya­ban­do­mu­zu, ser­çe­ci­ði böy­
le ba­cak­larý ha­va­da çok görmüþ. “Ni­ye bu bir lok­ma
ser­çe­cik gök gürler­ken ye­re yatýp ba­cak­la­rý­ný böyle

13
Adnan Binyazar ON BEŞ TÜRK MASALI

ha­va­ya kaldýrýp tir tir tit­rer?” di­ye ken­di ken­di­ne so ­­


rar du­rur­muþ.
Bir gün yi­ne gök çat­lar­casýna gürler­ken, ser­­çe­yi
o du­rum­da görüp ona acýmýþ. Yanýna gi­de­rek me­rak­
la sor­muþ:
“Ni­ye böyle sýrtüstü yatýp ba­cak­larýný yu­karý­ya
kaldýrýyor, dur­ma­dan tit­ri­yor­sun?”
“Aa­aa! Görmüyor mu­sun, he­pi­miz göðün al­týn­
dayýz. Böyle gürle­yip çöker­se ne olur ha­li­miz! Üze­ri­
mi­ze çökme­sin di­ye göðü tu­tu­yo­rum,” de­miþ.
Oy­sa gök gürle­me­si do­muz için yað­mur muþ­­
tu­cu­su. Gök gürle­ye­cek, ardýndan, yað­mur ok gi­bi
ye­­­­­re ine­cek; kýllarýnýn arasýnda­ki bi­ti, pi­re­yi, te­ni­ne
yapýþmýþ ke­ne­le­ri ye­rin­den söke­cek, gü­zel­­ce yýkanýp
arýna­cak... Yaþlýlýk, ya­ratýkla­ra ol­gun­­luk ka­zandýrsa
da, ken­di­ni tu­ta­mayýp gülmüþ ya­ban­do­mu­zu:
“Hah hah ha­aa!.. Hiç güle­ce­ðim yok­tu... De­mek
üstümüze çökme­sin di­ye göðü tu­tu­yor­sun!.. Hah hah,
hah hah!.. Sen, ha?..” di­ye gül­müþ.
Öyle bir gürültüyle gülmüþ ki ya­
ban­
do­
mu­
zu,
gürle­
me­
yi andýran bu gülüþ bir kat da­
ha tit­
ret­
miþ
ser­çe­ci­ði.
“Ta­bii, güler­sin! Üstümüze gök yýkýla­cak­mýþ,
umu­run­da mý se­nin! Oy­sa göðü tu­ta­caðým di­ye be­nim
kýrk ki­lo yaðým eri­di!”
“Hah hah ha­aaa... De­mek kýrk ki­lo yaðýn eri­di?..
Bre küçüðüm, se­nin gramýn ne ki kýrk ki­lo yaðýn eri­

14
Adnan Binyazar ON BEŞ TÜRK MASALI
sin! Hah hah hah!..”
Ser­ç e­c ik ya­ban­d o­mu­z u­n un onu aþaðýla­ya­rak
gülme­si­ne kýzmýþ, “Se­ni do­muz ka­falý!” di­ye için­den
ge­çi­re­rek,
“Eh, her­ke­sin gramý, ki­lo­su ken­di­ne göre!” de­­
miþ, ba­cak­larýný da­ha da yu­karý kaldýra­rak gö­ðü tut­
ma­ya çalýþmýþ.
Ya­ban­do­mu­zu, bur­nu­nu top­ra­ða göme­rek, gül­
sün mü, düþünsün mü, bi­
le­
me­
den; dünyayý ken­
di
ka­fa çem­be­ri­nin çapýyla algýla­yan bu­da­la­larýn yaptýðý
gi­bi; uzak­laþmýþ ser­çe­ci­ðin ya­nýn­dan.

15
2.
Nohut Oğlan

Bir varmýþ bir yok­


muþ... Za­
manýn bi­
rin­
de, bir
yaþlý karý-ko­ca varmýþ. Ço­cuk­larý yok­muþ. Yalnýz baþ­
larýna ya­þayýp gi­di­yor­larmýþ. Kadýn ev­de çalý­þýr­ken,
ko­casý tar­la­da çift sürüyor­muþ. Günler­den bir gün,
yaþlý kadýn no­hut ayýklar­ken ken­di ken­di­ne söylen­
miþ: “Ah, bir kal­bur do­lu­su ço­cu­ðu­muz ol­saydý da biz
de yalnýzlýktan kur­tul­saydýk...”
Bir de bakmýþ, önünde bir kal­bur do­lu­su ço­cuk!
Tas­tan no­hu­dun dökülüp or­talýða yayýlmasý gi­bi,
ço­cuk­lar da sa­ða so­la daðýlmýþ, baþ­lamýþlar baðýrma­
ya:
“Ana, süt!”
“An­na­aa­aa! Acýktým!..”
“Anaa! Ek­mek!..”
Kadýn ne ya­pa­caðýný bi­le­me­den do­lap­la­ra, ek­mek
se­pe­ti­ne ko­þu­yor, ço­cuk­lar ko­ro ha­lin­de ba­ðý­rýyor­
larmýþ:

17
Adnan Binyazar ON BEŞ TÜRK MASALI

“Karnýmýz acýktý; ek­mek is­te­riz! Su­sadýk; su is­te­


riz!”
Ço­
cu­
ðun bi­
ri­
si iki­
si, üçü dördü iyi de bun­
ca­
sýy­
la nasýl ba­
þa çýkýlýr!.. Ek­
mek yapmýþ, piþ­
me­
den
kapýþmýþlar... Çor­ba pi­þir­miþ, so­ðu­ma­dan iç­miþ­ler...
Tam bu kar­ga­þa için­de iken, yaþlý adam tar­la­dan
eve dönmüþ. Ek­mek is­te­miþ, ek­mek yok; ye­mek is­te­
miþ, ye­mek yok. No­hut iri­li­ðin­de yüz­ler­ce ço­cuk or­ta­
da do­laþýyor. Adam,
“Bun­lar ne?” di­ye sor­muþ karýsýna.
“Görmüyor mu­sun; ço­cuk­larýmýz!”
Olaný bi­te­ni an­lattýktan son­ra,
“Aman!” de­miþ, “Di­lim ku­ru­saydý da ço­cuk is­te­
me­sey­dim! Ey kur­ban ol­du­ðum Tanrým, is­te­dim de
bun­ca mý is­te­dim! Efen­di, kur­tar be­ni bun­­lar­dan,
yok­sa çýldýra­caðým!”
Adam, için­
den, “Kadýn haklý; bun­
lar tek­
ne­
de
ha­mur, ten­ce­re­de aþ býrak­maz, si­ler süpü­rürler; onu
bu no­hut­lar­dan kur­tar­mak ge­rek,” di­ye dü­þün­müþ.
Karýsýna,
“Me­rak et­me, yarýndan te­zi yok, se­ni bun­lar­dan
kur­ta­ra­caðým,” de­miþ.
Ko­
casýnýn sözü kadýný fe­
rah­
latmýþ. Kadýn dip­
te
köþe­de ne var­sa bu­lup çýkarmýþ, ço­cuk no­hut­la­rýn
karnýný do­yur­muþ. Karýnlarý do­yan no­hut ço­­cuk­lar
mýþýl mýþýl uyu­muþ­lar. Adam, “Ne ya­pa­rým, ne ede­
rim,” di­ye düþündüðünden, sa­ba­ha ka­dar gözle­ri­ni

18
Adnan Binyazar ON BEŞ TÜRK MASALI
yum­mamýþ, ka­fasýnda bir çözüm de bul­muþ.
Gün aðarýrken ya­taðýndan kalkmýþ, ço­cuk­larý bir
kal­bu­ra dol­du­ra­rak tar­lanýn yo­lu­nu tut­muþ. Tar­la­ya
ge­lin­ce, “Nasýl ol­sa bun­lar bi­rer no­hut, tar­layý görün­
ce no­hut­luk­larýný anýmsa­yýp ço­cuk­luk­larýný unu­
tur­­­lar,” di­ye düþünmüþ, ço­cuk­larý top­raðýn yüzüne
serp­­miþ. Düþün­dü­ðü gi­bi ol­muþ, top­ra­ða ser­pi­len
ço­­­cuk­larýn hiç­bi­rin­den bir da­ha ses çýkmamýþ.
Adam, her günkü gi­bi, ak­þ am olun­ca eve gel­miþ,
kal­bu­ru di­rek­te­ki ye­r i­n e asmýþ. Karý-ko­ca, ço­cuk­
lar­dan kur­tul­manýn se­v in­ciy­le tam sof­r a­ya otu­rur­
lar­ken,
“Ana, ba­ba, ben bu­ra­dayým!” di­ye bir ses duy­­
muþ­lar. Kadýn dönüp,
“Ne­re­de­sin, ne­r e­den ge­li­y or se­s in?” di­ye sor­­
muþ.
“Ah, hiç ha­li­mi sor­ma, kal­bu­ra sýkýþýp kal­dým,
çý­­kamýyo­rum bir türlü. Be­ni bu­ra­da býrak­mayýn, kur­
tarýn!”
Karý-ko­ca, “De­mek bi­zim kýsme­ti­miz de böyle bir
ço­cuk,” di­ye düþünmüþler, no­hut oð­laný sýkýþýp kal­
dýðý yer­den kur­tarmýþlar. Ýçle­rin­den, “No­hut mo­­hut,
ge­ne de ço­cuk iþ­te,” di­ye ge­çi­rip se­vin­miþ­ler bi­le.
Er­te­si gün ba­ba çift sürme­ye git­miþ, ana da ev
iþ­le­ri­ne ko­yul­muþ. Ýnek­le­ri, ko­yun­larý saðmýþ, ahý­rý
te­­­miz­le­miþ, sütü kay­natýp yo­ðurt çalmýþ. “Na­sýl ol­sa
artýk bir oð­lu­muz var; ek­mek yað­la­ya­yým da No­hut

19
Adnan Binyazar ON BEŞ TÜRK MASALI

Oð­lan alsýn ba­basýna götürsün; ba­ba­sý bir oð­lu ol­du­


ðu­nu görsün gönen­sin,” di­ye dü­þün­müþ. Sac­dan
sý­­­­cak sýcak aldýðý ek­me­ði mis gi­bi yað­la yað­lamýþ.
No­hut Oð­lan’a ses­len­miþ:
“Gýldýr gýldýr (yu­var­lacýk) no­hu­dum, ana kur­ban
sa­na, ha­di þu ek­me­ði al da ba­ba­na götür, oð­lu­nun aþ
ge­tir­di­ði­ni görüp se­vin­sin ba­ban,” de­miþ.
No­hut Oð­lan,
“Olur, ana!” de­miþ, ye­rin­den fýrlamýþ.
Kadýn, eþe­
ðin üstüne bir hey­
be atmýþ. Ek­
me­
ði
hey­be­nin bir gözüne, ay­raný da öbür gö­züne koy­muþ.
Oð­laný da eþe­ðin ku­laðýna oturt­muþ, “Ha­­di se­la­met­
le!” de­miþ.
Oð­lan ýslýk ça­la ça­la eþe­ðin yo­lun­ca git­miþ. Yol­
da bir pek­mez­ciy­le karþýlaþmýþ. Pek­mez­ci ta­ze ek­mek
ko­ku­su­nu alýnca, “Oh, ta­ze ek­me­ði pek­me­ze ban­mak
da ne iyi olur,” di­ye ge­çir­miþ için­den. Eþek de sa­hip­
siz ya, eli­ni hey­be­nin gö­züne daldýrmýþ. Ko­ca bir ek­­
mek par­çasýný pek­me­ze banmýþ. No­hut Oð­lan:
“Hop hop, am­ca, ek­me­ði bi­tir­din be! Ben ba­ba­ma
ne götüre­ce­ðim?” di­ye ses­len­miþ.
Se­si du­yup or­ta­da kim­se­yi göre­me­yin­ce, adam
cin çarptý sanýp ora­ya yýðýlmýþ. Adam ora­da baygýn
ya­ta­dur­sun, No­hut Oð­lan, pek­mez kabýný da hey­be­ye
yer­leþ­ti­rip ýslýk ça­la­rak yo­la ko­yul­muþ.
Çalýþmak­tan kan ter için­de ka­lan ba­basý No­hut
Oð­lan’ýn ge­tir­dik­le­ri­ni iþ­tah­la ye­miþ, he­le pek­me­zin

20
Adnan Binyazar ON BEŞ TÜRK MASALI
tadýna do­ya­mamýþ; için­den de, “Bir in­sanýn oð­lu­nun
ol­masý ne iyi þey,” di­ye düþünmüþ.
Tar­la­da çalýþan­lar ye­mek­ten son­ra, sýrtla­rý­ný bir
aða­ca da­yar, þöyle bir kes­ti­rir­ler. Adam da öy­le yap­
mýþ. No­hut Oð­lan ye­rin­de du­rur mu; bir ökü­­zün ku­­
laðýna gir­miþ, baþ­lamýþ çift sür­me­ye. Bir yan­dan da
no­hut kar­deþ­le­riy­le þa­ka­laþýyor­muþ.
O ülke­nin pa­di­þahý za­man za­man köylü kýlýðýna
gi­re­rek top­rak­larýnda do­laþýr, halkýn ne yapýp et­ti­ði­ni
yakýndan görmek is­ter­miþ. Öyle bir gün­de, öküzle­rin
yalnýz baþ­larýna çift sür­dükle­ri­ni gö­rünce gözle­ri­ne
ina­na­mamýþ. “Me­ðer be­nim hal­kým ni­ce uy­garlýkla­ra
er­miþ de be­nim gözümden kaçmýþ,” di­ye düþünmüþ.
Aða­
cýn di­
bin­
de uyu­
yan adamýn yanýna gi­
dip onu
uyandýrmýþ:
“Ne olu­yor böyle, adamý ol­ma­dan öküzler na­sýl
tar­la sürüyor?”
“Görmüyor mu­sun, oð­lum var ya...”
“Oðul mo­ðul gördüðüm yok be­nim.”
“Öküzle­rin yanýna yak­laþ, görürsün.”
Yak­laþmýþ, ama yi­ne kim­se­yi göre­me­miþ. Pa­di­
þahýn þaþkýnlýðýný an­la­yan No­hut Oð­lan öküzün ku­­
laðýndan ses­len­miþ:
“Pa­di­þahým, be­ni arýyor­san bu­ra­dayým. Ökü­zün
ku­laðýna bak, görürsün.”
Pa­di­þah, öküzün ku­laðýna bakýp No­hut Oð­lan’ý
gö­­rünce, nere­dey­se pek­mez­ci gi­bi bayýla­cak­mýþ. Ama

21
Adnan Binyazar ON BEŞ TÜRK MASALI

halkýnýn karþýsýnda bayýlýnca onun ür­kek bi­ri ol­du­


ðu­na inanýrlar di­ye ken­di­ni tut­muþ. “Aman Tanrým,
ülkem­de ne küçük in­san­lar varmýþ da be­nim ha­be­rim
yok­muþ,” di­ye söylen­miþ. Oð­la­na:
“Ýyi­ce dýþarýya çýk da se­ni bir güzel göre­yim,” de­­
miþ.
Oð­lan fýrlamýþ çýkmýþ. Pa­di­þ ah, oð­lanýn ba­b a­sý­
na:
“Bu oð­laný ba­na sat, ne di­ler­sen di­le ben­den.”
Adam, karþýsýnda­ki­nin pa­di­þah ol­du­ðu­nu fa­lan
bil­di­ði yok; “Sa­tayým git­sin, ne ya­payým bu no­­hut
ka­dar oð­laný,” di­ye ge­çir­miþ için­den; pa­di­þa­ha,
“Sattým git­ti, al götür ne­re­ye is­ter­sen!” de­miþ.
Pa­
di­
þah bir ke­
se altýný atmýþ adamýn önüne.
Adam bir ke­se altýný görünce çif­ti çu­bu­ðu bý­rak­mýþ,
evin yo­lu­nu tut­muþ. Pa­di­þah da oð­laný ce­bi­ne ko­yup
ora­dan uzak­laþmýþ. Az git­miþ­ler, uz git­miþ­ler, de­re
te­­­pe düz gi­dip sa­ra­ya varmýþlar.
Ara­dan günler geç­miþ. Oð­lan, pa­di­þahýn ver­­di­ði
her iþi yapýyor­muþ. Ama pa­di­þah onun iyi bir iþ sa­hi­bi
ol­masýný is­ti­yor­muþ. Bir gün oð­la­na,
“Han­gi iþ­te çalýþmak is­ter­sin, No­hut Oð­lan?” di­ye
sor­muþ.
“Ben mi? Hýýýý... Bir düþüne­yim... De­ve­ci ol­mak
is­­te­rim,” de­miþ.
Pa­di­þah, “Aca­ba ni­ye de­ve­ci ol­mak is­ter bu oð­­
lan?” di­ye düþünme­miþ de­ðil, “Ama, o ki öyle is­ti­yor;

22
YAŞ
9
10
Adnan Binyazar
ON BEŞ
11
+

TÜRK MASALI
Keloğlan’dan Nohut Oğlan’a,
Üşengeç Oğlan’dan karayılana
Unutulmaz Türk masalları…
Masallar birbirine benzer, ama her ülkenin
masalı o ülkenin özelliklerini taşır.
Her masalda, bir anlatıcı vardır. Masallar
konuşma diliyle yazıldığı için kolay anlaşılır.
Masal seven kişi, haklıyı haksızdan, akıllıyı
akılsızdan, güzeli çirkinden ayırabilir.
Devlerin, cinlerin, perilerin, cadıların dışında,
padişahlar, vezirler, halkının mutluluğunu
gözeten yöneticiler, özellikle de Keloğlan, masal
kahramanlarının başında gelirler.
Adnan Binyazar’ın, kendi yorumlarını da
katarak derleyip yazdığı On Beş Türk Masalı‘nı
ilgiyle okuyacaksınız.

ISBN 978-975-07-0295-2

9 789750 702952

You might also like