You are on page 1of 14

DİNÎ MUSİKÎ

Mûsiki tanımları

• Genel tanım: Ölçülü sesler vasıtasıyla, insanlar üzerinde bir tesir ve heyecan meydana
getirme sanatıdır.
• İhvân-ı Safâ : Mûsikî ğınâdır, mûsikîşinâs muğannîdir, müzik âleti çalgıdır, ğınâ ise âhenkli
melodilerdir. Lâhn ardı ardına gelen nağmelerdir.
• İbn Sînâ : "Birbirleriyle uyumlu olup olmadıkları yönünden sesleri ve bu sesler arasına giren
zaman sürelerini, bir melodinin nasıl kompoze edildiğinin bilinmesi amacıyla araştıran
matematiksel bir ilimdir".
• Tanbûrî Cemil Bey : Rûhumuzun tecellisi
• Ludwing van Beethoven : Mûsikî, insanı Allah’a en ziyade yaklaştıran bir unsurdur ve bu
anlamda bütün felsefelerden üstündür.
• İmam Gazzâlî : Udun ve evtârının, bahârın ve ezhârının tesir eylemediği bir kişinin mizâcı o
kadar fâsiddir ki bunun ilâcı yoktur.
• William Shakspeare : Müzik, yerle gök arasındaki her varlığı hiç kimsenin tahammül
edemeyeceği bir kudretle sarsar.
• Kınalızâde Ali Efendi : Güzel nağme ve seslerin tesir etmediği kişi, daire-i insâniyetten
hariçtir. Belki daire-i hayvâniyetten de alçak ve insan-ı kâmil katında cemâd-ı mutlaktır.
• Hz. Mevlâna : Mûsikî, Allah âşıkları için rûhun gıdasıdır, zirâ onda sevgiliye yani Allah’a
kavuşma ümidi mevcuttur.
• Pisagor : Birbirine benzemeyen çeşitli seslerden meydana gelen konser.
• Abdulkâdir-i Merâgî : îkâ' devirlerinden biriyle tertip edilip kulağa yumuşak gelen nağmelerin
bir araya getirilmesidir.
• Emmanuel Kant : Sesler vasıtasıyla birbirini takip eden güzel hisleri ifade etme sanatıdır.
• Jean-Jacques Rousseau : Sesleri kulağa hoş gelecek şekilde tertip edebilme sanatıdır.
• Dimitrie Cantemir(Kantemiroğlu) : Çıkardığımız seslerin ölçülü bir zamanda bir usulün
düzenine uyarak hareket edip belirli bir yerde karar kılıp durması ve işitme gücümüze zevk
vermesidir.
• Hermes : Tanrı en büyük müzisyendir ve kozmik süreç onun müziğidir.
• Sokrat : Ritim ve melodi ruhun içine işleyerek onu en güçlü biçimde kavrar. İyi eğitim gören
bir insanın ritim ve melodi yönündeki başarısı ruhunu da güzelleştirir.

• Mûsiki : •Kökü müz (muse) •ikâ, konuşulan bir dil, lisan. •mûsikâ, perilerin dili
• Musikinin matematiksel bir ilim olduğunu söyleyen İbn Sînâ dır.
• Mûsikî, mîlâdî IX(9). yüzyılda ilim oldu.

Mûsikînin haramlığı konusu

• Mûsikîden men eden veya ona teşvik eden muhkem bir ayet yoktur.
• Mûsikînin aleyhine yorumlanan ayetler : Lokman 6 “Levhe'l-hadîs" boş sözler anlamına gelir.
Nadr bin Hâris bin Kelede isimli biri Kur'an'a benzeterek bir metin yazmış, bunu mekkelilere
okuyup onları İslam'dan uzaklaştırmaya çalışmıştır. Lokman 19 “çirkin ses".
• Mûsikînin lehinde yorumlanan ayetler : el-Araf 32, er-Rum “yuhberûn" zevk ve şarkı
anlamlarına gelir. el-İsra 44, el-İsra 55.
• Mûsikî ile ilgili hadisler: •Kur'an'ı sesinizle süsleyiniz. Çünkü güzel ses, Kur'an'ın güzelliğini
artırır. •Her şeyin bir süsü vardır. Kur'an'ın süsü de güzel sestir.
• Müziğe karşı ön yargının oluşmasının sebebi “efemine" ( muhannes) denen kadınlar gibi
hareket eden gruptur.
• Hadislerde de musikiye karşı bir engelleme yoluna gidilmemiştir.
• Bu konuya eşyada aslolan ibahadır şeklinde bakılmalıdır. Hüküm eşyayı değil fiili bağlar
• Haram olan musiki : İçerisinde şirk ve küfür olan, din ile alay eden, insanı kendisine dinen
uygun olmayan şehevi yollara sevk eden, toplumda kin düşmanlık hisleri uyandıran ve
fitneye sebebiyet veren sözlerin icra edilmesiyle ortaya çıkan musikidir.
• Mekruh olan musiki : Esasen haram olmayan fakat fazlaca iştigali ile kişiyi meşgul etmesi
neticesinde ortaya çıkan musikidir.
• Mübah olan musiki : İçerisinde milli, manevi ve insani duyguları barındıran musikidir.
• Müstehab olan mûsikî : Mûsikînin dinî duygularla icra edilmesi veya insanlara dinin tebliğ
edilmesi sırasında ilahi emirleri süslemek maksadı güdülmesidir.

Türk Mûsikîsi Tarihi

İSLAM'DAN ÖNCE TÜRKLERDE MUSİKİ;

• Altay Dönemi:
• Türklerin kendilerine özgü kültür tarihinin başladığı dönemdir
• Türk müziğinin ilk dönemlerdeki karakteri; mitik (masalsı, efsanevi), destansı (epik), sade,
içten ve coşkuluydu.
• Şairlik Altay Türklerinde kam, Yakutlarda oyun, Kırgızlarda bahşı, Oğuzlarda ozan olarak
adlandırılır.
• İlk devirlerde şairlerde; sihirbazlık, nakkaşlık, hakimlik ve musikişinaslık da vardır.
• Türk musikisinin en eski şekli, bahşı-ozanların kopuzlarla ( Türklerin en eski çalgısı) çaldıkları
nağmelerdir.
• Eski Türk hayatında dini bir mahiyet taşıyan başlıca üç büyük ayin vardı:
1.Sığır denilen sürgün av ayinleri: Bu ayinlerde şairler tarafından avların bereketli olması için
dinî-sihrî şiirler okunurdu.
2.Şeylan (şilan,şölen), ceşn veya toy adı verilen kurban ziyafet ayinleri: Bu törenlerde bahşı-
ozanlar, kopuzlarıyla dinî-sihrî nağmeler söylerlerdi.
3.Yuğ denilen umumi mâtem ayinleri: İlk zamanlardaki ayinlerde tamamen rûhânî bir mahiyet
taşıyan bahşı-ozan, ölen kişinin ruhunun istirahatini temin maksadıyla kopuzla şiirler
söyleyerek merâsimi canlandırırlardı.
• Hunlar Dönemi:
• Bu dönemde müzik sadece bir tapınma aracı olmaktan çıkarak, savaş, aşk, övgü, alay, oyun,
ninni, kahramanlık gibi farklı konuları da işlemeye başladı.
• Müzik uzun süre sihrin etkisinde kalmış sonradan kurumlaşmıştır.
• Hun kağanlığına bağlı ilk askeri müzik topluluğu olarak tuğ takımı görüntüsünü almıştır.
• Türklerin Orta Asya'daki tuğ takımında yer alan çalgı aletleri : Yurağ (zurna), sıbızgı (sipsili,
nefir, boru), şahnay (Hun borusu), burguv (boru), küvrük (kös), tümrük (davul), çeng (zil)
• Göktürkler Dönemi Türk Müzik Kültürü :
• Dinî müzik kam (şaman) müziği şeklindedir.
• Mehterin temelini teşkil eden tuğ takımlar Göktürkler döneminde kullanılan çalgılar açısından
biraz daha çeşitlenmiştir.
• Üflemeli çalgılar tuğ takımına bu dönemde girmiştir.
• Ozanlar yaylı (ıklığ) ya da telli kopuzlar kullanırlar, kök (gök) adı verilen besteler yaparlardı.
Bunları er veya ir olarak isimlendirilen güftelerle seslendirirlerdi.
• Uygurlar Dönemi Türk Müzik Kültürü :
• Türk müziğinin 17 perdeli ses dizisi sisteminin temeli Uygurlarda atıldı.
• Ozan-çalgıcılık kendi başına, özgün bir meslek oldu.
• Mani dinine ait önemli metinleri ilahi şeklinde yazarak seslendirmişlerdir.
• Tuğ takımı Uygur devletinin resmi askeri müzik topluluğudur.

İLK DÖNEM İSLAM DÜNYASI'NDA MUSİKİ;

• Cahiliye Dönemi :
• Arapların ortak tek bir dini olmadığından dünyevi müzik daha önemlidir.
• Hz. Osman dönemine kadar nasb ve hudâ (hidâ, hizâ) denen basit formlardan dışarı çıkmamış
ve sahrâ musikisi hüviyetini devam ettirmiştir.
• Hudâ Arap ğınâsının ilk örneğidir. İnşâd (şiir okuma) en eski Arap ğınâ(şarkı) örneklerindendir.
• Kayne : Genç şarkıcı cariye
• Sadece def, davul veya kadîb denen ritim enstrumanları vardır. Cahiliye Arapları mi'zef (kare
şeklinde def) vb. ritim sazları kullanmışlardır.
• Araplarda müzikler genelde din dışı icra ediliyordu
• Hz. Peygamber ve Dört Halife Dönemi
• İslam'ın bu ilk dönemindeki musiki, Kur'an-ı Kerim tilaveti şeklinde tezahür ediyordu.
• Kur'an İslam dünyasındaki sesli estetik ifadenin ilk örneğidir.
• Müzik aletleri : def, davul, kadîb vb.ritim aletleri ve mizmar denilen basit düdük, kaval
vb.ibtidai bir üflemeli çalgı.
• Hz. Ömer döneminde fetihlerle yeni musiki türleri ve tarzlarıyla karşılaşılmıştır.
• Fetihlerle elde edilen esirlerle ecnebî musiki türleri sohbet meclislerine girdi.
• Müzik aletleri: ud veya tanbura benzeyen bir saz olan mi'zef, el-Kassâbe veya mizmar adı
verilen üflemeli enstrüman ve def, kadib, davul, sanc ve mizher denilen ritim sazları.
• Tuveys, el-muhannisûn (efemineler) diye adlandırılan, ellerine kına yakıp kadınlar gibi
davranan özenti bir gruptur. Tuveys, profesyonel olarak ğınâyı ilk icra eden bir gruptur ve el-
ğınâü'l-mütkan adıyla yeni bir musiki icrâ ediyordu.
• Emeviler Dönemi
• Musiki, bu dönemde sanat değeri kazanmıştır.
• Bu dönemde müzisyenler toplumda ayrı bir sosyal tabaka oluşturmuşlardır.
• Lammens" muğannî ve şâirler, dönemin medyasıdır.”
• Musiki ile profesyonel olarak uğraşanların çoğu mevâlîdir ve İran kökenlidir.
• Müzik aletleri : Hicaz'da ud, kuzeyde tanbur, ritimde aynı enstrümanlar, üflemeli sazlar bu
dönemde daha çok kullanılmaya başlanmıştır.
• Yunus el-Kâtip; Arap-İslam âleminde musiki ilminin ilk eserlerini yazmıştır. Eserleri: Kitâbü'n-
Neğam, Kitâbü'l-Kıyân, Kitâbü'l-Eğânî, Kitabü Mücerredi'l-Eğânî li-Yûnus
• İbn Miscah; Emevî döneminin en büyük mûsikîşinâsıdır.
• İbn Muhriz, el-Garîd Ebî Yezid
• İbn Süreyc; Saraydan çok destek görmüştür.
• Abbasiler Dönemi
• Musiki nazariyatıyla ilgili kurallar bu dönemde oluşturulmaya başlanmıştır.
• Müzik aletleri: ud (Zîryâb 5.teli eklemiştir), şebbut adı verilen ud (yeni bir ud gamı icad
etmiştir), tanbur, mi'zefe, genel adı mizmâr olan üflemeli çalgılar yaygınlaşmış ve ilk olarak
Halîfe el-Emin'in askerî grubunda sürnây (sernây, zurna) kullanılmıştır.
• Halil b. Ahmed el-Ferahidî : “Kitabü’n-Nağam ve Kıtabü'l-Îkâ” makam türlerinin yazıldığı ve
sınırlama getirildiği eserdir.
• İbrahim el-Mevsılî : İslam dünyasında ilk koro ve orkestrayı kurmuş, 80 kişilik bir okulu, ud
orkestrası ve korosu vardır. Bu çalışmalar İslam dünyasında müziğin bir okul halinde
kurumsallaşmasını sağlamıştır.
• İshâk el-Mevsılî : “Ebü'l-Ferec el-Eğani". Muğannîlerle halîfeyi ayıran perdenin ötesine geçen
ilk müzisyen İshâktır. Klasik Hicaz ekolüne sarılmıştır. Ortadan kalkmak üzere olan klasik Arap
mûsikîsi nazariye ve icrâ mektebini kati bir sisteme bağlamıştır. Ğınâyı cinsler (dörtlü ve beşli
aralık) ve yollar şeklinde kısımlara ayıran ilk kişidir. Önceki müzisyenlerle ilgili bilgiler veren ilk
müelliftir.
• İbnü'l-Müneccim : Günümüze ulaşan eseri Risâle fi’l-Mûsikâ dır. Kayıp olan eseri Kitâbü'n-
Neğam dır.
• İbn Câmi' : Romantik müzisyendir ve besteleriyle romantizm şeklinde isimlendirilen bir
ekolün temsilcisi olmuştur. Halîfe el-Mehdî tarafından mûsikî otoritesi olarak kabul
görmüştür. Kureyşlilerin pek azaldığı ve mûsikînin mevâlinin elinde olduğu bir dönemde ilk
dönem mûsikîsine damga vurmuş bir muğannî ve bestecidir.
• İhvân-ı Safâ : Risalelerinin birini müzik ilmine ayırmış, bu risalede sesin özellikleri, müziğin
rûha tesiri, müzik aralıklarının sayısal ifadeleri, müzik ile kozmoz arasındaki güçlü ilişki, duyu
organlarının sesi alma keyfiyeti, seslerin uyumu, mizâclarla sesler arasındaki ilişki,
kompozisyona dair kurallar, enstrumanlar, ritim ve ud konularını değerlendirmişlerdir.
• el-Kindî : Türk müziğini etkileyen ilk isimdir. Kayıp eserleri: Kitâbü'l-a'zam fit-te'lîf, 2-Risâle fi
nisebi z-zemâniyye, 3-Risâle fi sınâ'ati 'l-akvâli'l-adediyye, 4-Muhtasaru'l-mi fi te'lífi'n-neğam
ve san'ati'l-ûd, 5-Risâle fi 'l-medhal ilâ sınâ'ati'l-mûsika, 6-Risâle fi kısmeti'l- kânûn.
Günümüze ulaşan eserleri: 7-Risâle fi hubr sınâ'ati't-te'lîf, 8-Kitâbü'l-musavvitâti’l-
veteriyyelara min zâti'l-veteri'l-vahid ilâ zâti'l-asrati'l-evtár, 9-Risâle fi'l-luhûn ve'n-neğam, 10-
Risâle fi eczâ hubriyye fi'l-mûsîka. Kindî İslâm alimde müziğin kaidelerini ilk vaz eden
kimsedir. Müzikle tedavi, prozodi, ebced notası, armoni ve özellikle müzik terimleri
konularında ilk adımları atmıştır. İslam mûsikîsinde ilmî ekolün kurucusudur. Müziği ilm-i
insanî olarak sınıflandırmıştır.
• el-Fârâbî : Felsefede Muallim-i Sânî, müzikte Muallim-i Evvel kabul edilir. Kitâbü'l-mûsîka 'l-
kebîr, Kitâbü ihsâi'l-ikâât, Kitâb fi'l-ikâât adlı üç eseri vardır. Bu eserler günümüze de
ulaşmıştır. Fârâbî İslâm felsefesini metot, terminoloji ve problemler açısından temellendiren
ünlü Türk filozofudur. Mûsikî ilmini nazarî ve amelî olarak iki bölümde ele almıştır.
• İbn Sînâ : Batı'da Avicenna ve Filozofların Prensi olarak bilinir. Eş-şeyhü’r-reis unvanı ile de
bilinir. Kitâbü'ş-şifâ kitabının Cevâmiu ilmi’l-mûsikâ bölümünde ve Kitâbü'n-necât kitabının
Muhtasar fî ilmi’l-mûsikâ bölümünde mûsikîye dair özel bölüm ve başlıklara yer vermiştir.
Diğer eserleri : El-Hikmetü’l-arûziyye, el-İşârât ve't-tenbîhât, Dânişnâme-i ‘Alâ’î, el-Mebde'
ve'l-me'âd, ‘Uyûnü'l-hikme, et-Ta'lîkât, el-Mübâhaşât, Hay b. Yakzân, el-Hikmetü'l-meşrikıyye,
el-İnşâf, el-Hidaye, el-Hikmetü'l-'Arûziyye, Ahvâlü'n-nefs, Lisânü'l-'Arab, el-Kânûn fi't-tıb, el-
Urcûze fi't-tıb, Def'u'l-mażarri'l-külliyye ‘ani'l-ebdâni'l-insâniyye.

11.-14.YÜZYILLAR ARASINDA MÛSIKÎ

• Bilimsel faaliyetlerin zirve yaptığı dönemdir.


• Dönemin önemli şahısları : Birûnî, Gazzâlî, Ömer Hayyam, Keşşâf Tefsiri'nin sahibi Zemahşerî,
Abdulkadir Geylânî, Ahmed Rifâî, Ahmed Yesevî, Fahreddin er-Râzî, Endülüslü İbnü'l-Arabî,
Şems-i Tebrîzî, Hacı Bektâş-ı Velî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Sultan Veled, Sa'dî Şîrâzî, Yunus
Emre,
• Mûsikî nazariyesine dair yazılmış en önemli eserlerden birisi İbn Sinâ'nın talebesi İbn Zeyle'ye
ait el-Kâfî fi’l-mûsikî'dir.
• Safiyyüddin Abdülmümin el-Urmevî : Urmevî, nüzhe ve muğni adında iki saz icat etmiştir.
Eserlerinde perdeleri ebced notası ile göstermiştir. Eserlerinde müzik tarihimizin en eski
besteleri mevcuttur. Edvar’da geveşt ve nevruz makamlarında iki sözlü bestesi ve farklı
makamlarda dokuz ezgi örneği ve Şerefiyye'deki iki sözsüz bestesi müzik tarihimizin en eski
eserleridir. Kitâbü’l-Edvâr, 17 li ses sisteminin nazarik şekilde sunulduğu ilk eser ve üzerinde
en çok şerh yazılan müzik eseridir.

OSMANLILAR DÖNEMİNDE MÛSİKÎ

15.yüzyıl :

• Bu yüzyılda görülen ilk eser Kırşehirli Nizâmeddîn Oğlu Yusuf Dede'nin Risâle-i Mûsikî adlı
eseridir.
• Diğer eserler : Hızır bin Abdullah'ın Kitâbü'l-Edvâr'ı, Bedri Dilşâd'ın Muradnâme'si,
Abdülazîz Çelebi'nin Nekâvetü'l-Edvâr'ı, Ahmedoğlu Şükrullah Çelebi'nin Risâle-i Mûsikî’si,
Fethullah Mü'min Şirvânî'nin Risâle fî ‘ilmi’l-mûsika’sı, Lâdikli Mehmet Çelebi'nin Zeynü'l-
Elhân fî İlmi't-Te'lîf-i ve'l-Evzân ve Risâle-i Fethiyye'si, Aydınlı Şemseddîn Nahîfî'nin
Bereket'i, Kadızâde Tirevî'nin Mûsikî Risâle ‘si, Ahîzâde Ali Çelebi'nin Risâletü'l-Mûsikî fi'l-
Edvâr'ı.
• Abdülkâdir-i Merâgî : Türk müziğinin mihenk taşıdır. Hâfızu'l-Kur'an, üç dilde şâir, altı
kalemde hattat, musavvir ve kıraat ilminde oldukça mâhirdi. Otuz ayrı nevbet bestesi
yapmıştır. Geleneğe aykırı olarak sadece müzik konusunda yazmıştır. Eserleri : Çâmiu 'l-
Elhân, Makâsıdu 'l- Elhân, Şerh-i Kitâbü'l-Edvâr) Risâle-i Fevâid-i Aşere, Zübdetü'l-Edvar
Kenzü l-Elhân.
• Bu asırda tasavvuf ve tarikatlarla ilgili temel müesseseler; tekkeler ve zaviyeler çoğalmış
ve bu sistemin temel eserleri kaleme alınmış veya daha önce Arapça ve Farsça olarak
yazılan klâsikler Türkçe'ye tercüme edilmiştir.
• Anadolu Türkleri arasındaki ilk dinî bestekâr ve meşhur mutasavvıf Hacı Bayram-ı Velî'dir.

16.yüzyıl :

• Bu yüzyılda Mevlevî mûsikîsinde beste-i kadîm diye bilinen yani Dügâh, Hüseynî ve Pençgâh
makamlarındaki üç mevlevî âyini bestelenmiştir.
• Bu dönemdeki musikîşinaslar : Mahmud Çelebi, Sinaneddin Yusuf, Şehrî, Latîfî, Durak Çelebi,
Gazi Giray Han (dönemin en büyük sâzendelerindendir).

17.yüzyıl :

• Bu dönemde mûsikî merkezi İstanbul iken başka bölgelere yayılmıştır.


• Cami mûsikîsini ihyâ eden Hatîb Zâkirî Hasan Efendi bestelediği tevşîh, temcîd, tesbîh, na't,
salâ ve mersiyeleriyle tanınmıştır. Bayâtî "bayram ve Cuma salâtı" Hüseynî “cenâze salâtı"
Zâkirî Hasan Efendi'nin zamanımıza ulaşan eserlerindendir.
• Tanburî Mehmed Efendi (Hâfız Post) hâfız,şair,hânende,tanbûrî ve hattattır ve dönemin en
meşhur bestekârıdır.
• Musâhib : Sohbet ehli kimse, arkadaş, dost (Evliyâ Çelebi)
• Süleyman Çelebi’nin “Vesîletü'n-Necât" adlı eseri kurtuluş yolu anlamına gelir.
• Ali Ufkî Bey'in yazdığı Türk mûsikîsi repertuarının ilk kaynakları arasında yer alan Mecmûa-i
Sâz u Söz 17.yy Türk mûsikîsine dair yüzlerce saz eserinin ve sözlü eserlerin, zamanın Batı
Notası ile tespit edildiği bir eserdir.

18.yüzyıl :

• Bu dönemde dînî mûsikî alanında bestelenen eserler, önceki dönemlere göre oldukça
fazladır.
• Sultan I. Mahmud, Sultan I. Abdülhamid ve Sultan III. Selim hânlar da bestekârlık boyutunda
bizzat mûsikî ile ilgilenmişler ve dönemlerindeki mûsikî şinasları himaye etmişlerdir.
• Türk musikisinin dînî eserleri daha çok tekkelerde yaygınlık kazanmıştır.
• Selâtin câmilere (Sultan adına yapılmış camiler) meşîhatlar ( şeyhülislamlık) tayin edilmesi gibi
sebeplerle, dînî mûsikînin mutasavvıf şahsiyetlerce şekillendirildiği söylenebilir.
• Bu yüzyılın bestekârlarının çoğu aynı zamanda şâir olup Türk mûsikîsinin klasik, dînî ve halk
mûsikîsi türlerinde eserler vermişlerdir.
• Buhûrîzâde Mustafa Itrî bu yüzyılın ilk yarısında yetişen büyük bir mûsikîşinastır. Türk
mûsikîsinin en kudretli bestekârından kabul edilen Itrî, mürettep dîvan sahibi bir şâir ve
hattattır. Dînî mûsikîde icrâ edilen Segâh makamındaki Tekbir ve Salât-ı Ümmiye besteleri
onun meşhur eserleridir.
• Kenzî Hasan Efendi, mûsikî nazariyatına dair bir “edvâr risâlesi" yazdığı kaynaklarda yer alır.
• Yahya Nazîm, na'tleriyle meşhur olmuş şair bir mûsikîşinâstır. Edebiyat tarihinde en çok na't
yazan şair olarak bilinir.
• Bu yüzyılın en önemli mûsikîşinâslarından biri de Kutbünnâyî Osman Dede’dir. Dönemin en
kudretli neyzenidir.
• Şeyhülislam Mehmed Es'ad Efendi mûsikî tarihi alanındaki en önemli kaynak eserlerden biri
olan Atrabü'l-âsâr'ın müellifidir.
• Dimitrie Cantemir, ileri seviyede tanbur icracısıdır. Kitâbü İlmi'l-Mûsikî alâ Vechi'l-Hurûfât adlı
eserinde Türk mûsikî sesleri, makamları ve usulleri hakkında bilgiler vardır.

19.yüzyıl :

• Yeniçeri ocağıyla mehterhane de kapatılarak yerine modern ordunun bandosu olarak Mızıka-i
Hümâyun kurulmuş ve bu teşkilatla Batı notası yaygınlaşmış ve yeni enstrümanların eğitimi
verilmiştir.
• Mehterin yerini saray bandosu almıştır.
• Abdülbâkî Nasır Dede'nin Tedkîk u Tahkîk'i ve Tehrîriyye'si önemli eserlerdendir.
• Hopçuzâde Mehmed Şâkir Efendi bugün unutulmuş olan mirâciyenin nevâ bahri ve besteli
mevlidi bildiği kaydedilmektedir.
• Hacı Arif Bey'in Mecmûa-i Arifî adlı mecmûası ünlüdür.
• Zekâi Dede Arap müziği üzerine çalışmalar yapmıştır ve eserleri şuğul formundadır.

İSTANBUL’DA MÂBED MÜZİĞİ GELENEĞİ

• Yahûdîler
• Solo ve cumhur vokali üslûpları kullanılır.
• Yahûdîler, ayinlerinde Tevrat metinlerini “tamim" denilen özel bir notasyon sistemi ile
oluşturdukları melodik yapı ile seslendirirler.
• Âyinlerde bazı özel günlerde kullanılan şofar adı verilen özel bir boru dışında başka
enstrüman kullanılmaz.
• Sadece erkek sesi tercih edilir.
• Yahûdî dînî müziğinde kullanılan makamlar Türk müziğindeki uşşak, segâh, rast, hüzzam,
acemaşîran, sabâ, hicaz, hüseynî, sûzinâk ve nihâvend makamlarına benzer.
• Süryânîler
• Notalama şekli neumatik yazı geleneği
• Enstrumanları küçük çanlardır.
• Kadın ve erkek sesi karışık olarak kullanılır ve insan sesi ön plandadır.
• Solo ve cumhur vokali üslûbu kullanılır.
• Süryânî dînî müziğinde kullanılan makamlar Türk müziğindeki uşşak, segâh, rast, hüzzam,
acemaşîran, sabâ, hicaz, hüseynî makamlarına benzer.
• Rumlar
• Dînî müziği ifade etmek için kullanılan yazı şekli neumatik yazı üslûbu gibidir.
• Kilisede okunan duâlarda ve diğer müzikal yapılarda kullanılan vokal şekli, solo ve cumhur
vokali gibidir.
• Rum kilisesi ayinlerinde günümüzde herhangi bir enstrüman kullanılmaz.
• Türk din müziğindeki ilahi, kasîde, mirâciye, mevlid ve duâ formlarına benzemektedir.
• Sadece erkek sesi tercih edilir.
• Ermenîler
• Neumatik yazı geleneği üslûbunda olan khaz ve hamparsum notasyon stilleri kullanılır.
• Hem çok sesli, hem makamsal hem de tek sesli bir üslûbu vardır.
• Âyinlerde sadece erkek sesi tercih edilir.
• Kilisede âyinler esnasında org ve insan sesi kullanılır.
• Türk müziğindeki uşşak, acemaşîran, sabâ, hicaz, hüseynî, nevâ, heftgâh, şed acem,
nihâvend ve muhayyer makamına benzer.
• Presbiteryenler
• Bu kiliselerde âyinlerde kullanılan vokal, solo ve cumhur vokali üslûbundadır.
• Âyinlerde doğu ve batı müziği enstrümanlarını tercih konusunda geniş bir yelpaze söz
konusudur. Âyinlerde tercih ettikleri makamsal yapı ve enstrümanlama şekilleri, Türk
müziğindeki ile hemen hemen aynıdır.
• Âyinlerde kadın ve erkek sesi aynı anda kullanılır.
• Kilisede tercih edilen makamlar segâh, rast, nihâvend, hicaz ve bunun yanı sıra batı müziğinde
kullanılan majör ve minör diziler olarak karşımıza çıkar.

TÜRK DİN MÛSİKÎSİ FORMLARI

• Câmi Mûsikîsi
• Türk din mûsikîsi, Hz. Peygamber'in uygulamaları esas alınarak uygulanmıştır.
• Amacı müminlerin zevk, huzur ve maneviyatını artırmaktır. Tavır açısından daha ağırbaşlı ve
rûhânî bir karakter arz eder.
• Tamamen klasiktir, enstrüman ile icrâ edilmez.
• Hz. Bilal-i Habeşî'nin okuduğu ezanları tahsin buyurmaları da câmi mûsikîsinin ortaya
çıkmasına sebep olmuştur.
• Câmi mûsikîsinde hâkim olan ruh; zühd, takva, ubûdiyet ve duâdır.
• Câmi mûsikîsi Fâtımîler döneminde oluşmaya başlamıştır.
• Câmi mûsikîsinin gelişiminde Buhûrîzâde Mustafa Itrî ve Hatip Zâkirî Hasan Efendi’nin rolü
büyüktür.
• Câmi mûsikîsi insan sesine dayalıdır, enstrüman kullanılmaz.
• Câmi mûsikîsinde sözler çoğunlukla Arapçadır, irticâlen (doğaçlama) icrâ edilir.
• Câmi müsikisindeki sözlerin zühd, takvâ, ubûdiyet ve duâ unsurları taşıması icrâ edilen mûsikî
üzerinde etkili olmuş, dolayısıyla bu mûsikî türünde daha çok zâhidâne bir üslûp hâkim
olmuştur.
• Câmi mûsikîsine ait eserler genellikle usûlsüz ve genelde tek kişinin icrasına dayanmaktadır.
Ancak bu eserlerden besteli olanları müezzinler tarafından bazen koro halinde okunmuş, bu
toplu icrâ da "cumhur müezzinliği” olarak isimlendirilmiştir.
• Câmi mûsikîsinde icra edilen mûsikî bir amaç olmayıp, bir araçtır. Câmi mûsikîsinde yapılan
icrâlar ubûdiyet huşûunu temin içindir.
• Câmi mûsikîsi formları aynı zamanda tekkelerde de icra edilmiştir.

➢ Kur'ân-ı Kerîm Tilâveti


➢ Kur'ân kırâati, güzel sesli ve mûsikî bilen bir kişi tarafından her makamdan irticâlen ve
usûlsüz olarak okunmaktadır.
➢ Mihrâbiye: Namazın son bulması ile imamın mihrapta okuduğu kısa aşr-ı şerîfe denir.
➢ Kur'ân kırâati içerisinde çok nağme yapmamak, çokça makam değiştirmemek gerekir.

➢ Ezân
➢ Kelime anlamıyla bildirmek demektir.
➢ Ezanların hangi makamda okunacağı konusunda Ali Kemal Belviranlı, Zekâi Kaplan ve
Bekir Sıtkı Sezgin önerilerde bulunmuşlardır.
➢ Ezân müezzin tarafından sâde, geçkisiz, zâhidâne bir üslup içerisinde ve usûlsüz
(ritimsiz) okunur.
➢ Sabah ezânları sabâ, öğle ezânları uşşak, ikindi ezânları rast, akşam ezânları segâh,
yatsı ezânları ha hicaz makamlarında okunmuştur. Bu bir kural değildir. Makamların
vakitlerde farklı olmasının nedeni bunların insan rûhu ve bedeni üzerinde bıraktığı
anlamlı tesirlerdir. Bu konuda Osmanlı'daki müzikle yani makamla tedavi
konusundaki ilimden faydalanılmıştır.
➢ İç ezân : Cumâ namazında hatip minberde iken müezzin mahfilinde okunan ezandır.
➢ Ashaptan Abdullah b. Zeyd b. Sa'lebe'ye rüyada ezan öğretilmiş, Abdullah ertesi gün
Hz. Peygamber’e gelerek durumu haber vermiş, Hz. Peygamber Bilâl'e ezan
cümlelerini ezânda ikişer, ikâmette birer defa okumasını emretti. İlk ezan
Neccâroğullarından bir kadına ait yüksek bir evin üstünde okunmuştur.
➢ İlk ezan Mekke'de : Habîb/Hubeyb b. Abdurrahmân, Medine'de : Bilâl-i Habeşî
➢ Çifte ezân : İki kişinin ezânı karşılıklı olarak okumasıdır.
➢ Ezan okuyan kimseye müezzin, ezan okunan yere (minare) mi'zene denir.
➢ Ezanın Türkçeleştirilmesi fikri ilk defa Ziya Gökalp tarafından 1918’de ortaya
atılmıştır.
➢ Cumhur Müezzinliği : Müezzinlerin toplu olarak veya sırayla yaptıkları müezzinlik
faaliyetine denir.
➢ Kâmet
➢ Ezân lafızlarının farz namazdan önce daha seri bir şekilde okunmasıdır.
➢ Ezandan farkı hayye ale'l-felâh dendikten sonra kad kâmeti's-salâh sözü denir. Bu
cümle namaz için seslenmek demektir.
➢ Kadınlar tek olsalar bile kâmet okumazlar. Hanefiler mekruh olarak görürler.

➢ Salâ
➢ Hz. Muhammed’e Allah’tan rahmet ve selâm temennî eden, belli bestesiyle okunan
çeşitli güftelere verilen genel isimdir.
➢ Salâ çeşitleri : Sabah salâsı, cenâze salâsı, cumâ salâsı, bayram salâsı, salât-ı ümmiyye,
salâtüselâm, salât-ı münciye, salât-ı kemâliyye (tekke salâsı)
➢ Namazda salâtü selam okumak şâfiî ve hanbelilere göre vâcip, mâlikî ve hanefîlere
göre sünnet-i müekkededir.
➢ Minârelerden salâ okunmasının nedenleri : •Müminlere o günün farklı bir gün
olduğunu bildirmek •Müslümanların dikkatlerini çekmek •Bir vefât haberini beyân
etmek.
➢ İbâdet meclislerinde, mevlidlerde, tekkelerde ve bazı âyinlerde okunan salavâtlar da
vardır.
➢ Dilkeşhâverân Sabah Salâsı : Itrî ya da Hatip Zâkirî Hasan Efendi’ye ait olduğu
tartışılır. Bu salâ cumâ sabahları ile ramazan ve kurban bayramı sabahlarında sabah
ezânından önce okunan sabah salâtı, minâreden bir veya daha fazla müezzin
tarafından karşılıklı olarak okunmaktadır. Usûlsüz bir parçaymış gibi icrâ edilir.
➢ Bayâtî Cumâ ve Bayram Salâsı : Hatip Zâkirî Hasan Efendi tarafından bestelenmiştir.
Geleneksel olarak namazdan hemen önce müezzin içeride okur, minâreden okunmaz.
Metninin Bağdatlı Behlül-i Dânâ (Görüntü olarak meczup, hakîkat olarak veli kişidir.)
tarafından yazıldığı düşünülmektedir.
➢ Hüseynî Cenâze Salâsı : Her yöreye göre farklı güfte ve bestelerle okunur. Özellikle
ölüm haberini duyurmak amaçlı okunan salâttır. İki çeşittir : 1- Ölüm haberinin
duyurulması maksadıyla minârelerden okunan salât ü selâm 2-Cenâzenin kabre
götürülüşü sırasında tertip edilen cenâze alayı ve definden sonra okunan salâ
➢ Minârelerden okunan cenâze salâsı ile cumâ salâsı aynı metne dayanır. Cenâzenin
kaldırılacağı vakitten bir saat önce verilir. Bestekârının Hatip Zâkirî Hasan Efendi
olduğu bilinir.

➢ Tekbir
➢ Segâh tekbîrin bestesi Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi'ye aittir.
➢ Kurban kesilirken, bayram namazı ve günlerinde, mevlid esnasında, toplu bir dînî
merâsimlerde, asker uğurlamalarında, doğum, düğün ve sünnetlerde tekbîr getirilir.
➢ Serbest usûlle okunur.

➢ Salât-ı Ümmiye
➢ Buhûrîzâde Mustafa Itrî tarafından segâh makamında bestelenmiştir.
➢ Tarîkat zikirleri icrâsı içerisinde, sakal-ı şerîf ve hırka-i saâdet ziyareti ve terâvih
namazlarının her dört rekatından sonra okunan bir câmi mûsikîsi formudur.
➢ Semâî usûlü ile notaya alınmıştır.

➢ Telbiye
➢ Tekbîrin benzeridir, sadece metni ve bestesi farklıdır.
➢ Segâh makamında okunur ve kimin bestelediği bilinmez.
➢ Sadece hac zamanı Arafat'a giderken, Kâbe'de, ihrâma girildikten sonra okunur.
➢ Bestesinin Itrî'ye ait olduğu düşünülür.
➢ Lebbeyk Allâhümme lebbeyk...

➢ Cumhur Müezzinliği
➢ Câmilerde namaz aralarında veya sonunda okunan duâ ve tesbîhlerin birkaç müezzin
tarafından topluca ya da karşılıklı olarak okunmasıdır.
➢ Cumhur Müezzinliği, imamın kıraâtini müezzinin arka saflara duyurması, Ayete'l-
Kürsî'nin, tesbîhâtın ve duâların toplu olarak icrâ edilmesidir.
➢ Topluca ve belirli bir tertip üzere yapılan müezzinlik, öğle, ikindi ve yatsı namazları,
Cumâ ve bayram namazları ve mübârek gün ve gecelerde icra edilmektedir. Terâvih
namazlarında salât-1 "ümmiyeler, Ramazan ilâhîleri, minâreden müezzinlerin karşılıklı
ezân okumaları da bu formun içinde zikredilir. Burada ses cinsi, nağmelerin birlikteliği
önemli bir husustur.

➢ Mahfel Tesbihleri/ Mahfel Sürmesi


➢ Camilerde namazdan sonra müezzin mahfilinde bir veya birkaç müezzin tarafından
kısım kısım nöbetleşerek cemâatin salât ü selâm getirmesi ne, tesbih çekmesine ve
dua etmesine zemin hazırlamak için farklı makamlarda usûlsüz olarak okunur.
➢ Mahfel sürmesi, Birinci Dua, Ayete'l. kürsi, Tesbihler. İlahi ve Son Duâ gibi isimlerle
beş bölümden oluşur.
➢ Abdülganî Gülşeni (ö. 1730) tarafından bestelenen tek eserdir.
➢ Mahfel Sürmesi, Dînî Mûsiki'nin Câmii Mûsikîsi formlarından biridir. İçerik
bakımından Tesbih ve Cumhûr Müezzinliği formları ile aynı kabul edilse de onu bu
formlardan farklı kılan özellik, şimdiye kadar yapılmış ilk ayrı bir beste ve tertip olarak
karşımıza çıkmış olmasıdır.

➢ Cumâ Hutbesi ve Gülbankı


➢ Gülbank kelime olarak gül sesi, terim olarak dua metinleri demektir. Gülbank
metinleri genellikle Türkçedir.
➢ Cumâ hutbesi cumâ namazından önce, bayram namazlarının hutbeleri ise bayram
namazlarından sonra okunur.
➢ Cumâ gülbankı cumânın ilk sünneti kılındıktan sonra müezzin tarafından gülbank
metni okunur ve ardından Ahzâb sûresinin 56. ayeti okunur.
➢ Gülbanklar yapılacak işin hayırlı, uğurlu olması veya sağlık, esenlik, başarı dileğiyle ve
kalıplaşmış bir ifade tarzıyla Allah'a yalvarıp yakarmayı dile getiren dua metinleridir.
➢ Gülbank kelimesi ile terceman kelimesi eş anlamlı olarak kullanılır.
➢ Mevleviyye, Bektaşiyye ve Halvetiyye'nin bazı kollarının yanı sıra Yeniçeri Ocağı'nda
da gülbank okunması yaygın bir adetti.

➢ Tardiyye
➢ Razı olsun anlamına gelir.
➢ Cumâ ve Bayram namazı hutbelerinde hatibin minberde dört halîfeyi, Hz. Hasan ve
Hz. Hüseyin'i anmasından sonra mahfilde bulunan müezzinlerden birinin yüksek sesle
“radiyallahu anhüm"diye nida etmesinden ibârettir.
➢ Günümüzde icrâ edilmez.

➢ Terâvih Tertibi
➢ Teravih namazının her dört rekatında farklı makamlar uygulanarak edâ edilmesiyle
kılınan terâvih namazı tertîbidir.
➢ Itrî düzene koymuştur.
➢ Enderun'da uygulanmaya başlamıştır.
➢ Bu tertip, namaz kılanların namazlarını huşû içerisinde kılmak, uzun bir namaz olan
terâvih namazında cemâati dinlendirmek maksadıyla farklı makamlar eşliğinde
uygulanmaktadır.
➢ Makamları : ısfahân, sabâ, hüseynî, eviç ve acemşîran
➢ İnsan rûhu üzerinde bıraktığı derin tesirler de dikkate alınarak bilhassa insan bedeni
ve rûhunu güçlendiren makamlar tercih edilmiştir.

➢ Temcîd ve Münâcât
➢ Minârelerde ezân dışında Allah'a yapılan duâ ve niyazlar anlamında kullanılmaktadır.
➢ Minâreden ezân ve salâ dışında okunan tek şey temcîddir.
➢ Münâcât, temcîdlerin içinde ve son kısmında yer alan bir eserdir.
➢ Temcîd, Ramazan ayında minâreden müezzin tarafından okunur, münâcât kısmıyla
son bulur.
➢ Temcîd ikiye ayrılır : 1.Medh ve senâ etmek 2.Allah’a yalvarma ve yakarma
bölümüdür.
➢ Temcîd, Ramazan aylarında terâvih namazından sonra, sahur vaktinden önce
minârede müezzinler tarafından besteli ya da bestesiz bir şekilde okunur.
➢ Güfteleri Arapça yazılmış, Allah'tan niyaz ifade eden ve edebiyatta "münâcât" da
denilen eserlerdir.
➢ Recep, Şaban ve Ramazan ayları boyunca sabah namazında, seher vaktinde veya
mübârek gecelerde minârelerden okunan temcîdler Allah'ın yüceliğini belirten
cümlelerden ibarettir.

➢ Tesbîh
➢ Namazlardan sonra Allah’a şükretmek için Sübhânallah, Elhamdülillâh ve Allâhuekber
denilmesidir.
➢ Tesbîh Ramazan ayı ve mübarek gecelerde minârelerden okunan temcîd ve
münâcâtlar arasında okunur, namazdan sonra da tesbîhât bölümünde icrâ edilir.

➢ İstiğfâr
➢ Allah'tan bağışlanma dilemek demektir.
➢ Çoğunlukla bestesiz ve irticâlen icrâ edilir. Besteli olanlar da vardır bunlar hem
tekkelerde hem de câmilerde okunur.

➢ Mevlid
➢ Hz. Peygamber'in dünyayı teşriflerini ifade etmek için kullanılmaktadır.
➢ Kaynaklarda ilk mevlid manzûmesini Endülüslü muhaddis ve tarihçi İbn Dihye el-
Kelbî'nin yazdığı bildirilir.
➢ En ünlü mevlid eseri Süleyman Çelebi'ye ait olan Vesîletü’n-Necât (kurtuluş yolu) adlı
manzûm eseridir.
➢ Hz. Peygamber’in doğum gününde, mübarek gün ve gecelerde, düğün, sünnet
merasimleri başta olmak üzere din büyüklerini anma,ölüm,doğum, hac veya asker
uğurlaması vb. toplumsal olaylarda okunmuştur.
➢ Bir mevlid merâsiminde şu 4 grup yer almaktadır : Âşirhânlar: Kur'an okuyanlar,
Tevşîhhânlar: Tevşîh ve ilâhî okuyanlar, Mevlidhânlar: Mevlid bahirlerini okuyanlar,
Duâhânlar: Dua edenler.

➢ Muhammediye
➢ Yaratılışın, peygamberlerin ve Hz. Peygamber’in hayatının, mucizelerinin, diğer dînî
konuların işlendiği ve Mevlid'den sonra en çok şöhret kazanan manzûm bir eserdir.
➢ Muhammediye, Malkaralı Yazıcıoğlu Mehmed tarafından 1449’da yazılmıştır.
➢ Muhammediye'nin halk üzerinde en etkili kısmı Vefât-ı Muhammediye bahsidir.
➢ Üç bölümü vardır : 1.Yaratılış 2.Siyer-i Mevlid 3.Kıyamet alâmetleri.

➢ Ta'rîf
➢ Hz. Peygamber’in özelliklerini belirten bazı beyitlere denilmektedir.
➢ Câmilerde bu beyitleri okuyanlara muarrif ya da ta'rifhan denir.

➢ Ferâciye
➢ Ferâciye; doğum, ölüm, hastalık, belâ, musîbet ve darda kalmışların selâmete
kavuşması gibi birtakım sebeplerden dolayı özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde
minâreden duâ niyetiyle okunan bir formdur.
➢ Sabâ veya hüseynî makamlarında okunur.
➢ Ferâciyeden önce başta üç kez tekbîr, üç kes salavât-ı şerîfe okunmakta, sonra bu
form icrâ edilmektedir.

➢ Mîrâciye
➢ Hz. Peygamber’in göğe yükseltilme yani mirâca çıkma hâdisesini anlatan eserlerdir.
➢ Mîrâciye okuyanlara da mirâchân denir.
➢ Dînî mûsikî sahasında ise mirâciye Kutbü'n-Nâyi Osman Dede tarafından
bestelenmiştir. Türkçe yazılmıştır.

➢ Regâibiye
➢ Regâibiye, Regâib gecesi için yazılan şiirlerin ismine kaynaklık eder.
➢ Regâib gecesinin, Recep ayının ilk cumâ gecesi ve Hz. Peygamber’in anne rahmine
düştüğü gece olduğuna inanılır.
➢ Regâibiye Türkçe, Arapça ve Farsça olarak yazılmıştır.
➢ Câmi ve tekkelerde okunan mevlid türüne benzeyen manzûm eserdir.
• Tekke Mûsikîsi
• Sûfilerin zâhidâne hayatlarının pratiğe dönüştüğü ve tasavvufî düşüncenin geliştiği mekânlara
tekke adı verilir. Bu mekânlar dergâh, âsitâne (mekânsal olarak en büyüğü) ve zâviye adıyla
da anılır.
• Tasavvufi düşüncede müzik, dervişin kalbini temizleyen, Allah’a yaklaştıran, onu yücelten bir
vasıta olarak değerlendirilmiştir.
• Tekkelerdeki zikir ve anma işlerinin tamamına âyin denir.
• Tekkeler yaygın eğitimin birer şubeleridir.
• Câmi mûsikîsinden farkı câmide saz kullanılmaz. Bazı tekkelerde saz kullanılmaz, bazılarında
sadece bendir ve buna benzer ritim sazları kullanılır, bazılarında ise kudüm ve bendir gibi
ritim sazlarının yanında ney, rebab, klasik kemençe, tanbur, kanun gibi sazlar da kullanılır.
• Müzik tekkelerde amaç değil araçtır.
Tekke formları :
➢ İsm-i Celâl (Lafza-i Celâl)
➢ Allah'ın ismi için kullanılan bir terimdir.

➢ Durak
➢ Kelime-i Tevhîd zikrinden sonra İsm-i Celâl zikrine geçmeden önce durularak okunan,
dolayısıyla her durumda zikri durdurma görevini yapan bu forma durak denir.
➢ Tekke zikirlerinde okunan besteli ilâhidir.
➢ Usûlsüzdür.
➢ Zikri yürütenlere zâkir başı denir. Durakları okuyanlara durakhan denir.
➢ Duraklar hem aruz hem de hece ölçüsüyle yazılmış şiirlerden bestelenmiştir.
➢ Konusu itibariyle duraklar Hz. Muhammed’in hayatını anlatır.
➢ Durak okumakla şöhret isimler: Mutafzâde Ahmed Efendi, Behlûl Efendi, Durakçı Hacı Nâfiz
Bey

➢ Mersiye
➢ Ölünün ardından ağlama, ağıt söyleme anlamlarına gelen rasâ fiil kökünden gelmektedir.
➢ Önemli bir şahsiyetin ölümünden sonra onun özelliklerini sayan, onu medheden veya
ölümüne duyulan üzüntüyü dile getiren şiirlerdir.
➢ İslâm tarihinde özellikle Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt mensuplarının şehit edildiği Kerbelâ
hadisesinin yıl dönümlerinde şehitleri anmak maksadıyla bir anma töreninin
gerçekleştirilmesi geleneği olmuştur.
➢ Bu geleneği ilk resmî tören hâline dönüştüren Büveyhî Hükümdarı Muizzüddevle olmuştur.
➢ Mersiyeler besteli ve bestesiz okunabilir.
➢ Mersiye okuyanlara mersiyehân denir.
➢ Matem âyinlerinde enstrüman kullanılmaz.

➢ Nefes
➢ Bektâşî şâir ve âşıkları tarafından yazılmış ve bestelenmiş olup Bektâşilikte önemli bir yer
tutan, ilâhîlere benzeyen yapılara nefes denmektedir.
➢ Bektâşî dergâhlarında cem âyinleri esnasında okunur.
➢ Nefes daha çok halk mûsikîsidir.
➢ Nefesler, ilâhîler gibi tasavvufî bir üslûptan ziyade rindâne bir üslûba sahiptirler.
➢ Semah, cem âyininin en sonunda yapılan saz eşliğinde ayakta yapılan ritüeldir. Tasavvufî
raksdır.

➢ Deyiş
➢ Bektâşiliğin karakterini yansıtan ilâhîlere verilen bir isimdir.
➢ Sabit bir ezgi kalıbı olmayan ve yörelere göre değişiklikler arz eden deyişlerin sözleri yedi ulu
ozan olan Nesîmî, Yemînî, Hatâyî, Fuzûlî, Vîrânî, Pir Sultan, Kul Himmet'ten alınmışlardır.
➢ Deyişler melodik örgü ve usûlleri ile daha çok Türk Halk Müziği özelliği taşır ve yapı olarak
ilâhîlerden farksızdır.
➢ Müzikâl anlamda daha çok türkülere benzer.
➢ Bektâşilikte semah arasında verilen istirahat vaktindeki sohbet esnasında icra edilmektedir.

➢ Mevlevî Âyini
➢ Hz. Mevlânâ'nın ölümünden sonra ortaya çıkan eserler olmuşlardır.
➢ Bu eserler, Mevlevîlerin semâ törenlerinde, semazenlerin dönüşü esnasında sazlar tarafından
icrâ edilmekte ve âyinhanlar tarafından okunmaktadır.
➢ Semâ: Dönüş hareketi
➢ Semâhane: Mevlevî semâ merâsimi
➢ Semâzen: Semâ yapanlar
➢ Bu besteli bir formdur.
➢ Ayin bir saz eseri türü olan Peşrev çalınması ile başlar.
➢ Zikre özel tennure adı verilen kıyafetleri vardır .
➢ Semâhaneye sağ ayakla eşik atlayarak girilir.
➢ Postnişin: post sahibi tekkenin temsilcisidir.
➢ Itrî ye ait rast makamında olan Na't-ı Muhammed okunur.
➢ Devr-i Veledî: Peşrev esnasında Dede ile birlikte dervişlerin semâhâneyi yavaş adımlarla üç
kere turlamasıdır.
➢ Mevlevî âyininin tamamı kıyamet gününü anlatır, sikke mezar taşını simgeler, beyaz tennure
kefeni temsil eder, hırkaları kabri temsil eder, semâhane kabri temsil eder, ney insanın
kemâlini temsil eder, üfleme olayı Sûr'un üflenmesini ifade eder.
➢ Sözler genellikle Farsçadır.

➢ Savt
➢ Bektâşî gülbankı da denir.
➢ Oldukça basit türde, kısa ve sade ilâhîlerdir. Tekrardan ibârettir.
➢ Gülşenî ve Bayramî tarikatlarında zikir esnasında okunur.

➢ Salât-ı Kemâliye
➢ Yatsı namazından sonra okunur.
➢ Evrâda geçmeden evvel okunan salâttır.
➢ Hz. Peygamber’i övmek için yazılmıştır.

➢ Nevbe/ Nevbet
➢ Tekkelerde ritim sazları ve hânendelerin iştirâkıyla yapılan özel törenlerdeki ritim çalgılarının
adıdır.
➢ Bu merâsimi yapanlara nevbezen denir.
➢ Çok sanatlı ve bestesi çok zor bir formdur.
➢ Beş bölümü vardır: kavil, gazel, terâne, fürudaşt, müstezat

➢ Gülbank/ Gülbang
➢ Gül sesi, bülbülün şakıması anlamlarına gelen Arapça bir kelimedir.
➢ Tarîkat toplantılarında, bazı dînî ve resmî törenlerde belli bir edâ ile veya makamla okunan
duâ demektir.
➢ Yapılacak işin hayırlı, uğurlu olması, sağlık ve afiyet içerisinde tamamlanması için yapılan
duadır.
➢ Tekke gülbankını şeyh okur.

You might also like