You are on page 1of 314

TÜRK MÛSIKÎSİ SEVERLERİMİZE

Hazırlamak cür’etinde bulunduğum ve “TÜRK MÛSIKÎSİ DİLİ” adını


verdiğim 2. Baskı kitabımızda; özellikle Türk Mûsıkîsine gönül veren genç neslin
seslendirmeye çalıştığı eserlerde yer alan, ancak pek çoğumuzun, ne anlama
geldiğini bilemediği, hattâ doğru telâffuz edemediği, bulunabilen sözlüklerin ise,
genel kültür anlayışı ile hazırlanışı nedeniyle, Türk Mûsıkîsinin Tasavvufî-Dînî
ve Din dışı, genellikle klâsik eserlerimizde yer alan Arapça, Farsça ve Osmanlıca
kelimeleri içeren sözlüklerin bulunmaması, mûsıkîmiz adına büyük bir boşluk ve
noksanlıktır.
Bu nedenle konumuzla ilgilenen müzikseverlerimize bir parçacık da olsa
ışık tutabilmek, icrâ ettikleri sözlü eserlerin içinde geçen ve anlamları
bilinemeyen kelimelerin yanında, konumuza uygun güncel kelimelerin de
açıklamalarını yaparak, yardımcı olabilmek ve her zaman yanımızda
taşıyabileceğimiz, tahminen 15 yıllık bir çalışma ve araştırma ile meydana
getirebildiğim bu kitabımı, Türk Mûsıkîsi severlerimizin istifâdesine sunmaktan
büyük mutluluk duymaktayım.
Hiçbir iddia taşımayıp, büyük bir ummân olan mûsıkîmize bir damla su
misâli katkıda bulunabilmek amacımla çalışmamızla ilgili, noksan, kusur ve
olabilecek hatâlarımız için hoş görülerinize sığınarak sizlerin uyarı ve yapıcı
eleştirilerinizle daha doğru, daha iyi ve daha güzele varılacaktır.
Bu vesîle ile, maddî mânevî katkıda bulunup beni yürüklendiren ve bu
nâçiz sözlüğün oluşmasını sağlayan AKSA AKRİLİK KİMYA SANAYİİ
A.Ş.Fabrikası Genel Müdürü Sayın SELÇUK ERGİN Beyefendiye..
Araştırmalarımda eserlerinden yararlandığım kaynakların yazarları,
değerli hoca ve üstadlarımıza TEŞEKKÜR ediyorum.
Derin saygılarımla.

Erdinç ÇELİKKOL

KİTABIMIZIN İÇERİĞİ İLE İLGİLİ KISA BİLGİLER

Dînî ve Din dışı, sözlü Türk Mûsıkîsi eserlerinin ayrılmaz bir parçası
olan ARAPÇA, FARSÇA ve OSMANLICA kelimelerin anlamları yanında;

* Telâffuz - Diksiyon’ un, sözlü eserlerin en önemli unsuru olması


nedeniyle, harf ve hecelerin;
* Uzun-kısa ve İnce-kalın (tonda) daha doğru, anlamına uygun
okunabilmeleri için, adı geçen harflerin üzerine konan ( — ) çizgi ( ^ ) Aksan
sirhanfleks işâretleri;

* â-û-î : ( ^ ) Genellikle, harfi veyâ heceyi; İNCE-KISA, bâzen de hafif


UZATARAK...
* ã-û : ( ~ ) Genellikle, harfi veyâ heceyi; KESİN olarak KALIN tonda
ve UZATARAK okutur.

NOT: Yakın geçmişe kadar ( ~ ) uygulanmayıp, yalnız harfi veya heceyi biraz
İNCELTİP-UZATMAYA yarayan ( ^ ) şapkanın geçerli oluşuyla, diksiyon-telâffuzda
büyük tezatların-yanlışların doğduğu ki, aşağıda bâzı örneklerden de anlaşılacağı
gibi, bendeniz; gerekli bâzı harf ve hecelerin, dolayısıylâ kelimelerin,
( ~ ) işâretle KALIN ton’ da ve UZATILARAK okutulabilmesi konusu daha da
gelişmeli diyorum.

I
YAZILIŞI OKUNUŞU GEREKLİ AÇIKLAMA
â â İncelterek ve biraz uzatarak...
î ıy-iy ığ-iğ arası ve biraz uzatarak...
û u-ü arası ve biraz uzatarak...
ã aa ÇİFT (a) gibi UZUN ve
KALIN TON’ da..

İLGİLİ BİR KAÇ ÖRNEK

* NÂŞÂD Nââ-şâd Nââ : İnce-uzun


şâd : Aynen-ince

* ÂŞİKÂR Ââ-şi-kâr Ââ : İnce-uzun


şi : Aynen-kısa
kâr : Aynen-ince

* ÃŞİKÃNE Ãa-şi-kaa-ne Âa : Kalın-uzun


şi : Aynen-kısa
kaa : Kalın-uzun
ne : Aynen-kısa

* BE-GÃYET Be-gaa-yet Be : Aynen-kısa


gaa : Kalın-uzun
yet : Aynen-kısa

* BÎGÂNE Biy-gââ-ne Bîy : Gibi-uzun


gââ : İnce-uzun
ne : Aynen-kısa

* CANA Ca-na Cana : Aynen-kısa kısa iken;

* CÂNÂ Cââ-nââ Cââ : İnce-uzun


nââ : İnce-uzun

* YÂR-I Yââ-rı Yââ : İnce-uzun


rı : Aynen-kısa

* DİL-İ Di-li Di : Aynen-kısa


li : Aynen-kısa

* GÃFİL Gaa-fil Gaa : Kalın-uzun


fil : Aynen

* GÂH-İ Gââ-hi Gââ : İnce-uzun


hi : Aynen-kısa

* GÃYE Gaa-ye Gaa : Kalın-uzun


ye : Aynen-kısa

II
* HALA Ha-la Hala : Aynen-kısa iken;

* HÃLÂ Haa-lââ Haa : Kalın-uzun


lââ : İnce-uzun

* REGÃİB Re-gaa-ib Re : Aynen-kısa


gaa : Kalın-uzun
ib : Aynen-kısa

ÖZEL DİKKAT İSTEYEN BİRKAÇ KELİME ÖRNEĞİ


* DAHÎ Da-hıy Da : Aynen-kısa
(* Bir kez daha, bir kere...) hıy : Aynen gibi-uzun

* DÂHİ Dââ-hi Dââ : İnce-uzun


(* Ãlim, yaratıcı, üstün vasıflı kişi) hi : Aynen-kısa

* RAKÎB Ra-kıyb Ra : Aynen kısa


(* Rekãbet eden, üstün olmaya çalışanlardan her biri) kıyb : Aynen-kalın

* RÃKİB Raa-kib Raa : Kalın-uzun


(* Binen, binici) kib : Aynen

* FİGÂN - FİGÃN Fi-gaan Fi : Aynen-kısa


(Yanlış) (Doğru) gaan : Kalın-uzun

* ÃH-Ü FİGÃN Aa-hü-fi-gaan Aa : Kalın-uzun


hü : Aynen-kısa
fi : Aynen-kısa
gaan : Kalın-uzun

* KALP ; KALP gibi, bir başka deyişle


L harfi; LA gibi, KALIN TON’ da DEĞİL,
LE gibi, İNCE TON’ da okunmalıdır.

* Bu kelime mûsıkîmizde; GÖNÜL, DÎL, YÜREK anlamına geldiği


için, kelime içindeki LA - L harfi, sanki şapkalı LE - L gibi İNCE TONDA
telâffuz edilmelidir.
Kalın telâffuz edildiği taktirde KALP ; Hîleli, sahte anlamında olur.
Hele hele A harfi üzerine  şapka koyup KÂLP şeklinde yazılıp ince
telâffuz edilirse ki, bu daha büyük bir yanlıştır.
Uygun örnek kelimeler: KALB-İ, KALB-Ü.

* SÃDIKÃNE Saa-dı-kaa-ne Saa : Kalın-uzun


dı : Aynen-kısa
kaa : Kalın-uzun (kesinlikle)
ne : Aynen-kısa
* Bu örnekler daha da sürdürülebilir.

III
YENİ SÖZLÜK

A Nida edatı olup kelimenin sonuna geldiğinde “EY” olur.


AB (1) f. Su. * Mc: Yağmur. * Letafet, güzellik, * İtibar
AB (2) Kusur, ayıp, noksanlık.
ABA (1) Kalın kaba kumaş, Yünden yapılmış giyecek.
ÂBA (2) Babalar, pederler, Mürşîdler, ileri gelenler.
ABA ve ECDAD Analar,babalar ve dedeler.
ABAB (Abb) Işık, nur, ziyâ. Suyu nefes almadan içmek
ABAD Mâmur, şen, çok dolu - Ebedler, sonsuz gelecek zamanlar
ÂBADAN Şen, mâmur (Âbad gibi)
ABANİ İpekten sarımtırak dallarla işlenmiş bir tür kumaş
ABAR Şelâle, suyun akarken çıkardığı ses, şırıltı.
ABARTICI Birşeyi olduğundan çok ve büyük göstermeyi huy edinmiş.
ABB Işık, nur, ziyâ, güzelleşme.
ABBAS Sert ve çatık kaşlı, Arslan, muzaffer
ABD Kul, köle, sâdık kul
ABDAL Temiz yürekle hîle bilmez, kalender yaşayışlı derviş kimse
ABDÂR Gösterişli, parlak-anlamlı, canlı, “Ter-ü tâze”
ABDİ Kölelik ve kullukla ilgili
ABDİ ACİZ Zavallı, acınacak kul
ABDİ AKKAR Pek âciz kul
ABDİ KEMİNE Güçsüz, aciz, zavallı kul
ABDULLAH Allah’ın kulu
ABDURRAHMAN Kuluna her dilediğini veren Tanrı’nın kulu.
ABDÜLBAKİ
ABDÜLFETTAH Karışıklıkları çözümleyen Tanrı’nın kulu
ABDÜLGAFUR Günâhları bağışlayan Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLGANİ Cömert ve zengin olan Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLHAK Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLHALİK
ABDÜLHALİM Yumuşak huylu, Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLKERİM Cömert olan Ulu Allah’ın kulu
ABDÜLLATİF Güzel ve hoş olan Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLMECİD Onur ve şan sâhibi Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLVAHİT Tek ve eşsiz olan Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLVEHAP İhsânı sonsuz olan Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜRRAHİM Bağışlayan ve affeden Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜRREZZAK Rızık sâhibi Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜSSELAM Barışçı olan Ulu Tanrı’nın kulu
ABE A’ ünlem edatı ile, Rumeli ağzı “Be-bre” olarak kullanılır.

IV
ABES Yersiz iş, boş, saçma şey, boşuna
ABGİNE Şişe sürâhi, kadeh. Billûr. Ayna.
ABGÜN Su renginde, mâvi, gök.
ABHER Nergis çiçeği
ABI ADALET Doğruluğun ve adaletin feyz ve bereketi.
ABI BADE RENG Kanlı gözyaşı
ABI BESTE Billur, sırça
ABI CİĞER Gözyaşı
ABI HASRET Umutsuzluk, Gözyaşı
ABI HAYAT Hayat suyu, İçeni ölmezliğe kavuşturan efsanevi su. Bu tabir
edebiyatta ”Çok güzel ifade, latif söz, parlaklık, letafet anlamında
geçer.”
ABI KEŞ Kadeh sunucu
ABI KEVSER Kevser âb-u hayatı, kevser letâfeti
ABI LEZİZ Lezîz, tatlı su
ABI REVAN (Bahş-i revan) Aktıkça canlılık veren su, akar su, kalpteki ferahlık.
ABI RUY Yüz suyu, şeref, haysiyet, nâmus.
ABI ZÜLAL Katıksız, berrak su ve Ayna
ABİD İbadet eden,
ABİDANE İbadet edene yakışır şekilde
ABİDİN İbadet edenler
ABİR Anber, Bir ilâç terkibi.
ABİRİN Gelip geçenler.
ABİY Kısmet, nasib
ABNAK Sulu, ıslak, nemli.
ABRE Gözyaşı
ABRU Yüz aklığı, yüz suyu
ABU Nilüfer çiçeği
ABUS “Abis” Asık suratlı, çatık çehreli
ABÜ HAVA Su ile hava, iklim
ABÜ TAB Parlaklık, hoşluk, tâzelik.
ABV Yüzün güzel olması
ABYAR Sulayan, bereketlendiren, feyizlendiren.
ABYARİ Yardım, itimat
ACAİB Şaşırtıcı ve hayret verici
ACAL Eceller, ölümler, vâdeler.
ACAM (Acem) Acemler, İranlılar, Arap olmayanlar.
ACEB Taaccüb, Acaba şaşma, hayret, Garip, hoş ve lâtif.
ACEM İranlı, Yabancı, Arap olmayanlar.
ACEZ En âciz.
ACEZE Acizler, düşkünler, zayıflar.
ACİB Şaşılan ve hayret uyandıran şey
ACİBE Şaşılacak şey, çok harika, hayret verici.
ACİL Hemen, derhal, çabuk
ACİZ Gücü yetmez olan, beceriksiz, kabiliyetsiz.

V
ACİZANE Tevâzu ve alçak gönüllülük ifadesi için söylenir.
ACİZİYYET Âcizlik, beceriksizlik, * Fakirlik ve tevâzu.
ACMİ İnce fikirli, akıllı, anlayışlı.
ACÜL Çok acele eden, sabırsız
ACÜLANE Acele edene yakışır suretde.
ACÜLİYET Acelecilik, sabırsızlık.
ACZ Beceriksizlik, güçsüzlük, yapamamak
ACZALÛD Acizlik, kuvvetsizlik.
ACZİ TAM Tam bir acz, güçsüzlük.
AD İsim, nam, şöhret, şan , itibar
ADAB Usûl, yol-yordam, terbiye kãideleri, (edeb’in çoğulu
ADABI BEZMİ İŞRET İçki meclisinin kãidesi, usûlü
ADABI ERKAN Edepler, kãideler, ahlâk ve terbiye kãideleri.
ADABI MUAŞERET Beraberce yaşayışta, hoş ve İslâmca yaşama ve geçinme.
ADAVET Düşmanlık, kin, garaz
ADDETMEK Saymak, itibar etmek.
ADEL (Adil’den) Adâletli, çok doğru.
ADEM Yokluk, olmama, bulunmama.
ADEM Allah’ın dünyâya ilk olarak yarattığı insan, ilk Peygamber
ADEMABAD Yokluk, yokluk âlemi.
ADEMİ İnsanlardan olan, insana âit.
ADEMİYYET İnsanlık, namuslu bir insana yakışır hâl ve tavır.
ADEN FEANEN Usûl, görenek, alışılmış şey
ADERAT Gözyaşları
ADET Usûl, görenek, alışılmış şey.
ADETA Âdet olduğu üzere, her vakitki gibi, alelacele.
ADHA Kuşluk vakti, kuşluk vakti kesilen kurbanlar
ADİ Üstünlük farkı olmayan, kıymetsiz, her zamanki.
ADİL (Âdile) Adalet eden, doğru, doğruluk gösteren, Adalet sahibi
ADİLANE Adalet sâhibi bir insana yaraşır surette.
ADİNE Cuma günü
ADİŞ Ateş, nar
ADİYEN Her zamanki, fevkalâde olmayarak.
ADİYYE İtiyat edilmiş, alışılmış.
ADL Hakkaniyet, adalet üzere oluş, tarafsız hüküm.
ADL PENAH Adalete sığınan kimse, Adaletin barındığı yer
ADN Cennette bir makam adı
ADRAHŞ Yıldırım, gök gürültüsü, şimşek
ADRENG Keder, mihnet, sıkıntı
ADÛD Zâlim, ıztırap veren, hunhar
ADÜV Düşman, hasım
ADÜVVİ EKBERİ CAN Canın en büyük düşmanı
ADÜVVÜD DİN Din düşmanı
AFAF (Afâfet) Temiz olma, mâsumiyet, günâhsızlık
AFAİF (afi’fe) Namus, ırz ve iffet sâhibi, şerefli kadınlar

VI
AFAK Ufuklar, Yerle göğün birleştiği gibi görülen âlem.
AFAKGİR Ufukları tutmuş, âleme yayılmış, çok meyhur
AFAKİ Boş, lüzumsuz ve değersiz söz.* Kâinat ve içindekilere ait.
AFAT Belâlar, sıkıntıya yol açan olaylar.
AFET Belâ, musibet, büyük felâket. *Mc. Son derece güzel.
AFETİ CAN Canın felâketi, canı felâkete düşüren.
AFETİ CANIM Gönlüme bir âfet olan güzel.
AFETİ CİHAN Güzelliği ile cihânı yaan, perîşan eden.
AFETİ DEVRAN Dünyânın en güzeli
AFETİ HUŞ Aklın belâsı
AFETİ MISRİ Mısırlı güzel
AFETZEDE Belâya uğramış, mahvolmuş
AFF İffet, nâmus, iffetli olmak
AFİ İddia, gösteriş, çalım, caka
AFÎ Affeden, bağışlayan, * Yalvaran, * Silen, silinmiş.
AFİF - AFÎFE Temiz, güzel, nezih, iffetli ve namuslu olan *Müstakîm.
AFÎFÂNE İffetlice, temiz olarak, nazif olarak.
AFÎK Çok aptal
AFÎL Uful eden, gurup eden, batan, görünmez olan, kaybolan.
AFİLİ Çalımlı, gösterişli
AFİLÛN (Afilin) Gelip geçici, fâni olanlar, gözden kaybolup gidenler.
AFİN Affedenler.
AFİR Çok kötü niyetli
AFİTAB (Af-tâb) Güneş *Pek güzel, çok güzel yüz
AFİTÂBİ Güneşe âit, güzelliğe dâir.
AFİTÂB-VEŞ Güneş gibi
AFİYET Sağlık, selâmet, sıhhatli olmak
AFRÂZE Nur, aydınlık, ışık
AFTÂB-RÛ Güneş yüzlü, yüzü güneş gibi parlak (güzel)
AFÜS Hased etme, çekememe
AFÜVV Affeden, merhametli, acıyan.
AFV Bağışlamak, kusur ve günâhı affetmek.
AGÂH Haberdar, uyanık, malûmatlı, vâkıf, bilen.
AGÂHAN Agâhlar, bilenler, bilgililer, âlimler.
AGAŞTE Bulaşmış.
AGÂZ Başlama, mübâşeret
AGEH Âgâh (Âgehi)
AGENDEGÛŞ Söz dinlemeyen, aldırmayan, alçak ve hayırsız kimse.
AGESTE Islanmış, ıslak. * Bulaşmış.
AGFÂD Evlât, oğul, torun.
AGFER Mağfiret eden, bağışlayan, afveden.
AGFERÜL GÃFİRÎN Afvedenlerin en çok afv edeni, ALLAH.
AGİSNÂ “Bize imdâd eyle, yardım eyle” anlamında duâ.
AGLAZ Daha kaba, çok kaba ve çirkin.
AGMÂR Yüce kimseler

VII
AGMAZ Göz yummalar, göz kırpmalar.
AGNA Çok gani, en zengin.
AGNİYA Zenginler, ganîler.
AGRÂ Çok sevimli, yakışıklı.
AGRAR Tecrübesizler, acemiler, kolay aldananlar.
AGRÂS Tâze fidanlar, yeni dikilmiş ağaçlar.
AGRAZ Garazlar, kasten ve bilerek yapılan kötülükler.
AGREB En garip, çok tuhaf.
AGREB-ÜL GARÂİB Şaşılacak şeylerin en garibi
AGÛ (Ağu) Zehir, sem
AGUŞ Kucak, iki kolun açılmış çevresi, sığınılan yer.
AGVÂ Dalâlete en fazla sapan, giden
AĞMA Yıldız, yıldız akması.
AĞNİYE Şarkı, türkü.
AĞSÂN Dallar, ağacın dalları. *Mânânın kısımları
AĞSEM Beyazı siyahından fazla olan saç
AĞVAS Yardım istemek için bağırmalar, imdat istemeler.
AĞYÂR Yabancılar, başkaları, âşıkın nazarında rakâp.
AH İç çekme, nedâmet, pişmanlık, keder ve esef
AHAD Birler, birden dokuza kadar olan
AHÂD-Î Tek, yalnız, birlereâid.
AHAFF Pek hafif, çok hafif, düşüncesiz
AHÂR Gayri, başka, diğer, başka vakit, o başka his-ifâde ile
AHAZZ Pek bahtiyâr, mes’ud
AHBÂB Dost, sevilen dostlar
AHBÂR Haber, haberler.
AHBEL Dîvâne, deli
AHD Vâdetme, söz verme, vefâ, yemin, and, söz.
AHDÂ Çok alçak gönüllü, halim, mütevâzi, itaatli
AHDAK Göz bebekleri
AHDÂN Dostlar, yoldaşlar
AHDAR Yeşil, yemyeşil, pek yeşil
AHDÂS Yeni hâdiseler, fenâ şeyler, dertler, musibetler
AHDE FERÂMÛŞ EYLE Sözünü tut, sözünü tutmak
AHDÎ Ahde âid, sözleşmeye dâir.
AHDİ ATİK Tevrat, Zebûr ve Mezâmir’in bâzıları, Yahudilerin kitabı.
AHDİ CEDÎD İncil
AHDÜ MÎSAK Yemin, anlaşma, sözleşme
AHDÜ PEYMÂN Yemin etme, söz verme
AHEN Demir, * Katı yürekli, sabırlı, tahammüllü
AHENCÂN Demir canlı, katı yürekli, sabırlı, tahammüllü
AHENDEST Demir elli, eli demir gibi olan
AHENDÎL Demir yürekli, acımasız kimse, merhametsiz
AHENÎN Pek sağlam, dayanıklı, demirden yapılmış
AHENK Seslerin arasında uygunluk

VIII
AHENKDÂR Uygun, düzgün, âhenkli, makamlı
AHER Başka, diğer, gayrı
AHESTE Yavaş, ağır
AHFÂ Çok gizli, pek gizli
AHFÂD Torunlar, evlât oğulları, hafid.
AHFAZ Alçak ve çukur yer. * Çok alçak gönüllü, mütevâzi.
AHFEŞ Küçük gözlü, zayıf bakışlı, yalnız gece gören kimse.
AHGER Ateş koru, yanar halde olan kömür
AHGERİ SÛZAN Yakıcı kor
AHI DERÛN İçten gelen âh
AHI ENÎN Ah deyip inlemek, ağlamak.
AHI FİZÂR Ah deyip inlemek, ağlamak.
AHI SEHER Seher vaktinde âh
AHI SEHERGÂH Seher vakti çekilen âh
AHÎ Kardeşim
AHİBBÂ Dostlar, arkadaşlar (Bk. Habib)
AHİLLÂ Sâdık ve samimi arkadaşlar, en sâdık dostlar
AHİR Son, sonunda
AHİR Biten, hitam bulan, sonra gelen, son, sonraki
AHÎR En son, sonraki
AHİR ZAMAN Dünyânın son zamanı, son devresi
AHÎREN En son, en son olarak. *Son zamanlarda, yakında.
AHİRET Bu Dünyâdan sonra gideceğimiz ebedî âlem.
AHİRİ ÖMRÜMDE Ömrümün sonunda
AHKAB Uzun zamanlar
AHKAD Kinler, garezler
AHKAF SÛRESİ Kur’an-ı Kerîmde kırkıncı sûre, Mekke’de nâzil olmuştur.
AHKÂM Hükümler, kanunlar, nizamlar
AHKÂMI KADER İlâhi kaderin hükümleri
AHKAR En hakir, en aşağı, pek âciz ve değersiz
AHKEM En sağlam, en hükmeden, en akıllı.
AHLÂ En tatlı, ziyade şirin, çok tatlı
AHLÂF Halefler, sonra gelenler, evvelkilerin yerine geçenler, nesil.
AHLÂK Huylar, insanın iyi veya fena tavır ve hareketleri
AHLÂL Samimi dostlar, yâranlar
AHLÂM Rüyâlar
AHLÂS En hâlis, daha temiz
AHLEF Solak kimse
AHMÂ Çok hamiyetli
AHMAL Yükler, ağır şeyler.
AHMED Daha çok hamdeden, çok sevilen, beğenilmiş, Pey. bir ismi
AHRA Daha lâyık, daha münâsip
AHRAD Pek tamahkâr, cimri
AHRAM (Harem ve Harim) *Gizli yerler, haremlik
AHRÂR Hürler, esir veya köle olmayan kimseler.

IX
AHRAS Dilsiz. * Haris.
AHREB Çok harap, perişan, yıkık. * Edb. Rübâi vezinlerinden MEF’ULÜ ile
başlayan oniki şekilden herbiri.
AHREM Edb: Rübâi vezinlerinden MEF’ULÜN ile başlayan oniki şekilden
herbiri.
AHRUF Şiveler, lehçeler * Harfler
AHSAR Pek kısa, daha kısa, daha özlü, daha veciz.
AHSAS Hisler, duygular.
AHSEB Çok iyi hesab edilmiş, münâsip, * çok cimri, hasis, miskin
AHSEN En güzel, çok güzel
AHSEN SIFAT En güzel yüzlü
AHSENÜL GÃYÂT Gãyelerin en güzeli, en iyisi
AHŞÂ Pek korkunç, çok korkunç yer
AHŞAM (Haşem) Bir büyük zâtın yakınları, mâiyeti, taraftarları
AHŞEN Geçimsiz kimse
AHŞİC Zıt ve uygunsuz
AHŞİCAN Zıtlar, dört unsur. (Toprak, su, ateş ve hava)
AHTER Yıldız. *Baht, tâlih.
AHTERÂN Yıldızlar
AHTERİ DÜŞKÜN Bahtsız, tâlihsiz
AHTERŞİNAS Yıldız ilmi ile uğraşan, müneccim.
AHU Ceylân, gözleri çok güzel olan, *Dilber, mahbub
AHU FİGAN Ah edip inlemek
AHÛ SİHR Sihirli âh
AHUNİGÂR Ceylân bakışlı
AHUNİGEH (Nigâh) Ceylân bakışlı. *Arkadaşlık ve yakınlıktan çekinen güzel.
AHUPÂ Ceylân ayaklı, çevik, atik
AHUVÂN Ceylân, karacalar
AHUYİ SİMİN Sevgili, sâkî
AHUYİ VAHŞİ Yabâni ceylân, ürkek sevgili.
AHÜ ZÂR Yanıp yakılma, âh edip inleme
AHÜ ZÂR OLMAK Âh edip ağlamak, inlemek
AHÜ ZÂR-I AŞK Sevginin, aşkın ağlaması ve âh
AHVÂL Haller, vaziyetler, oluşlar
AHVÂLİ DİL Gönlün hâli
AHVALİ HAYRETFEZÂ Hayret verici haller
AHVALİ PERİŞAN Perişan haller
AHVAT En ihtiyatlı, tedbirli
AHVEC En muhtaç, pek çok ihtiyacı olan
AHVEF En korkak, *Çok korkunç
AHVEL Bir şeyi çift gören, şaşı
AHVER İri gözlü güzel, Müşteri “Jübiter” yıldızı.
AHYÂN Arasıra, vakit vakit, vakitler, zamanlar.
AHYÂNEN Vakit vakit, arasıra, kâh kâh
AHYÂR Hayırlılar, dostlar, *İyilik sevenler
AHZ Alma, tutma, kabûl etme

X
AHZÂN Hüzünler, kederler, tasalar, gamlar
AHZÂR Endişeler, ihtiyatlar
AHZEN Çok hüzünlü, kederli, en tasalı, daha gamlı
AHZI SÂR Öç alma
AİD Geri gelen, dönen, bir hastayı ziyaret eden
AİDE Kâr, kazanç, fayda, gelir
AİK Alıkoyan, engel, meşgale
AİŞ Yaşıyan, rahat yaşıyan
AJ Dinlenme, rahat hal, istirahat
AJDA Üzeri delik delik, çentik çentik olan şey
AJİK Nefret, kin ve düşmanlık
AJİR Amâde, hazır, akıllı, uyanık.
AJİRAK Gürültü, ses, bağırış
AJUR Göz göz işlenmiş nakış
AKA İran Türkleri “AĞA” yerine kulanırlar
AKAB Bir şeyin hemen sonrası. * Torunlar, evlâtlar.
AKAB Bir şeyin gerisinde olan zaman veya mekân
AKABAT Korkunç hâdiseler, sarp yokuşlar, tepeler
AKABE Bâdire, sarp ve çıkılması müşkül yokuş, tehlikeli geçit
AKAB-GÎR Peşe düşen, kovalayan.
AKABİNDE Arkasından, hemen arkadan, hemen peşinden.
AKÃİD Akîdeler, îtikat olunan hakikatlar
AKAL En akıllı, pek akıllı
AKALL Daha az, en az
AKALLİYAT (Ekalliyet) Azlık, azınlık
AKAMET Neticesizlik, sonu alınmama
AKÃSİ Çok uzaklar
AKAY Dolunay
AKBEH En çirkin, çok kabih
AKBEL En çok beğenilen
AKCA Beyaz, oldukça beyaz
AKCAN Temiz yürekli
AKD Anlaşma, sözleşme, bağlama, bağlanma
AKDAH Kadehler (Kadeh’in çoğulu)
AKDAM Ayaklar, kademler.
AKDAR Değerler, kudretler
AKDEM Daha önce, daha ileri, daha mühim
AKDER En kudretli
AKDES En kudsî, en mübârek
ALDÜLKÃDİR Allah’ın kulu
ALEMİ ÂB İçki meclisi
ÃLÎ (imâm) Hz. Ali (r. a) Dördüncü halife
AMBİTUS Bir melodinin en pesti ile, en tiz sesi arasındaki genişlik.
AMİHTEND Karışmış, bulaşmış
AMÎK Derin

XI
ÃNA Ona
ANDAN Ondan
ÃNIN Onun
ÃNUBEN Anarak, anınca
ÃR Nâmus
ÃRİFÂNİ Bilenlerle ilgili
ÃSÎ İsyân eden, karşı gelen
AVER Bazı kelimelerle birleşerek; Getirici, sebep olucu anlamlarıyla
birleşerek, kelime yapmada kullanılır. (Ceng-âver, Dîl-âver) gibi
AYAĞ Ayaklı büyük içki kadehi
ÃYET Kur’ãn-ı Kerîm cümlesi
ÃYİN Merâsim, tören, tarîkat dîni törenleri
AYNI CEM Bektâşî ãyîni (Ãyî-i cem-den galat)
AZÂDE Hür, serbest, bağımsız
AZMİ GÜLİSTAN Gül bahçesine gitme
AZRÂİL Allah’a en yakın dört melekten biri, ölüm meleği
BÛSTAN Çiçek, gül bahçesi
BA Başına geldiği kelimelere; İle ve -li anlamında birleşik kelimeler
meydana getiren ön ek.
BADEHU Ondan sonra
BADİİ SAADET Bahtiyarlık, mutluluk veren
BAĞI HÜSN Güzellik bahçesi
BASAR Görme yeteneği, görüş, göz, zihin, zekâ.
BASIRA Gören, görür görmez anlayan, keskin gözlü.
BATUN İç, iç yüz, gizli
BEÇE Çocuk, yavru,
BED Fenâ, kötü, çirkin
BEDAHET Herhangi bir konuya birdenbire söz söyleme
BEHAİM Dört ayaklı hayvanlar
BEKA SEYRİ Bâkî oluş seyri, geçici olmayan âhiret evi, seyri
BEL Dağ geçidi
BERKİ SEMEN Yâsemin yaprağı
BERKÜ BAR Geçinecek şey, yiyecek içecek.
BERKÜŞA Kucak açan
BERMURAD Muradına ermek
BEYAN Anlatma, açık söyleme, bildirme
BEZİRGAN Tüccar, esnaf
BEZMİ CEM İçki âlemi
BEZMİ ELEST İnananların yaradılış meclisi
BEZMİ HASS Özem meclis
BEZMİ VİSAL Kavuşma meclisi
BİDAD Peygamber a. s. zamânından sonra dinde meydana çıkan şey
BİDEVA Devâsız, çâresiz, tedâvisiz
BİEVC Yüksek olmayan, yüce olmayan
BİHİLAF Hilâfsız, yalansız
BİKEHF Sığınmasız, himâyesiz

XII
BİKESAN Kimsesizler, yalnızlar
BİKİNE Kin tutmayan
BİLAKİS Aksine, tam tersi, tersine
BİLASAYE Gölgesiz
BİLEŞEN Tanışan, dost olan
BİLFİİL Hakîki olarak, gerçekten
BİMANEND Benzeri olmayan
BİMÜRÜVVET Mürüvvetsiz
BİNASİB Nasipsiz, kısmetsiz
BİNİŞAN İzi, alâmeti olmayan, görülmeyen
BİRGAN (BÜRGAN) Kebab
BİTTABİ Tabiatiyle, tabii olarak
BURC Kale, hisar-Dünyâ-Güneş sisteminin bölündüğü oniki parçadan biri
BURCİ AFİTAB Güzellik burcu
BUSİŞ Öpüş, öpme
BÜLBÜLAN Bülbüller
BÜLBÜLİ GÜLŞEN Gül bahçesi bülbülü
BÜLBÜLİ GÜLZÂR Gül bahçesi bülbülü.
BÜRHAN Delil, isbat vâsıtası
CÛŞİ DİL Gönül coşkunluğu
CABESTE Bağlanılan yer
CAHİL Bilgisiz, ilimsiz
CALİ Yapma, uydurma, sahte
CAMI LAL Kırmızı şarap kadehi
CANGAH
CEBEL Dağ
CEBRAİL (CİBRİL) Hz. Allah’a en yakın Dört melekten biri. Hz. Allah’ın kelâmını taşır
CEDİD Yeni, kullanılmamış
CELB Kendi tarafına çekme
CELVETİ Celvetî tarîkatine mensup
CEMADAT Cansızlar (Cemad’ın çoğulu)
CEMAL SEYRİ Yüz güzelliğini seyretme, güzellik seyri
CEMETMEK Toplamak, yığmak
CEMİ Cümlesi, bütün
CENAH Yan, taraf
CESED Ölü vücûd
CEYHUN Tekvin'e göre; Cennetin dört nehrinden biri
CEZBEİ DİDAR Sevgilinin yüzünü görmek heyecânı, sevgilinin yüzünün cezbesi.
CİHANI AŞK Can, rûh âlemi.
CİHANI DİL Gönül âlemi
CİLVEGER Cilve edilen yer, gelin odası
CUŞ ETMEK (eylemek) Coşmak, taşmak
CÜSTÜ CÛ eylemek Gezinmek, dolaşmak
ÇAKİ GİRİBAN Üzüntüden yaka yırtmak
Çar (Car) Dört

XIII
ÇEKİDE Damlamış
ÇENDAN O kadar
ÇEŞMİ FETTAN Büyüleyici ve çekici bakışlı kadın
ÇEŞMİ TER Islak, sulu göz
ÇİN Sonuna geldiği kelimeye; Toplayan, seçen anlamı verir.
ÇİNİ CEBİN Kırışık alın, kırışık yüz
ÇİNİ TARF Kaş çatarak bakma
DAİYE Arzu, hırs, iddia, içten gelen duygu, amaç.
DAMEN Etek
DAR Sonuna geldiği kelimelere;" Tutan, sahip olan, elinde
bulunduran" anlamlarıyla birleşik sıfatlar yapar.
DARB Vurma, döğme
DARÜ İlâç
DARÜL HAZEN Hüzünler yurdu
DEFİ NALİŞ İnlemeyi bırakma
DELALET Gösterme, yol gösterme, işaret
DERBAN Kapıcı
DERDİ FİRAK Ayrılık derdi
DERDİ İŞTİYAK Özlem üzüntüsü
DERDNAK
DERGEHİ DİLDAR Sevgilinin dergâhı, tekkesi, katı.
DERİ CENAN Gönülde olan
DESTAR Sarık
DEŞTİ GAM Üzüntü çölü
DEVR Dönme, etrafında dolaşma, devretme. Zaman, çağ
DEVRİ FERAHNAK Sevinçli, mesrûr çağ; sevinçli dolaşma; Ferahnâk devri.
DEYR Meyhâne
DEYÛ Diye, diyerek
DİDEDÜZ Göz diken, göz dikilmiş
DİH Sonuna geldiği kelimelere; Veren, verici anlamlarıyla
birleşik sıfatlar yapar.
DİK Kazan
DİLCÛ Gönlüm aradığı, güzel, câzip
DİLEFZA İç açıcı, gönül açıcı.
DİLİ BİMAR Hasta gönül
DİLİ PAK Temiz gönül
DİLİ ZAR İnleyip ağlayan gönül
DİLKEŞHAVERAN Doğu ve Batı'nın gönlünü çekici
DİLŞİKAR Gönül avlayıcı, sevgili
DİMAĞ Beyin
DİRAZ Uzun
DİREM Derim, söylerim
DİV Dev, şeytan, cin
DUHA (vedduha) Kur’an-ı Kerî’in 93. Sûresinin adı
DUHTER Kız, kızçocuk
DUR olmak Uzak olmak, uzaklaşmak

XIV
DURÛBEN Çarparcasına, vururcasına
DÜR EYLEMEK
DÜTA İki kat, ikiye bölünmüş
DÜZEN MİKYASI Düzen ölçeği, metronom
EB (eba, Ebu, ebi) Baba
EBRİ EŞFAK Şefkat bulutu
EBU CEHL Peygamberimiz zamanında yaşamış bir din düşmanının lâkabı
(Cehâletin babası)
EBUL KASIM Peygamberimizin sıfatlarından (Kãsım’ın babası)
EBVAB Kapılar
EDİYE Duâlar, yalvarmalar, niyâzlar
EDÜBEN
EHEMMİYET Pek mühim olma, değerlilik
EHL İ AMEL İş sahibi
EHLİ AŞK Aşk ehli, aşka âşinâ olanlar, âşıklar
EHLİ SÜHAN Sözünün eri
EHLİ SÜNNET Hz. Muhammed’in söz, iş ve emirlerine uyan îmân sâhipleri,
Müslümanlar
EKALİM İklimler, memleketler, diyârlar
ELESTÜ BİRABBİKÜM “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim” (Âyet-i Kerîme’dan)
ELHAN Ezgiler, nağmeler
ELİFBA Otuzüç harften oluşan Osmanlı alfabesi
ENFAS
ENSEB Daha (en, pek) münasip, uygun, çok yerinde
ERAZİL Reziller, nâmussuzlar
ESBABI TARAB Sevinç sebebi
EŞHEB Beyaz veya kır AT, Soğuk gün, Aslan
EVRENG Taht
EYVALLAH Evet, peki “Allahaısmarladık - Teşekkür ederim.
FAKRI FAHRİ Fakirliğiyle öğünmek
FANİ
FANİYET
FARİK Ayıran, ayırıcı
FARZ Allah’ın (c.c.) tutulması şart olan emirleri
FASIL Ayıran, bölen
FASILA Aralık, ara, ayıran şey, iki şeyin arasındaki bölme
FAZL Âlimlere yakışır olgunluk, mârifet
FAZLULLAH Allah’a âit fazl
FENA DARI Yokluk, yok oluş yeri; geçici, dünyâ evi
FENAGAH Geçici olma, fenâ bulma yeri, Dünya.
FENAİ Hz. Celveti tarîkati pîrlerinden
FERAGAT Hakkından kendi isteğiyle vaz geçme, el çekme
FERAHFEZA Ferah arttıran, gönül açıcı.
FERHAD Bir aşk hikâyesinin kahramanı, Şirin’in sevgilisi
FERMANVER Ferman veren, ferman sâhibi
FERSÛDE Eskimiş, yıpranmış, örselenmiş, aşınmış
FERŞ Döşeme, yayma, serme

XV
FERYADI ATEŞBAR Ateş yağdıran feryad
FERYADI İŞTİYAK Özleyiş feryâdı
FERYADÜ FİGAN Sızlanma, hayıflanma
FERZ ÇIKMAK (Satrançta piyon için) Karşıdaki son kareye kadar sürülüp vezir
olmak
FETVA Müftü tarafından verilen şer’î hüküm
FEYZNAM İlimli, irfanlı
FEZKÜRÛNİ Beni zikredit, Allah’ın “Beni zikredeni ben de zikrederim” dediği
Ãyet-i Merîme’den
FITRAT Yaradılış, huy, karakter.
FİL (Fiil) İş, amel, eylam
FİLHAKİKA Hakikatte, hakikaten, gerçekten
FİRRU İLLALLAH Allah’a kaçmak
FÜLK Gemi sandal
GABGAB Çene altı
GAMKÜSAR Yakın arkadaş (Üzüntüyü uzaklaştıran) anlamında
GAMZEİ CELLAD Cana kıyan bakış
GAN Osmanlıca'da; "E" ile biten kelimeleri ÇOĞUL yapar.
GARİBANE Garipçe.
GARİK Bir duyguya dalmış, bir şeye çokça kavuşmuş.
GARİKİ HİCRAN
GAYRI MÜSAVİ Eşit olmayan, denk olmayan
GAZÛBANE Öfkeli, kızgın, kükremiş
GAZE Kadınların yüzlerine sürdükleri kırmızı allık
GERDE Kelimelerin sonuna eklenerek;" Etmiş, edilmiş, eylemiş"
anlamında bileşik sıfatlar yapar
GERDENİ KAFUR Çok beyaz ve güzel kokan gerdan
GERMÜ SERD Sıcak ve soğuk
GEŞTÜ GÜZAR Gezme, dolaşma, geçme
GILMAN Tüyü bitmemiş delikanlılar (Gulam’ın çoğulu)
GİR Kelimelerin sonuna eklenerek; "Tutan, zapteden" anlamlarıyla
bileşik sıfatlar yapar.
GİRDGAR (Kird-gâr) Allah (C.C.)
GİRDİ BADI GAM Gam rüzgarının dönüşü, deveranı
GİRİZAN Kaçan
GİRYEBAR Ağlayan
GİRYEHİZ Ağlamaya yol açan, ağlatan.
GU veya GUY Söyleme
GULAM Erkek çocuk, genç, delikanlı, Esir, köle
GUSTER Sonuna geldiği kelimelerle "yayan" anlamlarıyla bileşik sıfatlar
yapar.
GUSUNİ TER Tâze dallar
GÜLAB Gül suyu
GÜLBANG Bir topluluğun, bir ağızdan ve makamla söylediği duâ.
GÜLBERG Gül yaprağı
GÜLBÜN Gül fidanı
GÜLCEMAL Gül gibi güzel yüzlü

XVI
GÜLÇEHRE Yüzü gül gibi lâtif olan
GÜLDEHEN Ağzı gül gibi olan, küçük ağızlı
GÜLSİTANI CAN Can gülbahçesi
GÜNCi ELEM Keder, üzüntü köşesi
GÜNCİ MİHEN Mihnet, eziyet köşesi
GÜNCİ MİHNET Sıkıntı köşesi
GÜNCİ UZLET Yalnızlık köşesi, inzivâ
GÜZ
HÛNEFŞAN Kan saçan
HÛRLİKA Yüzü hûri gibi güzel olan
HABE Tane
HACET İhtiyaç, lüzum, gereklilik
HACLET Utanma
HADDEN EFZUN Haddinden fazla
HADİİ SÜBÜL Hayır ve şer gösteren
HAFİFİ EVVEL Birinci
HAFİFİ SANİ İkinci
HAHER Kız kardeş
HAİZ Sahip, taşıyan
HAK TEALA Yüce Allah
HAKİ KADEM Ayak basılan toprak
HAKİ PAYİ CANAN Sevgilinin ayağı toprağı.
HAKİ RAH Uğur
HAKSAR Toprakla beraber
HALAGAH Durumdan haberdar olma
HALAYIK Kadın köle, câriye
HALK OLMAK Yaratılmak
HALLAK Devamlı olarak yaratan, Tanrı
HALVETİYYE İslâm Tarîkatlarından biri
HAMİL Yüklü, taşıyan, sâhip
HAMİLİ Sahip, taşıyan, götüren
HAMİRE Hamur, maya
HAMİŞ Mektubun altına ilâve edilen yazı, dipnot.
HANENDEİ DİL Gönül hânendesi, okuyucusu.
HARUT Büyücü, sihir yapan
HASANİ BASRİ En ileri tabiînden hadis ve fıkıh âlimi, Basra’da medfun
HASED
HASIL OLMAK Üremek, türemek, bitmek
HASILI Üreyen, türeyen, biten, çıkan, olan
HASRETİ DİLDAR Sevgiliyi özleyişten dolayı üzülme, sevgilinin hasreti
HASS Mahsus, özel
HASÜLHAS En değerli kumaşlardan yapılmış
HAŞAK Süprüntü, yonga, küçük parçacıklar
HAŞEM Büyük bir kimsenin mâiyetinde, hizmetinde bulunanlar
HATEMER RESUL Peygamberlerin sonuncusu (Hz. Muhammed A. S.)

XVII
HATİME Son, nihayet
HATM Kur’an-ı Kerîi baştan sona okumak
HATMİ HACE Nakşî tarîkatinde dervişlerin şeyh huzûrunda belli Kur’an sûrelerini
okumaları
HATTAVER Güzel yazı yazan
HATTI NEV Yeni yazı
HAVZ Havuz
HAYF (Hayfa) Yazık, eyvah
HAYRA HALKILLAH Allah’ın yarattıklarının en hayırlısı (Salâvãtta kullanılır)
HAYRETEFZA Hayreti arttıran, şaşırtan
HAZAR (hazer) Çekinme, kaçınma, korunma
HAZRET Hürmet maksadıyle büyüklere verilen sıfat
HEMBEZMİ VİSAL Aynı mecliste bir araya gelen
HEMDEMİ CAN Can dostu, can arkadaş
HEMHAB Birlikte uyuyan
HENGAMI HİCAB Perdeli, örtülü olma zamânı; Utanma vakti.
HERCÜ MERC Darmadağınık, alt üst, karmakarışık
HEYAKİL Heykeller
HEYHEY Bir ziyâfetin sonunda içilen içki dolu büyük kadeh
HITTA Ülke, memleket
HİCRAN DEMİ Ayrılık vakti
HİLM Doğuştan olan yumuşak huyluluk
HİMEM Emekler, gayretler, çalışmalar
HİZ Sonuna geldiği kelimelerle "kalkan, kaldıran" anlamında bileşik
sıfatlar yapar.
HUBUT Yukarıdan aşağıya düşme, inme
HULASA Bir şeyin, bir sözün özü
HUMMA Ateşli hastalık, nöbet, sıtma
HUMRA Kırmızılık, kızıllık
HURMAN Mahrumluk, ümitsizlik
HURŞİD TIRAZ Güneş süsleyen
HURUF Harfler
HURUF Harfler
HURUŞ Coşma, gürültü, çağıltı
HURUŞİ DİL Gönül taşkınlığı
HUSUF Ay tutulması
HUSUL Meydana çıkma, peydâ olma
HUŞU Gönül alçaklığı, korku ile karışık sevgiden gelen edepli hal
HUŞYAR Aklı başında olan
HUZURU HÜNKAR Pâdişâhın huzûru, hükümdar katı
HÜDABİN Hak ve hakîkatı gören, Cenâb-ı Hakk’ı tanıyan
HÜLASA Özet, sözün kısası
HÜMAYUN Padişaha ait; kutlu, mübârek
HÜSREV Hükümdar, şah, pâdişah
HÜVİYYET Mâhiyet, hakikat, asıl
IYD İD Bayram, tören, şölen

XVIII
İBADAT İbâdetelr (İbâdet’in çoğulu)
İBARE Cümle, paragraf, bir metinden çıkarılmış birkaç satır
İBARET -danh meydana gelmiş, bir şeyin aynı, başkası
İBRETNÜMA İbret almayı öğreten, ders almayı gösteren
İBTİDA Başlama, başlangıç
İBTİSAM Gülümseme, gülümseyiş
İCRA ETMEK Yapmak, bir işi yerine getirmek
İGMAZ Gammazlama, ayıplama, küçültme
İHSANI FİRAVAN Pek çok bağış
İHTİCAB
İHTİRA İ SUZİDİLARA Sûzidîlâra oluşturma, meydana getirme
İHTİŞAM Gösterişli, ulu ve şanlı görünüş, debdebe
İHTİVA İçine alma, içinde bulundurma
İHTİZAZ Titreme, sallanma
İHZAR Hazırlama, hazırlık, çağırma.
İKAD Ateş yakma, tutuşturma
İKAN Sağlam biliş, bilme
İKSİR
İKSİRİ GINA Zenginlik iksiri
İKTİDA Uymak, tâbî olmak
İKTİFA Yetinme (etmek) Yetinmek
İLM İlim,bilim
İLMİ LEDÜN Allah’ın sırlarına âit manevî bilgi, gayb ilmi
İLTİHAB Alevlenme, tutuşma, parlama
İLTİZAM Bir tarafı tutma
İMAN İnanmak, itikad, Hakk’ı kabûl ve tasdîk
İMARET Mâmurluk, mâmur etmek, şenlendirmek
İMBİSAT Sıkıntı ve tasalardan kurtulma, ferahlama
İNAMI HÜMAYUN Pâdişâhın nîmet vermesi, iyilik ve bağışta bulunması; Kutlu iyilik;
HÜMÂYÛN 'un iyiliği
İNCAZ Önceden verilmiş bir sözü yerine getirme, tamamlama.
İNHİSAR Tekel (etmek) Tekelleştirmek
İNTİBA Zihinde iz bırakma, izlenim.
İNTİSAB Bağlı ve alakalı olmak, bağlılık
İNZİVA Dünyâ işlerinden elini eteğini çekme, bir köşeye çekilme, hiç bir
şeyle ilgilenmeme.
İRTİYAB Kesinlikle emin olamama, şüphe etme
İSNEYNİYET
İSTİHSAL Meydana getirme, üretme, elde etme, ele geçirme
İSTİMA Dinleme, işitme, kulak verme
İSTİMDAT Yardım, medet isteme, yardıma çağırma
İSTİNAD Dayanma, güvenme
İSYANGER
İŞTİKA Yakınma, sızlanma, şikâyet etme
İŞVEGER Nazlı ve edâlı güzel
İŞVENÜMA Naz yapan, nazlanan
İTİDAL Orta akış, ortalama, ölçülülük

XIX
İTİLA Yükselme, yükseğe çıkma, yücelme
İTTİHAT Bir olma, birleşme, birlik olma. (etmek):Bir olmak.
İTTİHAZ Sayma, tutma, kabûl etme, gerekeni yapma
İYDYYE Bayram hediyesi, bayramlarda verilen bahşiş
KABE KAVSEYN İki yay’ın “iki kaşın” arası gibi kısa bir mesâfe, Peygamberimizin
MİRAC’da Allah’a ne kadar yaklaxtığını gösteren tâbir
KADDİ MEVZUN Düzgün endâm, biçimli endâm
KADEM BASMAK Ayak basmak
KAFUR
KAİL Söyleyen, diyen
KAİL OLMAK İnanmak, rıza göstermek
KAİM Vaktini namazla geçiren, ayakta duran, bir işte sebãt eden
KAND Şeker
KARGEH Bu dünyâ
KARHA Kırıntı
KASİR Kıran, parçalayan, bozan
KAŞİF Keşfeden, bulan
KAT ETMEK Yol almak
KAVİ Güçlü, kuvvetli
KAYDI MİHNET Mihnet endîşesi
KAZA Allah’ın takdirinin yerine gelmesi
KEDÜRET Bulanık olma hâli, bulanıklık, tasa, kaygı.
KEFİ NİYAZ Yalvarmaktan vaz geçme
KELİM ALLAH
KEMAN Kavisli, ince ve düzgün
KENZİ HÜNER Yetenek hazinesi
KERBELA Irak’ta Hz. Hüseyin’in şehîd edildiği yer
KEREMKAR Kerem sâhibi, cömert, bağış ve iyiliği çok olan
KESAFET Duru olmama, bulanıklık
KESAN Kimseler, insanlar
KIBLETEYN İki kıble (Beyt-i muazzâm ile Kudüs’teki Beyt-i makdîs
KILÜ KAL Dedikodu, birini çekiştirme
KİBR Kibir, büyüklük, kendini üstün görmek
KİNAYE Maksadı, üstü örtülü, kapalı şekilde dolayısıyla anlatan söz
KUDEMAİ MÜTEAHHIRİN Günümüzdeki eskiler
KUDSİ KİTAB Kur’an-ı Kerîm
KURB Yakınlık
KURBİ EVEDNA Miraç’da Peygamberin Allah’ın en yakınına gittiğini anlatır
KÜHÜL Erişkin kimseler, orta yaşlılar
KÜLLİ Tamamen
KÜRBET Gam, tasa, kaygı
KÜŞTENİ Öldürülmeğe müstahak, öldürülmeyi hak etmiş
LÂL GÜN Kırmızı renkli
LÛTFU ATA İyilik ve bağış.
LA MEKAN Yersiz, yere ihtiyâcı olmayan
LA YEZAL Sonu olmaz, yok olmaz

XX
LAHİN Kaideye uygun ve güzel ses, nağme, ezgi, âhenk
LAHNİ BÜLBÜL Bülbül sesi
LAHURİ Lahur şehrinde dokunan bir çeşit şal
LAL Parlak kırmızı renkte olan
LAMEKAN Mekânı olmayan, mekânsız
LANEİ CAN Can evi
LEDEYNA MUHZARİN O kişiler benim huzûruma getirilirler (Âyet-i Kerîmeden)
LEMHA Bir kere bakma, bir defa göz atma
LEPİSKA Uzun, yumuşak ve sarı saç
LEVENDANE Boylu poslu kimselere yakışır bir biçimde.
LEVS Pislik, mundarlık
Lİ MEALLAH Allah’ın gölgesi altına sığınmak
MA Su
MAADA -den başka
MABEYN İki şeyin arası, aradaki şey, ara
MADRUB Vurulmuş, çarpılmış, darbolunmuş, basılmış
MAHI TALAT Yüzü ay gibi güzel olan
MAHİM Bilinen, belli
MAHİTAB
MAHLUKAT Yaratılmış canlılar, (Mahlûk’un çoğulu)
MAHZ Katıksız, saf
MAHZA Ancak, yalnız, tek, sâde, tam, katkısız
MAL Sonuna geldiği kelimelerle "Süren, sürülen, takılan" gibi
anlamlarla bileşik isimler yapar.
MALUMAT Bilinen şeyler, bilgiler
MASTABA Kerevet, sedir
MATVİ Bükülmüş şey, kıvrım, dürülmüş
MAVERA Bir şeyin ötesinde olan, görülen âlemin ötesi.
MEALİ Şerefler, yükseklikler
MEANİ Mânâlar
MEDD Uzatma, çekme, yayma
MEDEDKAR Yardımcı, imdâda yetişici
MEFHUM Anlaşılmış, kavram
MEFKÛD Olmayan, bulunmayan.
MEFTÛH Açılmış, açık, zaptedilmiş, ele geçirilmiş
MEHCEBİN Temiz, alnı açık, nâmuslu
MEHDİ Kıyâmet gününde Müslümanları kurtarmaya gelecek kişi
MEHRU Ay yüzlü güzel kadın
MEKES Sinek
MELAL Üzüntü, hüzün.
MELFÜZ Söylenmiş, telâffuz olunmuş
MEMEN Sığınılacak güvenilir yer.
MEMER Geçilecek yol (ölüm anlamına da gelir)
MEMLÜ Dolu, dolmuş.
MEND Sonuna eklendiği kelimelere "-li, -lı" anlamı verir.

XXI
MENÜS Alışmış, yabancılık çekmeyen
MENZELE Derece, sıra, durak yeri.
MERHALE Evre, aşama
MERTEBE Derece, basamak
MESTİ HARAB Çok içmiş
MEŞAYİH Şeyhler (Şeyhin çoğulu)
MEŞCERE Ağaçlıklı yer, koru.
MEŞKUK Şüpheli
MEVKUF Vakfedilmiş, durdurulmuş, alıkonulmuş
MEVZUNE Vezinli, tartılı, tartılmış
MEYUS Ye'se düşmüş, üzgün.
MEZELLET Alçalış, bayağılaşma, îtibarsızlık.
MEZHEB Dinde anlayış ibkadet yolu
MEZİD Artma, çoğalma.
MISRİ Mısırlı
MİCMER Tütsü ve buhur yakılan kap, buhurdan.
MİHEN Mihnetler, sıkıntılar, eziyetler, meşakkatler.
MİKTARI FASIL Fasıl parçası, fasıl kısmı, fasıl kıymeti
MİLEL Milletler, uuluslar.
MİNA Gökyüzü, Şarap şişesi.
MİSBAH Lâmba, kandil
MİYANE Orta, ara.
MİYAR Ölçü
MİZAÇ Huy, tabiat
MİZİN
MUADİL Denk, eşdeğer
MUAMMER Ömür süren, yaşayan; uzun ömürlü
MUANBER Güzel kokulu, güzel kokan, anberli.
MUAYYEN Tâyin edilmiş, belirli, belli
MÛCEZ Kısa ve derli toplu, özlü
MUFASSAL Tafsilâtlı, uzun uzadıya anlatılan
MUĞBEÇE Zerdüşt dîninde ibâdethânede görevli küçük çocuklara verilen ad.
MUHARRER Yazılmış, yazıya geçirilmiş.
MUHAYYER Seçmede serbest bırakılmış
MUHKEM Sağlamlaştırılmış, dayanıklı, sağlam.
MUHTEVİ İçine alan, ihtivâ eden, içinde bulunduran
MUHYİ Canlandıran, hayat veren, dirilten.
MUKAD Sakat, kötürüm, yatalak.
MUKADDEM Zaman bakımından önce gelen, önceki.
MUKADDEM Evvelâ, önce
MUKARİN Bitişmiş, yaklaşmış, kavuşmuş, uygun.
MUKAYYED Bağı olan, bağlanmış, bir şeye önem veren.
MUKIRR İkrar eden, doğruyu söyleyen
MUTABIK Uyan, uygun
MUTE DİL Ilıman

XXII
MUTTASIL Hiç durmadan, aralıksız devam eden, sürekli
MUTU KABLE Ölmeden evvel ölüm (Hadîsi Şerif)
ENTEMUTU
MUVAFIK Uygun, münâsip, yerinde olan
MÜBAYİN Birbirine benzemeyen, farklı, zıt.
MÜBEMÜ Çok dikkatle, inceden inceye.
MÜBTELA Tutkun, düşkün, tutulmuş
MÜDREC İçerisine konulmuş
MÜELLİF Kitap yazan, eser sâhibi
MÜFETTİH Açan, açıcı.
MÜFTEHİR Bir şeyi övünç bilerek onunla sevinen.
MÜLAYEMET Uygunluk
MÜLAYİM Uygun, yumuşak huylu
MÜLAZİME Lüzumlu, gerekli, ayrılmaz. Saz eserlerinde Teslîm anlamı
MÜLHİD Dinden çıkan, dinsiz, kâfir
MÜLTECA Sığınılacak yer, iltica edilecek
MÜLTEZEM Gerçekleştirilmesine çalışılan.
MÜMEYYİZ Seçen, ayıran
MÜMİN Îmân eden, inanan
MÜNAFERET Nefret etme, soğukluk
MÜNAKKAŞ Üzerine nakış işlenmiş, desenle süslenmiş, resimli.
MÜNDERİC İçinde bulunan, yer almış
MÜNHASİF Gözleri körelmiş, kör olmuş, sönük, solgun.
MÜREKKEB Terkib edilmiş, bileşik
MÜRESSEM Resmedilmiş
MÜRTEZA (Murtaza)
MÜSTAKİL Başlı başına, kendi başına, yalnız
MÜSTEMEND Üzüntülü, mutsuz, zavallı, bîçâre.
MÜSTENİR Işık alan, parlak.
MÜSTESNA İstisnâ edilen, kural dışı bırakılan, bırakılmış
MÜSTEZAD Fazlalaşması istenilmiş, çoğalmış, artmış.
MÜŞAHEDE Bir şeyi gözle görme
MÜŞAHHAS Türü ve çeşidi anlaşılmış olan, tanınan, somut, Gözle görülüp elle
tutulabilecek şekle girmiş.
MÜŞG BU
MÜTEAKİB Birbiri ardından gelen
MÜTEHARRİK Hareket eden, oynayan
MÜTEKABİL Karşılıklı olan, yüz yüze bakan.
MÜTENAFİ Birbirine zıt olan
MÜTERAKKIB Gözeten, kollayan, bekleyen.
MÜTERİF İtiraf eden, kabahatini söyleyen
MÜYESSER Nasip olmuş, kısmet olarak verilmiş
MÜZAF Bağlanmış, bağlı
MÜZLİM Karanlık
NADİDEİ DİL Gönülde pek değerli olan
NAFEİ MÜŞKİN Misk gibi güzel kokan

XXIII
NAGAMAT Ezgiler, güzel sesler
NAĞMEPİRA Nağme süsleyen
NAĞMEZEN Şarkı, türkü söyleyen, güzel ve uyumlu sesler çıkaran.
NAHLİ BAĞ Çiçek bahçesi
NAHLİ SEMEN Yâsemin çiçeği
NAHVET Kendini beğenme, böbürlenme, kibir, gurur.
NAKAM İsteğine ulaşamamış, murâdına erememiş.
NAKDİNE Hazır ve peşin para, değerli mal.
NAKIS Eksik, tam olmayan, bitmemiş.
NAKRE Vurma
NAL Kamış, kalem, İnilti, inleme.
NALEVEŞ İnler gibi
NAMÜTENAHİ Sonsuz, sonu olmayan.
NANÜ NEMEK Ekmek ve tuz.
NARI EBRUVAN Kaşların yakıcılığı.
NARI FİRAK, Ayrılık ateşi.
NARI FİRKAT
NASİ Unutan
NASRUN MİNALLAH Yardım ancak Allah’tandır (Âyet-i Kerîme)
NAZ UYKUSU Tembellikten doğan uyku, uyuşukluk
NAZARİYAT İlmi görüşler, düşünüşle
NEML Karınca
NESİMİ LUTF İyilik rüzgarı
NEŞRİ FEYZ Huzur saçan
NEVBE NEV Yeni yeni
NEVBER
NEVEDA Yeni tarz, yeni moda.
NEVHA Hiç bir umûdu olmayan, çâresiz.
NEVMİD Ölünün arkasından yüksek sesle ağlama.
NEZ Bir şeyi bulunduğu yerden çıkarma, koparma, sökme. Bozgunculuk
etme, birbirine düşürme, anlaşmazlık çıkarma anlamlarına da gelir.
NEZR Adak, adama.
NEZZARE Seyreden, dikkatle bakan, seyirci.
NIKMET (nakmet) Şiddetli cezâlandırma
NISF Yarım, yarı
NİMET İyilik, lûtuf, ihsan.
NİMETEFZA Nîmet bağışlayan
NİMHAB Yarı uykulu, mahmur.
NİSAB Hisse, nasip.
NİSBET Bağlılık, ilgi, kıyaslama, ölçü, oran
NİSEB İ ŞERİFE Şerefli nisbetler. Sekizli, Beşli ve Dörtlü sayısının toplamı.
NİSEBİ ŞERİFE Türk Mûsıkîsinde kullanılan dizi ve makamların yapısında bulunan;
Tam Sekizli, tam dörtlü ve tam beşli aralıkların tümüne verilen genel
ad
NİŞEST Oturma
NİYAZ KILMAK (etmek) Yalvarmak,yakarmak; duâ etmek, ihtiyacını arzetmek
NİZA Kavga, çekişme, anlaşmazlık.

XXIV
NİZAR Zayıf, zayıflık
NURI DİLDAR Sevgilinin nûru
NURI SEHER Sabahın aydınlığı
NURİEFŞAN Nur saçan
NUSH Nasihat, öğüt.
NUŞİNE Tatlı şarap
NÜCÛM Yıldızlar
NÜH PAYE Dokuz cennet
NÜKS ETMEK Yeniden başlamak, depreşmek.
PÛLAD Çelik
PEHLÜ Yan taraf
PERDE Bir müzik eserini meydana getiren seslerden her biri.
PERİ VEŞ Perî gibi, çok güzel.
PERRİ KERRÜ Melek kanadı
PES İmdi, şimdi
PEST Alçak, aşağı.
PEYVEND Varma, ulaşma, yetişme.
PEYVESTE Kavuşmuş, ulaşmış
PİÇ A PİÇ Kıvrım kıvrım, karmakarışık
PİRİ MUGAN Meyhaneciler ihtiyarı, eskisi.
PİRÜZE Mâvi renkte kıymetli süs taşı, firuze
PİŞTOV Bir tür silâh, tabanca
PUTEİ DİL Gönül potası
PÜRDAR Ülke sâhibi
PÜRHAZEN Çok gamlı, çok kaygılı.
PÜRMESAR Çok neş'eli
PÜRŞEVK Sevinç, neş'e dolu; arzu, özleyiş dolu
PÜRZİYA Işık dolu
RABBÜL ENAM Tüm varlıkların sâhibi
RABTI DİL Gönül bağı
RAHİK Cennet içkisi, şaraba
RAHNE Zarar
RAYEGAN (Raygan) Bol bulunan, değeri olmayan, ucuz
REBAB Hindistan cevizi kabuğundan yapılmış uzun saplı saz.
REF ETMEK Kaldırmak, hükümsüz bırakmak
REFAH Bolluk, rahatlık
REFAKAT Arkadaşlık etme, birlikte bulunma
REFAKAT Eşlik, arkadaşlık
REHBER Yol gösterici, kılavuz
REHREV Yola çıkan, yolcu.
REHYAB Yol bulan, ulaşan.
REHYABI ZAFER Zafere ulaşan
REMZ İşaret, işaretle anlatma veya aralıkların yerine, onları anlatmak üzere
kullanılan (harf-rakam) işaretler. (SİMGE)
RENCİ HATIR Zihin sıkıntısı

XXV
RENCÜ ELEM Sıkıntı ve üzüntü
RENGİ SEMAVİ Gök rengi, mâvi
REŞK AVER Kıskançlık duygusunu uyandıran
REVAK Çardak
REVAN Akıcı, akıp giden
RİKKAT İncelik, nâziklik
RİYAZAT (Riyazet) Nefsi terbiye etmek için heveslerden uzaklaştırmak
RUH Can, nefes
RUHİ Ruhla ilgili, rûha âit
RUHİ NİGAR Resmedilmiş ruh
RUHİKE RUHİ Senin rûhun benim rûhum (Lâhnüke lâhmi)
RUHNEVAZ (RUHNÜVAZ) Ruh okşayan
RUHSAT DİH İzin veren, müsaade eden.
RUM Anadolu (Halk söyleyişi; Urum)
RUŞENA Işıklı, aydınlık.
RUYİ GÜL Gül yüzlü
RUYİ ZERD
RUZİGARI BİMEDED Yardım etmeyenrüzgar
RÜSÜMÜ NAZ Naz usûlleri
RÜYET Görüş, görme, bakma.
SADABAD İstanbul'da Kâğıthâne deresinde bir mesîre yeri.
SADBERG Yüz yaprağı olan, katmerli.
SADDI ŞERHA Yüz parça
SAFAYI HATIR Kafa ve düşünce huzûru
SAFİ DİLAN Temiz, saf gönlü olanlar
SAGARI MÜL İçki, şarap kadehi.
SAİDE Kutlu, uğurlu. İyilik yapmış, sevap kazanmış.
SAKIT Düşen, düşmüş, hükmü kalmamış, önemini yitirmiş.
SAKİL Ağır, sıkıntılı, can sıkan.
SALA EYLEMEK Cenâze namazına davet için salât okumak; davet etmek, buyurun
demek
SALİ DİRAZ Uzun seneler
SANAVBER, SANEVBER Sevgilinin boyu.
SATHI DERYA Denizin yüzü, üstü
SAVN Koruma, muhâfaza etme.
SAYE Çalışma, gayret, emek
SAYE ENDAZ Gölge düşüren, gölge salan.
SAYE ZEDAN Gölge yapanlar.
SAYEBAHŞ Gölge yapan
SAZENDE Saz sanatçısı.
SAZENDE I DİL Gönül sâzendesi
SAZENDEGAN Saz sanatçıları.
SEBZ ENDAM Fidan boylu
SELB Zorla, rızâsı olmadan alma, ortadan kaldırma.
SELEF Bir mevkîde birinden önce bulunmuş kimse.

XXVI
SELEF Vekil, yerine bakan
SENG ENDAZ İğneli söz söyleyen
SENG ZAR Taşlık
SER EFRAZ Baş kaldıran, başkalarından ayırtedilen, başta gelen, seçkin
SERAPA Baştan ayağa, tamâmen, bütünüyle.
SERD Soğuk
SERDERHEVA
SERŞAR Ağzına kadar dolu olan, dopdolu, fazla, çok.
SERT ESER (Ser-tâ-ser) Baştan başa, tamâmiyle
SERTA BEPA Baştan ayağa, baştan aşağı, tamâmen, büsbütün.
SERVİ HIRAMAN Salına salına yürüyen sevgili
SERVİ SEHİ Güzelin boyu
SERVİ SİMİN Ay ışığının denizde meydana getirdiği ışıklı yol.
SEVAİ Osmanlı devletinde dokunan bir ipekli kumaş türü.
SEVDAFEZA Sevdâ arttıran
SEYRANGAH Gezinti yeri
SEYRİ NÜHÜFT Nühüft seyri, gizli seyir.
SEYRİ SUZİNAK Sûzinâk seyri, yakıcı seyir
SEYYALE
SEYYARE Gezegen, gezen, dolaşan, gezici.
SEZA Uygun, yaraşır.
SIDDIK Pek doğru, sözünün eri – İlk Halife Hz. Ebûbekir’in lâkãbı
SIDK Ahdine sâdık olma
SIRRI GÛN Gizli şekilde.
SİFAL Çanak, çömlek, testi gibi topraktan yapılmış eşya
SİH Demirden yapılmış kebap şişi.
SİLK Yol
SİMBER Göğsü, gerdanı gümüş gibi beyaz olan.
SİME Alâmet, iz.
SİMİN Gümüş renginde, beyaz.
SİN Mezar
SİNE SAF Temiz yürekli
SİNEBE SİNE Göğüs göğüse
SOHBET Görüşüp konuşma, ahbablık
SUBH Sabah, sabah vakti, tan zamânı
SUDA Baş ağrısı, sıkıntı verme, rahatsız etme.
SUDEFZA Kazanç arttıran
SUHTE Bağrı yanık, kederli. Kaybolmuş, harcanmış.
SUİ Kötü, fenâ mãnâsıyla kelimelerin başına gelir
SUNU TAKSİR Bir işte kusur etme.
SURET NÜMA Yüz gösteren
SURSÜRÛR Düğün sevinci
SÛRUŞAN Soran, soruşturan
SUUD Yukarı çıkma, yükselme
SUVERİ ALEM Yeryüzünde görünen şekil, durum ve yaratıkların görünüşü

XXVII
SUZAN Yakan, yakıcı, yanan, yanıcı
SUZİNAK Yakan,yakıcı, dokunaklı
SUZU GÜDAZ Yanıp yakılma.
SÜBÜL Sebiller
ŞAD ETMEK Sevindirmek
ŞADIMAN Sevinçli, memnun.
ŞADİ
ŞADU HANDAN Mesrûr ve memnun
ŞAFİ Şifâ veren, hastayı iyi eden
ŞAHBAZ Yiğit, cesur, kahraman
ŞAHENŞEH Şahların şâhı
ŞAR Şehir, belde
ŞATIR Neş'eli, hayat dolu, keyifli, şen
ŞAYEGAN Uygun, lâyık, yakışır.
ŞEB ARA Geceyi süsleyen.
ŞEBBÛ Şebboy çiçeği.
ŞEBİ YELDA Yılın en uzun gecesi.
ŞECAAT Yiğitlik, yüreklilik
ŞEDD Sıkı bağlama, sıkı bağlanma, sıkma
ŞEFİ ALLAH Allah katında kullara şefâat eden
ŞEHİNŞAH Şahlar şâhı
ŞEHRAH Anayol, ana cadde.
ŞEHSÜVAR İyi, usta binici.
ŞEM İ KAFUR Kâfurdan yapılmış beyaz mum.
ŞEM İ RUHSAR Beyaz yanak
ŞEREF ABAD Şereflenmek, şereflendirilmek
ŞETARET Neş'e, keyif, sevinç, şenlik.
ŞEVK İ DERUN Gönül iştiyâkı, gönlün özleyişi; gönül sevinci, neş'esi
ŞEVK U CUŞ U HURUŞ Sevinç, coşkunluk ve taşkınlık
ŞEVK U TARAB
ŞEVKET EFZA Büyüklük gösteren
ŞEVKETLU
ŞİMŞİR ŞEMŞİR Kılıç
ŞİNAH Suda yüzme
ŞİNİDE İşitilmiş, duyulmuş
ŞİR Aslan
ŞİR İ KADİM Eski aslan
ŞİRANE Kahramanlık ve cesaretle yapılan, aslanca.
ŞİRK Allah’a ortak kabûl etmek (En büyük günâh)
ŞİŞE İ RİNDAN Kadeh
ŞİVE ENDAZ Naz yapan, nazlanan
ŞÖHRETİ ENSEB En şöhretli
ŞULE ENDAZ Parıldayan, ışık veren.
ŞULE GİR Alevlenen, tutuşan
ŞULE NÜMA
ŞULE PUŞ Alevler içinde kalmış.

XXVIII
ŞÜM Uğursuz
TA BE KAF Çatlayıncaya kadar
TA BE MAHŞER Mahşere kadar.
TA BE NAF Ortasına kadar.
TA BE SEHER Seher vaktine kadar.
TA LİM Öğrenme, öğretme, öğretim
TA N Sövme, yerme
TA NE İ AĞYAR Ağyarın, başkasının çekiştirmesi, yermesi, sövmesi
TAB (3) Kelimelerin sonuna eklenerek "Parlayan, parlatan, aydınlatan"
anlamlarıyla bileşik sıfatlar yapar.
TAB AVER Dayanan, tâkat getiren.
TAB I RUH Yanağın sıcaklığı
TAB Ü TÜVAN Güç, kuvvet, tahammül
TABAN Parlayan, ışıklı, parlak
TABİBAN Doktorlar, hekimler.
TAC I SER Kendisine onur verilen, baş tâcı.
TACİZ Canını sıkma, tedirgin etme, acze düşürme
TADAD Sayma, bir bir söyleme, dökme
TADİL Düzeltme, sağlam duruma getirme.
TAFSİL
TAFSİLAT Etraflı olarak bildirmeler, açıklamalar
TAGYİR (Tağyir) Dağiştirme, başkalaştırma.
TAHKİK Araştırma, soruşturma.
TAHMİR Yoğurma
TAKBİL Öpmek
TAKRİBİ Aşağı yukarı, tahmini
TANGER Ayıplamış, ayıplanmış.
TANNAZ Herkesle alay eden, eğlenen.
TANZİR Benzetme
TARAB SAZ Coşturan, neş'elendiren.
TART Çıkarma, uzaklaştırma
TASHİH Düzeltme
TAYİB Ayıplama
TAZİR Azarlama
TECDİD Yenileme, tazeleme
TEDKİKAD İncelemeler, inceden inceye araştırmalar.
TEFRİK Seçme, ayırt etme
TEGAYYÜR
TEHASSÜR, TAHASSÜR Hasret çekme
TEHNİYET Tebrik etme, kutlama.
TEKARÜB İki şer'in birbirine yaklaşması.
TEKERRÜR Tekrarlanma
TEKİD Sağlamlaştırma, üsteleme.
TEKMİL Bitirmek, tamamlamak
TELAKKİ ETMEK Kabûl etmek
TELEHHÜF Kaybedilen bir şeye üzülme, kederle yanma.

XXIX
TELH GAM Acısı olan, kederli.
TELİF Uzlaştırma, yakınlaştırma, uyuşturma.
TELİF ETMEK Uzlaştırma, barıştırma
TENASÜB Dikilip durma
TENEVVÜ Çeşitlenme, çeşitlilik
TENŞİT Neş'e verme, ferahlandırma.
TERANE KÜNAN Şarkı söyleyen.
TEREKKÜB Karışıp birleşme, meydana gelme
TERHA Bez parçası
TERKİBİ RANA Güzel terkipler
TERTİB Dizme, sıralama, düzene koyma
TERVİC Bir şeyin değerini arttırma
TESELSÜL Zircirleme, zincirleme gitme
TESİD Tebrik etme, kutlama
TESNİYE İkilenen şey
TEŞEKKİ Şikâyet etme, sızlanma.
TEŞKİL Bir şeye şekil, sûret verme, meydana getirme. (mek)
TEV EM İkiz, birbirinin eşi.
TEVHİD İ ZAT Tevhî’in en üst mertebesi
TIRAZ Kelimelerin sonuna eklenerek "Donatan, süsleyen" anlamlarıyla
bileşik sıfatlar yapar.
TİŞE Keser, kazma, balta.
TİZ Tez, çabuk, keskin, sık. (Müzikte İNCE ses-perde)
TÛR İ SİNA Sînâ dağı, Allah’ın Hz. Mûsâ’ya göründüğü dağ
TURALANMAK Dolaşmak, birbirine girmek.
TUYÜR (Tayr) Kuşlar, (Tayr’ın çoğulu)
TÜDE Yığın, küme
UFKİ Ufukla ilgili
UĞRU Hırsız.
ULEMA Bilgili kimseler, bilginler
USUL Yol, yöntem, metod
ÜMM Anne, vâlide
ÜRDİ BEHİŞT Nisan ay'ı.
VA BESTE ..bağlı, .. ile ilgili.
VADE Bir iş için verilen zaman, ecel
VAHİDİ KIYASİ Birim
VAKF I TELAŞ Sıkıntı verme.
VAKIA Gerçek, gerçi, her ne kadar
VASF ETMEK (eylemek) Niteliklerini anlatmak
VASIF I CANAN Sevgiliyi öven.
VAZ Tarz, biçim, tavır.
VEFK İ MERAM İsteğe uygun olarak.
VEGA Gürültü, savaş.
VELVELE Gürültü, patırdı. Müzikte usûlün darp parçaçıklarına ayrılarak
vurulma şekli.
VERZİŞ Çalışma, işletme

XXX
VEYSEL KARANİ (k.s.) Efsâneleşmiş Allah velîsi
VEZN OLMA Tartılmak, tartmak
VİRD (2) Öğrenci, mürit
VUSÜL Ulaşma, varma, erişme
VÜCUDA GETİRME Vâr etme, oluşturma
VÜDÜ Abdest , temizlenme
VÜRÜD Gelme, yetişme, ulaşma.
YAD Yabancı, başka, düşman.
YANUBAN Yanıp, yanarak
YAR İ KEREM KAR Kerem sahibi sevgili, bağışlayıcı, cömert sevgili
YE S Umutsuzluk, üzüntü.
YED El
YED İ HİLKAT Tabiatın gücü.
YED İ İHSAN Bağışlama gücü
YESİ SEVDA Aşkın elemi, sevginin kederi
YİTİRMEK Kaybetmek
YUSUF (a.s.) İsrâil oğullarından Peygamber
YÛYAN Yıkayan
ZAĞ Uğursuz kimse
ZAHM DAR Yaralanmış, yaralı.
ZAHM I AŞK Aşk yarası
ZAİF Güçsüz, kuvvetsiz
ZARB ETMEK Dövmek, vurmak
ZARURET Çâresizlik
ZAY olmak (Zay olmak) Elden çıkmak, kaybolmak
ZEKAN Çene
ZEN MENİŞ Kadın yaradışlı, kadın huylu.
ZENBUR Arı
ZEND Bilek kemiği
ZERKAR Altın tel ile işlenmiş, sırmalı.
ZERNİŞAN Eşya üzerine altınla yapılmış süs.
ZERRAT Zerreler, çok küçük parçalar.
ZEVK U TARAB Eğlence.
ZILL İ HÜDA Tanrı'nın gölgesi
ZILLULLAH Allah’ın gölgesi
Zİ NEY
ZİF Bölük, topluluk, sınıf, grup.
ZİKR etmek (eylemek) Anmak, sıksık söylemek
ZİKRULLAH Allah’ın adını zikretmek, devamlı söylemek
ZİR Alt, aşağı.
ZİR İ SEHAB Bulutun altı
ZİR Ü ZEBER Alt üst.
ZİRUH Rûh sâhibi, canlı
ZİYA KÜSTER Işık yayan
ZİYNET (zinet) Süs, bezek

XXXI
ZÜLF İ KEMEND Sevgilinin saçının kemendi

XXXII
A
A * Nida edatı olup, kelimenin sonuna geldiğinde “EY” olur.
ÂB-I KEVSER Kevser suyu
ÂGÂZE-İ KÂBİLİ Hânendenin teganniye başlaması
ÂHENG-İ TARÂB Şenlik
A’BÂD Köleler
A’MÂ (Âmâ) a) Körlük, görmezlik * Hakîkat gözü kapalı olan, b) İnce bulut
A’MÂ-Yİ MUTLAK * Yaradılışın ilk basamağı
A’YÜN (Ayn) a) Gözler, aynlar, b) Çeşmeler, pınarlar
ÂB a) Letâfet, güzellik, îtibâr. b) Kusur, ayıp, 3) Su, yağmur
ABA Kalın kaba kumaş, Yünden yapılmış giyecek.
ÂBÂ Babalar, pederler, Mürşîdler, ileri gelenler.
ÂBÂ ve ECDÂD Analar, babalar ve dedeler
ABÂB (Abb) a) Işık, nur, ziyâ. b) Suyu nefes almadan içmek
ÂBÂD a) Mâmûr, şen, çok dolu b) Ebedler, sonsuz gelecek zaman
ÂBÂD OLMAK Şenlikli olmak
ÂBÂDAN Şen, mâmur (Âbâd gibi)
ÂBÂNİ İpekten sarımtırak dallarla işlenmiş bir tür kumaş
ABÂ-PÛŞ Aba giyinen
ABAR Şelâle, suyun akarken çıkardığı ses, şırıltı.
ABARTICI Bir şeyi olduğundan çok ve büyük göstermeyi huy edinmiş.
ABB Işık, nur, ziyâ, güzelleşme.
ABBAS Sert ve çatık kaşlı, arslan, muzaffer
ABBRE Gözyaşı
ABD Kul, köle, sâdık kul
ABDAL (Ebdâl) Evliyalar, erenler *Gönlünü Allah’a vermiş, dünyâ ile ilgisini kesmiş
ABDÂR Gösterişli, parlak-anlamlı, canlı, tâze ve güzel“Ter-ü tâze”
ABDİ Kölelik ve kullukla ilgili
ABD-İ ÂCİZ Zavallı, acınacak kul
ABD-İ AHKAR Pek âciz kul
ABD-İ KEMÎNE Güçsüz, âciz, zavallı kul
ABD-İ MÜDEBBİR Her işin arkasını ve sonunu düşünüp önceden çâre arayan
ABDULLAH Allah’ın kulu
ABDURRAHMAN Kuluna her dilediğini veren Tanrı’nın kulu.
ABDÜLBÂKÎ Dâimâ vârolan Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLFETTÂH Karışıklıkları çözümleyen Tanrı’nın kulu
ABDÜLGAFUR Günâhları bağışlayan Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLGANÎ Cömert ve zengin olan Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLHAK Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLHÂLİK Yaratan Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLHALİM Yumuşak huylu, Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLKÃDİR Allah’ın kulu

1
ABDÜLKERÎM Cömert olan Ulu Allah’ın kulu
ABDÜLLÂTİF Güzel ve hoş olan Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLMECİD Onur ve şân sâhibi olan Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLVAHAP (Vehab) İhsânı sonsuz olan Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜLVÂHİT Tek ve eşsiz olan Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜRRAHÎM Bağışlayan ve affeden Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜRREZZAK Rızık sâhibi Ulu Tanrı’nın kulu
ABDÜSSELÂM Barışçı olan Ulu Tanrı’nın kulu
ABE A’ ünlem edatı ile, Rumeli ağzı “be-bre” olarak kullanılır.
ABED Köleler
ABERÂT Gözyaşları
ABES Yersiz iş, boş, saçma şey, boşuna
ABGÎNE Şişe sürâhi, kadeh, billûr, ayna.
ABGÛN Su renginde, mâvi, gök.
ABHER Nergis çiçeği
ÂB-I ADÂLET Doğruluğun ve adâletin feyz ve bereketi
ÂB-I BÂDE RENG Kanlı gözyaşı
ÂB-I BESTE Billûr, sırça
ÂB-I CİĞER Gözyaşı
ÂB-I HASRET Umutsuzluk, Gözyaşı
ÂB-I HAYAT Hayat suyu, içeni ölmezliğe kavuşturan efsanevi su.
* Edebiyatta; ”Çok güzel ifâde, lâtif söz, letâfet anlamında geçer.”
ÂB-I KEŞ Kadeh sunucu
ÂB-I KEVSER Kevser suyu, kevser şarâbı, cennet’teki ırmaklardan birinin suyu
ÂB-I LEZÎZ Lezîz, tatlı su
ÂB-I REVÂN (Bahş-i revan) Aktıkça canlılık veren su, akar su, kalpteki ferahlık.
ÂB-I RÛY Yüz suyu, şeref, nâmus, haysiyet
ÂB-I ZÜLÂL a) Katıksız, berrak su, b) Ayna
ÂBİD İbâdet eden, kulluk eden
ÂBİDÂNE Âbid ve zâhide, ibâdet edene yakışır şekilde hayat yaşıyor
ÂBİDEVÎ Âbide gibi, âbideyi andıran
ABİDÛN İbâdet edenler
ABÎR a) Anber (İlâç terkibi) b) Geçen, ubûr eden, giden, yolcu
ABİRÎN Gelip geçenler.
ABÎY Kısmet, nasib
ÂB-NÂK Sulu, ıslak, nemli
ABRE Gözyaşı
ÂB-RÛ Yüz aklığı, yüz suyu
ÂB-ŞÂR Şelâle, su akarken çıkardığı ses, şırıltı
ABU Nilüfer çiçeği
ABUS (Abis) Asık suratlı, çatık çehreli
ÂB-Ü HAVA Su ile hava, iklim
ÂB-Ü TÂB Parlaklık, hoşluk, tâzelik
ABV Yüzün güzel olması
ÂB-YÂR Sulayan, bereketlendiren, feyizlendiren

2
ABYÂRİ Yardım, îtimat
ACÂİB Şaşırtıcı ve hayret verici
ACÂM (Acem) Acemler, Yabancı, İran’lılar, Arap olmayanlar
ACEB (Acep) Nasıl da, ne de uygun, acaba, şaşma, hayret, ne şekilde
ACEM İranlı, Yabancı, Arap olmayanlar.
ACEM- MURASSÂ MURASSÂ; Mücevherli
ACEM-BÂZÎR-KEŞÎDEZÎR Aşağı, alt - İnce tel, KEŞÎDE; Çekilmiş
ACEZ En âciz.
ACEZE Âcizler, düşkünler, zayıflar
ÂCÎB Şaşılan ve hayret uyandıran şey
ÂCÎBE Şaşılacak iş, hayret ve şaşkınlık uyandıran şey
ÂCİL Hemen, derhal, çabuk
ÂCİZ (Acz) Gücü yetmez olan, beceriksiz, kãbiliyetsiz.
ÂCİZÂN Âcizler, çâresiz
ÂCİZÂNE Tevâzû ve alçak gönüllülük ifâdesi olarak söylenir.
ÂCİZİYYET Âcizlik, beceriksizlik, * Fakirlik ve tevâzû
ACMİ İnce fikirli, akıllı, anlayışlı.
ACÛL Pek acele eden, içi dar, sabırsız
ACÛLÂNE Acele edene yakışır suretde.
ACÜLİYET Acelecilik, sabırsızlık.
ACZ Beceriksizlik, güçsüzlük, yapamamak
ACZ-ÂLÛD Âcizlik, kuvvetsizlik.
ACZ-İ TAM Tam bir acz, güçsüzlük.
AD a) İsim, nam, şöhret, şan, îtibâr. b) Âd: Âdetler
ADÂ Maadâ, gayrı, ...den başka
ÂDAB Usûl, yol-yordam, terbiye edep ve ahlâk kãideleri,
ÂDÂB-I BEZM-İ İŞRET İçki meclisinin kãidesi, usûlü
ÂDÂB-I ERKÂN Edepler, kãideler, ahlâk ve terbiye kãideleri.
ÂDÂB-I MUÂŞERET Berâberce yaşayışta, hoş ve İslâm’ca yaşama usûlleri
ADÂVET Düşmanlık, kin, garaz
ADDETMEK Saymak, îtibâr etmek.
ADEL (Âdil’den) Adâletli, çok doğru.
ADEM Yokluk, olmama, bulunmama
ÂDEM Allah’ın dünyâya ilk olarak yarattığı insan, ilk Peygamber
ADEM ÂBÂD Yokluk, yokluk âlemi
ÂDEM-İ İnsanlardan olan, insana âit.
ADEM-İ EMNİYET Emniyetsizlik, güvensizlik
ÂDEMİYYET İnsanlık, nâmuslu bir insana yakışır hâl ve tavır.
ADERÂT Gözyaşları
ÂDET Usûl, görenek, alışılmış şey.
ÂDETÂ Âdet olduğu üzere, her vakit ki gibi, alelacele.
ADHÂ Kuşluk vakti, kuşluk vakti kesilen kurbanlar
ÂDİ Üstünlük farkı olmayan, kıymetsiz, her zamanki.
ÂDİL (Âdile) Adâlet eden, doğru, doğruluk gösteren, Adâlet sâhibi

3
ÂDİLÂNE Adâlet sâhibi bir insana yaraşır surette.
ÂDÎNE Cumâ günü
ÂDİŞ Âteş, nâr
ÂDİYEN Her zamanki, fevkalâde olmayarak
ÂDİYYE Îtiyât edilmiş, alışılmış.
ADL Hakkı yerine getirmek, hak gözetmek, tarafsız hüküm, âdillik
ADL-İ PENÂH Adâlete sığınan kimse, Adâletin barındığı yer
ADN Cennette bir makam adı
ÂDRAHŞ Yıldırım, gök gürültüsü, şimşek
ÂDRENG Keder, mihnet, sıkıntı
ADÛD Zâlim, ıztırap veren, hunhâr
ADÜVV Düşman, hasım
ADÜV-Vİ EKBER-İ CÂN Canın en büyük düşmanı
ADÜVVÜD-DÎN Din düşmanı
AFÂF (Afâfet) Temiz olma, mâsumiyet, günâhsızlık
AFÂİF (Afîfe) Nâmus, ırz ve iffet sâhibi, şerefli kadınlar
ÂFÂK Ufuklar, Yerle göğün birleştiği gibi görülen âlem.
ÂFAKGİR Ufukları tutmuş, âleme yayılmış,
ÂFÂKİ Boş, lüzumsuz ve değersiz söz.* Kâinat ve içindekilere âit.
AFÂRİT İfritler, şeytanlar
ÂFÂT Belâlar, sıkıntıya yol açan olaylar.
AFER a) Toprak, yer, arz, b) Pek beyaz
ÂFERÎDE Yaratılmış mahlûk
ÂFERİN Beğenme * Yaratan, meydana getiren” anlamında bileşik kelimeler..
ÂFERÎNİŞ Yaratma
ÂFET Çok güzel, belâ, musîbet, büyük felâket. * Mec: Son derece güzel.
ÂFET-İ CÂN Canın felâketi, canı felâkete düşüren
ÂFET-İ CÂNIM Gönlüme bir âfet olan güzel
ÂFET-İ CİHÂN Güzelliği ile cihânı yakan, perîşân eden
ÂFET-İ DEVRÂN Zamânın en güzeli, dünyânın en güzeli
ÂFET-İ HÛŞ Aklın belâsı
ÂFET-İ MISRÎ Mısır’lı güzel
ÂFETZEDE Belâya uğramış, mahvolmuş
AFF İffet, nâmus, iffetli olmak
AFGAN Feryâd ile bağırma, çağırma
AFHA Çok gizli, pek gizli
AFHAZ Çok alçak gönüllü, mütevâzı
AFİ İddia, gösteriş, çalım, caka
ÂFÎ Affeden, bağışlayan, * Yalvaran, * Silen, silinmiş.
AFÎF (Afîfe) Temiz, güzel, nezih, dürüst, iffetli ve nâmuslu * Müstakîm.
AFÎFÂNE İffetlice, temiz olarak, nazif olarak.
AFÎK Çok aptal
ÂFİL Ufûl eden, gurûb eden, batan, görünmez olan, kaybolan

4
AFİLİ Çalımlı, gösterişli
AFİLÛN (Afilin) Gelip geçici, fâni olanlar, gözden kaybolup gidenler.
AFİN Affedenler.
AFİR Çok kötü niyetli
ÂFİTAB (Af-tâb) Güneş * Mec. Pek güzel, çok güzel yüz, parlak yüz
ÂFİTÂBİ Güneşe âit, güzelliğe dâir.
ÂFİTÂB-VEŞ Güneş gibi
ÂFİYET Sağlık, selâmet, sıhhatli olmak
AFMÂR Yüce kimseler
AFRÂZE Nur, aydınlık, ışık
ÂF-TÂB (Âfitâb) Güneş, güneş gibi pek güzel yüz, çok parlak çehre
ÂFTÂB-RÛ Güneş yüzlü, yüzü güneş gibi parlak güzel, sevimli, dilber
AFTOS Oynaş
AFÜS Hased etme, çekememe
AFÜVV Affeden, merhametli, acıyan.
AFV Bağışlamak, kusur ve günâhı affetmek
AFV-Ü ATÂ Bağışlama ve ihsân etme
ÂGÂH (Âgeh) Haberdar, uyanık, malûmatlı, vâkıf, bilen.
ÃGÂHAN Âgâhlar, bilenler, bilgililer, âlimler
ÂGÂZ Başlama, mübâşeret
AGÃZE Müzik başlangıcı, ses ve saz’ların ezgiye başladığı perde
ÂGEH Âgâh (Âgehi)
ÂGENDE GÛŞ Söz dinlemeyenler, aldırmayan, alçak ve hayırsız kimse
ÂGESTE (Âgeşte-Âgişte) Islanmış, ıslak. * Bulaşmış, kana ve toprağa bulaşmış.
AGFÂD (Hafid) Evlât, oğul, torun
AGFER Mağfiret eden, bağışlayan, afveden.
AGFER-ÜL GÃFİRÎN Affedenlerin en çok affedeni, ALLAH.
AGİSNÂ “ Bize imdâd eyle, yardım eyle ” anlamında duâ.
AGLAZ (Ağlaz) Daha kaba, çok kaba ve çirkin
AGLEB En kuvvetli, daha gãlip, en çok
AGMÂR Yüce kimseler
AGMAZ Göz yummalar, göz kırpmalar.
AGNÂ Çok ganî, en zengin
AGNİYA Zenginler, ganîler.
AGRÂ Çok sevimli, yakışıklı.
AGRAR Tecrübesizler, acemiler, kolay aldananlar.
AGRÂS Tâze fidanlar, yeni dikilmiş ağaçlar.
AGRAZ Garazlar, kasten ve bilerek yapılan kötülükler.
AGREB En garip, çok tuhaf.
AGREB-ÜL GARÂİB Şaşılacak şeylerin en garibi
AGÛ (Ağu) Zehir, sem
ÂGÛŞ Kucak, iki kolun açılmış çevresi, sığınılan yer.
AGVÂ Dalâlete en fazla sapan, giden
AĞMA Yıldız, yıldız akması

5
AĞNİYE (Uğniye) Şarkı, türkü
AĞRA Çok sevimli, yakışıklı
AĞRAZ Garaz, kin
AĞSÂN Dallar, ağacın dalları. * Mec. Mânânın kısımları
AĞSEM Beyazı siyahından fazla olan saç
AĞVAS Yardım istemek için bağırmalar, imdat istemeler.
AĞYÂR Yabancılar, başkaları, âşıkın nazarında rakîp, gayrılar
ÂH İç çekme, nedâmet, pişmanlık, keder ve esef
ÂH CEHLİN Bilmezlikle, bilmeyerek
ÂHAD Birler, birden dokuza kadar olan sayılar
AHADD Pek keskin
AHÂD-Î Tek, yalnız, birlere âid.
AHAFF Pek hafif, çok hafif, düşüncesiz
AHÂLİ Halk, umum, nâs, bir memleketin yerlileri, oturanları
ÂHAR Başka, diğer, gayrı, başka vakit, başka bir ifâde ile
ÂHAZ Pek bahtiyâr, mes’ut
AHBÂB Dost, sevilen dostlar
AHBÂR a) Haberler, hikâyeler, b) Bilginler
AHBEL Dîvâne, deli
AHD Vâdetme, söz verme, vefâ, yemin, and, söz.
AHDÂ Çok alçak gönüllü, halim, mütevâzı, itaatli
AHDAK Göz bebekleri
AHDÂN Dostlar, yoldaşlar
AHDAR Yeşil, yemyeşil, pek yeşil
AHDÂS Yeni hâdiseler, fenâ şeyler, dertler, musîbetler
AHDÎ Ahde dâir, sözleşmeye dâir
AHD-İ ATİK Tevrat, Zebûr ve Mezâmir’in bâzıları, Yahudilerin kitabı
AHD-İ CEDÎD İncil
AHD-Î FERÂMÛŞ-EYLE Sözünü tut, sözünü tutmak
AHD-Ü MÎSAK Yemin, anlaşma, sözleşme
AHD-Ü PEYMÂN Yemin etme, söz verme
ÂHEN Demir, * Mec. Katı yürekli, sabırlı, tahammüllü
ÂHENCÂN Demir canlı, katı yürekli, sabırlı, tahammüllü
AHENDEST Demir elli, eli demir gibi olan
ÂHENDÎL Demir yürekli, acımasız kimse, merhametsiz
ÂHENÎN Pek sağlam, dayanıklı, demirden yapılmış
ÂHENK Seslerin arasında uygunluk
ÂHENKDÂR Uygun, düzgün, âhenkli, makamlı
ÂHER Başka, diğer, gayrı
ÂHESTE Yavaş, ağır
AHFÂ Çok gizli, pek gizli
AHFÂD Torunlar, evlât oğulları, hafid.
AHFAZ Alçak ve çukur yer. * Mec. Çok alçak gönüllü, mütevâzi.
AHFEŞ Küçük gözlü, zayıf bakışlı, yalnız gece gören kimse.

6
AHGER Ateş koru, yanar halde olan kömür
AHGER-İ SÛZÂN Yakıcı kor
ÂH-I DERÛN İçten gelen âh
ÂH-I ENÎN Âh deyip inlemek, ağlamak.
ÂH-I FİZÂR Âh deyip inlemek, ağlamak.
ÂH-I SEHER Seher vaktinde âh
AH-I SEHERGÂH Seher vakti çekilen âh
ÂH-I SİHR Sihirli âh
AHÎ Kardeş, fütüvvet ehli
AHİBBÂ Dostlar, arkadaşlar (Bk. Habîb)
AHİLLÂ Sâdık ve samimi arkadaşlar, en sâdık dostlar
ÂHİR Biten, sonra, sonraki, sonra gelen, hitâm bulan, en son
ÂHİR ZAMAN Dünyânın son zamânı, son devresi
ÂHÎREN En son, en son olarak. * Son zamanlarda, yakında.
ÂHİRET Bu Dünyâdan sonra gideceğimiz ebedî âlem.
ÂHİR-İ ÖMRÜMDE Ömrümün sonunda
AHKAB Uzun zamanlar
AHKAD Kinler, garezler
AHKÂF SÛRESİ Kur’ân-ı Kerîmde kırkıncı sûre, Mekke’de nâzil olmuştur.
AHKÂM Hükümler, kãnunlar, nizamlar
AHKÂM-I KADER İlâhi kaderin hükümleri
AHKÂR En hakir, en aşağı, pek âciz ve değersiz
AHKEM En sağlam, en hükmeden, en akıllı.
AHLÂ En tatlı, ziyâde şirin, çok tatlı, daha veya pek tatlı
AHLÂF Halefler, sonra gelenler, evvelkilerin yerine geçenler, nesil.
AHLÂK Huylar, insanın iyi veya fenâ tavır ve hareketleri
AHLÂL Samîmi dostlar, yârenler
AHLÂM Rüyâlar
AHLÂS En hâlis, daha temiz
AHLEF Solak kimse
AHMÂ Çok hamiyetli
AHMÂL Yükler, ağır şeyler, ağırlık
AHMED (Ahmet) Çok hamdeden, çok sevilen, Peygamberimizin bir ismi
AHMED-İ MUHTAR Hz. Muhammed (S.A.V.)
AHMER Kırmızı
AHRÂ Daha lâyık, daha münâsip
AHRAD Pek tamahkâr, cimri
AHRAM Harem ve Harîm * Gizli yerler, haremlik
AHRÂR Hürler, esir veya köle olmayan kimseler
AHRÂS a) Dilsiz, b) Haris
AHREB a) Çok harap, perîşân b) Rübâi vez. Mefûlü ile başlayan oniki şekilden biri
AHREM Rübâi vezninde Mef’ûlün ile başlayan oniki şekilden biri
AHRÛF Şîveler, lehçeler * Harfler
AHSÂR Pek kısa, daha kısa, daha özlü, daha vecîz

7
AHSÂS Hisler, duygular
AHSEB a) Münâsip, b) Miskin, c) Çok cimri, hasis
AHSEN En güzel, çok güzel
AHSEN-SIFAT En güzel yüzlü
AHSENÜ’T-TAKVÎM a) En güzel kıvamda, en güzel nizam, tertip, b) İnsan
AHSEN-ÜL GÃYÂT Gãyelerin en güzeli, en iyisi
AHŞÂ Pek korkunç, çok korkunç yer
AHŞÂB Ağaçtan olanlar, tahta ağaçtan yapılan bina
AHŞÂM (Haşem) Bir büyük zâtın yakınları, mâiyeti, taraftarları
AHŞÎC Zıt ve uygunsuz
AHŞÎCÂN Zıtlar, dört unsur (Toprak, su, ateş ve hava)
AHTER Yıldız. *Baht, tâlih.
AHTERÂN Yıldızlar
AHTER-İ DÜŞKÜN Bahtsız, tâlihsiz, tâlihi kötü
AHTER-ŞİNAS Yıldız ilmi ile uğraşan kimse
ÂHÛ Ceylân, gözleri çok güzel olan, *Dilber, mahbub
ÂH-U ENÎN (Fizâr) Âh deyip inlemek, ağlamak
ÂH-U FİGAN Âh edip inlemek
ÂH-U NİGÂR Ceylân bakışlı
ÂH-U NİGEH (Nigâh) Ceylân bakışlı. *Arkadaşlık ve yakınlıktan çekinen güzel.
ÂH-Û PÂ Ceylân ayaklı, çevik, atik
AH-Û SİHR Sihirli âh
ÂH-Û VÂN Ceylân, karacalar
ÂHÛ-Yİ SİMÎN Sevgili, sâkî
ÂHÛ-Yİ VAHŞİ Yabâni ceylân, ürkek sevgili
ÂH-Ü FİGÃN Âh edip inlemek
ÂH-Ü TÂB Parlaklık, hoşluk, tâzelik
ÂH-Ü VÂH Ağlayıp sızlama
ÂH-Ü ZÂR Yanıp yakılma, âh edip inleme
ÂH-Ü ZÂR-I AŞK Sevginin, aşkın ağlatması ve âh ettirmesi
ÂH-Ü ZÂR-OLMAK Âh edip ağlamak, inlemek
AHVÂL Haller, vaziyetler, oluşlar
AHVÂL-İ DÎL Gönlün hâli
AHVAL-İ HAYRET-FEZÂ Hayret verici haller
AHVÂL-İ PERÎŞÂN Perîşân haller
AHVAT En ihtiyatlı, tedbirli
AHVEC En muhtaç, pek çok ihtiyâcı olan
AHVEF En korkak, *Çok korkunç
AHVEL Bir şeyi çift gören, şaşı
AHVER İri gözlü güzel, Müşteri “Jübiter” yıldızı.
AHYÂN Arasıra, vakit vakit, vakitler, zamanlar.
AHYÂNEN Vakit vakit, arasıra, kâh kâh
AHYÂR İyi insanlar, fazîletli ve olgun insanlar, hayırlılar, dostlar
AHZ Alma, tutma, kabûl etme

8
AHZÂN Hüzünler, kederler, tasalar, gamlar
AHZÂR Endîşeler, ihtiyatlar
AHZEN Çok hüzünlü, kederli, en tasalı, daha gamlı
AHZ-ETMEK Almak, tahsil etmek, tasarrufuna dâhil etmek
AHZ-I SÂR Öç alma
ÂİD Geri gelen, dönen, bir hastayı ziyâret eden
ÂİDE Kâr, kazanç, fayda, gelir
ÂİK Alıkoyan, engel, meşgale
ÂİŞ Yaşıyan, rahat yaşıyan
AJ Dinlenme, rahat hâl, istirahat
AJDA Üzeri delik delik, çentik çentik olan şey
AJİK (Ajig) Nefret, kin ve düşmanlık
AJİR a) Âmâde, hazır, b) Akıllı, uyanık, c) Göl, havuz
AJİRAK Gürültü, ses, bağırış
AJUR Göz göz işlenmiş nakış
AK ANBER Beyaz cins anber
AKA İran Türkleri “AĞA” yerine kullanırlar
AKAB Bir şeyin hemen sonrası, bir şeyin gerisinde olan zaman
AKABAT Korkunç hâdiseler, sarp yokuşlar, tepeler
AKABE Bâdire, sarp ve çıkılması müşkül yokuş, tehlikeli geçit, tepe’
AKAB-GÎR Peşe düşen, kovalayan
AKAB-GİRAN Kovalayanlar, peşe düşenler
AKABİNDE Arkasından, hemen arkadan, hemen peşinden.
AKAB-REV Arkadan gelen, peşe düşmüş
AKÃİD Akîdeler, îtikat olunan hakîkatlar
AKAL En akıllı, pek akıllı, daha akıllı
AKALL Daha az, en az
AKALLİYAT (Ekalliyet) Azlık, azınlık
AKAMET Netîcesizlik, sonu alınmama
AKANBER Anber’in beyaz cinsi
AKÃRİB Akrabãlar, yakınlar
AKAS Çirkin kokulu olma
AKÃSÎ Çok uzaklar
AKAY Dolunay
AKBEH Daha çirkin, pek çirkin, en çirkin
AKBEL En çok beğenilen
AKCA Beyaz, oldukça beyaz
AKCAN Temiz yürekli
AKD Anlaşma, sözleşme, bağlama, bağlanma
AKDAH Kadehler
AKDÂM Ayaklar, kademler
AKDAR Değerler, kudretler
AKDEM Daha önce, daha ileri, daha mühim
AKDEMİN Evvelce olanlar, eskiler, geçmişler

9
AKDER En kudretli
AKDES En kudsî, en mübârek
AKEL Kirli işlerden uzak kalmış insanın eli
AKER Dürüst ve içi temiz er kişi
AKFÂR Sahrâlar, çöller
AKGİRAY En uygun iç aydınlığı
AKGÜN Sevinçli gün
AKHER En kahredici, çok kahredici
ÂKIBET Bir şeyin sonu, nihâyet, netîce, sonuç
ÂKIBET-BÎN İleri görüşlü, sonunu evvelden gören
AKIL (Akl) Uyanık, aklı başında, tedbirli
AKIL-ÃNE Akıllı kimseye yakışır sûrette, akıl ve idrakle
AKIL-FURUŞ Akıl satar, daha akıllı olduğunu göstermeye çalışan
AKIL-SÛZ Aklı yandıran, aklı gideren
AKIN Düşman üzerine yapılan süratli saldırı
AKINALP Akıncı yiğit
AKIS İnatçı, muannit
ÂKÎ İsyân eden, baş kaldıran, âsî
AKİB Hemen arkadan gelen, arkası sıra giden
ÂKİBET ENDİŞ Her işin sonunu düşünen, geleceği için endişe eden
AKİBİNDE Peşinden, arkasından
AKÎD Aralarında akîd (anlaşma) yapanlardan her biri
AKÎDE İnanılan ve îtibâr edilen esas, îmân
AKİDE-İ TEVHİD Allahın bir olduğuna inanmak
ÂKİF Devamlı ibâdetle meşgûl olan, bir şeyde sebât eden
AKİK Meşhur ve kıymetli, ekseriya kırmızı renkte yüzük taşı
AKÎK Bunaltıcı bir sıcak
ÂKİL (Âkile) Akıllı, uslu, aklı çok olan
AKİM Neticesiz, sonu yok, beyhûde
AKİS (Aks) Zıt, ters, ses ve ışık’ın bir yere çarparak geri dönmesi
AKK İnatçı, serkeş, anaya babaya itaatsizlik
AKKAN Temiz soy, asil kan
AKKOR Ateş, cehennem gibi yakıcı şey, (AKKOR : Nâr-i beyza)
AKL (Akıl) Akıl, us, anlamak, düşünme
AKLÂM a) Kalemler, b) Oklar, yayla atılan eski silah
AKLEN Akıl ile, akıl yolu ile
AKL-I BÂLİĞ Yetişmiş genç, onbeş’ini doldurmuş genç
AKL-I BEŞER İnsan aklı, insan düşüncesi
AKL-I FAAL İşleyen ve çalışan akıl
AKL-I KÜLL Kâinatta görülen umûmi âhenk, her şeyi kavrayan akıl
AKL-I MAAD İrfan ve ilimle terbiye olan, âhiretini düşünen akıl
AKL-I MAAŞ Dünyâda geçim işini düşünen akıl
AKL-I SELÎM İyiyi kötüyü ayıran, normal ve müsbet düşünce
AKLİ Akıl ile bilinen veya bulunan şey

10
AKL-U ENDÎŞE Akıl ve düşünce
AKMAN Temiz, iffetli
AKMÂR Aylar, yıldızlar, kamer
AKMER Açık mâvi; ay gibi beyaz yüz, akça şey,
AKNÂ İnce, yumru burunlu kimse
AKNÂN Kullar, köleler
AKRÂN Emsâl, birbirlerine derece, sınıf, liyâkat cihetiyle benzeyen
AKRÂS Yuvarlak, dâireler, çemberler
AKRE Çok lâtif ve pek güzel Kur’an okuyan
AKREB a) En yakın, daha yakın, b) Zehirli küçük hayvan, c) Saatin küçük ibresi
AKREN Kaşı çatık olan adam
AKSÂ En uzak, en son, nihâyet, ırak
AKSA’L-GAYÂT Gãyelerin en ilerisi, büyüğü
AKSÂD Kırık şey
AKSÂL Beyaza çalar
AKSAR (Akser) Daha kısa, pek kısa, en kısa
AKSÂY-I EMEL Ülkü
AKSEL Coşkun ve temiz su
AKSİ İnatçı, geçimsiz, huysuz
AKS-İ RÛY Yüzün aksetmesi
AKS-İ SADÂ Yankı, sesin bir çarpıp geri gelmesi
AKSOY Yüce bir soydan gelen
AKSUN “İyiyi sun” anlamında
AKŞER Kızıl çehreli, kırmızı yüzlü adam
AKŞİT Güneş ışığı, nurlu yüz
AKTÂB (Aktâp) Kutuplar
AKTAÇ Gelin tacı
AKTEKİN Eşsiz beyaz
AKUN İyi gün
AKUSTİK Sese dâir, ses konusu, kapalı yerde sesin dağılması
AKUT Kutsal sanat
AKVÂ Daha kuvvetli, en kuvvetli
AKVÂL Sözler, kaviller
AKVÂM Kavimler, milletler, toplumlar
AKVÂT Kuvvetler, güçler
AKVE Evin önündeki açıklık, meydanlık, avlu
AKVEM Daha doğru, en doğru
AKZÂ Fıkıh ilminde; daha ileri, daha bilgili
ÂL a) Sülâle, soy, âyâl, b) Yüksek, yüce, Âli, c) Âl: Hîle, düzen, oyun
ALÂ a) İhsanlar, bağışlar, b) Daha iyi, pek güzel, en yüksek, şeref, şan
ALÂ SURESİ Kur’ân-ı Kerîmin seksen yedinci sûresi
ALÂD-DERECAT Derecelerin en alâsı, en yükseği
ALÂEDDÎN (Alâttin) Dîni yükseltmek için çalışan kimse
ALÂF Binler

11
ALÂ-FETRETİN Dâim olmayarak, fâsıla ile
ALÂ-HİDE Tek başına, münferiden, ayrıca
ALÂİK (Alâyık) Alâka, ilgi * Yola gireni Hakk’a ulaşmaktan alıkoyan dünya işleri
ALÂİM (Alâmet) İzler, işâretler, deliller
ALÂİM-İ SEMÂ Al, yeşil kuşak (Kavs-ı Kuzâh)
ALÂK a) Sakız, b)Pıhtılaşmış kan
ALÂKA İlişik, râbıta, gönül bağlama, sevgi, münâsebet
ALÂKADAR Alâkalı, ilgili, münâsebettar
ALÂ-KÜLL-İ HÂL Şöyle böyle, olduğu kadar, olduğu üzre, alâmet
ÂLÂM a) Elemler, kederler, üzüntüler, b) Âlemler, alâmetler, izler, kaygılar
ALÂMÂT (Alâmet) İzler, nişanlar, işâretler, Sembol
ALÂMET-İ FARİKA Ayırıcı işâret, damga
ÂLÂM-I ELÎME Çok acı ve acıklı elemler
ÂLÂM-U ASKAM Kederler ve hastalıklar
ALÂNİYET Bir şeyin görünür ve meydanda olması
ALÂNİYETEN Herkesin önünde, açıkça, alenen
ALARGA Açık deniz, engin
ÂLÂT Âletler, vâsıtalar
ALATURKA Türk üslûbunda, Türk töresine, usûlüne ve tarzına uygun
ALAV Ateşten çıkan yalın alev
ALÂVÎ İlâve, ilâveler, ekler
ALÂYE Yüksek yer, yükseklik
ALÂ-YI İLLİYYİN Cennette en yüksek derece.
ALÂYIK (Alâik) İlgiler, ilişkiler (Alâka’nın çoğulu)
ALÂYİŞ Debdebe, tantana, boş, geçici süs ve gösteriş
ALAZ Alev
ALCEM Uzun, uzun boylu
ALDÜLKÃDİR Allah’ın kulu
ALEF Cana yakın
ÂLEM a) Dünyâ, cihan, kâinât, yeryüzü, herşey, b) Sancak, Bayrak
ÂLEM-ÂRÂ Âlemi süsleyen, bezeyen, âlemin süsü olan
ALEMDAR Bayrak taşıyan
ÂLEM-EFRÛZ Âlemi parlatan, bütün âleme nûr saçan
ALEMEYN İki âlem, Dünyâ ve âhiret
ÂLEM-GÎR Cihânı tutan, dünyâyı eline geçiren
ÂLEM-İ Dünyâya âit, Dünyâ ile ilgili
ALEM-İ ÂB İçki meclisi
ÂLEM-İ ANÂSIR Su, ateş, toprak ve havadan meydana gelen âlem * Âlem-i mülk
ÂLEM-İ BERÎN En yüksek âlem
ÂLEM-İ CEBERÛT Yaratılışın ikinci basamağı. Esmâ-î İlâhî ve evsâf-ı ilâhi âlemi’dir
ÂLEM-İ EBDÂN Cisimler âlemi
ÂLEM-İ ECSÂM Bedenler âlemi
ÂLEM-İ EKBER En büyük âlem, Kâinât
ÂLEM-İ ERVÂH Ruhlar âlemi * Vücud bu mertebede kendi mebde-i Hakk’ı idrâk eder

12
ÂLEM-İ FÂNİ Fâni âlem
ÂLEM-İ GAYB Görünmez âlem
ÂLEM-İ HÂB Uyku ve rüyâ âlemi
ÂLEM-İ HALK-I İLÂH Tanrı’nın yaratıklarının en âlimi
ÂLEM-İ İMKÂN İmkân âlemi, dünyâ
ÂLEM-İ İNSÂN-I KÂMİL Bütün âlemlerin sırrını kendinde toplamış olan âlem
ÂLEM-İ İSLÂM İslâm âlemi, İslâm milletleri
ÂLEM-İ KEVN-Ü FESAD Bu Dünyâ; Olma ve bitme dünyâsı
ÂLEM-İ KÜBRÂ Kâinât
ÂLEM-İ LÂHÛT Allah âlemi, Mutlak vucûdun ilk mertebesi, * Âlem-i ıtlak
ÂLEM-İ MÃNÂ Mãnâ âlemi, rüyâ âlemi
ÂLEM-İ MELEKÛT Yaradılışın üçüncü basamağı, Ruhlar âlemi, * Âlem-i hayâl
ÂLEM-İ MİSÂL *Gayb ve şahâdet arasında mertebedir. Buna, âlem-i berzahda denir
ÂLEM-İ ŞAHÂDET Yaradılışın dördüncü basamağı, Âlem-i mülk ve anâsır.
ÂLEM-İ VUSLAT Kavuşma hâli
ÂLEM-SÛZ Cihânı yakan
ÂLEM-TÂB Dünyâyı parlatan, aydınlatan
ALENEN Gizli olmayarak, açıktan
ALENÎ Açıktan ve meydanda olan, gizlenmeyen, saklanmayan
ALEV Ateşten çıkan parlak ve yanar hava
ALEV-GÎR Alevlenmiş
ALEVÎ Hz. ÂLİ’ye mensup olan
ALEVRÎZ Parlayan, alevlenen
ALEYHDAR Muhâlif olan, aynı fikirde olmayan, zıt olan
ALEYKE Senin üzerine, sana
ALEYKÜM Sizin üzerinize, size
ALEYKÜM-ÜS SELÂM Selâm sizin üzerinize olsun
ALEYNÂ Bizim üzerimize, bizim hakkımızda, bize
ALGI İdrâk, anlayış, kavrayış
ALGILAMA İdrâk etme
ÂLGÛN Kırmızı renginde, koyu ve parlak pembe
ÂLÎ (Aliye) Büyük, yüksek, yüce, şerîf, celîl, azîz olan
ÃLÎ (imâm) Hz. Ali (r.a) Dördüncü halife
ÂL-İ ABÂ Peygamberimizin tüm aile efrâdı
ÂL-Î BAHT Tâlihli, şanslı, bahtlı
ÂL-İ CÂH Mevkii yüksek, yüce mevkîde bulunan
ÂL-Î CENÂP İyilik sever, cömertce davranan
ÂL-Î GÜHER Yaradılışı ve mayası yüce ve değerli olan
ÂL-Î HİMMET Himmeti yüksek, gayreti çok
ÂL-Î KADR Çok takdir edilen, yüksek değer sâhibi
ÂL-İ MEKÂN Makãmı, yeri, derecesi yüksek olan
ÂL-Î MENKABET Yüce menkîbelere sâhib
ÂL-Î ŞÂN Şan ve şerefi yüksek olan, çok değerli
ÂL-Î TEBÂR Bir büyük âile ve soya mensûp olan

13
ALİCAN Cana yakın
ÂLİH (Âlihat) Mâbûd, tapınılan, ibâdet edilen yer
ÂLİHE Bâtıl ilâhlar
ÂLİL Hasta, üzgün, sakat
ÂLÎM Çok bilen, İlmi ebedî ve ezelî olan, Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarından
ALİM-ALLAH Allah en iyi ve en çok bilendir... anlamında
ÂLİMÂNE Âlimlere yakışır şekilde, bilenlere yakışır surette
ÂLİMÜL-GAYB-VEŞ-ŞEHÂDE Görülen ve görülmeyeni bilen, * ALLAH
ALİYY Necib, büyük, yüksek, meşhur, nâmdâr, ünlü
ALİYYU’D-DERECÂT Derecelerin âlîsi, iyi ve şereflisi
ALİYYÜ’L-ÂLÂ En üstün, birincilerin birincisi, en yüksek, pek iyi
ALKIM Gözüpek
ALKIN Gök kuşağı
ALLÂM En çok bilen, herşeyi hakkıyla bilen
ALLÂME Çok büyük âlim, her ilimde ihtisas sâhibi
ALP Soylu, kahraman
ALPAGU (Alpagut) Malı mülkü çok olan
ALPASLAN Güçlü ve korkusuz
ALPER Yiğit, cesur
ALPHAN Yiğit, hâkan
ALPKAN Soylu kan
ALPMAN Soylu ve bahtiyâr kişi
ALPTEKİN Yiğit, prens
ALPTEMUR Demirin korlaşmış hâli
ALPTUĞ Cesâretin simgesi olan tuğ
ALTAN Kırmızı şafak
ALTAY Yüksek orman
ALTIN Parlak ve sarı bir mâden
ALTUĞ Çok değerli taşlarla süslü tuğ
ALÛ KÜLL-İ HÂL Şöyle böyle, olduğu kadar, olduğu üzere
ÂLÛD (Âlûde) Karışmış, karışık, bulaşmış
ÂLÛDE Karışık, bulaşmış, karışmış
ÂLÛDE-GÂN Suçlular, kabahatliler, bulaşıklar
ÂLÛDE-GÎ Dalmış, garkolmuş
ÂLÛDE-HÛN Kana bulanmış
ÂLÛS Nâz veya kırgınlık sebebiyle göz ucuyla bakmak
ÂLÛSİ Nazlanarak göz ucuyla bakan kimse
ÂLÜFTE Muhabbet ve sevgiden deli gibi olan, iffetsiz kadın
ÂLÜFTE-GÂN Nâmus perdesi yırtık kadınlar, fâhişeler
ÂMÂDE Hazır
ÂMÂK 1) Göz pınarları 2) Derinlikler
ÂMÂL Ameller, istekler, emeller, işler, yapılan hayırlar
AMAN (Eman) Korkusuzluk, eminlik, bağış, bağışlama
AMAY Süsleyen, dolduran anlamına gelip, kelimelere eklenir

14
AMBİTUS Bir melodinin en pesti ile, en tiz sesi arasındaki genişlik.
AMD a) Niyet, kasıt, istek, arzu, b) Bilerek ve isteyerek yapma
AMDEN Kasten, bile bile, isteyerek
ÂMED Gelmek, geliş vürûd eyleme
ÂMEDE Gelmiş, vürûd eylemiş
ÂMEDE-GÛ Hazır cevap, düşünmeden hemen güzel söz söyleyen kimse
ÂMED-U REFT Geliş, gidiş
AMEL İş “ Dîn emirlerini yerine getirmek işi”
AMEL-İ BÂTIL Gerçek olmayan, boş iş
AMEL-İ SÂLİH Yararlı iş
AMELİYYE İşleme sûretiyle, pratik
ÂMEN Çok veya en emîn ve güvenilir
ÂMENNÂ İnandık, doğrularız, diyecek yok
ÂMENTÜ “Îmân ettim” demek olup ehl-i sünnet esaslarını toplayan.
ÂMÎ a) Avamdan, b) Tasavvuftan, hakîkatten haberdâr olmayan
AMİHTEND Karışmış, bulaşmış
AMÎK Derin
ÂMİL (Âmile) İşleyen, yapan, tesir eden, yapıcı
ÂMİN Öyle olsun, Rabbim kabûl et.
ÂMİNE “Emine” Hz. Muhammed’in annesi. Korkusuz.
ÂMİR Emreden
ÂMİYÂNE Âdice, bayağıca, câhillere yakışır sûrette
ÂMİZ “Karışık, karışmış” anlamıyla terkipler yapmada kullanılır.
ÂMM Umûmi, herkese âit, halk, avam
AMMÂ Şu kadar var ki, ancak, lâkin
ÂM-U HÂS Halk ve seçkinler
AN En kısa bir zaman, lâhza, dem
ÂN a) Güzellik, çekicilik, b) Kelimenin sonuna konularak cem’i yapılır
ÂLİM-ÂN: Âlimler, AN’ÂN: Onlar, ZEN-ÂN: Kadınlar..
AN’ANE Âdet, örf, ağızdan nakledilen söz, haber
ANA Ona
ÂNÂ Gece yarısı vakitleri
ANÂDİL (Andelib) Bülbüller
ANÂN Bulutlar, gökyüzü, esmâ
AN-ANÂT (An’ane) Gelenekler, âdetler, örfler
ANÂSIR Elemanlar, öğeler (unsur’un çoğulu)
ANÂT Anlar, zamanlar
ÂNÂ-ÜL-LEYL Gece yarıları, gecenin geç vakitleri
AN-BE-AN Gittikçe yavaş yavaş, zaman ilerledikçe, her an
ANBER (Amber) Güzel koku
ANBER-BÂR Anber yağdıran, güzel koku yayan
ANBER-BÛ (Bûy) Güzel kokulu, anber kokulu
ANBER-EFŞÂN ANBER; Güzel koku, EFŞÂN; Dağıtan
ANBER-FÂM Anber renkli
ANBERÎ Anber kokulu, güzel kokulu

15
ANBERÎN Anber’den, baştanbaşa anber, anber gibi kokan
ANBER-SİRİŞT Anber gibi güzel kokulu
ANBER-TER Güzellerin zülüfleri ve benleri
ANCA Orası, ora, orada
ANDAÇ Hâtıra, armağan
ANDAK Derhâl, o anda
ANDAN Ondan
ANDELİB Bülbül, seher kuşu
ANDELİBÂN Bülbüller, andelibler
ANDIÇ Hâtıra defteri
ÂNE Kelimeye Ek; Mütefekkir’âne:Mütefekkire yakışır halde gibi okutur
ANEDE Çok inatçılar, muannidler
ÂNEM-VEŞ Kırmızı renk veren ağaç gibi
ÂNEN-FE-ÂNEN Zamanla, gittikçe, devamlı
ANGÂH (Angeh) O vakit, ondan sonra
ANGIN Ünü yaygın
ANHÜ (Anhâ) Ondan
ANHÜM Onlardan
ANHÜMÂ Her ikisinden
ANI Onu
ANIL Hoşa giden, ölçülü davranan
ANIMSIZLIK Rahatsızlık, telâş
ANIN Onun
ANINÇÜN Onun için
ÂNÎ Ansızın, birdenbire, bir anda hemen
ANİ’L-ÎMÂNÎ Îmândan
ANÎD Çok inatçı
ÂNİDE O anda, derhal, hemen
ANİF a) Yakında geçen, pek yakın geçmişte, b) Sert, kaba
ANİFE Gençlik çağının başlangıcı
ANİFEN Yukarıda, az önce, biraz evvel
ANİK İnce, zarif, güzel
ANÎZ Izdıraplı, muztarip
ANKA (Zümrüd-ü anka) Kafdağında yaşayan, ismi olup cismi olmayan bir kuş
AN-KARÎB Yakından, çok zaman geçmeden “An-karîb-iz-zaman”
AN-KARÎBİN Yakın vakitlerde
ANKAY-I DİL-Ü CÂN Masal kuşu gibi ulaşılmaz olan gönül
ANKAY-I LÂ-MEKÂN ALLÃHÜ TEÃLÂ
ANKAY-I MAĞRİB Zümrüd-ü anka kuşu
ANKÜM Sizden
AN-KÜMÂ İkinizden
AN-LÂ ŞEY’İN Bilâ mûcip, sebebsiz
ANLAR Onlar
ANNÂB Üzümcü

16
AN-SAMÎMİN Kalpten, riyâsızlıkla, samîmiyetle
ANUBEN Anarak, anınca
ANÛN İsyânkâr, kavgacı
ANÛT (Anûd) İnatçı, dik kafalı, inatçı kişi
ANVE Kuvvet, cebr, zorâkilik, zorlama, zor
ANYE Güçlük, engel, zorluk, meşakkat
APANSIZ Ansızın
APAR TOPAR Telâş ve acele ile, kapıp toparlıyarak
APAŞ Külhanbeyi, kabadayı
ÃR Nâmus, utanma, ayıp, utanılacak şey
ÂRÂ Süsleyen, bezeyen
ARABÂN Arab’ ın çoğulu
ARABÂN-I CEDÎD CEDÎD; Yeni, kullanılmamış
ARABÂN-NİGÂR NİGÂR; Güzel yüzlü, sevgili
ARÂF a) Cennet ile cehennem arasında bir yer, b) Âdetler, örfler,
ARÂİS Güneşler, gökler
ARÂİZ Arz olunan meseleler, küçükten büyüğe yazılan yazılar
ARAK a) Ter, rutûbet, b) Mûsıkîmizde bir perde ve Makam: Irak
ARAK-RÎZ Ter döken, terleyen
ARAL Araları birbirine yakın adalar
ÂRÂM a) Sükûn, rahat, huzur, b) Çölde, sahrâda durma, dinlenme, avunma
ÂRÂM-BAHŞ Dinlendirici, dinlendiren, ârâm veren
ÂRÂM-CÛ Dinlenmek isteyen
ÂRÂM-GÂH İstirahat yeri
ÂRÂM-GÜZÎN Dinlenmek için oturan, istirahat eden, dinlenen
ÂRÂM-I CÂN Gönlün huzûru, sevilen güzel
ÂRÂM-I DÎL Gönül rahatı, sevgili, sevilen güzel
ÂRÂMİŞ Huzur, rahat
ÂRÂM-SAZ Oturan, duran, huzur ve refah içinde oturan
ÂRÂMSIZ Rahatsız, telâş
ÂRÂM-Ü SABR Durmak ve sabretmek
ÂR-ÂR Güzelin boyu bosu, dikenli ardıç ağacı, dağ selvisi,
ARAS a) Düğün, nikâh merâsimleri, b) Kalın yün, c) Aras Nehri
ARASÂT Kıyâmette toplanılacak olan meydan, mahşer meydanı
ARÂYİŞ Süs, ziynet, süsleme
ARAZ İşâret, alâmet
ARAZAN Rastgele, tesâdüfen
ARAZBÂR ARAZ; İşaret, alâmet, BÂR; Saçan, yağdıran, ışık veren
ARBEDE Kavga, patırtı * Arbede-cû: Patırtıcı, -sâzı: Gürültücülük
ARCA Çam ağacı
ARDA Nişan için dikilen değnek
ARDIÇ Yaprak dökmeyen ufak ve kokulu bir ağaç
AREF Pek mâğruf, çok bilen, ârif, çok anlayışlı, fazla bilgili

17
AREFE (Arife) Bayramdan önceki gün
ÂRESTE Donanmış, bezenmiş, süslü, yerli yerinde
ÂRESTE-GÎ Süslülük, bezenmişlik, ârestelik
ÂR-ETMEK Utanmak
ARF a) Güzel koku, b) Yüksek yer, c) Atın yelesi,
ARGIN Zayıf, düşkün, dermansız
ARI Temiz, saf, hâlis, katışık olmayan
ARIHAN Halkına iyilik eden doğru hâkan
ARIK Uykusuz kimse, uykusuz olma
ARIKAN Temiz kan
ARINÇ Barış, iç rahatlığı
ARINMAK Temizlenmek, pâk olmak
ÂRIYET (Arıye) Ödünç, belli süre için geri verilmek üzere alınan şey
ARIZ a) Gelen, b) Tesâdüfî vaka, c) Dağ bulut gibi görmeye mâni herşey
ÂRIZ Yanak
ÂRIZAN Geçici olarak, tesâdüfen, rast gele
ÂRIZ-I ÂL Gül renkli, al yanak
ÂRÎ a) Çıplak, b) Boş, c) Soyunmuş, kurtulmuş, pislikten uzak
ÂRİF (Ârife) Bilen, bilgili, bilgi sâhibi, mârifet sâhibi
ÂRİFÂN Ermişler, ârifler, bilenler
ÂRİFÂNE Ârife yakışır sûrette, bilene yakışır şekilde
ÃRİFÂNİ Bilenlerle ilgili
ÂRİF-İ BİLLÂH Allah’ı bilen, Allah ile bilen
ÂRİF-İ DÂNÂ İrfan sâhibi
ÂRİG a) Kırılma, gücenme, b) Kıskançlık, kin, nefret, düşmanlık
ÂRİK İnce, zarif, güzel
ÂRİM İnatçı, muannid, kafa tutan
ÂRİŞ Anlam, mãnâ, kavram
ÂRİŞÎ Mânevî, mãnâ ile ilgili
ARLANMAK Utanmak, mahçûp olmak
ARM (Arem) İnatçılık, kafa tutma
ARMAN a) Hasret, özleyiş, özleme, b ) Nedâmet, pişmân olma
ARRAF a) Falcı, kâhin, müneccim, b) Gürleyen, şimşek çakan,
ARSAL San’atla ilgili
ARSEN Kurtuluş
ARSIZ Utanmaz, hayâsız, aç gözlü
ARŞ a) Zâhir, bâtın, evvel, âhir, b) Dokuzuncu ve sonuncu gök tabakası
ARŞ-I ÂZÂM En büyük arş, Cenâb-ı Hakk’ın arşı
ARŞ-I BERÎN Arş-ı âlâ, göğün en yüksek tabakası
ARŞ-I ENVÂRİ-İ URÛŞ Arşların nurlarının arş’ı
ARŞ-İ ÃLÂ Allah’ın cevher-i, evvele bakışından vucûda gelen âlem
ARŞULLAH Allah’ın arş’ı
ARŞ-Ü FERŞ Dokuzuncu gök ile yeryüzü, gökyüzü ile dünya
ARTIK Başka, gayrı

18
ARTUN Onurlu
ARTUNÇ (Artuç) Mızrak
ARÛN İyi vasıflarla meşhur olmuş, güzel huylular
ARÛS a) Güneş, gök, b) Süslenmiş gelin, güveyi
ARÛZ a) Şiirin âhenk ölçülü vezinleri, b) Gelin, c) Yanak
ÂR-Ü NÂMUS Utanma, hayâ ve nâmus
ARVEND Şan, şeref, ululuk, yücelik, azamet
ARZ a) Yeryüzü, toprak, zemin, Dünya, küre
b) Bir büyüğe bir şeyi hürmetle vermek, sunmak, anlatmak
ARZ-GÂH Bir şey arzetmek için toplanma yeri
ARZ-I ÇEMÂL Güzelliğini göstermek, Yüz gösterme
ARZ-I DÎDÂR Güzelliğini göstermek, yüz gösterme
ARZ-I ENDÂM Boy bos gösterme
ARZ-I GÜVÂHİ Şâhitlik etme, şâhitlik arzetme
ARZ-I HÂCET İhtiyâcını, maksadını anlatma
ARZ-I HÂL Durumu bildirme, hâlini arzetme, ne halde olduğunu bildirme
ARZ-I İHTİŞÂM ETMEK Tantana ve debdebe göstermek
ARZ-I MAKAL Söz söyleme, söz arz etme
ARZ-I RÂZ Gizli şeyi anlatma
ARZU Özlenen, istenilen
ARZU-BENDİ Taleb, istek, arzu, heves
ARZU-DÂR Hevesli, talebli, istekli, arzulu
ARZU-KEŞ Özleyen, gönülden isteyen
ARZU-MEND İstekli, hevesli
ARZU-ŞİKESTEN Arzunun olmaması, yerine gelmemesi, hayâl kırıklığı
ARZÛY-İ DÎL-İ NÂŞÂD Kederli gönlün isteği
ARZÛY-İ VİSÂL Kavuşma arzusu
ARZ-Ü SEMÂ Yer ve gök
ÂS Azgın ve huysuz at
AS’ASE Gece karanlığı ile gelmesi, bulutun yere yakın olması
ASÂ a) Baston, Tekke şeyhlerinin uzun bastonu, b) Vakar, ciddîlik,
ÂSÂ (Bileşik kelimeler) Gibi, Benziyen, * Berk âsâ: Şimşek gibi, * Cennet âsâ: Cennet gibi
ASABÎ Sinirli, öfkeli
ASAC Saçları alnı üzerine dökülmüş
ASAD (Esed) Esedler, aslanlar
ÂSÂF a) Vezîr, Süleyman peygamberin vezîri. b) Bir ot ismi
ASÂFİR Serçe kuşları
ASÂHİB Sâhipler, sâhip olanlar, Ashablar
ASÂKİR Askerler, erler
ÂSÂL Ahlâk, karakter, temel kök
ÂSÂLE Bal peteği, petek
ASÂLET Temiz soyluluk, soy sob temizliği, köklülük
ÂSÂM Günâhlar
ÂSÂN Kolay, sühûletli
ASANA ( Asena) Güzel kız

19
ÂSÂR a) Alâmetler, eserler, b) Asırlar, yüzyıllar
ÂSÂRE Sayı, hesap
ÂSÂR-I SÂLİFE Geçmiş yüzyıllar, geçmiş asırlar
ÂSÂ-YI MÛSÂ Mûsâ Aleyhis-selâm’ın yılan hâline gelen âsâsı
ÂSÂYİŞ Sükûn. Sulh, nizam, âsûdelik
ASBÂH (Subh) Sabahlar
ASBÂR Ak bulutlar
ASDÂ (Sedâ) Sadâlar, sesler
ASDÂF Sedefler
ASDIKA Sâdıklar, dostlar, içi dışına, sözü işine uygun kişiler
ASEF (asf) Büyük kadeh
ASEL a) Bal, b) Cennette bir su
ASER Solaklık
ASEV (Asven) Serkeşlik, taşkınlık
ASFÂF (Sâff) Sâflar, hatlar
ASFÂR Sıfırlar, boş şeyler
ASFİYÂ Sâfiyet, takvâ ve kemãlât sâhibi, Gerçek dostlar, hâlisler, saflar
ASGAR (Asgari) En küçük, daha küçük
ASGARÂN Kalp ile dîl
ASGÛN Hazar denizine verilen bir isim
ASHÂB Dostlar, arkadaşlar (Peygamberimizi gören, meclisinde bulunanlar)
ASHÂB-I KİRÂM Peygamberimiz Hz. Muhammed’in sahâbeleri (Eshâb-ı Kirâm)
ASHÂB-I VEFÂ Vefâ sâhipleri
ASHÂR Akrabâ erkekler (Kayın birâder, güvey, Kayın peder gibi)
ÂSIF (Âsıfât) Şiddetli rüzgâr, sert fırtına
ÂSIM Günâh ve haramdan sakınan, nâmuslu
ÂSIMÂ Medîne şehrinin diğer bir ismi
ÂSIR-DÎDE Asırlar görmüş, yıllarca yaşamış, çok yaşlı
ÃSÎ İsyân eden, karşı gelen
ASÎB Şiddetli sıcaklık, tâlihsizlik
ASİLZÂDE Sülâlesi ve âilesi görgülü ve asil olan
ÂSİM Suçlu, günâhkâr
ASÎR Zor, güç, ağır
ÂSİTÂN (Astân) Dergâh, tekke, eşik
ÂSİTÂNE Büyük tekke, Tarîkat pîrinin kaldığı tekke
ÂSİTÂN-I MÜRŞÎD İrşâd eden, doğru yolu gösteren şeyhin eşiği
ÂSİVEN Şaşkın, sersem, aklı dağınık
ÂSİYA (Âsiyâb) Değirmen,
ÂSİYÂB-I ÂB Su değirmeni
ÂSİYE Kederli, hüzünlü kadın
ASLA Hiçbir zaman
ASLAH Daha iyi, en iyi, üstün
ASLEN Aslında, zâten
ASLI Kerem ile Aslı hikâyesinde Kerem’in sevgilisi

20
ASMÂN (Âsumân) Gökyüzü, semâ, Gök kubbe
ASNÂM Sanem, putlar, sevgililer
ASR (Asır) Yüz yıl, ASR-I ÂHÎR: Son devir
ASRÂ Karşı taraf, ileri
ASRÂN İki devir, gece ile gündüz, iki asır, gündüzün zamânı
ASREMÂN Gece, gündüz
ASRÎ Devreye, modaya, fantâziye uyan, taklitçi, zamâna uygun
ASTÂN Dergâh, tekke
ASTÂNE Eşik, pây-tâht, büyük tekke
ASÛB Bey, başbuğ, hâkan
ÂSÛD (Âsûde) Rahatlama, sıkıntı ve güçlükten kurtulma, dinlenme
ÂSÛDE Rahat, gãilesiz, sâkin, müsterih
ÂSÛDE-DÎL Başı dinç, huzûru yerinde, gönlü rahat
ÂSÛDE-ĞÎ Sıkıntı ve darlıktan uzak olma, gãilesiz
ÂSÛDE-HÂL Hâli rahat, sıkıntısı olmayan
ÂSÛDE-NİŞÎN Rahatça oturan, istirahat eden
ASÛF a) Çok şiddetli rüzgâr b) Çok zulüm eden, çok zâlim
ÂSUMÂN (Âsüman) Gökyüzü, semâ, felek
ÂSUMÂNİ Beşerî olmayan, semâvî olan, gök’e âit
ÂSUN (Âsî) İsyân edenler, günâhkârlar
ASUTAY Azgın ve huysuz tay
ASVAB Daha doğru veya pek doğru, daha uygun ve yerinde
ASVAT (Savt) Sesler
ASVEB En doğru ve iyisi, çok isâbetli
ASYÂF Yaz mevsimi
AŞÎRÂN AŞÎR; Onda bir, On kısma taksim edilen bir şeyin her bir parçası.
AŞÎRÂN-MÂYE MÂYE; Esas, temel, güç, ilim
AŞÎRÂN-VEFÂDÂR VEFÂDÂR; Vefâlı, sözünde duran
AŞÂİR (Aşîret) Aşîretler, kabîleler
ÂŞÂM İçen, içici manâsına kelimeler yapılır
AŞÂYA (Aşî) Akşamlar, ma’ribler
AŞERE On, on rakamı
AŞEVÎ a) Akşam, akşam vakti, b) Yoksullara yemek verilen yer
ÂŞIK Birini seven, tutkun, ilgi duyan, gönül veren, dalgın, unutkan
ÂŞIK PERESTÂR Aşk tutsağı
ÂŞIKÃN Âşıklar
ÂŞIKÃNE Âşıklara yakışır hâl ve biçimde, âşıkça
ÂŞIK-I BÎÇÂRE Zavallı âşık
ÂŞIK-I DÎL-HASTE Gönlü hasta âşık
ÂŞIK-I GAMHÂR Kederli âşık
ÂŞIK-I GİRYÂN Ağlayıp sızlayan âşık
ÂŞIK-I MİHNETZEDE Kederli âşık
ÂŞIK-I PÜR-GAM Çok dertli âşık
ÂŞIK-I ŞERMENDE Mahçup, utangaç âşık

21
ÂŞIK-I ŞEYDÂ Çılgın âşık
ÂŞIK-I ŞÛRÎDE Perîşân âşık
ÂŞIK-I ÜFTÂDE Düşkün, bîçâre âşık
ÂŞIK-I ZÂR Ağlayan, inleyen âşık
ÂŞIKÎN Aşklar
AŞIKTIRMAK Acele ettirmek
AŞÎ Akşam
ÂŞİKÂR (Âşikâre) Açık, meydanda, belli
ÂŞİNÂ Bildik, tanıdık
ÂŞİNÂLIK Tanışıklık ifâde eden selâm, birbirini tanıma, tanışıklık
ÂŞİNÂYİ Tanışıklık, ahbablık, bilişiklik
AŞÎR Engelleri geçen, zorlukları yenen
ÂŞİYÂN (Âşiyâne) Kuş yuvası, ev, mesken
ÂŞİYÂN-I HARÂB Yıkılmış yuva
ÂŞİYÂN-I SÂZ Yuva kuran, mesken yapan
ÂŞİYY Akşam, akşam üzeri
AŞK (Işk) Sevgi, sevdâ, muhabbet, alâka, iptilâ, gönül vermek, candan sevmek
AŞK BÂZÎ Aşk oyunu, sever görünmek
AŞKAR Koyu kırmızı, kırmızı saçlı adam
AŞKBÂZ Yalandan âşıklık satan, yalancı âşık
AŞK-EFZÂ EFZÂ; (Ek) Arttıran * Aşkı arttıran.
AŞK-I DERÛN Gönül aşkı
AŞK-I PERÎŞÂN Çâresiz sevgi
AŞKIN Üstün
AŞK-NÜMÂ Aşkını bildiren, aşkını gösteren
AŞK-U MUHABBET Aşk ve sevgi
AŞK-ULLAH Allah aşkı
ÂŞNÂ (Âşînâ) Âşinâ-oynaş, gizli sevgili, flört, gizli
ÂŞNÂ-YAN Dostluklar, âşinâlıklar
AŞŞ Kuş yuvası
ÂŞÛB Karıştırıcı, karıştıran
ÂŞÛB-GÂH Gürültülü, patırtılı yer
ÂŞÛB-İ CÂN Gönlü allak bullak eden
ÂŞÛB-İ CÂN-Ü ŞÎVESAZ Gönlü altüst
ÂŞÛB-İ DEVRÂN Dünyâyı karıştırıcı
ÂŞÜFTE Sevgiden kendinden geçen, çıldırırcasına seven, perîşân âşık
ÂŞÜFTE OLMAK Tutulmak, ölesiye gönül vermek
ÂŞÜFTE-DÎL Gönlü perîşân olmuş
ÂŞÜFTE-HÂL Hâli perîşân
ÂŞÜFTELİK Âşüfte olma hâli, aşk yüzünden aklı başından gitmek
AŞVE Akşam karanlığı, akşam yemeği
ATA a) Mürşid, b) Önceden gelen, aynı soyun büyüğü,
ATÂ Verme, veriş, bağış, ihsân, Son derece cömertlik etme
ATAB Mahvolma, ölme

22
ÂTÂ-BAHŞ Bahşiş veren
ATACAN İnsana babası gibi içten davranan
ATÂ-ENDER-ATÂ Lütuf içinde lütuf, ihsân üzerine ihsân
ATÂF En âtıfetli, pek müşfik, çok merhametli
ATAHAN Ata soyundan gelen
ATAK Atılgan
ATALAY Ünü yaygın
ÂTÂM Köşkler, hisarlar, yüksek binâlar
ATAMAN Baş olan kişi
ATÂŞÂ (Atşân) Susamış olanlar, susuzlar
ATAY Herkesçe bilinen
ATÂYÂ (Atiyye) İhsanlar, lütuflar
ATÂYÂY-I SENİYYE Pâdişâhın hediye ve ihsanları
ATÂYİB En iyiler, hoş olanlar
ATBÂ Akarsular, çaylar, dereler
ATBÎN Sözü doğru, fazîletli kimse
ATEH Bunama, bunaklık
ÂTEŞ Od, nâr
ÂTEŞ GEDE-İ MEY Şarab mâbedi
ÂTEŞ-BÂR Ateş saçan, ateş yağdıran
ÂTEŞ-BÂZ Ateşle oynama
ÂTEŞ-EFŞÂN Ateş saçan
ÂTEŞ-ENDÎŞ Ateş saçan, pek sert
ÂTEŞ-FEŞÂN Ateş saçan, ateş püsküren, ateş püskürten
ÂTEŞ-GÛN Ateş gibi kıpkırmızı
ÂTEŞ-HÂR Merhametsiz, şefkatsiz
ÂTEŞÎ Ateş renginde, açık kızıl
ÂTEŞ-İ AŞK Aşk ateşi
ÂTEŞ-İ HASRET Ayrılık hasreti
ÂTEŞ-İ HİCRÂN Ayrılık ateşi
ÂTEŞ-İ SÛZÂN Yakıcı ateş
ÂTEŞİN Ateşli, canlı ateşten
ÂTEŞİYÂN Âteşî’nin ateşi
ÂTEŞ-NÂK Ateşli, kızgın, harâretli
ÂTEŞ-PÂRE Ateş parçası, ateş gibi, çok zeki, çok akıllı
ÂTEŞ-SÜHAN Dokunaklı, kalp kıracak şekilde ağır söz söyleyen
ÂTEŞ-ZÂR Ateş yeri, ateşi çok olan yakıcı yer, ateş saçan
ÂTEŞ-ZEBÂN Dilinden ateş püskürür gibi son derece tesirli söz söyleyen
ATF-ETMEK Eğmek, dokunmak, bağlamak, meyletmek, sevgi beslemek
ATF-I NAZAR Bakma
ATF-I NİGÂH Bakma, göz atma
ÂTIF (Âtıfa) Yüzünü çeviren, meyleden, birine yakınlık ve ilgi duyan
ÂTIFET-KÂR Esirgeyip huhâfaza eden, gözetip koruyan
ATILHAN At’la fetihler yapan hâkan

23
ÂTIR Güzel kokulu
ÂTÎ Gelecek olan, önde bulunan, istikbâl
ÂTİFET Bir nedeni bulunmadan duyulan sevgi
ATİK Berrak, saf, karışmamış, kıymetli.
ATİLLÂ (Attilâ) Ünlü kişi
ÂTİM Yavaş, sessiz, ağır
ÂTİYEN Önde, ileride
ATİYYE Bağış, bahşiş, ihsan
ATŞ Susama, susuzluk
ATŞAN Susuz, susamış
ATTÂR a) Itriyatçı, aktar, güzel kokulu şeyler satan, b) İrân şâiri Feridüddîn
ATUB İnatçı
ATUF Çok acıyan, pek merhametli
ATUFET Şefkatli, çok merhametli oluş
ATVÂD Dağlar
ATYEB Pek güzel, daha güzel
AVÂH Eyvâh, yazık! gibi teessüf ifâdeleri
AVÂLİM Âlemler, dünyâlar
AVAM Halk, câhil halk, irfan sâhibi olmayan
AVÂM Yıllar, seneler
AVÂMİL Âmil
ÂVÂN Anlar, zamanlar, vakitler
AVÂNÎ “Beni koru, hıfzeyle” anlamında duâ
AVÂR Ayıp, kusur, eksiklik
ÂVÂRE Başıboş, serseri, boş gezen, aylak
ÂVÂRE-DÎL Serseri, başıboş gönül
AVÂRIZ Ârızalar, sonradan olan noksanlıklar
AVÂTIF Âtıfet
ÂVÂZ (Âvâze) a) Sadâ, yüksek ses, b) Nam, şöhret, ün
ÂVÂZE-İ FİGÃN İnleme ve feryad sesi
AVDET Dönüş, geri gelme, dönme, rücû
AVED En çok faydalı
ÂVEN Çok sâkin, en sâkin
ÂVEND a) Evvel, önce, ilk, b) Sicim, ip
AVENE (Fenalıkta) Berâber olanlar, yardım edenler, taraftarlar
ÂVER Getirici, getiren Ek.* Ceng-âver, Dîl-âver *Ziyâ âver: Nûr getiren
ÂVERD Harp, muhârebe, savaş, cenk
ÂVERDE Getirilmiş, naklonulmuş
AVEZ Fakirlik, yoksulluk, sıkıntı
ÂVÎ Uluyan, hırlayan
ÂVÎJE Has, hâlis
ÂVÎJGÂN Mahremler, yakınlar, güzeller, gençler
AVÎL a) Yüksek sesle ağlama, acınma feryât b) Meyletme
ÂVİZ Asılı duran, bulunan, * Dîl-âviz: Gönlün asılı bulunduğu,

24
AVL Feryât, sıkıntı sebebi, acınma
AVLE Bağırma, feryât
AVN Yardım eden kimse, yardımcı, kurtarıcı
AVNİ (Avniye) Yardıma âit, yardıma dâir
AVŞAR (Afşar) Sorunları hemen çözümleyen
AVŞİN Kekik otu
AVVA Ay’ın Dünya çevresinde dolanırken uğradığı takım yıldız
AY Kamer, mâh, meh.
AYÂ Şaşma, sorma, acaba
A-YÂD Bayramlar
AYAĞ Ayaklı büyük içki kadehi
AYÂL Kadın, eş, zevce
AYÂN Belli, açık, âşıkâr, meydanda
AYÂN OLMAK Belli, âşikâr, meydanda olmak
ÂYÂT Âyetler, alâmetler, çok belli ve kuvvetli gerçekler
AYB Ayıp
AYBAR Görkem
AYBARS Ay gibi parlak gözlü, yırtıcı, güçlü
AYB-CÛ Herkesin ayıbını arayan, eksiğini ortaya çıkarmak isteyen
AYCA Hilâl
AYCAN İçi aydınlık
AYDAN Ay gibi
AYDEMİR Doğramacı keseri
AYDIN Işıklı
AYDİL Ay gibi güzel ve parlak sözler söyleyen dil
AYDİNÇ Canlı ve güçlü
AYEN a) Büyük iri gözlü, b) Çok açık, pek belli
ÂYENDE Gelen, gelici, gelecek günler
ÃYET Kur’ãn-ı Kerîm cümlesi
ÂYET-İ KÜBRÂ Büyük âyet
AYFER Ay ışığı, parlak ay, parlayan ay
AYGEN Gönül dostu
AYHAN Ay gibi güzel ve ışıklı hâkan
ÃYİN Merâsim, tören, tarîkat dîni törenleri
ÂYÎNE Ayna
ÂYİNE-İ HÂ Aynalar
ÂYİNE-İ İSKENDER Büyük İskender’in icâdı olan ayna
ÂYİNE-İ MİHR-İ RÛH Güneş gibi yüz
AYİŞ Bolluk içinde rahat yaşayan
AYKAL “Dâima ay gibi parlak ol” anlamında
AYKAN Kanı ay gibi parlak ve canlı olan
AYKUT Armağan
AYLÂ Kadın, zevce
AYLİN Ayın çevresinde görülen ışıklı hâre

25
AYN (İyn) a) Gözü güzel ve iri olan, b) Pınar, kaynak, c) Ta kendisi
AYNA-İ ÂYÂT Âyetler aynası
AYNAY-İ EF’AL Fiiller, ameller aynası
AYNEL-YAKÎN Müşâhede ve keşf ile hâsıl olan ilim
AYN-I CEM Bektâşî ãyîni (Ãyîn-i cem-den galat)
AYN-I FİGAN İniltinin, figãnın ta kendisi
AYNÎ (Ayniye) Göze âit, öze âit, gözde görerek
AYNUR Ay gibi ışıklı
AYNÜL-CEM Kâinatta sadece Allah’ın irâdesini ve hilkatini görmek
AYRAL Kural dışı
AYSAN Lekesiz
AYSEL Ay gibi parlak ve güzel
AYSEN Ay gibi çevresine ışık ve huzûr getiren kadın
AYSIN “Ay gibi parlak ve güzelsin” anlamında
AYSU Ay gibi berrak su
AYSUN Ay gibi parlak ve güzelsin
AYSÜ Ay gibi temiz yüzlü er
AYŞ (İyş) Yiyip içme, eğlence, zevk ve safâ
AYŞEGÜL Güler yüzlü
AYŞEN Sevimli ve neş’eli kadın
AYTAÇ Ay gibi taçlı
AYTEKİN Ay gibi tek, bir, biricik
AYTEN Ay gibi berrak ve beyaz tenli
AYTUNÇ Ay gibi parlak ve tunç kadar sağlam
AYYÂB Kusur görücü, ayıp gören
AYYÂN a) Yorgun, bitkin, b) Ne yapacağını bilmeyen
AYYÂR Hîlekâr
AYYUK Gök yüzünün pek yüksek yeri
AZ Beceriksizlik, aç gözlülük, tamahkârlık, hırs
AZAB Eziyet, büyük sıkıntı, şiddetli elem, suçlulara Âhirette verilen veza
AZÂB-I CEHENNEM Cehennem azâbı, büyük ızdırap, sıkıntı
ÂZÂD Serbest, hür, kimseye bağlı olmayan, * Âzâd olmak: Hür olmak
ÂZÂDE Bağlardan kurtulmuş, serbest, hür, kayıtsız
ÂZÂDE-DÎL Gönlü bir şeye bağlı olmayan
ÂZÂDE-GÂN Âzâdeler, bağımsız, serbest ve hür olanlar
ÂZÂDEĞÎ Serbestçe, kayıtsızca ve hiçbir şeye aldırış etmeden yaşayış
ÂZÂDELİK (Âzâdî) Âzâde olma hâli, serbestlik
ÂZÂDE-SER Gãilesiz, başı boş, hür
AZÂİM Büyük belâlar, büyük günâhlar
ÂZÂL (ezel) Ezeller, başlangıcı olmayan zamanlar
AZÂLİL Yanlışlar, yanılmalar, doğru olmayanlar
ÂZÂM Daha büyük, çok büyük, en büyük
AZAMET Büyüklük, ululuk
AZAMET-FÜRÛŞ Kibirlenen, büyük görünmek isteyen

26
ÂZAMÎ En fazla, en çok, nihâyi derecede
AZAMÛT Azamet, Kibriyâ, Allah’a mahsus büyüklük
AZAP Eziyet, ceza, acı
ÂZÂR İncitme, azap verme
ÂZÂR-DÎDE Zulüm görmüş, küskün
ÂZÂR-ENDE Azarlayan, tekdir eden, kalp kıran, inciten
ÂZÂR-I HEZÂR ETMEK Binlerce defâ azarlamak, tekdîr etmek
ÂZÂRÎ Fenâlık görmüş, kalbi kırılmış, incitilmiş olma
ÂZÂRİŞ İncitme, kalp kırma
ÂZÂR-MEND İncitilmiş, zulüm edilmiş
AZARR Çok zararlı
AZÂZ Bir, tek lokma
AZÂZÎL Şeytan, şerlerin temsilcisi (İblisin bir adı)
AZB a) Tatlı, lâtif, hoş ve şirin, b) Gizli kalma, görünmez olma
ÂZENG a) Çok üzüntülü, meşakkat, eziyet, b) Son derece sert, katı
ÂZER Âteş, nar
ÂZERBAHŞ Yıldırım
ÂZERD Boya, renk
ÂZERM a) Şefkat, merhamet, b) Haşmet, azamet, c) Hayâ, utanma
ÂZERM-CÛ Hayâlı, utangaç, terbiyeli, nâzik
ÂZER-PEREST Ateşe tapan, mecûsi
ÂZER-ŞEB Ateş içinde yaşadığı sanılan semender denilen bir hayvan
AZFENDAK Gök kuşağı
AZGAN Kinler, garazlar
AZHÂ Su havuzları, göller
AZHÂR (Azher) En açık, besbelli, Bir ibârenin en açık ve kat’i olan manâsı
ÂZİF Sazcı, çalgıcı
ÂZÎFE Yaklaşan, yaklaşmakta olan kıyâmet
ÂZİĞ a) Nefret, kin, garaz, b) İğrenmek, tiksinme
AZÎHE Yalan, iftirâ
AZİK Hoşa giden
AZÎM Büyüklük, ulu
ÂZİMAT Kıtlık yılları
AZÎMET Gidiş, gitme,
AZÎMET-RÂH Yola çıkma
AZÎM-ÜŞ ŞÂN Şânı büyük, nâmı çok yüce
ÂZÎN Süs, ziynet, güzellik
ÂZÎNE Cumâ ve bayram günü
ÂZÎR Özür, özür dileyen, özrünün af edilmesini isteyen
ÂZİYY Deniz dalgası
AZİYYAT Yalanlar, iftirâlar
AZÎZ (Azîze) a) Onur sâhibi, Değerli, kıymetli, sevilen, dost, nurlu, saygı duyulan
AZÎZÂN Azizler
AZL (Azil) Kınamak, birisini işinden veyâ makãmından ayırmak

27
AZLÂL Gölgeler
AZLEM Daha haksız, pek haksız, zâlim
AZM (Azim) Kasd, niyet, sağlam ve kat’i karar, sebat
AZMEN a) Pek fazla şeyler içine alabilen, b) En çok güvenilen
AZMEND Haris, aç gözlü, tamahkâr, cimri
AZM-ETMEK Gitmek
AZM-EYLEMEK Karar vermek
AZM-İ GÜLİSTAN Gül bahçesine gitme
AZM-İ KAT’İ Kesin karar, kat’i azîm
AZMÛDE Tecrübe edilmiş, denenmiş
AZMÛN Tecrübe, deneme, imtihan
AZRÂ a) Medîne’nin bir ismi, b) Sevgili, mahbûbe * Vâmık' ın sevgilisi
AZRÂİL Allah’a en yakın dört melekten biri, ölüm meleği
AZRAK Az rastlanan veya seyrek bulunan
AZRÂR Zararlar, ziyanlar, kayıplar
AZREF a) Çok zarif, zariflerin zarifi, b) Çok zeki
AZUF Yiyecek, erzak, azık
ÂZÛG Kir, pas
AZÛL Çok azarlayan, çıkışan, paylıyan
AZÛMET Eğlence, neş’eli ve hoşça vakit geçirten şey
ÂZÛN Öylece, onun gibi, böylece
AZÛZ Isırıcı, ısıran
AZÜR (Azver) Aç gözlü, hırslı, tamahkâr, cimri, haris
ÂZÜRDE İncinmiş, gücenmiş, kalbi kırılmış, üzülmüş
ÂZÜRDE-DÎL Kalbi kırık, müteessir
ÂZÜRDE-HÂL Yıpranmış, üzülmüş hâl
AZV İftirâ, birisine; bir şey isnâd etme, nisbet etme
AZVÂ Parıltılar, ışıklar, aydınlıklar
AZY Bir kimseyi bir kimseye veya bir şeye nisbet etme
AZYAK Daha dar, en dar
AZZE (AZZE ve CELLE) Aziz ve şânı büyük olsun, büyük ve aziz oldu anlamında.

28
B
BÃ İle ve li anlamında birleşik kelime meydana getiren ön ek.
BÂB a) Lâyık, uygun, münâsip, b) Kapı, fasıl, kısım, bölüm,
BÂ-BERÂT Berat ile
BÂBEYN a) İlk kapı, b) Dünyâ ve Âhiret
BÂB-I ÂLEM Âlemin kapısı, herkesin girip çıktığı yer
BÂB-I ÂLİ Yüksek kapı
BÂB-I HÜMÂYÛN Topkapı sarayının ilk kapısı
BÂB-I SAÂDET Sultânın sarayı
BÂB-I TÜRÂB a) Toprak kapı, b) Hz. Alî’nin kapısı * Allah’ın lûtfunun etkileri
BÂB-I VUSLAT Sevgiliye ulaşma kapısı
BÂBUK (Babük) Ahmak, sersem adam
BÂBÛNE Papatya
BÂBÜR Hindistan’da yaşayan bir tür küçük kaplan
BÂB-ÜS SELÂM Cennet , ferahlık, rahat, sulh kapısı
BÂD a) Yel, rüzgâr, b) Soluk, nefes, * Söz, övme * Allah yardımı
BÂ-DÂD Adâletli, âdil, sâdık, doğru
BÂ-DÂM Sevgilinin gözü, bâdem gözlü
BÂD-BÂN Yelken, gemi sereni
BÂD-BÂZ Yelpâze
BÂD-DÂR a) Mağrur, kibirli, b) Dîvâne, deli
BADE Sonra
BÂDE İçki, şarap, mey
BÂDE-FÜRÛŞ a) Şarap satan, meyhaneci, b) * Mürşîd
BÂDE-HÂ-BÂDEHÛ Bundan sonra, ondan sonra
BÂDE-HÛM Onlardan sonra
BÂDE-İ CANBAHŞ Can veren şarap
BÂDE-İ ENGÛR Üzüm şarabı
BÂDE-İ FÜRÛŞ Şarap satan, meyhaneci * Mürşid
BÂDE-İ GÜLFÂM Gül renkli kırmızı şarap
BÂDE-İ İKBÂL İkbâl şarabı, Yüksek mevkîde olmanın verdiği geçici keyif
BÂDE-İ LÂ’L Kırmızı şarap
BÂDE-İ VUSLAT Berâberlik içkisi
BÂDE-KEŞ İçki içen
BÂDE-NÛŞ Şarap içen
BÂDE-NÛŞ EYLEMEK Şarap, şarap içmek
BÂD-HERZE Letâfet, güzellik
BÂD-I BERÎN Sabah rüzgârı
BÂD-I CEM Hz. Süleyman Peygamberin hükmettiği yel, rüzgâr
BÂD-I HAZÂN Sonbahar rüzgârı
BÂD-I HEVÂ Bedâva
BÂD-I MİHNET Eziyet veren rüzgâr * Eziyet, sıkıntı

29
BÂD-I SEMÛM Samyeli, zehirli rüzgâr, Çölde, sıcakta gündüz esen yel
BÂDİ Sebeb olan, zâhir, âşikâr olan, halkeden, yaratan
BÂDÎ a) Rüzgâra âit, b) Muvakkat, geçici
BÂDİH (Bâdihe) Beklenmedik ziyâret, birdenbire vuku bulan, ansızın
BÃDİ-İ SAADET Bahtiyarlık, mutluluk veren
BÂ-DİL-Ü CÂN Can ve gönülden, büyük istekle
BÂDİR (Bâdire) Hemen yapmak isteyen, birdenbire vuku bulan,
BÂD-REFTÂR Rüzgâr gibi hızlı yürüyen, çabuk ve hızlı koşan, süratli
BÂD-SENE Kibirli, mağrur, büyüklük taslıyan, kötü niyetli
BÂD-SER Mağrur, kibirli, serkeş
BÂGİZ Herkese nefret eden, buğzeden, hiç kimseyi sevmeyen
BAĞ (Bağçe) Ağaç veya çiçek dikili yer, bahçe, küçük bağ * Seyir, gezinti yeri
BÂĞÂN (Bâğat) Bahçeler, bağlar, üzüm bağları
BÂĞBÂN Bahçıvan, bağcı, bahçe bekçisi
BÂĞ-BÂN-I AŞK Aşk bahçıvanı
BÂĞEL Ilık su, sıcak ve soğuk olmayan
BAĞ-I ADN Cennet bahçesi
BAĞ-I BEHÇET Güzellik, sevinç bahçesi
BAĞ-I BEHİŞT Cennet bahçesi
BÂĞ-I CİHÂN Cennet, dünyâ bahçesi
BÂĞ-I DOST Dost bahçesi
BAĞ-I HÜSN Güzellik bahçesi
BAĞ-I İREM Yeryüzü cenneti
BAĞ-I RIDVÂN Cennet bahçesi
BÂĞ-I TARÎK Tarîkat bahçesi
BÂĞ-I ZÂR Mecâzen: Ağlayan dünya
BÂĞÎ a) İsteyen, b) Zâlim, c) İsyan etmiş, âsi, yoldan sapmış
BÂĞİSTAN Bağlık, bahçelik yer
BÂĞİYÂNE Zâlimlere yakışır şekilde
BÂĞTETEN Ansızın, birdenbire, apansız, fücceten
BAĞY Azgınlık, zulüm, isyân
BAĞZA Şiddetli nefret, hiç sevmeme
BÂĞZÂR Bağlık yer
BÂH Şehvet
BAHÂ (Behâ) Kıymet, değer, bedel, paha
BAHÂ-DÂR Pahalı, değerli, kıymetli
BAHADIR Yiğit, cesur, dilâver, kahraman
BAHÂNE Vesîle, sebeb
BAHÂR Güzellik, İlkbahar, kış ile yaz arasındaki mevsim
BAHÂRÎ İlkbahara âit
BAHÂR-İ HAYAT Hayâtın baharı olan gençlik çağı
BAHÂRİSTAN İlkbahar mevsimi, bahçe
BÂHEK İşkence, eziyet
BÂ-HEM Birlikte, berâber
BÂHÎ Şehvete dâir, şehvetle ilgili

30
BÂHÎL a) Cimri, haris, b) Âvâre, başıboş, serseri
BÂHİR (Bâhire) a) Âşikâr, açık, belirli, apaçık, b) Parlak, güzel
BAHİS Anlatan, bahseden, araştıran, araştırıcı
BÂHİZA Musîbet, belâ
BAHR (Bahir) a) Deniz, b) Âlim, çok bilen, c) Büyük göl, nehir
BAHREYN İki deniz
BAHR-İ AHDÂR Hint okyanusu
BAHR-İ AHMER Kızıl deniz, şap denizi
BAHR-İ BÎ-PAYÂN Çok büyük, sonsuz deniz
BAHR-İ DÛRÂDÛR En uzak deniz
BAHR-İ EBYÂZ İskandinavya doğusunda Novaya Zemliye adasına kadarki deniz
BAHR-İ HAZAR (Hazer) Hazar denizi
BAHR-İ HÜSN Güzellik denizi
BAHR-İ İLLÂLLAH Ancak Allah var denizi
BAHR-İ İSYÂN İsyân denizi
BAHR-İ LÛT Filistinde, seviyesi denizden aşağıda olan şaplı bir göl
BAHR-İ MUHÎT Büyük deniz, okyanus
BAHR-İ MUHÎT-İ ATLÂSÎ Atlas Okyanusu * Bahr-i Muhît-i garbi
BAHR-İ MUHÎT-İ HAVÂÎ Yıldızların, seyyârelerin içinde dolaştığı büyük fezâ denizi
BAHR-İ MUHÎT-İ HİNDÎ Büyük okyanus, Pasifik okyanusu *Bahr-i Muhît-i Mûtedil
BAHR-İ MUHÎT-İ ŞİMÂLİ İskandinavya’nın batısından İngiliz adalarına uzanan deniz
BAHR-İ MUTAVASSIT Akdeniz
BAHR-İ MÜNCEMÎD-İ CENÛBÎ: Güney buz denizi,Cenup kutbunu çeviren deniz
BAHR-İ MÜNCEMÎD-İ ŞİMÂLÎ: Kuzey buz denizi, Şimal kutbunu çeviren deniz
BAHR-İ NÂZİK BAHR Deniz (Ek)
BAHR-İ RUM Akdeniz
BAHR-İ VAHDET Birlik denizi
BAHŞ Bağışlama, hîbe, ihsân
BAHŞÂYİŞ Bağışlayış
BAHT Kader, tâlih, uğur, alın yazısı, kısmet
BAHTERÎ Bahtiyârlık, saadetlik, mutluluk
BAHT-I BÂRÂN Tâlih yağmuru
BAHT-I SİYAH Tâlihsizlik, kara tâlih
BAHTİYÂR Bahtlı, kutlu, mutlu
BAHTLI Tâlihli, mes’ut
BAHTSIZ Tâlihsiz
BÂ-HÛR Çok sıcak, ziyâde sıcaklık, yerden yükselen buhar, tütsü
BÂ-HUSUS Hepsinden çok, hele, en çok, husûsan
BÂ-HUZÛR Huzûr ile, huzûru ile
BAHZ Sıkıntılı olma, can sıkma
BÂ-İ BİSMİLLÂH Besmele’ nin başındaki “B” harfi
BÂ-İ KÂİNÂT “BA” harfiyle temsil edilen kâinât
BAÎD Uzak, ırak, umulmadık * Beklenmedik, umulmaz
BAÎD-ÜL İHTİMÂL İhtimâlden uzak
BÂİKA Belâ, felâket, musîbet

31
BÂİN Dibi geniş olan bostan kuyusu
BÂİR Şaşkın, şaşırmış, perîşân durumlu
BÂİRE Sürülmemiş, ekilmemiş, sert toprak
BÂİS Gönderen, sebeb olan, icâb-ettiren
BÂİS-İ MESERRET Sevinmeye sebeb olan, sevinç hesâbı
BÂİS-İ TEKVÎN-İ ÂLEM Âlemin yaradılışına sebeb olan
BÂİS-İ ZÂR Ağlatan mevzû
BÂK Korku, hâvî, çekinme, sakınma
BAKÃ a) Devamlılık, fenânın zıddı, b) Kulun Allah’ın varlığına inanması
BAKÃ- BİLLÂH Allah’la var olmak
BAKÃ-BEKÃ Bâkî olma, devâm etme
BAKAR * İyiyi kötüyü ayırd edemeyen, sersem
BAKARA İnek, dişi sığır
BAKÃY-I HAK Cenâb-ı Hakk’ın bãkî olması
BÂ-KEMÂL Kemâlli, mükemmel, tam
BÂKIA Dert, belâ, musîbet
BÂKİ Ağlayan
BÃKÎ Ebedî, dâimi, sonu gelmez, ölmez, sonsuz, geri kalan
BÂKİR Tâze, el sürülmemiş, bozulmamış
BAKİYE Artık, geri kalan, artan
BÂL a) Kuş kanadı, kol, kalp, gönül, yürek, b) Boy bos
BÂLÂ-HİMMET Himmeti fazla olan kimse
BÂLÂ-KAMET Yüksek boy, yüksek şeref
BALAMİR Şehzâde
BÂLÂ-TER Daha yüksek, pek yüksek
BÂLİĞ Yetişmiş, olgun yaşına gelmiş
BÂLİN Yastık
BALKIMAK Parıldamak
BALKIR Parıldar
BÂL-Ü PER Kol ve kanat
BÂM Dam, çatı, kubbe
BÂM-DÂD Sabah, sabahleyin, seher vakti
BÂM-DÂDÎ Seher vakti, erken
BÂM-I BELÂ Belâ tuzağı
BÂN *CI- anlamında * Bağbân: BAĞCI gibi
BÂ-NEVÂ Zengin, mal mülk sâhibi
BÂNÎ Kurucu, yapan, yapıcı, yaptırıcı, binâ eden
BÂNÛ Kadın, hâtun, hanım
BÂR * Yağdıran, saçan, serpen, dökülen anlamlarında bileşik kullanılır.
BÂRÂN Yağmur, rahmet,
BARBAROS Kırmızı sakal
BÂR-BERDÂR Sabırlı, tahammüllü
BARÇIN Dallı ve çiçekli ipekli kumaş
BÂREK-ALLAH Allah mübârek etti, hayırlı ve bereketli olsun
BÂREKTE Sen mübârek ve bereketli eyledin

32
BÂR-GÂH (Bâr-geh) İzinle girilecek yer, duâ edilen yer, yüksek dîvân
BÂRGÂH-I KİBRİYÂ Allah’ın huzûru
BÂRGÂH-I YÂR Yârin huzûru
BÂR-I CEM-GÜHER Şah, cevherin meyvesi
BÂR-I GİRÂN Ağır yük, büyük sıkıntı
BÂR-I MİHNET Eziyet, elem yüzlü
BÂRIKA-ÂSÂ Şimşir gibi
BARIŞ Savaştan ya da kavgadan sonraki uzlaşma
BÂRİ Husûsu ile, hele, hiç olmazsa, bir defâ
BÂRÎ Bir kalıptan döker gibi güzel yaratan, Allah
BÂRİD Soğuk, hoş olmayan
BÂRİGÂH “Bârgâh” Büyük yer, büyük makam
BÂRİK Şimşek, ışık, şimşekli bulut
BÂRİKA Parıldayan, ışın, * Allah’tan; İnsanın kalbine ânîden gelip yok olan
BÂRİK-NÜMÂ Ziyâlı, parlak
BÂRİŞ Yağmur, sağanak
BÂRİZ Açık, âyan, âşikâr
BARKIN Seyyah
BARS Pars
BARTU Eski Türk hanlarından
BÂRÛ Sığınılacak yer
BÂRÛ-BERD Debdebe, ihtişâm
BÂR-VER Yemiş veren, meyvedâr, verimli, meyve verici
BASAR Görme yeteneği, görüş, göz, zihin, zekâ. * Kalp gözü
BASÂRET Göz açıklığı, derinliğine görüş
BÂ-SER Baş üzerine
BÃSIRA Gören, görür görmez anlayan, keskin gözlü.
BÂSİ Sebeb olan, yol açan, gerektiren
BÂSÎR Her şeyi görüp bilen Allah, kalp gözüyle gören
BASÎRET Eziş, biliş, kavrayış, işin sonunu anlama, kalp gözüyle görme
BASÎRET-İ KALP Gönül uyanıklığı
BASRİ (Basriye) Görme ile ilgili olan
BAST * Kalbin ve zihnin açılması, ricâ, niyâz, yalvarma
BÂŞ (Bâşed) Önde gelen, öncü, reis
BAŞAK Ürün toplanınca dallar üstünde kalan artıklar
BÂŞÂM Perde, örtü
BÂŞÂME Kadınların örtündükleri yaşmak, başörtüsü, tülbent
BAŞARAN Başarılı olan
BAŞÂŞ Açık yüzlü, güler yüzlü
BÂ-ŞEHÂDETNÂME Diploma ile
BÂŞ-GÛN Uğursuz, ters, baş aşağı
BAŞKURT Bir Türk boyunun adı
BATHÂ Mekke’de bir dere, Mekke-i Mükerreme * Çakıl taşı bulunan dere
BÂTIL Boş, beyhûde, Hurâfe, hak olmayan, doğru ve gerçeğe aykırı
BÂTIN İç, dâhili, gizli, içyüz, sır, esrâr, zâhirin zıddı

33
BÂTINEN İç yüzü bakımından, içten, içeriden, gizlice
BÂTIN-I KALP Kalbin içi, kalpteki hisler
BÂTINÎ İç, dâhili, sır ve derinlik ile ilgili
BATN Soy, nesil
BATTAL İşe yaramaz, hantal
BÃTUN İç, iç yüz, gizli
BATUR Yiğit
BÂ-ÜS SILA Sıla hasreti, vatan hasreti, kavuşma hasreti
BÂ-VEHİM Vehim ile, şüphe ile
BÂ-VEKAR Ciddî, vakarlı, ağırbaşlı
BAYÂTİ (Beyâti) Oğuz, Bayat Türklerinden alınmış *Bir makam
BAYBURA Zengin ve büyük yer
BAYDAR Zenginliği olan
BÂYESTE (Bâyiste) Lüzumlu, gerekli, zarûrî
BÂYEZİT Yıldırım Beyazit’ ten gelir
BAYKAL Yaban kısrağı
BAYRAM Ulusça kutsal sayılan dînî ve millî günler
BAYSAL Dirlik ve düzenlik içinde
BÂZ Doğan, yırtıcı kuş, av kuşu ve kelime son ve başına EK.
BAZÂR Çarşı, pazaryeri, alışveriş
BÂZEN Arasıra, arada bir, kimi vakit
BÂZENDE-ZEBÂN Boşboğaz, geveze, çok konuşan
BÂZ-GÛN Uğursuz, ters, baş aşağı
BÂZÛ Pazı, kol , güç, kuvvet * Vecd eden dervişe İlâhî kuvvetin görünmesi
BE Türkçe’deki de, da, den, dan ile İÇİN anlamında kullanılır.
BEBÂD Tarz, yol, üslûp, metod
BEBEYK-AŞK Aşkın baş eğdiği, teslîm olduğu
BEBGA Papağan
BECÂ a) Geyik, karaca, b) Yerinde, münâsip, läyık, uygun
BECÂYİŞ Değişme, trampa, birini verip ötekini alma
BEÇE Çocuk, yavru,
BED Fenâ, çirkin, yaramaz, kötü
BEDÂ Hayret verici, yenilik ve iyiliklerde üstünlük
BEDÂAT a) Güzellik, b) Yenilik, c) Birden, ansızın söz söyleme
BED-ÂGÃZ Başlangıcı fenâ, kötü, kötü bir şekilde başlanmış
BEDÂHAT (Bedâhet) Açıklık, delil, ispattan müstâğni olmak, belli, açık, âşikâr
BEDÂHETEN Birdenbire, ânîden, ansızın
BED-AHTER Tâlihi kötü, kötü tâlihli, bedbaht
BEDÂN Kötüler, fenâlar, yaramazlar
BED-ÂSÎ Kötü soylu
BEDÂYİ Yeni ihdas olunmuş, görülmedik şeyler
BED-ÂYİN Töre ve geleneği, yolu ve mezhebi kötü
BED-BAHT Bahtsız, tâlipsiz, bahtı kara
BEDBÎN Her hâli kötü görmeye meyilli, ümitsiz, kötümser
BEDBÎNÂNE Kötümser şekilde, ümitsizce, bedbîncesine

34
BED-BÎNÎ Kötümserlik, karamsarlık
BED-BÛ Kötü kokulu, kötü kokan
BED-ÇEHRE Kötü yüzlü, çirkin
BED-ÇEŞM Kötü gözlü, kötü gözle bakan, nazar değdiren, kıskanç
BEDDUÂ İlenme, birinin aleyhinde kötülük olsun diye yapılan duâ
BED-EDÂ Terbiyesiz, nezâketsiz ve kaba olan kimse
BEDEL Bir şeyin yerini tutan
BEDEN Gövde
BED-ENDÂM Endâmı bozuk, biçimsiz, çarpık
BED-ENDÎŞ Kötülük düşünen, herkesin kötülüğünü arzu eden
BEDESTÂN Değerli, kıymetli eşyaların alış-verişine mahsus çarşı
BED-ET Başlangıç
BEDEVÎ Çölde yaşayan, göçebe, Bedevî tarikatına mensup
BED-FERCÂM Sonu kötü
BED-GÛ (Bed-gümân) Fitnekâr, dedikoducu, kötülük düşünen
BED-HAH Fenâlık isteyen, kötülük isteyen
BED-HÂL Kötü ahlâklı, kötü huylu
BED-HEVÂ Kötü tutku
BED-HÛ Huysuz, bed huylu, kötü huylu
BED-HÛD Sağlık, sıhhat, sağlamlık
BEDİ-BEDİÂ Eşi, benzeri olmayan, nâdîde ve güzel olan
BEDÎDÂR Görünür olmak, kendini göstermek, meşhur
BEDÎH Şânı, şerefi yüce, yüksek ve büyük olan
BEDÎHE Birdenbire, düşünmeden söylenilen güzel söz, hazır cevap
BEDÎHE-GÛ Güzel ve hoş söz söyleyen, tatlı söz söylemeye alışık olan
BEDÎHİ Âşikâr, belli ve açık olma
BEDÎÎ Bedii ve güzel olan, ebedî ve güzel olan
BEDİR Ayın on dördü
BEDİRHAN Han’ın en iyisi
BED-KÂR İşi, davranışları kötü, fena hareketli kimse, kötü kazanç
BED-LİKA Yüzü kötü ve çirkin
BED-MEST Kendinden geçmiş derecede sarhoş
BED-NÂM Kötü tanınmış, adı kötüye çıkmış olan
BED-NİHAD Kötü tabiatlı
BED-PESEND Kötülüğü beğenen, kötülüğü öven, medheden
BED-PEYMÂN Verdiği sözde durmayan, sözünü tutmayan
BEDR Dolunay, ayın en parlak olduğu hâli
BEDRİ (Bedriye) Dolunayla ilgili * Bedrettin: Dîn’in ayı
BEDR-İ MÜNÎR Nurlandıran dolunay
BEDR-İ TÂBÂN-I CİHÂN Cihânın dolunayı
BEDRÛD-DÜCÂ Karanlık içinde dolunay
BED-TER Daha kötü, beter
BED-ZEBÂN Kötü söz söyleyen
BED-ZEHRE Korkak, yüreksiz, ödlek kimse
BEFM Keder, tasa, iç sıkıntısı, üzüntü

35
BEFŞ Azamet, büyüklük, heybet, debdebe
BE-GÃYET Son derece, pek ziyâde, çok, pek fazla, aşırı
BEGÜM Saygı değer kadın
BEHÂ (Bahâ) a) Değer, fiyat, pahâ, b) Güzellik, süs, parıltı
BEHÂCET Güzellik, güzel yüzlü olma
BEHÃİM Dört ayaklı hayvanlar
BEHÂMİN Bahar mevsimi
BEHAS Susama
BEH-BEHÂN Papağan, tûti kuşu
BEH-BÛD Sağlık, sıhhat, sağlamlık
BEHC Her zaman neş’eli olma
BEHÇET (Behcet) Sevinç, güler yüzlülük, güzellik, şirinlik
BE-HEM Hep, berâber, toplu
BEHE-MEHÂL İster istemez, mutlaka, her halde
BEHER-HÂL Mutlaka, her halde
BEHİC (Behice) Güler yüzlü, güzel şen olan
BEHİŞT Cennet, âhirette iyi kulların gideceği mükâfat yeri, * Firdevs
BEHİY Güzel
BEHİYE Güzel ve alımlı kadın
BEHKEN Nârin, güzel ve gösterişli vücûdu olan kimse
BEHKEŞE Emir ve işte çabukluk, bir işi acele yapma
BEHL a) Az şey, az su, b) Lânet, nefret, istememe
BEHLEL Abes, boşu boşuna
BEHLÜL a) Çok gülen, çok gülücü, b) Hayır sâhibi, çok iyi adam
BEHMÂR Çok, ziyâde, fazla
BEHNÂN Güler yüzlü, iyi huylu ve devamlı gülen kimse
BEHRÂ Ondan dolayı, ona binâen, onun için
BEHRÂM Eskiden bir İran Pâdişâhının adı
BEHRE Hisse, kısmet, nasip, pay
BEHREDÂR Payı ve nasîbi olan, hissedâr
BEHRESİZ Nasipsiz, mahrûm
BEHS Neş’e ve güler yüzlü karşılama
BEHT Şaşma, şaşa kalma, şaşkınlık
BEHTERE Yalan söyleme
BEHÛT İşitenleri şaşkına uğratan iftirâ, yalan
BEHZAT Doğuştan iyi ve soylu
BEİS Zarar, mahzûr, bunda beis yoktur
BEKÃ Dâimilik, devam, bâkîlik, bulunduğu halde kalabilme
BEKÃ SEYRİ Bâkî oluş seyri, geçici olmayan âhiret evi
BEKÃM İsteğine, merâmına kavuşma
BE-KAVL Sözüne göre, dediğine göre
BE-KAVL-İ HÜKEMÂ Hâkimlerin filozofların sözüne uyarak, hâkimlerin sözünce
BE-KEF Elde
BEKRİ İçkiye çok düşkün, sarhoş
BEKTAŞ Akran, eş, arkadaş

36
BEL Dağ geçidi
BELÂ Âfet, sıkıntı, tasa, kaygı, musîbet * Acı olan her türlü olay
BELÂ-BİL a) Vesveseler, kederler, tasalar, b) Bülbüller, andelibler
BELÂ-CÛ Belâ arayan, belâ isteyen
BELÂ-DÎDE Belâ görmüş, belâya çatmış
BELÂ-ENDER BELÂ Belâ üstüne belâ, zahmet üstüne zahmet
BELÂGAN Bol bol, çok kâfi derecede
BELÂGAN-MÂ BELÂĞ Bol bol, çok kâfi derecede
BELÂGATLI * Belâgat sâhibi, Güzel, düzgün ve sanatlı söz
BELÂKEŞ Belâ çeken, sıkıntı içinde olan
BELÂLI Geçimsiz, huysuz
BELÂYA Musîbetler, âfetler, beliyyeler, belâlar
BELÂ-YI AŞK Aşk derdi
BELÂY-I ÂTEŞ Ateş gibi yakıcı
BELÂ-YI NİGÂH Ansızın gelen musîbet
BELÂ-ZEDE Belâya uğramış, âfetzede
BELBAL Vesvese, tasa, telâş, yürek yanması, Izdırap
BEL-BEL Hayretle, şaşkın şaşkın bakmak
BELDE Memleket, şehir
BELEN Üzerinden yol geçen tepe
BELGİN Belirli
BELH Bâzen, siva (gayri) mânâsını ifâde eder
BELÎ Evet, hay hay
BELİ-BELÂ Evet
BELİC Güler yüzlü, güzel, şen olan
BELİĞ Merâmını noksansız ve güzel sözlerle anlatan kimse
BELİYYÂT Felâketler, gamlar, kederler
BELİYYE Belâ, müşkilât, musîbet, âfat, tasa, keder
BELKIS Yemen’de SEBE şehrinde yaşamış güzel melike
BELLÜ-BEYÂN (Belli beyan) Ap-açık
BELMÂ Faydasız, faydası olmayan, iri ve kaba şey
BELÛL Kurtulma, hastalıktan, marazdan kurtulma
BELV Dert, çile, musîbet, zahmet
BELVÂ Belâlar, keder, gam
BENÂM Namlı, tanınmış, ünlü, meşhur, seçkin
BENÂN Parmak, parmak ucu, parmakla gösterilen
BENCİLEYİN Bana benzer, benim gibi
BEND Bağlanan, bağlanmış, bağ, bağlama, râbıta *Ek
BENDE Kul, köle, bağlı, esir,
BENDE-GÂN Bende, kul, köle
BENDE-GÂNE Hizmetçi gibi, bağışlanmışçasına
BENDEGÎ Kulluk, bendelik,
BENDE-İ FERMÂN Emir kulu, ferman kölesi
BENDE-NÜVÂZ Kendisine yakın ve bağlı olanların gönlünü alan, sevindiren
BEND-İ BELÂ Belâ tuzağı

37
BEND-İ TÂR-I AŞK Aşk ipinin bağı
BEN-DÎDE Esir, köle, bağlı, bağlanmış
BENEFŞ (Benefşec) Menekşe rengi, mor renk
BENEM Benim
BEN-GÂH Büyük çadır
BENGİ (Bengü) Sonu olmayan, ebedî, âb-ı hayat
BENGÜL Üzerinde benekler bulunan gül
BENÎ Oğullar
BENÎ ÂDEM Âdem oğlu, insan, insan oğulları
BENİM ÇÜN Benim için
BENÎN Oğullar, erkek çocuklar
BENİ-NEV Kendi nev’inin çocukları, insanlar
BENİYYE Kâbe-i Muazzama
BENNE Güzel, hoş koku
BENÛN (Benîn) Oğullar, evlâtlar
BERÂAT a) İyi huylu, üstün olma, b) Fazilet, olgunluk, iyilik ve güzellik
BERÂHİN Deliller, şâhitler, bürhanlar
BERÂT a) Temize çıkma, kurtulma, b) Rütbe, nişân, ferman, yazı
BERÂT-I VUSLAT Vuslat berâtı, kavuşma fermânı, nişanı
BER-BÂD Berbat, kötü, fenâ
BER-CÂ Sağlam ve lâtif, seçme, münâsip
BERCESTE Diğerlerinden daha güzel ve üstün, sağlam ve lâtif
BERCİS Müşteri gezegeni “Mars”
BERD Soğuk, kocakarı soğuğu
BER-DÂD Harap, kötü, vîrâne, bozuk, perîşân
BER-DÂR a) Darağacına çekilmiş, asılmış, b) Yemişli
BER-DÂR OLMAK Asılmak, idam edilmek
BER-DEVAM Devam üzere, devamlı sürüp giden
BEREKÂT Bereketler, bolluklar
BEREKET Bolluk, çokluk, feyiz, Cenâb-ı Hakk’ın lûtfu, ihsânı
BEREN Kuzu
BEREND Nakışı olmayan ipek kumaş
BER-ENDÂZ Bir yana atan, yukarı kaldırıp atan
BERERE Dindâr ve temiz kimseler, çok hayır sâhibi kimseler
BERG (Berk) Yaprak
BERG-İ GÜL (Berk-i gül) Gül yaprağı
BERG-İ SEMEN Yâsemen yaprağı
BER-GÜZÂR Hatırlatmak için armağan, hediye vermek
BER-GÜZÎDE Seçkin, seçilmiş
BER-HAYAT Yaşayan, hayat üzere olan
BER-HEM a) Karışık, çapraşık, b) Toplu, birlikte, berâber olan
BER-HEVÂ Havaya girmiş, yok olmuş, faydasız, boş
BER-HÜDÂR Selâmetle, nasible mükâfâta erişen,
BERÎ Kurtulmuş, sâlim, âzâde, temiz, hiçbir işe karışmamış
BERİA Güzellikte ve olgunlukta akranlarından üstün

38
BERİD Postacı, haberci, elçi, ayrıca dört fersah mesâfe
BERİN a) Pek yüksek, en yüce, b) Yarık, yırtık, delik
BERİYYE Çöl, sahra
BERK a) Sağlam, sert, şiddetli. b) Yaprak. c) Şimşek çakması, yıldırım,
* Allah’ın; Kendi yoluna dâveti için kulun kalbine ilhâm ettiği nûr
BERKAN Parıldama
BERKANT Parlak yemin
BER-KARÃR Karar üzere, kararlı, yerleşmiş, devamlı
BERKAY Şimşek gibi parlak ay
BERKER Sağlam ve güçlü erkek
BERK-İ GÜL Gül yaprağı
BERK-İ RUHSÂR-I ARAKRÎZ : Ter döken gül yaprağı gibi yanak
BERK-İ SEMEN Yâsemin yaprağı
BERKİN Güçlü ve sağlam
BERKMAN Güçlü adam
BERKOL Güçlü ve sağlam ol anlamında
BERKU Yüz örtüsü, peçe
BERK-Ü BÂR Geçinecek şey, yiyecek içecek.
BER-KÜŞÂ Kucak açan
BERM Hıfzetme, hatırda tutma, ezberleme
BERMÂL Doruk, dağ tepesi
BER-MURÂD Muradına ermek, emeline kavuşan, arzusu yerine gelen
BERNÂ Delikanlı, yiğit, genç
BER-PÂ Ayakta, kãim
BERR a) Vâdinde sâdık, muhsin, keremkâr, b) Toprak, yeryüzü
BERRAK Nurlu, pek parlak
BERRAN Kesen, kesici, keskin
BERŞ Afyon şurubu keten yaprağıyla yapılan sarhoş edici mâcun
BERŞÂN Ümmet
BERŞEM Kederin belli oluşu
BERTAN Şafak yemişi
BERTARAF Bir tarafa atma
BER-TER Daha yüksek, daha yukarı, ãlâ
BERZÂH Dünyâ ile âhiret arasındaki yer, iki âlem arası, * Çok sıkıntılı yer
BES Kâfi, yeter, yetişir, tamam
BESÂ a) Pek çok, hayli miktarda, b) Ülfet, alışma, ünsiyet
BESÂMET Güler yüzlülük, mütebessimiyet
BESÂRET Göz açıklığı, dikkatli bakış
BESBELLİ Açık, apaçık, âşikâr
BESEN Serpeleyen kar
BE-SER Bâş üstüne
BE-SER-Ü PÂ Baştan ayağa
BESGÛY Geveze, çok konuşan
BESÎ Çok
BESİM (Besime) Güler yüzlü

39
BESÎR Ziyâde, çok, bir çok
BESS Parça parça olmak, dağılıp serpilmek
BESSAM Güler yüzlü olan adam, çok gülen kimse
BEST Düğüm
BESTE a) Bağlanmış,bağlı, Dîl beste: Gönül bağı, b) Makam, ezgi
BEŞÂRET (Bişâret) Müjde, sevindirici haber, hayırlı haber
BEŞÂŞET Güler yüzlülük
BEŞER a) İnsan, âdem, b) İnsan derisinin dış yüzleri
BEŞERÎ İnsana ve insanın fıtrî hallerine mensup
BEŞÎR Müjdeli haber veren, müjde getiren
BEŞÛŞ Güler yüzlü,
BEŞÛŞNE Güler yüzlüce, hoş olarak
BET Çehre rengi, beniz
BETER Daha kötü, çok fenâ
BETÛL Hz. Fâtıma’nın lâkãbı; Nâmuslu, iffetli,
BETYÂB Mihnet, keder, dert, gam, kaygı, elem
BETYÂR Şeytan, ifrit
BEVÂ Benzer, berâber, eş, denk
BEVÂDÎ-İ HEVÂY-I NEFS Nefsin arzu ve heves sahrâları, çölleri
BEVÂH Âşikâr, meydanda, belli, herkesin gözleri önünde
BEVÂİK Belâlar, musîbetler, felâketler, âfetler
BEVÂR Yok olma, bitip tükenme
BEVÂS Sıkıntı, keder, mihnet, elem, dert, kaygı, gam
BEVÇ Azamet, büyüklük, heybet, gösteriş, ihtişam
BEVK Acele, ileri geçme, ileri gitme
BEVN Nasip, pay, hisse
BEVŞ Çalım, gösteriş, debdebe, ihtişam
BEYÂBÂN Çöl, sahrâ, îmâr olunmamış arâzi, kır
BEYÂD Mahvolma, yok olma, hiç olma
BEYÂN İzâh, açıklama, anlatma, açık söyleme
BEYÂN-I HÂL Hâlini anlatma, durumunu bildirme
BEYÂRİŞ Çâre, tedbir, devâ, derman, ilâç
BEYÂT Geceleyin çalışma, geceyi işte geçirme
BEYHAN Sır saklamayan, aklında ve kalbinde olanları söyleyen
BEYHOŞ Şaşkın, akılsız, deli, serseri
BEYHÛDE (Bî-hûde) Boşuna, boş yere, faydasız
BEYHUŞT Kökünden çıkarılmış, dibinden koparılmış olan şey
BEYN Arası, arasında, aralık, iki şeyin arası, ikisinin ortası,
BEYNE-BEYNE İkisinin ortası, ikisinin arasında, ne iyi ne kötü
BEYNEHÜM Arasında
BEYN-EL EMSÂL Benzerler, akranlar arasında
BEYN-EN-NÂS İnsanlar arasında, halk beyninde
BEYN-ES-SEMÂ-VEL-ARZ Yer ile gök arasında, arz ile semâ arasında
BEYN'L-BAHREYN İki deniz arası
BEYNÛNET Fâsıla, iki şey arasındaki mesâfe, aralık

40
BEYT (Beyit) a) Ev, oda, hâne, b) İki satırlık manzûme
BEYTULLAH Allah’ın evi, Kâbe, * Kalp, İnsan-ı kâmil’in kalbi
BEYT-ÜL AHZAN (Hazen) Gam, tasa yuvası, Dünyâ, Hz. Yâkup’un yaşadığı yer
BEYTÜR * Beytür-şeref: Şeref, şeref evi
BEYÛS Arzu, istek, taleb
BEYZÂ Çok beyaz, * YED-İ BEYZÂ: Çok beyaz, parlak el
BEZEN-Ü BEN Bezenince, bezendiğinde
BEZİRGÂN Tüccar, tâcir, alış-veriş eden esnaf
BE-ZİYÂRET Ziyâret için, ziyâret maksadı ile
BEZL Bol, bol bol verme, esirgemeden verme
BEZL-İ CÂN Canını esirgemeden vermek
BEZM a) Sohbet meclisi, muhabbet yeri, b) Yiyip, içme meclisi
BEZM-ÂRÂ Meclis süsleyen
BEZM-GÂH Sohbet ve içki için toplanılan yer
BEZM-İ AĞYÂR Yabancıların, dost olmayanların içkili eğlence meclisi
BEZM-İ CEM İçki âlemi
BEZM-İ CİHÂN Dünyâ meclisi, Dünyâ
BEZM-İ CİVAN Gençler meclisi
BEZM-İ ELEST (Ezel) Allah’ın ruhlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” dediği an
BEZM-İ EZEL Ezeli toplantı
BEZM-İ GAM Gam meclisi
BEZM-İ GÜLİSTAN Mecâzi olarak ömür; Ömür meclisi
BEZM-İ HASS Özel meclis
BEZM-İ MEY Şarap meclisi, içki meclisi
BEZM-İ SAFÂ Zevk ve eğlence toplantısı meclisi, dertsizlik meclisi
BEZM-İ ŞEVK Neş’e meclisi, sevinç ve eğlence topluluğu
BEZM-İ TARÂB Eğlence meclisi
BEZM-İ VASL Kavuşma meclisi, toplantısı
BEZM-İ VEFÂ Dostluk meclisi, vefâ meclisi
BEZM-İ VİSAL Kavuşma meclisi
BÎ Başlarına katıldığı kelimelerin anlamını olumsuz yapar
Bİ’L-FEVR Hemen, derhal
Bİ’L-İFTİHAR İftiharla, öğünerek
Bİ’L-ZEVÂL Zevâlsiz; geçici ve fânî olmayan
Bİ’R Kuyu
Bİ’R-Ü ZEMZEM Zemzem kuyusu
Bİ’SE Ne fenâ, ne kötü, ne çirkin
BÎ-ÂB a) Susuz, kuru, donuk, b) Rezil, utanmaz, hayâsız
BÎ-AD Sayısız
BÎ-AMAN Amansız, aman vermeyen, merhametsiz, yardım etmeyen,
BÎ-ÂR Ar’sız, hayâsız, utanmaz
BÎAT İntisâp etme, mürîdi olma, bağlılığını tâzelemek
BÎ-BAHÂ Bahâsız, çok değerli
BÎ-BAK Korkusuz, çekinmeyen, günâh sâhibi
BÎ-BASAR Göremeyen, gözsüz

41
BÎ-BEDEL Eşsiz, benzersiz
BÎ-BEKÃ Bakãsız, ölümlü
BÎ-BÜNYÂD Esassız, temelsiz
BÎ-CÂN Cansız *Bî-cism: Bedensiz, cisimsiz.
BÎ-CİHET Yönü, tarafı olmayan
BÎ-CİSM Bedensiz, cisimsiz
BÎ-ÇÂRE Çâresiz, zavallı
BÎ-ÇÛN Emsalsiz, eşsiz, ortaksız, benzersiz
BÎ-DÂD a) Zâlim, acımasız b) Zulüm
BİD-AD (Bid-at) Peygamberden sonra dinde meydana çıkan çeşitli yorumlar
BÎ-DÂDÎ Zulüm, işkence, adâletsizlik
BÎ-DÂR Uyanık, açık ve uygun, tâlih
BÎ-DÂRÎ Uyanıklık, dikkatlilik
BİDÂYET Başlangıç, ilk önce, evvel ve ibtidâ
BÎ-DEM Nefessiz
BÎ-DERD Dertsiz
BÎ-DEST a) Îtibarlı yeri olmayan, b) Elsiz
BÎ-DEVÂ Devâsız, çâresiz, tedâvisiz
BÎ-DÎL Ürkek, korkak, âşık, kalpsiz, gönülsüz, nüktesiz
BÎ-DÎN Dinsiz
BÎ-DİRENG Durup, dinlenmez
BÎ-DİRÎĞ Esirgenmeyen
BÎ-EDEB Edebsiz, terbiyesiz
BÎ-ENBÂZ Şerîki ve benzeri olmayan, eşsiz ilâh
BÎ-FÂİDE Faydasız
BÎ-GÂH Vakitsiz, uygun olmayan zamanda olan
BÎ-GAM Gamsız, kedersiz, üzüntüsüz
BÎ-GÂNE İlgisiz, Dünyâ ile ilgisini kesmiş
BÎ-GARAZ Gizlisi saklısı olmayan, kinsiz, tarafsız
BÎ-GÃYE a) Gãyesiz, b) Sonsuz, sınırsız
BÎ-GIŞ Hîlesiz, sâfi, karışıksız
BÎ-GÜMÂN Şüphesiz
BÎ-GÜNÂH Günâhsız, suçsuz, kabahatsiz, mâsum
BÎ-GÜZÎN Sarraf, bir şeyin en güzelini seçen
BÎ-HAB Uykusuz, uyumaz, uyanık
BÎ-HABER Habersiz, bilgisiz
BÎ-HAD Çok, sınırsız
BÎ-HADD-Ü TENÂHİ Hudûdu ve nihâyeti olmayan
Bİ-HAKKIN Tamâmıyla, hakkıyla, gerçekten
BÎ-HAMDİLLÂH Allah’a şükür olsun
BÎ-HÂN İyiler, iyi adamlar
Bİ-HÂR a) Denizler, deryâlar, b) Dikensiz, c) Hareketsiz
BÎ-HEMTÂ Eşsiz, dengi olmayan, benzersiz, ortağı olmayan
BÎ-HİCÂB Hicapsız, perdesiz, âşikâr olmak
BÎ-HİLÂF Hilâfsız, yalansız

42
BÎ-HİSÂB Sayısız, çok
BÎ-HİŞT Kendinden geçmiş
BÎ-HOD Çılgın, kendinden geçmiş olan, ne yaptığını bilmeyen
BÎ-HÛDE Beyhûde, nâfile, boş, faydasız
BÎ-HÛŞ Aklını kaybetmiş, kendinden geçmiş, şaşkın
BÎ-HUZUR Rahatsız, tedirgin, huzursuz
BÎ-HÜMAL Eşsiz, eşi ve benzeri olmayan
BÎ-İHTİYÂR Elinde olmayan, ihtiyatsız
BÎ-İKTİDÂR İktidarsız, güçsüz
BÎ-İMTİNÂN Minnet etmeksizin, iyiliği başa kakmaksızın
BÎ-İNSAF İnsafsız, acımasız
BÎ-İNTİHÂ Nihâyetsiz
BÎ-İŞTİBAH Şüphesiz, şeksiz
Bİ-İZNİLLÂH Allah’ın izni ile
BÎ-KÃBİL İmkânsız
BÎ-KÃBİL İmkânsız
BÎ-KÂM Dileğine erememiş, isteğini elde edememiş
BÎ-KARAR Kararsız, rahatsız
BÎ-KAYD Kayıtsız, şartsız, alâkasız, aldırmaz
BÎ-KEHF Sığınmasız, himâyesiz
BÎ-KES Kimsesiz
BÎ-KESÂN Kimsesizler, yalnızlar
BÎ-KİNE Kin tutmayan
BİLÂ Olmayarak, sâhibi olmayan
BİLÂ-BİL Elem, keder, tasa, dert, gam
BİLÂD Beldeler, diyârlar, memleketler, şehirler
BİLÂKİS Aksine, tersine, zıddına
BİLÂL (Belâl) Islaklık, ıslatış, su gibi ıslatış
BÎ-LÂNELİK Yuvasız, yuvasız olma
BİLÂ-SÃYE Gölgesiz
BİLÂ-ŞEK Şüphesiz
BİL-CÜMLE Hep, bütün
BİLE Berâber
BİLESİNCE Yanında, berâberinde
BİLEŞEN Tanışan, dost olan
BİLGE Bildiklerinden başkalarını da yararlandıran
BİLGEN Bilgili
BİL-İLTİZÂM Bile bile, bir şeyi doğru veya gerekli görüp taraftar olmak
BİLİŞMEK Bildik olmak, dost olmak
BİLLÂH (Billâhi) Allah ile, Allah’a yemîn olsun! Vallãhi
BİLLÂHİ Allah için (yemin), Tanrı aşkı için
BİLLÛR Pek duru ve temiz, şeffaf, parlak taş, elmas gibi parlayan
BÎM Korku, havf, tehlike
BÎ-MÂNEND Benzeri olmayan
BÎ-MAGZ Akılsız, beyinsiz, hoppa

43
BÎ-MÂNÂ Anlamsız, mânâsız, uygunsuz
BÎ-MÂNEND Eşsiz, nazirsiz
BÎMÂR Mariz, hasta, alil
BÎMÂR-I AŞK Aşk hastası
BÎ-MECÂL Mecâlsiz, güçsüz, dermansız
BÎ-MEKÂN Yersiz, yurtsuz
BÎ-MEKÎN Yerleşmemiş
BÎ-MENEND Eşsiz, emsâlsiz,
BÎ-MEST Aklı başında olan
BÎM-İ CÂN Can korkusu, ölüm korkusu
BÎ-MİSL-Ü BEDEL Benzeri bulunmayan
BÎM-NÂK Korkmuş, korkuya kapılmış
BÎ-MUHÂBA Çekinmeksizin,
BÎM-Ü ÜMÎD Korku ve ümit
BÎ-MÜDÂM Devamsız
BÎ-MÜDÂNİ Eşsiz, denksiz
BÎ-MÜNTEHÂ Sonsuz, uçsuz
BÎ-MÜRÜVVET Mürüvvetsiz
BİNÂ Gören, görücü
BİNÂEN Dayanarak, bunun üzerine, bundan dolayı
BİNALP Akıncı gurubu
BÎ-NÂM Namsız, isimsiz
BÎ-NÂM-Ü NİŞÂN İsimsiz, nişansız
BÎ-NASİP Nasipsiz, eli boş, eline bir şey geçmeyen, kısmetsiz
BÎ-NÂZ Nâz etmeden, nazsız
BÎ-NAZÎR Benzersiz, eşsiz, eşi bulunmayan
BÎ-NEFSİHİ Bizzat kendisi, kendisi ile
BÎ-NEVÂ Nasipsiz, zavallı, herşeyden mahrum
BÎ-NEVEND Mâni, engel
BİNGÜL Gül ormanı
BÎ-NİHÂYE Sonsuz, nihâyetsiz, ebedî, bâkî
BÎ-NÎM Yarım olmayan
BÎ-NİŞAN Nişanı olmayan. İzi-belirtisi bulunmayan, görülmeyen
BÎ-NİYÂZ Kimseden bir şey dilemeyen, bir şeye ihtiyâcı olmayan
BÎ-NİYÂZİ Zenginlik
BİNNÂZ Çok nazlı
BÎ-PÂ Ayaksız
BÎ-PÂK Pis
BÎ-PÂYÂN Sonsuz, pâyansız
BÎ-PENÂH Sığınılacak yeri olmayan
BÎ-PERVÂ Pervâsız, korkusuz, sakınmadan, çekinmeksizin
BÎ-RÂHE Çıkmaz sokak, sapa yer
BÎ-RAHM Merhametsiz
BİRAND Büyük yemin
BÎ-RAYB Şüphesiz, şeksiz

44
BÎ-RÂZ Sırrı olmayan
BÎ-RÂZÎ Sırsız olma
BÎ-REVZEN Penceresiz
BİRGÂN (Bürgân) Kebab
BİRGE Berâber
BİRGEN Tek kalmaya alışmış
BÎ-RİYÂ Riyâsız
BİRKE Gölcük
BİROL “Tek kal” anlamında
BİRR Temizlik, günâhtan çekinmek, takvâ
BİRSEL Bilmeye âit
BİRSEN “Yalnız sen” anlamında
BÎ-RÛH-U BÎ-CÂN Ruhsuz ve cansız
BÎRÛN Dışarı, dış, hâriçte
BİRYÂN Kebabın bir türü, Piran, Püran, Kebab
BÎ-SÂMAN Servetsiz, sermâyesiz
BÎ-SÂN Benzersiz
BÎ-SÂT Minder, döşeme
BÎ-SER Başsız
BÎ-SER-Ü PÂ Başsız ayaksız, perîşân hâl
BİSMİHİ Onun adı ile, onun nâmına
BİSMİLLÂHİ Allah nâmına, Allah için, Allah’ın adı ve izni ile
BİST Yirmi (20)
BİSTÂM Kıymetli bir cins taş olan mercan
BİSTER Yatak, döşek
BÎ-SÛD Boş, faydasız
BİSYÂR Ziyâde, çok, fazla
BİŞÂRET Müjde, iyi bir haberin bildirilmesi
BÎ-ŞEK Şüphesiz
BÎ-ŞEKÎB Sabrı tükenmiş, sabırsız
BÎ-ŞEKK-Ü GÜMAN Şeksiz, şüphesiz
BÎ-ŞER-Ü ŞER “Uğursuzluğu, fenâlığı olmasın” anlamında
BİŞKEL Orak şeklinde ağaç anahtar, kıvırcık saç
BÎ-ŞUMÂR Sayısız, pek çok
BÎ-TÂB Yorgun, tâkatsiz, güçsüz, bitkin
BÎ-TÂB-Ü GİRYÂN Bitkin ve ağlayan
BÎ-TÂB-Ü TÜVÂN Güçsüz, kuvvetsiz, bitkin, dermansız
BÎ-TALEB İsteksiz, talep etmeyen
BÎTE En iyi, en âlâ, daha iyi
BÎ-TEVÎ Bütün, yekpâre
BİTYÂR Elem, keder, tasa, gam, sıkıntı
BÎ-VAKİT (Vakt) Zamansız, vakitsiz, uygun olmayan
BÎ-VÂRE Âciz, fakir, miskin, zavallı, kimsesiz, garip
BÎ-VÂSIL Ulaşamama, erişememe
BÎ-VÂYE Kimsesiz, mahrum, nasipsiz, penâhsız

45
BÎ-VÂYE-GÂH Mahrumlar, çâresizler, nasipsizler
BÎ-VEFÂ Vefâsız, dönek, hayırsız
BİYÂ Gel, getir
BİYÂYET Başlangıç, ilk önce, evvel ve iptidâ
BÎ-ZÂR Bıkmış, usanmış, bezgin, rahatsız, küskün
BÎ-ZÂR ETMEK Bıktırmak
BÎ-ZÂRE Desîse, hîle, tuzak
BÎ-ZÂTİHİ Kendiliğinden, kendinden
BÎ-ZEBÂN Lisansız, dilsiz, dile ve kelimelere baş vurulmaksızın
BÎ-ZEVÂL Zevâlsiz, sona ermez, bitmez, tükenmez
BOĞAÇ Dede
BORA Arkasından çoğunlukla yağmur getiren rüzgâr
BOSTAN (Bûstân) Bahçe, ağacı, çiçeği, yeşilliği bol olan yer
BOZKURT Efsânelerdeki kurt
BOZOK Oğuz Türklerinden biri
BÛ (Bûy) Koku, güzel koku, râyihâ
BÛD a) Uzaklık, b) Varlık, c) Allah’tan uzaklaşma
BÛD-Ü NEBÛD Var yok
BUĞZ Sevmeme, gizli düşmanlık duyma, kin, nefret
BUHÂRÎ Buhâralı
BUHRAN Nöbet, kriz, bunalma
BUKET Demet
BUMİN Baykuş
BÛN Nihâyet, dip
BURAHÂ Şiddet, ezâ ve meşakkat
BURAK Hz. Muhammed’in; Allah huzûruna çıkarken bindiği binek
BURC (Burç) a) Kale, hisar, b) Güneş sisteminin bölündüğü on iki parçanın herbiri
BURC-İ ÂFİTÂB Güzellik burcu
BURÇİN Dişi geyik
BURHAN Delil, sağlam delil (Bürhan) * Burhânettin: Dîn’in delîli
BURUK Ağızda ekşimsi ve acımsı tat bırakan
BÛS (Bûse) Öpme, * Dünyâ zevki veya Allah sevgisinden yürekte doğan sevinç
BÛS ETMEK Öpmek
BÛSE-ÇÎN Öpücük alan
BÛSELİK a) Öpmeye lâyık, b) Bir Makam
BÛS-İ LÂL Dudağın öpmesi
BÛS-İ PÂY (Bûse-i pây) Ayak öpme
BÛSİŞ-İ HİCRÂN Ayrılık öpücüğü
BUTLAN Bâtıllık, boşluk, beyhûdelik, hükümsüz olma
BÛ-VECH-İLE Böylece, bu şekilde
BÛY (Bû) Koku, râyihâ, ümîd
BÛYÂ Güzel kokulu
BÛYE Özleme, hasret
BÛY-İ Güzel koku
BÛY-İ EZHÂR Çiçeklerin kokusu

46
BÛY-İ GÜL-İ SAFÂ Eğlence gülü kokusu
BÛY-İ İSTİĞNÂ Nazlanış kokusu
BÛY-İ VASL Vuslat kokusu
BÛY-İ VEFÂ Vefâ kokusu, belirtisi
BÜDÂD Nasip, hisse, pay
BÜHTÂN İftirâ, birisine yalandan bir şey isnâd etme, suçlu gösterme
BÜHUR Işıklı, nurlu, aydınlık
BÜKE Güçlü kişi
BÜKRE Erken, sabah vakti
BÜLÂĞ Pınar, çeşme
BÜLBÜLÂ Ey bülbül
BÜLBÜLÂN Bülbüller
BÜLBÜL-ÂSÂ Bülbül gibi
BÜLBÜL-İ BAĞ-I CEMÂL Güzellik bahçesinin bülbülü
BÜLBÜL-İ DÎL Gönül bülbülü
BÜLBÜL-İ GÜLŞEN Gül bahçesi bülbülü
BÜLBÜL-İ GÜLZÂR Gül bahçesi bülbülü.
BÜLBÜL-İ HOŞ LEHÇE Tatlı dilli bülbül
BÜLBÜL-İ ŞEYDÂ Çıldırmış bülbül, çılgın bülbül, şaşkın, dîvâne bülbül
BÜLBÜL-SIFAT Bülbül gibi
BÜLBÜL-Ü ZÂR İnleyen bülbül
BÜLBÜL-VEŞ Bülbül gibi
BÜLENT Yüce, yüksek
BÜL-FÜTÛH Ferahlıkların kaynağı
BÜLÛK Batma, güneş batması
BÜN Kök, esas
BÜN-İ NAHL-I NÂRVEN Karaağaç fidanının dibi, altı
BÜNYÂD Temel, esas
BÜNYAMİN Hz. Yâkup’un oğlu
BÜRHÃN Delil, isbat vâsıtası
BÜRHE Zaman, an, müddet
BÜRKAN Yanardağ, volkan
BÜRRAN Kesen, kesici, keskin
BÜŞRÂ Müjde
BÜT (But) Put, tapılacak kadar güzel
BÜT-HÂNE Tapınak
BÜT-İ MEKKAR Hilekâr güzel
BÜYÛNÂT Borçlar
BÜZÜRG Büyük, kocaman, yapısı iri, kudretli

47
C
CÂ Yer, mahal, mekân, mevki * Cây
CÂBESTE Bağlanılan yer
CÂLİ Yapma, uydurma, sahte
CÛŞ-İ DÎL Gönül coşkunluğu
CÂBECÂ Yer yer, ara sıra, yerden yere, bâzı yerlerde
CÂBİR Zorlayan
CÂD Ciddi, çalışkan, azimli
CÂDÛ a) Cadı, büyücü, sihirbaz, b) Çok güzel göz
CÂFÎ Cefâ eden, eziyet veren
CÂH Makam, mevkî, rütbe, derece, îtibâr
CÂHE Îtibâr
CÂHÎ Âşikâr, alenî, açık, meydanda ve herkesin gözleri önünde
CÂHİL Bilgisiz, ilimsiz
CÂHİLÂN Câhiller, bilgisizler
CAHÎM Cehennem, cehennem âteşi, cehennemin dördüncü katı
CÂHİT (Câhide) Çaba gösteren
CÂHİYEN Âşikâr olarak, alenen
CÂHİZ Cesur, cesâretli, yiğit
CÂİR Eziyet eden, cevr eden, zûlmeden
CÂİZ Mümkün, olur, olabilir
CÂLİB Çekici, celbedici, kendi tarafına çekip getirici olan
CÂLİS Oturan, oturucu
CÂM a) Cam, kadeh, bardak, kadeh, şişe b) Allah âşığının yüreği.
CÂME Evde giyilen bol elbise
CÂME-İ FENÂ Kefen
CÂME-İ HÂB Uyku elbisesi
CÂME-İ ÎDÎ Bahar çiçekleri, kırmızı renkli elbise, bayram elbisesi
CÂME-İ SÜRH Kırmızı elbise
CÂM-I CİHAN-NÜMÂ Cihânı gösterdiği söylenen efsânevî kadeh
CÂM-I EMEL Arzu kadehi
CÂM-I FERCÂM Son kadeh.
CÂM-I LÂL Kırmızı şarap kadehi
CÂM-I MEY Şarap bardağı
CÂM-I MEY-İ AŞK Aşk şarâbı kadehi
CÂM-I MUSAFFÂ Yabancı maddelerden ayrılmış kadeh, bardak
CÂM-I MÜL Şarap kadehi
CÂM-I RAHŞÂN Parlak kadeh
CÂM-I SABÛH Mahmurluk bozan içki bardağı, sabah içilen içki bardağı
CÂM-I SAFÂ Kedersizlik kadehi
CÂM-I SEHER Güneş, Şems

48
CÂM-I ŞARÂBI CÂN-I AŞK Aşkın, hayat veren şarâbı
CÂM-I ZERRÎN Altın kadeh
CÂMÎ Kadehe mensup, içkiye düşkün, serhoş
CÂM-İ CEM a) Şarab’ın îcâdcısı CEM’ in sihirli kadehi, şarap b) Gönül.
CÂMİ’ İçine alan, içinde bulunduran
CÂMİ-İ ESRÂR Aklın eremeyeceği işleri ihtivâ eden
CÂN a) Can, rû, hayat, arayış, b) Gönül, sevgili c) İkrâra gelen derviş
CÂNÂ Ey can, ey sevgili
CANA TESÎR ETMEK Cana işlemek, cana geçmek
CÂNÂN Sevgili, güzel, gönülden sevilen
CÂN-ÂVER Can taşıyan, diri, canlı, ruhlu
CÂN-BAHŞ Can veren, iç açan
CÂN-DÂDE Bir şeye candan bağlanmış, can vermiş
CANDAN İçten
CAN-ELİ Can ülkesi, gönül evi
CANER Can dostu
CÂN-FERSÂ Can
CÂN-FEZÂ Gönüle ferahlık veren, can arttıran, cana can katan, ayın 23. günü
CÂN-GÂH Can evi, can tüketen, çok üzücü
CÂN-HAYÂL EYLEMEK Can vereceğini ummak
CANHIRAŞ Dayanamayacak kadar acı ve keder veren
CÂN-I CÂN Canın cânı, Allãhu Teâlâ
CÂNİP Taraf, yön
CÂN-PERVER Kalbi ferahlandıran, rûha hoş gelen
CANSEL Can’ la ilgili
CÂN-SİTÂN Can alan
CANSU Cana eş değerde
CAN-SÛZ Can yakıcı, can yırtıcı
CÂN-ŞİKÂF Can yaralayıcı, can yırtıcı
CÂN-ŞİKÂR Öldürücü, can avlayan veya öldüren, mahbûb
CANTEKİN Huzur dolu rûh
CÂN-Ü CİHÂN Can ve dünyâ
CÂN-Ü DÎL Can ve gönül
CÂN-Ü MÂL Mal ve can
CÂN-Ü TEN Can ve beden
CÂRİ Akan, geçen
CÂVİD Sonu olmayan, sonsuza âit
CÂVİDÂN Ebedî, sonu olmayan, dâimî kalacak olan
CÂY Yer, mahal
CÂY (Câygâh) Yer, makam, mevki
CÂY-İ GÎR Pâyidâr, yerleşen, yer sâhibi olan
CÂY-İ HAYRET Hayret edilecek yer ve şey
CÂY-İ MERÂM İstenilen yer ve şey
CÂY-İ PENÂH Sığınılacak yer
CÂZİB Çekici, câzibeli, hoş görünüşlü olup dikkat çeken

49
CÂZİBE Çekme kuvveti
CEBBAR a) Kudretli, yücelik sâhibi Allah. b) Zor kullanan, zorba
CEBBÂR-I ÂLEM Kudret ve ceberût sâhibi Allãhu Teâlâ
CEBEL Dağ
CEBHE-SÂ Yüz süren
CEBÎN a) Korkak, esâretsiz, b) Alın
CEBRÂİL (Cibril) Allah’a en yakın dört melekten biri, Allah’ın kelâmını taşır
CED Ata, dede, büyük baba
CEDDE Büyük anne, nine
CEDD-İ SIBTEYN Peygamberimizin iki torunu Hz. Hasan ile Hüseyin
CEDEL a) Tartışma, sert münâkaşa, b) Çok uğraşma
CEDÎD Yeni, kullanılmamış
CEFÂ Eziyet, eziyet etme * Mürîdin, kalbini Allah’tan gaafil bırakması
CEFÂ-CÛ Cefâ veren, eziyet eden
CEFÂ-ENDER-CEFÂ Cefâ içinde, cefâ, azab içinde azab veya ayrılık
CEFÂKÂR Cefâ edici, insafsız, zâlim
CEFÂ-KEŞ Acılı, acı çeken, haksızlığa uğramış
CEFÂ-PÎŞ (pîşe) Cefâyı; huy, sanat edinmiş zâlim, gaddar
CEHD Fazla çalışma, güç ve kuvvetini sarfetme
CEHL Câhillik, bilmezlik, ilimden mahrûm olmak
CEHR Açıktan ve yüksek sesle olan söylemek veya okumak
CEHREN Açıktan, alenen
CELÂ Gurbete düşmek, memleketinden ayrı olmak
CELÂDET Yiğitlik, bahadırlık, kuvvet ve şiddetlilik
CELÂİL Celiller, büyük olanlar, yüceler
CELÂL (Celâlettin) Büyüklük, yücelik, Allah’ın azamet, izzet ve kibriyâ sıfatı
CELÂLET Büyüklük, yücelik, azamet
CELÂLÛLLAH Allah’ın celâli
CELB Kendi tarafına çekme
CELEVÂT Cilveler, hüsn-ü zuhûrlar
CELÎ Âşikâr, belli, meydanda
CELÎL (Celîle) Celâletli ve celâlet sâhibi, azîm, mertebesi yüksek, yüce
CELÎL-ÜŞ-ŞÂN Şânı yüksek olan
CELÎS Birlikte oturan, arkadaş
CELLÂLLAH * Allah celîldir
CELVETÎ Celvetî tarîkatine mensup
CEM a) Toplanma, bir yere getirme, b) Hükümdar,
CEM OLMAK Toplanmak, bir araya gelmek
CEMÂL SEYRİ Yüz güzelliğini seyretme, güzellik seyri
CEMÃDÃT Cansızlar *Cemâat ’ın çoğulu
CEMÂHÎR Cumhûr
CEMÂL (Cemâlettin) Yüz güzelliği, fertteki güzellik, Allah’ın lûtuf ve ihsân sıfatı
CEMÂLÛLLAH Allah’ın güzelliği
CEMÎ Cümlesi, bütün
CEMÎAN Bütün olarak, hepsi birden

50
CEMÎL Güzel, Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinden biri
CEMÎLE Hoşa gitmek için yapılan hareket, güzel
CEMİYYET-İ DÎL Gönül huzûru, rahatlık
CEMŞÎD Şarabın bulucusu olarak kabûl edilen İran hükümdârı
CENÂB Büyüklük ifâde etmek için, hürmet maksadı için söylenir
CENÂH Yan, taraf
CENÂN Gönül, ruh, kalp, can
CENÂNİ Kalbe âit ve müteallik olan
CENÂP Yön
CENG Savaş, cenkleşme, savaşma
CENG-İ NÂKUS Kilise çanlarının savaşı
CENGİZ Sert ve haşin tabiatlı
CENNÂN Bahçıvan
CENNAT Cennetler
CENNET-İ HULD Huld Cenneti, Sekiz cennetten biri
CENNETÜ’L-İRFAN İrfan cenneti
CERAN Ceylân
CERBEZE Güzel söz söyleme
CERV Haksızlık edip incitme
CESBAN Yakışır, yaraşır, lâyık
CESED Ölü vücûd
CESK Mihnet, keder, elem, tasa
CESTE CESTE Azar azar, parça parça
CEVÂHİR Kıymetli taşlar, elmaslar
CEVAT Çok, çok ihsân eden, cömert
CEVÂZ Müsaadeli izin, câiz olma
CEVDET İyilik, güzellik, kusursuzluk
CEVHER (Gevher-Güher) a) Kıymetli taş, b) Bir şeyin özü, esâsı
CEVLÂN Gidip gelme, dönüp dolaşma, dolanma
CEVLÂNE GELMEK Gezinmek, dolaşmak, ortaya çıkmak
CEVR a) Sitem, cefâ, ezâ, incitme, b) Tasavvuf ehlini rûhen engelleyen şey
CEVR-EYLEMEK Eziyet etmek, incitmek, cefâ etmek
CEVRİYE Haksızlık
CEVR-Ü CEFÂ Haksızlık, zulüm, ve eziyet
CEVR-Ü CEFÂ-PÎŞE Cevr ve cefâya alışmış
CEVR-Ü SİTEM İncitme ve çıkışma
CEVV Yer ile gök arasında, gök boşluğu, fezâ
CEVVÂL Dâim hareket hâlinde olan
CEVV-İ HEVÂ Hava boşluğu, gök
CEVV-İ SEMÂ Gökyüzü, gök boşluğu
CEYB Cep, kese
CEYDÂ Herkese iyilik yapan
CEYHUN Tekvin'e göre; Cennetin dört nehrinden biri
CEYLÂB Sel suyu
CEZB Kendine doğru çekme

51
CEZBE Hâl ehlinin, Allah’ı andığında dalıp kendinden geçme hâli, çekici
CEZBE-EDÂ Cezbeli olmak, çekici olmak
CEZBE-İ DÎDÂR Sevgilinin yüzünü görmek heyecânı, yüzünün cezbesi.
CEZBE-İ RAHMÂN Rahmân olan Allah’ın cezbesi, çekişi
CEZMİ (Cezmiye) Bir şeyi hemen kestirip atan
CİBA Sûriye’de bir kent
CİBRİL Cebrâil Aleyhisselâm, Tanrıya en yakın dört melekten biri,Vahiy getiren melek
CÎFE Leş, lâşe
CİĞER-DER Ciğer * Gönül delen,
CİĞER-GÂH Ciğerin bulunduğu yer * Yürek, kalp
CİĞER-HÛN Ciğeri kanlı, gönlü yaralı, çok acı çeken
CİĞER-PÂRE Sevgili, yavru, evlât
CİĞER-SÛZ Ciğer yakıcı, iç yakıcı, gönül yakıcı, pek acıklı, bağır yakan
CİHÂN-I AŞK Can, rûh âlemi.
CİHÂN-I DÎL Gönül âlemi
CİHÂD a) Din uğruna savaşma, b) Nefs ve şeytan ile savaş
CİHÂD-I EKBER a) Büyük savaş, b) Nefs ile mücâdele
CİHÂN Dünyâ, kâinât, âlem
CİHÂN-ÂRÂ Cihânı süsleyen, cihâna süs veren
CİHÂN-BÂN Cihânı koruyan, gözeten, hükümdar, pâdişâh
CİHÂN-CÛ Dünyâya hâkim olmaya çalışan sultan, hükümdar
CİHÂN-DEĞER Cihan kıymetinde, çok kıymetli
CİHÂN-DÎDE Cihan görmüş, tecrübeli
CİHÂN-EFRÛZ (Fürûz) Cihânı, dünyâyı aydınlatan
CİHÂN-FERMÂ Cihâna hükmeden
CİHANGİR Savaşçı, kahraman, dünyânın büyük bir kısmını ele geçiren
CİHÂN-I RÛZİGÂR Zamânın dünyâsı
CİHAN-NÜMÂ a) Dünyâyı gösteren harita, b) Çatının üstünde her yanı gören taraça
CİHÂN-SÛZ Cihânı yakan güneş
CİHET Yön, taraf
CİLVE a) Nâz ve edâ, hoşa giden görünüş, b) Allah’ın Tecellîsi
CİLVE-GÂH Tecellî yeri, cilve yeri
CİLVE-GER a) Cilve ve nâz eden, cilveli, cilve edilen yer, b) Tecellî eden
CİLVE-İ SÜBHÂN Sübhân olan Hakk’ın tecellîsi
CİLVEKÂR Cilvesi olan, cilve yapan, nazlı, cilveli, işveli
CİLVE-NÜMÂ Cilve gösteren, cilve yapan
CİLVE-SÂZ Cilveli, nazlı, gönül alan
CİNÂN Cennetler
CİNS-İ BEŞER İnsan cinsi, insanoğlu
CİNÛN Gece, karanlık olmak
CİRAN Komşular
CİRM Cisim, cismin hacmi, büyüklüğü
CİSM Beden, gövde, vucûd
CİSM-İ CÂN Ten ve ruh
CİSM-İ NÂTÜVÂN Zayıf, kuvvetsiz vücud

52
CİSM-İ NİZÂR Zayıf vücut
CİVÂN (Cevan) Tâze, genç (delikanlı)
CİVÂN-I NÂZENÎN Nazlı, oynak genç
CİVÂN-Ü MİHRİ-ÂN Genç ve güler yüzlü
CİVAR Yakın yer
COŞKUN Heyecanlı, taşkın
CÛ (Cûy) Akarsu, ırmak, nehir, çay
CÛD El açıklığı, cömertlik, hiç karşılık beklemeden vermek
CUMHUR Topluluk, halk topluluğu
CUR-A Tek yudum, bir içimlik
CÛŞ Coşmak, kaynamak, taşmak
CÛŞÂ-CÛŞ Çok coşkun, taşkın
CÛŞAN Coşup kaynayan
CÛŞ-ETMEK (eylemek) Coşmak, taşmak
CÛŞ-İ SEVDÂ Sevdâ coşkunluğu
CÛŞÎDE Coşmuş, kaynamış
CÛŞİŞ Coşkunluk
CÛŞİŞ-İ SEVDÂ Sevgi taşkınlığı
CÛŞ-U HURÛŞ Kaynayıp taşma, neş’e ve âhenk
CÛY Nehir, akarsu
CÛYBÂR Akarsu, dere, çay, nehir
CÛYEM Aramak mastarından; Arıyorum, ararım
CÛYENDE Arayan, isteyen
CÛY-İ SİRİŞK Gözyaşı seli, ırmağı
CÜD El açıklığı, cömertlik
CÜDÂ Ayrı, ayrı düşmüş, ayrılmış
CÜMLE Bütün, hep
CÜNBAN “Kımıldamadan, kımıldatan, sallanan” anlamında sıfat..
CÜNEYT Büyük bir mutasavvır
CÜNÛN Çılgınlık, delilik, delice sevmek, sevgi
CÜR’A Tek yudum * İçeni coşkunluğun son derecesine ulaştıran
CÜRET Yiğitlik, cesâret, korkmayarak ileri atılmak
CÜRET-KÂR Cesur, cesâretli, yiğit
CÜRET-YÂB Cesur, cesâretli, yiğit, delikanlı, atılgan, gözü pek
CÜRM Suç, kabahat, kusur, hatâ, isyân, günâh
CÜRM-Ü KUSUR Günâh ve kabahat
CÜST Arama, araştırma, araştırıp sorma
CÜST-Ü CÛ ( eylemek) Gezinmek, dolaşmak, araştırma, arayıp sorma
CÜVAN Civan, genç, delikanlı
CÜVAN-BAHT Tâlihli, bahtiyar

53
Ç
ÇABA Bir işin yapılması için gösterilen gayret, harcanan güç
ÇABUK (Hırâman) Süratli yürüyen, çabuk-acele yürüyen
ÇAĞ Zaman, vakit, esnâ, hengâm
ÇAĞAN Zaman, dönem
ÇAĞATAY Çocuk gibi, Cengiz Han’ın oğlu
ÇAĞIL Tekrar şeklinde kullanılıp, suyun kaynayıp fışkırması
ÇAĞLAR Çağlayan
ÇÂH Kuyu, çukur
ÇÂH-I BÜN Kuyu dibi
ÇÂH-I ZENÂHDAN Çene çukuru
ÇÂK Yarık, yırtık
ÇÂKER Kul, köle “Ben yerine kullanılır, BENDENİZ” gibi
ÇÂK-ETMEK (Eylemek) Yarmak, yırtmak
ÇÂK-EYLEMEK Yırtmak, parçalamak
ÇÂK-İ ÇÂK Parça parça, yırtık pırtık
ÇÂK-İ PÎREHEN Yırtık gömlek
ÇÂK-KILMAK Yırtmak, parça parça etmek
ÇÂKŞIR İnce kumaştan yapılan uzun, bir çeşit şalvar
ÇÂLÂK Çevik, eline ayağına çabuk, tez canlı olan
ÇALAP İlâh, mâbud, Tanrı
ÇALPARA Oyun oynarken parmaklara zil gibi takılan tahtacıklar
ÇÂME Şiir ve güzel manzûme
ÇÂME-GÛY Şâir
ÇÂR (Câr) a) Dört, b) * Çâreden kısaltılmış olup; İster istemez
ÇÂR-ANASIR Eskiden Dünyâdaki tüm maddeleri oluşturan 4 unsur.*Hava, su, ateş, toprak
ÇÂRE Çıkar yol, çözüm yolu
ÇÂRE-CÛY Çâre arayan
ÇÂRE-SÂZ Çâre bulan, çâre ve ilâç yapan, tedbir düşünen
ÇÂRE-SÂZ-I ÂŞIKAN Âşıkların çâre bulucusu
ÇÂRGÂH a) Dört tarafı ki Şark, garp, şimal ve cenup, b) Bir makam
ÇÂR-GÛŞE Dört köşe, dört yön
ÇÂRH-I FELEK Gök, Tâlih ve Sihir
ÇÂRH-I KEMÎNE Zavallı felek
ÇARK Dünyâ, felek, tâlih, şans
ÇARK-I FELEK Tâlih, baht
ÇÂR-NÂÇÂR İster istemez, mecbûriyetinde
ÇÂR-YÂR Peygamberimizin dört dostu; Ebûbekir, Ömer, Osman, Âli
ÇÂR-YEK Çeyrek, dörtte bir
ÇAŞNİ (çeşni) Çeşni, değişik tat
ÇAV Ses, haber
ÇAVGAN Cirit oyununda topu idâre eden eğri uçlu sopa

54
ÇAYLÂN Şelâle
ÇEÇEN Kafkasya’da yaşayan kavim
ÇEH Kuyu, çukur
ÇEHAR Dört
ÇEHRE Yüz, surat
ÇEKİDE Damlamış
ÇELEBİ Görgülü ve ince insan
ÇELEN Bir tür kuş
ÇELİK Su verilerek sertleştirilmiş demir
ÇELİM Tavır, çalım
ÇEMEN Yeşil ve kısa otlarla kaplı yer
ÇEMENZÂR Yeşil çimli olan, çayır, çimenlik
ÇENDÂN O kadar
ÇENG Bir çalgı
ÇERÂ Otlak, merâ
ÇERÂGAN (Çerağan) Etrâfı aydınlatma, şenlik, bayram
ÇERÂĞ Işık, lâmba, kandil mumu, kutlu
ÇERÂĞ-I MİHR Muhabbet mumu, sevgi kandili
ÇERH Felek, tâlih, çark, dolap
ÇERH-İ KEMÎNE Güçsüz felek
ÇERH-İ SİTEMGER Sitem edici felek, zâlim felek
ÇERÎ Askeri sipâhi
ÇERM Hayvan ve insan derisi, post
ÇESBÂN Uygun, yaraşık, münâsip, lâyık
ÇESPÎDE Lâyık, münâsip, muvâfık, yakışır, uygun
ÇEŞM Göz, ayn, dîde
ÇEŞMÂN Gözler, çeşmler
ÇEŞM-ÂŞİNÂ Göz âşinâlığı olan, tanıdık
ÇEŞME-İ HAYVÂN Âb-ı hayat denilen suyun çeşmesi
ÇEŞME-İ HURŞİD-İ ÂB Güneş ışığı parlaklığı
ÇEŞM-İ ÂHÛ Âhû, ceylân gözlü
ÇEŞM-İ CELLÂT Can alıcı, öldürücü göz, bakış
ÇEŞM-İ DÎL Kalp gözü
ÇEŞM-İ ELÂ Elâ göz
ÇEŞM-İ FELEK Feleğin gözü
ÇEŞM-İ FETTÂN Büyüleyici ve çekici bakışlı kadın
ÇEŞM-İ FÜLFÜL Kara gözlü
ÇEŞM-İ GAZÂL Âhû gözlü, pek güzel göz
ÇEŞM-İ GİRYÂN Ağlayan göz
ÇEŞM-İ HÛB Güzel göz
ÇEŞM-İ KEBÛT Mâvi göz
ÇEŞM-İ MAHMÛR Mahmur göz
ÇEŞM-İ MEST Sarhoş göz, mest olmuş göz
ÇEŞM-İ MEYGÛ Şarap renginde göz
ÇEŞM-İ NİZÂR Zayıf göz

55
ÇEŞM-İ PÜR-HÛN Kan dolu göz
ÇEŞM-İ SİYÂH Baygın kara göz
ÇEŞM-İ ŞEHLÂ Şaşı, kaymış göz
ÇEŞM-İ TER Islak, sulu göz
ÇEŞM-İ ZAHM Nazar değme
ÇEŞNE Çeşni, tat, lezzet
ÇETİN Yenilmez, güçlü
ÇEVGÂN *Mecâz: Allah’ın ezeldeki takdîri
ÇEVİK Atik
ÇIDAM Sabır, dayanıklılık, tahammül, sebat, karar
ÇIDAMAK Acıya dayanmak, katlanmak, sabır ve tahammül etmek
ÇÎDE Devşirilmiş
ÇİĞDEM Zambakgillerden renkli bir kır bitkisi
ÇİLLE-İ SER Baş derdi
ÇİLLE-KEŞ Çile çıkaran
ÇİN * Sonuna geldiği kelimeye; Toplayan, seçen anlamı verir.
ÇÎN Büklüm, çatıklık, buruşukluk, kıvrım
ÇÎNİ Çini, sırlı kap
ÇÎN-İ ZÜLF Saç kıvrımı
ÇİRÂĞ (Çerâğ) Kandil, mum ve meş’ale gibi aydınlatma aracı
ÇÎRE Becerikli, mahâretli
ÇÎRE-DEST Eli yatkın, elinden iş gelen
ÇİRK-ÂB Çirkef, edepsiz ve terbiyesiz kimse
ÇİSE-ÇİSİ Toz gibi ince yağan yağmur, yağmur serpintisi
ÇİZ-ÇÎZ Nâçiz, nâçizâne * Çîz: Şey, nesne
ÇOLPAN Gözleri uzağı iyi gören
ÇULHA Bez dokuyan
ÇÛNÎN Böyle
ÇÜN (Çü) Ne zaman ki, çünkü, şu sebebten ki, şâyet, zîrâ, nasıl, niçin
ÇÜNÂN Böyle, bu şekilde, bunun gibi
ÇÜN-Ü ÇİRÂ Nasıl ve niçin
ÇÜST (Cüst) Eli ayağı çabuk, çevik

56
D
DA Arapça’da bırak anlamında emirdir.
DÎDE-DÛZ Göz diken, göz dikilmiş
DÂİYE Arzu, hırs, iddia, içten gelen duygu, amaç.
DÎL-ÂRÂ Gönül süsleyen
DÎL-ÂVÎZ Gönül çeken
DÎL-CÛ Gönlün aradığı, güzel, câzip
DÎL-DÂR Sevgili, sevilen, gönül alan
DÎL-EFRÛZ Gönül aydınlatan
DÎL-EFZÂ İç açıcı, gönül açıcı.
DÎL-İ BÎMÂR Hasta gönül
DÎL-İ PÂK Temiz gönül
DÎL-KEŞÎDE Gönlü çekilmiş
DÎLKEŞ-HÂVERÂN DÎLKEŞ; Gönül çeken, HÂVERÂN; Doğular, Doğu-Batı
DÎL-KÜŞÂ Gönül açan
DÎL-NİŞÎN Gönülde yer tutan
DÎL-RÜBÂ Gönül kapıcı, gönül alıcı
DÎL-SÛZ Gönül yakıcı
DÎL-ŞİKÂR Gönül avlayıcı, sevgili
DÂR * Tutan, sâhip olan, elinde bulunduran.. anlamında bileşik sıfat.
DÂRÛ İlâç
DÂRÜL-HAZEN Hüzünler yurdu
DA’MÂ KEDER Keder veren şeyi bırak
DÂB Şân ve şeref, haysiyet
DÂD a) Adâlet, insâf, b) Dâim, sızlanma, yanıp yakılma, c) Bahşiş, vergi
DÂDÂR Allah, adâletli, âdil, doğru olan, hükümdar
DADAŞ Büyük kardeş, delikanlı, babayiğit kimse
DÂD-BAHŞ Adâlet verici, Allãhu Teâlâ
DÂDER Kardeş, birâder
DÂD-ETMEK Yanıp yakılmak, sızlanmak
DÂD-EYLEMEK Bağışlamak, affetmek
DÂD-GÂH a) Adâlet dağıtılan yer, b) Dîvan, c) Mekke
DÂD-GER (Dâd-güster) Adâlet dağıtan
DÂD-HAH Hak, adâlet isteyen, şikâyetçi
DÂDÎ İki dağ arasındaki uzun çukur, dere, bir nehrin aktığı yer
DÂD-İ DİHİŞ Allah sevgisi
DÂD-İ HAK Allah vergisi
DÂ-DÎ İSÂL Kavuşma vâdi
DÂD-RES Yardıma yetişen, yardımcı
DÂD-Ü DİHİŞ Allah sevgisi
DÂD-Ü FERYÂD Eyvah, feryâd
DAFİ Def eden, menedici
DÂĞ Yanık yarası, kızgın demirle yapılan iz

57
DAĞ-DAĞ Üst üste gelen yanık *Aşk yaralarıyla dolu
DÂĞ-DAĞA Gürültü, patırdı, boşuna, koşuşturma, çırpınma
DÂĞ-DAĞALI Gürültülü, patırtılı
DÂĞ-DÂR Yaralı, kızgın demirle damgalanmış, acıklı, gönlü yaralı
DÂĞ-I DERÛN Gönül yarası
DÂĞ-I DÎL Gönül yarası, unutulmayacak yara
DÂĞ-I FİRKAT Ayrılık yarası
DÂĞ-I GAM-I NİHÂN Gizli derdin yarası
DÂĞISTAN Dağlık yer
DAĞLAMAK Kızgın demirle yakmak
DAHÎ Bir kez daha, bir kere
DAHİK Gülen, gülücü
DÂHİL İçeri, iç, içinde, içeri girmiş
DAHÎLEK Yalvarırım, sana sığınırım, sana güvenirim
DAHR Alçalma, küçülme
DÂİ Duâ eden, duâcı
DÂİM Sürekli, her vakit, dâimâ
DÂİM-ÜL EVKAT Her zaman, her vakit
DÂİRE Zilli büyük def
DÂİYÂN Duâ edenler, duâcılar
DÂL Yolunu kaybetmiş, doğru yoldan çıkmış, dalâlete giden
DALÂL Doğru yoldan çıkma, dinden çıkma, bâtılı kabûl etme
DALÂLET Doğru yoldan sapma, yolunu şaşırmış, azmış
DÂLLÎN Sapkınlar, Müslümanlıktan ayrılanlar
DÂM Tuzak, ağ, hîle
DÂMAN (Dâmen) Yardım dileyerek eteğe sarılan, dâvâcı, şikâyetçi, etek,
DÂME Devamlı, sürekli, kalıcı * Mâdâme: Sürekli, kalıcı oldukça
DÂMEN Etek
DÂMEN-BÛS Etek öpen
DÂMEN-İ PÎR Pîrin eteği
DÂMEN-İ SERMEST Sarhoşun eteği
DÂM-GÂH (geh) Tuzak yeri
DÂM-I AŞK Aşk tuzağı
DÂM-I BELÂ Belâ tuzağı
DÂN (Ek kullanılır) Sübhan-dân: Söz bilir, bilen.. anlamında
DÂNÂ Bilen, âlim, bilgili
DÂNÂ-DÎL Gönlü çok aydınlık, gönlüyle anlar
DÂNE Tâne, adet, tohum, çekirdek
DÂNE-İ HÂL Tek ben
DÂNENDE Bilen, bilgili, haberli
DÂNİŞ Bilgi, ilim, irfan ve mâlûmatlı
DÂNİŞMEND İlim irfan sâhibi, bilgin, âlim
DÂR Yer, mekân, konak
DÂRAT Tantana, şân, şöhret, büyük gösteriş
DARB a) Vurma, b) Dövme, c) Kuvvet, güç

58
DARBE-DARB Vuruş, vurma, çarpma
DARBE-İ KALP Kalp atışı
DARB-I SİTEM Eziyet darbesi
DARCAN Sabırsız
DÂRE Vazife, görev, ödev
DÂRENDE Saklayan, tutan, ulaştıran, vâsıl eden
DÂREYN Her iki dünyâ, iki yurt, iki yer
DÂR-I AMÂN (Emân) Kurtuluş yurdu, sığınılacak yer
DÂR-I BEKÃ Âhiret, bãkî olan yer
DÂR-I BERZÂH Ölümden Kıyâmete kadar beklenecek yer
DÂR-I CİNÂN Cennet yurtları, cennetler
DÂR-I EMÂN Sığınılan yer, kurtuluş yurdu
DÂR-I FENÂ Dünyâ, bu dünyâ
DÂR-İ ÂHİRET Âhiret, öbür dünyâ
DÂR-İ BAKÃ (Bekã) Âhiret, sonsuz âlem
DÂRRA Sıkıntı, belâ, zorluk, mihnet, keder
DÂRU-BERD Debdebe, ihtişâm
DÂRÜ’L-HULD Bakã evi, cennet
DÂRÜL-EMÂN Güven evi, korunulacak yer
DÂRÜ-N NAÎM Cennet
DÂRÜS-SELÂM a) Cennet, b) Bağdat şehri
DÂRÜS-SÜRÛR Sürûr evi, sevinç evi, yeri
DÂSİTÂN (Destan) Hikâye, masal, geçmiş hâdiseleri anlatan yazı
DÂSİTÂNE-İ AŞK Aşk hikâyesi ve destânı
DÂU’S-SILA Sıla hasreti, vatan hasreti, kavuşma hasreti
DÂVER Hükümdâr, melik, hâkim, vâli, vezir
DÂVERÂNE Doğruluk ve adâleti seven bir büyüğe yakışacak tarzda
DÂVERİ Hâkimlik, hükümdarlık
DAVÛDİ Hz. DAVUD’ un sesini andıran kalın ses
DAVUT Kitabı ZEBUR olan Peygamberin adı
DAYA (Daye) (Taya) Dadı, mürebbi, çocuğa süt veren
DÂYEGÎ Dadılık
DAYM Zulüm, sıkıntı, ihtiyaç
DAYYEN Diri olarak, diri, canlı olarak, canlı olduğu halde
DEF-İ MELÂL Gam dağıtma
DEF-İ MEMÂT Ölümü def etmek, uzaklaştırma
DEF-İ NÂLİŞ İnlemeyi bırakma
DEF-İ NÂŞÂD Mutsuz gönül
DEĞİN Kadar, dek, ilâ, hattâ
DEH On (10) aşer
DEHÂ Olağan üstü zekâ
DEHÂDÂR Uyanıklık, zekî ve çok akıllı oluş
DEHÂLET Birinin merhamet ve himâyesine sığınma
DEHÂN (Dehen) Ağız, fem
DEHÂN-GÜŞÂ Söyleyen, açılmış ağız, konuşan ağız

59
DEHÂN-I BÜLBÜL Bülbülün ağzı
DEHÂN-I TENG Ufak ağız, dar ağız
DEHÂZ Feryâd, figan, bağırıp çağırma
DEHEN (Dehan) Ağız, fem
DEHR Dünyâ, zamân, cihan, devir
DEHRÎ Devir, zaman ve tabiatla ilgili
DEHR-İ DÛN Bu dünyâ, geçici dünyâ
DEHŞ Bulanıklık, karanlık, zulûmat
DEHŞET-EFŞÂN Korkunç, korku ve dehşet saçan
DEK Son çekim edatı * Tâ, hattâ ve Akşama dek; Akşama kadar
DELÂİL Deliller, Bürhanlar, isbat vasıtaları
DELÂL Nâz, işve
DELÂLÂT (Delâlet) Delâletler, alâmet olma, yol göstermeler
DELİL Kılavuz, doğru yolu gösteren
DELÎL’ÜL ASFİYÂ Seçilmişlerin kılavuzu
DELÎL’ÜL HÂİRÎN Hayrete gark olanların kılavuzu
DEM a) Zaman, vakit, an, b) Gözyaşı, kederden ağlama
DEMÂ Her zaman, vaktâki, soluk, nefes, ürpermek
DEMÂDEM Zaman zaman, an be an, her vakit, sık sık, her zaman
DEM-ÂLÛD Kan bulaşmış, kanla karışmış
DEMÂN Heyecanlı, hiddetli, hiddete kapılmış
DEM-BE-DEM Vakit vakit, dâimâ, durmadan, her zaman.
DEM-BESTE Susmuş, sessiz. soluğu kesilmiş, nefesi bağlanmış
DEMDEME Hiddetli söz, âvâz, hoşa gitmeyen sesler
DEMENDÂN Cehennem, âteş, nâr
DEMENDE Saldırıp kükreyen, üfleyen
DEM-GÜZÂR Zaman geçiren, vakit öldüren
DEM-İ Gözyaşı ile ilgili, gözyaşına bağlı
DEM-İ HAŞR Kıyâmet günü
DEM-İ HAZÂN Sonbahar vakti
DEM-İ ÎSÂ Îsâ nefesi
DEM-İ SEHER Seher vakti
DEM-İ SUBH Seher vakti
DEM-İ TEŞRÎF Gelişin zamânı
DEM-İ VÂPES Son nefes
DEMÎDE Yetişmiş, gelişmiş, bitmiş, * Nev-demîde: Yeni bitmiş
DEM-KEŞ a) Nefes, soluk çeken, b) Bülbül gibi kuşların durmadan ötmeleri
DEM-KEŞÎDE Kafadar, arkadaş
DEM-SÂZ Uygun arkadaş, hem dem, dost, sırdaş
DENÂET Alçaklık, çok fena hareket
DENDAN Diş
DENDÂNİ-NÂLİDE Eşsiz güzel
DENÎ Soysuz, alçak, ahlâksız
DENÎLİK Soysuzluk, alçaklık
DENÎÜ’T-TÂB Alçak yaradılışlı

60
DENİZ Yeryüzünün dörtte üçünü kaplayan su
DENLİ Bir türlü, bir çeşit * Ne denli: Ne türlü, nasıl gibi
DENLÜ Kadar
DENSİZ Değersiz, bayağı, düşük, geçimsiz, huysuz, kötü huylu
DER a) Kapı, b) “Yırtan, yaran” ve “-de hâlinde bileşik kelime, c) Ter
DER-Â GÛŞ (Derâgûş) Kucaklama, sarma
DER-Â GÛŞ ETMEK Kollarına almak, kucaklamak
DER-AN Derhal, o anda, hemen
DERBÃN Kapıcı
DER-BEDER Kapı kapı gezen, serseri, dağınık, perîşân
DER-BEND Dağda ve tepede zahmetlerle geçirilen yer, dar geçit, boğaz
DER-BEST Kapalı kapı, kapanmış, susmuş, der-beste
DERCÂN Can içinde
DERCÂN ETMEK Can içine almak, hayâtını ona vermek
DERD a) Tasa, keder, kaygı, b) Hastalık, illet
DERD-ÂŞİNÂ Dert ve kedere gömülmüş olan
DER-DEST Elde, elde etmek, yakalamak, tutmak
DERD-İ AŞK Aşk derdi
DERD-İ DERÛN Gönül derdi, iç kaygısı, gönül tasası, yürek derdi
DERD-İ DÎL İç kaygısı, gönül tasası, yürek derdi, gönül gamı
DERD-İ FİRÂK Ayrılık derdi
DERD-İ FİRÂK-I YÂR Sevgiliden ayrı düşme derdi
DERD-İ İŞTİYÂK Özlem üzüntüsü, özleyiş derdi
DERD-İ PEYDERPEY Birbiri ardınca gelen dert
DERD-İ SER Baş ağrısı, baş belâsı, sıkıntı
DERD-MEND Tasalı, kaygılı, dertli
DERD-MENDÂNE Üzüntülü ve kederli bir kimseye uygun tarzda ve halde
DERD-MEND-İ AŞK Aşk derdine uğramış
DERD-NÂK Dertli, kederli, mahzûn, mükedder, kaygılı
DERD-Ü GAM Keder ve üzüntü
DERGÂH (Dergeh) a) Tekke, b) Kapı *Cenâb-ı Hakka ibâdet edilen yer, Şeyhlerin tekkesi
DERGÂH-I ÂLİ Pâdişâh kapısı, Başkent
DERGÂH-I İLÂHÎ Allah katı
DERGÂH-I İZZET Allah katı
DERGÂH-I MUALLÂ a) Tekke kapısı, b) Pâdişâh kapısı
DERGEH (Dergâh)
DERGEH-İ DÎLDÂR Sevgilinin dergâhı, tekkesi
DERGEH-İ ÛLYÂ Yüksek, ulu dergâh
DERGİŞ İzdiham, çok kalabalık
DER-HÂ Kapılar
DERHÂL Şimdi, hemen, bu anda, vakit kaybetmeden
DER-HAST Arzu, talep, istek, dilek
DER-HÂTIR Hâtırda
DERHOR Lâyık, münâsip, muvâfık, uygun, yakışır
DERHÛŞ Derhor, lâyık, münâsip, muvâfık, uygun, yakışır

61
DER-İ CENÂN Gönülde olan
DER-İ MEYKEDE Meyhânenin içi
DERÎDE Yırtılmış, yırtık
DERK Anlama, idrâk
DER-KÂR Açık, belli, âyân, âşikâr
DER-KİNÂR Kucaklama, kucağa alma
DERMÂN a) Çâre, ilâç, tedbir, devâ, b) Güç, kuvvet
DERMANDE Çâresiz kalmış, düşkün, bitkin
DERMEK Toplamak, cem etmek
DERPEY Hemen, ardı sıra
DER-PÎŞ Önde olan, göz önünde bulunan, hazır
DERR İyi iş, iyilik
DERRAK Anlayışlı, anlayıp kavrayan, çabuk anlayan
DER-SAÂDET Saâdet kapısı, İstanbul’un eski ismi
DERS-EYLEMEK Ezberlemek
DERS-İ AŞK Aşk dersi
DERT (Derd) Kaygı, tasa, hastalık, illet, Anlama, idrâk etmek
DERTLİ Gamlı, tasalı, üzüntülü
DERÛHTE Yerine getirmeye söz verme, üzerine alma, üstlenme
DERÛN a) İç taraf, dâhil, b) Kalp, yürek
DERÛNÎ Gönülden, içten
DERÛN-İ DÎL Gönlün tâ içi, gönül
DERVÂ (H) Şaşkın, şaşırmış olan, hayrân
DERVÂZE a) Şehir-kale kapısı, b) Büyük kapı
DERVİŞ Gãyet mütevâzı ve kanaatkâr olan, şeyh, işini Allah’a bırakmış kişi
DERVÎŞÂN Dervişler, mütevâzı olanlar
DERVÎŞÂNE Dervişe yakışır halde, saflık ve kalenderlikle
DERYÂ Deniz, ummân, bahr
DERYÂB Akıllı, anlayışlı, müdrik
DERYÂÇE Göl, küçük deniz
DERYÂ-İ RAHMET Rahmet denizi
DERYÂ-İ UMMAN Dibi, kıyısı olmayan büyük deniz, okyanus
DERYÂ-MİSÂL Deniz gibi çok olan, denizi andıran
DERYÂY-I AHDÂR Yeşil deniz, semâ, gök
DERYÂY-I ESVED Karadeniz
DERYÂY-I UMMÂN Açık deniz, kıyısı olmayan büyük deniz
DESÂİS Desîseler, hîleler
DESÎSE Hîle, gizli oyun, dolap
DESÎSE-KÂR Hîleci, hîlekâr
DEST a) El, b) Bir meclisin îtibarlı yeri, büyük efendinin yeri
DESTÂR Sarık
DEST-BE DEST Elden ele, el ele
DEST-BESTE El bağlamış, eli bağlı
DESTE Tutam, bağ, demet
DESTE-DÂD El veren, yardım eden

62
DEST-GÂH İşyeri, tezgâh
DEST-GÎR Elden tutucu, yardımcı, yardım eden
DEST-GÎR-İ HÂSİRÎN Hüsranda olanların, zararda olanların elinden tutan
DEST-İSAYYÂD Avcının eli
DEST-KEŞ Gözleri görmeyen bir kimseyi ellerinden tutup dolaştıran
DEST-RES Eli yetişen, elden tutan
DESTÛR İzin, müsaade, ruhsat, Allah’ın inâyeti
DEST-Ü PÂ El ve ayak
DEST-YÂR Düşmüş kimsenin elini tutan, yardımcı olan
DEŞNE Hançer
DEŞT Bozkır, çöl, sahrâ
DEŞT-İ GAM Üzüntü çölü
DEŞT-İ HAYAT Hayat çölü
DEŞT-İ HÜSN Güzellik çölü
DEVÂ Çâre, ilâç, tedbîr
DEVÂCÎR Karanlıklar, zulûmatlar
DEVÂDÂR Devâlı, devâ verici, iyileştiren
DEVÂKÂR İlâç, devâ veren
DEVAN Koşan, hızlı yürüyen
DEVAR Baş dönmesi
DEVÂSA Çok büyük, dev gibi
DEVÂSIZ Devâsı olmayan, iyileştirilemeyen
DEVÂVÎN Dîvânlar, eski şâirlerin eserlerini bir araya topladıkları kitapları
DEVERÂN Dönüp dolaşmak. Yerinde durmamak, devretmek
DEVLET a) Tâlih, b) Büyük rütbe, c) Zenginlik, d) Hükümet ve ülkesi
DEVLET-İ UZMÂ Büyük rütbe, büyük tâlih
DEVR a) Bir şeyin kendi etrafında dolaşması, b) Zaman, çağ
DEVRÂN Devir, felek, zaman, deverân, * Sesli zikir meclisi
DEVRÂN-I DÜNYÂ Dünyânın etrâfında dönmek, dolaşmak
DEVR-ETMEK Bir şeyin etrâfında dönmek, dolaşmak, dolanmak
DEVR-EYLEMEK Dönmek
DEVR-İ ÂLEM Dünyâ seyahati gezisi, dünyâyı dolaşmak
DEVR-İ BÂB-EYLEMEK Kapı kapı dolaşmak
DEVR-İ FERÂHNÂK Sevinçli, mesrûr çağ, sevinçli dolaşma, Ferâhnâk devri.
DEVR-İ KAMER Ay’ın Dünya çevresinde bir ay süresince devri, dolaşması
DEVR-İ LÂLE Lâle devri, lâle mevsimi, lâle zamânı
DEVRİM İnkılâp
DEVVAR Çok veya devamlı olarak dönen, devreden
DEVVÂRE a) Devr-eden, durmadan dönen, b) Pergel
DEYCÛR Karanlık, * Şeb-i deycûr: Çok karanlık gece
DEYDENET Âdet, usûl
DEYMÛM Devamlı, berkarar, zevâlsiz
DEYMÛMET Dâimlik, devam, dâimiyet
DEYMÛMÎ Devamlılık, bekãya âit ve müteallik
DEYN Borç, verilmesi lâzım olan şey

63
DEYR Manastır, kilise * (Mec) Meyhâne
DEYÛ Diye, diyerek
DEYYÂN Mükâfatı ve cezâyı hakkıyla veren Hâkim, Allãhu Teâlâ
DEYYÂR a) İnsan, kimse, biri, bir kimse b) Manastır, kilise adamı
DIRAHŞ Parlama, ışık, nur
DIRAHŞÂN Parlak, parıldayan, parlaklık ziyâdâr, münevver
DIRAHT Ağaç
DIRAHT-I MEYVEDÂR Meyveli ağaç
DIRÂZ Uzun
DÎ (Dirûz) Dün, dünkü gün, bugünden bir evvelki gün
DİBA (Dibaç) Dallı, çiçekli ipekli kumaş
DÎBÂCE-İ HAYÂL Hayâl başlangıcı
DİCLE Ulu ırmak
DÎDÂR a) Güzel yüz, çehre, b) Cennette Allah’ın mânevî görünüşü
DÎDÂR-I PÂK Temiz yüz
DÎDÂR-I YÂR Sevgilinin güzel yüzü
DÎDE a) Göz, çeşm, b) “Görmüş” anlamında sıfat yapar
DÎDE’LERİN Gözlerin
DÎDE-İ AĞYÂR Başkalarının gözü
DÎDE-İ BÎDÂR Uyku girmeyen göz
DÎDE-İ EŞBÂH Benzeyen göz
DÎDE-İ FETTÂN Güzelliği ve etkili bakışıyla insanları birbirine düşüren göz
DÎDE-İ GİRYÂN Teessürle ağlayan göz, ağlayarak
DÎDE-İ MESTÂN Mahmûr göz, baygın bakışlı göz
DÎGER (Dîger) Başka öbür
DÎGER-GÛN Başka türlü, başka tarzda, perîşân
DİH * Veren, verici; anlamlarıyla birleşik sıfatlar yapar.
DİHİŞ Verme, veriş, bağışlama, ihsân, atiyye
DÎK Kazan
DÎK-İ SİYAH Kara kuş, siyah horoz
DİKSİYON Kelimelerin: Ses, vurgu, anlam ve heyecan ifâde eden duraklarının
hakkını vererek, yerli yerinde söylenmesi, telâffuz
DÎL Gönül, kalp,
DÎL HARÂB-I AŞKINIM Senin aşkından dolayı harâb olmuşum
DÎL-ÂBÂD Mutlu gönül
DÎL-ÂRÂ Gönül avutan, gönül süsleyen, Gönül alıcı, güzel dilber
DÎL-ÂRÂM Gönül eğlendirici, gönül okşayan
DÎL-ÂSÂ Gönlü rahatlandıran, avutan
DÎL-ÂSÛDE Kalbi rahat
DÎL-ÂSÜB Kalbi sıkan, yüreğe sıkıntı veren, gönle ezâ verme
DÎL-ÂŞÛB Gönlü karıştıran, gönlün huzûrunu kaçıran
DÎL-ÂVÂRE Serseri gönül
DÎL-ÂVER Yiğit, cesâretli, yürekli
DÎL-ÂVİZ Dilber, gönlün takılıp kaldığı, gönlü asılı tutan
DÎL-ÂZÂR Gönül incitici, gönül inciten, hatır kırıcı, hatır kıran

64
DÎL-ÂZÜRDE İncinmiş, gönlü, kalbi kırılmış
DÎL-BÂZ Güzel konuşan, kavl ve fiili hoş olan, gönül eğlendiren
DÎL-BEND Gönül bağlayan, gönülden bağlı
DİLBER Güzel, gönül alan, gönül çeken güzel
DİLBER-İ NÂDÎDE Eşsiz güzel, bulunmaz sevgili
DİLBER-İ RÂNÂ Güzel sevgili, gönül alıp götüren güzel
DİLBER-İ ŞÛH-İ ŞEN Neş’eli, kayıtsız sevgili
DÎL-BESTE Gönül bağlanmış, âşık
DİL-BESTE EDÂ Gönül bağlayan, gönül çekici, çekici tavır
DÎL-BESTE-İ SEVDÂY-I MUHÂL: Boş bir sevdâya gönlü bağlanmış
DÎL-CÛ Gönül alan, gönül arayıcı, gönül çeken
DÎL-DÂDE Gönlünü veren, âşık
DÎL-DÂR Kalbi baskı altında tutan, sevgili, mâşûk
DİLDÎL Izdırab, acı, elem, sıkıntı, azâb, inilti
DİLDÎL-KUNÂN İnleyenler, acı çekenler, ızdırap çekenler
DÎL-EFRÛZ Kalbi yakan, gönül parlatıcı
DİLEK Arzu, temennî, ricâ
DÎL-FERÂH Sevinçli, gönlü rahat
DÎL-FİKÂR Gönlü yaralı olan
DÎL-FİRÎB Gönül aldatan, gönlü eğlendiren, avutan
DÎL-FİRÛZ Gönlü aydınlatan, sevindiren
DÎL-GÎR Gönlü incinmiş, hatırı kırılmış, gücenmiş, kırgın, kalbe sıkıntı veren,
DÎL-GÜDÂZ Yürek eriten, yüreğin dayanamayacağı
DÎL-GÜŞÂ (küşâ) İç açan, gönül açan, kalbe ferahlık veren
DÎL-HÂH Gönül isteği, gönlün istediği
DÎL-HÂNE Gönül evi
DÎL-HARÂB Gönlü yıkık, gönlü yıkılmış, gönlü kırılmış
DÎL-HASTA Gönlü hasta
DÎL-HIRÂŞ Gönlü tırmalayan, inciten
DÎL-HÛN Yüreği kanamış olan, pek dertli, içi kan ağlayan mükedder,
DÎL-HURREM Neş’eli, gönlü sevinçli
DÎL-HÛŞ Gönlü rahat, mutlu
DÎL-İ ÂGÂH Gönlü uyanık, kalp gözü açık
DÎL-İ BÎÇÂRE Zavallı gönül, derdine çâre olmayan gönül
DÎL-İ BÎTÂB Yorgun, bitkin gönül
DÎL-İ DERYÂ Denizin ortası
DÎL-İ DÎVÂNE Dîvâne gönül, deli gönül
DÎL-İ GAM-DÎDE Gam çeken gönül
DÎL-İ MAHZÛN Kederli gönül, mahzûn gönül, hüzünlü, üzgün gönül
DÎL-İ MECNÛN Deli gönül
DÎL-İ NÂLÂN İnleyen gönül
DÎL-İ NÂŞÂD Kederli, şâd olmayan gönül, mutsuz gönül
DÎL-İ PÂK Temiz gönül
DÎL-İ ŞEB Gecenin yarısı, gece yarısı
DÎL-İ ŞEYDÂ Dîvâne, şaşkın gönül, deli gönül

65
DÎL-İ VÎRÂN Harap gönül, yıkık gönül
DÎL-İ ZÂR İnleyen, ağlayan gönül
DİLÎR (dîlîrân) Yiğit, yürekli, cesâretli cesur, bahâdırân
DİLÎRÂNE Yiğitçe, cesâret ve yiğitlikle olan
DÎL-KEŞ Gönlü çeken, kalbi cezbedici
DİLKEŞ-HÂVERÂN Doğu ve Batının gönlünü çekici
DÎL-KÜŞÂ (güşâ) Gönül açan, gönül açıcı, ferahlık veren
DÎL-MÜRDE Duygusuz, kalbi ölmüş
DÎL-NEVÂZ (Nüvâz) Gönül okşayan, hoşa giden
DÎL-NİŞÎN Yürekle duran, yerleşen, pek hoşa giden
DÎL-NÜVÂZ (nevâz) Gönül okşayan, hoşa giden
DÎL-NÜVÂZ-I MEN Benim gönlümü okşayan
DÎL-PERÎZ Gönlün kabûl edeceği, gönlün benimseyeceği
DÎL-PESEND Gönlün beğendiği, beğenilecek
DÎL-PEZÎR Gönlün kabûl edeceği, gönlün benimseyeceği
DÎL-RÎŞ Gönlü yaralı
DÎL-RÜBÂ Gönül kapan, gönül alan, herkesi kendine âşık eden
DÎL-SÂZ Gönül yapan, tatlı muâmele eden
DÎL-SÎR Kanmış, yüreği tok
DÎL-SİTÂN (Dilistân) Gönül alıcı, sevgili, gönül zaptedici olan
DÎL-SUHTE Yüreği yanık
DÎL-SÛZ Gönül yakan
DÎL-ŞÂD Gönlü sevinçli, sevinmiş, kalbi hoş olmuş
DÎL-ŞİKÂF Gönülleri avlayan, kalpleri cezbeden, yürekleri delen
DÎL-ŞİKEN Can sıkıcı, kalp kırıcı
DÎL-ŞİKESTE Kalbi kırık, gönlü kırılmış olan
DÎL-TENG Sıkıntılı, kederli, gönlü darda olan
DÎL-TEŞNE Kalbi susamış, gönlü çok istekli, çok özlemiş
DÎL-TÎRE Karanlık gönül
DÎL-VERMEK Gönül vermek
DÎM Yüz, yanak, çehre, surat
DİMÂĞ Beyin
DÎMÂR Ölme, yok olma, helâk
DÎN Allah’a ibâdet ve îmân yolunda her milletin tuttuğu yol
DÎNÂR Altın para
DÎN-İ MÜBÎN Apaçık, âşikâr dîn, İSLÂM
DÎR Çoktan, geç, uzun süre
DİRAHŞ Nûr, ziyâ, parıltı, parlama, ışık
DİRAHŞÂN Parlayan, parlak
DİRAHŞENDE Işıklı, nurlu, ışıldayan, parıldayan
DİRAZ Uzun
DİREM Derim, söylerim
DİRÎGA Yazık, eyvahlar olsun
DİRÎĞ Esirgeme, kıyamama, yazık, eyvah
DİRLİK Yaşayış, geçim, hayat, sağlık

66
DÎ-ŞEB Dün gece
DÎV Dev, şeytan, cin
DÎVÂN a) Büyük meclis, b) Eskiden yaşamış şâirlerinin toplandığı kitap
DÎVÂN DURMAK Ellerini önünde kavuşturup emre hazır beklemek
DÎVÂNE Deli, aklı başında olmayan
DÎVÂNE-RÂ Dîvânenin, çılgının
DÎVÂNE-REV Çılgın, delicesine davranan
DÎVÂN-I İLÂHÎ Âhiretteki hesap günü
DİVÂR Duvar
DİV-BÂD Şiddetli rüzgâr, kasırga, fırtına
DİYÂR Memleket, ülke
DİYÂR-I ÂHAR Diğer memleket
DİYÂR-I GURBET Gurbet diyârı, yabancı memleket, gurbet elleri
DİYÂR-I KÜFR İslâm ülkelerinden hâriç olan memleketler
DİYÂR-I RÛM Eskiden Osmanlı ülkesindeki Anadolu
DOĞAN Yırtıcı bir kuş
DOST Sevilen kimse, yâr, sevgili, * Gerçek sevgili
DOST-GÂHÎ Dost yerine âit
DÖNDÜ Henüz evlenmemiş kız
DÛ’ Işık, ziyâ, nûr
DUÂ Allah’a (c.c.) niyâz, yalvarış, * Kulun Allah’a niyazda bulunması
DUÂ-GÛ Duâ okuyan, duâ eden
DUÂT Duâ edenler, Allah’a yalvaranlar
DUÂ-YI HAYR Hayırlı duâ, hayır isteyen duâ
DUÂ-YI MÜSTECÂB Kabûl olunan duâ
DUCRET Sıkıntı, gönül darlığı, zahmet, zarûret
DUCRET-VER Sıkıntılı
DÛÇÂR Yakalanmış, müptelâ
DÛD Duman
DÛDE Çıra isi, duman
DÛD-MÂN Aile, sülâle
DUDU (Tûti) Dudu kuşu, papağan
DUH Kız, kerîme, DUTER: Kız
DUHÃ (ve’d-duhã) Kur’an-ı Kerîm’ in 93. Sûresinin adı
DUHTER Kız, kız çocuk
DUMRUL Ölümü bile göze alabilecek sevgili
DÛN Aşağı, alçak (kimse) kolay, zayıf, gayrı, diğer, maada
DÛR Ayrı, uzak
DURÛBEN Çarparcasına, vururcasına
DÛRÂ-DÛR Uzun uzadıya
DÛR-BÎN (dürbün) Uzak gören, uzağı gösteren âlet
DÛR-ENGÎŞ Önceden görüş düşünen, tedbirli
DÛRÎ Uzaklık
DURMUŞ-DURSUN Son doğan erkek çocuklara verilen ad
DÛR-OLMAK Uzak olmak, uzaklaşmak

67
DÛR-U DİRÂZ Uzun uzadıya
DÛŞ (düş) Dün gece, rüyâ âlemi
DÛŞ’EYLEMEK Düşünmek, müptelâ kılmak, uğratmak
DÛŞÎZE Bãkir, kız oğlan kız
DÛZ Diken, dikici
DÛZAH (Dûzeh) Cehennem durağı, cehennemlik
DÛZAH-MEKÂN Makãmı cehennem olan, kâfir, münâfık
DÜ İki
DÜ-ÂLEM İki dünyâ, Dünyâ ve âhiret
DÜ-BÂLÂ İki kat
DÜ-CİHÂN İki cihan, Dünyâ ve âhiret
DÜ-DÎDE İki göz
DÜ-DÎL İki yüzlü, iki tarafa yaranır
DÜ-GÂNE İki adet, iki tâne, çift
DÜHÛR Devirler, zamanlar, dünyâlar
DÜ-KÎTÎ İki âlem, iki cihân
DÜLÛK Batma, güneş batması
DÜLÛK-ÜS ŞEMS Güneşin batışı
DÜMÛ Gözyaşları
DÜNÜVV Ulaşmak, yakın olmak
DÜR (Dürr) İnci, inci tânesi
DÜRC-İ ZER Altın kutusu
DÜR-DÂNE a) İnci tanesi, b) Sevgili
DÜR-EFŞÂN İnci saçan, inci gibi değerli sözler söyleyen
DÜRRE İnci tânesi, dürdâne
DÜRRE-İ BEYZÂ Parlak, büyük inci
DÜRR-İ İnci gibi parlayan
DÜRR-İ ADEN Aden incisi
DÜRR-İ CÂN Canın incisi, çok sevgili
DÜRR-İ DIRAHŞÂN Parlak inci
DÜRR-İ FEŞÂN İnci gibi söz söyleyen ağız
DÜRR-İ MEÂLİ-ŞÂN Yüce fikirler incisi
DÜRR-İ MEKNÛN Mahfazalı parlak inci
DÜRR-İ MİSÂL Misâlin incisi, inci misâlinde
DÜRR-İ NÂYÂB Eşsiz, benzersiz bulunmaz inci
DÜRR-İ SEMÎN Çok değerli inci
DÜRR-İ SENCÎDE a) İyi düşünülmüş, yerinde söylenmiş söz, b) Ölçülü, tartılı inci
DÜRR-İ SÛRET İnci görünüşlü
DÜRR-İ YEGÂNE Eşi ve benzeri bulunmayan tek inci
DÜRR-İ YEKTÂ Tek, eşi bulunmayan inci
DÜRR-İ YEKTÂY-I GENC-İ DİLBERÂN: Dilberler hazînesinin tek, en iri incisi
DÜRR-İ YETÎM a) Tek, iri, baha biçilmez eşsiz inci b) İnsân-ı kâmil *Hz.Muhammed
DÜRRİ-İ MEÂL-ŞÂNI Şânı yüce fikirler incisi
DÜRRİ-İ ŞİRÂB İri, büyükçe inci
DÜRRİ-İ YEKTÂ Benzeri olmayan tek inci

68
DÜRRİ-İ YETÎM Sedef içinde olan tek inci
DÜRRİ-İ ZÂR Ağlayan, inleyen dürri (inci)
DÜ-RÛ İki yüzlü
DÜRÛD Duâ, tahiyye ve selâm
DÜRÛĞ Yalan, yalan söylemek
DÜRÜSTÎ-TEN Ten, vücûd düzgünlüğü
DÜSTÛR Umûmî kãide, kãnun, nizâm
DÜŞ (Dûş) Düşünmek, düşmek
DÜŞEŞ İki altılık, tavlada iki zarın da altılı gelmesi
DÜŞMEN Düşman
DÜŞMEN-İ GADDAR Merhametsiz düşman
DÜŞNÂM Sövme, sövüp sayma, ta’n
DÜŞVÂR Müşkül, güç, zor
DÜ-TÂ İki kat, ikiye bölünmüş, bükülmüş, kambur, boyu eğik
DÜ-VÂZDEH Oniki
DÜYÛN (Düyûnat) Borçlar
DÜ-ZEBÂN İki dilli
DÜZENBAZ Hîle yapan, aldatıcı

69
E
EB * Ebã, ebû, ebî: Baba, ata
EBDÂN Cisimler, gövdeler, vücûdlar
EBED Ebedîlik, sonsuz gelecek, sonu olmayan gelecek zaman
EBEDÎ Sonsuz, sonu olmayan sonsuza ve ebediyete âit, ebediyete dâir.
EBHÂL En hasis, çok cimri, daha tamahkâr.
EBHÂR Bahirler, deryâlar, denizler.
EBHER En bahir, en âşikâr, en parlak.
EBKEM Söz söylemeye muktedir olmayan, dilsiz
EBNÂ Oğullar, çocuklar, veledler.
EBNÂ-İ ÂDEM Âdem oğulları, insanlar.
EBNÂ-İ BEŞER İnsan oğulları.
EBNÂ-İ CİNS Kendi sülâlesinden gelenler, aynı cins olanlar.
EBR Bulut
EBR-İ BAHAR Bahar bulutu
EBR-İ BÂRÂN Yağmur bulutu
EBR-İ EŞFAK Şefkat bulutu
EBR-İ İHSÂN İhsan, lütuf bulutu
EBR-İ ŞİTÂ Kış bulutu
EBRÛ a) Kaş, b) Kırışık hâreli renkler
EBRÛ-FERÂH Güler yüzlü
EBRÛVÂN Kaşlar
EBSÂR Gözler
EBSEM (Epsem) Dilsiz, söz söylemeyen, susan
EBTER Sonu yok, zürriyetsiz, kısır, eksik, tamamlanmamış
EBÛBEKİR Bekir’in babası
EBU-CEHL Peygamber zamanında yaşamış bir din düşmanının lâkabı
EBUL KÃSIM Peygamberimizin sıfatlarından (Kãsım’ın babası)
EB-Ü CED Baba ve büyük baba
EBVÂB Kapılar
EBYÂT Beyitler, iki satırdan meydana gelen manzum sözler
ECET Çok cömert, en cömert, daha iyi
ECEVİT Çalışkan
ECR Sevap, mükâfat, ücret
ECÛC Işık veren, parlayan, parlak nesne
ED’İYE-İ HAYR İyilik, fâide getiren duâlar
EDÂ a) Güzel tavır, b) Şîve, işve, c) Yerine getirmek, ödemek
EDÂ ETMEK Yapmak, yerine getirmek
EDÂLI İşveli, cilveli, nazlı, hoş tavırlı
EDB Sekizer mısrâlı bentlerden müteşekkil nazım
EDEB İyi terbiye *Hatânın her türünden korunmaya sebep olan şeyi bilmek
EDÎBÂNE Edepli, terbiyeli bir kimseye yakışan

70
EDİP-EDÎBE Terbiyeli
EDİS-EDİZ Değerli, yüksek
EDİYE Duâlar, yalvarmalar, niyâzlar
EDVÂ İlletler, hastalıklar
EDVÂR Devirler, zamanlar
EF’ÂL Fiiller, ameller, yapılan işler
EF’ÂL-İ HASENE Çok cömert, daha kerîm, en kerîm
EFÂDİL Fazîletliler, iyiliksever ve temiz kimseler
EFÂHİM Büyük zatlar, pek büyük, muhterem kimseler
EFÂİK (Efâyik) Yalanlar, dolanlar, düzme sözler, iftirâlar
EFÂVİK Hıçkırıklar
EFDÂL Daha ve pek fazîletli
EFE Zeybek
EFFAF Çok of çeken, sıkıntılı, muzdarip ve kederli kimse
EFGAN (Efkan) Acı ile bağırıp çağırmalar, feryatlar
EFGÂR Yara, gönül yarası
EFGEN (Efken) Düşüren, yere atan, yıkan, yere atıcı, düşürücü
EFGENDE (Efkende) Yere atılmış, düşürülmüş, yıkılmış, düşkün, bîçâre * Zavallı âşık
EFHÂM Çok büyük, pek büyük, anlayışlar, zihinler, anlamalar
EFHEM Anlayışlı, kolay anlayan
EFİD Medhedici, öven, senâ eden
EFİL EFİL Hafif esen rüzgârın tesiriyle; saç ve elbisenin dalgalanması
EFKÂR Düşünceler, fikirler, kuruntu, tasa
EFKEN Düşüren, yere atan, yığan, salan
EFLÂK a) Felekler, gökler, âlemler, âsumanlar, b) Bahtlar, kaderler, tâlihler
EFRÂD Fertler, askarlar
EFRÂH Ferahlamalar, iç açılmaları, sevinmeler
EFRÂHTE Yükselmiş, yükseltilmiş, kaldırmış, kaldırılmış
EFRÂN Neş’eli, keyifli, sevinçli olan kimse, mesrûr
EFRÂZ Kaldırma, yükseltme, yüksek, yukarı, bülent
EFREND Debdebe, gösteriş, süs
EFRÛĞ Şûle, aydınlatıcı, parıltı, nur, ziyâ, ışık
EFRUHTE Şû’lelenmiş, parlamış, ziyâlanmış, nurlanmış, aydınlanmış
EFRÛZ Tutuşturmak, ziyâlandırmak mastarının emir kökü.
EFSÂ Sihirbaz, efsuncu, insanı teshîr edici
EFSÂH Daha veya pek açık
EFSÂNE Masal, uydurulmuş yalan hikâye
EFSER Taç
EFSÛN Sihirli, büyü, üfürük, sihirli güzel,
EFSÛS Yazık!, Eyvah! gibi bir teessür edatı
EFSÜRDE Soluk, donmuş, hissizleşmiş
EFŞÂN Dağıtan, saçan, serpen
EFZÂ a) Veren, dağıtan, saçan.. ek kelime b) Korku ile bağırıp çağırmalar
EFZÛD Çoğalan, artan, bollaşan
EFZÛN Çok fazla, pek ziyâde

71
EFZÛNÎ Çokluk
EGEMEN Hükmünü yürüten
EĞERÇİ .ise de, her ne kadr... olsa da...
EĞMEN Bir yana meylettirme, çarpıtma, indirme
EHAD Bir, tek, * İnfiradla muttasıl sıfat-ı kâmileyi câmi’ olan
EHÂDÎS Hadisler, Peygamberimizin sözleri, hareketleri ve emirleri
EHAD-Ü HÜMÂ Onlardan biri, her ikisinden biri
EHAF Çok hafif
EHAK Daha haklı, pek haklı, daha doğrusu, en hakîki
EHÂL Korkular, korkulacak haller, fenâlıklar
EHÂSİN Pek güzel, en güzel olan şeyler
EHÂSİN-İ AHLÂK Ahlâkın en iyisi, Hz. Peygamberin ahlâkı gibi olan ahlâk
EHASS En hasis, en bayağı, daha uyanık, daha hasis
EHDÂB Kirpikler
EHEMM Çok mühim, daha mühim, çok kıymetli, çok lüzumlu
EHİ a) Bir yerde oturanlar, oranın halkı, b) Sâhib, mâlik olan
EHİBBÂ Habibler, dostlar, sevgililer
EHİLLÂ Dostlar, kardeşler
EHL Yabancı olmayan, alışık olduğumuz, beceriklilik, elinden iş gelir.
EHLEN Hoş geldiniz mealinde söylenir (Ehlen ve sehlen)
EHLEN ve SEHLEN *Ehlen: Hoş geldiniz, Ehlen ve Sehlen: Hoş geldiniz safâ geldiniz.
EHL-İ Mûnis, alışık, yabancı olmayan
EHL-İ ÂLEM Âlemin ehli olan kimseler
EHL-İ ARZ Dünyâdakiler, yerdekiler
EHL-İ AŞK Aşk ehli, aşka âşinâ olanlar, âşıklar
EHL-İ BEYT Ev halkı, çoluk çocuk*Peygamberin ailesine mensup olanlar için söylenir
EHL-İ DÎL Allah adamı, gönül adamı, gönlü uyanık, gönül ehli
EHL-İ DİLÂN Gönül erbâbı kimseler
EHL-İ DÜNYÂ Dünyâya haddinden fazla değer veren, maddeci kimse
EHL-İ EBED Ebedî olanlar,
EHL-İ FERÂĞ Rahat olan
EHL-İ HAK Îmân, İslâmiyet ve Hak’ yolunda olanlar
EHL-İ HÂL a) Halden anlayan, b) İlâhî tecelli ve mânevî feyze mazhar olan
EHL-İ İSLÂM İslâm topluluğu, Müslümanlar
EHL-İ KEMÂL Olgun olan
EHL-İ NÂMUS Nâmuslu kimse, nâmus ehli
EHL-İ NÂR Cehennemlik olan, cehennem ehli
EHL-İ SEVDÂ Âşık
EHL-İ SÜHÂN Sözünün eri
EHL-İ SÜNNET Hz. Muhammed’in söz ve emirlerine uyan îmân sâhipleri
EHL-İ ŞİRÂRE Şerli kimse
EHL-İ ŞÜHÛT Kâinâtta İlâhi ve gizli sırları HAKK’ın izni ile ehli velî
EHL-İ TARÎK Bir tarîkata mensup olan, derviş.
EHL-İ ZEVK Zevklenenler, lezzet alanlar
EHVÂ Nefsin istek ve arzuları, muhabbetler, şehvetler

72
EHVÂR Şaşkın, şaşırmış kimse, alık, sersem
EHVEC En muhtaç, pek muhtaç
EHVEN Daha aşağı, daha ucuz, bayağı
EHVEN-Ü ŞER İki kötünün veya şeyin daha az zararlısı * Ehven-i şerreyn’de denir.
EHYÂN Zamanlar
EİMME İmamlar
EİZZE Azizler
EKÂBİR En büyükler, pek büyükler
EKÂBİR-İ ULEMÂ En büyük âlimler, İslâm âlimleri
EKALİM İklimler, memleketler, diyârlar
EKÂM Tepeler, bayırlar
EKÂRİM Kerem sâhibi olanlar
EKBER Çok büyük, en büyük
EKBER-ÜL KEBÂİR Büyük günâhların en büyüğü
EKDÂR Kederler, acılar, üzüntüler
EKL Yemek yeme
EKL-Ü ŞÜRB Yiyip içmek
EKMEL Mükemmel, en kâmil, eksiği olmayan, en mükemmel
EKNÛN Şimdi, el’an, hãlâ
EKREM Çok cömert, daha kerîm, en kerîm
EKREM-İ HALK-I İLÂH Tanrı’ nın yaratıklarının en keremlisi, şereflisi ve cömerti
EKREM-ÜL EKREMÎN Cömertlerin en cömerti
EKTÂR Haysiyetler, onurlar, şerefler, şanlar, ünvanlar, soylar
EKTEM Çok sır saklayan, esrar gizleyen kimse
EKVÂ Daha kuvvetli, en kuvvetli
EKVÂN Âlemler, mahlûklar, varlıklar, oluşlar
EKVÂR Petek, arı kovanları
EKYÂS Akıllı kimseler
EKZEB Büyük iftirâ, büyük yalan, uydurma
EL Yabancı, başkaları, gayriler
EL’AMAN Sığınma, yardım isteme * aman, meded, el-aman
ELÂ a) Bir göz rengi, b) Bilmiş ol, bak, dinle anlamında
EL-ACEB Acâyip, şaşılacak şey, tuhaf şey
EL-ALÂ Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve ihsanları, nîmetler.
EL-AN Şimdi, hãlâ
ELBÂB Akıllar
ELÇİM-ELÇİN Demet, deste
ELEM Acı, keder, dert, gam, kaygı, ağrı ve sancı
ELEM-İ DEMBEDEM Vakit vakit gelen elem, arasıra gelen acı
ELEM-İ YÂR Sevgili derdi
ELEM-İ YE’S Ümitsizlik elemi, yeisten gelen sıkıntı
ELEM-NÂK Elem verici
ELEM-NÜMÛD Elem gösteren, elemli
ELEM-ZEDE Acılı, kederli, dertli

73
EL-ERDİRMEK Ulaşmak, elde etmek
ELEST * Rabbiniz değil miyim? mealindeki âyet-i kerîmenin ilk kelimesi.
ELEST-Ü Bİ-RABBİKÜM “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim” Âyet-i Kerîme’den.
ELEZ Çok lezzetli, en lezîz
ELFÂZ Lâfızlar, sözler, lûgatlar
EL-FİRÂK Elvedâ
ELGİN Garip
EL-HAK (El-Hakk’) Hakk’ın ta kendisi, tam doğrusu, gerçekten
EL-HAMD Hamd olsun, çok şükür
ELHÂN Nâğmeler, ezgiler, besteler
ELHÂN-İLE Nâğmelerle, ezgilerle, bestelerle
EL-HÂSIL Sözün kısası, kısacası
EL-HAYY Diri ve devamlı hayat sâhibi
EL-HAZER Sakın, sakınınız
ELİF Arapça’da ilk harf, Mecâzen: * Doğru, düzgün boy.
ELİF-ÂSÂ Elif gibi
ELİF-ÇEKMEK Elif harfi gibi ince uzun yara açmak, dağlamak
ELÎM Acı veren, acıtan, ağrıtan, çok şiddetli ağrı veren
EL-İNSÂF İnsaf edilsin, insaf edilmeli, insaf edelim
ELMAS Kıymetli parlak taş, pırlanta, * Elmas yâr: Çok güzel kimse
ELMAS-PÂRE a) Elmas parçası, b) Çok güzel kimse
EL-MEDED İmdâd et, yardım et
ELTÂF Daha lâtif, daha hoş, çok lâtif
ELÛF Ülfeti fazla, herkesle görüşüp konuşmaya alışık kimse
ELÛH And, yemin
ELVÂH-I ÂLEM Âlemin görünüşü, manzara ve levhaları
ELVAN Alacalı, rengârenk, birkaç renkli
ELVERMEK Yeterli olmak
EL-YEVM Bugün, bu gün ki günde, hãlâ
ELZEM Çok lâzım, daha lâzım,
EMÂKİN Yerler, mekânlar
EMÂN Korkusuzluk, eminlik, sığınma, yardım dileme
EMÂNET Eminlik, istikãmet üzere bulunmak
EMÂN-HAH Emân isteyen, emân dileyen, aman
EMÂNÜ’L HÂİFÎN Korkanların kendisine sığındığı, güvendiği
EMÂRE Nişan, eser, belirti, ipucu
EMCED Çok yüksek veya son derece şan, şeref sâhibi
EMEL Şiddetli istek, ummak, gãye
EMET-EMETİ Uzaklık, mesâfe
EMHÂL Mehiller, mühletler, vâdeler, zamanlar
EMÎN (Emine) Güvenilir, sağlam, inanılır kimse
EMÎNULLAH Allah’ın emîni, güvendiği kimse
EMÎR Reis, Seyyid, şerif, emredici olan
EMMÂ Ama, lâkin, şu kadar var ki

74
EMMÂRE (Nefs-i) Kötülüğü emredici * Nefs-i Emmâre: Kötülüğü emredici nefis.
EMN Eminlik, korkusuzluk, emniyet, bir şeye îtimat etmek
EMNETÜ’L-EMN’İL EMAN Kendisine güvenilenlerin en güveniliri
EMN-Ü EMÂN Korkusuzluk ve emniyet hâli
EMR (emir) İş buyurma, buyurulan şey, madde, husus, hâdise
EMRAH Saz çalıp söyleyen
EMRÂZ Marazlar
EMRE Dünkü gün
EMR-İ HAK Hakk’ın emri, Allah’ın emri, ölüm
EMR-İ İLÂHÎ Allah’ın emri, ölüm
EMR-İ MÂRÛF Güzel, iyi görülen iş
EMR-Ü FERMÂN Emir ve ferman
EMSÂL Denk, benzer, yaşları aynı olanlar
EMSÂLSİZ Eşi yok, benzersiz, örneksiz
EMVÂC Dalgalar
EMVÂL Mal
EN’ALLAH “Ben Allah’ım”
EN’ÂM Mallar, nîmetler
EN’ÜM Nîmetler, iyilikler, lütuflar, ihsanlar
ENÂCÎL İnciler
ENÂDÎD Perîşân, saçılmış, dağılmış, pejmürde şeyler
ENÂFİS En nefis olan şeyler
ENÂHİD Venüs gezegeni, Zühre seyyâresi
ENAK Ferahlı, sürurlu, neş’eli, sevinçli
ENAM Halk, insanlar, yaratıklar
ENÂNİYYET Benlik, kendine güvenmek, bencillik
ENÂR Nar meyvesi
ENÂRA Nurlandı, aydınlandı.. anlamında
ENBÂ Haberler
ENBÂŞTE Yıkılmış, dağılmış
ENBÂZ a) Namlar, lâkaplar, takma adlar, b) Ortak, şerik, eş
ENBEL En şerefli
ENBİYÂ Peygamber * Nebî’nin çoğulu.
ENBÛH Kalabalık, cemaat, izdiham
ENBÛY Koklama, koku alma
ENCÂD Yüksek yerler, yüce makamlar
ENCÂM Son, nihâyet, netîce
ENCÂM-I KÂR İşin netîcesi. Amelin sonu
ENCÂS Pislikler, pisler, necis şeyler
ENCİN Tâne tâne, ufak ufak, parça parça
ENCÜM Yıldızlar
ENCÜMEN Meclis, topluluk
ENDÂD Misaller, benzerler. *Bî endâd: Emsalsiz
ENDÂM Letâfet, intizam ve üslûp, vücûdun tenâsübü, boy bos

75
ENDÂMLI Boylu, boyu düzgün, ölçülü, biçimli
ENDÂR Baştan geçen bir olay, vâye, kıssa
ENDÂZ Atan, atmış, atıcı anlamında bileşik kelimeler yapılır.
ENDÂZE Ölçü, mikyas, arşının bez, basma vs. ölçen küçük cinsi
END-BEND Mahcup, utanmış
ENDER Daha veya pek nâdir ve seyrek ele geçen, çok az bulunan
ENDERÛN a) Osmanlı sarayının iç teşkilâtı, b) İç, kalp, gönül, içyüz
ENDÎŞ Düşünen, ölçülü hareket eden-bu anlamda sıfat terkibinde-
ENDÎŞE Düşünce, gam, keder, gãile, şüphe, vesvese, korku, merak
ENDÎŞE-İ HAM Basit düşünce
ENDÎŞÎ Düşünme, düşünüş
ENDÎŞ-NÂK Düşünen, tasalı, kederli, şüphe ve kuruntulu, vesveseli
ENDÛD Sürülmüş, işlenmiş * Yaldız sürülmüş gibi bileşik sıfatlar..
ENDÛH Keder, elem, gam, tasa, kaygı, sıkıntı, ıztırab, üzüntü
ENDÛH-GÎN Gamlı, kederli, elemli, kaygılı, sıkıntılı, üzgün, ıztıraplı
ENDÛH-NÂK Tasalı, kaygılı, mükedder
ENDÛHTE Kazanılmış müktesep hak
ENDÛZ Kazanan, elde eden, biriktiren, toplayan anlamında sıfat..
ENDÜH-NÂK Tasalı, kaygılı, mükedder
ENE’L HAK * “Ben Hakk’ım” demektir. Hallâc-ı Mansûr söylemiştir
ENFA’ Daha faydalı veya pek faydalı
ENFÂL Ganîmetler, düşmandan alınan mallar
ENFÂS Nefesler, soluklar, ruhlar, canlar
ENFÂS-I MESİHÂ Hz. Îsâ’nın ölüleri dirilten nefesi, duâlar, cevherler
ENFES Daha hoş, çok hoş, daha iyi, pek nefis
ENFES-İ ÂSÂR Eserlerin en nefisi, eserler içinde en değerli olanı
ENFİ Burunla ilgili ve buruna âit
ENFÛS Nefsler, ruhlar, canlar, yaşayanlar
ENFÛSÎ Bir kimseye mahsus görüş ve düşünüş, nefse âit
ENFÜS-Ü ÂFÂK Nefs ve dışı
ENGÂM Vakit, zaman, an, mevsim
ENGÂME Topluluk, cemaat, toplanma yeri, meclis, izdiham
ENGÂR Sanma, zan, şüphe
ENGÂRE Tamamlanmayan, eksik kalan iş, nakış veya taslak
ENGÂZ San’atkârların kullandıkları sanat âletleri
ENGEL Mâni
ENGİN a) Enli, geniş, açık deniz, b) Olgun kültürlü kimse
ENGİZ Koparıcı, karıştırıcı, fesat çıkaran
ENGÛR Üzüm, *Âb-ı engûr: Şarap, bâde, mey, hamr
ENGÛREK Gözbebeği
ENGÜS Nefs
ENGÜŞ-İ KİHÎN Serçe parmak
ENGÜŞT Parmak
ENHÂR Nehirler, çaylar, ırmaklar

76
ENHÂS En uğursuz, pek uğursuz
ENÎN Acı ve ızdıraptan inleyiş, inleme
ENÎNDÂR İnleyen, enîn eden
ENÎS Dost, arkadaş, ünsiyet edilmiş olan, sevgili, kendisine alışılmış
ENÎSÂN Boş ve manâsız, yalan söz
ENÎSE Âteş, nâr, od
ENÎS-İ DÎL Gönül dostu
ENİYYET Kişilik
ENKA Kaf dağında yaşadığı varsayılan masal kuşu
ENMA En çok, en ziyâde, çok hareketli ve büyümüş olma
ENNE Çok inleyen
ENSÂF Daha insaflı, çok acıyan, en merhametli
ENSÂL Nesiller, soylar, zürriyetler, sülâleler
ENSÂR Yardımcılar, müdâfîler
ENSEB En lâyık, çok münâsip, tam yerinde
ENTAK Çok güzel söz söyleyen, çok iyi nutuk veren
ENTE Şahıs zamiri
ENTRİKA Hîle, gizli tedbir ve dolap
ENÛŞÂ a) Sevinç, sürur, neş’e, b) Mecûsi mezhebi
ENÛŞE Hoş, mes’ud, saadetli
ENVÂ Çeşitler, nev’ in çoğulu
ENVÂ-I CÜNÛN HEŞHERİ Delilik çeşitlerinin sergisi
ENVÂR Nurlar, ışıklar, aydınlıklar * Mânevî karanlıktan kurtaranlar
ENVER a) Çok güzel, en nurlu, daha nurlu, b) Sevgili, mâşuk
ENZÂD Şanlı, şerefli, namlı ve tertipli kimseler
ENZÂR Bakışlar, görüşler, seyr
EPSEM Dilsiz
ER (ger) Eğer, şâyet, ise, olsa, olur ise, erken, geç değil
ERÂB Ulu, ulvî, âlâ
ERÂDÎN Yerler, arzlar, dünyâlar
ERÂİK Tahtlar, koltuklar
ERAKK Çok ince, ince ve yumuşak
ERALP Yiğit erkek
ERÂVEND Şevk, arzu, istek, talep
ERÂZİL Reziller, nâmussuzlar
ERBÃ Dört
ERBÂB (Erbap) a) İş sâhibi, işi olan kimseler, b) Muktedir, lâyık
ERBÂB-I AŞK Âşk ehli, gönül adamı
ERBÂB-I TERENNÜM Mûsıkî icrâ ustaları, Şarkı okuyanlar, terennüm edenler
ERBAÎN (Erbaûn) Kırk, kırk gün devam eden halvet
ERC Kıymet, kadr, değer
ERCÂ Çok ricâ edilen pek fazla talep edilen, çok istenen
ERCÂH Daha üstün, daha râcih
ERCAN Korkusuz

77
ERCÜMEND ( T ) Muhterem, şerefli, saygıdeğer, muazzez
ERDAL En yüksek
ERDEM Ahlâkça üstün sayılan yiğitlik, doğruluk, alçak gönüllülük
ERDEN Bâkire
ERDİNÇ Dinç erkek, dinç er, dinç asker
ERDOĞAN Doğuştan yiğit olan
EREN Allah’a ermiş kimse
ERENDÎZ Müşterî gezegeni, Jüpiter yıldızı
ERENGÜL Gül gibi, çevresine huzur kokusu saçan kimse
ERFA’ Daha yüksek, çok ulvî, en yüce
ERGÛVÂN Güzel ve parlak kızıl renkli çiçek, ağaç
ERGÜN Sert başlı, oynak ve hızlı giden at
ERHAMÜ’RÂHİMİN Merhametlilerin en merhametlisi
ERHAN Yiğit hãkan
ERHAS Daha ucuz, pek ucuz
ERHEM Daha merhametli, pek merhametli
ERİM Sevgi
ERİNÇ Dirlik ve düzenlik
ERİS Zeki, akıllı, uyanık, uslu
ERK Kuvvet, kudret, güç, iktidar, nüfuz
ERKA Ziyâde yükselen, çok yükselen
ERKÂN Esaslar, rükünlar, direkler
ERKİN Bağımsız hareket eden
ERKMEN Güçlü olan
ERKUT Kutlu erkek
EROL “Erkek ol, sözünde dur” anlamında
ER-RIZK-U ÃLÂLLAH Rızk Allah’ın üzerinedir, Allah mahlûkãtın rızkına kefildir anla söz..
ERS Gözyaşı
ERSÂD Rasatlar, gözlemler, gözetlemeler
ERSAN Erliğiyle ünlü
ERSEN Meclis, kongre, cemiyet
ERSİN Ateş küreği
ERTAN Gün doğumu zamânı
ERTEKİN Eşi ve benzeri olmayan erkek
ERTUĞRUL Temiz yürekli ve doğru insan
ERTUNÇ Tunç gibi sağlam erkek
ERTÜRK Yiğit Türk
ERÛCÂN Güzel ve parlak kızıl renkli bir çiçek
ERVA’A Çok güzel olan genç
ERVÂH Ruhlar, canlar, hayâtın cevherleri
ERVENÂN Dik ses, sadâ, ızdıraplı, sıkıntılı, üzüntülü gün
ERZ Kıymet, baha, değer
ERZÂL Reziller, kepâzeler, herkesten hakãret görenler
ERZÂN Lâyık, münâsip, muvâfık, müstahak, uygun, yerinde

78
ERZÂNİŞ Hayır ve iyilikler
ES’AB Pek zor, çok zor
ES’ELÜKE “Yâ Rab. Senden isterim” mealinde duâ
ESÂMİ İsimler, adlar
ESÂSÂT Esaslar, temeller, kökler
ESÂSE Göz ucu ile bakma
ESAT Çok uğurlu ve mutlu
ESBÂBI TARÂB Sevinç sebebi
ESBÂB Sebepler, vâsıtalar
ESBÂK Geçenki, geçen, evvelki, önceki
ESDÂF Sedefler, inci kabukları
ESDÂK Çok sâdık, doğru ve emniyetle kimse
ESDİKA Sâdıklar, sâdık olanlar
ESEF Elden çıkan bir şey için hâsıl olan üzüntü, hüzün, gam
ESEFÂ’ Eyvah, yazık
ESEF-HAN Acıyan, merhamet eden, şefkat eden, esef eden
ESEF-NÂK Hüzünlü, acıklı, esefli
ESEN Rahat, mutlu ve sağlıklı
ESENER Sağlıklı erkek, mutlu erkek
ESENGÜL Tam açmış diri ve güzel gül
ESER Yapıt, birinin meydana getirdiği sözlü veya müzikli yapıt
ESER-İ DEST El eseri, kendi kuvvet ve kudretinin eseri
ESER-İ HAYAT Hayat alâmeti, hayat eseri, hayat belirtisi
ESER-İ SAN’AT San’at eseri, san’at değeri olan eser
ESFÂ En saf, pek sâfi, pek temiz
ESFÂD Âtiyye ve ihsanlar
ESFEL En sefil, çok sefil, en alçak, en aşağı, çok fena
ESHÂ’ Çok cömert, eli açık, pek sâhi kimse
ESHÂB (Ashâb) Sahâbeler, Hz. Muhammedi görmüş ve mümin olan kişiler
ESHÂM Ok’ lar
ESHÂR Seher vakitleri, tan yeri açılmadan önceki vakitler
ESHED Becerikli, mahâretli, mâhir, açıkgöz, uyanık olan kişi
ESHİYÂ Cömertler, sâhiler
ESİF Kederli, esefli, tasalı, gamlı
ESİM Günâhkâr, günâh işlemiş, kabahatli, suçlu, yalancı kişi
ESİN Sabah rüzgârı
ESİR Kul, köle,
ESÎR-İ AŞK Aşkın esîri
ESÎR-İ GAM Kader esîri, kederli, gamlı
ESÎR-İ HANDE Gülüşün esîri
ESÎR-İ MÜPTELÂ Tutulmuş ve esîr olmuş
ESÎR-İ ZÜLF-İ YÂR Sevgilinin saçının esiri, tutsağı
ESKÂM Hastalıklar, illetler
ESLÂF Selefler, evvelkiler, geçmişler

79
ESLÂH En sâlih, en iyi
ESLEM Daha sağlam, en selâmetli, en sâlim
ESLEM-İ TARÎK Yolun en selâmetlisi, en sâlim
ESMÂ Adlar, namlar, isimler
ESMÂH Çok cömert, pek eli açık, en semahatlı
ESMÂN (Semen) a) Bahâ, kıymet, değer, b) Yâsemin kokulu
ESMÂR a) Meyveler, yemişler b) Akşam sohbetleri
ESNÂ Ara, aralık, sıra, vakit, zaman
ESNÂM Putlar, tapılan heykeller, sanemler
ESR (esir) Esîr etmek
ESRÂ’ Daha çabuk, pek çabuk, çok serî, çok süratli
ESRÂR Sırlar, gizli hikmetler ve mânâlar
ESRÂRENGİZ Sırlarla örtülü, esrarlı gizli, ürperti verici, gizli yönleri olan
ESRÂR-I HÜSN-Ü ÂN Güzelliğin sırları
ESRÂR-I NİHÂN Gizli sırlar
ESSALÂ “ Kendine güvenen meydana çıksın ” anlamında
ESSALÂVAT Peygamberimize; Haydi, buyurun hürmet ifâde eden duâ, selâm
ESYÂN Kederli, gamlı, tasalı, kaygılı, hüzünlü, üzüntülü
EŞ’AR Şiirler, manzum ve güzel yazılar
EŞÂVİZ Halk, millet, nâs
EŞBE Yiğitçe kurum satan, serbest tavırlı, kabadayı
EŞBEH Daha çok benzeyen, pek benzeyen
EŞCA’ Daha yiğit, pek kahraman, en şecaatli
EŞCAN Elemler, gamlar, kederler, tasalar, sıkıntılar, ızdıraplar
EŞCÂR Ağaçlar
EŞEKK Çok şek ve şüphe sâhibi, tereddütte ileri giden
EŞERR Çok şerli, en kötü ve en şerli
EŞFÂ Hastalığı def’e çok faydalı, şifâ-bahş olan
EŞFAK Daha çok şefkat gösteren, sevgi ve esirgeyişle davranan
EŞHÂ Daha çok istenen, çok lezzetli
EŞHAS Şahıslar
EŞHEB a) Beyaz veya kır at, b) Soğuk gün, Aslan
EŞHEL Elâ, koyu mâvi * Şehlâ gözlü
EŞHER Pek meşhur, çok iyi tanınmış, pek namlı
EŞİ-A Aydınlıklar, ışıklar
EŞİRRÂ Şerir, çok kötü insanlar
EŞK Gözyaşı, dem
EŞK Göz yaşı
EŞKAL Şekiller, kişinin benzetmesi
EŞK-BÂR Çok ağlayan, çok gözyaşı döken
EŞK-EFŞÂN (Eşk-feşân) Gözyaşı döken, ağlayan
EŞK-İ ÂL Kanlı gözyaşı
EŞK-İ ÂTEŞBÂR Ateş yağdıran, yakıcı gözyaşı
EŞK-İ TARÂB Sevinçten dolayı akan gözyaşı

80
EŞK-İ TER Gözyaşı,
EŞK-RÎZ Gözyaşı döken, ağlayan
EŞNÂ’ Çok çirkin ve fenâ
EŞRAF Şerefliler, ileri gelen büyükler
EŞRÂT-I SAAT Kıyâmet alâmetleri
EŞREF Daha veya en şerefli ve aziz, pek muhterem
EŞREF-İ SAAT Saatlerin şereflisi, işlerin rast, dileklerin kabûl edildiği an
EŞRİBE Şarap
EŞVÂK a) Dikenler, b) Şiddetli arzular, istekler
ETÂVE Gelmiş geçmiş, gelen misafir, gariban, kimsesiz, bîçâre
ETBÂ’ Tâbi olanlar, bağlı olanlar, emri altında bulunanlar
ETEM Tam, en mükemmel, hiç noksansız
ETFÂL Çocuklar,
ETİBBÂ Tabibler, tıb ilmini bilenler, doktorlar
ETÎREĞÎ Karalık, bulanıklık
ETMEYİCEK Etmeyince
ETVÂR Tavırlar, haller, davranışlar
ETVÂR-I NÂZ Nazlı davranışlar
EVÂBİD Âbideler
EVÂHİR Âhirler, ayın son günleri, sonlar
EVÂİL Evvel
EVÂMİR Emirler
EVÂN (Âvân) Vakit, zaman ve anlar
EVC (evç) Doruk, bir şeyin en yüksek derecesi, zirve, gök yüzünün zirvesi
EVCÂRÂ Evc' i süsleyen
EVCA’ Ağrılar, acılar, sızılar
EVCEH En vecihli, çok uygun, en münâsebetli
EVCER Çok çekingen, utangaç kimse
EVC-GÎR Yükselen, yükseğe çıkan
EVC-İ SAÂDET-SER Saadetli başın üzeri
EVCİM Elinden her iş gelme
EVDÂD Sevgililer, sevilenler
EVFÂ Çok vefâlı, çok sadâkatli, ahdine vefâsı kuvvetli
EVFAK Daha muvâfık, en uygun
EVFER Çok, bol
EVGİN Acele yapılması gereken
EVHÂD Vâhid, tek
EVHAM Olmayan bir şeyi olur zannıyla meraklanma, üzüntü, vehim
EVİDDÂ Dostlar, ahbaplar
EVİRGEN İşini bilen, tedbirli, hesaplı
EVKAT Vakitler
EVLÂ Daha üstün, daha iyi, daha lâyık, daha uygun, daha yaraşır
EVLÂD Çocuklar,
EVLÂD-I IYÂL Çoluk çocuk

81
EVLİYÂ Velî, kerâmet sâhibi, Allah’a yakın kimse
EVRÂD Her vakit okunması âdet olan duâlar, virdler
EVRÂM Gökleri dolduran yıldızlar, gezegenler ve dolaşan taşlar
EVREN Kâinât
EVRENG Taht
EVRİM Gelişme
EVSÂ’ Daha geniş
EVSAF Vasıflar, sıfatlar
EVSAK En çok inanılan, ziyâde sağlam
EVSÂM Arlar, utanmalar
EVSAN Putlar, sanemler
EVSAT Ortada bulunan, ortadaki, ikisi ortası
EVSEN Hafif
EVŞÂB Aşağılık kimse, âdi ve rezil kişi, ayak takımı
EVTÂN Uğrunda ölünen topraklar, insanın doğup büyüdüğü ve sevdiği yurdu
EVTÂR İhtiyaçlar, tek, eşi olmayan
EVVEL-BAHAR Nev bahar, ilk bahar
EVVEL-EMİRDE İşin başlangıcında, herşeyden önce
EVVELÎN Evveller, önce olanlar
EVZÂ’ Haller, durumlar
EVZÂ’I KADER Kaderin halleri, görünüşleri
EVZÂH Daha açık, pek âşikâr
EVZÂR Günâhlar, hatâlar
EY LEBBEYK-İ AŞKIM Ey aşkının emrine, fermânına âmâde olduğum
EY ŞÂH-I HÛBÂN Ey güzellerin şâhı
EYÂ Acaba anlamında nidâdır. * Hey, ey gibi çağırma..
EYÂDÎ Eller, sebepler, nîmetler
EY-ALLAH * Öyle olsun, teşekkür ederim, tam bir teslimiyet anlamına gelir.
EYÂMİN Pek hayırlı, uğurlu olanlar
EYD Kuvvet
EYDÜR Der, söyler
EYMÂN Andlar, yeminler, kasemler
EYMEN En meymenetli, en uğurlu, sağ taraf
EYN Omuz, sırt
EYNE Nere? Nerede? Nereye?
EYU İyi
EYÜP (Eyyûp) Sabrın simgesi, İsrâil Peygamberlerinden
EYVÂH Kusurunu bilerek, âh vâh ederek yalvarmak, * Heyhat: Yazık
EYVALLAH Evet, peki * Allahaısmarladık, Teşekkür ederim.
EYVÂN Köşk, büyük salon, büyük sofa, dîvânhâne
EYY’ÜHEL KUTB-Û MUHAB Ey heybetli kutup
EYYÂM a) Günler, devirler, b) Güç, iktidar, nüfuz
EYYÂM-I BAHAR İlkbahar günleri
EYYÂN Vakit, zaman

82
EYZÂN Böylece, kezâ, bunun gibi, yine böyle, bu da böyle
EZ ...den, ...dan
EZ HER-CİHET Her bakımdan, her cihetten
EZ’ÂF a) Bir şeyi iki katı yapan fazlalıklar, b) Çok zayıf, en zayıf
EZÂ Sıkıntı, eziyet, zulüm, cevr, sitem, renc, incinmek
EZÂHÎR Çiçekler, şükûfeler
EZ-CÜMLE Bu cümleden, meselâ, bunun gibi
EZDÂD Zıdlar, mukãbil ve muhãlif olan şeyler, birbirinin tersi
EZDER Münâsip, muvãfık, yaraşır, lâyık
EZ-DÎL Gönül
EZDÎL-U CÂN Candan ve gönülden
EZEL Her zaman vâr olan, iptidâsı ve başlangıcı olmayan
EZELÎ Öncesiz, ezil ile ilgili
EZELL Çok zelîl, çok alçak ve rüsvây olan
EZGİ Nâğme, makam
EZGİN Kederli ve üzgün
EZHÂN Zihinler, müdrikler, anlamayı meydana getiren duygular
EZHÂR a) Çiçekler, b) Arkalar, sırtlar, yüzler
EZHÂR-I NEVBAHAR Bahar çiçekleri
EZHEL Gãfil kimse, gaflette bulunan kişi
EZHERÂN Ay ile güneş
EZHER-ÜL VECH Yüzü nurlu olan
EZİLLE Zeliller, alçaklar
EZİYET (Eziyyet) Sıkıntı verme, cefâ çektirme, incinme, sıkıntı çekme
EZKÂ En anlayışlı, en zeki, en temiz, en pâk, ziyâde dindar
EZKÂR Tesbihle Allah’ın isimlerini tekrarlamalar, zikirler
EZKİYÂ Çabuk ve güzel, anlayışlı kimseler, keskin zekâlılar
EZLÂM Ok’ lar,
EZMÂN Zamanlar, vakitler, müddetler
EZMÂR Kahramanlar, yiğitler, bahadırlar
EZ-MEN Benden
EZMİNE Zamanlar
EZNÂB Suçlar, günâhlar
EZ-NEV Yeni baştan, yeniden
EZRA’ Sözü düzgün ve pek fasih olan
EZRÂK Gök renginde mâvî
EZ-TÛ Senden
EZVÂK Zevkler, keyifler, eğlenceler
EZYÂF Misâfirler, mihmandarlar
EZYÂK Pek dar ve sıkıntılı
EZYÂL Ekler, ilâveler
EZYED Çok ziyâde, daha fazla, en ziyâde

83
F
FÂCİ Büyük belâ,mûsîbet, acıklı, elem verici hâdise
FÂRİK Ayıran, ayırıcı
F’ÎL-HÂL Hemen, şimdi, bu anda
FÂCİÂ Acı duyulacak olay, hâl, âfet, mûsîbet
FÂCİR Haktan sapan, fenâ huylu, haram ve günâha dalan insan
FÂDIL-FÂDILA Üstün, * Fâzıl: Fazîlet sâhibi
FADİME Fatma adının değişik bir söylentisi
FAĞFÛR Çok kıymetli porselenden Çin yapısı yemek kabı
FAHÂMET Büyüklük, Kadr-ü şânı yüksek
FAHÂMETLÛ Osmanlılarda: Sadrâzama ve Mısır hidivine verilen ünvan
FAHÂMET-PENÂH Yegâne mürâcaat edilecek en büyük makam
FAHHÂR Çok övünen, çok îtirâf eden
FAHHÂŞ Her tür fenâlık ve kötülüğü üzerinde toplamış olan kimse
FÂHİM (Fâhime) Akıllı, anlayışlı, yüce
FÂHİR (Fahr) İftihâr eden, kendi amelini ve kendini beğenen, övünen
FAHL İleri gelen, üstün, hatırı sayılır adam
FAHM (Fahim) Büyük, ulu, azametli, muazzam, mükerrem
FAHR Şeref, fazilet. * Kulun; nefsinden, malından, herşeyden berî olması,
FAHRETME Öğünme
FAHRETTİN Parasız-ücretsiz, bilâ-ücret yapılarak şeref duyulan iş
FAHRİ Karşılıksız, parasız - ücretsiz olarak
FAHR-İ KÂİNÂT Peygamberimiz Hz. Muhammed’in namları
FAHRİYE Bir kimsenin kendini medh için söylediği söz veya şiir
FAHRÜ’L-MÜRSELÎN Peygamberlerin öğüncü Hz. MUHAMMED
FAHRÜNNÎSÂ Övünülecek değerde kadın
FAHŞÂ Büyük günâhlar, çirkinlikler, zînâ gibi şehevâta tâbi..
FAHTE Üveyik denilen bir kuş, * Mûsıkîmizde 20 zamanlı Usûl.
FÂHÛR Çok övünen, kendi vasıfları ve üstünlükleri ile övünen
FÂİDE Kazanç, kâr, menfaat, yararlılık, işe yarama
FÂİDELİ Yarayışlı olan, faydası dokunan, kârlı, kazançlı
FÂİDESİZ Faydası olmayan, boş asılsız, bir işe yaramayan
FÂİH Meyve, çiçek kokusu
FÂİK Üstün, üstünde, diğerlerinden daha değerli ve üstün
FÂİK-FÂİKA-FÂİZE Üstün gelen
FAİL Yapan, işleyen, etki gösteren
FAKİR Bîçâre, muhtaç, yoksul
FAKÎRÂNE Fakir bir insana yakışacak sûrette, fakircesine
FAKR Yoksulluk, fakirlik, herşeyde Allah’a muhtaç olma
FAKRI FAHRİ Fakirliğiyle öğünmek
FAKR-PÎŞE Fakirliğe alışmış, fakirlik içinde, muhtaçlık içinde
FAL Tâlihini anlamak için tesâdüflere mãnâ vermek, uğur, baht

84
FÂL-İ HAYR İyi alâmet ve işâret, uğur
FÂNÎ Muvakkat, ölümlü, gelip geçici, misâfir, kaybolan
FÂNÎLİK Ölümlülük
FARAZ-FARAZA Meselâ, öyle sayalım ki, farzedelim ki, ola ki, tutalım ki..
FÂRIK (Fârıka) Tefrik eden, farkeden, ayıran
FÂRIKAT Farkedenler, ayıranlar, farkediciler
FÂRİC Keder ve tasadan kurtaran
FÂRİGÜ’L-BÂL Başı dinç, rahat, kaygısız
FÂRİĞ İşini bitirmiş, alâkasını kesmiş, çekilmiş, vazgeçmiş
FÂRİĞ OLMAM Vazgeçmem
FÂRUK Hak’ ile bâtılı birbirinden ayıran, haklıyı haksızı ayıran
FÂRUK-I Â’ZÂM Hz. Ömer’in lâkabı
FARZ Allah’ın (c.c.) tutulması şart olan emirleri
FÂSIK Günâhkâr, Hak yolundan ayrılıp Allah’ın emrine uymayan
FASIL (Fâsıla) Ayrılma, ayrılık, mevsimlerin herbiri * Fasl-ı bahar gibi
FÂSİD Bozguncu, doğru olmayan, bozuk, müfsid
FÂSÎH Doğru, yanlışsız, akıcı, açık ve güzel konuşan
FASL a) İki şey arasındaki ek yeri, b) Bahar mevsimi, zaman gibi
FASL-I BAHÂR Bahar zamânı, mevsimi
FASL-I GÜL Gül mevsimi, ilkbahar
FASL-I HAZÂN Sonbahar, güz
FASS Yüzük taşı
FASSAL Dedikoducu, herkesin kusurunu sayıp döken
FÂŞ Meydana çıkarma, dile verme, duyulma, açığa vurma
FÂŞ-ETMEK (eylemek) Açığa vurmak, duyurmak
FÂTİH Fetheden, açan, zapteden,
FÂTİHA Bir şeyin başlangıcı, Fãtiha sûresi
FÂTİHÂ-İ KELÂM Sözün başlangıcı
FATİN Anlayışlı, akıllı, zeki ve uyanık
FATMA Sütten kesme
FATOŞ Fatma’nın kısaltılmış şekli
FÂYİHA Meyve ve çiçek kokusu, güzel kokulu nesne
FAYSAL Karar, hüküm, fasıl, hâl
FAZÂHAT Edepsizlik, alçaklık
FAZÂİL Güzel vasıflar, erdemler, iyilik edip, fenalıktan çekinme.
FÂZIL-FAZLI Fazîletli, güzel ahlâk değerlerine sâhip
FAZÎ İyilik, erdem
FAZÎH Kötü, rezil, rüsvây
FAZÎLET Erdem
FAZLULLAH Allah’a âit fazl
FE-BİHÂ Daha iyi, bu hal de, pek âlâ, ne âlâ
FECÂYİ Belâlar, musîbetler, felâketler
FECEAT Merak edilecek hâl, kederlenecek kötü durum
FECÎ Çok acı veren, acıklı
FECİR (Fecr) Tan yerinin ağarması, şafak vakti, güneşin doğma öncesi

85
FECRİ (Fecriye) Şafak gibi
FECR-İ SÂDIK Sabaha karşı doğu ufkunda yayılmaya başlayan beyaz bir aydınlık
FEDÂ Uğruna verme, kurban, gözden çıkarma
FEDÂ-YI CÂN Canını verme, canını fedâ etme, kendini kurban etme
FE-EMMÂ Buna gelince, kaldı ki, amma..
FEGAH-FİGAN Bağırıp çağırma, inleme, feryâdetme
FEHÂMET Ululuk, büyüklük
FEHHÂM Çok anlayışlı, pek zeki, en çok anlayan
FEHİM-FEHİME Anlayışlı
FEHM Anlayış
FEHMİ-FEHMİYE Anlayışla ilgili
FEHM-Ü İDRÂK Anlama ve kavrama
FEHVÂ Mefhum, kavram, anlam, mânâ
FE-İLLÂ Eğer olmazsa, olmadığı taktirde
FEKÂHET Lâtîfecilik, şakacılık
FEKK Feshetmek, çözmek, açmak
FELÂ Öyleyse, o zaman, o halde
FELÂH Selâmet, saadet, kurtuluş, hayır ve nîmetlerde refah
FELÂKET Belâ, musîbet, âfet, bedbahtlık
FELÂKET-DÎDE Felâkete düşmüş, felâket görmüş olan
FELÂKET-ZEDE Belâya uğramış, acınacak hâle gelmiş olan
FELEK Gök, gök katı, devir
FELEK-MEŞREB Sözünde durmaz, verdiği sözü tutmaz
FEM (fâm) Ağız * Dihen-dehen-dehan
FENÂ DÂRI Yokluk, yok oluş yeri; geçici, dünyâ evi
FENÂGÂH Geçici olma, fenâ bulma yeri, Dünya.
FENÂ Yokluk, yok olma * Kendi varlığından geçmek
FENÂ ENDER FENÂ Fenâ içinde fenâ
FENÂ-FİLLÂH Kendini tamâmen Allah’ın emirlerine teveccüh etmek.
FENÂL Yok oluş
FENÂ-YI HALK Mahlûkların fânî olması
FEND a) Mekir, Hîle, desîse, yalan, dolan, b) Büyük dağ
FENN Hüner, mârifet
FER Işık, parlaklık, ziynet, süs
FERÂGAT Hakkından kendi isteğiyle vazgeçme, el çekme
FER’İ Esâsa âit olmayan, kollara ve şubelere âit
FERÂCE Eskiden kadınların elbise üstüne giydikleri üstlük, manto
FERÂDİS Cennetler, firdevsler
FERÂGAT Vazgeçme
FERÂGU’L-HÂL Gönül rahatı
FERÂĞ Vazgeçmek, hiçbir şeyle meşgûl olmayıp dinlemek
FERÂĞ-I BÂL Gönül rahatı
FERAH Bol, geniş, sıkıntıda olmayan, şen, iç açıcı, şenlendiren
FERAH-ÂVER Sevinç getiren, sevindiren, ferahlık getiren
FERAH-BAHŞ Kalbe ferahlık veren

86
FERAH-EBRÛ Sevimli, güleryüzlü
FERAH-EFZÂ Sevinç ve neş’e arttıran, içe huzur ve ferahlık veren,
FERÂHET Şan ve şeref
FERAHFEZÂ Ferah arttıran, gönül açıcı. * Mûsıkîmizde bir Makam adı
FERAH-GAM Bahtiyâr, mes’ut, mutlu, saadetli
FERAHNÂK Neş’eli, sevinçli, gönül hoşluğu * Mûsıkîmizde bir Makam adı
FERAHNÜMÂ Ferahlık veren
FERÂHÛR Uygun, lâyık, münâsip
FERÂMÛŞ Unutma, hatırdan çıkarma
FERAY Aydınlık
FERCÂM Son, uç, ãkibet
FERCÂM-GÂH Son mekân, ãkibet yeri
FERCÂM-İ ZÜLÂL Helâl süt emmiş çocuk
FERD Tek, bir, yektâ, eşi ve benzeri olmayan
FERDÂ a) Yarın, ertesi gün, bu günden sonraki gün b) Kıyâmet, Âhiret
FERDEN-FERDÂ Tek tek, fert fert
FERDİ-FERDİYE Tek başına
FERHAD Bir aşk hikâyesinin kahramanı, Şirin’ in sevgilisi
FERHÂN Ferahlı, sevinçli, şâdan, mesrûr
FERHÂNDE Mes’ut, kutlu, mutlu, uğurlu
FERHÂŞ Kavga, savaş, muhãrebe, dövüş
FERHAT Rahatlık, sevinç, meserret, sürûr
FERHENK Edeb, iyi terbiye
FERHUNDE Mes’ut, saadetli, mutlu, mübârek, uğurlu
FERHUNDE-GÎ Mes’utluk, mutluluk, kutluluk, uğurluluk
FERHUNDE-TÂLÎ Şanslı, tâlihi yâver, mes’ut, mutlu, saadetli
FERÎD a) Benzeri olmayan, yektâ, b) Katılaşmış, donmuş nesne
FERÎDE Gururlu, kibirli kimse
FERİDUN Benzeri olmayan
FERİH Sevinçli, ferahlı, fâhûr, ferhan
FERİHA Sevinçli, ferah
FERİHAN-FÂRİHAN Sevinçli olarak, iftihar ederek
FERİŞTE Melek, günâhsız, mâsum, yumuşak huylu
FERİT-FERİDE Benzersiz
FERMÂNVER Ferman veren, ferman sâhibi
FERMÂ Buyurucu, emredici, âmir
FERMAN Emir, tebliğ
FERMÂNBER Emir veren, emir dinleyen gibi
FERMÂN-I İLÂHİ Allah’ın fermânı
FERMEND Şân-ü şeref ve mevkî sâhibi olan kişi
FERMÛDE Buyruk, emir, kumanda
FERNÂS Şaşkın, dalgın, bünhan
FERR Firar etmek, kaçmak
FERRUH Mübârek, kutlu, uğurlu
FERRÛHÎ Mübâreklik, uğurluluk,

87
FERSÛDE Eskimiş, yıpranmış, örselenmiş, aşınmış
FERŞ Döşeme, yayma, serme
FERYÂD-I FİGÃN Sızlanma, hayıflanma
FERYÂD-I İŞTİYÂK Özleyiş feryâdı
FERYÂD Bağırıp çağırma, figan, yüksek sesle meded istemek
FERYÂD-I ANDELİB Bülbülün feryâdı, ötmesi
FERYÂD-I ÂTEŞBÂR Ateş yağdıran feryâd
FERYÂD-I NÂŞÂD Kederli feryâd
FERYÂD-RES İmdâda yetişen
FERZÂN İlim ve hikmet
FERZÂNE Bilgili kimse, farklı kimse, mümtaz * Nefsâni alâkalardan sıyrılmış
FERZEND Yavru, çocuk, veled
FESAD (T) Bozukluk, kötülük, karışıklık, fenâlık
FESÂHAT Fasihlik, güzel ve ebedî söz söyleme
FESÂNE Masal, asılsız ve olağanüstü hikâye
FEŞÂN Saçma, neşretme, yayıcı, serpici olan
FETÂNET Uyanık ve çabuk kavrayış
FETHİ (Fethiye) Fetihle ilgili
FETTÂH En iyi, en çok fetheden, darlıktan kurtaran, herşeyi açan
FETTÂN Gönül alan, insanı büyüleyen, aşka düşüren, kurnaz, şeytan, fitneci
FETVÃ Müftü tarafından verilen şer’î hüküm veya karar
FEVÂHİŞ Bozuk işler, kötü ve haram olan işler, ameller
FEVÂİD Faydalar, faydalı şeyler,
FEVEHÂN Güzel kokular
FEVERÂN Maddî ve mânevî kaynayıp fışkırmak
FEVHÂ Güzel koku
FEVK Üst, üst taraf, yukarı
FEVR Hemen, birden bire, acele, sür’at
FEVRÎ Düşünmeden ve ânî olarak yapılan hareket
FEVT Ölüm, mevt, kaybetme
FEVVÂRE Havuzdaki fıskiyeden fışkırıp yükselen su
FEVVÂRE-İ HÛN-İ CİĞER Ciğer kanı fıskiyesi
FEVZ Kurtuluş, zafer, necat, muvaffakiyet, selâmet
FEVZİ (Fevziye) Kurtuluş ve zaferle ilgili
FEYYÂZ Çok feyz veren, çok bereket ve bolluk veren
FEYZ Bolluk, bereket, ilim, irfan, mübâreklik
FEYZÂ-FEYZ Feyiz ile dolu, bol
FEYZ-ÂVER Feyz getiren, feyiz veren, bolluk veren
FEYZ-BAHŞ Bereket ve bolluk sağlayan, ilerlemeye yol açan
FEYZ-İ NAZAR Allah’ın füyûzâtına nâil olmak
FEYZ-NÂK Feyizli, bereketli, bol
FEYZNÂM İlimli, irfanlı
FEYZ-YÂB Feyiz bulan, feyiz bulucu
FEZÂ a) Gökle ilgili, b) Artıran; çoğaltan anlamlarında ek
FEZÂÎ a) Gökle ilgili, gök’e âit ve müteallik, b) Fazîlet, fazîletler

88
FEZÂY-I FEYZ Feyiz sahası, feyzin fezâsı
FEZÂY-I LÂHUT Ucu bucağı olmayan boşluk
FEZ-KÜRÛNÎ Beni zikredin *Beni zikredeni bende zikrederim Ãyetinden.
FIH (Fihi) Onda, onun hakkında
FIRAT Doğu Anadolu’da bir nehir
FISK (Fisk) Dînin yasakladığı şeyleri yapıp O’ na isyân edenlere * Fâsık denir.
FISK-I EHRİMEN Zerdüşt dînine mensup * Kötülük kaynağı olan Şeytana verilen isim
FITRAT Yaradılış, huy, karakter.
FİÂL Ameller, kârlar
FİDA Fidye, fedâ olunan şey
FİDAN Ağaç ve ağaççıkların henüz yeni yetişeni
FİGÃN (Fegãn) Bağırma, feryâd etme, inleme
FİGÃN-I ÂŞIKÃN Âşıkların çığlıkları, feryatları
FİGÃN-I ŞÛLE ZÂD Kıvılcımlar saçan çığlıklar
FİGÃN-Ü NÂLE Feryâd ve inleyiş
FİGÃN-Ü ZÂR Izdırap ile bağırıp çağırma
FİGÂR (Fikâr) Yaralı, müteessir, İncinmiş, müteessir manâlarına kelimeler yapılır
FİGÂR OLMAK Yaralanmak
FİGEN (Fiken) Yıkıcı, düşürücü, atıcı, yaralı * Dilfikâr: Gönlü yaralı
FİHÂL Îtibarlı, seçkin, üstün kimseler
FÎH-İ NAZAR Şüphe edilen bir mesele, ona bakmak gerekir anlamında
FİKR (Fikir) Akıl, istek, düşünce
FİKRET İdrâk, niyyet, düşünme, tefekkür, teemmül, fikir, düşünülen şey
FİKRİ (Fikriye) Düşünce ile ilgili
FİKR-İ AST Kavuşma, düşünce
FİKR-İ SİVÂ Berâber olma fikri
FİKR-İ VASL Kavuşma düşüncesi
FİL (Fiil) İş, amel, eylem
FİLHÂL Şimdi, hemen, bu halde, hadd-i zâtında.
FİLİZ Ağacın kökünden süren tâze dalcıklar
FİLVÂKİ’ Vâkî hâle göre, vâkîde olduğu gibi
FİRAÂZ Yukarı, yüksek, çıkış, yokuş, kaldıran, yükselten, yücelten
FİRÂK a) Hüzün, keder, sıkıntı, b) Ayrılık, sevişenlerin ayrılığı
FİRÂK-I AŞK Aşk ayrılığı
FİRÂK-I YÂR Sevgiliden ayrı kalmak
FİRÂR Halktan öve vâsıtalardan Hakk’a kaçmak
FİRÂŞ Döşek, yatak, yere serilen şey
FİRÂŞ-İ’ ÂL Yüksek yatak
FİRÂVEN Bol, çok ziyâde, aşırı fazla
FİRÂZENDE Yükselten, ref’ eden
FİRÂZÎ Yükseklik. * SER-FİRÂZÎ: Yüksekte olmak
FİRDEVS Cennet, cennette altıncı kat
FİRÎBENDE Kandırılmış, aldanmış, aldatılmış
FİRÎFTE Kandırılmış, aldanmış, aldatılmış
FİRÎFTE-DÎL Gönlü aldanmış

89
FİRÎŞTE Mâsum, suçsuz, günâhsız
FİRKAT Dostlardan ayrılmak, ayrılış
FİRKAT-İ CÂNÂN Sevgilinin ayrılığı
FİRKAT-ZEDE Ayrı kalmış, ayrılık çeken
FİRR-U İLLÂLLAH Allah’a kaçmak
FİRÛDEST Birkaç hânendenin bir ağızdan usûlüne uygun söyledikleri nağme
FÎRÛZ Bahtı açık, tâlihli, bahtiyâr, uğurlu
FÎRÛZE Gök renginde kıymetli taş (... Fâm: zümrüt renginde)
FÎRÛZENDE Meşhur bir cins lâle
FİSÂL Ayrılmış olanlar
FÎ-SEBÎLİLLÂH Allah yolunda, Allah için
FİTİL-İ (Fetil) * DAĞ-I FİRKAT: Ayrılık yarasının fitili
FİTÎL-İ DAĞ-I FİRKAT Ayrılık yarasının fitili * Aslı: FETİL
FİTNAT Zihni açık
FİTNE (Fiten) Karışıklık * Karışıklığa yol açacak derecede güzel, Baştan çıkarma
FİTNE CÛ Fesat arayan, bozgun çıkaran
FİTNE-SÂZ Baştan çıkarıcı
FUAD Kalbin daha iç mertebesi, gönlün daha derin yönü
FULYA Güzel kokulu bir çiçek
FUNDA Süpürge otu
FURKAN Hak ile bâtılı, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı birbirinden ayıran,
FURSAND Münâsip ve muvafık vakit ve hâl, faydalanmak zamanı
FUSÛL Fasıllar, mevsimler, bölükler, kısımlar
FUZÛLİ Gereksiz, boşu boşuna, fazladan, lüzumsuz * Bir büyük şâirimiz.
FÜC’E Ansızın, birdenbire
FÜCCÂR Günâhkârlar, günâh işleyenler
FÜC-ETEN Apansızın, birdenbire, ansızın, hiç beklenmedik anda
FÜCÛR Günâh, zînâ
FÜLFÜL Karabiber
FÜLK Gemi, sandal, kayık
FÜLK-İ NÛH Hz. Nûh’ un gemisi
FÜLK-İ VÜCÛD Vücûd gemisi
FÜNÛN Fenler, ilimler
FÜNÛN Fenler, ilimler
FÜNÛN-İ AŞK Aşk ilmi
FÜRÂDE Yalnızlık
FÜRÛĞ-İ HÜSN Güzellik parıldayışı
FÜRÛŞ Satan. * FÜRÛŞ MEY: İçki satan
FÜRÛZ Parlatan, aydınlatan * Dîl-fürûz: Gönül aydınlatan
FÜRÛZÂN Parlak, aydınlık, münevver
FÜRÛZENDE Parlatan, aydınlatan
FÜSÛN Şaşırtıcı, hayret verici ve kendine cezbedici bir güzellik
FÜSÛNKÂR Büyüleyici, cezb ve cezbedici, hayranlık verici
FÜSÛN-SÂZ Büyüleyici, câzibedâr
FÜSÛN-U İŞVE Büyülenmek ve gönlü çelen edâ

90
FÜSÛS (Efsûs) Yazık, eyvah
FÜSÜRDE Donmuş, sertleşmiş
FÜTÂDE Mübtelâ, tutkun, bîçâre, zavallı
FÜTAN Düşen, düşerek
FÜTÛH Fetihler, gãlibiyetler, lûtf-u ulâhiye
FÜTÛHAT Fetihler, zaferler, gönül bilgileri
FÜTÛR Usanç, bezginlik
FÜYÛZ Feyizler, inâyetler, keremler
FÜZÛN Çok, fazla

91
G
GAAFİL (Gãfil) Habersiz, dikkatsiz, ihtiyatsız
GÂN Osmanlıca'da; "E" ile biten kelimeleri çoğul yapar.
GÂZE Kadınların yüzlerine sürdükleri kırmızı allık
GABGAB Çene altı, çifte gerdan
GABRÂ Yer, yeryüzü, toprak, arz
GADDÂR Zûlmeden, merhametsiz, ahdine vefâ etmeyip hiyânet eden
GADR Hâinlik, vefâsızlık, merhametsizlik
GAF Pot kırmak, patavatsızlık, yersiz ve zamansız söylenen söz, davranış
GAFFÂR (Gafir) Kulların günâhlarını affeden Allah’ u Teâlâ
GÃFİL Dikkatsiz, iyi düşünmeyen, uyanık olmayan, Allah’ı unutan
GÃFİLÂN (Gãfilin) Gafiller, Gâfilin çoğulu.
GAFLET Habersizlik, boş bulunma, ihmâl, ihtiyatsızlık
GAFÛR Çok mağfiret ve merhamet eden, Cenâb-ı Hak.
GÂH (Geh) Zaman, vakit. * Yer ve zaman bildiren ek’ tir.
GÂH-BE-GÂH Zaman zaman
GÂHİ (Gehi) Ara sıra, zaman zaman, bâzen, kimi
GÂH-Ü NÂ-GÂH Vakitli vakitsiz, zamanlı zamansız
GÃİLE Sıkıntılı iş, belâ, çözülmesi güz mesele, uğraştıran
GÃİP Hazır olmayan, nerede olduğu bilinmeyen *Gãib-olmak: Kaybolmak
GALEB Üstünlük, yeğinlik
GÃLİB Üstün, yenen, mağlûb eden
GÃLİBÂ En kuvvetli ihtimâle göre, umduğuma göre
GAM Keder, kaygı, dert, tasa, elem
GAM-ÂBÂD Hüzün ve kederi bol, tasalı
GAM-ÂLEMİ Keder zamânı
GAM-ÂLÛD Kedere bulanmış, kederli, keder veren
GAM-BER Gam alan
GAMDAN ÂZÂD-OLMAK Gamdan, kederden kurtulmak
GAM-DÎDE Keder görmüş, bir dert ve kedere düşmüş, gamlı, kederli
GAM-EFZÂ Gam arttıran, üzüntü arttıran
GAM-GÎN Gamlı, kederli
GAM-GÜSÂR Gam ve keder gideren, tesellî eden
GAM-HÂNE Tasa yurdu, bu dünyâ
GAM-HÛN Gamdan hor ve zelîl olmak
GAM-I AŞK Aşkın derdi
GAM-I CÂNÂN Sevgilinin sebep olduğu keder ve dert
GAM-I DÂREYN Dünyâ ve âhiret kaygısı
GAM-I FERDÂ Geleceğin üzüntüsü
GAM-I HİCRÂN Ayrılık derdi, ayrılık tasası
GAM-I PİNHÂN Gizli üzüntü
GAM-I ŞERH-İ DENÎ Alçak, soysuz, feleğin verdiği keder

92
GAMÎN Gamlı, kederli, kaygılı, tasalı, mükedder
GAM-KEŞ Gam çeken, çileli
GAMKÎN Kederli, tasalı
GAM-KÜSÂR Yakın arkadaş * Üzüntüyü uzaklaştıran anlamında.
GAMLI Üzüntülü, kederli, sıkıntılı, kaygılı
GAM-NÂK Gamlı, tasalı, kederli
GAM-PENÂH Gam yüklü
GAMSIZ Üzüntüsüz, tasasız, kaygısız, dertsiz
GAM-Ü ŞÂDİ-İ FELEK Feleğin neş’esi ve kederi
GAMZE a) Süzgün bakış, b) Yanak ve çene çukurluğu
GAM-ZEDE Gamlı, tasalı, keder ve hüzne düşmüş
GAMZE-İ CÂDÛ Büyüleyen gamze, büyüleyici süzgün bakış
GAMZE-İ CELLÂD Cana kıyan yan bakış
GAMZE-İ DÎL-SÛZ Gönül delen süzgün bakış
GAMZE-İ FETTÂN Aldatıcı, Fitne saçan câzip ve süzgün bakış
GAMZE-İ HÛNHÂR Kan içen yan bakış
GANÎ Gönlü zengin olan kimse, zengin, kimseye muhtaç olmayan
GAR (Ger) a) Mağere, b) Yapan-yapı anlamında kelimeye eklenir.
GARÎBÃNE Garipçe.
GARÂBET Gariplik, yabancılık, tuhaflık, acâyiplik
GARÂM Aşk derdi, ayrılık, aşırı sevgi ve hasret, * Firak-hicrân
GÂRÂT Yağmalar, çapullar
GARAZ Kötülük, istercesine ve gizli kasıt ve niyet, gizli düşmanlık,
GARAZKÂR Düşmanlık eden, hased eden, kin güden
GARB Güneşin battığı taraf, batı
GAR-DÎDE Gadir görmüş, kendisine haksızlık edilmiş olan
GARÎB a) Zavallı, kimsesiz, b) Gurbette olan * Vahdet âleminden ayrı düşen
GARİK Bir duyguya dalmış, bir şeye kavuşmuş, suya batmış, suda boğulmuş
GARÎK-İ BAHR-İ İSYÂN İsyân denizine gark olmuş
GARK Batma, boğulma
GARK-ÂB Suya batmış
GARKA-GÂH-İ AŞK Aşkın batıp boğulduğu yer
GARKA-GEH Suya batma, boğulma yeri
GARK-ETMEK Çok bol, bol bol vermek
GARK-I İHSÂN Nîmete boğma
GARK-İ İSYÂN İsyâna dalmış
GARRA Parlak, şa’şaalı, münevver
GAŞY Bayılma, kendinden geçme
GAŞY-OLMA Kendinden geçme, bayılma
GAVÎ Yolu şaşırmış, sapmış
GAVR Dip, derinlik, derin çukur
GAVS Yardımcı, imdâda yetişen
GAVVÂS a) Ziyâdeli, gayretli, çalışkan, b) Suya dalan, inci arayan dalgıç
GÃYÂT Gãyeler, amaçlar
GAYB Gizli olan, görünmeyen, bilinmeyen * Hakk’ı görmeye mânî olan

93
GÃYE Maksat, kastedilen, netice, sonuç
GÃYE-İ AKSA En son, en yüce gãye
GÃYET a) Çok, pek çok, b) Nihâyet, gãye, encâm
GÃYETSİZ Sonsuz, nihâyetsiz, pek çok, payansız
GAYR Ayrı, başka, değil. “-sız” değil anlamına.
GAYRE-KIYAS Başkası ile karşılaştırmak
GAYRET a) Dikkat ve sebatla çalışmak, b) Dîne-îmâna hizmet etmek
GAYR-I KÃBİL Mümkün değil, imkânsız, mümkün olmayan, olamaz
GAYRİ Artık, bundan böyle
GAYRİ-YÂR Sevgiliden başkası
GAYYA Cehennemin 5. tabakasındaki çok korkunç bir kuyunun adı
GAYZ Hiddet, kin, öfke, dargınlık, hınç
GAZÛBÂNE Öfkeli, kızgın, kükremiş
GAZÂ Din uğruna savaş
GAZÂB-I İLÂHİ Allah’ın gazâbı, belâ, musîbet
GAZÂL a) Kuru yaprak, b) Sevgili, güzel. * Çeşm-i gazâl: Güzel ve iri göz
GAZANFER Kahraman
GAZAP Kırma, kızgınlık, hiddet, öfke
GAZBAN Öfkeli, kızgın, hiddetli
GAZUB Öfkeli, kızgın, hiddetli, şiddetli
GECNE Genişçe
GECRÛ Asık suratlı
GEÇ Zaman bakımından geri olan, vakitsiz, erkenin zıddı
GEÇE Geçtiği halde
GEÇEN Akıp veya yürüyüp giden, geçmiş zaman
GEÇERLİ Benimsenen, beğenilen, değerli, makbûl
GEDÂ Fakîr, yoksul, kimsesiz, dilenci
GEDÂYÂN Fakirler, kimsesizler, gedâlar
GEDİZ Su birikintisi, * Bir nehir
GEH Kelimenin sonuna eklenerek: Yer veya zaman ifâde eder.
GEHÂN Zaman, an, vakit
GEHÎ Arasıra, bâzen
GENC Defîne, hazîne
GENCEL (Gençal-Gençay) Genç ve tâze
GENC-İ MAHFÎ Gizli, saklı hazîne
GENC-İ NİHÂN Gizli hazîne
GENCÎDE Sığan, içine sığdırılan
GENCÎNE Hazîne, defîne
GENCÎNE-İ ESRÂR Gizlilik hazînesi
GER Eğer, şâyet
GERD Baht, tâlih, fayda
GERDÂNİYE GERDAN; Dönen, dönücü,
GERD-ÂLÛD Toza bulanmış, toz toprak içinde olan
GERDÂN Dönen, devr-eden.*Sipihr-i gerdân:Dönen felek, *Rû gerdan:Yüz çeviren
GERDE "Etmiş, edilmiş, eylemiş" anlamında bileşik sıfatlar yapar

94
GERDEN (Gerdan) a) Boyun, b) Dönen *Sipihr-i gerdân: Dönen felek Rû-Gerdan:Yüz çeviren
GERDEN-İ KÂFÛR Çok beyaz ve güzel kokan gerdan
GERDEN-İ NÂZİK TER Çok nâzik gerdan
GERDEN-KEŞ Âsi, serkeş, isyankâr
GERDÎDE Dönmüş, dolaşmış
GERDİŞ (Girdiş) Dönme, dönüş, devir, deveran
GERDÛN Dünya, felek, dönen, devreden
GERM Sıcak, kızgın, çabuk öfkelenen
GERMİYYET Harâret, sıcaklık, ateşli çalışma
GERM-Ü SERD Sıcak ve soğuk
GERZİŞ Zulümden şikâyet etme
GEŞ Edâ yaparak, naz yaparak yürüme, lâtif hoş güzel
GEŞT Gezme, dolaşma
GEŞT-Ü GÜZÂR (zâr) Gezip tozma, gezme, dolaşma, geçme
GEV (Gevan) Yiğit, bahadır, kahraman
GEVHER a) Bir şeyin aslı, esâsı, cevher, b) Elmas, mücevher, inci.
GEVHER-FEŞÂN Cevher saçan
GEVHER-FÜRÛŞ Cevherci, kuyumcu, sarraf
GEVHER-İ YEKTÂ Tek, eşsiz cevher
GEVHER-PÂŞ Mücevher saçan, çok güzel konuşan
GEZ (Kez) Kere, defa, * Gez-bir: Bir kere
GILL-U GIŞ a) Kararsızlık, b) Gönül darlığı, c) Kîn, hîle, hıyânet ve adâvet
GILMAN a) Bıyığı yeni bitmiş gençler, b) Cennette hizmet gören delikanlılar
GINÂ a) Bıkma, usanç, b) Zenginlik, yeterlik
GIPTA (Gabta) Başkasının iyi durumunu ”İyi niyetle” arzu etme, imrenme, özenme
GIPTA-EFŞÂ İmrendiren, imrenmeye yol açan
GIPTA-KEŞ İmrenen, arzu eden, özenen
GIRÎV Bağırma, feryâd etme, çığlık atma, bağrışma
GIRRA Mağrur, gururlu, kibirli, kendini beğenmiş kimse
GIYAS (Gıyâsettin) Yardım, medet, yardımcı, medetkâr
GÎN Türkçe’deki “lı, li, lu, lü” ekinin karşılığıdır.
GİNE Yine, gene, tekrar
GİRÎZÂN Kaçan
GİRÂN Pahalı, tartısı ağır olan, ağır, dolu
GİRAY Uygun
GİRD Yuvarlak, değirmi, çevre
GİRDAP Suların döndüğü ve çukurlaştığı yer, anafor
GİRD-BÂD Şiddetli rüzgâr, kasırga
GİRD-GÂR (Kird-gâr) Allah (C.C.), yaratıcı, kudret sâhibi
GİRDİGÂR (Gird-gâr) Tanrı, Yaratıcı, kudret sâhibi
GİRÎBÂN Elbise yakası, * Çâk-i girîbân: Yakanın yırtılması, parçalanması.
GİRÎBÂN-ÇÂK Yakası yırtık, kederli
GİRÎFT Birbirine girmiş, karışmış, karışık. * Ney’ e benzeyen bir saz.
GİRİFTÂR Tutkun, tutulmuş, yakalanmış, esîr

95
GİRİFTÂR-I AŞK Aşka düşmüş, aşka tutulmuş
GİRİFTE Tutulmuş, tutkun
GİRİFTE-SER Aklı fikri dağıtılmış kimse, dalgın kişi
GİRİH Bağ, düğüm
GİRİH-KÜŞÂ Düşüm açan, bağı çözen
GİRİŞME Göz, kaş işaretleri, cilve, işve, naz
GİRÎZ Kaçma, firar
GİRYÂN Gözyaşı döken, ağlayan
GİRYE Gözyaşı, ağlama
GİRYE-BÂR Ağlayan
GİRYE-DÂR Ağlamış, göz yaşı dökmüş
GİRYE-HİZ Ağlamaya yol açan, ağlatan.
GİRYE-İ ŞÂDİ Sevinçten dolayı olan ağlama, sevinç gözyaşı
GİRYE-NÂK Ağlayan, gözü yaşlı
GÎSÛ (Giysû) Omuza dökülen saç, uzun saç, saç örgüsü, kâkül
GÎSÛ-YU MUATTÂR Güzel kokulu saç
GÎTİ Âlem, dünyâ
GÎTİ-BÂN Hükümdar, pâdişah
GİYSÛ (Gîsu) Saç, saç örgüsü, uzun, omuza dökülen saç
GONCA (Gonce) Tomurcuk, çiçeğin açılmamış durumu
GONCA-DEHAN (Gonce-dehen) Gonca ağızlı, Ağzı gonca gibi güzel ve ufak olan
GONCA-FEM Gonca gibi küçük ağızlı
GONCA-İ HEZÂR Yüzbinlerce gonca
GONCA-İ HOŞ-BÛ Güzel kokulu gonca
GONCA-İ NÂZİK TEN Nâzik bedenli gonca
GONCA-İ NEVRESTE Yeni yetişmiş, tâze gonca
GONCA-İ RÂNÂ Katmerli gonca
GONCA-İ RUHSÂR-I ZÎBÂ Rengi ve kokusu yönünden şebboya benzeyen zülf
GONCA-İ ŞEFKAT Şefkatli gonca
GONCE-İ NEVRES-NİHÂL Tâze gül dalının goncası
GÖKALP Genç yiğit
GÖKAY Gök gibi mâvi olan
GÖKBEN Özü genç olan
GÖKCAN Özlemle dolu can
GÖKÇAY Yeşil dere
GÖKÇE Sevimli güzel, gök rengi
GÖKÇEK Güzel, şirin, lâtif

96
GÖKÇEL Yeşile çalan
GÖKÇEN Güzel, zarif, dilber
GÖKÇER Göğe benzer
GÖKÇİL Mâvimsi
GÖKÇİN Kül rengi
GÖKHAN Gök Tanrısı
GÖKMEN Mâvi gözlü sarışın
GÖKNEL Gökle ilgili
GÖKSEL Gökle ilgili
GÖNEN Bolluk, bereket
GÖNENÇ Mutluluk, sevinç
GÖNÜL a) Kalp, b) İstek, arzu, c) Duygu, his
GÖNÜL ÜLKESİ Kalp
GÖRİSER Görür
GÖVEN Toprağın verim gücü
GÖZAL Gözü alan, kamaştıran
GÖZAY Gözlü, bölümleri olan
GÖZDE Göze girmiş, sevilip beğenilen kimse
GÖZEL Güzel
GÛ (Gûy) Söyleyen, diyen, * Rast-gû: Doğru söyleyen.
GUBÂR Toz
GUBÂR-I MÂSİVÂ Dünyânın pisliği, tozu
GÛC-U DELÂL İşve ve naz
GUDÜVV Sabah vakti, sabahleyin bir şeye başlamak
GUFRAN Affetme, merhamet etme, Tanrının günâhları affedip örtmesi,
GULÂM Erkek çocuk, genç, delikanlı, Esir, köle
GULGULE (Gulgûl) Gürültü, bağrışıp çağrışma, şamata, velvele
GULÜVV Ayaklanma, taşkınlık
GUMÛM Kederler, kaygılar
GÛN Tarz, gidiş
GÛNÂ Türlü, çeşit çeşit, renk renk
GÛNÂ-GÛN Renk renk, türlü türlü, çeşit çeşit,
GUNC Dilberce tavır, naz, edâ, cilve
GURRE Parlaklık, ışıldama
GURÛB Batma, batış, batıda görünmez olmak, gözden kaybolmak
GURÛB-ETTİ Battı * Güneş battı
GURÛB-I ŞEMS Güneşin batması
GURUR Kibir, boş yere güvenmek
GUSÛN-İ TER Tâze dallar
GUSN Ağaç dalı, budak, filizler, ağaç dalları
GUSSÂ Keder, tasa, gam
GUSSA ETMEK Tasalanmak, endîşe etmek
GÛŞ Kulak, * İşitmek, dinlemek
GÛŞE (Kûşe) Köşe, kenar, bucak
GÛŞE-GÎR Bir köşeye çekilen

97
GÛŞE-İ DÂMEN Etek ucu
GÛŞ-ETMEK Dinlemek, işitmek, kulak vermek
GÛŞ-EYLEMEK Dinlemek
GÛŞ-İ CÂN Van kulağı
GÛŞ-İ CÂN-ETMEK Can kulağı ile dinlemek
GÛŞ-İ HÛŞ Dikkatle dinleme, akıl kulağı, can kulağı
GÛŞ-İ YAKÎN Bilerek dinleme
GÛY Söyleyen, konuşan, söyleyici
GÛYÂ Sanki, diyelim ki, farzet
GÛYEM (Gû-yem) Söylerim
GÛYENDE Söyleyici, söyleyen
GÜÇKAN Soylu ve güçlü kişinin kanı
GÜDÂZ Mahveden, yakan, eriten.. * Bu anlamda bileşik kelimeler yapılır.
GÜDÂZENDE Eriten, eritici
GÜFT a) Söz, lâkırdı, b) Dedi, söyledi
GÜFTÂR Sözler, lâkırdılar
GÜFTE Söz, herhangi bir makãma göre bestelenen manzûme
GÜFT-Ü GÛ Dedikoducu
GÜHER Cevher, gevher, mücevher
GÜHER-BÂR Cevâhir yağdıran, mücevher saçan,
GÜHER-HÂŞ Cevâhir saçan, serpen
GÜHER-PÂRE Elmas parçası
GÜL a) Bilinen Gül çiçeği, b) Rifâî’lerde; Ateşle kızdırılıp yalanan demir
GÜL ÇÎN-İ BAĞ Bahçenin gülünü deren, toplayan
GÜL-ÂB Gül suyu
GÜLÂB-I ŞERM a) Gül suyu, b) Utangaçlık
GÜLÂÇ Gül gibi aç, neş’elen
GÜLÂY Güllerin açtığı mayıs ayı
GÜL-BANG Bir topluluğun, bir ağızdan ve makamla söylediği duâ.
GÜL-BEDEN Vücûdu gül gibi nâzik ve lâtif olan
GÜL-BERG Gül yaprağı
GÜL-BÎN Gül fidanı, gül dalı
GÜL-BÎZ Gül serpen
GÜL-BÛSE-İ LÂL Gül gibi dudağın bûsesi
GÜL-BÜN Gül kökü, gül biten yer, gül köşkü
GÜL-CÂN Canı gül gibi tâze, canlı ve renkli olan
GÜL-CEMÂL Gül gibi güzel yüzlü
GÜL-ÇEHRE Yüzü gül gibi lâtif olan, çehresi gül gibi olan
GÜL-ÇİÇEK Gül gibi tâze
GÜL-ÇÎN Gül toplayan
GÜL-ÇÎN-İ BAĞ Bahçenin gülünü deren, toplayan
GÜL-DEHEN Gül dehan) Ağzı gül gibi olan, küçük ağızlı
GÜLDEN Gül gibi, gülden yapılmış
GÜL-DEREN Gül toplayan
GÜL-DESTE Gül destesi, gül demeti,

98
GÜL-EFŞÂN (Feşan) Gül saçan, etrâfa gül dağıtan
GÜLEN Güleç yüzlü
GÜL-ENDÂM Güzel endamlı, boyu gül gibi nâzik ve lâtif olan
GÜL-ENDÂM Güzel endâmlı, boyu gül gibi nâzik ve lâtif olan
GÜL-ESER Yüzünde gülümseme eksik olmayan
GÜL-FÂM Gül renkli, gül gibi rengi kırmızı olan
GÜL-FEM Gül dudaklı
GÜL-GEŞT Gül ağaçlarıyla süslendirilmiş, bezenmiş, gezinti yeri
GÜL-GONCE Henüz açmamış gül
GÜL-GÛN Gül renkli, pembe
GÜL-GÛNE Gül renkli, gül yanaklı
GÜL-Î Gül renkli, gül gibi
GÜL-İ BAĞ-I EMEL İstek bahçesinin gülü
GÜL-İ GÜLZÂR Gül bahçesinin gülü
GÜL-İ HAMRÂ Kırmızı gül
GÜL-İ HANDÂN Gülen gül, iyice açılmış gül
GÜL-İ NEV_ZÂD Yeni yetme gül
GÜL-İ NEVRESTE Yeni yetişmiş gül
GÜL-İ RÂNÂ Güzel gül
GÜL-İ RUHSÂR Güle benzeyen yanak, gül yanak, çok sevilen,
GÜL-İ TER Tâze gül
GÜL-İ ZÂR (Gülizâr) Gül yanaklı, al yanaklı
GÜL-İ ZÎBÂ Güzel gül
GÜL-İ ZÎBENDE Süslü gül
GÜLİSTÂN Gül bahçesi, gül ülkesi
GÜLİSTÂN-I NAKŞ-I HÜSN Güzellik nakışının gül bahçesi
GÜL-İZ Gülün bıraktığı iz
GÜL-NÂHL (Gülnihâl) Gül fidanı
GÜL-NÂK Hisar ve kale
GÜL-NÂR Nar çiçeği
GÜL-NİHÂL Gül fidanı
GÜL-NİHÂL-İ İŞVE-BÂZ Nazlı gül fidanı
GÜL-PÛŞ Gül örtülü, pembe yüzlü
GÜL-RÛH Gül yanaklı
GÜL-RENG Gül renginde güzel pembe
GÜL-RÎZ Gül saçan, gül serpen
GÜL-RÛ (Gül-rûy) Yüzü gül gibi güzel ve kızıl renkli olan, al yanaklı
GÜL-RÛH (Gül-ruhsâr) Gül yanaklı, güzel
GÜLSEN Gül gibi güzel
GÜL-SEREN Gül yapraklarını seren
GÜL-SİTÂN-I CÂN Can gül bahçesi
GÜL-SİTÂN Gülistan, gül bahçesi
GÜLSÜM Yuvarlak yüzlü güzel
GÜL-ŞÂH Gül dalı
GÜL-ŞEN Gül bahçesi, güllük

99
GÜLŞEN-İ ÂLEM Âlem, gül bahçesi, eğlence
GÜLŞEN-İ BÛSTAN * Mecâzî olarak; Gençlik
GÜLŞEN-İ HÜSN Gül bahçesini andıran güzellik
GÜLŞEN-İ VEFÂ Vefâ gül bahçesi
GÜLTEKİN Güvenilir
GÜL-TEN Gül gibi lâtif ve nâzik vücutlu
GÜL-ZÂR Gül bahçesi, gül tarlası
GÜL-ZÂR-I HÜSN Gül bahçesini andıran güzellik
GÜLZÂR-I İREM İrem bağının güllükleri
GÜLZÂR-I MUHABBET Sevginin gül bahçesi
GÜL-ZEMÎN * İşret edilen yer, içilen yer
GÜMÂN (Gümâne) Zan, sanma, sezme, şüfhe. * Bî-güman: Şüfhesiz
GÜMGEŞT Kaybolmuş, yitirilmiş
GÜMKEŞTE Kaybolmuş, yolunu kaybetmiş
GÜMRÂH Yolunu şaşırmış, doğru yoldan sapmış
GÜNAÇ * Gün gibi ol.. anlamında
GÜNÂH Cezâyı icâb ettiren amel, Allah’ın emrine karşı yapılan işler
GÜNÂHKÂR Günâh işleyen
GÜNÂH-PÎŞE Günâh işlemeyi âdet edinen
GÜNAY Güney
GÜNBAY Zengin ve başarılarla dolu gün
GÜN-BE-GÜN (Günbegün) Günden güne
GÜNC (Günce) Köşe, bucak, zâviye
GÜNC-i ELEM Keder, üzüntü köşesi
GÜNCİ MİHEN Mihnet, eziyet köşesi
GÜNCİ MİHNET Sıkıntı köşesi
GÜNCİ UZLET Yalnızlık köşesi, inzivâ
GÜNDÜZ Günün sabah ile akşam arasındaki vakti
GÜNER Güneşin doğma zamânı
GÜNERİ Gündüzleri çalışan erkek
GÜNHAN Oğuz’un güneşi simgeleyen oğlunun adı
GÜRAY Bereketli
GÜRBÜZ Toplu, güçlü
GÜRCAN Herkesi seven
GÜRDAL Yaprağı ve çiçeği bol olan
GÜRHAN Hanlar topluluğu
GÜRKAN Kanı gür
GÜROL * Dâimâ bol ve verimli ol.. anlamında
GÜRSEL Gür olan
GÜSTER Sonuna geldiği kelimeyi; *Yayan anlamında bileşik yapar.

100
GÜŞÂ * Açıcı, açan.. anlamına gelir ve bileşik kelimeler yapılır.
GÜŞÂD (Küşat) Açılış, açılma, açma
GÜŞÂDE (Küşâde) Açık, açılmış, ferahlı
GÜŞÂD-I DÎL Gönül açılması, gönlün refaha kavuşması
GÜŞTÂ Cennet, firdevs
GÜVÂ (Güvah) Şâhit, delil, gören, bilen, tanıyan
GÜVEN Îtimat
GÜZ Sonbahar
GÜZAF (Lâf-ı güzaf) Boş lâkırdı, beyhûde söz
GÜZÂR Geçme, geçiş
GÜZÂRENDE * Güzârende-i eyyâm: Geçiren, geçirici, vakit geçiren
GÜZÂR-I ÖMR (Ömür) Ömrün geçişi
GÜZER (Güzâr) Beceren, halleden, yapan, geçirici.. Bu anlamlarda birleşik kelime y.
GÜZERÂN Geçme, geçiş
GÜZER-ETMEK Geçmek
GÜZEŞT Geçme, geçiş, geçen
GÜZEŞTE Geçen, geçmiş, geçmiş olan
GÜZÎDE Seçkin, seçilmiş, beğenilmiş
GÜZÎDE-GÂN Seçkinler, beğenilmişler, seçilmiş olanlar
GÜZÎN Seçen, seçkin, beğenilmiş
GÜZ-REVİŞ Rüyâ tâbir etme, geçiş, geçme

101
H
HÂ Çiğneyen anlamına gelip, ayrıca bileşik kelime yapılır.
HÂBE Tâne
HÂHER Kız kardeş
HÂK-İ KADEM Ayak basılan toprak
HÂK-İ PÂY-İ CÂNÂN Sevgilinin ayağı toprağı.
HÂK-İ RÂH Uğur
HÂK-SÂR Toprakla berâber
HÂLÂGÂH Durumdan haberdâr olma
HÛNEFŞÂN Kan saçan
HÂNENDE-İ DÎL Gönül hânendesi, okuyucusu.
HÛRLİKÃ Yüzü hûri gibi güzel olan
HÂŞÂK Süprüntü, yonga, küçük parçacıklar
HÛŞYÂR Aklı başında olan
HÂVER Yıldız, doğu
HAÂCÂT İstek ve ihtiyaçlar * Hâcet’in çoğulu.
HÂB a) Uyku, rüyâ, b) Gizli, saklı, c) Günâh, suç.
HABÂİB Habîbeler, sevgililer
HABB Aldatıcı, kurnaz, hîleci, hîlekâr
HÂB-GÂH Yatak odası, uyunacak yer
HÂB-I ADEM Ölüm uykusu
HÂB-I CÂVİD Ebedî uyku, ölüm
HÂB-I GAFLET Gaflet uykusu
HÂB-I GÂH-I YÂR Sevgilinin yattığı yer-oda
HÂB-I GİRÂN Ağır uyku
HÂB-I HAYÂL Hayâl uykusu
HÂB-I RAHAT İstirahat için uyku
HABÎB (Habîbe) Sevilen, sevgili, seven, dost
HABÎB-İ MÜTEÂL Yüce Allah’ın sevgilisi Hz. Muhammed (S.A.V.)
HABÎBULLAH Allah’ın sevgilisi Hz. Muhammed (S.A.V.)
HÂBÎDE Uyuya kalmış, uykuya dalmış, uyumuş
HABÎS Kötü, alçak, pis
HABL-İ METÎN Sağlam ip. * İslâm Dîni, Kur’ân-ı Kerîm
HABLULLAH Allah’ın ipi, Kur’ân-ı Kerîm, İslâm Dîni, Allah’a kavuşma vâsıtası
HABR İlim ve sâlih kimse, bilgili ehl-i ilim sâhibi
HABS a) Murdar, çirkin, b) Ayıp, c) Alıkoyma, bir yere kapama, hapis
HÂB-Ü HAYÂL Rüyâ ve hayâl
HACCAL Şatafatlı, debdebeli, gösterişli
HÂCE Hoca efendi, muallim, aile reisi
HÂCE-İ ÂLEM (kâinât) Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (A.S.M.) bir ünvânı
HACER a) İsmâil Peygamberin anası, b) Taş, çakıl
HÂCET İhtiyaç, lüzûm, dilek,

102
HÂCÎ Hiciv yazan, hicveden, yeren
HACÎL Utanış, utancından yüzü kızarmış
HACLE (Haclegâh) Gelin odası * Gerdek odası.
HACLE-İ GÜLŞEN Gül bahçesine benzeyen gelin odası
HACLET Utanma
HADD Sınır, tahammülün sınırı, kenar
HADDEN-EFZUN Haddinden fazla
HADD-Ü NİHÂYET Sınır ve son
HADENG Kayın ağacı, kayın ağacından yapılmış
HÂDİ (Hâdiye) Doğru yolu gösteren, hidâyet eden
HÂDİ-İ HÜKM-İ ŞERÎAT Şeriat hükmünün yol göstericisi
HÃDÎ-İ SÜBÜL Hayır ve şer gösteren
HÂDÎM (Hâdimîn) Hizmet edenler, işe yarayanlar
HÂDÎN Sâdık dost, vefãkâr arkadaş
HADÎS Peygamberimizin sözü, emri ve hareketi, Sünnet-i seniyye
HÂDİSÂT Yeni olan şeyler, hâdiseler, olaylar, haber, vãkıa
HADRÂ (Hazrâ) Yeşil, yeşillik
HADRÂ Yeşillik, en yeşil, pek yeşil
HADSİZ Hesapsız, sayısız, çok, belirli olmayan
HADŞE Vesvese, kuruntu, merak, ye’s, üzüntü, hüzün
HADŞE-İ DERÛN İç sıkıntısı, gönül üzüntüsü
HAFÂ Kalbin sır mertebesinden ötedeki mertebesi
HÂFE Sâhil, kıyı, deniz kenarı
HÂFIZ Kur’ân-ı Kerîmi hıfzedip; anlamıyla, tamâmen ezbere okuyan.
HAFÎ Gizli, saklı
HAFİYY-Ü CELÎ Gizli ve âşikâr
HAFÎZE Esirgeyici, koruyucu
HÂH İsteyen anlamında ek: * Bed-hâh: Kötülük isteyen gibi.
HÂHÂN İstekli, arzulu, tâlip
HÂHİŞ Şiddetli arzu, istek, isteyiş,
HÂHİŞGER Arzulayan, isteyen, istekli
HÂH-U HÂH İster istemez
HÂİL Engel, mãnî
HÂİM Sevgiden dolayı şaşkına dönmüş, hayrette, şaşkın
HÂK a) Toprak, b) Vasat, orta
HAK’ a) TANRI, yaratan, b) Toprak, c) Haklı, doğrusu, hakîkisi
HÂKAN Türklerde büyük han-hükümdar
HAKÃYIK Hakîkatler, mânevî hakîkatler
HÂK-BÎN Hak verici, hak görücü
HAK-DÎVÂNI Hesap günü, Tanrı’ nın huzûrunda yüzleştirilecek gün
HÃ-KEZÂ Öylece, bunun gibi, böyle
HAK-GÜZÂR Hak ve doğruyu icrâ eden, yapan
HÂKÎ a) Toprak rengi, toprakla ilgili, b) Anlatan. Hikâye eden
HÂK-İ BEDEN Vücûd toprağı
HÂK-İ KADEM Ayak toprağı

103
HÂK-İ MEZAR Mezar toprağı
HÂK-İ MEZELLET Horluk, düşkünlük toprağı
HÂK-İ PÂY Ayağın toprağı, tozu, temiz toprak
HÂK-İ PÂY-İ YÂR Sevgilinin bastığı “çiğnediği” toprak
HÂK-İ RÂH Tozlu, topraklı yol, yol toprağı * Hâk-i Rahinem: Yolunun tozuyum
HÂK-İ SÂR Hâli perîşân, Toz toprak içinde kalmış
HAKÎKAT Gerçek, bir şeyin aslı ve esâsı, doğru
HAKÎKAT-İ TEVHÎD Tevhîdin hakîkati, gerçeği
HÃKİMÃNE Hikmet sâhibine yaraşır sûrette
HÂKİM-İ MUTLAK Cenâb-ı Hakk
HAKÎR İtibarsız, değersiz, aşağı, âdî, bayağı
HÂKİSTER Kül, ateş külü
HAKK a) Allah, b) Doğru, c) Batılın zıddı, d) Bir insana âit olan
HAKK’AL-YAKÎN Kulun ilmen; * Allah’ın birliği makãmında Hakk’ı müşâhedesi.
HAKK-BÎN Hakk’ı gören, Hakk’ı tanıyan
HAKK-CÛ Hak arayan
HAKK-GÛ Doğru ve hak söyleyen
HAK-NÜMÂ Hakk’ı gösteren, bildiren
HAKSÂR (Hâkisâr) Toprak içinde kalmış, hâli perîşân olan, zavallı
HAKSÂRÎ Perîşânlık, düşkünlük, rezillik
HAK-TEÃLÂ Yüce Allah
HÂK-VEŞ Toprak gibi
HÂL Şimdiki zaman, oluş, bulunuş, * Kalbe gelen mânâ, neş’e ve hüzün
HAL (Halletme) Çözme, çözülme, karışık bir meselenin içinden çıkma
HÂL’E MÜNÂSİP Duruma uygun
HALÂS Kurtulma, kurtuluş, selâmete ermek
HALÂSKÂR Kurtarıcı, halâs eden, kurtaran
HALÂVET Tatlılık
HALAYIK Kadın köle, câriye
HÂLDUN Kalp, yürek
HÂLE Ay ve Güneş’in etrâfında bâzen görünen parlak dâire
HÂLEDÂR Hâleli, hâlelenmiş, parlak dâireli
HALEF Birinin yerine sonradan geçen, babadan sonra kalan oğul
HALEL a) İki şey aralığı, boşluk, b) Bozma, bozukluk, eksiklik
HÂLEN Şu anda,, henüz şimdiki halde..
HÂLET Hâl, keyfiyet, nitelik
HÂLET-İ DÎGER Başka hal
HÂLET-İ MESTÂNE Sarhoşluk hâli
HÂLET-İ NEZ’ Can çekişme hâli
HÂLET-İ RÛHİYE İnsanın rûh hâleti, mânevî ve iç durumu
HÂLE-VER Ay şeklinde olan, hilâl gibi olan
HÂLE-VEŞ Ay’ın etrafındaki parlak dâire
HÂLÎ (Hâl-i) a) Hâl ile vaziyet ve, tavra âit, şimdiki, b) Tenhâ, boş, sâhipsiz
HÂL-İ DİL-İ ZÂR Ağlayan gönlün durumu
HÂL-İ FİRÂK-I YÂR Sevgiliden ayrı kalış hâli

104
HÂL-İ HÂZIR Şimdiki zaman, bu anki durum
HÂL-İ İNTİZÂR Bekleme hâli
HÂL-İ PERÎŞÂN Perîşân hâl
HÂL-İ RUHSÂR Yanak beni
HÂL-İ SİYAH Siyah ben
HÂL-İ ŞÛRÎDE Perîşân durum
HÂL-İ TEBÂH Kötü durum
HÂL-İ ZÂR Dertlinin inler hâli, derdmend
HÂLİD (Hâlide) Sürekli, devamlı
HÂLÎK Yaratan, yoktan vâr eden, yaratıcı Allah.
HALÎL Samîmi dost, sâdık dost
HALÎL-ÛLLAH Allah’ın dostu, Hz. İbrâhim (A.S)
HALİM (Halime) Yumuşak huylu, hoş muâmele yapan
HÂLİS (Hâlise) Saf, katıksız, duru, saffetli, pek beyaz
HÂLİSÂNE Hâlise yakışır bir şekilde, hâlis kimseye mahsus bir niyetle
HÂLK Yaratma, yaratılma
HALKA Ortası boş yuvarlak şekil, dâire şeklinde olan şey
HALKA-İ ÂB-GÛN Gök yüzü, semâ
HALKA-İ DÜRR İnci dizisi
HALKA-İ ZÜLF Kâkül kıvrımı, saçın halkası
HALK-EYLEMEK Yaratmak
HALK-I CİHÂN Herkes, tüm, hepsi, cihan halkı
HÂLK-OLMAK Yaratılmak
HALLÂK Devamlı olarak yaratan, Tanrı
HALLÂC-I MANSÛR “Ben Hak’kım” anlamında “Enel-hak” sözünü söylediği için
milâdi 922 yılında idâm edilen sûfi
HALÛK İyi huylu, güzel ahlâklı, İslâm’a yakışır ahlâklı, insâniyetli
HÂL-VEŞ Ayın etrâfındaki parlak dâire
HALVET Yalnızlık, tek başına kalmak, tenhâya çekilmek,
HALVET-GÂH Hâlvet yeri, yalnız kalınan yer, tenhâ yer
HALVET-İ ÜLFET İki dostun çekilip tenhâ bir köşede sohbet etmesi
HALVETİYYE İslâm Tarîkatlarından biri
HALVET-NİŞÎN Hâlvette olan
HAM a) Eğri, bükülmüş, b) Olmamış, pişmemiş, çiğ
HAMÎRE Hamur, maya
HAMÂSET Yaradılıştan cesâretli, bahadırlık, cesurluk, kahramanlık
HAMD Allah’a şükran duygularını bildirme, övmek, sevmek, şükretme
HAMDİ (Hamdiye) Tanrı ile ilgili, Allah’a şükretmek için yazılan yazı, şiir
HAMD-Ü LİLLÂH Hamd Allah içindir, Allah’a hamd olsun, Elhamdülillâh
HAMD-Ü SENÂ Cenâb-ı Hakk’ı hamd ve O’ nun isimleriyle medhetmek,
HÂME Kalem, yontulmuş kalem
HÂME-İ ŞEKVÂ Şikâyet kalemi, şikâyet yazan kalem
HÂME-İ ZERRÎN Altın kalem, altından yapılmış kalem
HAMELE Taşıyanlar, yüklenenler, kaldıranlar
HAMELE-İ ARŞ İsrâfil, Cebrâil, Mikãil ve Azrâil (A.S.) melekleri

105
HAMELE-İ HÜCCET Günâh ve sevapları yazan melekler
HAMELE-İ KUR’AN Hâfızlar, Kur’ân’ ı ezbere okuyup, ilmi ile amel eden kimseler
HAM-I GÎSÛY-İ YÂR Sevgilinin saçının kıvrımı, büklümü
HÂMÎ Himâye edici-eden, koruyucu, koruyan, kayıran
HAMÎD (Hamîde) Senâ edilmeğe, medhedilmeye lâyık olan
HÂMİL a) Yüklü, b) Sâhib, mâlik, c) Taşıyan, götüren
HÂMİŞ Kitabın-Mektubun altına-yanına sonradan yazılan sözler, notlar
HAMİYET (Hamiyyet) İyilik severlik
HÂM-OLMAK Kıvrılmak, bükülmek, yetişmemiş olmak
HAMR Ekşi, şarap, içki, sarhoşluk veren şey
HÂMÛŞ Susan, susmuş, sessiz
HÂMÛŞ-ETMEK Susturmak
HAMYÂZE Sıkıntı, azap
HAMZA Aslan, Resûlûllah’ ın amcası
HAN a) Sultan, pâdişâh, b) Kervansaray, c) Okuyan, gazelhan
HANÂN a) Sultanlar, pâdişâhlar, b) Hanlar
HANÇERE Boğazın içi, gırtlak, boğaz
HANÇER-İ BÜRRÂN Keskin hançer
HANÇERİ CELLÂDI KAZÂ Kazâ ve kader cellâdının hançeri
HANÇER-İ EBNİYY-İ DİLDÂR Sevgilinin tabiatında hançer bulunuşu
HANÇER-İ EBRÛ Hançere benzeyen kaş
HANÇER-İ FELEK Feleğin zulmü, hançeri
HANÇER-İ GAMZE Hançere benzeyen gamze,
HANÇER-İ MÜJGÂN Hançere benzeyen kirpikler
HANDÂN Gülen, gülücü, mesrûr, sevinçli
HANDÂN-RÛ Güler yüzlü, güleç, mütebessim
HANDE Gülme, gülüş
HANDE ETMEK Gülmek, eğlenmek, açılmak
HANDE-BAHŞÂ Güldürücü, tebessüm ettirici
HANDE-DÂR Gülen, güldüren, sevinç yeri
HANDE-İ ÂFTÂB Güneşin gülmesi, doğması
HANDE-İ GÜL Gülün açması
HANDE-RÛY Mütebessim, güler yüzlü
HÂNE a) Ev, mesken, b) Saz eserlerinde; l., 2., 3 ve 4. bölüm-haneleri.
HÂNE-BE-HÂNE Ev ev, evden eve
HÂNEDÂN Büyük âile, soy
HÂNE-İ ÂYÎNE Her yanı birbirinin aynı olan oda, salon veya köşk
HÂNE-İ DEVRÂN Dâim dönen, devreden hâne
HÂNE-İ FERDÂ Âhiret, öteki, sonraki dünyâ
HÂNE-İ HÂTIR Gönül hânesi
HÂNE-İ HÜDÂ Beytullah, Kâbe
HANİF İnançlı, Gururlu, kibirli, mağrur
HANÎFE Tanrı’ nın birliğine îmân eden
HANÎN Fazla istekten dolayı inleyiş, şiddetli ağlayış, sızlanmak
HANÎN-İ HAZÎN Acılı sızlanma

106
HANKÂH Allah rızâsı için fakir ve dervişlere yemek verilen misafir edilen yer
HANNÂN Çok merhametli ve acıyıcı olan Cenâb-ı Hak
HANNÂS Şeytan
HÂNÜMÂN Ev, bark, ocak
HÂR a) Diken, b) Yıkılmış, harâb olmuş, c) Hor, hakir, bayağı
HARÂB Virân, ıssız, yıkık, perîşân
HARÂB-A YÜZ TUTMAK Yıkılacak duruma gelmek
HARÂBÂD a) Harâbeler, vîrâneler, b) Meyhâneler
HARÂB-ENDER Çok, pek çok harâb olmak
HARÂB-I BÂD Harâbe yer
HARÂB-I DEŞT-İ GAM Keder çölünün harâbesi
HÂRE Bir cins dalgalı kumaş
HAREM Herkesin girmesine izin verilmeyen yer, kadınlara âit yer
HAREMEYN a) İki mukaddes harem. b) Müşrik ve kâfirlere yasak olan; Mekke-Medîne
HÂRHÂR Devamlı istekli, sürekli istek
HÂR-I ELEM Cefâ dikeni
HÂR-I FİRKAT Ayrılık dikeni
HÂR-I GAM Keder dikeni
HÂR-I ZÂR-I FENÂ Dünyâ dikenliği
HARÎF a) Sonbahar, güz, b) Teklifsiz dost, c) Meslektaş
HARÎM Herkesin girmesi yasak korunan yer, harem, harem dâiresi
HARİS Bir şeye çok düşkün, hırslı
HARUT Büyücü, sihir yapan
HÂRZÂR Dikenlik
HÂS Hisseden, duyan, duygulu
HASAN Güzellik, iyi davranma
HASÃN-İ BASRÎ En ileri tâbiînden hadis ve fıkıh âlimi, * Basra’da medfun
HASBEL-KADER Kader cihetiyle,
HASBETEN-LİLLÂH Allah için, Allah rızâsı için, karşılıksız
HASB-I HÂL (Hasbıhal) Görüşüp dertleşme
HASBÎ-ALLAH Allah bana yeter!
HASBİ-RABBİ Rabbim bana yeter!
HASEN Güzel, hüsünlü, güzellik, güzel olmak
HASENÂT Güzellikler, iyi ameller, iyilikler
HASENE İyilik, güzellik, hayırlı amel, Allah rızâsına çok uygun iş
HÂSETTİ Bana mahsus kıldı
HÂSIL Peydah olan, çıkan, meydana gelen
HÂSILI Sonunda, işin sonunda, sözün kısası
HASIM (Hasm) Düşman
HASÎB (Hasibe) Kişisel değeri olan
HASÎR Hüsranda olan, beklediğini elde edemeyen, zarar eden
HASL Fenâ huylu olma, kötü haslet sâhibi olma
HASLET Huy, ahlâk, yaradılıştan olan tabiat
HASNÂ Güzel kadın, güzellik sâhibi olan kadın
HASNÂ-İ HÜSNÂ Hem güzel ve hem de nâmuslu olan kadın

107
HASRET Özleyiş, bir şeyi çok isteyip kavuşamamaktan gelen üzüntü
HASRET FEZÂY-I GAMZE Hasret arttıran süzgün bakış
HASRET-İ DİLDÂR Sevgiliyi özleyişten dolayı üzülme, sevgilinin hasreti
HASRET-İ HÂLİNLE Yüzündeki benin hasretiyle
HASRET-KEŞ Hasret çeken
HASRET-Ü HİCRÂN Ayrılık ve özlem
HASR-I EMEL Bütün arzu ve isteğin bir tek şey üzerine yoğunlaşması
HASS Mahsus, özel
HASSAS Duygulu, içli, alıngan, çok ve çabuk hisseden
HASS-I HAS Seçkinin seçkini, ârif
HASTA-DÎL Kalbi hasta, dertli, gönül hastası
HASTA-İ HİCRÂN (Hicr) Ayrılık hastası
HASTE-HÂL (Hastahal) Hasta, rahatsız halde
HASÛD Çok hased eden, kıskanan, çekemeyen
HASÛDAN Kıskananlar, çekemeyenler
HAS-ÜL HAS En değerli kumaşlardan yapılmış
HÂŞ Süprüntü, kırıntı, döküntü
HÃŞÂ Aslã, kat’iyen, öyle değil, Allah göstermesin,
HAŞÂHİŞ Haşhaşlar
HAŞEM Büyük bir kimsenin mâiyetinde, hizmetinde bulunanlar
HÂŞİ’ Huşû içinde olan, alçak gönüllülük eden
HÂŞİ’ÂN Tevâzû ve alçak gönüllülükle,
HAŞÎM Haşmetli, gösterişli, muhteşem
HAŞİN Kırıcı, kalp kırıcı, sert, katı
HAŞMET Büyüklük ve heybet
HAŞR a) Toplanma, b) Kıyâmet, Ölüleri diriltip mahşere çıkarma
HAŞR-OLMAK Toplanmak, Kıyâmet günü hesap vermek için toplanmak
HAŞR-Ü NEŞR a) Toplanıp dağılma, b) Haşir neşir olmak, uğraşıp durmak
HAŞYET Korku ve dehşet
HAŞYETEN Ürkerek, korku ile
HATÂ Yanlışlık, yanılma, suç, günâh
HATÂ-BAHŞ Kabahatleri affeden, kusurları bağışlayan
HATÂ-EN Yanlış olarak, yanlışlıkla, sehven
HATÂ-PÛŞ Yapılan hatâ, ve kusurları örten
HATEM a) Cömertliğiyle meşhur bir emir, b) Mühür, üstü mühürlü yüzük
HATEM-ER RESÛL Peygamberlerin sonuncusu (Hz. Muhammed A. S.)
HATEM-İ LÂL Kırmızı taşlı mühür, dudak mührü
HATEN Dâmat
HATENE Kaynana
HÂTIF Süratli, kapıp götürücü
HÂTIR Gönül yapmak, gönül almak, bir olayı hatırlamak
HÂTIR-ÂŞÜFTE Gönlü perîşân olan
HÂTIRAT Hâtıralar, hatırda kalan şeyler
HÂTIRÂT-I KALP Kalbe gelen hâtıralar ve mãnâlar
HÂTIR-HÂNE Gönül evi

108
HÂTIR-I MESTÂNE Sarhoş gibi olmuş gönül, hâtır.
HÂTIR-I NÂŞÂD Tasalı ve kederli gönül, * Kalbe gelen mânevî hitâb
HÂTIR-I VÎRÂNE Yıkılmış, vîrâneye dönmüş gönül
HÂTIR-NİŞÂN Hatırda kalan, hatırda duran
HÂTIR-NÜVÂZ Hatır okşayan, gönlü hoş eden
HÂTIR-SAZ Hatır yapan, gönül alan
HÂTIR-ŞİNÂS Kimsenin gönlünü kırmaksızın, hatır sayarak
HATÎB Mãnâlı ve fãideli söz söyleyen, güzel ve düzgün konuşan
HATÎCE Erken doğan kız çocuğu
HÂTİF Gaypden haber veren cinni, sesi işitilip kendi görülmeyen
HATÎM Kâbe-i Muazzama’nın şimal tarafındaki taş, duvar gibi sur
HATM (Hatim) a) Bitirme, b) Mühürleme, c) Kur’ân’ ı başından sonuna okuma
HATM-Î HÃCE Nakşî tarîkatinde dervişlerin şeyh huzûrunda Kur’an okumaları
HATT a) Çizgi, b) Sınır, hudut
HATT-ÂVER Güzel yazı yazan
HATT-I DEST El yazısı
HATT-I HAREKET Davranış, davranma tarzı, hareket tarzı
HATT-I MUANBER Anber kokulu yanak tüyü
HATT-I MÜSTAKÎM Doğru çizgi, doğru yol, doğruluk üzere olan
HATT-I NEV Yeni yazı
HATV (Hatve-Hutve) Adım, adım adım yürümek, adım atmak
HAVÂDİS Yeni hâdiseler, olaylar, yeni sözler
HAVÂÎ Havayla ilgili, havaya âit, b) Aklı bir karış, amaçsız boşuna
HAVÂKÎN Hükümdarlar, hâkanlar, pâdişâhlar
HAVÂSS Hasseler, duygular, Hassalar, keyfiyetler, * Tarikata girmiş kimse
HAVÂTIF Göz kamaştırıcı şeyler
HÂVER Doğu, şark
HÂVERÂN a) Doğu ile batı, şark ile garp, b) İsim c) Ek isim
HAVF Korku, korkma * Allah’ın kahrından korkarak dinde sâbit olmak
HAVF-I ÂR Utanma korkusu
HAVF-NÂK Korkulu, korkutan, korkunç
HÂVÎ a) İçine alan, ihtivâ eden, kaplayan, b) 64 Zamanlı usûlümüz.
HAVVÂ a) Hz. Âdem’in eşi, b) Rengi esmere yakın kadın
HAVZ Havuz
HAYÂL-İ MURÂD İsteğin hayâli
HAYÂ a) Utanma, edeb, ar, nâmus, b) Allah korkusu, günahtan kaçınma
HAYÂDAR Utangaç, çekingen, mahçub
HAYÂL Zihnen tasarlanan veya bilinmeyip gölgeli görünen şey
HAYÂLÂT Hayâller, hülyâlar
HAYÂL-BEŞER İnsan hayâli
HAYÂL-İ BÎ-BEDEL Eşsiz ve benzersiz hayâl
HAYÂL-İ CÂNÂN Sevgilinin hayâli
HAYÂL-İ PERÇEM Saçın hayâli
HAYÂL-İ YÂR Sevgilinin hayâli
HAYÂL-PEREST Hayâli şeylerle çok uğraşan, çok hayâl kuran, dalgın

109
HAYAT-BAHŞ Hayat bağışlayan, hayat veren, zindelik veren
HAYAT-FEZÂ (Efzâ) Hayat arttırıcı, hayat bahşedici
HAYÂT-I CÂVİDÂNÎ Dâimi hayat
HAYÂT-I TÂZE Tâze hayat, yeniden verilmiş can
HAYÂTÎ Yaşamla, hayatla ilgili
HAYDAR (Hayder) Aslan, cesur, yiğit, Hz. Ali’nin lâkabı
HAYFA (Hayf) 1) Haksızlık, zulüm, 2) Yazık ki, vah vah, heyhat, eyvah
HAYLİ Epey, çok
HAYLÛL Mâni olma, araya girme, yolu kapama
HAYR (Hayır) Meşrû iş, faydalı, nurlu ve sevaplı amel, hayırlı, iyi
HAYR’ÜL-BEŞER İnsanların en hayırlısı olan Hz. Muhammed (A.S.M.)
HAYR’ÜL-HALEF Hayırlı evlât, babasını hayırla andıracak evlât
HAYR’ÜL-UMÛR İşlerin en hayırlısı
HAYR’ÜL-VERÂ Halkın hayırlısı, mahlûkãtın en hayırlısı Hz. Muhammed
HAYR’ÜN-NİSÂ Kadınların en hayırlısı
HAYR-A HÂLKILLAH Allah’ın yarattıklarının en hayırlısı * Salâvatta kullanılır.
HAYRÂN Başarısından dolayı şaşa kalmış, taktir etmiş çok beğenmiş
HAYRÂN-I TÜEM Ben senin hayrânınım
HAYR-ENDÎŞ İyilik düşünen
HAYRET Şaşa kalma, beklenmedik bir olayda hayrete düşmek
HAYRET-BAHŞ Hayret veren, hayret içinde bırakan, şaşırtan
HAYRET-EFZÂ Hayreti arttıran, şaşırtan
HAYRET-ENDER HAYRET Hayret içinde hayret
HAYRET-ENGİZ Hayret veren, hayretfezâ
HAYRET-FEZÂ Hayret veren, hayreti arttıran
HAYRET-NÜMÂ Hayret gösteren, hayret veren
HAYRET-ZEDE Hayrete düşmüş ve şaşırmış olan
HAYR-HAH Hayır sâhibi, herkesin mânevî ve maddî iyiliğini isteyen
HAYRİ (Hayriye) İyilikle ilgili
HAYRÛ’L HALEFİ EMCED Bir kimsenin yerine geçen hayırlı ve şerefli kimse
HAYRULLAH Allah’ın hayırlı ettiği
HAYR-ÜL BERİYYE Halkın hayırlısı Hz. Muhammed
HAYS Saygı, hürmet, îtibar
HAYSİYET Îtibar, şeref, değer, kıymet, derece, can, mertebe
HAYSİYET-ŞİKEN Haysiyet kıran
HAYSÜ Îtibâriyle, bakımından, hangi yerde? Hangi?
HAYT-I NÛRÂNI Nurlu bağlantı, nûrânî râbıta
HAYT-ÜL EBYÂZ Fecir zuhûrunda ufukta ip şeklinde görülen beyazlık
HAYT-ÜL ESVED Güneş battıktan sonra ufukta görülen siyahlık
HAYY Canlı, diri, * Allah’ın adlarından.
HAYYE-ALEL-FELÂH Felâha gelin, toplanın hayır ve nîmetlere, ebedî selâmete gelin.
HAYYİR Çok hayırlı, her zaman iyilik yapan kimse, hayırsever
HÂZ Sevinç duyma, hoşlanma, zevklenme
HÃZÃ Bu, şu, o
HAZÂB Hiddet, öfke, dargınlık, kızgınlık

110
HAZÂN Sonbahar, güz, solgun
HAZÂN-DÎDE Güz mevsimini görmüş, yaprakları sararmış, solmuş
HAZÂN-GÂH Hazan yeri, gelecek âlem
HAZÂNÎ Sonbahar ile ilgili, güz mevsimine âit
HAZAN-NÜMÂ Sonbahar görünüşlü
HAZÃR (Hazer) Çekinme, kaçınma, korunma
HAZELE Yüzsüzler, alçaklar
HAZEN Gam, keder, tasa
HAZER Sakınma, kaçınma
HAZER KILMAK Sakınmak, çekinmek
HÂZI Alçak gönüllü, mütevâzî olan
HÂZIK İşinin ehli, usta
HÂZIM a) İhtiyatlı kimse, b) Hazım; Sindirimi kolaylaştıran
HÂZIR Âmâde, göz önünde olan, huzurda olan, gaib olmayan
HÂZIRBAHŞ Hazırlanmış, hâzır olmuş
HÂZIR-U NÂZIR Her yerde hâzır olup, bilen ve gören, yardım eden
HAZÎN Hüzünlü, keder meydana getiren, acı uyandıran, gamlı
HAZRET Hürmet maksadıyla büyüklere verilen sıfat
HEB Bağışla, lûtfet
HEBÂ Boş, beyhûde, nâfile, faydasız, israf, ziyân
HEBB Uykudan uyanmak
HEBÎB Rüzgâr, yel
HEB-LENÂ Bize lûtfet, bize ihsân et, bağışla
HECR (Hicr) Ayrılık
HEDEF-İ ÃMÂL Gãye-i hayâl, ulaşmak istenilen hedef
HEDER Boşa gitme, yok yere faydasız giden
HEFT Yedi sayısı
HEFT-AHTER Yedi gezegen, yedi seyyâre
HEFT-ÂSMÂN Yedi kat gök
HEFT-GÂH HEFT; Yedi, GÂH; Yer, mahâl
HEFT-HÛN Cehennemin yedi tabakası
HEGÂM-I ŞEBÂB Gençlik zamânı, delikanlılık çağı
HELÂK Yakılma, yıkılma, bitme, mahvolma
HELÂK-İ HASRET Sevgilinin yüzünün hasretinden dîdâr ölmek
HELÂK-İ HASRETİ DÎDÂR OLMAK: Sevgilinin yüzünün hasretinden ölmek
HELÂVET Tatlılık
HEM a) Beraber, birlikte olmak, b) Gam, tasa, keder, hüzün
HEM-ÂGÛŞ Sarmaş dolaş, kucak kucağa
HEM-ÂGÛŞ-İ HAYÂL Hayâlle kucak kucağa
HEM-ÂH Berâber âh çeken
HEM-ÂHENK Uygun, münâsip, denk
HEMÂN Hemen, o anda
HEM-BEST Birlikte çalışan, müttefik, arkadaş
HEM-BEZM İçki ve eğlence meclisi arkadaşı
HEM-BEZM-İ VİSÂL Aynı mecliste bir araya gelen

111
HEM-BÛ Kokusu bir, aynı kokuda
HEM-CİNS Aynı cinsten olan
HEM-DEM Sıkı fıkı, canciğer arkadaş, dost, yoldaş
HEM-DEMÎ Canciğer arkadaşlık
HEM-DEM-İ CÂN Can dostu, can arkadaş
HEM-DEM-İ GAM Gam arkadaşı
HEM-DERT Dert yoldaşı arkadaşı, aynı dert ve kedere dûçâr olan
HEM-DEST Birlikte çalışan arkadaş
HEM-DÎL Gönülleri ve fikirleri aynı olanların her biri
HEM-HÂB Birlikte uyuyan
HEM-HAH Arzu ve talebleri aynı olan, aynı istekleri olan
HEM-HÂL Aynı halde olan, halleri birbirine benzeyen
HEMÎŞE Dâimâ, her vakit, her zaman
HEM-KADD Boyları birbirine eşit olan, uzunlukları aynı olan
HEM-MECLİS Aynı mecliste bulunan
HEMM-NİŞÎN Berâber oturup kalkan canciğer arkadaşlık
HEM-NESL Aynı sülâle ve soydan, aynı nesilden, soydaş
HEM-PÂ Ayakdaş, arkadaş, yoldaş
HEM-RAH Yol arkadaşı, yoldaş
HEM-RÂZ Sırdaş, en yakın arkadaş
HEM-REV Yol arkadaşı, beraber giden yoldaş
HEM-SÂYE Arkadaş, dost, komşu
HEM-SÂZ Uyan, uygun, muvâfık, münâsip
HEM-SER Kafadar
HEMTÂ Eş, denk, benzer
HEM-VÂRE Her zaman, dâimâ
HEM-ZEBÂN Aynı dili konuşan,
HENCÂM Elinden iş gelmeyen beceriksiz kimse
HENGÂMI HİCÂB Perdeli, örtülü olma zamânı; utanma vakti.
HENGÂM Zaman, devir, çağ, sıra, vakit, mevsim
HENGÂME Kavga, şamata, seslerin birbirine karışımından çıkan sesler
HENGÂME-İ AZÂB Azab zamânı
HENGÂM-I BAHAR Bahar mevsimi
HENGÂM-I GÜL Gül mevsimi
HENGÂM-I ŞİTÂ Kış mevsimi
HER-BÂR Her defâ, her kere
HER-CÂ Her yer
HERCÂİ Her yerde bulunur, serseri, derbeder
HERC-Ü MERC Darmadağınık, alt üst, karmakarışık
HER-DEM Her zaman, her dakîka berâber, dâimâ
HER-GÂH Her vakit, her an, her zaman
HER-GİZ Asla, kat’iyen, hiçbir sûrette
HER-RÛ Ne olursa olsun, ya batar ya çıkar anlamında: Ya herrü, ya merrü
HER-SÛ Her yan, her taraf
HERZE Boş söz, saçma sapan söz, boş lâkırdı

112
HESTÎ Varlık, vücûd, vâr olma
HEŞT Sekiz
HEŞTÂD Seksen
HEVÂ İstek, arzu, nefsin isteği, düşkünlük, gelip geçici bir heves
HEVÂDÂR Havalı, nefsine uymuş, küstah
HEVÂHAH Sevilen, muhîb, dost
HEVÂİ Ciddî şeylerle alâkasız, nefsine ve şehvetine mağlûp, boş
HEVÂ-İ NESÎM Güzel, lâtif, hoş hava, lâtif mânevî gıdâ
HEVÂ-KÂR Arzu ve nefsânî emeller, boş, bâtıl istekler, hevesler
HEVÂV-Ü HEVES Zevk ve şehvetler, boş ve geçici şeyler
HEVÂY-I KÂKÜL (Perçem) Kâkül (kıvrım saç) arzusu
HEVESÂT Arzu ve nefsânî emeller, boş ve günâhlı istekler, hevesler
HEVESDÂR Hevesli, arzulu, gönüllü, istekli
HEVES-İ VUSLATI CÂNÂN Sevgiliye kavuşmak arzusu
HEVESKÂR Hevesli, istekli, arzulu, meyli ve arzusu olan, heves eden
HEVL Korku, korku verici, ürkmek, dehşet, yılgınlık
HEVL-ÂVER Korkunç, korku getiren, korku veren
HEVL-ENGÎZ Korkunç, korkulu
HEVL-NÂK Korkunç, korkulu
HEVN Kolaylık, sühûlet, akar, teennî
HEY’ÂT Hey’etler, ayrı ayrı mãnâlar, kısımlar
HEY’ETİ KEVN-Ü MEKÂN Bütün kâinât
HEYÃKİL Heykeller
HEYÂM Haber, başkasından alınan bilgi
HEYBÂN a) Korkunç, korku getiren, b) Çok utangaç, çekingen
HEYC Heyecan, telâş, tahrik, galeyan
HEYCÂ Cenk, vuruşma, birbirini öldürme
HEYECAN Birdenbire şiddetle hislenme, ürperme, coşkunluk, coşma
HEYEMAN Şaşkınlık, tutkun olmak, âşıklık
HEYHAT Eyvah, yazık, ne yazık, ne kadar uzak gibi..
HEYHEY Bir ziyâfetin sonunda içilen içki dolu büyük kadeh
HEYÎ Varlık, madde
HEYN Kolay, rahat
HEYÜB Azametli, heybetli, gösterişli
HEYYİN Kolay, sühûnetli
HEZ Eğlence, ciddî olmayan söz
HEZÂR a) Bülbül, b) Bin, pek çok
HEZÂRÂN a) Bülbüller, b) Binler, binlerce, pek çok
HEZÂREN Yaprakları dere otuna benzer çeşitli renklerde bir tür çiçek
HEZÂR-I NAĞMEKÂR Nağmeler yapan bülbül, öten bülbül
HEZÂR-TÂBE Güneş, şems
HEZÂR-TÛ Çok bülbül
HEZÂR-YÂR Bin defa, bin kere
HEZEC a) Gök gürültüsü, güzel sesle şarkı söylemek, b) Bir usûl
HEZEYAN Kötü söz, soğuk şaka ve saçma sapan konuşma, sayıklama

113
HEZÎMET Bozgunluk, mağlûbiyet
HEZL Ciddi olmayan söz, saçma, uydurma, yalan konuşmak
HEZR Saçma sapan boş ve mãnâsız söz
HIFZ Ezber etmek, hatırda tutmak, Kur’ãn-ı ezberde okumak
HIFZI (Hıfziye) Saklama
HIRAM (Hirâm) Sallanma, salına salına nâz ve edâ ile yürüme
HIRÂM EYLEMEK Salınıp yürümek, gezinmek
HIRÂMAN Salınarak nâz ve edâ yaparak yürüyen
HIRÂMÂN OL Salın * Olmak: Salınmak
HIRÂM-I ŞÎVE Nazlı salınış
HIRAŞ “Tırmalayan, kazıyan” anlamında bileşik sıfatlar yapılır
HIRS 1) Öfke, kızgınlık, 2) Sonu gelmeyen arzu, istek.
HIRZ-I CÂN Canı gibi koruma, saklama
HIŞM (Hışım) Öfke, hiddet, gazab ve kızgınlıkla kalkmak
HITTA Ülke, memleket
HIYÂBÂN İki tarafı ağaçlıklı muntazam yol, bahçe yolu
HIZIR Ölmezlik veren âb-ı hayâtı içmiş olan Peygamber
HİBÂB (Hûbb) Dostluk, sevmek
HİBBÂN Mahbûblar, sevgililer
HİCÂZÎ Hicazlı
HİCÂB Utanmak, kendini kusurlu bilip örtünüp, gizlenmek, örtü.
HİCÂB-I EBR Bulut perdesi
HİCAZ a) Mekke ile Medîne arasında kalan yer, b) Bir Makam adı
HİCAZEYN İki Hicaz
HİCÂZÎ Hicaz’a mensup, Hicaz’a âit
HİCR (Hecr) Ayrılık
HİCRÂN DEMİ Ayrılık vakti
HİCR-ÂLEMİ Ayrılık dünyâsı, acılı, ayrılıklı dünyâ
HİCRAN Uzaklaşma, ayrılık, ayrılıktan gelen keder, sızı, acı
HİCRET Göç
HİCR-İ AŞK Aşk ayrılığı
HİDÂYET Hakk yolunu, doğru yolu göstermek
HİKÂYÂT Hikâyeler
HİKÂYE Bir hâdiseyi anlatmak, olmuş bir hâdise, anlatma
HİKMET Sebep, İnsanın, mevcûdâtın hakîkatleri bilip, hayırlı işler yapması
HİKMET-ENDÛZ Hikmet kazanan
HİLÂF Ters, karşı, zıd, karşı koymak, muhâlefet etmek
HİLÂL Yeni ay şekli, yeni ay
HİLÂŞ Gürültü, kavga, patırdı, şamata
HÎLE (Hîlebaz) Düzenbaz, yalancı, hîleci, oyuncu
HİLKAT Doğuştan gelen vasıf, yaratma, yaradılış
HİLM Doğuştan olan yumuşak huyluluk
HİLMİ (Hilmiye) Yumuşak huylu, sabırlı
HÎLYE Güzel sıfatlar, iyi hasletler
HİMEM Emekler, gayretler, çalışmalar

114
HİM-HANDE Gülümseme, tebessüm
HİMMET 1) Gayret, emek, 2) Lûtf, kerem ve ihsanda bulunma
HÎN An, zaman, vakit, sıra, çağ,
HÎNÂGER Şarkıcı, şarkı söyleyen
HÎNDÛ a) Hind’e âit, Hind ahâlisinden olan, b) Bir usûl
HÎNE Onurlu olma hâli, gururluluk
HÎN-İ HÂCETTE Lüzumu hâlinde, ihtiyaç olduğu vakit
HÎR-Ü BERNÂ İhtiyar ve genç
HİSÂR-I VECH-İ ŞEHNÂZ Şehnâz yüzünden Hisar
HİSAR Kale, küçük kale
HİSAREK Küçük hisar
HİSSEYÂB Hisselenen, faydalanan, hisse alan
HİSSİYET Duygular, hisler
HÎŞÂN Akrabâlar, aynı sülâleden olanlar
HİTÂB Karşısındaki kimseye söz söyleme
HİTÂM Son, nihâyet, bir şeye mühür basmak
HÎTÂR Saçma söz, manâsız kelâm
HİYÂB Kabahat, suç, günâh, kötü bir durumun başlangıcı, yokluk
HİYÂL Taraf, yan, cânib, hizâ
HİYÂN Zaman, devre
HİYELÂ Kibir, gurur, enâniyet, kendini beğenmişlik
HİZ *Kalkan, kaldıran" anlamında bileşik yapılır.
HOD-BİN Kendini beğenen, bencil, kibirli
HOD-KÂM Bencil, kendini beğenmiş
HOD-NÜMÂ Gösteriş meraklısı,
HOD-RÛ Kendiliğinden
HOR Yiyen ve yiyici anlamında olup, bileşik kelimeler yapılır
HORASAN İran ve Erzurum’a bağlı bir ilçe adı, anlamı * Doğan Güneş
HORASÂNİ Horasana âit, Horasanlı
HOŞ İyi, güzel, tatlı, tuhaf, garip
HOŞ-ÂVÂZ Sesi güzel olan, güzel sesli
HOŞ-ÂYENDE Hoşa giden, beğenilen
HOŞ-BÛ Güzel kokulu, hoş kokan
HOŞ-BÛDE İyi oldu, iyi olurdu
HOŞ-BÛYİ İyi kokulu olmak, güzel kokmak
HOŞ-DİL Memnun, neş’eli, gönlü hoş
HOŞ-EDÂ Hareket ve davranışı hoş olan
HOŞ-ELHAN Güzel ve hoş makamla okuyan
HOŞ-ENDÂM Boyu ve bosu güzel ve düzgün olan
HOŞ-GÛ Hoş konuşan, tatlı dilli, konuşmaları kırıcı olmayan
HOŞ-GÜVÂR Lezzetli, tatlı
HOŞ-KÂM Memnun, rahat, arzu ve isteklerine ulaşmış
HOŞ-MEŞREB Sevimli, huyu güzel
HOŞ-NEVÂ Sesi güzel olan, güzel sesli
HOŞ-NİŞÎN Rahat yerleşmiş, göçebe

115
HOŞNÛD Memnun, râzı, gönlü hoş edilmiş
HOŞ-NÜMÂ Güzel görünen, hoş gösteren
HOŞ-SERÂ Güzel söyleyen, güzel saray
HOŞTER Daha lâtif, daha güzel
HÛ O manâsına zamir olup, ALLAH için kullanılır.
HÛB (Habb) a) Güzel, hoş, iyi, b) Günâh
HÛBÂN Güzeller, iyiler
HÛB-ÂVÂZ Güzel sesli, sesi güzel olan
HÛBB a) Sevgi, muhabbet, bağlılık, dostluk, b) Hilekâr, aldatıcı
HÛBİ Güzellik
HÛB-RÛ Yüzü güzel olan, güzel yüz
HÛB-TER En güzel, pek güzel
HUCESTE (Hüceste) Saadetli, mutlu, hayırlı, uğurlu, meymenetli
HUCUB Hicaplar, perdeler
HUDÂ (Hüdâ) Rabb, sâhib, Cenâb-ı Hakk, Hâlîk
HUDÂVEND Sâhip, efendi, Tanrı
HÛDÂY Allah, Rabb.
HUDÛS Sonradan gelme, meydana gelme
HUFFÂZ Hâfızlar
HUFTE Yatmış, uyumuş
HUKÛK-I HAK Cenâb-ı Hakk’ın hakları
HUKÛK-I KİBRİYÂ Ululuk sâhibi Allah’ın hakları.
HULÂLET Samîmi dostluk, arkadaşlık
HULÂSA Bir bahsin özü, kısaca, esâsı
HULÂSA-İ KELÂM Sözün hulâsâsı, sözün özü
HULD Ebedî, sonu olmayan, sonu olmamak
HULD-ZÂR Cennet
HULF Sözde durmama, aksine gitme, karşıt olma
HULK Huy, ahlâk, tabiat, seciyye, cibilliyet
HULKİ (Hulkiye) İyi huylu, iyi ahlâklı
HULK-İ HASEN Güzel huy
HULLE Cennet elbisesi
HULTU’R-RIZÂ Ahlâkî rızâ olan
HULÛL Girme, dâhil olma, içine gizlice giriş
HULÛL-İ RAMAZAN Ramazan ayının gelmesi
HULÛL-İ ŞİTÂ Kış mevsiminin girmesi
HULÛS Hâlislik, saflık, samîmiyet, hâlis dostluk
HULÛSİ Samîmi, candan, hâlis ve içi temiz olan
HULÛS-İ KALP Kalpten, gönülden, içten semîmiyet
HULUT Sözde durmamak
HÛLYÂ (Hülyâ) Kuruntu, hayâl, vehim, olmayan şeyi düşünerek yaşamak
HÛLYÂ-Yİ HAZÎN Han hûlyâ
HÛMÂR Sarhoşluk veren ve haram olan içkiden sonra gelen baş ağrısı
HÛMÂR-ÂLÛD Süzgün ve baygın göz, kendinden geçmiş, şaşkın
HUMEYYÂ Şiddet

116
HÛMHÂNE Meyhâne, şarap küplerinin konulduğu yer
HUM-HÂNE-İ ENDÎŞE Düşünce meyhânesi
HUMMÂ Ateşli hastalık, nöbet, sıtma
HUMRÂ Kırmızılık, kızıllık
HUMRÂN Kırmızılar
HUMRET Kırmızılık
HÛN a) Kan, b) Öldürme, öc, c) Hor ve zelîl olmak
HÛN-ÂB Kanlı su, kanlı gözyaşı
HÛN-ÂBE Kanlı gözyaşı
HÛNÂB-I ÂL-İ ÇEŞM Kanlı gözyaşı
HÛN-ÂLÛD Kana bulanmış
HÛN-BÂR Kan yağdıran, kan yağdırıcı, kan döken
HUNEFÂ Allah’ın birliğine inananlar
HÛN-EFŞÂN Kan saçıcı, kan saçan, serpen
HÛN-HAH İntikam alıcı, öc alıcı, kan isteyen
HÛN-HÂR Kan içici, zâlim, kan akıtan, öldüren, öldürücü
HÛNİ Kanlı, kan döken, kan dökmeye meyilli
HÛN-İ CÂN Şarap
HÛN-İ DÎL Gönül kanı
HÛN-İ NÂ-HAK-KÜŞTE Haksız yere öldürülüp kan dökülmesi
HÛNİN Kana bulanmış, kanlı
HÛNPÂŞ Kan döken, kan saçan
HÛNRÎZ Kan dökücü, kan döken, kan akıtan
HUNÜK Ne güzel, ne hoş, ne mutlu
HUNYÂGER Şarkı söyleyen, şarkıcı
HÛR Güneş. Şems, âhû gözlüler, gözleri iri ve pek siyah kızlar
HURÛŞ-İ DÎL Gönül taşkınlığı
HURÂFE Uydurma, bâtıl inanış. masal, efsâne, yalan hikâye
HURÂŞE Ufak parça, küçük şey
HURDEDÂN Nükteleri ve incelikleri anlayan, bilen
HÛRÎ Âhu gözlü, gözlerinin akı karasından çok olan güzel cennet kızları
HÛR-İ İN Cennette âhû gözlü çok güzel kızlar, meleklerle ilgili
HÛRİYE Hûri gibi
HURMAN Mahrumluk, ümitsizlik
HÛR-PEYKER Hûri yüzlü
HURREM (Hürrem) Sevinçli, mesrûr, şen, ferahlık veren, güzel yüzlü
HURREM-Ü HÂNDÂN Sevinçli ve gülen
HÛRŞÎD (Hurşîde) Güneş, âfitâb, mihr, şems
HURŞİD TIRAZ Güneş süsleyen
HÛRŞÎD-İ DIRAHŞÂN Parlak güneş
HÛRŞÎD-RÛY Güneş yüzlü
HURÛF Harfler
HURÛŞ Coşma, gürültü, şamata, telâş
HURÛŞÂN Çağlayarak, coşarak, coşan, çağlayan
HURÛŞ-ETMEK Coşmak, gürültü etmek

117
HUSÛF Ay tutulması
HUSÛL Meydana çıkma, peydâ olma
HUSN (Hüsn) Güzellik
HUSREV Hükümdar, şâh
HÛŞ Akıl, fikir, zekâ, iyi ile kötüyü ayırma hissi
HÛŞ-DÂR Akıllı, uslu
HUŞÛ Gönül alçaklığı, korku ile karışık sevgiden gelen edepli hal
HÛŞ-YÂR Aklı kendisine yâr olan, akıllı
HUY a) Mîzaç, tabiat, ahlâk, âdet, b) Ter
HÛY-GERDE a) Âdet edinmiş, huy hâline getirmiş, b) Terlemiş
HÛY-İ BED Fenâ huy
HUZÛR-U HÜNKÂR Pâdişâhın huzûru, hükümdar katı
HUZÛ Alçak gönüllülük, tevâzû, huşû
HUZÛR-ÂVER Huzur ve rahatlık verici, sükûnet veren
HUZÛR-İ KALP Kalp huzûru, gönül rahatlığı
HUZÛR-Ü HÂB Rahat ve uyku
HÜCCET Delil, vesika
HÜDÂ (Hudâ) Doğruluk, hidâyet, Kur’ân-ı Kerîm’ in bir ismi, hidâyet
HÜDÂ-BÎN Hak ve hakîkatı gören, Cenâb-ı Hakk’ı tanıyan
HÜDÂ-VÂRI Tanrı varlığı
HÜDÂVEND Allah, hâlîk, Rabb, sâhib, mâlik,
HÜDÂVENDİGÂR Hükümdar, âmir, efendi, sâhib
HÜDÂVERDİ Tanrı verdi
HÜKEMÂ Hekimler
HÜKM-İ EZEL Kader, ilâhî takdir
HÜKM-İ ZAMAN Günlerin getirdiği, zamânın hükmü, felek, kader
HÜKÜMRÂN Hüküm süren
HÜLÂSA Özet, sözün kısası
HÜLF-ETMEK Verdiği sözü tutamamak
HÜLYÂ Kuruntu, hayâl, olmayan bir şeyi düşünerek yaşamak
HÜMÂ Devlet kuşu, saadet, mutluluk
HÜMÂM Himmetli, bir işe sıkı sıkıya sarılıp o işi bitiren
HÜMÂYÛN HÜMÂ: Devlet kuşu, Pâdişâha âit, mübârek, kutlu, uğurlu, âli
HÜMEYRÂ Beyazlık, aklık
HÜMÛM Tasalar, kaygılar, kederler, gamlar
HÜNER Mârifet, bilgililik, ustalık, mahâret
HÜNKÂR Hükümdâr, pâdişâh, sultan
HÜRMET Riâyet, ihtirâm, haysiyet, şeref, harâm olma, haramlık
HÜRMÜZ Zerdüşt dîninde iyilik ve hayır tanrısı
HÜSÂMEDDÎN Dînin keskin kılıcı
HÜSEYİN (Hüseyn) Rûh ve madde güzelliği, küçük sevgili. Hz. Peygamber’ in torunu
HÜSEYNÎ Hüseyn'e mensup
HÜSN Güzellik, iyilik, cemâl
HÜSNÂ İyi zan, en güzel, emel-i sâlih, pek güzel, cennet
HÜSN-ÂLEMİ Güzellik dünyâsı

118
HÜSN-ÂVER Güzelliği çoğaltan, güzellik veren
HÜSN-İ Güzelliğe dâir, güzelliğe âit ve müteallik
HÜSN-İ AMEL Amel güzelliği
HÜSN-İ EZEL Ezel güzelliği
HÜSN-İ HÂL Davranış güzelliği, iyi hâl, güzel ahlâk
HÜSN-İ KABÛL İyi bir surette kabûl etme
HÜSN-İ MÎZÂÇ Huy güzelliği
HÜSN-İ NİYYET İyi niyet
HÜSN-İ TÂB-I İSTİDÂT Karakterdeki kãbiliyetin güzelliği
HÜSN-İ TÂB-I SÜHÂN Güzel söz söyleyebilenler, şâirler meclisi
HÜSN-İLE Güzellikle
HÜSNÜ (Hüsniye) Güzellikle ilgili
HÜSN-Ü ÂN Güzellik, çekicilik ve alımlılık
HÜSN-Ü AŞK Güzellik ve muhabbet
HÜSN-Ü EDEB Güzel terbiye, görgü
HÜSN-Ü EZEL Güzelliği, başlangıcı belli olmayan, zamandan gelen güzel
HÜSN-Ü MELÂHAT Güzellik ve sevimlilik
HÜSN-Ü MELEĞİM Melek gibi güzelliği olan sevgilim
HÜSR Ziyân, kayıp, zarar
HÜSRÂN Ümit edilenin elde edilememesinden duyulan elem, acı
HÜSREV Hükümdar, şah, pâdişâh
HÜV’ALLAH O Allah’tır
HÜVE (HÛ) Arapçada: O anlamına işâret zamiri
HÜVE-L AHSEN Sâdece ve yalnız en güzel O’ dur.
HÜVE-L BÂKÎ Bâkî kalacak O’ dur. Allah (C.C.)
HÜVEYDÂ Âşikâr, zâhir, belli, apaçık
HÜZN Hüzün, gamlı olmak, keder, sıkıntı
HÜZN-ÂVER Keder veren, gam veren, hüzün verici
HÜZZÂM-I CEDÎD Yeni Hüzzâm
HÜZZÂM-I KADÎM Eski Hüzzâm
HÜZZÂM-I RÛMÎ Anadolu Hüzzamı

119
I
I’SÂR Hafif esen rüzgâr
IDLÂL Dalâlete düşürme, doğru yoldan çıkarma, azdırma
ILÂ-I’LÂ Yükseltmek, yüceltmek
ILÂM a) Elem vermek, b) Bildirme
ILGIT ILGIT (Esinti ve akıntı için) Hafif hafif, yavaş yavaş
ILICAK Pek az sıcakta, ılıkça
IPIL IPIL Pırıl pırıl
IPISSIZ Çok ıssız, büsbütün ıssız
IRAK Uzak *Mûsıkîmizde bir perde ve makam adı. Fa ( )
IRMAK Akarsuların en büyüğü
ISBAH Seher vakti, sabah vakti, gãfil olmamak, uyanıklık
ISFİRÂR Sararmak, sarı olmak
ISLAH (islâh) Düzeltme, iyileştirme, kusurları gidermek, iyi hâle koyma
ISRÂR Bir fikir veya meşrû davâdan dönmemek, direnmek, ayak direme
ISSIZ İçinde kimse bulunmayan, boş, ıssız ada
IŞIL Işıl ışıl ışımak, bakmak
IŞIM Hafif ışıldama
IŞIN Bir ışık kaynağından gelen ışık çizgisi
IŞK (Aşk) Sevgi, tutku, sevdâ, candan sevme
ITIR (Itr) Güzel koku, güzel kokulu yaprakları olan bir bitki
ITIRLI Güzel kokusu olan
ITLAK Salıverme, koyuverme
ITRÎ Güzel kokuyla ilgili, güzel kokulu,
ITR-NÂK Güzel ve hoş kokulu
IYÂL Bir kimsenin geçindirmek zorunda olduğu kimseler
IYÂN (Ayân) Açık, meydanda, âşikâr, belli
IYD (İyd-îd) Bayram, bayram günü
IYŞ İçip eğlenme
IZHÂR (İzhâr) * Kalp göstermek
IZHÂR-I ZİYÂ Işık gösterme
IZMÂR * Kalpte, Gönülde gizlemek, saklamak, belli etmemek
IZNÂN Bir kimseyi kabahatli çıkarma
IZRÂM Ateşi tutuşturma, ateşi alevlendirme
IZRÂR Zarar vermek, zarara uğratmak
IZTIRÂB Acı, elem, sıkıntı, vesvese, azâb
IZTIRÂB-VER Iztırâb veren, elem çektiren
IZTIRÂM Saç ve sakala kır düşme, alevlenme
IZTIRÂR Çâresiz olmak, mecbûriyet, ihtiyaç
IZTIRÂRÎ Çâresizlik içinde oluş, mecbûriyet

120
İ
İBÃDÂT İbâdetler * İbâdetin çoğulu
ISRAR Sır saklamak, gizlemek, gizlenmesi gerekeni gizlemek
IZÂR Yanak, insanın yüzündeki yanak kısmı
İ’CÂZ Âciz bırakma, acze düşürme * Mûcize sayılacak kadar düzgün söyleme
İBÂD Kullar, Allah’ın kulları
İBÂHAT Mübahlar, günâh ve sevap olmayan şeyler
İBÂHE Sevap ve günâh olmamak, bir şeyin yasak ve haramdan çıkması
İBDÂ İzhâr etmek, bir yerden diğer bir yere çıkmak
İBDÂL Boş, hükümsüz bırakma, bozma, boşa çıkarma, lâğvetme, feshetme
İBHİRÂR Gece yarısı olma
İBİBİK Çavuş kuşu, hüdhüd
İBKAR Fecirden kuşluğa kadar olan vakit
İBKÃ-YI-NÂM-EYLEMEK Nâmını, şöhretini sürekli kılmak
İBLİS İnsanları Allah yolundan çıkarmağa çalışan şeytan
İBN (İbn-i) Oğul
İBN-İ MERYEM Hz. Meryem’in oğlu Hz. ÎSÂ.
İBO İbrâhim’in halk dilinde söylenişi
İBRÂHİM Halîlullah, Allah’ın dostu İbrâhim Peygamberimizin adı
İBRÂM Can çıkacak derecede ısrar etmek, üstüne düşme, zorlama
İBRÂZ Göstermek, meydana koymak
İBRET Bir şeyden sakınıp çekinmek üzere; Ders alma, uyanma,
İBRETNÜMÂ İbret almayı öğreten, ders almayı gösteren
İBŞÂR Müjdeleme, tebşîr etme, sevinçli bir haber bildirme
İBTİDÂ (İptidâ’) Başlama, başlangıç, baş taraf, evvel, en önce, başta, başlangıç
İBTİHÂL Yakarma, niyâz, yalvarma
İBTİLÂ (İptilâ) Belâya uğrayıp musîbete düşmek, iyiye kötüye düşkünlük, tiryâkilik
İBTİSÂM Gülümseme, gülümseyiş
İCÂB a) Şaşırtmak, hayrete düşürmek, b) Gerekli, lüzumlu, lâzım
İCÂBAT İcâplar, gerekenler, lüzûm edenler
İCÂBET Kabûl olmak, kabûl etmek, râzı olma, rızâ gösterme
İCÂZET İzin, müsaade, şahâdetnâme, diploma, olur demek
İCBÂR Zor, zorlama, cebretmek
İCLÂL Ululama, saygı göstermek
İCMÂL Kısaca, özetleyerek
İCNÂN a) Deli etme, dîvâne eyleme, b) Bir şeyi örtme
İCRÂ Yapma, yerine getirme, bir işi yürütme
İCRÂ ETMEK Yapmak, bir işi yerine getirmek
İCTİMÂ-İ NEYYÎREYN Güneş ile Ay’ın bir araya gelmesi
İCTİNÂB (İçtinâb) Çekinmek, sakınmak, uzak olmak
İÇRE İçinde
İÇTEN Yürekten, gönülden, candan, samîmi olma

121
ÎD (İyd) Bayram günü, bayram
İDÂME Devam ettirme, dâim, bâkî kılmak
İDBÂR Geriye gitmek, geri dönmek, işlerin ters gitmesi, tâlihsizlik
İDDİHÂR-I RIZK Rızık biriktirme, toplayıp saklama
ÎDGÂH Bayram yeri
ÎDÎ Bayramla ilgili
İDİL Kır yaşamını anlatan kısa yazı veya şiir
İDİSERSİN Edersin
ÎDİYYE Bayramlık
İDLÂL Naz etme, çok nazlanmak
İDRÂK Anlayış, kavrayış, akıl erdirmek
İDRÂK-İ MEÂLİ Yüce mãnâların kavranması
İDRİS a) Bir Peygamber, b) Beyaz renkte ve güzel kokulu bir çalı
ÎFÂ Ödemek, getirmek, yapmak, verdiği sözü yerine getirmek
İFÂDÂT (İfâde) Anlatmalar, ifâdeler, sorgulanma.
İFÂKAT İyileşme, hastalıktan kurtulup ayağa kalkma
İFDÂL Lütuf ve bağış, ihsân
İFFET Nâmus, temizlik, nefis, helâle râzı olup haramdan kaçmak
İFHÂM Açıklamak
İFHÂR Şereflendirmek, şeref vermek, fâhirlendirmek
İFHÂŞ Kötü ve fenâ söyleme
İFLÂH Selâmete çıkmak, felâha kavuşmak, muvaffakiyetli olmak
İFNÂ’ Mahvetme, yok etme, tüketme
İFRÂF Pek ileri gitmek, haddinden geçmek
İFRÂŞ Zemmetme, kötüleme, çekiştirme, fırsat ele geçme
İFRÂZ Ayırma, ayrılma, tefrik etme
İFŞÂ Duyurmak, meydana çıkarmak, gizli bir şeyi herkese duyurmak
İFŞÂ-YI RÂZ Sırrı açığa vurma
İFTÂ Fetvâ vermek
İFTÂH Açmak, fethetmek
İFTAR Oruç açmak, oruç açılırken yenen yemek
İFTİDÂ Fidye vererek esirlikten kurtulma
İFTİDÂH Kırma, kırıp ufalama, maskara olma, rezil olma
İFTİHÂM Kavrama, anlama
İFTİHÂR Övünmek, başkasının iyi bir hâli ile sevinmek
İFTİHÂS Gerçeği ve hakîkati dikkatle araştırma, tetkik etme
İFTİKAT Arayıp sorma
İFTİRÂ Birinin üzerine suç atmak, yalan yere suçlu göstermek
İFTİRÂK Perîşân olma, ayrılma, dağılma, hicrân
İFTİRÂK-I YÂR Sevgilinin ayrılığı, sevgiliden ayrılma
İFTİTÂH Açmak, başlamak, fethetmek, zabdetmek
İFTİTÂN Fitneye uğrama
İGMAZ Gammazlama, ayıplama, küçültme
İĞMÂM Kederlendirmek, gamlandırmak, hüzünlendirmek
İĞMÂZ Göz yumma, görmezliğe gelmek

122
İĞMÂZ-I AYN Görmezden gelme
İĞVÂ’ Ayartmak, azdırmak, baştan çıkarmak
İĞZÂ’ Görmezliğe gelme
İHBÂR Haber verme, bildirme
İHDÂS Ortaya koymak, meydana koymak, yeniden bir şey yapmak
İHFÂ Saklamak, gözlemek, gizlenilmek
İHFÂF Birinin şerefine dokunacak şekilde konuşmak, hafifletmek
İHLÂF Yemin etmek, yemin vermek, yok etmek, telef etmek
İHLÂK Helâk etme, helâke sürükleme
İHLÂL Bozma, sakatlama, halel getirme
İHLÂS Hâlis, temiz, doğru sevgi, içten samîmi, riyâsız sevgi, doğruluk
İHMÂM Kederlendirmek, mahzûn etmek
İHRÂK Ateşe atmak, yakmak, yandırmak
İHRÂM Hacıların örtündükleri dikişsiz beyaz elbise
İHSÂNI FİRÂVÂN Pek çok bağış
İHSÂN İyilik, lütuf, bağışlama, iyilik etmek, cömertlik yapmak
İHSÂN-I MERÂTİB Mertebelerin bağışlanması
İHSÂS Hissetmek, hissettirmek, konudan kapalıca bahsetmek
İHTÂR Hatırlatmak, dikkati çekmek, tembih, uyarma
İHTİCÂB Örtünme, gizlenme, saklanma
İHTİDÂ a) Doğru yola girme, b) İslâm dînini kabûl etme.
İHTİFÂ Gizlenme, saklanma, kaçma
İHTİFÂL Hürmet ve saygı için büyük cemaatle yapılan merâsim
İHTİLÂF Anlaşmazlık, uyuşmazlık, karışıklık, ikilik
İHTİMÂL Mümkün olma, belki, olması mümkün görünmek
İHTİMÂM Özenmek, fazla dikkat etmek, gayret ve dikkat etmek
İHTİRÂ-I TÂ-I MÜSTESNÂ Müstesnâ bir yaradılışın îcâdı
İHTİRÂM Hürmet olunmak, tâzîm olunmak, hürmet, saygı
İHTİRÂS Aşırı istek sâhibi olmak, hırs duymak, şiddetli arzu
İHTİRÂZ Sakınma, çekinme, korkma
İHTİSÂM Düşmanlık, husûmet
İHTİSÂR Kısaltmak, sâdeleştirme, basitleştirme * Müzikte: Senyö, röpriz vb)
İHTİSÂT Îtibar gösterme, rağbet etme
İHTİŞÂM Gösterişli, ulu ve şanlı görünüş, debdebe
İHTİŞÂD Toplanmak, birikmek, yığılmak
İHTİŞÂR Büyük kafalı olma, koca başlı olma
İHTİVÂ İçine almak, bir şeyi toplamak ve korumak, hâvi olmak
İHTİYAÇ Zarûret hâli, acz, fakr ve yoksulluk, çâresiz kalıp istemek
İHTİYÂL Gururlanma, kibirlenme
İHTİZÂ Tevâzû, gönül alçaklığı, alçak gönüllülük
İHTİZÂR Huzûra çıkmak, hazır olmak
İHTİZÂZ Hafif titremek, deprenmek
İHVÂN Sâdık, samîmi, candan dostlar, tarîkat arkadaşları
İHYÂ (İhyâ etmek) Diriltme, diriltilme, canlandırma, ibâdetle vakit geçirme
İHZÂ’ Rezil ve rüsvâ etme, kepâze etme

123
İHZÂN Mahzûn etme, hüzünlendirme, keder verme
İHZAR Hazırlama, hazırlık, çağırma.
İHZÂZ Rahatlandırmak, haz duymak, nasipli olmak, bahtlı
İKAB Şiddetli azap, eziyet, cezâ
ÎKÃD Ateş yakma, tutuşturma
İKÃMET a) Bir yerde kalmak, oturmak, b) Müezzin’ in kãmet getirmesi
ÎKÃN Sağlam biliş, bilme
İKBAH Fenâlık yapma, kötülük etme
İKBÂL Baht açıklığı, tâlih, refah, bir şeye yönelmek, arzu, istek
İKBÂL-İ DEHR Dünyânın, zamânın ikbâli
İKDAM Yönelme, teveccüh etme, çalışma
İKLÎL Hz. Peygamberin Zebur’da geçen ismidir, * Müzeyyen taç da denir.
İKLİM (İklîm) a) Bir yerin hava şartları, b) Memleket, ülke
İKLÎM-İ ÇEMEN Çimenlik ülkesi
İKNÂ’ Kanat vermek, râzı etmek, râzı edilmek, inandırılmak
İKRÂ’ Okutmak, oku diye emretmek
İKRÂR Açıktan söylemek, kabûl ve tasdik etmek, saklamayıp söyle.
İKSİR İç ferahlatıcı ilâç veya içki, şifâ verici şey
İKSİRİ GINÂ Zenginlik iksiri
İKTİDÂ Uymak, tâbî olmak
İKTİNÂH Esâsını, kökünü anlama
İKTİNÂN Saklanmak, gizlenme
İKTİRÂB Tasalı ve gamlı olma, korkulu ve hüzünlü bulunma
İKTİRÂN Yanına varma, yaklaşma
İKTİZÂ (etmek) Gerekmek, lâzım gelmek
İLÂ Son nihâyet, dek, değin, ...ye, ....ya
İLÂ-ÂHİR Sona kadar, diğerleri de böyledir, başkaları (anlamlarına)
İLÂH ALLAH (C.C), İbâdet edilen, tâzim ve tesbih edilen
İLÂHE Müşriklerin kadın heykeli şeklindeki putları, bâtıl mâbud
İLÂHÎ Cenâb-ı Hak ile ilgili, Allah’a dâir, Cenâb-ı Hakk’a âid.
İLÂM Bildirmek, belli etmek, resmi karar yazısı
İLÂN Açığa çıkarma, duyurma, bildirme
İLÂ-NİHÂYE Sona kadar, nihâyete kadar, böylece devam eder
İLBARS Ülkeyi cesâret ve çeviklikle yöneten
İLDEM Pişman
İLGA Kaldırmak, hükümsüz bırakmak,
İLGÜN Ülke, memleket
İLHÂ Boş şeylerle meşgûl etmek, gaflet
İLHÂD Zulüm yapma, eziyet etme, Allah’ın birliğine inanmama, sapıklık
İLHÂF İstemekte ısrâr etme, zorlama
İLHAK İlâve etmek, eklemek, katmak
İLHAM Allah tarafından kalbe gelen manâ
İLHÂMİ Kalbe doğan şeyle ilgili
İLHAN Bir ülkenin egemen hânı
İLKA’ Atma, koyma, bırakma

124
İLKAN Bir ülkenin can damarı
İLKAY Hilâl
İLKE Temel düşünce
İLKİZ Belirti
İLLÂ a ) ( - ) den başka, meğer. b) Aksi halde, c) İlle, mutlaka
İLLÂ-HÛ Ancak O Allah (C.C).
İLLÂ-YI VİSÂL Visâlin “illâsı”, “Ancak Allah vardır’’a kavuşmuş olma.
İLLET Hastalık, dert
İLM (İlim) Bilme, biliş, bir şeyin doğrusunu bilme
İLM-İ İHTİYÂR Seçilmiş ilim
İLM-İ LEDÜN Allah’ın sırlarına âit manevî bilgi, gayb ilmi
İLM-İ MÂ’RİFET Bir şeyi tefekkür ve eserini tedebbür ile bilme ilmi
İLM-İ RÜSÂM Usûl ilmi
İLM-İ TEDÜNNÎ Allah bilgisine ve sırlarına âid ilim, gayb ilmi
İLM-Ü AMEL Bilgi ve iş
İLTİCÂ Sığınma, barınma
İLTİFAT Güzel sözle okşamak, teveccüh etmek, yüz göstermek
İLTİHÂB Alevlenme, tutuşma, parlama
İLTİMAS Kayırmak, haksız yere yardımda bulunmak, ricâ, tavsiye
İLTİYÂM Yaranın iyileşmesi
İLTİZAM Bir tarafı tutma
İLZÂM Cevap veremez hâle getirme, susturma
ÎM’ÃN İnceden inceye araştırma
ÎMÂ İşâretle anlatmak, işâret etmek
İMÂLET (Meyletmekten) Bir tarafa meyletme
İMÂM-I KIBLETEYN İki kıblenin imamı
İMÂN a) İnanma, inanç, b) İslâm dînini kabûl etme
İMÂR Şenlendirme, bayındır hâle getirme
İMÃRET Mâmurluk, mâmur etmek, şenlendirmek
İMBİSAT Sıkıntı ve tasalardan kurtulma, ferahlama
İMDÂD (İmdat) Yardım, yardıma yetişmek
İMDÂD-I RES İmdâda yetişen, yardıma koşan
İMDİ Şimdi
İMHÂ Yok etme
İMKÂN Mümkün olma, olabilecek durumda, olabilir
İMRE Büyük erkek kardeş
İMRES Kadın, hâtun
İMTİDÂD-I CEVR Eziyetin sürüp gitmesi
İMTİNÂ İstememe, yapmama, çekinme
İMTİNÂN Başa kakma, minnet
İMTİSÂL Bir şeyi örnek alıp ona uyarak hareket etme, uyma, gerekeni yapma
İMTİZÂC Muvâfık ve metâbık olmak, iyi geçinmek, mecz olmak
İNÂM-I HÜMÂYÛN Pâdişâhın iyilik ve bağışta bulunması; HÜMÂYÛN 'un iyiliği
İNÂBE (İnâbet) Günâhlardan tövbe edip Hakk’a dönme, Hakk’a tâbi olma
İNAL Güvenilir arkadaş

125
İNÂLE Kavuşturma, vâsıl etme, nâil etme, ulaştırma
İN-ÂM Nîmet vermek, ihsân etmek, doğruya sevk etmek
İNANÇ Güven, inanma duygusu, inanılan şey, gönülden bağlanma
İNÂYÂT İyilikler, lütuflar, ihsanlar
İNBİSÂT Yayılma, açılma, iç açılma, ferahlama
İNCÂZ Önceden verilmiş bir sözü yerine getirme, tamamlama.
İNCÂM Meydana çıkarma
İNCİ İstiridye içinden çıkarılan kıymetli topçuk
İNCİLÂ Cilâlanma, parlama, âşikâr, belli, görünme
İNCİZÂB Çekme, cezbetme
İND Yan, taraf, yön, yanında, düşüncesine göre, olunca, olduğu halde
İNDALLAH Allah yanında, Allah indinde
İNDÎ Şahsî, keyfî, zâtî, kendine göre
İND-İ SÂNİ’ Yaradan’ın yanında, katında
İNDİHÂ’ Aldanma, hîleye düşme
İNDİHÂŞ Çok korkma, dehşete düşme
İNFÂD Bitirme, tüketme, kuyunun suyunu tüketme
İNFÂK Besleme, nafaka verme, geçindirme,
İNFAZ Yerine getirme, verilen sözü tutma
İNFİÂL Gücenme, darılma, can sıkılma, teessür, aksi te’sîr
İNFİÂLÂT İnfialler, gücenmeler, aksi te’sirler, teessürler
İNFİCÂR a) Tan yeri ağarması, fecir sökme, b) Tohumun yerde çatlaması
İNFİHÂM Anlaşılma, fehmedilme
İNFİRAC Gamdan kurtulma, açılma
İNFİRÂD Tek başına kalma, yalnızlık hâli
İNFİRÂH Ferahlama, ferahlık duyma
İNFİRÂK Ayrılma
İNFİSÂL Ayrılma, birini bırakıp gitme, azledilme
İNFİTÂH Açılma, boşalma, tıkanan bir şeyin açılışı
İNFİTÂH-I EZHÂR Çiçeklerin açılması
İNFİTÂK Yarılma, sökülme
İNHÂK Çok eziyet etme, çok fazla sıkıntı verme
İNHİCÂF Yalvarıp yakarma
İNHİDÂM Yıkılma, harâb olma, çökme
İNHİLÂL Çözülüp ayrılma, dağılma, erime, münhâl olma
İNHİMÂ Mahvolma
İNHİRÂF Doğru yoldan sapma, dönme, bozulma, değişme, kırıklık
İNHİTÂM Kırılma, ezilme, ufalanma
İNKA’ Pâk, temiz olma
İNKILÂB Değişme, bir halden başka bir hâle dönme
İNKIYÂD Boyun eğme, kendini teslim etme
İNKIYÂD Boyun eğme, kendini teslim etme
İNKİMÂŞ Acele etme, çabuk iş görme
İNKİSÂF Parlaklığı sönme, ay tutulması
İNKİSÂR Gönül kırıklığı, alçak gönüllülük, parçalanmak, kırılma, gücenme

126
İNS İnsan
İNSÂF Merhamet ve adâletli hareket,
İNSİCAMLI Birbirini tutan, düzgün
İNSİYAK Mânen sevk olunma, ilâhî ve mânevî sevk, içgüdü, his
İNSİYÂKİ İçgüdü ile ilgili olan ve yapılan, ilâhî sevk ve his ile ilgili
İNS-Ü CİN İnsan ve cin
İNŞÂALLAH Allah izin verirse, Allah nasîb ederse anlamında..
İNŞÂD Manzum bir sözü, âhengine göre okuma
İN-ŞÂE Eğer isterse, istediği gibi
İNŞİRÂH Ferahlamak, mesrûr olmak, açıklık, ferahlık
İNŞİRÂH-I DERÛN İç açılması, ferahlama
İNŞİRAK Çatlama, yarılma, ayrılma, yarık olma, parlama
İNTİBAH Uyanıklık, göz açıklığı, hassâsiyet, yanlıştan dönmek
İNTİCÂM Sona erme, nihâyet bulma, tamamlanma, tamam olma
İNTİHÂ Son, nihâyet, tükenme, sona erme
İNTİKAL Geçme, göçme, bir yerden bir yere nakletmek
İNTİSÂB Bir kimseye bağlı, mensûb olma, bağlanma, mürîdi olma
İNTİŞÂR Çoğalmak, yayılmak, üremek
İNTİZÂM-I CÂME Giyim kuşam, güzel giyinmek
İNTİZÂR a) Birinin kötülüğü için duâ etme, bedduâ, b) Gözleme, bekleme
İNTİZÂREN Bekleyerek, gözleyerek
İNZÂL İndirme, indirilme, nüzûl ettirme
İNZÂR Uyarma, korkutma
İNZİVÂ Dünyâ işlerinden elini eteğini çekme, bir köşeye çekilme,
İPEK İpekböceği kozasından çıkarılıp kumaş olan iplik
İPTİDÂ (İbtidâ) Önce, evvel, başlangıç
İPTİLÂ Bir şeye tutulma, bırakamayacak şekilde bağlanma
İRÂDE İstek, arzu, dilemek, emir, ferman, iktidar, güç
İRCİÎ Nefs’e * Rabbine dön hitâbı, Kur’an’ da bir âyet
İREM (Yemen veya Şam’da) Cennete benzeyen bağ-bahçe
İREN Alt dudak
İRFÂH Refaha ulaştırma, rahata kavuşturma
İRFAN Bilme, biliş, anlayış, tecrübe ve zekâ * İlâhi sırları bilme kudreti
İRSÂL Gönderme, gönderilme, yollama, havâle etme, salıverme
İRŞÂD Doğru yolu gösterme * İrfan sâhibinin doğru yolu göstermesi
İRŞÂD-OLMAK Aydınlanmak, doğru yolu öğrenmek
İRTİBÂH Yükselme, yükseğe çıkma
İRTİHÂL Bir yerden başka bir yere göç etmek, gitmek, ölmek.
İRTİHAŞ Rahatsız olma, huzûru kaçma, sıkıntı içinde olma
İRTİHAZ Rezil rüsvâ olma, kepâze olma
İRTİKA a) Yükselme, yüksek dereceye ulaşma, b) Güvenme, dayanma
İRTİYÂB Kesinlikle emin olamama, şüphe etme
İS’ÂD Yükseltmek, yukarı çıkarmak, mes’ud etmek
İS’ÂF Birinin isteğini kabûl edip yerine getirme
ÎSÂ Büyük peygamberden biri, Hıristiyanlığı kuran Peygamber

127
ÎSÂL (Îsâl etmek) Ulaştırmak, kavuşturmak
ÎSÂR İkram, cömertlik verme
İSFENDİYÂR İran’ın büyük hükümdârı
İSHÂR Uyandırma, gece uyutmayıp uyanık durdurma
İSHÂT Darıltma, gücendirme
İSKENDER Makedonya kralı Filip’ in oğlu, Aristo’nun öğrencisi
İSKİMÂM Gereği gibi koklamak, koku duymak
İSMÂİL İbrâhim Peygamberin oğlunun ismi
İSMET Günâhsızlık, mâsumluk, suçsuzluk, günâhlardan kaçınmak
İSM-İ ÂZÂM Allah’ın güzel isimlerinden en büyüğü
İSNÂD Bir söz veya haberi birisine nisbet etmek
İSNEYN İki, pazartesi günü
İSNEYNİYET İkilik
İSR İz, yol, meslek, alâmet, nişâne
İSRÂFİL İslâm inanışında dört büyük melekten biri
İSRÂR-I ESRÂR Sırların gizlenmesi
İSTÂRE Yıldız (Sitâre)
İSTEMİHAN Göktürklerin ünlü hâkanı
İSTİDÂD Alışma, ünsiyet etme, doğrulma, meyl
İSTİDLÂL Bir delîle dayanarak netîce çıkarma
İSTİFHAM Sual sorup anlamak, anlamak için sormak, şüphe!
İSTİFLÂH Felâh bulma, kurtulma, maksada ulaşma
İSTİFNÂ Fenâya gitmek, yokluğa karışmak
İSTİĞFAR Af dilemek, Cenâb-ı Hak’tan günâhlarının affını dilemek
İSTİĞNÂ Allah’tan başka kimsenin minneti altına girmeme, tok gözlülük
İSTİĞNÂM Ganîmet araştırmak, ganîmet isteklisi olmak
İSTİĞRÂB Şaşırmak, görüp bulma, taaccüp etmek,
İSTİĞRAK Gark olmak, dalmak, dalgınlık
İSTİHŞÂŞ Zevklenme, eğlenme
İSTİHVÂ Şaşırıp kalmak, dîvâne olmak, hevâ ve hevesi hoş görmek
İSTİKÂF Bir yere kapanma, bir yere kendini hapsetme
İSTİKÃMET Doğruluk, doğru olma, yön, cihet
İSTİKBAL Gelecek zaman
İSTİKNÂN Gizlenme, saklanma
İSTİLÂ Ele geçirme, yayılma, kaplama
İSTİMÂ Dinleme, işitme, kulak verme
İSTİMDÂT Yardım, medet isteme, yardıma çağırma
İSTİNÂD-GÂH Dayanak, destek yeri
İSTİNÂD Dayanma, güvenme, senet veya delil göstermek-söylemek
İSTİNÂS Alışmak, ünsiyetli olmak, vahşiliğin gitmesi, ürkekliğin kalkması
İSTİNŞÂH Güzel koku koklama, haber-havâdis araştırma
İSTİRHAM Merhamet istemek, izin istemek, ricâ etmek
İSTİSNÂ Ayırmak, kãide dışı bırakmak, müstesnâ kılmak
İSTİŞÂRE Meşveret etmek, fikir danışmak,
İSTİVÂ Eşit, müsâvî, denk olma, ortada olma,

128
İSYÂN İtaatsizlik, emre boyun eğmeme, ayaklanma
İSYÂNGER İsyancı, ãsî
ÎŞ (İyş) Yaşayış, yaşama tarzı, zevk ve safâ
İŞ’ÂR Yazı ile bildirme, haber vermek
İŞÂRET a) Bir şeyi; Kaş-göz-el-parmak-baş ile gösterme b) İz, alâmet, nişan
İŞBU İşte bu, bu şu.
İŞFÂ Hastaya şifâlı şeyler verme, iyileşmesi için çâre arama
İŞFÂK Acıyarak sakınma, şefkat ve inâyet etme, sevme
İŞGÜZÂR a) Becerikli, çalışkan, b) Öne geçmek için her işe karışan!
İŞHÂR Ün alma, meşhur olma, şöhret kazanma
İŞMÂM Hafif olarak duyurmak, koklatmak, hissettirmek
İŞMÂR Kaş, göz, el veya baş ile yapılan işâret
İŞRÂK Güneş doğmak, ışıklandırmak, parlatmak
İŞRET İçki, içki içme, alkollü içki kullanma
İŞRETGÂH İşret edip içki içilecek yer, meyhâne
İŞRETSÂZ İşret eden, içki içen
İŞTİBÂH Şüphelenme
İŞTİBÂH Şüphelenmek, şüphe etmek
İŞTİHÂR Meşhur olma, tanınma, ün alma
İŞTİKÂ Yakınma, sızlanma, şikâyet etme
İŞTİMÂL İçine almak, kaplamak, çevirmek, ihâta etmek,
İŞTİYÂK Fazla arzu ve şek, tehassür, hasret çekmek, özlemek
İŞ-U NÛŞ Yiyip içme, sefâhat, işret ve eğlence
ÎŞ-Ü İŞRET Yiyip içip eğlenme, sefâhat
ÎŞ-Ü NÛŞ Yiyip içme
İŞVE Güzellerin gönül çeken naz ve edâsı, gönül çekici tavır
İŞVE-BÂZ Edâlı ve nazlı güzel
İŞVEBÂZ-I MEN Benim edâlım
İŞVEGER Nazlı ve edâlı güzel
İŞVEKÂR İşveger, nâz ve edâ yapan
İŞVELİ Nazlı, edâlı, cilveli, şûh
İŞVENÜMÂ Naz yapan, nazlanan, edâlı
İŞVE-PERDÂZ İşveli
İŞVE-PESENT İşveli, işve yapan
İŞVE-VÜ NÂZ Güzellerin tatlı ve nazlı davranışı
İTÂ Vermek, bahşetmek, ihsân etmek
İTÂAT Boyun eğme, alınan emre göre davranma
İTÂB Tekdîr etme, azarlama, tersleme, paylama, darılma
İTHÂF Hediye etmek, armağan vermek
İTHAM a) Kabahatli görmek, suçlamak, b) Suçlu görünmek, olmak
ÎTİBÂR Saygı gösterme-gösterilme, ehemmiyet verme-verilme
İTİDÂL Orta olma, aşırı olmama, ölçülü olma, uygunluk, dengeli
İTİLÂ Yükselme, yükseğe çıkma, yücelme
İTİNÂ Çok dikkat etmek, özenmek
İTİRÂF Suçunu kabûl etmek, kabahatini saklamamak, açıklamak

129
İTİYÂD Alışkanlık, huy, âdet, âdet edinmek
İTİYÂK Alıkoymak, engel olmak, mâni olmak
İTİYÂN Dik dik bakma, gözünü dikme,
İTİYŞÂ Akşam vakti yola çıkma
İTİZÂM Azim ve kasteylemek, gitmek üzere olmak, fütursuz-kasd
İTİZÂR Kusurunu bilerek özür dilemek, af dilemek
İTİZÂZ Kendini aziz, izzetli saymak
İTLÂF Ziyân etmek, telef etmek, bozmak, öldürmek
İTMÂM Tamamlamak, bitirmek, ikmâl etmek, tekmil etmek
İTRÂK Bırakma, vazgeçme, terkettirme
İTTİBÂ Tâbî olma, uyma, ardı sıra gitme
İTTİFAK Söz birliği edip, anlaşmak, birlikte hareket için sözleşmek
İTTİHAD Bitişme, kavuşma, ulaşma, aynı fikirde olmak
İTTİHAM Suç altında bulunmak, suçlanmak, töhmet altında olmak
İTTİHAZ Sayma, tutma, kabûl etme, gerekeni yapma
İTTİKÃ Sakınma, siper etme, korunma
İTTİSÂL Ulaşmak, bitişmek, birbirine dokunmak, yakınlık, bağlılık
İTTİZÂ Alçak gönüllülük, tevâzû, mütevâzîlik
İTYÂN Delil getirmek, gelmek, vermek, vüsûl, vâsıl
İVÂZ Bedel, karşılık, karşılık olarak verilen şey
İYÂB-Ü ZEHÂB Gidiş-geliş
İYÂD a) Kuvvetlendirme, takviye etme, b) Avdet eylemek, geri dönmek
İYÂS Yeis hâli, ümitsizlik ve kederli oluş
İYDİYYE Bayram hediyesi, bayramlarda verilen bahşiş
ÎYŞ (Ayş) Yiyip içme, zevk ve safâ
ÎYŞ-EYLEMEK Neş’eli, eğlenceli bir hayat sürmek
İZ’ÂN Gönülden yönelme, inanma, anlayış, zekâ
İZÂFET İki şey arasındaki bağ, ilgi
İZÂFETEN İsnâd etmek sûretiyle, isnâd ederek, ona bağlanarak
İZÂFİ Ona bağlanmak sûretiyle, alâka göstererek, izâfete dâir
İZÂH Açıklamak, bir şeyi anlaşılır halde söylemek-yazmak
İZAHAT Açıklamalar, izahlar
İZÂM a) Büyükler, büyük insanlar, b) Hicaz’da denize kadar vâdi
İZ-ÂN 1) Anlayış,kavrayış, 2) İtaat, söz dinleme, 3) Terbiye, edep
İZÂR Yanak
İZÂR-İ YÂR Sevgilinin yanağı
İZÂZ Hürmet etmek, ağırlamak, ikram etmek, aziz kılmak
İZHÂF Yalan söyleme, hıyânet etme, verdiği sözü tutmama
İZHÂK a) Yok etme, mahvetme, öldürme, b) Oku nişandan ayırma
İZHÂL Hatırdan çıkarma, unutma
İZHÂR Açığa vurma, meydana çıkarma, göstermek, âşikâr etmek
İZHÂR-I AŞK Hakk’ı izhâr etmek, Hakk’ı açıklamak
İZKÂR Hatıra getirmek, andırmak, hatırlatmak
İZLÂF Yakın etmek, toplamak, cem etmek
İZMÂM Bir kişiden söz alma, bir insanı kötülenecek halde bulma

130
İZMÂR Gizleme, saklama
İZMİHLÂL Bozulup gitmek, perîşân olmak, yok olmak, yok olup bitme
İZN (İzin) Yasağı kaldırmak, bir şeye ruhsat vermek, yol vermek
İZNÂB Günâh işleme, günâhkâr olma,
İZNİLLÂH Allah’ın müsaadesi, izni.
İZRÂ’ Korkutma, çok fazla medhetme, aşırı derecede övme
İZZ a) Değer, kıymet, yücelik, b) Güçlülük.
İZZET (İzzettin) Değer, kıymet, Dînin izzeti
İZZET-MEÂB İzzet sâhibi, izzetli
İZZET-YÂB Şeref ve hürmet bulan, saygı ve ikram gören
İZZ-Ü ŞEREFLE Güle güle, uğurlar olsun

131
J
JÂLE Çiğ, kırağı
JÂLE-İ EŞK Gözyaşı lâlesi, kırağı tânesine benzeyen gözyaşı
JENG Pas, kir, küf
JÜLÎDE Perîşân, dağınık, karma karışık
JENG-İ MEÂSÎ Günâh kiri

132
K
KAAN Hanların hânı, hükümdarların hükümdârı
KÂFÛR Çok beyaz, bembeyaz şey.
KÂRGEH Bu dünyâ
KABAHAT Kusur, çirkin iş, tekdir edilmeye müstahak hareket
KABÃİH (Kabâyih) Kabahatler, çirkin işler
KÂBE KAVSEYN İki yayın “iki kaşın” arası gibi kısa bir mesâfe, Peygamberimizin
Mîraç’ da Allah’a ne kadar yaklaştığını gösteren tâbir
KÂBE-İ RÛY-İ NİGÂR Sevgilinin yüzü, kâbesi
KÂBET Kederli, ızdıraplı olma
KÂBE-T’ÜL ESRÂR Sırlar kâbesi
KÂBE-T’ÜL UŞŞÂK Âşıklar kâbesi
KÂBETEYN İki kâbe, *Mekke’deki Kâbe ve Kudüs’teki Mescid-i Aksâ
KABÎH Çirkin, fenâ şeyler, kötü, yakışıksız, ayıp
KABL Ön, önde, ileri, ileride
KABLE-İ MEVT Ölümden önce
KABZ El ile tutma, avuç içine alma, * Azrâil tarafından rûh teslîm alınması
KABZ-Ü BAST Kapanıp açılma, daralıp genişleme
KADD a) Boy, endâm, b) Mahzûn olma, hüzünlü ve kederli olma
KADD-İ BÃLÂ Yüksek, uzun boylu
KADD-İ BÜLENT Yüksek, uzun boylu
KADD-İ DÜ-TÂ Boyu iki kat olmuş
KADD-İ KAMET Boy bos
KADDİ MEVZÛN Düzgün endâm, biçimli endâm
KADD-İ YÂR Sevgilinin boyu
KADD-Ü KAMED Boy ve bos
KADEM Ayak, adım, metrenin üçte biri kadar olan uzunluk
KADEM BASMAK Ayak basmak
KADEM-BÛS Ayak öpen
KADEMLİ Uğurlu, mutlu, kutlu
KADER Takdîr-i ilâhi, ezeli kısmet, tâlih, baht, şans
KADERÎ Kader ile alâkalı, kader, tâlih nev’inden olan
KADH Zemmetme, bir kişiyi çekiştirme
KADÎM Eski, eski zaman, başlangıcı olmayan, uzun zamandan beri
KADÎR Mukaddir, muktedir, kudreti mutlak olan Allah C.C.
KÃDİR OLMAK Gücü yetmek
KADİR-ŞİNAS Kıymet ve değerden anlayan, değerli kimseleri tanıyabilen
KADR Îtibâr, değer, kıymet, takdir, şeref, onur, meziyet
KADRİ (Kadriye) Değerle ilgili
KADR-Ü KIYMET Kıymet ve değer
KAF Zümrüd-i Anka kuşunun yaşadığı rivâyet olunan dağın adı
KAFES-İ TEN Vücûd, beden
KÃFFE Hep, bütün, cümle
KÃFFE-İ MAHLÛK Bütün mahluklar, yaratıklar

133
KÃFFE-İ MEVCÛD Bütün mevcûdât, varlıkların hepsi
KÂFİ Kifâyet eden, başka şeye ihtiyaç bırakmayan yeten, yetişen
KÂFİL Kefâlet eden, bir işi üstüne alan
KÂFİLE-İ HÜSN İyilik topluluğu
KÂFİR-RAKÎB Kurnaz, yaman rakîb
KAĞAN Hãkan, han
KAHHÃR ALLAH (C.C)., Kahr ve helâk eden, batıran, mahveden
KAHIRLI Acısı, üzüntüsü olan
KÂHİN Karışık ve tahmîni sözlerle gãipten haber veren, falcı
KAHL Göze sürme çekmek
KAHR Zorlama, zorla bir iş gördürme
KAHRAMAN Savaşta yiğitlik gösteren
KAHREN Kahır ile zorla, ezerek, cebren
KÃİL a) Söyleyen, diyen, b) Râzı olmuş, boyun eğmiş
KÃİL OLMAK İnanmak, rıza göstermek
KÃİM a) Ayakta duran, b) Namaz kılan, c) Bir işte sebât eden
KÃİM OLMAK Birinin yerini tutmak, namaz kılmak, ayakta durmak
KÂİN Olan, vâr olan, bulunan, mevcut
KÂİNÂT Âlemler, yaratılanlar, mevcûdât, vâr edilen şeylerin hepsi
KÂİNÂT-EFRÛZ Kâinâtı süsleyen, cihânı donatan
KÂİNÂT-I NÂİME Uyuyan kâinât
KÂKÜL Perçem, Alnın üzerine sarkıtılan kısa kesilmiş saç
KÃL Söz
KÃL’ADÂR Kale koruyucusu, kal’a muhâfızı, dizdar
KALABA Kalabalık
KALAMIŞ Deniz kıyısındaki kamışlık, sazlık
KALB a) Yürek, b) Gönül, c) Herşeyin ortası, Rabbânî lâtîfe
KALBEN Gönülden, yürekten, samîmi olarak
KALBÎ Yürek ve gönülle ilgili, içten gelen, can ve gönülden olan
KALB-İ GAM-PENÂH Elem dolu gönül
KALB-İ HÂBÎDE Uyumuş kalp
KALB-İ HARÂB Harâb olmuş gönül
KALB-İ MAHZÛN Kederli kalp
KALB-İ MECRÛH Yaralı kalp
KALB-İ MUZTARİB Izdırap çeken kalp
KALB-İ NÂLÂN Ağlayan kalp
KALB-İ NÂŞÂD Kederli gönül
KALB-İ SELÎM Temiz gönül
KALB-İ ŞERER FEŞÂN Kıvılcım saçan kalp
KALB-İ UŞŞÂK Âşıkların kalbi
KALİL Yakın, hısım, akrabâ, arkadaş, yaşı aynı olanlar, komşu
KALÎL Az
KALÎLEN Az olarak
KALLÂVÎ Vaktiyle vezirlerin giydikleri bir cins kavuk, iri, büyük
KALLİ Sözlü, dil ile

134
KALP (Kalb) Gönül, dîl, yürek * Herşeyin ortası, can alıcı ortası
KALÛ Dediler, onlar söylediler (anlamında)
KÃLÛ-BELÂ Cenâb-ı Hak ruhları yaratıp, onlara; Rabbiniz değil miyim? tâbiridir.
KÂM Zevk, İstek, arzu, maksat, murat, dilek
KÂM-ALMAK Arzusuna, isteğine kavuşmak
KÂM-BAHŞ Herkesin isteğini yerine getiren, bağışçı, ihsân edici
KÂM-BÎN Merâmına erdiren, isteğine kavuşturan
KÂM-CÛ İsteğini ve merâmını arayan, maksadına ulaşmak isteyen
KÂME Arzu, istek, meram, gãye, maksat
KAMER Gökteki Ay, hilâl, ay ışığında uyumayıp uyanık durmak
KAMER ÇEHRE Ay çehreli
KAMERÎ Ay ile ilgili
KAMERVÂRÎ Ay gibi, kamere benzercesine
KÃMET a) Namaza başlama işâreti, iç ezen, b) Boy, bos, endâm
KAMET-İ BÃLÂ Uzun boy
KAMET-İ DÎL-CÛ Gönlü hoşlandıran, hoşa giden huy
KAMET-İ KIYÂMET Kıyâmet ve değerinin mertebesi, uzunluğunun değeri
KAMET-İ MEVZÛN Düzgün ve yakışıklı boy
KAMET-İ MÜSTESNÂ Benzeri bulunmayan boy
KAMET-İ ÖMR Ömür boyu, bütün hayat müddetince
KAMET-İ TÛBÂ Tûbâ ağacı gibi boy bos.
KÂM-GÜZÂR İsteğini elde edebilen, arzusuna kavuşabilen
KÂM-I DİL-İ ŞEYDÂ Çılgın gönlün arzusu
KÂMİL (Kâmile) Bütün, tam, olgun, eksiksiz
KÂMİN Saklı, gizli, belirsiz, pusuda duran
KÂMİNÛN Saklı ve gizli olanlar
KÂMKÂR (Kâmuran) İsteğine kavuşmuş-ulaşmış, mutlu, hedef ve gãyesine varmış
KÂMRÂN Arzusuna nâil olan, bahtiyâr, mes’ut
KÂM-REVÂ İsteğine erişen, arzusuna kavuşan, gãyesine ulaşan
KAMÛ Hep, bütün, tamâmen
KÂM-U NÂKÂM Elbette, ister istemez
KAMÛS Denizin ortası
KÂM-VER İsteğine kavuşmuş, mutlu
KÂM-YÂB İsteğine eren, arzusuna kavuşan
KÂN Bir şeyin membaı, kuyu, kaynağı
KANAAT a) Aç gözlü olmayan, helâlle yetinip harâmı istememek, b) Tahmin
KANAAT-BAHŞ Kanaat verici, inandırıcı
KANAATKÂR Kanaat sâhibi, kanaat edip az şeyle iktifâ eden
KANÂDÎL Kandiller
KANBER (Kamber) Sâdık hizmetçi
KAND Şeker
KANDE Nerede? Hani.
KANDEMİR Kan gibi yaşam kaynağı olan
KANDEN Nereden?
KANDESİN Nerdesin?

135
KÂNE “ Oldu, husûle geldi-idi, oldu..” anlamında terkihlere katılır.
KANGI Hangi
KANI (Kani) Hani nerede?, hani?
KÂNİ a) Kanaat eden, b) İnanmış
KÂN-İ KEREM Kerem, lütuf ve ihsân membaı, cömertlik kaynağı
KANR Zorlama, ezme, mahvetme
KANSU Kırmızı su
KÃNÛN-İ AŞK Aşkın kãnunu
KÃNÛN-İ MUHABBET Sevgi kãnunu
KÂR a) İsimlere eklenerek; * Yapan, işleyen anlamlarını ifâde eder. SanatKÂR,
HîleKÂR, TamahKÂR) b) Klâsik Türk Müziğimizde bir büyük eser formu
KARAHAN Bâzı uluslarda hanlara verilen unvan
KARÂİB Yakınlar, hısımlar, akraba
KARÂİN Karîneler, ip uçları
KARARGÎR Karãra bağlanmış, karârı verilmiş
KARARYÂB Karar bulan, bir yerde oturup dinlenen
KÂR-ÂŞİNÂ İş bilir, işten anlar
KÂRBÂN Kervan
KÂRDÂN İşten anlar, iş bilir
KÂR-EYLEMEK Fayda vermek, yaranmak
KÂR-GER Te’sirli
KÂR-GÜZÂR Becerikli, iş yapabilen, elinden iş gelen
KARHA Kırıntı
KÂR-I CEFÂ Eziyetle elde edilen kazanç
KÂR-I KADÎM Eski zaman işi
KÂR-I NÂYÂB Dibi bulunmayacak derecede derin olan
KARÎB Çok yakın, yakın hısım, yerce ve mekânca uzak olmayan
KARÎNE Bilinmeyen bir şeyin anlaşılmasına yarayan ip ucu
KARÎR Mesrûr, sevinmiş, memnûn, müjde sebebiyle parlayan göz
KARÎR-ÜL AYN Memnûn, mesrûr, gözü aydın
KARR Durma, karar verme
KARRE Soğukluk, soğuk
KÂR-SAZ Becerikli, elinden iş gelen
KÂR-U BÂR a) İş, güç, b) Meşgûliyet, c) Tesir, d) Savaş
KÃRÛN Peygamber Mûsâ devrinde yaşamış, malı ile mağrur, ALLAH’ ın
zekât emrini dinlemediğinden malı ile birlikte yere batan zengin.
KÂR-Ü BÂR a) İş, güç, kazanç, b) Meşgûliyet, c) Tesir, d) Savaş
KARYA Eski çağlarda Bursa ve Balıkesir bölgesinin adı
KARZ Borç, ödünç
KÂR-ZÂR Kavga, cenk, savaş, harp
KASD Bir işi bile bile isteyerek, niyet ederek yapmak,
KASDEN Bile bile, isteyerek
KASDÎ İsteyerek, kastederek, niyetle ve bile bile yapılan
KÂSE Çini veya billûrdan yapılma çanak, tas, kâse gibi çukur
KÂSE-İ ÇEŞM Göz çukuru
KÂSE-İ FÂĞFÛR Çin porseleni, Çin porseleninden yapılan kâse

136
KASEM Yemin, ahdetme
KASEMÃT Ahdler, yeminler
KASEMÂT-I KUR’ÂNİYE Kur’an’ da ki yeminler
KASET-BAHŞ Kasvet ve sıkıntı veren
KASET-NÂK İç sıkan, sıkıntı veren
KASIM Taksim eden, ayıran, bölen, kırıcı, ezici, ufaltan
KÂSİB Kazanan, kazanmak için çalışan
KASÎD Tasarlayan, kasteden, haberci, postacı
KASÎDE 15 beyitten az olmayıp meth-ü senâ eden, öven manzûme
KASÎDE-SERÂ Kasîde söyleyen, kasîde yazan
KASİR Kıran, parçalayan, bozan
KÃSÎRÎN Kıranlar, kırıcılar, (Kasir’in çoğulu)
KASR Köşk, yüksek ve ferah binâ, taştan ve kârgir küçük saray
KASR-İ CENNET Cennet Köşkü
KAST a) Niyet, b) Noksan, eksik, kusur
KASVET Katılık, sıkıntı, iç sıkıntısı, kalp katılığı
KAŞ Keşke, ne olurdu
KÂŞÂNE Büyük, süslü ve gösterişli ev, saray, rahat mükemmel ev
KÃŞ-I KEMAN Keman kaşlı
KÃŞI-YÂ Yay kaşlı
KÂŞÎ İran’ın Kâş şehrinde yapılan bir çeşit çini
KÂŞİF Keşfeden, bulan
KAT a) Kesme, kesilme, b) Karar verme, bitirme
KAT’ ETMEK Yol alma, ilerleme
KAT’Â Kat’iyyen, asla, hiçbir zaman
KÃTİL Öldüren
KATL Öldürme
KATR Damlamak, damlatmak, damlayan şey
KATRE Damla, su damlası, bir damla olan şey
KATRE-FEŞÂN Damla saçan
KATRE-İ BÂRÂN Yağmur duâsı
KATRE-İ GEVHER Cevher damlası, inci tânesi, pek kıymetli şey
KAVÂİD Kãideler, hareket programları, gramer kitabı, kurallar
KAVÎ Sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü
KAVL Anlaşma, sözleşme, konuşulan söz, söz cümlesi
KAVLEN Söyleyerek, söz ile, anlaşarak
KAVLETMEK Sözleşmek
KAVLİ Sözle ilgili, söz niteliğinde
KAVM Bir peygambere tâbi ve bağlı insan topluluğu, millet
KAVS Yay, eğri yay biçiminde olan şey
KAVSEYN İki yay
KAVSÎ Yay biçiminde olan, yay gibi olan
KAYA Büyük ve sert taş kütlesi
KAYAALP Kaya gibi sert ve sağlam yiğit
KAYACAN Canı kaya gibi sağlam olan

137
KAYD Endîşe, niyet, düşünce, tasavvur
KAYD-I HAYAT Ömür boyunca, yaşadığı müddetçe
KAYD-I MİHNET Mihnet endîşesi
KAYD-I TEN Ten, vücut bağı
KAYS Leylâ ile Mecnun hikâyesinin erkek kahramãnının adı
KAYYÛM Kendiliğinden var olan (Allah’ın adlarından)
KAZÂ Olacağı ezelden Allahu Teãlâ tarafından takdîr olunan şeyler
KÂZIM Öfkesini yenen, meydana vurmayan
KÂZİB Yalancı
KEBÂB-OLMAK Kavrulmak, gönülden yanmak
KEBÂÎR Büyük şeyler, büyük günâhlar
KEBÎR Büyük, âlî, yüce
KEBÎRE Büyükler, büyük günâhlar
KEBÎSE Dört yılda bir gün fazlası, Şubat’ın 29 gün olduğu sene
KEBÛD Mâvi, Gök rengi
KEBÛD-FÂM Gök renginde olan, mâvi renkli
KEBÛTER Güvercin
KEC Eğri, çarpık
KEC-ÇEŞM Şaşı gözlü, gözü şaşı olan
KEC-FEHM Yanlış anlayan
KEC-NAZAR Kıskanç, hasetçi
KEDÛRET Bulanık olma hâli, bulanıklık, tasa, kaygı.
KEDER Tasa, kaygı, gam, can sıkıntısı
KEDER-EFZÂ Keder ve sıkıntı veren, keder verici
KEDER-ENGİZ Üzüntü, keder ve sıkıntı meydana getiren
KEDER-NÂK Keder verici, kederli
KEF Köpük
KEFF Vazgeçme, el çekme, çekinmek, men’etmek, imtinâ etmek
KEF-İ NİYÂZ Yalvarmaktan vazgeçme
KEFİL Birinin borcunu kendi üzerine alan kimse, kefâlet eden
KEFTER Güvercin, kebûter
KEGU Az konuşan, az söyleyen
KEHÂ Mahçup, utangaç
KEHÂİL Sürmeli gözler, sürme çekilmiş gözler
KEHÂNET Gãipten haber vermek, falcılık, kâhinlik etmek
KEHF Mağara, in, sığınılacak yer altı
KEHÎL Sürme çekilmiş göz, sürmeli göz
KEHÎLÂ Gözleri yaradılıştan sürmeli olan kadın
KEHRİBÂR Cevher saçan, güzel sözler söyleyen
KEL KÂHYA Vazifesi olmayan şeylerle ilgilenen, her şeye karışan
KELÂL Yorgunluk, bitkinlik, usanç, göz nûru, zayıf olmak
KELÂL-İ DÎL Gönül yorgunluğu
KELÂM Söz, bir manâyı ifâde eden, Allah’a mahsus bir sıfat
KELÂMULLAH Allah kelâmı, Kur’ân-ı Kerîm
KELB Köpek

138
KELÎL Körleşmiş, az gören, donuk gören göz, (miyop-hipermetrop)
KELÎM (Kelimat) Kendine söz söylenilen kelimeler, kelâmlar, hitâb olunan Hz. Mûsâ
KELİME-İ TAYYÎBE Güzel kelime, Kelime-i Tevhid cümlesi, Allah-Resûl Kelâmı
KELİMETULLAH Allah’ın kelimesi
KELÎMULLAH Hz. Mûsâ (A.S.)
KELÎMÜ’L-VAKT Konuşma zamânı
KELLÂ Öyle değil, asla
KEM Kötü, fenâ, ayârı bozuk
KEMÂ Gibi manâsına gelir
KEMÂHÎ Olduğu gibi
KEMÂHÎYE-HAKK-U HÂ Hakkıyla, hakîkatine uygun olarak, gereği gibi
KEMÂL Kâmillik, olgunluk, bütün güzel sıfatlara erişen, fazîlet
KEMÃLÂT Fazîletler, iyilikler, mükemmellikler, terbiyelilik, edeblilik
KEMÂN Yay, kavis, yayı andırır her şey, Yaylı bir enstrüman
KEMÂN-EBRÛ Kaşları yay gibi olan, kavisli ince ve düzgün keman kaş
KEM-ASL Aslı ve nesli bozuk
KEM-ÂYÂR Ayârı doğru olmayıp bozuk olan, hîleli,
KEM-BAHT Tâlihsiz, bahtsız, şanssız
KEMEND Zülüf, sevgilinin yana salınmış saç örgüsü * Güzelin saçı
KEM-GÖZ Kötü niyetle bakan göz
KEM-GÜFTAR Az konuşan, az söyleyen
KEMÎNE Hakir, aşağı, dûn, âciz, noksan, eksik
KEMÎN-İ MİHNET Mihnetin gizlendiği yer, sıkıntı, meşakkat pususu
KEM-NÂM Adı sanı belirsiz, namsız, şöhretsiz
KEM-TER Âciz, fakir, îtibarsız, daha aşağı, hakir, aşağıda olan
KEM-TERÂNE Fakirce, âcizce, çok küçük nisbette
KEM-TERÎN Pek âciz ve güçsüz, çok hakir
KEM-YÂB (Nâyâb) Az bulunan, bulunmaz, nâdîde, nâdir, bulunmayacak kadar az olan
KEM-ZEBÂN Az konuşan kimse, az söyleyen kişi
KEN’ÂN’Ã Ey Ken’ân
KENÂN (Ken’ân) Filistin, Hz. Yâkub’ un memleketi
KENAR Kıyı, çevre
KENÂRE Kenar, kıyı
KENBÛR (Kenbûre) Yalan, hîle
KENÎN Örtülü, gizli, mahfuz
KENZ Defîne, hazîne
KENZ-İ ESRÂR-I KİTAB Kitaptaki sırların hazînesi
KENZ-İ MAHFÎ Gizli hazîne, * Gayb-ı mutlakta gizli olan hüviyet-i ehâdiyye
KENZ-İ MİSBAH Rûh hazînesi
KENZ-İ NİHÂN Sır hazînesi
KER a) Sağır, b) Kuvvet, kudret, c) Meram ve maksat
KERÂHAT VAKTİ Güneşin doğuş, batış ve zevâl vakti
KERÂMEND Münâsib, muvâfık, lâyık, uygun
KERÂMET Allah indinde makbûl bir velînin, lûlf-u ilâhiyle gösterdiği mârifet
KERÂN Kenar, uç, âhir, son, nihâyet

139
KERÂN-TÂ KERÂN Bir uçtan bir uça
KERB Keder, gam, üzüntü, endîşe
KERBELÂ Irak’ta Hz. Hüseyin’in şehîd edildiği yer
KERDEM Ettim * Farsça
KEREM Nefâset, izzet, şeref, Âl-i cenâbâne ihsân, inâyet, cömertlik, asâlet
KEREM-ETMEK Müsaade etmek, lûtfetmek, râzı olmak
KEREM-İ MAHZ Sırf kerem, mutlak kerem
KEREM-KÂR Cömert, lütuf ve kerem sâhibi, ikrâm eden, bağış ve iyiliği çok olan
KERHEN İstemeyerek, tiksinerek, zorâki
KERÎH İğrenç, tiksindirici, muhârebe ve cenkte olan şiddet
KERÎM Kerem sâhibi, cömert, büyük, * Allah’ın adlarından.
KERÎMAN Kerem sâhipleri
KERÎMÂNE Kerîm olana mahsus, lûtfederek, kerîme has bir sûretde
KERÎME Kız evlât
KERRAT Kerreler, defâlar, (Kerrenin çoğulu)
KERRE Bir defâ, bir aded, bir.
KERRETÂN Sabah ve akşam
KERRÛBÎ Büyük melek, Allah’a yakın olan melek
KERRÛBİYÛN Allah’a yakın melekler
KERÛB Allah’a en yakın olan melekler
KERVAN Birbirini tâkip ederek, kãfile ve heyetle giden yolcu takımı
KES İnsan, kişi
KESÂFET Duru olmama, bulanıklık
KESAN Kimseler, insanlar
KESB Kazanç, çalışmak, elde etmek, edinmek, kazanç yolu
KESEL Tembellik, uyuşukluk, gevşeklik
KESÎ Bir kimse
KESR Kırma, kırılma, paralama
KESRET Kesretler, çocuklar, çokluk-bolluk âlemi *Vahdetin tecellî ve zuhûru
KESRET-İ AŞK Aşkın çokluğu
KEŞ a) İptilâ, müptelâ, b) Çekmek fiili kökü * Cefâkeş: Cefâ çeken
KEŞAN Çeken, çekerek, çeke çeke
KEŞENDE Çeken, çekici anlamında bileşik kelimeler yapılır
KEŞF Gizli bir şeyi bulma, bir sırrı öğrenme, * Kalp gözü ile görme
KEŞF-İ RÂZ Gizli bir şeyi meydana çıkarmak, sır toplamak, câsusluk etmek
KEŞÎDE Çekilmiş, dizilmiş, geçirilmiş, tartılmış, yazılmış
KEŞKİRÎ Keşmirli
KEŞMEKEŞ Çekişme, kararsızlık, tereddüt, karışıklık
KEŞR Gülünce dişlerin görünmesi
KEŞŞÂF Keşfeden, gizli şeyleri bulup meydana çıkaran
KEŞT (Geşt) Seyir ve temâşâ etmek, gezmek, keşfetmek
KEŞTÎ (Geştî) Gemi, sefîne
KEŞTÎ-İ GAM Gam, keder gemisi, bu Dünyâ
KEŞTÎ-İ VUSLAT Vuslat gemisi
KET Vurmak, engel çıkarmak, güçleştirmek

140
KETM Saklamak, gizlemek, sır tutmak, söylememek
KETM-İ ESRÂR Sırları saklama
KETM-İ LEHEVAT Küçük dilleri tutmak * Sır saklama
KETM-İ SIR Sır tutma
KETÛM Herşeyi saklayan, sır açmayan,
KEVÂHİL Sırtlar, arkalar
KEVÂHİN Kâhinler, falcılar, gãipten haber verenler
KEVÂKİB Yıldızlar
KEVKEB Yıldız
KEVN Olma, vâr olma, varlık, vücûd, kâinât, mevcûdiyet
KEVNEYN İki âlem, maddî ve mânevî âlem, dünyâ ve âhiret
KEVN-Ü MEKÂN Kâinât, âlem, dünyâ, varlık
KEVSER a) Cennet ırmaklarının kaynakları, b) Maddî-mânevî çokluk, nesil
KEVSER-İ LÛTF Lütuf kevseri, lütuf bolluğu
KEY a) Pek, çok, ne vakit? B) Eski Acem pâdişâhlarının nâmı
KEYÂN Şahlar, hükümdarlar, hãkanlar
KEYF a) Âfiyet, sağlık, sıhhat, b ) Memnunluk, hoşlanma
KEYFÎ Keyfe, arzuya bağlı, isteğe âid ve müteallik
KEYFİYET Bir şeyin esâsı ve iç yüzü, nasıl olduğu ciheti, durum, hal
KEYS Zekâ, kavrayış, anlayış, idrâk
KEYT Şöyle, şöylece, kezâ
KEZ Defâ, kere
KEZÂ Böyle, böylece, bu dahî öyle
KEZÂLİK Bunun gibi, böylece, bu da böyle
KEZBAN Vekil harç kadın
KIBÂB Kubbe
KIBLE KÂBE’ nin bulunduğu MEKKE ciheti, Kıble tarafı, güney
KIBLEGÂH Kıble tarafı, Kıblenin bulunduğu yer
KIBLETEYN İki kıble * Beyt-i muazzâm ile Kudüs’teki Beyt-i makdîs
KIL-Ü KÃL Dedikodu, söz
KIRAAT Okuma, düzgün ve çabuk okuma, okuma kitabı
KISMET Tâlih
KISSA İbret verici hikâye, vak’a, mâcerâ, rivâyet, fıkra
KISSA-İ AZRÂ-VÜ VÂMIK Azrâ ve Vâmık hikâyesi
KIŞR Kabuk
KITMÎR Eshâb-ı Kehf’in köpeğinin adı
KIVAM Olgunluk derecesi, her şeyin uygun hâli, koyulaşmış hâli
KIVANÇ Övünç, sevinç
KIYÂM Ayağa kalkma, ayakta durma *Ölümden sonra dirilip ayağa kalkma
KIYÂMET Dünyânın yıkılıp harâb olması, herşeyin mahvolması, büyük belâ
KIYÂMETGÂH Kıyâmet yeri
KIYAS Bir şeyi başka bir şeye benzeterek hüküm verme,karşılaştırma,
KIYMET Değer, bahâ, bedel, semen
KİBAR İnce nârin yapılı, terbiyeli ve nezâket sâhibi, hassas
KİBİR (Kibr) Büyüklük, kendini başkalarından üstün görme ve tutma hastalığı

141
KİBRİYÂ Azamet ve kudret, büyüklük, ululuk * Cenâb-ı ALLAH
KİL-Ü KÃL Dedikodu, birini çekiştirme
KİM Ki.
KÎMET-DÂN Kıymet bilen, değer veren
KİMYÂ * Mevcut olana kanaat, olmayana şevk ve arzuyu terk etmek
KİN Gizli düşmanlık, öc, acı çıkarma, gizli ve içten düşmanlık duyma
KİNÂYE Dolayısı ile, üstü örtülü dokunaklı söz,
KİNDÂR Kin tutan, içinde kin ve garez besleyen, intikam almaya düşkün
KÎNE Kin, garaz, kalpde beslenen, gönülde gizlenen düşmanlık
KÎNE-VER Gizli düşmanlık besleyen, kindar
KİRÂM Benzetmeli, Kerîm’ ler, şerefliler
KİRÂR Bir daha, tekrar, tekerrür
KİRÂREN Tekrar tekrar, çok sefer, tekrar sûretiyle
KÎRENDÂZ Ok atan, okçu
KİRFÂM Simsiyah, katran renginde
KİSB (Kesb) Çalışıp kazanma
KÎSE Kese, küçük-büyük torba kab
KÎSE-İ KESB Kazanç kesesi
KİSVE Elbise, kıyâfet, kılık, husûsi
KİŞİZÂDE Asil, necip, terbiyeli
KİŞVER Memleket, ülke
KİŞVER-İ ÂN Şu memleket, şu ülke
KİŞVER-KÜŞÂ Ülkeler fetheden, cihangir
KİTÂB-I HÂL Hâl kitabı
KİTMAN Sır saklayan, kimseye sır açmayan
KİZB Yalan, yalan söyleme * Kizb; küfrün esâsı, nifâkın birinci alâmetidir
KOÇMAK Kucaklamak
KODAMAN Büyük, iri, ileri gelen, sözü geçer kimse
KOMPETAN Bir işi iyi bilen, bir şey hakkında yerinde karar alan kimse
KOR Yanıp ateş hâline gelmiş kömür veya odun
KORAY Kamış gibi içi boş şeyler
KORHAN Ateş gibi yakıcı hãkan
KORKUD (Korkut) Telve ve bulamaç gibi koyu şeyler
KORTAN Yalçın kayalar
KOY Küçük körfez, karaya sokulmuş, rüzgâr almayan deniz
KOYTU (Kuytu) İçerlek, sapa, sessiz
KÖHNE Eski, eskimiş, zamânı geçmiş, demode olmuş
KÖHNE BAHAR Sonbahar
KÖKSAL (Köksel) Kökle ilgili olan
KÖYMEK (Göymek) İçten yanmak
KÖZ Sönmeye yüz tutmuş içerisinde kor döküntüsü bulunan kül
KRİTİK Endîşe verici, sıkıntılı, tehlikeli hâl
KUBAT Kaba
KUBBE Yarım küre şeklinde yapılan binâ damı
KUBBE-İ FİRÛZE Mâvi kubbe * Semâ

142
KUBBE-İ GERDÛN Gök kubbesi
KUBBE-İ MÎNÂ Gökyüzü, gök kubbesi
KUBBE-İ ULYÂ Semâ, gökyüzü
KUBBE-İ ZERRÎN Güneş, Şems
KUBBET-ÜL İSLÂM İslâm’ın kubbesi
KUBİLÂY Cengiz Han’ın torunu Kubilây Han
KUBLE Öpme, bûse
KUBÛR Kabirler, mezarlar, türbeler
KÛÇE Dar sokak, küçük sokak, Pazar, çarşı
KUDDÛS En mukaddes, hiç eksiği olmayan, * Cenâb-ı Hakkın sıfatlarından
KUDDÛSÎ Cenâb-ı Hakk’ın Kuddûs ve kusursuz olan sıfatına âit.
KUDRET Gücü yeten, güçlü, muktedir, güç, tâkat, varlık, ehliyet
KUDS Mübâreklik, Kudsîlik, nezâfet, noksanlardan uzak olmak
KUDSÎ Mukaddes, kutsal, muazzez, Kudüslü
KUDSÎ KİTAB Kur’an-ı Kerîm
KUDÛM Ayak basmak, ileri geçmek, ilerilik, uzun yoldan gelmek
KÛFİ Kûfe şehrine mensub, bu şehirle alâkalı
KÛH (Küh) Dağ
KÛHİ Dağa mensup, dağla ilgili, dağlı
KÛH-İ TÛR Ûr dağı, Sînâ dağı
KÛHİSTÂN (Kûhsar) Dağlık yer, dağlık bölge
KÛHKEN Dağ kazıcı, dağ kazan, Ferhad’ ın sıfatı
KÛHL Göze çekilen sürme, göz ilâcı
KÛHSÂR Dağ tepesi, dağlık yer
KÛH-U DEŞT Dağ ve çöl
KÛH-U KAF Efsânelerde geçen Kaf dağı
KÛH-U SAHRÂ Bağ ve ova
KULÛB Kalpler, gönüller
KULÛB-İ ÂŞIKÎN Âşıkların kalpleri
KUMRU Güvercine benzeyen bir kuş
KUNT Dayanıklı, kalın ve sert şey
KUNTAY Akıllı, bilgili
KUNUT a) Ümitsizlik, ye’se kapılma, b) Yatsı namazında ayakta okunan duâ
KÛR Kör, âmâ
KURB Yakın olma * Allah’a itaate yaklaşma, vaktini ibâdetle doldurma
KURBÂN a) Allah’ın rızâsını kazanmaya vesîle, b) Bir gãye uğruna fedâ olma
KURBÂN-I TÜEM Ben senin kurbãnınım
KURBET Hısımlık, akrabâlık, yakınlık, * Kulun Cenâb-ı Hakk’a yakın olması
KURBİ EV’EDNÂ Mîraç’ da; Peygamberin Allah’ın yakınına gittiğini anlatır
KURBİYET Yakınlık
KURRÂ Kur’ân-ı Kerîmi usûlüne, tecvîdine göre okuyan Hâfızlar.
KURRE Parlaklık, tâzelik, gözün parlak ve nurlu olması
KURRET-ÜL AYN Gözlerin nûru, çok sevilen, göz aydınlığına sebep olanlar
KURTBAY Kurt gibi erkek
KURTULUŞ Bunalımlı ve zor bir durumdan refâha çıkış

143
KUSUR Ayıp, suç
KÛŞE (Gûşe) Köşe
KÛŞE-GÎR Bir köşe tutan, bir köşeye çekilen, münzevî
KÛŞE-İ GURBET Gurbet köşesi
KÛŞİŞ Çalışma, çabalama, uğraşma
KUTAH (Kuteh) Kısa, boysuz
KUTAL Bahtı açık, uğurlu
KUTAY Uğurlu ay
KUTB (Kutup) a) Bir tarîkatin ulu’su, b) Dünyânın kuzey veya güney uçları
KUTBAY Uğurlu erkek
KUTB-Î AKTÂB Kutupların kutbu, en büyük kutup
KUTB-Î KEVNEYN İki dünyânın kutbu
KUTLU Uğurlu, hayırlı, mutlu, mes’ut, mübârek
KUTLUHAN Ülkesine uğur getiren hâkan
KUTTÂ-İ TARÎK Yol kesenler, haydutlar
KÛY Köy, yol, semt, mahalle, sokak * Sevgilinin bulunduğu yer
KÛY-İ DİLÂRÂ Sevgilinin bulunduğu yer, semt
KÛY-İ HİCAZ Hicaz semti
KÛY-İ YÂR Sevgilinin bulunduğu yer, mahalle
KUYÛD Kayıtlar, bağlar
KÜBERÂ Büyükler, ulular
KÜBERÂY-I ÜMMET Ümmetin uluları, büyükleri
KÜCÂ Nereye, nasıl?
KÜFFÂR Hak dîn olan İslâmiyet’i inkâr edenler, kâfirler, gâvur
KÜFR Örtmek anlamında; Kalbe âit bir sıfat, Hak dîni inkâr eden
KÜFRÂN Nankörlük etmek, Allah’ı isyân ve inkâr etmek
KÜFR-İ ZÜLF Zülfün siyahlığı, küfrü
KÜFRİYYAT Küfre sebep olan işler ve sözler
KÜFÛF Avuçlar, el ayaları
KÜFÜV Şerik, nazir, akran, denk, eş, benzer, misil, hemtâ
KÜH (Kûh) Dağ
KÜHÛL Erişkin kimseler, orta yaşlılar
KÜHEN Eski, zamânı geçmiş, demode olmuş, yıpranmış
KÜHEYLÂN Gözü sürmeli cins Arap atı
KÜHL Sürme, göz için sürme boyası
KÜHSÂR Dağlık yer
KÜLÂLE Çiçek demeti
KÜLBE Kulübe
KÜLBE-İ AHZÂN Hüzünler kulübesi, gam, keder, tasa evi
KÜLFET Zahmet, sıkıntı, zahmetli iş, zorluk
KÜLHAN Hamam ocağı, hamamda su ısıtmak için ateş yakılan yer
KÜLHÂNÎ (Külhan) Serseri, çapkın, âvâre
KÜLL Hep, tüm, bütün, çok, cüz’lerden meydana gelen
KÜLLE (Külli) Bütün, genel
KÜLLE-YEVM Her gün

144
KÜLLÎ Külle mensup, Umûmî, bütün
KÜLL-İ ÂZÂM En büyük, bütün, en büyük küll
KÜLL-Î SÎVÂ Allah’tan başka herşey
KÜLLİYE Bütünlük, umûmîlik, genellik, bolluk, çokluk, ziyâdelik
KÜLLİYEN Kâmilen, tamâmen, büsbütün, tamâmiyle, toptan
KÜLLÜ-ÂM Her yıl, bütün sene, her sene
KÜLTÜR Her türlü fikir ve san’at varlıklarının hepsi
KÜLTÜRLÜ Bir insanın her konuda, genel bilgi seviyesinin yüksekliği
KÜMMEL * Kâmil ’in çoğulu; Kâmiller, olgunlar
KÜN a) Ol anlamında *Allah C. C. Emri, b) Bir şeyin aslı, temeli, esas, öz
KÜNÂN Ederek, yaparak, eden, yapan anlamında kelimelere eklenir
KÜNC (Günc) Köşe, bucak, bodrum
KÜNC-İ GAM (Günc-i gam) Üzüntü köşesi
KÜNC-İ MİHEN Mihnet, sıkıntı ve ıztırab köşesi
KÜNC-İ MİHNET Sıkıntı köşesi
KÜNENDE Edici, yapıcı anlamlarına gelerek kelimelere eklenir
KÜNH Bir şeyin aslı, esas, öz
KÜNTAY Kovuşturma ile ilgili
KÜNÛD Nankörlük, nîmeti inkâr etmek
KÜNÛN a) Bir şeyi gizleme, saklı tutma, b) Şimdi el’an
KÜNÛZ Hazineler
KÜNYE Bir kimsenin özelliklerini gösteren kayıt
KÜRBET Gam, tasa, kaygı
KÜRE Yuvarlak cisim
KÜRE-İ ARZ Dünyâ * Yuvarlak olduğu için bu isim verilmiştir.
KÜRE-İ HAK Yeryüzü, zemin yüzü
KÜRE-İ HAVÂ Dünyâyı kaplayan hava tabakası (Atmosfer)
KÜRE-İ KAMER Ay
KÜRSÎ Taht, oturulacak yüksek yer * Levh-i Mahfuzun bulunduğu yer
KÜRÛB Kederler, tasalar, kaygılar, gamlar
KÜSÂR Yiyen, içen, tüketen, paylaşan *Gamküsar: Birinin derdini paylaşan
KÜSTER Döşeyen- yayan; anlamında bileşik sıfatlarda kullanılır
KÜSÛF Güneş tutulması, * Ay’ın Dünya ile Güneşin arasına girmesi
KÜSÛR Artan parçalar, geri kalan adetler, artık
KÜŞÂ (Güşâ)(Küşâd) Açan, açıcı bileşik kelime yapılır. * Dîl küşâ: Gönül açan, açıcı gibi
KÜŞÂDE (Güşâde) Açık, açılmış, ferah, neş’eli
KÜŞÂD-ETMEK Açmak, açış merâsimi
KÜŞENDE Öldüren, kãtil, öldürücü
KÜŞTÂR Kesilmiş veya kurbãn edilmiş koyun, et
KÜŞTE Öldürülmüş, maktûl
KÜŞTENÎ Öldürülmeğe müstahak, öldürülmeyi hak etmiş
KÜŞYİŞ Açıklık, ferahlık
KÜTEH (Kutah) Kısa

145
L
LÂ Arapça’da; Yok, hayır, yersiz ve inkâr anlamında nefi edatı.
LÂHÛRİ Lâhur şehrinde dokunan bir çeşit şal
LÂHÛRİ Lâhur şehrinde dokunan bir çeşit şal
LÂHN-İ BÜLBÜL Bülbül sesi
LÂHN-İ BÜLBÜL Bülbül sesi
LÂL Parlak kırmızı renkte olan
LÂL Parlak kırmızı renkte olan
LÂL-GÛN Kırmızı renkli
LÂL-GÛN Kırmızı renkli
LÂ-MEKÂN Mekânsız, yere ihtiyâcı olmayan. * Allah-ü Teâlâ
LÂ-MEKÂN Mekânsız, yere ihtiyâcı olmayan. * Allah-ü Teâlâ
LÂNE-İ CAN Can evi
LÂNE-İ CAN Can evi
LÛTF-U ATÂ İyilik ve bağış.
LÛTF-U ATÂ İyilik ve bağış.
LÂ’L Kırmızı, al renk, dudak ve değerli bir süs taşı
LÂ-AHLÂKİ Ahlâk dışı, ahlâksız
LÂ-ÂLGÛN Kırmızı renkte, al renkte
LÂ-ANE Lânet etti
LÂBE Yalvarma, yaltaklanma, dalkavukluk etme, acz gösterme
LÂBÜDD Çok lâzım, elzem, gerekli, herhalde, mutlaka, muhakkak
LÂ-CEREM Şüphesiz, elbette, besbelli
LÂ-CEVAP Cevapsız, cevap dışı
LÂ-CEVERD (Lâcivert) Koyu mãvi renkte değerli süs taşı
LÂCİN Ağaçtan dökülen yaprak, ağaçtan yaprak indirme
LÂCİVERDÎ Lâcivert taşı renginde, koyu mãvi
LÂÇ Oyun etme, aldatma, hîle yapma
LÂÇİN a) Beyaz benekli, kırmızı gagalı bir cins şahin, b) Sarp, zor
LÂD Duvar
LÂDE Ahmak, akılsız, ebleh
LÂDEN Çamdan çıkarılan zift gibi siyah ve kokulu zamk
LÂ-DÎNİ Dinle alâkası olmayan, dîn dışı
LÂ-EDRÎ Bilinmeyen, bilmiyorum * Bestekârı bilinmeyen eserler
LÂF Söz, lâkırdı, konuşma
LÂF-I GÜZÂF Boş yere söz, boş lâkırdı
LÂFZ Ağızdan çıkan söz, kelime
LÂFZA-İ CELÂL İsm-i Celâl, Allah lâfzı
LÂFZA-İ İSM-İ CELÂL Allah adı
LÂFZAN Lâfız olarak, söz olarak, söyleyerek, yazılı olmayarak
LÂFZATULLAH Allah isminin lâfzı
LÂFZEN Geveze, çok konuşan, övünen, kendini medheden, söz atan, lâf atan

146
LÂFZ-I (Lâfza) Bir tek söz veya kelime
LÂG Lâtife, şaka, oyun
LÂGİYE Edebe aykırı ve fenâ söz
LAĞV Hükümsüz bırakma, kaldırma, sona erdirme
LÂH Kelimeye eklenerek Yer anlamını alır, * Seng-lâh: Taşlık yer
LÂ-HAVLE Kuvvet ve kudret Cenâb-ı Allah’ındır anlamında olup, bir belâ ve
tehlike esnâsında veya sabrın tükendiğini açıklamak için söylenir.
LÂ-HAYR Uğursuz, hayırsız
LÂHN Güzel ve kãideli ses, nağme
LÂHT Bir şeyin parçası, cüz’ü
LÂHUS Uğursuz, meş’um
LÂHÛT İlâhî âlem, ulûhiyyet âlemi, rûhânî, mânevî âlem
LÂHÛTİ Ulûhiyyet âlemine mensup ve müteallik olan, sır âlemi
LÂHZ (Lâhzân) Göz ucu ile bakma
LÂHZA (Lâhze) An, bir an, en kısa zaman, göz ucu ile bakıncaya kadar geçen zaman
LÂİM Levm-eden, kınayan, ayıplayan, başkasını kötüleyen
LÂİMÂ Ey levm-eden!
LÂİME Çektirme, kınama, levm-etme
LÂÎN a) Lânetlenmiş, Allah’ın rahmetinden mahrum, b) Lânetleyen, lânet eden
LÂKAB Asıl isminden başka, sonradan takılan ad,
LÂ-KALEM Hiç bir diyecek yok
LÂKAYD Kayıtsız, alâkasız, kıymet vermeyen, aldırış etmeyen
LÂKAYDÎ Kayıtsızlık, ilgisizlik, alâkasızlık
LÂKİN Amma, fakat, ancak, şu kadar var ki
LÂL Dilsiz, söz söylemeyen
LÂLÂ Parlak
LÂLE a) Lâle denen çiçek, b) Suçlu ve delilerin boynuna takılan halka
LÂLE-FÂM Lâle renginde, rengi lâle rengine benzeyen
LÂLE-GÛN Lâle yanaklı, yanağı lâle gibi pembe olan
LÂLE-MİSÂL Lâleye benzer
LÂLE-RÛ (ruh) Lâle yanaklı, al yanaklı
LÂLE-VEŞ Lâleye benzeyen, lâle gibi
LÂLE-ZÂR Lâle bahçesi, lâlelik
LÂL-FÂM Kırmızı, kırmızı renkli, al
LÂL-GÛN Al renkli, kırmızı renkli
LÂL-İ ÂB-DÂR Güzelin dudağı
LÂL-İ DÜRR-EFŞÂN İnci saçan, arasından inci gibi dişleri görünen dudak
LÂL-İ LEB Dudağın kırmızı rengi
LÂL-İ YÂR Yârin dudağı
LÂL-RENG Kırmızı renkli, al renkte
LÂ-MAHLE Hîlesiz, çâresiz, imkânsız, ister istemez
LÂ-MEŞRÛ Meşrû olmayan, şeriata uymayan
LÂ-MEVCÛDE İLLÂLLAH Allah’tan başka mevcut yoktur
LÂMİ’ (Lâmiâ) (Lâmih) Parlayan, parlak, parıldayan

147
LÂMİ-UN NÛR Nur saçarak parlayan
LÂMME Cin çarpması, çarpıklık
LÂ-MÜDRİK Anlamayan, idraksiz, idrak etmeyen
LÂNE Yuva, ev
LÂNE-GÎR Yuva tutan
LÂNE-İ HARÂB Bozulmuş yuva
LÂNE-İ KALP Gönül yuvası
LÂNET Nefret, tiksinti, Allah’ın rahmetinden mahrûmiyet
LÂNETULLAH Allah lânet eylesin mânâsında bedduâ
LÂ-RAHATE Fİ’D-DÜNYÂ Dünyâda rahat yoktur
LÂ-REYB Şüphesiz, şeksiz, tereddütsüz
LÂ-ŞEK Şek ve şüphe yok, şüphesiz, elbette, bilâ şüphe
LÂ-ŞEY Bir şey değil, değersiz
LÂ-TAİL Boş, faydasız, abes, manâsız
LÂ-TAKLENÛ RAHMETİ’LLÂH *Allah’ın rahmetinden ümit kesilmeyeceğini bildiren bir âyetten.
LÂ-TAKNETÜ Âyet-i Kerîme’ den: * Ümîdinizi kesmeyiniz anlamında.
LÂ-TENÂHÎ Nihâyetsiz, sonsuz, bitip tükenmeyen
LÂ-TEŞBİH Benzetmeksizin, benzetmek olmasın
LÂTİF Mülâyim, yumuşak, nâzik, mütenâsip, güzel, şirin, hoş
LÂTÎFE Hoş söz, şaka, mizah, insanın çok ince ve hassas duygusu
LÂTÎFE-GÛ Lâtîfe söyleyen, şaka yapan
LÂTÎFE-PERDAZ Şakaca, lâtîfe yapan, lâtîfeci
LÂ-TÎME Misk
LÂ-TÛF İlâhi âlem, Allah’ın zât-ı âlemi
LÂ-TUHSÂ Sayısız, sayıya gelmez, hesaplanmaz
LÂUBÂLİ Alâkasız, kayıtsız, hürmetsiz, dikkatsiz, senli benli
LÂ-VÜCÛD Ben değil, var olmama
LÂ-YAKIL Aklı başında olmayan, ne yaptığını bilmez
LÂ-YÂNÎ Anlamsız, saçma sapan, abes, ilgilendirmeyen *Malâ-yâni: Münâsebetsiz
LÂ-YECÛZ Câiz değil, olamaz., müsaade verilmez
LÂ-YEFHEM Anlayışsız, idrakten âciz
LÂ-YEFNÂ Bitmez tükenmez, fenâya gitmez, yok olmaz
LÂ-YEMÛT ( D ) Ölmez, mahvolmaz, hayâtı sona ermez, sonu olmayan
LÂ-YETEGAYYER Değişmez, bozulmaz
LÂ-YETENÂHÎ Sonsuz, nihâyetsiz
LÂ-YEZÂL Zevalsiz olana âit ve mensup, Zevâl bulunmaz, yok olmaz
LÂYIH (Lâyih) Parlak, meydanda, âşikâr, hatıra gelen
LÂYIHÂ Düşünülen veya tasavvur edilen bir şeyin yazılması, tasarı
LÂYIK Yakışır ve yaraşır, uygun, münâsip ve muvâfık
LÂ-YUAD Sayılmaz, sayısız, pek çok
LÂ-ZEVÂL Zevâlsiz, sonu gelmez, zevâl bulmaz
LÂZIM Lüzumlu, gerekli
LÂZİME-İ HÜRMET Hürmet gereği
LEÂL (Liâl İnciler, lü’lüler
LEÂLİFEŞÂN İnciler saçan

148
LEB a) Dudak, b) Sâhil, kıyı
LEBÂBE Akıllılık, zeyreklik, akıl sâhibi olma
LEBÂLEB (Leb-â-leb) Dudak dudağa, ağız ağıza, ağzına kadar dolu
LEBÂN Göğüs
LEB-BESTE Ağzı bağlı, susan, konuşmayan
LEB-BEYK Buyurunuz. Emredersiniz. Benim sıdk muhabbetim dâim Sana’ dır.
LEB-BEYK-İ AŞK Aşkın baş eğdiği, teslîm olduğu
LEB-CÜNBÂN Dudak oynatan, söz söyleyen, konuşan
LEB-İ ÂFTÂB Gölge
LEB-İ CÂNÂN Sevgilinin dudağı
LEB-İ DERYÂ Deniz dudağı, deniz kenarı, kıyı, sâhil
LEB-İ GÜLFEM Gül renkli dudak, gül dudaklı
LEB-İ HADRÂ Ufuk
LEBÎB (Lebîbe) Akıllı, zekî, akıl ve zekâ sâhibi
LEB-RÎZ Ağzına kadar dolu, taşacak derecede dolmuş
LECC-İ NİHÂN Gizlenen yüz, yanak
LEÇ (lec) Yanak, yüz
LEDEYNÂ MUHZARÎN Âyet-i Kerîmeden; O kişiler benim huzûruma getirilirler
LEDÜN Tanrı yanı, (Zaman ve mekân ile ilgili)
LEFFÂF Çok konuşan, çok lâf eden, pek fazla söyleyen, can sıkan
LEFT-ÂD Yetmiş (70)
LEH (lehû) Hakkında, onun için, onun faydasına veya zararına
LEHÂ Hakkında, o kadın için
LEHÂT Küçük dil
LEHEB Ateşin alevlenmesi, ateş alevi, havaya yükselen toz
LEHEB-ÜN NÂR Ateşin alevi
LEHFÂN Kalbi yanık, hasret çeken, özleyen
LEHÎB Alev, ateşin sıcaklığı, harâret
LEHM Bir şeyi hemen yutma
LEHV (Lehiv) Oyun, eğlence, boş ve faydasız iş
LEÎM (Le’îm) Alçak, aşağılık, soysuz, rezil, kötü
LEÎMAN Alçak, zelil ve aşağılık kimseler, pinti ve cimri insanlar
LEİN Eğer
LEK (Leke) Sana, senin için, senin hakkında
LEM’A (Lem’) Parlamak, şimşek gibi çakmak, güneş ve ay gibi parlamak
LEM’A-İ AŞK Aşkın parıltısı, ışığı
LEM’A-NİSÂR Parlaklık saçma
LEM’AN-LEMEÂN Parlama, parıldama
LEM’A-PÂŞ Parıldayan, parlayan
LEMEÂT Parlayışlar, parıltılar
LEMEÂT-I ŞEMS Güneşin parıltıları
LEMEHÂT Bir defa bakışlar, bir göz atışlar, parıltılar, çakmalar
LEMH Göz atma, bir defa bakış, parlama, parıltı
LEMHA Bir kere bakma, bir defa göz atma
LEMİ (Lemiye) Parlak

149
LEM-YEZEL Bâkî, zeval bulmaz, dâimî olan, *Allahu Teâlâ ’nın sıfatlarından
LENC Edâ, naz ve cilve ile salınma
LENG (Lenk) a) Topal, aksak, b) Yolcuların bir yerde iki gün kalması
LENGÎ Aksaklık, topallık
LENK-FAHTE Topal güvercin * (Lengfahte) Mûsıkîmizde 10 zamanlı usûl.
LEN-TERÂNÎ Sen, beni görmeyeceksin, beni asla göremezsin
LEPİSKA Uzun, yumuşak ve sarı saç
LERİŞ Titreme, titreyiş
LERZÂN Titrek, titreyerek
LERZE (Lerziş) Titreyiş * Lerzenâk: Titreyen, titremeye tutulmuş)
LERZE-BAHŞ Titreme veren, titreyen
LERZENÂK Titrek, titreyici, titremeye tutulmuş
LESS Dâim olan, devamlı olan
LEST Güzel, hoş, iyi, kuvvetli, kavî
LEŞKER Asker
LEŞKERGÂH Ordu yeri
LEŞKER-İ KÜFFÂR Düşman askerleri
LEŞKERKEŞ Asker çeken, askerleri idâre eden, kumandan
LETÂFET Hoşluk, lâtiflik, güzellik, yumuşaklık, hafiflik
LETÂİF Lâtif duygular
LEVÂİH (Levâyih) Lâyihalar, * Kalbten ilk çıkan nûrlar. Yıldırım gibi çıkar ve kaybolur
LEVÂME * (Nefsî) Kendini levm eden, ayıplayan nefis
LEVÂMÎ * Kalpte levâihten sonra parlayan nûr
LEVEND Yeniçeri devrinde deniz erlerine verilen isim, asker
LEVENDÂNE Boylu poslu kimselere yakışır bir biçimde.
LEVENDÂN Leventler, askerler
LEVENT Boylu boslu ve yakışıklı
LEVH Görünen ibretli manzara, üzerine yazı-şekil çizilebilen nesne
LEVHA-ESRÂRİ’N NÛKÛŞ Nakış ve sûret sırlarının resmedildiği levha
LEVH-İ DÎL Gönül levhası
LEVH-İ HÂTIR Hâfıza
LEVH-İ MAHFÛZ Her şeyin, ind-i ilâhîde yazılması, ilm-i ilâhînin bir ünvânı
LEVLÂK (Levlâke) *Sen olmasaydın, yeri göğü yaratmazdım Bir kudsî hadîsin anlamı
LEVL-İ FEŞÂN İnciler saçan
LEVM Çekiştirmek, zemmetmek, yüzüne karşı kötü söz söylemek
LEVS Pislik, mundarlık
LEVVÂM (Levvâme) Çekiştirici, başa kakıcı, zemmeden, çekiştiren, dedikodu yapan
LEYÂL Geceler * Leyl ’in çoğulu
LEYÂN a) Huzûr ve rahatta olan, b) Parlayan, parıldayan, parlayıcı
LEYK Ammâ, lâkin, fakat
LEYKİN Lâkin, ammâ, fakat
LEYL Gece
LEYLÂ a) Karanlık gece, b) Leylâ ile Mecnun hikâyesinin kadın kahramãnı
LEYLE Bir tek gece, bir gece, gece
LEYLE-İ BEDR Ay’ın on dördüncü gecesi

150
LEYLE-İ KADR Kur’an âyetlerinin gelmeye başladığı ve Ramazanın en kudsî gecesi
LEYLE-İ LEYLÂ Çok uzun ve ızdıraplı gece
LEYLE-İ SÜVEYDÂ Gece karanlığı, geceye benzeyen siyahlık
LEYLEN Geceleyin, gece vakti
LEYLÎ Gececi, geceleyin kalan, yatılı geceye âit
LEYL-İ MÜNEVVER Gündüze benzeyen gece, nurlanmış gece
LEYL-İ SERD Soğuk gece
LEYLÎ-İ DEVRÂN Zamânın, devrin Leylä sı
LEYL-Ü NEHÂR Gece ve gündüz
LEYS Aslan, Gazanfer, esed, haydar
LEYSE * Olmadı mealinde fiil-i müşebbehtir
LEYTE Keşke olsaydı, ne olaydı, şöyle olaydı anlamında bir fiil.
LEYYİN Yumuşak, mülâyim, hafif, yavaş olan
LEZÂİZ Lezzetler, zevk duyulan, eğlendirici, hoşa giden şeyler
LEZÎR Akıllı, zeki
LEZÎZ Lezzetli, tatlı, hoş, tadı hoş ve güzel
LEZZÂT Tatlılıklar, lezzetler, tadı hoş ve güzel olan şeyler
LEZZET-İ SAHBÂ Şarabın tadı
LÎ MEALLAH Allah’ın gölgesi altına sığınmak
LİÂM Alçak, aşağılık ve zelil kimseler, pinti ve cimri insanlar
LİAN Lânetleşmek, iki kişinin birbirini lânetlemesi
Lİ-AYNİHÎ Kendisi ile bir, aynı ile
LİBÂB Akıllılar, zeki kimseler
LİBÂÇE (Libas) Elbise, giyilecek şey
LİDÂD Husûmet ve düşmanlık etme, davâcı olma
Lİ-HÂZÂ Bundan dolayı, buna binâen, bunun için
Lİ-HİKMETİN Bir hikmete mebnî olarak, bir hikmetten dolayı
LÎK Lâkin, amma, ancak, fakat
LİKA a) Kavuşmak, rast gelip buluşmak, yalnız görüşmek b) Yüz, çehre
LİKÃ-YI ÂFÂK Semâ, gökyüzü
LİLLÂH Allah için
LİME Niçin?
LİSÂM Yüz örtüsü, yaşmak, nikab
LİSÂN-I NÂSDA Halkın dilinde; İnsanların lisânında, buradaki anlamı
LÎV Güneş, şems
LİVÂ Bayrak
LİVÂ-İ SAÂDET (Şerîf) Hz. Muhammed (S.A.V.)’in bayrağı
LİYÂN Mülâyemetle, yumuşaklıkla muâmele etmek
LİZÂZ (Lezîz) Lezzetli ve tatlı şeyler
LOKMAN İslâm mitolojisinde büyük bir doktor ve hekim
LÛGAT Kelime, söz, hir milletin dili, sözlük kitabı
LÛL Utanmaz, hayâsız ve nâmussuz kadın
LÛLİ Güzel çengi, oyuncu çingene kızı
LÛTF İyi, hoş muamele
LÛTF-U ATÂ İyilik ve bağışlama

151
LÛTF-U CÛD İyilik ve cömertlik
LÛTF-U İNÂYET İyilik ve yardım
LÛTF-U KELÂM Söz ve lütuf
LÛTF-U KEREM İyilik ve cömertlik
LÜ’LÜ İnci, parlak, ziyâlı, kıymetli
LÜ’LÜ’-İ LÂLÂ Parlak inci, * Lü’lü’-i şehvâr: İri inci
LÜ’LÜ-BÂR İnci yağmuru, inci yağdıran
LÜ’LÜ-FEŞÂN İnci saçan, inci dağıtan
LÜBB İç, öz, çekirdeğin içi
LÜCCE Engin su
LÜMEY’A Küçük parıltı, küçük ışıkçık, parıltıcık
LÜSN Diller, insanlar
LÜTFİ (Lütfiye) İyi muamele
LÜTUF Güzellik, hoşluk, iyilik, iyi muamele
LÜTUF-DÎDE Lütuf görmüş
LÜTUFKÂR İyilikçi, iyilik sever, gönül okşayıcı
LÜZUM Lâzım olmak, gereklilik

152
M
MÂ a) Biz, b) Su
MÛBEMÛ Çok dikkatle, inceden inceye.
MÂH-I TÂLAT Yüzü ay gibi güzel olan
MÂH-İ TÂB Mehtâb
MÂL Kelime sonunda "Süren, sürülen, takılan" gibi bileşik isim.
MÂVERÂ Bir şeyin ötesinde olan, görülen âlemin ötesi.
MA’ÂB Ayıp, eksiklik, ayıp şey, utanılacak nesne, ayıp yeri
MA’ÂBİD İbâdet edilen yerler, mâbetler
MA’ÂL-ESEF Yazık ki, maalesef
MA’ÂL-FARZ Farzedilerek, doğruluğu kabûl edilmekle, sayılmakla
MA’ÂL-GAYR Başkası ile birlikte, gayrısı ile
MA’ÂL-İFTİHÂR İftiharlar, sevinerek, kemâl-i şevk ile
MA’BÛD (Mâbud) Kendine ibâdet edilen Allãhu Teâlâ (C.C.)
MA’BÛDE Şirk, evham ve putperestlikten çıkan kadın heykeli, put
MA’DELE Adâlet eylemek, zulüm ve cevir etmeyip insâf üzere olmak
MA’DELET Adâlet, adâlet etme, insaflı, vicdanlı ve doğru
MA’DÛD Hesâb edilen, sayılan, addedilen
MA’DÛM Mevcut olmayan, yok olan, yok
MA’DÛMAT Yok olanlar, yokluklar
MA’FÜVV Suçu affedilmiş, bağışlanmış
MA’KÛL Akla yakın, aklın kabûl edeceği
MA’KÛS Tersine çevrilmiş, dönmüş, aksetmiş, başağı çevrilmiş
MA’LÛL İlletli, hasta, sakat, kötürüm, harpte uzvunu kaybetmiş gãzi
MA’MÃFİH Öyle olmakla berâber
MA’MÛR Şen, şenlikli
MA’NÂ İç, içyüzü, bir sözden veya bir şeyden anlaşılan
MA’RÛF Tanınmış, meşhur, Ma’ruf-i Kerhi: İlk büyük sûfilerden.
MA’SİYET İsyân, günâh
MA’SUMÂN Mâsumlar, suçu, kabahati, günâhı olmayanlar, küçük çocuklar
MA’ŞER-İ İSLÂM İslâm cemaati, topluluğu
MA’ŞÛK Aşk ile sevilen, sevgili
MA’TÛF Âit ve râci olan, bir tarafa meyletmiş, mâil olan
MA’YÛB Ayıplanmış, ayıplanan, bir kusuru ve eksiği olan
MA’YÛBÂT Ayıplanacak şeyler, eksiklikler, noksanlıklar, kusurlar
MA’ZERET Elde olmadan suç, kabahat işleme, önemli özürünü söyleyen
MA’ZÛL İşinden çıkarılmış, kovulmuş, azledilmiş
MA’ZÛR Özürlü, özrü olan
MÂ-ADÂ Başka, fazla, bundan gayrı
MAA-HAZÂ Bununla beraber, bununla birlikte
MA-ÂLİ Şerefler, yükseklikler, yüksek fikirler, şerefli vazîfeler
MAÂNÎ Mãnâlar
MAÂRİF Tahsil ile elde edilen ilim, mãlûmat, bilgi, mehâret, hüner

153
MAÂSÎ Mâsiyetler, isyanlar, günâhlar
MAÂŞ Geçinilecek şey, aylık para, aylık maddî gelir, yaşayış
MAÂŞALLAH Allah’ın istediği gibi, Allah korusun, Allah saklasın
MAÂTÎR Devamlı güzel koku sürünenler
MAÂZALLAH (Meazallah) Allah korusun
MÂ-BA’DÎ Sonrası, bundan sonrası
MÂ-BÂD Sonra, gelecekteki
MÂ-BÃKÎ Geri kalan, kalan, artan
MÂBEYN Pâdişah yakınlarının bulunduğu, haremle selâmlık arasındaki oda
MÂCERÂ Olup geçen şey, baştan geçen hâdise
MÂCERÂPEREST Mâcerâcı, mâcerâ meraklısı
MACEVHER Cevher ile süslenmiş, elmaslı, çok kıymetli
MÂCİD (Mâcide) Çok âlî, şerif, yüce, kerîm, şanlı, şan ve şeref sâhibi
MÂ-DÂM Çünkü, mâdem, böyle olunca, dâim ve bãkî oldukça
MÂ-DÂME Devam ettikçe, sürüp gittikçe
MADDE Zâhir duygularla hissedilen ağırlığı olan cisim, asıl, cevher
MADDETEN Cismen, madde ve cisim olarak, iş olarak, iş ile
MÂDE Dişi, erkeğin zıddı
MÂDELETKÂR Âdil, adâletli
MÂDER Ana, çocuğu doğuran
MÂDERÂNE Annece, anaya yakışır sûrette
MÂDER-ZAD Anadan doğma
MÂDİH Öven, medheden
MADRÛB Vurulmuş, dövülmüş, çarpılmış, darb olunmuş
MÂDÛN Aşağı, alt, alt derece
MÂ-FÂT Kaybolan, fevt olan, elden çıkan şey, kaybedilen
MÂ-FEVK Üstüne, üstün olanı, bir şeyin üstü, üst tarafı, baş
MÂ-FİHÂ İçindekiler, o şeyin içinde olanlar
MÂ-Fİ-L BÂL Kalbin içindeki
MAGRÎBİ Defîne arayan batı Afrika yerlileri
MAĞBÛN Şaşkın,şaşırmış
MAĞDÛBEN Öfke ve hiddet ile, gadâp ile
MAĞDÛD Doğru ve Hak dîni tanıyamamış, rahmetten mahrum olmuş
MAĞDÛR Haksızlığa uğramış, haksızlık görmüş, mâruz kalmış
MAĞFİRET Cenâb-ı Hakk’ın kullarının günâhlarını bağışlaması, affetmesi
MAĞFÛR Rahmetlik olmuş, ölmüş, * Allah’ ın afvı için duâ edilen kimse
MAĞLÛB Yenilmiş, yenilen kimse, kendisine gãlip gelinmiş
MAĞLÛK Kapalı, kilitli
MAĞLÛL a) Susuz kalmış, b) Eli bağlı, zincirle bağlanmış kimse
MAĞMÛM Gamlı, kederli, tasalı, sıkıntılı
MAĞMÛMÂNE Kederlice, gamlı olarak
MAĞMÛR Şöhretsiz, adı sanı silinmiş olan, harap, yıkık
MAĞMÛZ Kabahatli, suçlu
MAĞRİB Güneşin battığı yer, yön, batı
MAĞRİBE-İSRÂR-I ZAT İlâhi zâtın sırlarının mağribi, batısı

154
MAĞRÛK Gark olmuş, suda batmış olan
MAĞRÛR Gururlu, boş şeye güvenip kendini aldatan, kibirli kimse
MAĞRÛRÂNE Gururlanarak, kendini beğenircesine, kibirlenerek
MAĞRÛREN Gururlanarak, güvenerek, îtimat ederek, aldanarak
MAĞŞİYÂNE Bayılmış gibi, bayılırcasına
MAĞŞÛŞ Katışık, karışık, saf olmayan
MAĞŞÛŞE Gümüş ve bakır karışığı akçe
MAĞZ İç, öz, hulâsa
MAĞZA Maksat, gãye, meram, istek, arzu
MAĞZ-I KUR’AN Hz. Mevlânã’ nın Mesnevîsi, Kur’an’ ın özü
MAH (Meh) Gökteki Ay, kamer, yılın on ikide birisi
MAHABBET (Muhabbet) Sevgi * Mehabbet - Muhabbet
MA-HÂBÎB Sevilen ve muhabbet edilenler,
MÂ-HASAL Meydana gelen, elde edilen, sonuç
MÂ-HAZÂ Bu nedir? Bu değil
MÂ-HAZÂR Hazır olan, hazırda ne varsa, hazır olarak ne bulunduysa
MAH-BE-MAH Aydan ay’a
MAHBÛB Sevilen, sevgili, sevilmiş (erkek)
MAHBÛBÂT Sevilenler, sevgililer
MAHBÛBE Sevilmiş veya sevilen kadın, muhabbet edilen kadın-kız
MAHBÛB-İ CENÂN Gönlün sevgilisi, sevdiği
MAHBÛB-İ HÜDÂ Allah’ın sevgilisi Hz. Muhammed Mustafâ (A.S..M)
MAHCÛB Utanan, utanmış, utangaç, utanma huyu olan
MAHCÛBÂNE Utanarak, utanmış halde, sıkılganlıkla
MÂH-ÇEHRE Ay yüzlü
MAHDÛD Sınırlanmış, çevrilmiş, az sayılı, hududlanmış
MAHDÛM Oğul, evlât, kendisine hizmet olunan, efendi
MAHDÛRE Örtülü ve kapalı kadın veya kız
MAHDÛŞ Vesveselendirilmiş, kuşkulandırılmış
MAHFÎ Gizli, saklı
MAHFÎCE Gizli, gizlice, kimse görmeyecek şekilde
MAHFÛZ Saklı, hıfz olunmuş, saklanılmış ezberlenilmiş, hâfızaya alınmış
MÂH-I HÜSN Güzellik ayı
MÂH-I MÜNEVVER Nurlu yüz
MÂH-I NEV Seyr-ü sülûk yoluna giren mübtedî
MÂH-I RÛH Ay yanaklı yüzlü, * Mâh-ı Rû: Ay yanaklı
MÂHÎ a) Yok eden, mahveden, perîşân eden, b) Balık
MÂH-İ TÂB Parlak ay, parlayan ay
MÂH-İ TÂBÂN Parlayan ay, parlak ay
MÂHÎ-İ ŞİRK Şirki mahveden, yok eden
MÃHÎM Bilinen, belli
MÂHİR Becerikli, hünerli, san’atkâr
MÂHİRÂNE Ustaca, ustalıkla, mahâretle
MÂ-HİYE O şey ki
MÂHİYYE Aylık

155
MAHKÛM Aleyhinde hüküm verilmiş olan, davâyı kaybedip cezalanan
MAHKÛM-İ FERMÂN Buyruk mahkûmu
MAHKÛM-İ NÂR Cehenneme mahkûm
MAHKÛN Suçsuz, mâsum
MAHLÂS Nam, lâkap, ismine ilâve edilen başka bir özel isim
MAHLÛKAT Yaratılmış canlılar, * Mahlûk’un çoğulu
MAHLÛL Çözülmüş, dağılmış, hallolmuş, erimiş
MAHMÛD (Mahmut) Medhedilmeye lâyık, öğülmüş, medh-ü senâ olunmuş
MAHMÛL Yükletilen, bağlanan, arkasına bir şey yüklenmiş olan
MAHMÛR Sarhoşluğun verdiği sersemlik, uyku basmış, ağırlaşmış baygın göz,
MAHMURÂNE Baygın bir şekilde, mahmurcasına
MAHMÛR-İ NÂZ Naz mahmuru, nazla süzülen
MÂHPÂRE (Mehpâre) Pek güzel kimse, ay parçası
MÂHPERVER (Peyker) Mehtaplı,
MAHRÂ Değerli ve îtibarlı insan
MAHREC Çıkacak yer, ses ve harflerin ağızdan çıktıkları yer
MAHREM Gizli, haram, şer’ân müsaade olunmayan, husûsi ahvâle âit gizli şey,
MAHREM OLMAK Sırdaş olmak
MAHREM-ÂN Sırlar, gizli şeyler, esrar
MAHREM-İ ESRAR Gizli sırlara vâkıf olan çok yakın, gizli sır söyleyen kimse
MÂH-RÛ Ay yüzlü, yüzü ay gibi parlak olan, güzel
MÂH-RÛH Ay yanaklı, yanakları ay gibi olan
MAHRÛM-İ EMEL İsteğine kavuşamamış
MAHRÛM-İ MEHCÛR Ayrı ve uzak, nasipsiz ve ayrı düşmüş
MAHRÛM-İ VİSÂL Kavuşamayan
MÂHRÛR Harâretli, ateşli, içi harâretli olan
MAHRÛRÂNE Ateşli ateşli, harâretli sûrette
MÂH-RÛYÂN Güzeller, ay yüzlüler
MAHRÛZ Kepâze, rezil, rüsvâ, aşağılık, âdi, îtibarsız
MAHSEBE Şüphe etme, şüphelenme, sanma
MAHSER Huy, tabiat
MAHSÛB Sayılmış, hesaplanmış, hesâbına kaydedilmiş
MAHSÛD Kendine hased edilen, kıskanılan kimse
MAHSÛL Meydana gelen, ürün
MAHSÛM Ayrılmış, bölünmüş, taksim olunmuş
MAHSUS Ayrılmış, tâyin olunmuş, müstakil, husûsileşmiş
MAHSÛSA Mahsus, husûsi
MAHŞER Kıyâmetten sonra İnsanların tekrar dirilip toplandıkları yer
MAHŞÛD Toplanmış, yığılmış
MAHŞÛR Toplanmış
MÂH-TÂB Mehtab, ay ışığı
MAHT-I CİĞER Ciğerden kopma
MAHTÛM Mühürlenmiş, kilitlenmiş, bağlanmış
MÂHÛF Korkulu, korkulan, tehlikeli, korkunç
MÂHÛR a) Bir makam, b) Kumarhâne, c) Meyhâne

156
MÂHÛZÂ Temiz, îtibarlı, şerefli, asil
MÂH-Ü MİHR-İ TÂBÂN Ay ve parlak gün (sevgili)
MÂH-Ü SÂL Aylar, yıllar
MAHV Harâb olma, yıkılma, ortadan kalkma, çöküm, bozulma
MÂHVÂR Ay gibi
MAHVEN Gizli
MÂH-VEŞ (Mehveş) Ay gibi, ay yüzlü
MAHVİYYET Alçak gönüllülük, tevâzû, tevâzû içinde olmak
MAHZ Katıksız, saf
MAHZÂ (Mahzan) Ancak, yalnız, tek,
MAHZÂR Huzur yeri, hazır bulunulan yer, büyük bir kimsenin önü
MAHZEN Yalnız, ancak, tek
MAHZÛL Hakîr, kıymetsiz, perîşan
MAHZUM Hezîmete uğramış, mağlûp olmuş olan
MAHZÛN Tasalı, kederli, hüzünlü, gamlı, kaygılı
MAHZÛN-İ FİRKAT Ayrılığın verdiği üzüntü
MAHZÛR Haram, memnû yasak olan şey, sakınılacak, korkulacak şey, engel
MAHZÛRAT Yasaklar, mânîler, haram şeyler
MAHZÛZ Memnûn, hoşnûd, zevkli, hoşlanmış, hazzetmiş
MAHZÛZAT Hoşa giden şeyler, hazlar
MÂÎ Su cinsinden, akıcı, katı ve sert olmayıp su gibi akıcı şey
MÂ-İ CÂRÎ Akarsu
MÂİDE Kurulmuş sofra, ziyâfet
MÂİL Hevesli, istekli, düşkün, meyleden, bir yana eğilmiş, andırır benzer
MÂİL OLMAK Bir tarafa eğilmiş olarak, meyletmek
MÂİL-İ KAMER Ay’ın Dünyâ etrâfında dolaştığı dâire, ay’ın yörüngesi
MAKAL Söz, lâkırdı
MAKAM a) Durulacak yer, rütbeli yer, b) Müziğimizin özelliği makamlar
MAKÂM-I ÂLÎ Yüce ve âlî makam, eskiden bu tâbir Bakanlıklar için kullanılırdı
MAKAM-I KURB Yakınlık makãmı
MAKARR Karar yeri, karargâh, kararlı yer, pâyitaht, durulan oturulan yer
MAKBER Mezar, kabir
MAKBÛL (Makbûle) Kabûl olunan, beğenilen, sevaplı
MAKDEM Dönüp gelme, gelme
MAKDEM-İ CÂNÂN Sevgilinin ayak bastığı yer
MAKSAD-I AKSÂ En son, en uzak istek
MAKSÛD Maksat, Kastedilmiş, kastedilen, istenilen şey, istek, arzu, gãye
MAKSÛM Taksim edilmiş, ayrılmış, bölünmüş
MAKŞÛR Soyulmuş, kabuğu çıkarılmış
MAKTAR Damla, katre
MAKTÛL Öldürülmüş, katledilmiş olan
MÂKUS Tersine çevrilmiş, uğursuz
MAKZAT Kastolunan ve istenilen şey, meram, gãye
MÂLÂ-KALEM Diyecek yok, söz götürmez
MÂLÂ-NİHÂYE Sonsuz, nihâyetsiz, uçsuz bucaksız

157
MÂLÂYÂ’Nİ Mânâsız, faydasız, boş söz
MÂLDÂR Malı mülkü çok olan, zengin
MÂ-LEZÎZ Lezzetli ve tatlı su
MÂLÎ Dopdolu, fazla, çok
MÂL-İ DÜNYÂ Kara sevdâ, merak, kuruntu, boş hayaller, vesvese
MÂLİ-GAYR Başkası ile birlikte, gayrısı ile
MÂLİK (Mâlike) Sâhip, malı elinde bulundurup mülkiyetini elinde tutan
MÂLİKÂNE Büyük ve gösterişli köşk
MÂLİK-İ YEVMİDDÎN Herkesin, Dünyâda yaptığının mükâfat ve cezâsını göreceği yer
olan âhiretin, dîn gününün mâliki, sâhibi olan, Allah (C.C.)
MÂLİK-ÜL MÜLK Bütün mülkün hakîki mâliki olan Allah (C.C.)
MÂLİŞ-GEH Yüz sürülecek yer
MALKOÇ Akıncıların başı
MÃLÛMAT Bilinen şeyler, bilgiler
MÂL-Ü MENÂL Varı yoğu, bütün varlığı
MÂMELEK Elinde bulunan, sâhip olduğu şeyler, nesi varsa, hepsi
MÂMEZÂ Geçen şey, geçen geçti, olan oldu, geçmişi unutalım
MÂNÂ İç, iç yüz, akla yakın sebeb, Rüyâ
MANBÛBAT Sevilenler, sevgililer
MÂNDE Kalmış, gitmemiş olan
MÂNEN Mânâca, mânâ cihetiyle, ruhca, esasca, bâtınen
MÂNEND Benzer, denk, eş
MÂNENDE Benzeyen, mümâsil
MÂNEND-İ BÜLBÜL Bülbül gibi
MÂNEND-İ İZZET Hürmet, ikram
MÂNEND-İ MEH Ay gibi
MÂNEND-İ MEHTÂB Mehtab gibi
MÂNEVÎ Mânâya âit, maddî olmayan, mücerret, rûhâni
MÂNİ Men’eden, geri bırakan, alıkoyan, engel, özür
MANSÛR (Mansûre) Allah’ın yardımıyla üstün, gãlip gelmiş, muzaffer, zafer bulmuş
MANTIK Doğru muhâkeme ve doğru düşünceyi öğreten ilim, kãide
MANTİN İpekten yapılmış eski kumaş çeşidi
MANZAR (Manzara) Bakılan yer, görülen yer, görünüş, çehre, yüz
MANZAR-İ ÇEŞM Göz bebeği
MANZÛR Görünen, görülmüş, bakılan, beğenilen, gözde olan
MAR Yılan
MARAZ (Marîz) Hasta, hastalıklı
MÂRİFET Herkesin yapamadığı ustalık, bilme, biliş, * Hoşa gitmeyen hareket!
MÂRİFET-İ NEFS Nefsini bilme
MÂRİFET-İ NÛR-İ ZAMÎR En içteki nûru bilme
MARR Geçen, geçmiş, yürüyen
MARRE * Herkesin gittiği umûmi yoldan yürüyen
MÂRÛF Bilinen, tanınmış, belli, meşhur
MARZİYE (Nefsi) Rabb’ ın kendisinden râzı olduğu nefis

158
MASBU Kibirli, gururlu, mağrur, kendini beğenmiş
MÂSÎ Pervâsız, korkusuz
MÂSİVÂ Ondan gayrısı (Allah’tan başkası), Dünya ile alâkalı şeyler
MÂSİVALLAH Tanrıdan gayrı olan her şey
MÂSİYET (Ma’siyet) İsyan, günâh, itaatsizlik
MASLÛB Asılmış, asılarak îdam edilmiş
MASNÛ San’atla yapılan, yapılmış, yapma, yapmacık
MASTABA Kerevet, sedir
MÂSUM Günâhsız, suçsuz, kabahatsiz, * Küçük çocuk
MÂSUMÂNE Günâhsızcasına, suçsuz olarak
MÂSÛN Korunan, mahfuz, emîn, muhâfaza olunan
MÂŞÂ-ALLAH Allah’ın istediği gibi, Allah nazardan saklasın, ne güzel
MAŞRIK (Meşrik) Güneşin doğduğu yer veya yön, gün doğusu
MAŞRIKA-NÛRİ’S SIFAT İlâhi sıfatların nûrunun doğduğu yer
MATBAH Mutfak
MÂTEM Yas tutma, ağlama, üzüntü veya kederden ağlayıp sızlama
MÂTEMDÂR Mâtemli, acılı, yaslı
MÂTEM-ZEDE Yasa tutulmuş, yaslı, felâkete uğramış
MATLA Güneş veya yıldızların doğdukları, ufuktan çıktıkları, doğduğu yer
MATLAB İstek, istenilen şey, bahis, mesele
MATLA-I ŞEMS Güneşin doğuş yeri
MATLÛB İstek, istenilen, taleb edilen, aranılan şey
MATMAH Göz konulan şey, nazar, göz dikilen şey
MÂUL Üstün gelinmiş
MÂ-ÛL HAYAT Haysiyet, şeref, yüz suyu
MÂ-ÛL VERD Gül suyu
MÂÛN Yardım, imdat, tâat, itâat
MÂ-VEKÃ Vãkî olan, olup biten
MÂ-VERÂ Bir şeyin gerisinde, arkasında veyâ ötesinde bulunanlar
MÂ-VERÂ-ÜN-NEHR Ceyhun - Seyhun ırmaklarının havzaları
MÂVİŞ Ak tenli ve mâvi gözlü
MAYA Bir şeyin özünü oluşturan esas madde
MAYDA İnce yapılı
MÂYE a) Maya, esas, asıl, b) Para, mal, güç c) Mûsıkîmizde bir makam adı
MÂYEDÂR Kudretli, paralı
MÂYE-İ CÂN Canın mayası, özü, aslı
MÂYE-İ ŞEB Gece karanlığı
MÂYE-İ ŞEVK Coşkunluk mayası
MAYHOŞ Biraz ekşice, lezzetli tatlı
MÂYL Akıcı, akıcı madde
MÂZALLE Gölgelik yerler
MAZÂRR (Mazarrât) Zararlar, ziyanlar,
MAZÂYIK Zor, güç işler, sıkıntılı ve dar yerler
MAZAZ Mûsîbet, felâket ve belâ acısı, acıma, üzülme, kederlenme
MAZBÛT Zabtolunmuş, ele geçirilmiş, hatırda tutulmuş, kaydedilmiş

159
MAZHÂR a) Bir şeyin görüldüğü, çıktığı yer, b) Şereflenme, nâil olma
MAZHÂR-I ESMÂ Çok sıfatlara ve isimlere mazhar olan
MAZHÂR-I ZÂT ve SIFAT Allah’ın zat ve sıfatlarının tesellî ettiği yer
MAZHARİYET Mazhar ve nâil olma, elde etme, muvaffakiyet
MÂZÎFE İzâfe olunmuş, keder, hüzün, tasa ve gam
MÂZİYÂT Geçmişler, geçen zamanlar
MAZÎZ Musîbet ve belâya uğramış, felâket acısına giriftâr olmuş
MAZLUM (Mazlûme) Zulüm görmüş, kendine zulmedilmiş, zulüm gören
MAZMÛM Zammolunmuş, ilâve olunmuş, yapışmış
MAZNÛN Zannolunan, zan altında bulunan, kendisinden şüphe edilen
MAZRÛR Zarar etmiş, ziyan görmüş
ME’LÛF Alışılmış, ünsiyet edilmiş, alışık, huy edinmiş
ME’LÛM Kederli, elemli, derde tutulmuş
ME’MÛM Güvenilir, sağlam, korkusuz
ME’NÛS Arkadaş olunmuş, alışılmış, beğenilmiş
ME’NÛS-İ HAYÂL Hayâle alışılmış
ME’R Beni, benim, bana
ME’RÛŞ Yer, arz, yeryüzü
ME’ÛD Saadetli, îmân ehli olan, bahtiyar, mutlu
ME’VÂ Mekân, varılacak yer, mesken, sığınılacak yer
ME’YÛS Ümitsiz, kederli, ye’se düşmüş, ümîdi kesik
ME’YÛSÂNE Ümitsizcesine, ümitsizlikle
ME’YÛS-İ DEVRÂN Dünyâdan ümîdi kesilmiş
ME’ZÛN İzinli, izin almış, salâhiyetli, diplomalı, icâzetli
MEÂB Dönülecek yer, sığınılacak yer
MEÂD Âhiret
MEÂDİB Ziyâfetler
MEÂL Mânâ, meydana gelen netîce, mefhum
MEÂLEN Mânâca aynısı, mânâya göre
MEÂLÎ Şerefler, yükseklikler
MEÂLPERVER Mânâlı, mânâ anlatan
MEÂNÎ Mânâlar
MEARRE Kefâret, diyet, elem, meşakkat, dert, günâh
MEÂSÎM Günâhlar, günâh işlenecek yerler
MEÂZ (Maâz) Sığınacak yer, penâh
MEÂZALLAH Allah’a sığındık, Allah korusun
MEÂZİF Sazlar, çalgılar, saz âletleri
MEB’US a) Gönderilen, seçilen milletvekili, b) öldükten sonra diriltilen insan.
MEB’ÛS-İ HAK Hakk’ın elçisi, resûlü
MEBÂD Sakın, olmaya ki
MEBDE Baş taraf, başlangıç, başlama, kaynak, kök, temel, esas
MEBERRÂT Sevap için, hayır kazanmak için yapılan işler
MEBERRE Hayır için, sevap kazanmak için yapılan işler
MEBHAS Fikir söyleme konusu, münakaşa-bilim
MEBHÂS-İ SEVDÂ Sevdâ bahsi

160
MEBLÂĞ Para, mevcut para miktârı
MEBLÛ Yutulmuş
MEBLÛL Nemli, yaş, ıslak, ıslanmış
MEBNÂ Temel, asıl, esas
MEBNÎ Yapılmış, kurulmuş, bir şeye dayanan,
MEBRÛK Tebrike şâyeste kimse, tebrike değer nesne
MEBRÛR Hayırlı, makbûl, beğenilmiş, makbûle geçmiş olan
MEBSÛS Dağılmış, parça parça olmuş, herkesçe duyulmuş
MEBŞÛRE Yüzü ve vücûdu güzel yaratılmış kadın
MEBŞÛŞ Silinmiş, izi, eseri kalmamış
MEBZÛL Bol, çok sarf olunan, ucuz
MECÂL Güç, kuvvet, imkân
MECÂLİ Aynalar
MECÂLİS Meclisler, toplantılar, toplantı yerleri
MECÂLSİZ Gücü yetmeyen, güçsüz, kuvvetsiz, dermansız
MECÂNİN Mecnunlar, deliler
MECÂZ Hakiki manâsı yerine; benzer başka mânâ ile konuşup örnek vermek.
MECÂZEN Mecâz olarak, gerçek değil de mecâz yolu ile.
MECBÛL Yaratılmış, yaratılışında herhangi bir hâl ve nitelik bulunan
MECBÛR (Mecbûri) Zor görmüş, hatırı alınmış, gönlü yapılmış
MECBÛREN İster istemez, cebirle, zarûret îcâbı, zorla
MECBÛRİ Zor altında, ister istemez, yapma mecbûriyetinde
MECBÛR-İ NİGÂH-I İster istemez, elinde olmaksızın bakışına tutkun etmek
MECBÛRİYET Zora tutulma, mecburluk
MECCÂN Parasız, karşılıksız, ücretsiz, bedâva, meccânen
MECD Büyüklük, azamet, şeref, îtibar
MECDİ Şan ve şerefle ilgili
MECDÛD Rızkı bol, nasipli, bahtiyar
MECERRET Kehkeşân, Samanyolu denilen büyük parlak yıldız kümesi
MECHÛL Bilinmeyen, belli olmayan
MECİD (Mecîde) Azametli, şerefli, gãlip
MECLİS Toplanılacak yer, bir araya gelen insan topluluğu
MECLİS-ÂRÂ Meclisi süsleyen
MECLİS-FÜRÛZ Meclisi parlatan, meclisi aydınlatan
MECLİS-İ EHL-İ SÜHÂN Güzel söz söyleyebilenler, şâirler meclisi
MECLİS-İ RİNDÂN Kalenderler meclisi
MECLİS-İ UŞŞAK Âşıklar meclisi
MECLÛB Âşık, tutkun, kapılmış, taraftarlığı kazanılmış kimse
MECLÛB a) Celbolunmuş, çekilmiş, kapılmış, b) Âşık, tutkun
MECLÜVV Parlak, mücellâ, cilâlı
MECMA’ Cem olma yeri, toplanma yeri, kavuşma yeri
MECMÛ’ Bütün, hepsi, topluca, bir araya getirilmiş şey
MECMÛAN Toptan, birden, toplu olarak
MECNÛN Âşık, deli, çılgın, dîvâne, birini fazla sevip aklını kaçıran
MECNÛNÂNE Delice, dîvânece, mecnûnlara ve dîvânelere yarışır şekilde

161
MECNÛN-MİSÂL (Sıfat) Mecnun gibi
MECRÛH Yaralı, yaralanmış
MECRÛR Sürüklenmiş
MECÛSÎ Âteşperestlere verilen isim (Kulağı küçük birinin adıdır)
MECZÛB Aklı gitmiş olan, âşık-ı ilâhi ile kendinden geçmiş, mecnûn
MECZÛM Kat’i niyet edilmiş, karar verilmiş, cezm-olunmuş
MECZÛZ Kesilmiş, münkatı
MED’İ Dâvet edilmiş, dâvetli, çağrılmış
MEDÂ Mesâfe, nihâyet, son
MEDÂR Sebeb, vesîle, bir şeyin etrâfında döneceği nokta
MEDÂYİH Medhe lâyık işler ve hareketler
MEDBÛR a) Yaralı, b) Zengin, malı mülkü ve serveti çok olan
MEDDÂH Çok çok medhedilen, senâ edilen
MEDDEÎ 1) İddiâ eden, dâvâcı, 2) Bir hükümde ayak direyen
MEDD-Ü CEZİR Deniz sularının kabarması ve tekrar geriye çekilmesi
MEDED İmdât, aman, eyvah, inâyet, yardım
MEDED-CÛ Meded isteyen, yardım arayan
MEDED-DÜHÛR Dünyânın sonuna kadar
MEDED-HÂH Meded isteyen, yardım bekleyen
MEDED-KÂR Yardımcı, imdâda yetişici, muîn, nâsır, nusret veren
MEDED-KÂRÂNE Medet ve yardım edercesine
MEDENÎ Fazîletli, terbiyeli, kibar
MEDFEN Defnedilme yeri, mezar
MEDFÛN Defedilmiş, gömülmüş
MEDH Birisinin iyiliğini, vasıflarını söylemek, övmek
MEDHÛŞ Dehşete uğramış, şaşırmış, korkmuş
MEDÎD Devamlı, çok uzun süren, uzatılmış, çekilmiş
MEDÎH Övmeye ve medhedilmeye sebeb olan şey, övme mevzuu
MEDÎHA Medih için yazılan kasîde, övme
MEDÎNE Hicaz’da Hz. Peygamberimizin türbesi bulunan şehir,
MEDLÛL Delâlet olunan, gösterilen
MEDMÂ Göz, gözyaşı
MEDRESE (Medâris) İslâmi ilimlerin okutulup, öğrencilerin yatıp kalktıkları yer
MEDRÛK Anlaşılmış, derk olunmuş
MEDYÛN Borçlu, verecekli, vereceği bulunan
MEFÂHÎM Anlaşılan şeyler ile mânâ ve mefhumlar
MEFÂHİR İftihar edilecek, övünülecek şeyler, mefhâretler
MEFÂHİS Kuş yuvaları
MEFÂİL İşlenmiş ve yapılmış işler
MEFÂSİD Fesatlıklar, bozgunculuklar, münâfıklıklar
MEFÂTİR Oruç açanlar, iftar edenler
MEFÂVİZ Sahrâlar, çöller
MEFÂZE Çöl, sahra
MEFHÂR İftihara, övünmeye, sevinmeye sebeb olan, vesîle olan şey
MEFHÛM Anlaşılan, mânâ, ifâde, sözden çıkarılan mânâ

162
MEFKÛD Olmayan, bulunmayan.
MEFKÛRE Gãye, gãye olan şey, tasavvur hâlindeki gãye, ideal
MEFRAT Çok büyük
MEFRED Çok büyük, kocaman, aşırı derecede iri
MEFRÛĞ Başkasına bırakılmış, ferâgat edilmiş
MEFRÛŞ Döşenmiş, ferş olunmuş, serilmiş
MEFRÛZ Farz olunmuş, çok lüzumlu, farz hâline gelmiş
MEFRÛZ-ÜL EDÂ Edâ edilmesi, ödenmesi farz olunmuş
MEFTÛH Açılmış, açık, zaptedilmiş, ele geçirilmiş
MEFTÛN Âşık, mecnun, sihirlenmiş, gönül vermiş, tutkun
MEFTÛNİYET Tutkunluk, âşıklık
MEFTÛR Füturlu, kederli, üzgün, bezgin
MEFTÛRÂNE Bitkin bir halde, bezmişçesine
MEFZÛL Üstün gelen, fazla gelmiş olan
MEGÂRİB (Mağrib) a) Batılar, magribler, garplar, b) Akşamlar
MEGER (Meğer) Halbuki, ancak, oysa ki, şu kadar ki
MEH (Mah) Ay, senenin on ikide biri
MEHÂB Dehşetli ve korkunç yer
MEHAH Tâzelik, güzellik
MEHÂL Korkulacak yer, süre, vâde
MEHÂN Kendine ihânet olunmuş
MEHÂNEN Küçüksenerek,
MEHÂRE a) Ay gibi, b) Aylık ücret, maaş
MEHÂRET Ustalık, beceriklilik, üstadlık, meleke, mümârese
MEHB Rüzgârın estiği yerler
MEHC Cömert, eli açık
MEH-CEBÎ Ay alınlı, parlak alınlı
MEH-CEBÎN Ay alınlı, alnı ay gibi parlak olan
MEHCÛR Uzaklaşmış, uzakta kalmış, ayrı düşmüş, bırakılmış, terk olunmuş
MEHDÎ Kıyâmet gününde Müslümanları kurtarmaya gelecek kişi
MEHDÎ-İ SÂHİB-LİVÂ Bayrak sâhibi Mehdî
MEHDÛM Yıkılmış, yıkık
MEHDÛR Yazık edilmiş, ziyân edilmiş, boş yere gitmiş
MEHEBB (Mehâbb) Rüzgârın estiği yer
MEHENK (Mihenk) Ölçü, mîyâr, üzerinde altın tecrübe edilen siyah taş
MEH-İ HÛBAN Güzeller ayı, güzellerin en güzeli
MEH-İ TÂB Parlak ay
MEH-İ TÂBÂN Parlak ay, * Ay’ın ondördü gibi güzel olan sevgili
MEHÎB İnsanın korktuğu heybetli, azametli, korkunç kimse
MEHÎL Korkulu yer, korkunç ve tehlikeli yer
MEHÎN Hor ve hakir, zayıf, zebûn, az şey
MEHÎR Ay, kamer
MEH-LİKA Ay yüzlü, güzel
MEHMÂ-EMKEN İmkân ölçüsünde
MEHMED Çok övülmüş

163
MEHMÛM Endîşeli, düşünceli
MEHMÛSE Gizli, gizlenmiş eşya, örtülmüş
MEHMÛSEN Gizli olarak
MEH-PÂRE Ay parçası, çok güzel kimse
MEH-PEYKER Ay yüzlü, nurlu, yüzü ay gibi parlak
MEHR Aşk, şefkat, muhabbet, güneş
MEH-RÛ (Rûy) (Mahrû) Ay yüzlü, yüzü ay gibi parlak güzel, dilber
MEH-RÛYÂN Ay yüzlüler, ay gibi parlak olanlar
MEHTÂB Dolunay, ay ışığı
MEHTER Osmanlı askeri mızıkası ve buna mensup müzikçiler
MEHTERÂN Mehterde görev alanlar
MEHÛB Heybetli, azametli, korkunç
MEHVÂ Uçurum, yar
MEHVEŞ Ay yüzlü
MEHYÛM Şaşmış, hayrette kalmış, şaşırmış
MEHZÛL Düşkün, zayıf, arık
MEJENK Keder, hüzün, tasa, gam
MEKÂN Yer, mahâl, konut * Hakîki âlemin mekânsızlık âleminden zuhûru
MEKDÛR Kederlenmiş, kederli
MEKÎR Hîle, aldatma, oyun, düzen
MEKÎS Vakarlı, onur sâhibi, ciddî ve ağırbaşlı kimse
MEKKÂR Çok hîle yapan, düzenci
MEKLÛN Yaralı, mecrûh, yaralanmış
MEKMLÛK Kul, köle, esir, bende
MEKNÛN Gizli, saklı, saklanıp korunan, * Dürr-i meknûn; Gizli inci
MEKR Hîle, aldatma
MEKREME İzzet, ikram yeri, şeref, cömertlik
MEKREMET Kerem, cömertlik, el açıklığı, saygı, ağırlama
MEKRÛB Kederlenmiş, musîbete uğramış, tasalı, gamlı insan
MEKRÛH Kerih, kötü görünen şey, iğrenç, amel
MEKSÛR Kırılmış, kırık
MEKTÛM Gizli, saklı, gizli kalmış
MEKZEBE (Mekzûbe) Yalan söz,, doğru olmayan kelâm, palavra
MEKZÛM Kederli, hüzünlü, tasalı, üzüntülü, gamlı
MELÂL Üzüntü, hüzün, sıkılma, sıkıntı, bıkma, usanma
MEL’AN Dolu olan, taşkın
MEL’ÂNE Lânete sebep olan, lânete müstahak iş
MEL’ÛN Lânetlenmiş, lânete lâyık, kovulmuş, tard olunmuş
MELÂ-ET Usanç, usanma, bıkma, bıkkıntı, sıkılma, hüzün
MELÂHAT Güzellik, güzel yüzlülük
MELÂHAT-ZEDE Güzelliğe vurulmuş
MELÂHİ Oyunlar, eğlenceler, çalgı ve cümbüşler
MELÂİK Melekler, nur’ dan yaratılmış, kendileri mâsum mahlûklar
MELÂİKE-İ KİRÂM Büyük melekler; Cebrâil, Mikãil, İsrâfil, Azrâil (A.S.)
MELÂİN Herkesin nefretini kazanmış olanlar, lânet edilmeye değer işler

164
MELÂL Can sıkıntısı, usanç, gamlılık, zaaf, keder ve fütûr * Bezginlik,
MELÂL-İ HASRET Ayrılık hüznü
MELÂL-İ HİCR Ayrılık acısı
MELÂM Kınanmış, rezillik, hakirlik, kıymetsizlik
MELÂMET Kınanmışlık, serzenişlik, rezillik, ayıplama, kınama, azarlama
MELÂMETZEDE Melâmete uğramış, ayıplanmış, azarlanmış, kınanmış
MELÂMÎ a) Melâmetiye tarîkatına mensup, b) Parıltılar, aydınlıklar
MELÂZÜ’L-ÂŞIKIYN Âşıkların sığınak yeri
MELCE İlticâ edilecek yer, sığınak
MELCEEN-Lİ’İ ÂLEMÎN Âlemlerin melcel sığınağı
MELCEÜ’L-KEVNEYN İki dünyânın sığınağı
MELDÂ Çok genç ve körpe vücut - dal, ince ve nâzik bedenli kız
MELEK Nurdan yaratılmış mahlûk, Güzel huylu ve güzel yüzlü
MELEK SÎMÂ Melek yüzlü
MELEK-ÂDE Melek âdetli
MELEKÂT a) Melekler, b) Tecrübe edilip alışılmış bilgiler
MELEKE Mümârese, tekrar tekrar yapılarak elde edilen bilgi ve iş
MELEK-HÛ Melek tabiatlı
MELEK-PÂR Kanatlı melek
MELEKÛT Melekler ve ruhlar âlemi
MELEK-VEŞ Melek gibi
MELEK-ZÂD Melekten olmuş gibi, çok güzel
MELEL Bıkma, usanma, bezme
MELEN Balık sürüsü
MELFÛZ Söylenmiş, telâffuz olunmuş
MELFÛZ-İ HURÛF Harflerin söylenişi
MELHÛB Alevli, alevlenmiş
MELHÛF Hasrette kalan, kederli, tasalı
MELHÛZ Mülâhaza edilen, düşünülebilen
MELİH (Melihe-Meliha) Güzel, şirin, sevimli, Vech-i melih: Güzel yüz
MELÎK Hükümdar, sultan, memleket sâhibi, hâhim-i mutlak
MELİKE Kadın hükümdar, Hükümdar karısı, kraliçe
MELÎL (Melûl) Üzgün, kederli, mahzun,
MELİS Bal arısı
MELİSA Yaprakları limon kokan bir baklagil
MELİY Zengin, varlıklı, ganî, eşraf
MELİYYEN Bir müddet, uzun zaman
MELİZ Çayırlık
MELTEM Yaz mevsiminde karadan denize doğru esen rüzgâr
MELÛL Usanmış, bıkmış, bezmiş, mahzun
MELÛM Azarlanmış, tahkir edilmiş
MELVÂN Gece ve gündüz
MEMÂLİK Memleket
MEMDÛD Uzatılmış, yayılmış olan, çekilmiş
MEMDUH Beğenilmiş, medholunmuş, övülmüş, övülmeye değer

165
MEMDÛHAT Medhedilecek ve övülecek, övülmeğe değer şeyler
MEMDÛM Yıkılmış, tahrip edilmiş
ME'MEN Sığınılacak güvenilir yer.
MEMER Geçilecek yol * Ölüm anlamına da gelir.
MEMHÛS Parlatılmış, cilâlanmış
MEMHUVV Mahvolmuş, perîşân olmuş
MEMİŞ (Memo) Mehmet’in halk dilindeki söylenişi
MEMLÛ Dolu, dolmuş.
MEMLÛL Usanmış, usanılmış, bıkılmış, bezilmiş
MEMNÛ Yasak, menedilmiş, mâni olunmuş
MEMNUAT Yasak şeyler
MEMNÛN Hoşnûd, râzı, minnet altında bulunan, çok beğenilen
MEMNÛNE Gönlü hoş edilmiş
MEMŞÛK Yazılmış olan, meşk olunmuş
MEMZÛÇ Karışmış, karışık
MEN a) Ben, b) Yasak etmek, durdurmak, bırakmamak
MENÛS Alışmış, yabancılık çekmeyen
MEN’A Ölüm, haberi, vefat haberi
MENÂB Birinin yerini tutmak, birisine vekil olmak, vekillik yeri
MENÂFİ Menfaatler, faydalar
MENÂHİ Harâm olmuş, şer’an menedilmiş şeyler
MENÂÎ Ölüm haberleri, kötü haberler
MENÂKIB Menkîbeler, hayat hikâyeleri
MENÂL Elde edilen, ele geçirilen, sâhib olunan şey, mâl-ü menâl
MENÂM Uyku, uyku zamânı, rüyâ, düş, uyunacak yer, yatak odası
MENÂR Nur yeri, fener kulesi, câmi minâresi
MENBÂ Kaynak, suyun çıktığı yer,
MENBAU’L-ENVÂR Nurlar kaynağı
MEN-BENDE-İ FERMÂN-I TÜEM: Ben senin fermânının kölesiyim
MENBIT İnilecek yer, hubûb edilecek yer
MEN-CEMÂL Ay gibi parlak güzellik
MENCÛD Kederli, tasalı, gamlı
MEND Kelime sonuna gelip "li, lı" anlamı verip, sâhip mânâsına edat olur.
MENDÛB Emir ve yasaklardan olmayan, ancak makbûl ve güzel olan
MENEKŞE İnci saplar üstünde hoş kokulu otumsu bitki-çiçek
MENEND Eş, benzer, nâzir, müşâbih
MENEND-İ BÎ-MİSÂL Misilsiz, benzersiz olan
MENEVİŞLİ Dalgalı, hâreli * Aslı: Mevişli
MENFAAT Fayda, kâr, gelir, ihtiyaç karşılığı olan şey
MENFÎ Müsbetin zıddı, olumsuz, müsbet olmayan
MENFÛR Kendisinden nefret edilen, sevilmeyen
MENGÛŞ Küpe
MENHÎ Men edilmiş, yasaklanmış, dince yasak olan
MENHÛS Uğursuz, kötü, şeâmetli
MENKABE (Menkîbe) Tanınmış kişiler hakkında fıkra ve hikâyeler

166
MENNÂN Çok çok bağışlayan, veren ALLAH, çok ihsân eden, ihsânı bol
MENSÛB Bir şeyle ilgisi bulunan
MENSÛR Muzaffer, zafer bulmuş
MENŞÛR Dağılmış, dağıtılmış, yayılmış, ilân edilmiş
MENZELE Derece, sıra, durak yeri.
MENZİL İnilen yer, konulacak yer, yollardaki konak yeri, mesâfe
MENZİLET Derece, rütbe, pâye
MER’UB Ürkmüş, korkmuş
MER’UBEN Ürkerek, korkarak, korku ile
MERÂ (Mer’a) Otlak
MERÂHİL Merhaleler, menziller
MERÂKÎ Vesvese ve kuruntu içinde bulunan kimse
MERÂL (Marâl) Ceylân, karaca, dişi geyik
MERÂM Maksat, niyet, arzu, istek, içten tasarlanan
MERÂRET Acı, keder, acılık, tatsızlık
MERBÂZ Mert olmayan, nâmert, sözünde durmayan
MERBÛT Bağlı, raptedilmiş, mensub, ekli, ulaşmış, bitişmiş, bitişik
MERCİ Dönülecek yer, rücû edilecek yer, başvurulacak yer
MERCÛ Ümîd edilen, ümîd edilmiş, ricâ olunan
MERD (Mert) Adam, insan, erkek, sözünün eri
MERDÂN Mertler, insanlar, erkekler, yiğitler
MERDÂNE Er’e, erkeğe yakışan, erkekçe, cesur
MERDÛD Reddolunmuş, kabûl edilmemiş, geri döndürülmüş
MERDÜM İnsan, adam
MERDÜM-İ ÇEŞM Gözbebeği
MEREHÂN Sevinç, ferah, sürûr, zayıf olma
MERG-ZÂR Çayırlık, çayırı çok olan yer
MERHABA Selâmlaşma , ayrıca “Rahat, serbest olun, hoş geldiniz” anlamında.
MERHALE Evre, aşama
MERHAMET Acımak, şefkat göstermek, iyilik etmek, esirgemek
MERHAMET-BAHŞ Merhamet eden, merhametli, yardımcı olan, acıyan
MERHAMETEN Acıyarak, merhamet ederek
MERHEM a) Acıyı teskin eden, kederi derdi gideren, b) merhem, ilâç
MERHEM-SÂZ Çâre bulan, merhemci, ilâç olan
MERÎ Görmeğe âit, görünür olan, gözle görünen, manzara
MERİÇ Bir nehir adı * Çalkantılı, dalgalı
MERÎD Baş kaldıran, sâdece fesatlık çıkaran, inatçı, şerli
MERÎH Dünyâdan sonra Güneşe en yakın seyyâre
MERKEZ a) Bir şeyin ortası, b) Vasat, yol, c) Durum, vaziyet, hâl
MERKEZ-İ ÂLEM Güneş, şems
MERKÛZ Dikilmiş, yaratılışında bulunan
MERSÂ Liman, gemilerin demir atıp barındığı yer
MERSÂD (Mirsad) Rasat yeri, gözetleme yeri
MERSİYE Birisinin ölümü üzerine yazılan teessürü anlatan manzûme
MERT Yiğit, cesur, güvenilir, Nâmert: Korkak, alçak, güvenilmeyen

167
MERTEBE Derece, basamak, rütbe, pâye
MERVE Mekke’de bir tepenin adı olup, hacılar Merve ile Safâ arasında
Yedi def’a gidip gelirler. Bu, haccın rükûnlarındandır.
MERYEM Hz. Îsâ Aleyhisselâm’ın annesinin adı
MES’ÂDET Mutluluk, bahtiyarlık, saadete sebep olacak haslet
MES’ELE Düşünülecek iş ve husus, halledilmesi lâzım iş, önemli iş
MES’ÛD Saadetli, bahtiyar, mutlu
MESÂ a) Öğleden Güneş batımına kadarki vakit, akşam b) Kuyumcu eşyası
MESÂĞ İzin, müsaade, ruhsat, cevaz
MESÂİB Mûsîbetler, felâketler, sıkıntılar
MESÂİD Saadet ve mutluluğa sebep olan hâl ve ahlâklar
MESÂİL Mes’eleler
MESAJ Sözle veya yazı ile gönderilen haber
MESÂM (Mesâmet) Duracak yer
MESÂR Sevinçler, meserretler, sürûrlar, zevkler
MESAS Esas, asıl, kök
MESCİD Secde edilecek yer, namazgâh, küçük câmi
MESCİD-İ AKSÂ Kudüs’te çok eskiden peygamberlerin yaptırdığı mâbed
MESCİD-İ HARÂM Mekke’de Kâbe’nin bulunduğu en büyük mukaddes ibâdet yeri
MESCÛM Saçılmış, dökülmüş
MESEL * Darb-ı mesel: Ata sözü, ibretli söz veya küçük hikâye
MESELÂ Misal olarak, söz gelişi, şunun gibi, örneğin, örnek tarzında
MESER Soğuk, berd, buz
MESERRET (Meserrat) Sevinilecek şey
MESFÛ Nazar değmiş
MESH El sürme-silme, abdest alırken başı ıslak temiz el ile silmek
MESHÛN Isıtılmış
MESHÛR Büyülenmiş, kendine sihir yapılmış, büyülü gibi tutkun
MESİH (Mesiha) Hz. Îsâ’nın bir ismi, ayrıca: mesh olunmuş
MESÎRE Seyredilecek, gezilecek yer, tenezzüh ve gezme yeri
MESKEN Ev, sakin olunacak yer, hâne
MESKÛM Hasta ve yoksul kimse
MESKÛN İçinde oturanları olan yer, insan bulunan şenlenmiş yerler
MESKÛR Sarhoş olan
MESLÛB Soyulmuş, alınmış, giderilmiş
MESLÛL a) Kınından sıyrılmış, b) Din uğruna nefsini fedâ eden kahraman
MESLÛS Deli, dîvâne
MESLÛT Mağlup, yenilmiş, zayıf, cılız
MESMÛ Dinlenilen, işitilen, duyulmuş, işitilmiş
MESMÛM Zehirlenmiş, ağu katılmış, zehirli
MESNÂ a) İkişer ikişer, b) Derenin büklüm ve boğaz yeri
MESNED Dayanılacak şey, nokta, mertebe, destek, güç, derece, rütbe
MESNEVÎ İkilik manzûme, her beyti kãfiyeli olan manzûme
MESRÂ Gece vakti yola çıkmak
MESRÛR (Mesrûre) Sevinmiş, memnun, sürurlu, sevinçli, neş’eli

168
MESRÛR-İ NİGÂHÎ Bakışından dolayı sevince gark olmak
MESRÛR-U ŞÂDETMEK Sevindirmek ve memnun etmek
MEST Sarhoş, aklı başında olmayan, kendinden geçmek,
MESTÂN Sarhoşlar
MESTÂNE Sarhoşça, sarhoşçasına, sarhoş bir kimseye yakışır şekilde
MESTÂNE NİGÂH Baygın bakış
MEST-İ HARÂB Çok içmiş, yıkılasıya içmiş, Çok sarhoş olmuş kimse
MEST-İ MÜDÂM Devamlı sarhoş
MEST-İ NÂZ Süzgün bakışlı ve nazlı güzel, naz sarhoşu
MEST-İ TEMÂŞÂ Seyretmekten sarhoş olmuş olan
MESTÛR Örtülü, gizli, kapalı
MESTÛRE Örtülü kadın,
MESVÂ Mesken, hâne, ev
MEŞ’ALE Aydınlatıcı, kandil, lâmba, ucunda ateş yanan değnek
MEŞ’ALE-İ DÎL Gönül meş’alesi
MEŞ’ÛM Kötü, uğursuz, bedbaht
MEŞ’ÛN Dağınık saç
MEŞÂ Duyulan, intişâr eden, açıklanan, etrâfa yayılmış olan
MEŞÂK (Meşakkat) Eziyetler, sıkıntı, güçlük, zorluk
MEŞÂM Koku alan burun (geniz) * Güzel kokularla genzi kokulandırmak
MEŞÂM-I HÂTIR Gönlün koku alma duygusu
MEŞÂRİB Meşrebler, mîzaçlar, tabiatlar, huylar
MEŞÂYİH Şeyhler (Şeyhin çoğulu)
MEŞCERE Ağaçlıklı yer, koru.
MEŞGALE İş, uğraşılan iş, meşgûliyet, boş durmayış
MEŞHED Bir kimsenin şehid düştüğü yer, şehidlerin mezarlığı
MEŞHER Sergi, teşhir yeri
MEŞHÛD Görünen, gözle görülen, şehâdet edilen
MEŞHÛDÂT Görünenler, seyredilenler, evliyâların keşfen gördükleri
MEŞHÛM Cesâretli, sözü geçer kimse, zeki, akıllı
MEŞHÛN (Meşhûn-ı mesâr) Sevinçler ve zevklerle dolu,
MEŞHUR Tanınmış, herkesin bildiği, çoklarının bildiği
MEŞK a) Bilmeyene bir şeyi öğretmek, b) Eser geçmek, meşketmek
MEŞKÛR Şükre lâyık olan, teşekküre ve kendine şükredilmeğe lâyık olan
MEŞKÛRE Övülmüş
MEŞMÛM Koklanmış, ıtır ve misk gibi güzel kokulu olan şey
MEŞRÂ Yol, rah, tarîk
MEŞREB a) İçmek, içilecek yer, b) Huy, yaradılış, ahlâk, mîzaç
MEŞREB-İ DÎLDÂR Sevgilinin mîzâcı, tutumu
MEŞREB-İ RÎNDÂNE Rindlere yakışır meşreb
MEŞRİK (Maşrık) Güneşin doğduğu yer, doğu
MEŞRİK_Î NÛR Nûrun kaynağı, nûrun geldiği cihet
MEŞRÛH Şerh olunmuş, anlatılmış, açıklanmış, izâh olunmuş
MEŞRÛT Şartlı, şart ile bağlı
MEŞŞÂTA Süsleyici, gelin süsleyen

169
MEŞÛN-Î MESÂR Sevinçler ve zevklerle dolu
MEŞVERET Danışma, konuşup anlaşma, görüşme meclisi
MEŞY Yürüme
MET’ÛB Bitkin, yorgun
METÂ Sermâye, her zaman elde bulunan varlık, eşya satılacak mal
METÂ’I SÛD Faydalı, kârlı sermâye
METÂ-Î ZİNDEĞİ Gençlik metaı, malı, sermâyesi
METE Büyük Hun İmparatoru
METİN Sağlam, metânet sâhibi, kendine güvenilir olan
METN Bir yazının tamâmı, yazının aslı veya sûreti
METOD Usûl, kãide, yol, sistem, fikir yolu
METRUK Terk olunmuş, bırakılmış, boşanmış olmak
MEVÂ Yurt, konut, yer, varılacak yer, mekân
MEVÂHİB Hîbe olunanlar, karşılıksız verilenler, ihsanlar, bahşişler
MEVÂT Cansız şeyler, sâhipsiz yerler, sürülmemiş topraklar
MEVC Dalga, denizin dalgası
MEVCE Bir dalga
MEVCÛD (Mevcûdât) Vârolan, bulunan, hazır olan, kâinât, yaratılmış şeyler
MEVDÛT Sevilmiş, kendisine muhabbet edilmiş, sevgi gösterilmiş
MEVEDDET Dostluk, sevgi, muhabbet, muhabbet etmek, sevmek
MEVHİBE İhsan, sevgi, hediye, bağış, bahşiş
MEVHÛM Vehm edilen, aslı esâsı olmayan, kuruntuya dayanan
MEVKİB Alay, kãfile, cemaat
MEVKÎ-İ RAHATFEZÂ Rahatlatıcı yer, mevki
MEVLÂ Cenâb-ı Hak, şanlı, şerefli, mâlik
MEVLÂNÂ Efendimiz, Mevlâ’mız anlamında büyük kimselere söylenmiştir
MEVLEDDET Dostluk, sevgi, muhabbet
MEVLEVÎ Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmi Hz. tarîkatından olan Müslümanlar
MEVLİD (Mevlûd) Doğma, Dünyâya gelme * Süleyman Çelebi’ nin eseri.
MEVSİM Yılın dört kısmından biri, (Kış, İlkbahar, Yaz, Sonbahar)
MEVSİM-İ MÂÎF Sonbahar, güz devresi
MEVSİM-İ ŞİTÂ Kış mevsimi
MEVT Ölüm, âhirete göç, bu dünyâdan gitmek
MEVZÛN a) Vezinli, vezne uygun, b) Yakışıklı
MEVZÛN-İ RÂNÂ Hoş, güzel yapılı
MEY Şarap, içki
MEYÛS Ye'se düşmüş, üzgün.
MEYÂN (Miyân) Orta, ara, vasat
MEY-ÂŞÂM Şarap içen
MEY-GEDE Meyhâne, içki içilen mekân
MEY-GÛN Şarap renginde olan, kırmızıya çalan, pembe
MEYHÂNE (Mey-hâne) İçki içilen yer *Pîr’i mürşîdin hânkâhı; Dervişlere yemek verilen yer
MEY-HÂR Şarap içen, içkici, ayyaş
MEY-İ KEVSER Kevser şarabı
MEY-İ LÂL Kırmızı şarap

170
MEY-İ NÂB Hâlis şarap
MEY-KÜSÂR Birlikte şarap içen, içki arkadaşı
MEYL İstek, âşık olma, arzu, yönelme, bir tarafa eğik olmak, gönül akışı
MEYLETMEK Bir tarafa doğru eğilmek, sevgisini vermek, gönül vermek
MEYL-İ CÂNÂN-ETMEK Sevgiliyi arzulamak
MEYL-İ DÎL Gönül arzusu
MEY-MÛN Uğurlu, bereketli, kutlu, mutlu, mes’ut
MEYT Ölü, cansız, ölmüş, hareketsiz
MEYYÂL Çok meyleden, eğilen, düşkün, çok istekli
MEYYÛS-İ VİSÂL Kavuşma acısını çeken
MEZÂ Geçti (anlamında fiil)
MEZÂ Geçti anlamında fiil.
MEZÂHİM Zahmetler, sıkıntılar, belâlar
MEZÂHİR (Mazhar) a) Bir şeyin görüldüğü, çıktığı yerler, b) Şereflenmeler, nâil olmalar
MEZÂK Zevk alma, tad duyma, lezzet, tad duyulan yer, damak
MEZÂLİM Zulümler, haksızlıklar, eziyet ve işkenceler
MEZAR Ölünün gömüldüğü yer, makber, kabir, ziyâret yeri
MEZÂYÂ Meziyyetler, iyilikler, hasletler
MEZELLET Alçalış, bayağılaşma, îtibarsızlık.
MEZHEB Dinde anlayış, ibâdet yolu
MEZİD Artma, çoğalma.
MEZİYYET (Meziyet) İyilik, iyi ve sâlih hareket ve faaliyet, Üstün nitelik
MEZKÛR Zikri geçen, zikredilmiş, evvelce bahsi geçmiş olan
MEZMÛR Terennümle okunan kasîde, ilâhi ve münâcât
MEZRÂ Ekilecek tarla, yer
MISRÎ Mısırlı
MISRÂ Vezin ve ölçüsüne göre yazılan manzum eserin her satırı
MITRÂB Neş’eli insan, neşesi bol kimse
Mİ’YÂR Ölçü, bir şeyin kıymet ve vasfını gösterir olan
MİCMER Tütsü ve buhur yakılan kap, buhurdan.
MİFTÂH Anahtar, açan âlet
MİH Ulu, büyük, azîm, kebîr
MİHÂD a) Yer, arz, b) Beşik, döşek, döşeme
MİHEK (Mihenk) Ölçü, insanın kıymetini, ahlâkını anlamaya yarayan vâsıta
MİHEN Mihnetler, sıkıntılar, eziyetler, meşakkatler.
MİHMÂN Misâfir, konuk
MİHMAN-HÂNE Misafirhane
MİHNET Eziyet, zahmet, sıkıntı, dert
MİHNET MEDÂR Zahmet, eziyet, dertle dönen
MİHNET-ÂBÂD Keder, mihnet ve gam dolu olan yer
MİHNET-HÂNE Zahmet çekilen yer
MİHNET-İ ÂVÂRELİK Serserilik sıkıntısı
MİHNET-İ DEVRÂN Zamânın eziyet ve sıkıntısı
MİHNET-KEŞ Keder, eziyet ve mihnet çeken
MİHNETZEDE Âfet ve belâya uğramış, keder, mihnet ve musîbete giriftâr olmuş

171
MİHR (Mehr) a) Güneş, b) Muhabbet, şefkat,
MİHRÂB a) Câmide imama ayrılan yer *Ümit bağlanan yer, b) Sevgilinin kaşı
MİHRÂB-I EBRÛ Ümit bağlanan kaş
MİHR-İ CEMÂL Güzellik güneşi
MİHR-İ DIRAHŞÂN Parlayan güneş
MİHR-İ MÜNEVVER Aydınlatan güneş, sevgili
MİHR-İ RÛH Yanak güneşi
MİHR-İ TARÂB Sevinç güneşi
MİHRİBAN Merhamet ve şefkat sâhibi, muhabbetli, güler yüzlü,
MİHRİGÂH Sonbahar, güz mevsimi
MİHRİNÂZ Çok nazlı
MİHR-Ü MÂH a) Güneş ile ay, b) Sevgi
MİHR-Ü VEFÂ Sevgi ve vefâ
MİH-TER Daha büyük, en büyük
MİKÂİL Tanrı’ ya en yakın olan dört melekten biri
MİLEL Milletler, uluslar.
MİLK Mülk
MİLKET Kıt’a, mülk
MİLKET-İ MISRÎ Mısır memleketi
MİMOZA Yaprağına dokununca toplanan bir bitki
MİN’ÂM Çok in’âm ve ihsân eden
MÎNÂ Lâcivert renkli billûr sırça cam
MÎNÂ-FÂM Cam mâvisi, sırça renkli
MİNE Mâdenî eşyâ üzerine vurulan sır tabakası
MİN-EL EVVEL Evvelden beri
MİN-EL EZEL Ezelden beri
MİNHÂC Yol, geniş yol
MİNHÂR Misâfirperver, misâfir kabûl edip ağırlayan
MİNNET İyiliğe karşı duyulan şükür hissi, birisine iyilik etmek
MİNNETTÂR Bir iyiliğe karşı mahçûp olup, teşekkür borcu olan
MÎNÛ Cennet, uçmak, behişt, firdevs
MİNVÂL Hareket tarzı, davranış, usûl, yol
MÎR Âmir, bey, baş, komutan, vâli
MİR’AT Âyîne, ayna, meşhur bir cins lâle
MİRÂ Riyâ etme, riyâkârlık yapma,
MİRÂC-I MUALLÂ Yüce Mirâç
MİRAÇ (Mi’rac) Hz. Muhammed’in Tanrının huzûruna çıktığı gece, yüksek makam
MÎRÂN Beyler
MİRÂR Kerreler, defâlar
MİRÂREN Defâlarca, bir çok kere
MÎRAS Ölen kişinin akrabâlarına kalmış olan mal, mülk
MÎRAS-HOR Miras yiyen
MİR-ÂT-I ŞUÛN Hâdiseler aynası
MÎR-İ KELÂM Güzel ve zarif konuşan
MÎR-İ VÜCÛD Varlık şehri, ülkesi

172
MÎRİM Beyim, efendim
MİRZÂ Büyük beylerin çocuğu
MİSÂL Örnek, benzer, bir şeyin benzer hâli
MİSBAH Lâmba, kandil, çıra
MİSİL (Misl) Benzer, eş, tıpkısı
MİSK Bir cins güzel koku ismi
MİSKÎN Uyuşuk, tembel, hareketsiz, zavallı
MİSK-Ü ANBER Tamâmiyle isteğe uygun
MİSL a) Benzer, eş. b) Miktar
MİSL-İ ASEL a) Cennetteki su benzeri, b) Bal gibi
MİSL-İ CİHÂN Cihânın bir benzeri
MİSL-İ FERHÂD Ferhat gibi
MİSLİYET Benzeri, misli olmak, benzerlik
MİŞ’ÂR Şan, şeref, haysiyet ve vakar
MİŞKÂT İçine kandil-lâmba gibi şeyler koymak için duvarda yapılan oyuk
MİŞVÂR Hâl, tavır, gidiş
MİTHAT (Midhat) Övülmeye değer kimse
MİYÂNE Orta, ara.
MİYÂH Sular
MİYÂN (Meyan) Bel, orta, sözlü eser formunda üçüncü mısrâ
MÎZAÇ Huy, tabiat, fıtrat, bünye
MÎZÂD Sürur, sevinç, neş’e
MÎZAN Tartı, terâzi, (âhirette işlediklerimizi tartacak olan terâzi)
MÛ Saç, kıl
MU’TÂD Alışıla gelen, i’tiyâd, alışkanlık, âdet edilmiş, alışılmış
MU’TÂF Tavâf edilecek, etrâfı dolaşılıp ziyâret edilecek yer
MUÂDİL Eşit, müsâvî, denk
MUALLÂ Yüksek, yüce, âli, makam ve rütbesi yüksek
MUALLÂK Havada, boşlukta duran
MUAMMER Ömür süren, yaşayan; uzun ömürlü
MUANBER Güzel kokulu, anberleşmiş, güzel kokan, anberli.
MUAZZÂM Büyük iri cisim, mükerrem, mübeccel, koskoca
MUAZZEB Eziyet çeken, azap içinde bulunan, sıkıntıda kalan
MUAZZEF Nefsin arzularını terkeden zühd sâhibi
MUAZZEZ Çok aziz muhterem, çok sevgili kıymettar, izzetlendirilmiş
MUBAH İşlenmesinde sevap ve günâh olmayan şey
MUBÂHAT Günâhı sevâbı olmayan, işlenmesi ne haram, ne helâl olan
MÛCEZ Kısa ve derli toplu, özlü
MÛCİB Hayrete düşüren, şaşkınlık veren, istenileni yapan,
MÛCİZ İnsani âciz bırakan iş, acze düşüren, kudretsiz kılan
MÛCİZE Olağanüstü haller ve sözlerin her biri
MUDÂRÂ Hoş geçinmek
MUDHİK Güldüren, gülünecek şey, gülünç
MUDÎ Işık verici, parlak ve rûşen olan
MUFADDAL Diğerlerinden, ayrıca fazilet itibariyle temâyüz etmiş

173
MUFAHHAM Kömürleşmiş, kömür hâlini almış
MUFETTİHÜ’L EBVÂB Kapıları açan
MUG Ateşe tapan, Mecûsi, ateşperest
MUGAN Mecûsiler, ateşe tapanlar, Zerdüştler
MUGÃNE Ateşe tapan Mecûsilerin âyini
MUGANNÎ Nağmeli ve çeşitli sesle okuyan, âhenkle okuyan
MUGANNİYE Şarkıcı kadın
MUGAYLÂN Deve dikeni
MUGAYLÂN-GÂH Bu dünyâ
MUĞBEÇE Zerdüşt dîninde ibâdethânede görevli küçük çocuklara verilen ad.
MUĞBER Gücenmiş, darılmış, küskün
MUĞLÂK Kapalı, anlaşılması zor olan
MUHÂBÂ Korku, pervâ, çekingenlik
MUHABBET Sevgi, sevme, sohbet, rûhun lezzet duyduğu şeye meyletmesi
MUHÂDİ Aldatan, kandıran, hîle eden, oyun yapan
MUHAKKIK Hakîkati, gerçeği arayıp meydana çıkaran
MUHÂL İmkânsız, mümkün olmayan, bâtıl, boş söz
MUHALLED Dâimî, sürekli olarak kalan
MUHAMMED Peygamberimiz’ in adı (ASM), çok övülmüş, medhedilmiş
MUHAMMER a) Mayalanmış, ekşiyip kabarmış b) Yoğurulmuş, c) Eşeğe benzetilmiş
MUHAMMES Beşli, beş katlı, her bendi beş mısrâlı olan manzûme-güfte.
MUHÂN Kendine ihânet olunmuş, alçak kimse
MUHARREF Tahrîf edilmiş, değiştirilmiş
MUHARREM a) Haram kılınmış, şeriatça yasak edilmiş, b) Arabî ayların birincisi
MUHARRER Yazılmış, yazıya geçirilmiş.
MUHÂSEBE * Mec: Her gün nefsin işlediği hayır ve şerri hesaplamak
MUHAYYEL Tahayyül edilmiş, hayâl olarak düşünülmüş, tasarlanmış
MUHAYYER a) Seçmece, beğenmece, b) Mûsıkîmizde bir makam adı
MUHBİL Alçak gönüllü, mütevâzı, mütezellil
MUHDİS Yeniden meydana getiren, ihdâs eden
MUHİBB Seven, sevilenler, muhabbet edenler, sevgi besleyenler
MUHİBBÂN a) Sevgi besleyenler, b) Tarikattan olmadıkları halde taraflısı olanlar
MUHİBB-ÂNE a) Sevgi besleyene yakışır, b) Tarîkat sever kimseye yakışır sûrette
MÛHİT Etraf, çevre, ihâtâ eden, kuşatan
MUHİTTİN Dîni canlandıran
MUHKEM Sağlamlaştırılmış, dayanıklı, sağlam.
MUHLİS (Muhlise) Hâlis olan, samîmi ve îtikãdı doğru olan, içten davranan
MUHLİSÂNE Samîmi olarak, içten gelerek
MUHSİN İhsân eden, iyilik eden, cömert, Allah’ı görürcesine ibâdet eden
MUHTÂC-I KEREM Yardıma, lûtfa ihtiyâcı olan
MUHTÂR Seçilmiş, seçkin. Hz. Muhammed (S.A.V.) hakkında kullanılır.
MUHTASAR Kısa, öz, az, uzun olmayan
MUHTAZIR Gözleyen, bekleyen
MUHTEFÎ Gizli, saklı, gizlenen, saklanan
MUHTEL Bozuk, buzulmuş, karışmış

174
MUHTEMEL Olabilir, mümkün, ümîd edilir, kãbil
MUHTEREM Hürmet görmüş, ihtirâm olunmuş, kıymetli ve şerefli
MUHTEŞEM Büyük, debdebeli, tantanalı, etraflı ve taraftarları çok
MUHTÎ Hatâ işleyen, hatâya düşüren, yanıltan, yanılan, günâhkâr,
MUHYİ Canlandıran, maddî mânevî hayat veren, dirilten.
MUÎN Yardımcı, muâvin, lâne eden
MUKÃBELE Karşılıklı, karşı karşıya, yüz yüze olmak
MUKAD Sakat, kötürüm, yatalak.
MUKADDEM a) Sunulan, b) Evvelâ, önce önde olan, önde giden, c) Değerli, üstün
MUKADDER Kısmet, kader, yazılmış olan, beğenilmiş, takdir olunmuş
MUKADDERÂT Alın yazısı
MUKADDES Takdîs edilmiş olan, temiz ve pâk, noksan ve kusurdan uzak olan
MUKAFFÂ Kãfiyeli, kãfiyelenmiş, birbirini tâkip eden
MUKAHHÎR Kahreden, tahkir eden, yok eden
MUKALKAL a) Kararsız, b) Şarap, hamr
MUKALKALE Şişe, sürâhi
MUKARİN Bitişmiş, yaklaşmış, kavuşmuş, Birbirlerine kavuşmak, yaklaşmak
MUKARRER Kararlanmış, takdir edilmiş, karar verilmiş, kat’i
MUKASS§ Kasvet verici, sıkıntılı, kasvetli, sıkıcı, dar
MUKASSİM Ayıran, bölen, taksim eden
MUKAYYED Bağı olan, bağlanmış, bir şeye önem veren.
MUKBÎL İkballi, kutlu, mes’ut, bahtiyar, mübârek
MUKIRR İkrâr eden, doğruyu söyleyen
MUKMİR Mehtaplı, ay ışığıyla aydınlanmış
MUKTEDÂ Kendisine uyulan, örnek tutulan, önde bulunan
MUKTEDÂ-YI EVLİYÂ Evliyânın kendisine uyduğu kimse
MUKTEZÂ Lâzım gelen, getirilmiş, îcâb eden
MÛ-MİYÂN (Meyân) Kıl gibi ince bel
MUNFASIL Ayrılmış, ayrı, bitişik olmayan
MUNHASIR Hasredilmiş
MÛNİS (Mûnise) Kendisiyle ünsiyet edilen, alışılmış, sıcak kanlı, cana yakın
MUNTAZIR Bekleyen, gözleyen, birisinin gelmesini isteyen, hâzır
MURABBÂ Dört köşeli, dörtlü, dört mısrâdan oluşmuş güfte, manzûme
MURAD İstenerek, ümit ederek beklenen, arzu edilen, gãye, emel, maksat
MURÂDI DİL-İ KÛY-İ YÂR Gönlün, sevgilinin semtini özlemesi, istemesi
MURÂD-I MEN Benim isteğim, benim arzum
MURÂÎ Riâyet eden, bakıp gözeten
MURÂKABE * Mec. Allah’ı kalp ile düşünmek
MURG (Mürg) Kuş, bülbül * Mürg-ü seher: Sabah kuşu
MURSELÎN (Mürselîn) Peygamberler * Mürsel’in çoğulu
MURTAZÂ Kendisinden râzı olunmuş, beğenilmiş
MÛSÂ a) Peygamber, b) Vasiyet olunan mal, menfaat
MUSÂBİH Vasiyet olunan şey
MUSAFFÂ Sâfileşmiş, temizlenmiş, süzülmüş, yabancı maddelerden ayrılmış
MUSAHHAR Ele geçirilmiş

175
MUSARÂHATEN Âşikâr ve açık olarak
MUSAVVEF Tasarlanmış, düşünülmüş
MUSAVVER Zihinde resmedilmiş, cisimlendirilmiş
MUSBÂH a) Kandil, çıra, meşâle, b) Sabah vakti şarap içilecek büyük kâse
MUSBÂHÜL-FELÂH Kurtuluş meşâlesi
MUSHAF Kur’ân-ı Kerîm, kitap
MÛSIKÎ (Müzik) Ölçülü ses, saz ve sanatkârlığından bahseden ilim.
MÛSÎ a) Genişlendiren, ferahlık veren, b) vaziyet ve tavsiye eden
MUSÎBET Âfet, belâ, felâket, hastalık, dert
MUSÎBET-ZEDE Musîbete uğramış, belâya, derde uğramış
MUSLİH Islah eden, iyileştiren, terbiye edici
MUSTAFÂ Temizlenmiş, güzîde, has ve seçilmiş, Peygamberimizin bir adı
MUSTATÂB Güzel, iyi, âlâ
MÛŞ-BÛ Misk kokulu, misk gibi kokan
MUTAHHAR Temiz, temizlenmiş, pâk, kudsî, tâhir kılınmış, mübârek
MUTANTAN Debdebeli, tantanalı, gürültülü, gösterişli ve şatafatlı
MUTARRÂ Çok tâze, terütâze
MÛTE DİL Ilıman
MÛTEBER Îtibarlı, hatırı sayılır, muhterem, sözü ve imzâsı geçer
MÛTEDÎ Sesini yükselten, haddini aşan, yüksek sesle duâ eden
MÛTEDİL Yavaş, mülâyim, ne pek az, ne pek çok olan, orta halli
MÛTENÂ İhtimâm edilmiş, özenilmiş, dikkat ve îtinâ olunur halde
MÛTERİF Îtirâf eden, kendi noksan ve kabahatlerini kabûl eden
MÛTÎ İtaatli, terbiyeli, isyân etmeyen,
MUTLAK a) Kayıtsız, şartsız, b) Yalnız, tek
MUTLU Her hâlinden hoşnut
MUTMAÎN (Nefsî) Tatmin olmuş, güven bulmuş nefis
MUTRİB (Mutrıb) Çalgıcı, çalgı çalan, şarkıcı, şarkı söyleyen, hânende
MUTRİB-İ NÂZENDE EDÂ Edâsı nazlı, işveli bayan çalgıcı
MUTTASIL a) Hiç durmadan, aralıksız devam eden, sürekli, b) Ulaşan, kavuşan,
MÛTU KABLE ENTE-MÛTU * Hadîsi Şerif; Ölmeden evvel ölüm
MUVÂFIK Uygun, münâsip, yerinde olan
MUVAFFAK Başarmış, gãyesine erişmiş, ulaşmış, başarılı
MUVAFFAKİYET Allah’ın yardımıyla başarı gösterme, başarma, ele geçirme
MUVAHHİD Allah’ın birliğine inanan, tevhîd eden
MUVAKKAR Ağırlanmış, saygı gösterilmiş olan, ağırbaşlı, vakur, ciddî
MUVAKKAT Geçici, süreksiz, belli bir vakte kadar
MUVAKKİR Ağırlayan, saygı gösteren
MUVAKKİT Vakti tâyin eden, tevkit eden, tam âyarlı saat
MUVÂLÂT Dostluk, karşılıklı sevgi, yardım, koruma
MUVASSÂ Tavsiye olunan
MUVAŞŞÂH Süslenmiş, süslü
MÛYE Hıçkıra hıçkıra ağlama, * Mûye-zen: Sesle ağlayan
MÛYEGER Hıçkıra hıçkıra ağlayan
MÛYÎ (Mûyir) a) Kürkten, b) Kıldan

176
MÛ-Yİ SER Saç
MUZÂF Katılmış, bağlanmış, bağlı
MUZAFFER Kahraman, gãlip gelmiş, başarmış, muvaffak olmuş, kazanmış
MUZÂHAT Bir şeye benzeme
MUZÂHERET Arka olma, destek olma, yardım
MUZÂHİ Benzeyen, benzeyici
MUZÂRİ’ * Arapça; Geniş zaman
MUZÎ Aydınlatan, ışık veren
MUZTARİB Istıraplı, sıkıntılı
MÜ’MİN Allah’a ve emirlerine kãnunlarına îmân eden, inanan
MÜ’MİNÂT Mümin kadınlar
MÜBÂYİN Birbirine benzemeyen, farklı, zıt.
MÜBÂH-Î CEMÎ-İ ÂLEMİN Bütün âlemlerin övüncü
MÜBÂREK İlâhi hayrın bulunduğu şey, bereketli, uğurlu, hayırlı
MÜBÂYİN Farklı, başka türlü, muhâlif, diğerinin zıddı, aksi
MÜBDİ’ İbdâ eden, ortaya güzel şeyler koyan, yaratan
MÜBECCEL Muhterem, azizlenmiş, yüceltilen, büyük saygı gösterilmiş
MÜBEDDEL Değiştirilmiş, değişmiş, tebdîl edilmiş
MÜBEDDİL Değiştiren, tebdil eden, taklit edici olan
MÜ-BE-MÜ Kıl kıl: İnceden inceye
MÜBERRÂ Berî, temize çıkmış, aklanmış, müstesnâ, temiz, noksansız
MÜBEŞŞER Müjdelenmiş, iyi haberle sevindirilmiş
MÜBEŞŞİR Müjdeleyen, iyi haber verip sevindiren
MÜBHEM İyice belli olmayan, mutlak âşikâr olmayan, belirsiz, gizli
MÜBHİC Ferah ve sürûr veren, sevindiren
MÜBÎN Açık, âşikâr, âyan kılan, dilediğine doğru yolu gösteren
MÜBÎR Hunhar, zâlim, kan içen, kan dökücü
MÜBTEDÂ Başlangıç, baş
MÜBTEL Pek bol ve ucuz, değersiz, hor kullanılan, ortaya düşmüş
MÜBTELÂ (Müptelâ) Düşkün, tutkun, hasta, tutulmuş, âşık.
MÜBTELÂY-I DERD Aşk hastalığına yakalanmak, Olan: Yakalanan
MÜCÂHEDE Nefsi bedenî meşakkatlerle yorma, hevese muhalefette bulunmak
MÜCÂHİT Savaşan, cihâd eden, çalışan
MÜCÂNİB Çekinen, sakınan, kaçan
MÜCÂP Duâsı kabûl olunan, kabûl cevâbı almış olan
MÜCÂZ İcâzet almış, izin verilmiş, helâl, yasak olmayan
MÜCEDDET Kullanılmamış, yeni yenilenmiş
MÜCEHHEZ Noksanları tamamlanmış, donanmış, cihazlanmış
MÜCELLÂ Parlak, parlatılmış, cilâlı, cilâlanmış
MÜCERRED Soyulmuş, çıplak, tek, yalnız, karışık ve katışık olmayan, soyut
MÜCESSEM Cismi olan, varlığı görünen, cisimlenmiş olan
MÜCRİM Cürüm ve kabahat işlemiş olan, suçlu
MÜCTEBÂ Seçilmiş, kıymetli, ihtiyâr olunmuş
MÜCTENİP Çekinen, çekingen, uzaklaşan, sakınan,
MÜCTES Kopmuş

177
MÜDÂM Devâm eden, sürekli, dâim ve bãkî olan, müptelâ olan
MÜDÂME Şarap, mey, hamr
MÜDÂMÎ Devamlı olarak şarap içen
MÜDÂNÂ Minnet
MÜDÂNÎ Yakın, benzer, eş, * Bî-müdânî: Eşsiz, benzersiz, emsalsiz.
MÜDÂRÂ Dost gibi görünme, yüze gülme
MÜDÂVÂ ( T ) Devâ arama, hastaya bakıp ilâç verme
MÜDÂVİM Aralıksız devâm eden, devamlı çalışan, devamlı gidip gelen
MÜDBİR Tâlihsiz, düşkün
MÜDDEÂ İddiâ olunan, dâvâ olunan şey, asılsız iddiâ edilen
MÜDEKKİK Dikkatle araştıran, inceden inceye tetkik eden, çalışan
MÜDEKKİKÎN İnceden inceye araştıranlar, tetkik edenler
MÜDELLEL Delilli ve ispatlı olan, delil gösterilmiş olan
MÜDENNES Kirletilmiş, tednis edilmiş
MÜDMERE Sıkıntı ve mihnet içinde sabahlama
MÜDMÎN Devam eden, idmân eden
MÜDRİK Aklı eren, anlayan, kavrayan, akıllı
MÜEBBED Ebedî, dâimi, sonsuz, ömrün sonuna kadar
MÜECCEL Mühletli, peşin olmayan, tecil edilmiş olan
MÜEDDEB Ebedlendirilmiş, terbiye edilen, ebedî
MÜELLEM Elemli, kederli
MÜELLİF Te’lif eden, kitap tertip eden, kitap yazan
MÜELLİM Acı ve elem veren, acıtan, ağrıtan
MÜESSER Te’sir edilmiş, kendisine bir şey te’sîr etmiş olan
MÜESSİR İz bırakan, tesir eden, içe işleyen, çok dokunan, dokunaklı
MÜEYYET Te’yit edilmiş, doğrulanmış, sağlam, tekzib edilmemiş
MÜFÂHİR Övünen, fahreden
MÜFÂZ Bol, bereketli, feyizli
MÜFECCİ Acıtan, üzen, keder veren, dertli eden
MÜFETTİH Açan, açıcı.
MÜFLİSÂN İflâs etmişler
MÜFREDÂT Dîvân edebiyâtında kãfiyesiz beyitler
MÜFSİD Bozan, ifsâd eden
MÜFTEFİK Ayrılan, iftirâk eden, perîşân eden, dağılan
MÜFTEHİR İftihar eden, Bir şeyi övünç bilerek onunla sevinen.
MÜFTERÎ İftirâ eden, başkasına yapmadığı bir suçu isnâd eden
MÜFTERİH Keyifli, neş’eli, şen, ferah içinde olan
MÜFTÎ Fetvâ veren
MÜGE İnci çiçeği
MÜHEFHEF Nârin, ince, nâzik
MÜHELHEL Güzel şiir veya söz, zarif ve şık elbise
MÜHELHİL Lâtif ve nâzik söyleyen, lâtif ve zarif bir şekilde yapan
MÜHELLİL Tehlil eden, Lâ ilâhe illâllah’ ı devamlı tekrar eden
MÜHEYYÂ Hazırlanmış, hazır, elde edilip hazır hâle konup, yerine getirilmiş
MÜHEYYİ Hazırlayan, müheyyâ eden, âmâde eden

178
MÜHEYYİC Heyecan verici, coşturucu, harekete getirici
MÜHÎN Küçük düşüren, aşağılayan, hor gören, ihânet eden
MÜHLİK (Mühlike) Yok olmaya yol açan, yok eden, helâk eden
MÜHMİL İhmâl eden, ehemmiyet vermeyen, ihmâlci
MÜJDAT İyi ve müjdeli haberler
MÜJDE Sevinmeye yol açan haber, iyi ve sevindirici haber
MÜJDE-GÂN Müjdeye karşılık verilen bahşiş veya hediye
MÜJE Kirpik
MÜJE (Müjgân) Kirpik, kirpikler
MÜKÂŞEFE * Keşf yoluyla bilmek
MÜKEBBİR Tekbîr getiren, * Allahu Ekber diyen
MÜKEDDER Kederli, sıkıntılı, azarlanmış, tekdir edilmiş, bulanık
MÜKEDDİR Tasa, üzüntü ve gam veren, hüzünlendiren, kederlendiren
MÜKEMMEL Tamam, olgun, noksansız, çok iyi, kemâle erdirilmiş
MÜKERREM Muhterem, kerîm olan, hürmet ve tâzim edilen
MÜKERREMEN Saygı ve hürmet ile ikrâm edilen
MÜKEVVENÂT Meydana gelmiş, ortaya çıkmış, yaratılmışlar, varlıklar,
MÜKRİM İkramcı, misâfir ağırlayan, misâfire ikram ve hürmet eden
MÜL Şarap
MÜLÂHAZA Mütâlâa, iyice düşünüp bir işin hakîkatini tetkik etmek
MÜLÂHAZAT Düşünceler, akıldan geçenler, mülâhazalar
MÜLÂİM Mülâyim, yumuşak, lâtif
MÜLÂKÎ Buluşan, kavuşan, yüzyüze gelen, görüşen
MÜLÂM İtâb, azarlama. Azar
MÜLÂTTIF İyilikle gönül alan
MÜLÂYEMET (Mülâyim) Uygunluk, yumuşak huylu, uysallık, uygun, uyan, uysal
MÜLÂZEME Lüzumlu, gerekli, ayrılmaz, lâzım
MÜLEMMÂ Alaca, renk renk, çeşitli renklerle renklendirilmiş, parlak
MÜLEVVEN Renkli, renk renk, boyanmış, * Gün-â gûn: Mülevven cam
MÜLEVVES Kirli, pis, bulaşık, bulaştırılmış
MÜLEVVİN Boyanan, renk veren, telvin eden
MÜLEYYEN Yumuşatılmış
MÜLHEM Kalbe doğmuş, Allah’ın ilhâm ile kalbe bildirdiği
MÜLHİD Dinden çıkan, dinsiz, kâfir
MÜLHİM Kalbe feyiz veren, ilhâm eden Allah.
MÜLHİME (nefsî) İlham sâhibi nefs, kendisine ilham gelen nefs
MÜLİHHÎN Isrâr edenler, zorlayıcılar, ilhah edenler
MÜLÎM Melâmette olmak, kusurunu anlayıp kendisini kötülemek
MÜLİMME Felâket
MÜLK Mal, yer, binâ, izzet, azamet, * Şehâdet âlemi
MÜLK-İ MELÂHAT Güzellik ülkesi
MÜLK-İ SÜLEYMAN Hz. Süleyman’ın mülkü
MÜLK-İ TEN Vücûd
MÜLKİK İlhak eden, ilâve eden, katan, ekleyen
MÜLTECÂ Sığınılacak yer, iltica edilecek

179
MÜLTEFİT İltifat edici, teveccüh edip dostluk ve yüz gösteren
MÜLTEFİTÂNE Mültefitce, iltifatlılıkla
MÜLTEHİB Alevlenmiş, tutuşmuş, kızarmış, şişmiş
MÜLTEHİF Çok üzgün ve özlemiş, yanıp yakaran
MÜLTEKÎ Kavuşan, buluşan, birleşen, birbirini gören
MÜLTEMES İltimaslı, kayrılan * Mültemesim: İltimas edenim.
MÜLTEZEM Gerçekleştirilmesine çalışılan.
MÜMÂHAZA Lâtife yapma, şakalaşma
MÜMÂRESE Çalışarak mehâret kazanış, üstadlık etmek
MÜMÂZECE Övünme
MÜMÂZIK Gerçek dost olmayan kimse
MÜMAZZAK Yırtılmış, parça parça olmuş
MÜMECCED Şereflendirilmiş, medhedilerek ululanmış
MÜMÎN Îmân eden, inanan
MÜMKİN Olabilir veya almayabilir, mümkün, imkân dâhilinde olan
MÜMKİNÂT Olabilir, olabilen şeyler
MÜMTÂZ Diğerlerinden ayrılmış, üstün, seçkin, seçilmiş, ayrı tutulan
MÜMTÂZ-I CİHÂN Dünyâda seçilmiş, beğenilmiş
MÜMTÂZ-I FÂİK Seçkin ve üstün
MÜMTEHÂN Tecrübe edilmiş, denenmiş, imtihan edilmiş
MÜMTEHİN Tecrübe eden, deneyen, imtihan eden
MÜMTENÎ İstemeyen, râzı olmayan, imkânsız, kãbiliyeti olmayan
MÜMTESİL Uyan, aldığı emre uygun hareket eden
MÜMTEZİC Birbirine uygun olan, uyuşan, çevresi ile iyi geçinen
MÜN’İM Nîmet veren, yedirip içiren
MÜNÂCAÂT Allah’a duâ etme, yalvarma, yakarma, duâ anlayışında şiir
MÜNÂDÂ Seslenilmiş, çağrılmış, nidâ edilmiş
MÜNÂDÎ Tellâl, seslenen, nidâ eden, bir şeyi bağırarak duyuran
MÜNÂDİM Nedimlik eden, meclis arkadaşı
MÜNÂFIK İki yüzlü, kâfirlikle devam ettiği halde Müslüman görünen
MÜNÂFÎ Zıt, uymaz, aksi, aykırı, muğâyir ve muhalif olan
MÜNAKKAŞ Üzerine nakış işlenmiş, desenle süslenmiş, resimli.
MÜNÂSİP Yerinde olan, uygun, yakışır, yaraşır, lâyık
MÜNBİT Verimli, verimi bol, ekini güzel yetiştiren..
MÜNCELİ Parlayan, parlak
MÜNCER Nihâyet bulmak, bir tarafa çekilmek, sürüklenme
MÜNCEZ Sözü yerine getirilmiş, incâz edilmiş
MÜNCÎ Kurtarıcı, necât veren, incâ eden
MÜNDEHİŞ Dehşet içinde kalmış olan, indihâş etmiş
MÜNDEMİÇ İç içe girmiş
MÜNDERİÇ Yer almış, derc olunan, bir şeyin içine konulmuş-bulunan
MÜNEFFİS Nefes verdiren, rahat ettiren
MÜNEKKÂ Temizlenmiş
MÜNEKKER Bilinmeyen, belirli olmayan şeye delâlet eden
MÜNEKKES Baş aşağı edilmiş

180
MÜNEKKİB Yüz üstü düşen, kapanan
MÜNESSÂ Kat kat olan, iki bölümden meydana gelmiş, iki kat olan
MÜNEVVER Aydın, nurlandırılmış, ışıklı, bilgili, kültürlü
MÜNEVVER ETMEK Aydınlatmak, nurlandırmak,
MÜNEZZEH Pâk, kusur ve noksanlıklardan uzak, bir şeye muhtaç değil
MÜNFAİL İçine işlemiş, alınmış, gücenmiş, darılmış
MÜNFAİLEN Gücenerek, darılarak, münfail olarak
MÜNFEHİM Anlaşılan, kavranılan, idrâk edilen
MÜNFEİL Üzülmüş, infial eden, kederli, te’sir ile harekete geçen
MÜNFERİC Çok açık, açılan, genişleyen, gam ve kederden kurtulma,
MÜNFERİD Tek başına, yalnız, kendi başına, tek kişilik hücre
MÜNFERİDÂT Tek satırlar
MÜNFETİH İnfitâh eden, açılan, açılmış
MÜNHAL Boş, meşgûliyetsiz, işsiz
MÜNHARİF Yoldan çıkmış, eğilmiş, çarpık, usûlünden çıkmış
MÜNHASIR Her yanı çevrili, yalnız bir kimseye mahsus olan
MÜNHASIRAN Sâdece, sâde, bir işe veya bir şeye âit olarak
MÜNHASİF Gözleri körelmiş, kör olmuş, sönük, solgun.
MÜNÎB Hakk’a yönelen, günâhları terk ile Hakk’a dönen
MÜNÎF Meşhur, âli, yüksek, büyük, ulu
MÜNÎR Nurlandıran, nur veren, ziyâ veren, ışık veren, parlak
MÜNÎRE Günâhlardan vazgeçip Tanrı’ ya yönelmiş
MÜNKAD Boyun eğen, mûti olan, itaat eden
MÜNKASIM Taksim edilmiş, bölünen, ayrılan
MÜNKER Allah’ın râzı olmadığı şey, inkâr edilmiş olan
MÜNKERÂT Haram işler, şeriatın menettiği, Allah’ın yasakladığı şeyler
MÜNKİR İnkârcı, inkâr eden, kabûl etmeyen, dinsiz
MÜNKİRÂN İnkârcılar
MÜNSERİH Akılcı, çabuk, çevik davranan
MÜNŞERİH İnşirahlı, gönlü sıkılmayan, neş’eli
MÜNŞERİH-ÜL BÂL Gönlü neş’eli
MÜNŞÎ İnşâ eden, yapan, yapısı-üslûbu güzel olan
MÜNŞİD İnşâ eden, iyi şiir okuyan
MÜNTEHÂ Son, en son derece, en son yer, nihâyet, sonuç
MÜNTEHÂB Seçilmiş, güzîde, intihâb ve ihtiyâr olunmuş
MÜNTEHÎ Sona eren, son, bir şeyi tamamlayan, biten
MÜNTEHİR İntihar eden, kendini öldüren
MÜNTEŞİR Saçılan, yayılan, dağılan
MÜNZEVÎ Yalnız başına çekilip kimse ile görüşmeyen-yalnız yaşayan
MÜPHEM (Mübhem) Belli olmayan, açık olarak anlaşılmayan, belirsiz
MÜR Acı * Elhak mür: Doğru acıdır.
MÜRÂAT Saklama, gözetme, koruma, riâyet etme
MÜRAHHİM Rahmetle yâd eden, rahmetle anan
MÜRÂÎ İki yüzlü kimse, dalkavuk, riyâkâr, münâfık
MÜRÂİYÂNE İki yüzlülüğe yakışır şekilde, münâfıkçasına

181
MÜRD (Mürde) Ölmüş, ölü
MÜRDE-DÎL Gönlü ölmüş, katı yürekli, hissiz, duygusuz insan
MÜRDEGÂN Ölüler, ölmüşler
MÜREFFEH Terfih edilmiş, rahata, refaha kavuşturulmuş
MÜREFREF İnce, nâzik kumaştan yapılmış
MÜRESSEM Resmedilmiş
MÜRESSİL Yavaş, güzel ve ihtiyatla okuyan
MÜREVVA Aklı fikri, görünüşü ve düşünüşü sağlam olan kimse
MÜRG (Merg) Kuş, bülbül
MÜRG-İ BÂĞ Bağ kuşu, bülbül
MÜRG-İ ÇEMEN Çemen kuşu
MÜRG-İ DÂNÂ Konuşan papağan, tutu kuşu
MÜRG-İ DÎL Gönül kuşu
MÜRG-İ SEHER Seherde öten kuş, bülbül
MÜRG-İ SUBH Sabah kuşu, bülbül
MÜRG-İ TARAB a) Şarkı söyleyen, hânende, okuyucu, b) Güvercin, bülbül
MÜRG-RÛZ Gün kuşu, bülbül
MÜRG-ZER Altın kuşu, bülbül
MÜRĞ-İ İLÂHÎ Rûh, can, nefes
MÜRÎB Şüpheli, şüphelendirici
MÜRÎD İrâde eden, isteyen, Tarikata girmiş olan, Şeyhin-mürşîdin talebesi
MÜRÎDÂN a) Emredenler, buyuranlar, b) Bir şeyhe bağlı olanlar
MÜRR Acı
MÜRSEL Peygamber, İrsâl olunmuş, gönderilmiş, yollanmış
MÜRSELÎN Gönderilenler, Peygamberler, Tanrı’ nın elçileri
MÜRŞÎD (Mürşide) İrşâd eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran
MÜRŞÎD-İ ÂZÂM En büyük mürşid, Hz. Muhammed (A.S.V.)
MÜRŞİD-İ EKBER En büyük mürşid
MÜRTECÂ Ümit ve ricâ olunan şey, umulmuş olan
MÜRÛR Geçmek, gitmek, sona erme, nihâyet bulma
MÜRÛR-U ZAMAN Zamânın geçmesi
MÜRÜVVET Cömertlik, iyilik severlik, gönül zenginliği
MÜRVÂRÎD İnci
MÜSAHHÂR Büyülenmiş, büyü ile aldatılmış, kendisine sihir yapılmış
MÜSAHHİR Teshir eden, zapteden, istediği gibi hareket ettiren,
MÜSÂİD Muvâfık, uygun, izin veren, yardım eden
MÜSÂİF İş bitiren, uygunluk gösteren
MÜSÂVÂT Denklik beräberlik müsâvîlik, eşitlik, aynı haklara sâhiplik
MÜSÂVÎ Birbirine denk olmak, aynı seviyede olmak, aynı derecede
MÜSAVVER (Musavver) Zihnen düşünülen, tasavvur olunan, tasvirli
MÜSBET Delilli, isbât olunan, açık ve sâbit olan
MÜSEBBİB Sebep, vesîle ve mûcib olan, vücûda getiren, kuran
MÜSEKKİN Teskin eden, sükûn veren, elem ve ağrıyı izâle eden
MÜSELLEM Teslim olunmuş olan, doğruluğu şeksiz kabûl edilen
MÜSELLES Üç, üçlü, üçlendirilen, üç köşeli olan, üçgen

182
MÜSELSEL Birbirine bağlı olan, ardı ardına zincir halkaları gibi bir sırada olan
MÜSEMMÂ a) İsimlenmiş, kendisine isim verilen zat, b) Belirli, muayyen
MÜSEMMEN a) Zehirlenmiş, içine zehir atılmış b) Müziğimizde bir usûl
MÜSKİR Sarhoşluk veren, şuuru kaybettiren, haram olan şeyler
MÜSKİT Susturan söyleyecek söz bırakmayıp susmaya mecbur eden
MÜSLİM (Müslüm) İslâm olan, Allah’a teslîm olmuş olan, selâmette olan
MÜSRİF Boş yere malını ve zamânını harcayan, tutumsuz insan
MÜSTAGRİB Şaşa kalan, şaşıran, garibine giden
MÜSTAĞFİR İstiğfar edip, Allah’ın; günâhlarını bağışlamasını isteyen
MÜSTAĞNÎ a) Gönlü ve gözü tok, b) Çekingen, nazlı davranan
MÜSTAĞRAK Garkolmuş, dalmış, batmış, mânevî bir vaziyete dalmış
MÜSTAHAK Hak eden, hak etmiş, kendisi kazanmış, lâyık
MÜSTAHÎL İmkânsız, olmayacak şey, boş
MÜSTAHKAR Hakir, hor görülen, küçümsenen
MÜSTAHSEN Beğenilen, dînimizin güzel gördüğü şeylerin her biri
MÜSTAİD (Müsâit) İstidatlı, kãbiliyetli
MÜSTAKBEL Gelecek, ilerdeki, karşılanan
MÜSTAKÎM Doğru, istikãmetli, eğri olmayan, düz dik, hîlesiz, temiz
MÜSTEÂN Kendisinden yardım beklenen ALLAH’ ın sıfatlarından
MÜSTEÂR a) Takma isim, kendi malı olmayan, iğreti alınmış, b) Bir makam adı
MÜSTEBÎ Esir eden
MÜSTEBÎN Açık ve meydanda olan, zâhir, âşikâr
MÜSTEBŞÎR Müjdeleyen, müjde ile sevinen
MÜSTEFÂD İstifâde edilmiş, kazanılmış olan, mãnâ, mefhum
MÜSTEFÂZ Dağılıp yayılmış
MÜSTEFÎD İstifâde eden, fayda gören, faydalanan
MÜSTEFÎZ İstifâde eden, feyz alan, kazanç sâhibi olan
MÜSTEHÂM Şaşırmış, şaşa kalmış, hayran
MÜSTEHÂN Değersiz, alçak, âdi, hakir sayılan
MÜSTEHCEN Açık saçık, edepsizcesine, ayıp, iğrenç
MÜSTEHZİ İstihzâ eden, biriyle eğlenen, herkesle eğlenmek isteyen
MÜSTEÎN (Müstaîn) Yardım isteyen
MÜSTELZİM Lüzumlu, gerektiren, sebep ve bâis olan, deruhte eden
MÜSTEMED Kendisine yardım edilmiş olan
MÜSTEMEND Üzüntülü, mutsuz, zavallı, bîçâre.
MÜSTENİD Bir şeye dayanan, bir şeyin üzerine konulmuş
MÜSTENİR Işık alan, parlak.
MÜSTENKİR İnkâr eden, münkir
MÜSTESNÂ İstisnâ edilen, ayrı tutulan, kãide dışı bırakılmış olan
MÜSTEŞÂR Kendisiyle müşâvere edilen, kendisinden fikir danışılan
MÜSTETİR Örtülü, gizlenen
MÜSTEZAD Fazlalaşması istenilmiş, çoğalmış, artmış.
MÜŞÂBİH Benzeyen, benzer
MÜŞÂHADE Eşyâyı Allah’ın birliğine delîl kılmak, onlarda Hakk’ı görmek.
MÜŞAHHAS Türü ve çeşidi anlaşılmış, tanınan, gözle görülüp elle tutulabilen

183
MÜŞEBBİH Benzeten, iltibas eden
MÜŞERREF Şereflenmiş, şerefli, herkesçe kıymetli
MÜŞEVVEŞ Karmakarışık
MÜŞFİK (Müşfika) Şefkatle seven, acıyan, merhametli, şefkat gösteren
MÜŞG-İ ÇÎNİ Çin miski
MÜŞGÎN a) Misk kokulu, b) Kapkara şey
MÜŞK Mis, mis kokulu
MÜŞK-ÂLÛD Misk’ e bulanmış
MÜŞK-BÛ Misk kokulu, mis gibi kokan
MÜŞK-ÇÎN Misk toplayan
MÜŞK-EFŞÂN Misk saçan
MÜŞK-FEŞÂN Misk saçan
MÜŞK-FURÛŞ Misk satan
MÜŞK-İ TER Tâze misk kokulu, tâze misk
MÜŞKİL (Müşkül) Zorluk, güçlük, zor olan iş, çetinlik
MÜŞKİL-KÜŞÂ (guşâ) Zor meseleleri çözen, güçlükleri kolaylaştıran ve gideren
MÜŞKİL-PESENT Zor beğenen, bir şeyi beğenmeyen, herşeye bahâne bulan
MÜŞKİL-TER Çok zor ve çetin, çok müşkil
MÜŞKİN Mis kokulu, miskli, * Zülf-i müşkin: Misk kokulu-renginde
MÜŞRİK Allah’a ortak kabûl eden, şirk işleyen, Allah’tan başkasına ibâdet eden
MÜŞTÂK Arzu-iştiyak gösteren, fazla istekli, özleyen, göreceği gelen
MÜŞTÂKÃNE Şevkle, çok isteyerek, severcesine
MÜŞTÂK-I CEMÂL Yüz güzelliğini özleyen, güzelliğini özleyen
MÜŞTEBEH Zor, karışık
MÜŞTEBİH Şüphelenen, şüpheci, iştibah eden
MÜŞTEDD Şiddetlenen, azan, şiddetlenmiş
MÜŞTEHÂ (Müştehât) Şehveti celbeder hâle gelen, yetişmiş kız
MÜŞTEHAYAT Lezzetli şeyler, nefsin hoşuna gidip iştah için yenen şeyler
MÜŞTEHÎ İştihası olan, seven, hâhişger
MÜŞTEHİR Şöhretli, meşhur, nâmdâr
MÜŞTEKÂ Şikâyet olunan, kendisinden şikâyet edilen
MÜŞTEKÎ Şikâyet eden, şikâyetçi, sızlanan, yakınan
MÜŞTEREK Birlikte, ortak kullanılan, elbirliğiyle yapılan, birlik
MÜŞTERÎ Gökyüzünde çok parlak büyük bir yıldız; Jüpiter.
MÜŞVİKE Dikenli ağaç
MÜTÂBİ Tâbi olan, uyan
MÜTÂLÂA Bir işi etraflıca düşünmek, okumak, tetkik etmek
MÜTÂREKE Karşılıklı anlaşmak, bir meseleyi halletmek, anlaşmak.
MÜTEABBİS Yüzünü ekşiten
MÜTEABBİT Kulluk eden, ibâdet eden, taabbüt eden
MÜTEACCİB Şaşan, şaşakalan, taaccüb eden
MÜTEADDİD Türlü türlü, çeşitli, bir çok, birden fazla
MÜTEAFFİF İffetli, şerefli, nâmuslu
MÜTEAFFİFÂNE İffetlilikle, şerefle, nâmuslulukla
MÜTEAHHİR Sonraki, sonra gelen

184
MÜTEÂKIB Sıra ile, birbiri arkasından gelen
MÜTEÂKİBEN Arka arkaya, ardı sıra, peşinden, sonra
MÜTEÂLÎ Yüksek olan, yükselen
MÜTEALLİK Alâkalı, bir yere bağlı, bir şeye mensub
MÜTEALLİN Âşikâr, alenî ve meydanda olan
MÜTEANNÎ Zahmetli ve zor olan bir işi üzerine alan, zahmet çeken
MÜTEANNİD ( T ) İnat eden, direnen, yanlış arayan, yanlışını arayan
MÜTEÂREF Herkesin bildiği meşhur, ünlü
MÜTEÂRİF Bilinen, bilinir, meşhur, birbirini arayan, tanışan
MÜTEASSIB Taassub eden, son derece dînine ve milletine taraftar olan
MÜTEASSİR Güçleşen, güç, zor, çetin
MÜTEAŞŞIK Âşık olan, taaşşuk eden, çok seven
MÜTEBAHHİR İlmi deniz gibi derin olan, büyük âlim, allâme
MÜTEBÂHÎ Övünen, fâhirlenen, mütefâhir
MÜTEBAHTIR Kibir ve gururla yürüyen
MÜTEBÃKÎ Geri kalan, artan, fazlası, arta kalan
MÜTEBESSİM Tebessüm eden, hafif ve lâtif tarz ile gülen, gülümseyen
MÜTEBEŞBİŞ Güler yüz gösteren
MÜTEBEYYİN Meydana çıkan, anlaşılan, tebeyyün eden
MÜTECÂDİL Mücâdele eden, uğraşan, şiddetle çekişen
MÜTECÂVİZ Hücûm eden, tecâvüz eden, haddi aşan-geçen
MÜTECELLÎ Tecellî eden, meydana çıkan, görünen, parlak
MÜTECENNİB Sakınan, ictinâb eden, korunan, kaçınan
MÜTECENNİN Delirmiş, çıldırmış,
MÜTECESSİM Şekillenen, cisimlenerek görünen, gözle görülen
MÜTECESSİS Meraklı, gizli şeyleri öğrenmeğe çalışan, haber eriştiren
MÜTEDÂHİK Karşılıklı gülüşen, tedâhük eden
MÜTEDÂİR Dolayı, alâkalı, üzerine, müteallik için
MÜTEDELLÎ Nazlanan, tedelli eden
MÜTEEDDİD Sevgi ve muhabbet gösteren, kendini sevdiren
MÜTEELLİM Acıyan, elemli ve kederli olan
MÜTEENNÎ Temkinli, teenni eden, ağır davranan
MÜTEESSİF Sevmemiş, hoşlanmamış, elem ve keder etmiş
MÜTEESSİR Te’sir altında kalmış, üzüntülü, hissiyâtına dokunmuş
MÜTEEZZÎ Ezâ duyan, üzgün, incinen, cefâ gören
MÜTEFÂHİR Tefâhür eden, övünen
MÜTEFEHHİM Anlayan, fehm-eden, kavrayan
MÜTEFEKKİR Düşünen, derin mes’eleleri düşünen, tefekkür edici olan
MÜTEFELLİK Patlayan, infilâk eden
MÜTEFENNİN Âlim, münevver, fen adamı, teknik ilimle uğraşan
MÜTEFERRİH İçi açılan, ferahlanan
MÜTEFERRİKA Çeşitli işler gören, Pâdişahların emirlerini götüren kimse
MÜTEFERRİS Anlayışlı, ferâsetli, sezişli
MÜTEGANNÎ Tegannî eden, terennüm eden
MÜTEHAMMİL Tahammül eden, katlanıp sabır ile kabûl eden, dayanabilen

185
MÜTEHANNİN Özleyen, göreceği gelen
MÜTEHASSİR Özleyen, hasret çeken, mahrum kalan, isteğine erişemeyen
MÜTEHASSİS İnsan sözüne kulak verip dinleyen, güzel sözle mutlu olan
MÜTEKÃBİL Karşılıklı olan, yüz yüze bakan.
MÜTEKARÎB Yakın
MÜTEMÂDÎ Devamlı, kesiksiz, sürekli, dâimâ
MÜTEMÂŞÎ Seyre çıkan
MÜTEMÂYİL Bir tarafa eğilmiş, bir yöne meyletmiş, temâyül eden
MÜTEMENNÂ İstenilen, temennî olunan
MÜTEMMEM Tamamlanan, eksikleri kalmayan, nihâyete eren
MÜTEMMİM Tamamlayan, bitiren
MÜTENÂCÎ Fısıldayan, fısıltı ile konuşan,
MÜTENÂDİR Az bulunur, nâdir
MÜTENÂFİ Birbirine zıt olan
MÜTENÂFİR Birbirinden nefret eden, ürken, birbirini görmek istemeyen
MÜTENÂHÎ Bilen, sona eren, son bulan, bitmez, tükenmez, sonsuz
MÜTENÂSİP Birbirine uyan, birbirini tutan, her bakımdan uyumlu olan
MÜTENEDDİM Pişmân olan, nedâmet duyan
MÜTENESSİM Rüzgâr kokusu alan, rüzgâr koklayan
MÜTENESSİR Saçılan, yayılan, dağılan
MÜTENEŞŞİR Yayılan, dağılan, intişâr eden
MÜTENEVVİH Feryâd eden, ağlayan
MÜTENEVVİM Rüyâ gören, uyuyan, uyuklayan
MÜTERAKKIB Gözeten, kollayan, bekleyen.
MÜTERCİM Tercüme eden, bir dilden başka dile çeviren
MÜTESABBIR Sabreden
MÜTESÂVÎ Birbirine müsâvî ve eş olan
MÜTESEKKİN Teskin edici, yatıştırıcı, yatışan, teskin olan, sükûnet bulan
MÜTESELLÎ Tesellî bulmuş olan, tesellî bulan
MÜTESELSİL Birbirini tâkib eden, zincirleme, arasız, uzayıp giden
MÜTESELSİLEN Sıra ile, zincirleme olarak, birbiri peşi sıra
MÜTEŞÂBİH Birbirine benzeyen, birbirine benzer olanlar
MÜTEŞÂİR Şâirlik taslayan
MÜTEŞEBBİS Teşebbüs eden, bir işe girişen
MÜTEŞEKKİ Şikâyet eden, sızlanan, şikâyetçi,
MÜTEŞEKKİK Şek ve şüphede kalan, şek ve şüpheden kurtulamayan
MÜTEŞELŞİL Şarıl şarıl akıp çağlayan
MÜTEŞEMMİM Koklayan, teşemmüm eden
MÜTEŞERRİF Şereflenen, şeref duyan
MÜTEŞEVVİK Şek’li, çok istekli olan
MÜTETEKMİL Kemal’li, olgun, tekâmül etmiş olan, eksiği kalmayan
MÜTEVÂRÎ Gizli, saklı, bir şeyin arkasına - altına çekilerek saklanan
MÜTEVÂZI ( İ ) Gururlu olmayan, alçak gönüllü, gösterişsiz
MÜTEVECCİ Dertli, sıkıntılı, ağrı duyan
MÜTEVECCİH Yönelmiş, dönmüş, bir yere doğru yola çıkan

186
MÜTEVEFFÂ Ölü, vefat etmiş, ölmüş
MÜTEVEHHİM Evhamlı, vehimli, kuruntulu
MÜTEVELLÎ Birinin yerine geçen, bir vakfın idâresine memur edilmiş
MÜTEVELLİH Hayran olup şaşıran, şan, şaşmış
MÜTEVELVİL İşi velveleye boğan, gürültü ve şamata yapan
MÜTEVERRİD Gül gibi kızaran, teverrüd eden
MÜTEVERRİK Yapraklı, yapraklanan
MÜTEYAKKIZ Uyanık, uyanmış, tetikte, gözü açık olan
MÜTEZÂHİR Görünen, tezâhür eden, çıkan
MÜTEZEYYİN Süslenen, ziynetlenen
MÜTTEBÎ Uyan, tâbi olan, muktedi, ittibâ eden
MÜTTEFİK Birbiriyle aynı fikirde olan, anlaşmış, birleşmiş olan
MÜTTEHİD Berâberce, birlikte, birleşmiş
MÜTTEHİM Birisine zan ile kabahat isnâd eden
MÜTTEİZ Öğüt alan, ders alan
MÜTTEKÎ Ehl-i takvâ, Allah’ın sevmediği haramdan ve günâhlardan çekinen
MÜTTEKÎN İyice bilen, doğruluğunu, hakikatini tamamlayan, mutmaîn
MÜVECCEH Yüzü bir tarafa döndürülmüş, uygun, doğru
MÜVİD Müjde, beşâret, hayırlı haberlerle tebşir
MÜYESSER Kolayı bulunup yapılan, kolay gelen, meydana gelen, nasip olmuş
MÜYESSER OLMAK Nasîp olmak
MÜYÛN Yalanlar, uydurmalar, yalan söylemeler
MÜZÂHERET Arkadan yardım etmek, korumak
MÜZÂHİM Zahmet ve sıkıntı veren, zıt gelen
MÜZÂHİR Zâhir olan, taraftar çıkan, koruyan, geriden yardım eden
MÜZÂKERE Bir iş hakkında konuşmak, danışıp görüşmek
MÜZDAT Artmış, çoğalmış, ziyâdelenmiş
MÜZDEHAM Kalabalık, izdihamlı
MÜZDELİFE Mekke’de Arafat ile Minâ arasında bulunan mukaddes yer
MÜZEHHER Çiçeklenmiş, çiçeklerle donanmış
MÜZEKKÂ Pâk edilmiş, ıslâh edilmiş, temizlenmiş
MÜZEKKÎ Temizleyen, ıslâh eden, tezkiye eden
MÜZELLİL Zelîl eden, zelîl kılan, alçaltıcı, hakirleştiren
MÜZEYYEN (Müzeyyin) Bezenmiş,süslenmiş, donanmış, ziynetli
MÜZEYYENÂT Süslenmişler, ziynetlenmiş olan güzel şeyler
MÜZLİM Karanlık
MÜZMİN Eskimiş, üzerinden zaman geçmiş, zamanla yerleşmiş olan
MÜZNİB Günâhkâr, suçlu, günâh sâhibi
MÜZNİBÎN Suçlular, günâh işleyenler
MÜZZÂN Süslü, bezenmiş

187
N
NÂ Arapça’da Biz, Farsça’da nefi edatı, Kelime başında olumsuzluk eki
NÂDÎDE-İ DÎL Gönülde pek değerli olan
NÂFE-İ MÜŞKİN Misk gibi güzel kokan
NÂHVET Kendini beğenme, böbürlenme, kibir, gurur.
NÂKÂM İsteğine ulaşamamış, murâdına erememiş.
NÂKIS Eksik, tam olmayan, bitmemiş.
NÂL Kamış, kalem, İnilti, inleme.
NÂLEVEŞ İnler gibi
NÎMET İyilik, lûtuf, ihsan.
NÎMETEFZÂ Nîmet bağışlayan
NÎM-HÂB Yarı uykulu, mahmur.
NÂ-MÜTENÂHİ Sonsuz, sonu olmayan.
NÂ-NÜ NEMEK Ekmek ve tuz.
NÛR-I DİLDÂR Sevgilinin nûru
NÂR-I EBRUVÂN Kaşların yakıcılığı.
NÂR-I FİRAK (Firkat) Ayrılık ateşi.
NÛŞİNE Tatlı şarap
NA’MÂ Nîmet, ihsân, bahşiş, rahatlık
NA’T (Naat) Hz. Peygamberi öven şiir. Şükür ve senâ edip, bir şeyi anlatmak
NAÂM (Neâm) Evet, olur, pekiyi, âferin
NAÂM-LÂ Evet, hayır, doğru, fakat
NÂ-AŞNÂ Bilinmeyen, yabancı
NÂB Saf, duru, hâlis * Âb-ı nâb: Saf su, * Şarâb-ı nâb: Saf şarap
NÂ-BE HENGÂM Vakitsiz, mevsimsiz, zamansız
NÂ-BECÂ Yersiz, uygunsuz, münâsebetsiz
NÂ-BE-MAHÂL Yerinde ve uygun olmayan, yolsuz
NABIZ-GÎR (Nabz-gîr) Her mîzaç ve tabiata göre davranan, iyi davranan,
NÂBÎ (Nâbiye) a) Haber veren, haberci, b) Yüksek, yüce
NÂBÎN Kör
NÂ-BİNÂ Görmeyen
NÂ-CÂİZ Yapılmaz, câiz değil
NÂCİ (Nâciye) Kurtulan, necât bulan, kurtulmuş
NÂCÛD Büyük kadeh
NÂ-CÜNBÂN Kımıldamaz, yerinde durur, sağlam
NÂÇÂR Çâresiz, elinden iş gelmeyen, mecbûr kalmış olan, ister istemez
NÂÇÂR-İ AŞK Aşktan ne yapacağını şaşırmış
NÂÇİZ Çok küçük, değersiz, hükümsüz, hiç hükmünde olan
NÂÇİZÂNE Çok ehemmiyetsiz olarak, pek ufak olarak (Tevâzuu ifâde eder)
NÂDÂN Bilmez, câhil, haddini bilmez, kaba, terbiyesiz, nobran
NÂDİ (Nâdiye) Nidâ eden, haykıran, çağıran, bağıran
NÂDÎDE Az bulunur, çok değerli, az görülen, görülmemiş

188
NÂDÎDE EDÂ Seçkin tavırlı
NÂDİM Pişmân olan, nedâmet etmiş, pişmân olmuş
NÂDİMÂN Pişman olanlar, nedâmet duyanlar
NÂDİR (Nâdire) Az bulunan şeyler, az bulunur
NÂDİREN Az olarak, çok aralıklı, pek az bulunur
NÂ-EHİL Ehliyetsiz, beceriksiz, ehil olmayan
NÂ-ENDÂM Muntazam olmayan, biçimsiz, gayri muntazam
NÂFE Kürk hayvanlarının karnı altındaki yumuşak kısım
NÂFÎ Giderici, yok eden, menfi yapan
NAFİ’ Faydalı, fayda sağlayan, yararlı, kârlı
NÂFİLE Boşuna, boş yere, faydasız, boş
NÂFİR Nefret eden, ürken, korkan, sevmeyen
NÂFİZ (Nâfize) İçe işleyen, delip geçen, içeri giren
NÂGÂH (Nâgehân) Vakitsiz, ansızın, birdenbire, ânîden
NÂGAM Nağmeler, âhenkler, türküler
NÂGEHÂN Ansızın, birdenbire, vakitsiz, ânîden
NÂĞME Âhenk, güzel ses, âvâz, ezgi, tegannî
NÂĞME-İ DEMSAZ Arkadaş sesi, dost nâğmesi
NÂĞME-İ HANÇER Hançere nâğmesi
NÂĞMEKÂR Terennüm eden, şarkı söyleyen
NÂĞME-PERDÂZ Şarkı söyleyen, türkü söyleyen
NAĞME-PİRÂ Nağme süsleyen
NÂĞMESAZ Âhenkle söyleyen, terennüm eden
NÂĞME-SERÂYÂN Şarkı okuma, şarkı söyleyerek
NAĞMEZEN Şarkı, türkü söyleyen, güzel ve uyumlu sesler çıkaran.
NAĞS Kederli, gamlı olmak
NÂ-HAK Haksız, beyhûde, boş
NÂ-HEMVÂR Uymayan, uygunsuz, uygun gelmeyen
NÂHÎ Nehy-eden, yasak eden, önleyen
NÂHÎB Âvaz âvaz ağlamak, feryâd ile ağlamak
NÂHİDE a) Yeni yetişmiş kız, b) Zühre, Venüs yıldızı
NÂHİRE Ay’ın birinci günü, ay’ın son gecesi
NAHL a) İftirâ etmek, sövmek, b) Bal arısı, c) Hurma ağacı
NAHL Dal
NAHL-İ BAĞ Çiçek bahçesi
NAHL-İ EMEL Ümit, hurma ağacı
NAHL-İ GÜLFEM (fâm) Gül renkli fidan, gül fidanı gibi sevgili
NAHL-İ ÖMR Ömür ağacı
NAHL-İ SEMEN Yâsemin çiçeği
NÂ-HOŞ (Nâhoş) Hoş olmayan
NAHR-ÜN NEHÂR Gündüzün evveli
NAHS Uğursuz, bahtsız, uğursuzluk
NAHS-Ü KEM Uğursuz ve kötü
NÂİB (Nâibe) Birinin iş yerine geçerek onun hizmetlerini görecek kimse
NÂİL (Nâile) Murâdına eren, ele geçiren, erişen, elde eden

189
NAÎM (Nâime) Cennet’ in bir kısmı, uykuda olan * Dâr-ı naîm: Cennet
NÂİR Parlak, parlayan
NÂK Nisbet edatı olarak kelimelere eklenir * Gam-nâk: Gamlı, kederli
NÂ-KÂM Maksadına erişememiş, bedbaht, tâlihsiz, arzusuna kavuşamayan
NAKD-İ CÂN En değerli şey
NAKD-İ DÜNYÂ Dünyâ nakdi, dünyâ parası, serveti
NAKDİNE Hazır ve peşin para, değerli mal.
NÂKIS Doksan
NAKÎB Bir kabîlenin başkanı, kıdemli derviş
NAKKAŞ Nakış yapan, duvar nakışı yapan usta, süsleme sanatkârı
NAKS (Nâkıs) Eksik, noksan, tam olmayan, kusurlu
NAKŞ Bir şeyi çeşitli renklerle boyama, tezyîn etmek, süsleme sanatı
NAKŞ-ETMEK Süslemek, bezemek, bir şeyin yer etmesini sağlamak
NAKŞ-I DÎL-FİRÎB Gönül aldatıcı sûret
NAKŞ-I EZEL Alın yazısı
NAKŞ-I PÂY Ayak izi
NAKŞ-I SER Alın yazısı
NAKŞ-OLMAK Bir yerde belirli iz bırakmak, tesir etmek, yer etmek
NÂLÂN İnleyen, inleyici, sızlayan, figãn eden
NÂLE İnilti, inleme, ağlayış
NÂLE-İ GÜLZÂR Gül bahçesinin iniltisi
NÂLEKÂR İnleyen, figãn eden, feryâd eden
NÂLENDE İnleyen, feryâd eden
NÂLE-VÜ ÂH Âh ve inleyişler
NÂLE-VÜ EFGÃN Bağırıp çağırma
NÂLE-VÜ FERYÂD Bağırma ve inleme
NÂLE-VÜ ZÂR İnleyiş ve sızlanış
NÂLE-ZEN İnleyen, inildeyen
NÂLİŞ İnleme, inilti, inleyiş, * Nâliş-i bülbül: Bülbülün inleyişi
NÂLİŞKÂR İnleyen, inildeyen
NÂLİŞ-Ü EFGÃN İnleyiş ve bağırıp çağırma
NÂM İsim, ad, lâkap, ün, şan
NÂ-MAKBÛL Kabûl olunmamış, beğenilmemiş
NÂMÂN İsimler, adlar
NÂM-ÂVER Ün yapmış, ünlü, meşhur
NAMAZ-I BÎ-NİYÂZ İçinde yalvarma ve yakarma olmayan niyâz
NÂM-BERDÂR Şanlı, ünlü, ad salmış, meşhur
NÂMDÂR İsimlenmiş, meşhur, ünlü
NÂME Mektup, risâle, kitap
NÂ-MEFHÛM Anlamsız, mânâsız, anlaşılmaz
NÂME-İ HİCRÂN Ayrılık mektubu, hicrân mektubu
NÂ-MERD (Nâmert) Korkak, alçak, sözünde durmayan, insâniyetsiz
NÂMIK Yazıcı, kâtip
NÂMÎ Yerden biten, yetişen, büyüyen, artan, üreme kuvveti olan
NÂ-MİHRİBÂN Sevgisiz, şefkatsiz, sevgi göstermeyen

190
NÂMİYE Tanınmış
NÂ-MURÂD Murâda eremeyen, mahrum kalan, İsteğine erişememiş
NÂM-Ü NİŞÂN Ün ve alâmet
NÂM-Ü ŞÂN İsim ve şöhret
NÂ-MÜTENÂHİ Sonsuz, ucu bucağı olmayan, nihâyetsiz
NÂMVER Ünlü, namlı
NÂN Ekmek
NÂN-Ü NEVÂ Ekmek ve katık
NÂ-PÂK Temiz olmayan, pis, kirli
NÂ-PÂYİDÂR Sebatsız, kararsız, kalıcı ve sürekli olmayan
NÂ-PERVÂ Pervâsız, korkusuz, aldırışsız, çekinmez, sersem
NÂ-PEYDÂ Açık ve belli olmayan, belirsiz, gizli, kaybolmuş
NÂR a) Âteş, cehennem, b) Bir meyve adı
NÂ-RAST Eğri, doğru olmayan
NÂRDÂ Lâyık değil
NÂRDÂN a) Gözyaşı damlaları, nâr tâneleri, b) Mangal
NÂRE (Nârâ) Yüksek sesle uzun uzun bağırma
NÂRENC Portakal, limon cinsi meyveler
NÂRESTE Olmamış, yetişmemiş
NÂ-REVÂ Lâyık olmayan, yakışmayan, yakışmaz
NÂ-REVENDE Duran, durmakta olan
NÂR-I AŞK Aşk ateşi
NÂR-I HASRET Ayrılık ateşi
NÂR-I HİCRÂN Ayrılık ateşi
NÂR-I LEHÎB-İ AŞK Aşkın alevlenen ateşi
NÂR-I NÎRÂN Cehennem ateşi
NÂRİN İnce, zayıf, nâzik
NÂS İnsanlar
NÂ-SAZ Münâsebetsiz, uygunsuz, uymaz
NÂ-SÂZKÂR Uygun görmeyen, karşı olan
NASB-I HIYÂM ETMEK Çadırları dikmek, kurmak
NÂ-SENCÎDE İyi düşünülmemiş, değerlendirilmemiş, gelişi güzel
NÂ-SEZÂ Münâsip olmayan, lâyık olmayan
NÃSÎ Unutan
NASÎB Pay, hisse, elde edilebilecek şey * Allah’ın kısmet ettiği şey
NASÎBE Bir kimsenin payına düşen şey
NÃSÎH Nasihat eden, öğüt veren, içi temiz adam
NASÎHAT İbret verici ders, tavsiye, ihtar, öğüt
NÂ-SİPÂŞ Nankör, şükretmeyen
NÂSİYE Alın
NASREDDÎN Dîne yardımı dokunan * Nasr-üd dîn
NASRUN MİNALLAH * Âyet-i Kerîme; Yardım ancak Allah’tandır
NASÛH Hâlis, temiz, kesin * Saf, içten ve kesin bir karar ile yapılan
NÂŞÂD (Nâ-şâd) Hüzünlü, sevinçli olmayan, mahzun, tasalı, kederli
NÂ-ŞÂDÎ Hüzünlü ve kederli oluş, gamlılık

191
NÂ-ŞÂYESTE Yakışıksız, yakışmaz, lâyık olmayan
NÂ-ŞEKİB Sabırsız
NÂŞÎ Neş’et eden, yeniden vücûde gelen, yetişen, yetişmiş
NÂŞİD (Nâşit) Şiir söyleyen, şiir okuyan, şiir yazan
NÂŞİR Neşreden, yayan, bir müellifin eserini bastırıp çıkaran
NÂ-ŞİTÂ Sabahtan beri hiçbir şey yememiş olma
NÂ-ŞÜKÜFTE Açılmamış, tâze, * Gonca-i nâ-şüküfte: Açılmamış gonca.
NÂ-TAMÂM Tamamlanmamış, bitmemiş, yarı kalmış
NÂTIK Konuşan, söyleyen, düşünen, idrâk eden, bildiren
NÂTIKA Düşünüp söylemek hassası, güzel konuşabilme kãbiliyeti
NÂTIKA-İ-HAK BİSSEVÂB Doğru şekilde hakk’ ı söyleyen, bildiren
NÂTÜVÂN Dermansız, güçsüz, zayıf, hâlsiz, çâresiz, kuvvetsiz
NÂ-ÜMÎD Ümitsiz, ümîdi kırılmış
NÂ-ÜMÎD Ümitsiz
NÂVEK Ok, tîr, kirpik * Nâvek-i müjgân: Ok gibi olan kirpik
NÂVEK-ZEN Ok atıcı, ok atan
NÂVER Olabilir, mümkün, kãbil
NÂVERD Savaş, harp, dövüş, cenk
NAY (Ney) Kamıştan meydana gelen klâsik nefesli enstrüman
NÂYÂB (Nâ-yâb) Bulunmaz, benzeri bulunmayan, nâdir
NAYBÂN Ney üfleyen
NÂYESTE Lâyık olmayan
NÂZ Kendini beğendirmek için takınılan yapmacık, şımarıklık,yalvarma
NAZ UYKUSU Tembellikten doğan uyku, uyuşukluk
NÂZÂN Nazlanan
NAZAR Göz atmak, imrenerek bakmak, yan bakış, kötü bakış
NAZAR ETMEK (Kılmak) Bakmak, göz atmak
NAZARAN Nispeten, nispetle kıyaslayarak, bakarak, görerek
NAZAR-ENDÂZ Göz atmak, göz atan, bakan, nazar eden
NAZARGÂH Bakılan yer, nazar edilen yer
NAZAR-RÜBÂ Göz çeken
NÂZDÂR Nazlı, naz yapan, şımarık
NÂZENDE Naz eden, nazlı
NÂZENDE DİLBER Nazlı güzel
NÂZENÎN Cilveli, oynak, ince, lâtif, hoş edâlı olan, nazlı yetişmiş, şımarık
NÂZENİNÎM Nazlı güzelim
NAZIM (Nazm) Tanzim eden, düzenleyen
NÂZIR Bakan, gözeten
NAZİF (Nazife) Temiz, pâk, nâzik
NÂZİK Nezâketli, terbiyeli, zarif, ince
NÂZİK BEDEN Vücûdu, bedeni nâzik olan
NÂZİK EDÂ Nâzik tavırlı, kibar
NÂZİK ENDÂM Lâtif ve güzel vücutlu
NÂZİK GÜZÎN Çok nâzik, seçkin nâzik
NÂZİKÂNE Nâzik kimseye yakışır şekilde kibarlıkla

192
NÂZİK-TER Çok ince
NÂZİL İnen, inmiş, bir yere inen, inici
NAZÎR Benzer, eş, örnek, mânend * Bî-nazîr: Benzersiz
NAZÎRE Bir şeye benzetmek üzere yapılan şey, örnek, karşılık
NAZLI Cilveli, işveli, yapmacık tavırla kendini ağıra satan
NAZLI DÎL Gönül işvesi, cilvesi
NAZMİ (Nazmiye) Kãfiyeli sözle ilgili
NÂZ-PERDÂR Birinin nazını çeken
NÂZ-PERVER Nâz eden, naz yapan, nazlı
NAZRA Bir tek bakış
NAZRA-İ CÂN Gönlün bakışı
NAZRA-İ ÇEŞMÂN Gözlerin bir tek bakışı
NAZRAN (Nazaran) Nispeten, nisbetle kıyaslayarak, bakarak, görerek
NÂZ-Ü EDÂ Nazlanma ve cilve
NÂZ-Ü İSTİĞNÂ Nazlanma ve çekinme
NÂZ-Ü İŞVE Nazlanma ve gönül çelen edâ
NÂZ-Ü TEGÃFÜL Sevgilinin nazı ve bilmezlikten gelmesi
NE GÛNE Ne türlü
NEÂM “Evet, olur” anlamında cevap edatıdır.
NEÂR Baş kaldıran, âsî, kafa tutan, serkeş
NEBAHAT Şeref, şan, onur, îtibar sâhibi
NEBÂT-VEŞ Nebat, bitki gibi
NEBEVÎ Nebî’ ye, peygambere âit
NEBÎ Peygamber, haber getiren
NEBÎHE (Nebîh) Tanınmış kimse, namlı, şanlı, şerefli
NEBÎL (Nebile) Zeki, akıllı, anlayışlı, güzel huylu
NEBZE Az şey
NECÂ Kurtuluş
NECÂH Kurtulma, isteğine kavuşma
NECÂT (Necâti) a) Kurtuluş, kurtulma, selâmet, b) Hırs ve haset
NECÂT-I KÜLL Bütün kurtuluş
NECCİNÂ Bizi kurtar, bize selâmet ver, bizi hıfzeyle
NECDET Yiğitlik, secaat, kahramanlık
NECİB (Necip-Necibe) Soyu ve nesli temiz, aslı kerîm olan, cömert, güzel huylu
NECÎL (Necile) Kişizâde, soylu, soyu temiz
NECİYYÂ Gizli yalvararak, gizli söyleyerek
NECM Yıldız, ahter, *Necm-i sâbit: Sâbit yıldız, ülker yıldızı
NECMİ (Mecmiye) Yıldız ile ilgili, yıldıza âit
NECM-İ DIRAHŞÂN Parlayan yıldız
NECM-İ GÎSU-DÂR Kuyruklu yıldız
NECM-İ HİLÂL Yıldız ve ay
NECVÂ Gizli fısıltı, iki kişi arasında fısıldamak
NEDÂMET Nâdim olma, pişmanlık
NEDÂRET Tâzelik, parlaklık, letâfet, tarâvet
NEDEM Pişmân olma, nedâmet, pişmanlık

193
NEDÎM Yakın dost
NEDÎME Kadın arkadaş
NEDMÂN Pişmanlık, nedâmet, pişmân olma, pişmanlık duyma
NEDRET Azlık, seyreklik, az bulunmak
NEF Çıkar, kâr, fayda, yararlılık
NEFÂSET Beğenilir olma, değerlilik, çok güzellik, pek iyilik, nefis
NEFH Üfleme, rüzgâr esmesi
NEFHA (Nefhe) a) Rüzgârın bir esişi, b) Üfürme, nefes, c) Güzel koku
NEFİS Pek beğenilen, pek güzel, pek iyi
NEFÎSE Herkesçe çok beğenilme
NEFRET Ürküp kaçma, tiksinme
NEFS Can, rûh, kişi, kendi, öz varlık, * Vücûdun en bayağı tabakası
NEFS-İ AMEL Amelin ta kendisi
NEFS-İ EMMÂRE İnsanı çirkin şeylere, dünya lezzetlerine sevk eden tabii kuvvet
NEFS-İ LEVVÂME Azap verici nefs, işlenilen kötülüklerden dolayı kendini kınayan nefs
NEFS-İ MUTMAİNNE Kötü sıfatlardan kurtulmuş, huzûra kavuşmuş nefs, irâde
NEFS-İ MÜLHİME *Marziyye: Kusurlarını bilen, Allah’ın kendisinden râzı olduğu nefs
NEFS-İ MÜLHİME İlhâm ve keşfe nâil olan nefs,, iyiyi, kötüden ayıran irâde
NEFS-İ RAHMÂNÎ Rahmân’ a mensup olan nefs, Rahmân’ a kendini veren nefs
NEFÛR Ürken, ürküp kaçan, herkese iyiliği dokunan kimse
NEFY Sürgün etmek
NEHÂ Pek akıllı adam, ihtiyâcı terkeylemek
NEHÂR Gündüz, gün
NEHÂREN Gündüzün, gündüz vakti
NEHÂRÎ Gündüzlü, gündüz ile alâkalı, yatılı olmayan okul-öğrenci
NEHEM Aç gözlü oluş, bir şeye çok düşkün, şehvetli, haris
NEHÎB Korku, dehşet, ürküntü, yağmacı, çapulcu
NEHÎM Aç gözlü, doymaz
NEHİP Öfkeli bakış
NEHÎY Yasak etmek, menetmek
NEHR (Nehir) Çay, ırmak, vüs’at, bolluk, genişlik
NEHREYN İki nehir
NEHY-ANİ’L-MÜNKER Kötü bilinen şeyi yasak etme, yasaklama, yasaklanmış şey
NEJAT Soy, asil
NEKÎR Bilinmemiş olan, muhayyer olmayan
NEKR Zekî, akıllı kimse, pek zeyrek olan
NEM Rutûbet, az yaşlık, hafif ıslaklık * Neyim!
NEMÂ Gelişmiş, büyüme, uzamak, artmak, çoğalmak, üremek
NEMÂDÂR Çoğalan, ziyâdeleşen, artan, büyüyen
NEMÂİM Dedikoducular, çekiştiriciler
NEMDÂR Nemli, ıslak, yaş, rutûbetli
NEM-İ DÎDE a) Gözyaşı, b) Çiğ
NEMÎM Fısıltı,
NEMÎR Tatlı su
NEMKEŞÎDE Islak, nemli, yaş, rutûbetli

194
NEML Karınca
NEM-NÂK Nemli, hafifçe ve ıslak, rutûbetli
NENG a) Ayıp, utanma, b) Şöhret, ün
NERESÎDEM Erişmedim
NERGİS İri papatya biçiminde yaprakları yeşil-sarı bir çiçek * Güzelin gözü
NERGİS-İ FETTÂN Gönlü allak bullak eden göz
NERGİS-İ MESTÂN Baygın bakışlı gözler
NERGİS-İ ŞEHLÂ Şehlâ göz, güzel ve baygın bakışlı göz.
NERGİS-İ ŞEHLÂYI ÇEŞM Nergise benzeyen baygın bakışlı göz
NERGİS-İ ŞEHLÂY-I ÇEŞM Nergise benzeyen baygın bakışlı göz
NERİMAN (Nerîman) Pehlivan, yiğit, kahraman
NERM Yumuşak, * Nerm-dîl: Yüreği yumuşak, merhametli
NERM-DÎL Yüreği yumuşak, merhametli
NERM-EYLEMEK Yumuşamak
NERMÎN Yumuşak
NERM-Ü SERD Yumuşak ve sert
NESÂR Bir kuş adı, Gerges de denir.
NESÂYİH Nasihatler, öğütler
NESÎM Hafif ve hoş rüzgâr, esinti, * Nesîm-i sabâ: Sabah rüzgârı
NESÎMÎ Hafif ve hoş esen rüzgârla ilgili, *Hevây-ı nesîmi: Temiz hava
NESÎM-İ LÛTF İyilik rüzgârı
NESÎM-İ NEVBAHAR İlkbahar rüzgârı
NESÎM-İ SABÂ Seher rüzgârı, sabah rüzgârı
NESÎM-İ SEHERÎ Seher vakti esen rüzgâr
NESL (Nesil) Kuşak, soy
NESLİHAN Han soyundan gelen
NESNE Şey, ağırlığı olan herşey
NESRÎN Yabâni gül veya ağustos gülü denilen çiçek
NESSÂR Dağıtan, saçan, neşreden, parlatan
NESTEREN Bir tür yaban gülü
NESY Unutma, nisyân, unutulmuş
NEŞ’E Keyif, sevinç, az sarhoşluk, çakır keyif
NEŞ’E NİSÂR Neşe dağıtan
NEŞ’ET Meydana gelmek, vücûda gelmek, yetişmek, ileri gelmek
NEŞ’E-VER Neş’eli
NEŞ’E-YÂB Neş’elenmiş, neş’e bulma
NEŞ’EYÂB-I VUSLAT Vuslatına erdirmekle sevindirmek
NEŞ’E-ZÂR Neş’e verici, doğurucu
NEŞ7E-İ AŞK Aşk neş’esi, sevinci, aşkın neş’esi
NEŞÂT Sevinç, şen ve şâd, hoş dil olmak, sürûr, keyif
NEŞÂT-ÂVER Sevinç ve sürûr getiren
NEŞÂT-BAHŞ Sevinç ve sürûr getiren
NEŞÂT-EFZÂ Neşe ve sevinç arttıran
NEŞR Neşretmek, yaymak, bir haberi duyurmak, şâyi kılmak
NEŞRİ FEYZ Huzur saçan

195
NEŞTER Ameliyat bıçağı, hekim bıçağı
NEŞVE Neş’e, Sevinç, keyif, râyihâ, mest ve sarhoş olmak
NEŞVE-BAHŞ Keyif ve neşe veren, neşelendiren
NEŞVEDÂR Keyifli, neş’eli
NEŞVE-NİSÂR Neş’e saçan
NEŞVET Keyif, neş’e, sevinç sarhoşluğu
NEŞVE-YÂB Neşeli, keyifli
NEŞV-Ü NEMÂ Yetişip büyüme, bitkinin sürüp çıkması
NEÛZÜ * Sığınırız’ mealinde fiil
NEÛZÜ-BİLLÂH Allah’a sığınırız, Allah korusun.
NEV Yeni, tâze, körpe, cedîd, son zamanda çıkmış
NEVÂ Âhenk, ses, güzel sadâ, nağme
NEV-Â NEV Yeni yeni
NEVÂD Zarar, ziyan, hasar
NEVÂDİR Az olanlar, nâdirler
NEVÂFİL Nâfileler, nâfile ibâdetler, farz olmayan
NEV-ÂGÂZ Yeni başlama
NEVÂGER Okuyucu, hânende
NEVÂİR Ateşler, alevler
NEVÂL Bahşiş, kısmet, tâli, nasip, yiyecek, içecek
NEVÂ-Yİ NEY Ney sesi
NEVÂZ (Nüvaz) Okşayan, hoşnût eden an. fiil *Dilnevâz: Gönül okşayan.
NEVÂZENDE Okşayan, okşayıcı
NEVÂZİŞ Okşama, taltif etme
NEVÂZİŞ-KÂR Okşayan, gönül alan
NEV-BAHAR (Nevbahar) İlk bahar
NEVBAHÂR-I HÜSN Güzelliğin ilk baharı
NEV-BÂVE Yeni yeşillik, turfanda yemiş, hediye, armağan
NEV-BENEV (Nevbenev) Yeni yeni, Tâzeden tâzeye, yeniden yeniye
NEVBET Sıra, sıra ile görülen bir işten herkese düşen kısım, nöbet
NEV-CÂ Yeni mahâl, yeni yer
NEV-CİVÂN (Nevcivan) Genç, delikanlı
NEVCİVÂNİ Gençlik, delikanlılık
NEVED Doksan
NEV-EDÂ (Nevedâ) Yeni tarz, yeni tavır, yeni moda.
NEVEND Postacı, atlı postacı, hızlı giden at
NEV-ESER (Neveser) Yeni eser
NEVHA Hiçbir umûdu olmayan, çâresiz.
NEVHÂ Ölünün ardından sesli ağlama
NEVHÂ-İ HİCRÂN Sevgiliden ayrılmış olma nedeniyle ağlama
NEV-HIRÂM Güzel yürüyüşlü
NEVÎN Yeni, yepyeni, yeni şey
NEVKÂR Acemi, işe yeni başlamış
NEVM Uyku, uyumak, rüyâ, sönmek, sükûn
NEVMİD Ölünün arkasından yüksek sesle ağlama.

196
NEV-NİHÂL (Nevnihâl) Tâze fidan, genç sevgili
NEVRÂ Işıklı, parlak
NEVRES Yeni yetişmiş, yeni yetişen, yeni biten
NEV-RESÎDE Yeni yetişmiş, yeni olgunlaşmaya başlamış
NEVRESTE Yeni yetişmiş, yeni bitmiş, yeni meydana gelmiş
NEVRÛZ Baharın ilk günü, 22 Mart’a rastlayan gün
NEV-ŞÜKÛFTE Yeni açılmış çiçek
NEVVÂH Ağlayan, çığlık koparan
NEVVÂR Nurlandırıcı, nur veren
NEV-ZÂD (Nevzat) Yeni doğmuş çocuk
NEV-ZEMÎN Yeni çeşit, yeni tarz
NEV-ZUHÛR Yeni çıkma, yeni tür
NEYL Merâma erme, isteğe ulaşma, ulaşılan şey
NEYYİR Nurlu parlak ışıklı cisim, yıldız, cisim hâlindeki nûr, güneş
NEYYİRÂT Nurlular, nur saçanlar
NEZ Bir şeyi bulunduğu yerden çıkarma, koparma, sökme.
NEZÂFET Temizlik, paklık, pâkizelik
NEZAHAT (Nezâhet) Temizlik, ahlâk temizliği
NEZÂKET Nâziklik, incelik, zariflik, edep, terbiye, kaba olmamak
NEZH (Nezih) Sâf, temiz, lekesiz, temiz ahlâklı
NEZÎH (Nezihe) Temiz, pâk
NEZR Adak, adama.
NEZR-EYLEMEK Adamak
NEZZÂRE Seyreden, dikkatle bakan, seyirci.
NIKMET (nakmet) Şiddetli cezâlandırma
NISF Yarım, yarı
NISF-I ŞEB Gece yarısı
NÎ’MET (Nîmet) İyilik, lütûf, ihsân, saadet, hidâyet
NİÂM İyilikler, yiyecekler, nîmetler
NİCE BİR Ne zamâna kadar?
NİCE DEM Ne kadar zaman?
NİCEDİR Nasıldır?
NİDÂ Seslenmek, çağırmak, haykırmak, bağırmak, ses vermek
NİDÂ EYLEMEK Seslenmek, çağırmak
NİGÂH (Nigeh) Bakış, bakma, nazar etme
NİGÂH ETMEK Bakmak
NİGÂH-I ÂŞİNÂ Tanıdık, dost bakış
NİGÂH-I İŞVE Sevinçli, güzel ve hareketli bakış
NİGÂH-I MEST Sarhoş bakış
NİGÂR Güzel yüzlü sevgili, nakış, resim, nakşeden
NİGÂRÎN Resim gibi güzel sevgili, dilber
NİGEH-BÂN (Nigeh-dâr) Bakan, koruyan, kollayan, gözeten
NİGEH-İ ÂTIFET İyilikle, lûtf ile bakış
NİGEH-İ MEST Sarhoş bakış
NİGÛ Güzel, iyi, hasen

197
NİGÛN Tersine dönmüş, altüst olmuş, baş aşağı
NİGÛN-BAHT Tâlihi ters dönmüş, tâlihsiz, şanssız
NİHÂÎ Sona âit, son ile alâkalı, sonuncu
NİHÂL Fidan, tâze fidan
NİHÂN Gizli, saklı, sır, bulunmayan, olmayan, görünmeyen
NİHÂNÎ Gizlilik, saklılık
NİHAT Tabiat, huy
NİHÂVEND a) İran’da bir şehir adı, b) Mûsıkîmizde bir makam.
NİHÂYET Son, uç, son derece, çok
NİHÂYETSİZ Sonsuz, uçsuz, bucaksız, bitmez tükenmez, nihâyeti olmayan
NÎK İyi, hoş, güzel, beğenilen
NİKAAB (Nikab) Peçe, yüz örtüsü, perde, örtü
NİKÂH Evlenme,
NÎKBAHT Bahtlı, tâlihli, şanslı
NÎKBÎN İyi gören, iyimser, her şeyi iyi tarafından gören
NÎK-FERCÂM Sonu, âkıbeti hayırlı ve iyi olan
NÎK-Ü BED İyi ve kötü
NİL Mısır’da bir nehir
NİLGÜN Mâvi renkte
NÎLÎ Mâvi, çivit rengi
NÎLÎ-PERDE Gökyüzü, semâ
NİLÜFER Beyaz, sarı ve mâvi çiçek açan bir cins su bitkisi
NÎM Yarı, yarım, buçuk
NÎME Ne güzel, ne âlâ
NÎME-İ RÛZ Günün ortası, yarım gün
NÎMET İyilik, ihsan, Tanrı vergisi yiyeceğe, içeceğe dâir, saadet, mutluluk
NÎM-LÂHZA Yarım bakış, göz ucuyla bakma
NÎM-NİGÂH Yarı bakış, göz ucuyla bakma
NÎM-NİGEH-İ NÂZ Nazlı bir yarım gülüş
NÎRÂN a) Aydınlıklar, parıltılar. b) Cehennem
NİSAB Hisse, nasip.
NİSÂR Saçma, serpme, dağıtma, verme * Saçan-saçıcı anlamında kelime..
NİSÂRÇÎN Saçılan şeylere toplayan
NİSBET Münâsebet, yakınlık, bağlılık, ilgi, ölçü, oran
NİSEB Nisbetler, kıyaslamalar ve ölçüler
NİSEB-İ ŞERÎFE Mûsıkîmizdeki Makamları oluşturan; Tam 4 ve tam 5’ aralıkların adı
NÎST Değildir, yoktur
NİSVÂN Kadınlar, nisâlar
NİSYÂN Unutmak, hatırdan çıkarmak
NİŞÂN İz, alâmet, işâret, yara izi
NİŞEST Oturma
NİŞÎN Oturan, oturmuş anlamında başka kelimeleri sıfatlandırır
NÎVE İnleme, ağlama, sızlanma
NÎVEND İdrâk, anlayış, akıl
NÎVER Âlemde meydana gelen hâdiseler, haller

198
NİYÂM Uykuda olanlar, uyuyanlar
NİYÂR Ateşler, nârlar
NİYÂZ Yalvarma, yakarma, ricâ, duâ, * Küçüğün büyüğe selâmı, saygısı
NİYÂZ HÂH Niyâz isteyen
NİYÂZ KILMAK (etmek) Yalvarmak,yakarmak; duâ etmek, ihtiyacını arzetmek
NİYÂZİ Yalvarma ile ilgili
NİYYET (Niyet) a) Meram, b) Kalbin bir şeye yönelmesi
NİZÂ Kavga, çekişme, anlaşmazlık.
NİZÂR Zayıf, zayıflık
NİZÂM Sıra, dizi, düzen, dizilmiş olan şey, sıralanmış
NİZÂMİ (Nizâmettin) Dînin nizâmı, düzenli, tertipli,
NİZÂR Arık, zayıf, zubûn, * Zâr-ü nizâr: Güçsüz ve arık
NOBRAN Sert mîzaçlı, inatçı, nâzik olmayan
NOKTA-İ KUSVÂ Erişilecek son nokta
NOKTA-İ RUHSÂR Yanak beni
NOKTA-İ VAHDET Allah’a ulaşma konusu
NOKTA-İ ZERRÎN Güneş, altın nokta
NOKTATEYN İki nokta
NÛH Bir Peygamber
NÛHBE Herşeyin seçkini, iyisi
NÛHBE-İ ÂMÂL Mefkûre, ideal, emellerin en sonu
NÛK Okun ucu, temren
NÛMÂN a) İmâm-ı âzâm’ ın adı, b) Şakayık nûman denen lâle çiçeği
NUMÛNE Örnek, misâl, düstur ve misâl olacak şey
NÛN a) Kur’an alfabesinde yirmi beşinci harf, b) Ebced de değeri elli.
NÛNYA Şarkı söyleme
NÛR Aydınlık, parıldı, parlaklık, her şeyin zulmetin zıddı, ışık
NURAL Kutsal ışık
NÛRAN Nurlu, ışıklı
NÛRÂNÎ Nurlu, ışıklı, nûra yakışır, parlak, münevver
NURAY Ay ışığı
NÛRBAHŞ Işık saçan, aydınlatan, parlatan
NURCAN Can ışığı
NURÇİN Işık parıltısı
NURDAN Işıktan yapılmış
NÛR-EFŞÂN Nur saçan, etrâfı aydınlatan, saçan ışık veren
NUREL Işıklı el
NURHAN Aydın, hükümdar
NUR-I SEHER Sabahın aydınlığı
NÛRİ (Nûriye) Nûra mensup, nûra âit, * Nûri erkek, Nûriye kadın adıdır.
NÛR-İ AYN Göz nûru, pek sevgili olan
NÛR-İ BASÂR Aydınlık, parlaklık, parıltı
NÛR-Î BASAR Göz nûru
NÛR-İ CEVVÂL Canlı, hareketli, dolaşan nûr
NÛR-İ ÇEŞM Göz nûru, gözün iyi görür olması

199
NÛR-İ EMEL Ümit nûru
NÛR-İ LÛTUF Lûtfun nûru
NÛR-İ MÜCESSEM Şekillenmiş, bir kılığa girmiş nûr
NÛR-İ SİYAH Siyah nûr, sevgilinin saçı
NURKAN Temiz kanlı
NÛRPÂŞ Nûr saçan, nûr saçıcı
NÛRPERÎ Yüzü ışık gibi parlayan, peri kadar güzel
NÛRR-ÜL ENVÂR Nurların nûru
NURSAN Işık gibi görünen
NURSEL Işık seli
NURSEN Işık gibi nurlu
NURSEV “Işığı sev” anlamında
NURSİN Çok lezzetli
NURTEN Teni ışık gibi beyaz olan
NÛRULLAH Allah’ın nûru
NÛRÜN-ÂLÂ-NÛR Nûr üstüne nûr, daha iye, daha âlâ
NUSH Nasihat verme, öğüt
NUSRET Cenâb-ı Hakkın yardımı, husûsen rûhânî muâvenet yardım
NUSRET-İ BÎ-MİNNET Başa kakmaksızın yardım etmek,
NÛŞ İçen, içici, anlamında kelimelere takılır. b) tatlı, bal
NÛŞÂ-NÛŞ İçtikçe içerek, tekrar tekrar içerek, içe içe, defalarca içerek
NÛŞ-DÂRÛ Panzehir
NÛŞE Şâd, sevinçli, mesrûr olan
NÛŞENDE İçki içen kimse
NÛŞ-ETMEK (eylemek) İçmek
NÛŞHAND Tatlı gülüşlü
NÛŞ-İ MÜL Şarap içme
NÛŞÎN Lezzetli, tatlı
NUŞÛR Neşir, yayma, *Yevmün-nüşûr: Haşîr - neşir günü, mahşer
NUTK (Nutuk) a) Söz, lâkırdı, b) Söyleyiş, c) Büyük, şeyh sözü
NUTK-İ PÂK Temiz söz
NÛYÂN Şehzâde, pâdişah oğlu
NÜÂMÎ Güney rüzgârı
NÜANS İnce fark,
NÜBEÂ Nebîler, Peygamberler
NÜBÜVVET Peygamberlik, nebî olmak, insanları doğru yola çıkaran
NÜCÛM Yıldızlar
NÜH Dokuz
NÜH PÂYE Dokuz cennet
NÜHÜFT a) Saklı, gizli, b) Mûsikîmizde bir makam
NÜHÜFTE Gizli, saklı, * Râz-ı nühüfte: Gizli sır
NÜHÜFT-İ VİSÂL Gizli sevgiliye kavuşma
NÜKET Nükteler
NÜKHET a) Râyiha, b)Günâhlı sözler, hoş olmayan söz, kelime
NÜKS ETMEK Yeniden başlamak, depreşmek.

200
NÜKTE İnce mânâlı söz, nezâket ve zarifliğe dayanan husus
NÜKTEDÂN Nükte bilen, ince ve zarif kimse
NÜMÂ Gösteren veya gözüken anlamında birleşik kelimeler yapılır
NÜMÂYÂN Görünen, açıkta olan, görünür, zâhir, âşikâr, âyân
NÜMÂYİŞ Görünüş, gösteriş, dış görünüş, gösteri.
NÜMÂYİŞKÂR (Nümâyişli) Gösterişli,
NÜMÛN Gösteren, benzer, müşâbih olan
NÜSHA-İ İBRETNÜMÂ İbret gösteren nüsha
NÜSHÂ-İ KÜBRÂ Büyük nüsha, büyük sûret
NÜSHA-İ MÎZAÇ Huy güzelliği
NÜSHA-İ ŞÎVE Edâ ve naz dersi
NÜSK (Nüsük) Allah için ibâdet etmek
NÜŞÂB (Nüşâbe) Oklar, temrenli oklar
NÜŞÛR a) Neşirler, yaymalar, b) Öldükten sonraki dirilmeler
NÜVÂZ Okşayıcı, taltif edici, iyi edici anlamında bileşik kelime ya.
NÜVE Çekirdek, asıl, membâ
NÜVÎD Müjde, beşâret, hayırlı haberlerle tebşir
NÜVÎD-İ VASL Kavuşma müjdesi
NÜZHET İç açıklığı, safâ, eğlenme, gönül ferahlığı, temizlik, paklık
NÜZHET-ÂBÂD Sonsuza kadar eğlenilecek yer
NÜZÛR Nezirler, adaklar

201
O
O DEM O zaman, o vakit
OD Âteş, nâr, cehennem ateşi
OF Sıkıntı, bezginlik, usanma ve bıkma hallerini belirten söz
OFLAZ İyi, güzel, hoş, tam, nefis, mükemmel
OĞUZ Doğru ve iyi adam
OH Bir zahmet veya sıkıntıdan kurtulmayı, sevinci anlatan söz
OKAN a) Tanrı, b) Anlayış, kavrayış
OKAY Takdir etme
OKHAN Ok gibi güçlü hâkan
OKŞAMAK Sevmek, gönül almak
OKŞAN Sevil
OKTAY Çok hiddetli
OL O
OL DEMLER O zamanlar
OL KADAR O kadar, o miktarda, çoklukta
OL VEÇHİLE O şekilde, o biçimde, o yol ile
OLAĞAN Olabilen, olan, tabii
OLAMAZ Olması mümkün değil, gayri mümkün
OLAY Meydana gelen hâl, dikkati çekecek her türlü havâdis
OLCAY Tâlih
OLCAYTO (Olcaytu-tuğ) Bahtı açık
OLGAÇ Olgun insan
OLGUN İşe yarar, ya da yeter duruma gelmiş
OLGUN Eksiksiz
OLICAK Olunca
OLUBAN Olup
ONAT Düzgün
ONAY Uygun yerinde
ONGAN Mutlu, bahtiyar
ONGÜN Yılın toplum için önemli sayılan günleri
ONMADIK İyi olmaz, geçmesi imkânsız, yola gelmez, hayırsız
ONMAK (Unmak) İyi olmak, geçmek, iyileşmek
ONMAZ (Unmaz) İyi olmaz, iyileşmez, şifâ bulmaz, düzelmez, yola gelmez
ONULMAZ Şifâsız, iyi olmaz, şifâ bulmaz, felâh bulmaz, daha iyi hâle gelmez
ONUR Kişinin kendine duyduğu saygı, haysiyet, kıymet, değer
ORAL (Ural) Asya’daki ünlü bir dağ silsilesi
ORAY Kentli
ORBAY Ordu komutanı
ORÇUN Ahlâk, töre
ORDÜLE Dalgalı, kıvrımlı, kıvrılmış
ORHAN Kentin hâkimi

202
ORHON En eski Türk alfabesi
ORHUN Orta Asya’da büyük bir nehir
ORKAN Kentli
ORKUT Kutlu kent
ORTAÇ Tepe
OSKAY Neşeli
OSMAN Peygamberimizin sahâbelerinden ve Halîfe
OTAĞ Çadır, Pâdişâhın kine Otağ-ı Hümâyûn, vezirin ise Otağ-ı âsâfi
OYA Dantelâ, süs
OYLUM Oyulmuş, oymalı, çiçek bozuğu
OYNAK Kımıldanan, sözünde durmayan, hafif, şîvekâr, 9 zamanlı bir usûl.
OYNAŞ Sevgili, dilber, mâşûk
OYSA Kİ Halbuki, oysa
OZAN Eski Türk şâiri, âlimi,

203
Ö
ÖÇ (Öcal) İntikam, İntikam alan
ÖF Tiksinme ve nefret bildirir
ÖĞÜT Nasihat, vaat
ÖKE Kızma, kızgınlık, hiddet
ÖKTEM Gösterişli
ÖLESİYE Ölecek derecede, ölecek kadar
ÖMER a) Dirilik, canlılık, b) bir Halîfe
ÖMR (Ömür) Yaşama, hayat, yaşayış
ÖMR-İ CÂVİD Ebedî hayat
ÖMR-İ GÜZEŞTE Geçmiş ömür, geçmiş hayat
ÖMR-İ HAZÎN Hazîn ömür, hüzünlü yaşayış
ÖMR-İ ŞİTÂBEN Çabuk geçen ömür
ÖMR-Ü ZÂİL Geçici ömür, fâni hayat
ÖMÜRLÜ Ömrü uzun olan, çok yaşayan
ÖMÜRSÜZ Az yaşayan, ömrü kısa olan, fazla devam etmeyen,
ÖNDER Lider, şef
ÖNDİN İlk, evvel, önce, önceden, önden
ÖNEM Ehemmiyet, değer, önemli: ehemmiyetli, önemsiz: ehemmiyetsiz
ÖRF İnsanlar arasında güzel görülüp, yapıla gelen geleneksel âdetler
ÖVGÜ Bir kimsenin üstünlüklerini anlatan söz, yazı veya methiye
ÖVÜNÇ Övünme, bir şeyi kendisine şeref bilme, iftihar
ÖZAY Özlü
ÖZBAY Özü erkek olan
ÖZBEK Korkusuz ve cesur
ÖZCAN İçten
ÖZDEMİR Gerçek demir
ÖZDEN Soyca temiz
ÖZEL Husûsi
ÖZEN Heves, dikkat, îtinâ
ÖZER Yaradılıştan er ve yiğit olan
ÖZGE Başka, yabancı, diğer, gayrı, bambaşka, bilinen gibi değil
ÖZGÜ Belli bir kimsede bulunan, kendine has, mahsus
ÖZGÜL Bir türe âit olan
ÖZGÜN Kendine has, kendine âit nitelik taşıyan, farklı ve üstün olan
ÖZGÜR Serbest, hür
ÖZHAN Han soyundan
ÖZKAL “Kendi kişiliğini koru” anlamında
ÖZKAN Temiz kan
ÖZLEM Bir kimseyi veya bir şeyi görme arzusu, kavuşma isteği
ÖZNUR Gerçek ışık
ÖZÜR Bir kusurun affı için gösterilen sebep, bahâne, sebep

204
P
PÂ (Pây) a) Ayak, b) Tâkat, mukãvemet, iz
PÂ-BEND Ayak bağı, mânî, engel
PÂ-BESTE Ayağı bağlı, hareketsiz
PÂ-BESTE-İ ZENCÎR Ayağı zincire bağlı
PÂ-BÛS Ayak öpen
PÂ-ÇE Küçük ayak
PÂD a) Saklayan, hıfzeden, b) Büyük, ulu
PÂDÂŞ Mükâfat, ecir, yoldaş, yol arkadaşı
PÂK Temiz, saf, katıksız, hep, tamam, mübârek, kudsî
PÂKÂN Velîler, ermişler, temizler
PÂK-DÂMEN Nâmuslu, iffetli, ayıp ve günâhlardan arınmış
PÂKİZE Temiz, pâk, lekesiz, hâlis, saf, katıksız
PÂK-MEŞREB Gidişi, yaradılışı temiz, iyi huylu olan
PALAZ Su kuşları, güvercin ve diğer kuşların pilici
PÂLÎDE (Pâlûde) Süzülmüş, durulmuş, ziyâde olmuş, büyümüş
PÂLÛŞ Karışık
PÂLÛZE Pelte * Mecâzen: beyaz ve yumuşak ten
PÂ-MÂL Ayak altında kalmış, çiğnenmiş
PÂ-PÛŞ Ayak öpen, ayakkabı, pabuç
PÂR Geçen yıl, bıldır, para
PÂRE Parça * Pâre-pâre: Parça parça, kırılmış, * Yekpâre: Bir parçadan
PÂRE PÂRE Parça parça, kırılmış
PÂRE-ÂFET Âfet parçası
PARIL PARIL Işık saçarak, parıltı yaparak, parlayarak
PÂSEND a) Ayak bağı, b) Mânî, engel
PÂŞ Serpen, saçan, dağıtan anlamında birleşik kelimeler yapılır
PÂŞÂN Saçan, saçıcı
PÂŞİDE Saçılmış, serpilmiş, dağılmış
PÂ-VÜ PİLÂN Ayak ve ökçe
PÂY a) Ayak, b) Kök, dip
PÂ-YÂB Kuvvet, kudret, tâkat
PÂYAN Kenar, son, nihâyet, uç * Sofî’ nin ulaşacağı birlik âlemi
PÂYANSIZ Sonsuz, tükenmez, nihâyetsiz, * Bî-pâyan: Uçsuz, kenarsız
PÂY-BESTE Hareketsiz, ayağı bağlı
PÂYDÂR Dâim, bâkî, iyice yerleşmiş, sağlam, devamlı, sürekli
PÂYDÂR İyice yerleşmiş, devamlı, kadîm, sağlam, muhkem
PÂYE Rütbe, destek, duran, sürekli
PÂYEDÂR Rütbeli, pâyeli, îtibarlı
PÂYENDE Payanda, destek, duran, sürekli
PÂYGÂH Derece, mertebe, rütbe
PÂY-I DIRAHT Ağaç gibi

205
PÂY-I HUM Küp dibi
PÂY-I HUM-İ MEY a) Şarap küpünün ayağı, dibi b) Esas, kãide
PÂ-YI HÜMÂ Devlet kuşunun ayağı
PÂY-İ AĞYÂR Yabancıların, rakiplerin ayağı
PÂYİDÂR Dâimi, sürekli, sağlam
PÂYİMÂL (Pâymâl) Ayak altında çiğnenmiş, mahvolmuş sürünmüş, telef olmuş
PÂYİN Aşağı, aşağı taraf, merdivenin ilk basamağı
PÂYTAHT Baş şehir, başkent, merkez-i hükümet
PÂY-YÂB a) Kuvvet, tâkat, b) Son, nihâyet
PEDER-Ü MÂDER Baba ve anne
PEDÎD Âşikâr, görünür, açık, belli
PEHLÛ Yan taraf
PEJMÂN Pişman, nâdim, kederli, hüzünlü
PEJMÜRDE Eski püskü, dağınık, süflü, perîşân, yırtık, buruşuk, buruşmuş
PEK Sağlam, kavî, metin, * Karnı tok; Sırtı pek, iyi giyinmiş.
PEKŞEN Çok neş’eli
PELÎD Pis, mundar, alçak, rezil
PELİN Siyah ve beyaz renkte acı kokam bir ot
PELİT Palamut ağacı ve meyvesi
PENÂH Sığınma, sığınacak yer, dayandığı nokta
PENÂM Gizli, saklı, örtülü
PENC Beş
PENCGÂH Elli
PENÇE-İ ÂLÎ Hz. Ali’nin eli
PEND Nasihat, vaaz, öğüt
PEND-İ BÎ-BAHÂ Paha biçilemeyecek kadar değerli nasîhat
PEND-Ü NESÂİH Nasihat ve kitaplar
PER Kanat
PERÎ VEŞ Perî gibi, çok güzel.
PERÂ-İ ANBER Anber parçası
PERÇEM Kâkül, tepede bırakılan saç
PERÇEM-İ ÂFET Çok güzel insanın kâkülü
PERÇÎN İki veya daha çok levhayı birbirine bağlayan çivinin ucu, * Sağlam
PERDÂR (Berdâr) Asılmış, yukarı kaldırılmış, tutucu, itaat edici
PERDÂZ Tertip eden
PERDE Irz, nâmus,, iffet, * Mecâzen: Değişik ses tonu
PERDE-İ GURBET Gurbet engeli
PERDE-İ NÂMUS Nâmus perdesi
PERDE-İ NİSYÂN Hatırdan çıkarılmak perdesi, unutmak
PERENDE a) Uçan, uçucu, çark gibi dönerek atılan takla b) Av kuşu
PERENDÛŞ Evvelki gece
PEREST *Bileşik sıfatlarda: Tapan, ibâdet eden. Ayrıca: Seven-düşkün..
PERESTÂN Tapanlar, tapınanlar, taparcasına sevenler
PERESTÂR Kul, hizmetçi, tapan
PERESTÎDE Sevgili, mahbûb, sevilen

206
PERESTİŞ Tapınış, pek çok sevmek, bendelik etmek, şiddetli sevgi
PERÎ a) Pek güzel anlamında, b) Görünmeyen çok lâtif, hoş mahlûk
PERÎHAN Peri pâdişâhı
PERÎ-İ MELÂHAT Güzellik perisi
PERÎ-PEYKER Peri yüzlü güzel
PERÎ-RÛ Peri yüzlü, yanağı, yüzü güzel,
PERÎ-SÎMÂ Peri yüzlü
PERÎŞÂN Dağınık, karışık, kederli, hüzünlü, kaygılı
PERÎZÂD Perîden doğmuş
PERRÂN Uçan, uçucu
PERR-İ KERRÛ Melek kanadı
PERRÎN Nezâket
PERR-Ü BÂL Kanat ve kol
PERTÂB a) Atılma, sıçrama, b) Uzağa düşen şey
PERTEV a) Zıyâ, ışık, b) Sıçrama, hız
PERTEV-EFŞÂN Işık saçan, ziyâ saçan
PERTEV-ENDÂZ Işıklandıran, ziyâ veren, nurlandıran
PERTEV-İ AKS-İ CEMÂL Cemâlinin akseden parlaklığı
PERTEV-İ HÜSN Güzelliğin ışığı
PERTEV-SÛZ Yakan ışık, güneşe karşı tutulduğunda değdiği yeri yakan
PERVÂ Korku, çekinme, sakınma, *Bî pervâ: Pervâsız, korkusuz
PERVÂNE Dönme imajıyla, fırıldak * Çark yaprağı, yapraklı veya yelkenli çark
PERVÂNE-VEŞ Pervâne gibi
PERVÂSIZ a) Kimseden korkmayan, çekinmeyen, b) Lâubâli, saygısız
PERVÂZ Uçma, uçuş * Bülent bâlâ: Yükseklerde uçan
PERVER Besleyen, yetiştiren, velînîmet, koruyan anlamında kelime yapılır
PERVERDİGÂR Besleyen, terbiye eden, rızıklandıran Allah
PERVÎN Ülker denilen yedi yıldızın hepsi, Süreyyâ
PERVÎZ Üstün, gãlip, muzaffer
PERVÎZ-İ FELEK Güneş, şems
PES a) Onun için, bundan dolayı, b) İmdi, şimdi, c) Derken, hemen
PESEND Beğenmek, kabûl eylemek, beğenici, muvâfık anlamında bileşik kel.
PESENDÎDE Beğenilmiş, seçilmiş, müntehab
PESPÂYE Beğenilmiş, makbûl
PESPEMBE Çok pembe
PEST a) Aşağı, alçak, b) Müzikte; kalın-bas ses
PEŞÎMAN Pişman, nâdim
PEŞREV (Pişrev) a) Önde giden, b) Türk Müziğinde: Faslın ilk enstrümantel Saz eseri
PEYÂM Haber
PEYÂM-I HASRET Hasret, özleyiş haber
PEYÂMİ Haberle ilgili
PEY-Â-PEY Birbiri ardınca, azar azar, tedrîcen, peyder pey
PEYDÂ Vâr olan, açık, âşikâr, mevcut, meydanda olan
PEYDERPEY Birbiri ardınca, yavaş yavaş, azar azar
PEYGAMBER (Peyam-ber) Allah’ dan haber getiren, Allah’ı, âhireti tanıtan, nebî

207
PEYGÂRE İftirâ
PEYGÛLE Köşe, bucak
PEYGÛN And, şan, ahd, peymân
PEYK Bir şeyin etrâfında ona tâbi olarak dönen, seyyâre
PEYKÂN Okun ucunda bulunan sivri demir
PEYKÂN-I KAZÂ Kader oku
PEYKER Yüz, çehre, surat
PEYK-İ ECEL Ecel kuşu, Azrâil
PEYK-İ FELEK Ay, Dünyânın etrâfında dönen ay, dünyânın peyki
PEYMÂN And, yemin,
PEYMÂNE Büyük kadeh, şarap bardağı
PEYVEND Varma, ulaşma, yetişme.
PEYVEST Vâsıl olma, varmak, erişmek
PEYVESTE Kavuşmuş, ulaşmış
PIÇ-Â PÎÇ Kıvrım, karmakarışık
PINAR Suyun topraktan kaynayıp geldiği yer
PIRIL PIRIL Çok aydınlık, ışıltılı, çok ışıklı, tertemiz
PIRILTI Parıldayan bir şeyden yansıyan ışık, ışıltı
PÎÇ (Piyç) Büklüm, kıvrım, dolaşık
PÎÇ-Ü TÂB Telâş, sıkıntı, karışıklık, ıztırab
PİNGÂN Fincan, tas
PİNHÂN Gizli, saklı, mestur, müstetir
PÎR Yaşlı ihtiyar, bir tarîkatın kurucusu
PİRÛZE Mâvi renkte kıymetli süs taşı, firuze
PÎRÂ (Bil. Sıf. Yap.) Donatıcı, süsleyici, süslü, süs veren
PÎRÂHEN (Pîrehen) Gömlek, kamis
PÎRÂN Pîrler, büyük tarîkat sâhipleri, kurucuları
PÎRÂN-I HEVÂ Aşkın pîrleri, ustaları
PÎRÂYE Zînet, süs
PÎRÂYİŞ Donatma, süsleme, *Pîrâyende: Donatıcı, süsleyici
PÎR-İ FÂNİ Pek yaşlı, zayıf adam, dünyâyı terketmiş ihtiyar
PÎR-İ ÎYŞ Yaşlının yaşayışı, yaşlının zevk ve eğlencesi
PİR-İ MUGAN Meyhaneciler ihtiyarı, eskisi.
PÎR-İ PEYKER Pîrin yüzü
PÎR-İ ZAÎF Güçsüz, tâkatsız yaşlı
PÎR-Ü BERNÂ İhtiyar ve genç
PÎR-Ü CİVÂN Yaşlı ve genç
PİSTÂN Göğüs
PİSTER (Bister) Yatak, döşek
PÎŞ Huzur, ön, ileri, taraf
PÎŞE a) San’at, b) İş, amel, c) Alışmış, huy edinmiş, alışkanlık, âdet
PÎŞÎ Önünü gören, ileri görüşlü
PÎŞ-Î GÂH Huzur
PÎŞ-İ NAZAR Göz önü
PÎŞİVÂ (Pîşûvâ) Önde giden, kendisine uyulan

208
PÎŞPÛL Pejmürde, perîşân, dağınık
PÎŞREV (Peşrev) Önde giden * Mûsıkîmizde: Faslın ilk enstrümantel saz eseri
PİŞTOV Bir tür silâh, tabanca
PÎŞ-Ü PES En ön, en ileri
PİYÂLE Kadeh, şarap bardağı
POSTNİŞÎN Postta oturan, daha evvelkinin yerine geçen, Şeyh, mürşîd
POTPURİ Sevilen şarkı ve türkülerin birbirine bağlı icrâ icra edilmesi
PULÂD Çelik
PULAT Çelik
PÛS (Bûs) Öpme, *Bûsetmek: Öpmek
PÛSİŞ Örtecek şey, örtü
PÛŞ (Bil. Sıf. Yap.) Giyen, giymiş, * Siyeh pûş: Karalar giyinmiş
PÛŞENDE Örten, örtücü
PUTE-İ DÎL Gönül potası
PÛYÂN Koşan, koşucu
PÛZİŞ Özür, mâzeret
PÜR Çok, dolu, çok fazla, * Bileşik kelimeler yapılır.
PÜR-ÂMÂL İstek ve emellerle dolu
PÜR-ATEŞ Ateş dolu
PÜR-CEFÂ Cefâ dolu
PÜR-ÇÎN 1) Kırışıksız, 2) Çok düşünceli
PÜR-DÂR Ülke sâhibi
PÜR-DEM a) İçki dolu, b) Kan dolu
PÜR-DERD Dertli
PÜR-DÎL Yürekli, cesur
PÜR-DÛD Çok tüten, çok dumanlı
PÜR-EDÂ Cilve dolu
PÜR-ENVÂR Çok parlak, çok nurlu
PÜR-FER Çok parlak, çok aydınlık
PÜR-GÛ Çok söyleyen, çok konuşan
PÜR-HANDE Neş’e dolu, çok gülme ve sevinç dolu, sevinçli, neş’eli
PÜR-HAYÂL Hayâl ile dolu
PÜR-HAZEN Çok gamlı, çok kaygılı.
PÜR-HEVES Çok hevesli, heves dolu
PÜR-HÛN Kan içinde, kan dolu
PÜR-MESÂR Çok neş'eli
PÜR-NÂR Çok ateşli, çok kızgın, ateş dolu
PÜR-NÂZ Çok nâz eden, çok nazlı
PÜR-NEŞ’E Neş’e dolu, çok neşeli
PÜR-NEVÂL Çok lütuf ve ihsân, çok çok ihsân etmek, vermek
PÜR-NÛR Nur dolu, çok nurlu, pek parlak ve çok pırıltılı
PÜR-SABÛH Sabah içkisi ile dolu
PÜR-SÛS Çok yakıcı, çok yanık
PÜR-SÜRÛR Sevinç dolu, çok fazla sevinçli
PÜR-ŞEVK Sevinç, neş'e dolu; arzu, özleyiş dolu

209
PÜR-VEFÂ Çok vefâlı
PÜRYÂN (Biryân) Kebâp
PÜR-ZÂR İnilti dolu
PÜR-ZİYÂ Işık dolu
PÜR-ZÛR Zorlu, keskin, müessir
PÜŞT Arka, sırt

210
R
RAB (Rabb) Sâhip, mâlik, seyyid, Cenâb-ı Hak (C.C.)
RÂYEGÂN (Raygan) Bol bulunan, değeri olmayan, ucuz
RA’ŞE-DÂR Titreyen, ürken, titremeye tutulmuş
RABB’ÜL MUÎN Yardımcı Allah
RABBÂNE Ey bizim Rabbimiz, ey bizi terbiye edip besleyen Rabbimiz.
RABBÂNÎ Rabbe âit, Cenâb-ı Hakk’a dâir, ilâhi
RABBENÂ Ey bizim Rabbimiz, Ey sâhib-i Hâlikimiz
RABBÎ Ey benim Rabbim
RABBİYE’L A’LÂ Yüce olan Rabbim
RABBU’L ÂLEMÎN Âlemlerin Rabb’i
RABBÜL ENÂM Tüm varlıkların sâhibi
RÂBİA Dördüncü, Saatteki sâlisenin altmışta biri
RABT-I DÎL Gönül bağı
RÂCİ Ricâ eden, uman, yalvaran, niyâz eden, ümitli
RÂCİ’ Geri dönen, bir şeye âit olan
RÂDÎ Râzı olan, rızâ gösteren, itaat eden, râzı olsun, râzı oldu.
RÂDİFE Kıyâmetteki ikinci Sur’ un ismi
RÂGIB (Râgıp) Rağbet eden, istekli, içtenlikle isteyen
RÂH (Reh) a) Yol, tarz, b) Şarap, içki, c) Kaygı, keder, zan, sanma
RAHAT Üzüntüsüz, tasasız, kedersiz
RAHAT-EFZÂ Rahat arttıran
RAHAT-I DÎL Gönül rahatı
RAHAT-ÜL-ERVAH Rûhların rahatı
RÂHDAN Yol bilen
RÂH-I AŞK Aşk yolu
RÂH-I HAK Hak yolu, Allah yolu
RÂH-I HAKÎKAT Hakîkat yolu
RÂH-I HAKK Allah yolu
RÂH-I MÜLK-Ü BEKÃ Mülk ve bekã yolu
RÂH-I NECÂT Kurtuluş yolu
RÂH-I REVÂ Su gibi akıp giden
RÂH-I RIZÂ Rızâ yolu
RÂH-I SEDÂD Doğruluk yolu
RÃHÎK Cennet içkisi, şaraba
RAHÎM Merhametli, esirgeyen, koruyan ALLAH’ ın adlarından
RAHM Acıma, koruma, esirgeme, şefkat etme
RAHMÂN Bütün yaratıklara rızık verip, her an hayır ve rahmet buyuran
RAHMÂNÎ Allah’a âit ve Allah ile ilgili
RAHMET Yağmur, merhamet, acımak ve şefkat etmek, ihsân etmek
RAHMETEN-LİL ÂLEMÎN Âlemlere rahmet olarak “gönderilen”
RAHM-EYLEMEK (etmek) Acımak, esirgemek, merhamet etmek

211
RAHMİ Rahmete mensup, rahmetle alâkalı
RAHM-Ü ŞEFKAT Acıma, merhamet etme
RAHNE Zarar
RAHŞ Gösterişli, güzel at
RAHŞÂ Parlak
RAHŞAN Parlayan
RAHŞENDE Parlak, tâban, lâmi, * Necm-i rahşan: Parlak yıldız
RAHŞİŞ Parlayış
RÂİF (Râife) Acıyan, merhamet eden
RAKIM Bir yerin deniz seviyesinden yükseklik derecesi, kod, rakam
RAKÎB Rekãbet edenlerin, üstün olmaya çalışanlardan her biri
RÂKİB Binen, binici
RAKÎB-ÜL-KALB Çok merhametli, kalbi yufka
RAKKÃSE Oynayıp dans eden kadın
RAKS Sıçrayarak oynamak, dansetmek
RAKSAN Rakseden, dans eden, oynayan
RÂM İtaat eden, boyun eğen, itaatli
RÂM-ETMEK Boyun eğdirmek, itaate getirmek
RÂMÎ Çok itaatli ve boyun eğici
RÂMİZ İşâretleyen
RÂN Kelime sonuna koyup: Süren, sürücü anlamında bileşik ke.
RÂNÂ (Ra’nâ) Güzel, parlak, lâtif, dilber * Dilber-i rânâ: Güzel dilber,
*Serv-i rânâ: Revnâkli rânâ, *Gül-i rânâ: Yarı kırmızı, yarı sarı gül
RÂNÂ-YI MEN Benim güzelim
RÂSİM Resim yapan, çizgi çizen
RAST a) Doğru, müstakîm,uygunluk, b) Mûsıkîmizde bir makam
RAST-ÂN Doğru olanlar, nakli kimseler
RAST-GÛ Doğru söyleyen, yalan söylemez, sâdık
RÂŞE (Ra’şe) Titreme, korku veya soğuktan titreyiş, ürkme
RÂŞİD (Râşide) Hak dînini kabûl eden, doğruya giden, rüşte erişmiş olan
RAUF Çok acıyan, esirgeyen, merhamet sâhibi
RAVZ Bahçeler, ağaçlık ve çimenlik yerler
RAVZA Ağacı, çayırı, çimeni bol olan yer, bahçe, bostan, çimenlik
RAVZA-İ CİNÂN Cennet bahçeleri, cennetlere giden yol
RAVZA-İ RIDVÂN Cennet
RÂYET Sancak, bayrak
RÂYİHÂ Koku, hoş koku
RÂZ Gizli sır,saklı şey,
RÂZAN Gizli, sırlar, gizlilikler
RÂZI Hoşnut, rızâ gösteren, kulun her ihtiyâcını gören ALLAH
RÂZ-I DERÛN Yüreğin sırrı, içteki gizli şey
RÂZ-I DÎL Gönül sırrı
RÂZ-I NİHÂN Gizli sırlar, gizlilikler
RÂZIK Rızık veren, yiyecek, içecek kulun tüm ihtiyâcını veren ALLAH
RÂZİYYE *Nefsî : Rabbinden râzı olan nefs

212
RÂZ-PÛŞ Sır saklayan, sır gizleyen
RE’FÎK-İ A’LÂ Cenâb-ı Hakk
RE’SEN Kendi kendine, kimseye danışmadan * Resen: İp, halat
RE’Y a) Görme, görüş, b) Fikir, düşünce, * Rey: Oy
REBÂB Gövdesi Hindistan cevizi kabuğundan yapılmış uzun saplı saz.
REBÎ İlkbahar
REBİÎ Bahara âit
REBÎ-ÜL ÂHİR Kameri ayların dördüncüsü
RECÂ (Ricâ) Niyâz, yalvarma, istek, dilek * Allah’tan ümit vâr olmak
RECÂÎ Ricâcı, duâ ve yalvarmaya, ümîde dâir
RECÂ-YI DÎL Gönül isteği, gönlün dileği
RECE Sarsılmak, gidip gelmek, deprenmek
RECEB a) Üç ayların birisi, b) Azametli, heybetli, c) Cennette bir nehir
RECEBÂN Recep ile Şâban ayları
RECEZ a) Titrek, b) Kasîde tarzında yazılan manzûme
RED Geri döndürmek, kabûl etmemek, çevirmek, def etmek
REDD-İ CEVAP Sualin cevâbını vermek
REDÎ (Redie) Fenâ, kötü, bayağı
REDİF a) Kãfiyeden sonra tekrarlanan kelime, b) Arkadan gelen
REEL Gerçek, hakîki, sâhici
REF Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma
REFÂKAT Arkadaşlık etme, birlikte bulunma
REF’ etmek Kaldırmak, hükümsüz bırakmak
REFÂH Bolluk, rahatlık
REFET (Ref’et a) Çok acıma, merhamet etme, b) Yüce
REF'ETMEK Kaldırmak, kaldırıp açmak.
REFHÂN Varlık içinde yaşayan
REFÎ Yüksek, yüce, âli, * Kasr-ı refi: Yüksek saray
REFÎH Rahatlık ve huzur içinde geçinen, yaşayan.
REFİK Ortak, arkadaş, eş, yardımcı, yoldaş
REFİKA Kadın eş, kadın arkadaş
REFİK-İ RÂH Yol arkadaşı
REFORM Düzeltme, tanzim, ıslâh etme
REF-REF a) Kuşu çok olan çimenlik, kır, b) Cennet
REF-REFE a) Kuşun kanatlarını oynatıp açması, b) Cennet
REFT Gitmek, yürümek, * Gitti anlamında fiil.
REFTÂR Gidiş, salınarak yürüyüş
REFTÂR ETMEK Yürümek, salınarak yürümek
REFTÂR-I NÂZ Nazlı yürüyüş
REFTE Gitmiş
REFTE-REFTE Git gide, azar azar
REFÛŞE a) Lâtîfe, şaka, b) Suç, günâh
REGÃİB a) Recep ayının ilk gecesi, kandil, b) Rağbet olunan, rağbetler
REH (Rah) Yol, kãide, tarz, usûl
REHÂ a) Kurtuluş, kurtulma, b) Bolluk, genişlik, varlık içinde bulunma

213
REHÂVET Tembellik, gevşeklik
REHÂVÎ A) Urfalı, b) Mûsıkîmizde bir makam adı
REHÂYÂB Kurtulan, halâs bulan, kurtulmak, halâs bulmak
REHBER Yol gösteren, kılavuz
REHBER Yol gösterici, kılavuz
REH-GÜZÂR Yolun geçtiği yer, geçit, ayak altı
REH-İ AŞK Aşk yolu
REH-İ MEVLEVÎ Mevlevîlik yolu
REH-İ REHÂ Kurtuluş yolu
REHN Garanti olarak verilen şey
REH-NÜMÂ Yol gösteren, kılavuz, * Reh-yâb: Yol bulan, girebilen
REH-NÜMÛN Yol gösteren
REHREV Yola çıkan, yolcu.
REHYÂB Yol bulan, ulaşan.
REHYÂB-I ZAFER Zafere ulaşan
REH-ZEN Yol kesen
REMÂD Kül
REMEL a) Koşan, b) Mûsıkîmizde bir büyük usûl
REMZ İşâretle anlatma, gizli ve kapalı bir şekilde söyleme
REMZİ (Remziye) İşârete âit, işâretle alâkalı, gizliliğe âit
RENÂN Çok ses çıkaran
RENC İncinme, zorluk
RENC-İ HÂTIR Zihin sıkıntısı
RENCÎDE İncinmiş, kırılmış
RENCÛR Sıkıntılı, incinmiş, rahatsız, hasta, dertli
RENC-Ü ELEM Sıkıntı ve üzüntü
RENG a) Renk, sûret, şekil, b) Hîle, oyun, dalavere
RENG-İ RUHSÂR Yanağın rengi
RENG-İ SEMÂVÎ Gök rengi, mâvi
RENGÎN Boyalı, renkli
RENG-Ü BÛ Renk ve koku
REN-İ REHÂ Kurtuluş yolu
RENNÂN Çok ses çıkaran, inleyen, çınlayan
RES Erişen * Erişen, yetişen, ulaşan anlamıyla birleşik kelime yapar
RESÎD Hükümsüzlüğünü işâretleme
RESÎDE Erişmiş, yetişmiş, olgun
RESM a) Eser, iz, b) Tarz, usûl, tavır, davranış ve taslak c) Tören
RESM-İ ÂLÂ Yüksek şekil, sûret
RESM-İ KÜLFET Sıkıntı eseri
RESM-İ RÂH Tavır yolu
RESM-İ SÛR Eğlence ve düğün töreni
RESTE Kurtulmuş
RESTGÂR Kurtulan
RESÛL Peygamber, Allah tarafından Peygamber olarak gönderilen
RESÛLÜS-SAKALEYN İns ve cinnin Resûlü Hz. MUHAMMED

214
REŞÂD (Reşat) Hak yolda yürümek, doğru yolda olmak
REŞHÂ a) Damla, katre, b) Ter, rutûbet, yaşlılık
REŞİD (Reşîde) Doğru yolda giden,akıllı, ergin, olgun
REŞÎD-OLMAK Yetişmek, erişmek, ulaşmak
REŞİK Boyu, endâmı lâtif ve güzel olan
REŞK Kıskanma, kıskanmayı uyandıran, kıskanılmış
REŞK-ÂVER Kıskançlık duygusunu uyandıran
REŞK-İ ÂLEM Herkesi kıskandıracak kadar üstün durumda olan
REŞK-İ BAHAR Baharın kıskandığı
REŞK-İ MELEK Melek kıskandıran
REŞK-İ SÛR Düğünün, bayramın kıskandığı
REŞKÎN Kıskanç, kıskanan, hased eden
REŞK-SÂZ Gıpta ettiren, imrendiren
REV Giden, * Yürüyen anlamında bileşik kelimeler yapılır
REVÂ Lâyık, yakışır, uygun, yerinde,
REVAK Çardak
REVÂN a) Yürüyen, giden, akıp giden, b) Rûh, can, nefs-i nâtıka
REVÂN-BAHŞ Can bağışlayan, gönül çekici, gönüle açıklık veren
REVÂN-BAHŞ-İ REVÂN Aktıkça canlandıran
REVÂNE Giden, yürüyen, * Revâne olmak: Gitmek, yürümek
REVÂNÎ Rağbetli, değerli, revaçlı
REVÎŞ Gidiş, tavır, tutum, yol
REVN a) Giden, akıcı, b) Ruh, can, nefs-i nâtıka
REVNÂK Zînet, parlaklık, göz alıcılık, güzellik, safâ, tarâvet
REVNÂK-BAHŞ Güzellik, tâzelik ve parlaklık veren
REVNÂK-DÂR Parlak, lâtif, güzel, hoş
REVNÂK-EFZÂ Bir şeyin parlaklığını arttıran, güzelleştiren
REVNÂK-I BAHAR Baharın güzellik ve tâzeliği
REVNÂK-I CEMÂL Yüzün güzelliği ve parlaklığı
REVNÂK-NÜMÂ Tâzelik, güzellik ve parlaklık
REV-NÜMÂ Zuhûr eden, kendini gösteren, yüz görümlüğü
REYHAN a) Hoş ve güzel koku, b) Rızık, mâişet, rahmet
REZÂN Ağır, ciddi, vakarlı, ağırbaşlı ve temkinli kimse
REZÎL Alçak, âdi, utanmaz, hayâsız, soysuz
REZÎL-İ RÜSVÂ Kusur ve ayıpları meydana çıkarılmış, kepâze olmuş olan
REZZAK Rızıkları veren Allah, rızıklandırıcı
RIDVAN a) Memnunluk, râzılık, hoşnutluk, b) Cennetin kapıcısı melek
RIFKI (Rıfkıye) Yumuşaklıkla, sükûnetle ilgili
RIFT Yumuşaklık, yavaşlık, tatlılık
RIHLET Göç, göçme
RIZÂ Hoşnutluk, memnunluk, râzı olma, kadere boyun eğme
RIZÂEN Râzı olarak
RIZÂ-EN-LİLLÂH Allah rızâsı için
RIZÂ-YI BÂRİ Allah’ın rızâsı
RIZK (Rızık) Yiyip içecek şey. Allah’ın herkese lûtuf ve ihsân ettiği nîmet

215
RİÂYET İyi karşılamak, ağırlamak, hürmet etmek, emre uymak
RİBÂ a) Fâiz, b) Bahar evleri, c) Yaz yağmurları
RİBÂT a) Bağ, ip, b) Sağlam yapı, c) Konak, han
RİCÂ Yalvarmak, niyâz eylemek
RİCÂT (Ric’at) Geri dönme, çekilme, vazgeçme, kaçma
RİDÂ a) Örtü, şal, derviş postu, b) Akıl, ilim, c) Zînet, parlaklık veren şey
RİFAT (Rif’at) Yüksek ve büyük rütbe sâhibi olmak, âlişân olmak
RİKÂB a) Büyük bir zâtın huzûru, makãmı,
RİKKAT Acıma, incelik, yufka yüreklilik, yumuşaklık, nâziklik
RİKKAT-ÂVER Acıma, merhamet uyandıran
RİKKAT-YÂB Acıyan, merhamet eden
RÎME Çapak
RÎME-İ ÇEŞM Göz çapağı
RİND Kalender, aldırışsız, dünyâ işlerini hoş gören kimse
RİNDÂN Rindler, dünya işlerine kayıtsız kişiler, kalenderlik, hoşgörülü
RİNDÂNE Rind olana yakışır şekilde
RİNDÂN-I MEŞREB Kalender huylu
RİSÂLE Mektup, bir ilme dâir yazılmış küçük kitap
RİSÂLET Birisini bir vazife ile bir yere göndermek. * Peygamberlik
RİŞTE a) İplik, tire, b) İlgi, alâka, bağ
RİŞTE-İ CÂN Can ipliği, can bağı
RİTM Ölçülü cümlelerle duygunun âhenkle ses hâline gelişi
RİTMİK Ölçülü, âhenkli
RİVÂYET Hikâye edilen hâdise veyâ sözün başkalarına anlatılması
RİYÂ Özü, sözü bir olmama, iki yüzlülük, samîmi olmayan
RİYÂKÂR Riyâ eden, yalan söyleyen, iki yüzlü, adam kandıran
RİYÂSIZ Riyâsı olmayan, olduğu gibi davranan-görünen
RİYÂZ Bahçeler, ağaçlık ve çimenlik yerler, yeşil bahçeler
RİYÂZÂT (Riyâzet) Nefsi terbiye etmek için dünya lezzet ve heveslerinden sakınma
RİYÂZ-I CENNET Cennet bahçeleri
RİYÂZ-I HULD Cennet bahçeleri
RÎZ “Döken, akıtan, saçan” anlamlarında bileşik kelime yapar
RÎZÂN Akan, dökülüş
RÎZE Döküntü, sızıntı, kırıntı, saçındı, ufak parça
RÎZE-BE RÎZE Parça parça, ufak ufak
RÛ * Biten, olan anlamına gelerek bileşik kelimeler yapar
RÛ (Rûy) Yüz, çehre
RÛ-BERÛ Yüz yüze
RÛ-BÛDE Kapılmış, bağlanmış, müptelâ
RÛ-GERDÂN Yüz çeviren, yüz döndüren, yüz verilmeyen
RUH Yüz, çehre, yanak, * U Kısa okunacak.
RÛH a) Can, nefes, b) Canlılık, his, duygu, c) En mühim nokta, öz
RÛHÂNÎ a) Rûh ile ilgili, b) Gözle görülemeyen, c) Âhiretle ilgili olan
RUH-BAHŞ Ruh veren, ruh bahşeden, can veren
RUHBÂN a) Korkmak, çekinmek, b) Hıristiyan din adamı anlamında

216
RÛH-EFZÂ Cana can katan, canlılık veren
RUH-FEZÂ Ruh verici
RÛHÎ Rûha âit, ruhla ilgili, ruhça
RÛH-İ ÂL Al yanaklı
RÛH-İ DÎLDÂR Sevgilinin yanağı
RÛH-İ KUDS Rûh’ül kuds, Cebrâil
RÛH-İ MUSAVVER Cisimlenmiş, resim hâline gelmiş ruh
RUH-İ NİGÂR Resmedilmiş ruh
RÛH-İ PÜRTÂB Fevkalâde parlayan yanak, etrâfı aydınlatan yanak
RÛH-İ REVÂN Rûhun zuhûru, rûhun ferahlığı, rûhun akışı, yürüyen ruh
RÛH-İ RUHSAR Yanak
RÛH-İ SELEF Geçmişlerin rûhu
RÛH-İ YÂR-İ DÎLSİTÂN Gönül alan sevgilinin yanağı
RÛHİKE RÛHÎ Senin rûhun benim rûhum * Lâhnüke lâhmi
RUH-NEVÂZ (Nüvâz) Ruh okşayan
RUHSÂR Yüz, çehre, yanak
RUHSÂRE Yanak, * Ruhsâr-ı yâr: Sevgilinin yanağı
RUHSÂRE-İ ÂL Al yanak
RUHSÂR-I ÂL Kırmızı yanak, al yanak
RUHSÂR-I HÜSN Güzel yanak
RUHSAT İzin, müsaade
RUHSAT-DİH İzin veren, müsaade eden.
RÛH-SÛDE Yanağını, yüzünü süren, sürmüş
RÛHULLAH a) Hz. ÎSÂ (A. S.) b) Allah’ın emriyle meydana gelen
RÛH-ÜL EMÎN Cebrâil (A. S.) * Tanrıya en yakın dört melekten biri
RUKİYE Sihir, büyü
RUM Anadolu * Halk söyleyişi; Urum
RÛ-MÂL Yüz süren, * Rû-mâli: Lüz sürme
RUMELİ Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa kıtasındaki kısmı
RÛMÎ a) Rumeli’ li, b) Anadolu’ lu olan, Türkiye’de yaşayan Yunanlı
RÛ-NÜMÂ (Rû-nümûn) Yüz gösteren, meydana çıkaran, beliren, görünen
RÛ-PÛŞ Yüz örtüsü, peçe, yüz örten
RÛ-SİYAH Kara yüzlü, ayıplanan, ayıplı, rezîl
RUSÛL (Resûl) Resûller, Peygamberler
RÛŞEN Aydın, parlak, nurlu, ışıklı, belli, meydanda, apaçık, âşıkâr
RÛŞENÂ Aydın, parlak, ışıklı,
RÛŞEN-BEYÂN Fasih konuşan, açık ifâdeli
RÛŞEN-DÎL Kalbi-gönlü aydınlık, nurlanmış, kâmil ve çok temiz, dindar
RÛŞENÎ Açıklık, aydınlık, belli olma
RÛ-ŞİNÂS Bilen, tanıyan
RUTÛBET Yaşlık, nem, ıslaklık, havadaki veya yapı içindeki nem
RÛY (Rûy-rû) Yüz
RUY-İ GÜL Gül yüzlü
RÛY-İ HÛB Güzel yüz, güzel çehre
RÛY-İ MAH Ay yüzlü, ay çehreli

217
RÛY-İ NİGÂR Sevgilinin yüzü
RÛY-İ ZEMÎN Yer yüzü
RÛY-İ ZİŞT Çirkin yüz
RÛY-PERVER Rûha ferahlık veren, kuvvet veren
RÛZ Gün, 24 saatlik müddet, gündüz
RÛZ-BE RÛZ Günden güne
RÛZE Oruç
RÛZ-EFZÛN Uzun ömürlü
RÛZÎ Rızık, azık, nasip, kısmet
RÛZ-İ CEZÂ Kıyâmet günü, haşır günü
RÛZ-İ ELEST İnsanların yaradılış başlangıcı günü, elest günü
RÛZ-İ MAHŞER Mahşer günü
RÛZ-Ü LEYÂL Gündüz ve geceler
RÛZ-Ü ŞEB Gündüz ve gece
RÜ’YET Görme, görüş, bakma
RÜBÂ * Kapan, çalan, alan, kapıcı; anlamında bileşik kelimeler yapılabilir
RÜBÂÎ Aynı esasta 24 şekilli vezinle yazılan dört mısrâlık manzûme-güfte
RÜBÛDE Kapılmış, bağlanmış, müptelâ
RÜCHÂN Üstünlük, üstün olma, üstün gelme
RÜCÛ Geri dönme, vaz geçme, cayma, sözünden dönme
RÜÇHAN Üstün olma
RÜKN a) Bir şeyin en sağlam tarafı, temel direği b) Nüfuslu, kuvvetli kimse
RÜKÛ Huzûr-u ihlâsla eğilmek, namazda elleri dize dayayarak öne eğilme
RÜKÛD Durgunluk, durgun olma
RÜKÛD-İ HEVÂ Durgun hava
RÜKÛN Bir şeye samîmi olarak meyletme, can ve gönülden meyil
RÜSÛMÜ NÂZ Naz usûlleri
RÜSELÂ Resûller, Peygamberler
RÜSVÂ (Rüsvay) Rezil, kepâze, maskara, ayıpları meydana çıkarılmış
RÜSVÂY-I CİHÂN Çok aşağılık, en bayağı adam
RÜSVÂY-I DEVRÂN Zamânın en bayağısı, rezili
RÜVEYDE (Rüveydâ) İnce, hoş, nâzik, zarif
RÜYÂ (Rûyâ) Uykuda görünen düş, gerçekleşmesi imkânsız düşünce hayâl
RÜ-YET a) Görme, bakma, görülme, b) İdare etme, c) Araştırma
RÜ-YET-İ DİLÂRE Gönül alanın görülmesi, bakması
RÜZGÂR a) Yel, b) Zaman, devir, hengâm, vakit, âlem, felek
RÜZGÂR-I BÎ MEDED Zâlim felek, amansız rüzgâr

218
S
SAÂDET Mutluluk, bahtiyârlık, kutluluk, mübâreklik
SA’D Kutluluk, mübâreklik, bahtiyarlık, uğur getiren
SA’Y a) Hac’ da Safâ - Merve arasında yürüme, b) Çalışma, gayret etme
SAÂDET-İ UZMÂ Büyük saadet, âhiret saadeti, ebedî saadet
SABÂ Gün doğusundan esen hafif ve lâtif rüzgâr
SABAH Gün doğmasına yakın vakit ile öğle vaktine kadarki zaman
SABAHAT Güzellik, lâtiflik, yüz güzelliği, hüsn, cemâl, letâfet
SABAHGÂH Sabah vakti
SABBÂR (Sabr) Çok sabırlı, sabır, katlanma, dayanma
SABIR Başa gelen üzücü olaya ses çıkarmama, katlanıp dayanma
SABÎ Henüz süt emen çocuk
SÂBİ (Sâbi’a) Yedi, yedinci
SÂBİAN Yedinci olarak
SABÎ-ÂSA Bebek gibi, çocuk gibi
SABÎH Güzel, lâtif, şirin
SÂBİT KADEM Ayağına sağlam, yerinde veya sözünde duran
SÂBİT-Ü SEYYÂRE Yıldızlar ve seyyâreler
SABR (Sabır) Nefsin haz duyduğu şeylerden uzak kalmak, elemlerden şikâyet etmemek
SABR-I CEMÎL Allah’tan gelen bir acıya sabretme
SABR-I EYYÜB Eyyüb’ ün (A.S.) dillere destân olan sabrı
SABUH Sabahleyin içilen şarap, mahmurluğu bozan içki
SABÛH-Ü SÂGAR Mahmurluğu bozan içki ve kadeh
SÂCİD Allah’ın huzûrunda başını yere koyarak secde eden
SAD Yüz * Sad-bâr: yüz kere, * Sad-pâre: yüz parça, parça parça
SADÂBÂD İstanbul'da Kâğıthâne deresinde bir mesîre yeri.
SADÂ (Sedâ) Ses, âvâz,
SADAKA Allah rızâsı için fakirlere verilen mal, para
SADÂKAT Dostluk, bir kimseye Allah (C.C.) için kalben bağlılık, doğruluk
SÂDÂT Seyyidler
SADÂ-YI RİKKAT EFZÂ Merhamet arttıran ses
SADBÂR Yüz kere
SAD-BERK (Sadberg) Yüz yapraklı, katmerli, * Gül-i sadberk: Bir çeşit gül
SÂD-ÇÂK Göz ağrısı
SÂDDETMEK Kapatmak, örtmek, mânî olmak
SADD-I ŞERHA Yüz parça
SÂDE Basit, karışık olmayan, katıksız
SÂDEDDİN Dîn’ in mutluluğu
SÂDE-DÎL Temiz yürekli
SADEF (Sedef) Deniz böceklerinin kıymetli kabuğu ve onlardan yapılanlar
SÂDEGÎ Sâdelik, süssüzlük, düzlük
SÂD-GÛNE Çeşitli, yüz türlü

219
SÂD-HEZÂR Yüz bin
SÂD-HEZÂRÂN Yüz bülbül
SÂDIK Sevgi ve bağlılığı samîmi olan, sadâkatli * Kavl-i sâdık: Doğru söz
SÂDIKAN Sâdıklar, sâdık dostlar
SÂDIKÃNE Sâdık kimseye yakışır şekilde, sadâkatle
SÂDIKÜ’L-KAVL Doğru sözlü
SÂDIR (Sadr) Göğüs, kalbin en dış mertebesi, çıkan, meydana gelen,
SÂDİ (Sâdiye) Baht açıklığıyla ilgili
SÂDİR Şaşan, hayrette kalan
SADME Bir vuruş, çarpma, vurma
SADPÂRE Yüz parça, parça parça olmuş
SADR Göğüs, yürek
SÂDÛ-GER Sihirbaz, büyücü
SÂDULLAH Tanrı’ nın tâlihli kıldığı
SÂF a) Katışıksız, berrak, sâfi, temiz, b) Kurnazlığa aklı ermeyen
SAFÂYI HÂTIR Kafa ve düşünce huzûru
SAFÂ Gönül şenliği * Beşerî kudretlerden berî olmak
SAFÂ SÜRMEK Mutlu olmak,
SAFÂ-BAHŞ Eğlendiren, rahatlandıran, kederi def eden, hatırı hoş eden
SAFÂ-CÛ Rahat ve eğlence arayan
SAFÂHAT Safhalar, Şâir Mehmet Âkif’in manzum eserinin adı
SAFÂ-PERVER Safâ veren, iç açan, safâlı
SAFÂ-SAFÂADDİN Saflık, berraklık,
SAFÂYÂB Safâ bulmuş, huzur ve sükûna kavuşmuş
SAFÂY-I ÂRIZ Yanak parlaklığı
SAFÂY-I EHLİ MUHABBET Sevenlerin gönül şenliği, mutluluğu
SAFÂY-I GÜLŞEN Gülşen safâsı, gül bahçesi eğlencesi
SAF-DERÛN (Sefderûn) Sâfi, içi temiz, kolay aldanabilen
SÂF-DÎL Kalbi temiz, hîle bilmez * Saf-delâne: Temiz kalplilikle
SAFFET (Safvet) Saflık, temizlik
SAFF-I RAKÎBÂN Rakiplerin dizisi
SAFF-SÂF Dizi dizi. sıra sıra
SAFH Suç bağışlama, dostluk etme, günâh ve cürmü affeyleme
SAFHA Bir cismin gözle görülebilen tarafları, yüzeyi
SAFHA-İ HÜSN İyilik, güzellik safhası
SAFHA-İ RUHSÂR Çehrenin safhası
SAFHA-İ RÛY-İ HATT-ÂVER Nakış işlenmiş gibi güzel yüzün görünüşü, yazılı yüzün aynası
SÂFÎ Katışıksız, temiz, süzülmüş ve temiz, pâk, hâlis
SÂFÎDİLÂN Temiz, saf gönlü olanlar
SAFÎH a) Gökyüzü, semâ, b) Yassı veya düz olan şey
SÂFİYÂNE Temiz olarak, kurnazlığa aklı ermeyerek
SÂFİYE (Safiyye) * Nefsî: Saflaşmış, safâ bulmuş, tamâmen temizlenmiş nefis
SÂFİYET Saflık, hâlislik, temizlik,
SAFİYY Temiz, pâk, hâlis, saf, katışıksız
SAFİYY-ÜL KALP Kalbi temiz

220
SAFVET Sâfilik, temizlik, paklık, hâlislik
SÂGAR a) Kadeh, içki bardağı b) Gaybın nurlarını anlamaya yarayan şeyler
SÂGAR-I BİLLÛR Billûr kadeh
SÂGAR-I CEM Cem’in kadehi
SÂGARI MÜL İçki, şarap kadehi.
SÂGAR-I TEN Vücut kadehi
SAGÎR Küçük, yaşı küçük, çocuk
SAĞNAK Birden bire çok fazla yağıp geçen yağmur
SAHÂBE Peygamber’ in arkadaşları, sâhip çıkanlar, sâhibler
SAHÂVET Cömertlik, el açıklığı, muhtaç olanlara çok ihsân etmek
SAHBÂ Gürültü, patırtı
SAHBÂY-I HİCRÂN Ayrılık şarabı
SAHÎ Cömert, eli açık, herkese iyilik etmek isteyen
SÂHİB VAKARI MÂDELET Vakarlı, adâlet sâhibi
SÂHİBE KADRİL AZÎM Büyük mertebe sâhibi
SÂHİB-İ KEMÂL Kemâl sâhibi, olgun insan
SÂHİB-KIRAN Şanslılık ifâde eden terim olup; Pâdişahlığın, sultanlığın simgesidir.
SAHÎF Gevşek, zayıf, boş, hafif
SAHÎH Gerçek, doğru, yalan olmayan, rükün ve şartları tam olan
SÂHİL Deniz ve göl kenarı, kıyı, yalı
SÂHİL-İ BELÂ Gam, keder sâhili
SÂHİL-İ KEMÂL En yüksek değerli sâhil.
SÂHİR a)Gece uyumayan, b) Büyücü, c) Büyüleyici tesir yapan güzel
SAHN Düzlük, avlu, orta, meydan, boş yer
SAHN-I ÇEMEN Bahçenin ortası, meydanı
SAHN-I ÇEMENZÂR Çimenlik meydanı
SAHN-I GÜLŞEN Gül bahçesinin ortası
SAHN-I RÛH Yanağı üzerinde
SAHRÂ Susuz, bitkisiz, geniş ova, çöl
SAHRÂ-YI CÜNÛN Delilik çölü, Aşkın gãlip geldiği çöl
SAHT Zor, güç, sert, katı, çetin, güçlü, kuvvetli, sağlam
SAHT-DÎL Katı yürekli
SAHTE Düzme, yapmacık, yalandan, taklit
SAHT-RÛ Dargın, asık suratlı, suratı asık
SÂHUR a) Ramazanda oruç öncesi gece yenen yemek, b) Uykusuzluk
SAHV Ayıklık, ayılma, aklı başında olmak
SAÎD Saadetli, mutlu, Allah’ın rızâsına ermiş kimse, mes’ut, mübârek,
SAİDE Kutlu, uğurlu. İyilik yapmış, sevap kazanmış.
SÂİL Kibirli, saldıran, başkasının hakkına tecâvüz eden
SÂİM (Sâimîn) Oruçlu, oruç tutanlar
SÂİME Çayıra başı boş olarak salıverilen hayvan
SÂİR Başkası, diğeri
SÂİT Sesli, ses çıkartan
SÂİYÂN Haberciler, haber götürenler
SAKALÂN (Sakaleyn) İnsanlar ve cinler

221
SAKF a) Âsuman, gökyüzü, b) Çatı, dam,
SÂKIP (Sâkıba a) Bir yandan bir yana, delip geçen, b) Parlak,
SAKIT Düşen, düşmüş, hükmü kalmamış, önemini yitirmiş.
SÂKIYÂ Ey sâkî
SÂKÎ (Sâkıy) Su veren, su dağıtan, içki sunan içki dağıtan * Pîr-i Kâmil,
SÂKÎ-İ ÇEŞM-İ SİYEH-İ MEST: Fazla sarhoş gözlü sâkî
SÂKÎ-İ DEVRÂN Dünyânın, zamânın sâkîsi
SÂKÎ-İ GÜL ÇEHRE Gül yüzlü sâkî
SÂKÎ-İ KEVSER Kevser sunan, dağıtan
SÂKÎ-İ ZÎBÂ Yakışıklı, güzel sâkî
SAKÎL a) Ağır, can sıkıcı, çirkin, b) Mûsıkîmizde bir büyük usûl
SÂKİN Hareketsiz, kendi hâlinde, bir yerde oturan, kararlı
SÂKİNÂNE Sessizce, sâkin olana yakışır şekilde
SAKY-I MÂ Su dağıtma
SÂL Yıl, sene, * Sâl-i hâl: Bu sene, * Sâle: Yıllık, senelik
SALÂ EYLEMEK Cenâze namazına davet için salât okumak; davet etmek,
SALÂ (Selâ) Minârede okunan salâvat, ezandan önce okunan duâ
SALÂH İyilik, düzelme, iyileşme, kendini ibâdete verme
SALÂHAT Sâlihlik, günâhsız ve temiz oluş, dindarlıkta çok ileri olma
SALÂT Namaz, Kur’an’ da emredildiği tarzda yapılan ibâdet
SALÂT-I MÜNCÎYE Kurtarıcı duâ
SALÂVAT Namazlar, bütün duâlar
SÂLE Senelik, yıllık
SALHÂ Yıllar, seneler
SALINIŞ (Salınma) Sağa sola eğilerek yürüme, hırâm, hırâman
SALİ DİRÂZ Uzun seneler
SÂLİH (Sâliha) a) Îtikatlı, dindar, dîni emirlere uyan, b) İşe yarar, uygun,
SÂLİHAT Dîne uygun iyi hareket eden kadınlar
SÂLİHÛN Sâlih kimseler, günâhkâr olmayanlar
SÂLİK Bir yolda giden, bir tarikata girip derece kat’eden
SÂLİKAN Sâlikler, bir tarikata girmiş, bir şeyhe bağlanmış kimseler
SÂLİM (Sâlime) Sağlam, sıhhatli, sağ, noksansız, eksiksiz, korkusuz, emin
SÂLİS (Sâlise) Üçüncü, sâniyenin yüzde biri
SÂLİSEN Üçüncü olarak
SALLÂ Duâ olsun, * Şânı yükselsin anlamında söylenir
SALLÂLLAH Allah salât etsin, merhamet kılsın!
Allah, Peygamberimiz hakkında; onun şânını yüceltsin, duâlarını
SALLÂLLÃHÜ-TEÂLÂ
kabûl etsin, her isteğini versin anlamında duâdır.
SALTANAT Kudret, kuvvet, hâkimiyet, pâdişahlık
SÂLÛS İki yüzlü, riyâkâr
SÂM a) Ölüm, mevt, b) Gök kuşağı, ateş,
SÂMÂN Servet, rahat *Rahat bî-ser-i sâmân: Perîşân hâl, huzursuz
SÂMÂN-SÛZ Rahat ve huzûru bozan
SAMED (Samet) Herşeyin kendine muhtaç olan, yüce Allah.
SÂMİ (Sâmiye) Yüksek, kadri yüce, âlî

222
SÂMİ’ İşiten, duyan, dinleyen
SÂMİÂ Duyma, işitme duygusu, işitme kuvveti
SÂMİH Cömert, eli açık, sahâvet sâhibi ve civanmert olan
SÂMİÎN (Samûn) Dinleyiciler
SAMÎMÂNE Samîmi olarak, içten duyarak, riyâkarsızlıkla
SAMÎMİ Hâlis, ciddî, riyâsız, içten, gönülden olma hâli, içtenlik
SAMİT (Samt) Susan, sükût eden
SAMÛ İyi olma, âfiyet bulma
SAMÛM (Samîme) Bir şeyin merkezi, içi, asıl, öz
SAMÛT Az konuşan, susmuş, surat asarak, susan
SAMYELİ Sıcak memleketlerde esen bunaltıcı rüzgâr
SAN Benzer, andırır anlamında bileşik kelimeler yapılır.
SAN’AT Ustalık, hüner, mârifet
SAN’ATKÂR Usta, hüner sâhibi, mârifetli
SANAVBER, SANEVBER Sevgilinin boyu, posu
SANEM a) Put, kâfirlerin önünde ibâdet ettikleri heykel, b) Güzel kimse,
SANEM-Â Ey put gibi güzel
SANEM-İ MEHLİKA Ay yüzlü güzel
SANI (Sanu) Sanma, şüphe, işkil, kuruntu, hayâl
SÂNÎ a) İkinci, b) Yapıcı, yaratıcı, yaratan
SÂNİYE Dakîkanın altmışta biri, çok kıza bir zaman
SÂR Sevindirici *Ek- Haber-i sar: Sevindirici haber, Kûhsâr:Dağlık yer
SÂRÂ Temiz, hîlesiz, katıksız, * Anber-i sârâ: Saf, hîlesiz, anber
SARÂHATEN (Sarâhat) Açık ve sarîh olarak, açıktan açığa, tereddütsüz doğru söz
SARF-I NAZAR Bir şeyden vazgeçme, cayma
SARH Büyük köşk, yüksek yapı
SARHOŞ Başı dönmüş, kendinden geçmiş, başı hoş
SÂRÎ Sirâyet eden, bulaşıcı, geçici olan, yayılmaya müsâit olan
SARÎH Açık, belirli, âşikâr, saf ve hâlis olan
SARPER Dik başlı, acımasız
SARR Sevindiren, sürûra sevince sebep olan
SARRAF Sarfeden, altın ve para işleri ile uğraşan
SATH-I ARZ Yer yüzü, rûy-i zemîn
SATHI DERYÂ Denizin yüzü, üstü
SATIH Düz, bir şeyin dış yüzü, evin damı
SÂTİR Örten, kapatan
SATVET Ezici kuvvet, hışım ve şiddetle kavrayıp almak,
SAVÂB Doğruluk, dürüstlük
SAVÂİK Yıldırımlar, sâikalar
SAVÂRİF Değişmeler, değişiklikler
SAVB Taraf, cihet, yön, dökülmek, doğruluk, dürüstlük
SAVLET Şiddetle hücum
SAVM Oruç, * Fecirden Güneşin batımına yapılan oruç ibâdeti
SAVN Koruma, muhâfaza etme.
SAVT Ses, seslenmek, tegannî etmek

223
SAVT-I AZÂB Dâimâ elem verici, azap verici ses
SAVT-I BÜLENT Yüksek, gür ses
SAVT-I HAZÎN Hüzünlü ses
SAYD Av, avlanmak, sayd’a, ava gitmek
SAYD-EYLEDİ Avladı, avlandı
SAYD-I DÎL Gönül avı
SAYD-I DÎL-İ SAD-PÂRE Parça parça olmuş, ava benzeyen gönül
SAYD-OLUR Avlanır , av olur.
SÂYE Gölge, himâye, koruma, koruyucu, sahi çıkma, yardım
SAYEBAHŞ Gölge yapan
SÂYE-BÂN a) Gölgelik, büyük çadır. b) Koruyan, himâye eden
SÂYE-DÂR Gölgesi olan, gölge veren, koruyan, sâhip olan.
SAYE-ENDÂZ Gölge düşüren, gölge salan.
SÂYE-GÂH Gölgelik, gölgeli yer
SÂYE-İ HÛBÂN Güzellerin gölgesi
SÂYE-ZÂR Gölgelik
SAYEZEDÂN Gölge yapanlar.
SAYF Yaz. * Mevsim-i sayf: Yaz mevsimi,
SAYF-U ŞİTÂ Yaz ve kış
SAYHA Bağırış, çığlık, nâra
SÂYÎDE Eskimiş, yıpranmış
SAYYÂD Avcı
SAYYÂD-I BÎ-AMAN Merhametsiz avcı
SAYYÂD-I DÎL Gönül avcısı
SAYYÂDÎ Rufâiliğin bir kolu. Rufâi Hz. torunu Ahmet İzzettin es-Sayyâd..
SÂZ Bileşik Kelime: Eden-yapan -düzen. * Evham-sâz: Evham veren
SÂZENDE Saz sanatçısı.
SÂZENDE-GÂN Saz sanatçıları.
SAZENDE-I DÎL Gönül sâzendesi
SÂZ-I HOŞ ÂGÂZ Güzel ses çıkaran
SÂZ-KÂR Uygun muvâfık, Mûsıkîmizde bir makãmımız
SE’MET Kederli olmak, mâlûl olmak
SEB (Seb-a) Yedi
SEBÂ (Sabâ) Hafif esen rüzgâr
SEBAK (Esbak) Ders, meşk
SEBAK-AMÛZ-I LETÂFET Letâfet dersi öğrenen
SEBÂT Yerinde durma, sözünden ve karârından dönmeme,
SEBEB Bahâne, alâka, vasıta
SEBEB-İ VÜCÛD Varlık sebebi, vâr olmanın sebebi ve gãyesi
SEBÎL (Sebîlûllah) Allah için karşılıksız dağıtılan, Allah yolu, Allah rızâsı,
SEBÎN (Sebûn) Yetmiş
SEBÎR Mekke civârında bir dağın adıdır.
SEBK İleri geçme, ilerleme, öne geçme
SEBLÂ Uzun kirpikli göz
SEBÜK Hafif, ağırbaşlılığı ve ağırlığı olmayan

224
SEBÜKBÂR Yükü hafif, eşyâsı az olan
SEBÜK-PÂY Ayağına çabuk olan
SEBÜK-REV Çabuk giden
SEBÜK-RUH a) Hafif ruhlu, b) Zarif ve şen olan, hoşa giden, hoş sohbet
SEBZ-DÂR Yeşil olan, yeşillikle donanmış
SEBZE-İ PÂYİMÂL Ayak altında ezilen ot, yeşillik
SEBZ-ENDÂM Fidan boylu
SEC’A Kuşların cıvıltısı gibi olan ses
SECAÂT Kuşların ötüşleri, sec’aları
SECÂH Letâfet, güzellik
SECÂHAT a) Mülâyemet, uygunluk, b) Cemâlin tenâsüp içindeki kemâli
SECCÂC Çağlayan, şarıltı ile akan
SECDE Allah’ın huzûrunda yere kapanış, ibâdetle şükretmek
SECDE-BER Secde eden
SECİYE Yaratılış, huy, tabiat * Seciyeli: Karakterli, Seciyesiz: Karaktersiz
SEÇİL Beğenilen
SEÇKİN Seçilmiş, beğenilmiş
SEDÂ Sadâ ses, âvâz, yankı
SEDÂD İstikãmet ve kasd, haklı ve doğru şey, akıl
SEDD-ETMEK Kapatmak
SEDD-İ RÂH Yol kapama
SEDEF (Sadef) İnci kabuğu
SEDÎD a) Doğru, yanlış ve yalan olmayan, b) Müstakil, metin
SEFÂHET Süs, zevk ve isrâf yolunda, harâm ve eğlenceye düşkünlük
SEFÂLET Fakirlik, yoksulluk, sefillik, fakirlikten gelen sıkıntı
SEFER 1) Yolculuk, 2) Savaşa gitme, * Kalbi ALLAH ’a yöneltmek.
SEFFAH a) Kan dökücü (hûnrîz, b) Cömert, eli açık, c) Güzel konuşan,
SEFÎNE a) Gemi, b) Çeşitli konularda dâir kitap, c) Bir burç adı
SEHÂ Cömertlik, el açıklığı
SEHÂB Bulut, * Sehâbe: Tek bulut, yalnız bulut
SEHÂKÂR Cömert, eli açık
SEHÂVET (Sahâvet) Cömertlik, el açıklığı
SEHEN Yanlışlıkla, yanılmak sûretiyle
SEHER Sabah tan yerinin ağarmaya başladığı zaman
SEHERGÂH Sabahlık, sabah zamânı, sabah vaktine dâir
SEHHÂR Büyüleyici, pek büyücü, fettan, olağan üstü bir kuvvetle çeken
SEHÎ Doğru, düz, fidan gibi boy
SEHİV (Sehv) Yanlış, hatâ, * Sehiv etmek: Yanılmak, * Sehven; Yanlışlıkla
SEHL Kolay, sâde
SEHLEN Kolaylıkla, * Ehlen ve sehlen: Hoş geldiniz, safâ geldiniz
SEHM a) Korku, dehşet, b) Ok, hisse
SEHÜN (Sühan) Söz, kelâm, lâkırdı
SEKAL İns ve cinnin bir ünvânı
SEKERÂT a) Sarhoşluk, mestlikler, b) Hayretler, şiddetler
SEKR Sarhoşluk, mest olma, * Sekran: Sarhoş, mest olan

225
SEKTE Durgunluk, kesilme, inkitâ
SELÂM Selâmet, emniyet, bütün korktuklarından emîn olma
SELÂMET Kurtuluş, korktuklarından, tehlikeden, fenâlıktan kurtulma
SELÂMİ Barış ve huzurla ilgili
SELÂSE Üç
SELÂSİL Silsileler, zincirler, sıra dağlar, zincir gibi olanlar
SELÂSİL-İ MÜŞGÎN Sevgilinin saçı
SELÂTİN Sultanlar * Selâtin câmi: Sultanlar câmisi
SELB Zorla, rızâsı olmadan alma, ortadan kaldırma.
SELCAN Yerinde duramayan
SELÇUK Sel gibi akan
SELEF Bir mevkîde birinden önce bulunmuş kimse.
SELEM Bir çeşit ağaç
SELEN Havâdis
SELÎM (Selim) Ayıp ve kusuru olmayan, sağlam, dürüst
SELİS Düzgün akıcı, kusursuz ve noksansız ifâde, boyun eğmiş
SELM Barışma, sulh, itaat
SELMÂ Doğru ve iyi yolda olma
SELSÂL Hafif soğuk, tatlı ve lezzetli su
SELSEBÎL Cennette bir çeşmeye verilen ad, Tatlı-hafif ve lezzetli su
SELVA Bal
SELVET Kalb rahatı, gönül rahatı
SELVİ (Servi) Kad, boy, uzun boylu
SEM’ İşitmek, kulak ile dinlemek
SEM’AN Dinleyerek, işiterek, duyarak
SEMÂ Gökyüzü, âsuman, gök, gölgelik, bulut ve emsâli örtü
SEMÂAT Dinlemek, kulak vermek
SEMÂHAT Cömertlik, iyilik severlik, el açıklığı
SEMÂÎ a) İşitmekle öğrenilen, işitmeğe dâir, b) Üç zamanlı usûl
SEMÂN Sekiz
SEMÂPÂRE Gök parçası
SEMÂVÂT Gökler, * Semâ’ nın çoğulu
SEMÂVÎ Gökle ilgili, semâya dâir ve müteallik
SEMEN a) Yâsemin yaprağı, b) Bahâ, kıymet, değer, tutar
SEMEN-BER Göğsü yâsemin gibi beyaz, * Semen-bû: Yâsemin kokulu
SEMEN-BÛ Yâsemin kokulu
SEMEND Hızlı koşan güzel at
SEMEN-HOD Kendi değerli
SEMEN-SÂZ Değer yapan
SEMİ’ İşiten, duyan
SEMİH (Semiha) Bol, cömert, eli açık
SEMÎN (Semîne) Çok değerli, pahalı, kıymetli
SEMİRAMİS Âsur kraliçesi
SEMM Zehir
SEMME-VECHULLAH Bir âyetten alınan “Allah her yöndedir” anlamında söz.

226
SEMMÛR Samur, kürk
SEMMÛR-SİYÂB Samur kürk giyinmiş
SEMRÂ Esmer, kumral renkte olan, esmer güzeli
SEMT Yön, taraf, cihet, mahalle
SEMT-İ NİHÂVEND Nihâvend semti
SEMÛD Çok cömert
SENÂ Saygıyla övme, şânını yüceltme, methetmek, övme
SENÂBİL Sümbüller, başaklar
SENÂGÛ Metheden, öven, senâ eden
SENÂHÂN (Senâ-hân) Metheden, alkışlayan, öven
SENÂN Parlak, ziyâdar, ışıklı
SENÂVER Metheden, öven
SENC Tartan, ölçen, değerlendiren
SENCÂN-I HEVES İstek ölçen, zevk değerlendiren
SENCÎDE Tartılı, ölçülü, yerinde söz
SENCÎDE-İ AŞK Ölçülü aşk
SENCİLEYİN Senin gibi
SENE Yıl
SENEM (Sanem) Put
SENEVÂT Yıllar, seneler
SENG Taş, * Seng dîl: Taş yürekli, * Sengîn: Taştan olma, olan, ağır
SENG-DÎL Taş yürekli, merhametsiz, acımasız
SENG-ENDÂZ İğneli söz söyleyen
SENG-İ DÎL-İ YÂR Sevgilinin taş gibi gönlü
SENGÎN a) Taştan olan, taştan yapılmış, b) 6 zamanlı (ağır) Bir usûl
SENGİSTÂN a) Taş ülkesi, b) Mezarlık
SENGÜL “Güler yüzlü ol” anlamında
SENG-ZÂR (Seng-sâr) Taşlık
SENİH (Senihâ) Tanınmış
SEP-ÎD (Sefîd) Beyaz, ak, * Sepîde-dem: Sabah aydınlığı, sabahleyin
SER a) Baş, b) Tepe, uç, nihâyet, zirve, gãye
SER- TÂ-SER (Serteser) Baştan başa, bütün, hep
SERÂ a) Toprak, arz, b) “Şarkı söyleyen, terennüm eden” anlamında
SER-Â SER Baştan başa, bütün, hep, mecmuân, külliyen
Şaşkın hâle gelme, çölde sıcak ve ışığın tesiri ile ilerde, yakında
SERÂB (Serâp)
yâhut ufukta, su veya yeşillik var gibi görünmesi..
SERÂÇE Küçük konak, küçük saray, saraycık
SER-ÂGÂZ Yeniden ve baştan başlama
SERÂİR Gizli şeyler, sırlar
SERÂPÂ Baştan aşağı, baştan ayağa kadar, bütün, hep, tamâmiyle
SERÂR Ayın son gecesi
SER-ÂZÂD Hür, serbest, başı boş
SER-ÂZÂDE Kurtulmuş
SER-BÂZ Korkusuz, cesur, pervâsız, yiğit
SERBEST Kayıtsız, başıboş, istediği gibi hareket edebilen

227
SERBİSTAN Serap yeri
SER-BÜLEND Başı yüksek, yüce
SERD a) Sözü güzel bir edâ ile söylemek b) Soğuk
SER-DÂR Askerin başı, kumandan
SERD-ETMEK Tertipli ve güzel bir şekilde konuşmak
Başını yukarı kaldıran, başkalarından ayırdedilen, başta gelen,
SER-EFRÂZ
seçkin
SER-ENCÂM Başa gelen, baştan geçen ibretli hâdise, bir işin sonu, vak’a
SER-ENDÂZ Çekinmez, pervâsız, korkusuz
SER-FİRÂZ Başını yukarı kaldıran, yükselten, benzerinden üstün olan
SER-FÜRÜ Baş eğme, boyun eğme, dinleme, itaat
SER-GERDÂN Sersem, şaşkın, perîşân, hayrette kalmış, başı dönmüş, hayrân
SER-GERDÂN-I TÜEM Senden dolayı perîşânım
SER-GEŞTE Başı dönmüş, şaşkın
SERGÜZEŞT Mâcerâ, baştan geçen hâller
SERHAD Hudut başı, iki devlet toprağının birleştiği sınır
SERÎ Çabuk, hızlı, az vakitte çok iş yapan
SER-İ KÛY Sevgilinin bulunduğu yer
SER-İ ŞÛRÎDE Perîşan, âşık baş
SERÎAN Çabuk, tez elden, acele
SERÎR Taht, üzerinde oturulan yüksek yer
SERÎRE Gizli şey, gizli sır, gizli hâl veya fikir
SERKEŞ İnatçı, isyân eden, âsi, kafa tutan
SERKEŞ-ÂNE İtaatsizlikle, dik başlılıkla, inatla
SERKEŞÎ İtaatsizlik, inatçılık, serkeşlik, dik başlılık
SERKÛB Başa vuran, başa kakan, başa vurulacak şey
SERMÂ Kış, soğuk
SERMED Dâimi, sürekli, câvit, ebedî, ezelî
SERMEDEN Ebedî olarak
SERMEST Başı dönmüş, kendinden geçmiş
SERMEST-Î Sarhoşluk
SERMEST-İ VİSÂL Vuslat sarhoşu
SERNÂME Önsöz, mektup, kitap vs. nin başına yazılan yazı, *Şifre
SER-NİGÛN Baş aşağı, tersine dönmüş
SERPİL Serpilmiş, gelişmiş
SERPÛŞ Başa giyilen, başı örten külâh, takke, sarık
SERRÂ-VÜ DARRÂ a) Rahatlık ve sıkıntı, b) İyi ve fenâ, c) Genişlik ve darlık
SERSERÎ Dîvâne, aklı başında olmayan, âşık
SERŞÂR Ağzına kadar dolu olan, dopdolu, fazla, çok.
SERTÂ-BEPÂ Baştan ayağa, baştan aşağı, tamâmen, büsbütün.
SERTÂB İnatçı, muannid
SER-TÂ-BE KADEM Baştan ayağa
SERTÂC Baş tâcı olan, çok sevilen, hürmet edilen, sevilen kimsi
SER-TÂ-KADEM Baştan ayağa kadar
SERTÂ-PÂ Baştan aşağa, baştan ayağa

228
SERTEL Acımasız
SERTER Haşin yaradılışlı erkek
SER-TE-SER (Ser-tâ-ser) Baştan başa, tamâmiyle, hep, bütün
SER-TÎZ-İ GAMZE Baş tarafı sivri, keskin gamze
SER-Ü PÂY * Mec: Dervişin tarîkat ile bağını kesmesi
SERV (Servi) Servi- Selvi denilen güzel kokulu ağaç, * Sevgilinin boyu bosu
SERVÂ Masal, söz
SERV-E SEHİY Doğru büyümüş servi * Güzellerin boyu buna benzetilir
SERVER Önder, reis, ulu, baş
SERVET Mal, mülk, zenginlik
SERVİ (Selvi) Yaprak dökmeyen ince uzun bir ağaç
SERV-İ BÜLEND Selvi boylu
SERV-İ GÜLZÂR-I VEFÂ Vefâ gülü bahçesinin selvi boylusu
SERV-İ HIRÂMÂN Salına salına yürüyen sevgili
SERV-İ KA’MET Selvi boylu
SERV-İ KAD Servi boylu
SERV-İ NÂZ (Servinâz) Naz servisi, sevgili, uzun boylu sevgili
SERV-İ REFTÂR Salınarak edâlı yürüyen sevgili
SERV-İ REVÂN Yürüyen, selvi gibi endâmlı güzel
SERV-İ SEBZ-ENDÂM Yeşil giyinmiş servi boylu güzel
SERV-İ SEHÎ Güzelin boyu
SERV-İ SEMEN Yâsemen boylu, değerli sevgili
SERV-İ SİMÎN Ay ışığının denizde meydana getirdiği ışıklı yol.
SERV-İ ŞURÎDE Perîşân, âşık, baş
SERVİNÂZ-I REFTÂR-I BÂLÂ Üstün yürüyüşlü servi boylu güzel
SERV-KAMET Selvi boylu
SERV-Ü SEMEN Yâsemin ile selvi
SERZENİŞ Takaza, tekdir, başa kakma, çıkışma, azarlama
SETÂİR Örtünülecek veya perdelenecek şeyler
SETÎR (Setr) Örtülmüş, kapalı, mestûr
SETR-İ HÜSN Güzelliği örtüp gizleme
SETTÂR Örten, kapayan, gizleyen, en çok gizleyen *Allah’ın isimlerindendir.
SETTÂRÜ’L-UYÛB Ayıpları-günâhları örten, bağışlayan Allah-ü Teãlâ
SEVÂİ Osmanlı devletinde dokunan bir ipekli kumaş türü.
SEVÂ Berâber olma, berâberlik, denk, müsâvi
SEVÂD Karaltı, uzakta karaltı hâlinde görülen kalabalık
SEVÂD-I ÂH-I PİNHÂN Gizlice çekilen âhın siyahlığı
SEVÂD-ÜL AYN Göz bebeği
SEVÂD-ZÜLF Kara zülf
SEVÂKIB Parlak yıldızlar
SEVÂL “Beğenerek, severek al” anlamında
SEVAP Hayırlı iş, Allah’ın rızâsını kazanmağa mahsus iyi amel
SEVDÂ-FEZÂ Sevdâ arttıran
SEVDÂ a) Aşk, sevgi, b) İstek, arzu, heves
SEVDÂ-GER (Gerân) Sevdâya düşen, çok seven kimse

229
SEVDÂ-KEŞ Sevdâ çeken
SEVDÂY-I DİLDÂR Sevgilinin tutkusu
SEVDÂY-I MECNÛNÂNE Mecnuna yakışır sevgi
SEVDÂY-I RÛH Yanağın sevdâsı
SEVDÂ-ZEDE Aşk ve sevdâ vurgunu, aşka düşmüş, aşka tutulmuş, âşık
SEVDİCEĞİM Sevgilim
SEVGİ Aşk, muhabbet, şefkat
SEVGİLİ Sevilen, dost, mahbûb, habîb
SEVİL Sevilen
SEVİLÂY Sevgiye değer ay
SEVİM Sevme, câzibe
SEVİN Sevilen kimse
SEVİNÇ Neş’e, iç ferahlığı
SEVİYYE Müsâvîlik, birlik, berâberlik, düzlük, doğruluk
SEVK Önüne katıp sürmek, ileri sürmek, yollanmak, göndermek
SEVM Sû-i kasd, derde sokmak, zulüm ve mihnete giriftâr etmek
SEVTÂB Tapacak kadar sevgi duyan
SEYÂKAT Eski yazının daha ziyâde mâli kayıtlarda kullanılan çeşidi
SEYELÂB (Seylân) Taşkın su, sel
SEYELÂN Akma, sel felâketi
SEYERÂN Seyretme, gezinme
SEYF Kılış
SEYFİ (Seyfettin) Kılıç ve askerlikle ilgili * Dînin kılıcı,
SEYF-İ ZİKR Zikir kılıcı
SEYL Yağmurdan hâsıl olan şiddetli sel
SEYLÂB Sel, sel suyu
SEYLÂBE Sel suyu, * Seylâbe-i aşk: Fazlaca akan gözyaşı
SEYMEN Çiftlik bekçisi
SEYR Yürüyüş, gezip görme, eğlenme ve ibret için bakma
SEYRÂN Gezme, gezinme, bakıp görme, seyretme
SEYRÂN-GÂH Gezinti yeri, Seyir yeri, gezme ve eğlenme yeri
SEYRÂN-I SAFÂ Gezinme ve eğlenme
SEYRE ÇIKMAK Gezintiye çıkmak
SEYR-İ GÜLŞEN Gül bahçesine girip dolaşmak
SEYR-İ NÜHÜFT Nühüft seyri, gizli seyir.
SEYR-İ SÛZİNÂK Sûzinâk seyri, yakıcı seyir
SEYYÂRE Gezegen, gezen, dolaşan, gezici.
SEYYAÂD-I DÎL Gönül avcısı
SEYYÂL Su gibi sıvı olup akan, çokça akan su
SEYYÂR Bir yerde durmayıp yen değiştiren
SEYYÂRÂT Seyyâreler, gezegenler
SEYYÂRE Güneş sistemini meydana getiren yıldızların her biri
SEYYİ’ Kötü, fenâ
SEYYİÂT Kötülük, günâhlar, suçlar, kötülüğe karşı çekilen sıkıntılar
SEYYÎD Efendi, Peygamberimizin soyundan olup, izinden giden

230
SEYYİDE Peygamberimizin soyundan gelip, izinden giden kadın
SEYYİDE’S SÜCCÂD Secde edenlerin efendisi
SEYYİE Kötülük, günâh, suç, fenâlık, yaramazlık
SEYYÜDÜ’L-KEVNEYN İki cihânın Ulu’ su, efendisi Hz. Muhammed Mustafâ (S.A.V.)
SEZÂ (Sezâi) Lâyık, yaraşır, uygun, münâsip, şâyeste, şâyân, değer, yakışır
SEZÂ-İ NÎAM Uygun nimetler
SEZÂ-VÂR Münâsip, uygun, yaraşır, lâyık
SEZÂY-İ BEZM-İ ÜLFET Dostluk meclisine lâyık
SEZER Sezgisi güçlü erkek
SEZGİ Bir şeyi önceden sezebilme gücü
SIBAH Güzel şeyler, güzel olanlar, şûle
SIB-GATULLAH Allah’ u Teãlâ’ nın yaratıcı kuvveti, İslâm’ın yaratılışı
SIB-İ ZENÂHDÂN Sevgilinin çenesi
SIBT Torun
SIBTEYN İti torun
SIBYÂN Çocuklar, sabîler
SIDDIK Çok samîmi, Allah’a ve Peygambere sâdık çok olan erkek.
SIDDÎK a) Pek doğru, sözünün eri b) Hz. Ebûbekir’ (R.A.)in lâkãbı
SIDK Doğruluk, gerçeklik, İç, yürek temizliği, ahdine sâdık olma
SIDK-I CENÂN Kalplerin sâdık oluşu, sadâkatli.
SIDK-I DERÛN Kalp temizliği
SIDK-U İHLÂS Sıdk ve ihlâs
SIFAT Hal, sûret, şekil, varlık, nişan, alâmet, yüz,kılık, lâkap, ünvan.
SIFIR Hiç, olmayan bir şeyin ismi
SIGA (Sıyga-Siga) Sorgu altına almak
SIR (Sırr) Gizli hakîkat, herkese söylenmeyen, Allah’ın hikmeti
SIRAT Doğru yol, geniş ve işlek yol
Cennete gidebilmek için herkesin üzerinden geçmeye mecbûr
SIRAT KÖPRÜSÜ
olduğu ve cehennem üzerine kurulmuş olan köprü
SIRÂT-I MÜSTAKÎM En doğru yol, İslâmiyet yolu, Hak yolu
SIRDAŞ Sır saklayan, birbirinin sırrını bilen, sırları bir olan
SIRF Sâdece, yalnızca
SIRMA Altın yaldızlı ya da yaldızsız gümüş tel
SIRR a) Gizli tutulan şey, b) Allah’ın akıl ermeyen hikmeti
SIRRAN Gizlice, gizli olarak
SIRRI (Sırriye) Gizliliğe âit
SIRR-I EV-EDNÂ Belki çok yakın sır
SIRR-I GÛN Gizli şekilde.
SIRR-I NEFAHÂT Sır esintileri
SIRR-I VAHDET Vahdet sırrı
SIRRULLAH Allah’ın sırrı
SİBEL Buğday başağı
SİDRE Yedinci kat gökte bulunan makam
SİFÂL Çanak, çömlek, testi gibi topraktan yapılmış eşya
SİH Demirden yapılmış kebap şişi.

231
SİHİR (Sihr) Büyü, çekicilik, fettanlık * Sihirli: Büyülü, büyüye yakalanmış
SİKAT İnanılır kimseler
SİLK Yol
SİLSİLE Birbirine bağlanan, zincir gibi birbirine ekli ve bitişik olan
SİLSİLE CÜNBÂN Arka arkaya, peşi sıra, zincir oynatan, deliliği azdıran
SİLSİLE-İ MÜŞK-İ TER Misk gibi siyah ve kokulu örülü saç, sürekli güzel koku
SİLSİLE-İ ZÜLF Sevgilinin zülfü
SÎM Gümüş, gümüş para, gümüşten, sırmadan
SÎMÂ Yüz, çehre, beniz, kimse
SÎMÂVÎ Çehreye âit, yüz şekline dâir
SİM-BER Göğsü, gerdanı gümüş gibi beyaz olan.
SİME Alâmet, iz.
SÎM-İ ZEKÂN Gümüş çene
SİMİN Gümüş renginde, beyaz.
SÎMİN BEDEN Vücûdu gümüş gibi olan, gümüş vücutlu
SÎMİN TEN Gümüş tenli, gümüş gibi beyaz ve parlak vücutlu
SÎMMİN (Sîmin) Gümüşten, gümüş gibi, gümüşe benzer
SÎM-Ü ZER Gümüş ve altın
SİN Mezar
Hz. Mûsâ’nın Peygamber olduğu Arabistan’da Süveyş ile Akabe
SÎNÂ
körfezi arasındaki bir yer ve bir dağ ismi
SİNAN Süngü ve mızrak gibi şeylerin sivri ucu
SİNÂS Tanıyan, bilen, anlayan
SÎNE Göğüs, kalp, * Sîne-çâk: Göğsü, kalbi yaralı
SÎNE ÇÂKİNEM Göğsümü parçalamaktayım
SİNE SÂF Temiz yürekli
SÎNE-BEND Gönlün bağlandığı
SİNE-BE-SÎNE Göğüs göğüse
SÎNE-ÇÂK Parçalanmış göğüs
SÎNE-İ BİLLÛR Billûr gibi göğüs
SÎNE-İ MECRÛH Yaralı yürek
SÎNE-İ PÂS Kederli yürek
SÎNE-İ PULAD Çelik göğüs
SÎNE-İ PÜR-DAĞ Yaralı bağır
SÎNE-İ SÂD-PÂRE Yüz parça olmuş, parçalanmış göğüs * Gönül
SÎNE-İ SÛZÂN Yakıcı göğüs
SÎNEMDE Kalbimde, göğsümde
SÎNE-SÛZ Yürek yakan
SİNÎN a) Sene, yıl, b) Sînâ dağı
SÎNN Yaş, yaşanmış zaman
SİPÂH (Sipeh) Asker, ordu, * Sipâhi: Askere mensup kimse
SÎPÂRE Kur’ân-ı Kerîmin her bir cüz’ ü, otuz parça
SİPÂŞ Şükretme, duâ etme
SİPİHR a) Gök, semâ, felek, âsuman, b) Tâlihli, baht, kader
SİPİHR-İ NİLGÜN Çivit rengi, mâvi felek, tâlih

232
SÎRÂB a) Suya kanmış, b) Tâze, körpe
SİRÂÇ Çerağ, ışık, kandil, meş’ale, nur saçan
SÎRET Tavır, davranış, bir kimsenin içi, hâli, ahlâkı
SÎRET-İ PEYGAMBERÎ Hz. Peygamber’ in sîreti, ahlâkı, hâl ve davranışı
SİRİN Kale duvarlarındaki delik
SİRİŞK Göz yaşı, ateş şerâresi
SİRİŞK-İ ÇEŞM Göz yaşı
SİRİŞT Yaradılış, huy, tabiat
SİRKAT Çalma, hırsızlık
SİTAN (İstan) Alıcı, alan, * Can-sitan: Can alan, * Gül-sitan: Gül bahçesi
SİTÂRE a) Yıldız, b) Örtünülecek, perdelenecek şey
SİTÂRE-GÂN Yıldızlar
SİTÂYİŞ Övme, methetme
SİTÂYİŞKÂR Metheden, öven
SİTEM Nâzikâne çıkışma, eziyet, cefâ, zulüm
SİTEMGER (Sitemkâr) Zulüm ve haksızlık eden
SİTEMHÂR Dikenin eziyeti
SİTEMKÂR Haksızlık ve zulüm yapan, zâlim, acı çektiren güzel
SİTEMKEŞ Haksızlığa uğrayan, zulüm edilen, mağdur, mazlum
SİVÂ Başka, gayrı, ALLAH’ tan başka şeyler
SİYÂB Elbiseler, giyecek şeyler
SİYÂHFÂM Siyah renkli
SİYÂHKÂR Günâh işlemiş, suçlu
SİYÂHPÛŞ Siyahlar giymiş, karalar giymiş, mâtemli, yaslı
SİYÂHRÛZ Tâlihsiz, şanssız, bahtsız
SİYÂKAT-HATI Osmanlı güzel yazı çeşidi
SİYÂM Oruç
SİYEH Siyah
SİYEHKÂR Kötü işler yapan, Siyehpûş: Karalar giyinmiş Siyehdîl: Kötü yürekli
SOFİ (Sûfi) Sofu, tasavvufa düşkün
SOHBET Görüşüp konuşma, ahbablık, arkadaşlık, feyizlenme, istifâde etmek
SOMAY Dolunay
SOMEL Katıksız, güçlü el
SOMER Tam erkek
SONAD Soyadı
SONAY Yılın son ayı * Aralık
SONBAY Son erkek
SONEL Bir işin sonuçlanmasında son katkıyı yapan
SONER Bir işin gerçekleşmesine yardım yapan
SONGÜR Bereketini son kez gösteren
SONSUZ Sonu olmayan, bitmeyen, tükenmez, ebediyet, sonsuzluk
SÖNMEZ Sürekli olarak yanan
SÛ Kötülük, iyi olmayan, kötü, fenâ
SUAT Mutlu
SUÂVİ Uykusuzluğa dayanıklı

233
SÛB’ Yedide bir
SÛBESÛ Taraf tarafta, her tarafa, her yanda
SUBH Sabah vakti, tan vakti, şafak zamânı
SUBHA Nur ve azamet, sabahla öğle arası, kuşluk vakti
SUBH-A DEK Sabaha kadar
SUBH-DEM Sabah vakti
SUBH-GÂH Sabah vakti, tan yeri
SUBH-I SAFÂ-BAHŞ Mutluluk getiren sabah
SUBH-I VUSLAT Kavuşma sabaha
SUBH-U MESÂ Sabah ve akşam
SUBÛR Helâk, felâket, mahvolmak
SÛD Rengi kara olan şeyler
SUDA Baş ağrısı, sıkıntı verme, rahatsız etme.
SÛDE Sürmüş, sürülmüş, Rûhsûde: Yüzünü sürmüş
SUD-EFZÂ Kazanç arttıran
SUDÛR Olma, meydana gelme, sadır olma
SUER Sûretler
SÛFİ Tasavvuf ehli, sofu, mutasavvıf
SUHÂN (Sühân) Söz, şiir, kelâm, kavl
SUHÂN-PERDÂZ Güzel ve düzgün söz söyleyen
SUHÂN-SERÂ Âhenkli söz söyleyen
SUHEN (Sehun - suhun) Söz,
SUHTE Bağrı yanık, kederli. Kaybolmuş, harcanmış.
SUÎ Kötü, fenâ mãnâsıyla kelimelerin başına gelir
SÛ-İ AHLÂK Kötü ahlâk
SÛ-İ HÂL Fenâ hareket tarzı, kötü hâl
SÛ-İ KASD Bir kimsenin aleyhinde tertip alma
SÛ-İ NİYYET Kötü niyet
SÛ-İ ZAN Kötü zanna sâhip olma, başkasının hareketini kötü zannetme
SUKUT Düşme, mahvolma, değerini kaybetme
SULAYIN Su gibi
SULTAN Hükümdar
SULTAN-MELÂHAT Yüz güzelliği hükümdârı
SUN’ Yapma, yaratma, te’sir, kudret
SUN’İ HAK Hakk’ın san’atı, yaratması
SUNA Erkek ördek
SUNAL Sunma ile ilgili
SUNAY Adak ayı
SUN-U TAKSİR Bir işte kusur etme.
SUPHİ (Suphiye) Sabah vaktiyle ilgili
SÛR Düğün, eğlence, ziyâfet, şenlik
SÛRET Biçim, görünüş, kılık, tarz, yol, gidiş, hâl
SÛRETÂ Görünüşte, zâhiren
SÛRET-İ MA’NÂ Rüyâ şeklinde
SURET-NÜMÂ Yüz gösteren

234
SÛR-İ ŞÂHİ Pâdişâha âit eğlence, düğün
SUR-SÜRÛR Düğün sevinci
SURÛH Köşkler, yüksek binâlar
SÛRUŞÂN Soran, soruşturan
SUTÛR Satırlar, yazı dizileri
SÛVER Sûretler
SUVER-İ ÂLEM Yeryüzünde görünen şekil, durum ve yaratıkların görünüşü
SÛY Cihet, yön, taraf
SÛY-İ İSTİGRAK Kendinden geçip dünyâyı unutma tarafı
SÛY-İ SEMEN Çimenlik tarafı
SUYÛH Akarsular, nehirler, ırmaklar
SÛZ Yanma, tutuşma, ateş, gönlün yanması, Sûz-i ciğer: Ciğerin yanması
SÛZAN Yakan, yakıcı, yanan, yanıcı
SÛZENDE Yakan, yakıcı, pek tesirli
SÛZ-İ DÎL Gönül yanığı, gönül âteşi
SÛZ-İ FİRÂK Ayrılık âteşi
SÛZ-İ NÂKİNEM Senin için yanmaktayım
SÛZİŞ Yürek yanması, büyük acı, yakma, te’sir etme, etki yapma
SÛZİŞ-İ AŞK Aşkın yakışı
SÛZİŞ-İ NİHÂN İçin için yanma, gizli yanma
SÛZ-NÂK (Sûzinâk) Dokunaklı, yakıcı, yakan, üzüntü veren, yakan, ateşli, * Bir makam
SÛZ-U GÜDÂZ Yanıp yakılma.
SÜBHÂN a) ALLAH (C.C.), b) Gökyüzünün kuzeyinde bir yıldız
SÜBÜL Sebiller
SÜCCÂD Secde edenler
SÜCÛD a) Secde etme, b) Secde edenler
SÜEDÂ Saadete ermiş insanlar
SÜER Yiğit, erkek asker
SÜFEHÂ Sefihler, içkici, müsrif ve günâhkâr kimseler
SÜFİL Aşağıda bulunan, alçak, âdi
SÜHÂ Bir yıldız ismi
SÜHÂN Söz, kelâm, lâfz
SÜHÂNDÂN Güzel söz söyleyen
SÜHÂN-I AŞK Aşk sözü
SÜHEYL Pek parlak bir yıldız
SÜHEYLÂ Yumuşak huylu kadın
SÜHÜN Söz, şiir
SÜKKÂN Sâkinler, ikãmet edenler
SÜKKER Şeker
SÜKKER-DEHÂN Şeker ağızlı, tatlı ağızlı, tatlı dilli
SÜKÛN Durgunluk, sâkin olmak, hareketsizlik
SÜKÛT Susma, söz söylememe
SÜLÂLE Soy, sop, bir kimsenin soyu
SÜLEYMAN Davut Peygamberin oğlu
SÜLÛK Bir yolda yürüme, tarikata girme, o mânevî yolda ilerleme

235
SÜM’A Gösteriş, riyâ, riyâkârlık
SÜMER İlk Uygur devletinin adı
SÜMÛD a) Tegannî eylemek, eğlenmek, b) kibirlenip somurtmak
SÜMÜVV Yücelik, yükseklik
SÜNBÜL (Sümbül) Güzellerin saçı, dalgalı saç, Başak,
SÜNBÜL-İ GÛSU Sünbül gibi olan saç, güzel kokulu uzun saç
SÜNBÜL-İ ZÜLF Sünbül gibi zülf, bir yazı çeşidi
SÜNNET Peygamberimizin sözü, emri, hâl ve takriri, yol, âdet
SÜNÛH a) Hatıra ve akla gelme, b) Sağlam ve emin olma
SÜNÛN Seneler, yıllar
SÜPÜRDE Ismarlanmış, sipariş olunmuş, bırakılmış, verilmiş
SÜR (Sûr) Ziyâfet, şenlik
SÜREYYÂ Ülker (pervin-yedi veya altı yıldızları) Ay’a yakın görünür
SÜRH Kırmızı, kızıl, ahmer
SÜRÛD Şarkı, türkü, terennüm
SÜRÛR Sevinç, neş’eli olmak, nîmetlerden başkalarını faydalandırmak
SÜRÛŞ Allah’tan haber getiren melek, Cebrâil
SÜTRE-İ ZÎBÂ Süslü perde
SÜTÛDE Övülmüş, methedilmiş, övgüye değer, yakışır
SÜTÛH Yorgun ve melûl, gevşek davranmış, âciz
SÜVÂR Ata binmiş, binici
SÜVEYDÂ Kalbin tam ortası, siyahlık
SÜVEYDÂ-ÜL KALP Kalbin tam ortası, kalpteki gizli günâh

236
Ş
ŞÂB Genç, delikanlı, yiğit
ŞÂBAN Arabî ayların sekizincisi, mübârek üç ayların ikincisi
ŞÂBÂŞ Alkış etme, alkışlama, âferin deme
ŞÂBET (Şebet) Genç kadın
ŞÂBİH Misli olan, nâzir benzeyen
ŞÂD Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrûr, şen, bahtiyâr
ŞÂD’ÂB Suya kanmış, sulu * Âb-dâr: Ter-ü tâze
ŞÂD’LIK Neş’elenmek, sevinmek
ŞÂDÂN Sevinçli, bahtiyâr
ŞÂD-EDECEK Sevindirecek, neş’elendirecek
ŞÂD-ETMEK Neş’elendirmek, sevindirmek
ŞÂD-EYLEMEK Sevindirmek
ŞÂDIMAN (Şâdmân) Sevinçli, memnun.
ŞÂDİ (Şâdiye) Sevinçlilik, memnunluk, mesrûriyet, gönül ferahlığı, neş’e
ŞÂD-KÂM Tâlihi iyi gitmekle hâlinden memnûn olan, sevinçli
ŞÂD-MÂN Sevinçli, memnun, mesrûr, mahzûz
ŞÂD-NÂK Gönlü memnun, mesrûr
ŞÂD-OLMAK Sevinmek, sevinçli olmak
ŞÂD-U HANDÂN Sevinçli ve gülen, Mesrûr ve memnun
ŞÂDÜMÂN Mesrûriyet, sevinçlilik, bahtiyar
ŞÂE Diledi, istedi, murâd eyledi
ŞAFAK a) Guruptan sonraki ve Güneş doğmadan önceki karanlık, tan vakti
ŞÂFÎ a) Şifâ veren, hastayı iyi eden, b) Şefaat eden
ŞÂH a) Hükümdar, pâdişah b) Dal, budak * Şâh-ı gül: Gül ağacı
ŞÂHÂN Şahlar, pâdişahlar
ŞÂHÂNE Şâha, pâdişâha yakışır, lâyık şekilde
ŞÂHBÂL (Şehbâl) Kuş kanadının en uzun tüyü
ŞÂHBÂZ (Şehbâz) Atak, çevik, becerikli, yiğit, cesur, kahraman
ŞÂHDÂNE İri inci tânesi
ŞÂHDÂR a) Dallı, budaklı ağaç, b) boynuzlu hayvan
ŞÂHENŞÂH (Şâhenşeh) Pâdişahlar pâdişâhı, şahlar şâhı, en büyük pâdişah
ŞÂHESER Üstün ve büyük eser, eserlerin şâhı, yüksek değerde olan
ŞÂH-I CİHÂN Cihan Pâdişâhı, Dünyâ pâdişâhı
ŞÂH-I HÛBÂN Güzeller şâhı, güzeller güzeli
ŞÂH-I KİŞVER Ülkenin pâdişâhı
ŞÂH-I KİŞVERİ HÜSNÜ BAHÂ Güzeller güzeli
ŞÂH-I MERDÂN Mertlerin şâhı, Hz. Ali’nin nâmı
ŞÂH-I RİSÂLET Risâlet şâhı Hz. Muhammed (A.S.M.)
ŞÂHİD a) Gören, şâhitlik yapan, tanıyan b) Sevgili, güzel, dilber
ŞÂHİK Yüce, büyük dağ, yüksek yapı veya ağaç
ŞÂHİKA Dağ tepesi, zirve * Şevâhik-i cibâl: Dağların zirveleri

237
ŞÂHİKA-İ BÜRKAN Yanardağ tepesi
ŞÂH-KÂR En güzel eser, baş eser, şâheser
ŞÂH-SÂR Dallı budaklı ağaçlar ve ağaçlık yer
ŞAHSİYET Karakter sâhibi, makbûl insan olma, kendine mahsus ahvâl
ŞÂH-VÂR (Şehvâr) a) Şâha, hükümdâra lâyık ve yaraşır, b) İri ve iyi cins inci
ŞÂİBE Kusur, leke, ayıp, noksan, kötü iz
ŞÂİBELİ Kusurlu, lekeli, ayıplı, noksanlı
ŞÂİK a) Şevkli, hevesli, şevk verici b) Dikenli
ŞÂİKA Hevesli, istekli
ŞÂİR Şiir yazan, sözünü vezin ve kãfiye ile tertip eden
ŞÂİRÂNE Şâirce, şâire benzer konuşmak, mevzuu kadar hoş lâtif şey
ŞÂİRE Kadın şâir
ŞÂK a) Eziyetli, zahmet verici, güç, b) Yarık, çatlak, yarılma,
ŞAKÂVET Bedbahtlık, kötü tâlihlilik, kötü iş
ŞAKAYIK (Şakaik) Büyük ve parlak bir çiçek olup, gelincik de denir.
ŞAKIMAK Güzel ses çıkarmak, ölmek, çok güzel okumak
ŞÂKÎ a) Şikâyet eden, ağlayan, b) Haydut, yol kesen, haylâz
ŞÂKİR (Şâkire) Allah’ a şükreden, hâlinden memnûniyetini bildiren
ŞÂKİRD Talebe, çırak
ŞÂKK-I KAMER Ayın parçalanması, Peygamberimizin; Ayı parmağıyla parçalama mûcizesi
ŞAKRAK Bülbül gibi öten, keyif ve neş’eyle söyleyen, çok sevilen
ŞÂM (Şem) Akşam, akşam yemeği
ŞÂMGÂH Akşam vakti
ŞÂMİH Âli şey, yüksek
ŞÂMİL Çevreleyen, içine alan, ihtivâ eden, kaplayan
ŞÂMM Koklayan, koku alan, koklama duygusu, burun
ŞÂM-Ü SEHER Akşam sabah
ŞÂN a) Şan, şöhret, b) Gösteriş, çalım, c) Hâl,keyfiyet, d) Âdet, huy
ŞÂNE Tarak
ŞÂNINA DÜŞMEK Yakışmak
ŞAR Şehir, belde
ŞARÂB İçilecek şey, içki, * Aşk, muhabbet
ŞARÂB-I HOŞ-TER Çok (daha) hoş şarap
ŞARÂB-I NÂB Saf şarap
ŞARÂB-I TÂHÛR Temiz ve helâl olan cennet şarâbı, cennete mahsus şurup
ŞÂRIK Doğup parlayan * Necm-i şârik: Parlak yıldız
ŞÂRİ’ a) Şeriat koyan, b) Hz. Muhammed, c) Allah (C.C.)
ŞÂRİB İçen, şürbeten
ŞÂRİD Tutunup beğenilmiş ve yayılmış şiirler, ata sözleri
ŞÂRİH Şerheden, açıklayan, bir şeyin mânâsını izhâr eden
ŞARK Doğu, Güneşin doğduğu taraf
ŞÂŞAA Parlama, zâhiri parlak görünüş
ŞÂŞAADÂR Gösterişli, parlak
ŞATIR Neş'eli, hayat dolu, keyifli, şen

238
ŞAVK Işık, parıltı
ŞAVKIMAK Parlamak, ışık saçmak, aydınlatmak
ŞÂY1RN-I SENÂ Senâ edip övmeğe lâyık olan
ŞÂYÂN Münâsip, lâyık, yaraşır, değer
ŞÂYÂN-I TEMÂŞÂ Görülmeğe değer olan
ŞÂYEGÂN Uygun, lâyık, yakışır.
ŞÂYESTE Şâyân, uygun, yaraşır, lâyık
ŞÂYET Eğer, belki, olur ki gibi..
ŞÂYGAN Duyulmuş, herkesin bildiği, yayılmış, yaygın hâle gelmiş
ŞÂYİ (Şâyiâ) Yayılmış haber, yaygın olan söylenti, ağızlarda dolaşan lâf
ŞÂZİMENT Özellikleri kimseye benzemeyen
ŞÂZİYE Kural dışı
ŞEÂMET Uğursuzluk
ŞEB Gece, karanlık, leyl
ŞEB-ÂRÂ Geceyi süsleyen.
ŞEBÂB Gençlik, tâzelik, civanlık, * Ahd-i şebâb: Gençlik zamânı
ŞEBÂHET Benzeme, benzeyiş
ŞEBÂN Geceler, şeb
ŞEBÂNGÂH Gece parlayan, gece vakti, geceleyin
ŞEBÂNRÛZ 24 saatlik zaman, gece gündüz
ŞEBBÛ (Şebbûy) Şebboy çiçeği.
ŞEB-EFRÛZ Gece vakti ışık veren, geceyi aydınlatan
ŞEBEH Benzer, nâzır, benzeyen şey
ŞEBHÛN Gece baskını
ŞEB-İ ARUS Düğün gecesi, Mevlânâ’ nın vefat ettiği gece
ŞEB-İ FİRKAT Ayrılık gecesi, firkat karanlığı
ŞEB-İ HİCRÂN Ayrılıkla geçirilen gece, hicran gecesi
ŞEB-İ VUSLAT Kavuşma gecesi, vuslat gecesi
ŞEB-İ YELDÂ Yılın en uzun gecesi.
ŞEBÎH Benzer, aynı, tıpkı
ŞEBİSTÂN Yatak odası, harem dâiresi
ŞEBNEM Çiğ, rutûbet, gece nemi,
ŞEBNEM-ÂLÛD Çiğ tânelerine bulanmış, * Gözyaşı ile dolmuş
ŞEB-PER Yarasa
ŞEB-TÂ SEHER Geceden sabaha kadar
ŞEB-TÂB Ateş böceği
ŞEB-TER Gece ıslaklığı
ŞEB-Ü-RÛZ Gece gündüz
ŞECER Ağaç, kütük, sülâle
ŞECER-ÂSÂ Ağaç âsâ
ŞEDÎD Sert, sıkı, şiddetli, mûsibet, belâ
ŞEFAAT Birinin bağışlanmasını dileme, arka çıkma, vesîle olma
ŞEFAATKÂR Şefaat kaynağı
ŞEFÂFET Şeffaflık, saydamlık, şeffaf olma

239
ŞEFÂKAT Şefkat, acıyarak şefkatle sevme, karşılıksız merhamet etme
ŞEFİ Bağışlanması için araya giren suçunun affı için yardım eden
ŞEF-İ ALLAH Allah katında kullara şefâat eden
ŞEFÎ-İ İNS-Ü CÎN İnsanların ve cinlerin şefaatçisi
ŞEFİK (Şefika) Şefkatli, esirgeyen, merhametli, rikkat sâhibi
ŞEFİ-ÜL MÜZNİBÎN Günâhkârların şefaatçisi Hz. Muhammed (A.S.M)
ŞEFKAT Başkasının kederiyle ilgilenmek, acıyarak sevmek, koşmak
ŞEFTE-DÎL Gönül vermiş, tutkun, meftun
ŞEH Şah, hükümdar
ŞEHÂ Ey pâdişah, ey şah
ŞEHÂDET GETİRMEK Kelime-i şehâdet getirmek
ŞEHBÂL (Şâhbâl) Kuş kanadının en uzun tüyü
ŞEHBÂZ (Şâhbâz) a) İri ve beyaz doğan kuşu, b) Çevik, yiğit, şanlı, kahraman
ŞEHBÂZ-I NİGÂH Bakış doğanı
ŞEHD Bal
ŞEHD-İ LEB Bal dudak
ŞEHD-Ü ŞEKER Bal ve meker
ŞEHEN ŞAHA Ey pâdişahlar pâdişâhı
ŞEHEVAT Şehvetler, nefsâni istekler, arzular
ŞEHEVÎ Şehvetle ilgili, hayvânî, nefsânî duygularla ilgili, onlara âit
ŞEH-İ EŞHEB SÜVÂRI NAZ Beyaz ata binmiş nâz pâdişâhı
ŞEH-İ HÛBÂN Güzeller şâhı, pâdişâhı
ŞEHÎD Allah yolunda canını fedâ ederek ölen Müslüman
ŞEHÎD-İ KERBELÂ Kerbelâ şehidi Hz. Hüseyin
ŞEHİNŞÂH Şahlar şâhı
ŞEHLÂ Elâ, koyu mâvi gözlü, tatlı şaşı
ŞEHLEVEND Leventlerin şâhı, boylu boslu güzel
ŞEHNÂZ a) Nâz pâdişâhı, çok güzel olan, b) Mûsıkîmizde bir makam adı
ŞEHRÂH Anayol, ana cadde.
ŞEHRÂN Anayol, cadde, doğru ve geniş yol
ŞEHR-İ İLİM İlim şehri
ŞEHR-İ RAMAZÂN Ramazan ayı, oruç ayı
ŞEHR-İ YÂR Hükümdar, pâdişah, en iktidarlı
ŞEHSÜVÂR Binicilerin şâhı, usta binici
ŞEHVÂNİ Şehvetle ilgili, nefisle ilgili
ŞEHVET Bir şeyi fazla istemek, cinsi istek, nefsin meyli ve arzusu
ŞEK Şüphe, tereddüt, zan * Bilâ şek: Şüphesiz
ŞEKÂF (Şikâf) Yaran, yırtan, ikiye ayıran * Dîl şikâf: Yüreği yaran
ŞEKÂVET Şâkilik, eşkıyâlık, her türlü kötülük içinde olmak
ŞEKÂYA Şikâyetler, memnûniyetsizlikler
ŞEKER-BÂR Şeker yağdıran, gülücük yağdıran
ŞEKER-LEB Dudağı şeker gibi tatlı
ŞEKEVÂT (Şekre) Şikâyetler
ŞEKİP (Şekibe) Tahammüllü, sabırlı

240
ŞEKK Şüphe, zan, tereddüt
ŞEKK-İ KÜFRÎ Küfürden dolayı gelen şüphe, kâfire âit şek
ŞEKÛR Çok şükreden, Allah’ın lütuflarına memnûniyetini gösteren
ŞEKVÂ Şikâyet, âcizliğini ve zayıflığını haber vermek, hoşnutsuzluk, sızıltı
ŞEKVÂ ETMEK Şikâyet etmek
ŞEKVÂY-I HİCRÂN Ayrılıktan yakınma, şikâyet etme
ŞEKVÂY-I KADER Kaderden şikâyet etmek
ŞELÂLÂT Büyük çağlayanlar, şelâleler
ŞEM Mum, ışık
ŞEM’A-İ MAKSÛD İstek, ümit mumu, ışığı
ŞEM’Î Işığa mensup
ŞEM-A Işık, çıra, mum, muma batmış fitil
ŞEM-A ÂSÂ Güneş gibi
ŞEMÂİL Huylar, ahlâklar
ŞEMÂİM Güzel kokular
ŞEM-İ CEMÂL Güzellik mumu, kandili, ışığı
ŞEM-İ İLÂHİ İlâhi ışık, ilâhi nur, Kur’an hakîkatları
ŞEM-İ KÂFUR Kâfurdan yapılmış beyaz mum.
ŞEM-İ MECLİS Meclisin mumu, kandili, ışığı
ŞEM-İ RUHSÂR Beyaz yanak
ŞEM-İ ŞÂBİSTAN (Şebistan) Meclisi aydınlatan mum, Yatak odası mumu, ışığı
ŞEM-İ VECH Yüzün mumu, kandili, ışığı
ŞEMİM İyi kokan, güzel kokulu * Bâd-ı anber şemim: Anber kokulu rüzgâr
ŞEMM Koklama, koklanma, koku alma, koku hissetmek,
ŞEMME a) Bir kere koklama, b) Pek az şey
ŞEMS Güneş, âfitab
ŞEMS-ÂBÂD Güneşi bol yer, günlük güneşlik yer
ŞEMSEDDÎN Dînin güneşi
ŞEMSİ Güneşe âit
ŞEMS-İ HİDÂYET Hidâyet güneşi Hz. Muhammed (A.S.M)’in bir ismi
ŞEMS-İ HÜDÂ Tanrı güneşi
ŞEMS-İ KALB-İ VÂSİLÎN Hakk’a vâsıl olan kimselerin kalbinin güneşi
ŞEMSPÂRE Güneş parçası
ŞEMS-ÜL HÜDÂ Hidâyet güneşi
ŞEMŞÎR Kılıç
ŞEMŞÎR-İ ZÛLM Zulüm kılıcı
ŞEN Naz, edâ, cilve,göze ve gönüle hoş görülen hâl
ŞENAY Mutlu geçen ay
ŞENEL Çevresine neş’e saçan
ŞENG Neşeli, kıvrak
ŞENGÜL Sevinç getiren gün
ŞENHAN Pek hırslı, tamahkâr, aç gözlü
ŞENÎ (Şen’i) Kötü, fenâ, utanılacak ayıp
ŞER’ Emir ve nehi gibi hükümleri vâzetmek, şeriat, Allah’ın emri

241
ŞER’ÂN Şerîata uygun olarak
ŞERÂFET Değer ve şeref sâhibi olma, îtibar, haysiyet
ŞERÂİH Vücuttan kopmayarak ayrılmış olan et parçaları
ŞERÂİT Şartlar
ŞERÂR (Şerâre) Kıvılcım, şerâre, * Şerâre pâş: Kıvılcım saçan
ŞERÂRÂT Şerâreler, kıvılcımlar
ŞERÂRET Kötülük, şer işleme, fenâlık
ŞERÂSET Titizlik, geçinememe, kötü huyluluk
ŞERÂYÎ Şerîatlar, şerîat hükümleri
ŞERBET-İ LÂL Sevgilinin dudağı, şerbeti, şarabı
ŞEREF Yükseklik, yücelik, büyüklük
ŞEREF-ÂBÂD Şereflenmek, şereflendirilmek
ŞEREF-BAHŞ Şereflendiren, şeref veren
ŞEREF-EFZÂ Şeref arttıran
ŞEREF-RÎZ Şeref veren
ŞEREF-YÂB Şeref bulan, şeref kazanan
ŞERER (Şerâre) Kıvılcım
ŞERER-FEŞÂN (Şân) Kıvılcım saçan
ŞERER-NÂK Kıvılcım saçan
ŞERH Açma, ayırma, genişletme, açıklama, açık anlatma
ŞERHÂ Kesme veya yaralama eseri, kesilip dilimlenmiş şey, parça, dilim
ŞERHÂDÂR Yara sâhibi olan
ŞERHÂ-DÂR-I TÎR-İ HİCRÂN Hicran oku ile yaralanmış
ŞERHAN İzah etmek, açıklamak sûretiyle, şerhederek
ŞERHETMEK Açıklamak
ŞER-İ ENVER En nurlu kãnun ve nizam, saadet ve selâmete vesîle olan şeriat
ŞERÎAT a) Doğru yol, Allah’ın emri, Hak dîn yolu, b) Geniş cadde
ŞERİF (Şerife) Mübârek
ŞERİK Ortak, arkadaş
ŞERÎR Şer işleyen, kötü kimse, yaramaz, fesatçı
ŞERM Utanç, utanma, hayâ etme, hicâp duyma
ŞERMENDE Utanmış, mahcup, utanılacak bir iş yapan
ŞERMÎN Utangaç
ŞERMNÂK Mahcup, utangaç
ŞERM-SÂR Mahcup, utanan utangaç
ŞERR Kötü iş, kötülük, fenâlık, kavga, gürültü
ŞERR-Ü FESÂD Kötülük ve bozukluk
ŞERŞÂR Dopdolu, ağzına kadar dolu, taşkın
ŞERÛR Çok şerli, çok mahcup, çok utangaç
ŞEŞ Altı sayısı
ŞEŞ-CİHET Altı cihet, altı yön
ŞETÂRET Neş'e, keyif, sevinç, şenlik, şatır ve şuh olmak
ŞEV Gece, leyl
ŞEVÂİR Kadın şâirler

242
ŞEVÂRIK Nurlar, aydınlıklar, parlaklıklar
ŞEVK Fazla arzu, hasret dolu istek, keyif, neş’e, nefsin bir şeye meyletmesi
ŞEVK-ÂLÛD Şevkli, neş’eli, sevinçli, keyifli
ŞEVK-ÂVER Neş’e veren, neş’e getiren, şevklendiren
ŞEVK-BAHŞ Şevk veren, şevklendiren
ŞEVK-EFZÂ Şevklendiren, neş’e arttıran
ŞEVKET Pâdişâha mahsus heybet ve saltanat, kudret, kuvvet ve haşmet
ŞEVKET-EFZÂ Büyüklük gösteren
ŞEVKETLÛ Büyüklük ve kudret sâhibi anlamında Pâdişâhlara verilen unvan
ŞEVK-I IRAK Irak neş’esi
ŞEVK-I RÛH-İ DÎLDÂR Sevgilinin yanağının canlılığı
ŞEVKİ (Şevkiye) Neş’e ve şevk ile ilgili, şevkle, istekle
ŞEVK-İ DERÛN Gönül iştiyâkı, gönlün özleyişi; gönül sevinci, neş'esi
ŞEVK-İ RÛH-İ DİLDÂR Sevgilinin yanağının canlılığı
ŞEVK-U CÛŞ-U HURÛŞ Sevinç, coşkunluk ve taşkınlık
ŞEVK-U İŞTİYÂK Şevk ve arzu, şevk ve iştiyâk
ŞEVK-U MUHABBET Şiddetli arzu ve sevgi
ŞEVK-U TARÂB Özleyiş ve coşkunluk, neş'e ve coşkunluk.
ŞEVVÂL Arabî 10. ay, Ramazan Bayramı, Bayramının ilk üç günü
ŞEYB Saçın beyazlığı, ihtiyarlık, yaşlılık
ŞEYDÂ Aşktan aklını kaybetmiş, şaşkın, dîvâne, düşkün
ŞEYDÂ-I (Şeydâyi) Çok fazla sevgiden hâsıl olan dîvânelik, şaşkınlık, delilik
ŞEY-EN-LİLLÂH *Allah için bir şey: Dervişlerin bir şey istediklerinde söyledikleri söz
ŞEYH a) Yaşlı adam, ihtiyar, b) Bir tekkede müritlerine reislik eden kimse
ŞEYMÂ Eski Türk adlarından
ŞEYN Ayıp, leke, kusur, eksiklik
ŞİÂR İz, belirti, işâret, ayırt edici iyi âdet, alâmet
ŞİBH Benzer, benzeyen şey
ŞÎD Nur, ziyâ, aydınlık, Güneş
ŞİDÂD Sertler, şiddetliler
ŞİDDET Sertlik, katılık, ziyâdelik, sıkılık
ŞİDDET-İ KURB Yakınlık şiddeti, fazlalığı, çok yakın olma
ŞİFÂ Hastalıktan iyi olma, iyileşme, hastalıktan kurtulma
ŞİFÂ-BAHŞ Şifâ veren, iyilik veren, iyileştiren
ŞİFÂHİ Ağızdan, sözlü, şifâhen
ŞİFÂ-İ SADR Gönlü ferahlama
ŞİFÂKÂR Şifâlı, şifâya sebep olan
ŞİFÂYÂB Şifâ bulan, iyileşen
ŞİFÂYÂB-ETME İyileştirme, hastalıktan kurtarma
ŞİFTE Düşkün, tutkun, meftûn
ŞİFTE-DÎL Gönül vermiş, meftûn, tutulmuş
ŞİHÂB a) Kıvılcım, b) Akan yıldız
ŞİHÂB-I SÂKIB Delip geçen kıvılcım
ŞİKÂ Şikâyetler, sızıltılar

243
ŞİKÂR a) Av, avlanma, b) Değerli, kıymetli ganîmet
ŞİKÂYET Sızlanma, haksız olan, bir kimseyi üst makãma bildirmek
ŞİKEN Kıvrım, büken
ŞİKEST Kırma, kırılma, kıran, yenilme, mağlûbiyet
ŞİKESTE Kırılış, yeniliş, mağlûp oluş, kırık
ŞİKESTE-DÎL Gönlü kırık, mahzûn, kederli, hüzünlü
ŞİMDEN “Şimdiden”’in kısaltılmışı, * Şimden gerû: Şimdiden sonra
ŞİMDEN GERÛ (Geri) Bundan sonra, şimdiden sonra
ŞİMŞÎR-ŞEMŞÎR Kılıç
ŞİNÎDE İşitilmiş, duyulmuş
ŞİNAH Suda yüzme
ŞİNÂS Tanıyan, bilen, anlayan
ŞİNÂSİ Tanımakla alâkalı
ŞÎR Aslan
ŞİRÂNE Kahramanlık ve cesaretle yapılan, aslanca.
ŞÎRÂZE Esas, nizam, düzen
ŞÎRDÎL Aslan yürekli, cesur
ŞÎRE (Şıra) Üzüm suyu, ekşimsi tatlı
ŞİR-İ KADİM Eski aslan
ŞÎR-İ YEZDÂN Allah’ın aslanı * Hz. Âli
ŞİRÎN a) Tatlı, sevimli, cana yakın, b) Ferhat- Şirin hikâyesinin kahramanı
ŞİRİN-EDÂ Lâtif ve şirin, edâlı, tatlı edâlı güzel
ŞİRÎN-İ ESMER Esmer güzeli
ŞİRK Allah’a ortak kabûl etmek, En büyük günâh
ŞİRK-İ ASGAR En küçük şirk (günâhı az)
ŞİRK-İ CELÎ Açık şirk, Allah’a açıkça şirk koşma
ŞİRRET Terbiyesiz, hayâsız, edepsiz, geçimsiz, huysuz ve kavgacı
ŞİŞE-İ RÎNDÂN Kadeh
ŞÎŞE-İ SERŞÂR Ağzına kadar dopdolu olan
ŞİTÂ Kış, senenin soğuk mevsimi
ŞİTÂB Acele, sür’at ve çabukluk *Aşırı derecede isteme
ŞİTÂBÂN Çabuk olan, acele ve sürat eden, koşan
ŞÎVE a) Değişik tarz ağız, söyleyiş, üslûp, b) Nâz, edâ
ŞÎVE-BÂZ Cilveli, işveyle nâz eden, edâlı
ŞİVE-ENDÂZ Naz yapan, nazlanan
ŞÎVE-İ EFRÂD Eşi benzeri olmayan nâz ve edâ
ŞÎVE-İ HÜSN Güzelliğin görünüşü, edâsı
ŞÎVE-İ REFTÂR Yürüyüş tarzı, yürüyüşteki edâ
ŞÎVEKÂR (Şîveger) Nazlı, edâlı
ŞÎVELİ İşveli, nazlı, edâlı, cilveli
ŞÎVEN Mâtem. Yas, inleme, sızlanma, feryât, çığlık
ŞÎVEV-Ü NÂZ İşve ve nâz
ŞOL 1) Şu, o, bu. 2) İş
ŞÖHRET Ün, şan, ad yapma

244
ŞU’LE-İ BERK Şimşek ateşi
ŞUGL a) İş uğraşacak, meşgûl olacak şey. b) Dert, gãile
ŞUH Oynak, neş’eli, şen ve hareketlerinde serbest olan, şîveli
ŞÛHİ Naz, serbest ve nazlı hareket, şîve
ŞÛH-İ CEFÂ Cefâkâr güzel
ŞÛH-İ CİHÂN Dünyâ güzeli
ŞÛH-İ CİHÂN-ÂŞÛB Cihânı karıştıran neş’eli, oynak kadın
ŞÛH-İ DÎL-CÛ Gönül çeken güzel
ŞÛH-İ LEVEND Neş’eli, oynak kadın
ŞÛH-İ MÜMTÂZ İmtiyazlı, seçkin güzel
ŞÛH-İ SEMEND Çevik ve güzel atın gãilesi
ŞÛH-İ SERTÂB Neş’esiyle meclisi aydınlatan, parlatan şuh
ŞÛH-İ SİTEMKÂR Zulüm ve haksızlık eden şuh, zâlim güzel
ŞÛH-İ ŞEN Kayıtsız ve neş’eli güzel, şen şakrak güzel, nazlı, oynak güzel
ŞÛH-U DİLÂRÂ Şûh ve gönül alan
ŞÛH-U NÂZAN Kayıtsız ve nazlı
ŞUHÛD Şâhid olma, müşâhede etme, görme, görünme
ŞÛLE Alev, ateş, ateş alevi, alevlenmiş odun
ŞÛLE-BÂR Alev saçan
ŞÛLE-DÂR Alevli, alevlenmiş
ŞULE-ENDÂZ Parıldayan, ışık veren.
ŞÛLE-FEŞÂN Alev saçan, ışık saçan, parlatan
ŞULE-GÎR Alevlenen, tutuşan
ŞÛLE-İ BERK Şimşek ateşi
ŞÛLE-İ DAĞ-I NÜMÂYÂN Gönül yanığının görünen alevi
ŞÛLE-İ ŞEM-İ CEMÂL Güzellik mumunun pırıltısı
ŞÛLELİ Alevli, tutuşmuş
ŞULE-NÜMÂ Alevli, ışıklı, parlak.
ŞULE-PÛŞ Alevler içinde kalmış.
ŞÛLE-PÂŞ Işık saçan
ŞÛRÂB Gözyaşı, kirli ve acı su
ŞÛRÎDE Perîşan, âşık, meftun, şeydâ
ŞÛRÎDE-BAHT Bahtsız, tâlihsiz
ŞÛRÎDE-DÎL Perîşan gönüllü âşık
ŞÛRÎDE-GÎ Karışıklık, perîşanlık, tutkunluk
ŞÛRÎDE-VÜ ŞEYDÂ Âşık ve dîvâne
ŞUUR Anlayış, idrak, vicdan, hiss-i zâhirle duymak
ŞÜBHE Tereddüt, zan, bir şeyin doğru olup olmadığını bilememe
ŞÜHEDÂ Şehidler
ŞÜHÛD a) Şâhitler, b) Vücut bulma, var olma, görünme, c) Görme
ŞÜHÛR Aylar, 30 günlük müddetler
ŞÜKR (Şükür) Allah’ın nîmetlerine karşı memnunluk, Allah’a teşekkür.
ŞÜKRAN İyilik bilmek, minnettarlık, şükretme hâli
ŞÜKRÂN-I BÎ HEMTÂ Eşsiz şükürler

245
ŞÜKR-İ BÎ-NİHÂYE Sonsuz şükür
ŞÜKRÜ (Şükriye) Şükretme
ŞÜKÛF (Şüküf) Çiçek, tomurcuk, zühre
ŞÜKÛFEZÂR Çiçek bahçesi
ŞÜKÛH Azamet, ululuk, celâl
ŞÜKÜFTE (Şüküfe) Açılmış * Gül-i şüküfte: Açılmış gül,
ŞÜM Uğursuz
ŞÜRB İçmek, içilmek
ŞÜRB-İ HELÂL Helâl içecek
ŞÜREKÂ Şerikler, ortaklar
ŞÜRİDE-HÂL Perîşan hâlli
ŞÜRÛ’ Başlama, başlamak
ŞÜRÛR Şerler, kötülükler

246
T
TÂ a) Kat, kıvrım, büklüm, b) Kadar, değin
TÂ’AB (Taab) Yorgunluk, zahmet, eziyet, sıkıntı, güçlük
TA’N Hoş görmeme, kötülemek, birisinin kusurlarını açıklamak, ayıplama
TA’NE Sövme, çekiştirme
TA’NE-İ AĞYÂR Ağyarın, başkasının “Yabancıların” çekiştirmesi, yermesi, sövmesi
TA’N-I ÂLEM Âlem halkının ta’n etmesi
TA’R-GER Şaşırtıcı, aldatıcı
TA’RÎZ Dokunaklı söz söyleme
TAAB-ÂVER Yorgunluk veren
TAAB-MEDÂR Yorgunluk, eziyyet vâsıtası
TAAB-Ü TÂKAT Yorgunluk ve güç
TAACCÜB Şaşma, hayret etme, tahayyür
TAACCÜC Şamata, gürültü, patırtı
TAAHHÜD Bir işin yapılması için söz verme, resmi söz verme
TAAK-I EFLÂK Göklerin taakı
TAALLÛK a) Âit olma, b) Asılı olma, c) İlgisi olma, d) Sevme * Dünya ilgisi
TAALLÜM Öğrenme, öğrenilme
TAÂM Yemek, yenilen şey, aş
TAARRUZ Düşmana hücûm etme, saldırma, çatma, sataşma, itişme
TAASSUB Dîn bakımından fazla sahâbetli olma, taraflı olma
TAASSÜR Güçleşme, güç olma
TAAŞŞUK Âşık olmak, çok fazla derecede sevgi beslemek
TÂAT İbâdet etmek, Allah’ın emirlerini yerine getirmek
TAAYYÜN Meydana çıkma, vücûd bulma, âşikâr olma
TAB a) Güç, kuvvet, b) Işık, parlaklık * Parlayan, parlatan, aydınlatan"
TABÎBÂN Doktorlar, hekimler.
TAB-ÂVER Dayanan, tâkat getiren.
TÂBÂN Parlak, parıldayan * Mâh-ı Tâbân: Parlak ay
TÂBDÂDE Parlatılmış, yandırılmış
TÂBDÂR Parlak, ziyâdâr, münevver
TÂBE İyi ve temiz anlamında
TÂ-BE KÂF Çatlayıncaya kadar
TÂ-BE MAHŞER Mahşere kadar.
TÂ-BE NÂF Ortasına kadar.
TÂ-BE SEHER Seher vaktine kadar.
TÂBE SERÂHÛ Toprağı iyi ve temiz olsun
TÂBE-KEY (Tâkey) Ne zamâna kadar, niceye dek, ne vakte kadar
TÂBE-KIYÂMET Kıyâmete kadar
TÂBENDE Işık veren, parlayan
TÂBE-SEHER Sabaha kadar
TÂB-I ÂH Ah parlaklığı, ışığı

247
TÂB-I HURŞÎD Güneş’i harâreti
TÂB-I MEDÂR Güç, kuvvet vâsıtası
TAB-I RÛH Yanağın sıcaklığı
TÂB-I SELÎM Doğru dürüst ışık (güç)
TÂB-I TARÂVET Tâze güç
TÂBİ Birinin arkası sıra giden, ona uyan, itaat eden
TABÎB Doktor, hekim
TABÎB-İ HÂZIK İşinin ehli doktor
TÂBİSTAN Yaz mevsimi
TÂBİŞ Parıltı, parlama, parlayış
TÂBNÂK Parlak, ışıklı, ziyâdâr, münevver
TÂB-Ü TÂKAT Güç ve kuvvet
TÂB-Ü TÜVÂN Güç, kuvvet, tahammül
TÂC Hükümdarların başına giydikleri mücevherli süslü başlık
TÂC-DÂR Taç giyen pâdişah, hükümdar. * Dînin tacı
TÂC-I KABÂ Kaftan tacı
TÂC-I KERREMNÂ Mükerrem kılınmış tac
TÂC-I SER Baş tâcı, çok sevilip, îtibar edilen, kendisine onur verilen
TÂCİ (Tâceddin) Taç ile ilgili
TÂCİZ Huzursuz kılmak, rahatsız etmek, sıkıntı vermek, canını sıkmak
TÂDÂD (Tâdat) Sayma, bir bir söyleme, sayıp dökme
TÂDİL Düzeltme, sağlam duruma getirme.
TAFSİL Ayrıntılı olarak açıklama
TAGYİR (Tağyir) Değiştirme, başkalaştırma.
TÂHA’R-RESÛL Hz. Muhammed’in bir ismi
TAHADDİ Meydan okuma
TAHAKKÜM Tekebbür, zorbalık etmek, zorla hükmetmek
TAHAMMÜL Sabretmek, katlanmak, bir yükü üstüne almak, yüklenmek
TAHAMMÜL-SÛZ Tahammül yakan
TAHANNÜN Çok istekle sızlanma, şefkat etme, meyl ve muhabbet
TAHARRÎ Aramak, araştırmak, incelemek, araştırılmak
TAHASSÜR (Tehassür) Hasret çekmek, istenip de ele geçirilemeyen şeye üzülmek
TAHASSÜS İyi bir haber duyup memnun olmak, kalben hislenmek
TÂ-HAŞREDEK Haşre kadar
TAHATTUM Kin, hiddet ve öfke içinde olmak
TAHATTUR Hatırlamak, tehlikeden kaçıp uzaklaşmak
TAHAVVÜF Korkuya düşmek, korkmak
TAHAYYÜL Hayâle getirmek, hayâlde canlandırmak, fikir kurmak
TAHAYYÜR Hayret etme, hayrette kalma
TAHAZZU Alçak gönüllülük gösterme, mütevâzı olma
TAHAZZÜN Kederlenmek, hüzünlenmek, acımak, mükedder olmak
TÂHE “Helâk oldu, berbâd oldu” anlamında fiil
TAHFÎF Hafifletmek, yükünü azaltmak
TÂHİR a) Temiz, pâk, abdestli olmak. b) Bir makam
TÂHİRÂT Pâk ve temiz olanlar

248
TAHİYYÂT Selâmlar, duâlar, * Allah ömürler versin demeler, duâ etme
TAHİYYÂT-Ü SALÂT Selâmlar Hz. Muhammed (S.A.V.)’e salât duâlarından birini okuma
TAHİYYE Selâmlar, duâlar, hayır duâları
TAHKİK Doğru olup olmadığını araştırma, soruşturma.
TAHKİR Hakãret etmek, hor görmek, aşağı ve alçak addetmek
TAHLÎS Halâs etme, kurtarma
TAHLİYE a) Boşaltma, boşaltılma, b) Salıverme
TAHLİYE-İ DERÛN Gönülde Allah adından başka hiçbir şey bırakmamak
TAHMÎL a) Yükleme, yükletme, b) Bir işi birinin üzerine bırakma
TAHMİR Yoğurma
TAHRÎB Harâb etme, edilme, yıkma, bozma
TAHRİF Harflerin yerini değiştirmek, bozmak, kalem karıştırmak
TAHRÎM Haram kılma, kılınma
TAHRÎR Anlatmak, bildirmek, yazmak, yazılmak, kaydetmek
TAHSİN Beğenmek ve alkışlamak, tezyîn eylemek
TAHT Hükümdarların oturduğu büyük koltuk hükümdarlık makãmı
TAHTGÂH Taht yeri, başkent, başşehir
TAHT-I HAK Yer altı, toprak altı
TAHT-I HÜKM Hüküm andı
TAHT-I İCLÂL Kudret, büyüklük tahtı
TAHYİB Eli boş, kederli ve mahrum kılma
TÂİB Tövbe eden, tövbekâr
TÂİR Kuş
TÂİR-İ AKL Akıl kuşu
TÂİR-İ KUDS Cebrâil (A.S)
TÂK Binâ kemeri, kubbe
TAKARRÜB Birbirine yakın gelme, yaklaşma
TÂKAT Güç, kuvvet, iktidâr
TÂKAT GÜDÂZ Güç kuvvet bırakmayan
TÂKAT-İ VİSÂL Kavuşma gücü
TAKBÎH Çirkin görme, beğenmeme
TAKBİL Öpmek
TAKDÎM Arzetmek, bir kimseyi yaşı ve mevkii yüksekle tanıştırmak
TAKDÎR Beğenme, değer verme * Allah’ın ezelde olmasını istediği şeyler
TAKDÎR-İ EF’ÂL İşlerin, amellerin takdîri
TAKDÎR-İ HÜDÂ Alın yazısı, Allah’ ın takdîri
TAKDÎS Mukaddes kılma, yüceltme, büyük saygı gösterme
TÂK-İ EBRÛ Kemer biçimindeki kaş
TAKRÎR Yazmak, anlatmak, bildirmek
TAKRÎR-İ MERAM Meram anlatmak
TAKSÎM Bölme, parçalara ayırma
TAKSÎR a) Kısaltma, kısma, b) Kusur, hatâ, kabahat, suç, günâh
TAKVÂ Allah’tan korkma, günâhlardan kendini koruma, haramdan çekinme
TAKYÎD Kayıt ve şartla bağlama
TÂL’AT a) Yüz, surat, çehre, b) Güzellik

249
TAL’AT-I HÛBÂN Güzellerin çehresi
TALAN Yağma, ganîmet, alt üst etmek
TALÂVET Güzellik, tatlılık, şirinlik, zariflik, letâfet
TALEB İsteme, istenme, dileme, istek
TALEB-KÂR-I VİSÂL Kavuşma arzusu
TALEPKÂR Dileyen, arayan, talep eden, isteyen
TÂLİ (Tâlih) Kısmet, kader, baht
TÂLİB a) Taleb edici, isteyen, istekli, b) Öğrenci
TÂLİHLİ Bahtı iyi olan, kısmeti iyi olan
TÂLİHSİZ Bahtsız, kötü kaderli, bedbaht, kısmetsiz
TÂLİ-İ DÛN Kara baht, Kötü tâlih
TÂLİM a) Öğrenme, belleme, öğretme, ders verme, b) Egzersiz
TÂLTİF İltifat etmek, bir iyilik yaparak gönül almak, yumuşatmak
TAM Bütün, noksansız, eksiksiz, mükemmel
TAMÂ Açgözlülük, doymazlık, üstüne düşerek istemek
TAMAH (Tamahkâr) Bir şeye göz dikip bakma, göz kalma, aç gözlü, cimri
TAMÂ-I HAM Olmayacak istek
TAMÂM-I ÂLEM Bütün dünyâ, herkes
TAMER Her yönüyle erkek
TÂMİM Herkese bildirme, umûmileştirme
TAMMEN Tamâmen, tam olarak
TAMÛ (Tamuğ) Cehennem
TAN Sabaha doğru, fecr, şafak
TAN ATMAK Şafak sökmek
TAN YERİ Güneşin doğduğu tarafı
TANER Şafak gibi canlı erkek
TANGER Ayıplamış, ayıplanmış.
TANIM Târif, açıklama
TANIŞ Tanıdık, bildik
TANIŞIK Tanınmış olan
TANJU Çinlilerin Türk İmparatorlarına verdiği ad
TANNÂZ Herkesle alay eden, eğlenen.
TANSEL Sabaha âit
TANZİR Benzetme
TÂR a) Karanlık, b) Saç teli, c) İp, iplik, saç teli
TÂRÂ Yıldız
TARAB Sevinçlilik, şâd’lık, şenlik
TARAB-EFZÂ Neşe ve ferahlığı arttıran
TARAB-GÂH Coşkunluk ve sevinç yeri
TARAB-HÂNE Saz çalınan yer
TARAB-NÂK Sevinçli, neş’eli, coşkun
TARAB-SÂZ Coşturan, neş'elendiren.
TÂRÂÇ Yağma, talan, çapul
TÂRÂÇ ETME Yağmalama, talan etme
TÂRÂN Karanlık

250
TARÂVET Tâzelik, taptâze olma, körpelik
TARÂVETLİ Tâze, taptâze, körpe, canlı
TARD Sürme, kovma, uzaklaştırma
TARDETMEK Kovmak, def etmek, uzaklaştırmak
TARF a) Göz, bakış, nazar, göz ucu, b) Soyu temiz kimse
TARF-I ÇEMENZÂR Çimenlik tarafı, çayırlık
TARF-I NAZAR Göz ucuyla etrâfa bakmak, nazar etmek
TARH Uzaklaştırmak, indirmek,
TARHAN Boylu kimse
TÂR-I ZÜLF Saç teli
TÂRIK a) Sabah yıldızı, b) Gece gelen kimse, häsıl olan belâ
TARÎK (Tarîkat) Mânevî yol, usûl, tarz, * Tanrı’ ya ulaşmak için tutulan yol
TARÎK-I İNTİZÂR Yol bekleme
TARÎK-İ AHMED-İ MUHTÂR Hz. Muhammed’in yolu, İslâmiyet
TÂRMÂR (Târumâr) Perîşân, dağınık, karmakarışık * Zülfü târmâr: Dağınık zülf
TARRÂR Hîlekâr, yankesici
TARRÂR-I MUHABBET Sevgi yankesicisi
TART Çıkarma, uzaklaştırma
TÂR-TÂR Tel tel, iplik iplik
TÂRUMÂR ETMEK Perîşân etmek, darmadağınık etmek
TÂR-Ü PÛD Arış ile argaç. Dokumada, enine ve boyuna iş gören tertibat
TARZ Usûl, şekil, üslûp
TARZ-I BÂLÂ Yüksek tarz
TASA Keder, elem, kaygı, dert, üzüntü, gam
TASADDÎ a) Bir işe başlamak, b) Taarruz etmek
TASADDUK Allah rızâsı için fakirlere sadaka vermek, bir şeyler vermek
TASALLUD Musallat olmak, birini rahatsız etmek
TASALLÜF Kibirlenmek, övünmek, söz atmak
TASANNU’ Yapmacık suni hareket, bir şeyi zorla daha iyi göstermek
TASAVVUF Kalbi, Dünyânın fânî işlerinden ayırıp Allah sevgisine bağlamak
TASAVVUR Bir şeyi zihinde şekillendirmek, tasarlamak
TASAVVUR EYLEMEK Kurmak, zihinde şekillendirmek
TASDÎ Rahatsız etme, sıkma, baş ağrıtma
TASDİK Doğruluğunu, kãnuna uygunluğunu kabûl edip imzalamak
TASDİR İcrâ etme, başlama, başlangıç yazma
TÂSE Tasa, keder, kaygı
TASFÎR Sarartma, sarıya boyama
TASFİYE Saflaştırma, temizleme
TASHÎH Düzeltmek, daha iyi ve doğru hâle getirmek
TASVÎB Uygun ve doğru bulmak, münâsip görmek
TASVÎR Bir şeyi söz, yazı veya resim ile anlatmak, resim yapmak
TASVÎR-İ HÂL Hâlinin resmi
TASVÎR-İ HİKÂYET Hikâye olarak canlandırma
TAŞER Kabına sığamayan
TAŞKIN Taşmış durumda olan

251
TAŞRA Dış, dışarı, hâriç
TATAHHUR Temizlenmek, paklanmak
TATARRUB Şevke gelme, coşma, neşelenme, keyiflenme
TATARRUF Bir yana veya bir tarafa çekilme
TÂTİL İzne başlamak, çalışmaya ara verip, çalışmayı durdurmak
TATMİN İknâ etmek, insanın kalbini emîn etmek, rahatlandırmak
TATRÎB Zevklendirme, neşelendirme, keyiflendirme
TATYÎB Gönlünü hoş etme, gönül hoş edilme, iyi davranan
TATYÎB Hoş etme, iyilikle davranma * Tatyîb-i hâtır: Gönlünü alma
TÂV’AN Bir işi kendi isteğiyle yapan
TAVÂF (Etmek) Hacıların; Kâbe etrâfında yedi defa dolaşmaları
TAVÂİF Guruplar, milletler, kavimler, bölükler
TAVÂLİ Kısmetler, bahtlar, tâlihler
TAVASSUT Ara bulmak için araya girme, aracılık, vâsıtalık
TAVIR (Tavr) a) Hâl, hareket, edâ, vaziyet, b) Gösteriş, büyüklük
TAVK a) Gerdanlık, b) Güç, tâkat
TAVK-I ZİNCİR Gerdanlık zincir
TAVR-I MELEK Melek tavırlı
TAVSİF Vasıflama, anlatma
TÂYERÂN Uçma, uçuş
TAYFUN Tropikal bölgelerdeki zorlu fırtına
TAYFUR İslâm Dîninde bir tarîkat kuran zat
TAYÎB Ayıplamak, kötülüğünü söylemek, kınama
TAYR Kuş
TAYYÂR Uçan, uçma kãbiliyeti olan, havada kaybolup gãip olan
TAYYİB İyi, hoş, temiz, iyi davranış
TAZÂLLÜL Gölgelenme, gölgeden olma, gölge altına girme
TAZÂLLÜM Bir haksızlıktan sızlanmak, şikâyet etmek, mazlum olmak
TAZÂLLÜM-İ HÂL Hâlinden şikâyet etme
TAZANNÜN Sanma, zan ile iş görme, delilsiz hükmetme
TAZARRU Kendini alçaltarak yalvarma
TAZARRUF Zarâfet, zariflik taslama, incelik göstermek
TÂZEGÎ Tâzelik, yenilik, körpelik, gençlik
TAZHÎR Arkaya atma, ihmâl, arkaya bırakma veya bırakılma
TÂZÎM a) Büyükleme, b) Saygı gösterme, hürmet, riâyet
TÂZİMÂT Hürmet ve riâyetler, tâzimler
TAZİR a) Azarlama b) Suçluyu suçuna göre tekdir etme
TÂZÎR Azarlama
TÂZİYÂNE a) Tâziye, sabır ve teselli ederek, b) Kırbaç, kamçı
TÂZİYE Teselli etmek, baş sağlığı dilemek
TÂZÎZ Bir insanı aziz kılmak, hürmet ve muhabbetle sevmek
TAZMÎN Zarar verdiği kimsenin zarar ve ziyânını ödemek
TAZYÎK Daraltmak, sıkıştırmak, sıkıntı ve ıztırâb vermek
TE Kadar, dek, değin *Ek.
TEAHHUR Geri kalmak, geciktirmek, gecikmek

252
TEÃLÂ Cenäb-ı Hakkın, Kudsiyet ve büyüklüğü için hürmeten söylenir.
TEÂLİ Yükselme, yüceltme, çok yüce olma
TEÂMÎ Görmek gibi görünme, yalandan görmezliğe gelme
TEÂMÜL Olagelen iş, yapıla gelen muâmele, birbiriyle alıp vermek
TEANNÎ Zahmet çekme
TEÂSÜR Güzel geçinme, geçim
TEÂTÎ Karşılıklı alıp vermek, bir şeye el uzatıp almak
TEÂTÛF Birbirine şefkat, muhabbet ve sevgi gösterme, bağlanma
TEAYYÜN Belli başlı olmak, meydana çıkmak, görünmek
TEBÂH Mahvolmuş, yıkılmış, fesada giriftâr olmuş, bozuk, çürük, berbat
TEBÂHÎ Övünme, tefahhür
TEBÂR a) Yok olma, helâk olma, b) Soy-nesil * Âli-tebâr: İyi soylu
TEBÂREK Mübârek etsin, Bereketin Allah’tan olduğunu ifâde eden duâ
TEBÂRÜZ Belli olma, belirtme, görünme
TEBÂŞİR Müjde, her şeyin öncesi, ilk zaman
TEBCÎL Ululama, yüceltmek
TEBDÎL Değiştirmek, bir şeyi başka bir şeyle değiştirmek
TEBEHHÜM Şüpheli ve belirsiz olma
TEBEHKÂR Mahveden, harâbeden, bitiren
TEBELLEŞ Birbirine geçmiş, karmakarışık, karışmış
TEBERRÂ Uzak durma, sevmeyip yüz çevirme
TEBERRÎ Alâkasız olma, sevmeyip yüz çevirme
TEBERRÜ Pâk ve temiz, hâlis ve helâl olmak
TEBERRÜC Kadının süslenip, açık saçık yabancılar içinde gezmesi
TEBESSÜL Somurtma, surat asma, yüzünü ekşitme
TEBESSÜM Gülümseme, nâzikâne ve dişlerini göstermeyerek gülme
TEBEYYÜN Belli olmak, görülüp anlaşılmak
TEBİH Sübhânâllah demek, Cenâb-ı Hakkı şânına lâyık yâdetmek
TEBRİK Başarısından dolayı, Bârek-Allah diye sevincini bildirmek
TEBŞÎR Müjdelemek, hayır haber vermek
TEBŞÎRÂT a) Müjdelemeler, b) Rüyâda alınan mânevî müjdeler
TEBTÎL Tamâmen Hakka yönelmek, Dünyâ işleriyle ilgiyi kesmek
TEBYÎN Belirtme, açıkça anlatma, isbât etme
TECÂHÜL Câhil gibi görünme, bilmemezlikten gelme
TECDİD Yenileme, tazeleme
TECELLÎ (Tecellâ) Görünme, kader * Tanrı’ nın kudret ve lûtfuna nâil olma
TECELLÎ-GÂH Tecellînin zuhur yeri
TECELLÎ-SÂZ Tecelli eden
TECELLÜ Görünme, bilinme, kader * Allah’ın lûtfuna uğrama
TECESSÜM Cisim şekline girmek, maddeleşmek, göz önüne gelmek
TECESSÜS Gizlice içyüzünü araştırma merâkı, gizlice bakmak,
TECRÎD Yalnız başına bırakmak, * Kalbten ve o sırdan mâsivâyı soymak
TECRİM Suçlandırma, cezâlandırma, cürüm isnâd etme
TECRÜBE Deneme, sınama, görmüş geçirmişlik
TECVÎD Kur’ân-ı Kerîmi usûlüne uygun olarak okuma ilmi

253
TEDÂFÜ Birbirini müdâfaa etme
TEDÂÎ Çağrışım, bir şeyin başka bir şeyi hatıra getirmesi
TEDÂRİK Arayıp bulma, elde etme
TEDBÎR Bir şeyi temin edecek veya def edecek yol
TEDBÎR-İ HİKMET Fevkalâde isâbetli tedbir, yegâne tedbir
TEDEHHÜŞ Dehşete düşme, korkma, ürperme
TEDELLÎ Tevâzû gösterme, aşağıya inme, eğilme, nazlanma
TEDELLÜL Nazlanma
TEDELLÜS Gizlenme
TEDENNÎ Aşağıya düşme, aşağı inme
TEDKÎK Hakikati anlamak için inceden inceye araştırma
TEDRÎC Azar azar, derece derece ilerleyip, bir şeye yavaşça varmak
TEDRÎCEN Yavaş yavaş, azar azar, derece derece
TEDVÎR Devrettirmek, döndürmek, çevirmek
TEECCÜM Öfkelenme
TEEDDÜP Utanma, çekinme, edebini takınma, edepli olma
TEEFFÜF Oflama, of çekme
TEELLÜM Elem duyma, kederlenme, tasalanma
TEEMMÜL İyice, etraflıca düşünmek, derin derin düşünmek
TEENNÎ İhtiyatlı ve akıllıca davranma, yavaş hareket etme
TEESSÎ Sabır gösterme, teselli bulup sabretme
TEESSÜF Eseflenmek, kederlenmek, râzı olmadığını ifâde etmek
TEESSÜR Acıklı bir şeyden duygulanma, üzüntü, keder duyma
TEFAHHÜR (Tefâhur) Övünmek, kendini beğenip kusurundan gaflet etmek
TEFEHHÜM Farkına varmak, idrâk eylemek, yavaş yavaş anlamak
TEFEKKÜR Fikretmek, düşünmek, fikri harekete getirmek * Kalbin çırası
TEFELSÜF Feylesoflaşmak
TEFERRUH İçi açılma, ferahlanma
TEFHÎM Anlatmak, bildirmek
TEFİK (Te’fik) Yalan söyleme, yalan ve iftirâ etme
TEFRÎD Kâinâtta bulunan her şeyden sıyrılarak Hakk ile tek kalmak
TEFRİK Birbirinden ayırmak, seçmek, ayırdetmek, ayrı kılmak
TEFRİKA Nifak, ayrılık, bozuşma
TEFSÎR Gizli bir şeyi âşikâr etmek, mânâyı izhâr etmek
TEFVÎZ Havâle etme, bırakma
TEFVÎZ-İ UMÛR İşini Allah’a havâle etme, sipâriş ve ihâle etme
TEGÃFÜL Bilmemezlikten gelme, kasten kendini bilmez göstermek
TEH a) Dip, b) Kat, mertebe
TEHANNÜN Çok arzu ve istek göstermek, göreceği gelmek, özlemek
TEHASSÜR, TAHASSÜR Hasret çekme
TEHDÎD Göz dağı verme, birisini korkutma, korkutulma
TEHÎ Boş, âvâre kalma hâli, eli boş
TEHÎ-DEST Eli boş, züğürt
TEHÎM Suçlu, kabahatli
TEHİR (Te’hir) Sonraya bırakma, geciktirme

254
TEHİYYE Selâm vermek, hayır duâ etmek
TEHLİKE Felâkete sebep olacak hâl, felâket
TEHNİYET Tebrik etme, kutlama.
TEHZÎB * İlmi ve ameli, riyâ gibi şeylerden temizlemek
TEK b) Bir tane, b) Yalnız, c, Eşsiz, d) Koşma, seğirtme
TEKÂRÜB İki şer'in birbirine yaklaşması.
TEKABBEL Kabûl etsin anlamında söylenir
TEKÃBÜL Karşılıklı olma, bir şeyin karşılığı olma
TEKADDÜM Geçmiş bulunma, öne geçme, ilerleme
TEKÂDİR Mukadderat, alın yazıları
TEKÂMÜL Kemâl bulma, olgunlaşma, daha ileriye, daha güzele varma
TEKARRÜB Vaktin yaklaşması, vakti âyarlama
TEKBÎR “Allãhü Ekber” diyerek; Allah’ın en büyük olduğunu ifâde edilir.
TEKDÎR Azarlama, adı geçene verilen ve siciline geçirilen bir cezâ
TEKEBBÜR Kibirlenme, kendini büyük saymak, nefsini büyük görmek
TEKEDDÜR Kederlenme, bulanık olma
TEKEFFÜL Birine kefil olmak, kefãlet etmek veya vermek
TEKELLÜM (Tekellümat) Konuşmak, söylemek
TEKEMMÜL Olgunlaşmak, kemâle doğru gitmek
TEKERRÜR Tekrarlama, bir daha olma, bir daha vukû bulma
TEKESSÜR Çoğalma, çoğa ulaşma, ilâve olmak, kırılmak
TEKİD Sağlamlaştırma, üsteleme.
TEKMÎL Bitirmek, tamamlamak
TEKRİH Nefret ettirmek, sevdirmemek
TEKRÎM Hürmet ve ta’zim göstermek ve görmek, saygı göstermek
TEKRÎR Tekrar etme, bir daha yapma, söyleme, tekrarlama
TEK-Ü TENHÂ Eşsiz ve yalnız
TEKVÎN Meydana getirmek, vâr etmek, yaratmak
TEKZÎB Yalanlamak, yalan olduğunu söylemek
TEL KIRMAK Densizlik etmek
TELÂFFUZ (Diksiyon) Söyleyiş, söyleniş, ağızdan çıkan lâfız
TELÂFİ Eksiği tamamlamak, zarârı ödemek, ziyânı karşılamak
TELÂHUZ Göz ucu ile bakma, göz ucuyla bakışma
TELÂKÎ Buluşma yeri, kavuşma yeri
TELÂKKÎ a) Karşılamak, almak, kabûl etmek, b) Şahsi anlayış, görüş
TELBİS * Kulun, Hakk’ın sıfatlarıyla libaslanması
TELEF Yok olmak, ölmek, zâyi olmak, boş yere harcanmak
TELEHHÜB Alevlenme, tutuşma, parlama
TELEHHÜF Mahzun olma, hasret ve kederle yanıp yıkılmak, ah çekme, üzülme,
TELEMMU Parıldama, ışıldama
TELEVVÜN Renkten renge girme, renk değiştirme
TELEZZÜZ Lezzet alma, lezzet bulma, zevk alma
TELH Acı, * Meyve-i telh: Acı yemiş
TELHBÂR Acı olan meyve, meyvesi acı olan
TELH-GÂM Acısı olan, kederli.

255
TELHGÜFTÂR Acı sözlü
TELH-İ HİCR Ayrılık acısı
TELHÎF Zor bir şey istemek, bir vazife
TELHNÂK Tadı acı olan, tadı hoş olmayan
TELİF Uzlaştırma, yakınlaştırma, uyuşturma.
TELKİN Nasihat etme, tavsiye etme, anlatma, aşılama
TELKÎT Zor bir şey istemek, bir vazife ileri sürmek
TELVÎN Renk verme, boyama * Sâlikin bir makamdan bir makãma geçmesi
TELZÎZ Lezzetlendirme, tadlandırma
TEMÂDÎ Devâm etmek, sürüp gitmek, uzak olmak
TEMÂŞÂ Seyretmek, seyre çıkmak, hoşlanarak bakmak
TEMÂŞÂ ETMEK Seyretmek, görmek, bakmak
TEMÂŞÂGER Seyir yeri, gezinti yeri
TEMÂYÜL Meyletmek, bir tarafa eğilmek
TEMÂYÜZ Farklı bir yüksek vasfı olmak, kendini göstermek
TEMCÎD Cenâbı Hakkın büyüklüğünü bildirmek, tâzim ve senâ etmek
TEMDÎD Devam ettirmek, uzatmak, sürdürmek, uzatılmak
TEMDÎH Methetmek, çok övmek, mübâlâğa ile meth-ü senâ etmek
TEMEL Dayanak
TEMENNÂ Eli alnına götürerek selâm işâreti yapma, minnettâr olma
TEMENNÎ Dilek, istek, ricâ etmek, duâ
TEMKÎN Ağır başlılık, usluluk, ölçülü hareket sâhibi
TEMRÎR Acılık verme
TEMSİL Bir şeyin aynısını veya mislini yapmak, benzetmek, örnek
TEMSÎLİ Bir şeyi göz önünde canlandıran, örneklendiren
TEMÛR Demirden yapılan bir eşya
TEN Gövde, beden, insan bedeninin dış yüzü
TENÂFÜR Birbirinden kaçmak, ürkmek, uzağa çekilmek
TENAĞĞUM Şarkı söylemek
TENAHHUM Asık suratlı olma
TENÂHÎ Bitme, tükenme, son bulma, sona erme
TENÂKUS Noksanlaşmak, azalmak, eksilmek
TENÂKUZ Sözün birbirini tutmayıp, söz ve fikrin birbirine zıt olması
TENÂSÜB Uygunluk, uyma, tutma, yakınlaşma
TENEDDÜM Pişmân olma, pişmanlık duyma, nedâmet etme
TENEFFÜR Çekinme, kaçınma, nefret etme, iğrenme
TENEFFÜS a) Ara verme, dinlenme, b) nefes alma, soluk alma
TENEZZÜL a) İnme, aşağılama, b) Gönül alçaklığı, kibirsizliği
TENG Dar sıkıntılı, melül, kederli
TENG-İ DEST Eli dar, züğürt
TENHÂ Boş yer, kimsesiz yer, yalnız, tek
TENÎN Tınlama, çınlama
TENNÛR Fırın, tandır
TENŞİT Neş'e verme, ferahlandırma.
TENVÎR Bir şey hakkında aydınlatma, bilgi verme, münevver kılma

256
TENZÎH Her çeşit kusur, suç ve noksandan uzak saymak-söylemek
TER Tâze, tarâvetli, çok genç, körpe. * Gül-i ter: Tâze gül
TERÂNE-KÜNAN Şarkı söyleyen.
TER’İB Çok korkutma
TER’İŞ Titreme, titretilme
TERAH Gam, keder, acı
TERAHHUM (Terahhüm) Merhamet etme, acıma, şefkatte bulunma, esirgeme
TERAKKÎ İlerleme, yükselme, artma, bilgi ve medeniyetçe yükseliş
TERAKKUK Merhamete gelme, acıma
TERAKKUS Raksetme, dansetme, devamlı aşağı inip yukarı çıkma
TERAKRUK Parlama, ışıklı olma
TERÂNE Terennüm, nâğme, âhenk, makãmı ile şarkı söyleme
TERÂNE-SENC Nağme yapan, terennüm eden
TERÂNÎ “Sen beni görürsün veya görüyorsun” anlamında fiil.
TERÂVİH Ramazan’ da Yatsı ile birlikte kılınan ve sünnet olan namaz
TERCÎH Bir şeyi diğerinden fazla beğenip, üstün tutup itibar etmek
TER-DÂMEN İffetsiz, hafif meşrep
TER-DEST Eli işe yatkın, usta, mâhir
TEREDDÜT Kararsız olma, bir şeyde sâbit olmama, şüphede kalmak
TEREF Yumuşaklık, ince, güzel şey, iyi ve güzel yemek
TERENNÜM Yavaş ve güzel sesle şarkı söyleme
TEREVVU Korkma
TEREVVUH Bir şeyden koku alma
TERFİ Yükselme, rütbe alma, rütbe verme, yukarı kaldırma
TERFÎK Arkadaş etme, yanına katma
TERGÎB Şevklendirme, ümitlendirme, isteklendirme
TERHÂ Bez parçası
TERHİB Korkutmak, fazla korkutmak
TERHÎB Hâl, hatır sorma
TERİB (Te’rib) Kuvvet verme, sağlamlaştırma
TERİK (Te’rik) Gece uykusuz bırakmak
TERK Bırakma, salıverme, vazgeçme, boşama, ihmâl etme
TERK-EHLİ Dünyâ zevklerinden vazgeçmesini bilenler
TERK-İ BEZM ETMEK Oturulan yeri terk etmek
TERK-İ DİYÂR (eylemek) Bulunduğu-yaşadığı yerden ayrılmak-terketmek, ülkeyi terk etmek
TERK-İ HAYAT Ölüm, vefat
TERK-İ YÂR (eylemek) Sevgiliden vazgeçmek, sevgiliyi terketmek
TERKÎB Birkaç şeyin birbirine karıştırılmasıyla meydana getirilmek
TERKÎN Belli bir saatte ve yerde buluşma için sözleşme, randevu
TERSÂ Hıristiyan, Îsevi * Mürşîd-i kâmil
TERSAN Korkak, korkan
TERTÎB Tanzim etme, dizme, sıralama, düzene koyma, hazır etmek
TER-Ü TÂZE Taptâze, çok tâze, çok güzel
TERVİC Bir şeyin değerini arttırma
TERVÎH Râyihâ verme, kokutma, kokusunu arttırma, rahatlandırma

257
TERZÎL Rezil etme, îtibârını kırma
TESÂDÜF Rast gelme, bir şeyin kendilinden olması, meydana gelmesi
TESÂDÜFEN Rastgele, ummadığın anda olabilen, tesâdüf olarak
TESÂFUH El ele tutuşma
TESÂHHÛR Zevklenip alay etme, âleme gülünç olma, maskara olma
TESÂMUH Hoş görme, hoş görürlük, birbirine kolaylık gösterme
TESÂNÜD Karşılıklı yardımlaşma, birbirine istinâd etme
TESDÎS Gazelin her beytine 4 mısra ilâveyle onu Müseddes (6 mısra)hâline getirmek
TESEBBÜB Sebep olmak
TESEHHUR Alay etme, maskaraya alma
TESEKKÜN Yatışma, sükûn bulma, miskin ve fakir olma (Mütevâzı)
TESELLÎ Avunma, kederli ve gamlı kimseyi nasihatle ferahlandırma
TESELLÜM Teslîm edilen şeyi tekrar teslim alma, alıp kaydetme
TESELSÜL Zincir gibi birbirine bitişik kısımlar olma, silsile peydâ etme
TESETTÜR Kapanıp gizleme, örtünme
TESHÎR Büyüleme, sihir yapma, aldatma,
TESİD Tebrik etme, kutlama
TESİR (Te’sir) İz bırakma, etki etme, içine işleme
TESKÎN (eyleme) Rahatlandırma, yatıştırma, sükûnet verme
TESLÎM a) Bir emâneti verme, haklı bulma b) Mûsıkîmizde ki enstrümantel
Saz eserlerinin 4 Hânesinin bağlantısı ile makãmın karar bölümü.
TESLÎM-İ KÜLLÎ Tam bir teslimiyet, örtme, gizleme
TESLİYET (Tesliye) Tesellî, avunma
TESLİYET-İ HÂTIR Gönül avutma
TESLİYET-SÂZ Tesellî edici
TESMÎM Zehirlenme, zehirleme
TESNE Hazır âşık, aşka açık
TESNÎM Cennetteki ırmaklardan birinin adı
TESRÎR Sürûrlandırma, sevindirme
TESTÎR Gizleme, saklama, setretme, örtme
TEŞÂ’ŞU Parıldama, şa’şaalandırma
TEŞÂKÎ Birbirinden şikâyet etme, dertleşme
TEŞÂMUH Yüce, büyük, yüksek olmak, yükselmek
TEŞÂUR Şâirlik taslamak, kendini şâir gibi göstermek
TEŞBÎH Benzetmek, benzetilmek, benzetiş, bir vasıfta saymak
TEŞE’ÛM Kötüye yorma, uğursuz sayma
TEŞEBBÜS Bir işe girişmek, başlamak, bir işi ilk olarak teklif etmek
TEŞEKKİ Şikâyet etme, sızlanma.
TEŞEKKÜR Şükür etmek, yapılan iyilikten ötürü memnunluğu ifâde etmek
TEŞERRÜF Şereflenme, şeref bulma, ulviyete erişme
TEŞEVVÜŞ Karışık, karmakarışık olma
TEŞHİR Göz önüne serme, gösterme, sergi serip âleme ilân etme
TEŞKÎL Şekil vermek, meydana getirmek, vücut vermek
TEŞMÎM Koklatma, koklatılma
TEŞNE a) Susamış, susuz, b) Pek hevesli * Teşne-leb: Dudağı kurumuş

258
TEŞNE-DÎL Candan ve yürekten isteyen
TEŞNEĞİ Susama
TEŞNÎ Birisinin çok şenî olduğunu söyleme, ayıplama, çirkin bulma
TEŞRÎF ( eylemek) Şereflendirmek, şeref vermek, bir yere buyurmak
TEŞTÎR Gazel beyitlerinin, her bir mısraı arasına, ikişer mısrâ ilâve etmek
TEŞVİK Şevklendirme, şevke getirme, cesâret verme, kışkırtma
TEŞVÎŞ Karıştırma, karmakarışık etme, bulandırma, karışıklık
TEŞYÎ Uğurlamak, gideni selâmetlemek, yolcu etmek
TETAHHUR Temizleme, günâh işlemekten uzaklaşma
TEVAKKUF a) Durma, eğlenme, bekleme, b) –e” Bağlı olma
TEVÂLÎ Uzayıp gitmek, devâm etmek, * Zuhûr eden son parıltı
TEVÂRÎ Gizlenme, kaybolup göze görünmeme
TEVÂTÜR Kuvvetli haber, müteaddit şeyler, birbirine zâhir olmak
TEVÂZÛ Alçak gönüllülük gösterme, kibirsizlik
TEVBE (Tövbe) Yaptığına pişmân olup, Estağfurullah diyerek, Allah’tan af dilemek
TEVCÎH Döndürmek, yöneltmek, birisini bir tarafa göndermek
TEVDÎ Emânet vermek, bırakmak, misâfirin vedâ etmesi
TEVECCÜD Coşma, vecde gelme
TEVECCÜH Bir şeye doğru yönelme, bir tarafa dönme, çevrilme
TEVEHHÜM Evhamlanmak, tehlikesi az olsa da korkmak, ye’se düşmek
TEVEKKÜL Allah’tan gelene râzı olmak, Kalbin Allah’a itimâdı
TEVELLÂ Âl-i Âbâ’nın velâyetini tanımak, onları sevip medet beklemek
TEVELLÛ Sevme, alâka ve aşk peydâ etme
TEVELLÜD Doğma, doğum târihi
TEVELLÜH Şaşa kalma, şaşırıp sersemleşme
TEV'EM İkiz, birbirinin eşi.
TEVESSÜL Sarılma, vesîle olma, yapışma
TEVFÎK a) Cenâbı Hakkın yardımına kavuşma, b) Uygunlaştırma
TEVFÎKAN Uygun olarak, uyarak
TEVFÎZ Her şeyi Allah’a havâle etmek
TEVHÎD Allah’tan başka ilâh olmadığına inanma, birliğine inanma
TEVHÎD-İ ZAT Tevhî’in en üst mertebesi
TEVHÎM Vehme düşme, vehimlendirme
TEVİL (Te’vil) Bir nesneye redd ve ircâ etmek, döndürmek
TEVKÎF Haps olarak bekletme, alıkoyma
TEVKÎR Ağırlama, ululama
TEVRÂT Hz. Mûsâ’ya nâzil olan kitâb-ı mukaddesin nâm-ı celîli
TEVVÂB Tevbe edenlerin tevbesini kabûl eden Allah (C.C)
TEVZÎ Dağıtmak, herkesin hisselerini ayırıp vermek, pay etmek
TEYAKKUZ Uyanık olma, göz açıklığı, dikkatli bulunma
TEYEMMÜM Suyun bulunmadığı yer ve hallerde, toprakla alınan abdest
TEYİD (Te’yid) Doğrulama, doğru çıkarma, destekleme, kuvvetlendirme
TEYÎD-İ İLÂH Allah’ın destek ve yardımı
TEYÎS (Te’yîs) Umutsuzlaştırma, meyûs etme, ye’se düşürme
TEZÂHÜR Meydana çıkma, belirme, görünme, gösteriş,

259
TEZÂHÜRAT Gösterişler, gösteriş için toplanmak, görünüşler
TEZAT İki şeyin birbirine zıt olması, aksilik, terslik
TEZCAN Telâşlı, aceleci
TEZEHHÜR Çiçeklenme
TEZEKKÜR Unuttuktan sonra hatırlama, bir konuyu ezbere almak
TEZEL Aceleci, telâşeci
TEZELLÜL Aşağılanma, alçalma, hakir olma, kendini alçak tutma
TEZENBÛR Kibirlenme
TEZER Çabuk ve erken
TEZEYYÜN Süslenme, bezenme
TEZ-KÂR Anma, hatırlama, yâdetme
TEZKÂR-I MÂZÎ Geçmişi hatırlama
TEZKÎR Hatırlatma, Vaaz ve nasihat etme, tenbî ve îkaz etme
TEZYÎD Ziyâdeleştirme, arttırma
TEZYÎN Süsleme, süslendirme,
TIFL a) Küçük çocuk, b) Batmaya yakın güneş, kıvılcım
TIFL-I DÎLBÂZ Gönül eğlendiren çocuk
TIFL-I MELÂHET Güzel küçük çocuk
TIFL-I MELEKŞÂN Yüzü ve huyu pek güzel küçük çocuk
TIFL-I NÂZ Naz bebeği, nazlı büyütülmüş sevgili
TIFL-I NEVZÂT Yeni doğmuş çocuk
TILSIM Gizli sır, herkesin bilip çözemediği tesîri hâiz gizli şey
TINNET Çınlama
TIRÂZ *Donatan, süsleyen" anlamlarıyla bileşik sıfatlar yapar.
TIYNET Yaradılış, mîzaç, maya
TÎB Güzel koku, güzel kokusu için sürülen şey
TÎC-TÎCÂN (Tac) Taçlar
TÎG (Tiğ) Kılıç, seyf, ince şiş şeklinde demin parçası
TÎG-İ GAMZE Gamze kılıcı
TÎG-İ GÛŞTİN Etten kılıç
TÎG-İ URYÂN Yalın kılıç
TÎG-ZEBÂN Dili kılıç gibi olan, te’sirli söz söyleyen
TÎĞ-İ ÂH Esef kılıcı, ah kılıcı
TÎĞ-İ ELEM Üzüntünün kılıcı
TÎĞ-İ NİGÂH Kılıç gibi yaralayıcı bakış, kalıcı bakış
TÎH Çöl, susuz sahrâ, Sînâ yarım adasındaki çöl
TİLÂVET Kurân-ı Kerîmi kurallarına uygun okuyup, tâkip etmek
TÎMÂR Yara bakımı, tedâvi
TİMSÂL Resim, sûret, sembol, tasvir, bir şeyi başka bir şeye benzetmek
TİMUÇİN Türk Moğol İmparatoru Cengiz Han’ın asıl adı
TÎN İncir, yemiş
TÎR Ok, sevgilinin kirpiği, bakışı
TÎRÂZENDE Süsleyen, donatan, süsleyici
TÎRE Karanlık, bulanık, kara
TÎRE-BAHT Tâlihsiz

260
TÎRE-BAHT-I RÜZGÂR Zaman kara tâlihlisi
TÎRE-DÎL Fenâ kalpli, kalbi kara, kötü yürekli
TÎRE-GÎ Karalık, bulanıklık
TÎRE-GÛN Bulanık renkli, kara renkli, rengi bulanık
TÎR-ENDÂZ Ok atan, okçu
TÎR-İ HADENG Kayın ağacından yapılmış ok
TÎR-İ MÜJGÂN Ok gibi kirpik, kirpik oku
TÎR-İ NÂZI MÜRDE-İ HÛN Naz okuyla yaralayıp öldürme
TÎR-İ NİGEH Bakışın oku
TÎR-İ SİTEM Sitem oku, zulüm oku
TÎR-KEŞ Ok çeken
TİŞE Keser, kazma, balta.
TÎZ Keskin, çabuk, tez, sık
TÎZ-ÇEŞM Gözü keskin
TÎZ-DEST Eline çabuk, çabuk iş gören
TÎZ-İ Çabukluk, tezlik
TİZKÂR Hatırlama, anma
TÎZ-PER Hızlı ve çabuk uçan
TÎZ-REFTÂR Çabuk yürüyüşlü, acele giden
TOLUNMAZ Dolmaz
TOMRİS İskit Türklerinin ünlü kraliçesi
TÖHMET Birisine isnâd edilen, ancak belirsiz olan suç, kabahat
TÛ (Tûy) Kat, katmer
TÛBÂ a) Cennette Sidre’de bulunup Cenneti gölgeleyen ağaç, b) Güzellik,
TUDE Yığın, küme
TÛF Yankı, akseden ses, aks’i sedâ
TÛFAN Nuh Peygamber zamânında gökten ve yerden kaynayan su baskını
TUĞBAY Tugay Komutanı
TUĞRUL Akbabayı andıran bir kuş
TUĞYÂN Taşkınlık, taşma, b) İsyân, azgınlık
TUHAF Garip iş veya şey, hoşa giden ve az bulunur şeyler
TUHFE a) Hediye, armağan, b) Yeni çıkan, yeni
TÛL Uzunluk, ömür ve hayat, uzamak
TÛLÂ Çok uzun, pek uzun
TÛL-İ CEFÂ Uzun süren cefâ
TÛL-İ EMEL Bitmeyen istek, hırs, tamah, hiç ölmeyecek gibi dünyâya dalmak
TULÛ Doğma, doğuş, birden zuhûr etme,hücum etme
TÛL-U ÖMÜR Ömrün uzunluğu, uzun ömür
TULÛAT Hazırlıksız olarak kalbe gelen manâlar, ilhamlar, doğuşlar
TULÛ-İ ŞEMS Güneşin doğması
TUNA Avrupa’da bir nehir
TUNCAY Tunca benzer ay
TUNCER Tunç gibi sağlam erkek
TUNÇ Bakır, çinko ve kalay karışımı bir mâden
TÛR a) Bir Dağ, b) Had ve miktar

261
TURALANMAK Dolaşmak, birbirine girmek.
TURAN Dünyâdaki tüm Türklerin yaşayacağına inanılan ülke
TURGAY Çayır kuşu
TURHAN Onurlu kişi
TÛR-I EYMEN Hz. Mûsâ’nın Tûr dağında Allah’ın tecellîsine mazhar olduğu yer
TÛR-I SÎNÂ Sînâ dağı, Allah’ın Hz. Mûsâ’ya göründüğü dağ
TÛR-I ŞECER Tûr Dağındaki ağaç
TÛR-I Tecellî Tûr dağı, tecellî dağı
TURRA (Tuğra) a) Pâdişah damgası, mührü, b) Kıvrılmış saç lülesi, kâkül
TURRE a) Altın saçı b) Kıvırcık saç lülesi
TURRE-İ GÎSÛ Kıvırcık kâkül
TURRE-İ ŞEBGÛN Gece karanlığı gibi siyah kâkül
TURRE-İ TARRÂR Gönlü çalan kâkül
TURUK (Tarîk) Yollar, tarîkler, usûller, meslekler
TÛSEN Serkeş ve sert at
TÛŞE Ölmeyecek kadar yenecek şey, azık
TÛTÎ Dudu, papağan cinsinden ve işittiği sözleri aynen söyleyen kuş
TÛTÎ-DÎL Dudu dilli
TÛTÎ-İ MÛCİZE GÛYEM Mûcizeler söyleyen papağan
TÛTÎ-ZEBÂN Tûti dilli, dudu kuşu gibi konuşkan
TUVA Övülmüş, senâ edilmiş şey
TUYÛR (Tayr) Kuşlar, (Tayr’ın çoğulu)
TUYÛR-U VUHÛŞ Kuşlar ve yabani kuşlar
TÜ Sen
TÜLÂY İncelikli, düşle ilgili
TÜLİN Ayna
TÜMAY Bütün ay
TÜN Gece
TÜNAYDIN Hayırlı akşamlar, geceniz hayırlı olsun
TÜND Sert, şiddetli, haşin
TÜNDBÂD Sert rüzgâr, kasırga
TÜND-NİGEH Sert bakış
TÜRÂB (Turâb) Toprak * Ayağının türâbıyım.
TÜRBE Ölmüş büyük zât-a mahsus mezar, mezar üzerindeki yapı
TÜRE Sürgün, filiz
TÜR-İ TECELLÎ Allah’ın Mûsâ Peygambere göründüğü dağ (Tûr-i Sînâ)
TÜRKÂN Türkler
TÜRKAY Aydın Türk
TÜRKMEN Türk’e benzeyen kimse
TÜVÂN Tâkat, güç, kuvvet
TÜVÂNÂ Güçlü, kuvvetli

262
U
U Ve, dahî, hem anlamında
UBÂR Ağlama, inilti
UCB (Ucub) Kibir, benlik, kendini beğenmişlik, kibirlilik
UCB-Ü ZİLLET Kendini beğenmişlik ve zillet
UCÛBE Pek acayip ve garip olan, taaccüp olunacak şey
UÇKUN Kıvılcım, ateşten uçan ateş parçacığı
UD Ağaç, od ağacı,
UDÛL Sapma, yoldan çıkma, ayrılma
UDVÂN Düşmanlık, haksızlık, zulüm
UFK Kıyı, kenar, rüzgârın estiği cihetler
UFK-I ÂLÂ * Ruh makãmının son mertebesi
UFK-I MÜBÎN * Kalp makãmının son mertebesi
UFUK Gökyüzünün yere bitişik gibi görünen kenarları
UFÛL Gurub, batış, gözden kayboluş, görünmez olmak
UĞNİYE Şarkılar, ilâhiler, tegannî edilen sözler
UĞUR Saadet, bereket, hayır, iyilik
UĞURLU Bereketli, hayırlı, mesut
UĞURSUZ Bereketsiz, hayırsız
UHDE Bir işi üzerine alma, söz verme, âhitnâme
UHRÂ Başka, diğer * Cihet-i uhrâ: Başka mesele
UHRE Bir şeyin sonu
UHREVÎ Âhirete dâir, âhiretle ilgili, öteki dünyâya âit
UHUD Âhidler, yeminler, peymanlar, anlaşmalar, sözleşmeler
UHUVVET Kardeşlik, din kardeşliği, samîmi dostluk
UKÃLÂ Halk dilinde: Akıllılık iddia edenler
UKAM Çok sert, pek şiddetli
UKBÂ a) Âhiret, öbür dünyâ, bâkî olan âlem, b) Cezâ
UKBİ FERDÂ Gelecek olar âhiret, yarın ki devir
UKDE İnsanın arzu edipte ulaşamadığı, kalbinde düğüm gibi kalan iş
UKDEKÜŞÂ Güçlükleri çözüp halleden
UKUBET Cezâ, cezâlandırılma, eziyet, işkence, azap
UKUT Akıllar
ÛLÂ Şanlı, şerefli kimse
ULEMÃ Bilgili kimseler, bilginler
ULU Büyük, azîm, kebîr
ULUBEY Değerli komutan, büyük kumandan
ULÛF Binler, bin sayıları
ULÛM İlimler, bilgiler
ULÛME Alâmet, işâret, nişan
ULUS Halk, millet
ULÜV Büyüklük, yükseklik, şan, şeref ve kadr sâhibi olma

263
ULÜVV-İ KADR Değer ve mertebesi ulvî olan
ULÜVV-Ü ŞÂN Şânı şerefi büyük, yüksek şeref
ULVİ (Ulviye) Yüksek, yüce, ulu, * Gökle, rûhâniyet ve mâneviyatla ilgili
ULVİ-MENZİLET Mertebesi ulvi, yüce olan
ULVİYET Yücelik, yükseklik, büyülük, üstünlük
ULYÂ Pek büyük, pek yüce, daha yüksek, çok yüksek olan
UMMA Umut, ümit, emel, bekleme yolunu gözleme, inanma, sanma
UMMAK Ümit etmek
UMMÂN Büyük deniz, okyanus, Hindistan ile Arabistan arasındaki deniz
UMRÂN Saadet, mutluluk, medenîlik
UMRE Hac mevsimi dışında Kâbe ve mukaddes yerleri ziyâret etmek
UMÛM Hep, bütün, cümle, herkes, umûmi olmak
UMÛMEN Bütün, hep
UMÛR Emirler, işler, hususlar, maddeler
UMUT Ümit
UNSUR Kimyevi ve bileşik cisimlerde bulunan maddeden her biri
UNÛŞE a) Refah, huzur, rahatlık, b) Adâlet, merhamet
UNVE Zor, kuvvet gösterme
URAL Asya’da bir sıra dağ
URAS Mutluluk, saadet
URMAK Vurmak
URÛC Yükselme, yukarı çıkma, mîraç etme
URÛK Irklar, kökler, damarlar
URÛM Alâmet, nişâne, kök, dip
URÛŞ Gökler, arşlar, tavanlar
URVE-İ VUSKA a) Müslümanlık, b) Sağlam sap
URYÂN (Uryâne) a) Açık, çıplak, b) Yalın
USR a) Güçlük, zorluk, zor iş, b) Sıkıntı, darlık, kıtlık
USÛL Yol, yöntem, metod
UŞŞAK Âşıklar, * Mûsıkîmizde bir makam : Âşıklar makãmı
UŞVE Gece vakti uzaktan görünen ateş
UTÂT Serkeşler, asiller
UTÛFET Nezâket, lütuf, şefkat
UTÜV Haddini aşma, tecâvüz, kibir, ayaklanma, isyân, serkeşlik
UYSAL Yumuşak huylu
UYÛB Ayıplar, kusurlar
UYÛN Gözler, kaynaklar, pınarlar
UZBAY Oğuz erkeği
UZLET Yalnızlık, köşesine çekilme, tenhâda kendi kendine yaşama
UZMÂ Büyük, iri

264
Ü
Ü Ve, dahî, hem anlamında *Rûz-ü şeb: Gündüz ve gece
ÜBBEHET Ululuk, büyüklük, azamet
ÜBÜVVET Babalık, ata’lık
ÜCRÂ Pek uçta ve kenarda olan, uzak
ÜFKÛHE Şaşılacak şey
ÜFKÛN a) Hâl. Nevî, çeşit, b) Saçma sapan söz, dedikodu
ÜFTÂDE Düşmüş, düşkün, bîçâre, âşık, tutkun
ÜFTÂDEGÂN Düşkünler, tutkunlar, âşıklar
ÜFTÂDE-İ AŞK Aşk düşkünü, bîçâresi
ÜFTÂDELİK Düşkünlük, bîçârelik
ÜFTÂN Düşen, düşerek
ÜFÛL Batma, gurup * Şems, zühre üfûl etti: Güneş, Zühre yıldızı battı
ÜKRÛME Kerem, bahşiş, lütuf
ÜLCAN Çok canlı ve hareketli
ÜLEMÂ (Ulemâ) Âlimler, Osmanlı devrinde yüksek ilim ve fıkıh âlimleri
ÜLFET Dostluk, görüşme, konuşma, alışma, kaynaşma, huy etme
ÜLFET ETMEK Görüşüp konuşmak, dostluk etmek
ÜLFETGER Ülfet eden, ülfet edici, konuşan, görüşen, ahbablık eden
ÜLGEN Güçlü, kuvvetli
ÜLKER Süreyyâ
ÜLKÜ Ancak düşüncede vâr olan hâl veya iş
ÜMEM Ümmetler, milletler
ÜMENÂ Emîn kimseler, emînler, emniyet sâhipleri
ÜMERÂ Emirler, beyler, seyyidler, yüksek rütbeli zâbitler
ÜMÎD (Ümmîd-Ümit) Umu, umma, emel
ÜMÎD-BAHŞ Ümit veren, ümitlendiren
ÜMÎD-İ VİSÂL Kavuşma ümîdi
ÜMÎD-VÂR Ümitli
ÜMMET Bir Peygambere inanıp bağlananlar, cemaat, kavim, tâife
ÜMMÎ Tahsil görmemiş, mektep ve medresede okumamış kimse
ÜMMÎD-İ PÂY-İ MÂL Ayak altında kalmayı, çiğnenmeyi ümîd etmek
ÜMMÎD-İ VASL-I YÂR Sevgiliye kavuşmak ümîdi
ÜMMÎD-İ VİSÂL Kavuşmak ümîdi
ÜMNİYYE Umut, ümîd, arzu, istek, taleb
ÜMRÂN Bereket
ÜMÜLDÂN Tâze fidan, körpe dal, genç, güzel, ince ve nârin vücûd
ÜN Ses
ÜNAL Ün’le ilgili
ÜNALP Tanınan yiğit
ÜNÂN İnleme
ÜNAY Ünlüler

265
ÜNS Alışkanlık, alışma, ülfet
ÜNS TUTMAK Ülfet ve ünsiyet etmek
ÜNSAL Ününü yay
ÜNSÎ Alışmış, ünsiyet etmiş, sokulgan, arkadaş
ÜNSİYET Alışkanlık, dostluk, birlikte düşüp kalkmak, ahbablık
ÜNVÂN Lâkap, adres
ÜNZÛHA Gurur, kibir, büyüklük
ÜRDİ-BEHİŞT Nisan ayı.
ÜSKÜFTE Açılmış çiçek
ÜSLÛB Tarz, biçim, yol, ifâde tarzı
ÜSRÛŞ Güzel ses
ÜSTÂD İlim ve san’atında üstün olan kimse, mahâretli insan
ÜSTÂD-I AŞKI LEMYEZEL Zevâl bulmayan aşk üstâdı
ÜSTÂ-I ÂZÂM En büyük üstâd, muallimlerin en üstünü ve reisi olan
ÜSTÜN Üstün gelen, yenen, gãlip gelen, fâik
ÜSTÜVÂR Sağlam, kuvvetli, güvenilir
ÜVEYL Çığlık, vâveylâ
ÜVEYSÎ Kendi kendine yetişen, Allah’ın lûtfuyla kemâle eren
ÜZEYİR (Uzeyr) Kutsal kitaplarda adı geçen bir Peygamber
ÜZÜNTÜ Can sıkılma, sıkıntı çekme, eziyet, ezâ, cefâ, azap

266
V
VÂ a) Vâh, eyvah, yazık, b) Geri, arkada
VA’D Söz verme, üstüne alma, ahd, taahhüd
VÂBESTE (Vâ-beste) Bağlı, mütevakkıf, olması bir şeye bağlı olan
VÂCİB (Vâcibe) Yapılması gerekli olan, elzem, farz derecesine yakın olan
VÂCİBÜ’L ÎFÂ Yapılması gerekli olan
VÂCİD Vücûda getiren, varlıklı, ganî ve zengin
VÂCÜ’L-VÜCÛD Varlığı lüzumlu olan, Allah’ ü Teâlâ
VÂD Söz verme, söz verilen şey
VADE Bir iş için verilen zaman, ecel
VÂDE-İ FERDÂ Yarın için verilmiş söz
VÂDE-İ İNCÂZ Vâdini, sözünü yerine getirme
VÂD-I VİSÂL Kavuşma sözü verme
VÂDİ İki dağ arasındaki uzun çukur, dere ve nehrin aktığı yer
VÂDÎ EYMEN Hz. Mûsâ’nın Tûr Dağında Allah’ın tecellisine mazhar olduğu yer,
VÂDÎ-İ MİHNET Eziyet çekilen yer
VÂDÜL EMÎN Vâdinden emîn, güvenilir olan
VÂ-ESEFÂ Vâh esefler olsun, eyvah, çok yazık
VÂFE a) Zerap, b) Nâle
VÂFÎ a) Yetişen, tam, elverir, b) sözünde duran, ahde vefâ eden
VÂFİR Birçok, bol, çok
VÂHA Çöl ortasında suyu ve yeşilliği olan yer
VAHÂMET Zor, güçlük, ağırlık, tehlike, neticesi fenâ
VAHAP Çok bağışlayan
VÂHAYFÂ Eyvah, yazık
VAHDET Birlik, yalnızlık, tek’lik * Allah’a yakınlık, Allah’a ulaşma
VÂHİ Boş, mânâsız, faydasız, esassız, ehemmiyetsiz
VÂHİB Bağışlayan, bağışlayıcı, veren, ihsân eden
VÂHİD Bir, tek, eşi, benzeri olmayan Allah.
VAHÎM Sonu tehlikeli, çok korkulu, ağır
VAHİY (Vahy) Bir fikrin veya emrin, Allah tarafından Peygambere bildirilmesi
VAHŞET Yabânilik, ürküntü vahim korku, vahşilik, ıssızlık, tenhalık
VAHŞET-ÂBÂD Issız, korku ve ürkeklik veren yer
VAHŞÎ Medenî, alışık ve ehli olmayan, insanlardan kaçan,
VAHY-ÂŞİNÂ Vahiy duyan, alan
VAÎD Birini iyiliğe sevk ve kötülükten uzaklaştırmak için korkutma
VÂİZ Nasihat veren, dînî meseleler üzerinde öğüt veren
VÂİZÂN Vâizler, halka nasihat edenler
VAKÂ (Vak’a) Hâdise, olup geçen şey, olay, mesele
VAK-A KERB-Ü BELÂ Keder ve belâ hâdisesi
VAKAR Ağırbaşlı, halim, heybetli oluş, temkinlilik, azamet ve izzet
VAKFE * Haccın şartlarından: Durak, durak yeri

267
VAKF-I RÂH-I AŞK Aşk yoluna verme, bırakma
VAKF-I TELÂŞ Sıkıntı verme.
VÂKIA Vukû bulmuş, olmuş, olan, vâr olan mevcut bir hâdise
VÂKIF a) Ayakta duran, b) Bir şeyi elde eden, c) Arafat’ da vakfeye duran
VÂKÎ Olan, düşen, konan, mevcut ve vâr olan
VAKT (Vakit) Zaman, saat, çağ, mevsim, * Kulun üzerine vârid olan ilâhi zaman
VAKTÂKÎ O vakit ki, ne zaman ki, olduğu vakit
VAKT-İ FIRSAT Fırsatın ele geçtiği zaman
VÂLÂ Yüksek, yüce, âlî
VÂLÂ-KADD Boyu yüksek, uzun boylu
VÂLÂ-KADR Değeri yüksek, kadri yüce
VÂLÂYÎ Yücelik, yükseklik
VÂLE-İ HAYRET Hayret serabı
VÂLİDE Ana, anne, doğuran
VÂLİDEYN Ana ile baba, vâlidân da denir.
VÂLİH Keder ve hüzünle aklı gitmiş, şaşırmış, hayrette kalmış
VALLÃHİ Allah için, Allah hakkı için, Allah’a yemin ederim mealinde
VÂMIK a) Vâmık ile Azrâ hikâyesinin kahramanı, b) Seven, âşık, sevdâlı
VÂR Teşbih edatıdır. kerre, defâ, sâhip, mâlik gibi kelime yapılır.
VARAK Yaprak, sahife
VÂRESTE a) Affedilmiş, halâs bulmuş, kurtulmuş b) Rahat, serbest
VÂRÎ Benzer, gibi
VÂRİD a) Gelen, ulaşan, kavuşan, b) Ortaya çıkan, söylenen
VÂRİD-İ HÂTIR a) Akla gelen, b) Bir şey hakkında söylenen
VÂRİS a) Mîrasçı, b) Allãhu Teâlâ’ nın adlarından biri
VÂRİS-İ YEKTÂ Tek vâris, eşsiz
VARLIK Vâr olan şey
VAROL Yüceltme ünlemi
VARTA * Tehlike
VASAT a) İki şeyin arası, orta, ara, b) Meydan, cemiyet mûhiti
VASF (Vasıf) Bir kimsenin veya şeyin taşıdığı hâl-değeri, durumu, sıfat, nitelik
VASF-ETMEK (eylemek) Niteliklerini anlatmak
VÂSF-I ZÂR İnleyen, ağlayan vâsıf
VASFİ (Vasfiye) Beyân ve târife âit
VÂSIF Vasf eden, bildiren, metheden, öven
VASIF-I CÂNÂN Sevgiliyi öven.
VÂSIL Ulaşan, erişen, kavuşan, Hakka vâsıl olan
VÂSIL-I CÂNÂN Sevgiliye kavuşan
VASL Âşığın sevdiğine kavuşması, kavuşmak, Ulaşmak * Hakk’a vuslat
VATAN Bir kimsenin doğup büyüdüğü yer, yurt
VÂVEYLÂ Eyvah, yazık, yaygara, çığlık, feryâd
VAY Üzüntü bildirir, eyvah, yazık, garip bulma, şaşma
VÂYE Nasip, kısmet (Sıfat) * Bî-vâye: Nasipsiz, kısmetsiz
VÂYE-MEND (Vâyedâr) Nasîbi olan, faydalanan
VAZ Tarz, biçim, tavır.

268
VÂZ-ETMEK Koymak, bırakmak, yerleştirme, vücûda getirme
VÂZ-I TABÎB Doktor’ un bulunuşu
VAZIH Açık, âşikâr, kapalı olmayıp açıktan bildirilen
VAZÎR Günâh işleyen, suç işleyen
VE Dahî, hem, ile, beraber
VE’D-DUHÂ Kuşluk vakti, Hz. Peygamberimizin yüzünün aydınlığı
VE’L-LEYL * Peygamberimizin sünbüle benzetilen saçlarının siyahlığına izâfe.
VEBÂL Doğru olmayan bir hareketin mânevî mes’uliyeti, günâh.
VECÂ Ağrı, sızı, acı
VECÂHET a) Güzellik, güzel yüz, b) Şeref, haysiyet, şan, îtibar
VECÂHETLİ Güzel yüzlü, yakışıklı, îtibar sâhibi
VECÂZET Sözün kısa ve veciz oluşu
VECD Kendinden geçercesine ilâhi aşka dalma * İlâhi aşka dalma
VECDET Coşkun
VECDÎ Coşkunlukla
VECH Yüz, çehre, surat, üslûb, sebeb
VECHEN Bir bakıma, bir yönden
VECH-İ AHSEN Pek güzel yüz
VECH-İ MİR’ÂT Yüz aynası
VECHULLAH Allah’ın yüce zâtı
VECÎBE Borç hükmündeki görev, yerine getirilmesi lâzım olan şey
VECÎH Güzel, hoş, lâtif, uygun, münâsib
VECÎZ Kısa, öz, derli toplu, az sözle çok mânâ ifâdesi
VECÎZE Geniş mânâ ifâde eden kısa ve özlü söz, öz deyiş
VED Ayrılık, ayrılıkta selâmlamak, Allah’a ısmarladık demek
VEDÂ Ayrılışta selâmlamak, ayrılık
VEDAD (Vedd) Dostluk, sevme, sevgi, muhabbet
VEDÎA Emânet
VEDÎD (Vedîde) Sevgisi çok olan
VEDÛD Çok şefkatli, kendisine çok sevgi beslenen Cenâb-ı Hakk.
VEFÂ Sözünde durma, dostluğu devam ettirme, yerine getirme
VEFÂDÂR Dostluğunda bağlı ve devamlı olan, dostunu unutmayan, vefâlı
VEFÂDÂRÎ Dostlukta süreklilik ve devam, vefâdarlık
VEFÂKÂR Vefâlı, sözünde ve dostluğunda devamlı olan
VEFÂLI Sevgi ve bağlılığı geçici olmayan, vefâsı olan
VEFÂSIZ Dostlukta veya verdiği sözde durmayan, dünü unutan!
VEFİK Arkadaş, kafa dengi, aynı fikirde olan, uygun
VEFK-İ MERAM İsteğe uygun olarak.
VEGÃ Gürültü, savaş.
VEHÂMET Zor, güçlük, ağırlık, tehlike, netîcesi fenâ
VEHBÎ Doğuştan, çalışmakla kazanılmayıp Allah’ın lûtfu ile olan
VEHC Alevli olmak, alev ile yanmak, parlamak
VEHHÂB Çok bağışlayan ve hediye eden, fazla bağışlayıcı
VEHHÂC Çok yanarak fazla ışık veren
VEHHÂM Çok vehimli, fazla şüphe eden

269
VEHİM (Vehm) Şüphe, kuruntu, yersiz korku, boş yere korkma, tereddüt
VEHL Yanlış yapma, yanlış anlama, unutma
VEHLETEN Birdenbire, ilkin, ansızın
VEHM Belirsiz fikir ve düşünce, mübhem ve anlamsız korku
VEHM-ETMEK Yersiz korkuya ve kuruntuya kapılmak, evhamlanmak
VELÂ Yakınlık, sâhiblik
VELÂYET Velîlik, ermişlik, bir bakıma kefillik.
VELEV Eğer, gerçi, her ne kadar da, hattâ, ister, isterse
VE-LEV Olsa da, hattâ, bile
VELHÂN Şaşakalmış, hayrette kalmış
VELHÂSIL Sözün kısası, özü, kısacası
VELÎ a) Evliyâ, ermiş kişi, b) Küçük çocuklardan mes’ul kimse!
VELÎKİN (Velâkin) Lâkin, amma, fakat
VELİYY-İ Nİ’MET Ni’met sâhibi, besleyen
VELÛD a) Çok eser veren, verimli çalışmalar yapan, b) Doğurgan
VELVELE Gürültü, patırtı, şamata, birbirine karşılık bağrışmalar
VELVELE-İ EFGAN İnleyiş, gürültü ve yaygarası
VER İsim sonunda sıfat * Sühan ver: Söz sâhibi, Cân-ver: Canlı
VERÂ a) Halk, âlem, mahlûkat, kâinât, b) Vera’: Haramdan kaçınma
VERD ( Vird) Gül,
VERDÎ Güle âit ve ilgili
VERD-İ BÂĞI-HÜSN Güzellik bağının gülü
VERD-İ HANDÂN Gülün gülüşü, gülen gül
VERD-İ NÂZ Naz gülü
VERD-İ RÂNÂ Alımlı gül, güzel
VERD-İ TER Yeni açılmış gül
VERD-RÛ Gül yüzlü, yüzü gül gibi olan
VERZİŞ Çalışma, işletme
VESÂİL Vesîleler, sebepler
VESÂVİS Vesveseler
VESÎLE Sebep, bahâne
VESİLE-CÛ Sebep, bahâne arayan
VESÎM (Visâm) Güzel yüzlü, güzel çehre
VESSELÂM İşte o kadar, artık bitti, bundan sonra selâm
VES-VÂS Şeytan, iblis
VESVESE Şüphe, tereddüt, iç rahat etmeme, kuruntu
VESVESELİ Kuruntulu, şüpheli, tereddütlü
VEŞ Gibi anlamında edat. * Mah-veş: Ay gibi
VEŞEL Az su
VEŞELÂN Suyun akışı
VEŞT Güzel
VEY Ve ey! * Ey karşılığı olarak şiirde kullanılır.
VEYH Heyhat
VEYL a) Yazık, vay, vah b) Cehennemde bir derenin adı
VEYSEL KARÃNÎ (k.s.) Efsâneleşmiş Allah velîsi

270
VEZÂN Esici, esen
VİCÂH Yüz yüze gelmiş, yüzleşme
VİCÂHEN Yüz yüze, yüzüne karşı
VİCÂHÎ Yüz yüze gelerek yapılan, yüz yüze olan
VİCDÂN İnsanın içindeki; İyiyi, kötüyü ayırabilen mânevî his
VİCDÂN-SÛZ Acı ve keder veren, kalp yakan, vicdânen ızdırap verici
VİDÂD Dostluk, sevmek, muhabbet, herşeye muhabbeti olan
VİLÂDET Doğmak, doğuş, dünyâya gelmek, doğurmak
VİLDÂN Çocuklar, kullar, köleler
VİRÂD Güller
VÎRÂN Yıkık, harap, kederli, üzgün, gamlı
VÎRÂN MİSÂL Harâbe gibi, vîrâneye benzer
VÎRÂNE Harâbe, yıkılmaya yüz tutmuş eski yapı, harâp olan gönül
VÎRÂN-HÂNE Yıkık ve harap ev
VİRD Kur’ân-ı Kerîm’ de, her gün okunması vazife olan cüzleri, duâları
VİRD-İ HÂTIR Gönlün virdi
VİRD-İ ZEBÂN Dilin virdi
VİRD-İ ZEBÂN ETMEK Diline vird etmek, dâimâ söyleyip tekrar etmek
VİSÂL Kavuşma, sevdiğine ulaşma, ayrılıktan kurtulma
VİSÂL-İ KÂM Arzuya (isteğe) ulaşma
VİSÂL-İ YÂR Sevgiliye kavuşma
VİYÂ Dümeni ortaya alarak, gemiyi doğru seyirde götürme
VOLKAN Yanardağ, bürkan
VÛDÜ Abdest , temizlenme
VUKÛF Bir şeyi bilme, öğrenmiş olma, bir halde kalma
VUSKÂ Çok sağlam, pek kuvvetli
VUSLAT Sevenin sevdiğine ulaşması, kavuşması
VUSLAT-Ü HİCRÂN Kavuşma ve ayrılma
VUSÛL Ulaşma, varma, erişme
VUZÛH Açıklık, açık ve anlaşılır şekilde olmak, netlik.
VÜ Hem, ve
VÜCÛB a) Vâcib ve lüzumlu olma, b) Lâyık olma
VÜCÛD a) Varlık, vâr olma, bulunma, b) Gövde
VÜCÛD İKLÎMİ Varlık ülkesi
VÜCÛD-İ HAK Hakk’ın varlığı
VÜCÛD-İ MÂSİVÂ Allah’tan başka şeylerin varlığı
VÜCÛH Vech, yüz, çehreler
VÜCÛT Vücud, varlık
VÜFÛD Gelme, geliş, ulaşma, erişme
VÜFÛR Bolluk, çokluk, bereketlilik
VÜKELÂ Vekiller, bakanlar, nâzırlar, kendilerine iş havâle edilenler
VÜRÛD Gelme, yetişme, ulaşma.

271
Y
YÂ Hey, ey anlamında nidâ olarak kullanılır.
YÂR-İ KEREM-KÂR Kerem sahibi sevgili, bağışlayıcı, cömert sevgili
YÂB * Bulucu, bulan, bulunan, ele geçen anlamında bileşik kelimeler yp.
YÂD Anma, hatırda tutma, zikretme, hâtıra
YÂDA GELMEK Ahla gelmek, hatırlanmak
YÂD-ETMEK Anmak, hatırlamak
YÂD-I ELEM-İ HİCR Ayrılık eleminin hâtırası
YÂD-I LEB Dudağın hatırlanması
YÂDİGÂR Hâtıra, bir kimse veya bir şeyi hatırla
YAĞMUR Havadaki su buharının su damlaları hâlinde yere düşmesi
YÂHEY Ey, hey, behey * Sevinç için kullanılır.
YAHŞİ (Yakşı) İyi, güzel, yakışık alan
YÂHÛ a) Ey Allah, Allah’ım, b) Ey sen, baksana, bana bak c) Hitâb ünlemi
YAHYÂ Zekeriyâ Peygamberin oğludur.
YAKAZA Uyanıklık, * Allah’ ın emirlerinden çıkmamak
YAKÎN Şüphesiz, sağlam ve kat’i olmak
YAKÎNİ Kat’i, kesin bilgiye âit
YÂKUP Bir Peygamber * Beni İsrâil-Yahudi
YÂKUT Kırmızı, mâvi, sarı, beyaz renkte değerli süs taşı
YÂL a) Boyun, gerdan, b) Kuvvet, güç, zor
YALAP Parıl gibi parlamayı anlatır ve çoklukla tekrarlı kullanılır
YALAZ Alev
YALAZLANMAK Alevli bir şekilde yanmak
YALÇIN Sert ve dik başlı erkek
YALGIN Serap
YALMAN Sarp, sivri ve dik tepe
YÂL-Ü-BÂL Boy bos, endâm, boy bos düzgünlüğü
YAMAN Güç, etki ve beceride şaşılacak halde olan
YANUBAN Yanıp, yanarak
YÂR Dost, ahbâp, tanıdık, âşık, mâşuk, sevgili
YÂRAB Ey Rabbim, ey Mevlâ’m, Allahım aman.
YARADAN Yoktan vâr eden, yaratıcı Ulu Allah.
YÂRÂN Dostlar, sâdık arkadaşlar, sevgililer
YÂRÂNE Dostça, arkadaşça
YÂRE Yara, aşk yarası
YÂRE-İ DÎL Gönül yarası
YÂRE-İ HİCRÂN Ayrılık yarası
YÂR-I BÎ-AMAN Acımasız sevgili
YÂR-I BÎ-VEFÂ Vefâsız dost, vefâsız sevgili
YÂR-I GÂR Peygamberimizin mağara arkadaşı-dostu Hz. Ebûbekir.
YÂR-I MAHREM Sır tutan dost

272
YÂR-I MEN Benim sevgilim, benim hayâtım
YÂR-İ CÂN Canın sevgilisi, rûhun sevgilisi
YÂR-İ CEFÂKÂR Zâlim dost, sevgili
YÂR-İ DÎL-SİTÂN Gönül alan sevgili
YÂR-İ PÜR ŞEFKAT Şefkat dolu sevgili
YÂRMEND Dost, muîn, yardımcı
YÂR-Ü EHİBBÂ Yâr ve dostlar, sevgililer
YÂSEMİN Güzel kokulu çiçek, beyaz ve sarmaşık cinsinden bir ağaç
YAŞAR Doğan çocuğun ölmemesi için konulan isim
YAŞMAK Eskiden kadınların yüzlerine örttükleri tül
YÂVE Saçma sapan söz, hezeyan, yalan, yaygara
YAVUZ a) Yiğit, kahraman, b) Şiddetli yanan, âlâ, fevkalâde
YAVUZALP Korkusuz yiğit
YAVUZAY Yavuza benzer
YAYAK Yayan, yürüyerek
YAZGAN Yazar
YAZGI Kader, alın yazısı, mukadderat
YE’S (Yeis) Ümitsizlik, meyus, kederli, emelinden kesilmek
YE’S-ÂVER Ümitsizlik veren, meyûs eden
YE’S-İ İNTİZÂR Beklemenin verdiği üzüntü
YE’S-İ SEVDÂ Aşkın elemi, sevgilinin kederi
YE’S-Ü GAM Acı ve ümitsizlik
YE’S-Ü MEŞAKKAT Keder ve sıkıntı
YEBÂB Yıkık, bozuk, harap, vîrân
YEBÂN Sahrâ, çöl, ıssız ve tenhâ yer
YED a) El, b) Kuvvet, kudret, güç, c) Yardım, d) Vâsıta, e) Mülk
YED-İ BEYZÂ En beyaz el, * Kerâmet ve hârikulâde haller
YED-İ HİLKAT Tabiatın gücü.
YED-İ İHSAN Bağışlama gücü
YED-İ SÂKÎ Sâkînin eli
YED-İ TAKDÎR Allah’ın eli
YEDULLAH Allah’ın kudreti
YEG (Yek) a) Bir, tek, b) Birlik, bir oluş
YEGÂN Birler, tekler, teker teker
YEGÂN YEGÂN Ayrı ayrı, birer birer
YEGÂNE Tek, biricik, yalnız
YEGDEN (Yekden) Birden, birdenbire
YEĞ İyi, daha iyi
YEĞİN a) Kuvvetli, şiddetli, b) Baskı, üstün
YEHÛD Yahudi, İsrâil oğulları
YEK BE-YEK Birer birer, tek tek
YEKCİHET Aynı yönde
YEKDÂNE Eşi benzeri olmayan, tek
YEK-DEM Bir nefes, çok kısa
YEKDİĞER Bir başkası

273
YEK-DÎL Bir gönülde olan, gönülleri birbirine uygun
YEKKALEM Birden, bir kalemle, birden söylenmiş, emsalsiz
YEKNESAK Devamlı, aynı halde olan, bîteviye
YEKPÂRE Bir parçadan oluşan, bütün, parçasız
YEKSÂN a) Her zaman, b) Bir, beraber, c) Düz.
YEKSER Baştan başa, yalnız başına
YEKTÂ Yegâne, biricik, eşsiz, tek
YEKTÂ-GÜHER Tek cevher
YEKTÂY-İ ZAMAN Zamânın bir tânesi
YEK-VÜCÛD Tek bir insan gibi, hep birden
YEK-ZEBÂN Söz birligi, ağız birliği, sözde berâberlik
YELDÂ Uzun * Şeb-i yeldâ: Senenin en uzun gecesi
YELDİRME Kadınların rahat gezinmek için ferâce yerine giydikleri elbise
YELEN Koşan
YELENLER Koşanlar
YELMEK Koşmak
YEMÎN Sözü Allah’ı zikrederek kuvvetlendirmek
YERAĞ (Yerak) Tedârik, gerekli şeylerin hazırlanması, silâh
YER-MEK a) Beğenmemek, hoşlanmamak, b) Kötülemek, çekiştirmek
YESÂRÎ Solak, sola âit, sol ile ilgili
YESRÎB Medîne-i Münevvere’ nin Müslümanlıktan önceki adı
YEŞİM Yeşil renkte değerli bir taş
YETÂMÂ Yetimler, babaları ölmüş çocuklar
YETİK Yetişmiş, erişmiş, büyümüş
YETÎM a) Yalnız, tek, eşsiz, b) Babası veya annesi-babası ölmüş çocuk
YEVM Gün, yirmi dört saatlik zaman, sene, asır, devir, devre
YEVM-ÜL KIYÂM Kıyâmet günü
YEZDÂN Allah, tanrı
YEZDÂNÎ İlâhî, Yezdân’ a âit ve müteallik
YILDIRIM Buluttan olan elektrik boşalımı
YILDIZ Güneş ve ay dışında, gökyüzündeki ışıklar
YILDIZHAN Yıldız gibi ülkesini aydınlatan
YILMAZ Korkusuz, gözü pek
YİĞİT Güçlü, cesur
YİTİK Kaybolmuş, kayıp, zâyi
YİTİRMEK Kaybetmek
YİTMEK Kaybolmak, yok olmak, yazık olmak
YOLDAŞ Yol arkadaşı
YONCA Bir çok türü bulunan ot
YOSMA Şık ve zarif kıyâfetli, kurumlu, edâlı, işveli
YOSMA-EDÂ İşveli, yosma tavırlı
YOSMALIK Zariflik, incelik, şıklık
YÛHÂ a) Güneşin isimlerindendir, b) Haykırılan hakãret kelimesi
YUSUF (a.s.) İsrâil oğullarından Peygamber
YÛSUFİSTÂN-I CEMÂL Güzelliğin Yusuf Ülkesi

274
YUSUNLAR Yıkasınlar
YÛŞÂ Hz. Mûsâ’dan sonraki Beni İsrâil Peygamberi
YÛYÂN Yıkayan
YÜCE Yüksek, âli, bâlâ
YÜCELMEK Yükselmek
YÜMKİN Olabilir, mümkün olur
YÜMN Kuvvetli uğur, bereket
YÜMÛM Denizler
YÜSR (Yüsür) Kolaylık, genişlik, rahatlık, zenginlik, refah

275
Z
ZÂ * Doğuran anlamına gelip, bu, şu gibi bileşik kelimeler yapılır.
ZA’F Zayıflık, kuvvetsizlik, iktidarsızlık
ZÂB Eriyen, erimiş, eridi
ZÂBİDÂNE Zâhidlere yakışır sûrette
ZABT a) Sıkı tutma, b) İdaresi altına alma, c) Anlama
ZABT-Ü RABT Düzen, disiplin
ZÂD Doğma, doğmuş, evlât anlamında bileşik kelime yapılır
ZÂDE Oğul
ZÂDELİK Asâlet, soyluluk, soylu kimseden doğmuş olma hâli
ZAFER Emek, tehlike ve özveri karşılığı kazanılan, Düşmanı, rakîbi yenme
ZAĞ a) Uğursuz kimse, b) Karga
ZÂHİB a) Gidici, giden, b) Bir fikir veya zanna uyan
ZÂHİD Zühd sâhibi, kaba sofu, din emirlerine aşırı bağlı kişi
ZÂHİF Kibirli, mağrur
ZÂHİL Sıkıntıdan sonra yüreği feraha erişen, unutulan
ZÂHİR Görünen, âşikâr olan, belli, meydanda olan
ZÂHİRE Yiyecek, azık, ambarda saklanan hubûbat
ZAHM a) Sıkıntı, eziyet verme, sıkıştırma, b) Yara, ceriha
ZAHM-DÂR Yaralanmış, yaralı.
ZAHMET Sıkıntı, eziyet, çile
ZAHMETLİ Eziyetli, sıkıntılı, çileli
ZAHM-I AŞK Aşk yarası
ZAHM-I CİĞER-SÛZ Yürek yakan yara
ZAHM-I DERÛN İç yarası, gönül yarası
ZAHM-I DÎL Gönül yarası
ZAHM-I HİCRÂN Ayrılık yarası
ZAHM-I TÎR-İ HİCRÂN Ayrılık okunun yarası
ZAHM-I ZEBÂN Dîl - gönül yarası
ZAHM-NÂK Yaralı, yaralanmış, yara almış
ZAHR Arka, sırt
ZÂİD Artan, arttırılan, fazlalık, ilâve olunmuş, lüzumsuz, gereksiz
ZAİF a) Zayıf, güçsüz, kuvvetsiz b) Gevşek, c) Tembel
ZÂİKA Tatma, tadım, tadıcı, lezzet alan
ZÂİL (Zâile) Geçen, geçici, devamlı olmayan, tükenen, sona eren
ZÂİL OLMAK Sona ermek
ZÂİR Ziyâret eden, görmeye, hatır sormaya giden
ZÂKÎ Sâf ve temiz kimse, hareket ve davranışları düzgün olan
ZÂKİR Zikreden, zikredici, zikir esnâsında ilâhiler okuyan, hâfızası kuvvetli
ZAKKUM a) Ağu ağacı, b) Cehennemde bir ağaç, c) Cehennemliklerin yemeği
ZALÂL Gölge eden, gölge olan
ZALÂM Zulmet, karanlık

276
ZALÂM-I ÂLÂM Elemlerin karanlığı
ZALÂM-I LEYL Gece karanlığı, haksız zulüm, sitem
ZALÂM-I ZÛLM Zulmün karanlığı
ZALÎL Pek gölgeli, pek koyu, serin, sâyedar
ZÂLİM Haksızlık ve zulüm eden, merhametsiz, acımasız, sitemkâr
ZALÛM (Zallâm) Çok zulüm ve haksızlık eden, pek cefâkâr, çok zâlim olan
ZAMAN Vakit, çağ, devir, gün, içinde bulunulan an
ZAMÂNE Şimdiki zaman, içinde bulunulan zaman, baht, tâlih
ZÂMİN Kefil, kefâlet eden
ZAN Sanma, sanı, şüphe, tereddüt
ZÂNÛ Diz
ZÂNÛ-BE Diz dize
ZÂNÜ-BE ZEMÎN Diz çöken
ZÂNÜ-ZEDE Diz çökmüş
ZÂR İnleyen, sesle ağlayan, zayıf, dermansız * Bileşik kelime..
ZARÂFET Zariflik, incelik, kibarlık, nâzik davranış
ZARAR Ziyan, kayıp, bir şeyin eksilmesi veya kaybolması
ZARB a) Darp, vurmak, b) Çarpmak
ZÂR-FER İnleyen tomurcuk
ZÂR-I EFGENDE İnleyen, ağlayan, bîçâre
ZÂR-I SERGERDÂN İnleyen, ağlayan, perîşân
ZÂRÎ Ağlayıp sızlanma, ağlayan, sızlayan kişi
ZÂRİ ZÂRİ Sesli ağlayarak, inleyerek
ZARÎF Zarâfetli, ince ve nâzik tavırlı, güzel, şık, ince nükteli
ZARÎFE (Zarîfâne) İnce kibar davranışlı, zariflikle, incelikle
ZARÎF-ÜT-TÂB İnce, zarif tabiatlı, güzel huylu
ZARÛRET Çâresizlik, muhtaçlık, sıkıntı, yoksulluk
ZÂR-Ü NİZÂR Âciz ve zayıf
ZÂR-Ü PERÎŞÂN Ağlayıp inleyen ve perîşân
ZÂR-Ü ZÂR Feryâd edip inlemek, yanık yanık, hazîn hazîn, ağlıya ağlıya
ZÂT a) Hürmete lâyık kimse, b) Kendi, öz, asıl, ehil, sâhip
ZÂTEN Esâsen, aslında, asıl olarak
ZÂT-ETMEK Sıkı tutmak, hâkim olmak
ZÂT-I KÂMİL Olgun zat, kimse
ZÂT-I KEREMKÂR Lûtfeden, cömert, saygıya değer kimse
ZAVÂHİR Görünüş, dış görünüş, göze çarpan yerler, yüksek yerler
ZÂVİYE Küçük tekke, açı, köşe
ZÂY (zâyî olmak) Elden çıkmak, kaybolmak
ZÂYEDÂR Gölgesi olan, gölge veren, koruyan * Sâyegâh: Gölgelikyer
ZEÂMET Şeref, şan, riyâset
ZEBÂN Dil, lisan, lûgat, lehçe
ZEBÂNE Alev
ZEBÂNİ Cehennemde vazife gören melek
ZEBÂNKEŞ Alevlenen, alevli
ZEBÎR Sıkıntı, mihnet,

277
ZEBÛN (Zebûni) Zayıflık, âcizlik, güçsüzlük
ZEBÛN-İ NEFS Nefsine karşı âciz kalan, nefsine boyun eğen
ZEBÛR Peygamber Hz. Davut’a vahîy ile gelen mukaddes kitap
ZECR Menetme, nehyetme, zorlama, eziyet etme, zorla yaptırma
ZEDE Vurulmuş, tutulmuş, çarpılmış gibi.. Bileşik kelime yapılır
ZEDE-İ AŞK Aşka tutuşmuş
ZEHÂB Zan, yanlış düşünce, bir fikre uymak, zihnen bir yola sapmak
ZEHEB Altın
ZEHEBİ Altın ile ilgili veya altından yapılmış
ZEHHÂR Çok dalgalı ve hareketli, coşkun ve taşkın
ZEHÎ (Zihî) Ne hoş, ne kadar güzel, ne mutlu
ZEHİD Dînin yasaklarından sakınan
ZEHR a) Zehir, b) Çiçek
ZEHRÂ Ay gibi parlak olan, çok parlak ve sâfi, berrak
ZEHR-ÂB Acı su
ZEHRE Çiçek, şükûfe
ZEHR-İ HAND Acı gülme, alaylı gülüş
ZEHR-NÂK Zehirli, ağulu, içinde zehir bulunan
ZEHÛK Boş beyhûde, bâtıl
ZEKÂ Çabuk anlama ve bilme, fehim ve idrakte çabuk olma
ZEKÂÎ Zekâ ile ilgili
ZEKAN Çene
ZEKÂT İslâmın şartlarından * Her yıl kârının kırkta birini dağıtmak
ZEKÂVET Zekâsı olan
ZEKERİYYÂ İsrâil Peygamberlerinden
ZEKİ (Zekiye) Çabuk kavrayan
ZEL (Zell) a) Bol bol verme, esirgemeden verme, b) Ayağı sürçme, c) Yanılma
ZELÂZİL Zelzele, deprem, yer sarsıntısı
ZELEL Eksiklik
ZELİHÂ Hz. Yusuf Peygamberin karısı, Züleyhâ
ZELÎL Hor, hakir, alçak, aşağı tutulan, perîşân
ZELÛL Yavaş, itaatli, râm, muti
ZELZÂL Sarsıntı, zelzele, deprem, sarsılma
ZEMÂİM Kötü haller, beğenilmeyen, sevilmeyen hâl ve hareketler
ZEMÂN (Zaman) Devir, vakit, çağ, mevsim
ZEMÂNE Şimdiki zaman, vakit, devir, tâlih, baht, şans
ZEMÎM (Zemîme) Zemmedilen, beğenilmeyen, kötü
ZEMÎN Yer, yeryüzü, meydan
ZEMM Kınama, ayıplama
ZEMMÂM Çok yeren, ayıplayan, çekiştirici
ZEMZEM Kâbe-i Mükerreme’ nin yanındaki kuyu, çok mübârek su
ZEMZEME Nağme, hoş ses, bir makãmımız
ZEN Vuran, kesen, * Şimşirzen: Kılıç vuran, * Rehzen: Yol kesen
ZENB Günâh, suç, kabahat
ZENBÛR Eşek arısı

278
ZENC (Zenci) Siyah, kara
ZENCÎR (Zincir) a) Mûsıkîmizde bir büyük usûl, b) Birbirine bağlı halkalar
ZENCÎR-İ AŞK Aşk zinciri
ZEND a) Bilek kemiği, b) Çakmak demiri
ZENDEĞÎ Canlılık
ZENEHDÂN Çene
ZEN-MENİŞ Kadın yaradılışlı, kadın huylu.
ZER a) Altın, sarı, akçe, b) Nevbet, oruç, çile, c) Zer’: Tohum saçma
ZERAK Gök renkli, mâvi
ZERÂRE Saçılan şey
ZERD-FÂM Sarı renkte, sarı renkli
ZERD-GÛŞ İki yüzlü, mürâî
ZEREN Zekî ve akıllı
ZERENDÛD Altın işlemeli
ZERFİŞÂN (Zerefşân) Altın saçan, serpen
ZERGÛN Altın gibi sarı renkli olan, altın renkli
ZERÎA Vesîle, bahâne, sebep, vâsıta, münâsebet
ZERKÂR Altın tel ile işlenmiş, sırmalı.
ZERNİGÂR Altın ile işlenmiş, yaldızlı
ZERNİŞÂN Eşya üzerine altınla yapılmış süs.
ZERRÂT Zerreler, pek ufak parçalar, moleküller
ZERRÂT-I CİHÂN Cihânın molekülleri
ZERRE Pek ufak parça, atom
ZERRE-İ VEFÂ Bir vefâ zerresi
ZERRÎN Altından yapılmış, altın gibi parlak, sarı
ZER-TÂC-I ZÜLF Altın ipliği andıran saç
ZER-TÂR a) Altın tel, sırma, b) Güneş ışını
ZEVÂHİR Çiçekler, parlak yıldızlar, zînetli, parlak ve berrak olanlar
ZEVÂL Zâil olma, sona erme, gitmek, yerinden ayrılıp gitmek
ZEVK Lezzet alma, hoşa gitme, mânevî haz, tatma, hoşa giden
ZEVK/ÂLÛD Zevkli, zevk karışık
ZEVKAN Zevkçe, zevk bakımından
ZEVK-İ CEM Toplantı zevki
ZEVK-İ DÎL Gönlün zevki
ZEVK-İ RÛH-İ DÎLDÂR Sevgilinin yanağının zevki
ZEVK-İ SELÎM a) Selâmette olan zevkin en yüksek derecesi, b) Sezme kabiliyeti
ZEVK-İ VASL Vuslat tadı, berâber olma zevki
ZEVK-İ VİSÂL Kavuşma zevki
ZEVKÎL Beğenilen, hoşa giden, zevk veren
ZEVKSİZ Hoşa gitmeyen, beğenilmeyen
ZEVK-U SAFÂ Hoşa giden hâl, kedersizlik
ZEVK-Ü TARÂB Eğlence, zevk ve şenlik
ZEVK-YÂB Lezzet alan, zevklenen
ZEVRAK a) Kayık, sandal, b) Zemzem koymaya mahsus kab, ibrik
ZEYD Eski fetvâ metinlerinde erkeği temsil eden isimlerdendir.

279
ZEYH Zulüm etmek, Hak’tan uzaklaşmak
ZEYL Ek, ilâve, bir şeyin altı, devâmı
ZEYN Zînet, süs, süslemek
ZEYNEP a) Fetvâ metinlerinde kadını temsil eden isimlerden b)Mücevher, değerli taş
ZEYN-ETMEK Süslemek
ZEYTÛNE Zeytin ağacı
ZEYYÂD Zeytinyağı çıkaran kimse
ZID Aksi, muhalif, zıt, nefret edilen
ZIER Süs, zînet
ZIKKIM Zehir, ağû ve içki, sigara vb. gibi kullanılır * Zehir zıkkım
ZIL (Zıll) Gölge * Koruma, sâhip çıkma.
ZILÂL Gölgeler
ZILÂLE Gölgelik
ZILL-I HÜMÂ Hüma kuşunun gölgesi
ZILL-Î HÜDÂ Tanrı' nın gölgesi
ZILL-İ ZALÎL Pek koyu gölgeli
ZILLÛLLAH Allah’ın gölgesi
ZILL-Ü HAYAT Gölge ve hayâl
ZIMNEN Açıktan olmayarak, imâ yoluyla dolayısıyla anlatılan
ZIMN-I ZIMNÎ İç taraf, maksat, gãye, dolayısıyla kapalı anlatılan
ZINDAN (Zindan) Cezâevi, yer altı
ZINDIK Dinsiz, inançsız, îmânsız
ZÎ - ZÜ * Kelime sonuna eklenerek Ek yapılır, * Zîşân: Şanlı, kıymetli
ZİB Süs
ZÎBÂ Süslü, lâtif, hoş görünen, güzel, yakışıklı
ZÎBÂ HIRAM Güzel yürüyüşlü
ZÎBÂRÛ Güzel yüzlü, dilber
ZÎB-ÂVER Süslendiren, güzelleştiren
ZÎBÂY-I MEN Benim güzelim, güzelim
ZÎBÂYÎ Süslülük, güzellik, yakışıklılık
ZÎB-EFŞÂ Güzellik, süs ve inceliğini arttıran, güzelleştiren
ZİBENDE Yakışıklı, hoş, güzel
ZÎBERKAN Ay ve güneş
ZÎB-İ BÂĞ-I NÂZ Naz bahçesinin süsü
ZÎ-HAYAT Hayattar
ZÎHÎ Ne güzel, ne iyi, âferin
ZİHNİ (Zihniye) Zihinle ilgili, zihin gücüyle, zihne âit
ZİHNİNE-UR Düşün
ZİHÛR Meydana çıkma, görünme
ZİKİR (Zikr) Allah’ı anmak, hatırlamak, adlarını bîteviye tekrarlamak
ZİKR-ETMEK (eylemek) Anmak, sık sık söylemek
ZİKRULLAH Allah’ın adını zikretmek, devamlı söylemek
ZİLÂL Hor ve hakir olanlar, zeliller
ZİLLET Aşağılık, horluk, hakirlik, alçaklık
ZİLZÂL Zelzele, sarsıntı, deprem

280
ZİNDÂN Karanlık, yer altı hapishânesi, sıkıntılı karanlık yer
ZİNDE Dinç, diri, canlı, güçlü, kuvvetli
ZİNDEGÎ (ği) Canlılık
ZİNDE-İ CÂVİD Dâimâ kalacak olan ebedî diri
ZÎNET Süs, kadınlara mahsus kıymetli eşya
ZÎNET-İ DESTÂR-İ CÂN Can sarığının süsü
ZİNHÂR Sakın, asla, kat’iyyen, olmaya aman!
ZÎNNÛR Nurlu, ışıklı, parlak, bahtiyâr
ZİNNÛREYN İki nûra sâhip, Peygamberin iki kızıyla evlenen Hz. Osman’ın lâkãbı
ZÎR Altta, alta, alt, aşağı.
ZÎRÂ Çünkü, ondan ki, şundan, şu sebepten ki
ZÎR-İ SEHÂB Bulutun altı
ZÎR-İ ZEMÎN Yerin altında
ZÎRİN Alttaki, aşağı, alt
ZÎ-RÛH Ruhlu, rûh sâhibi,canlı
ZÎR-Ü ZEBER Alt üst.
ZİRVE Doruk, bir şeyin, dolayısıyla dağın en yüksek tepesi
ZÎŞÂN Şanlı, şan ve şeref sâhibi
ZİŞT Çirkin, iğrenç, kerih
ZÎVER-İ DÛŞ Omuzun süsü
ZİYÂ-KÜSTER Işık yayan
ZİYÂ Işık, aydınlık, nur, rûşenlik
ZİYÂ-ÂVER Nur getiren
ZİYÂDE Artan, fazla kalan, çok bol, fazladan, artma, çoğalma
ZİYÂ-FEŞÂN (Ziyâ efşân) Işık saçan, ziyâ saçan
ZİYÂFET Misâfire yedirip içirme, ikrâm etme
ZİYAN Zarar, kayıp, hasar, kaybedilen
ZİYÂ-PÂŞ Ziya saçan, ışık saçan, aydınlatan
ZİYÂRET Görüşmeğe gitmek, bir kimseyi görmeye gitmek
ZİYNET (zinet) Süs, bezek
ZU’M Bâtıl zan, şüphe
ZÛD Çabuk, süratli, tez, hızlı bir biçimde
ZÛHRÛ’L ÂZİZÎN Âcizlerin ihtiyâcını karşılayan, âcizlerin azığı
ZUHÛR Meydana çıkma, görünme
ZUHÛRAT Birden oluveren, hesapta olmayan, umulmadık hâdiseler
ZULÂME Mazlumun hakkı
ZULEL Gölgelikler
ZULEM Karanlıklar
ZÛLM (Zulüm) Haksızlık, eziyet, bir hakkı kendi yerinden başka bir yere koyma
ZÛLMÂNÎ Karanlıkla ilgili, karanlık olan
ZÛLMÂT Karanlıklar, kara gün, dinsizlik ve zulüm devri
ZÛLMEN Zulüm ile, haksızlık olarak, haksız yere, eziyet ve sitemle
ZULMET Karanlık, zulemât * Allah’ın nûrundan mahrûmiyet
ZULÛL Gölgeler
ZULÜMÂT Karanlıklar, kara gün

281
ZUNÛN Zanlar, şüpheler
ZÛR a) Kuvvet, güç, b) Yalan, asılsız, uydurma
ZÜ * Sâhip anlamına bileşik kelimeler yapar
ZÜBDE Öz, hulâsa, netîce, en seçkin parça
ZÜCÂCE Sırça, cam, şişe, fânus
ZÜHÂL Bir yıldız, Satürn gezegeni
ZÜHBÂN Altınlar
ZÜHD Dünyâya rağbet etmemek, kendini ibâdete vermek
ZÜHR a) Sahâvetli zenginlik, cömert, b) Gündüzün ortası, öğle
ZÜHRE Çoban yıldızı, sabah yıldızı, Venüs, Târık, yedi gezegenden biri
ZÜHRE-İ CENNET Cennette Zühre yıldızı, en parlak yıldız
ZÜHUB Altınlar
ZÜHUR Çiçekler, ezhar, parlaklık, parıldama
ZÜL Zillet
ZÜLÂL Saf, berrak, tatlı, güzel, soğuk su
ZÜLÂL-İ LÂ’L Dudağın tadı
ZÜLÂM Parasız, züğürt
ZÜL-CEMÂL Cemâl, lütuf, rahmet ve güzellik sâhibi Ulu Allah (C.C)
ZÜLEF Gecenin gündüze yakın saatleri, yakınlık
ZÜLF (Zülüf) Saç, yüzün iki yanından sarkan saç lülesi
ZÜLF-İ BÎ-KARÂR Durmadan şekil değiştiren zülf
ZÜLF-İ DÎL-ÂRÂ Sevgilinin gönlünü süsleyen, gönle hoş gelen zülüf
ZÜLF-İ KEMEND Sevgilinin saçının kemendi, Âşığı bağlayıp çeken sevgilinin saçları
ZÜLF-İ MÜŞK-BÂR Misk saçan zülf
ZÜLF-İ PERÎŞÂN Sevgilinin perîşân saçı, sevgilinin saçının darmadağınık oluşu
ZÜLF-İ SEMEND Çevik ve güzel atın zülfü
ZÜLF-İ SİYEH Siyah saç
ZÜLF-İ SİYEHKÂR Günâhkâr zülüf
ZÜLF-İ YÂR Sevgilinin zülfü
ZÜLF-İ ZER-TÂR a) Sırma zülf, b) Güneş ışını gibi zülf
ZÜLL a) Alçalma, horluk*Ebedî izzete kavuşmak için miskinlik göstermek
ZÜLÜF-HA Zülüfler
ZÜMRE Cemaat, topluluk
ZÜMRE-İ RİNDÂN Rindler, kalenderler topluluğu
ZÜMRÜT Cam parlaklığında, yeşil renkte şeffaf bir süs taşı
ZÜMÜM Ayıplamalar, kınamalar
ZÜMÜRRÜD Yeşil renkli elmas, zümrüt
ZÜN-NÂR Keşişlerin bellerine bağlayıp uçlarını sarkıttıkları bir kuşak
ZÜN-NÛN Yunus Peygamberin bir nâmı
ZÜNÛN Zanlar, şüpheler
ZÜNÜB (Zünûb) Günâhlar, kabahatler, suçlar
ZÜRÂRE Saçılan şey
ZÜREFÂ Zarif kimseler
ZÜ-VAKAR Vakarlı, ağırbaşlılık gösteren

282

You might also like