You are on page 1of 61

• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

© www.MaximumBilgi.com
• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

ARAŞTIRMA SERİSİ No.19

Karma Felsefesi
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 1 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

KARMA NEDİR?

Karma fikrini, Doğu'ya özgü bir kavram olarak ele almak çok yanlış olur. Karma, her birimizin kendi
eylemlerimizden sorumlu olmasını sağlayan ve bizi, bu eylemlerin ardından gelen sonuçları kabul etmek
zorunda kalacağımız bir konuma getiren yasadır. Buna, kişinin kendi sorumluluğu yasası diyebiliriz.
Reenkarnasyon kuramıyla birleşik olduğu gerçeği bunu geçersiz kılmaz, çünkü bunun tamamen şimdiki
enkarnasyonumuzda iş başında olduğunu görebiliriz.

Karmanın gerçek anlamı "yapmak"tır, uygulamadaki anlamı ise, basit bir şekilde bir kişinin karmasının,
onun kendi yaptığı işler olduğudur. Karma terimi, özgün ifadesinde zihinsel eylemleri içerir buna göre;
kendimizi, şu an ne isek, kendi eylemlerimizle yapmışızdır.

Karma, Evren Zihninin, uymayı gerçekleştirme, dengeyi yenileme ve telafi etmeye yarayan bir denge
ortaya çıkarma gücüdür. Sonuç olarak, herhangi bir şekilde, herhangi bir yerde ve zamanda yaptığımız
bir şey, eninde sonunda bize geri dönecektir. Yapılan hiçbir iş boşa gitmez; er geç yapan kişiye
değiştirilemez bir biçimde geri dönecek olan meyveyi taşıyacaktır. Karma, kendi kendine işleyen bir
güçtür. Hiç kimse, insan ya da insanüstü, bunu işletmek zorunda değildir.

Bu öğreti, bizi uyuşuk kaderciler haline getirmez, çünkü kendini beğenmiş bireyciler olarak şişinmemize
izin vermez. Berbat bir zayıflık konusunda bir özür de sunmaz, ya da yanılsatıcı bir gücü desteklemez.
Bize gerçekten olanaklarımız konusunda dengeli bir bakış, güçlerimiz konusunda mantıklı bir bakış
esinler.

Materyalistler, evreni, kaderimiz, düşüncelerimiz ve eylemlerimizin tümüyle fiziksel çevremiz tarafından


belirlendiği engin bir hapishane biçiminde berbat bir tablo olarak resmederler. Doğulular arasındaki
bilgisizler, tanrısal önceden belirlenmişliğin mahkumları, aciz bir şekilde, bir aşağı bir yukarı
adımladığımız kilitli bir dünyada yaşar.

Karma, bu iki kasvetli savı da çürütür; kendimizi ve çevremizi biçimlendirme konusunda bize yeterli
özgürlüğü verir. Kendi gelişimimizle, çevremizi etkiler ya da zenginleştiririz, Doğa'ya yardımcı olur ya da
onu engelleriz, aynı zamanda bunun tersi de doğrudur. Karma kaderimizin kapısı önünde zavallı
dilenciler gibi beklemek zorunda olduğumuzu söylemez. Geçmiş özgür irademiz, şimdiki kaderimizin
kaynağı olacaktır, tıpkı şimdiki özgür irademizin, gelecekteki kaderimizin kaynağı olacağı gibi.

Sonuç olarak, en güçlü faktör, özgür irademizdir. Bu nedenle, belirsiz bir kadercilik ya da aşırı güvene
yer yoktur. Hiçbirimiz suçu başka bir şeye ya da başka bir kişiye yükleyerek, dış çevreyi ve kendi içsel
görüş açımızı biçimlendirme konusundaki kişisel sorumluluğumuzdan kaçamayız.
__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 2 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Engellerle mücadele eden herkes usta besteci Beethoven'ın elinden, bir kadeh ilham şarabı içmelidir.
Müziğin büyülü nağmelerini işitmeye çabalayan Beethoven, tamamen sağırdı. Yaşamı tümüyle başkaları
için melodik kompozisyonlara adanmış olan Beethoven, bir gün kendi kompozisyonlarını işitemez hale
gelmişti. Bu onu hayal kırıklığına uğrattı, ama cesaretini kıramadı. Bu sorunla sağlam bir yürekle
yüzleştikten sonra, "Kader ile boğuşacağım; beni asla alaşağı edemeyecek!" dedi. Çalışmalarına devam
etti ve dünyaya daha muhteşem, daha görkemli şeyler verdi, çünkü acısı içinde öğrendiği şeyi, şarkılarda
öğretti.

Karma, biri genel biri de özel olan iki katlı bir yasadır. İlki mutlaktır, evrendeki her şeye de uygulanabilir,
çünkü basit bir şekilde, her ayrı varlığın, kendi sürekliliğinin yasasıdır. İster bir gezegen olsun, ister bir
protoplazma, önceki varoluşunun özelliklerini aktarmak, bu yüzden de sonucu, nedene ayarlamak
zorundadır. İkincisi ise mevcut durumdur, yalnızca kendiliğinin şuuruna varan, böylelikle eylemlerinin
başlangıcını beşeri varlıklarla sınırlayan bireyler için geçerlidir. Bu, bireyi düşüncelerden ve kendi
düşüncelerinden doğan eylemlerden sorumlu kılar.

Evren, yerkürenin eksenleri üzerinde ya da gezegenlerin güneşin çevresinde dönmesinde olduğu gibi, bir
tür dengeleyici düzen olmasaydı var olamazdı. Bir parça düşünmek, insanların kendi aralarında ve
Dünya Zihni [Tanrı] ile ilişkilerinde de aynı ilkeyi gösterecektir. Bu ilke, burada kendini karma olarak
ortaya koyuyor.

Karmayı evrensel güçten ayırmak ve ayrı bir güç olarak ele almak hata olacaktır. Bu hata, kozmosun
kendini göstermesinde karmanın rolünü anlamadaki güçlüğü açıklamaktadır. Karmayı, Tanrı'nın bir yönü
ve Tanrı'dan ayrılamaz bir şey ya da Tanrı'nın varlığının kendini gösterme biçimlerinden biri olarak ele
alın.

Benliğin dışında, insafsızca aciz teslimiyetimiz için emirlerini buyuran bir güç olduğuna inanılırsa
karmanın asıl doğası kavranamaz. Tersine, tüm dünyanın zihinsel olduğu gerçeği nedeniyle, o da, her
şeyde ve herkeste işleyen bir güçtür. Bu, başımıza gelen şeylerin, en içteki varlığımızın gizli iradesiyle
gerçekleştiğine dair açık bir anlam ortaya çıkarır. Bu açıdan bakıldığında, belki katlanmak zorunda
olduğumuz acılar mutlak anlamda birer kötülük değil, yalnızca o an için kötülüktür ve kör bir dışsal ve
insafsız kuvvet olarak gözüken şey, gerçekte bilinçli, içsel ve arındırıcı bir kuvvettir.

"Karma" sözcüğünün doğru anlamı, beden, konuşma ve zihin aracılığıyla yapılan iradeli eylemdir. Bu
eylemin sonuçlarını, özellikle yeniden doğmayı ortaya çıkaran ya da bunu etkileyenleri içermez. Böyle bir
dahil etme popüler kavramlara girmiştir, ama söz konusu terimin aslından uzak bir kullanımını
göstermektedir. Karma, sonuç değil, iradeyle yola çıkan sebeptir. Bu nedenle "Karşılık Yasası" terimi,
tatmin edici değildir ve daha iyi bir terime ihtiyaç vardır.

Karşılık yasası terimini, yansıma yasası olarak yeniden adlandırmak belki de daha iyi olacaktır. Çünkü
yapılan iş, sanki muazzam kozmik bir ayna tarafından, her eylemin, bu eylemi yapan kişiye geri
__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 3 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
yansıtılması, her düşüncenin, kaynağına geri yansıtılmasıdır. Belki de karşılık fikri oldukça güçlü, saklı
bir ahlaksal anlam içeriyor, bu yüzden de "karma" sözcüğünün doğru karşılığı olma konusunda son
derece dar bir anlam taşımaktadır.

Sonuçlar yasası, asıl olarak etik bir yasa değildir: Etik bir yanı olduğunu söylemek, daha uygun olabilir.

Bir karma "yasa"sından söz etmek yanlıştır ve bilimsel değildir. Karma, uyulacak ya da uyulmayacak bir
yasa değildir, yanlış yapan kişilere yönelik bir ceza kanunu da değildir. O sadece, kaçınılamaz sonuçlarla
ilgili bir ilkedir.

Karma, insanın davranış alanında karakterden ne fazla ne de eksiktir. Gerçekten de ihtiyacımız kadar
özgür iradeye sahibiz. Farkına varamayacak kadar kör olduğumuz için sunulan fırsatlardan
yararlanamazsak, hata bizdedir. Başlangıçta ve yüzeysel olarak yararlı olan, ama mutlak olarak ve
derinlemesine bakıldığında kendi çıkarımıza ters düşen bir eyleme girişirsek ve bu eylem de bizi arka
arkaya başka istenmeyen eylemlerden oluşan tüm bir diziye kendi sırasında ulaştırırsa, karmanın
acımasızlığına değil, kendi akılsızlığımıza ağlamalıyız.

Bir alışkanlık olarak kendine acıyıp duranlar karmada kullanışlı bir günah keçisi bulabilirler, ama gerçek
insanlığın zihinsel niteliklerinin ve etik standartların, kaderimizi önceden kararlaştıran gizli faktörler
olduğudur.

Karma, zihnimizi köreltmesi ya da ellerimizi felç etmesi gereken bir fikir değildir. Karma, uluslarda ve
bireylerde etik bir sorumluluk duygusu uyandırarak, onları geçmiş hatalardan kaynaklanan yaraları
gönüllü olarak iyileştirmeye ikna eden pozitif bir değere ve düzeltici bir etkiye sahiptir.

Geçmiş yüzyılların etiği, belki de var olan bir Tanrı'nın belirsiz korkuları üzerine kurulmuştu; içinde
bulunduğumuz yüzyılın etiği ise, tümüyle var olmayan bir Tanrı'ya karşı tam bir kayıtsızlık üzerine kurulu.
İlki, davranışta bazı sınırlamalara yol açtı, ikincisinin yol açtığı şey ise hiç. Geleceğin etiği, karma
gücünün rasyonel anlayışı ve kişisel sorumluluk yasası üzerine kurulacaktır; bu da, davranışta doğru bir
sınırlamaya yol açacaktır. Çünkü, yaşamın çevresel kısıtlamalarını, çabalanmamış hazları ve kaçınılmaz
sıkıntıları düşündüğümüzde, yavaşça karmanın gücüyle ilgili bir algıya varırız.

Karmada çağdaş tarihimizin birçok sorunuyla ilgili bir anahtar buluruz. Karma, şimdiki kısmetimizin
kozasını, büyük ölçüde geçmiş dünyevi yaşamlar ve şimdiki yeniden bedenlenişimiz süresince
kendimizin ördüğü düşünceler ve eylemlerle hazırlamış olduğumuz konusunda bizi uyaran bir doktrindir.
Ve bu doktrin tek tek bireylerin tarihine olduğu kadar tüm insanların tarihine de uygulanabilir durumdadır.

Bunun doğal sonucu, karakterlerimiz ve zihinlerimizin, çağlar boyunca zahmet ve sıkıntı içinde
olduğudur; bazıları saçları ağarmış bir geçmişin engin tecrübesiyle yaşlıdır, ama pek çoğu genç, akılsız
ve terbiye olmamıştır. Verdiği ders kimsenin kaderinin ve bireysel anlamda talihin değişen gelgitlerinin

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 4 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
anlamsız olmadığıdır. Tersine, felsefi düşüncelere davetiye çıkarırlar, bu şekilde ihmal edilmiş görevler
ya da olumlu yanlış yapmaların nasıl olup da sıkıntılarımızın gizli kökü olduklarını anlayabiliriz.

Karma ilkesini doğru olarak anlayanlar, onu dışsal, bağımsız bir kader olarak yanlış anlamayan ve aslen
eylemlerimizle harekete geçirilen bir kuvvet olarak görenler aynı zamanda insan yaşamında acı
çekmenin oynadığı anlamlı rolü de anlarlar. Hak edilmiş ceza aslında ham bir eğitim biçimidir. Düşünceli
kişiler kendi kederlerinden dersler çıkarır ve aynı günah ya da aynı hatayı ikinci kez işlememeye karar
verirler.

İnsan iradesi tarafından yapılmış olan karma insani değişikliklere tabidir. Daha yüksek bir gücün
buyurduğu kader ise buna tabi değildir. Genel anlamda ölüm gerçeği kaderle ilgili bir örnektir, bu
anlamda şair James Shirley'nin dizesi doğrudur: "Kadere karşı hiçbir zırh yoktur." Ancak özel anlamda
ölüm gerçeği, zamanı ve biçimi, değiştirilebilir.

Yaşamın gidişatının önceden kararlaştırıldığı doğru olsa, bu mutlaka yaşamın keyfi bir şekilde önceden
kararlaştırıldığı anlamına gelmek zorunda değildir. Hayır, karakterinizin iyi ve kötü nitelikleri,
kapasitelerinizin gelişmesi ya da gelişmemesi ve tesadüfen ya da bir nedene bağlı o olarak alınan
kararlar yaşamınızın gerçek belirleyenleridir. Davranış ve sonuç, düşünce ve çevre, karakter ve alın
yazısı arasında kaçınılmaz bir denklem vardır. İşte, karma budur; yaratıcı eşitlik yasası.

İmgeleme süreçleri sonsuzdur, ardı arkası kesilmez. Zihnin, kendi dinamik karakteri nedeniyle bir fikrin
bir başka fikre yol açması gerektiği, zihnin doğasında var olan bir şeydir. Karma, işte bu ikisini bağlayan
yasadır.

Karmanın iki katlı bir karakteri vardır. İnsan aklının tasarlayabileceği hiçbir şeyin değiştiremeyeceği bir
türü ve bir de, karşı düşünceler ve karşı eylemlerle ya da tövbe ve dua ile değiştirebileceğimiz bir türü
bulunmaktadır. Kötü karma, kurnazlıkla değiştirilebilse bile ahlaksal tövbe olmaksızın ortadan
kaldırılamaz.

Karmanın özgün anlamıyla, zamanın akışı içinde buna verilmiş olan anlam arasında, büyük ve açık bir
faktör vardır... Karma doğumdan önceki gebe kalma anından ölümden sonraki ölüyü yakma anına kadar
insanların yaşamını tamamen önceden kararlaştırdığı ve biçimlendirdiği anlamına gelmeye başlamıştır,
oysa özgün anlamı sadece kişinin alışılmış düşünce ve eylemlerinin sonuçlarından kurtulamayacağıdır.

Yaşamdaki başarıların ya da başarısızlıkların büyük ölçüde kendi elimizde olduğu, hoşnutluk ya da


kederin kaçınılmaz biçimde erdem ya da yanlış yapmanın ayak izlerini takip ettiği anlamına gelir.

Yetenek ya da hırs, fırsat ya da soyaçekim, kişiyi zenginliğe ulaştıran şey her ne ise bu, bizzat o kişinin
karmasının ürünüdür.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 5 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Şimdi, bize geçmişten gelir, gelecek de, şimdide oluşturulmaktadır. Bunların üçü de birbirine bağlıdır...
İnsan yaşamının daha yüce bir güce tabi olduğu; her birimizin, eylemlerimizden daha yüce bir yasaya,
karşı sorumlu olduğumuz ve yapılan hataların cezalarından ya da doğruluğun ödülünden
kaçamayacağımız fikri, insan kültüründe bulunan en eski fikirlerden biridir.

Eski Roma'nın Stoacıları bu fikre sahipti ve buna Kader demişlerdi. Eski Yunan'ın Eflatuncuları da bu
fikre sahipti ve buna Alın Yazısı adını vermişlerdi. Hintlilerde de, genellikle Budistler ve Hindularda da bu
fikir vardı, hala da vardır ve adına Karma denir.

Dünya Fikrinin ifşası, dinsel mistiklerin karşısına çıktığında, buna yalnızca "Tanrı'nın İradesi"
diyebileceklerdir. Yunanlıların karşısına çıktığında, bunu "Gereklilik" olarak adlandırmışlardır. Hintliler ise
buna "Karma" demiştir. Bunun yankıları bilimsel düşünürler tarafından işitildiğinde ise bu düşünürler
buna "Doğanın yasaları" demiştir.

Görebilecek gözü olan bir kişi evrenin kendisinin akıl içeren ve anlaşılabilir bir düzen içinde olduğunu
açığa vurduğunu görebilir. Keyfi kapris, zamanın bir yerinde dünyayı yaratmadı. O zamandan beri de,
kör bir düzensizlik hüküm sürmemiştir. Bu evrensel varoluşta, gerçek anlam vardır, katı bir yasa vardır,
hakiki bir tutarlılık vardır, taştan çiçeğe, canavardan insana, bütünleşmenin daha yüksek düzeylerine
doğru bir hareket vardır.

Bu anlaşıldığında, karmanın yalnızca aktarılan eski etkilerin ya da kendini yeniden oluşturmanın veya
ahlaksal cezalandırıcı adaletin bir yasası değil, aynı zamanda, çok daha büyük bir şey olduğu da
anlaşılabilir. Bireysel anlamda işleyişi, evrensel işleyişe ayarlama eğilimi gösteren ebedi ve ezeli bir yasa
vardır. Bir bütün olarak kendi bütünleyici dengesiyle evrenin sayısız birimini uyum içinde tutacak biçimde
evren için çalışır.

Ceza, küçük bir ortak merkezli dairenin daha büyük olan başka bir dairenin içine düşmesi gibi, sadece bu
etkinliğin içine düşer. Her bireyin varoluşunun sonuçları, her kişinin düşünce ve eyleminin kalıtımı kontrol
edilmek durumundadır, bu şekilde bunlar sonunda kozmosun kendisinin o daha büyük düzenliliğine
uyacaktır. Her parça, bütüne bağlıdır. Bu nedenle her şey, mutlak doğruluğa eğilim gösterir. Aslında
evrenin gizli özünde, bu tür anlamlı bir dengeye sahip olduğunu görmek rahatlatıcı bir durumdur.

Karmanın ezoterik yorumu, tümüyle yalıtılmış bir kişinin, yalnızca bir hayal ürünümüz olduğunun,
herkesin, yaşamının yerel, ulusal, kıtasal, en sonunda da gezegenlerle ilgili bir boyutun sürekli
genişleyen döngüleriyle, tüm insanlığın yaşamıyla birbirine sarıldığının farkına varmak; her düşüncenin,
dünyanın baskın zihinsel atmosferinden etkilendiğinin; her eylemin de, insanlığın genel anlamda
etkinliğince verilen baskın ve güçlü telkininin işbirliğiyle bilinçdışı bir şekilde yapıldığının farkına
varılmasıdır.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 6 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Her birimizin düşündüğü ve yaptığı şeyin sonuçları, bir ırmak ayağı gibi toplumun daha büyük nehrine
akar ve orada sayısız diğer kaynaktan gelen sulara katılır. Bu, karmayı, tüm bu karşılıklı ilişkilerin sonucu
haline getirir, bu nedenle de onu kişisel bir düzeyden kolektif bir düzeye çıkarır. Yani, "ben", diğer tüm
bireyler tarafından ortaya çıkarılan karmada, bir bireyin payıdır, diğer yandan onların da, benimkinde bir
payı vardır.

Bununla birlikte bu "ben"in kendi kişisel geçmiş etkinliğimin sonuçlarından en büyük payı almasında ve
insanlığın etkinliğinin geri kalanının sonuçlarının en küçük payı arasında bir fark vardır.

Bu nedenle, üstü kapalı bir şekilde düşündüğümüz şey, her acının hak edilmediği, ama telafi etme
niteliğindeki iyi talihin buna dayanarak oyuna katıldığıdır. İnsanlığın karşılıklı olarak birbirine bağlılığı
yüzünden kişisel olarak hak etmediğimiz bir acı çekmek zorundaysak, aynı karşılıklı bağlılık nedeniyle
genel anlamda iyi karmadan hak edilmemiş yararlar görebileceğimiz ifadesi de aynı derecede doğru olur.

Bu yüzden karmanın bu kolektif işleyişi, her iki şekilde de kesen iki kenarlı bir kılıca benzer: Bir tarafı acı
verici, diğeri ise zevkli. Ezoterik görüş bu doktrinin popüler biçimine yeni bir yüz getirirken genel olarak
arka planda tutulmuşsa, bunun tek nedeni, insanların ortak anlamda mutluluk ve sağlık içinde
yaşamaktan çok, kendi kişisel mutluluk ve sağlık içinde yaşamalarıyla daha çok ilgilenmeleridir...

Başkalarıyla ortak yaşarız, ortak günah işleriz ve bunun bedelini ortaklaşa ödemek zorundayız. Bu son
sözdür, belki de arkadaşlarını geride bırakmış olanları yıldırmak, ama geride kalmış olanları
cesaretlendirmek. Bu daha geniş bakış açısına göre karma, bizim bir bütün olarak toplumla acı
çekmemizi ve toplumla sevinmemizi sağlar.

Bu nedenle, kendi mutluluk ve sağlık içinde yaşamamızı, toplumsal anlamda mutluluk ve sağlıktan
ayıramayız. İçsel yalıtımdan kurtulmak ve çıkarlarımızı Tümel Yaşam'ınkilere katmak zorundayız.
Sınıflar, uluslar ve ırklar arasında kine gerek yoktur, büyük ya da küçük olsun, farklı gruplar arasında
nefret ve çatışmaya gerek yoktur.

Bunların tümü, eninde sonunda karşılıklı olarak birbirine bağlıdır. Ayrılıkları, bireylerin ayrılığı kadar
büyük bir yanılsamadır, ama bu gerçeği yalnızca felsefe ve tarih kanıtlar. Bugün hepimizin kendini içinde
bulduğu durum, karşılıklı çıkarlarımızdaki bu zorlu mücadeleyi gerektiren gerçekliğin kabul edilmesini
gerektirir.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 7 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

KARMA NASIL İŞLER?

Karmik ödül ya da cezaları keyfi bir şekilde idare eden ya da kontrol eden hiçbir doğaüstü ya da dışsal
varlık yoktur. Bilinçdışı bir şekilde bunların tohumlarını kendimiz üretiriz; uygun bir zaman geldiğinde de
bunlar çimlenir ve kendi meyvelerini verirler.

Gizemli bir fiziküstü melek, deva ya da tanrı, bir kukla oynatıcısının elindeki figürlerin tellerini çekmesi
gibi, şahsen karmaya müdahale etmez ve karmayı idare etmez; karma, bir geri dönüş getiren, bir baskıyı
kaydeden her tepkinin, kendi momentiyle ortaya çıkmasına izin veren evrenin dengesinin bir parçasıdır.

Karmanın işleyişi, karmaşık sonuçlardan karmaşık sebeplere doğru geriye dönük olarak izlenir.

En sonunda, bazen de oldukça önce, karma size ulaşıyorsa, bu tamamen acı verici değildir; bu terimin
içinizi, kötü bir şeyin olacağına dair bir önseziyle doldurması gerekmez. Çünkü düşünmüş ve yapmış
olduğunuz iyi bir şey, iyi bir geri dönüş de getirir.

Bazı dönemlerde sıkıntıları ya da bazı zamanlarda uyuşmazlıkları olmayan hiçbir insan yoktur. Sıkıntılar,
insan özgürlüğünü çevreleyen alın yazısının unsurlarından ortaya çıkar, uyuşmazlıklar ise insan
ilişkilerini çevreleyen egoizmin unsurlarından.

Karmik işlemler ve etkileri hakkındaki bilgisizliğiyle ego, kendi karşıtlıklarının ve kendi sıkıntılarının
birçoğuna neden olur.

Geleceği, büyük amaçlarımızla davet ederiz. Düşünüş biçimimiz, hislerimiz ve yaptıklarımızın sonuçlarını
yaşarız. Doğanın kayırıcılığı yoktur, bize hak ettiklerimizi verir.

Karma aslında kişinin kendi yaptıklarıyla perçinlenmesine karşın, aynı zamanda, o kişinin uzun süredir
düşündüğü ve güçlü bir şekilde hissettiği şeylerden de oluşur.

En sonunda, karma tarafından hesap vermeye çağrıldığınızda, ister iyi ister kötü olsun, başkalarının size
verdiği karakterin belgeleriyle değil, kalbinizde hissettiğiniz güdüler, zihninizdeki tutumlar ve ellerinizle
yapılan eylemlerle yargılanacaksınız.

Telafi yasası, ceza ve ödülleri küçük insan zihinlerinin küçük ölçülerine göre belirlemez.

Muhakeme kabiliyetinin en yüksek kullanımı dahi bir durumdaki tüm sebepleri kavramaya yetmez.
Karmik faktör gibi yalnızca sezginin kavrayabileceği bazı şeyler vardır. Bu, en üst düzeyde gelişmiş

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 8 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
akılcılığa sahip ama sezginin gelişimini dengelemekten yoksun kişilerin yanlış hesaplamalarım
açıklamaktadır.

Olaylar ve ortamlar, kısmen ne olduğunuz ve ne yaptığınıza (bireysel karma), kısmen ihtiyaç


duyduğunuz ve aradığınız şeye (gelişim), kısmen de bir üyesi olduğunuz toplum, ırk ya da ulusun ne
olduğu, ne yaptığı, neye ihtiyaç duyduğu ve neyi aradığına (kolektif karma) göre size çekilir.

Dünyevi bir cezası olsun ya da olmasın, zihni her kötülük ve ahlaki açıdan yanlış her davranış için,
ödenecek spiritüel bir ceza vardır. İlki için gerçekliği bilememek, diğeri içinse mutluluğu bulamamak söz
konusudur.

Karma, kendini rastlantı gibi görünebilecek olaylar yoluyla ifade eder. Ancak bunlar, sadece yüzeyde
böyledir.

Olaylar kendi doğasına göre davranır. Dünya Fikri bu eylemleri gizli bir şekilde kaydeder ve uygun
sonuçlarını geri yansıtır. Bu, olaylar için geçerli olduğu gibi, kişiler için de geçerlidir. Her birimiz, evrene
bir notayla sesleniriz, evren de bize aynı titreşimde karşılık verir.

Karma size, büyük ölçüde kendinize yapmış olduğunuz şeyi verir; tercih ettiğiniz şeyi vermez: Ama bu
ikisinin bazen çakışması da oldukça mümkündür. Kısmen kendi sıkıntılarınızın yazarı iseniz, zihinsel
güçle iyi talihinizi de kendinize çekiyorsunuzdur.

Alın yazınız -payınıza düşen kader parçası- sizin belli bir işi, belirli bir görevi başarmanızı istiyorsa, bu
durumda size belirlenen zamanda -tenha bir inzivada ne kadar vakit geçirirseniz geçirin- sizi inzivadan
halkın arasına yeniden sürükleyecek olan içsel bir dayanılmaz istek sağlayacaktır.

Bu iş, geçen tüm önceki yıllar süresince sizin arzunuzdan uzaklaşmış ve bilinçli zihninizden gizli tutulmuş
olsa bile, bu beklenmedik içsel kuvvete, alın yazısının kendini bu şekilde gösteren sesinden başka bir
şey olmayan bu zorlayıcı emre yine de uymak zorunda olacaksınız. Evet, paradoksal olarak kişi kendi
kaderini kendi benliğinde taşır. Karmanın bunun sebebini savunacak bir avukat göndermesine gerek
yoktur.

Yaşamınızda kendi reenkarnasyonlarınızın geçmişinden gelen kuvvetler ortaya çıkar ve sizi belli karar,
eylem ve tutumlara doğru iter.

Ouspensky'nin ebedi ve ezeli yinelenme kuramı hem doğru hem yanlıştır. Kendimizi ve koşullarımızı
tekrar ederiz, ama hep farklı bir düzeyde. Bu bir daire değil, spiraldir. Yaşamdaki bir dönem ya da bir
olay önceki birine karşılık gelir, ama onunla özdeş değildir. Gelecek, geçmişle benzeşir ama onun bir
kopyası olmaz. Bu spiral size aynı benlik ya da aynı işi aynı şekilde geri getirmez: Farklı bir düzeyde ona
karşılık geleni size getirir.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 9 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Görünüşteki sefaletlerimiz içsel başarısızlıklarımızın sembolleri ve işaretleridir. Çünkü otomatik olarak
yaratılmış her acı ve otomatik olarak kabul edilmiş her kötülük, kaçınılabilir bir şeydir. Olayların sizi ne
kadar incitebileceği tamamen olmasa da, büyük ölçüde size bağlıdır.

Egoizminizi tek bir darbeyle ezecek güce ve uzun sebep-sonuç dizilerine sızacak bir içgörüye sahip
olsaydınız, görünüşteki sıkıntılarınızın yarısının, içsel karakterin zayıflığı ve eksiklerinden türediğini
keşfedebilirdiniz. İçsel karakterinizin zayıf niteliklerini her gösterdiğinizde, dışsal olaylara da, bunların
yansımalarını davet etmiş olursunuz. Öfkeniz, kininiz ve içerlemeniz, yeterince güçlü ve yeterince
sürekliyse, bunu er geç sıkıntı, düşmanlık, anlaşmazlık, kayıp ve hayal kırıklıkları izleyecektir.

Şanslı ya da şanssız ev numarası yoktur. Belli bir evde bir dizi talihsizlik yaşamışsanız bu evin
numarasından değil, sizin karmanızdan kaynaklanan bir kusurdur. Kötü karmanızın, bu dönem süresince
vadesi gelmiştir ve tamamen farklı bir numarası olan, tümüyle farklı bir evde oturuyor olsaydınız bile
üzüntü veren deneyimler yaşayabilirdiniz.

Bu durumda karma, eninde sonunda, daha iyi için, karakterden ortaya çıkar, bu nedenle de eninde
sonunda karmanız bir ölçüde değişir. Öyleyse bir zamanlar üzüntü yaşadığınız eve geri dönün. Bu kez
öyle olmayacağını göreceksiniz. Şanssız numara diye adlandırılan şey, artık size zarar vermeyecektir.

Tüm karmık eğilimler aynı anda bilinçte bulunmaz; bazılarının potansiyel halden çıkıp kinetik duruma
geçmesi gerekir.

İnsanlar, ahlak alemindeki sebep sonuç kuralının, bilimsel alemdekinden aşağı kalmadığı konusunda
uyarılmalıdır. Çocukluk döneminden başlayarak bu ilkeyi göz önünde tutacak biçimde eğitilmelidirler.
Acıya davetiye çıkaran ya da sıkıntıyı üzerine çeken veya engellenmeye yol açan eylemler konusundaki
sebepleri oluşturmaktan kendilerini sorumlu hissetmeleri sağlanmalıdır.

Temel düşünce ve eylemlerimizle, yaşam deneyimlerimiz arasında kaçınılmaz bir denge vardır. Bu
denge kendini en az beklenen yerde, ahlaki alanda gösterir. Yanlış yaptığımız şeyler, yalnızca başkaları
için değil, öncelikle kendimiz için üzüntü getirecektir. İyi eylemlerimiz, iyi bir talihin geri dönüşünü ortaya
çıkarır. Bu ince ahlaki sorumluluk yasasının işleyişinden kurtulamayabiliriz. Sebep sonuç ilişkisi, altı
sonuç olan bir çarkın tepesidir. Bu, kolektif olarak doğru olduğu kadar bireysel olarak da doğrudur.

Örneğin bir ulus, doğru ve yanlış anlayışının yanlış bir düşünce olduğuna inanmaya başladığında,
kendini yok olmanın defterine kaydeder. Bunu zamanımızın Almanya'sında gördük. Ahlaksal yasa
insanın bir hayal ürünü değildir. Tanrısal olarak saptanmış bir gerçekliktir.

Bir kişinin, kendi mutluluğunu başkalarının içinde bulunduğu çok kötü bir durumdan kurabileceğini
düşünmesine yol açan yanlış ahlaki inanç, yalnızca karmanın gerçekliğiyle ilgili bir bilgiyle bozulabilir.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 10 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Düşünceler yaratıcı olma eğilimindedir ve er geç genel çevrenizde karmik meyve üretir. Bu aynı
zamanda ahlaki yaşamınız için de doğrudur. Burada, düşünceleriniz için karmik olarak etkili olmadan
önce kendilerini eyleme dönüştürmeleri her zaman gerekmez. Yeterli yoğunluğa sahipler ve yeterli bir
süre boyunca devam etmişlerse, er geç dışsal koşullarda bile uygun sonuçları ortaya çıkaracaklardır. Bu
gerçek bir örnekle daha açık gösterilebilir. Sürekli olarak bir kişinin ölmesini istiyorsanız, ama
sonuçlarının verdiği korku yüzünden o kişiyi öldürme cesaretiniz yoksa, ölümle ilgili düşünceleriniz bir
gün dengelenmiş bir biçimde size geri dönecektir.

Bu durumda kendiniz şiddet içeren bir ölümün acısını yaşar ya da ölümcül bir kazaya kurban gider veya
kinin karakterinizi kemirmesi gibi vücudunuzu kemiren bir hastalığa yakalanırsınız. Bu yüzden her ne
kadar gerçekten cinayet işleme suçu olmasa da cinayeti düşünmek yüzünden fiziksel bir ceza çekersiniz.

Benzer nedenler yüzünden, hastalıklı düşünüş alışkanlıkları kendilerini bedenin hastalıklı rahatsızlıkları
olarak gösterebilir. Doktor böyle bir rahatsızlığın o anki fiziksel sebebini doğru bir şekilde görebilir, ama
belki aşırı öfke, hastalıklı bir nefret, çok kuvvetli bir korku, aşırı şehvet ya da alışkanlık halini almış kin
olan asıl zihinsel sebebi göremeyebilir.

Elbette, bir hastalığı olan herkesin geçmişte ya da şimdide olumsuz bir şekilde düşündüğü şeklinde
mantığa aykırı bir çıkarıma varmamalıyız. Vücudun, her ne kadar ihlallerin pek çoğu genellikle bütünüyle
bilgisizlikten meydana gelse bile, ceza görmeden ihlal edilemeyecek kendi sağlık yasaları vardır.

Bu tamamen olasıdır, çünkü varoluşun tüm temeli zihinsel bir temeldir. Karmik süreçteki yaratıcı faktör
zihnin kendisidir. Sonuç olarak zihinsel bir değişim, bize karşı işleyişi kökten ve uygun bir şekilde
değiştirilecekse, gerekli bir değişimdir.

Yüklüğünde bir acı ya da talihsizlik iskeleti olmayan hangi zengin, gıpta edilen bir aile vardır? İki ya da üç
iskeleti olan bazıları olduğunu kim bilmez? Bu karanlık günlerde birçok kişinin fark etmiş olduğu gibi,
yaşamın, çok istemiş olduğunuz şeyleri yok edecek uğursuz ellerine uzanan gizemli ve güçlü karmik
etkiler içerdiğini fark etmiş olabilirsiniz; bu sizin başarıya ulaşmanıza olanak tanır, sonra da bunu
gözlerinizin önünde yok eder; sağlığınızı, belki de size yakın olan ve sevdiğiniz kişilerin yaşamlarını
harap eder. Kalbiniz sessiz sessiz kan ağlamış olabilir.

Eylemlerimizin başkalarını incittiğindeki gizli acıdan kendi yüklerimizi yaratırız ve kinle ilgili düşünceler
ortaya çıkardığımızda ise sert, mutlak sonuçlar ortaya çıkarmaktayızdır. Şehvet, hırs ve öfkenin
kuvvetleri, insanlığı bu kadar çok karmik sıkıntı ve sefalete götüren kontrolsüz, serbest ve yönü belirsiz
kuvvetlerdir.

Ateş bir yiyeceği pişirmek için de kullanılabilir, bir insanı yok etmek için de. Ateşin kendisi kötü değildir,
iyi ya da kötü olan şey, ateşin iyi ya da kötü amaçla kullanılmasıdır; bu da kişinin kalbindeki isteklerin ve
geçmiş yaşamlardan getirmiş olduğu eğilimlerin ne olduğuna bağlıdır. Bu yüzden aslında kötü güçler, her

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 11 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
şeyden önce kendi kötü düşüncelerimizdir. Dünya, insanlar zihinlerini rahat bırakır bırakmaz kötülükten
kurtulmuş olacaktır. Zihin karmanın işleyişiyle gerçekleştirilen bir birimdir. Yapılan şeylerin karşılığının
nasıl verileceğim açıklamak için ekstra kozmik doğaüstü bir varlığı çağırmaya gerek yoktur.

Karşılık yasası yalnızca bizi doğru düşünce, duygu ve davranışa zorlayacak bir yasa değildir. Daha
yüksek bir düzlemde, Yüksek Benlik vardır. Burada dünyada ya da bir ötealemde bir yerde, iyilik için
hiçbir ödül, kötülük için ise hiçbir ceza olmasa da, yine de, Yüksek Benlik aracılığıyla, en saf niteliğimiz
olan şefkati ifade etmek en yüksek mutluluğumuzun bir parçası olabilir.

Kendi eylemleriniz, sonrasında başka bir kişinin başka eylemlerine yol açacaktır.

İnsani araçlar başkalarının acı çekmesinde sebep olur ve bunlar onun insani kötü niyetlerinin sebeplerini
oluşturur. Her iki ifade de doğrudur. Bunlar belki aklımıza gelebileceği gibi çelişkili değil, tamamlayıcıdır.

Alın yazısı, zarar vermek istediğinde doğal olarak ahlakı bozuk bir kişiyi ya da bir an için düşüncelerine
kulak asmaksızın duygularını körü körüne takip edebilecek birini veya yıllarca pişmanlık duyacağı bir
şeyi bir anda yapabilecek düşüncesizce hareket eden birini arar. Böyle bir şey için çok iyi ya da çok akıllı
birini arayarak vakit kaybetmez.

Daha yüksek amaca doğru yönlendirilmemiş bir yaşam, Yüksek Benlik bilincine katılan biri olma
konusunda tamamen ilgisiz olan bir zihin; bu başarısızlıklar, insanları hem bedensel kullanımları, hem de
ölüm sonrası var oluşları süresince sessizce kınar.

İhmal suçları, en az eylem suçları kadar karmik açıdan önemlidir. Yapmış olmamız gereken ama
yapmadığımız şeyler de bir karma oluşturucusu olarak sayılır.

Kasıtlı eylemsizlik bile, bir karmik sonucun meydana gelmesinden kaçamaz. Gizli bir, eylemde
bulunmama kararı içerir, bu nedenle de bir eylem biçimidir!

Karmadan kurtulma girişiminin kendisi de karmanın bir parçası olabilir.

Karşılık çalışması (karma) insanların yalnızca yanlış yaptıkları şeylerin değil, aynı zamanda
yapamadıkları şeylerin de bedelini ödeyeceklerini gösterir. Bu tür bir ihmal büyük ölçüde bunun
yüzündendir; öncelikle kendi varoluşlarını etkileme biçimiyle ve ancak ikincil olarak ait oldukları daha
büyük aileyi etkileme biçimiyle, insanların büyük ölçüde kişisel görüş açısı onların olayların karakterini
kestirmelerini sağlar. Hepimiz ortak bir işteki işçileriz. Bu, insanlığın organik bir birlik olduğu gerçeği
anlaşılır anlaşılmaz kendini gösteren kaçınılmaz çıkarımdır.

Doğru tarafa etkin biçimde yardımcı olmak için bu içselliğin ilgisine muhtaç çağda açık bir görev vardır.
Dünya üzüntüsü genellikle karma yüzündendir. Ancak bu sözcüğün daha geniş bir yorumuna ihtiyacımız
var. Birçoğumuz iyi ve masum olabiliriz, ama diğer herkes için acı çekmek zorundayız, yapmış

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 12 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
olduğumuz şeyler için değil, yapmadan bırakmış olduğumuz şeyler için. Günümüzde keder kimseyi
ıskalamıyor.

Bunun nedeni, insanlığın tamamen karşılıklı olarak birbirine bağlı olmasıdır. Öğrenmek zorunda
olduğumuz ders budur; başımıza gelebileceklerden kendimiz sorumlu olarak başkalarım acı içinde ya da
bilgisiz bırakırız. Hepimiz biriz.

Kolektif karmik etkiler Dünya Zihni içinde kendilerinden ortaya çıkarlar. Bunun nedeni asla varolmadıkları
bir an olmamış olmasıdır, çünkü, her ne kadar biçimleri değişebilse de Dünya Zihni kadar ebedi ve
ezelidirler. Aslında, Dünya Zihninin doğasının parçasıdırlar. Bu nedenle kendini gerçekleştiren bir sistem
oluştururlar.

Dünya Zihninin kendi başlangıcı için herhangi bir tarih ya da onun yaşamı için herhangi bir bitiş ya da
başlangıç noktası belirleyemeyeceğimiz için, sonuç olarak evrenin kendisi için bir başlangıç ya da bitiş
saptama yönünde mantığa aykırı bir girişimde bulunmaktan sakınmalıyız. Dünya Zihni dünyayı yapmış
değildir, sadece onun varoluşu için bir zemin, karşılıklı olarak etki eden karmik potansiyel kuvvetleri için
bir hazne, genel karmik görünümleri için karakteristikler ve kendiliğinden oluşan sürekli devam eden
etkinlikleri için yaşam ilkesi sağlamıştır.

Ama bu görüşün evreni sadece bir makine haline getirdiği yanlışına düşmemeliyiz. Zeminin hazne
kuvvetleri ve karakteristikler tümüyle zihinsel olduğu için dünya da aynı zamanda bir zihinsel etkinliktir ve
yalnızca maddedeki mekanik bir hareket değildir.

Karmanın gizemli işleyişi, protoplazmik hücreden muazzam evrene kadar her varlığın merkezinin
koşullarını biçimlendiren bu kuvvet, daha sonra ortaya çıkarılmalıdır. Dünya bir materyal nesneler
topluluğundan başka bir şey olmasaydı, karma asla etkili olamazdı. Ama mantalizmin gösterdiği gibi bir
düşünce oluşumları topluluğu olduğu ve tüm bu oluşumları bağlayan birleştirici bir zemin olarak bir
Dünya Zihni bulunduğu için işleyen bir kuvvet olarak karma olasılığı vardır.

Çünkü evrensel varoluşu oluşturan tüm bu şeyler ve yaratıkların geçmiş, şimdi ve geleceği arasında bir
tür düzenli süreklilik olmasaydı karma da anlamsız olurdu. Ama bu Doğa'nın da kendi gizli yerlerinde bir
tür bellek sürdürmesi ve koruması gerektiğini akla getirir.

Her birey kendi tarihinin bir kaydını koruyorsa, Dünya Zihninin de kendi tarihinin bir kaydını koruması
niçin fantastik görünsün? Varoluşu kendini gösteren kozmostan ayrılamaz olduğu için, bunu yaparken
evrenin kendi tarihinin her şeyi kapsayan bir kaydını da korur. Hiçbir düşünce, hiçbir olay, hiçbir nesne,
hiçbir görünüm ve hiçbir figür tümüyle kaybolmamıştır.

Bu uzay ve zaman içinde tamamen uzak olan yerküre, yıldız ve nebülözlerin anılarının hala korunduğunu
akla getirmektedir. Ama insan imgelemi bu gerçekliğin sınırsız . sonuçlarından, kendi etkinliğini bozguna
uğratan buradaki sınırlı kısıtlamasından hayrete düşmelidir. Bellek duyuların kavrayabileceği bir nesne
__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 13 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
değil, tümüyle materyal olmayan bir şey olduğu için, bu sonrasında zihinsel olan bir şeylerin varlığını
gerektirir.

Uzay kapsamında kozmik ve zaman kapsamında kalıcı olacak zihinsel bir ilke Dünya Zihninin
kendisinden başka bir şey değildir, olamaz da. Bu nedenle, tüm karmik işleyişin temeli Dünya Zihnine
kadar izlenebilir. Karmanın ortaya çıkışı, bulunması ve kaybolması gerçekte onun ideasındakine ikiz bir
fonksiyonudur.

Tek ve aynı ışık kendini her biri birbirinden farklı olan milyonlarca fotoğraf halinde kırar. Tek ve aynı
Dünya Zihin de kendini her biri birbirinden farklı olan milyonlarca kişi halinde kırar. Tıpkı evrendeki
nesnelerin karmanın gücüyle varlık bulması gibi bireyler de aynı şekilde varlık bulur.

Yeni yaratıklar evrensel varoluş içinde yeni bir şey olarak neredeyse aynı şekilde, yani kendileri daha
önceki dingin bir varoluşun sonucu olan eski karmik etkilerinin oluşturduğu bir dizinin gerçekleşmesi
yoluyla meydana çıkar. Birey ve dünya her ikisinin de gerisinde olan geçmişten aynı anda birlikte ortaya
çıkar. Karmaları evrensel varoluşunkilerle ilişkilidir ve ayrı bir şekilde ya da sonradan görünmez. Biri
diğerinin kımıldamasıyla eşzamanlı olarak etkinliğe başlar.

Dünya Zihninin enerjisi kendini gösterdiğinde, iki katlı bir karakter alır ve hem evren hem de bireyler aynı
anda doğar. Evren kendini ilk olarak göstermez, bireyler de, her ikisi de birlikte kendini gösterir. Başka bir
şekilde söylenecek olursa, karmanın dalgacıkları Dünya Zihninin gölünde aktıkça, hem evren hem de
birey aynı anda ve çalışma tarzı olarak aynı şekilde hareket eder.

Doğa'nın hareketli belleği olarak karma, Doğa'nın yaratıcı gücüyle ister istemez birleştirilir.

Tıpkı bir zamanlar meşe palamudunun içinde görünmez ve elle tutulamaz bir varlığı olan heybetli bir
meşe ağacı ya da bir zamanlar küçücük tohum içinde kokusuz bir varlığı olan beyaz bir çiçeğin güzel
kokusu gibi, bugün görmekte olduğumuz yerküre, yıldızlar ve güneş de bir zamanlar kendi karmalarının
Dünya Zihninin belleğinde saklanmış olduğu tohum gibi materyal olmayan bir varlığa sahiptiler.

Kendilerine özgü ayırt edici özellikleriyle gök kubbedeki her yıldızsı kütle ve kendi arzuları, eğilimleri ve
kapasiteleri ile birlikte bulunan her yaratık Dünya Zihninin muhteşem yetenekleri tarafından
ezberlenmiştir. Böylece, Dünya Zihninin hafızasının bizim bilinçli olduğumuz dünyanın yaratılışında etkili
bir rol oynadığı anlaşılacaktır.

Bu evrenin mümkün hale gelmesi karşılıklı olarak etkiyen karmik süreçler sayesindedir. Dünya Zihni,
önceden varolmuş her şeyin sonuçları olarak, herhangi bir keyfi emirle değil, kendi doğal sürekliliğiyle
genel dünya imgelerini meydana getirir. Bunlar daha önce meydana çıkmış olan hatırlanan bütün dünya
imgelerinin bir sürekliliğidir, ama insanlaştırılmış bir Tanrının kaprisli kararlarıyla değil, kendi karşılıklı
eylem ve evrimleriyle değişikliğe uğramış ve gelişmiştir. Dünya Zihni yapıcı bir şekilde onu düşünerek,
evreni oluşturur. Ama evreni keyfi bir şekilde düşünmez.
__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 14 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Düşünceler katı bir karmık ve evrimsel yasa altında kendi kayıtlarından ortaya çıkar. Bu görüşte, her ne
kadar kendi devam eden varoluşu ve sürekli etkinliği yüzünden sistemin kendisi de Dünya Zihnine bağlı
olsa da evrenin kendini gerçekleştiren bir sistem oluşturduğu vurgulanmalıdır. Her karmik kuvvet ve
düşünce biçimi kendi karşılıklı etkinliklerini sürdürür, birbirine geçer, birbirini etkiler ve güneş ışığının
huzurunda kendiliğinden yavaş yavaş gelişir. Ama kendi devamı ve varoluşunu borçlu olduğu şey tam da
bu huzurda bulunmadır.

Karma ve İçsel Evrim

Kendi amacını yerine getirmekle birlikte, karma başka ya da daha yüksek bir amacın yerine getirilmesine
yardımcı olamaz; bize gelişimimiz için gerekli olan şeyi getirir.

Başımıza gelen olaylar onları hak ettiğimiz anlamında mutlaka karmik olmak durumunda değildir. Karmik
olmayan bir kaynağa da sahip olabilirler. Kendi payımıza hiçbir fiziksel iş bunlara sebep olmamıştır, ama
bu olaylar karakter ya da kapasite, gelişim ya da ıslah için o anda bize gereken şeydir. Her iki tür de
kaderde vardır. Bu anlamda bunlar Tanrının iradesidir.

İnsan iradesinin özgürlüğünün kendi sınırlılıkları vardır. Eninde sonunda Dünya Fikrinin gelişim
amaçlarına uymak zorundadır. Belirli bir süre, bunu kendi iradesiyle yapmayı başaramazsa, bu amaçlar
acının kuvvetlerini yardıma çağırır ve insan varlığını uymaya zorlar.

İçsel evrimimiz için, egonuzun çiğnenmesi gerektiği zamanlar olur, bu durumda kendinizi acı olayların ya
da melankolik düşüncelerin altında bükülmüş bulabilirsiniz.

Gelişim ihtiyacınız gerektiriyorsa, sizi dünyaya daha az bağlı kılmak için sıkıntılardan ya da vücudunuza
daha az bağlanmanızı sağlamak için hastalıktan rahatsızlık duymanız sağlanacaktır. Bu durumda kendi
kendine hak edilmiş bir alın yazısını kabul etme sorunu, bu ihtiyacın karşılanmasında olduğu kadar fazla
değildir.

Her ikisi de genellikle çakışır, ama her zaman ve mutlaka çakışması gerekmez. Bu sıradan insanların
başına spiritüel araştırmadaki kişilerin başına geldiği kadar gelmez, çünkü spiritüel araştırmadaki kişiler
daha hızlı bir gelişim istemiş ya da bunun için dua etmişlerdir.

Bazı davranış kusurları, karakter zayıflıkları düzeltilemez şeyler midir? Kendinize yeterince zaman, yani
yeterince ömür tanıyın, göreceksiniz değişime ve düzelmeye direnemeyeceksiniz, yani Dünya Fikrine
direnemeyeceksiniz. Tanrı dinsel dilde iradedir.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 15 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Yaparak Öğrenmek

Yaşam insanları mutlu ya da mutsuz yapmaya çalışmaz. İnsanların anlamasını sağlamaya çalışır.
Mutlulukları ya da mutsuzlukları anlamadaki başarı ya da başarısızlıklarının yan ürünü olarak ortaya
çıkar.

Düzelme için motive edici bir kuvvet olarak nefrete değil sevgiye inanıyorum. Aynı zamanda, bencil ve
acımasız olanı cezalandırmak için karmayı iş başında görüyorum ve kim ne derse desin karşı konulmaz
bir şekilde işini yapacağını biliyorum. Tanrı asla hata yapmaz, bu evren de kusursuz yasalarla
çalışmaktadır. Ne yazık ki acı onun başlıca gelişim araçlarından biridir, özellikle de insanların sezgi,
mantık ve spiritüel kehanetlerden bir şeyler öğrenmeyecekleri durumlarda.

Başkalarını kurnazca inciten kişiler eninde sonunda kendilerini de incitirler. Çünkü ilişkilerinde sevgi
ilkesini, gelişimimize yol açan yüksek yasaların parçası olan bir ilkeyi inkar ederler ve bu inkarlarının
cezasını çekmek zorundadırlar.

Gözleyen kişiye göre ödüllendirici ya da cezalandırıcıymış gibi görünmesine karşın karma aslında
yansızdır.

Herkes için belirli bir neden olmadan yaşam süresince sıkıntılara ya da hayal kırıklığı yaratan
deneyimlere katlanmayız. Sebebini öğrenmek için zahmete katlanırsak, bu deneyimi zaptedebilir ve
karakterimizi güçlendirebiliriz ya da deneyimin bizi zaptetmesine ve karakterimizi kötüleştirmesine izin
verebiliriz. Çok sayıda çeşitli deneyim aracılığıyla bize düşünce ve yargı, irade ve sezgi kapasitelerimizi
oluşturma fırsatı verilir. Doğru bir şekilde ele alınan deneyimler daha alt bir açıdan daha üst bir açıya
geçmemiz için etkili araçlar olabilirler. Bir romancının öykü için malzeme olarak kullanması gibi, ister acı
verici ister hoşa giden bir deneyim olsun, her deneyim kendi dersleri için kullanılmalıdır.

Eylemlerimizin sonuçlarını bildiğimizde, bu eylemlere yol açan fikirlerin değerini de bilme şansımız olur.
Başka bir deyişle, deneyim, izin verirsek, sorumluluk getirecektir; bu da beraberinde gelişimi getirecektir.

Kader bazen insanlara istedikleri şeyi verecek biçimde şekillenir, bu sayede bu deneyim aracılığıyla er
geç onu daha adil bir şekilde değerlendirmeyi öğreneceklerdir. Deneyimin diğer tarafını, çoğu kez
arzunun görmekten alıkoyduğu tarafı görme fırsatları olur.

Kader aynı zamanda tersi bir biçimde de şekillenebilir ve diğer insanların isteklerinin yerine getirilmesini
engeller. Bu engellenmeyle, burada dar, yalnızca bencil bir tatmin için değil, aynı zamanda ve öncelikle,
Dünya Fikrinin oluşturulması gibi, daha büyük amaçları yerine getirmek için bulunduğumuzu öğrenme
şansına sahip olabilirler.

Alın yazısının önemsiz olduğu ya da varolmadığı öğretiler, gerçek mutluluğa asla varamayacak olan
öğretilerdir, çünkü daha önce işittiğimiz şeyin görülmemesine yol açan o körlüğü gösterirler. Alın yazısı

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 16 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
vardır ve bu gerçekle yüzleşip kabul etmek bilgece olur. Varolduğunu kabul etmeyi reddetmekle
sınırlanmaz. O vardır ve ne kadar dua ya da konsantrasyon olursa olsun bu onu uzaklaştırmayacaktır,
çünkü insanlığın yararı için -bizim etik ve entelektüel eğitimimiz için- bulunmaktadır ve bu dünyada
yaşarken biri olmadan diğerine sahip olamayız.

İyi ya da kötü talihle ilgili bir hesap verirken, insanlar genellikle her deneyimden kazanılmış olan etik
değerleri katmayı unuturlar. Ama bu tür konularla ilgili biraz anlayış kazandığımızda, elimizde olmadan
yalnızca entelektüel bir dogma olarak değil, aynı zamanda içten bir inançla kişisel sorumluluk gerçeğini
meydana çıkarırız.

Karşılık yasası, itiraz eden kişinin, nüfuz ve refah sahibi olmak için başka insanların ezilmiş yaşamları
üzerinde yükselmiş olan merhametsiz, acımasız kişiler olduğu kanıtını ileri sürmesiyle
hükümsüzleştirilemez ya da doğru olmadığı kanıtlanamaz. Böyle kişilerin mutluluğu ya da refahı tek
başına banka hesapları ya da sadece toplumdaki statüleriyle gerektiği biçimde yargılanamaz. Aynı
zamanda onların fiziksel sağlıkları, zihinsel sağlıkları, rüya durumundaki vicdanları, ev içi ve aile
ilişkilerinin koşullarına da bakın. Bir sonraki reenkarnasyonlarına da. Bu durumda, ancak bu durumda, bu
yasanın varlığı ya da yokluğu doğru biçimde yargılanabilir.

Öyle kolayca kötü bir durumdan iyi bir duruma ya da iyi bir durumdan kötü bir duruma geçmeyiz. Büyük
bir fedakarlık ve sıkıntı pahasına eksikliklerimizle mücadele ederiz. Bu şeylerin kötülüğü yalnızca açık ya
da özde tanrısal sevgiyle herhangi bir mutlak çatışmada değildir. Kendi daha tanrısal doğamızı
gerçekleştirme yönünde en sonunda bize yardımcı olacak şey, acı verici bile olsa, iyidir ve bu konuda
bizi engelleyen şey, güzel bile olsa, kötüdür.

Kişisel bir acı bu sonuca doğru gidiyorsa, gerçekten iyidir, kişisel bir mutluluk bunu geciktiriyorsa,
gerçekten kötüdür. Buna inanmamamızın nedeni, acı varken şikayet etmemiz, tanrısal planda ve tanrısal
iradede merhametin yokluğunda acı çekmemizdir. Gerçek iyiliğimizin nerede bulunduğunu bilmeyiz, kör
bir şekilde egoyu, arzuları, duygu ya da tutkuları izleyerek, bu iyiliğimizin yerine hayali, aldatıcı bir iyilik
koyarız.

Sonuç olarak, Tanrı'nın bilgeliğine inancımızı tam da bu bilgelik kendini gösterdiğinde kaybeder ve
Tanrı'nın önemsemesi bize en çok gösterildiğinde Tanrı'nın umursamazlığı hakkında en acı düşüncelere
bürünürüz. Alışılmış egoist ve düşüncesizce tutumumuzu terk edecek yeterli cesareti toplayana kadar,
iyilik ve kötülük, bundan çıkan mutluluk ve sefaletle ilgili yanlış fikirlerle, sıkıntılarımızı boş yere
sürdürmeye ve çoğaltmaya devam edeceğiz.

Elin sahibine acıyla ilgili bir uyarı sinyali verecek olan bir sinir sistemi olmasaydı kazara ateşe değen bir
ele ne olacağım düşünün. Tamamen harap olur ve kullanımı sonsuza dek ortadan kaybolurdu. Burada
yanmanın acısı, her ne kadar şiddetli olsa da, gerçekten ateşten elini çekmesi için elin sahibim ikna

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 17 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
etmiş olsaydı, kılık değiştirmiş bir arkadaş gibi davranmış olacaktı. Acı fiziksel yaşamı koruduğu sürece,
olayların evrensel düzeni içinde haklı sayılabilecek bir yere sahiptir.

Peki ya ahlaksal yaşamı koruma konusunda? Acı, etik varoluşumuzun şimdiki evrimsel evresinde,
hazzın doldurduğundan çoğu kez daha yararlı ve daha çok olan bir yer doldurmaktadır. Ama egoizmimiz
bu gerçeği görmemizi engeller. Pek çoğumuzun alışılmış biçimde düştüğü anlama sarhoşluğundan bizi
uyandırmaktan başka bir şey yapmasa da acı yararlı bir şey yapmış olacaktır. Eflatun cezayı hak eden
bir kişinin bundan kurtulmasının bir talihsizlik olduğuna dikkat çekmiştir.

Her şey bir yana, ceza onun bir yanlış yapıldığına dair anlayış kazanmasını sağlayabilir, böylelikle de
karakterini arındırabilir. Yine, acı yoluyla bir kişinin acımasızlığı, kibri ve şehveti ortadan kalkabilir, çünkü
bunların sadece sözlerle düzeltilmesi neredeyse mümkün değildir. Örneğin, karmik telafi işleyişiyle
kabarmış bir "ben" duygusuna verilen acı gerçekte bir bıçakla bir apseyi açan bir cerrahın verdiği acıdan
daha fazla ceza değildir.

Yaşamı planladığı çizgide gelişmediğinde, zihni karışacak ve yavaşça kendinden kuşku duyma ortaya
çıkacaktır. Bu durumda, yeni kötü karma döngüsünün açığa çıkardığı engellenme ve hayal kırıklığı
aracılığıyla başarı ve zafer aracılığıyla alamayacağı o dersleri öğrenmesi için başarma tutkusuyla dolu
olan kişi daha yüksek benliği tarafından kontrol altına alınır.

Yapılan yanlışlarla çekilen acı arasındaki bilinçaltı bağlantı, aynı tür eylemlerle daha çok uğraştıkça,
kendimizi daha kararsız ve daha rahatsız hissetmemize yol açar.

Duyarsız bir benlikçilik kötü bir yatırımdır. Çünkü ihtiyaç anında yardım edecek, sıkıntı anında teselli
edecek hiçbir şey olmayacağı anlamına gelir. Dışarıya ne yansıttıysak geri döndüğümüzde onunla
karşılaşırız.

Kendi yolu üzerinde olanları insafsızca ortadan kaldıran merhametsiz bir bencil, zamanı geldiğinde
kendisi de böyle sert muamele görecektir.

Bir avcının saçmasıyla ölümcül bir yara almış olan geyik, Yaşam'a, niçin bu kadar acı çektirdiğini
soramaz, ama bir katilin kurşunuyla ölümcül bir yara almış olan bir insan, bunu yapabilir.

Yaşam çarkı, çeşitli türde deneyimlerle dönüp durur ve bizler, talihsiz bir şekilde ona bağlıyızdır. Ama
sonunda, olup bitenler hakkında anlayış ve bunun üzerinde güç kazandığımızda, serbest bırakılırız.

İnsan karakterinin demiri, acı deneyimlerin kızgın ocağında, tavlanmış çeliğe döner.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 18 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Özgürlük, Kader, Alın Yazısı

Göründüğü kadar çaresiz olduğumuz sanılmamalı. Alın yazımızın büyük bölümü geçmişte kendimiz
tarafından oluşturulmuştur. Alın yazısını oluşturduk, bu yüzden değiştirmeye de yardımcı olabiliriz. Alın
yazısı bizi kontrol eder, ama özgür irademizin de alın yazısı üzerinde bir miktar gücü vardır. Ancak, bu
durum yalnızca yaşadıklarımızdan aldığımız dersler ve özgür iradeyi yaratıcı bir şekilde kullanmamız
ölçüsünde doğru olacaktır.

Ne yaşamın efendisi olduğuna inanan Batının küstah ve kibirli tutumunu, ne de yaşamın kurbanı
olduğuna inanan umutsuz Doğu tutumunu kabul edebiliriz. Biri, insanın yaratıcılığına aşırı değer
verirken, diğeri bunu küçümser. Biri, tüm insani kötülükleri uzaklaştırabileceğine inanırken, diğeri bu
kötülüklere, çaresi olanaksız gözüyle bakar.

Alın yazısına duyulan inanç, tüm enerjiyi felç etmesine ve tüm cesareti boğmasına izin veriliyorsa,
yeniden incelenmelidir. Özgür iradeye duyulan inanç, insanları egoist, küstahça bir kibir ve materyalist bir
bilgisizliğe götürüyorsa, bu da yeniden incelenmelidir.

Kader ve özgür irade hakkındaki eski tartışmalar sonuçta tamamen yararsızdır. Kendimizi ve çevremizi
geliştirmede tamamen özgür olduğumuzu göstermek mümkündür ama aynı zamanda, çaresiz
olduğumuzu göstermek de mümkündür. Çünkü her iki durum da söz konusudur ve insanla ilgili herhangi
bir durum düşünülürken hesaba katılmalıdır. Dünya Fikri belirli olaylar ve koşulları kaçınılmaz hale getirir.

Dikkatsizce kullanmak yerine sözcüklerin anlamını analiz edersek, "özgür irade" durumunda, bu terimin
çoğu kez simgelediği düşünülen fikirden çok ters bir fikri simgelediğini görürüz. Şehvetlerinin ve
tutkularının kölesi olmuş kişilerin gerçek özgürlüğü nerede? Kendi iradeleri olduğuna inandıkları şeyi
ifade ettiklerinde, aslında bu şehvet ve tutkuların iradesini anlatmaktadırlar. Arzular, tutkular, çevreler,
kalıtım ve dış telkinler, eylemlerimizin gerçek kaynağı olduğu sürece bizim gerçek özgür irademiz
nerede?

Arzulardan kurtulmuş bir özgürlük olmadan, irade özgürlüğü olmaz. Kendi gerçek benliğinizi
bulmadığınız sürece gerçek iradenizi de bulamazsınız. Kader-özgür irade sorunu, çözülmeden önce
anlaşılmak zorundadır. Ve bu anlayış, pek kullanılmayan anlamların peşindeki yaklaşım dururken,
olağan yüzeysel yaklaşımla elde edilemez. İrademiz özgürdür, ama sadece göreceli olarak.

Tam bir özgürlük yoktur, diğer yandan tam bir zorunluluk da yoktur. Sınırlı bir özgür irade, sınırlar içinde
bir özgürlük vardır. Felsefe, insanlıkta bu özgürlüğün temeli olarak, hem bizde bulduğu zekayı, hem de
bu zekanın ortaya çıktığı Tanrısal Ruh'u ileri sürer.

Materyalist "determinizm" doktrini doğrulukla yanlışlığın bir karışımıdır. Dış yaşamımızın, kendi dış
koşullarımız ve olaylarla belirlendiğine doğru biçimde işaret eder. Bizi, bu koşullara ve olaylara seçtiğimiz

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 19 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
biçimde tepki verme özgürlüğünden, hatalı bir şekilde mahrum bırakır. Ahlaki seçimin ilgili olduğu yer
tamamen yanlıştır.

Tüm yolumuz boyunca, gerçekten yapmak istediğimiz şeyi yapmak için, iki yol arasından birini seçme
şansına sahip olacağımız herhangi bir nokta var mı diye sorabiliriz. Özgürlüğümüz, bir eylemle diğeri
arasında seçim yapmakta özgür olduğumuza, ama bu eylemlerden ortaya çıkan sonuçlar arasında
seçme özgürlüğümüz olmadığına dayanır. Dışarıdaki geleceğimiz ne olursa olsun, içerideki
özgürlüğümüze sahip çıkabiliriz. Yaşamla ilgili amaçlarımızı dilediğimiz gibi belirleyebilir, kendi
inançlarımızı seçebilir, arzularımızdan hoşlanabilir ve hoşlanmadığımız şeyleri ifade edebiliriz. Burada,
bu düşünce ve duygu, etki ve tepki alanındaki özgür irade, büyük ölçüde bizimdir.

Doğru ve yanlış arasında seçim, ancak bunu yapmak için irade özgürlüğü varsa varolabilir. Materyalist
determinizme göre, insanoğlu ne sorumlu ne de özgürdür. Bir kişi suçluysa ya da suçlu olursa, çevre
suçlanır, kalıtım suçlanır, toplum suçlanır; ama birey suçlanmaz. Spiritüel determinizm, karma (karşılık),
suç işleme konusunda bize böylesine büyük bir izin vermez. Her birimizin kısmen, hem geçmişte hem de
şimdi, kendi karakterimizin ve sonuçta ortaya çıkan alın yazımızın yazarı olduğumuzu ileri sürer.

Özgür iradenin varlığını onayladığımızda, dolaylı olarak kaderin varlığını da onaylamış oluruz. Çünkü
özgürlük düşüncesinin zihinde ortaya çıkma biçimi konusundaki araştırma, bunun daima kader
düşüncesiyle birlikte ortaya çıktığını gösterir. Biri inkar edilirse, diğeri de inkar edilmiş olur.

Her yaşamda, geçmiş karmanın sonucu olarak, belli bir miktar alın yazısı vardır, ama eğer tecrübe
edildiyse bir miktar özgür irade de vardır. Yaşamımızdaki her olay karmik değildir, çünkü şimdiki
eylemlerimizden de oluşturulmuş olabilir. Her kim, tüm eylemlerinin tamamen kendi kişisel seçimlerinin
sonucu olduğunu düşünüyorsa ve her kim, eksiksiz bir özgür irade yanılsamasına kapılmışsa, egosu
tarafından kör edilmiş ve aklı çelinmiş demektir.

Bu kişi, belli zamanlarda, başka bir seçenek olmadığından başka bir şekilde davranmanın imkansız
olduğunu, gerçekten görmez. Böyle bir imkansızlık kendini gösterir çünkü, koşulları düzenleyen veya
anlaşılabilir bir örüntüden hareketle ortaya çıkan bir yasa mevcuttur. Karma, gelişim ve bireyin düşünce
eğilimi bu gidişatın başlıca özellikleridir.

Belli bir kişiyle, tesadüfen, önemli sonuçlara yol açan bir karşılaşma yaşamamış olsaydık, yaşamımızın
gidişatı ne kadar farklı olurdu fikri, boş ümitler uyandıran spekülasyonlar için bir malzemedir. Kader kimi
zaman pamuk ipliğine bağlıdır deriz; ama hep böyle birbirine bağlı, karışık koşullar düğümüne bağlıdır;
tek biri değişmiş olsa, işlerin ne kadar farklı olacağı yönündeki spekülasyon oyunu, her ne kadar ilginç
gelse de, nafile bir oyundur.

Bir kişinin tüm alın yazısı, bir olaya, bir karara, bir duruma bağlı olabilir. Ve bu tek sebep, sonradan
gelecek tüm yıllar için anlamlı olabilir.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 20 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Karmanın iradesi, yaşamımızın belli bir parçasında ya da belli bir olayında hüküm sürüp diğer parça ya
da olaylarda hüküm sürmemezlik edemez. Burada olup da orada olmamazlık, geçmişte olup da şimdi de
olmamazlık edemez. Daha da ileri gidilecek olursa, kendini yalnızca başlıca parçalarla sınırlayıp ikincil
olanlarla sınırlamamazlık edemez. Ya hep vardır ya da hiç yoktur. Eğer karma, yaşadığımız olaylara
biraz daha fazla alın yazısı katıyor ve bu, Batılıların kendilerini rahat hissetmelerini sağlıyorsa, gerçeğin
diğer yüzünün, insanlığımızın derinlerindeki yaratıcı ve tanrısal zekayı ve buna eşlik eden özgürlüğün
sınırlarını hatırlamalıyız.

Karşılık yasasının, ebedi ve ezeli bölünmemiş Yüksek Benlik, gerçek varlık üzerinde yetkisi yoktur,
yalnızca beden ve zihin, geçici ego üzerinde yetkiye sahiptir.

Özgür iradeli kader doktrinine karşı çıkan, mutlak bir irade özgürlüğü ileri sürenler, özgür iradenin bir
cinayetin sonuçlarını nasıl değiştirebileceğini göstermek zorundadırlar. Ölene yaşamı geri verebilir ya da
suçluyu ölümden kurtarabilir mi? Öldürülen adamın eşinin mutsuzluğunu yok edebilir mi? Hatta katilin
vicdanından kaynaklanan suçluluk duygusunu giderebilir mi? Hayır, bu sonuçlar, kaçınılmaz biçimde söz
konusu eylemi izleyecektir.

Astroloji gibi inanışlara yapılan aşırı vurgu, sıkıntıya girmenize hatta yaratıcı olanaklarınızı tamamen
unutmanıza neden olabilir. Bunlar aynı sarkacın her iki uçtaki salınımlarıdır. Astroloji, eğilimler ve
eylemlerde karma zeminine dayanır. Karar özgürlüğü her bireyin Yüce Benlikten aldığı yaratıcılığı ifade
etmesine olanak tanıyan evrimsel bir ihtiyaca dayanır. Gerçeği bulmak için her iki faktörü de göz önünde
bulundurmalısınız.

Özgürlük kalbinizde, yani Yüksek Benliğinizde, vardır. Kader yüzeysel yaşamınızda vardır, yani
kişiliğinizde. İnsanoğlu, tüm bu varlıkların bir bileşimi olduğu için, ne mutlak bir kadercilik, ne de mutlak
bir özgür irade tutumu tümüyle doğrudur ve görünen yaşam da, özgürlük ve kaderin bir bileşimidir...
Hiçbir eylem, tümüyle özgür ya da tümüyle kadere bağlı değildir; her şey, bu karışık çift karaktere
sahiptir.

Kalıtım, eğitim, deneyim, karma (hem kolektif hem kişisel), özgür irade ve çevre, yaşamak zorunda
olduğumuz yaşamın, hem dış hem de iç dokusunu oluşturacak biçimde çalışır. Kendi alın yazımızın
dokusunu öreriz, ama kullandığımız iplik, geçmiş düşünce ve eylemlerimizin bizi zorladığı bir tür renk ve
nitelik taşır. Sözün kısası varoluşumuz, yarı bağımsız, yarı önceden kararlaştırılmış bir karaktere sahiptir.

Karma kendi yaptıklarımızın sonuçlarını bize getirir, ama bunlar, üstün yasa olan ve olayların gidişatını
biçimlendiren Dünya Fikrine uygundur.

Her bireyin kişisel özgürlüğü, belli bir mesafeye dek uzanır, sonra da kendini, kaderle kuşatılmış bulur.
Bu sınırın dışında kişi kendini bir bebek kadar çaresiz bulur ve orada hiçbir şey yapamaz.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 21 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Yunan trajik dramaları, olayların art arda daha yüksek bir gücün -alın yazısının- emrindeki bir kişiye karşı
nasıl dönebileceğini gösterir. Evrensel irade ters bir yönde gelişirken, küçük insanın felaketleri nasıl
önleyebileceğini ya da belalardan nasıl kurtulabileceğim anlatır.

Kişisel planlama, ancak alın yazısının onayını aldığı sürece amaçlarına ulaşabilecektir.

Daha yüksek bir gücün emrettiği şey, meydana gelmek zorundadır. Ama kendiniz için yapmış olduğunuz
şeyi değiştirebilir ya da eski haline getirebilirsiniz. İlki kaderdir, ikincisi ise alın yazısı. Biri, kişisel
egonuzun dışından gelir, diğeri ise kendi kusurlarınızdan. Ruhunuzun evrimsel iradesi olayların
doğasının bir parçasıdır, ama her ne kadar yüzeysel de olsa, kendi eylemlerinizin sonuçları, kendi
kontrolünüz altındadır.

Yaptığınız her hareketin ve başınıza gelen her olayın, her açıdan önceden kararlaştırılmış olduğu doğru
olsaydı, ister istemez bunu izleyecek olan ahlaksal sorumluluğunuzun yok oluşu, sizin için olduğu kadar
toplum için de felaket olabilirdi.

Karmanın ağı, yüzyıllarla birlikte, yaşamlar arttıkça çevrenizde gerginleşir ya da ego giderek daha
tarafsız olmaya başladıkça incelir.

Kaderimizde olan karar, gizemli bir şekilde iradeli özgür seçimlerimizdeki dişlilerini birbirine geçirdiğinde
kesin sonuç ortaya çıkar.

Özgür irade karşı Kader, tamamen yapay, bu nedenle de genellikle çözümsüz olan çok eski ve yararsız
bir tartışmadır. Bu ikisi bir karşıtlık değil, birbirlerini tamamlayıcıdırlar. Zıtlık içinde değildirler. Bilge olan,
ikisini birleştirir. Karma ve evrim faktörleri hakkında bilgi olmadığında, böyle bir konuyla ilgili her tartışma
gerçek dışı, yüzeysel ve aldatıcıdır. Çünkü ruhsal varlık açısından baktığımızda varlık sınırsız bir özgür
iradeye sahiptir; ama bedenli olarak bu özgürlüğü sınırlıdır. Bu ince nüans anlaşılmadan hiçbir şey
çözülemez.

Alın yazınıza meydan okumaya kalkışabilirsiniz, ama ruhunuzu özgürlüğüne kavuşturmadığınız sürece,
sizi yenecektir.

Alın yazısının olması için yönlendirdiği şey paradoksal bir şekilde özgür irademizin kullanılması
aracılığıyla meydana gelir.

Özgürlük ve Çevre

Hepimiz tarihte belli bir zamanda yaşar ve bu dönem süresince belli bir yerde (ya da belli yerlerde)
bulunuruz. Peki niçin şimdi ve burası? Yanıt için sonuçlar yasasına, bir dünyevi ömrü, önceki bir dünyevi
ömre bağlayan yasaya bakın.
__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 22 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Çevremiz tarafından yaratıldığımızı söylemek tamamen yanlış olur. Çevremiz tarafından
koşullandırdığımızı, desteklendiğimizi ya da engellendiğimizi söylemek doğru olur ama, bu da yalnızca
kısmen doğrudur. İçimizde, çeşitli noktalarda ve farklı özelliklerde, tüm çevresel telkinlerden bağımsız,
bazen de bunlara tamamen karşı olan bir bilinç taşırız.

Çünkü, dünyadaki ilk günden itibaren, gizlice sevdiğimiz ve sevmediğimiz belirli şeylere, belirli bir
düşünce ve eylem çizgisi boyunca yeteneklere sahibiz; bunların toplamı, kendilerini gösterip sonra da
kendilerinden geliştikleri gibi, kişiliğimizi oluştururlar. Elbette, bu tür bir süreç ister istemez zaman alır.
Biyolojik kalıtsal katkılar bu sonuç doğrultusunda neredeyse tamamen belirli bir şeydir ama önceki
reenkarnasyonlar daha fazla katkıda bulunur.

Çevre, bir kişinin doğasında var olan nitelikleri meydana çıkarmaya ya da bunların kendilerini
göstermesini önlemeye yardımcı olur, ama bu tür nitelikleri yaratamaz. Yaratmış olsaydı, dahiler her
okuldan ve stüdyodan sipariş edilebilirdi.

Kötü çevre, gerçekte kötü karakter oluşturmaz. Bunu açığa çıkarır ve gelişimini destekler. Zayıflık orada
zaten gizli olarak bulunmaktadır.

Güçlü ya da sağduyulu insanların yıldızlarına hükmedebildikleri ve koşulların üstesinden gelebildikleri


doğru olmakla birlikte, bunu yapacak olan güç ve sağduyunun içeriden geldiği, sonradan kazanılmadığı
ve bu tür insanlarda doğuştan var olduğu da aynı derecede doğrudur ve bu çoğu zaman gözden kaçırılır.

Sıradan insanlar, kahraman ya da melek gibi değillerdir ve kendi ruhlarının, koşulların üzerine
çıkamayacağını ve cesaretlerinin, kuşku götürmez bir şekilde çevrelerinden etkilendiğini kısa sürede
öğrenirler.

Belli bir çevrede yaşamanız önceden kararlaştırılmış olabilir ama bu, çevrenin sizi etkilemesine izin
verme biçimi önceden kararlaştırılmış değildir.

Karşılaşılan kişiler, karşı karşıya kalınan olaylar ve ziyaret edilen yerler son derece önemli olabilir, ama
sonuçta, kişinin onlar hakkındaki düşüncesinden daha önemli değildir.

Bir zamanlar hayatımıza girmiş olan ya da bir noktada buna karışan herkes, bize iyilik ya da kötülük,
bilgelik ya da aptallık, şans ya da bela getiren, farkında olunmayan birer kanaldır. Bunun olmasının
nedeni meydana gelmesinin -karşılık yasası yönetiminde- önceden takdir edilmiş olmasıdır. Ama bizim
dıştaki sorunlarımızı etkileme derecesi kısmen bizim bunu yapmalarına izin verme derecemiz,
davranışları, konuşmaları ya da varlıklarının yaptığı telkinleri kabul etme ya da reddetmemizle belirlenir.
Sonucunda sorumlu olan bizizdir.

Bir kişi derme çatma bir yerin pisliği, rahatsızlığı ve bilgisizliğinden temizlik, kültür ve zarif bir yaşam
tarzına çıkabiliyorsa, bunu ya karma ve yemden doğmanın uygun bir şekilde işleyişi ya da o kişinin

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 23 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
çevreyi zaptetmesi biçiminde yorumlayabiliriz. Ama bunu başaramayanlar şansın kendilerine karşı
olduğu inancı ya da çevrenin üstesinden gelme kapasitelerinin olmadığı biçiminde yorumlayabilirler.

Böylece, bazılarının bu tür insanların biyografilerini yorumlamadan bir umut mesajı, bazılarının da hayal
kırıklığı değilse bile yalnızca engellenme duygusu aldıklarım görürüz. Her iki görüşte de bir gerçeklik
payı olabilir, ama bunun ne kadar olduğu kişiden kişiye değişecektir.

Zengin bir ailenin çocuğu olarak doğan bir kişinin büyük yetenekleri olabilir, ama bunları asla
kullanamayabilir. Yetenekleri kendileriyle birlikte ölür, çünkü bu kişiler asla zorunluluğun teşvikini
hissetmezler. Yetersiz ya da orta düzey araçlar dürtü verebilir. Yoksulluk ne kadar kötü olursa, dürtü de o
kadar büyük olur. Bu katı bir gerçek gibi görünebilir, ama bazı kişiler için geçerli olan bir gerçektir.

İster aşırı yoksul bir sefalet içinde ister saraylara layık bir ihtişam içinde dünyaya gelin, eninde sonunda
kendi spiritüel düzeyinize yeniden varacaksınız. Çevre, zaten kabul edildiği gibi, yardımcı olacak ya da
engelleyecek biçimde güçlüdür, ama Ruh'un ataları hala daha güçlüdür ve sonucunda çevreden
bağımsızdır.

Grup Karma

Karma sadece tek başına bireylere değil, aynı zamanda topluluklar, kasabalar, ülkeler, hatta kıtalar gibi
gruplara da uygulanabilir. Hiç kimse insanlığın geri kalanından kaçamaz. Her şey birbirine bağlıdır.
İnsanlar, neredeyse herkesin yaptığı gibi, kendi hayatlarını yaşadıkları ve başkalarının buna katıldıklarını
düşünerek kendilerini aldatabilirler, ama er geç yaşanan şeyler hatalarını açığa çıkarır.

Hepimiz eninde sonunda tek bir büyük aileyiz. Deneyim üzerinde düşünmenin öğrettiği şey budur.
Gerçek hakkında iyice düşündüğümüzde, er geç, Yüksek Benlik olarak, -tıpkı tek bir bedenin kolları ve
bacakları gibi- her şeyin tek bir varlık olduğunu öğreneceğiz. Bunun sonucu her birimizin kendimizinki
kadar başkalarının da mutluluk ve sağlık içinde yaşamasını dikkate almak zorunda olduğudur, bunun
nedeni ise yalnızca karmanın kişiye öğretmek için iş başında olması değil, ayni zamanda tüm insanlığa
birliğinin son ve en üst düzey dersini öğretmek için iş başında olmasıdır.

Bu fikir son savaşa [II. Dünya Savaşı] uygulandığında, ikincisinin kısmen (yalnızca kısmen) zengin
olanların yoksul olanlara, iyi yönetilen ulusların kötü yönetilen uluslara, birinin ülkesinin haklı olduğunu,
diğerininse olmadığına, bu yüzden de talihsiz olsa da bunun kendi sorunları olduğuna dair yalıtıma
duyguya kayıtsızlığın sonucu olduğu görülür. Sözün kısası, komşularından biri yoksul ve sefalet
içindeyse, hiçbir ülke için gerçek bir refah ve mutluluk yoktur; her biri kardeşinin bekçisidir.

Karşılığın işleyişi (bir karma parçası) aynı zamanda kendi eylemleri ya da düşüncelerinin bunu meydana
getirdiği kişiyle yakından ilişkili olanları da etkiler.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 24 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Karma bireysel bir konu değildir, asla da olamaz. Bir bütün olarak toplum, suçu yaratan ayak takımını
yaratır. Toplum suçunu açıklamak için onu kullanıyorsa, o da kendi sırası geldiğinde suçlu karakterinin
mümkün hale gelmesini açıklamak için toplumu kullanır. Sonuç olarak, toplum, daha küçük bir derecede
olsa bile, onun kötülüklerinin karmik sorumluluğunu onunla paylaşmak zorundadır.

Bütün bir halk yanlış yapma yolu boyunca ilerlediğinde, kendi arınmaları ve aydınlanmaları için acıyı
çağırmış olurlar. Bencillik topluma egemen olduğu sürece, toplumun da kendi acıları olacaktır. Uluslar,
diğer ulusların acılarına kayıtsız kaldıkları sürece, kendileri de er geç bu acıları paylaşacaktır. Varlıklı bir
halk, yoksul halklara yardım etmeyi reddetmesinin; güçlü bir ulus, diğer ulusların zulmüne sessiz
kalmanın; saldırgan bir ırk, zayıf ırklar üzerindeki zora dayanan baskısının kısmi sorumluluğundan
kaçamaz. Dünya savaşları, bu gerçekleri yeterince göstermiştir.

Dünyada neler olup bittiğini anlamak istiyorsak, ilk önce kıtasal ve ulusal karmanın bu sıkıntıların gizli
sebepleri olduğunu anlamamız gerekir.

Bir ulus, içindeki her bireyin ona katılmasıyla ortaya çıkar. Siz de, düşünce ve davranışlarınızla kendi
ulusunuzun karmasını oluşturmasına yardım edecek olan bu bireylerden birisiniz. Kolektif alın yazısı
konusu oldukça karmaşıktır, çünkü bireysel alın yazısından çok daha fazla sayıda öğeden oluşur. Belirli
bir ulusta doğan her birey, kendi bireysel karmasının yanı sıra o ulusun genel alın yazısını da paylaşmak
durumundadır.

Her ne kadar kendi seçimleriyle ulustan uzaklaşsalar ve başka bir ülkeye göç etseler bile bu durumda
da, ya onlara daha fazla fırsat verip geliştirerek ya da kötüleşmesine yol açarak, kendilerininkini
değiştirmesi ve kendi izini bırakması kesin olan yeni bir kolektif alın yazısını paylaşacaklardır.

Yavaş yavaş gelişen, sonra da gerçekleşen kolektif bir ulusal karma vardır. Bir insan grubu, ister bir
ülkede olsun ister bir şehirde, birarada yaşadığında ve birlikte çalıştığında, giderek kendileri için taşımak
zorunda oldukları ulusal ya da toplumsal bir alın yazısı oluştururlar. Sonuç bazen iyi, bazen kötü olur,
ama genellikle bu ikisinin bir karışımıdır. Bu nedenle tarihte, ulusal bir alın yazısı ve ırksal bir kader
türünden şeylere rastlarız.

Hiçbir ulus kendi kabul ettiği kanunlar ve cezalar, fikirler ve eylemler, ilkeler ve sadakatların kolektif
sorumluluğundan kaçamaz.

Doktrinleri kabul eden, emirlere uyan, körü körüne izleyen kişi, sorumluluğu üyesi olduğu organizasyona
kaydırır. Ama bu girişim başarısız olur. Karma yalnızca kolektif değil, aynı zamanda kişiseldir de. Bir
birey olarak kişi bundan kaçamaz.

Diyelim ki, farkında olmadan bir karar aldınız. Bu karar, taraftarı olduğunuz bir parti ya da inanca
bağlılığınızın ve itaatinizin içinde saklıdır. Dolayısıyla, hala sorumlusunuz ve hala kişisel karma
oluşturmaya devam ediyorsunuz.
__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 25 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Büyük İskender, Yunan uygarlığının diğer ülkeleri istila etme süreciyle ve bu istilayı Hindistan'a kadar
yaymasıyla övülecekse, general Flaminius, Sula ve Mumius da, Roma uygarlığının, Yunanistan'a kadar
yayılan istilalarıyla övülecektir. Bu ikisi arasında karmik bir bağlantı vardır.

Depremler ve seller gibi büyük felaketler yüzlerce kişiyi korkunç bir sona sürükler, ama bu felaketlerde
bazıları kurtulur, çünkü alın yazıları farklıdır. Bu tür kurtulmalar çoğu kez mucizevi bir şekilde meydana
gelir; aniden başka bir yere çağrılmışlardır ya da görünüşte tesadüfen meydana gelmiş bir olayla
korunmuşlardır. Bu şekilde bireysel alın yazısı, kolektif ya da ulusal alın yazısıyla çatıştığı bir noktada,
başkalarının öldüğü yerde birinin de hayatını kurtarabilir.

Tarih, belirli psikolojik dönemlerde çağa yol gösterecek ya da ilham verecek olağanüstü insanların
çıktığını net bir şekilde göstermiştir. Bunlar yazgının insanlarıdır.

Tarih üzerine çalışıyor ve kör tarihçilerin kitaba bağlı kuramlarını kabul etmek yerine bu konuda kendi
başınıza düşünüyorsanız, insanlar arasında -spiritüel ya da sosyal, askeri ya da entelektüel- büyük
karışıklıkların ortaya çıkışının hep büyük şahsiyetlerin doğumu ve etkinlikleriyle eşzamanlı olduğunu
göreceksiniz. Tek bir kişinin tarihsel bir devir oluşturduğunu söylemek anlamsız olur. O kişi, zamanının
alın yazısıyla ve içinde bulunduğu insanların düşünceleriyle, kendi rolünü oynamaya çağrılmış,
somutlaşmış bir tepkidir.

Kader onlara kendi geleceklerine sınırsız bir inanç vermiştir; bu onların karakterlerini oluşturur ve insanın
gelişiminde tarihsel bir görevi yerine getirebilmelerini sağlayacak biçimde kapasitelerini şekillendirir.

Karma ve Önceden Bilme

Kişisel olarak belirgin özelliklere sahip bir kişi için, psikologların, bu kişinin çeşitli durumlardaki muhtemel
davranışlarını tahmin etmeleri çoğu kez mümkündür.

Mevcut düşünce eğilimleri ve hareketlerinin yönü devamlılık taşıdığı sürece, bir kişinin ya da bir ulusun
yaşamındaki birçok olay, önceden görülebilir.

Gelecekteki bazı olaylar kaçınılmazdır, bunun nedeni ya karakteri düzeltemeyen ya da kapasiteyi


geliştiremeyen veya bilgiyi derinleştiremeyen insanların eylemlerinden ya da Dünya Fikrinin temel
örüntüsünden ve fiziksel yaşamı yönetecek biçimde ayarlanmış yasalardan çıkmalarıdır.

Gelecekte her birimizin başına gelecek şeyler, bilinen ve bilinmeyen geçmişimizin mantıksal sonucu olsa
bile, tümüyle kaçınılmaz ve belirli değildir. Hala belirlenmemiş ve kristalize olmamış -bu nedenle bir
dereceye kadar değiştirilebilir- durumdadır. Bu derece muhtemelen olacak şeylerle ilgili önceden bilme
derecemizle ve bunu engellemek için atılan adımlarla kısmen ölçülebilir. Yine de bu olaylardan kurtulma

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 26 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
yeteneği eksiksiz bir yetenek değildir, çünkü her zaman Yüce Benliğin iradesiyle geçersiz kılınmaya
tabidir.

İşaretlere inanan biriyim. Bu, yani bir olayın başlangıcının benim için uğurlu bir anlam taşıması, kendime
izin verdiğim zayıf, küçük bir batıl inançtır.

Astrolojik tahminler hakkında bir uyarı yapılmak zorunda. Yorumlar çok büyük bir ihtiyatla dikkate
alınmalı. Her astrolog hata yapar, üstelik sıklıkla çok büyük hatalar, çünkü bu bilimle ilgili tüm bilgi
modern çağda kaybolmuştur ve günümüzde sadece kısmi bir bilgi bulunmaktadır.

Olumsuz tahminlerin de telkin görevi görebilecekleri konusunda bir tehlike vardır; zihinsel ya da duygusal
sebepleri etkileyerek tahminleri gerçekleştiren fiziksel etkiler ortaya çıkarırlar.

Yıldız falı geleceği yalnızca sıradan insanlar için gösterir ve asla spiritüel olarak uyanmış bir kişi için
belirli bir kesinlik olamaz. Çünkü kişi Tanrısal Lütuf altına girmişse, bir öğretmen aracılığıyla doğrudan ya
da dolaylı olarak Tanrısal iradelerin öyle olmasını istedikleri herhangi bir anda kişisel geçmiş
karmasından bağımsızlaşabilir. Bu irade özgürdür, çünkü İnsan Tanrısal'dır ve Tanrısal Benlik özgürdür.

Geleceği doğru ilkeler ve güçlü bir karakterle donanmış olarak karşılamak ayrıntılarıyla ilgili tahminlerle
donanmış olarak karşılamaktan daha önemlidir. Geleceğe yönelik olumlu tutumlar oluşturursak, kötü
sonuçlar elde etmeyiz.

Geleceğin gizlisini saklısını ne kadar araştırırsak araştıralım, gerçek huzura biraz olsun yaklaşamayız,
oysa inançlı bir şekilde Yüksek Benliği aramak ve onda bulunmak yavaş yavaş ölümsüz ışığı ve yaşamı
getirir.

Astroloji, içimizdeki bilge ve bilgisiz, iyi ve kötü olanın işaretçileri olarak, başımıza gelecek olayları
açıklamak için yıldızları ve gezegenleri kullanırken bir amaca hizmet eder. Ancak, bunları asıl sebepler
olarak kullanırsa, bu durumda bize zarar vermiş olur.

Kendimize karşı gerçekçi olabileceğimizden eminsek, geleceği özgürce yıldızlara bırakabiliriz.

Zamanlama, Döngüler, Karmanın Yoğunluğu

Yaşamın her döneminin kendi evrimi vardır ve bunlarla ilgili fikirler farklıdır. Bazıları ilk yılların en iyisi
olduğunu söyler, bazıları ise orta yaşların. Ama gerçek, bunun kişilerin yaşından çok karmasına bağlı
olduğudur; buna göre onlar için en iyisi olacak ve bundan en büyük doyumu alacaklardır.

İnanan kişiler olarak karmayla ilgili en büyük yanlış anlamalardan biri, belki de başkalarının bunu kabul
etmesinin önündeki başlıca engellerden biri, karmanın etkilerini ancak çok uzun zaman süreçlerinden

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 27 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
sonra gösterdiği fikridir. Bugün yaptığınız şey, size birkaç yüzyıl sonra, gelecekteki bir enkarnasyonda
geri dönecektir; bugün yaşadığınız şey yüzlerce, hatta binlerce yıl önce yapmış olduğunuz şeylerin
sonucudur; burada, yirminci yüzyılda semeresini aldığınız şey, orada, ikinci yüzyılda, Roma'da ektiğiniz
şeyin meyvesidir gibi ifadeler reenkarnasyon ve karma hakkındaki yaygın düşüncelerdir. Ama her yerde,
insanların aynı enkarnasyonda yapmış oldukları şeyin sonuçlarım şimdi alıyor olduklarını görmek için,
yalnızca gözlerimizi açmamız ve çevremize bakmamız gerekir.

Her an, bir sonraki anın geçmişini biçimlendiriyoruz; her ay, ardından gelecek olan ayın biçimini
oluşturuyoruz. Hiçbir gün diğerinden yalıtılmış ve tek başına değildir. Karma sürekli devam eden bir
süreçtir ve ertelemelerle çalışmaz. Karmayı, bir tür ölüm sonrası yargı süreci olarak dikkate almak doğru
değildir! Ama çoğu kez, şu anki yaşamımızın koşullarına bakarak bu sonuçları hesaplamak mümkün
değildir. Bazı durumlarda sonuçları sonraki doğumlarda yaşarız.

Karmanın önceki yaşamlardan işleyişi en çok doğum anında, bebeklik, çocukluk ve ergenlik dönemi
süresince görünürde olur. Şimdiki yaşamda yapılan karmanın işleyişi en çok yetişkinlikte, olgunluğa
ulaşıldıktan sonra görünüm kazanır.

Birçok kişinin, yaşamlarında başlarına gelen sıkıntıların bazılarının, önceki yaşamların karmasında hiçbir
kökeni olmadığı, sadece şimdiki yaşamlarında başlamış olan sebeplere ait olduğu bir gerçektir.

Karmayı (karşılığı) adet olduğu üzere yalnızca uzak reenkarnasyonlarda etkin olan bir şey olarak
yorumlamak saçmalıktan başka bir şey değildir. Gerçekte çoğunlukla, bir kişinin ya da ulusun aynı
yaşam süresi içinde etkindir.

Bir eylemin karmasının, bir bumerang hızıyla ve hassaslığıyla geri geldiği zamanlar vardır.

Yapılan bir şeyin karmasını zaman içinde daha sonra görünecek ya da yapan kişiye sonradan er ya da
geç geri gelecek bir şey olarak görmek yanlıştır. Önce bir şey yapılacak, ardından bir şey gelecek gibi bir
sıra değildir. Tersine, karma yapılan eylemin kendisiyle eşzamanlıdır.

Bu daha geniş bakış açısına göre, doğru eylemler için en iyi karmik karşılık bu eylemleri izleyen
karakterin yükseltilmesidir, aynı şekilde yanlış eylemler için en kötü karmik ceza da onlar tarafından
yükseltilen karakterin indirilmesidir. Mantalizm, eninde sonunda düşünceyi her şeyden önemli bir hale
getirir ve burada da böyledir. Çünkü karma iki katlı bir karaktere sahiptir. Yapılan her eylem, hem bu
eyleme fiziksel tepkisini, hem de bu eylemi tekrarlama yönünde psikolojik eğilimi yaratır.

Bedenin sağlığıyla ilgili sorunlarda uzun yıllar karmik yasaya karşı gelebiliriz ve orta yaşlara ya da
yaşlılık dönemine kadar bunun bedelini ödemek zorunda kalmayız. Başkalarına karşı davranış
konusunda da bu yasaya karşı gelebiliriz ve daha sonraki bir doğuma kadar bedelini ödemek zorunda
kalmayabiliriz. Ama bu yasa eninde sonunda hep uygulanır ve bedenin tam formu ve kişiliğin doğası
biçiminde basılan yıldız falı kartında her zaman gösterilir.
__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 28 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Yıldızlar bireysel alın yazınızı kontrol etmez, ama hareketleri, hak etmiş olduğunuz gizli karmanın ne
zaman aktif ve yürürlükte olacağını belirler. Bu yüzden gökyüzü akrep ve yelkovanı, insan yaşamının
önemli saatlerini gösteren devasa bir saate benzer, ama yaşamı etkileyen ya da yaşama hükmeden
kuvvetlerin toplandığı bir depo değildir.

İster Doğulu olsun, ister Batılı, her dinde, kötülerin ölümden sonra çektiği acılardan söz edilir. Bunların
bir süreliğine alt bir dünya, bir Araf ta bulunduğu düşünülür. Gerçek bunun -kötülerin ölümden sonra,
ama yalnızca bir kez, dünyaya yeniden geldiğinde acı çekeceğine dair- daha yüksek bir doktrinin ilkel bir
sembolü olduğudur.

Kader, kazanım ve kayıpların ritimleri, birikim ve mahrumiyet döngüleri biçiminde hareket eder.
Karşımıza sevgi dolu arkadaşlar ve nefret dolu düşmanlar çıkaran kuvvet tektir ve aynıdır.

Karma hesaplarını çağırmadan önce uygun bir süre bekler; bu periyodik ve gruplanmış olan hesap
görmelerin, iyi ve kötü talihin görünür döngüler halinde niçin bu kadar sık çalıştığını açıklamaktadır.

Bir kişinin karmasının iki türü arasında bir çeşit denge olduğunun, bu sayede kötü olanın
hafifletilebileceğinin, hatta bastırılabileceğinin, ama iyi olanın da aynı derecede indirgenebileceğinin,
hatta denkleştirilebileceğinin öğretilmesi tamamen mantıklıdır.

İçsel yaşamımız, gelgitlerin ve güneşin doğup batmasının yasalar altında olduğu kadar yasalar altında
olan ritimlerle yerine getirilir.

Pek çok kişide yalnızca koşulların çarkının dönmesinin geliştirebileceği iyi ve kötüye yönelik çok sayıda
gizli imkan vardır.

Alın yazısının uygun bir döngüsü etkin olduğunda, biraz doğru bir eylem çokça talihli sonuç ortaya
çıkarır. Ama uygun olmayan bir döngü baskın olduğunda, çokça doğru eylem çok az sonuç üretir. Kişi ve
onun kapasiteleri değişmemiştir, ama alın yazısı değişmiştir. Böyle bir zamanda, yaşamlarındaki yeni
olaylar dizisi bireysel iradeleri tarafından değil, daha yüksek bir irade tarafından belirlenir.

Pek çoğumuzun uygun olmayan bir karma döngüsünden geçerken muhtemelen inandığı şekilde, alın
yazısı keyfi ve bize karşı olarak, körü körüne ve akılsız biçimde işlemez. Tersine, Mutlak Bilgelik'in
kendisi yürürlüktedir.

Bir eylemin karmik sonuçlarının boyutu, barındırdığı enerjiyle orantılı olacaktır. Dünya Zihni, en yüce
amaçları ya da en adi arzuları güvenilir bir şekilde kaydeder. Bununla birlikte düşünce, duygu ya da
iradeli eylem yalnızca geçen asılsız bir şeyse, bu durumda etki yalnızca cansız kalır ve karma üretilmez.
Çok zayıf olan ya da yinelemeyle pekiştirilmeyen etkiler tamamen sonuçsuzdur, ama yineleme ya da
birikmeyle geliştiklerinde, eninde sonunda karmik hale gelirler ve belirli sonuçlar üretirler.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 29 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Bu nedenle, bir hatayı -farkına varıldığında- başlangıçta durduracak ve onu gerçekten ciddi bir zarar
vermeye yetecek kadar güçlenmeden ortadan kaldıracak olan sadece bilgeliktir. Aynı zamanda, kararlı
bir şekilde güdülen yüksek idealler ve kalpte derinlemesine kök salmış yüce amaçların zamanı gelince
kendi türünden meyveler verebileceğini hatırlamak da akıllıca olur.

Yasa acımasız, ama esnektir: Cezayı kişinin evrimsel aşamasına göre ayarlar. Daha fazla şey bilen ve
yaptığı şeyle ilgili daha fazla farkındalıkla günah işleyen kişi daha çok acı çekmek durumunda kalır.

Ahlaki açıdan harika telafi yasasının her ihlali, birikerek artan bir şeydir, er geç meydana gelen bir
sıkıntıyı yığınlar halinde biriktirir; çoğu kez sıkıntıların günahlarla doğru oranda olmadığı konusunda
şikayetler işitmemizin bir nedeni de budur.

Birkaç yıl süren yanlış yapma ve yanlış düşünmenin sonuçları birkaç aya doluşabilir.

Bazı hataların bedelini birkaç yıllık bir talihsizlikle ödememiz gerekir. Bazılarının bedeli ise bizi bir ömür
boyu süren bir talihsizlik ödemek zorunda bırakır. Şefkati enkarne eden bir Bilge'ye yapılmış bir
haksızlık, tövbe edilmemiş ya da düzeltilmemişse, kolaylıkla ikinci sınıfa girebilir.

Troçki, Rusya İç Savaşı süresince düşmana karşı özellikle merhametsiz olmuştu: Kendi öldürülüşünün
de merhametsiz bir olay olması şaşırtıcı değildir.

Bireysel Sorumluluk

Hiç kimseye ihanet edilmemiştir, ne Tanrı ne de yaşam tarafından. Zamanımızın trajik olaylarına katkıda
bulunduk ve bir dereceye kadar hak ettik.

Çok sayıda kişi hataları ya da zayıflıklarının sonuçlarından kurtulmak için dua ediyor, çok az sayıda kişi
ise kendilerini hatalarından azat etmeye çalışıyor. Büyük olan grubun duaları kabul edilirse, zayıflık hala
devam eder ve aynı sonuçların tekrarlanması kesin olur. Küçük olan grubun çabaları başarılı olursa,
sonsuza dek kurtulurlar.

İnsanın ihmalkarlığının sonuçlarım Tanrı'nın iradesinin işleyişine atfetmek küfürdür. İnsanın aptallığının,
tembelliğinin ve disiplinsizliğinin sonuçlarının suçunu tanrı buyruğuna yüklemek boş laftır.

İnsanlar yaşamın kendilerine kötülük getirdiğinden yakınırsa, durmaları ve en kötüden daha iyi olan bir
şeyi almaya içsel olarak hazırlanmış olup olmadıklarım düşünmeleri gerekir.

Kendi tembelliğinizin zayıflığını kaderin karşı konulmaz doğasına atfederseniz, kötü durumunuzu daha
da kötüleştirirsiniz.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 30 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Bilgece bir tutum dıştaki sorunlarını içteki karakter alemine, zeka ve kapasiteye taşır ve bunlarla orada
ilgilenir.

Bir kişinin talihsizlikleri, hatta yanlış yaptığı şeyler için başkalarını suçlamak, araştırıcı için, bir oyundur;
bu oyunla ego dikkati kendi suçundan başka yere yönlendirir, böylelikle kalp ve zihin üzerindeki
sürekliliğini korur. Sıradan kişi için, bu sadece spiritüel bilgisizliğin duygusal ifadesidir.

Karma yasasıyla ilgili araştırmamızdan, her birimizin büyümek, yetişkin olmak ve kendi eylemlerimiz,
kararlarımız, duygularımız, hatta düşüncelerimizden sorumlu olmayı öğrenmek zorunda olduğumuz
sonucunu çıkarabiliriz. Hangi fikirlerin, özellikle ani hislerin kabul edileceğinden, hangilerinin ise yok
olacağından ya da defedileceğinden sorumlu olan biziz.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 31 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

KARMA VE LÜTUF

Lütuf Harikası

Yanılmaz karma talih ve talihsizliklerin ardındaki tek güç olsaydı, pek çoğumuz için çok kötü bir gelecek
söz konusu olurdu. Bu kadar güzel değerleri biriktirecek ne bilgi, ne güç, ne de meziyete sahip değiliz.
Tersine, tüm sahip olduğumuz, bolca erdemsizlik biriktirecek bilgisizlik, zayıflık ve günahkarlıktır. Ama
bizi tek başına karmanın işleyişine bırakmayan evrenin ardındaki böylesi bir cömertliktir. Bunun yanında,
bir başka güç daha vardır: lütuf gücü. Hiç kimse herhangi bir durumda hangisinin kendini ne kadar çok
ya da ne kadar az göstereceğini tahmin edememesine karşın, bu ikisi birlikte çalışır.

Karmanın otomatik bir makine gibi çalıştığı görüşü tamamen doğru olmayan bir görüştür; bunun nedeni
tamamen eksiksiz bir görüş olmamasıdır. Buradaki kayıp unsur lütuftur.

Lütuf fikrinin reddedilmesi onun ne olduğu hakkındaki yanlış kanıya, özellikle de kayırıcılıktan türeyen
keyfi, kaprisli bir armağan olduğu inancına dayanır. Elbette, bu tür bir şey değildir, tersine daha yüksek
bir yasanın meydan çıkmasıdır. Lütuf sadece Yüce Benliğin dönüştürücü gücüdür; bu güç hep vardır,
ama bir kişi bu etkinliğin önündeki engelleri temizleyene kadar o kişide genellikle ve yasalara uygun bir
şekilde etkiye geçmeyen bir güçtür.

Ortaya çıkması kestirilemiyorsa, bunun nedeni bu ortaya çıkmayı engelleyen karmik kötülük eğilimlerinin
güç, büyüklük ve yaşamın uzunluğu açısından kişiden kişiye büyük ölçüde değişiyor olmasıdır.
Bunlardan meydana gelen karma yeterince zayıf olduğunda, artık onun eylemini daha fazla
engelleyemezler.

Tıpkı kuşağımızın uzay adamlarının ağırlıksızlık deneyimleriyle yerçekiminin altüst edildiğini görecek
biçimde yaşamış olması gibi, tüm kuşaklarda da lütuf ve bağışlamayla altüst edilen karma deneyimini
görmüş olanlar olmuştur.

Karma yasasına duyulan inanç yüzünden lütfün rolünü değerlendirememek, özel bir tanrısal varlığa
duyulan inanç yüzünden bu rolü abartma eğilimi kadar içler acısıdır.

Evet, yüksek benlik değiştirilmesi olanaksız bir yasayla işler, ama sevgi de bu yasanın bir parçasıdır.
Lütuf hiçbir ilkeyi ihlal etmez, tersine en yüce ilkeyi yerine getirir.

Alın yazısına inanıyoruz diye olayların akışı içinde tembelce zaman öldürmemiz gerekmez. Yüksek
Benlik alın yazısından daha derindir. Yüce Benliğin her şeye gücü yeter; Kader'in zincirinin ilgili halkaları

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 32 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
onun buyruğuyla yere düşer; Yüce Benliğe ve onun üstünlüğüne inanmamak, alın yazısına ve onun
gücüne inanmaktan daha kötüdür;Yüksek Benlik alın yazısına galip gelebildiği için değil, sadece onu
çözdüğü için.

Bazı kişiler Lütuf un işlerinin düzenindeki doğru yeri anlamada güçlük çeker. Karşılık yasasına
inanıyorlarsa, Lütuf yasasına hiç yer kalmamış gibi görünür. Davranışlarımızı ve kusurlarımızı
düzeltmemiz gerektiği doğrudur; bu zorunlu görevlerden kaçacak hiçbir yer bulunamaz. Ama bunlar tek
başına da yapılabilir, düşünce, hatırlama ve Yüce Benliğin yardımıyla da.

Bu ikinci yol Lütuf olasılığını getirir. Ancak ilki izlenmişse ve ancak bilinci Yüce Benliğe çıkarma
konusundaki büyük amaç başarılmışsa devreye girebilir. Bir anlık temas bu amaç için yeterli olacaktır.
Bundan sonra olanlar içsel değişimin tamamlanması ve geriye kalan, gerçekleşmemiş karmik sonucun
feshedilmesidir. Burada "hiçbir şeye karşılık bir şey" vermek söz konusu değildir, hatta karşılık yasasının
çiğnenmesi de. Ego ne olursa olsun tövbe etmek ve kendini düzeltmek için kendi iradesini kullanmak
zorundadır.

Buda kendini yozlaşmış rahiplik sanatının her günahın kefaret edileceğine ve bazı bedel ödeme ritüelleri,
kurban etme ya da büyüyle alın yazısındaki o anki ya da gelecek etkilerinin bozulacağına inandırmak için
kitleleri kurnazlıkla ikna ettiği bir ülkede buldu. Günahın affını inkar ederek ve karmik yasanın katı
idaresini, gözle görülmeyen adaletin katı değiştirilemezliğini doğrulayarak halkının ahlaksal düzeyini
yükseltmeye çalıştı. İsa ise tersine kendini, dinin sert bir şekilde açığa vurulduğu, "Göze göz, dişe diş" bir
ülkede buldu. O da halkının ahlaksal değerini yükseltmeye çalıştı.

Ama Buda'nınkinden daha az olmayan bir bilgelik onun durumları Tanrı'nın merhameti ve günahları
bağışlamasını vurgulayarak karşılamasını sağladı. "Karşılık yasası herkese hak ettiğini verir, yüzeysel
hiçbir dinsel biçim onun işleyişini değiştiremez", aslında, pek çok Budist öğretisinin ana fikridir. İsa da
"Doğru, ama uyandıracak inanca ve itaat edecek iradeye sahip olanlar için sevgi, Tanrı'nın sevgisi
yasası da vardır" demiş olabilir.

Gelin, hitap ettikleri farklı grupları göz önünde tutarsak, her ikisinin de haklı olduğunu ve her ikisinin de
kendi gruplarının en çok ihtiyaç duydukları türde yardımı verdiklerini kabul edelim. Hiç kimsenin
insanlığın sahip olduğu bir değer için tanrısallığı yadsımasına izin vermeyin. Yüksek Benliğin egonun
tövbekarlığına vereceği karşılık bellidir. Böyle bir karşılık günahların tamamen bağışlanması için her yere
uzanabilir.

Lütuf Yüce Benliğe özgü olan mistik bir enerji, aktif bir ilkedir; bir yandan insanların düşünce, duygu ve
bedensel zevkleri alanında, diğer yanda insanların karma koşulları ve ilişkilerinde benzer biçimde
sonuçlar üretebilir. Sadece dindar bir istek ya da iyiliksever bir düşünce değil, kozmik iradedir ve kendi
bilinmeyen yasaları idaresinde otantik mucizeler ortaya çıkarabilir. Ölmekte olan bir kişiye yaşamını

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 33 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
yeniden verebilecek ya da kötürüm olmuş bir kol veya bacağı bir anda, yeniden canlandırabilecek kadar
kolaylıkla mutlak gerçekliğe içgörü verebilen dinamik kuvveti böyle bir şeydir.

Herkes için umut vardır, çünkü herkes için Lütuf vardır. Hiç kimse bağışlama, temizleme ve yenileme
bulamayacak kadar günahkar olamaz.

Evrenin yasayla yönetildiğine, bir parçası olarak insan yaşamının da yasayla yönetilmek durumunda
olduğuna inananlara günahların bağışlanmasına ve bir parçası olduğu Lütuf doktrinine inanmak zor
gelebilir. Ama şuna dikkat etmeliler: İnsan dersi kendine mal edemez ve davranışını düzeltemezse,
yeniden eski günahlara saparsa, bağışlama da otomatik olarak sapar. Karşılık yasası bağışlanmayla
çürütülmüş olmaz, bu yasanın işleyişi daha yüksek bir yasanın paralel işleyişiyle değişikliğe uğrar.

Egonun tam bir teslimiyeti Yüksek Benliğin Kutsal Lütufu ile ödüllendirildiğinde en karanlık geçmiş için
affedilirsiniz, günahlarınız da gerçekten bağışlanır.

Üç tür lütuf vardır: İlki Lütuf un görünümü olan ama gerçekte geçmişteki iyi karmadan gelen ve tümüyle
kişinin kendi hak ettiği lütuf; ikincisi, bir Üstat'ın uygun dış ve iç koşullar varolduğunda çömezlere ya da
taliplere verdiği lütuftur -bu yalnızca geçici bir anlık bakış doğasındadır ama yararlıdır, çünkü amaca
yönelik bir anlık bakış, doğru yönle ilgili bir düşünce ve Araştırma'ya devam edecek telkin sağlar;
üçüncüsü ise kişi tam bir kendini gerçekleştirme derecesine ulaştığında bu kişinin bazı durumlarda tehdit
edici negatif karmayı değiştirmesini, bazı durumlarda ise öğrenilmesi gereken belirli dersleri iyice
öğrendiği için bunu çürütmesini mümkün kılan lütuftur.

Bu özellikle Tanrı'nın El'i, işlerinin yolu üzerindeki engelleri kaldırdığında açıkça görünür olur. Felsefi
Lütuf kavramı bunun adil ve mantıklı olduğunu gösterir. Aslında bu konudaki geleneksel dinsel inanıştan,
Yüksek Güç'ün insanlar arasındaki gözdelerinin yararı için keyfi müdahalesi olarak gören inanıştan
tamamen farklıdır.

Yüksek Benlik sonuçlar yasasını her an bozmaz. Kendi çabalarınızla, bu yasanın üzerinizdeki
sonuçlarını belli bir derecede değiştirebilirseniz ya da aynı durum Lütuf un tezahürüyle meydana
getirilirse, her şey yine de bu yasa çerçevesinde yapılmış olur, çünkü belirli bir enkarnasyon için seçilmiş
olan payın bir kişinin kaydında varolan tüm karma haznesini tüketmediği unutulmamalıdır. Her zaman tek
bir dünya yaşamından çok daha fazlası vardır.

Olan şey bir parça iyi karma veya kötü karmanın yanında, onu tümüyle etkisiz duruma getirecek bir
doğallıkta ve bir zamanda görünüm bulmasıdır; sonuçta yok edilmesi ya da kısmen etkisizleştirilmesi,
değiştirilmesi amaçlanan son olacaksa. Bu yüzden aynı yasa işlemeye devam eder, ama işleyişinin
sonucunda bir değişiklik vardır.

Popüler dinde kullanıldığı şekliyle lütuf düşüncesi belki de kitlelere yardımcı olmuştur, ama felsefi
araştırıcılar için büyük bir revizyona gerek vardır. Ne bir Kişisel Tanrı'nın geçici hevesiyle ne de sadece
__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 34 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
onu hak edecek uğraşlardan sonra verilir. Daha çok, hep ulaşılabilir durumda olan, ama her birimizin
kendimizi katmasının gerektiği, herkesin kendi Yüce Benliğinden sağlam, kalıcı bir ışımanın yayılmasına
benzer. Bazen özellikle bir kişinin adına müdahale etmek gibi görünüyorsa, bu belirli bir iyi karmanın
salıverme zamanındaki uçsuz bucaksız bilgeliğe bağlı bir görünümdür.

Bağışlama, karma yasasının, dayanılmaz bir hükümsüzleşmesi olabilir mi? Sonsuz ve umutsuz bir sıra
halinde bir başka karmik sonuca götüren ve bir diğerini yaratan bir karmik sonuçtan çıkış yok mudur? İlk
soruya İsa, ikincisine de Aeschylus tarafından yanıt verildiğine inanıyorum. Matta 12:31: "Bunun için size
diyorum, her günah ve küfür insanlara bağışlanacaktır" İsa'nın açık ifadesidir.

İkinci sorunun ileri sürdüğü zor probleme gelince, Aeschylus'un öne sürdüğü çözümü düşünelim:
"Yalnızca Zeus'un düşüncesinde Zeus ne isterse olabilir." Karma otomatik olarak işlemek durumundadır,
ama karmanın ardındaki Güç her şeyi bilir, her şeyi, hatta karmanın kendisini bile kontrol eder,
bağışlamanın arzu edildiği zamanı bilir ve anlar. Hiçbir insan zihni bu gücü kavrayamaz; bu nedenle
Aeschylus niteleyici ifadeyi ekler: "Zeus ne isterse olabilir."

Bağışlama karma yasasını ortadan kaldırmaz; bu yasanın işleyişini tamamlar. İsa'dan neredeyse dört
yüzyıl önce, Menander: "Biz ölümlüler, hepimiz bağışlanma gereksinimi duyarız. Yaşayacağımız gibi
değil, yaşayabileceğimiz gibi yaşarız," diye yazmıştır.

Yüce Benlikte üstün ve mutlak değeri buluruz, çünkü kendisi düşünce yeteneğinin düzeyini aşmaktadır.
Yüksek Benlik kendisini kozmik karmadan ayıramaz, ama kişisel nedenselliğin işleyişine tabi değildir,
çünkü kişiliğe, değişime, göreceliğe tabi değildir; içinde ortaya çıkan bu fikirlerin sınırlarının ötesindedir.
Mutlak gerçekliğin doğasını incelemeye başladığımızda, bunun niçin mutlak gerçeklik olduğunu anlarız.

Bu nedenle kişisel karma böyle bir mutlaklık alanında işleyemez, bununla birlikte katı ve sert bir şekilde
göreli varoluşun uzay-zaman dünyasında işler. Kişisel nedenselliğin varoluşun en derin anlamında
varolmadığı gerçeği insanlık için büyük bir umut sunar. Çünkü insan yaşamına girişi ve bu tamamen yeni
ve beklenmedik lütuf faktörünün değişmesini mümkün kılar. Umutsuzluk içindeki ölümlülerin
tutunabileceği bir cankurtaran kemeri gibidir.

En büyük günahkar içtenlikle tövbe edecek, olası tüm düzeltmeleri yapacak ve yüzünü yüce inanca
çevirecek olursa, hak etmemiş olduğu şeyi alabilir. Geçmiş yaşamının nasıl olduğuna bakılmaksızın,
düşünce ve eylemin değişmesiyle, daha yüksek bölgede sesinin duyurulmasını başarırsa, lütuf
armağanının verilmesi de her zaman mümkün olur.

Lütuf fikriyle ilgili bazı sorgulamalar olmuştur. Hıristiyanlar ve Hindular tarafından kabul edilmiş, Budistler
ve Jaineler tarafından reddedilmiştir. Bununla birlikte, onu kabul edenler bile bu konuda karışık ve
çelişkili düşüncelere sahiptir. Genel anlamda, kişinin kendi irade gücü olmaksızın, tersine genelde ve
normalde kendisinin olmayan bir güç tarafından, ortaya çıkarılan cömert bir değişim olarak tanımlanabilir.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 35 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Ama karma biçiminde önceki reenkarnasyonların tortularını kendimizle birlikte taşıdığımızdan, meydana
gelen herhangi bir şeyin karmanın mı yoksa Lütuf un mu bir sonucu olduğunu ayırt etmek pek çok kişi
için imkansızdır. Ama kimi zaman, örneğin, sabah, hatta gece yarısı bir güçlüğü, bir durumu ya da bir
sorunu hatırlayarak, ama bununla birlikte bir Daha Yüksek Varlık'ı hissederek, sonra da bu duyguyla
birlikte söz konusu güçlüğü ya da sorunu aydınlıkta görmeye başlayarak ve bunun vermiş olabileceği
sıkıntı, huzursuzluk, korku ya da belirsizlikten kurtulmaya başlayarak uyanırlarsa, bu ayırımı koyabilirler.

Olumsuz tepkilerin yok olduğu ve bunların yerini belli bir zihin huzuru aldığını hissederlerse, özellikle söz
konusu durumda doğru şekilde davranma biçimi açık bir hale gelirse, bir Lütuf yaşıyorlardır.

Sezgi, Bergson'un deyişiyle gerçekliğe giden en kesin yol, tereddütleri kökünden söküp atar. Bir sorunu
çözerken Yüksek Benlik ile temas halinde olduğunuzda, ne yapacağınıza dair doğrudan bir emir alır, bu
durumda doğru olanı bilirsiniz. Karşıt bakış açıları arasında mücadele olduğunda ortaya çıkan kuşkular,
tereddütler ve kararsızlıklar erir gider. Oysa, Yüksek Benlik ile temas halinde değil de yalnızca karmayla
birlikteyseniz, duygu ya da düşüncelerle ileri geri sallanıp durursunuz.

İlk önce, gerekli zamanı ayırıp gerekli çabayı sarf ederek kendinizi yukarı doğru çıkarmaya
çalışmalısınız. Bu durumda, başka bir gücün sizi karşılıksız olarak yukarı çıkardığını hissedeceksiniz -bu
tepkidir, Lütuf'tur.

Lütfün Himayesini İstemek

Lütuf gerçekliğine inanç ve onun geleceğine duyulan umut mükemmeldir. Ama bu spiritüel tembellik ve
ahlaksal günah için bahanelere dönüşmemelidir.

Yüce Benliğin Lütfü yardımınıza gelmezse, bütün gayretleriniz sonuçsuz kalacaktır. Ama, diğer yandan,
kendiniz gayret etmezseniz, Lütuf un gelmesi hiç mümkün değildir.

Yukarıdan inen tahmin edilemez bir şey olarak Lütuf gerçeği bu konuda tümüyle çaresiz olduğumuz,
yapabileceğimiz hiçbir şey olmadığı anlamına gelmez. En azından kendimizi hem Lütuf u çekmeye hem
de geldiğinde doğru biçimde davranmaya hazırlayabiliriz. Şimdi bile, kalplerimizi temizleyebilir,
zihinlerimizi eğitebilir, bedenlerimizi terbiye edebilir ve diğerkam hizmeti besleyebiliriz. Bu durumda lütuf
istemek için gönderdiğimiz her haykırış, bu hazırlıklarla desteklenecek ve vurgulanacaktır.

Lütuf la ilgili herhangi bir yasa varsa, bu Yüce Benliğe sevgi sunmamıza, bu yüzden de ondan lütuf
almamıza benzer bir şey olur. Ama bu sevgi, bizim için ne kadar anlam taşıdığını gösterecek bir ölçüde
ona isteyerek zaman ve düşünce feda edecek kadar yoğun, büyük olmalıdır. Kısacası, daha fazla almak
için daha fazla vermek zorundayız. Sevgi de verebileceğimiz en iyi şeydir.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 36 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Gerçek şudur: Daha yüksek güç herkese lütuf verir, ama herkes bunu alamaz, buna razı ya da hazır
değildir, herkes onu fark edemez, bu yüzden de birçok kişi onu kaçırır. İnsanların bir hazırlık olarak ilk
önce kendi üzerlerinde çalışma gerekliliğinin nedeni budur.

Hem kutsal kendini düzeltme görevi hem de ona getireceğiniz açması zayıflığın farkına kesin bir şekilde
vardığınızda, Lütuf un kurtarıcı ve dönüştürücü gücünü alma ihtiyacı da mantıksal olarak bunu izler. Bu
durumda, psikolojik olarak onu almaya hazır olursunuz. Lütuf u kendinize çekemezsiniz, yalnızca
isteyebilir ve bekleyebilirsiniz.

Kendi daha alt düzey doğanızı yalnızca kendi çabalarınızla zaptetme düşüncesi Lütuf a yer bırakmaz.
Daha dengeli bir yaklaşım bulmak daha iyi olacaktır. Çabalarınızda bu çabaların kendi başlarına size
aradığınız her şeyi getiremeyeceğini öğrenmeniz gerekir. Lütuf u çekmek için ilk adım duayla kibrinizi
kırmak ve zayıflığınızı itiraf etmektir.

Lütuf tek yönlü bir işlem değildir. Az sayıda kişinin yanlış bir şekilde inandığı gibi, karşılıksız bir şeyler
almak da değildir. Hiçbir yerde karşılık diye bir şey yoktur. Çünkü Lütuf işlemeye başladığında, aynı
zamanda onu engelleyen olumsuz nitelikleri de dağıtmaya başlayacaktır. Bunlar direnecektir, ama doğru
bir kendini bırakma tutumu benimser ve gitmelerine razı olursanız, uzun süre direnemeyeceklerdir.

Ancak, kendinizin bir parçası, ya da "doğal" gibi göründükleri için onlara tutunmayı sürdürürseniz, ya
Lütuf geri çekilecektir ya da sizi bu engelleri zorla, sonuç olarak da acı verici bir şekilde kaldıran durum
ve koşullara götürecektir.

Kendi aklınız başaramadığında ve kendi idareniz üstesinden gelemediğinde, kendinizin ötesinde ve


üstünde bir kaynaktan gelen Lütuf tüm sorularınıza verilecek son yanıt, tüm sorunlarınızın son
çözücüsüdür. Bu armağan için ilk ibadetkar çağrı kendi içinizdeki karışıklığı susturma ve zihninizdeki
kargaşayı dindirme yoluyla başlamalıdır. Ego kendi doğal güvenilmezliğinin farkına varmalı ve pasif
meditasyon halindeki ısrarlı etkinliğini durdurmalı, kesmelidir.

Lütuf kendini sizde göstermeden önce iki şeye gereksiniminiz var. Biri bunu alacak kapasitedir. İkincisi
onunla işbirliği yapmaktır. İlki için egonun kibrini kırmanız, ikincisi için de egoyu arındırmanız gerekir.

Sizin göreviniz bir yol açmak, engelleri kaldırmak, konsantrasyon kazanmaktır ki bu şekilde, Yüce
Benliğin lütfü size ulaşabilir. Her iki etkinliğin birleşimi sonucu üretir.

Tüm çabalarınız kendini düzeltme üzerine yoğunlaşırsa, düşünce döngünüz küçük ve sınırlı olacaktır.
Küçük olan bir şey sizin gözünüzde aşırı önemli bir hale gelecektir, anlamsız olan da anlamla dolu
olacaktır. İki tutumu -Lütuf'un gücüne kendinizi bırakmak ve ona inanarak- dengelemek ihtiyacındayız.

Yüce Benlikten kendilerine en büyük kutsamayı, onun lutfunu vermesini isteyenler kendilerine Yüce
Benliğe ne vermeye -ne kadar zaman, sevgi, fedakarlık ve öz disiplin- razı olduklarını sormalıdırlar.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 37 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Lütuf u mümkün kılmaya yardımcı olan koşullar ilk olarak nesnelerle dolu modern uygarlığınkinden daha
basit bir yaşamı, ikinci olarak da Doğa'yla paylaşımı ve ona saygıyı gerektirir.

Lütuf tümüyle Yüce Benliğin işlemidir, ama siz de arzularınız ve dualarınızla, bakışlarınızı sık sık küçük
kişiliğinizden bu daha büyük benliğe çevirerek onun gelmesine yardımcı olabilirsiniz. Bu nedenle bir kriz
süresince görünürde boşluğa yollanan hiçbir samimi ve devamlı haykırış Yüksek Benlik tarafından
duyulmadan kalmaz. Ama bu hem düşünceleriniz hem de eylemleriniz tarafından dile getirilme
anlamında içten olmalıdır.

Ayrıca sadece bir saatlik bir duygu durumu değil, sürekli bir büyük amaç olma anlamında devam
ettirilmelidir. Daha yüksek güçten içtenlikle yardım isteyen kişiler bunu boş yere istemeyecektir, her ne
kadar tepkisi beklenmedik bir biçimde, bazen hiç o anki çıkarlarına göre değil, bazen de umutlarının çok
ötesinde olsa bile, her zaman görünürdeki yarardan çok gerçek yararları içindir.

Lütfü istiyorsanız, önemsiz şeyler, hatta zararlı (çünkü olumsuz) dedikodu ve etkinliklerle zamanı boşa
harcama konusuna dikkat etmek, karakterinizi arındırmak, bilgelerin keşiflerini araştırmak, yaşamınızın
gidişatı üzerinde iyice düşünmek, zihni dinginleştirme ve duygusal terbiye uygulaması gibi, onu hak
edecek bir şeyler yapmalısınız.

Lütfü arayanlar onu hak edecek bir şeyler yapmalıdır. Kendilerini incitmiş olanları bağışlasınlar; kendi
güçleri altındaki kişilere ya da kendilerinden yardım alma gereksinimi olan insanlara merhamet etsinler;
masum hayvanları katletmeyi bıraksınlar. Bu gerçekten sanki kendileri lütuf bahşediyormuş gibi olacaktır.
Böylece başkalarına verdikleri şeyleri kendileri de almayı umabilirler.

Lütuf her zaman sunulur, genel bir şekilde, ama bu ikramı görmeyiz; gözlerimiz kördür, bu yüzden onu
kaçırırız. Bu durumu nasıl tersine çevirip görme yetisi kazanabiliriz? Uygun koşulları hazırlayarak. İlk
olarak, yaşamın olağan gidişatından çekilmek için her gün belli bir süre -başlangıçta kısa bir süre-
belirleyin. Bu dönemi içe yönelmeye, meditasyona ayırın. Birkaç dakikalığına dünyadan ayrılın.

Her kim Yüce Benliğin Lütfunu istiyorsa aynı zamanda bu lütfü almaya uygun olması için gereken uzun
bir kendini düzeltme uğraşı ve kendini arındırma sıkıntısı dönemini de istediğinden haberdar olmalıdır.

Lütufun sizden daha yüksek ve sizin dışınızda olan bir kaynak tarafından verilmesi gereken bir şey
olduğu doğrudur. Ama yaptığınız belirli çabaların herhangi bir şekilde gelecek olduğundan daha kısa bir
sürede bu armağanı çekebileceği de doğrudur. Bu çabalar şunlardır: sürekli dua, düzenli oruç tutma.

Lütuf karmanın olgunlaşması ya da daha yüksek bir güce doğrudan başvurmaya bir karşılık olabilir veya
bir azizin başvurmalarıyla gelebilir. Güç'e İnanç lütufla ödüllendirilir. Başvurmalar işe yaramıyorsa, ters
karmalar çok güçlü olmalıdırlar. Materyalistler bu tür başvurmalarda bulunmazlar, bu yüzden de yapılan
iyi eylemler, iyi karmayı biriktirmediği sürece hiçbir Lütuf alamazlar.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 38 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Öğrettikleri dersleri tam olarak ve açık bir şekilde kalbimize alıp serbest bırakmadıkça geçmiş hataların
bağışlanması mümkün değildir.

Yaşamdaki yanlış bir gidişat için duyulan üzüntü, bunu bırakma kararlılığı ve belirli düzeltmeler yapmaya
hazır olmak, Lütuf u elde etmenin ön koşullarıdır.

Günah çıkarma, geçmişteki belli eylemlerin, ister sadece tedbirsizlik ister tümüyle kötülük olsun, yanlış
davranışlar olduklarına, asla yapılmamış olmaları gerektiğine ve ileride benzer bir durumla yeniden
karşılaşıldığında, bunları yapmamak için elinizden geleni yapacağınıza dair içten, dürüst bir farkındalıkla
yapıldığında iyi bir uygulamadır. Vicdan azabı, tövbekarlık ve düzeltmeler yapma isteği, gelecekte etkin
bir değeri olması için entelektüel farkındalığa eşlik etmesi gereken duygusal durumlardır.

Geleneğe göre, günah çıkarmanın yapılabileceği üç yol vardır. Birinci olarak, belirli dinlerde uygulanan,
atanmış bir papazın varlığını gerektiren yol vardır. Bu yol özellikle bu dinlerin, kendilerini hem dogmalar
hem de papazlara inanç duymaya getirebilen taraftarları için yararlıdır. Ama dinsel bir ortamda yapılsın
ya da yapılmasın bir başka kişiye günah çıkarma ancak diğer kişi günahı işleyenden gerçekten daha
üstün bir spiritüel konumdaysa yani böyle olduğunu iddia etmiyor ya da öyleymiş gibi davranmıyorsa
değer taşır. Bu koruma bulunuyorsa, günah çıkarma gizlice tutulan günahların gerilimim serbest bırakır.

İkinci olarak, bazı mezhepler ve kültlerin uyguladığı, bir grubun hazır bulunmasını gerektiren yol vardır.
Bu da, ancak inananlar için ve oldukça sınırlı bir şekilde yararlıdır. Duygusal anlamda iç rahatlaması
sağlar. Ama her şeyi oldukça kolay bir şekilde, egoist bir teşhircilik halinde yozlaştırabilir. Kesinlikle
ilkinden daha az tercih edilen bir yoldur. Tek başına yapılan ve kişinin kendi daha Yüce Benliğine
yönelen özel günah çıkarma ise üçüncü yoldur.

Günah işleyen kişi içsel olarak bir temizlenmiş olma duygusu yaşıyor, sonrasında da aynı günahı
tekrarlama yönünde hiçbir eğilim göstermiyorsa, günah çıkarmasının etkili olduğunu ve Yüksek Benliğin
Lütfu'nun bu eyleme karşılık olarak kendisine ulaşmış olduğunu anlayabilir. Bununla birlikte, tüm gereken
şeyin tek bir günah çıkarma eylemi olduğuna inanmak, bir hatadır. Tek gereken bu olabilir, ama
çoğunlukla bu tür bir karşılık yalnızca bu tür bir eylem dizisinin sonunda ortaya çıkar.

Günah işleyenin egosu kendim alçaltarak küçük düşürülmezse ve yalnızca aptallığı ve değersizliğim
değil aynı zamanda bilgelik ve kendine hakimiyet elde etmede yardım için daha yüksek güce
bağımlılığını hissetmesi sağlanmamışsa, herhangi bir günah çıkarmanın bir değere sahip olduğuna
inanmak da bir hata olur.

İçten bir kendini hazırlamayla ilgili bu koşulları gerçekleştirmeye çalışır ve hizmet, şefkat ve iyilikseverlik
uygulamaya çalışırsanız, Lütuf gelecektir ve anlamı bulunacaktır. Çünkü Lütuf sevgiye, kendi çıkarını
düşünmeyen sevgiye çok yakın olan bir anlam taşır. Başkalarına vermiş olduğunuz şeyler karşılık yasası
uyarınca size geri dönecektir.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 39 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Bize zarar verenleri bağışlayarak, kendimizi, başkalarına vermiş olduğumuz zararlar için bağışlanmayı
hak eder bir konuma getirmiş oluruz.

Kendinizi lütfa değer bir duruma getirirseniz, onu alıp alamayacağınız konusunda endişe duymanıza
gerek kalmaz. Ciddi çabalarınız, er geç buna değecektir. Bu onun bağışını muhtemel bir olay haline
getirmenin en iyi yoludur.

Arada sırada korkuya kapılabilirsiniz, ama bunun bir umutsuzluk haline gelmesine asla izin
vermemelisiniz. Bu, lütfün gelmesine yardımcı olur.

Dua kimse tarafından küçümsenmemelidir. Bu ifadeyi kabul etmezsek, Yüce Benliğin gücünü küçültmüş
oluruz. Kusurlu olduğumuz sürece, dua etmeyi gerekli görebiliriz. Bir şeyin eksikliğini duyduğumuz
sürece, dua etmemiz gerekebilir. Yalnızca, bütünleşmiş ve arzusuz olan bilgenin dua etmesi gerekmez,
ama bilge kendi gizemli, sıradan olmayan tarzıyla başkaları için dua edebilir.

Fiziksel şeyler için dua etmenin her zaman yanlış olduğunu da söyleyemeyiz, bazen doğru olabilir. Ama,
temennide bulunan kişiden kişinin kendi hak ettiği dertlerini kaldırması için doğaüstü bir Varlık'a sadece
bir temenniden başka bir şey olmayan bir duada bulunması kişiye verdiği psikolojik rahatlama dışında
başka bir sonuç vermeyebilir. Acı çekilen karmik karşılığı kesinlikle tek bir zerreyle değişmeyecektir.
Sadece havadaki bir ses olacaktır.

Boş yere kadere itiraz eder. Fakat, bu dertlere sebep olan karakter kusurunu değiştirmek için tövbekar
bir çabayla birleşen ya da bir başkasının yanlışını onarmak için yapılan gerçek bir girişimin tamamlayıcısı
olan bir dua, boşu boşuna yapılmış olmayabilir. Pişmanlık ve kendindeki kusuru onarmak bir duayı
başarılı yapabilecek en önemli faktörlerdir. Bu durumda kişisel karmayı etkileyebilecek bir kuvvet
olabilirler, çünkü yeni ve uygun bir karma getirirler...

Öyleyse, dua ettiğimiz Tanrı'nın, öncelikle kalplerimizde olduğuna dikkat edelim. Duamız, sonrasında bir
rahatlama ya da huzur duygusu ortaya çıkardığında, bu belki doğru olarak dua etmiş olduğumuzun bir
işareti olabilir, ama karışıklığımız ya da sıkıntımız önceki kadar ağır bir şekilde duruyorsa, bu da tekrar
tekrar dua etmemiz gerektiğinin ya da yanlış bir şekilde dua etmiş olduğumuzun bir işareti olabilir. Bir
duanın önemsiz kişisel kaygılarınızın üstünde, düşüncelerinizi yücelttiği sürece, ilerlemenize yardımcı
olması kesindir.

Belirli bir türde maddi yararlar almak için antropomorfik bir tanrısal varlığa, sadece materyalist ya da
tamamen iki yüzlü bir başvuru olduğu sürece, gerek spiritüel, gerek tatbiki ilerleme için yararsız olacağı
da kesindir. Acı verici hediyeye mecbur tutulduğunda karma ilkesine karşı başvuruda bulunmanın en iyi
yolu dua etmek değil, düşüncelerinizi değiştirmektir. Genel düşünce eğiliminizin daha iyi olması için ne
kadar çok değişiklik yapabilirseniz, dışarıdaki yaşamınız da eninde sonunda o kadar iyi olacaktır.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 40 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Lütuf, ruhunuzun amaçları ve disiplinli çabalarınızın yanında iş başında bulunan gizli güçtür. Bu, hem
amacı hem de çabayı bırakırsanız onun da işlemeye devam edeceği anlamına gelmez. Belki bazen işler,
ama çoğunlukla işlemeyecektir.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 41 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

KARMAYLA ÇALIŞMAK

İnsanlar mutsuz geçmişleri için acıyla inler ve bu geçmişi değiştiremeyecekleri için sızlanırlar; fakat şu an
gerçekleştirmekle meşgul oldukları mutsuz geleceği yeniden yapmayı ihmal ederler.

Uzun vadeli karmik bakış açısına göre düşünüldüğünde, her birimiz kendi dünyamızı ve ortamımızı
yaratırız. Bu yüzden, rahatlığımız ya da acınacak durumumuz için kendimiz dışında teşekkür edecek ya
da suçlayacak kimse yoktur. Özgür iradenin şimdiki doğru ya da yanlış kullanımının, hemen şu an,
gelecek yaşamın koşullarını ve durumlarını belirliyor olduğunu da unutmamak gerekir.

Kötü durumlarla karşılaşmak zorunda kaldığımızda pişmanlık duymak mesele değildir, asıl mesele bu
konuda neler yapabileceğiniz hakkında zorlu bir mücadeleye girmektir. Bu durumlar üçlü bir olasılık
sunar: kötüleme, durgunluk ya da gelişme. Zihniniz bu fikirlere yeterince uzun süre alışmış olduğunda ve
bu fikirler kendi düşünüşünüzün ürünleri ve kendi deneyiminizin sonuçları olarak yeniden yaratıldığında,
alın yazısının zorlu mücadele gerektiren durumları ve talihin değişimleriyle önceden bilinmeyen bir güç
ve bilgelikle karşılaşabilirinizi sağlayacaktır.

Kaçınılmaz biçimde eylemlerinizin sonuçlarını alacağınız öğretisi rasyonel bilgi gereksinimi ve duygusal
adalet ihtiyacı aracılığıyla tamamen kabul kazandığında; bu fikir belli bir derecede içten bir kuvvet ve
entelektüel açıklığa ulaştığında; doğasında varolan gerçekliği inanılır, adilliği de teselli edici olarak kabul
edildiğinde ve dünyaya bakış açınızda dinamik olmaya başladığında; işte o zaman, yalnızca dış
yaşamınızda etki göstermeye başlamakla kalmayacak, aynı zamanda onu etkilemesi de
durdurulamayacaktır.

Görünüşe göre böyle olmadığı yerlerde, bunun nedeni her zaman ya kabulün sadece yüzeysel ve sözde
olması ya da doğasında var olan bencillik ve terbiye edilmemiş duygunun kendisini bilinçaltı karakterde
kabul ettirmeleridir. İlk durumda doktrin Doğu'da çoğu kez görüldüğü gibi, yalnızca bozulmuş gelenekle
ya da papağan gibi duyduğunu söylemekle bilinir. Sıradan kabulü yoluyla asla derin bir inanca
dönmemiş, sonuç olarak da etik anlamda disiplinsel yönünün büyük bölümünü kaybetmiştir.

İkinci durumda ise kompleksler kişi farkında olmadan iş başındadır ve onun doktrine tüm ağırlığı
vermesini engeller. Söylenen şu, düşündüğümüz ve hissettiğimiz şeyi eninde sonunda yapma eğiliminde
olmamız gerçekleşmesi kendiliğinden belirli bir durumdur.

Bir kez bir düşünce serisi ya da eylem yeterince güçlü olduğunda, bunun karmik sonucu pozlandırılmış
bir fotoğraf filmindeki bir resim kadar kaçınılmazdır. Karmik kuvvet belli bir hız kazandığında ileriye doğru
hareketi her ne kadar değiştirilebilse de artık durdurulamaz. Bunun, istenmeyen gelişimleri başlangıçta
__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 42 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
durdurmak, böylece karmik enerjileri değiştirilemez biçimde kesin hale gelmeden önce söndürmek için
felsefi bir düstur olmasının nedeni budur. Belli bir gelişim ve güç dolgunluğuna ulaşmamış olan bir
düşünce karmik sonuçlar üretmeyecektir.

Yanlış düşüncelerin başlangıçta durdurulmasının önemine böyle işaret edilir. Bir kişideki kötü bir eğilimle
ya da bir ulustaki kötü bir hareketle mücadele etme biçimi bunu, moment kazanmadan önceki başlangıç
evreleri sürecinde durdurmaktır. Çünkü bunu başlangıçta engellemek, daha sonra güçlendiği zaman
engellemekten daha kolaydır.

Gerçekte içteki kusurlarınızın dışarıdaki bir yansıması olan şeyi, izlenemeyen bir alın yazısı ya da zorlu
bir çevre tarafından üzerinize yüklenmiş olan şeyden ayırmak için sıkıntılarınızla ilgili kendi
sorumluluğunuzun tam olarak nerede başladığını öğrenmek, sizin için değerli bir egzersiz olur.

"Neyi yanlış yaptım?" ve "Neyi yapmadan bıraktım?" gibi sorularla her gece yapılan Fisagorcu kendini
sorgulama uygulaması; tutkunun etkisi altındayken hiçbir şey yapmama ve söylememe uygulamaları
gibi, yapılan şeylerdeki kötü karmayı etkisiz hale getirmek için yapılan mükemmel bir uygulamadır.

Karma sizin bir parçanızdır ve ondan kaçamazsınız. Ama, nasıl kendinizde bazı değişiklikler
yapabiliyorsanız, karmada da bunların yansımaları oluşabilir.

Ancak, kendi talihlerinizi kişisel olmayan bir şekilde ve yakınmadan yargılayabildiğinizde, alın yazınızın
gizemini ve neden belirli bir yönde gitmiş olduğunu anlama kapasitesi geliştirebilirsiniz.

Karma, bir kişinin düşündüğü ve yaptığı şeylerin tam ve kesin sonucudur. Olaylara ve durumlara
verdiğiniz tepki, ne olduğunuzun ve gelişim basamaklarındaki yerinizin ne olduğunun tam ve kesin
sonucudur. Bu yüzden daha az tepki, dolayısıyla daha iyi bir talih, ancak gelişim sürecinde ilerlediğinizde
ortaya çıkabilir.

Nereye giderseniz gidin, zihniniz, kalbiniz, karakteriniz hala sizinle birliktedir. Bunlar sıkıntılarınızın
gerçek yazarlarıdır. Psişik yaşamınızı, yani kendinizi değiştirmeye başlamadığınız sürece, dışarıdaki
hiçbir şey bu sıkıntıları değiştiremez.

Dış yaşamınızın görünümünün kendi görüşlerinizi karşılamasını istersiniz. Ama tüm çabanıza karşın
Tanrı ile içsel uyumunuzu bulamamışsanız bu asla gerçekleşmeyecektir.

Tüm tılsımlı önlemler, değerli taş etkileri, vb. gibi şeyler iş başında olan diğer etkileri (karmik, çevresel ve
kişisel) artırabilir ya da değiştirebilir; ancak kendi başlarına etkili olmazlar. Hakim olan düşüncelerin
türünü değiştirerek, özellikle olumsuz, zararlı ve yıkıcı düşünceleri dışarıda bırakarak, rehberlik için
duayla birlikte, bu şekilde daha çok şey yapılabilir.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 43 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Kötü karmanın (karşılık) etkilerini değiştirme çabalarınız, herhangi birini şimdiki yaşamda etkin olan
sebeplere kadar muhtemelen izleyebileceğiniz yerde, hem başkalarına yapılan yanlışlar hem de
kendinize yapılan kötülükler için duyulan vicdan azabını içermelidir. Vicdan azabı duygusu ilk başta
doğal olarak ortaya çıkmıyorsa, kişisel olmayan bir bakış açısından yanlış eylemlerinizi yemden
düşünmek için sarf edilen birkaç çabadan sonra.görünebilir.

Geçmişinizin önemli günahları ve hataları üzerinde doğru şekilde sürekli düşünme, nasıl davranmış
olmanız gerektiğinin resmine karşı gerçek davranışınızın resmini oluşturmak yoğunluğu karakterinizi
arındırmaya ve davranışınızı düzeltmeye yardımcı olacak derin bir üzüntü ve pişmanlık duygusunu
zamanla ortaya çıkarabilir. Bu tür sık ve tarafsız geçmişe bakışlarla, geçmişteki yanlış davranışın verdiği
dersler tamamen öğrenilmişse, Yüce Benliğin lütfunun acı çekilmek için bekleyen kötü karmanın kaydım
silebilmesi ya da en azından bunu değiştirebilmesi daha da mümkün olur.

İyi talihleri olanları kıskanmayın. Tanrılar onlara iyi karmadan bir parça ayırmıştır, ama bu tükendiğinde,
içsel spiritüel serveti olanların dışındakiler, birçok şeyden mahrum edileceklerdir.

Karma kenar mahallede doğmuş bir kişinin ölene kadar orada kalmak zorunda olduğunu söylemez.
Onları oraya yerleştirmiştir, doğru; ama zeka ve kişisel çabaların kullanılmasıyla onları oradan
kurtulabilirler. Bununla birlikte, diledikleri her şeyi yapamayacakları da doğrudur, çünkü sahip olduklarıyla
başlamak ve kendilerini geliştirmek zorundadırlar. Sir Archibald Wavell "Cesur olmadığı sürece, hiçbir
general şanslı olamaz," demiştir. Yaşamın savaş alanında da aynı şey geçerlidir. Cepheden zaferle
ayrılmak istiyorsak bir iki risk almaya hazırlanmış olmalıyız.

Sonuçlar yasasını bir kez gerçekten ciddiye almışsanız, başka bir kişiyi isteyerek ya da bilerek
incitemezsiniz. Bu çok aslidir, çünkü kendinizi incitmek istemeyeceksinizdir.

Sadece hareketlerinizin değil; bakış açınızın ve tavırlarınızın sonuçlarım da önceden görmelisiniz.

Bir kişiden herhangi bir şikayetiniz varsa ya da başka bir kişiye karşı öfke, içerleme veya nefret duyguları
taşıdığınızın bilincindeyseniz, İsa'nın sözünü dinleyin ve güneşin, gazabınız içinde batmasına izin
vermeyin. Bu, o kişileri, kendi uzun deneyimlerinin ve yaşam hakkındaki kişisel düşünüş tarzlarının bir
sonucu, dolayısıyla da, kendi geçmişlerinin kurbanları olarak görmeniz gerektiği anlamına gelir; daha iyi
bir şekilde davranamazlar, çünkü daha iyisini bilmiyorlar.

Bu durumda, yapılmış olan yanlış ne olursa olsun, otomatik olarak karmik cezalandırmanın kapsamı
altına girmiş olacağını kavrayın. Sonuç olarak, sizin işiniz başka bir kişiyi kınamak ya da cezalandırmak
değil, uzakta durmak ve onunla ilgilenmeyi karma yasasına bırakmaktır. Sizin düşen, anlamak ve
suçlamamaktır. İnsanları oldukları gibi, kınamadan kabul etmeyi öğrenmelisiniz.

Kesinlikle onlara karşı herhangi bir kişisel düşmanlık ifade etmemeye ya da duygusal içerleme
hissetmemeye çalışmalısınız. Kendi bilincinizi başka kişilerin kötülüğü, hata yapmaları, zayıflığı ya da
__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 44 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
kusurlarının üstünde tutmalı ve bunların bilincinize girmesine izin vermemelisiniz; alt benliğinizde
olumsuz tepkiler uyandırmalarına olanak tanıdığınızda olan şey budur. Duygusal yaşamınızdan bu tür
zararlı otları kökünden söküp atmak için hemen ve sürekli bir çaba sarf etmelisiniz. Ama bunu yapma
biçimi, kendinizi diğer kişinin kusurları, eksiklikleri ve hata yapmalarına karşı körleştirmek değildir.
İstenmeyen şeylerle ilgilenmek zahmetine katlanarak da yapılmamalıdır.

Bir öğrencinin başkalarındaki kötülüğü artık aramaması gerektiğini söyleyen bazı iyi niyetli ahlakçılar
diğer uca geçer ve yalnızca iyiyi aramamız gerektiğini söylerler. Bununla birlikte, felsefe bizden zayıf
olanı yargılamaya hiç, bu kişileri kınamaya da pek hakkımız olmadığına işaret etmek dışında, her iki
görüş açısını da onaylamaz. Ayrıca, başkalarında yalnızca iyiyi aramanın bu kişilerle ilgili yanlış bir resim
ortaya çıkarabileceğini söylerler, çünkü doğru bir resim parlak ve karanlık yanları birleştirmek
durumundadır.

Bu nedenle, zihinsel olarak onları yalnız bırakmayı ve haklarında herhangi bir değer biçme işine
girmemeyi, kendi meseleleriyle ilgilenmeyi ve onları kendi karmalarının şaşmaz adaletine bırakmayı
tercih eder. Bu kuralın tek istisnası, ilgilendiğiniz kişinin karakterini anlamayı sizin için zorunlu hale
getiren başka kişilerle ilgilenmeye zorlandığınız durumda görülür; ama bu anlama adil, haklı,
soğukkanlılıkla yapılmış, tarafsız ve önyargısız olmalıdır.

Özellikle kişisel duygular ya da egoist tepkiler uyandırmamalıdır: Kısacası, kesinlikle kişisel olmamak
zorunda kalacaksınız demektir. Ama bir öğrencinin böyle bir istisna yapmak zorunda kalacak olduğu
durumlar az görülür. Başkalarının eksiklikleri ve kusurlarına dikkatinizi vermekten sakınmalısınız ve bu
kusurlar yüzünden onları asla suçlamamalısınız. Bir başkası tarafından özel olarak bunları incelemeniz
istenmediği sürece, eleştirel bakışınızı yalnızca kendinize döndürmeli ve bunu kendinizi düzeltmek,
geliştirip daha iyi bir duruma getirmek için kullanmalısınız.

Karmalarına müdahale etmekten korkuyoruz diye, başkalarına yardım etmekten korkmamıza gerek
yoktur. Akıl, sempatilerimize yol göstermelidir, doğru ve yardımsever davranışımızın, bu yardımdan
yararlanan kişiyi sürekli yanlış yapmaya ya da hataya karıştırma olasılığı varsa, bundan kendini
sakınmak daha akıllıca olabilir. O kişinin günahını görmezlikten gelmek ve aptalca gidişinde onu daha
güçlü bir şekilde onaylamak cömertlik değildir. Ama iş, kendi işleyişlerini sağlamak için karma yasasına
güvenilir biçimde bırakılabilir.

Aslında karmanın bizi, başka birinin acısının belirli bir parçasını değiştirmek ya da sona erdirmek için bir
kanal olarak kullanmaya çalışması bile mümkündür. Karmalarına yapılan bir müdahale olabilir diye, bir
insanı ya da bir hayvanı acıdan kurtarmayı reddetmek, kişinin, karma yasası bilgisini yanlış uygulaması
demektir.

Karmanın eninde sonunda bazen yaklaşık, bazen de yeterli adaleti meydana getirecek biçimde işlediğine
inandığımız için, örneğin, onun işleyişine duyulan pasif bir güvenle saldırgan bir yanlış yapmaya tembel
__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 45 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
bir şekilde yol vermemiz gerekmez. Çünkü karma, araçlar kullanmak zorundadır ve etkileri mucizevi bir
şekilde birdenbire ortaya çıkmaz. Bu nedenle, onun amaçlanan eğitici etkisiyle işbirliği yapmak, sezilen
işlemleriyle birlikte çalışmak ve tepkilerinin ortaya çıkarılabileceği sebepleri harekete geçirmek için
çağrılmışsak bu işten kaytarmamamız gerekir.

En kötü fiziksel karma cinayetle yaratılır. Cezası ertelenebilir ama kaçınılmazdır. Aynı hayatta olmasa
da, katilin kendisi de öldürülecektir. En kötü zihinsel karma ise, nefretle yaratılır. Duyulan nefret yeterince
şiddetli ve uzun süreliyse, insanı eritip bitiren yok edici hastalıklar ortaya çıkaracaktır.

Gelişiminizin belirli bir evresinde, üstün ideallerden kaynaklandığı için askere alınmaya karşı vicdani
itirazlarda bulunmak konusunda ayıplanacak bir şey yoktur. Bu herhangi bir kişinin size ne yapacağınızı
emretmeye kalkışacağıyla ilgili bir sorun değildir, çünkü böyle bir görüşe saygı gösterilir ve hoşgörü
göstermek bu tür bir durumda önerilen bir şeydir. Yine de, bunun bir gün üzerinden geçeceğiniz bir
kilometre taşından başka bir şey olmadığının da farkına varmalısınız.

Daha yüksek olası bir görüş vardır, ama bunun doğruluğunu göremeyecekseniz ya da bunu kabul
edecek içsel gücünüz yoksa, kaygılanmanız gerekmez, ama doğru olduğunu düşündüğünüz şeyi
yapmalısınız. Bu daha yüksek görüş, kişisel duygularınızı bir kenara bırakmak, ülkenizin insanları
arasında doğmuş olduğunuzu ve onun yaşamını paylaştığınızı, onu koruma işini paylaşmak için de
karmik bir sorumluluğunuz olduğunu kabul etmektir. İdeallerinin farklı olması sizi sorumluluktan
kurtarmaz.

Yalnızca vatandaşlıktan isteyerek vazgeçip yaşamak için başka bir ülkeye gitmek sizi bundan
kurtaracaktır ki savaş ilan edilmişse bunun için de çok geç demektir. Silahı alıp bir düşmanı öldürmek
konusuna gelince, bu zorunluysa, burada da yine kişinin ülkesini saldırgan bir ulusa karşı savunmak için
yapılıyorsa, bir günah değil, bir erdem olur. Çünkü bunu sadece kendinizi değil başkalarını da korumak
için yapıyorsunuzdur. Buraya kadar tamamen bencilce olmayan bir şeydir.

Pek çok şey güdünüze bağlıdır. Bir asker insafsız bir saldırgana karşı erdemli bir hizmet ruhuyla
diğerkam bir şekilde savaşıyorsa, bu asker egosuzca davranıyor demektir. Yine, salt fiziksel bir bedenin
öldürülmesi günah değildir, bu öldürme işine sebep olan güdü ancak onu bir günaha ya da günah
olmayan bir eyleme dönüştürebilir.

Karmanın insanlığın talihinin gizli hükümdarı olduğuna ve kuvvetin onun asıl arabulucusu olamayacağına
inandığımız için, mutlaka kuvvetin bu nedenle şiddetsizlik etiği lehine vazgeçildiğine inanmamız
gerekmez... Bilge, çeşitli felsefi nedenlerden ötürü mistik şiddetsizlik doktrinini kabul etmez. Bununla
birlikte asıl nedeni, yanlış yapan kişinin yaptığı yanlışı doğrulamak istememesidir, ayrıca ikincinin yolunu
düzlemek, böylece kötülüğü teşvik etmek ya da ona karşı taraf olmak da istemez.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 46 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Bir saldırganın iradesine uysalca boyun eğme saldırganın, kendi yöntemlerinin bedeli olduğuna, kararlı
bir direnç aşağı doğru gidişini durdursa da, kuşkular ortaya çıkardığına, hatta ceza çekmesini gerektiren
ders sağladığına inanmasına yol açar.

Etik bir eğitim eşliğinde olmadan bir suçu cezalandırmak beceriksiz ve etkisiz bir merhametsizlik olur.
Özellikle hapis cezası, karma doktrinini içeren etik bir programlama çerçevesinde olmalıdır. Böyle bir
ortam olmadan onun caydırıcı etkisi, yarı başarı yarı başarısızlıktan daha fazlası olmasını sağlamak için
yeterli değildir.

Zararlı Eğilimleri Etkisiz Hale Getirme

Önceki yaşamlardan kalan ödenmemiş hata ve borçlar yanımızdan ayrılmamak için şu an buradalar.
Onlardan kurtulmayı istiyorsak ya bunları egomuzdan çıkarmamız ya da çok kuvvetli bir miktarda karşıt
bir karakterin etkisiz hale getiren düşünce ve eylemlerim ileri sürmemiz gerekir.

Hangimiz önceki eylemlerinin sonuçlarını değiştirme gücüne sahip? Düzeltmeler yapabiliriz, tövbekar
olabilir ve kefaret ödeyebiliriz. Bunlara karşıt türde iyi eylemlerle karşılık verebiliriz. Ama yaptığımız
şeyden sorumluluk hissetmemizi sağlamak karmanın işidir ve bu sorumluluktan kaçılamaz. Bununla
birlikte belli bir anlamda bir özgürlük derecesi, bir yaratıcılık gücü vardır; her ikisi de her birimizin sahip
olduğu tanrısal Yüce Benliğe aittir.

Olan olmuştur, bu konuda yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Geçmişi yeniden yazamayız, yanlış
eylemlerimizi düzeltemeyiz, yapmış olduğumuz yanlışları, vermiş olduğumuz acıları ya da hem
başkalarına hem de kendimize neden olduğumuz çok kötü durumları yoluna koyamayız. Ama, geçmiş
kayıtlar değiştirilemezse de bunlara yönelik şimdiki tutumlarımız değiştirilebilir. Geçmişten dersler alabilir,
bunu bilgeliğe katabilir, kendimizi ve hareketlerimizi düzeltmeye çalışabilir, yeni ve daha iyi bir karma
yaratabiliriz. En iyisi, tüm bunları yaparak, geçmişten tümüyle kurtulabilir ve bilinçliydim'e değil, gerçek
Varlığa, bilinçliyim'e geçerek ebedi ve ezeli şimdide yaşamayı öğrenebiliriz.

Karmanızı değiştirmek istiyorsanız, işe tutumunuzu değiştirerek başlayın: İlk olarak dışarıdaki olaylara,
insanlara ve şeylere; ikinci olarak da kendinize karşı.

Kötü bir eylemin karmik etkilerini dengelemek için tersi bir eylem yapın; kötü bir düşünce ve konuşmanın
karmik etkilerini dengelemek içinse, kasten karşı türde olanı geliştirmemiz gerekir. Bir kişiden bir şey
alınmışsa, ona eşit ya da daha değerli olan bir şey isteyerek verilmelidir.

Kötü karmamızın olmamasını isteyemeyeceğimiz doğruysa, bunu iyi karmayla dengeleyebileceğimiz,


böylelikle sonuçlarını karşılayabileceğimiz de aynı derecede doğrudur. Karma doktrininin en büyük

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 47 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
savunucularından biri olan Buda, doğru düşünüş ve iyi eylemlerin karmik lanetleri, kutsamalara
dönüştürebileceğine işaret etmiştir.

Israrlı, yoğun bir fikrin sabit odağı adeta içeriden bir basınç kullanacaktır, üstelik yavaş yavaş karmik
fiziksel talihinizi de değiştirebilir. Karma, eylem kadar düşünce, yapılan şey kadar arzudur da. Biri
diğerine meyve veren tohumdur ve ondan ayrılamaz. Karmanın işleyişini mümkün hale getiren işte bu
Dünya Zihnindeki sessiz, gizli kayıttır, tıpkı bir teyp diskinde şifrelenmiş olan sesin, sesinin duyulmasını
mümkün hale getirmesi gibi.

Bizi belirli bir şekilde davranmaya zorlayan şey kısmen çevrenin baskısı, kısmen de kendi geçmişimizin
telkinidir. Bazen bunlardan biri bazen diğeri daha güçlü olur. Ama tüm sorunun kökü zihnimizdedir.
Doğru biçimde yetişmesi bizi büyük ölçüde her iki saplantıdan da kurtarır.

Daha yüksek yasalara tam bir güvenle, düşünce yaşamımızı izleyerek, olumsuz olanları dışarıda
bırakarak ve olumlu fikirler geliştirerek, gerçekten dışarıdaki yaşamda eninde sonunda gelişmeler
sağlayan süreçleri başlatırız.

Çevrenizle ilgili değişikliklerde ya da karakterinizle ilgili değişimlerde dinamik düşüncenizin ifadesini


erteleyen şey, kendi geçmiş karmanızın yüküdür. Ama yalnızca geciktirir; konsantrasyon ve amacın
baskısını devam ettirirseniz, çabalarınız eninde sonunda meyvelerini verecektir.

Başkalarına karşı iyilikten kaynaklanan niteliklerle ne kadar çok davranırsanız, o kişilerin size karşı
davranışları da en azından bu niteliklerin bazılarını size o kadar geri yansıtacaktır. Kendi zihinsel ve
ahlaksal durumunuzu ne kadar çok geliştirirseniz, insanlarla ilişkilerinizde bu gelişmenin bazı yansımaları
o kadar çok görülecektir.

Tüm kötü niyet ve tüm kin doğanızdan kararlı biçimde atıldığında, gelişmiş bir karakter ve daha güzel bir
karmada onunla kazanan yalnızca siz olmayacaksınız, aynı zamanda iğneleyici sözlerinizin ve çirkin
düşüncelerinizin kurbanları olarak acı çekmiş olan başkaları da kazanmış olacaktır.

Sonuçlar yasası sabittir ve birdenbire değişen bir şey değildir, ama karşıt düşünceler ve eylemler
biçiminde yeni sebepler katılarak etkilen bazen değiştirilebilir, hatta nötrleştirilebilir. Bu elbette
sonrasında yaşamın gidiş yönünde keskin bir değişimi gerektirir. Böyle bir değişime tövbe diyoruz.

Karma, özgürlüğü tümüyle iptal etmez, ama sınırlar. Eski sebeplerin şimdiki sonuçlan çevrenizde
duvarlar oluşturuyorsa, daha iyi bir karakter ya da gelişmiş bir zekayla yeni sebepler başlatılabilir ve
başka sonuçlar alınabilir.

Hepimiz geçmişteki eylemlerimizin sonuçlarına katlanmak zorundayız. Buna yardım edilemez. Ama
elbette iyi eylemler ve kötü eylemler vardır. Belli bir noktaya kadar, yeni eylemler aracılığıyla karşı güçler
getirerek bunların sonuçlarını dengeleyebiliriz; ama bunun ne kadar doğru olacağı kişiden kişiye ister

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 48 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
istemez değişecektir. Bilgisi ve gücü olanlar, derin meditasyon yapabilen ve karakterlerini kontrol
edebilenler bu özelliklere sahip olmayanlara kıyasla bu sonuçları muhakkak çok daha güçlü bir şekilde
etkileyecektir.

Bu karşı etkinin derecesi pişmanlığınızın içtenliğinin, kendinize bahane bulmayı kabul etmemenizin,
düşünce durumunuzu değiştirme çabanızın ve başkalarına yapılmış geçmişteki yanlışları bozmak için
gönüllüce attığınız tatbiki adımların derecesi olacaktır.

Kendinizde ortaya çıkan unsurlara yönelik tutumunuzda, olumsuz olanı değiştirmek için geliştirmeniz
gereken olumlu niteliğin ne olduğunu bulursanız probleminiz kendiliğinden sona erecektir.

Geleceğimizi oluştururken çıkan karışık bir sonuç, alışkanlıklarımızla tutunduğumuz karışık ve çelişkili
düşünce, duygu ve arzunun karakterinden kaynaklanır. Bu nedenle korkularımız, bunların arzu
etmediğimiz şeye sebep olmadaki paylarına katkıda bulunabilir. Burada geleceğe yönelik tutumumuzda
olumlu doğrulamalar ve kesin kararların bir avantajı yatmaktadır.

Stoacı boyun eğmeye karşı tedbirli olmamız ya da aklı kullanmamız gereken durumlar vardır. Ama
olaylar ya da çevreyle mücadele etmenin gerekli olduğu başka durumlar da vardır.

Belirli kötülükler alın yazımızda yazılıysa ve çabayla bunlardan belki de kurtulamayacaksak, yine de
sağduyuyla bunları en aza indirmek mümkündür.

Alın yazınızın önüne geçmek için elinizden geleni yapabilirsiniz, ama bazı ayrıntılarda bunu
başarabilmenize karşın, bazılarında başaramazsınız. Örneğin, derinizin rengini değiştiremezsiniz ancak
bu rengin sonucu olarak payınıza düşen deneyim türleri bir yere kadar sizin etkinize ve karakterinize
bağlıdır, oysa bunlara yönelik duygusal tepkiler kesinlikle tümüyle bunlara bağlıdır.

Kariyeriniz başa çıkılmaz engellere rastlamış gibi göründüğünde ve büyük bir engellenme duygusundan
başka bir şey ortaya çıkarmayan aşılmaz bir noktaya gelmişe benzediğinde, kötümserliğe hiç gerek
yoktur. Böyle zamanlarda, karmanın kendi planlarını uygulamaya başlamış olabileceğini ve yeniden bir
etkinlik yönlendirmesinin gösteriliyor olabileceğini hatırlamalısınız. Yapabileceğiniz tek şey kendi, belirli
fırsatlarınızı yaratmak, böylece bekleme zamanını kısaltmaktır.

Gelişmiş bir istekli sıradan kategorilere girmez, işte kendiniz için yeni bir yola girmek zorunda olmanızın
nedeni budur. Bu, cesaret, inanç, imajinasyon, sezgi ve karmik fırsatların farkına varma ve bunların pek
çoğunu gerçekleştirme yeteneği gerektirir.

Rehberlik isteyerek, bazen de bağışlanma dileyerek duanızı her zaman doğru biçimde bitirebilirsiniz.
Bununla birlikte, böyle bir rica ancak karmaya müdahale yönünde bir rica olmazsa, yanlış yapılan şeyin
farkına varma, kişisel zayıflığın algılanması, pişmanlığa götüren günah çıkarma ve tövbekar bir şekilde
telafi etme ve ahlaksal olarak gelişme yönünde gerçek bir çabanın ardından yapılırsa gerekçe bulabilir.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 49 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Ebedi ve ezeli karma yasası, yalnızca bu rica için işleyişine ara vermeyecek ve bütünlüklerine tecavüz
edemeyecektir. Bunlar kişisel değildir ve herhangi bir kişiye özel ayrıcalıklar ya da keyfi iltimaslar
vermeye tatlı sözlerle kandırılamazlar. Bunlardan ucuz ve kolay bir kurtuluş yoktur. Kendi günahlarınızın
acı veren sonuçlarından kurtulmak istiyorsanız, bunu yapmak için yine bu yasaları kullanmak ve bunları
hor görmeye kalkışmamak zorundasınız. Eskilerine bir panzehir olarak etki edebilecek yeni ve daha
güzel sonuçlar ortaya çıkaracak yeni bir sebepler serisine başlamak zorundasınız.

İnsanlığa hizmet edecek uyarmaların içinde hoşnut edici bir giz vardır. Her kim kendini bu tür hizmete
adıyorsa, kaçınılmaz bir şekilde başkalarının ona hizmet etmeye hazır olduğunu göstereceği bir gün tıpkı
bir bumerang gibi bir iade alacaktır. Çünkü karma, yol açtığımız şey her ne ise bize bunu geri getiren
tanrısal bir yasadır. Kendi hizmetinizin derinliği ve bölgesi insanların size doğru uzatacağı hizmetin alanı
ve derinliğini işaretleyecektir.

Yalnızca bunun biçimi farklı olacaktır, çünkü biçimi hem geçerli koşullara hem de bilinçaltı ya da bilinçli
arzunuza bağlı olacaktır. Sadece zihinsel ya da duygusal bir biçim de alabilir. Bunun ahlak dersi bilge
diğerkamın sonunda diğerkamlığından hiçbir şey kaybetmeyeceği, diğer yandan aptal diğerkamın
aptallığının karmik sonuçları olarak çok şey yitirebileceğidir.

Hiçbir zaman bedenen görmediği ama ruh olarak çok iyi tanıdığı üstadı izleyen Aziz Paul diğer tüm
erdemleri şefkatin altına koyar. Gerçek Hıristiyan olmaya çalışan birkaç kişi, en azından bu noktada,
zamanlarını tamamen boşa harcamış olmuyorlar mı? Aynı durum tüm çabalarını ibadette ve tek başına
kendini gerçekleştirmeye konsantre olmakla harcayan yogiler için de geçerli. Yine de ne İsa ne de Paul
salt bir duygucu değildi. Egoyu eritmede şefkatin gücünü biliyorlardı. Bu yüzden onların ahlak kanunun
bir parçasıydı.

Ayrıca, diğerkamca davranışlarda bulunmamız ve soylu tutumlar üstlenmemiz gerekmesinin diğer


nedenini de biliyorlardı. Onların yardımıyla, kötü karmanın bir belasını daha önceden bir sona getirebilir,
hatta başka türlü kaçınılmaz olacak bir diğer belanın kendini göstermesini önlemeye yardımcı olabiliriz.

Kabul Etme, Dayanma ve Üstesinden Gelme

Her birimiz kötü karmada kendi yükümüze sahibiz. Bunun ne tür ve ne kadar ağır olduğu önemli ama
daha önemlisi bunu ne kadar taşıyacağımız. Felsefe asla karşılık yasasına yönelik pasif bir tutumu teşvik
etmez, ayrıca yanlış umutlara dayanan yanıltıcı düşünce okullarının hatasına da düşmez.

Belli bir zamana kadar bir kişinin alın yazısının gidişi kişinin etki, hatta kontrol alanı içindedir, ama bu
zaman aşıldıktan sonra değildir.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 50 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Kaçınılmaz olana boyun eğmek akıllıcadır, ama öncelikle bunun kaçınılmaz olduğundan emin olmak
gerekir. Alın yazısına karşı, tıpkı tutsak edilmiş bir kaplan gibi mücadele etmenin daha akıllıca olduğu
zamanlar vardır; bazen de tıpkı ocağın yanındaki bir kedi gibi hareketsiz oturmak daha akıllıca olur.

Koşullara boyun eğme, çevreye uyum sağlama, kaçınılmaz olanı kabullenme ve önüne geçilemez olanı
gönülsüz de olsa kabul etme, bunların da özgür saldırgan iradenin kullanımı kadar yerleri vardır.

Cesaret göstererek zorluklara saldırma zamanını ve sabırla ya da marifetle bunları atlatma zamanını
öğrenmek bilgeliğin bir parçasıdır. Her olay için doğru bir zaman vardır. Çok erkenden meydana
getirilirlerse, sonuçları da iyi ve kötünün bir karışımı olacaktır, tıpkı çok geç meydana getirildiklerinde
olduğu gibi. Bununla birlikte, kişi doğru zaman için bekleyecek sabır ve bu zamanın farkına varacak
bilgeliğe sahipse, bu durumda sonuçlar sadece iyi olacaktır. Faktörlerin uygun bir birleşimi meydana gelir
gelmez devreye girer.

Zaman harcamaya değer bir amaç için, sıkı bir şekilde uğraşıp alın yazısı bunun gerçekleştirilmesi için
elverişsizse bu amacın bırakılmasına razı olmakla, bunun için hiçbir şey yapmayıp bu amacı tümüyle
kadere bırakmak aynı şey değildir. Kişinin içinde talihsizlik ve sıkıntının önlenebilir sebeplerini ortadan
kaldırıp insan yaşamının kaçınılmaz payı olanlara anlayışlı bir şekilde dayanmakla, sebeplerin el
değmeden kalmasına izin verip bunların sonuçlarını kader olarak körü körüne kabul etmek de aynı şey
değildir.

Yanlış yolda uğraşmak bizi engeller, doğru yolda uğraşmaksa bize yardımcı olur. Kadere isyan etmek
değil; kaderin kabul edilmesi ve düzeltilmesi yardımcı olur.

Bazı zamanlar karmanın kararlarına sert bir şekilde direnmeniz gerekirse, bazı zamanlarda da bu
kararlara boyun eğerek saygı göstermeniz gerektiği de doğrudur. Çünkü bırakmak akıllıca olduğunda
bırakma dersini öğrenememişseniz, bu kararlara karşı direnme yönündeki parmaklarınızın her hatalı
çabası size sadece daha fazla ve gereksiz acı verecektir. Bunlara karşı körü körüne isyan etmemelisiniz.
Hangi yolun alınacağının nasıl kavranacağı sizin bulmak zorunda olduğunuz bir şeydir. Hiçbir kitap size
bunu söyleyemez, ama akılla kontrol edilen sezginiz ya da sezginizle aydınlatılan aklınız bunu yapabilir.

Böyle bir sezgi, kendi duygusal komplekslerinizin, içsel önyargılarınızın ya da hüsnükuruntularınızın salt
bir yansıması olan yalancı sezgiden dikkatlice ayırt edilmelidir. İlki kendi Yüce Benliğinizin otantik
fısıltısıdır. Yaşlanmayan Yüksek Benlik, adeta, onunla ilişkili kişiliklerle ilgili sayısız anıların tümünü
çözelti halinde tutar, bu şekilde hem vardırlar hem de yokturlar.

O sadece, eylemlerinizle göstermiş olduğunuz karakteristikler için hep size adil bir şekilde bedelini
ödediği şey olan bu ardıl yaşamlar süresince karmık olarak hak ettiğinizi gerçekleştirmeye çalışır.
Yüksek Benlik bu karmik ayarlamanın kaynağı olduğu için, her birimizin tamamen kendi yargımız olduğu

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 51 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
söylenebilir. Çünkü temelde Yüce Benliğin kişinin asıl benliği olduğu asla unutulmamalıdır; size yabancı
ya da sizden uzak olan bir şey değildir.

Yaşamı biçimlendirme özgürlüğü hakkındaki heyecan verici ifadelerle ya da talihi yaratma kapasitemiz
hakkındaki sıkça duyulan cümlelerle kişinin kendini aldatmasının yararı nedir ki? Gerçek olduğu gibi
durmaktadır: Karma bizi kıskacında tutar, geçmiş her yerde bizi kuşatır ve ne kadar yaşlanırsak küçük
özgürlüğün kaldığı alan da o kadar küçük bir hale gelir. Gelin, elbette geleceği şekillendirmek ve geçmişi
düzeltmek için elimizden geleni yapalım, ama bize gelecek ya da bizimle kalacak olan bu kadar çok
düşünce ürününe dayanma gücüne de kendimizi bırakalım ve yapabileceklerimizi gerçekleştirelim.

Böyle bir aydınlanmış ve nitelikli kaderciliğin, iradenin felç olması ve beynin pasifliğine yol açması söz
konusu değildir. Daha iyisi için payımızın oranını değiştirme konusunda hiçbir şey yapamayacağımız, ya
da daha kötüsü, bizi bunu değiştirme isteği bile olmadan bırakmasına kesin olarak dövünmez. Hayır, bir
doktrinin öğrettiği kadere boyun eğme, kendisinden daha az aydınlamış ve daha az nitelikli değildir.

Ona yalnızca inanmamakla kalmayıp aynı zamanda onu anlamayanlar üzerindeki etkisi alçakgönüllü bir
boyun eğme ile kararlı bir direnç arasında bir denge mücadelesi, gerçekten kaçınılmaz olan ve kişisel
olarak değiştirilebilir olanın oldukları gibi görülmesini sağlayacak şekilde tüm durumların doğru biçimde
değerlendirilmesi yönünde olur. Böylece Tanrı'nın iradesine bırakır, ama bu nedenle kendi irademizin
varlığını inkar etmeyiz.

Keskin içerleme ya da melankoli kötümserliği şeklinde yenilgiye uğrayabiliriz. Her iki tutum da tamamen
faydasızdır. Üçüncü ve daha iyi bir yol var; farklı bir ilerleme için bu yenilginin başlangıç noktası olarak
görev yapmasını sağlamak. Bu, ilk olarak hataları bulmak ve yanlışları itiraf etmek için içten, isteyerek
yapılan ve araştırmacı bir kendini incelemeyle, ikinci olarak da tövbekar düzeltme eylemleri ve yeni bir
bakış açısının öncülüğüyle yapılabilir.

Karmik yükümlülükler yerine getirilmek zorundaysa, en azından bu genel bir bilgisizlikle


yapılamayacaktır. Kinden çok boyun eğmeyle ve daha yüksek bir kazanım umuduyla olacaktır.

Kontrol edemediğiniz ya da önleyemediğiniz şeye nasıl uyulacağını öğrenmek zorunda olabilirsiniz. Bu


boyun eğmedir, Muhammed'in dünyaya sunduğu dinin tam da adı İslam'dır (Tanrı'nın iradesine teslim
olma). Ama belli şeyleri kabul etmek zorundaysanız, bu bunlara uymak, onları onaylamanızı beraberinde
getirir demek değildir. Daha çok bunlar hakkında şikayet etme ya da endişelenmeye son vereceğiniz
anlamına gelir.

Sezgileriniz sizi değiştirilemez bir şekilde takdir edilmiş ve kaçınılmaz olacağını bildiğiniz bir tarzda
olması yakın bir olay hakkında uyarsa bile, bu olayın olmasını engelleme yetersizliğiniz sizi kendinizi
korumak, böylece ondan başka türlü yapmış olsanız çekeceğiniz acıdan daha az acı duymak için olası

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 52 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
mümkün olan tüm önlemleri almaktan alıkoymamalıdır. Böyle bir uyarı beklenmedik olanın korkusunun
başkalarını çok şaşırtabileceği bir paniğe kapılmaktan kurtarırsa ancak yararlı olabilir.

Ara sıra karma, dayanması hoş olmayan dertler ve sıkıntılar getirebilir. Yine de bunların da bize
öğreteceği bir şeyler var: Dıştaki yaşamın faniliği ve olaylarını dengeleyebilmek için daha doyurucu bir
içsel yaşam bulma gereksinimiyle ilgili o kadim ders. Bu yerkürede yaşadığınız sürece bunlardan
kaçamazsınız, ama bunları anlamayı ve en sonunda bunlara, zihinsel tepkilerinize hükmetmeyi
umabilirsiniz. Orada huzur ve bilgelik yatmaktadır.

Şahsımızın ya da talihimizin tamamen kontrolümüz dışında kalan bazı parçaları hep vardır. Ne yapacak
olursak olalım bunu değiştiremeyiz. Bu durumun kaçınılmazlığını kabul etmek, yararsız bir mücadeleyle
gücümüzü tüketmekten daha sağduyulu bir şey olacaktır. Bazen bunu kendi yararınıza bile
döndürebilirsiniz. Ama bu kaçınılmazlığın, kaderin bu kararının varolduğunu bilince nasıl olacaksınız?
Bunu değiştirmek için ne kadar uğraşırsanız uğraşın başarısız olacağınız gerçeğiyle.

İçsel ve dışsal olarak, kaderin bir yayının bizim için gerilmiş ve kendini tamamlamak zorunda olduğunu
deneyimle öğreniriz. Bu yaya karşı gelmeye çalışmak boşuna bir çabadır; onun sınırları içinde kalmaya
boyun eğmekse bilgece olur. Zihinsel ve fiziksel yaşamımızın tutması gereken başlıca yönü ona
bırakmalıyız. Aklımızda en çok dolaşacak düşünceler ve en çok başımıza gelecek olaylar zaten bu yayın
sınırlarını belirler. Bununla birlikte bu konuda keyfi olan hiçbir şey yoktur, çünkü düşünceler ve olaylar
ilişkilidir ve birlikte bu gezegen üzerindeki insan yaşamını oluşturan uzun bir sıra halinde içsel bir
doğumla daha çok ilgilidir.

Yaşamınızın olması gereken yolu buysa, alın yazısı kartlarınızın dağıtılma biçimi böyleyse ve dıştaki ses
sizi bunu değiştirme yönünde yararsız bir çabaya sürükledikten sonra eğer içteki ses bunu kabul
etmenizi söylüyorsa, bu durumun belirli bir sebebi olmalıdır. Bu sebebi araştırın.

Kendi karmanızı tümüyle ve itiraz etmeden kabul edin. Hatta günahlarınızın bağışlanmasını istemekten
sakınacak derecede, çünkü bu sadece bir sonuçtur. Bunun yerine, sebep olan zayıflığın üstesinden nasıl
gelineceğinin gösterilmesini isteyin.

Başınıza gelen derdi, öğrenmeniz gereken mesajlar taşıdığını düşünerek kabul ettiğinizde, acı duymak
yerine, onlara çok daha kıymet vererek, sabırla tahammül edebileceksiniz.

Alın yazısının bizden alacağı şeylerden vazgeçmeyi, bunları gönüllü olarak terk etmeyi öğrenmek
zorundayız.

Böyle bir kabul, huzuru bulmanın tek yolu ve sürekli mutluluğa giden tek etkili yoldur. Bireysel olarak
sahip olduğumuz şeyleri ve ilişkilerimizi daima olacaklarmış gibi görmeye, son vermeliyiz.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 53 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Alın yazımızı önceden kararlaştıran kuvvetler vardır ve bilmemiz gerekir ki Napoleon gibi Kaderin
kararına boyun eğip geri çekilerek savaşların kazanıldığı anlar vardır. Yoganın Ötesindeki Gizli Öğreti
isimli kitabımın son bölümünde, kötü bir karmik döngünün önlenemez akışıyla karşılaşma konusunda
usta boksörlerin kullandığı mükemmel bir teknik önerilmektedir.

Bu noktada, yararlı olabilecek bir başka örnek de ju-jutsu'dur; ju-jutsu'nun ilkesi, rakibin kendini yenecek
ya da kendi kaslarına zarar verecek biçimde gücünü kullanmaya zorlayacak ustalıklı bir tarzda ona izin
vererek yenmektir. Yani, kötü bir karmayı, bir süreliğine ona teslim olup en sonunda, başlangıçta sahip
olduğumuzdan daha büyük bir bilgelik ve tepkiyle ondan çekilerek yenebiliriz.

Bu teslim olma işini yaptığınızda, bir insan olarak bu konuda yapılabilecek şeyi yaptığınızda ve sonuçları
tamamen yüksek benliğe havale ettiğinizde, onun derslerini tekrar tekrar analiz edip kalbinizin
derinliklerine aldığınızda, bu sorun artık sizin olmaz. Fiziksel olarak durum ne olursa olsun, ondan azat
edilir, zihinsel olarak ondan kurtulursunuz. Artık ne olursa olsun en iyisi için olacağını bilirsiniz.

Eğer düşüncelerde, ilgili karmayı değiştirmeye yetecek bir gelişme olursa; büyük acılar veren bir evlilik,
daha iyiye doğru tamamen değişebilir ya da ikinci bir evlilik, daha mutlu bir evlilik olabilir.

Zihninizi onunla ilgili tüm olumsuz düşünce ve davranışlardan kurtarmadıkça; hoş olmayan bir ilişkiden
karmik olarak kurtulamazsınız. Sonrasında karmik kuvvetler sizi azat edecektir ya da kendinizi nasıl
serbest bırakacağınız size içsel olarak gösterilebilir.

Bir karmik borcu ödemek için evli kalmanız gerekli değildir, diğer yandan bu konuda kişisel arzularınızı
izlemek için özgür de değilsinizdir. Böyle bir borcun kişinin yaşamının sonuna kadar ödenmeye devam
etmesi gerektiğini düşünmek hata olur. Yine de kişinin iç yaşamı ve yolu engellenmeyecekse, tamamıyla
ödenmelidir. Yalnızca vicdanınızın derinlerinden gelen ses bu noktayı belirleyebilir.

Aile yaşamına özgü durumların, karmik ilişkileri sevgi yerine düşmanlık olan iki kişiyi bir araya getirmesi
seyrek görülen bir şey değildir. Bunlar erkek ve kız kardeş, hatta karı-koca olarak bir araya getirilebilirler.
Birinin diğerine karşı felsefi tutumu ne olacaktır? Somut bir örnek alıp evlilikle ilgili bir uyuşmazlık vakası
varsayarsak ve ayrılma ya da boşanma -gerekli olarak görülebilir- gibi tatbiki yöntemler hakkında
önyargısız olursak, aydınlanmış eşin diğerini öncelikle kendi kusurlarını keskin bir tanımlamayla
getirecek açığa vuran bir aracı, ikinci olarak da bu tür kusurların yok edilmesiyle deney yapabildiği bir
laboratuar olarak görmesi gerektiği söylenebilir.

Bu yüzden kadın sıklıkla hiddetli bir öfkeyle parlıyor ya da sürekli olarak kusur bulan laflar dile
getiriyorsa, onun kışkırtmalarının kocasının öfkesini değil, gizli öz kontrolünü ortaya çıkarmasına izin
verilmelidir; kadının anlayış eksikliği kendi adına ilgili bir eksiklik uyandırmamalı, tersine daha fazla
düşüncelilik sağlamalıdır. Bu şekilde, kadının davranışının yol açtığı durum daha yüksek şeylere çıkmak
için bir fırsata dönüştürülebilir.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 54 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Aileyle ilgili her kavga, her ne kadar önemsiz olsa da, erkeğin kendi içindeki daha tanrısal yönlerden bir
şeyleri ileri doğru sürebilmesini sağlamalıdır. Yine, bu iki kişinin birbirine kökten bir şekilde uygun
olmadıklarım ve er geç ayrılmak zorunda kalacaklarını varsaysak bile, bunun getireceği mutsuzluk,
aydınlanmış eş tarafından, mutluluk için dışsal şeylerden bağımsızlık kazanma yönünde daha kararlı
olmak ve ancak zihinde en iyi biçimiyle sonuç verebilecek içsel doyumlara daha fazla güvenir olması için
kullanılabilmelidir.

Ayrıca, kişinin, düşüncesizce davranma biçimi, aptallığı ya da tutkusu aracılığıyla kendi hak ettiği geçmiş
karmasını ödemekte olduğunu anlamasını da sağlamalıdır.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 55 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

KARMA VE BÜYÜK ÖZGÜRLÜK

Aydınlanmanın ayrıcalıkları yalnızca karma temelinde doğrulanabilir, şairin içine doğduğu gibi: "Benim
olan, benim olan, bana gelecek."

Tıpkı o anki ve mutlak anlayışının iki katlı biçimiyle dünyaya bakmak zorunda olduğumuz gibi, kendi
yaratıcı çabalarımız ve Lütuf un kabulü yoluyla iki katlı bir şekilde aydınlanmayı bulmak zorundayız.

Hiç kimse Lütuf un ilk dokunuşunun dışında bırakılmaz, bu o kişileri Araştırma yoluna çıkarır. Herkes onu
alabilir ve en sonunda herkes alır. Ama çevremizde her yerde bir kişinin yeterince dünya deneyimi olana
kadar, yeterince engellenme ve hayal kırıklığı kendisini duraksatıp alçak gönüllü yapana kadar buna
hazır olmayacağına dair çokça kanıt görürüz.

Yüce Benliğin bilincine katılmak sadece lütuf yoluyla gerçekleşebilecek bir olaydır. Yine de lütuf ve
ondan önce gelen çaba arasında, tam, kesin ve evrensel olarak geçerli bir ilişki olmasa da, bir ilişki
vardır.

Kendini geliştirmede yardım almadan tümüyle kendi çabalarına bel bağlayan istekliler yine de bir gün
kendi başlarına elde edemeyecekleri şeyin verilmesi için dıştan bir güce ihtiyaç duyacaklardır. Üstlenmiş
oldukları görev sadece kendi başlarına kusursuz bir şekilde ya da tam olarak yapılamaz. Eninde
sonunda dizlerinin üzerine düşüp Lütuf için yalvarmak zorunda kalacaklardır.

Ego kendini kurtaramaz. Niçin? Çünkü gizlice bunun böyle olmasını istemez, çünkü bu kendi varlığının
tükenmesi anlamına gelecektir. Bu yüzden, egoyu Lütuf aramaya zorlamadığınız sürece, tüm çabalarınız
size yalnızca kısmi sonuçlar getirecektir, asla tamamen tatmin edici bir sonuç getirmez.

Lütuf fikrinin evrensel yasa kavramını bozduğunu söyleyenler bunu gerçekten yeterince incelemezler.
Çünkü bu durumda, tersine, inandıkları bireysel zihnin çabası yasasını, inanmak zorunda oldukları
bireyin içindeki Evrensel Zihin'in etkinliği yasasıyla tamamlayarak gerçekleştiğini göreceklerdir. Tanrı
insanlıktan ayrılamaz. İnsanlık bir boşluk içinde yaşamamaktadır.

Egonun alın yazısı Yüce Benliğe çıkarılmalıdır; orada kendini sona erdirir, daha doğrusu, kendini aşar.
Ama kendi yaşamını isteyerek sona erdirmeyeceğinden, dışarıdan bir güç bu yükseltmeyi
gerçekleştirmek için müdahale etmelidir. Bu güç Lütuf'tur ve Lütuf un görünmesinin zorunlu olmasının
nedeni budur. Bütün büyük amaçlarına ve dualarına, itirazlarına ve kendini suçlamalarına karşın, ego bu
son yükselmeyi istemez.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 56 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Kendi kendine harcanan sürekli çaba egoizmi azaltabilir, ama yok edemez. Bu son eylem mümkün
değildir, çünkü ego kendini isteyerek ortadan kaldırmayacaktır. Kendi çabasının yaptığı şey, egoyu
ortadan kaldırabilecek daha yüksek kuvvet için yolu hazırlamaktır, böylelikle işlemi zamanına uygun hale
getirir ve başarısını mümkün kılar. Ayrıca yaptığı şey, zekayı ve sezgiyi geliştirmek ve karakteri
iyileştirmektir; bu da kişiyi hazırlar ve bu kuvvetleri çeker. Bu kuvvetler Lütuf un affedici, iyileştirici ve
özellikle dönüştürücü güçlerinden başka bir şey değildir.

Egonun kendisinin harcadığı çaba muhteşem aydınlanmayı nasıl meydana getirebilir ki? Bu çaba sadece
aydınlanmanın yolunu temizler, onun aracını temizler ve onu örten zayıflığı ortadan kaldırır. Ama
bilgeliğin ışığı en içteki varlığın -Can'ın- bir özelliğidir, bu nedenle yalnızca o size bunu getirebilir. Ego
Yüce Benliğe ait olan bir şeyi nasıl verebilir ya da elde edebilir ki? Yapamaz. Ancak tanrısal olan tanrısal
olanı verebilir. Yani, ne kadar gayretli bir şekilde bunun için uğraşırsanız uğraşın, yalnızca lütuf yoluyla
aydınlanmaya ulaşılabilir.

Çabalarınız sizi belirli bir noktaya getirdiğinde, bunları bir kenara itin ve yavaşça başka bir güce, Yüksek
Benliğinize çekilin. Gerçekte olan şey, kullandığınız enerji ya da gücün kendiliğinden ateş almasıdır.
Sizin yapmanıza, yaptırmanıza, başarmanıza olanak tanıyan şey budur. En önemli nokta bu aktif gücün
sizin iradeniz değil, gerçekte Lütuf dememiz gereken şeyin doğrudan bir ziyareti olduğudur. Yüce
benliğin ya da daha yüksek gücün bu deneyimi güçlü bir şekilde hissedilir.

Pek çok kişinin araştırmaya karşı ilgisiz kalmasını sağlayan spiritüel tembellik bireyin kendi girişimleriyle
üstesinden gelinecek bir şey değildir. Bu nedenle yaşam, bunu onlar için yapmak durumundadır.
Yaşamın başlıca yöntemi onlara acı, kayıp, hayal kırıklığı, hastalık ve ölümle sıkıntı vermektir. Ama
böyle sıkıntılar keyfi değildir ve karmanın idaresi altındadır, aralıklıdır ve sürekli değildir, bunaltıcı değil,
sevinçle örgülüdür. Bu yüzden sonuçlarının görünmesi yavaş olur.

Spiritüel yolda büyük ilerlemeye yöneltilmiş kişinin kasten bu yola girmeyi reddettiği ya da böyle bir girişi
sabırsız bir şekilde bir süreliğine ertelediği bazı durumlarda, Yüksek Benlik çoğu kez oyuna karışır ve
engellenmiş büyük amaçlar, hayal kırıklığına uğramış umutlar, hatta bozuk bir sağlık durumu karmasını
serbest bırakır. Böylece, umutsuzluk, ıstırap ya da acı içindeki yolcu gönüllü vazgeçmenin kadehinden
içecek ya da kendini yadsımanın yırtık pırtık giysilerini giyecektir. Egosu acıdan gücünü tüketir.

Yol üzerindeki gerçek düşmanı "ben"dir, çünkü gerçekliğe açılan kapıyı kaparken duyulan hem maddi
hem de zihinsel ıstırabın sebebidir. Dünyevi olayların gidişi onu daha da kuvvetten düşürdükçe, o da
çöküntüsünden spiritüel tefekkürün unutkanlığına çekilmeyi daha çok öğrenecektir. Bu şekilde geçici
huzur bulmak kendini mistisizme adamış bir kişi için yeterlidir; ama kendini felsefi mistisizme adamış bir
kişi için yeterli olmaz.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 57 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Böyle bir kişi bu olayların anlamı üzerinde düşünmeyi tefekkürüne eklemek zorundadır. Bu kişisel
olmayan içgörüyü kazandığında, geçmiş yaşamına tekrar bakıp meydana gelen şeylerin pek çoğunun
niçin meydan geldiğini anlar.

Kişisel Karmanın Ötesinde

Egoizminiz hiçbir zaman bir sona varmazsa, karmanızın işleyişi de asla bir sona varmayacaktır. Bu,
hiçbir çıkışın olmadığı bir kısır döngü haline gelebilecektir. Ama onun sebebi ve özü olan özel kişilik
duygusu terk edildiğinde, yerine getirilmemiş karma da terk edilmiş olur.

İki tür ölümsüzlük vardır (daha alt benlik bilince hakim olduğu sürece): İlki, pek çok kez tezahürüyle
giderek gelişen egonun "sonsuz" evrimi; ikincisi, bunun sonsuza dek temelini oluşturan ve ayakta tutan
sürekli, değişmeyen Gerçek Benliğin -ya da Yüce Benliğin- gerçek ölümsüzlüğü. Egoya sarılmamaktan
söz edişim sadece kendimizde ve varoluşumuzda geçici olan şeyi -yalnızca geçici olarak varlığını
sürdürebilen şeyi- serbest bırakma sanatını öğrenmemiz gerektiği anlamına gelmektedir.

Gerçek Bireysellik -sadece Oluş duyumu ve duygusu- asla yok olamaz, bu gerçek ölümsüzlüktür. Hiç
kimseden "şeyler"e karşı tüm ilgisini ve takdirini feda etmesi istenmez: Kişi bunları beğenmeye devam
edebilir ancak faniliklerinin anlaşılması ve aşırı değer verilerek kişinin kendini aldatmaması koşuluyla.
Peygamberler sadece ebedi ve ezeli yaşamın bu şeylerde bulunamayacağını söyler.

Hiç Lütuf yoksa, yalnızca karma varsa, insanlık için umut nerede? Şimdi taşıdığımız karmik yükü
biriktirmek bu kadar çok uzun zamanlar aldıysa, bu yükü serbest bırakmak da benzer bir süre alacaktır,
bu ürkütücü görev her birimiz tekrar tekrar ölene kadar her enkarnasyon boyunca devam edecektir, ta ki
bireysel toplayıcı, ego, artık ona sahip çıkıncaya dek. Ama onun varlığını silmek kendi çabalarıyla
olanaksızdır, ama çabasızlığı, kendini bırakması, Yüce Güç'e katılmasına izin vererek, artık kişisel
kimliğine sahip çıkmayarak bu mümkün olabilir. Gerçekleştiğinde gelen şey Lütuf'tur, çünkü bu bizim
yaptığımız bir şey değildir.

Lütuf un mutlak gizi önceki reenkarnasyonların ona katkıda bulunduğunu bilmeyen kişilerce asla
çözülemez. Bazı kişiler onu ancak yıllar süren büyük amaçlardan ve yoğun çabalardan sonra alırlar, ama
bazıları, Assisi'li Francis gibi, hazırlıksızken ve amaç edinmemişken alır. Sıradan adayların bu konuda bir
şansları olmasına güçleri yetmez, Lütuf'un olası olmayan ziyareti için bir ömrü bekleyerek boşa harcama
riskine giremezler. Lütuf'un gücünün kendilerine gelmesini istiyorlarsa, her şeylerini sunmaları,
yaşamlarını adamaları ve sevgilerini Yüksek Benliğe yönelik tek bir tutkuya vermeleri daha iyi olur.

Kendilerini böyle tamamen veremiyorlarsa, yapabilecekleri en iyi ikinci şeyi yapsınlar; kendisine tanrısal
Lütuf bahşedilmiş olan birini ve bunu içsel olarak dönüştürmüş olan birini bulsunlar. Böyle bir kişinin

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 58 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
öğrencisi olsunlar, böylece Lütuf'un inmesi konusunda, tek başlarına yürümüş olsalar sahip
olacaklarından daha iyi bir şansa sahip olacaklardır.

Kişisel alın yazısının sınırlamalarından kendinizi kurtarma arzusu ve dıştaki koşulların zorlamaları ancak
zaman duygusu yitirilerek tatmin edilebilir.

İrademizin varsayılan boyun eğmesiyle ilgili miskin bir tutuma, pek çok mistik ve din adamının düştüğü
bir tutuma, düşmek konusunda büyük tehlikeler vardır. Sahte olarak teslim edilmiş bir yaşamla gerçekten
teslim edilmiş bir yaşam arasında çok büyük bir fark vardır. "Senin işin yapılacaktır." sözünü yanlış
yorumlamak yeterince kolaydır. İsa, kendi örneğinde, bu ifadeyi sağlam ve olumlu bir anlamda
kullanmıştır.

Dolayısıyla anlamı "Senin işin benim tarafımdan yapılacaktır." olarak daha iyi anlaşılır. Engin bir
deneyim, Tanrı'nın iradesiyle birlikte çalıştıkları yanılsaması altında alçaltıcı bir kadercilikle yozlaşmış;
kendi aptallıkları, ihmalkarlıkları, zayıflıkları ve yanlış yapmaları yüzünden, kendi hareketlerinin
sonuçlarını düzeltmek için hiç çaba harcamamış, bu nedenle de bütünle ilgili acıyı çekmek zorunda
kalmış; bu acıların sunduğu kendi hataları ya da kusurlarından meydana geldiklerini fark etme ve
bunların farkında olacak biçimde zamanında kendilerini inceleme, böylece aynı hataları iki kez
yapmaktan kaçınma fırsatını yakalayamamış çok sayıda kişi olduğunu göstermiştir.

Bu öğüdü dinlemenin önemi çok büyüktür. Örneğin, birçok istekli, kaderin kendilerini sıkıcı ortamlarda
yararsız işlerde çalışmaya zorlamış olduğunu hissetmiştir, ama felsefi anlayışları olgunlaştığında, daha
önce göremedikleri şeyi -bu işlerin içsel karmık önemini, o ortamların mutlak eğitici ya da cezalandırıcı
anlamını- görmeye başlarlar. Bu bir kez olduğunda, doğru bir şekilde, aslında kendi özsaygıları için,
bunlardan kendilerini kurtarmak için çalışmaya koyulabilirler.

Yanlış ya da aptalca bir düşünceyi sabırla her ezişinizde onu içsel gücünüze eklersiniz. Bir talihsizliği
soğukkanlılıkla ve cesaretle her karşılayışınızda, kendi içsel bilgeliğinize eklersiniz. Bu şekilde bilgece
olmuş ve kendine karşı eleştirel olarak teslim olmuş kişiler dıştan bir güvenlik ve içten bir kendine güven
duygusuyla, ümit verici ve korkusuzca daha ileri gidebilir, çünkü artık Yüksek Benliklerinin iyicil
korumasının farkındadırlar.

Sizin için taşıdıkları eğitici ya da cezalandırıcı dersleri zekice anlamak sıkıntısına girmişseniz, bu
durumda -yalnızca bu durumda- yaşamın kötülüklerini yenebilir, başlangıçlarıyla aynı zamandaysa, aynı
anda içeriye dönüp içerideki tanrısallığın size sığınacak yer ve uyum sunduğunun farkına varırsınız. Bu
iki katlı süreç hep gereklidir ve Hristiyan Biliminin başarısızlıkları kısmen bunu kavramadaki
başarısızlığının bir sonucudur.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 59 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Bu lütufla geçmişin hataları unutulabilir, böylece şimdinin iyileştiriciliği kabul edilebilir. Bu lütfün sevinciyle
eski yanlışların yol açtığı kötü durum sonsuza dek kovulabilir. Geçmişe dönmeyin, yalnızca ebedi ve
ezeli şimdide, onun huzur, sevgi, bilgelik ve gücü içinde yaşayın.

Yüksek Benliğin şuuruna ulaştıysanız, sizin için artık sadece egoyu memnun etmek söz konusu olmadığı
için önceki özgür irade ve özgür seçim konumunuzdan vazgeçmeye zorlanırsınız. Düzenleyici faktör artık
Yüksek Benliğin kendisidir.

Doğuştan getirdiğiniz karmanızı oluşturan eğilimler bir süre hala orada olabilir fakat tanrısal lütuf onları
kontrol altında tutar.

Yüksek Benliğin kendi kişisel iradesini elinde tutmasına izin verecek esneklikte davranan bir kişi, yaptığı
eylemlerin sonuçlarından içsel olarak ayrılmış bir hale gelmek durumundadır. Sonuçlar ne olursa olsun
doğrusu budur. Böyle bir ayrılık artık orada olmadığı için kişiyi karmanın etkisi dışında bırakır. Bir
eylemden önceki duygusal sonuçları hep yüce bir sakinlikle aydınlanmış ve karakterize edilmiştir, oysa
aydınlanmamış kişininkiler ben merkezli arzu, elde etme tutkusu, korku, umut, açgözlülük, hırs,
hoşlanmama, hatta nefret motivasyonlarıyla karakterize edilebilir ve hepsi karma yapımıdır.

Zihinsel huzur ancak bedeli ödenerek ortaya çıkabilir ve bu bedelin bir bölümü de, kişinin kendisim
dışarıdaki şeylere aşırı bağımlılıktan kurtarmasıdır. Zihin umutsuz bir boyun eğişle teslim olmak yerine
endişe ve kaygıdan kendini kurtarmalıdır. Bu, koruyucu kuvvetleri uyandıracak ve onlara yardımcı
olacaktır. Başkalarına yönelik tüm acı düşünceler uzaklaştırılmalıdır. Karşılığı olsun ya da olmasın,
zayıfa ve güçlüye eşit derecede sevgi verilmelidir. Zengin bir içsel karşılık bu şekilde dayanabilenleri
bekler.

Karma, ancak karmik etki varlığını sürdürecek kadar güçlüyse kendini göstermeye başlar. Bir bilgenin
durumunda, yaşamı bir görünüm olarak gördüğü ve bir rüya gibi ele aldığı için, yaşadığı her şey de
sadece yüzeyde olur. Derin içsel zihni bunlar tarafından dokunulmamış bir şekilde kalır ve onlardan
hiçbir karma oluşturmaz, bu sayede, ölüm anında bedenden ayrılırken doğum ve ölüm döngüsünü
sonsuza dek sona erdirmeyi başarabilir.

Dikkatli bir şekilde davranabiliyor, eylemlerinizin sonuçlarına yol verebiliyorsanız; başarı yüzünden
kıvanca ya da başarısızlık yüzünden perişanlığa sürüklenmeksizin sorumluluklarınızı yerine getirebiliyor
ya da gerçekleştirebiliyorsanız; dünyaya katılabiliyor, onun zevklerinden tat alabiliyor ve acılarına
dayanabiliyor, ama yine de dünyayı aşan şeyin arayışına tereddüt etmeden devam edebiliyorsanız, bu
durumda Hintlilerin "karma yogi" ve Yunanlıların "adam" dediği şey olmuşsunuz demektir.

Acılarının anlamıyla ilgili gerektiği gibi bir anlayış ve eylem, karakter ya da zekada yapılan gerekli
ayarlamalarla, içsel huzur olan bu zihinsel dengeyi arayabilir ve koruyabilirsiniz. Bu gerçeklen kendi
gerçekleriniz yaptığınızda, yaşamın güçlüklerini metanetle, ölümün kaçınılmazlığını da sükunetle

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Araştırma Serisi No.19 Karma Felsefesi
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 60 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
karşılayacaksınız. Böylece, dünyevi sıkıntıların ortasında cesur bir yürekle ve dünyevi zevklerin arasında
soğukkanlı bir zihinle yürümeyi öğrenebilirsiniz, bunun nedeni devekuşu gibi birini unutup birini
reddetmeye çalışmanız değil, bilge gibi bunları anlamaya çabalamanızdır. Bir Moğol metninde dendiği
gibi: "Sevince ve üzüntüye temkinli bir zihinle dayanan kişi spiritüaliteye sahiptir, ama dıştan bakıldığında
dünyaperest bir kişi gibi görünebilir."

Böyle bir sükuneti saf bir kendini beğenmişlik ya da sığ bir iyimserlikle karıştırmak kolay olacaktır. İlki
olamaz, çünkü hem sahip olan kişinin kusurları hem de insanoğlunun sefaletinin bilincindedir. İkincisi de
olamaz, çünkü duygusal bir kendini aldatmadan değil gerçeklikten doğmuştur. Bu durum uzun süren bir
felsefi uygulamadan sonra ortaya çıkan bir niteliktir. Tebessüm eder, bunun nedeni duygusal olarak
geçici iyi talihin ışınları altında güneşlenmek değildir, tek nedeni vardır: anlar.

Bazı inançlara kendini adamış kişilerin yaptığı gibi sadece varlığını entelektüel olarak inkar ettiği için
karmayı ortadan kaldırmayı kimse başaramaz. Bununla birlikte, önce kendi karmalarıyla yüzleşip onun
üstesinden gelmişler ve bu karmayı kendini yetiştirme ve kendini geliştirme için kullanmışlarsa, ancak
temel bir açıdan onun asılsızlıklarının farkına varmışlarsa, tutumları doğru bir tutum olabilir.

Aslında, zamansız bir şekilde karmayı inkar etme girişimleri tanrısal bilgeliğe karşı isyan etme yönünde
bir mizacı, spiritüel olarak gelişme işini kalıcı bir şekilde ihmal etme pahasına geçici bir rahatlık
doğrultusunda öngörüsü olmayan ve bencilce bir arayışı göstermektedir.

İşleri düzeltmek için elinizden gelenin en iyisini yapın, sonra da sonuçları alın yazısına ve Yüce Benliğe
bırakın. Ne olursa olsun daha fazlasını yapamazsınız. Alın yazınızı biraz değiştirebilirsiniz, ama belirli
olaylar değiştirilemez, çünkü dünya sizin değil Tanrınındır. İlk başta bunların hangi olaylar olduğunu
bilemeyebilirsiniz, bu yüzden akıllı ve sezgili bir şekilde hareket etmelisiniz: Daha sonra öğrenebilir ve
kabul edebilirsiniz.

Ne olursa olsun, Yüksek Benlik hala oradadır ve sıkıntılarınızı atlatmanızı sağlayacak, sizi bunlardan
çıkaracaktır. Bedensel hadiselerde olan şeyler bedeninize olur; gerçek SİZ'e değil. En zor kısmı size
bağımlı olan birileri olduğunda ortaya çıkar. Bu durumda bile onlara Yüce Benliğin merhametli ilgisini
nasıl önereceğinizi ve omuzlarınızın üzerindeki tüm yükü taşımaya çalışmamayı öğrenmeniz gerekir.
Sizinle ilgilenebiliyorsa, onlarla da ilgilenebilir demektir.

Daha sonra genleşmeye başlayacak, sıcaklığı bugünküne göre yüzde 20 artacak dev bir kızıl yıldıza
dönüşecektir. O zaman yeryüzündeki sıcaklık dayanılmaz bir yüksekliğe ulaşacak, okyanuslar kaynayıp
buharlaşacak ve gezegenimiz bizim bildiğimiz türden bir hayatın var olduğu bir yer olmaktan çıkacaktır.
Ancak 5 milyar yıl hayli uzun bir zaman süresidir, şimdiden telaşa kapılmaya gerek yoktur.

__________________________________________________________________
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM

You might also like