Professional Documents
Culture Documents
Dolu Yaşam
Yalın Ölüm
Hayranle�rına göre Dolores Ibarruri hem İspanya İç Bu sırada. en büyük rakibi Jesus Hernandez ve Ko
Savaşı'nın esin verici kadın kahramanı, hem de Sovyetler nıünist hareketin uluslararası önderlerinden Georgy Di
Birliği'nin Alman İstilacılarına karşı savaşında oğulla mitrov ile Dimitri Manuilsky trafından sert bir biçim
rından birini yitiren bir ana olarak, dünya analık sem de eleştirildiğinde. Passionaria. bu olaydan kısa bir süre
bolüdür. Düşmaniarına göre ise kana susamış, etkile sonra ölen Jose Dıaz'a �;;,hL::!i bir saldırı· başlattı. Bu
yici söylevleriyle sağ kanat milletvekillerinin bütün ce nun ardından, olağanüstü bir başarıyla, usta bir politik
saretini kıran, dehşete düşüren bir cadıdır. Oysa ger kişiliği olan Hernandez karşısında ondan çok daha iyi
çek, bu iki aşırı yargının kesiştiği noktadan başka bir bir manevra yaptı. Hernandez, zamanını, sıradan insan
yerde. Madrid'i savunanlara manevi güç vermekte üst lardan meydana gelmiş olan militanları sürgüne gönder
lendiği görev, kuşatılmış şehrin kadıniarına söylediği mek için harcarken, Dolores, Kremlin'in en üst düzey
unutulmaz sözler, Cumhuriyet yandaşı olan uluslarara deki yetkilileriyle ilişkilerini geliştirmekteydi. Diaz'ın
sı tugayları harekete geçirecek güçteki ölümsüz söyle öldüğü aylarda efsanevi Pasionaria kişiliği gelişmeye
viyle Dolores lbarruri, şüphesiz ki çok büyük bir tari başladı ve ölen başkanlarının en yakın dava arkadaşı ola
hi kişiliktir. Bununla birlikte, çok iyi bilinen ihtiraslı rak tanıtıldı. Bir yıl içinde Hcrnandez ve taraftarları
görünümü, hem komünist efsanenin ateşli kişiliğini, hem grup'tan atıldı ve 1944 yılında Pasionaria'nın tartışma
de anti-komünist düşüncelerini kesin olarak tanımlar. götürmez önderliği kabul edildi.
Ancak yorumlar birer hata değil elbette; ne var ki, ger Pasionaria bir teorisyen değildi; Marksizm'e hiç bir
çek Dolores Ibarruri'yi tam olarak açıklamayı başara şekilde katkıda bulunmadı. O, coşkun bir Stalin hayra
mayan eksik görüşlerdir. nıydı.
Bir komünist olarak kişiliğinin belirgin özellikleri güç Parti militanlarıyla ardı arkası gelmez görüşmeler sık
lülüğü, gerçekçiliği ve esnekliğiydi. İlerleyen yıllarda laşan örgütsel ilişkiler sonrasında Franco'nun düşüşü
birlikte İspanya Komünist Partisi'ni kurmak onda sabit ne kaçınılmaz ve yakın bir sonuç olarak bakılınaya baş
bir fikir halini almıştı. Gerçek Pasionaria, acımasız sür landı. SBKP'nin 1954'deki oturumunda, Anarşist, Sos
gün yılları ve Franco'ya karşı girişilen mücadele sıra yalist ve Cumhuriyetçi kişiliklere ağır saldırılar yönel
sında soğukkanlı, duygularına pek kapılmayan birisi ola tirken, bir yandan da bu kişilerin halk arasındaki yan
rak ortaya çıktı. daşlarından bağlı oldukları kişileri terk edip Komünist
İç savaş sırasında Pasionaria etkili konuşma yetene Parti'ye gelmeleri için çağrıda bulundu. Diğer partile
ğiyle piyada askerlerine moral verirken, Jose Diaz da rin üyelerini 1930'lardaki yenilgiden sorumlu tuttu ve
K. Parti başkanıydı. Diaz'ın Tblisi'deki kuşkulu ölü onları giderek Amerikan Emperyalizmi'nin taraftarı ol
münden önce SBKP başkanlığında kötü ve amansız bir makla suçladı.
güç savaşı başlamıştı. Pasionaria'nın Krernlin'de hüküm 1950'1erin ortalarında, Carrillo'nun Parti içi mücade
süren fırtınalara karşı kendini kabul ettirmesi, onun yet leyi başlatmasından sonra, Dolores lbarruri son dere
kinliğinin başarılarından biriydi. Taktiğine uygun olan ce açık bir tavır koydu: İspanyol K. Partisi'nin Carrillo.
akılcılığı ve esnekliğini, Komünist Parti Sekreterliği ile Fernando Claudin ve Jorge Semprun tarafından liberal-
daha ilk görüşmesinde ortaya sermişti. (deı•anu 6. savfada)
yayın danışmanı: nesrin arman • yazı kurulu: müştak erenus- nesrin arman · vaysel çolak . metin cengiz - seyyit nezir • sanat
danışmanı: hayati asılyazıcı • dizgi: kros • ofset ha::.ırlık: hoy ajans (her oylumda yayın ajansı) 526 20 93 • baskı: kent matbaası
• yönetim yeri: muh ittin mah. arslan sok. 3719 çorlu • islanbul temsilciliği (yazışma adresi): ankara cad. vilayet han 205 cağaloğlu
(yayınlansın ya da yayınlanmasın, gönderilen yazılar geri verilmez, deneme yazılarının -çift aralıklı- beş, inceleme yazılarının
yedi sayfayı geçmarnesi rica olunur • i::.mir temsilciliği: veysel çolak, p.k. t08/izmir • abone koşul/an: altı aylık 20.000.- TL.,
yıllık 36.000.- TL., yurt dışı abone 50 DM (yurt dışından abone olmak isteyen okurlar, abone tutarını/ iş tutarını/ iş bankası,
cağaloğlu şubesi, muammer akça- 30100/1067 nolu hesaba yatırmalıdırlar) • yurt içi abone: posta çeki- 191647 (muammer
akça) • reklam fiyat/an: iç sayfalar 600.000.- TL (tam sayfa) • Genel koordinat ör: Namık Kemal Atalay
2
'---R
----,. OY ŞiiR DERCiiSi [}i](Q)v p;J,�[f\1]� ÜRÜNÜoü--------'
Nef'i
B ve Marks
ilinenibilinmeyen nedenlerle, Broy 'un Ma\'i.\"89 say1s1, filmleri bile çekil
mişken bask1ya girememiş, okura ulaşamwniŞ11. Nitekim derginin bu toplu
'89 sans111da rer alan pek rok raz1. Man.ı· .W.\'/ Sina aittir. Geren ar/ar irinde ya
�lşarak, El'lül ortalannda olduğu gibi, bir araw gelerek kendimde ve toplumsal
tarihsel durumla hesap/apnanliZI kesintisi� siirdiirdük. Ve\'sel Çolak '111 gariptir,
ra�i/1 bir tek salin _mk etmemek, gün ola direrek saklamak gibi bir huyu vard1r.
Gülümsüyor
Konuşmalardaki not/an, mektuplardaki kimi elimle ı·e paragraj/an -Yenibütüncü
Manifi•.\"lo 'nun ikinci w li ger ide kolirken HlfJI{mas/ gereken toplu değerlendirme SEYYİT NEZİR
ri, bir arara gelip de kotarwiW\'1/lCa- reniden kurxulayarak bir bütünlüğe ulaş-
1/rmlş. Birfi�r kla ki. Ymibiitiincii sajlardan aynlan Hüseyin Haydar arkadışimi
VEYSEL ÇOLAK
Z/ll yeri, bu ke�.. eskilerden bir daı·ersiz m imjir le do/durularak .. . 1 SE YYiT NEZiR TUGRUL KESKİN
METİN CENGİZ
V. ÇOLAK: "Van Gogh'un elleri kadar suçlu elle geçmişe ve geleceğe uzanan bir değerlendirme yapsın,
riniz." Marks, Lenin, Engels, Che... kadar kırgınsı son derece ilginç olmaz mı?
nız. Bulunduğunuz bir yer var. Bunu bilenler ve bil V. ÇOLAK: Bizce olur da.. .
meyenler var. Ama Seyyit'in söylediğini tersinden oku NEF'İ: Sizi ürpenecek, bulunduğunuz yerin neden gü
yarak söylersek "iyi yerdeyiz." Bunun altını da dur zel olduğunu anımsatacak bir şey var galiba. Sürekli
madan çiziyoruz. liği yaşıyor ve yaşatıyorsunuz. Az gidilip uz gidilip ge
Ben, burada toplanıp görüşmeyi kararlaştırdığımız riye bakıldığmda görünmüyor kalkılan yer. Biz bulun
gündeme geçmek istiyorum. . Ama Tuğrul'un dediği gi duğumuz yerde iyiyiz, iyi yerdeyiz. Dilin bir masal kı
bi, Manifesto'nun yayınlanmasından bir süre sonra ara lıcı olduğunu düşünüyorum hala. "Merkez-i hiike
mızdan kaçareasma uzaklaşan Hüseyin Haydar'ın gi atılan' ' Namık Kemal ''Kürre-i arzı patlatmak ' ' üzre.
dişiyle, dört kişi kalmış değiliz. Henüz tanıştırmadığı Nedim, o şuh'la birlikte.
nız biriyle karşı karşıyayım. Kimin sürprizi bu? Ania S.NEZİR: Bu sözlerde gündemimize bir müdahale
tın da bir an önce gündeme geçelim. mi var? Dolaylı bir öneri mi yoksa?
NEF 'İ: Eee... Sevgili Veysel, arkadaşların da senin V.ÇOLAK: Arkadaşlar, bu doğrudan doğruya Ner
konumunda. Benim burdaki varlığımı; onlar, senin bir i'nin bir kılçığ ı...
oyunun sanıyorlardı kanısındayım. Gördüğünüz gibi T.KESKİN: Nef'i nerde arkadaşlar? Nereye kaybol
hiçbiri değil. du?
T.KESKİN: Söyle kardeşim kimsin? Tavrın güzel M.CENGİZ: Korsanlığını yaptı desenize.
de.. . V. ÇOLAK: Meraklanmayın arkadaşlar. Burda bir
NEF'İ: Sabredin. Anlatıyorum: Çoktandır çalışma yerlerdedir.
larınızı izliyorum. Hem sizinleydim, hem dışınızdaydım S. NEZİR: Bir dizeye yerleşmiştir, kim bilir?
anlayacağınız. Yenibütün Manifestosu 'nda gelenekle il T.KESKİN: Uzayıp giden bir 'a' harfinde de olabi
gili çözümlemeleriniz, getirdiğiniz görüşler, dikkatimi lir.
çekmişti. Ülkemiz, hatta dünya için bir öneriydi orta V.ÇOLAK: Tamam, tamam arkadaşlar. Nef'i ken
ya koyduklarınız. Sonra bireye bakışınız. . . Bu bile; be di gündemini yaptı. Bizim gündemimize girip orda kaldı
nim burda olmarnı anlayacağınız güvenini verdi. diyelim. Yani Nefi hep aklımızda. Gündemimize dö
M.CENGİZ: Sağ ol. Sabırsızlanmak da hakkımız nüyorum. Bulunduğumuz yer, bir yangın yeri. Ve ya
ama' . . lınayağız. Bu açık. Bizi zorla temsil etmeye kalkanlar
S. NEZİR: Bırakın d a dinleyelim. Dinliyoruz, evet! dan utanıyoruz. Aslında bu, ülkemize duyduğumuz sev
giyi azaltmaya yönelik. Ama mümkün değil. Çünkü bi
NEF'İ: Hak/ısınız. Bitiriyorum: Son ana kadar bu liyoruz, artık dünyanın her yeri biraz da Yunt Dağla
raya gelmeye niyetim yoktu. Başka bir sürprizm vardı rı'dır, Manisa'nın Osmancalı köyüdür. Demir Çelik'
size. Derginin baskıya gireceği tarihi öğrenip matbaa ten Ali; Amerika'daki, İngiltere'deki, İtalya'daki... bir
mza gidecektim. Orda ne yapacaktım biliyor musunuz? başka işçinin kardeşidir. Her biri için grev yerleri kır
Bir korsan gibi dergiye girip bir köşe edinecektim ken mızıdır, beyazdır. Her grev yeri, bir çocuğun gülüşü
dime. Sonra bir korsan gibi çekip gidecektim. Sizin bü dür, bir bahar dalıdır. Sonra holdingler holding; dev
tün dergilere bir korsan gibi girip çtktığınızı düşünün let devlettir. Öte yandan aşksa hep anarşisttir. Bir yanda
ce vazgeçtim. Toplantı tarihinizi öğrendim, çağrılma sadece beyniyle yaşayanlar, bir yanda da bütün göv
yan bir konuk olarak burda bulunuyorum işte. desiyle yaşayanlar var. Bir de yaşamayanlar var tabii,
M.CENGİZ: Arkadaşlar, izin verirseniz, Nef'iye yalnızlığın tadını çıkarabiliyor olabilirler. Yorgunuz bel
gündem dışı bir soru sormak istiyorum; o da şu: Nef'i ki, daha da yorulacağız. Ama gövdeyle yaşamaya de- 3
Ülkemiz hatta ------- �'!\:�·�··
dünya için bir rağının sarılığında solmaya devam ediyor. Küba, ür
kütücü bir sessizlik içinde. Arnavutluk yok sanki. Çin
öneriydi ortaya tünellere saklanıyor ama sığınıyor. Bütün bunların ne
koyduklannız. deni açık ama...
M.CENGİZ: Veysel, daha somut olmak gerekmez
Sonra bireye mi?
bakışınız... V. ÇOLAK: Tabii. Aslında söylediklerim pek anla
şılmaz değil. Yaşanan olaylar, sistemlerin sarsılması,
bilimsel olanın; diyalektik ve tarihi materyalizmin bir
ğer bu. Genel sapıamalar için Seyyil'e sözü bırakmak is zaafı değil. Olamaz da. Olsa olsa uygulanan politika
tiyorum. Sırayla sürdürelim, derim. ların insana, insani olana ters düşmesidir. Bugün ze
S.NEZİR: Konuya doğrudan dalmak gerekiyor ga min kaybedilerek insanın peşine düşülmüştür. Bunu,
liba. Şu birkaç dakikada konuştuklarımız, Nefi'nin or bizler, alabildiğine yoğunlaştırarak Yenibütüncü Şiirin
taya çıkıp kaybolması güzel. Bir bakıma şiirin tadını Manifestosu'na belirleyici bir öğe olarak koymuşken
çıkartıyoruz! Bu gerekli; gerekli ama yetmez. Kendi Türkiye'de yaşanan kekemelik; hala sürüyor.
mizi bildik hileli, verili olanla kapışığız. Değerleri ye M.CENGİZ: Çok önemli bir nokta bu. Biz bireyi,
rine koyma savaşımı sürüyor. Şunun anlaşılması çok bireysel olanı öne çıkardığımızda bireycilikle, reviz
önemli: Teslim oldukça barışığız. Yani bir denge yok! yonistiilde suçlandık. Aradan iki yıl geçmeden, yaslan
Toplumsal banş da sadece göstermelik, yani yapay, yani dıkları değerlerin tümü eskidi. Bu ölçütsüzlük, kendi
yalan. Yapılan, şeytanın avukatlığından başka bir şey lerine bile bir yer bulup yerleşmelerine; daha doğrusu
değil. İnanmak kolay. Öyle yaşamak da kolay. Oysa kendilerini kurtarmalarına büyük bir engel oluşturuyor.
bu kolaycılık hayata ihanettir, insana ihanettir. Yeni Bir yol var. Önyargıdan uzak olmak zorundalar. Ayrı
bütüncü Şiirin Manifestosu bu ihanete karşı gövdeleş ca abece'den başlamak zorundalar!
medi mi? Manifesto'nun öngörü boyutu, insan onuru T. KESKİN: Doğru. Öte yandan, gecikerek de olsa
nu korumaya yönelik değil mi? bireyi kavramaya, düğümün onda olduğunu görerek
T. KESKİN: Ancak bu kadar değil! "sahiplenmeye" kalkışanlar hep kekeliyor, Veysel'in
S.NEZİR: Sürdürüyorum: Neydi? Kabaca tanımlar dediği gibi.Bu da sevindiricibir şey. Manifesto'nun ge
sak, revizyonizme, oportünizme, uvriyerizme, popü nelleştirdiği, kitlelere mal ettiği bir kazanım bu. He
lizme karşıydık, karşıyız. insani olanın altını çizerek, nüz yüzeysel olmaktan kurtulamıyorlar görüldüğü, sap
örgütlü hareketlerdeki feodalizmi reddediyorduk. Karşı tandığı gibi. Bu da henüz Manifesto'daki derinliğe ini
çıkmayı da geltneğin içinde görerek, bunun teorik te lemeyişinden geliyor.
mellerini göstererek, gelenek'e yeni bir boyut kazan NEF'İ: Unutuyorsunuz. İnsanı sevmek de gelenek so
dırıyorduk. Asker olan da insandı bizim için, partinin runudur. Hem bu, sizin Manifestonuzdo. üstü kapalı ka-:
camını silen de. t>utları yıkanları putlaştıranlara da kar lıyor. Bence, asıl önemli olan bu. Kuramlar, kuram
şıydık. Bütün bunlar, gereksinilen platformu oluşturmak sal doğrular, ancak burdan çıkanıtıp yaşama uyguta
tan başka bir şey değil. Gene bu oluşumu sürdürmek nırsa sonuç alınabilir. Hepsi gidiyor ama insan kalı
ve savunmak zorundayız. Ancak bu, bizi insana vardı yor.
m. Nef'i'nin söylediği o masal kılıcı dil'i açığa çıkar S.NEZİR: Bir kılçık daha, ama doğru. Çünkü yaşa
tır. İnsandan yalıtılmamış gerçek şiire... nanla kuramsal olan hep ayrı düşürüldü. Sonunda da
T.KESKİN: Genel doğruları.yinelemekte yarar var. bir tarihsel daralmaya gelindi.
Süreklilik adına. Hele 12 Eylül'ün getirdiği kopukluk V.ÇOLAK: Evet, insanı yaratıcı kılan ve şimdi bir
sadece demokrasiyle sınırlı değilse! Nedense sadece bu güzel açılışa, yeni, gepgeniş u.fuklara.
· söyleniyor, yeliniliyar bununla. Ahlaki erozyon, kişi S. NEZİR: Yalnız, atianmaması gereken önemli bir
liklerin bulanıkiaşması; apolitikleşme, teslimiyet, kof nokta var. Ülkemizde demokratlar dahil tüm sosyalist-
laştırılınış sanaı-şiir, görmezlikten geliniyar hep. Terk
edilen mevzileri yeniden kazanmak, kimin aklına geli
yor?
V.ÇOLAK: Her şiir bir öncelcine ihtilal değil. Olan Aşk hep
bitenlere Marksizm gülümsüyor. Suçüstü yakalanma
anarşisttir.
nıiı bir garip biçimi yaşanıyor. Almanya'da yıkıldıkça
yeni bir duvar örülüyor. Sovyetler Birliği kendine sal Bir de
dırıyor. Beyni gövdesine sığınıyor. Bir Doberman öf
kesi pekiştiriliyor. Bulgaristan, T.Jivkov'u değiştirmek-
yaşamayanlar
4 le kendini aşacağını sanıyor. Dimitrov bir tütün yap- var tabii.
Marksizm,
ler, sosyalist blokta olanlara bakıp kendine bir zemin olan bitene
oluşturamaz. Örneğin bir Doğu Almanya'da olanlara
eklenemez. Bu, köksüzlüğün yeniden seçimidir. Top
gülümsüyor:
lumsal yapılanmalarda modeller olamaz. Her model ··n bunlann
halkların kaderlerini tayin edişte biçimlenir, açığa çı
kar. Bu, toplumsal bir etkileşim, dönüşümse,bir kül
nedeni
türü de açığa çıkartır. Böylece, sanatsal olan her şey açık ama...
kendine yeniden bir tanım bulur. Yaratılanlar da, ol
mayan bir şeyin değil, olan bir şeyin karşılığıdır.
T. KESKİN: Örneklersek, dergi çıkartıp bu etkinlik bütün dünyanın bireysel yetkinliği aramaya çıkacağı.
le yelinmek başka bir şey; bir etkinliğin dergisini çı Şimdi bu süreç başlamış bulunuyor.
kartmak daha başka bir şeydir. Herhalde aniaşılmayan M. CENGİZ: Bireye karşı olana, suçüstü yapılıyor
bu, değil mi Seyyit? desene.
S. NEZİR: Evet, evet. .. İnsanın dünya deneyimlerin T.KESKİN; Eh! . . Bu, elbette başka türlü tanımla
den yararlanması başka şey, kendi somut koşullarının namaz. Şu da var: Tanımlamak yetmiyor tabii, yaşa
belirleyiciliğine öncelik tanıması başka şeydir. Bunun nır kılmak da gerekiyor.
atianınası hep bir labirentte sıkışıp kalmayı getirmiş, M. CENGİZ: Varılan yer, nokta burası zaten. Yok
kişinin kendine uzak düşmesine varmıştır. Veysel'in de sa gene yaşananın dışına çıkılmış olur. Yenibütüncü
yimiyle; birey, kendini biriktirememiş, kendine biri- Manifesto, sosyalizme yamanan sektarizmin aşılması
nı iki yıl önce işaret etti. Ama hala yaşanan bir ürkek
Teslim oldukça lik var. Ülkemiz insanı, bireyselliğini yaşarken, nedense
banşığız. korkulanıyor. Elbette bu da aşılacak. Öteden beri ya
pay bir sosyalizmi dayatanlar büyük bir şaşkınlık ve sus
Öyleyse kunluk içinde. Yanıldıklarını söyleyememeleri ne kö
tü.
hiçbir zaman
V. ÇOLAK: Kendiliğinden bir sınıf oluşturan işçile
denge yok. rin, kendileri için bir sınıf olma bilincine varabilmele
ri de birey olmalarına bağlı bir şey. Bunun bilincinde
olanlar, istikrarlı bir şekilde düşünce üretmeye devam
.ediyorlar. Öte yandan politikaya sığınan şiiri, sanatı sa
vunanlar, kaba gerçekçiler, ellerindeki formülü kaybet
kememiştir. Böyle olunca; gerçek, kalıcı tarihsel eğri miş durumdalar. İnsan gerçeği tarafından eskitilmiş bir
si belirlenmiş bir toplumsal birikme de olamadı. formüldü çünkü bu.
M. CENGİZ: Bunu biraz daha açmak gerekiyor, sa T.KESKİN: Bu oluşumlar tam tersine anlaşılırsa,
nırım. o kötü. Çünkü sanatın içeriğinden yoksun düşürülmesi
V.ÇOLAK: Evet. Yenibütüncü Şiir, bir Manifesto'y gündeme gelebilir. Toplumsal sınıfsal örgütlenmeler er
la çıktı. Kendini yok etmeyi amaçlamaktaydı. Çün telenebilir. Henüz yaşamca özümsenmesinin başların
kü, kendini aşması, varlık nedeni olan olumsuzlukla da olunan Marksizm-Leninizm terk edilebilir. Yani, in
rın aşılmasından başka bir şey değildir. Bu bile tam an sana, bireysel olana Marksizm'den vanlabileceği _gö
laşılmadı. Ya da anlamak istemediler. Özünde insan rülemeyebilir.
vardı, insan onuru vardı. Kültürel besinin doğru bir ta M.CENGİZ: Bütün bu konuştuklarımız, genel'de ku
nımlanması ortaya konmuştu. Çünkü kültürel besinden caklayıcı saptamalar. Ama bugünden sonra, siyasi ya-
payını alamayan kişi ve bir siyasi hareket gelişmezdi,
gelişemezdi. Bireyin doğallığından yalıtılmış olması,
aslında tragedyasına uzak düşürülmesinden başka bir
şey değildi.
M.CENGİZ: Sonuç? . .
Bireyi
V. ÇOLAK: Sonuç ortada. İnsandan yola çıkmayan kavramak,
lar, insana varamıyorlar hiçbir zaman. Bugün sosya
list blokta yaşanan ne varsa, tümü, birçok kişinin san
düğümün onda
dığı gibi sosyalizmin iflası değil. Ancak, bu geçici sü olduğunu
reçte insani boyut tamamlanıyor, denebilir. Yenibütün
cü Manifesto'nun içerdiği saptarnaların yanında tek ve
görmek
belirleyici olan bir öngörü vardı: Kısa bir süre sonra gerekiyor. s
Yenibütüncü _______ ,ttı=�•.J ••
Manifesto'dan
V.ÇOLAK: Temelinde insanın, bireyselliğin yerleş
sonra, bireye tirildiği bir estetik arayış . . . Sanatın, şiirin bir organiz
karşı olana ma olduğunu unutmadan tabii.
NEF'İ: Biz tarihin bir kesitini tanımlıyoruz, onun kar
suçüstü şılığıyız. Uzun ve bilinen hikiiye. Siz tarih yapmaya baş
yapılıyor. lamıştınız, devam edin. Ayrıca başka şansınız da yok.
V.ÇOLAK: Tuhaf! Bunları Nefi söylüyor!
pılanmanın ve sanatın gereksindiği noktaları da belirt S. NEZİR: Hep bilinen şey: Tarihin tekerleği! Hep
miş oluyor. ileri gidiyor! Yeni olan da bunda gizli aslında. Dünden
S. NEZİR: Yani yaşayan bir sanat, yaşayan bir poli- bugüne gelende, geleceğe uzayanda saklı bütünlüğü hep
tika. . . Kişinin kendini aşmasını sağlayan biravandgar- görebilmek. Nefi'den Nazım'a ve sonrakilere. Yeni olan,
dizm .. . bu bütünlükte. oemayandan esinli değil'
Pasionaria: Dolu Yaşam, Yalın Ölüm gulamaya dökülmesi ise "Genel Barışçı Darbe" oldu.
Bu kez, Dolores, diğer liderlerle birlikte buna karşı çıktı.
leştirilmesi çalışması, İÇ Savaş'ın emektarlarından olan Carrillo, Partisinin gücüne gereğinden fazla güvenin
Passionaria, Yicente Uribe ve Antonio Mije'nin başkan ce, 1958'de bu poitikanın uygulamaya dökülmesi umul
lık ettiği Yürütme Kurulu'na ters düştü. SBKP yöneti madık biçimde başarısızlıkla sonuçlandı. Yine de Car
mine ters düşmesine karşın, Carrillo'nun Parti'yi yeni rillo, 1959 Temmuz'unda bir Parti toplantısında darbe
üyelere açması, güçlü müttefikler araması, yeni Sov yi fanatik bir şekilde savunmaktaydı.
yet politikasının barışçı düşüncesine uygun düşüyordu. İşte bu dönemde Dolorez, Parti Genel Sekreterliği'
Carrillo'nun bu düşüncesiz tutumuna karşı Dolures'in nden ayrılmak için istifasını verdi. Bu gerçeği görme
bir sindirme planı vardı; ancak SBKP'nin 20. oturumun deki duyarlılığının, Parti'nin, yanlış politikaları karşı
da Khruschev'in konuşması onu bu konu üzerinde bir sında ödünsüz oluşunun etkili bir göstergesiydi.
kez daha düşünmeye yöneltti. Kısa bir süre sonra Uri 12 Kasım 1989 tarihinde 94 yıllık yaşamını noktalar
be'ye karşı genç rakibiyle işbirliği yaptı ve Merkezi Ko ken, görüşlerini ve sahip olduğu değerlerini asla değiş
mitesi'nin olağan toplantılarından birinde Carrillo'nun tirmemişti.
6 Ulusal Barış Politikası kabul edildi. Bu politikanın uy- Dolu yaşadi, ya/m öldü! -The Guardian 'dan
Her Şey
Şiirde
CEMAL SÜBEYA
Sorular:
ENVER ERCAN
Şiirimizi 1990'/arın eşiğinde nasıl değerlendiri kemizin içinde bulunduğu koşulun karşılığıdır.
yorsunuz? Türk şiiri, değişen dünyanın farkında mı? Diyorsunuz ki ''Türk şiiri değişen dünyanın far
kında mı?" Dünya değişimi yeni. Şiir bir öncüdür;
Türk şiirinde son bir iki yıl içinde bir oynama ama daha doğrusu bir yansı. Sezmiştir. Yine de
yok. Ama art arda yeni şairler de ortaya çıkıyor. gerçek konumu yansı olmak. O da daha sonra ola
Son yılların şiiri için düşüncelerimi çok yerde yaz cak. Sanıyorum, şu anda da yansısı. Vazgeçemi
dım. Bunun için ne söylesem yineleme olacak. yor. karar da veremiyor.
Ama yeri gelmişse, yinelemeler de yararlıdır di Genç şair/erin yazmakta olduğu şiiri, oluşturulan şi
yorum. Turgut Uyar'ın bir sözü vardı: "Günün irsel düz/emi, geleneğe bağlanabilecek kıvamda bu
şairi deyince, hemen genç şairlerin şiir serüveni luyor musunuz?
akla gelmeli'' ... Bir de Tuğrul Tanyol'un bir sö Genç şairlerde acemilik evresi yok. Ya da bu
zü: "Ağabey, şiir mutlaka çıkışlar içinde mi ol evre çok kısa sürüyor. Demek, dilimiz ve şiiri
malı? Şart mı bu? Sizinki öyle olmuş. Bizlerinki miz oturmuş. Şu anda hemen hepsi aklıma gel
için şart mı bu?''.. . Birincisi çok doğru, ikincisi mez elbet. Ama dikkatimi çeken sanatçı adları sa-
de üzerinde düşünmeye de yayım. Yalnız burda şöyle
ğer. Ancak, bunu bundan bir soru var? Genç şair kim?
sonra sizler yapacaksınız...
1990'1arın eşiğinde dünya
PARK Özel'lerden, Behramoğlular-
dan sonra gelmiş herkesi
da gerçek şiirin soluk aldığı Öyle sevdim ki seni genç şair saymalı bence. Çok
ülkeler şunlar: Latin Ameri Öylesine sensin ki! ad var: İsmail Uyaroğlu,
ka, İspanya, İtalya, Yunanis Enis Batur, Tuğrul Tanyol,
Kuşlar gibi cıvıldar
tan ve Türkiye. Sanayi, ileri Yenibütüncüler (Seyyit Ne
batı ülkelerinde şiiri dışla Tattırdığın acılar.
zir, Tuğrul Keskin, Veysel
mış. Daha doğrusu, şiir, sa Çolak, Metin Cengiz, Hüse
nayinin ardılı olmayı kabul yin Haydar), Sunay Akın,
etmemiş. Doğu bloku ülke Ahmet Güntan, Behçet Ay
lerinde ise birey özgürlüğü san, Turgay Nar, Enver Er-
açısından dışianmış bulmuş can, Salih Bolat, Levent Yıl
şiir kendini. Diyorum, azgelişmiş ülkelerde, ge maz, Yusuf Alper, Yunus Koray, Turgay Fişek
lişme yolunda ülkelerde şiir hala altın. Sözgelimi çi, Ahmet Telli, Ali Cengizkan, Ahmet Erhan,
Türkiye'de şiir nicedir felsefenin de yerini tutmak- Akif Kurtuluş, Seyhan Erözçelik, Adnan Özer,
ta. Küçük İskender, Erdal Alova, Ramazan Üren,
Ayrıca ülkemizde şiirin kullanım değeri öteden Murathan Mungan, A. Cinozoğlu, Arif Ay, Hü
beri çok büyük. Bir kişi ölür, tarih düşülür; bir seyin Alemdar.
çeşme yapılır, üstüne beyit yazılır. Diyebiliriz ki Çok genç şair var. Hepsi de iyi. Çok kez vur
hiçbir ülkede bizinilinde olduğu kadar şiir söy guladığım gibi yeni bir "aşırılık"a gereksinimi
lenınemiş, yazılmamıştır. var genç şairin. Aşırılık derken bir değİşıneyi söy
Kavimler Kapısı Cumhuriyeti. . . Gerçek adı bu lemek istiyorum. Bir şeyi bir yerden tutma. Ama
dur ülkemizin. Düşünceden önce gelmiş insan iliş bunu çok kişi olarak yapmak ... Tek kişi olarak
kileri. Şiire götürür bu. Sanata, ama en önce şiire. şair oluyorsun, ama çok kişi olarak ayrıca tarihin
Götürmüştür. kesiti oluyorsun.
Bir oynama yok dedim. Şiirdeki bu durum ül- Kadın şairler de var, iyi: Gülseli İnal gibi. . . 7
Bir şeyi bir yerden tut
ma. Ama bunu çok kişi
olarak yapmak. Tek kişi
olarak şair oluyorsun,
ama çok kişi olarak ay
nca tarihin kesiti oluyor
sun.
İki Ateş Arasında/Sürgün Yazıları; sevgi, dostluk, farklı değil. Batı 'ya bakışımızda (genel olarak
özlem temasını kimi edebi, kimi insani ilişkiler sü dünyaya bakışımızda) kendimizi beğenmişlikle
recinde işleyen yazılar ve sıcacık şiirlerin yanı sı aşağılık duygusu arasında gidip geliyoruz. Kanım
ra, yıllardır sürdürmekte olduğunuz şiir-sanat-kültür ca her iki duygu da yanlış, abartılı ... Herkesten
eyleminizi bütünleyici konuşma, sapıama, insanlık
(ve öncelikle Batı' dan) öğreneceğimiz şeyler
onurunun çiğnenmesine kafa tutuş ve öneriler top
var. .. Ve herkese (bu arada Batı'ya da) öğretebi
lamı. ''İki Ateş Arasında'' yazısını yeniden okurken,
Fransa 'da çıkardığınız Anka 'yı hatırladım. O gün
leceğimiz şeyler var. . . Kimseye herhangi bir şeY"
lerde Broy'da çıkan konuşmanızı da ... Sürpriz bir önermek haddim değil. Kendi payıma, olabildi
soru: Bu kez, tersine, yurdumuzdan sürgün yıllan ğince hoşgörülü, demokrat ve özeleştiriye açık ol
na bakmak ister misiniz? Anka 'nın etkinlik ve işlevi maya çalışıyorum. Türkiye'de aydınlar, sanatçı
açısından?.. lar, birbirlerini çok sevmiyor. Birbirlerinin eme
Anka'nın etkinliği, işlevi konusunda kitabımda ğine fazla saygı duymuyor. Oysa batına tehlike
yeterince ayrıntı var. Burada söyleyebileceğim sindeki bir gemide, düşme tehlikesindeki bir uçak
şey, benim Paris'ten ayrılışımla Anka'nın sona er ta gibiyiz. Tek başına kurtuluş olasılığı çok za
mediği, yayınını sürdürdüğüdür. Dergi çevresinde yıf.,. Elbirliğiyle, bulunduğumuz gemiyi, uçağı
üretici ve teknik bir kadro oluşturabilmiştik. Ve kurtarmaya çalışmalıyız, diye düşünüyorum. Ki
önümüzdeki birkaç yılı kapsayacak bir planlama şisel özgürlük, kişisel çalışma kuşkusuz ki esas
yapmıştık. Bu kadro şimdi, Paris Üniversitesi tır. Kavgalar, tartışmalar da gelişme için kaçınıl
Türkoloji bölümü öğretim üyelerinden Dr. M.Boz maz bir şeydir. Fakat saygılı, hoşgörülü, eleştiri
demir'in yönetiminde, benim de buradan katkı ye ve özeleştiriye açık olma koşuluyla. Fili tarif
larımla, yayın planımızı gerçekleştirmeye çalışı eden körler gibiyiz. Her alanda yığınla eksiği
yor. Çok yakında baskıdan çıkacak olan sayımız; miz,tarihten gelme sakatlanmalarımız var. Bun
''Türk Sürgün Edebiyatı'' başlığını taşıyor ... Bu ları kavradığımızda, önyargıları, yukardan bak
nu, "Göçmenlik ve Edebiyat", "Fransız Devri maları aşma yönünde de yol almış olacağız.
mi ve Türkiye", "Türk Mizahı" vb. konuların Dünyada ve ülkemizde şiiri, sürgün yıllannda da
da oluşturulan sayılarımız izleyecek. sı cağı sıcağına izlediniz. Türk şiirinin dünya şiirin
deki yerini tanıtıcı çalışmalar yaptınız. Sapıama ve
Humanite 'ye bir mektubunuz var. Bu mektubu ilk kez
belirlemelerde bulundunuz. Bunlardan söz etmek is
kitapta okuyoruz. Mektupta, FKP yayın organını
ter misiniz?
''duyarlı ve özenli ' ' olmaya çağınyor, batı/ılann ül
Anka'nın bir sayısı "Türk Şiiri Özel Sayısı"
kemiz gerçeklerini ve insanını oldukça dışardan, yu
kardan, hazır yargılarla değerlendirdiğini demeye
olarak yayınlandı. Son olarak yayınlanan ''İstan
getiriyorsunuz. ilerici yayın organlannın bile aşa bul" konulu sayıda Nedim'den, Tevfik Fikret ve
madığı kimi önyargılara karşı sanatçı ve aydın ola Yahya Kemal'den günümüze, geniş bir seçmeler
rak gösterdiğiniz duyarlılığın sürdürülmesi yönün toplamı yer aldı. Her sayımızda Türk şiirinden ör
de önerileriniz olmalı?. . nekler yayınladık. Tek tek saymadım, fakat An
Türk sanatçısının, aydınının kişilik özellikleri, ka'nın tüm sayılarında yayınlanan şiirler, Fran
Türkiye insanının genel kişilik özelliklerinden pek sızca'da bir "Türk Şiiri Antolojisi" oluşturacak 9
Heine'nin Şarkılar _______ rtı:�·... ·•
Kitabı 'nı lamak kolay değil. Fakat yine de, XX. yy. Türk
şiirinde önemli, güçlü atılımlar ve başarılar bu
kanştınrken,
lunduğunu söyleyebileceğimizi sanırım.
Nô:am Hikmet'e
Şiir için dergi, denebilir ki, balık için deniz neyse
esin kaynağı o. . . Ne ki 1980'lerin dergilerinde şiirler alevaryu
olduğunu sandığım ma alındı hep. Öte yandan Broy vb. dergilerse, sü
rekli ölüm kalırn savaşı içinde bugüne geldiler; şii
bir şiir/e rin akvaryuma sokulmasına direndiler, direniyorllır.
karşılaşıverdim. Türkiye 'de bulunduğunuz yıllarda, başta Halkın
Dostları olmak üzere, Militan, daha sonra Sanat
kapsam ve nitelikte. Bunun dışında ben, yine Pa Emeği dergilerini çıkardınız; ayrıca sürgünde bile
dergi çıkarmadan edememiş bir şair olarak, bu du
ris'te, Sorbonne Üniversitesi'nin "Centre de Po
rumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
etique Comparee'' bölümü çalışmalarına katıldırn;
Kurumlaşmamış, genç, bağımsız dergiler her
orada Türk şiirini tanıtıcı konuşmalar yaptım.
zaman önemlidir, bir canlılığın göstergesidir. Fa
SSCB'de bulunduğum sırada, Letonyalı şair ve
kat acele gruplaşmalardan, acele kurarnlardan ka-
Türkolog Uldis Berzinç'in Türk şiirinden çeviri
ler sırasında karşılaştığı güçlüklerle ilgili sorula
rını yanıtlamaya çalıştım. Uldis Berzinç'in daha
sonra Riga'da yayınladığı (ve kanımca dünyada
bugüne kadar yayınlanmış en kapsamlı, en önemli
Türk şiiri seçkilerinden biri olan) antolojiye, (bu Bray, yeni yayın
antolojide yer alan ve aralarında bulunamadığım döneminde, her
ş;:irleri tanıtan) bir önsöz yazdım ("Şiirin Dili çevreden, yeni,
Anadil" başlıklı yazım, Adam Sanat Dergisi'nde
de yayınlandı. ). Moskova'da, "Raduga" Yayı özgün, canlı,
nevi'nin isteği üzerine, (aralarında doğal olarak "hakiki" seslerin
bulunmadığım) günümüzün en genç Türk şairle
buluştuğu bir alan,
rinden bir seçmeler hazırladım, fakat yayınevi bel
ki de düşüncesinden vazgeçtiği için, yayın konu bir forum olsun ...
sunda bugüne kadar herhangi bir gelişme olmadı.
Türk şiirinin dünyadaki yerini değerlendirebil çınmak gerektiğini; ve yayınlanacak ürünlerin se
mek kolay değil... Dün Heine'nin Şarkılar Kita çiminde bu genç dergilerin belki daha da titiz ol
bı'nı karıştırırken, Nazım Hikmet'in o çok sevi ması gerektiğini de belirtmek isterim... Dilerim
len "Karlı Kayın Ormanında" adlı şiirine esin ki, Broy, bir aradan sonraki yeni yayın dönemin
kaynağı olduğunu sandığım bir şiirle karşılaşıver de, her çevreden, yeni, özgün, canlı, "hakiki"
dim. . . Bu karşılaşma beni, Heine'nin şiiri, XIX. seslerin buluştuğu bir alan, bir forum olsun...
yy. romantizmi, romantizmden gerçekçiliğe ge
çiş, bu oluşumların estetik-biçimsel karşılıkları,
bütün bu süreçlerin Türk şiirine yansımaları ko
nularında düşündürdü.. . (Saint John Perse'in şi Ataol Be�oğlu
irlerini okurken onun "Les comediens sont
venus" adlı şiiriyle, Turgut Uyar'ın "Terziler
ATAOL
BEHRAMOGLU
Geldiler'' adlı şiiri arasında şaşırtıcı benzerlikler
görmüştüm. 1 Turgut Uyar, S.J. Perse'in şiiriyle
IKİX İki Ateş
şu ya da bu biçimde karşılaştı mı, bilemem. Fa ARASINDA Arasında
kat benzerlik gerçekten çarpıcı...) Yukardaki bir
SÜRGÜN YAZlLARI
sorunuza yanıtımda söylediğim gibi, her alanda
Boyut Yayınlan
fıli tarif eden körler gibiyiz. Bu nedenle, Türk şiiri ""Sürgün yazıları" · 3500 TL
10 dünya şiirinin neresindedir gibi bir soruyu yanıt-
Bir yönetime
ilişkin yasanın bir olsanız, Yunan yurtseverlerinin, demokratlannın tep
kisi ne olurdu? Aynı durumu Şili'ye, baskıcı yöne
ulusun adıyla tim altındaki başka ülkelere uyguladığınızda, "Türk
anılmasını yasası" ifadesinin anlamsızlığı, saçmalığı, mantık
dışılığı hemen görülecektir.
anlamak çok güç. Fransa 'da ve Avrupa 'nın başka ülkelerinde Türk
lere ve Türkiye'ye karşı çoğu kez gerçeklerle bağ
daşmayan, fakat karmaşık tarihsel ve siyasal ilişki
lerin sonucu olarak geçmişte derin kökleri bulunan
önyargılı duygu ve düşüncelerin varlığını çok iyi bi
''HUMANİTE''YE MEKTUP(*) liyorum. Haberinizdeki başlığı bu peşin hükümlerin
sonucu olarak görüyorum ve bu bizler için yeni bir
şey değil. Öte yandan, ''Humanite '' gibi bir gaze
Değerli dostlar,
tenin böyle bir konuda daha duyarlı ve özenli olma
Türkiye Başbakanı Bay Turgut Özal'ın Paris 'e ge
sı gerektiğini düşünmeye hakkımız var. Bu uyarımı
lişiyle ilgili bir haberinizin başlığını, sürgünde ya
dostça bir anımsatma saymanızı rica ederim. Bir iyi
şayan bir Türk demokratı olarak büyük şaşkınlıkla
niyet ve arkadaşlık belirtisi olarak, mektubumun ga
okuduğumu üzülerek belirtiyorum. Bu başlık şöyley
zetenizde yayınianmasını bekliyorum.
di: "Paris 'te Türk yasası". (Humanit e, 15 Kasım
1985, sayfa 18). Bir yönetime ilişkin yasanın bir ulu
Ataol Behramoğlu
sun adıyla özdeşleştirilmesini ve bu anlamda bir yö
Türk şairi, Asya-Afrika
netimle bir halkın ve bir ulusun özdeşleştirilmesini
Yazarlar Birliği Uluslararası
anlamak benim için çok güç.
"LOTUS" büyük ödül sahibi
Yunanistan 'daki albaylar cuntasının şeflerinden
biri o günlerde Fransa 'ya gelmiş olsa ve bu kişinin
(*)Fransız komünist Partisi Yayın Organı Humanite gazete
koruma polisleri şimdi söz konusu olaydaki gibi gös si genel yayın yönetmenligine gönderilen 3. ı 2. ı 986 tarihli bu
tericileri dövmüş olsa, "Yunan yasası" gibi bir baş mektup gazetede yayınianınadı ve herhangi bir yanıt da gel
lık koyar mıydınız haberinize? Böyle bir şey yapmış medi. A.B.
BURÇAK EVREN
Türk Sinemasında
Yeni Konumlar
Sen Beni Sev Umut/Yılmaz Güney 'den,
Milhan'a Mektuplar
Derin ve köktenci bir aşkın iç
Uçurtmayı Vurmasınlar/Tunç
Şiir, öykü, edebiyat, sanat hesaplaşmalarından dünyaya
Başaran'a Türk sineması
ve eleştiri üstüne denemeler, sorumlu bir duyarlıkla yönelişin
diyaloglar, sürekli derinleşen İZZET· GÖLDELi birbirine dönüştüğü yeni bir
bir ustalık üslup, yeni bir tür
Sis Çanı
JEAN PAUL SARTRE HAYATİ ASILYAZlCI
Türkiye'den Avustralya'ya çekilen
bir çizgiy le kanayan duyarlıkların Moskova... Tiflis...
Bir Şefin taşırdığı şiirler
Glasnost
Çocuklu�u PABLO NERUDA
Moskova'dan Tiflis'e bir sanat
Yanlış bir aile ortamından otoriter Aşk Soneleri adamının izlenimleri,
bir işyeri şefliğine, homoseksüel dostluklardan getirdiği esintiler,
ilişkilere ve faşizan eğilimiere Nobel ödülü de alan çağİmızın perestroyka ve glasnostun sanat
sürüklenişin öyküsü Şili'li dev azanından aşk üstüne yaşamı üzerindeki sonuçlarına
yazılmış en güzel şiirler dair gözlem ve saptamalar
11
Grup Yorum
Gözaltılardan
Cezaevlerinden
Sıyrılıp Gelerek
Söylemediklerini
Söylüyor
Grup Yorum elemanları, arkadaşımız Namık Atalay'la.
89 'un geride kalan büyük diliminde, tüm dünyada ve Çok yazılıp çizildiği için isim vermekte sakınca yok:
özellikle sosyalist ülkelerde ilginç dönüşümler yaşa Sözgelimi Latife Tekin, Ahmet Altan, sinemada Sinan
nırken; ülkemizde, görünürdeki demokratikleşme yöne/işi, Çetin bu yılgınlığı derinleştiren ürünler verdiler. Tür
buna kitlelerin katılımı söz konusu olduğunda terörü ar kiye'nin emekçileri açısından en karanlık yılları oldu o
kalamaya ' 'dönüşüyordu ' ' yüzsüzce. 1 Mayıs 1989 'da ya
yıllar. Emeğe ilişkin kültür değerleri , bütün bir birikim
şaJUınlar, Güneydoğu 'da Kürt köylerinde tanık olunan resmi
yeniden kesintiye uğradı , dahası yadsındı. Bu durum
baskılar, cezaevlerinde zorbalığa varan uygulamalar. . . Ül
da, TV ve basın tekellerinin de üstlenmesiyle,
kemizde görülen anti-demokratik manzaralardan ilk akla
gelenler. Bu arada, 12 Eylül faşizmiyle birlikte süregelen emperyal ist-kozmopolit kültür öğeleri egemen kılındı.
depo/itize ve terörize etme gayretlerine karşın , geniş işçi Arabes k yaşam ve kültür biçimleri, toplumun bütün göz
eylemleri ve öğrenci gösterileriyle uç veren yeniden poli zelerine, deyim yerindeyse pompalandı. Sonuçta faşiz
başka sonuçların yanı sıra , denebilir ki,
tikleşnıe _\'Öne/işi, min, insanı sürüden biri olmaya zorlayarak bireysel kim
tam da bu yöne/işe denk düşen Grup Yorum müziğinin yıl liği silikleştirmesini, bireyi toplumun örgütlü üyesi ol-·
boyunca sıcak bir ilgi görmesi sonucunu da verdi. Doğru maktan al ıkoymasını, kısacası korkunç bir kopuşmayı
su kitlelerin sıcak ilgisinin bedeli, öbür tarafta resmi güç
yaşadık. Ama yaşamın içinde hep asi kalan bir şeyler,
/ei:in sıcak ilgisiyle grup elemaniarına ödetildi. Bir müzik
hep dik ve diri kalan değerler de, kayayı delen incir ör
sösyleşisine oldukça poliıik düzeyde girdik . . . Geride ka
neg i , gizl iden gizliye sürgünlerini vermekten geri kal
lan aylar boyunca olan biten üstüne sizler ne söyleyeceksi
niz' madı elbet . Ne ki ortama, yılgınlık sinmişti . . .
Peki bu durum müzige nasıl yansıdı! Bizden önceki
-EFKAN ŞEŞEN: Evet. . . Oldukça anlamlı bir baş topluluklardan Ezginin Günlüğü ve l'eni Türkü, toplu
langıç. Bizimle yapılan başka söyleşiiere göre şaşırtıcı ma aşılanmak istenenduyarlığı dağıtıcı, etkisizleştirici bir
ve tok sözlü . Söze biraz gerilerden girelim: 12 Eylül işlev yüklenemedi . Bu duyarlığı yaygınlaştıncı bir et
sonrasında, bireyin iç dünyasının parçalanıp örselendi kinlikte kaldıklarını söylemek belki haksızlık olur ama,
ği bir tarihsel süreç yaşandı. Bireysel ve toplumsal bü bu duyarlığı yınıp aşabildiklerini de söyleyemiyoruz.
tünlüğün, örgütlü bütünlüğün özü boşaltılmaya çalışıl Grup Merhaba, ilk çalışması olan Memleketim'le her
dı. .. Elbette bilimler; psikoloj i , sosyoloj i , ekonomi, tarih zaman olumlanabilir. Ama o kadar. Çok genel bir be
bilimleri bunu kendi ölçütleriyle irdeleyecek, ne olup lirlemeyle müzikte bizden önceki durum bu .
bittiyse çözümleyip adını koyacak . . . Koymaktadır. An
-Bir Ahmet Kaya, bir Zülfü Livaneli. . . .
. cak, sanatta, somutluk söz konusuysa, bütünlük, de
-EFKAN: Oraya geliyorum. Şimdi gerek bir Ahmet
rinlik ve yaygınlık gözetilerek, bireyi ve toplumu, ya
Kaya, gerekse kopyalan (gülüşmeler) , müziğe taşıdık
şamının bütün anlarıyla yakalamak gerekiyor. Şunları
ları içerikte de, ezgide de aralıeski politikaya yüklemek
gözledik biz, 86'da çalışmalara başlarken: 12 Eylül son
ten, ya da ters i , politik söyleme arabesk duyarlığı yük
rasındaki 6 yıl boyunca toplumun tüm sinirleri duyar
lemekten öte gidemediler.
sızlaştırılmak; birey kimlik bunalımına sürüklenmek is -Bir şey söylemek istiyorum. Yıl 1985 'ri. . . Bunu Broy '
tendi. Yaşamın bütün kesitleri, biçimleri , dayatılan sosyo da kimi öğrenci arkadaşlara söylediğimizde, ' 'devrimci ki
politik koşullara zoraki uyduruldu. İnsanın özgüllüğü şileri karalama ' ' suçlamasına uğramış, o arkadaşların der
ne, iç yaşamının derinliklerine sızılarak teslim alındı giden uzaklaşmasına yol açmıştık. . .
ğı, edilginleştirildiği gözlendi.Üstelik buna en son boyun -EFKAN: Öyleyse bunu bütün nedenleriyle yaza
eğmesi gereken kişiler olmaları gerekirken, kimi sanat rak ortaya koyacaktınız (gülüşmeler) . . . Sanırım sonuç,
çılar da bilerek bilmeyerek ortam hazırladı. Kitlelere başka olurdu . . . Li vaneli'de ise, arabesk denemese bi
12 aşılanmak isteyen duyarlığı yaymayı üstlenenler çıktı. le, yalnızlığın ve yılgınlığın rafine bir hüzün müziğiyle
Umudu müzik
derinleşii rildiği , mutsuzluğun yaşam biçimine dönüş te yükseltmek ge
türüldüğü , karamsar bir müziğe yönelişe tanık oluyo
ruz. Ada işte böylesine hüzne bulanmış bir ezgiler top
rekir. Livaneli,
lamı. Sözlerde umudun yükseltilmesi bir anlam taşımaz. eski çizgisini terk
Bunu müzikte yapmak gerekir. Livaneli buna yönelmedi .
Başka deyişle, sevinci ve umudu yaşamda yükselten çiz
etti.
gisini, eski çizgisini terk etti. Döneme uydu demek ağır
olur belki. Ama döneme kafa tutamadı. Bu açık! Şim
di sanatçı olarak, sanata karşı sorurnlusun, kendine karşı O kesitte neler vardı'? En başta Ruhi S u . Onun yaşanı
sorumlusun; yanı sıra halka ve dünyaya karşı yükümlü boyu ürettikleri, halk müziğine ilişkin yaklaşım yönte
sün1 O zaman işin, en koyu karanlıkta, bulabildiğİn bir mi, sağladığı birikim, gelenek oluşturmad önemli bir
parça ışığı, onca acı içinde bir yudum sevinci , yaygın uğrak. Öte yandan Yt?ni Tü rkü ' nün 79'daki ürün topla
yılgınlıkta bir sıkımlık da olsa asi direnci , çirkinlikler mı Buğdayın Türküsii'; Cem Karaca'nın Dada/oğlu ve
ortasından zuladaki güzelliği çıkarıp yeniden üretmek Şeyh BedretTin Destanı çalışmaları, Moğollar'ın birçok
olmalı. Oysa onlar, faşizmin onları görrnek istediği mev çalışması, Zülfü Liavanel i'nin, '80 öncesi ürünleri gi
zilere çekildiler. Faşizme h izmet mi ettiler. Değil! Fa b i . Ancak dönemin sivil-faşist terörü , bu çalışmaların
şizme hizmet ederek sanatçı kalmanın zaten olanağı yok . . içerden ve dışardan (yaratıcı ve eleştirmen tarafından)
Düşünülmesi abes! değerlendirilmesinin hep ertelenmesine yol açıyordu.
-EJDER AKDENİZ: Bunun, yani bu geri çekilişin de Nitekim içerik-biçim uyumsuzluğu, aj itasyon yanının
nedeni şuydu : Sanatçı önüne uzun erimli hedefler ko zaman zaman öne çıkmas ı, temel özell i kleriydi . . . Da
yamıyor. Bırakın yüzyılları, bir ömürlük hedefler bile ha sonra SO'li yılların müzik değerlerindeki olumluluk
koyamıyor. Bu yüzden her on yılda bir çizgi değiştiri lara baktık.
yor, farklı kalıplara giriyor. Bunu yenilenmek sanıyor. - Yani durum o kııdar da kötü değil. Olumlu değerler
Yenilerıme olayında belirleyici kendisidir! Sürekliliğin de var!
den seni hiçbir dış etken alıkoyamaz . Oysa onları, dö -EFKAN: Var var. . . . Zaten -kimilerini kızdırrna pa
nemin dış dinamikleri belirliyor. Burda sanat biter. Ni hasına çok bilinen bir doğruyla söyleyecek olursak- di
tekim bizdeki süregelen aydın/sanatçı karekteri , baskı yalektiğin gereği bu. Olumsuzlukların olduğu yerden
lar karşısında kabuğuna çekilip saltvarlığını koruma kay olumluluk da uç verir. Nitekim biz öyle çıktık . . . Evet,
gısı, bu benlik kaygısı, sanatın önüne geçiyor. Rahat dö bu olumlu değerleri sürekliliğe dönüştürrneyi üstlendik.
nemlerde de, yine aynı benlik kaygıs ı , en öne çıkmaya Geleneği kurma ve sürekliliği gerçekleştirme! Gereken
yöneltiyor. Livaneli'nin ve ötekilerin konumu hep bu . buydu . Ve bu da, uzun erimli bir süreç istiyordu, bu
Bir gerçeği yeniden vurgulamanın tam sırası: Aydın/sa sürece yüreklilikle katılma sonucu gerçekleşebilirdi.
natçı b irey, önüne koyduğu hedefleri kesintiye uğrarma Neydi bu olumluluklar? Bir kere sonuçlanmış bir tar
yacak yüreklilikle olmal ı . tışma var. Artık ona dörımek gerekmiyor: Çokseslilik . . .
-EFKAN: Bütün bunlar bizim ortaya çıkışımızın ge 12 Eylül öncesinde faşist terörle mücadele ortamında
rekçesi : İşte odağında bütün bu anlattığımız içeriğin yer doğup gelişen bir müziğimiz vardı ki , klasikleşmiş bir
aldığı gericileştirrne sürecine karşı, sanatı ve hayatı yerli tanımla söylersek, çocukluk dönemini yaşıyordu. Sa
yerine koyma tutkusu . . . Bu durumda, 12 Eylül önce natın, olmazsa olmaz bir bütünlük yasası var: İçerik
sinde bir düzeye gelmiş, ama kesintiye uğramış müzik biçim birliği . . . O yıllarda sıcak mücadele ortamında bu
değerlerine döndük. başlangıç noktamız o kesit oldu. na pek kafa yorulamamıştı. SO'Ii yıllarda ise, insanın
kimliğini eksik biçimde dışavuran bir müzik ortamın
da, her şeye karşın materyal genişlemesi , toplumun ku
lağının değişik müzik seslerine açılması, evrensel kül
tür araçlarının günlük yaşama doluşması sonucunda,
içerik-biçim bütünlüğünü kurma yönünde hazır bir or
Neydi bu ilk yol? Geleceği kendi elleriyle kuracak emek - Burada bir şeye değinmek istiyorum. Belki geleceksi
çilerle ve onların dünyası için mi olacağız, yoksa bu niz oraya ama, bana kalirsa tam sırası.Munzur Dağı ve
nun dışında, düzenin içinde (gülüşmeler) mi olacağız. Mapushane Çeş mesi nde, ezginin bir öğesi olmuş, hiç ya
'
1980'1erde bile halaTanzimatlı ve Tanıimaıçı (gülüşme dırganmayan çan sesleri, ayak sesleri kullanılmış efekt ola
ler), edilgen kalarak mı sanatçı olacağız! Kendimizi dö rak. . .
neme göre tanzim etmek ve ettirmek (gülüşmeler) iste -KEMAL: Sezgiyle yakalanmış öğeler onlar. Bu tür
mediğimiz için ilk yolu seçti k' . efekıleri geniş kullanmaktan da kaçınıyoruz . Her zaman
-EJDER: Bu ilk yolu gerçekleştirirken, ne bugünkü aynı başarı sağlanamayabilir. Geleceğim oraya . Onu di
yerimizi. ne de bugünkü yerimizle değerlendirilmeyi ye yorduk, en önerrJisi şu: o sırada süreci yakalayan, top
terli görüyoruz . Tolstoy'un bir sözü var: Insanın işgal lumsal duyarlıkla onu yeniden üreterek örtüşen başka
ettiği mevkiye değil , göz diktiği mevkiye bakılmalı. Biz, müzik çalışmaları , başkalarının çalışmaları olmadı. En
uzun eriınde çizmek istediğimiz eğriye bakılınasını is azından Grup Yorum'a kadarki çalışmalarda görülme
tiyoruz. yen bir dinamizm vard ı . Genç insanlardık ve farklı ke
-Müziğinizde, başmdan beri, kendini ilk bakışta ele ver simlerden getirdiğimiz duyarlığın kesiştiği yer yer ça
meyen büyük bir iddia var zaten1 lıştığı bir zemindeydik. Efkan, cezaevindeki anonim güf
-EFKAN: Başlangıçta estetik düzeyimiz, kuramsal te ve besteleri de taşıyarak bu çalışmalara kaııldt; ses
yönden, kanımızca pek derin olmamakla birlikte bir şey sizce süren, kendil iğinden süren bir duyarlığı bize ka
leri sezgiyle görüyorduk: Yeni ve uzun erimli bir ses zandırdı; bu da ötekilerin hiç hesaplamadığı, yaşanan
oluşturmak. Müzikal eğitim, duyarlık birikimi, teknik bir şeyleri taşıdığı için farklılığımızı pekiştirdi. Bakın
veriler yönünden pek yeterli olmayan gencecik insan burda, bizim de çalışırken farkına vardığımız bir şey
lardık. oldu: Geleneksel türkü formu, ürünlerimize yansıyor,
nerdeyse yönlendiriyordu. Aslında bu istediğimiz şey
- Aslında sanatçmm en büyük yerisidir sezgi: Bakm, bu
kendi liğinden olurken, türkülerde neyin çağdaş, neyin
radan, ürünlerinize geçelim isterseniz. Sezginin anlamı da
eskimiş olduğunu irdelemeye başladık. Bugünden ya
çıkacak ortaya. Şöyle ki: İlk çabşma/annızı topladığmız S ıy
rına sarkan halkayı da o zaman yakaladık: Geleneksel
rılıp Gelen 'le gerek yerel, gerekse evrensel müzik öğeleri
türküler temel formumuzdu. Bir koşulla: Ondaki yalın
nin ince bir bileşimini aradığınız, yer yer bunu ustaca ba
şardiğim� göz/eniyor. Gerçi derin müzik bilgisi olanların bu lığı ve kendi liğindenliği bozmaksızın yeni ses biçimle
konuda henüz söyledikleri bir şeye rastlamad1k, ama Broy ' riyle zenginleştirmek. Arılık ve duruluğun, otantik özel
daki arkadaşların göz/emi bu. Ancak Haziranda Ölmek liğin, bu yenilenmeyi sindirmesi, yapının olağan, do
Zor/Berivan rap111111�111 en geniş müzikseverler kitlesine ya ğal dönüşümünün sağlanmasıydı tek kaygımız . . . Bunu
yiimasindan sonra bu ilk çabşmanm dafarkma �'Onld1. Buna
karşılık, Türkülerle çabş1nanız aym kitlenin beklemisini ye
terince karşı/avamad1. Bunu neye bağlıyorsunuz?
bu olmak istemiyoruz. Grup Yorum olarak nerdeyiz, ne -KEMAL: Bu, bizim kullanımımızdaki özgünlüğü
yapabiliriz? Ne yapmalıyız? Böyle olunca, yapılmış değiştinnez. Helikopter sesi, sonuçta endüstriyel bir ses.
olanlara da bakmak, yerimizi ve hedefımizi ona göre Herkes kullanabilir. Kaldı ki, ezgiterin içeriğinde tema
belirlemek gerekiyor. Benzer tarihsel süreçleri yaşayan farklılığı da var... Kaldığımız yere dönelim: Müzik dı
ülkelerin halk müziğini ve gruplarını izlemeye çalışı şı öğeleri, kendiliğinden sesleri ezgiye birleştirirken, halk
yoruz. lnti Ilimani de bunlardan biri. Çok ilginç: Che 'ye müziğinde gizli olarak süregelen bir özelliği açığa çı
Ağıt ya da benzer kimi ağıtlarda bile adamlar coşkulu karmak, güçlendirmek amacındaydık... Halk müziği
bir müziğe varmışlar. Yani acıyı coşkuyla yansıtmayı nin geleneksel statik özelliklerini, yaşamın yeni konum
başarıyorlar. Acıyı kabullenmiyor. onu ı:oşkuya dönüş- larında. karnıaşık insan durumlarında aynen kullanmak
Henüz Kürtçesi
yaygınlaşmamt ş
ezgi/erin Türkçe
söylenmesi, en kı
sa anlatımıyla
kültür hırsızlığı-
16 dı r.
S o s y a l iz m i n
elbette bir şey getirmez. Bu karmaşık durumlara yanıt bugün geldiği
olabilecek bir çoksesliliği. dinamizm i , halk müziğinin
dur11 luğu ve işlenıneye açık öğeleri üstünde geliştirmek noktada sosyalist
isted i k . insan, yetersizlik
-EFKAN: Eksiklerimiz yok değil . Aradan b i r süre
geçtikten sonra. şurda niye bu yok dediğimiz elbette olu lerini yeterlilikle
yor. Yeni yeni kuramsal birikimler ediniyoruz. Bu ara riyle aşacak dü
da, toplumsal süreci her anında izleme ve yakalama kay
gılarımız. resmi güçlerin de bizi her an izleme ve ya zeydedir.
kalama kayg ıları nedeniyle, (gülüşmeler) sık sık kesin
tiye uğradı. Sıynlıp Gelen ' le başlayan çizgiyi , yetkin bir tığı ürünlerd i . Halk müziğinin geleneksel tekdüzeliği
senteze ulaştırmayı henüz başaramadık. Çıkacak olan ağırlıktaydı. Kaldı ki bir yan sonucu oldu: Geniş emekçi
kasetimizde, arayışlarımız yeni mevzilere geldi elbet kesimlerinden yeni dinleyici kitlesine ulaştık.
te. Ancak Grup Yorum ' un özgün sesini, söyleme biçi Burada bir açıklamayı daha gerekli görüyorum: Mun
mini kurmada nereye geldiğini bizim söylememiz he zur Dağı , Berivan , Le Hanım gibi parçalarda Kürt hal
nüz zor. Kaldı ki sanatta arayış ve cüret bittiği anda, kının sanat/kültür değerlerinden motifler yer aldı. An
tekrara düşülür. Tekrara düşmeyelim derken, kendimiz cak burda amaç, iki kültür arasındaki,Türk ve Kürt halk
den uzaklaştığımız da olabiliyor. Nitekim Berivan ka larının kültürleri arasındaki etkileşimi , ortak kültür de
setinde, bir yandan yaşamla somut olarak bulaşabilme ğerlerini sergilemekti. Bizce, müziğimizde senteze var
kaygısının ürünlerine yer vererek yaşamın her anına, ay mak demek, sınıf anlayışımııda biçimlenmiş bir ulu
rıntısına, bireyden hareketle toplumsal ortama genişli sal/evrensel kültür senteziyse, bu her iki halkın da kül
ğine yayılırken, öte yandan bilinen marşları yeniden, türlerini içerir. Ne ki, bir yandan ayrı tarihsel platform
olabildiğince zenginleştirerek yorumlamaya yöneldik. larda ayrışarak, beri yandan da yazgılarının ortaklığı öl
Elbette amaç, kendi toplumsal dinamiklerimizin özgün , çüsünde etkileşerek gelen bu kültürlerden birinin öte
kendi dili ve müziğiyle yaratılmış marşiarına ulaşmak. kine karşı sömürücü olmasını istemiyoruz. En basit an
Üstelik insanlar bizden altı ayda bir yeni kaset çalışması latımıyla, henüz Kürtçesi yaygınlaşnıamış ezgilerin
bekliyor. Bakın bu zorlayıcı bir durum. Bekletıneye hak Türkçe söylenmesi, bir kültür hırsızlığıdır. Elbette bu,
kınız yok. Öyle düşünülüyor. Belirleyici bir sorun ger �nseremos örneğinde olduğu gibi, bir halkın kendi di
çekten . Tıırkülerle kasetinin erken . çıkrnasında bunun liyle yaygınlaşmış şarkıları için de mutlak geçerlilik ta
da rolü var. Aslında Tıırkülerle kaseti , bizim için kay şımaz. Yinelersek, Kürtçe ezgiterin özgürcü yaygıntaş
nak arayışı çalışmaları niteliğindeyd i . Öteden beri var ma alanı bulamaksızın Türkçe sözlerle kullanılma
dı. Ama biraz daha dernlenmeliydi belki. Şimdi Kemal' sını ilke olarak yanlış buluyoruz. Kürt halkının kültür
in açıkladığı bir konuya tekrar dönerek bu kaynak ara sorunlarının müzikte de anlatımını bulmasından yana
yışının altını çizmek istiyorum. Sıynlıp Gelen ve Beri yız. Bu konuda her demokrat, dürüst davranmal ı, gö
özellikler taşımasından da geliyor. Güleycan'Ia Soluk So -Gelelim yeni kasedinize. Merakla beklenen son çalış
luğa'nın, Haziranda Ölmek liJr'un besteleri elbette farklı manız için neler söylemek istersin.
yaklaşımlardan yola çıkıyor. Ama sorun, bestelerin -EFKAN: Üstümüzdeki siyasal baskılar nedeniyle,
formlannda değil, düzenlernede çıkıyor. Geleneksel halk iç ve dış etkenler, gelişme dinamiğimizi elbette etkile
müziğimizin söylenen biçimi "bu düzenleme sırasında di. Yer yer ivme kazandırdı, yer yer kaybettirdi. Ne var
yeni kimliğini bulduğu ölçüde senteze gelinmiş oluyor. ki , Gün Gelir/Cemo adlı son çalışmamızla, arayışları
Sözle müzik arasında sözgelimi hece ya da sözcük dü mızı, bir senteze ulaştırma noktasına geldi k . Bu çalış
zeyindeki kimi uyumsuzlukların yol açtığı nüans nite ma sırasında kendimizi alabildiğine özgür bıraktık. De
liğindeki teknik yaniışiara düşmernek değil burdaki kay neysel yanı ağır bastı. Deneyci yanımız, geçirdiğimiz
gı. İçeriğe uygun armonizasyona gidebilmek. Ama her süreçte, bu kasette tepe noktasına vard ı . Asıl bu çalış
parçada özgünlüğü de gerçekleştirebilmek. Türkülerle mamızla, evrensel düzeyde varmak istediğimiz sentez
kasedi , işte bu arayış sırasında temel formdan kopma ler için geniş bir alan oluşturduk kendimize. Gün Ge
mak üzere kaynağa dönüş anlamını taşıyor. Bu süreci, lir/Cemo'daki ürünler, daha öncekilerle,sonradan gele
dinleyicinin de algılamasını istedik. Yer yer akademik cek ürünlerin kesiştiği bir zemin oldu bizce. Sık sık dö
kaldı. Ama kaynak.la senteze varma çabamızın bilinmesi nerek kendimizi yoklayacağımız bir zemin. Yine de ye
de gerekli . Öteden beri gelen birikimimizin yeni bir ak relle evrenselin sentezi yönünden, bu deneylerden son
tiviteyle yorurnlanması, halk müziğini ve kendimizi anla ra da geçirmemiz gereken yorucu bir dönem olduğunu
mak, uygulama içinde yerimizi belirlemek amacınday hissediyoruz. En azından teknik ve kuramsal açıdan.
dık. İlk hareket noktasındaki duyarlılığımızın yoğunlaş- Bu demek ki, eleşti rilere de her zaman açığız. 17
�----- �� ���· ·
-Söyleşiye politik bir değerlendinneyle ginniş, dünden ları aşma düzeyine vardığı açık. Sorun, burjuva basını
bugüne bir çerçeve çizmiştik. Biraz da bugünden söz ede nın yansıttığı gibi, yetersizliklerin üstün gelişi olarak
lim. Oıellikle sosyalist ülkelerde ilginç şeyler oluyor. Okın görülemez. Varolan subjektif durum, edinilen birikim,
kır bütün dünyayı etkiliyor, dengeler sarsılıyor. Nerdeyse,
uygulama yanlışlarının üstesinden gelecek düzeydedir.
dünya yeni bir altüst oluş süreciyle karşı karşıya. Bu ko
Kaldı ki, dersler unutulmaz; tarih, dünya genelinde dü
nuda bir mesajımı var mı?
şünecek olursak, geri gitmek bir yana, duraklamaz bi
-EFKAN: Elbette var. Koyu dersler var, çıkarılma le. Olumsuz ve olumlu değerlerin çelişkisinde, son sö
sı gereken. İnsanın birey ve toplumsal bütün olarak gel zü olumlu olan söyler. Sosyalist ülkelerde parti ve halk
digi nolctada, sanatçıların "bekle gör" tavrı içinde kal arasındaki açıklık, uzaklaşma, bir çelişki olarak yüze
malan düşünülemez. Değerlendirme ve önerilerimiz var. çıkınca, hepimizin tanık olduğu olaylar kaçınılmaz ha
Kestirmeden söylersek, bugün dünyamızda, yaşanınası le geldi. En genel kapsamda söyleyecek olursak, ulus
gereken şeyler yaşanıyor. Şaşırtıcı olan, bunun ivme lararası ilişkilerde doğru bir çekim alanı yaratabilmek,
si . . . Sosyalizmin uygulama tarihine bakıldığında, insa sosyalist ülkelerin vazgeçilmez misyonudur. Kendi ko
nın, onun örgütlenmelerinin, toplum ve gelecek adına numumuzdan baktığımızda ise, dünyada olup bitenler
uygulamaların yeterlilikler kadar yetersizlikleri de ta den soyutlanmaksızın sanatçı olarak üstlendiğimiz sü
şıdığı görülüyor. Sosyalist insanın, sosyalizmin bugün reci durmadan dönüştürmek, yaratıcı olmak, yenilen
geldiği noktada, yeterliliklerin yetersizlikleri ve yanlış- mekle bu misyonu başarabiliriz.
Müzi�in Dilinde
cinden geçirerek anlam bütünlüğünü yakalayabilmek
zorunluluğu var.
"Özgün müzik" olarak adlandırılan ya da kendini
Söylemek köyle niteleyerek ortaya çıkan akımdaki öz ve biçim
ilişkisi, gerçekte ikisi arasındaki kopukluğu yansıtıyor.
AKIN OK Sözün içeriği ve biçimiyle, ezginin içeriğ i ve biçimi
•
arasında, çoğu kez birbirine karşıtlık gözleniyor. Söz
ve müzik, birbirini nerdeyse dışlıyor. Nitekim, bu top
Ianda, imgelerin vurguları ile sözlerin getirdiği an
n sa n kendini müzik dünyasının içine bı raktı ğ ı
luluklardan da arabesk motiflerini ve melodilerini gör
lam içinde yeni bir bütünlük sağlar. O imgeler ki, ta mek mümkü n. Toplumsal içeri kl i söylem, kendini yan
şırdıkları yürek onlardan en yetkin payı alsın! Hangi lış bir müzik dili ile ortaya koyuyor. Aslında burada
söz vardır ki, bir melodi içerisinde yer alır da insan kurulamayan denge, müzik dilinin sözle iç içe girdiği
bağlarından boşanmaz; şiirin kendi ritminden çıkarak bütünlükte saklı.
daha keskin ve kalıcı bir güce erişmesi, işte müzikteki İlkönce müzik dili bize neyi anlatır? Ya da onunla
dilin keşfedilmesiyle pekişir. Bu dil öyle bir dildir ki neyi aktarmak istiyoruz? Bu soruları önümüze koymak
sizi okyanuslardaki dalgaların köpüğüne oradan da or gerekiyor. Dinlediğimiz müziğin içindeki iletiye ba
manı n sessizliğindeki huzura götürür. zen kendimizi katarız, bu birliktelik öyle bir duygu anı
Peki nedir bu dili yaratan etken? Bu dili de yaratan, yaşatır ki, çizemeyeceğimiz mutluluk tablosunu kar
şiir dilinin ta kendisidir. Müzikteki anlam yumağını o şımızda buluruz. Bu mutluluğa erişmek de kolaycacık
yaratır ve onunla yolunu çizer. Müzik dilini ilk gün çıkan bir sonuç değildir. Çünkü bu imgelerin kaynağında
den bugüne getiren, şiir dilinin gücüdür, şiir müziğin yatan ve onu ortaya çıkaran sözlerdeki anlam yumağını
özüdür. Müzik ise ona kendi biçimini katarak bir şek vurgulamakla eksik kalmadığımızdan, müzik dilini ya
le girer. Halk müziğindeki ifade ile batı müziğindeki kalamışızdır. Bu dili zenginleştiren ve ona güzel i fa
imgeler fark lı tonaliteler taşır, işte o melodiyi y aratan deleri su_rıan şiirsel özdür. (Bu, ayrı bir yazı konusu
o sözün yansıttığı çağrışımlarla bir besteyi ortaya ç ı olmakla birlikte, enstrümantal müzik için de geçe rli
karabilirsiniz. Bestecinin önüne gelen sözler kendisinde dir. Onun da bir içe riği , ezginin kendi şiiri v ard ı r . )
imgeyi yarattığı anda yoğunlaşma baş lar . o yoğunlaş Bir şairin kendisini anlamadan onun şiirini de işle
ma ile melodi diil y ak al an ır, notadaki yer i n i alır. Ba yemeyiz. Yazılan her sözcükte o insanın kendisi ya tı
zen sözlerdeki anlamla melodi arasında bir uyum gö yordur. Be stec in i n ruh hali onunla beraber olmak zo
remeyiz. Sözler bir y anda . melodi bir yandadı r . O za runl u l uğu nu içinde taşır. Bu yüzdendir ki, müzik dili
man doğru bir sonuç ortaya çıkmamıştır. Buradaki so ni yakalamak, kolay erişiiecek bir nokta değildir. Onun
rumluluk besteciye aitt i r . · · Sevgiden, umuttan,
· da beklediği nitelikler vardır. Ona ulaşmak istiyorsa
yarından" konuşan sözleri kalkıp arabesk melodisiyle nız, şiir dünyasınınenginliklerine açılmanız gerekecek.
ifade etmeye çalışırsanız ortaya çok yanlış ürünler su Buna e riş mekle insanın duygusal yoğunluğunu ve ger
nulmuş olur. Yine halk müziğindeki sözleri onunla ör çeğini her yönüyle tadabi l ir ve müzik di l iy l e sizin me
meye çalışırsanız yanlış müzik felsefesini izlemekten lodinizde yer al m a s ı n ı sağlayab il i r s i n i z .
başka hiçbir yarar sağlayamazsınız. Sözlü müzik ko İşte o zaman gökyüzüne bakıp bulduğunuz arkada
nu olduğunda, ezginin dilindeki şekli, sözlerin süzge- şın şen şa rk ı la rına uzanırsınız.
Sinemaınız
Arayışlannın
Ere�ini
Belirlemiş
Durumdadır
bir tema işlendiği halde, Fransız izleyicisinin, oradan nunda belirleyici olacak, son sözü söyleyecektir elbet
Amerikalı insan için hiç de genel sonuçlar çıkannadı te. Ama biz, onlarda hazır olan bir arayışa, önyargıla
ğını, ama Türk filmi söz konusu olunca niçin böyle so ra açık kapı bırakırsak, filmlerimizin estetik boyutuna
nuçlara gelindiğini anayamadığıını ve bu tür bir yakla yönelik ölçütler uygulamaksızın, yabancı izleyici on
şımı kesinlikle reddettiğiınİ açık açık söyledim. Şimdi .da aradığını bulduğu ölçüde yapıtı başarılı sayacaktır.
bu olay , genelde var olan bir bakış açısını çok açık ser O zaman, silah verilmemeli . . . Ödüllerde, bu tür ön
giliyor. Nitekim filmi izleyen çok sayıda Türk ve ya yargıların payı olmuyor değil. Ama bu payın ciddi ol
bancı izleyicinin fılmi eleştinnek ya da övmek amacıyla, duğunu sanmıyorum, genellerneye gidilemez. Kazanı
benzer genellernelere hep başvurdukları düşünülürse, lan ödüllerin biricik gerekçesi bu olamaz. Ne ki bu ge
Tevfik Başer için ciddi bir tuzağın oluştuğunu görme rekçeyi de giderecek, sağlam yapıtlar ortaya koymalı
mek mümkün değil . Yapıtın estetik boyutu, eninde so- yız. Benim "film değil kilim" sözüm, çok genelleşti- 23
_______ rtı:�•.J ••
tımların denendiği "80'1i yıllar, bu anlatımı gerçekleştirecek tek
n i k kadroların eğitilmesini de gündeme get irmişti r .
Sinenıaııııza bireyin girmesi, özellikle erkek odaklı sinemamızda
kadının ön plana geçerek tüm tabuların yıkılışı , -biraı. da değişen
koşullar gereği- alıüst edilişi, yine '80 '1i yılların bizlere armağan
Kilim ile film etıi�i değişimler zincirlemesinin bir önemli halkasıdır.
'80'1ı y ıllarda sincmamıza giren yönetmen ve oyuncuların sa
arasındaki
yısı da gerek nitelik ve gerekse nicelik açısından hiç de küçüm
garip benzetmeler senmeyecek bir düzeyde olmuştur. Bu dönemde ilk filmlerini çe
ken yönetmenlerin sayısı, neredeyse " Sinemacılar kuşağı"nda
değişimin kine yakın bir orandadır. Sinema salonlarının erozyona uğradığı.
önünde kısır kimi teeimsel amaçlı akımların seyirciyi kaçırdığı ve sinemamı
zın belki de tarihinin en büyük krizlerini arı arda yaşadı!ıı bir
çahşmalara zaman d i l i minde, tüm bu yeniliklerin gcrçekleşebi lmesi ise, işin
bir diğer ilginç yanını oluşturmaktadı r .
yol açh.
Sinemadaki tüm b u de!ıişiklikleri ancak sinema dışındaki top
lumsal nedenlerle çözmek olasıdır. TV-videonun gündelik yaşa
mımızın bir parçası olması, kır-kent ilişkisinin sıkiaşarak çağdaş
'78 kuşa�ının sinemaımza gelirdi�i en biiyük yenilik. elbctıe de yaşanı biçiminin genişleme ve etkilcmc olana�ına kavuşması, kı
�işinı!dcğişti rıııe eğilimi ve isteğidir. Bu c�ilim; sincmanııza yal rı ilc kenti ile insanımızın temelde değilse bile, günlük yaşamdan
nızca sinema dışı kimi küçük ama cıkili sermayeyi kanali7.e etme hissed i l i r bir değişikliğe doğru alı ın alnıası ve giderek bu dogrul
miş. beraberinde yönetıneni. senarist ve oyuncu kadrosunu da ge tuda sinemadan beklentilerinin çoğalması neredeyse bu değişimi
tirmiştir. Genç yönetmenlerin bir kesimi bildik slarlarla değişik yazgıya dönüştürmüştür.
zorlamış, b i r
temaları anlatmaya yönelirken, bir di�er kesimi de yeni sanatçı Tiirk Sinemasmda Yeni Koııımılar adını taşıyan bu kitabımda.
lar ya da di�er alanların (örneğin tiyatro) oyuncularını denemeyi bu oluşumu adım adını, dahası kare kare izleme kaygısının birer
·
uygun bulmuştur. ürünü olan, ve daha önce çeşitli yayın organlarında çıkan yazılar
Genç yönetmenlerin Yeşilçaııı' a yerleşmcleri. dışarıda ve içer dan "ba7.ıları" yer alıyor. '80 sonrasını seçmemiz ise, bu yeni
de farklı bir izleyici kitlesi. artı. kimi ödüller de kazanmaları, konumları, başlangıç yıllarından günümüze dek olumlu olumsuz
giderek Yeşilça m ' ı n değişmez olan kimi kesimlerini de harekete yanlarıylasergilemeisleğinin bir sonucu . Öte yandan, de!ıişimi ger
geçirmekte gecikmemiştir. Örneğin yılların ustası A ı ı f Yılmaz, çekleştiren genç yönetmenlerin yanı sıra. bu değişime ayak uydu
"
bu değişim e genç yönetmenler doğrultusunda ayak uydururken, ran eskilerlc, yine, kendi bildi�ini ve ço�unlukla eski kalıpları kul
kendi değişim zincirlemesini de gerçekleşii rerek bir bakıma sine lanan kimi "genç" yönetmenler de kitapta yer almıştır. Bir bakı
mamızda oldukça farklı filmierin yöneınıeni olma durumuna gel ma bu seçme yazılar: de�işmeden yana olanları. değişime dire
miştir. Yarı fantastik/düşsel çalışmaları ilc kadın ağırlıklı filmleri, nenleri ve değişme k isteyip de üstesinden gclenıeyenleri belirli bir
bu yönetmeni n . piyasa istekleriyle değişim isteğini bir noktada bu kronoloj i k sıralama yapmaksızın yansıtmak istemektedir. Bu ne
luşturduğu. kendine ö1.gii. ayrıksı filmler olmuştur. denle, bir zaman lar değişimin öncüsü olup da sonradan piyasanın
'80 sonrasında yalnızca ıcınalkonular değil. onlara paralel ola koşullarına boyun eğcnlcrin kimi fi l m leri de ay ıklama yapılma
rak. anlatını biçimleri de de�işinıe uğraııııştır. Yeni. rarklı anla- dan. bu çelişkiyi sergileme amacıyla kitaba kondu.
başarı ve kusurlardan. Filiz Akın, yıllar önceki filmlerin Onat Kutlar, şunu sormak istiyorum: Son birkaç yıldır, se
de yansıttığı alışılmış tipierin çok dışında, kişi olarak da yirci yeniden sinemaya dönerken, sinema sayısınınsa tam
kendine yabancı bir tipi canlandırmasından ötürü eski iz tersine azalmakta oluşunu göz/üyoruz. Ayrıca Amerikan
leyicilerinin düş kırıklığına uğrayışı ve kendine sitemde filmlerinin birinci vizyondan Türkiye 'de gösterilmeye baş
bulunuşlarından .yakınıyor. Üçlü söyleşi bu minval üzre landığına tanık oluyoruz. Geçtiğimiz günlerin basında ve
uzayıp gidecekken, "ama" diyor Filiz Akın, "ben sizin sinema adamları arasında en çok konuşulan sinema ko
çalışınanızı kesintiye uğratmış oluyorum. Lütfen sürdü nusu bu. Tartışmanın içinde siz de varsınız. Okur/arımıza
24 rün . " Ve ben, bugünkü son soruma geçiyorum.) Sevgili da bu konudaki görüşlerinizi açıklarsanız, konuşmamızın
DEM YAYlNLARI
TURHAN TURHAN
. . .
i ST EME ADRESi: Dem Basım-Yayım A. Ş . , N uruosmaniye Cad. Naliz Paşa Hanı, 20/3,
CağaloğluliST.
Tek isteklerde, sipariş tutarı kadar posta pulu gönderebil i rsiniz.
ilk bölümünü, güncel bir sorunun değerlendirmesiyle so mize geldikleri için alkışlamalarını, bunu neden yap
na erdirmiş oluruz. . . Güzel de olur! tıklarını anlama olanağı yok. Bu konunun tarihsel ay
Her şeyden önce, bütün dünyada yaşanan bir olgu rıntılarına daha sonra ayrı bir paragraf açarız. Şimdi kı
nun, belki biraz daha ağır bir hastalık halinde ülkemiz saca şunu söylemekle yetineceğim: Amerikan sinema
sinemasının da başından geçtiğini görmek zorundayız. tekellerine kapılarımızı açtığınız gün, ulusal sinema sa
TV ve videonun sinemayla rekabetinden söz ediyorum: natımızın idam hükmüne de imzalamış olursunuz!
TV ve video, bütün dünyada sinema izleyicisini azalt Bu konunun, sanat yapıtlannın serbestçe gösterilmesi
mış, çok sayıda salonun kapanmasına yol açmıştır. konusuyla hiçbir ilgisi yoktur. Kendininkinden başka
Türkiye'de olay, biraz "vur deyince öldür" biçimin bir herhangi üretime yaşarn hakkı tanımayan tekelci an
de yaşandı. Ancak gene dünyada olduğu gibi, Türki layışı, yeryüzünün en liberal ülkesi ABD bile yasaklar
ye' de de ilk oburluk ve çılgınlık salgını atlatılınca, iz koyarak sınırlarken, bizim sinema basınımızın bu ko
leyici, dengeli bir biçimde sinemaya da gitmeye başla nuda önlem önerileri getirmek bir yana, sessiz kalma
dı. Ülkemizde özellikle sinema salonlarının da bulun sı, hele hele bu olguyu alkışlaması trajikomik bir du
duğu bina sahiplerinin spekülatif kazançlar peşinde koş rumdur. Korkarım ki, bu "çok saf ' yazarlarırnız, ger
malan, yerel yönetimlerin ve devletin ilgisizliği, bu kri çeği anladıklarında iş işten geçmiş, yerli sinemarnızın
zin ağır yaşanmasının bir başka nedenidir. Sinema iz nitelikli yapıtları bile gösterim olanağı bulamaz duru
leyicisinin dönüşünden söz ettik. Gerçekten son iki üç ma gelmiş olacaktır. Aynı zamanda iyi birer sinema
yıldan beri sinema izleyicisinin salonlara dönmeye baş izleyicisi olduğuna inandığım Bray okurlarına, bu ve
ladığı gözleniyor. Olay, bazı dar görüşlü sinema ya sileyle, yanlışa düşenleri uyarma görevini de hatırlat
zarlarının sandığı gibi, Amerikan film şirketlerinin ül mak istiyorum. Çizilmek istenen aldatıcı pembe tablo
kemize girişiyle ilgili değildir. Yani izleyicinin sine ların arkasındaki acı resmi herkes görmeli, sinema ya
maya dönüşünün asıl çekim merkezi Amerikan filmle zarlarına Türk sineması önündeki tarihsel sorumluluk
ri değildir. Burada Amerikan şirketlerinin ülkemize ge larını hatırlatmalıdırlar. 25. 1 1 . 1 989/Konsept
lişleri konusuna kısaca değinmek istiyorum: Basınımı
zın ve başta Atilla Oorsay olmak üzere, kimi sinema G E LECEK SAYI DA
eleştirmenlerimizin inanılmaz aymazlıkları beni şaşır
YILMAZ GÜNEY SiNEMASlNDA
tıyor. Bugün bütün Avrupa ülkelerinin bilinçli bir bi
GÖZDEN KAÇAN YÖNELiMLER
çimde savaştıkları Amerikan sinema tekellerini ülke- 25
i :ii;181);i iiiif111·);J ·illi
: �--__---____-___-----__- r:ı ��.� .•
Faşizme Sarkıntılık H e r şe ye ra ğm e n a d ı n a d er gi yol la na n b i r öğrenci ola
rak okulda bir süre şöyle gezi nir oldum. Evet, edebi ha-
yata atılışım işte böyle oldu. Ve tabii dört beş hafta sonra
MuŞTAK ERENUS d? dergi kesildi.
O
..
B
kulda Balilla marşlarının meşkini pek uzatmadılar.
Faşızm çamurunun ınsan kan ına yönelik o utan
ir gün yine piyanonun çevresinde müzik dersinde
idik. Hoca hanım bize yine balilla'ları meşkettiri �az şartlanması zaten okulumuzda yoktu. 1 925-26'11
gunler. B u bela onlara da yeni gelm işti . Şimdi düşüne
yord u : "O fascisti n ella storia consacrati siete gia." Ha
bıl ıyorum. Ancak ve henüz kendileri debelenir haldey
şa min huzur, "faşistler siz tarihten kulsaliaşarak geli
dı ler. Bıze artan bır şeylerı yoktu, yine Akdeniz ' i n Ilai
yorsunuz", diyerekten bizi bağ ı rtmaya çalışıyordu. Sı
yanı idiler: Yalnız Mussol i n i cenapları duvarda Kral l l l .
n ıfla en büyüğümüz Şeref'le aramızda epey yaş farkı
Emanuel ' i n yanındaki yerinde yine aynen arzı endam
vard ı . Sonra Fenerbahçeli futbolcu da old u . Şeref karı
edıyordu .. Bu arada hatırladığım tek şey, Türkçe hoca
nın pedallara ulaşırken fazla açılan kart bacaklarının si
m ı z Muslıhıddın Ad ı l ıdı. Mert, güzel i n san. Sınıfla ço
y�h piyanonun cilasına yansıyan sarkık güzelliğini gö
c u kların bırıne evden beyaz bir balıkçı kazağı örmüş
runce dayanamad ı , bi avaza "ah anam " ı bastı rd ı . Marş
ler:t ı . Yakasında, hangi akla hizmet ettilerse, iıalyan bay
altüst olmuştu. Bizlerin curcunası içinde büsbütün na _
ragı ozentısı, yeşıl beyaz kırmızıları vard ı . Türkçe der
mu su tutan sayın öğretmenimiz şiddetle piyanon u n ka
_ sinde idi k. Güzel Muslihiddin Hocam kazağı gördü. Dur
pagı n ı vurar� k doğru müdüre gitti. Topumuzdan şika
_ du bi şöyle, çocuğa baktı. Biz sustuk Tamam dedi tak
ye!çı ıdı. Faşızme sarkıntılık etmiştik. Müdür anlayama '
mışsın boynuna halkayı. Çocuğun adı isrnail olsun. sus
dıgımız dıl ve bıçımde upuzun bir n ut u k çekti bize. O
kun, utanmış, bakıyordu. ısmail bi daha giymedi o er
gün bal i l lalara ara verdik.
ken Habeşli kazağı . Eskişehirden taşıyıp getirdiği Ku
Edebi hayata atılışım italyan ilkokul u ' nda oldu . Ve de
vayı M ı l l iye bu idi işte.
şöyle old u :_ Bizim Mecmua diye bir çocuk dergisi çı kı
yord u . O gunku bu Bwm Mecmua'yı hatırlamak için ki Köşkümüzün sekizinci odası nın kapalı olduğunu söy
lemıştı m . Ama tavan arasının yılların giz' i n i taşıyan o
mın yaşı uygunsa beri gelsin. Ben bu dergiyi ciddi ola _
rak ızlıyordum. Hele "Faka Basmaz Zihni" diye bir kah kuçucuk kırık kapısı kilitsizd i . Yani tavan arası açıktı ve
ıçı nde yok yokt u . B i ldiğimiz kanepe koltuk tencere ta
ramanı m da vard ı ; sürdürüp gidiyordu olmayacak ma
va gibi _ev eşyas ı ndan ayrı, sarı sırmalı, yıldızi ı zabit el
ceraları n ı . Bir akşam N u riye Nene'm b i r adamın başı
na gelenlerı anlattı masalı nda. Köyden biri bir yere gi bıselerı, tıftık kalpaklar, çizmeler, k ı l ıçları n ı yitirmiş ke
dıyor f!J UŞ. Yol u �amış, geç olmuş. Geeelernek için çık merler,_ kılıflı kıl ıfsız mataralar. . terk edilmiş bir savaş
mış bır armut agac ına. Arm udun da mevsimi imiş bu alanı gıbı. Korkard ı m , hem de girip uzun süre çıkmaz
d ! m . Bır seferımde deri kaplı orta boy bir sandığın kü
günkü gibi. Gökte ay da varmış. Derken kocaman bir
ayı da armut peşinde aynı ağaca tı rmanmış. ve sanki ? u k asma kılıdını dened i m . Açıl ıverdi O yarı karanlıkta
urkerek kapa� ını kaldırdım. Geçmişin birine sarılmış kül
b! r başka dal yokmuş gibi de, gelmiş doğrudan bizim
lu kokuları ı çınde on ları n da benden korktuğu çeşitli ka
kının dalına kon m uş. Mehtaplı bir gecen i n ortasında _
dın gıysılerı, dantel ışlemeler, ipek örtüler ve sandığın
adam ı n halini ben değil siz düşü n ü n . Derken efendim
bir köşesinde de bir mektup tomarı buldum. Kocaman
ayı uygun bir arm udu seçmiş ve dal ından kopardığı bu
bir zarfın içine toplanmışlard ı . Zarfların üstünde Birinci
nesneyi daha iyi görebilmek için de aya doğru tutarken
Dünya Savaşı yılları nın günlerini taşıyan cephe mektup
hi kaye bu ya, kıllı kocaman patas ı n ı adamın burnun �
ları n ı n damgaları, p u lları vardı. Pul ları sevd i m . Beş altı
uzatmış. Bizim gariban ne yapacak tabii, kocaman b i r
sını :artlarından kopard ım. Göstermel i k aldım okula gö
avazia " isteme m : · diye bağırınca, ayıcağızın yüreciği
turdum Bır . rastlantı, müdürümüz gördü pulları. Çok
kopmuş ve pat dıye ağaçtan yere ölü düşmüş. O ak :
ılgılendı. Pul ko lieksiyon u yapıyorm uş. B u fırsat mıydı
şam bu hey eca � l ı macera beni çok etkiledi. Gece ya
ben ı m ıçın. Sınıfları rahat geçer m i ydim. Bir süre zarf
takta da duşunur old u m . Sabah kalkt ı m , bu serüveni
ların pul!arını yç ldum ve sevinen m üdürü me götürdüm
öyküye döküp bir h i kayeci olaraktan Bizim Mecmua'
verd ı m . ıtalyan l ikokul u 'nda hiç sınıfla kalmayışımı, rüt
ya göndermeye karar verdim ve öyle de yaptım. Öykü
besini ve gazi mi, şehit mi old u ğ u n u bil mediğim zabit
ye öğle tatilinde okulda başladım , akşam evde bitirdim.
Celal Bey'e mi borçluyd u m . Hayır.
Ve ertesi gün de ad ım ve adresimle fiyakalı bir zarf için
de dergiye postaladım .
.. Artık her hafta dergide h i kayemi bekliyordum. Bir iki
uç derken günl erden bir gün sınıfımızın kapısı açıldı,
MÜŞTAK
derste ıdık, postacı geld i . Usul böyle idi, postacılar doğ ERENUS
rudan sın ıfa gırerler ve getirdiklerini selamsız sabahsız
öğretmene verirlerdi. Bir dergi uzattı gitti. Hoca şöyle Sennaye
bır goz attı gelene, M ufaam ded i . Okulda Müfehham
Müştak adım soyulup sağana çevrilmiş, M ufaam olmuş
Destanı
tu. Hemen fırladım yerimden, dergiyi aldım. Evet heye DESENLER:
canla açtır,n tab i i . Sayfaları çevird i m , döndüm bi daha Turhan Selçuk
çevirdim. Oyküm yoktu, basılmamıştı. Durdum, buna bir
ın ana vermek ge rekiyord u . Neye d�_rgi göndermişlerdi
_ _ Gerçek Sanat
oyle ıse . Bır ıkı gun geçti, çözdü m . Oyk ü m ü daha ciddi
26 sayılara bırakmışlar ve beni de dergiye bağlamışiard ı . . Yayınlan
u Türkiye'nin ' ' Diğer Türk basınının dokunmaktan
korktuğu konuları ele alıyor,
Türkiye'nin tabularına özgürce karşı
en etkili
çıkıyor. "
Guardian, 25.5. 1 988
dergisi »
Helsinki Gözlem Komitesi Rap oru , 1 989
M
İŞA TUMA N İ ŞVİLİ
1 967 ve 1 96 8 ' lerde birçok oyununu izlediğim ünlü tiyatro adamı MişaTumanişvili'yi Rustaveli Tiyatro
Akademisi'nde öğrencileriyle çalışırken buldum. Yirmi yıl önceki dinginliğiyle gençlere taş çıkartırcasına
çalışıyordu stüdyoda. Rustaveli Tiyatro Akademisi ' nin önde gelen öğretim üyelerinden biri . Gençlerin
yetişmesine büyük çaba gösteriyor. Eğitimci ve tiyatro adamı olarak, özellikle sahneye koyuculuk dalın
da, sınıflarda yaptığı çalışmalarda gösterdiği başarı, bugünkü Gürcü Tiyatrosu 'nun olu şmasında önem l i
b i r etken d i r .
Tumanişvili, T i fl i s ' teki Gençlik Tiyatros u ' nu n Başkanı, Genel Sanat Yönetmen i ' d i r . G ü rcü Sinema
Stüdyosu ' na bağlı olan Tiyatro Stüdyos u ' nu yönetiyor. Bu görevlerinden ötürü, Rusta\·eliTiyalrosu' ndan
ayrılmak zorunda kalmış. Ancak, Rustaveli Tiyatro Akademis i ' n de k i öğretim üyeliğini profesör olarak
sürdürüyor.
Geçtiğimiz yaz, İspanya'da sergiledikleri oyuntarla büyük ilgi derlemişler . l\1 o llere ' in Don Juan adlı
yapıtının yeni yorumuyla gitmişler . Gürcüler, deneme tiyatrosuna çok önem veriyorlar. Ne ki, nereye
giderlerse gitsinler, i kinci bir oyunları kesinlikle Gü rcü oyunu oluyor. Tuınanişvili yönelimi nde İ span
ya'nın M adrit ve Bilbao 'daki şenli k lere Gürcü fol k lorik yaşamdan derledikleri çok d eğişik bir oyunu,
Bu Fdni Dünya Böyle adlı müzi k l i , şarkılı, ilginç b i r çalışınayı götürm üşler.
Tumanişvili ile konuştuğum sırada yeni bir programı duruyordu önünde. Kolombiya ve Venezüell a 'ya
gitme hazırlıkları yapılıyordu. İspanya'daki uluslararası tiyatro festivalinde gördükleri ilgiden ölürü, ikinci
yıl için yeniden çağrı almışlar. İ ç n de bulunduğumuz mart ve önümü zdeki nisan aylarında İspanya sefe
rinde olacaklar.
Tumanişvi l i ' ni n yönettiği Genç l i k Tiyatrosu, pro fesyonel sinema sanatçılarından o luşuyor.
" Rustaveli Tiyatro Akademi s i ' n d e yetiştirdiğim yönetmen ve oyuncularını bu t i yatroda oynarlar" di
yor Tumanişvili . Ve sürdü rüyor ko nuşmasını : " Bu tiyatroda dört yılda bir grup sanat çıyı, beş yılda da
bir yönetmen yeti ştiriyorum. Doğa ldır, en iyilerini yeniden deneyime eğitiyoru m . On yıllıktır bu slüdyo.
Küçük bir salonu var, iki yüz kişili k . 43 yıllık hocayı m . Çok öğrencim var k u şk usuz. Di ğer öğrencilerim,
değişik tiyatrolarda ve sinema stüd yolarında çalışıyo rlar. Gençlere çok önem veriri m . Geleceğin t i yatro
sunu gençler yaşa t ı r . Bugün Rustaveli Tiyatrosu 'nun Genel Sanal Yönetmeni Robert Sturua'yı da Rusta
veli Tiyatrosu'na getiren ben i m . Yeteneklileri bulup çıkarma k , bizim gibi hocalara düşer. Ternur
Cheidze de genç bir sanatçı ve bugün Marcanaşvili Tiyatrosu ' nda Genel Sanat Yönetmenliği yapıyor.
Sizinle, yirmi yıl önce Rustaveli Tiyatrosu ' n un çağrılısı olarak geldiğinizde görüşm ü ş t ü k . On yıl önce
bu tiyatrodan ayr ıldım, bu stüdyoya geld i m . Kırk sekiz yıldır aynı dalda çalışıyo rum . Tiyatro benim ya
şam biçi m i m . Gü rcü Sinema Stüdyosu Başkanı Rezo Cheidze ve Pişmanlik filminin yönetmeni Tengiz
Abuladze ile sınıf arkadaşıyd ı k . 1 96 8 ' lerde Anouilh ' i n A ntigon e 'sini i zlemiştiniz. Hani şu Halk Sanatçı
mız, Lenin Ödüllü büyük aktörüm üz Zahariadze ' n i n oynadığı A ntigone.
" Severek sahnelediğim oyunların içinde Shakespeare'in yapıtlarından Bir Yaz Gecesi R üyast, Kral Le
ar, Jül Sezar, Çeh o v 'un Vişne Bahçesi, Gürcü yazar David Keldayışv i l i ' n i n yapıtından oyunlaştırdığım
bir sahne çalışması , İspanyol papaz Pleçer'in bir oyu n u , Çek yazarı Gegov ' u n oyunlarını ve Jean Girede
au'nun A mphitrion 'unu sayabiliri m . Şimdi sizin gelme nedeniQiz olan Ilya Çavçavadze ' n i n Gandegili Ruh
Ya/ntzltğt adlı şiirsel oyun u . Dinsel bir içeriği var. Bu son üç oyun üzerinde çalışıyorum . Diğer yönetmen
arkadaşlarım da başka oyunlar üzerinde çalışıyor l a r . Euripedes'in Lyssistrata 'sını hazırlıyor bir diğer
arkadaşım . Bütün b u oyunları ben im yönettiğim Stüdyo'da yapıyoruz.
" En iyi öğrencilerimden biri Zaza Siharulidze, Batum'daki tiyatroda çalışıyor. Biz d e böyle başlamış
tık 1 948-49'larda. Yirmi yılda, başarılarımız ve başarısızlıklarımız old u . Benimle birlikte başlayanlar, yap
tıklarıyla yetindiler. Ben yetinmed i m , yeniden başlad ım gençlerle çalışmaya ve b u gördüğün s t üdyo doğ
du. Yaşamla tiyatro arasındaki ilişkileri yakaladık. Bu somut yaklaşımları değerlendirmek gerekiyor. Aya
ğını yere basan bir tiyatro yarattığımıza inanıyorum . Zaten Gürcü tiyatrosunu yakından tanıyorsunuz.
Bu ayrımı görmeniz güç deği l . Yaşam modelim salt sahneye koymak değil. Zaman b i zi hırpalad ı , yeni
şeyler arayarak kendimizi yeniledi k . Deneysel arayışlar, bizleri solukland ırdı . Yeni anlayışla işe sarıldı k .
Brech t ' i n yorumundan yararlandı k . Kendi yorumum uzu katarak, yeni senteziere ulaştı k . Yorumum uzda
dekor, olayın geçtiği yerd i . Şimdi olayın anlamı ve yorumun bizzat yapıldığı yer mekandır. Sahnelenen
oyunu genel çerçevesinde karmaşık ama bir bütünlü k içerisinde gerçekleştiriyoruz Dekoru ı ş ı k , ses, mü-
ahmet
Bir kalkışmaydı aşk yaşanmış olan
ada
Ne kaldı şunun şu rasında aniatılmayan
Uykuda bile portakal sayıkiayan Ah kalbim, tepeden tırnağa çiçek açmış
Bir çocuğun düşlerine karışırdı Bir ağaç gibiydin kış parkında
Keşke hep sürseydi anlatılan Denize baktın , yolculuğa çıktın vapurla
KALBi M Uçuşan sarı saçlarındaydı aşk Çiçeklerini denize döktü aşkın senin
Kalbime bir sonbahar hüznü bırakan
Akıp gitti bir çocuk saflığıyla Ah kalbim, dağlarda kar sesiydin
Kırık aşklarım ı savurup duran
Akşamın alacasına karışarak
O Yirmi yıl sonra gidiyorsumız, atalarınızın ülkesine. Yılların eskitemediği dostlukların daha bir an
TAR PARU LAVA'NIN ATELYESİNDE .
lam kazandığına tanık oluyorsunuz, dostluklar da şarap gibidir, eskidikçe değerieniyor . Tiflis, nostaljik
bir kent kavramını sürekli olarak insana duyumsatıyor. Eski uygarlığı ve kültürü özümseyen bu denli
güzel bir kentin tarihsel konumu da çok değişik. Halkın günlük yaşama katılımı öyles ine yoğun ki, bir
gazetede küçük bir demeciniz çıksa ya da TV'de, radyoda adınız geçse, yıllardır görmediğiniz eski dost
larınızı bir sabah ya da bir akşam otel lobisinde bulursunuz.
Gördüğüm kentlerdeki dostlarımı aranın. Tiflis, böyle bir özlernin odaklaştığı bir kenttir benim için.
Gürcistan kökenli oldunuz mu, arayışlar ve ilgi daha da boyutlanır. Dostluklarla akrabalıklar arasında
bir çizgi çekilmiş gibi, ilgi çemberiyle kuşatılıyorsun uz. Yitirdikleriniz, acı bir özlernin nostaljik görünü
münde çağrıştırır sizi.
Gürcistan, çağdaş, siyasal, toplumsal ve estetik düşüncenin sentezini yaşatıyor kişiye. Bilmiyorum ,
böyle duyumsuyarum Tiflis'i. Nostaljinin d e ütopyacı bir ögesi olduğunu düşünmeden alıkoyamıyo
rum kendimi. Tarihsel özü, benzersiz bir sezişle kavramanın elbetteki bir yolu, yardamı vardır. İnsan,
köklü kültür anlayışı ve estetik değerleri yüksek sanat etkinliklerinde kendini daha yüzeysel bulabilir.
Ne ki, toplumsal bilinçte yer alan değişimierin bağımsız bir evresi gibi Tiflis'te yaşam . . .
Otar Parulava, ünlü bir heykel sanatçısı. B u sanat dalı için gerekli tüm özelliklere sahip; gözlemleme,
estetik yaklaşım ve yaratının bilincini taşır. Her insan figürünün canlı çizimini, retorik bir yorum ve
aniatı içinde veren gerçekten bir heykel ustası. Aynı dili konuşuyoruz. Çevirmensiz anlaşıyoruz, özel bir
öğle yemeği buluşmasında. Parulava, evini atelyesinden ayırmış : Atelye ev gibi; iki işlevi bir arada. Sa
natçının yaşamını , atelyede sürdürmesi kadar güzel ne olabilir? Ünlü sanatçılara atelye veriyor devlet.
Bu atelyede yaşamını da sürdürebiliyor. Parulava'nın evine gitmeden önce Tiflis Filarmoni'nin müdürü
Darian Kitia ve müzikolog Yevgeni Maçavaryani , o telden alıyorlar beni, buluşma saatinde. Parulava'
nın atelyesine gidiyoruz. Kapıda eşi Donara ve kızı İya ile Otar karşılıyor bizi. Dorian Kitia ile Otar
Parulava, yirmi yıllık arkadaşım. S on derece iyi aniaşan üç arkadaşız. Yirmi yıl önce Dorian Kitia, Rus
taveli Tiyatrosu' nun müdürüydü, şimdi Gürcistan' ı n müzik yaşamın a yön veren bir kuruluşun başında.
Hem müziği, hem tiyatroyu çok iyi bilen bir yönetici. Yevgeni Maçavaryani, müzikolog ve Gürcistan
Halk Sanatçısı. M üzik yorumlarıyla radyo ve TV' de çok tanınan bir �işi. Aramıza ünlü besteci Aleksan
der Basilaya da katıldı. O da Gürcistan Halk Sanatçısı: İverya (Doğu Gürcistan) Müzik topluluğunun
yönetmeni. Konserlerine bilet bulmak olası değil. Film ve tiyatro müziğiyle de ünlü. Elli ülkeye gitmiş
bir topluluk İveria, konserler vermiş. Folk müziği yapıyor. Basilay a ' nın müzikle anlattığı Gürcü halk
ozanı Vaja Pşavela üstüne yaptığı filmi videodan i zledik. Olağanüstü güzel bir müzikle anlatmış ünlü
halk ozanını.
Otar Parulava'nın heykel çalışmaları çok başarılı . Yılların deneyimli sanatçısı, ünlü kişilerin heykelle
rini, çağın tarihsel rengini katarak değerlendiriyor. Yakın dostumuz, ünlü Gürcü yazarı Nodar Dum
badze'nin maskım görüyorum atelyede. Tüm yirmi yıl bir film gibi gelip geçiyor usumdan.
Fakir Baykurt, Tahsin Sar aç, Aziz Çalışlar, Osman Mercan bir gün önce birlikte No dar Dumbadze'
nin mezarını görmeye gitmiştik. Tiflis'in en güzel çocuk parkındaydı mezarı. Anıtı da o raya konmuştu .
30 ı Çocukları çok severdi Dumbadze. Ölünce Paneton ' a değil sevdiği çocuk parkına gömmüşlerdi. Ne ya-
fergun
sözlerimi çırılçıplak bıraktığım yerlerdeyim
bedenim korkunç yorgun yüreğim öylesine buruk
özelli
anlamsız kalıyor ürkek ve tükenmiş merhabalar
saçiarım uçuşuyor utanarak biraz daha beyaz
enkazım kolay kolay kaldırılacak gibi değil
işte kahvesi ali abi ' nin işte berber mehmet'in dükkanı
TÜNEL
sıcaklığını yiti rmemiş henüz ot urduğumuz sandalyeler
aşklarımız bile paylaşılırdı nam lusu sıcak gecelerde
ınahir nadasa bırakmış toprağını şimdi galip solgun
cthem ilmik atıyor boyuna sonsuzluk halısına m urat da
bir sigara yakıp ağlıyorum dışardayım yıldızlarla
Glasnost YIKILMAK
Tuhaf! . . ama gerçek
32
-GEZi N OTLARI- Hep başkasının gürültüsü yıktı dergiihımızı.
Milhan' a Mektuplar VEYSEL ÇOLAK
larda peşine allı yeşilli, küçüklü büyüklü şairleri de takmış bir pir-i şiir olarak nasıl böyle değer
lendirilirdi? Şakası bile tatsızdı; sırtımızı dönüv erdiydik.
Geçenlerde Cön k teki Dipnot 'u üstüneyse Veysel Çolak şöyle diyordu:"Can Yücel mülemma
'
yazmak istiyor. Ama muammadan öte geçemiy or. " Aslında bize kalırsa, yazdığı yine de mü
lemma bir şiir. İşçilerin, köylülerin işlerine beş v akit namazı, imamı, mihrabı , tapınağı, sonra
da bu mülemmayı Tevfik Fikret ' le, Nazım Hikmet ' le gelen şiir geleneğimize sıvaştırması hiçbir
mucizevi ya da "marksist " hidayetle açıklanamaz; Can Yücel 'in şiirinin her zerresinin mülem
maya dönüşmekte oluşundan başka!
Şimdi böyle yön tutturmuş g iderken: " K ötümser değilim ama, bana göre Türkiye'de şiir kal
madı. Kimse şiir dinlemiyor. Ozon tabakası değil, ozan tabakası delinmiştir . " demenin de, genç
şairlerden "çifıbozan resmi" is ternekten başka bir anlama gelemeyeceği açık. Çünkü çiftini bo
zana "yırtık dondan çıktığını" söyleyen bir şair-i miriye bu tarz-ı dermeyan, " çiftbozan resmi"
istemenin frenkçesi olarak cuk oturuyor. Niye frenkçesi derseniz, genç şairlere, sözgelimi bir
Nazım'a, Orhan Veli 'ye, Yahya Kemal de aynı adabımuaşeret tarzıyla ve meşveret çerçevesin
den bakıyor ve onlara asıl, kendine danışılmayışından ötürü, çiftbozan resmini ima ediyordu.
Hakçası , Can Yü cel , aldıktan so nra istiyor.
ek çok şairin , nanemolla da olsa, eninde so nunda görüp öğrendiği şeyi, Can Yücel de ta
P pınağı için ahde vefayı bırakıp belleyiverirse yerinde olur: Çiflik bozulmuştur. Hem öyle
bozulmuştur ki, bu bozgunla neye uğradığını bil emeyenler, özgürlüğe bile tapınak arar olmuş
lardır. Hani özgü rlük, şu ya da bu kadar bir zaman için, tıpkı Can Yücel ' in de başına geldiği
gibi , mapusaneye kapatılır, kapatılmaz değil; ne ki ilanihaye, bir tapınağa bile kapatılamaz.
Yani üstad , beşer şaşar, şaşmaz değil ! Ama tarih boyunca özgürlüğe ve şiire en ters gelen
mekanların tapınaklar olduğu da bilinmez değil.
Ne demeli; gözü mucizede o lanın, yüreğine de tapınak gerekirmiş.
Vaktiyle -öyle diyoruz, çünkü hafıza-i beşerin nisyan ile mal ul oluşuna birkaç yıl yetiyor
artık- Düşün dergisinin yayın yönetmeniyken , " işlevi olan b i r şiir yazıyor" d iye Can Yücel'in
şiirlerini nice şairden önde, en ö nde yayıniayan Seyyit Nezir, " Can Yücel'i başımıza şair-i azam
ettin" diye yakınanlara, "öyle değil ama, şair-i muazzam old uğu bir gerçek " yanıtını verirdi.
Şimdilerde ne düşündüğünü de bir deyiverse iyi olacak.
Bize kalırsa mı? " Can Yücel peşrevi olan b i r şiir yazıyor" deriz . Ve de artık başka bir şeyi
olmayan!
damşmam: hayali asılyazıcı • dizgi: le ajans • ofset hazlflik: hay ajans (her oylumda yayın ajansı) 526 20 93 • bask�: bilmen
maıbaası • yönetim yeri: muhillin mah. arslan sak. 37/9 çorlu • istanbul temsilciliği (yaz1şma adresi): an kara cad. vilayeı han
205 cağaloğlu (yayınlansın ya da yayınlanmasın, gönderilen yazılar geri verilmez, deneme yazılarının -çift aralıklı- beş, incele
me yazılarının yedi sayfayı geçmemesi rica olunur) • abone koşul/an: allı aylık 7.500.-TL., yıllık 1 4.000.-TL., yurt dışı abone
25 DM (yurt dışından abone olmak isteyen okurlar, abone tutarını / iş bankası, cağaloğlu şubesi, muammer akça - 301 00/1067
nolu hesaba yaıırmalıdırlar) • yurt içi abone: posta çeki - 1 9 1 647 •
2
BROY şiiR DERGisi H OY AJANS üRüNüDüR
Proleta rya n i n
G elinen nokta, yaln ızca öteden beri izlenen programın başarısını gös
termez; bir o kadar, program ı n gelecekteki şansını da belirler. Dev
rimci b i r program , onu izleyen h e r türlü eylemle eleştiriye uğrar; doğru
Partisip leri
lanır ya da yads ı n ı r . Böylece, som ut olan karşısınd aki potansiyelin eyle-
me dönüşme ve gerçekleşma ola n ağ ı , hangi uzun erime yayılırsa yayıl-
s ı n , gelinen noktada elde avuçta n e varsa onunla yeniden tartı l ı r . . . Elde
avuçta ne kaldıysa, demiyoruz; ç ü n kü " kalan "la yapılan bir değerlen-
d i rme, matemat i k işlemiyle gerçekleştirilir. "Oian "da, eksilerin ve artı
ların bitmemiş diyalektiği içerilirken, yanlışların ve d oğruların da bir ara
SEYYİT NEZiR
da büyüme sürecidir yaşanan . . .
Kalınan yerden başlamak, bir kesintiye uğram ı ş l ı ğ ı ; olunan yerden ilerlemekse s ü rek l i l i ğ i anlatır.
Bugün soru n , ağ ırlıklı olarak, on yıldır yüz yüze gelindiği biçim iyle karşımızdadır: devrimci program,
" kalan sağlar'.' la, kalındığ ı yerden m i yürü rlüktedir? yoksa "giden sol"'arla "giden sağ" lar arasındaki
farkı ve kendis i n i n her ikisiyle farkını kavrayarak " o l an " ı n dönüştürü l mesi sürekliliğ i n i m i kuracaktır?
B
u önem l i ! G i den sağların kara msarl ığı ve kalan sağların iyimser l i ğ i , tari h i n ilerleyiş eğrisinden ay
rıl mayla son uçlan ıyor e n i nde son unda. Gerçek; iyimserlik ve karamsarl ı k imgele rinin altında, do
k u n u l mayı ve kazanıl mayı u m uyor bütün yal ı n l ığıyla: Nasılsa öyle ta nım lanmayı. B u n u u m uyor; çünkü
iyimser yaklaşımların miyopluğuna, karamsarl ığın bug ü n karşısındaki olanca vurdumduy mazlığına karşın,
insanın gerçekliği anlama inadın ı n üstün gelişiyle biçimieniyor tari h . Başka deyişle, her o n yılda bir
Sisiphos yazg ısıyla işe koyu lmak, tari h i n özne kişiliğini yansıtmaz. Yaşamdan ayrı yerde özne olu na
maz. Ne de Kassandra'ya gereks inme var: Yalnızca kötülü klerden , yan ılgılardan söz ederek bilicilik
bağdaşına kurulan. Kolayc ı l ı k ; ister her çi leye boy u n eğerek hep aynı taşı doruğa taşıma çabasıyla
olsu n , ister çeki l enierin anlamsızl ığı ve olana el kanam ayacağı yılg ı n l ığıyla olsun, farklı yazg ıların or
tak eğ i l i m i olarak çı kıyor karşımıza. Ve aynı ortak sonuca çıkıyor h er ikisi de: Proletaryadan başka
yerde. Kötümser olanlar b u n u peş i nen beni msiyari ar da, iyimser olanlar, proletaryayı hep başka yerde
aramayı ısrarla sürdürüyorlar.
P
roletaryayı tari h i n öznesi olarak görenler, nedense o n u n dışın dan ve daha da çok " ö n ü nden"
koşmayı seviyorlar. N e ki, bu " ö n ü nden " ' koşma, proletaryaya i l işkin birçok nitelerneyi ve eylemi
kendi leri n i n üstlenmesiyle sonuçlanıyor. Yani öznenin n iteliği ve eylem olanağ ı , o n u n ad ı na ve
"yukardan" bel irleniyor. Y u kardan yönlendirme ve d ışardan b i l i n ç ; öznede var olanın adını koymak
tan , doğru tan ı m l amaktan başka bir amaca yöneld i kçe, yukarda ve dışarda kalmaktan bir türlü kurtu
lamaz oysa. Ad ı n ı koymak ve ad ı na davranmak, farklı şeylerd ir: " Özne ad ı n a davranmak, öznenin
eylemi olmak son ucunu vermez; hepi topu eylemsi olunur. Nitekim prol etaryayı onca görkem l i mis
yonlarla niteleyip sonra da onun ö n ü nde ve kop u k b i r devrimci programa örgütlenmek, proletaryanın
partisipleri olmaktan daha iyi bir yere götürmüyor. Daha kötüsü, yan l ı ş partisip olu narak proletaryaya
da bir türlü gidilem iyor . . . Proletarya; doğru ya da yan l ı ş " kendine göre" bir yol tutturuyor.
A
şılması gereken bir kal ı p bel i rleme var ortad a : Proletarya, tarihsel misyo n u n u er geç başaracak
tır; tan ımlar ve şiarlar doğru d u r, ama özne b u g ü n yanlış yerdedir; karşı-özne tarafından , burjuva
zi tarafı ndan ya n l ış yerde tutulm aktad ı r ! ? .. Ne iyi! Proletarya son derece saf; partis ipleri de pirüpak.
O l maz böyle şey ! demek ve çek i p gitmek bir a n l am taşımıyor.
H
içbir özn e , sözde kalarak tar i h i yön l en d i remez. Tarih; yapı lan ve içinde olu nan bir süreçtir. " G i
den sol " u n işlev i , her tekrard a yeni dolayı m l a r ed i n erek, proletarya n ı n kendi içi n sınıf olmayı an
cak kendisi n i n başaracağ ı n ı tekrarlamaktır. Programına ve eylem i n e , doğru tanım getirenlerle el ko
yarak; gidi lecek yere, sınıfı n ı n her bireyin�_en sağ lanmış yaşam de neyim leriyle, herkesin ufkun � ka
zanılmış b i r d ü nya önerisiyle gidilecektir. Ozn e n i n yerli _özel l i kleri atlanmaksız ı n ; ama evrensel azei
l i kler edinerek, evrensel özelli klere katkılar geti rilerek . . . lyimserliğe savru lmuş olanlar, on yıllardı r ta
rihin de dışına d ü ştü ler. Tarihi anl amak ve yapmak, özne ad ı n a iyim ser ya da kötümser olmaktan geç
miyor. Söz konusu olan, öznenin içinde bulun mak, öznen i n ta kendisi olabilmektir.
BROY'un bu bölümü, NİSAN - MAYIS'89 sayısı olarak filme alınmış, ancak başta
ekonomik nedenJet olmak üzere, elde olmayan nedenlerle çıkamamıştı. Derginin tari�iı:ı:de
bir kesit olarak bulunması gerekçesiyle, aynen yayınlanmasında yarar görüldü . 1 EDI1DR 3
S aflara ! ------ t'tı =�·.J··
BR O Y, değerleri yerine koymaya de vam ediyor.
Bu bir gö vdeleşme hareketi. Gerekli aşm!tğa bir
haztr!tk. Hayata ve şiire bütünsel bir baktş.
TUGRUL KESKİN
Hayatın bütün alanlarında mücadele devam ediyor. Karamsar olanlar girişilen mücadeleyi
açığa çıkartırken, iyimser olanlar ise bir duraganlığı örgütlüyo rlar . Ama hayat devam ediyor .
Emperyalizm güçlendikçe orman kanunu belirleyici hale geliyo r . Marks'ın "Kapitalizm sanata,
özellikle şii re dü şmandır. " sözü her gün biraz daha doğrulanıyor. Moşe Dayan ' ın " Fatma Tu
k an'ın her şiiri on geriliaya bedel dir . " sözü, belki şiirin gücünü anlatıyor ama ona karşı takını
lan tavrı da açığa çıkartıyor. Göbels " Bana kültürden (şiirden) söz etmeyin, silahımı çekerim . "
demesi de bir baş ka gösterge. İşte bugün Türkiye' de şiir, yukarıdaki sözlerden anlaşılacağı gi- .
bi, bir güç olarak kabul edilmektedir Öylesine k i burjuvazi, şiire gereksinimi o lanlardan daha
önce fark etmişti r bunu. Böylece , önlemini de almak istemiştir . Çıkartılan holding dergileri ve
bu dergilerin yayın politikası şiirin gücüne karşı alınan önlemi açıklamaya, ele vermeye yet
mektedir. Sonuçta yapılmak istenen, amaçlanan, şiirin gücünü kırmak; gereksinimi olanları şi
i rden yoksun bırakabilmektir . Demokrat ve iyi niyetli birçok yetenekli şairin bu holding dergi
lerinde eskitildiğini, önünün kesildiğini gözlernek olanaklıdır. Maddi ve manevi sömürü meka
nizması alabildiğine işletilmektedir. Bastıkları bir şiire on bin lira telif ödemeleri , şiirin bir de
ğişim değeri olduğunu k abul ettirmekten başka bir şey değil . Oysa şiiri hiçbir şeyle değiştire
mezsiniz. Şiir hiçbir zaman meta olamaz. Olduğunda da şiir olmaktan çıkar. Yani profesyonel
şair olunamaz. Şair, her zaman amatördür. Çünkü hayatını bile amatörce yaşar , yaşamak zo
rundadır. Bu, şii rin bir yaşama biçimi olması demektir. Zaten bir başka şey hiç olamaz. İ şte
şiirin varlık nedeni.
Bir yerde yayımlanan yazı, şii r ; ne derse desin, mutlaka ideo loj ik eklenmelere uğrar. ivme
kaybeder. Yanında yayımlanan yazıdan, şiirden gölgeler düşer üstüne. Netliğini kaybeder. Üretim
ilişkilerinden beslenen çelişki keskinleşmez, açığa çıkmaz . Gizlenmesi sağlanır. Yani uçlar be
lirmez. Oysa uçlara açılmak gerekirken böylesine bir yaniışı pekiştirrnek şiirin gücünü yok eder,
şiiri yok eder. Zaten burjuvazinin de istediği budur. Öte yandan şiir; bir aşırılık, bir aşkınlık
olmak zorundadır. Burjuvazinin, işte buna tahammülü yokt ur, hiç olmamıştır.
Bray Şiir Dergisi, yukarıdaki tespitleri yaptığı için vardır. Var olmak için de mücadelesine
devam edecekti r . Şiire gereksinimi olanlar, öncelikle bunu anl amalıdırlar . Ho Şi Minh 'in, Ma
o ' nun, Mahir Çayan'ın, genç Marks'ın . . . şiir yazmasıi. Hüseyin Cevahir'in 1 940'lı toplurucu
şairleri incelemesi düşünülmeli ve doğru anlaşılm alıdır . Uye olunması gereken bir derneğin cam
larını silmek , cephede savaşıyor olmak kadar önemli bir görevdir. Yok edilme k istenen, bizim
olan şiiri; "o kız o lan erdemin dağlara kaldırılmasını " engelleyebilmek, savunmak ve salıipien
rnek zorunluluğu vardır. Çünkü savaşın en kızg ını geçiş dönemlerindeki yol ayrımlarında ya
şanmaktadır. Bu yüzden taraf olmak gerekiyor . Şiirin tarafında olmak gerek iyor.
Bray, değerleri yerine koymaya devam ediyo r. Bu bir gövdeleşme hareketi. Gerekli aşırılığa
bir hazırlık. Önce birey olmanın ve kendini ku rtarmanın yolu . Üretken, katılımcı bir işlerlik .
Eleştiriye açık ve eleştiren ; gerektiğinde çözümlemelerinde radikal. Bütünden parçaya giden bir
yaşama biçiminin izdüşümü. H ayata ve şiire bütünsel bir bakış ve bir eylem .
Bir gün hepimize " ne yaptığınız?" sorusu sorulabilir. Daha kötüsü bunu, kişinin kendisine
sormasıdır.
Şiiri varlığımızın bir nedeni olarak görüyoruz. Bu uçlara açılmayı da gerektiriyor. Bu önce
şiir adına örgütlenmedir. Holdinglerin yarattığı dağıtım engelini aşmaktır. Teslim olmamaktır.
Gereksinme duyd uğumuz şiirin yaratılmasını sağlamak ve onunla buluşmak için işe koyulmak
tır. Şeriatçıların Türkiye' nin her yerinde aynı saatte başlattıkları eylemi aşabilmektir .
Şiire inananları , şiirin bir gereksinme olduğunu bilenleri, teslim olmayı sevmeyenleri birlikte
yürümeye çağırıyo ruz. Bunun bir yolu olarak Bray; kent temsilcilikleri kurmayı planlamıştır.
Şiir için, şiir gibi yaşayabilmek için, aşkın olabilmek için . Bray 'un yerlerine koyduğu değerlere
katılanları, hala varım diyenleri temsilci olmaya çağırıyoruz. Bu arkadaşların yazmasını ve Bray '
la şiirin örgütlenmesine katılmalarını istiyoruz. Daha neler yapılabileceğini yazmalarını da.
4 " Şiir öldü , yaşasın şiir ! "
AHMET NECDET
Bornova, 20 Mart '89
etin Cengiz'in Bray 'da yayınlanan "İkinci Yeni: Esinleyen Bir Şiir" başlıklı yazısını, bugün
tekrar gözden geçirdim. Bay Cengiz, İ kinci Yeni ile ilgili bazı saptamalardan sonra, bu
M hareketin " Türk şiirini yeni imkanlara zorlayarak, dil ve imge düzeyinde giderek -özellikle
60' larda- derinlik sağladığı tesl im edilmelidir ' " yargısına varıyor. O ' na göre, bugün artık şii
re "ayakbağı" olan bu dosya, yeni şiir açılımlarını esinleyerek k apanmıştır ve bu konuyla ilgili
her türlü tartışmayı ısıtıp ısıtıp gündeme getirenlerin, şiirdeki yeteneksizliklerine günah keçisi
aramaktan vazgeçmeleri zamanı gelmiştir.
Adamın geçim kapısı o , niye vazgeçsin? Ben İ kinci Yeni'yi azıcık ANA P ' a benzetiyorum.
İçinde neler yok ki . . . Simgeci' likten, gizemci'likten tutun da, dada' cılığa, gerçeküstücü' lüğe,
hurufatçı' lığa k adar Batı 'dan ithal yoluyla şiirimize taşınmış her çeşit akım ve takım çıkmadı
mı bu Troya At ı ' nın içinden? ANAP , 0Jo 3 5 'le Türkiye'yi yönetiyor. Bay Cengiz, bu yeteneksiz
lerin 0Jo 5 ' le şiirimizi yönetme hevesini, onlara çok görmemelidir.
Hem "sıkı şiir" yazmak o k adar kolay mı? " Şiirin sıkıyö netimi" de böyle olur işte !
Born ova, 21 Mart '89
G enç şiirimizin dikkatle izlenmesi gereken imzaları arasında ayrı bir yeri var Enver Ercan' ı n .
Cağaloğlu ' nda ayaküstü e l im e tutuşturduğu "Sürçüyor Zaman " adlı yapıtını zevkle oku
d um. Bir kenti aşağıdan görmey i, göstermeyi, o kentin sokaklarında, taşıtlarında, kalabalıkla
rında dalaşmayı bilen, şiirini bil eyen bir delikanlı, üstelik " kendine külhan " ! S oruyor, sorgu
luyor, sayıların renkdüşümü'nü yansıtıyor, bununla da yetinmeyerek İstanbul ' un "tellak gibi
yürüyen ' ' fen ni şairlerinden, derin danışmanlarından dem vuruyor. Afur tafuru sevmediği bes
belli, bakın şu dizelere:
cen net 'in tek atl1s1 ece
hadi artrk sen de atma
Ben sevdim Enver'in şiirlerini, okuyun, siz de seveceksiniz, ayrı tatlar, ayrı kokular, ayrı çağ
rışımlar bulacaksınız onda.
Bornova, 23 Mart '89
rof. Dr. A nnemarie Scihimmel 'in A lman Gözüyle Divan Edebiyatı başlı klı bir incelemesi
P yayınlanmıştı, bundan yıllar önce. Dil ve Tarih Coğrafya Dergisi nin 1 9 5 3 tarihli 2-4 . sayı
'
sında yer alan bu yazının küçü k bir bölümünü aktarmak istiyorum Şiir Günlüğü 'me: "Özel
maceraların şair tarafından uyd urulmuş deyimlerle değil, eskiden miras kalan remiz ve sembol
lerle anlatımı, modern batı ve d oğu edebiyatçılarının eleştirisine yol açmıştır; aynı bakış açısın
dan, İngiliz edebiyatma birçok o lağanüstü şiir veren XVI I . yüzyılın metaphysical poetry'si gü
nümüze kadar 'soğuk ' , 'yapay ' , ' cansız' deyimleriyle nitelendirilmiştir. Fakat , İngiltere'de en
· modern şairlerin, özellikle T . S . Eliot ' ın aracılığı ile, bu son derece yapmacıklı ve zihinsel bir
çalışmanın sonucu olan metaphysical poetry 'ye karşı yeni bir ilgi uyandığı gibi, aynı surette
belki biraz sonra Türk gençliği klasik Divan Edebiyatını aniayıp da ondan yararlanmaya çalı
şacak, belki de k lasik edebiyatın en değerli özellikleriyle modern sanat anlayışı arasında mü
kemmel bir sentez yaratmayı başaracak . Fakat bu, son derece zor bir iştir . "
Modern şair, b u son derece zor iş'in üstesinden geldiği vakit, kendini z'enginleştirecektir. Eli
o t ' ı baş tacı edip. de, klasik şiir mirasımıza b urun kıvıranların dikkatine !
Bornova, 24 Mart '89
ünkü şiir notlarımı, bugün Melih Cevdet Anday Usta'nın Cumhuriyet 'teki " Strasbourg
D Anıları"nı okuduktan sonra, bir kez daha gözden geçirdim. Yazısının bir yerinde ileri sür
düğü savlar, Annemarie Schimmel 'le tam bir uygunluk gösteriyordu: " Şiirde gelenekten kop
maya gelmez, m odernlik gelenekselin içinde boy verebilir ancak . Shakespeare'i modern .say
mak hiç de yadırgatıcı değildir. Ozan iki adımd a bir geriden hız alır , şiiri boyuna yeniden yara
tır, gününe doğmak olanaksızdır onun için . "
Bir zamanlar Perçemli Sokak 'la gerçeküstücülüğün labirentlerinde dolaşan Oktay Rifat'ın,
yıllar sonra, o güzelim " Hürrem Sultan'a Gazel " i yaratması, geç de olsa, geleneksel 'in değeri
ni anlamasından kaynaklanmışt ır, diyorum.
Modern şair'in işi, elbette son derece zordur . Şiiri kolaya alanlar, şiirin semtinden bile geç-
memiş "hilkat garibeleri" değildir de nedir? 5
.
G ünlük kılgısal (pratik) yaşantıda yanlış imgeler üretiliyor. Bu , gerçeğin dışına düşmeyi
getirirken ; gelişmeye, toplumsal sıçramaya karşı bir engeli de oluşturuyor. Nesnel karşı
lıktan yoksun k ültürel oluşum, bir idealizmi o luşturuyor, yaniışı örgütlüyor. Sonrasında, este
tik gelecekten yoksun bir bilik telik; bir demo kratik , ekonomik ve politik s avaşım, bir sanat
(şiir, heykel, resim, müzik . . . ), yaşananı, yaşanınası gerekeni ku şatıyor ve belirliyor. Neye el
atarsanız atın, birçok örneğiyle karşı karşıya gelmeniz olanaklı durumda . Kişisel ilişkiler bile.
Hiçbir şey sonralı değil ama alabildiğine önceli. Oysa her şey bu ' öncü!' olanda kurgulanıyor.
Yaşamdan çıkartılarak gene yaşama döndürülüyor. Bu bağlamda şiirle kurarn (teori) arasında
yakın ya da ortak bir nokta var. Çünkü yaşamdan çıkar şiir, gene yaşama döner. Nesnel karşı
lıklar edinınesi de buna bağlıdır . Bunun görülmeyişi, sonuçta, geri çekilmeyi getiriyor. Femi
nizmin, yeşiller hareketinin öne çıkartılması, bunu, geri çekilmek te olunduğunu kanıtlıyor. Daha
da tipik olanı , Erdal İnönü' nün , sosyal demokrat partilerde kadınlar örgütlenmesinin ayrı bir
kol olarak gerçekleştirilmesini savunmasıdır. D aha başında yanlış bir görüş. Kadınların parti
de bir kol oluşturması yasak belki ama partiye üye olması ve erkekler gibi bir çalışma kaydet
mesini kısıtlayan bir yasa yok, tuhaftır ki yok . Aslında, burda üstüne gidilmesi gereken, bü
tünselliğin elden kaçırılmasından başka bir şey değil. Sonuçta, ayrıntıyla uğraşmak bir labi
rentte kaybolmaya dönüşüyor. Bu da kendiliğinden yoğunlaşan, bir türlü fark edilemeyen bir
kararnsadığı getiriyor, daha da kötüsü bunun karşıtını oluşturuyor. Çünkü bütünü ve ayrıntıyı
tarihselliği içerisinde bir türlü yerine oturtamayanlar; kendilerince aydınlık bir ortam bulduk
larında, her şeyi yeniden başlattıklarından, alabildiğine iyimser olmaktan kendilerini alamıyor
lar. Üstelik alabildiğine iyimser, sonuna kadar iyimser. Bir güç dengesi araştırması yapıldıktan
sonra her şey lehte de olsa, öylesine ölçüsüz bir iyimserliği yaşamak doğru değil. Olumlu gibi
görünmesine karş ın özünde taşıdığı bir olumsuzluk var: O da, her zaman karşıtma dönüşeceği
dir. H em de süreklilik kazanarak . Siyasi anlamda bunu mekani k de olsa örneklemek olanaklı
dır. Olumsuzlukların bire karşı on olduğunu düşünüp umutsuzluğa kapılabilirsiniz. Bu içerikte
kısa vadeli umutsuzluklar (özellik le kısa vadeli), k işiyi yaratıcı kılacağından evetlenmelidir. Hatta
hayata geçir:jlmel idir. Çünkü biliniyor ki yarın b ire karşılık on olunacaktır. Burda verilen oran
politik savaşımiarda strateji ve taktik belirlemelerde en önemli ölçüyü oluşturmuştur ve başarı
da getirmiştir sonuçta. Kısa vadeli umutsuzlukların izdüşümünde saklıdır başarıyı getirecek olan
potansiyel. Çünkü bu izdüşümde karşılığını bulan, gelişen , tek estetik gerçeklik sanattır, şiir
dir. Traj ik olan buradadır. Bireysellik de burdadır. Birin, o n ' a dönüşmesi ürperticidir, düşsel
olanın gerçekleşmesi de.
aramsarlığın yaşanıyor olması eylemi de beraberinde getirir. Düşünmeyi, bulmak için sonuna
K kadar araştırmayı, savaşıma girmeyi kısaca yaşıyor olmayı, yaşanana k atılmayı zorunlu
kılar. Bu içeriğiyle kısa süreli k aramsarlıklar, k işiyi yaratıcı bir konuma sıçratır. Öncelikle kişi
nin birey olarak kendini fark etmesini ve seçmesini sağlar. Artık birey, varlığının dünyaya bir
anlam kattığını görür. Böylesine yücelirken k arşısındakilerin de yüceliğini b enimser. İşte bu,
yaşamın onurunu korumak için gerekli olan örgütlenmenin özünü oluşturur. Bu çıkış, kalıcı
ve belirleyici olabilir ancak . İ ns an , tarihselliği içerisinde bunu doğrulamıştı r . Buna karşılık
"iyimserlik" ise h ep bir çözülmeyi getirmiştir. İ nsanoğlunun gelişip ilerlemesi, yaşanan durum
ve koşulların iyiye gideceğine İnanmak ; genelde her düşünce ve eylemi iyi olarak görmek kısaca
her şeyi iyi yanından almak; hep geri çekiliyor olmanın, yenilginin, teslimiyetin , bireyselliği yi-
6 tirmenin karşılığı olmuştur. iyimserlik, bu içeriğiyle bireyi tarihinin dışına düşürmüştür. İyim-
ahmet
güz geldi 1 yap raklar ha düştü ha düşecek
toprak suya 1 su ateşe 1 ateş h avaya dönüşecek
necdet
hüzne mi benzi yor güz 1 belki de yüzgörümlüğüdür hüznün D İMİTRA
kuytuda kalan her şey o solgun ışıkla kesişecek
LİANİ ' YE
haylaz bir aşkı dok uyacak ince uzun parmakların GAZ EL
diriıncil soluğuola yüreğin atışı değişecek
ser insanın kendil iğinden bir ideolojisi vardır. B u , kendisi için b ir ideoloji değil ; hiçbir zaman
karşı çıkmadığı o luşurnlara iyimser bakışın getirdiği bir ideolojidir. Bu, her şeyden önce bir
kabullenişten başka bir şey değ idir. Sonuçta, hiçbir seçme h a kkını kullanmadan egemen ideo
lojiye dahil olmak, onun hizmetine girmektir. Edilgenlik , böylece karşıt bir güç olarak etkin
olmaya dönüşmüştür . iyimserl ik bu bağlamda bireyi kendisine karşı bir güç haline getirmiş ve
örgütlemiştir. Genel olarak yaşanan hep bu olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Genelde
de özelde de durum budur. Apolitik insanı oluşturmak için yapılan fiziksel ve kültürel baskının
amacı, aslında iyimser insanı yaratmaya yöneliktir. Çünkü bu insan tipi, çok iyi bilinmekteydi
ki, sonunda kendine karşı olan bir güce dönüşecektir. Öyle de olmuştur.
Bugün karşımızdaki insan tipidir bu. İster yapay bir umudun peşine düşüp siyasi dergiler çıka
rıyor, okuyor olsun; isterse bin beş yüz şiir okurundan biri ; isterse yüz elli bin gazete okurun
dan biri . Sonuçta , o iyimser insanla karşı karşıya kalınmaktadır. S H P ' nin peşine takılıp git
mek ve bununla yetinmek; Cumh uriyet gazetesini her gün izliyor olmak yetmez. Öte yandan
siyasi bir dergi çıkartarak , bugüne dek yaşanan ı , tarihi yok sayıp sıfırdan başlamak ve bunu
yeterli görmek hiç yetmez. Her durumda eleştirel tutum atlanmakta, yaşananların yinelenmesi
için hazırlık yapılmaktadır. Bu d a , zaman kaybetmekten başka bir şey değildir . Yanlış başla
maktır. Soldan gidip sağdan gelmektir. Tarihsel olandan, sosyolojiden, felsefeden, siyasadan
kopuk olmaktır. D aha da önemlisi üretim ilişkilerini aniayıp yerine oturtamamaktır. Bu kap
samıyla politik iyimserli k , yaşamın her alanında yenilgiler hazırlamaktan öteye giderneyecek
tiL
Sanatsal (şiirsel) düzlemde adlandırırsak ; üretilen imgelerin nesnel karşılığı yoktur. imge iki
sesin yan yana gelmesiyle oluşur, oluşmaya başlar. Yaşamın her kesitinde vardır ve sözlükle
olmayan üçüncü kelime olarak tanımlanabilir. İdeoloji üretmenin ve taraf bulmanın tek yolu
dur. Toplumda herkesin tutunduğu, yaşattığı; zaman zaman değiştirdiği-imgeleri vardır. dola
yısıyla kişilerin yaşama biçimleri de bu imgelerine göre yön tutar; anlamsızlaşır ya da anlam
kazanır . Burdan kalkarak denebilir ki ideolojisi olmayan insan yoktur . Ya da , insan ideolojisiz
olamamaktadır. Bu durum , onlara sunulacak imgelerin nesnel k arşılığının olmasını zorunlu kı
lıyor. Böyle olunca, gerek sanatçılar (şairler), gerekse politikacılar üstlenmek d urumunda kal
dıkları sorumluluğun bilincini edinmelidirler. Ç ünkü her şey bu bilinçle başladığı gibi ya sürek
lilik kazanmakta ya da bitınektedir.
Gözden kaçmaması gereken bir nokta daha v ar; ilginç, alabildiğine şaşırtıcı, canalıcı bir nok
ta. Dünyanın neresinde olursa olsun, bilinçlenmek ve imgeler edinmek -ister politik ister
sanatsal- ekonomik altyapının belirleyiciliğinde olmak gerekir. Kültürel yapılanmaların bi-
çimleiımesi, içerik kazanması da diyalektik olarak buna bağlıdır. Oysa Türkiye'de tam bunun 7
DERGiLERDE . . .
GERÇEK EREN
� �
A dam Saf!a_l 'ta (nisan ' 89)_ M emet � a� , ' ' H ak üçlünün" başlıklı yazıs ında adalet ve de
_
mokrasının her zaman o rtuşmedıgını � _ getırerek şunları söylüyor:
dıle
Bozukluk ne adalet anlayışında , ne de demokraside . . . Saklamanın anlamı yok : Satın
alınan, kiralanan , kötüye kullanılan : İnsan . . .
Her şeyin temelinde ise, bugün , kapitalizmin utanmasız bir açıklı kla ortaya vurduğu
bir güç yatıyor: Paranın gücü . . . Ad ale gücü, silah gücü, kalem gücü, bilim gücü . . . neye
isterse ona dönüşerek paranın gücü . . .
Bunun böyle o lup olmadığını anlamaya, günlük yaşamda a ' dan ze'ye, konuşulan her şeye,
yaşanan her saniyeye, yediden yetmişe görüşüten herkese bakıverrnek yetiyor gerçekten. İnsan
ların ciddiye aldıkları, üstünde saatlerce dedikodu yapmaya değer buldukları tek şey para: tüm
değerleri radyoaktivitesiyle kirleten o meşhur " pezevenk " !
" Ama" deniyor, " öyle bir çağdayız ki, insani değerleri korumanın da olanağı paranın gücü
nü donanınakla sağlanıyor . " Demek ki, eninde sonunda, varsa yoksa " neye isterse ona dö
nüşerek paranın gücü . . . " kullanılmalıdır. Artı k hiç kimse " paranın da satın alamayacağı şey
ler"den söz etmiyor. Tersine, p araya tarih boyunca teslim olmayan değerleri b ile onun gücüyle
yaşatmaya bakıyor . Böyle olunca da, paranın yayılınacı niteliğine açılan her türlü savaş, ger
çekte bu yayılmacılığa teslim o lma sonucunu veriyor.
" Ama" deniyor, "bu nları ne ilk kez siz söylüyorsunuz, ne de siz ilk kez söylüyorsunuz. "
İşte buna katılıyoruz. Tarih boyunca pek çok kez söylendi. Shakespeare'de en yoğun anlatımı
nı buldu. Kapitalizm, paranın gücüyle bireyin bütün mahremiyetine de dilediğince el koydu
ğundan beri, yüz binlerce kez söylendi. Öyleyse söylenınesi de bir anlam taşımıyor artık . Ey
lenmesi gerekiyor. "Paranın büyüsüyle, birey, kendi ben'inin üstünlüğüne yozlaştırılıyor. " den
miştİ Yenibütüncü Manifesto'da. Ama bu söyleomekle kalınmamış, "gün ateşe atılış günüdür"
de denmişti. Paranın her türlü insan ilişkisine el koyması gerçeğiyse yaşanan ; şu " holding ya
yıncılığı ve sanatı" çağında ona karşı oluşturulan bir tavır, "ateşe atılmak " tan başka nedir !
S onunda Cemal Süreya da bu ateşe, otuz şu kadar yılın ardından 'bir daha atılıyor ' İzmir' de.
I. Kültür Sanat Günleri sırasında düzenlenen şiir söyleşisinin bitiminde, yanında bulunan
(devamı s. 2 7 'de)
" Barbarh k ve BROY " re tutkuyla bağlı olma'yı içerdiğin i " an latarak şiir dergicili
ği nin güçlüklerinden söz etti; "şairlerin cep harçl ıklarını
istanbul Ü niversitesi Edebiyat Kulübü'nün etkinlikleri Vez koyarak" Fanatik'in yayın ianmasına katkıda bul u ndukla
neciler : Kuyucu Murat Paşa Med resesi'nde SÜ(Üyor. Prog rını belirtti; " Fanatik'in sağcı ya da solcu her şaire açık
ramını lrlan Çiftçi ile lrlan Yıldız'ın hazırladığı etkinlikler olduğunu" söyledi. Seyyit Nezir, " 1 2 Eylül '80 sonrasında
den biri de, 7 nisan günü yapılan "Şiir Dergileri" paneliy şiirin başka edebiyat türlerinden ayrı bir yayıncılık serüve
di. Geçtiğimiz mart ayında ilk sayısı çıkan ve "şiir dergileri ni yaşadığını" vurguladığı konuşmasında, "bireyleşmenin
kervanına katılan" Fanatik Dergisi yayın yönetmeni Metin derinlik kazanması süreciyle şiirin kendi politik çizgisinde
Celal'le BROY ' u n yayın yönetmeni Seyyit Nezir'in konuş derinleşmesi arasındaki ilişki" üstünde d u rd u . "Şiirin et
tukları panelde, Metin Celal: "Yazdı klarını okura iletame kinliğinin giderilmesi yönünde politik, hukuksal ve ekono-
yen şairler olarak Fanatik' i çıkardıkları n ı , dergi adının 'şii-
(devami s. J l 'de)
tersi olagelmektedir. Kültürel üstyapı kurumları ekonomik altyapının yerine geçmiş ve belirle
yici olmaya başlamıştır. Örneğin işçi, toplumsal bir sınıfın bireyi olduğunu yaşadığı halde fark
edememekte, bu kendine söylenmekte ve kabul etmesi istenmektedir. Yani hep kendiliğinden
bir sınıf olma aşamasında kalınmakta, kendisi için bir sınıf olma aşamasına varamamaktadır .
B u , ona sunulan imgenin boşluğunu yüzeyselliğini gösterir. Somut yaşantısının karşılığı ola
rak , kendisi tarfından bulunup çıkartılmadığı için boşlukta kalmakta; ona sunulan seçenekler
den herhangi bi riymiş gibi görülmektedir. Bu ters işleyen bilinçlendirme, sonuçta bir güce dö
nüşememektedir. Çünkü kişi hangi toplumsal konumda bulunursa bulunsun, birey olarak ken
dini seçememektedir. Hep koşullanınayla yüz yüze kaldığı için de, bütün gücünü -her anlamda
yitirmekte ya da h içbir zaman güç olamamaktadır. Bu da, varsa , entellektüel yetisini yitirmek-
S ten, gelişememekten, yaratıcılığını eskitmekten, söz hakkını daha baştan başkasına devretmek-
aydın
\leltem
Yangın yerlerinde okşanan bir enik
hatiboğlu
Gizli kaçışlar gibi kıpırtılarını/ve
Güdük gölgesini yayıyor suya
Ilık bir ürpertiyi işliyor oyasına
El ierin ve tenin ve yapraklar ve rüzgar ve saçların
YORGUN
Suyu öpüyor kanadı bir martının
Bin martı değiyar dudakla rına
Sular uyanıyor
Anaç bir kedi gibi yalıyar kıyıları
Rüzgar
Taylar koşuyar uzak bir rüzgarda
Acemi/ürkek/coşkun
Sıcak bir sornun bölüşülüyor
Sıcacık tütüyor açlığını dayuran toprak
Derinden derine
Bir yürek vu-ııyor
Vuruyor yüreK.Ierimiz
Rüzgar dallara-
Dallar kıyılara-
Güneş toprağa-
Coşku yüreklerimize vurur gibi
Taylar
Soluk soluğa
Sözcükler ter içinde
Irmaklar ırmaklara ulanıyor
Bir çocuk su içiyor
Dayamış avcunu oluğuna çeşmenin
Kana kana/avuç avuç-ter içinde
Sonra yorgun k uşlar konuyor
Bin yıllık hüzünler sarkan
Sevdalı söğüt daliarına
Yorgun kuşlar
Yorgun
Yorgun
iMGE: İDEOLOJİK
OLANAK. . . .
ten , edilgen bir konumda kalmaktan, yığınlaşmaktan başka bir şey değildir. Kısaca yaşananın
öznesi olamamak tadır. Sonuçta edindiği sadece kitlesel yaşan tıdır. Bu, aynı zamanda bütün
boyutlarıyla bağımlı olmak demektir. Bugün h ala görülemeyen de budur. Herkes neyi varsa
birer birer yitirmektedir. Sesi yitiriyorlar, yeteneklerini, düşünme yetisini, sevmesini, duyarlı
ğını, gelişmenin o lanaklarını, sağlığını, güzel bir düş görmeyi, bedenlerinin sıcaklığını ve koku
sunu, bir deniz kıyısında salmarak yürüme şansını, özlerneyi bir bir yitiriyor her insan .
Oluşturulan insan tipi, bulunduğu çıkmaza, sunulan yanıltıcı imgeleri, olduğu gibi kabullen
mesi sonucunda varmıştır. Bu nedenle politik ve sanatsal imgeler üzerinde titizlikle durmak ge
rekiyor. Öncelikle yaşamın her alanında insanlara düşler kurdu rtan, yönlendiren, seçimler yap
tıran imgelerin nesnel karşılığı olmak , olabilmek gerekir. Değilse, bağımlı ed ilgen insana van
lacaktır.
ugüne dek politik imgelerin kısa sürede ko fluğu ortaya çıkmış; bu nedenle de fiziksel ve dü
B şünsel, dönüştürücü bir kütle oluşturamadığı açıklık kazanmıştır. O belirleyici olan nesnel
karşılıktan yoksunlu k , her başlangıcın sonunda yenilgiyi, kırgınlığı, siyasi küskünlüğü, savru- g
erdoğan
alkan
Çırpınıyor su
lup gitmeyi, edilgenliği, oportünizmi, bulunulan yerden kaymayı, ilkesizliği hep beraberinde
getirmiştir . Sonuç budur. Bunu aşmanın yolu ise yeniden başlamanın gerektirdiği noktayı doğ
ru saptamakla olanaklıdır. Yoksa yaşam Sisifos efsanesine döner, yenilenemez , bir başka düz
leme sıçratılamaz. Her yanılışın pekiştirdiği; bireyselliğin yıkımıyla ilgilidir. Bireyi özgünlüğünden
koparmaktır ; beyninden, duygularından yalıtmaktır. İşte onlarcayıllık bir koşullanmışlığın so
nunda varılan bu noktada, yeni bir süreci başlatmak gerekiyor . Bu, bireyin özgürleşmesidir,
kendini seçmesidir öncelikle. Böyle olunca, h er insan geleceği için imgesini yaratma sürecine
kattlacakttr. Sonuçta yamltan, nesnel karştltğı olmayan imgelerin yaşama şanst kalmayacak,
taraf bulması da olanaksızlaşacaktır. Yenibütüncü ka vrayışı n politik imgeden anladığı, bu sü
reçte gerçekleştirilecektir. Sanatta, şiirde yerleştirmeye çalıştığı imge ise sözlüklerde olmayan
üçüncü kelime ile tanımlanmaktadır. Bu, bireyde (alıcıda) açığa çıkan imgedir. Sunulanları ir
delerken yeniden yaratmaya katılıyor olmak, özünde sınamaktan başka bir şey değildir. Artık
bir köylüye şiir olarak, roman olarak onun yaşantısını anlatmaya kalkarsanız alacağınız yanıt
şudur : " Ben yaşıyorum, siz ise anlatıyorsunuz." Bu örnek bir oranda aşılmış olsa bile, 1 950'lerde
DP'yi köylü dost u konumuna sıçratabilmişti. Mahmut Makal ' ı da tabii . CHP ise köylü düş
manı kayılmıştı. Çünkü birey tüm yetenekleriyle birlikte yok edilmişti. Nesnel karşılığı olma
yan imgeye öylesine bel bağlamıştı ki el değiştirmesiyle yetinmekten öteye gidememişti . Öte yan
dan yapılması gerekense bu değil gerçek imgeler üretebilmekti. İşte bu sürecin başlatılması ey
lem noktasını oluşturuyor. O zaman şiir de (sanat da), insanın nabzında atabilecektir. Organik
bir yapı kazanacak ve yaşanan o lacaktır. Yaşam ve entellektüel yeti şiirin konusu değil sadece
malzemesi olacak tır. Böylece dö nüştürücü bir güç, bir aşkınlık ve aşırılık olarak yaşama ekle
necektir . Bu no ktada kelime, d ize soluk alıp verecek, varlığı yarına bağlanabilecektir. Köylüyü
köylüye anlatanlar gibi, bunu anlamayan 'avangard' ların yaptıkları da sadece 'leyla'nın kafi
yesine aşı k ' olmaktan başka bir şey değil. Kelimeleri , sesleri öldürmeden şiirlerinde kullan
mıyorlar. Yazdı kları şiir her şeyin dışına düşüy or, bir aykırılık oluşturuyor. H er defasında bu
nu öne sürerek , karşıt olanı yarattıklarını savlamaktalar. Oysa yapılan ve ö nerilen, yaşamın
dışına düşmekten başka bir şey olamamakta . Ö ne sürdükleri imgelerin dirimsele olan uzaklığı,
ancak bir nesnel karşılık olabilmektedir. Sadece bunu göremeyenler, önlerine sürülen yapay
ve yalan olanı aşamamaktadır. Yaşadıkları ve yakındıkları yalnızlığın temelini toplumsal edil
genlik üzerine otu rtma çabası başka bir karşılık bulamazdı zaten . Aslında sosyo loj i k bir sapta
maya olanak sunan bir açıklık var burda. O da şu: Yaşamı ve ü retim ilişkilerini atlayarak üst
yapıları (şiiri de) belirleyici kılabilirsiniz. Türkiye insanı buna uygundur. Çünkü hep bugüne
10 kadar hep biçimsel olanla yetinm işti . Böyle düşü nülünce takınılan tavır yeterlidir, sanıldı. Bu-
tuğrul
keskin
iMGE: İDEOLOJİK
OLANAK. . .
nun sonrasında d a şiirde, şiirlerde; insanlara çokça, nesnel karşılığı olmayan imgeler sunuldu.
Taktik olarak da tartışmalar bu alana çekildi, koflaştırılması, üretim ilişkilerinden beslenen meta
fetişizmi ve emeğin yabancılaşması, sanatsal özün bir yaratma sürecine karşılı k olduğu, dilin
öncü, diyalektik bir yorumu gereksindiği, özde evrensel biçimde ulusal olmanın zorunluluğu
uriutulsun istend i . Bugüne gelindi böylece. Bütün bu olumsuzlukların karşıtı olarak Yenibü
tüncü kavrayış ve bakış açısı gündeme geldi. Aşkın olmanın yolu olarak da nesnel karşılığı
olan imgelere yaslanan bir politik ve kültürel söylemi geliştirdi .
A rtık Yenibütüncü Şiirin Manifestosu kendini aşmak için vardır. Bu, bütün olurrısuzlukların
aşılması olacak tır. 11
Olası --��------�------�----�� :�·� ··
Yenibütün, rastlantı sonucu bir araya gelmiş,
Tu tarsızlıklar değişik kuşaklardan şairler karması.
Yazdıklarında ortak bir görüşün ipuçlarını
bulamıyorsunuz her zaman. (. . . ) Hiçbir şey
sonuna değin olumsuz, işe yaramaz, kötü,
zararlı değildir (bunun tersi de geçerli). Şimdiye
,
değin Yen ibütün ü karşısına almış olanlar,
MUSTAFA ÖNEŞ yazınımıza sağladığı yararlan da görmelidirler.
ne bütün bir geçmişin sentezini yaparak ortaya çıkan bir şair var henüz,ne d e yeni bir yönse
me. " ; Turgut U yar'ın " . . . . ad vermeye gerek yok , hiçbirinin şiirinde hata bulamıyorum, mü
kemmeliyet ararken kişiliklerini harcıyorlar. "; Edip Cansever' in " . . . . Cemal'in yazılarında de- 13
veysel _____ ttı:�·l· ·
çolak SESiN ÖLÜMÜ
ğindiği gibi, hep en son istasyondan atlıyarlar trene. Daha önceki kuşakların, bir önceki kuşa
ğın yaptığını değerlendirmeden en son atılımın arkasından gidiyorlar. " sözleri de bunu belgeliyor.
Bugün bazı üyeleri aramızdan ayrıldığı için azınlığa düşmüş bulunan İkinci Yeni kurucuları
nın şiirimizdeki egemenliğine son vermek kolaylaştı belk i . Başkaldırı , şiirle yeni tanışmış genç
kuşaktan geldiğinde anlamlı olac aktır. Akımlar şairleriyle birlikte gelişir. Yenib ütüncü' ler gibi
İ k inci Yeni' nin dümen suyunda belirli bir yaşa e rişmiş, bazıları nerdeyse ustalık katına yü ksel
miş şairierin başk aldırısı, iktidarın tabanında o luşan bir bölüntü diye nitelend irilebilir ancak
(Şiirin cinselliğinden söz edenler, Yenibütün benzeri bir çı kışın Freud öğretis indeki tanımını
da araştırmalılar) . Siyasa alanında, Yenibütün'cülerinki gibi başkaldırılar başa rılı oldukların
da " kral öldü, yaşasın kral" sözüyle noktalanm ışlardır.
Y enibütün, rastlantı sonucu bir araya gelm iş, değişik kuşa klardan şairler karması. Yazdık
larında ortak bir görüşün ipuçlarını bulamıyorsunuz her zaman. Dil açısından daha bir
tutarlılık gösteriyorlar. Mazmunu andıran söyleyiş biçimleri edinmişler . Demirbaş sözcükleri
var. Bunlardan bazılannın (bizatihi, kadim, kaim gibi) Osmanlıca oluşunda, tumturaklı bir söy
leme ulaşma kaygısı seziliyor.
Üyeleri arasında Veysel Çola k ' ın ütopya üretmeye yatkın yaradılışta olduğu yazılarından an
laşılmakta. Onun devletinde " İnsan çalıştığı o rana (" oranda" olacak , M . Ö . ) eleştirme hakkı
na sahiptir." 4 Her sanatçı, sağlığında değersiz yapıtlarını ayıklayıp ortadan kaldırmalıdır. Eğer
bunu yapmamak ta diretmişse, aynı işlem öldükten sonra başkalarınca gerçekleştirilecekt ir. As-
14 l ı nda, " . . . . incelemecileri n , eleştirmenlerin asli görevi d e b u olmak gerekir. " 5 (Yani, sanatçı-
veysel çolak
K E N D İ S i NE İ KONA
ların yapıtlarını ayıklamak ! ) A yrıca, ayıklama işlemi "günü n estetik düzeyini" karşılayacak
biçimde yapılmalıdır (Sanırım, bunun için bir de günlük esteti k değerler borsası kurma gereke
cektir).
Alıntılada sayfa doldurmaktan yana değilim . İsteyen, yazıların yayımlandığı dergileri oku
yarak daha ayrıntılı bilgi edinebilir.
Sıra geldi Veysel Çolak'ın devletine ad koymaya . . . "Molla Kasım Devleti "ni öneriyorum,
ne de-rsiniz?
Yenibütün' ü n öteki üyeleri, V eysel Çolak'ın görüşüne katılıp katılmadıklarını açıkç'! belir
tiderse bildirilerini biraz daha anlaşılır kılacaklardır.
Hiçbir şey sonuna değin olumsuz, işe yaramaz , köt ü , zararlı değildir (bunun tersi de geçerli).
Şimdiye değin Y enibütün ' ü karşısına almış olanlar, yazınımıza sağladığı yararları da görmeli
dirler. Geçici bir esintiyle de olsa şiirin durgun g ölünü dalgalandırmak, genç ku şağa verebilece
ği esinler düşünülürse az şey değildir . Gene, doğrusuyla yanlışıyla şiir konusu nda birçok ku-
(devaml s.22 'de) 15
GE Mİ ZAMAN PE iNDE _______ l'tı :�·j· .
ERDOGAN ALKAN
Sanırım, genel aktöreye saldırıldığını kanıt
iMPARATORLUK SAVCI YARDIMCISI layan yeter sayıda örnek gösterdim, bay/ar.
Ya utanma diye bir duygu kalmamış ya da
PİNARD: "İNSAN İLK GÜHANININ
utanç duygusunun sınırları küstahça aşılmış
AGlRLIGINI TAŞIR, ŞEHVETLİ durumda.
HA V AİLİKLERDEN KOLAYLIKLA ZEVK Genel aktöreye olduğu kadar, dinsel aktö
ALlR!" reye de saygı gösteri/miyar. İsa 'nın değil mün
kirlerin, Habil'in değil Kabil'in, Azizierin de
Baudelaire'i v e Kötülük Çiçeklerini suçlayan ğil Şeytan 'm yanında yer alıyor. Törelerimi
imparatorluk Savcı Yardımcısı Pinard şunları ileri zin, toplumumuzun tek dayanağı olan büyük
sürüyordu . hristiyan aktöresine saldırdığı için aslında
Baude/aire'i ceza yargıcının önüne çıkarmak
Bir kitap hakkında, genel aktöreye aykm gerekirdi (. . . )
lıktan soruşturma açmak, dikkat isteyen, na
zik bir olay. Suçluluk kamtlanamazsa, yazar, Bana şöyle bir itirazda bulunmaya kalkan
haksızlığa uğramış gibi görünür, açılan davayı lar olacaktır: "Efendim, bu kitap acılarm ki
basamak yapıp haksız bir üne kavuşur. Şu tabı; adından bile belli, yazar, kendimizi ko
nu hemen ekleyeyim ki, açtığımız davada rumamız için kötülüğü ve onun aldatıcı ok
önünüze getirdiğimiz şair, değerli yazarların, şayışlarını resmetmek istemiş; ismine bakın,
ciddi eleştirmen/erin savunduğu bir kimse. Bu Kötülük Çiçekleri değil mi?, eğitim amacı gü
durum, İçişleri Bakanlığı 'nın görevini daha den bir kitapta ne diye saldırı arıyorsunuz? "
da güçleştirip karmaşık bir hale getiriyor. diyeceklerdir.
Bütün bunlara rağmen bay/ar, böyle bir gö Eğitimmişi Bu sözü daha önce de duyduk.
revin yerine getirilmesi gerektiğine yüzde yüz Gerçek hiç de bu değil. Başdöndürücü koku
inanıyorum. Burada yargılamamız gereken, daki bazı çiçeklerin koklanmasmda fayda mı
yazar değil, yapıtıdır; üstünde ciddiyet/e dur var yani? Taşıdıkları zehir onlardan asla
duğum husus ko vuşturmanın sonucu değil, uzaklaşmaz; bu zehir, insanın başına vurur,
gerekliliğidir. sinirleri uyuşturur, aklı bulandmr, baş dön
Charles Baudelaire bir sanat okuluna bağ dürür, hatta öldürebilir.
lı değil, kendi göbeğini kendisi kesmiş. İnan Kötülüğü yalnız esrikliğiyle değil, aynı za
dığı ilke ve kurama gelince: her şeyi dile ge manda sefih ve utanç verici yanlarıyla resme
tirmek, her şeyi bütün çıplaklığıyla ortaya diyorum, diyeceksiniz! Ne çıkar; binlerce ki
koymak! Yani insan doğasım en ince ayrın tap bastmyor, düşük fiyata satıyorsunuz,
tılarına dek kurcalayarak, en sert ve çarpıcı kendilerı için yazdığınız bu çok sayıdaki okur,
deyimler/e onu yansıtıp anlatacak, insan do her düzeyden, her yaştan, her koşuldaki okur
ğasını özellikle iğrenç yanlarıyla ele alarak lar nice övgüyle sözünü ettiğiniz zehiriere kar
abartacak, böylece etkili bir izienim ve coş şı panzehire sahip mi? Hatta eğitilmiş okur
ku yaratmış olacak; ve sözüm ona, klasiğin, larınız, yetiştirdik/erinizin çoğunun iyiyi kö
tekdüzeliğin, alışılmışın dışına çıkacak. tüden ayırabildiğine, tam anlamıyla dengeli
Yargıç, eleştirmen değildir; dolayısıyla, gö bir kajaya, dengeli bir imge/em ve duyguya
revi de, karşıt akımlar konusunda karar ver sahip olduğuna inanıyor musunuz? (. . .) İn
mek, sanata değer biçmek, sanatı dile getir san az çok güçsüz, az çok zayıf, az çok has
mek değildir. Yargıç, sanat akımlannın yar tadır; varlığını yadsısın yadsımasın, ilk güna
gıcı mı? Yasa koyucu yargıcın görevlerini sap hının ağırlığını taşır. Asıl doğası buysa, in
tamış, tüzeye, genel aktöreye saldırıyı ceza sanın asıl doğası, güçlü bir erdem savunucu
landıran yargılar koymuş, bu suça karşı ce su na keskin hatlarla ortaya konmadığı, ya
za/ar koymuş, yargıcı görevlendirmiş, �na bir zılmadığı sürece, kişi, yazarın vermek istedi
yetki vermiş, "aktöreye sa/dm olup olmadı ği eğitimle ilgi/enrneksizin şehvet/i havailik
16 ğını, sınırın aşılıp aşılmadığını gözetle, lerden kolaylıkla zevk alır.
desanka
DESANKA MAKSiMOViÇ.
1 6 mayıs 1 898), Yugoslavya'nın
(dağ: maksimoviç
en yaşlı ve önde gelen bir kadın
ozanıdır. Bugüne dek 50'ye ya
kın şiir yapıtı yayınlanmış, yapıt YARIN
ları 24 dile çevrilmiştir. Birçok şiiri
Türkiye'de yazın-sanat dergile
rinde ve dünyanın birçok ülkesin
Görüldüğü gibi, Baudelaire' i yargılayan bağnaz de yayınlandı. '88 Alim Çelenk
düşünce, insanı daha doğuştan s uçlu ve aldatılma Ödülü D. Maksimoviç'e verildi.
ya elverişli zavallı bir yaratık olarak görüyor ve Pablo Neruda. Evgeniye Monta
"muzır yasası" nı uygularken bu sakat düşünceden le, H üston Odın. Yannıs Hristos,
kalkıyor. Evgeniy Voznezenski, Ralael Al
Zamanın ülü avukatı Gustave Chaix d ' Est An berti, Enzensberger, Alen Ginz
ge'ın güçlü savunmasına rağmen, yargıçlar " Les berg, Gülleviç'e de verilen bu
bos" , " Lanetlenmiş Kadınlar " , " Lethe" , "Şenşak ödül, ' 74 ' te Dağlarca 'ya da la
TÜRKÇESi:
rak Kadına" , "Takılar" ve "Vampirin Değişimle- yık görülmüştü. NECATi ZEKERiYA
YASAKLANMI İİRLERİNDEN Sabahtan beri her şey karan lık bana
Ç ağımızın siyah objektiften bir fotoğrafı çekilirse, insana umut olan her şeyin aynı zamanda
yeni karamsarlık kaynağı olduğu da görülebilir . Daha doğrusu, insanın gelecek için iyim
ser tavır alışındaki nedenlerin içinin boşaltıldığı . . . Pandora ' nın Kutusu ' ndan çıkan her türlü
kötülük insanın yanında yöresinde, büyük üç zamanında yerini alırken, umut kuşunun tüyleri
nin yolunduğu görülür. Yılanların kolay avıdır artık umut kuşu. Romantiklerin aydınlıkçılarca
ileri sürülen görüşlerin gerçekleşemeyeceği kaygısını yenileyen ve çağımızın savaşlarından son
ra varoluşçularda Kafka ve Beckett ' te iyice özneleşen karamsarlık, bu son gelinen noktada,
yeni besinler bulur . Heidegger' i n " İ nsanın hiçliği" ve Jaspers'in " İnsanın benliğinin olmadığı
ve benliğini hiç bu lamayacağı bir karanlıkta olduğu" şeklinde özetlenebilecek "sürekli yaşadı
ğı karamsarlık " ta insan,yerinde saymaya yazgılı olur. Anlamsızlık sürekli bir karanlıkta devi
nimsizliği haklı k ılar . İzlek olarak sanata girense, verili tragedyayı zorunlu biçimde yaşayan
yeni Oeidipus'tur kaçınılmaz olarak. Sorulan sorular ise, durumu demir çemberler içinde kıs
kaca alansonuçlar yaratmaktan başka bir şeye yaramaz: gündeme, tarihi kendisi olan birey ye
rine, kendisi tarihin dışına konmuş (artık birey denemez) insan girer .
Peki, insan , bu noktada sorgulandığında, politik olarak kendisinin oluşturduğu tarihin yeni
den ba şına mı geçmiş olur? ! . . Politik çözülüş, nesne insan olm anın tam da bu dip noktasında
elbette ki yeni ivmeler kazanır . Sonrası, insan adına yapılmış kimlik hanesine kayıp damgası
vurmaktır herhalde ! . . Buna evet demek, sanatta-şiirde saçmayı, anlamsızlığı, hatta giderek " kor
kunç olan" ın " hiçbir şey söylememek" adına yazılmasını öngörür: Much ado about nothing
(hiç uğruna kuru gürültü). İ nsanın, bütünlüğünü yitirdiği bu t oprakta tragedyanın kendi karşı
tma dönüşmesi kaçınılmazdır a rtık. Savruluş, özeleştiriyi bile olanaksızlaştır ır. Ama denecek
tir ki, doğru değil mi yaşanan durumun çizilen bu tablosu? Tablo böyle olunca insan nasıl iyimser
olur ki? . .
Evet . . . iyimserliğin erliğe dö nüştüğü biliniyor ve onun için d e önerilmiyor. Ama yaş an� o l d u
ğu gibi alınırsa, çizilen tablo ne kadar karanlık olursa olsun, k aranlığın mutlaklaştırılmasına
engel olan bireyler bütününün, E ngidu' ların yanı sıra Gılgamış gibi yeniden bir varoluş destanı
yaşamasının her türlü koşulu vardır . Çünkü insan, kötü olduğu kadar iyidir d e ! Karanlıktan
fışkıran ışık , evrenin yaratılmasına ilk veri olarak varlığını sürdürmektedir. Bu ışık insanın ken
disinden başka bir şey de değildir hem. Ama insan eğrisi, kötülük ve iyilik çiçekleriyle dolu
bir çizgi üzerinde netliğini kazanmakta olduğuna göre, ışığın mutlak, karanlıksız bir ışık olma
sı da beklenemez. Doğru olan bunu bilmek, bu eğride derinleşen tragedyasını aşmaya çalışmaktır.
Ve kaybedilen kalelerin yeniden ve daha sağlam mevzilerle ele geçirilmesi, bir omzun güzelliği
ni omzunun yakınında hissetmenin dayanılmaz doyumu, ancak böyle sağlanabilir. İnsanın ken
disini putlaştıran eylemden vazgeçmesi böyle mümkün kılınabilir;
S anat da, insanın kendi yaşamı için karar vermesinin bir yolu, üstelik en bütünlüklü ve yaratıcı
yolu olduğu na göre, sanatçıya düşen ne? Birey böyle bir yaşam için kendi diyalektik bü
tünlüğününün b ilincinde bir seçimle karşı karşıya i ken, sanatçı, bu seçimde, var olanı yansıt
makla mı yetinecek? Bu da bir yol elbette . . . Ama var olanı çoğaltınaktan ya da umutsuz ilahi
lerle bir yakarış olmaktan öteye geçemeyen bir yol . . . insanın kendini sahiplenmesi tam da bu
düğümün çözümünde bulunuyorsa, şiir, tarihle bir hesapiaşmayı gerçekleştirmelidir . Durum
şiiri, gerçekliğini ve anlamını burada hissettirmektedir. Her türlü yeniden doğuşun sıfır nokta
sında şiir, ne karamsar, ne de iyimserdir artık. Y aşamın içinde ve önünde olarak şiir, yeniden
18 üretilme olanağını da bu düğümü keserek değil ama çözerek elde eder ve etmenin yolundadır.
mehmet
Sokağın başından baktım kaçam a k , soluk-soluğa, utanarak içten
me rak lar-i nsanlar- kalabalıklar
meraklı kalabalık insanlar arasında bir tenha ceset
insanların merak lı kalabalığı arası na serilivermiş b ütün gizlerim
gizler iğfal edildiğinde kaçmak gerek ARDlND A
işte or d a onaltısında bir çocu k sü by an koğuşunda, ter içinde
meraklar i n sanlar
KALSIN
kaç oğlum sen kaçınana bak CiNAYET
ardında kalsın cinayet
G ÜL BA RİKA TLARIN!N
DÜŞTEN AŞK ŞA RKlSI...
Yenibütün, böyle bir şiiri açmış olmanın bilinci içinde, şiirin politikasını da burada mayalama
yı öngörmektedir. Poetikasını demek daha doğru! -Elbette önerilen, gerçekliğin bireylerde özgür
ve üretken biçimde cephelenmesine akan çok sesli bir şiirin yatağıdır burada-
Tragedyanın kötümser ya da iyimser tercihlerden birine zorlanmasının anlamsızlığı, böylece
yaşam karşısında yerini terk etmeye zorlanmaktadır. Gündeme gelen, Dostoyevski'yle Tolstoy'un
ahlaki ve dinsel arakesitinin yeniden konumlanması değil elbette. Geride kalan estetik gerçek- 19
reiner maria _______ rtı :�·.J · ·
rilke SONBAHAR
Jeşmelerin üstünde, yaşama ve sanata -yeni sosyoloj i k zorunluluğun bir sonucu olarak- yeni
bir estetik önermedir bu. Çünk ü , umutlananan ve erişiirnek istenen, derin yaralar alsa da, yok
olmamıştır. Ve insan için bağrında yeni olanaklar taşımaktadır elbet. .. Bu da bir iyimserlik olarak
düşünüise bile, insanın yaşam gibi hem iyi hem de kötü olduğunu göz önüne alırsak , iyimserli
ğin ötesinde bir gerçekliktir öne çıkan. Geçmişten geleceğe uzayan tarihin yazanı ve okuyanı
olarak birey, bizzat tarih olarak iyi ve kötü yanıyla böyle bir gizilgüce sahiptir . Şiire -sanata
düşense, iyimserlik içinde karamsarlığı, karamsarlık içinde iyimserliği, bu diyalektik doğruyu
hesaba alarak kendini gerçekleştirmektiL Ya da bunun yollarını , semender gibi ateşe dayana
rak bulmaktır .
Yalın söylemek gerekirse: iyimserlik , her durumda karşıtına dönüşmenin en kolay şeklidir.
Tabii savrulmanın da. Ya o, ya bu dendiğinde; hem o, hem de bu olabilmek , potansiyel bir
tehlike olarak bugün de var ! Zafer türküleri, taşıdıkları kan derelerine karşın kirleniyorsa, iyim
serliği yaratan her ortam gerçek ve doğru bulun madıkça, kötümserliğin de toprağıdır. Ya biri,
ya öbürü demenin geçerliliği yo ktur. Onun için Yenibütün, hazır estetik önermeleri reddede
rek, gerçekliğin çelişkin özüyle buluşmayı ve bu öze her biçimde bulaşmayı göze almaktadır.
20 Yenibütün, bu anlamda, iyimserliğin de kötümserliğin de tek başlarına toplumsal bir yükümlü-
reiner maria rilke
PA NTER
SON PARÇA
Yücedir ölüm.
Ona aitiz
ağız gülse de.
· Tut ki ortasındayız ömrün,
o ağlamaya başlar
içimizde.
SONBAHA R
ramsal yazı yazmak, yazılmasını sağiamak, b un un gerekli olduğunu vurgulamak, kısacası şiir
üzerine düşünme geleneğini başlatmaya çalışmak , Yenibütüncü' lerin olumlu etkinliklerindendir.
EK: Bu tartışmayı sürdürmek istemediğim içi n , verilecek yanıtları elden geldiğince karşılıksız
b ı r a k m a y a ç a l ı ş acağı m . ( M . O . )
I Milliyet Sanat Dergisi, 1 5 Aralık 1 9 8 8 .
2 Bray, Şubat/Mart'89.
3 Varlık, sayı 906, Mart 1 98 3 .
4 Bray, Şubat/Mar t ' 89.
5 Bray, Haziran/Temmuz' 8 8 .
EDiTÖRÜN AÇIKLAMASI
Mustafa Öneş bir gün Broy Y ayınları'na uğradığında " artık pek yazmadığından" yakındım
kendisine. Yıllar sonra Milliyet Sanat 'ta çıkan b ir yazısında ise Yenibütün 'e epeyi yüklenmişti.
" Yine Yenibütü n üstüne yazmak istiyorum: Veysel Çolak'ın h akkımda söyledikleri çok ağırdı .
B u kez benimki d e öyle olacak" dedi. "Olsun" dedim. " H aksızlık yapıldıysa, yapanın yanına
kalmamalı . " Gerçekten de getirdiği yazı " ağır "dı. Ayrıca, Ö neş, okuduğunuz yazısında "bu
tartışmayı sürdürmek istemediğini" de söylüyordu. Ben, " daha ağır bir yazıyı zaten
düşünemeyeceği" yönünde kötü bir iyimserlikle , yazmama eğilimini ilkin "yerinde" gördüm.
Ne ki konuşma s ırasında, "şiir tarihimize bir cunta olarak geldiniz; bunu da söylemek ister
dim, oysa sen bu yazdıklarımı b ile ağır buldun ! " dedi. Doğrusu hiç beklemediğim bir suçla
maydı . Sesli düşünnerek yanıtladım : " Bir elkoyuş olarak öyle g örünebilir. Ama asi ve demok
ratik ! " dedim: Ç ünkü bir savrukluk, savurganlık vardı. Bir türlü birbirine halkalanamayan,
bütünlenemeyen şiir ve kültür değerlerinde, şairin ve sanatçının tutumunda bir savurganlık, şi
ir ortamında ise eşi menendi görülmemiş bir savrukluk . . . Bunun özgürleşme olamayacağını,
özgürce serpilip gelişme olarak d üşünülemeyeceğini; özgürleşmenin zorunluluklara boyun eğ
meyen, ama bir program ve bü tünsel kavrayışla onu aşan bir eylemi gereksindiğini göstermek
istedik. Bireyin kendi yetkinliğini sapına kadar ortaya kayabildiği ve bu anlamda asi; varolan
22 birikimin ve değerlerin her zerresine sahip çıkılmak gerektiği , bu anlamda da demokratik bir
muhammet
tel tel bölerdi k ızıl kızıl alevlerde meltemi güzel
yıldızlar daldururdu yelkenime
eskitirdi saçların karanlığı
en ışıklı bakışını ver gurbetime
büyüt beni ateşlerde/sarıl MERMER
atlas direklerim talan KALlR
korkun yıldız yeli m avi
sıcak tut elimi, çoğa! yalnızlığıma
yangınlara susuzum terinde
çiçekle dalgaları
yağan şimşektir küreklerim mermer
büyüt beni rüzgarlara/savur OLASI
TUTA RSIZLIKLAR . . .
elkoyuş: Yenibütün . . . "Öyleyse niye beş kişi? " dedi. Bunu söylerken, 1 2 Eylül " Konsey"ine
benzetme yaptığını fark etmedim değil. Ne ilgisi var ! Aldırmadım: " Bunu Cemal Süreya da
sordu. Başkaları da sordu , soruyor. Can Yücel gibiler de kendisinden izin alınması gerektiğini
ima ediyor. (Biz cuntaysak Can Yücel de başka bir şey herhalde ! Ama niyeyse dizginleri elin
den kaçırmış ! . . Teşbihte hata yapıldı mı, saçmalığın arkası kesilmez! ) Bu k onuya bu sayıda
yazılarıyla değinen arkadaşlar oldu. Anladığım kadarıyla, bunu ciddi biçimde ele almak gere
kiyor. Önümüzdeki ay yazacağı m . Şunu hemen söylemeliyim: Bu öncelikle bir yöntem, üslup
sorunu. Kaldı ki, sorunun bu yanı giderilseydi, yani metin herkesin imzasına açık olsaydı, içe
riktc birieşiimiş o lunacak mıydı ? " Gerek Mustafa Öneş'in yazısında, gerekse başka eleştiriler
de içeriğe de, en azından kimi yönlerden, katılınmadığı söylenmekle, bu birleşmenin (metne im
za koymanın) olanaksızlığı gösterilmiş oluyor aslında. Üstelik biz şunu özellikle vurguladık:
Yaratma sürecinin birliği ve tekliği . Bu demektir ki, biçim ve içerik, bir ve aynı şeyin bütünü
dür; bu yeni bir konum olduğuna göre, biçim ve içerik, öbür yaklaşım ilkelerimiz için de geçerli
olmak üzere, bir yenibütün tavrı somutlaştırıyor Manifesto'da. Aslında Manifesto, bu ve ben
zer durumlar için olduğu kadar, bizim yaklaşımlarımız için de, soru olduğu kadar, yanıt ve
öneri niteliğini de içeriyor; sorular öneriyi de içeriyor. Ve her iki yönde büyümesini, yeni bo
yutlar kazanmayı; kendini daha çok belirlemeyi ve aşmayı sürdürüyor. . .
Bir metin, yazarının ya d a yazarlarının elinden çıktıktan sonra, herkes gibi , yazarlarınca da
hakkı nesnel ölçülerle verilmeli . Biz, manifestonun hakkını verdiğimiz kanıs ındayız. O da bi
zimki n i ! Manifesto karşısında haklı ya da haks ız konumda bulunduklarını, manifestonun hak
lılığını ya da haksızlığını belirlemekte özgürlük ve yükümlülük , başkaları için de söz konusu.
Bu da yapılıyor zaten. Mesele yok!
Manifesto, sansürün olduğu kadar, otosansürün de şiddetle karşısında. Mustafa Öneş , Ye
nibütün için neyi hak görüyorsa , bir bir yazabi lmeli . Bu, onun özgürlük ve yükümlülüğünde.
Daha ağır olur, k aldırılamaz . . . endişesiyle yazmadıklarını biz yazmak gereğini duyduk. Çünkü
kaldırmak ve taşımak üzre yola çıkıldı. Bu nedenle yara da alırız. Ama "dostumuza
gösteremediğimiz" bir eski ya da yeni yaramız yok ! Gocunmayız. Yaralamak yaralayana ağır
gelecekse, o başka! Umarım, söylediklerini yazmış olmam, Mustafa Öneş'e ağır gelmeyecektir !
"Veysel Çolak 'ın görüşlerine katılıp katılmamaya" gelince . . . O kadar önemli mi? Görüşle
rinin altında imzasının bulunması yeterli değil mi?
Bireyler, birbirleriyle örtüştükleri ve bütünleştikleri için bir d ergi , program ve zemin birliğin
de örgütlenmezler yalnızca. Örgütlenme, her d üzeyde, bireysel farklılıkları yetkinleştirmenin,
özgürleşmenin g üvencesi olmalı asıl . . . Bakın bu noktada da, başkalarıyla bir ç ırpı da birleşeme
yeceğimiz çıkıyor ortaya. Türkiye'de " komünistim" diyenierin hala anlayamadıkları bir ör
gütlenme ilkesi !
Söylediklerimizin yaşamda gerçekleşmesini istiyoruz. Buna savaşıyoruz. Tek tek ve omuz om
za. Şiir şiire!
Gerçekleştiği anda, Yenibütüncü Manifesto'nun, metin olarak "bir varmış bir yokmuş"a dö-
nüşmesinden daha güzel ne olabilir! 1 SEYYİT NEZİR/ 23
Şiirin ______ r. :�·j · ·
Çağdaş Günümüz şiiri, '70 sonrası şiiri, artık geçmiş
dönemlerdeki tepki şiirlerinin olumsuzluklarını
Yeri taşımıyor. (. . . ) Geçmiş dönemlerin bütün şiir
katıtım değerlendiren, o lumsuzlukları atarken
olumsuz yanları alan bir şiir/e karşı karşıyayız.
A rtık bu dönem şiiri, tepki şiiri değil, sentez
YUSUF ALPER şiiridir.
Çağdaş Türk şiiri 60'1ı yılların Romantik Top liğin olumsuzluğunu, aşırılıklarını barındırmış ve
lumcu çıkışından geçerek günümüz şiirine ulaş dönem şairlerinin birçoğu silinip gitmiştir. Kendi
mıştır. Daha önçe belirttiğimiz gibi bu dönem sini koruyabilen, kimliğini oluşturabilen a z sayıda
şairleri de Üçüncü Kuşak içindedirler. Bu şair kalmıştır. K imi de tepkiselliğin sonucu olarak
dönemde yazan birçok şairin bir önceki akım söylediklerini eleştirmiş (S. Berfe "yediği herze" ler
( İ kinci Yeni) ile ilişkileri vardı ve hiç kopmadı. için özeleştiri yapmış) 8 Özkan Mert o dönemdeki
Egemen Berköz (bir bakıma Cahit Zarifoğlu) şiirlerinin birçoğunu değiştirmiş, yeniden yazmış,
İsmet Özel ve Ataol Behramoğlu ise ilk çıkışlarını değişik bir çizgiye kaymıştır.
yaptıklarında o akım içinde gibiydiler. İkinci Yeni 70 sonrası şiir ( k uşak olarak adlandıranlar da
Antolojisi'ne bile alındılar. Daha sonraki yıllarda var ancak her on yılda bir yeni bir kuşak'ın ortaya
Halkın Dostları çıkışıyla geçmişlerini bir bakıma çıkması tuta rl ı görünmüyor) artık bir tepki şiiri
reddettiler. İ k i nci Yeni öcüsüne saldırdıklarında değildir. İlk kez. kendinden hemen önceki dönemle
ise İ kinci Yeni ortada yokt u . Kendileri bunu bili h e s a p l a ş m ay a n , onu yoksaymayan, geçmiş
yorlardı ve özel amaçları için böyle davrandılar. 7 dönem lerin bütün şiir kalılını değerlendiren, olum
Oysa İ kinci Yenicilerin hemen hepsi ( İ . Berk ve suzlukl arını ata rken olumlu yanlarını alan bir
E . Ayhan dışında) özeleştiri yaparak tutum değiş şiirle karşı karşıyayız. Artık bu dönem şiiri tepki
tirmişlerdi. Bu, E. Cansever ve T. Uyar için özellikle şiiri değil "temkin" şiiri , sentez şiiridir. Geçmiş
geçerlidir. Ö . İ nce ve K . Özer'in tutumu çok daha dönemlerin tepkilerinin önceki kuşaklara nelere
ötelerdeyd i . Halkın Dostları'nı çıkaranlar (özel malolduğunu bildiği için tepki şiiri olmamış, her
l i k le İ .Özel ve A . Behramoğlu için geçerli olmak zam a n tem kinli olmuştur. Bu noktada sevgili
ü zere) özeleştiri yapıp İ kinci Yeni'nin vicdanı ola T.Uyar'ın "eksiksiz şiir yazılmıyor" yakınması
bilselerdi bugün ve son 15 yıldır yaşanan karmaşa gündeme geliyor. T. Uyar hak lıydı, eksiksiz şiir
yaşanmayabilirdi. Bu iki şair gerçekte geçmişin yazıl nııyordu, çünkü 70 sonrası şairleri hep tem
olumlu kalıtını şiirlerine sindirerek bir köprü kinli, tetikte idiler. Geçmişten olumlu ders almış
görevi görmüşlerdir (Siyasi tutumlarındaki fa rklı lardı. C . Süreya da son zamanlarda benzer
lık genç şairlerin kafasını ciddi biçimde karıştırmış düşünceler belirtmiştir. ' " Türk şiiri 70 sonrası şiiri
olsa da). Ayrıca İ . Özel için şunu belirtmeliyim: O, derken kastettiğimiz, bu yıllarda yazmaya başla
İ kinci Yeni gibi yazarken, her nasılsa, Halkın yan I 950 dolayı doğumlular değildir yalnızca. Bu
Dostları çıkışında da öyleydi ve hala da öyle yazı dönem şiiri çerçevesinde Garip'in Anday'ından
yor. (Bunu bir espri sayabilirsiniz: İ . Özel tıpkı O . R i l"a t'ına, İ k inci Kuşağın Necatigil, Aksal,
S . K arakoç gibi biçi m olara·k Batı'cı taraftır. Orta Külebi, C u nı a l ı , A . İlhan, Kansu, E . G ö kçe,
lara yakın bir Batı'cı. Ataol Behramoğlu bu yelpa A . Arif, A . Danıar, Can Yücel, Ş . Kurdakul'una,
zede kendini nereye koyar acaba?) İ k i nci Yeni'nin C.Süreya'sından, T.Uyar'ına,
Günümüz şiiri; 70 sonrası şiiri , artık geçmiş E.Cansevcr'ine, K . Özer'e, Ö . İ nce'ye, H . Yavuz'a,
dönemlerdeki tepki şiirlerinin bütün bu olu msuz 60 Toplunıcularından Refi k Durbaş'a, Egemen
luklarını taşımamaktadır. D ik k at edilirse Cumhu Berköz'c, C . Za rifoğlu, Edebiyat Dergisi çevresin
riyet dönemi şiiri miz, genelde bir tepkiler şiiridir. den Arif Ay, Turan Koç vb. kadar birçok şair yer
Hececiler'e tepkiyle Garip doğmuş, tepkiselliği alır. Genç şair, genç şiir yok, gerçek şair ve şiir var
nedeniyle, tepkinin etkisini bulması açısından aşı diye düşündüğümüze göre bu dönemin özellikle
rıya kaçmış, kanıarın topuzunu kaçırmıştır. İ kinci rini taşıyan tüm şairleri 70 sonrası sentez şiirinin
Yeni de yine tepkiyle doğmuş, nice fire vererek ü veleri saymaktayız.
a n l a m s ızlığın, s a ç m a l ı ğın i m ge mezarlığına O . Rifat'ı, C.Süreya'yı, Necatigil'i, A . Ariri,
gömülmüştür. Bu dönemden kendilerini kurtaran E . Gökçe'yi, Külebi'yi vs. 70 sonrası şiirden nasıl
şairler, kimliklerini korumasını bilmiş, anlamsız koparabiliriz ki? O şiirin tanı ortasında yazdılar ve
lığı amaç edinmemiş, anlamı gözardı etmemiş şair yaşayanlar yazıyorlar.
ler olmuştur. Ardından 60 Top! umcu şiiri bir tepki Bir noktayı belirtıneden bitirmek istemiyorum:
24 şiiri olarak doğmuş, sorunları büyüterek 7 tepkisel- (devamı s. 3 1 'de)
Apolitik İnsandan ------ rtı:�·..j··
Politik İnsana Kalıcı ve "üretkenlik üreten" değerler yaratmak ;
kavramiaştırma v e kurumlaşma ile doğrudan ilin
tilidir. Bu süreçlerin temelinde ise araştırma
tartışma-uygulama-değerlendirme çizgisi yatmakta
İSMAİL MERT BAŞAT dır. Bu nedenle, bir "Devrimci Kültür ve Sanat
Araştırma Enstitü sü" nün yaratılmasını gündemin
Sorular: ana maddesi olarak seçerdim .
VEYSEL ÇOLAK
Neler yapacak böyle bir araştırma ens
Uzun süredir dergilerde gözükm üyorsun. titüsü ?
Yazmıyor musun, yayınlamıyor m usun? Kuşkusuz, Enstitü kendi çalışma programını ken
Erken gençlik dönemimden beri, ekip çalışması disi belirleyecek ve geliştirecektir. ,Yine de, böyle bir
na yatkın oldum. Belki başlangıçta, uzun yıllar ti enstitünün çalışmasındaki ana doğrultuları not'lar
yatro çalışması çalışması yapmanın kazandırdığı bir halinde biraz açabiliriz:
eğilimdi bu; sonra doğruluğuna, verimliliğine inan -Sanatın, bilimden önemli biçimde yararlandı
dığım bir çalışma biçimi oldu. K üçük öykü yazdı ğını ve yararlanması gerektiğini, sanatta bilimin bir
ğım Salim Amca (Şengil)'nın DOST Dergisi döne birleriyle ilgisiz alanlar olmayıp aralarında önemli
mini saymazsak , Aydınlık (Kırmızı Aydınlık) dö ilişkiler bulunduğunu; kültürün de bilimsel gelişme
nemi çalışmaları, Türkiye Yazıları dönemi çalışma lerden doğrudan v eya dotaylı biçimde, ama mutla
ları, seninle omuzladığımız ve sıkıyönetimin engel ka çok önemli etk ilenimler içinde olduğunu düşü
lemesi sonucu k ısa süren Yamaç dönemi çalışma nenlerdenim. Böyle bir Enstitünün çalışma perspek
ları hep bu ekip çalışması anlayışının uygulama ala tifi de insanlığın g elişme doğrultularını gösteren ve
nı bulduğu oldukça verimli dönemlerdi. Bu tür ça önünü açmaya çalışan bilimselliğin içinde gelişe
lışma platformlarını kaybettiğim ara dönemler ise, cektir.
üretkenliğimi de kaybettiğim dönemler oldu; çalış -Öncelikle, kazanılmış bilgi birikiminin sistema
ma pratiği açısından, bir tür "omurgasız" duydum tize edilmesi gerekecektir. Bu, mikrofilm ve bilgi
kendimi. Elde yarım,ya datamamlanmaya hazır du sayar olanaklarına dayalı, çok ciddi boyutlu bir do
rumda çalışmalar bulunmasına karşın, araştırma ça kümantasyon merkezi içinde formüle edilebilir . Bi
lışmaları hemen hemen durdu; şiir yazıyorum ama, lindiği gibi, d6I<ümantasyon merkezleri yalnızca bil
oldukça düşük tempoda. Yeni bir kitap'lık şiir bi gi birikimini sisternalize etmek ve bu birikimi ge
rikimi ancak oldu. Kendimle didiştiğim bir moral nişletmekle kalmaz; bu potansiyel, niteliksel dönü
yapıda bunları da yayıniatmak üzere hiçbir yere ilet şüm anlamındaki bilgi geliştirme amacına yönelir;
medim. Arada, Kalem Yayınları ve çıkan yirmi iki bilgi üretimine potansiyel güç olarak katılır. Elin
kitabı ile biraz oyalandık, o kadar. . Bu anlattıkta deki bilgileri düzenli aralarla duyurup tanıttığı gi
rım yalnızca bir açıklama, yoksa bir özür olarak bi, araştırmacı ve sanatçılara sistemli ve aktif ola
söylemiyorum ; çok ayrı bir alanda geçim kaygısıy rak hizmet sunar.
la sürdürdüğüm üretkenliği, her şeye karşın kültü -Araştırma Enstitüsü, dokümantasyon hizmet
rel üretkenlik bağlamında da yerine getirmekle yü lerini yürütecek kadronun yanı sıra , yine profesyo
kümlü olduğumu biliyorum elbette. nel yönetim kadrosuna ve ayrıca teknisyen kadro
suna sahip olmalıdır. Enstitünün asıl yaratıcı, üret
Ben, Türkiye Yazıları dönemindeki yazıla
ken kadroları ise, amatör bağla bağlanan çok sayı
rını bugün hata arayıp soran gençlere rast/ı
da ve her yaştan sanatçılarla, bilim adamlarından
yorum. O yazıları da kitaplaştırmadın?
Aslında, elde bir değil, iki kitaplık birikim var. ve genç araştırma yardımcılarından oluşacaktır. Be
Bunları yayınlamayı, ben de yeni yeni düşünüyo lirlenecek araştırma programları içinde yer alacak
rum; çünkü yeniden elden geçirme çalışmasına da araştırma projeleri ve ayrıca uygulama projeleri için
bu kadrolardan gereksinime göre karma ekipler
henüz başlayabildim.
oluşturulacak, ayrıca program içinde yer almasa bile
O yazılarda, devrimci sanat ve devrimci önerilecek projelerden benimsenenlere destekte bu
kültürpolitikaları konularında bazı tezler ge lunulacaktır.
lişiyordu. O açıdan kitap/aşıp yen iden tartı
şılır hale gelmesi gerekli, diye düşünüyorum. Hangi sanatçılar, hangi bilim adamları? Bir
de, teknisyenlerden söz ettin ?
Haklısın. Ama, o tez taslakları yöresinde ve bir
program içinde üretilen başkaca incelemeler de var Araştırma projesinin konusuna göre, doğrudan
dı. Özellikle sevgili Sargut'un (Şölçün) ve senin in sanat alanındaki bilim adamlarının yanı sıra, tarih
celemelerin vardı. Bunların birli kte kitaplaşması, çiler, sosyolog ve sosyal antropolog lar, ekonomist
söylediğin açıdan, daha da yararlı olur. ler, mimarlar, bazı durumlarda endüstriyel tasarım
cılar vb. Hatta fizikçiler ve elektronikçiler bile bu
Sence, "resmi" olmayan kültürel alanda ekip çalışmalarında yer alabilmelidir ler. "Hangi sa
bugünün gündeminde neler olmalıdır? Ya da natçılar ? " sorusuna gelince, müzisyeninden kore
25 en başa neyi koyardın ? ografına, edebiyatçısından tiyatrocusuna, sinema-
r.:��· · ------ is mail
gözlerimiz karşılar birbirini mert
geceyi ve seni
. . . adamın biri , bakışlarında bıçak izleri başat
gökboşluğun birden ve hızla geriye sıçradığı
yıldızların ortalığa saçılıp
yatağa doluşan kırlangıçlarla
CEREN SABAHI
gövdelerimiz karşılar b irbirini
parmakuçlarıyla koklanan
nar tadında susuşlarla
sisler içinde devrilmiş, uzamrken topra k
sabah yanaşıyor, kumsalda dolanan k öpükler halinde
yükselip yeniden hayatın çığlıklarında
hoyrat , yokedici, nefesnefese,
tenin alev gibi
sonra,
yatağımıza devrilen güne doğru
gövdelerimiz, yeniden ve yeniden k arşılar birbirini
çısına, ressamına, heykeltraşına kadar tüm sanat lanması ise, ayrıca yayın, kurs, seminer, panel ve
çılardan söz ediyorum. Çoğu projede de bilim uygulama örneklerinin sergilenmesi yoluyla geliş
adamları ile birlik te, değişik sanat dallarından ge tirilebilecektir.
lecek sanatçıların aynı çalışma ekipleri içinde çalış
Kafamda biçimlenmeye başladı ama olduk
maları gerekebileceğini düşünüyorum. Değişmek
ça kapsamlı ve iddialı değil mi?
te olan dünyaya dikkatlice bakarsak, sanatsal üre Benim de kaygım, bu kısacık söyleşi kapsamın
timin artık hem ağırlıkla bir ekip üretimi olduğu� da konunun ütopik görünebileceği . Gerçekte üto
nu, hem de birçok sanat dalının birlikteliği ile Y.� -;
pik değil; böyle bir yapıya üç günde gelinebileceği
yeni ve aşkın ürünler üretildiğini görebiliriz. Ote ni de söylemiyorum üstelik. Ama sağda solda, ye
yandan, elektronik sanayiindeki gelişmelerin sun terli bir platform bulunmadığından kısır kalan ça
duğu teknolojik olanakların, hatta taserin sanatsal balar içindeki pek çok sanatçının ve araştırmacının
üretimde bugünden önemli yer k azanınağa başla oldukça geniş ve nitelikli kadrolar oluşturacak sa
dığını anımsayabiliriz. Üç boyutlu resim alanında yıda olduğunu ileri sürebiliriz. Temelde yer alan in
ki öncü çalışmalar, gelişmiş ülkelerde çok yol kat san faktöründe nitelik ve nicelik olarak ciddi so
etti . Tiyatroda, öncü arayışlar olduğunu, hatta si run yoksa, böyle bir platformu oluşturmanın diğer
nemanın olanaklarından yararlanan anlatım geliş önemli sıkıntısı , maddi olanakların yaratılmasında
tirme arayışlarını biliyoruz. Bu konuda örnekler ço düğümlenir. Bu konuda da, Enstitünün kendi ça�
ğa! tılabilir; burada asıl söylemek istediğim, teknis .
lışmalarının sağlayabileceği gelirler dışında, cıddı
yenierin bu gelişkin teknikleri sanata ve sanatçıya bir projenin, dünyadaki araştırma fon ve vakıfları
kazandırma açısından olsun, uygulama projeleri, dahil, kayda değer olanaklar sağlayabileceğini dü
özellikle öncü/deneysel uygulamalar açısından ol şünebiliriz; Enstitü çalışmaları bağımsız kaldığı sü
sun , böyle bir enstitü bünyesinde bulunmaları�ın rece de, bağnaz d üşünmek için bir neden yok . Bu
gerekeceğidir. Bu ana çizgiler, Enstitünün resım, konu, ayrıca tartışmağa açılabilir. Ama, apolitik in
heykel, seramik atelyelerinden, m üzi k, fotoğraf ve sandan politik insana, bilgi aktaran insandan bilgi
film stüdyolarından ve laboratuvar olanaklarından üreten insana, tüketici insandan üretken insana yö
yararlanan bir yapıya sahip olması gerekliliğini de nelmek için; yarından vazgeçmiş, yenik ve teslim
ortaya koymaktadır. Araştırma ve uygulama pro olmuş, yaşananı gözden çıkartmış insandan, yüzü-
jelerinin sonuçlarından sanatçıların ve özellikle
gençlerin daha geniş biçimde yararlanmalannın sağ- (devamı s. 30 'da) 26
müştak
Upuzun bir masala dönüştü erenus
İnsandan umutlu bu yüce kitaplar
Bir tek satır bile katınadı bilgin efendiler
Sürüp giden bu laf ebeliklerinde SİL BAŞTAN
Hep hazırı yediler.
Bilmezler mi hiç
Günler hep yarına dönük
Yepyeni
Her şey du rmadan kuşanır yeniye.
Bir gün çözülecek elbet
İnsan onurundaki bu kördüğüm
Bayraksız güzelim bir dünyamız olacak dümdüz
Yusyuvarlak dönen bu yeryüzü cennetinde.
Mı)#;HiH#;i·)Mı)#;Hift&;i•)Mı)#;Hift&;I•)M
lara " ben de Yenibütüncüyüm . Hem de öteden beri " diyor. Gösteri'deki günlüğünde de, şun
ları yazıyor (nisan ' 89) :
Yenibütün. Yenibütün ' ü Türk şiirinin haklı bir çıkışı olarak düşünüyorum. yine de iş
te, manifesto ile işe başlamaları yanlış oldu gibi geliyor bana. Geniş k atılıma açık bir de
vinimin, birkaç kişi olarak boy göstermesi de doğru olmadı galiba. ( . . . )
Bir ilk söz: Yeni bütün'ün şiir ağırlığı var elbet; ama şiir düşüncesi ağırlığı daha fazla .
Cemal Süreya' nın son cümlede Yenibütün için söylediği, aslında Türk şiiri içindeki kendi
konumuna da uygun . Yani bu c ümleyi şöyle de söyleyebiliri z : Cemal Süreya' nın şiir ağırlığı
var elbet; ama şiir düşüncesi ağırlığı daha fazla.
Gerçekten Süreya, kendinden sonraki hemen bütün şairlerde , kimi bir çırpıda görülen , kimi
derinlerde, ama göz ardı edilemeyecek izler bıraktı. Ne ki bunu salt şiiriyle yapmadı. Dahası,
şiirinden çok, şi irimiz ve şairlerimiz üzerine, gençler üzerine söyledikleriyle yaptı. Şairliğin ürünle
olduğu kadar , d ünyaya karşı bir tavır alışla, ş iir ve bu tavır alış üstüne sürekli kafa yormakla
bütünlenen bir konum olduğunu da söyleyen o değil miydi? Şiire ve şaire böyle bakmak, aslın
da bizde yadırganmaması gereken bir durum . Şiirimiz; Yunus ' tan, Fuzul!'den beri de bu gele
neğin içinde. Yadırganan, şairin bir tavır alıştan şiire gelişi değil de, şiirden geçerek dünyaya
yönelişi . Cemal Süreya (ve Turgut Uyar) bu i k inciyi gerçekleştird i . İyi ki de öyle yaptı. Böylece
şiirin yaşanan politikadan ayrılması , kendi politik tavrını oluşturması sürecini başlattı. Nite
kim bir İkinci Yeni şairi olarak Cemal Süreya' ya (ve Turgut Uyar ' a) yönelen sözümona "top
lumcu gerçekçi" eleştirilerin -şiirlerinden çok- onun tavrını, tuttuğu şiiri karşıya alması, bu
nedenledir (Bunun bile eksik ve güdük bir k avrayışa dayandırıldığı; şiirimizi, Nazım Hikmet
ve Ahmed Arif'le birlikte, bütün lü klü olarak yorumladığı hep atianmış ya da gözden kaçıni
mıştır . )
Sadede gelirsek , " Yenibütünün şiir düşüncesi ağırlığının fazla oluşu" değerlendirmesine el
oğuşturanları görür gibiyiz: " Biz de onu demeye getiriyoruz asl ında. Şiir üstüne yazacakianna
oturup şiir yazsınlar ! " Doğrusu elbette o. Gerçekten de şiiri tartışırken amacın onu yolunmuş
kuşa döndürmek olmadığı, iki sözümüzün birinin " aslolan ürü nüdür" olmasından da belli.
Sağlığına mı desem . .
savaşım"ın içinden gelmişlerse, onların " toplumcu gerçekçi" eleştirileri yanında şeyhülislam
fetvası bile hafi f kalmıştır. Ne ki bu kez karşılarında toplumsal ve politik mücadelenin hemen
her aşamasından geçmiş, burjuvazi karşısında bir dirhem fire vermemiş , kendi deyimleriyle
"mahşerin dört atlısı"nı bulu nca " bağışlayıcı" olmayı ve böylece "kıyametten korunmayı"
seçmişlerdir. (Ya da, "efendim , biz bunları söyleyeli, ohoo . . . " gibi kaçamak d okunuşları). Ama
sonuçta, şiiri düşünme etkinliği yaygınlaşabiliyor ve kimi mağripte kimi maşrıkta olup da esen
yele göre yaprak misali önümüzde buldukça çıtırtısıyla keyiflendiğimiz değerler tarihsel yerine
oturtulmakla şiirin önü açılıyorsa, "manifesto ile işe başlamak yanlış" bulunmasa gere k !
İ kinci olarak, zaten oturmamış şiir değerlerinin seksenli yıllarda büsbütün uçuşur olduğu fili
tanımlamak için ona dakunuvermeyi yeterli sayan körlerin bir de mektep-medrese-mapusane
"görmüşlükle" (körün göreceği tedrisat ne kadar olursa o kadarıyla) kendinden başka kimseyi
armaadığı bir ortamda "birkaç kişi olarak boy göstermek" zorunluğuydu ve daha ilginci, "birkaç
kişi olabilmek" bir başarıydı. Süreya diyebilir ki, " manifestoda söylenenlere olur demeyenin
alnı karışlanır" (0 , öyle demez elbette, "Türk şiirinin bu haklı çıkışıyla yenibütün bir dünya
kurulur ve hakkı olanlar bu dünyada yerini alır" der). Doğru , öyle olur. Bir farkla; hem de
ömre değen bir farkla: Türkiye ' de, tuttuğu şiirin dinibütün bir iman yerine yenibütün kavra
yışla kavgasını verecek, kendini şiirden esirgemeyip ona katabilecek onlarca şair varsa; öte yan
dan, şiirin başka edebiyat türlerinden ayrılmasına ve kendi saflarında yer almasına değil de hol
dinglerin sanat-edebiyat mahfillerinde büsbütün sa fi aşıp kullanılmasına şiirleri kıldan incey
se . . . yenibütüncü haklı çıkışta yalnızca imzaları kalırdı yadigar ! O zaman, şöyle bir sonuca var
manın tutarlı gerekçesi yoktur : H aklı olan çıkışlara herkes katılabilmelidir. . . Oysa ne Broy,
ne de Yenibütün, hakkı olana k apalıdır !
Ve zaten haklı olan, hakkı olanla değil, onu kazanmayı bilenle yola çıkar; bire bir yaşandık
ça herkesçe hak k edilir.
Aslında bunun Cemal Süreya da farkında. Bir yılı aşkın bir süredir haklıların ayrılmasını
bekleyişi başka neyle açıklanır? Garip olan, haklıların " ayrılm a hakkı " için, "ulusların kaderi
tayin edilirken" Lenin'i, şiirin kaderi tayin e dilirken Cemal Süreya'yı beklemeleri.
Bir şey daha: Bu bekleyişi, b ir ölçüde Bray 'un da yaşadığını itiraf etmek doğru olur. Çünkü
pek çok okurdan, " Cemal Süreya niçin konuşmuyor? " anlamında aldığımız mektupların he
defi nerde bulacağını merak etmiyor değildi k . Bu soruyla "İzmir'de de karşılaştım" diyor Sü
reya ve "sonunda" başlıyor: " Bir ilk söz: Yenibütün'ün şiir ağırlığı var elbet ; ama şiir düşün-
28 cesi ağırlığı daha fazla." Cemal Süreya için d e geçerli bu tanım. Ve iyi ki öyle !
1 ____ KİTLENİN İÇERDİÖİ BİREY _____
1 ____ _____ 1
1 ____ YAŞAMI ÇEKIP ÇEVIREN KIM _____ 1
BİREY
kendiyi es aşmanın tragedya e�risidir.
1990'LAR T � YENİBÜTÜN YILLARIDIR
[M � �((JJ ır ((JJ [M
L------,. enibütün insanın gayrı resmi yayın organıdı-
. __ _____.
suna aras _______ .ff :�·j · ·
Kalkıyorsun ağı r hareketlerle
Anlıyorum bittiğini oyunun
GÜZELLiGİNİ Eriyen bir dolu taneciğidir
YiTiREN Şaşkınlığını taşıyoruz ikimiz de
HER ŞEYE İçimizdeki uçurum boşluğunun
Güle güle
Dudaklarından Yıksan da vefasızlıkları içime
Kırıcı sözler dö külüyor Kederli sözler gereksiz bence
Gözlerin bayrağını açmış Ya da ayrılıkları
Kelimeler örülüyor aramıza Hıçkırıklarla sü slemek
Sokuluyor suskunluğa yüreğim Güzelliğini yitiren bir şeyi
Bırakıyor yalnızlığı yalnızca Gülümseyerek uğurlamak gerek
mik baskıların yoğunlaşması. yaygınlaşması" olgularına da n ü geleceğe vermiş, umutlu, hayata tüm varlığıyla
konuşmasında yer veren Seyit Nezir, "holding yayıncılığı kalılan insana erişmek için, sanatın işlevselliği var
n ı n şairi teslim alma plan ı n ı n boşa çıkarılması uğrunda b i r ve bunu gündeme getirmek gerek. Araştırma Ens
ölüm kalım savaşı verildiğini" hatırlattı . "Yaşanan güçlük titüsü önerisi, bu amaca yönelik bir öneri; insana
ler arasında, sırf mali sorunlar yüzünden hapis yatma ol
yönelen bu amaç için bilim ve teknolojinin sanat
g u s u n u n da yeni bir gelişme olarak şair ve yayıncının ya
çıya sağlayabildiği olanakların kullanımını geliştir
şamına g i rdiği n i , kimi şairlerin telif alabilme uğrunda baş
rneğe çalışan, son derece hareketli, destekleyici,
ka bir şair ve yayıncıya hapsen tazyik cezası verdirebildi
gençler içinse o kul değeri taşıyan, kalıcı bir plat
ğ i n i , bu ortamda şairin dört bir yandan saldırıyla yüz yüze
gelebildiğini" de anlatan Seyyit Nezir, lrfan Çiftçi'nin "Bray, form oluşturmak gerekli. Böyle bir platformun ise
niçin kapalı bir dergi?" sorusunu ise şöyle yanıtladı: "Bü
dergi, festival ya da benzeri boyutlarda oluşturul
tün bu anlattıklar ı m , şai ri, şiir yazmak ve yayıniatmakia kal masının olanaksızlığı ise açıkça ortada sanırım .
mayan, dünyaya karşı bütü nsel bir etkinliği üstlenen, bi
l i nçli olarak çizilmiş bir tavrı seçen birey olma noktasına Konu, senin de değindiğin gibi, bu söyle
getiriyor. Barbarl ık yeni bir kimlik kazanmıştır. Varlığını bar şinin sınırlarını zorlayacak nitelikte. Bunu da
barlıkla uzlaşmada görenler de, şair için, en az barbarlığın ha kapsamit olarak ayrıca bir yazıda ele al
kendisi kadar karşı saflardadır. Bray'daki yayın ilkelerinin maya ne dersin ?
demokratizmi bu temelden kavranabilir." (Şiir yayı ncılığı Sevinerek. İstersen, bu söyleşi i le bir kültür ve
n ı n gündemi ndeki söz konusu sorunları tartışmasından ötü sanat araştırma enstitüsünün yaratılması önerisini
rü. Broy'un gelecek sayısında, Seyyit N ezir'in konuşma getirmiş olalım . Bu öneriyi hep birlikte tartışalım
s ı n ı n tümünü yayı nlayacağ ız.) ve açmaya, olgunlaştırmaya çalışalım.
Bundan böyle bana yazmazsan, sevinirim. Hayır sevinmem, yalan söylemekteyim. Yal
nızca rahat ederim. " Milhan' a Mektup " lar b itmeli . İçeriğinde yalan barındıran her şey bit
meli ! . . .
" Hem yara hem bıçağım" , demiştin , Beaudelaire'in bir dizesi olduğunu bilmeden. Bana
kalırsa, kimi insanlar için, örneğin benim için yalnızca bıçaksın. Hem çok keskin, hem de
çok kör bir bı çak ! . . .
H er yaşam öyküsü biraz da bir bozgunun öyküsüdür. Senden öğrendiklerimle kıyaslana
mayacak kadar az bir şey bu ama, umarım ben de sana bu kadarcığını öğretmişimdir. Terk
etmiş olduğun Milhan' a , okuyanlar satıriarın a hayran olacak dürtüsüyle, yazma artık .
Aşklar bitmez değildir. Ne var k i duyguları e skiyen y a da bir başkasına yönelen kişi, diğe
rinin, yıllarını paylaştığı kişinin yaşam sevincini öldürmeden gerçekleştirebilir bu değişimi .
Biraz emek vererek . Ama sevginin doruğunda bile emek veremeyenler ,sevgi bitiminde ancak
senin gibi davranırlar. Tıpkı bir çöl gibi ! Pek tabii yalnızsın ve bu yalnızlık hayatının, diya
lektiğe inat hiç değişmeyecek bir yanı olarak kalmaya mahku m . Anlıyor musun? Hep yal
nızdın, hep öyle kalacaksın.
Kendine iyi bak ! . .
Ne sevimsiz bir söz, öyle değil mi? İnsanlar kenetlenebilmeli. Sevişmek bir süreçtir, bir
30 sonuç değil ve bu bağlamda insan insanın a rmağanıdır. FÜSUN ERBULAK
ŞiiRiN ÇAGDAŞ YERi
irfan
Son yıllarda bazı genç şairler 80' li yıllar ş i i ri vb.
yıldız
adıyla tepkisel bir tutuma girmiş görünüyorlar.
Onların bugün anlat maya çalıştıklarını 70'li yılla
rı n son yarısında yazmaya başlayan birçok genç
şair uyguladı, öylece şiir yazdı. Onların zemini
özellikle I 977 sonrası hazırlanmışt ı r ve tepk isel
SORMA !
değil senteze dayalıdır. Marjinal tutum takınanları
dışta tutarsak böyledir. Her dönemde olduğu gibi
bu dönemde de marj inal şairler var ve olacaktır da.
gece hızla kaydı fülüt
Yazın tarihi, marjinal dipnotlarla doludur. Dip
bulamaz günler yokluğunda havayı
notluğu hak ketmemiş bazı yetenekli genç şai rleri n
çağıran buğdaylardır gücüm
marjinallik konusunda iyice düşü nmelerini içten
eğilir ufuk çağıltılı zamana
l i k le dilerim. Bir başka dileği m de marjinal sayıl
mak için kendilerini yok etmesinler. Türk şiirinin
kurarlar uğuldayan sonu
yaşayan marj i nallere de gereksinimi var, yer de büyür göğsümün karagülü
var. E . Ayhan kabul etmeyebilir ama var. 11 sarraflar geçmemiştir üstünden
K A Y N A K LA R ve N OT L A R :
varanlar es kir, saklamal
1 N . Fa z ı l K ısa k ü r e k . ŞİİR!.ERİM ( 1 9691 Çile s f. 1 7 1 1 9 J 9 . F a t i h
Yayınevi).
� M ehmet 11 Doğan $iirin Yalm:lıfiı. Bro r Ya r. 1 986 s( ]!16) -:- ı n ra r ı... ı n a \ f.l r ı p (l i'e lc � t i r i yapllğı i ç i n � id<.l ct lc k ın a n ı r k e n
"Firr'\i:: Bir Siir'' ha.şltk/ı ya:tda hu eliiyiinen-ini şiiyle hclirt h e n ; e r �e� l e r i i . örel �iiylcdiği i ç i n c l e � L i ri l m i yo r . doğa l k a r} ı
mckrcdir. " Cemal L\'iir('ya'nm şiirinde en um alt u iigc di/ w• im l a ı ıı y or . R i r üneeki n o t t a a l ı n t ı l ad ı ğı m i fadeler S. Berl'c ' n i n
gcdir. Onu hirinci yeni ,\iir gdcnc,�im· htt.Cflayan da. ondan kesin " 1 \ . Yc n i v e ha k s ıt l ı k e d i l d i " i fades i n i n e:;.dcğe r i d i r h e nce. H e r
likle ayrrmı da dile yü/..:ledi,�i hu imge giicüdür. .,\'iir, günde/il.: . i k i �a i ri de gün ümüzde ö zel e�L i ri ya pa h i l m; yürek l i l i ğ i n i gös
dille hu imge dilinin J.:esişt(�i nok tada oluşmaktadtr. " Hen::cr t e rd i k l er i için k u tl a m a k gerekir. Tavırları i ç i n . İçerikleri ve
diişünceler hira::. farkit biçimde Turgut Uyar için de geçer/u/ir. geç m işt e k i y a n l ış l a rı neden yapt ı k l a r ı ya r g ı l a m a h a k k ı m sak l ı
Salalı Bine/ !Şiı r ı·c Cinarl'l Çağda) Y a y . 1 9 7 5 . sr. X 1 ) >U giirü· kalara k .
\ Ü bi l d i rnı i>t i r . · · T u r g u t l l yar 1 949 y ı l ı n d a ·· Arz-ı H a l "" a d l ı >i ;
9 Ö k a o M e r t , İşte Harat İşte Öliim v e Tarih Dayanışma Yay.
i riyle K a y n a k Dı:rgi"i ı ı i n �i i r y a rı� masında i k i nc i geldiği va k i t 1 9 R4. " " Stockho/m"de Mavi Saatler · ·. Broy Yay .. 1 9 S 5
( a � l ı n d a . T u r g u t hi ri nc i �i d i r o y a r ı � nı a n ı n . (,:Ü n k ü At aç o y u n u 1 0 Cemal S ü reya ( K onu,an: A . K u rt u l u j ). " . . . Açı yorstı n , her
ona vı:rnı i � t i r ) A h met M u n i p - Ca l ı i t S ı t k ı � i i ri ne b a ğ l ı b i r o k ö gü ?e l yazıyor. a r t ı k herkes di7e kurmayı öğre nd i . Eskiden
Jan olarak gürii n nı ü � t ü . " Ayrıca . ku�ak k o n tı!-ıu n ı ı ıı ta rt ı � ı la �'o k t u b u . Başladığı z a m a n e n a z bi zden başlıyor ... " diyor.
bi l i rl iği y ö n ü n d e n d e v a m ı.:den t ü ıncesini de a l ı yo rum . " Ü ç Yeni b i r ··aşırılığa'' gere k s i n i m ol du ğu nu h e l i rt i y n r C .Süreya.
d ür t � ı l �o n ra � a �· ı m l ı ı n a n Türkiyem a d l ı � i i r k i t a b ı da o m ı Yapılsın a m a gcç m i � i toptan rcddct medcn!
1 940 k tı ) a � ı n ı n d ı ) l ll<l \· ı ka ra ın a ; · · . ( ' " K e ml i ııe ,\ \ k ı rı Fi l ' " 1 1 Lee A y h a n . N o k ı a Dergisi. 1 Mayıs 1 9X X . sf. 70).
ha� l ı k l ı yai' l n ı n i l k y;ı y ı n l a n ı � ta ri l ı i hl'lirt i l nıcnıh. ö nce k i has
k ı 'dan da <;()r e d i l me m i�. O l d u kça öki h i r ya; ı ol d uğu n u �a NOT: Broy Yay m /arı 'nda çıkan ZAMANIN KI
n ı y or u m ) . F.Can�cvcr'in d e i l k � i i r k r i mk ( i l k k i t a p (i;c l l i k l c RlLAN A YNASlNDA adlı şiir kitabımda, anlam
Afasa da ,ıtasaynuş Ila ı·h.) G a ri p e t k i �i ndc o l d u ğ u . Ciarip\i yaniışına yol açan birtakım dizgi yanlışları oldu. İl
lcrin Garip (in<.:c!-ıi �i i r i e ri nd ek i t u t uml arı dü�Cı n ü l d üğündc ;; i i
gili okura iletmeyi bir görev sayıyorum. (ltalikler,
r i n geli� im sü r..: c i n i n ôyle bıçakla kes i l i r gi b i b i t i p köksüi' bi
çimde başlamayacağı görülür.(Memet Fu:.ı t , bu noktada h a k
düzeltilmiş biçimi veriyor).
lı' )
J C .S ı t k ı Tarancı. Biiriin Siirleri, Ca n Yay. KİTABIN A RKA KAPAÖI NDA:
4 M i l l iyet Sanat Dergisi. İlk rapıtlan s a y ı s ı . 1 9 8 5 . Yanlış: "Arayışlar içinde kayboluş . . . "
5 A r i f Damar'la k o n u ş m a . Refik D u rbaş (22. 5 . 1 986 t a r i h l i
Doğru: A rayışlar içinde bulup. . . "
Cumhurirc•r Gazetesi).
6 M . Ce vd � t A n d a y . "Lirizm'"-SÖZCÜKLER. T . İ � Ba n k . Ya y .
Yanlış: " . . . rahat söyleşin . . . "
1 97 8 . sL287) Doğru: ". . . rahat söyleyişin . . . "
7 i s ınet Özel ( K onuşan A . K u rı u l uş - Edebiyaı Dost l a r ı . Kasını İÇ SAYFALARDA:
1 98 7 ) >öyle k o n u, a b i l nıektedir: . . . Eğer I I . Y e n i "y i eleş t i r nıişse silik basılan : " . . . yakamızdaydı . . . " (sf. ı 5)
bu kes i n l i k le çok kolay bir hede f o l ması n d a n d ı r I I . Y c n i " n i n .
silik basılan: " . . . bakışlarındaydı. . . " (sf. ı 5)
I I . Yen i a s l ı n d a bi z i'at I I . Y c n i �airlcri t:ıral'ıııdan yok c d i l mi�
t ir. Bu her i'H m a n göi'dcn ka<,: ıyor. I I . Yeni'ye lıücunı e d i l d i k
Yanlış: " . . . Bir pencere önünde . . . "
ten s o n r a I I . Y e n i s a v u n u l m a y a ha�la n m ı:;; ır k i . b u n u H O ' nda Doğru: " . . . Bir pencere önüne . . . " (sf. 39)
helirttim . . . Daha son ra şöyle d e v a m ctnıl!ktedir; " . . . 0 gün Yanlış: " . . . deve kuşu . . . " Doğru: " . . . devekuşu . . . "
nıe�e ley i anlarnam ı � o l m a k . �ath:ce hi r n oksa n değ i l . aynı za (sf.55)
mand a b i r ta k t i k t i r. Ç ü n k ü k a v g a y ı yürü te b i l mt! k içi n . düş
Yanlış: " . . . doldu . . . " Doğru: " . . . oldu . . . " (sf.76)
m illl ı n da o l m ay a n şeyi var�ayman gerekir. Vurduğun yerde.
devirmen gerekir. devirdiğini göstermen gerekir. Aslında
Yine; sf. 45'teki ilk tek dize ile sf. 5 8 'deki ilk iki
devrilen b i r şey yo k . Za t en yo k . o orJa . . . ( Ya n i karşılarında dize atılacak (şiirde yoktur). Ayrıca sf. 77'de son
yel de ğ i rme n le ri bile yok ' ) iki dörtlüğün arasında "Benim sizinle olmam bin
8 S ü reyya Berfe, H . G öst e r i . 1 98 J . s a y ı 27 (Sorular: Seyyit Ne şiire oturdu " dize si, tek dize olarak bulunacak. Dü
zir) E . D o stl a rı . K a s ı nı '87 ( A . K u rı u l u> , Notlar'a alıntı). Bu
zeltir; editör arkadaşın baskı sırasında cezaevinde
konuda ş u n l a r ı söylemek i s t e r i m : S . Bcr!'e bi r yaniışı ( � i m d i
kendisine göre) yapm ı � t ı r . K ö t ü h i r �eydir. b i r t u t a r�ıt.lık sayı
tutuklu bulunuşundan ötürü ortaya çıkan bu yan
la bil ir . bu nede n l e ele�ı i r i l e h i l i r . A n ca k S. Berfe yaptığı ya n l ı- lışlar dolayısıyla okurlardan özür dilerim (Y.A.). 31