You are on page 1of 52

iÇiNDEKiLER

• Sahibi- Yazıişleri Sorumlu Yönetmeni Cengiz Gündoğdu


BERRiN iSTANBULLUOGLU Iki Savaş Aras1 Banş Değil . . ... ............... 1 .. ...... .......

Unesco'dan görüş
Banş1 Kurmak .. .
.............................. .. .2 .. ......... . ...... .

• Genel Yayın Yönetmeni Şen Oğur


CENGiZ GÜNDOGDU Kadm ve Aile Politikasi . .. . . .. ..... . . .. ..
. . . .... 3
... . .. . . . .......

Zerrin Taşpınar Şahin


Usulca Geç Gecelerden (Şiir) 6
Kurum Yönetmeni
. . . . ..................... . . . . . .


Berrin Taş
MUZAFFER ESER GÜNÇE Kişiliksiz Kişilik ..
....... ........... .. .
........... .7 . .... ............. .

Melisa Gürpınar
Düşler Köyü (Şiir) ... ... . . . . . .8
....................... ............. .

• Görsel Yönetmen Cemile Çakır


CEMiLE ÇAKIR Iğneyle Oyulan Dağ ... ....... ..
........... . . .. 9 . ........... ...... .

Filiz Naldöven
Bu Masaldlf Miras1m Sana Çocuk (Şiir) . 1O ... ..........

• KurumYazmanı Sibel Özbudun


MUSTAFA SUPHi YEŞiLYURT Toplumumuzda Kadmllk Ve Erkeklik .. 1 1 ................

Hikmet inan
Kuşlar Uçur Bana (Şiir) . . . ... . 13
.. .................... ....... . ..

• Düzaltmen Fatma Kethudaoğlu


HALiL TOKMAK Unutufan Kad1n . . .... . ... . . .. . ... . . 15
. . . ..... . . . ... ... ...... . ... .. . .

Çiğdem Sezer
Aşkla Bilenmiş (Şiir) . . .... .. . . . . .. 16
........ .......... . .... . . ....

• Teknik Kadro Cemile


iSMET HÜNERLi O Kadm Ben Olmayacağim . 17
........................ .......

FERRUH ÇAKIR Tansu Belle


ALi SÜTLAŞ iki Resim iki Kadm ... .. . 18
............. .......... . . . . . . . ...... ... .

Gülgün Arıgümüş
Fildişi Kule (Öykü) .... . ..
............. 21
......... .. ...............

• Katkıda Bulunanlar Ayla Kaytaz


SEViL SELÇUK Bir Kadmm Günlüğünden . . ....... .. .
. 23
............ . . ........

NAZAN KARACA Ayten Mutlu


iSMAiL TANJU Anadoluda Kadm ve Şiir .. .. . 26
.............. ............ . . .. . .

Dar Kapsamli Bir Anket Çal1şmas1 30


SADlK ALBAYRAK
........ . . . ...........

Raziye Cenit
H. ALi ŞiMŞEK Tablo (Şiir) .........
......... 32
................................. . . . . . . .

Nilgün Kozal
Yönetim Yeri: Mollafenari Sk. Nadir Han No: Avcumdaki Ter .
.............................. 33 . . . . . . . . . ...........

40-42 Kat:5 CAGALOGLU-iSTANBUL Lütfiye Aydın


Tel: 511 79 94 Ayla Kutlu ile Söyleşi . 34
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................. .....

Posta Çeki No: 666 043 Feriha Altıok


Bir Tutam Güneş (Şiir) 36
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... . . . ...... . . . . .

Abone Koşulları Berrin Kınmiloğlu


yıllık (12 Sc:wı) 40.000-TL. (KDV. Dahil)
Jzgara Et (Öykü) 37
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ . . . . . . . . . . .

Ruth Serman
·

Oğretmen-Oğrenci 35.000.- TL. ABD işgücünün Kadmlaştmlmasl ..... 39 ................ ..

Neşe Yaşın
Dizgi : Yön Dizgi istanbyl Tel:522 44 97 Anne Öldü (Şiir) .... . .... .43
............ . . . .. . . . . . . . . . . . . .. .. .......

Baskı: Pirmat Basımevi Istanbul Müge Konor


Tel: 527 50 75 - 522 79 64 Sağlikii insan ... . . . .. .
. . . . . . . . . . . . . ......... . .. 45
... . . . ...... ....... .

Fatma Arslan
Zeynep Aliye lle Söyleşi . .. .. .47
........... . . . . . . . . . . . . ...... . .
İKİ SA VAŞ ARASI BARIŞ DEGİL

Sevgideğer okurlarımız, bu sayımızın arka kapa­ ğil. Bu, insanı n aydınlanma sorunudur. .. Kadının
ğında bir duyuru var. Duyuruda göreceksiniz. in­ engellendiği bir toplum, hiçbir alanda daha güzeli . . .
sancıl, kitap yayınına başlıyor. Burada önemli olan daha doğruyu . . . daha mutlu bir ortamı yaratamaz.
insancıl'ın kitap yayınına, çizgisini net bir şekilde Dolayıs ıyla kadın hareketini Aydınlama hareketin­
söyleyerek başlaması . Türkiye'de ilk kez biz, çizgi­ den ayrı düşünemeyiz. Kadının insani yaratıcılığıyla
mizi" net bir şekilde belirtiyoruz. insancıl, insani katılmadığı bir Aydınlanma, hep "karanlık" kalı r.
gerçekçi eserler yayınlar. Şimdi şunu söylemeliyim. Bütün bunları bir kurama dayanarak söylemiyo­
Bir ülkenin sanat ortamında çeşitli çizgiler olur. Bu , rum. Ben, kadının, insani yaratıcı lığının engellen­
sanatın zenginliğidir. Bu zenginlikte , hayatın içinde mediği bir ortamda neler yapabileceğini görmüş bir
dolaşan, insani-gerçekçi çizgi başatt ır. Oysa Türki­ insanım. Kadın böyle bir ortamda, hem kendisini,
ye'de özellikle son yirmi yıldır, hayatı dışlayan, in­ hem çevresini daha güzele, daha mutlu bir ortama
sani olmayan karşı gerçekçi çizgi ö rgütlü bir şekil­ doğru eşsiz bir tavırla değiştiriyor. Kadın, böyle bir
de başat oldu . insani-gerçekçi eserler. .. bu ortamda daha güzel oluyor.
esereleri üreten sanatçılar, kültürümüzün gölgeli
bölgelerine iti Idi. Bu h lar görmezlikten gelindi. .. oku­ • • •

ra gösterilmedi . . . Hayatı d ışlayan, insani olmayan,


karşı. gerçekçi çizgi, edebiyat dünyasında "başarı lı" Her zaman söylemişimdir. Kendimi şanslı saya­
oldu ama hayatta başarıl ı olamad ı . Hayatı oluştu­ rım. En tats ız günümde, değerli , nitelikli bir insan
ran insan, bu edebiyatı dışladı. Yirmi y ı ldır söyledi­ "Merhaba" der, elini uzatır. Ayten Mutlu, "Merhaba"
ğim bu hakikat ı, o çizgininsavunucuları bugünlerde diye elini uzatan, değerli nitelikli bir arkadaşım. iki
"fark ettiler". Hep böyle olur. Hayat, hakkını alır. yıldır yürüyoruz . . . Bu sayıyı Ayten Mutlu hazırladı .
Şimdi insancıl, hayatın içinde dolaşan, insani­ Kendisine teşekkür ediyorum. Kadın Bülteni çev­
gerçekci eserlerle, bu çizginin kültür hayatı mızda resinde toplanan arkadaşlar ürünleriyle dergimize
hak ettiği yeri alması için harekete geçiyor. Evet, katkıda bulundular. Bir de bu çevre d ışı ndaki arka­
hayat, hakkını alır. Biz insancıl Dergisi... insancıl daşları mız . . . Ankara'da , Kıbrıs'ta . . . Ürünleriyle des­
Yayınları olarak hayatın içindeyiz. Hayat içi n . . . ha­ teklediler bizi . Hepsine teşekkür ederim.
yatı oluşturan insan için varız. Bizler, masa başın­
da sanatı biçim oyunlarına düşüren "zevk sahibi" • • •

insanlar değiliz. Bizler, hayatı n içinde dolaşan . . . Savaş devam ediyor. Aslı nda hiç bitmedi savaş­
gerekirse hayatla hesapi aşan . . . insan olmanın san­ lar. Biz, "barış" dediğimiz savaş aralıkları yaşadık.
cısını çeken . . . insani--9erçekçi eserlerimizle yep­ Bize göre bölgelerdeki savaşları da hissetmedik.
yeni güzellikler yaratan insanlarız. Körfez Savaşı , bize çok yakın. Bu yüzden doğal
. . .
ortamın yık ımını. . . bombalarla öldürülen insanların
acısını hissettik. Umarız bu bize ders olur. Sürekli,
kalıcı bir barış için kolları sıvarız. Unutmayalım. iki
Sevgideğer okurlarımız, bu sayımızı bütünüyle savaş arası barış değil.
kad ın sorunlarına ayı rd ık. Yazı ları okuduğunuzda Bu sayı mızla birlikte 48 sayfaya çıktık . . .
göreceksiniz. Hiçbir arkadaşı m ız kolaycı bir tavırla Sevgideğer oku rlarım, iyi günler diliyorum . . . he-
· erkek düşmanı değil. pinize . . .
Kad ın insandı r. insan olduğu için yaratıcılığı sı­ Cengiz Gündoğdu
nırsızdır. Bu yaratıcıl ık, çeşitli yasaklarla engellen­
mişti r. Bizler, ne şekilde, hangi gerekçeyle olursa
olsun kadının insani yaratıcılığının engellenmesine Not: Dörtlükler Asım Bezirci'nin Halkımızın Diliyle Barış Şi­
karşıyız. Çünkü sorun, yalnızca kadınla sınırla de- irleri adlı kitabından alınmıştır.
BARIŞI KURMAK
Unesco Görüş 1977

11 s avaş ve barış sorununda bugün artık temel


olarak insanın kaderinin uygarlığının taşıyı­
O halde Unesco barışın güçlendirilmesi sorunu­
na üç ayrı ve birbirlerini tamamlayan yaklaşım ge­
cı insanoğlunun varlığını sürdürmesinin tirmektedir.
söz konusu olduğunu dikkate almamak olanaksız­ 1- Barış konusunda, özellikle barışa saldırı olay­
dır. ları ile barışın gerçekleşmesini engelleyen nedenler
( . . .) konusunda, gruplar, nihayet dünya düzeyinde adil,
Barış güvenliği ve gerginlikilerinin azaltılması sürekli ve yapıcı bir barışı korumak ve güçlendir­
sağlanmadıkça, insanlığın tüm soru nlarının çözümü mek için alınacak önlem ve izlenecek yollar konu­
ciddi olarak tehlikeye girebilir. Bunun gibi, ulusların su nda yapılan araştırmaların geliştirilmesi.
özgürlük ve onuruna ve insan saygısına karşı çı­ 2- Dünya çapında barışçıl bir düzenin kurulma­
karak ulaşılan her u luslararası düzenleme gerçek sında uluslararası hukuk ve örgütlerin aynadıkları
·

bir barış düzeni olduğunu ileri süremez. rolün geliştirilmesi.


( . . .) 3- Okul ve okul dışı proğramların geliştirilmesi
Dayanışma düşüncesinin etkisi arttırmak ve tüm kadar u luslararası hoşgörüyü ve barışı yaygınlaştır­
dünya kamu oyuna karşılıklı saygıya dayalı adil, ek­ mak için düşünülmüş bir bir bilgi alışverişinin sağ­
siksiz bir barış fikrini bütünüyle verebilmek için öz­ lanması."
gürlük, sağduyusu ve cömertliğe çağrı demek olan,
gençlerin ve yetişkinlerin eğitimi görevini yerine ge­
tirmek Unesco'ya aittir.

2
KADlN VE AİLE POLİTİKASI
Şen OGUR

adın ve aile konusu gide­ let Bakanı Gernil Çiçek'e bağlı, da geri uygulamaların ideolojik
K _
rek gündemin daha büyük
bir parçasını oluşturmakta.
"Aile Araştırma Kurumu Baş­
kanlığı" (AAKB) bu uygulamala­
verilerini _taşıyorlar. Uygulama­
lara yönelik olarak yükselen
Devletin kad ına yönelik ürettiği rı n en somut bölümü. Kadın ör­ tepkiler ise bazı de mokratik ka­
gerici politikalar ve bu politikala­ gütleri, kadın çevreleri ve kadın zan ımların yanı sıra artan baskı­
ra gösterilen tepkiler, konunun haklarını savunan tek tek kadı n­ ları da getiriyor.
kamuoyu gündeminde daha sık lar, bu kurumlara ve kurumların Devletin kad ın politikasını
yer almasıyla birlikte daha net uygulamalarına büyük tepki salt kadın hareketiyle açıkla­
sergilenmesini de getirdi. Bu göstermekteler. Tepkiler, bakış mak, doğal ki politikayı çok ba­
sergilenme devlet politikaları açıları doğrultusunda, bu ku­ site indirgemek ve kendi iç bü­
açıs ından olduğu kadar, kadı n rumları reddetmekten kurum tünlüğünü göz ardı etmek olur.
örgütlerinin v e kadın çevreleri­ programlarındaki bazı maddele­ Devlet politikaları , resmi devlet
nin politikaları açısından da ge­ rin değiştirilmesini istemeye ka­ anlayışının ekonomik, sosyal ve
çerli. dar varan bir çeşitliliği de içer­ siyasal yaşama aklanlış biçim­
'80 öncesi örgütsel ve siya­ mekte. Ama bu bağlarnda olu­ leridir. Uygulama, hangi alanda
sal bağ ımlılık taşıyan kad ı n ha­ şan en reformist yaklaşım bile olursa olsun, resmi devlet anla­
reketi, '80 sonrası bağımsız ka­ uygulamaya konan programla­ yışının o alana yansımasıdır.
d ı n hareketine yönelik bir rın, bazı madde lerinde de olsa, Politikalar devletin ekonomik
dönüşüme girdi. Bugün var gerici nitelikler taşıdığı doğrultu­ yapılan-masının üzerinde, onu
olan kadı n grup ve çevrelerinin sunda. bütünleyen olarak oluşturulur.
büyük bir kesimi bağ ı msız kadı n Kadının özgürleşmesine ve Bu ekonomik yapılanma, toplu­
hareketini savunmakta. B u nite­ eşitliğine karşı üretilen devlet mun gereksinimlerine cevap ve­
liksel farklı laşma henüz gerçek politikası, özellikle son iki yıl reme-diğinde işlevini yitirir. Sis­
anlamda bir "Bağ ı msız Kad ı n içinde iyice yoğunlaşt ı . "Milli de­ tem, varlığını sürdürebilmek için
Hareketi" oluşturmasa da süreç ğerler" tanı mlamasıyla üretilen yeniden düzenlenmek zorunda­
bu hedefe yönelik olarak de­ bu politika, yalnızca KSSB ve dır.
vam etmekte. Son yı llar, kadın AAKB'de yansımıyor elbette. Ülkemizde de ekonomik ola­
mücadelesinin bu anlamdaki Tüm iletişim organları kullanıla­ rak 24 Ocak kararlarıyla başla­
pratiği aÇısından da yükseliş yıl­ rak �evletin kadın ve aileye ba­ yıp SO'Ii yı llar boyunca oluşturu­
ları oldu. Kadı n hareketi kendi kışı topluma dayatı lmaya çalışı­ lan böylesi bir yapılanmad ır ve
yükselişini yaşarken devletin lıyor. Türkiye'de cu mhu riyetin üretilen politikalar da bu yapı­
gerici kadın politikasının uygula­ ilan edilmesinden bu yana, dev­ lanmayı bütünlerneye yöneliktir.
ma alanları da hızla genişletildi. letin uyguladığı kadın politikası 1 2 Eylül darbesiyle zor kullanı­
Başbakanlığın temsilinde oluş­ ile kadın hareketinin talepleri larak oluşturulan politik istikrar
turulan, Çalışma Bakanlığı'na birbirine hiç bu denli karşıt ol­ dönemi, yaratılan istikrar yapay
bağlı, "Kadın Sorunları ve Statü­ mamıştır. üstelik bu politikalar da olsa, yeni ekonomik ve sos­
sü Başkanlığı" (KSSB) ile Dev- kendi perspektifleri içinde daha yal düzenlemeler için uygun bir

3
o rtam sağladı. Kendi sınırları pısı, erkek üstün kültürle birlikte leri devlete devretme tehdidi ta­
içerisinde gelişmesi tıkanan , biçimlendi; ta ki kadın toplumsal şıyor ve var olan toplumsal yapı
Türkiye kapitalizmi, uluslararası ü retim sürecine katılana dek. için tehlike yaratıyor. Devlet de
kapitalizmle birleşme doğrultu­ Son iki yüzyıldır süren, katılan bu baş kaldıran, erkeğin rahatı­
sunda yeniden biçimlendirildi. kadın sayısın ın giderek arttığı nı bozmakla kalmayıp sistemin
Emperyalizmin istemine cevap bir süreç bu. rahatını da bozmaya yeltenen
verecek biçimde oluşturulan . Bunca uzun bir süreçten kadın için gerekli önlemleri al­
ekonomik düzenleme-ler, başta sonra, hala kadının asıl yerinin makta g ecikmedi.
devlet mekanizması olmak üze­ evi o lduğu söylenmekte. Oysa - Devlet, '80 sonrası ekono­
re tüm sosyal yapılanmalara nesnel koşullar epeyce değiş­ mi� yapılanmasını dış sermaye­
yansıdı. Devlet yapısı başkanlık miş durumda. Artık tek kişinin ye göre oluştururken bir yandan
sistemine doğru otoriterleştirilir­ ücreti aileyi geçindirmeye yet­ AT'ye. girmeyi, diğer yandan
ken, zaten ucundan kıyıs ından miyor. Sayıca henüz az da ol­ Türkiye'yi doğudan batıya uza­
oluşturulan iyileştirici sosyal po­ sa, eğitim gören ve çalışma ya­ nan bir köprü haline getirmeyi
litikalar ve baba devlet imajı tü­ şamına katılan kadın sayısı hedefledi. Buna uygun olarak
müyle terk edildi. Resmi devlet h ızla artıyor. Üstelik vasıfsız iş­ ü retilen politikalar kadın alanına
ideolojisi o larak kullanılan Ata­ ler ve giderek geliŞen hizmet da yansımakta. Türkiye, Birleş­
türkçülük ise yerini siyasal sektörü için kadın, gereğinde miş Milletler'in kadınlara yönelik
e rk'in tercihi doğrultusunda eve çekilebilecek olan ideal bir oluşturduğu "Ayrımcılığa Karşı
Türk-lslam sentezine bıraktı. Iş­ yedek işgücü oluşturmakta. Ka­ Sözleşme''ye imza atan ülkeler
te bugün "geleneksel, milli de­ dının çalışma yaşamına girmesi arasında yer alıyor. Bu sözleş­
ğerler" söylemiyle üretilen politi­ onun aile içi üretim ve yeniden menin hükümlerini yerine getiri­
kalar, toplumsal yapının bu üretim işlevini aksatıyor doğal yormuş gibi görünüp, KSSB ve
sentez bağlamında biçimlendi­ olarak. Bu boşluğu dolduracak AAKB gibi kurumlar oluştur­
rilmesine yönelik. Bu yaklaşı­ yardımcı kurum ve olanaklar makta. Oysa bunların içerikleri­
mın ana hedeflerinden biri de ge rekiyor. Çocukların bakım sü­ ni, "milli-manevi değerler" söyle­
toplumsal yapı nın e n ·küçük biri­ relerini kısaltacak kreş ve ana miyle, Türk-lslam sentezi doğ­
mi olan aile. okulları, ev işlerini kolaylaştıra­ ru�usunda doldurup, kadınların
Bugün kullanıldığı biçimiyle, cak otomatik aletler, artan hazır ulaşmaya çalıştıkları eşit ve öz­
sı nıflı toplum içinde var olan ai­ yemek ü retimi gibi. .. Eh, devlet gür konumları engellemeye ve
le, tarihsel ve toplumsal süreç de özel sektöre epeyce karlar onları geriye çekmeye çalış­
içinde feodal aileden çekirdek bırakan bu kurum ve üretimler makta.
aileye doğru farklılaşmakla bir­ için bir sakınca görmüyor, yeter DPT'nin 6. Beş Yıllık Kalkın­
likte, ataerkil bir kurum olma ki bu toplumsal işlevierin so­ ma Planı'nda ye r alan , " . . . milli
özelliğini sürdürdü. Toplumsal rumluluğu devlete verilmesin. bütünlüğün ve dayanışmanın
yapının en küçük birimi olan ai­ Çalışma yaşamına giren ka­ pekiştirilmesinde temel unsur
le sisteme destek olurken, ka­ dın, gel iri tam olarak ekonomik olan aile müessesesinin her ba­
dın da ikincil konumuyla bu ata­ bağımsızlığına yetmese de ken­ kımdan güçlendirilmesi, kalkın-
erkil aileyi sürdürdü. Toplum, dini daha fazla güvencede his­ . maya paralel olarak ekonomik
kadının ikincil konumuna uy­ sedip değişmekte. Toplumsal ve sosyal yapıdaki değişme ve
gun, erkek üstün değerlerle üretim dolayısıyla sosyal yaşa­ gelişmelere uyum sağlamasına
yüklendi, kadının . bağımsız bir ma katılarak, kendine ait bir yardımcı olacak tedbirler alın­
kişiliğinin olamayacağı , asıl kim­ kimlik ve kişiliğinin olduğunu ması. .. " görüşüne bağlı olarak,
liğinin ve görevlerinin erkeğin duyumsamakta. işte bu yeni ka­ " ... geleneksel Tü rk aile yapısın­
karısı, çocuğun annesi olduğu dın, aile reisi erkeğin ve yerle­ daki tehlikeli çözülme . . . "yi önle­
söylendi hep. Kadın, kapitalist şik erkek üstün değerlerin tahtı­ mek, " . . . aile ile ilgili milli bir po­
toplumdaki cinsiyetçi işbölü- nı sallamakta. Aile içindeki
· litika oluşturmak", "Müslüman­
münde kendisine verilen rolü ikincil konumunu reddedip eşit­ Türk ailesi"ni korumak üzere ai­
oynamaya ve sistemin işleyen lik isteyen kadın, ailenin varolu­ leyi güçlendirme kampanyaları
bir dişlisi olmaya zorlandı . Bu şu için büyük bir tehlike. Ailede­ açılıyor, kurumlar oluşturuluyor,
rolü taşımak üzere hukuksal ve ki çatırtı lar bir yanıyla erkeğin aile şOrası toplanıyor. Devlet
toplumsal yasalarla kuşatıldı. rahatını bozarken diğer yanıyla mekanizması, milli değerlere
Binlerce yıl boyunca toplum ya- aileye yüklenen-toplumsal işlev- saygı lı uzman doktorları, yazar-

4
ları ve konuşmacılarıyla sefer- kararnamenin meclisten geç­ ve kendiliğinden eylemliliklerin
bar olmuş durumda. Her şey masinin hemen ardından, Me­ ciddi adı mlar atabilmeleri ola­
pek güzel yolunda giderken ka- deni Kanun'da yer alan "evlat naksız.
dının eşit hak, özgürlük, kurtu- edinme" yönergesine yeni bir Medeni Yasa ile Ceza Yasa­
luş gibi istemlerle baş kaldırma- düzenleme getirildi. Bu düzen­ sı'nda birbirini engelleyici mad­
sı hiç de hoş karşılanmainakta. lerneye göre eski uygulamalara delerin yer alması , kadı nlar için
Toplanan aile şura-sı nda, "... ek olarak, evlat edinmek iste­ kazan ım olan yasa değişiklikle­
Allah kadına analık imtiyazı ve- yen aile için yapılacak güvenlik rinde yine yasal engellerin var
rip onu yüceltmişkan bu ulu va- soruşturması mahalle imamına olması demek. Tüm yasaların
zif.e yi l!nutup kad ın-erkek eşitli- kadar uzanıyor. Ayrıca bundan eşitlik statüsüne göre bütünüyle
ği teranesiyle kendilerini küçük sonra, aile ile evlat edineceği e lden geçirilmesi oldukça uzun
düşürdükleri. .. " için bir güzel çocuk arasında "din, dil ve tabii­ ve kapsamlı bir çalışmayı ge­
azarianıyor kadınlar. Aileyi ko- yet birliği" gerekecek. Bu yöner­ rektirir. Üstelik bu çalışmanın
rumakla yükümlü Devlet Bakanı genin bir tek eksiği var ( !): Ço­ gerçekten kadınlar yararına ola­
Cemil Çiçek, "ailedeki yozlaş- cuklara din, dil ve tabiiyatlerini bilmesi, kadın mücadeiesinde
man ın önüne geçmek" için çırpı- seçme özgürlüğünün hangi ya- var olan kadınların ve kadın ör­
nıp durmakta (!) Sayın bakan, sayla verildiği belirtilmemiş. gütlerinin, kadın konusunda ya­
kadının asıl yerinin evi olduğu- Kadın ve aile konusunda uy- pılacak çalışmaları düzenleyip
nu savunurken, bu savunuyu gu lamaya konan politikalar yal­ denetlemelerine değil, tam ter­
pek de d ikkate almayan kadın- nızca tek tek kadınları değil, ka­ sine devletin kadın örgütleri
ların sekiz saat yerine beş saat dın örgütlerini de hedefliyor. üzerindeki denetleme, yönlen­
çalışıp, evlerine daha çok za- Aile ile ilgili bakan, Türk-lslam dirme ve massetmesine yöne­
man ayırmaianna yönelik iyileş- ailesinin önündeki en büyük en­ lik.
tirici ( !) tedbirler ö ngörmekle. · gelleri, "Nikaksız birleşmeler; Fahişelere tecavüzde ceza
Üstelik yasal önlemlerle de ye- · iletişim araçlarının, turizmin ve indirimini öngören 438. madde­
tinmeyip Müslüman-Türk toplu- sanayileşmenin yol açtığı kültür ye karşı bir dizi eylemiilikle
mu ndaki milli-manevi değerler yozlaşması ; ve feminizm" ola­ epeyce çaba gösterildi ve geniş
ve kadı n-erkek ilişkisi konuların- rak saptamakta. Devletin üretti­ bir kamuoyu da yaratıldı. Ama
da kamuoyunu "aydınlatıcı açık- ği gerici kadın politikasına tepki hal� fahişelere tecavüz edildi­
lamalar" yapmakta. gösteren kadın hareketleri, tüm ğinde şikayet etme haklarının
Türk-lslam senteziyle üreti- toplumsal muhalefetle birlikte ne kadar olduğu ve ne kadar
len politikalar türban tartışması- devlet mekanizmasına entegre ciddiye alı nacağı kuşkulu. Bazı
nı da yeniden yükseltti. 1990-91 edilmeye çalışılmakta. KSSB'­ hukuksal yasaların değişmesi,
öğretim y ı lı, üniversite çevresin- nin görevleri içerisinde bu çok yerleşik toplumsal yasaların or­
de, islamcı yaklaşımların türban açık biçimde belirtiliyor: "Kadın tadan kalkmasına yetmiyor. Ka­
. tak ı lmasına yönelik eylemlilikle- sorunları konusunda faaliyette dıntar açısından bir d iğer yasal
riyle başladı. Öğrencilerin en u- bulunan gönüllü kuruluşları , ka­ kazanım, kadının çalışmak için
fak bir demokratik talebinde gü- dın örgütlerini, yerel yönetimleri kocasından izin almasını gerekli
venlik ,güçleri tüm silahlarıyla yönlendirmek, izlemek, destek­ kılan 1 59. maddenin kaldırılma­
seferber olurken türban konu- lemek; milletlerarası kurulu şlara sıdır. Yasal kazanımlar elbette
sundaki gösterilere ses çıkaran üye olan gönüllü kadın kuruluş­ ki çok önemli ama gözden kaçı­
olmadı. Radikal islamcı akımlar, larının ve derneklerin, oluşturu­ rılmaması gereken bir diğer ö­
kadınların eğitim ve iş yaşamın- lan milli görüş doğrultusunda nemli yan da bu hukuksal kaza­
da yer almalarını öngörmekle yönlendirilmelerini sağlamak." nı mların yaşama geçirilebilme­
birlikte, türban konusunda da- Açıkça görülüyor ki son de­ si. Yalnızca hukuksal yasalarda
yatıyorlar. Dini görüşler doğrul- rece bilinçli ve sistematik bir uy­ sağlanacak kazanımlar, Medeni
tusunda kadınlara yönelik dü- gulama ile karşı karşıyayız. Bu , Yasa'nın kabul edildiği yıllarda
şünsel saldırı, onların aile içi kadın hareketini de hedefleyen kadınlara . verilen oy hakkının
kimlik ve ilişkilerinden, başları- örgütlü bir saldırı. Kad ın örgütle­ kullanılamamasına benzeyen,
na takmaları gereken türbana ri, kadın grup ve çevre leri, du­ yalnızca kağıt üzerinde sağla­
kadar uzanıyor. · yarJılıkları nı yansıtıyor ve tepki nan bir eşitlik durumu yarat­
KSSB ve MKB'nin kurulma- gösteriyorlar ama böylesi örgOt­ makta.
sına ilişkin kanun hükmünde lü bir saldı n karşısında da{! ın ık Tüm bunların aşılabilmesi,

5
leri gerekiyor.
Kadının özgürleşme ve kur­
USULCA GEÇ GECELERDEN tuluş mücadelesi oldukça uzun
soluklu bir mücadele . Böylesi
Durma seç-başla yolculuğuna bir mücadeleyi bugün ulaşılabi­
öğren güneşe yürümeyi lecek hedeflerle sınırlamak; so­
düşlerini yormay1 dene. runun iç bütünselliğini göz ardı
etmek, kısmi kazanı mlara hap­
Yavaşça açarak zincirlerini solmak, sonuçta istem dışı da
lfmaklardan geç-koylarmdan hüzünlerinin olsa erte lemeciliğe düşmek de­
çocukluktan geçer gibi ağnlarla mek. Kadın mücadelesini sos­
küçük tepinmeleriyle kan n kaslanmn. yalizm mücadelesinin arasına
koyup yarınlara bırakmak ise,
Durma seç-başla yolculuguna ertemeleciliğin de ötesinde,
yön/endir davullan kendiliğindenciliği getiriyor. Her
çalsan da akşamiara dek tek başma iki yaklaşımın içinde taşıdığı ya­
istediğin havadlf vurduğun nılgı lara düşmernek ve eksikle­
söylediğin istediğin şarki ... rini tamamlamak; bugünden
Vitrinierden geç-yalan sabahlardan başlayıp yarınlara uzanacak bir
genç kizliktan geçer gibi kanayarak mücadele perspektifiyle olası.
pusulardan geç-sellerinden gözyaşlanmn. Yarınlar, Susanne Brogger'ın
tanı mlamasıyla, "koskoca bir
Sonsuz kuyular gibiyse gece/erin kuzu budu gibi havada uçarak
kuşlar uçuyorsa uykulannda gelmeyecek", bugünden atıla­
yüreğin bin kişilikse cak adımlar ve kazanımlarla
çözüme durduysa bilmeeelerin oluşacak.
elierin gönüllü girmeden kelepçe/ere Kadın sorunu yaşamın her
y1lanlar değiştirmeden kabuklanm alanında var olduğuna göre, çok
düşlerini yormay1 dene. yönlü ve kapsamlı bir mücadele­
yi , dolayısıyla olabildiğince orga­
nize bir çalışmayı gerektiriyor.
ZERRIN TAŞPlNAR ŞAHiN 1981
Hele bugün yaşadığımız, kadının
bulunduğu konumdan da gerilere
çekilmeye çalışıld ığı, kadının eşit­
lik ve özgürlük istemine resmi
devlet ideolojisiyle ve devletin
yasalardan erkek üstünlüğünün kek üstün anlayış değşmedi. resmi kurumlarınca saldırıldığı ko­
kaldırılmasıyla birlikte, sosyo­ Cinsler arası eşitsizlik bugün de şullarda; kadın mücadelesinin ör­
kültürel yapıdaki erkek üstün var olan toplumsal yapıyla iç içe gütlülüğü zorunluluk haline geli­
değerlerin yok edilmesine yöne­ geçmiş, erkek üstün değer yar­ yor. Kadın hareketi kendi içinele
lik çalışmaların yapılmasını, ka­ g ı larıyla da pekiştirilmiş durum­ olabilecek en üst, en güçlü örgüt­
dının aile içi işlev ve konumunu da. Oysa bu sü.reç içinde kadın­ lülük biçimini yaratmak zorunda.
değiştirecek koşulların yaratıl­ lar değiştiler, değişiyorlar; ken­ Birleşik bir yapıyla kitleselleşip
masını, hatta kadınlara yönelik dilerine sunulan ikincil konumu ma�inalliğinclen kurtulmak, güçlü
pozitif ayrımcı önlemler alınma­ kabul etmek, ikincil rolü oyna­ bir ses olmak zorunda. Kadın ha­
sını gerekli kılıyor. K adının ezil­ mak istemiyorlar. Kadınlar, ar­ reketinin diranebilmesi ve dayatı­
mişliği ve ikincil konumu, binler­ tık, eşit haklı ve eşit konumlu bi­ ci olabilmesi; var olan kadın ör­
ce yıldan bu yana katlanarak reyler olarak yaşamm her ala­ gütlerini, kadın çevrelerini ve
süregelen ve bugün de devam n ında var olmak istemekteler. yapıları, tek tek kadınları kucakla­
eden bir sorun. Toplumsal yapı­ Bunun için de yaşamın her ala­ yarak organize bir iletişim ağını
lar tarihsel süreç içinde farklı­ nı nda cinsiyetçi işbölümü ve de­ oluşturabilecek merkezi bir örgüt­
laştı, değişime uğradı ama er- ğer yarg ılarıyla mücadele etme- lenmeye ulaşabilmesine bağlı.

6
KİŞİLİKSiZ KİŞİLİK
Berrin TAŞ

üzyıllardır ezilen, bazen d ığından, kendi gücünün, yete­ yetlenmeye, kendine acımaya,

V baskıyla bazen sevgi gö­


.
rüntüsü alt ında güçsüzleş­
tirilen, çocuk doğurmanı n ve
neklerinin ayırdı na varamıyor.
Öylesine erkeğine bağı mlı hale
gelmiş ki kendine özgü bir dav­
dolayısıyla sevgiyi, ilgiyi hep
başkalarından beklerneye başlı­
yor. Hiçbir şey yapmadan, o­
büyütmanin eve bağlayacı lığ ın­ ran ışı düşüncesi yok gibi. Kadın lumsuzlukları değiştirmeye ça­
dan yararlanı larak dünyadan ve çalışma hayatına girmiş olsa bi­ lışmadan hep bekliyor, bekliyor.
dolayısıyla yaşarndan soyutla­ le sonuç değişmiyor; ondan Ne yazık ki mutsuzlukları aş­
nan kadın toplum içinde kimliği­ beklenenler hep aynı. Beklenti­ mak için çaba göstermek ge­
ni bu lamadığından, çarpık bir ki­ lere uymak zorunda olmadan, rektiğini bilmiyor, bilmek istemi­
şilik geliştiriyor. içsel olarak kendini zorunlu his­ yor. Böylece beceriksizleşen ve
Çoğu zaman erkeğinin dedi­ setmeden, insanlığını ta yüre­ fakirleşen �adın, erkeği n gözün­
ğini yapmak zorunda bırakılan ğinde duyarak yaşayamıyor. de saygı uyandırabilir mi? Er­
kadın, zamanla ne istediğini bil­ Yaşamla arasına konan engel­ kek, karşısında eserini görüp de
meyen, hayattan beklentileri ol­ ler, erkeğiyle omuz omuza ya- . bağenmeyince tatsızl ıklar başlı­
mayan, doğru ve yaniışı kocası­ şamı paylaşmasına, dış dünyayı yor. Artık kadın kendi istediği bi­
nın onaylad ıkları ve onaylama­ (evin dışındaki) doğru bir biçim­ çime girmiştir ama isteklerini
dıklarından ibaret sayan bir kişi­ de algılamasına izin vermiyor. böylesine kolay elde etmek onu
lik geliştiriyor. Gerçekte bu kişi­ Önce toplumun en küçük birimi mutlu etmiyor. Işte o anda ken­
lik kendinden çok toplumun ge­ olan aileden, daha sonra yakın di yanlışını görmek istemiyor.
nel yapısına ve erkeğin beklen­ çevreden, giderek toplumun ge­ Kend ini ortaya koyabilen, ·yete­
tilerine uyuyor. Çoğunluktan ay­ nel yap ısı ndan getirdiği şartlan­ neklerinin ayırdında olan bir ka­
rı düşmek endişesiyle kadın bu­ mışlıktan kendini kurtaramıyor. dınla daha mutlu olacağını, ya­
lunduğu ortama fazlasıyla uyum Giderek kendinden beklenenler şamı birlikte göğüslemanin ken­
sağlarken kendini yitiriyor ve d ı şında bir şeyler başarabilece­ dini de daha üretken, daha güç­
öylesine hapsediyor ki hep sak­ ğine olan inancını yitiriyor. So­ lü kı lacağının ayırdına varmak
lanmak, her davranışını açı kla­ nunda yaşamın kendine getirdi­ istemiyor. O güçlü erkek imge­
mak gereğini duyuyor. Açı kla­ ği olumsuzlukları olduğu gibi sini yıkmaktan korkuyor. iki
yamadığı zaman ya nlış anla­ kabulleniyor. Yani kadın olarak adım önde gitmek yerine yan
şı lacağı ndan, kendisine hoş ol­ birçok şeyi yapamayacağı nı , yana yürümenin yaşamına ka­
mayan tavırlana yaklaşı lacağın­ zaten kendinden çocuk doğur­ tacağı güzellikleri görmek iste­
dan korkuyor. Bu da onu sevim­ mak, ev temizlemek ve erkeğe miyor. Böylece kazanı rken as­
siz ve suratsız biri haline geti­ yaşamı n ı sürmesi için yaşan ılır lında kaybediyor. Başını �ze
riyor. insanlar anlamaya çalış­ bir ortam yaratmak dışında hiçe eze yamuklaştırdığı kişilik onu
madığı sürece böylelerinden bir şey istenmediğini görüyor. rahatsız etmeye başlıyor. Onda
uzak durmaya bakıyor., Böylece kısırlaşmış ya da yaşa­ yenilikler, güzellikler görmek is­
Kişiliğinin o çok özel yanını, dığı koşullar içerisinde kısırlaştı­ tiyor, ancak, kendinde beğen­
kendine ait olan yanını ortaya rılmış olan kadın, öznelliğini yiti­ mediği yanları nı görünce bir
koyamıyor. Insan olarak farklı­ rerek herkese benzerneye baş­ nefret uyanıyor. Içinde, küçüm­
l ıklarını belirginleştiremiyor. lıyor. Zamanla kendine acımayı serneye başlıyor. H ırsı n ı sözle
Dünyası yalnızca ev kadı nlığı, alışkanlık haline getiriyor, şans­ olrnazsa dayakla alabiliyor ve
annelik ya da eş olarak sınırlan� sızlığından kötü kaderden şika- kadı n hala kocasından dayak

7
yemesini şanssızlığına bağlıyor.
Asla bu aşağı layıcı durumdan DÜŞLER KÖYÜ
kurtulmayı, insanca ve insana
yaraşı r yaşamayı düşünmüyor eğer çocuğum
kadın. Önünde aşması gereken şu küçük ev bizim olsaydi
zorluklar, toplumun karşısına çı­ babam1z olurdu mutlaka
kardığı sorunlar varken susmak kap1s1mn önündeki zeytin ağa�1
ve pısırıklaşmak daha kolay ge­
liyor. Bu arada ne kadar sevim­ aylardan ağustos olurdu
sizleştiğini ayrımsamıyor. yorulurdu çmar ağac1
Böylece karşısındaki insanın küçük dalgalar yorulurdu
durumuna göre konuşmaların ı yusufçuklarm uğultusu
ayarlayan, ters düşmernek için çeşme başlan ve köy yollanyorulurdu
kendini saklayan, kuşkular ve kara cübbeli bir papaz gibi
korkular içinde bocalayan, do­ elinde buhurdanfiğ'Yla
ğumundan ölümü ne kadar ·yal­ inerdi dağdan ağir ağ1r gece
n ızca kendisine verilenlerle ye­ ardmda kurbağa sesleri
tinmeye çalışan, sevgisini ol­ ve kuru ot/ann soluğu
duğu kadar nefretini de içine geride kalan bütün küçük şeyleri
gömen bir kişiliksiz kişilik çıkı­ alt m suyuna bat�ran bir deli
yor karşımıza. klf1ğmda ayiŞiğl da
Bu aşamada kad ı na düşen atiardi koşan bir buluttan aşağwa
görev, sorunlarının bilincinde
olarak, kendini geliştirerek, top­ şu yeşil kaplll ev bizim olsaydi
lumun kendine verdiği önyarg ı­ kapardik iki küçük penceresini
ları ve eziklikleri aşarak, aşmak gözlerimizi yumareasma dünyaya
isteyerek, yaşamı yaşanır kıl­ ölü bir kuş gibi ağ1r/aşan yüreğimiz
man ın mücadelesini vermek ol­ durmadan on ikiyi çalardi
malıdır. Ancak kendisi için ya­ hamsin rüzgan yorard1 çmar ağacm1
şan ır kıldıktan yani birey olarak kiiçük aldanlşfar ve ağustos böcekferi
'
varlığı nı olumladıktan sonra top­ yotald.
lum içinde etkin olarak erkeğiy­
le omuz omuza yerini alabilir. üçyüz yaşmdaki babam1z
U nutulmaması gereken nokta, zeytin ağac1
kadının sorunların ı ö nce kendi i­ abamrd1 üstüme her bağbozumu
çinde çözmesi gerektiği. Çözü­ düşlerinde bal1kçmm hep o dilsiz k1z1
mü kendi dışında aramak, yer­ ve yakasmda sardunyaswla
siz saldırganilkiara kapılmak; söndürürdü gözümdeki IŞIği
kendini bulma sürecinde yalnız­
ca zaman kaybettirir. eğer şu küçük ev bizim olsaydi
Alışılmış değer yargıları n ı yı­ kurumuş dere yatağmdaki
karak işe başlamalıyız. Art ık bi­ kutsal y1lanm ağzma doğru
ze hiçbir katkıda bulunmayan, bir testi şarap gibi
uyum sağladığımızda çıkmazla­ devritip akard1 hayat1m1z
ra sürüklendiğimiz, yaln ızca yıl­ ve bir yapraği daha solmuşçasma
ların alışkanlığıyla kabullendiği­ yorulurdu çmar ağac1
miz, yaşarken karşılığını bula­
madığımız, içinde i nsani olanı
barındırmayan, daha iyiye, da­ MELiSA GÜRPlNAR
ha güzele yol almamız ı engelle­
yen değer yargılarını yerle bir ("Çocukluğum ve Ölümüm" adli kitaptan)
edecek gücü kendimizde bula­
bilmeliyiz.

8
iGNEYLE OYULAN DAG
Cemile ÇAKIR

üyük gazetelerimiz var, zel"leşiriz. Bize güzellik ölçüleri şır. (O da moda ya!) Erkeği el­

B büyük gazetelerimizin
verdiği "kadın" ekleri,
sunar medya. Saç, şu şekilde
olursa güzel olur. Yüze şu renk
de tutmanın yolları nelerdir? . . .
Bunun gibi binlerce ayrıntı . . .
renk renk, boy boy kadınların sürülürse, göze şu renk. . . Biz Bir d e özgürlük vardır. Bazı
süslediği ekler. .. Adını kadının de saçımızı, yüzümüzü, gözü­ kadın dergilerinin okura sundu­
uçucu kelebek özelliğinden alan­ müzü bize sunulan biçimlere ğu özgürlük. . . Içi sevgiyle, bil­
lar, kulağa hoş gelen sesler, oy­ uydurmak için uğraşırız. Bu yıl giyle, kendi kişiliğinin, kendi
nanan oyunlar . . . Ardından kadın kıvır kıvır saç moda, perma yap­ varlığının bilinciyle doldurulama­
dergileri, aynı yol üzerinde kü­ tırırız; yeşil moda, yanağımıza yan, yüzeysel, göstermelik öz­
çük farklılıklarla tıkır t ıkır giden yeşil renk süreriz, gözlerimize gürlükler... Içi düşünsel yoğun­
basın tekellerinin kadın yönü ... turuncu . . . Bizim için ü retilen o lukla doldurulamayan özgürlü­
Hepsinde ortak bir çizgi: Kadının kadar çok ürün vardır ki hepsi ğün aslında özgürlükten kaçışın
gülümseyişini, güzelliğini, giyimi­ bizim için, hepsi güzelleşmemiz bir başka biçimi olduğunu bize
ni, çıplaklığını metalaştırmak. için ... Şu kad ın dergileri, şu koz­ sunulan çizgiden kendimizi kur­
Böylelikle okur kazanacaklar, melik sanayii ne çok düşünür tarmadan anlayabilmemiz ola­
böylelikle tüketim ekonomisine bizi... Güzel ve bakırnil kadın, nak d ışı . Özgürlük, kad ının iste­
yeni kanallar yaratılacak, yeni bu ürünleri uyumlu bir biçimde diği erkekle yatmasına indir­
yeni pazarlar doğacak. kullanan kadındır. Kadın dergi­ genir. Özgürlük, birahanelere
Yılın moda renkleri sunulur lerinin ve büyük gçızetelerin ka­ kadının. yalnız gidabilmesi çer­
bu dergilerde, bu kadın eklerin­ dın eklerinin görevi de bizim gi­ çevesinde tartışılır olur. Kadını
de. Saç biçimleri, giysiler, ço­ bi kendi başına güzelleşmeyi ve özgürlüğü böyle alt çizgide
raplar, makyaj malzemeleri... bilmeyen kadına yol gösterici tutan anlayış, elbette kadına
Bağenimizi yönlendirmeye baş­ olmaktır adını yitirtecektir. Daha sonra
lamışlardır artık. Etek boyu. şu Sonra erkekleri elde etme- , da gerçek anlamını yitiren öz­
uzunlukta, mantoda yeşil, pan­ nin yollarına gelir sıra·. Kimi gürlüğün anlamsızlığını gördü­
telonda kırmızı . . . Biz de kendi­ mutfağı gösterir, kimi ali cengiz ğünde, "aslında aşk da yok" di­
mizi unutup aylar boyu çalışıp· oyunlarını, kimi de usta'politika­ yecektir.
kazandığımızı kuzu kuzu götü­ cıları aratmayacak yöntemleri. Bir yandan da ideal kadın
rür, bize sunulan mallara yatırı­ Hangi tip erkek, hangi tip kadın- olarak sunulan, evine bağlı, ko­
.
rız. Onu kullanmakla "modern dan hoşlanır. Hangi burçtan er­ casına sadık, yuvayı yapan "dişi
kad ın" oluruz, o renklerle · "gü- kek hangi burçtan kadınla anla- kuş" modelleri. . .

9
Iki yanlış çizgi arasında gidip
gelir, basının kadınlara sunduğu
BU MASALDIR MiRASIM SANA ÇOCUK
model. Iki dar koridorda yürütü­
lür. Bir yandan gelişip dev bo­
bir
yutlara ulaşan kozmatik sanayi­
varmış
ini besieyecek kadar özgür iki yokmuş
olacak, öbür yandan da yuvayı üç tpkmuş
yapacak, düzenin temel daya­ dört yomyokmuş
nağı olan aileyi ayakta tuta­
cak . . . ölüme düşmüş herşey
Özgürlük, uğruna mücadele
edilecek en anlamlı şeydir. Ama birvarmış
içi dolu olmalı özgürlüğün. Kadı­ ikivar/ı yok arası
n ı n özgürlüğü de bir insan ola­
rak kendi kimliğini kavramasıy­ üç tokmuş
la, haklarını elde etmesiyle dört yomyokmuş
anlam kazanacaktır.
Yaşadığımız toplumun bilin­ üç maymunlar ruh hali
cine varmakla, qu t:>plum içinde az harita altmda üstünde bir gökyüzü
kendi konumumuzu kavramakla · bu bile çokmuş
başlar her şey. E3ize sunulan kli­
şe ve hazırlop beğenilerden ölüme düşmüş herşey
kaybolmuş
kendimizi kurtarabiliyorsak, ilk
adımı atmı şız demektir.
bense bırakamadım
Çözüm nerede? Sorun; yai­ gidemedim bırakıp
nızca karşımıza çıkan il� e rkeğe düştüm kendi önüme
saldırmakla, fa�urayı yalnızca taş olsaydım yol yokmuş
onlara çıkart.rmikla çözülemez FiLIZ NALDÖVEN
e lbette. Kadının özg!]r olmadığı,
dev boyutlara ulaşan bu yaban­
cılaşma ortamı nda erkek ne ka­ mezse, onunla paylaşamazsa, lüğümüz gerçek temelleri üzeri­
dar mutlu o labilir? Istesek de is­ ne yazık ki başarı şansı aşağı la­ . ne oturur, cinselliğimizin rotası­
temesek de kadınla erkeğin ra inecektir. Yalnız başına bir iki nı kendimiz çizeriz; düşünce ya­
birlikte yaşamak zorunda oldu­ insan ne denli diranebilirler ki o pımızın da, hayatımızın da . . .
ğu bu dünyada, her iki cinsiye­ büyük çarkın işleyişine; peşin­ Ne kadar kolay değil mi? Eli­
tin de birbiriyle uyumlu, geliştiri­ den başkaları nı getirecek yolu mizi uzatacağız, şurada sıra sı­
ci ilişkiler kurabilecek içsel açmad ıktan sonra? . . . ra dizili kitapların içinden bilgiyi
dönüşümlere uğraması için ç::ı­ Dönüşüm, bilgiyi bulmaktan, alacağız. Bu kadar kolay m ı ?
balamak, daha anlamlı bir uğ­ onu özümsemekten geçer. Bilgi Elimizi bir kitaba uzatıp onu al­
raş değil mi? bizi bu klişe, "moda" güzelilkler­ mamız arasında kaç bin yıllık
Sonrası? . . . Sonrası iğneyle den alır, daha yukarılara, yaşa­ önyargı var, kaç bin yıllık aşağı­
oyulan dağdır. Dev boyutlarda mın gerçek güzelliğine götQrür. lanma? Bunları aşabilecek mi­
yabancılaşmanın karşısı na diki­ Artık biz, dev reklam sektörü : yiz, bir kadın olarak, bir insan
lebilmek için dev boyutlara eriş­ nün üzerini rahatlıkla doldurdu­ olarak, tüketim toplumunun bi­
meyi de beklemek gerekmez. ğu boş karalama tahtaları ol­ ze dayattığı değer yargıları nı
Iğneyle oyulan dağ var mıdır? maktan çıkar, gerçek "bireylar" aşıp, gerçek insan özümüzü bu­
Her kadın, her erkek bu dağı konumuna yükseltiriz kendimizi. labilecek miyiz? Ne dersiniz ba­
oyma mücadelesine bir ye rden Özgürlükler anlam kazanmaya şarabilir miyiz bunu?
başlarsa neden olmasın? başlar. Bilgiyi aramak için yola Başaracağız elbet. Bilgi yol
Sorunun bilincine varan ka­ çıktığımızda, onu bulduğumuz­ gösterenimiz. Bilimin, felsefenin,
dın önce kendinde başlatmalıdır da da seçimimiz, bizim bila ayır­ sanatın yolu, bizi bu insancı llaş­
bu dönüşümü. Ikinci evrede ya­ dına varamadığımız yönlendir­ maya götürecektir. Buna inanı­
nındaki erkekle bütünleştire- melere bağlı kalmaz. Özgür- yorum, kadı n-erkek hepimizi. . .

10
TOPLUMUMUZDA KADlNLlK,
ERKEKLİK VE EVLiLİK ÜZERİNE
KİMİ DÜŞÜNCELER
Sibel ÖZBUDUN

T oplumumuzda kadınlık ve
erkeklik, birbirinden uzak,
en iyi olasılıkla birbiiine
bir dönüşüm projesi sunmak
değil. Böylesi bir girişim müte­
vazi bir dergi yazısının boyutla­
Tabii, en kısacasından, en ka­
bacasından. . .
Gerçekten d e ü lkemiz kadın
kayıtsız, ama çoğunlukla düş­ rını aşar. Bunun için kadın­ ve erkeklerinin büyük kısmı, yıl­
man iki ayrı dünya olarak biçim­ erkek ilişkilerinin biçimienişini lar boyu aynı çatı altında, aynı
lenegelmiştir. be lirleyen tarihsel çerçevelere, odada, aynı yastıkta yaşasalar
Bu gerçeğin, kadın ile erke­ her iki cinsiyetin toplumsal, si­ da birbirlerinin dünyasına girip
ğin dünyalarını birbirinden for­ yasal, iktisadi iktidar yapılanış­ birbirlerini tanımaya, duyguları­
me! olarak ayıran ve her türlü larıyla ilintilerine, yani kapsamlı nı , zaaflarını, beklentilerini, öz­
karışmaya kesin olarak karşı çı­ bir ataerkillik tahliline girişrnek lemlerini, isteklerini öğrenmeye
kan şeriat yasalarının ilgasın­ gerekir ki bu da oylumlu bir kita­ çal ışmayı geçirmezler akılların�
dan 60 yıl kadar sonra geçerli bın konusudur. .dan. Çünkü daha kadınlıklarının
o luşu , kadın sorununun çözüm­ Bu yazının amacı, ülkemizde ve erkekliklerinin ilk yıllarında
lerinin dinsel/laik yönetim karşıt­ kadınlık ve erkekliğin nastl iki kendi konu m ve görevleriyle
l ığının ötesinde yatan bir sorun­ ayrı dünya halinde örgütlendiği- · karşıt cinsel role ilişkin kimi ka­
sal olduğunu göstermeye tek ne bir göz atmak ve bu duru­ l ıplaşmış dü şünce ve yargılar
başına yeterlidir. mun her iki cinsiyetin psikolojik beyinlerine kazınmış, birbirleri­
Bu yazının amacı bu duru­ ve toplumsal varlıkları üzeren­ . ne ilişkin beklentileri standart­
mun nedenini araştırmak ya da deki yıkıcı etkileri sergilemek. laştırılmıştır.

Ey dünya kimseye yar olman yürü Göklerden beklerdik yağmuru karı


Gidenler gidiyor gelmiyor geri Şimdi gökten yere ateş iniyar
Aştk Veysel

11
Şu halde, ilkin standart Tür­ koşup oynama, tepişip teKme­ yandan da tüm ölçütlerini karl ılı­
kiye erkeğinin nasıl yaratıldığına leşma ayrıcalığının kendisine ait ğa göre ayarlamış sistem genç
bir göz atalım. olduğunu ayrımsar. "Küçük Ay­ kız ve erkeklerin birbirleriyle ta­
Standart Türkiyeli erkeğin şe"ler bebeklerine zıbın diker­ nışıp kaynaşabilecekleri, birbir­
mensubu olduğu . cinsiyelin lerken, o tüfeğini çatan, palas­ lerini yakından tanıyabilecekleri,
avantajiarına değin ilk izlenimi, kasını takan küçük askerdir. cinsellik içeren ya da içerme­
daha doğduğu anda kopan pa­ Biraz palazlandığında, er­ yen dostluklar kurabilecekleri
tırtıdır. Bu ilk izienim belleğinde keklik eğitimini mahalleli ağa­ küçük bir azınlığın tekeline bıra­
ya da bilincinin derinliklerinde beyler devralır. M açlarda seviş­ karak, sahte bir ahlakçı lık adına
ne kadar yer eder bilinmez menin kadın ile erkek arası n­ büyük bir erkek çoğunluğu nu
ama, üzerine işlenen diğer ka­ daki tüm ilişkilerin en sıcağı ve Qıderek dalbudak saran fuhuş
yıtlar onda cinsiyetinden kay­ seveceni değil de, yenik düşen sektörünün müşterisi haline ge­
naklanan iktidar duygusunu sü­ düşman takıma uygulanan bir tirmektedir.
rekli besleyecek, pekiştirecek çeşit ceza olduğu öğrenilir. Por­ Erkeklik kültü , askerlik sıra­
yöndedir. no resimler, dergiler, elden ele sında zirveye�ulaşır. Türk askeri
örneğin bir dediğini iki etme­ dolaşır, "parçalı" film oynatan sapma kadar erkektir; düşman
yen, sürekli gözünün içine ba­ sinema salonları doldurularak ise ya karı ya da kancıktır. Sa­
kan, arkasını toplayan, yemeğin kadın dediğinin aslında iki baca­ vaşan asker "mert ve kahra-
en iyi kıs ı mlarını önüne koyan, ğı arasındaki çekici ve/fakat man"dır, kaçan ise "o . . . çocu-
her şımarıklığına "peki" diyen, korkutucu organdan ibaret oldu­ ·ğu", "i...", "korkak p... " Türk
ana, abla ve diğer kadın akra­ ğu öğrenilir. Bu tehlikeye karşı askerinin sancağı , namusu, si­
baların pohpohlamaları erkeklik erkekliği savunmak için yakası lahı ise erkeklik organıdır; bun­
egosunun oluşumunda dikkate açılrnadık küfürler, fıkralar ku­ ları yere düşürmemeli, hep dik
değer bir rol oynar. laktan kulağa dolaştırı lır, "fortçu­ tutmalıdır. Türk askerinin mora­
öte yandan, daha iki-üç yaş­ luk", "pandik atma" teknikleri lini düzeltmek gerektiğinden ak­
larındayken babalar, amcalar, kutsal öğretiler gibi ağabey ku­ la asla sinema, tiyatro hatta
dayılar cinsel organını n iriliği, şaktan kardeş kuşağa aktarılır. halk oyunları gelmez; "aç-aç
büyüdüğünde ortalı kta karı-kız Kenarda köşede bir "çürüğü gö­ geceleri" yeterlidir bu iş için.
koymayacağı , zampara, hovar­ türen" bir ağabeyin kurusıkı Böylelikle toplumumuzda
da, kabadayı bir adam olacağını atışları imrene imrene dinlenir, genç erkeğin sosyalleşmesi, dı­
üflerler sürekli kulağına. Ana­ Melahat Abla'nın çıplak baldırını şa dönüklük, saldırganlık, etkin­
sından gizli rakılanndan fırt çek­ görebilmek için ağaç tepelerin­ lik, hoyratlık, buyurganlık, zam­
tirir, komşunun küçük kızını ke­ de, merdiven diplerinde "ront"a paralık, duyarsızlık vb. erkeksi
narda köşede sıkıştırmasını yatılır, erkeklik uzuvlarının boyu değerler üzerine kurulu ve bu
teşvik ederek ona cinsiyetinin yarıştırılır, "Kim daha uzağa işe­ değerler kadını ev ve cinsel kö-
ayrıcalıklarını daha o yaşında yecek?" yarışmaları yapılır, . leliğe indirgeyen, dişi cinse bu­
belietmeye koyulurlar. avantajsız durumdakilerle dalga nun ötesinde bir değer ya da ni-·
Hele bacak kadar çocukların geçilir. Yüz vermeyen komşu kı­ telik tanımayan, kadının iç
sırmalı "veliaht" giyisilerine bü­ zı için ya birahanede ya ·da dünyasını kavramaya kapalı de­
ründürülüp sokaklarda gezdiril­ meyhanede saatlerce kafa bu­ ğerlerdir. Temel hedef dış dün­
diği, çalgılı, karagözlü, danslı, lunup ağlandıktan sonra ya kı­ yada kazanılacak başarı ve erk­
palyaçolu sünnet düğünleriyle zın yolu kesilir ya camı taşlanır; tir; yani paradır, şandır,
'
erkeklik dünyasına adım atışla­ ardından Abanoz Sokak'ta kuy- mevkidir, şöhrettir. Kad ın ise
rı , bu küçük adamların hayatla­ . ruğa girilir. . . tüm bunlara eklenen bir ödüldür
rında gerçekten bir dönüm nok­ Ama karşı cinse bu denli yalnızca. Erkeğin hayatında ka­
tas ı ; ana kucağının, �teyzelerin, sapıantılı bir ilgi duyan delikanlı­ dına ayrılan yer, kadına ilişkin
halaların, ablaların, kızkardeşle­ lar, zamanlarının büyük kısmını beklentileri son derece sınırlı ve
rin oluşturduğu dişil ev atmosfe­ bilardo-okey salonları , kahveha­ yüzeyseldir; evde bir kadının
rinden kopup dış dünyanın tehli­ neler, birahaneler gibi "erkek varlığı, önüne iki tabak yemek
kelerine karşı verilen bir yiğitlik mekanları"nda tüketirler. Çünkü çıkarılması, çamaşırlarını yıka­
sınavıdır. M inik adam "erkekle­ bir yandan çifte standartlı ahlak yıp ütülemesi, çocuklarını yetiş­
rin karı gibi ağlamayacağını" anlayışı kızları (yarattığı bu kurt­ tirmesi, evi yaşanacak ölçüde
olasılıkla ilk kez sünnet düğü­ lara karşı) namuslarını koruma temiz tutması , canı çektiğinde
nünde beller. bahanesiyle evlerin dört duvar­ yatakta kendini sunması yeterli­
� likokula geldiğinde bahçede ları arasına kapatmakta, bir dir. Bu son beklentiyi .evdeki

12
gerçekleştiremiyor ya da onun
isteklerini karşılayamıyorsa, KUŞLAR UÇUR BANA
maddi gücü oranında, bu gerek­
sinimini d ışarıda da karşılayabi­
Yalmzlığm ağnstnda geceyi
lir ne de olsa. Ancak bir kadı nla
Böyle güzel tüketirken sen
duygusal paylaşım, zihinsel
-direngen
dostluk, ortak yaratıcılık, büyük
bir aşk, coşkulu bir birliktelik ya
da birlikte girişilecek bir serü­
ven o dar kafalı "erkeksi" imge­ Öpmek isterim
lemin o denli uzağı ndadır ki. . . Gülmekle ağlamak arast gözlerin.Pen.
Genelgeçer erkeklik kültüne
uyarlanmış Türkiyeli erkek, ara Öpmek isterim tertemiz aintndan
sıra uğranan fahişeler, "gönül _
Umudun küçük çocuğu
eğlendirilen" ge lgeç kızlardan Kuşlar
- uçur bana
sonra ilk "ciddi" ilişkisine, yani mavi akşamlanndan.
evliliğe toplumsal muadili "maz­
but Türk kızı"yla adım atmayı Yüreğime direnci ek
seçer. ve sabn aştla
Çoğunlukla aracılı, görücülü, Yalmzltğtn ağnstndaytm
dünürlü, yüzgörü mlüklü, nişan Nicedir bitmez karanltklardaytm
hediyeli, pastalı, lirnonatalı bir kuşlar uçur bana
sürecin sonunda, delikanlıyla kuşlar uçur bana.
genç kız, arkalarından kapanan
kapıyla birlikte, bir aile oluştur­
mak üzere bir yuvanın içinde
baş başa bulurlar kendilerini.
Bundan sonra alacaklara
geçmeden önce, biraz da dişi
kuşu biçimieyan etmeniere bir HiKMET iNAN
göz atmak gerekiyor. 8. Kastm. 1990
Standart Türkiyeli kad ının
doğumu, açık bir üzüntü kayna­
ğı değilse eğer, suskun bir coş­
kusuzlukla karşılanır. iktisadi de olsa ağabeyi ya da küçük Ona düşen, yaşamı boyunca
değersizliği, ileride yabana gi­ kardeşi erkek, o ise kızdır. cinselliğini, kişiliğini, yetenekle­
dip soyunu, sülalesini terk ede­ Onun, kendisinin düşünü dahi rini silerek bir "gölge yaşam"
cek o luşu bir yana, 1 5-20 .yıl bo­ görmeyi hak etmediği pek çok - sürdürmeyi öğrenmektir. Dı ş
yunca başına bir kaza bela doğal hakkı vardır. O sabahtan dünya tehlikelerle doludur. So­
_ gelmeden gözetilip karşıs ına çı­ akşama, akşamdan sabaha ka­ kakta, caddede , otobüs1e, alış­
kacak ilk "hayırlı kısmet"le eve­ dar sokaklarda tepinip dururken verişte, çarşıda, pazarda, sine­
rilecek, her an patlamaya haz ır (en nihayetinde yiyeceği bir şa­ mada, yediden yetmişe avcı la­
bir bomba, her an olası bir yüz mardır) , kendisine evde otu rup rın avı nı kolladığı bir cangılda
kızartıcıl ık kaynağıdır. Bacakları­ eveilik oynamak, uslu ve anla­ dolaşan savunmasız, ürkek bir
nın arasında, incecik bekaret yışlı bir kız olmak, anneye yar­ av hayvanı gibi yürümeyi tez el­
zarı değil yanlış bir zamanla­ dım etmek düşer genel likle. den beller. Bu cangılda bir yan­
mayla , yanlış kişi tarafından de­ Cinsel organı, hatta tüm be­ dan -kendisini gönlünü çelip
l indiğinde tüm ailesinin, hatta deni, dişiliği; utanılması , gizlen­ sonra ortaya bırakıvarecek gö­
sülalesinin şerefini - berhava mesi gereken suç aygıtlarıdır nül avcılarından sakınmayı , bir
edecek bir mayın tarlası taşı­ sanki: "Çek bakayım elini ora­ yandan da bir an önce evlenip
maktadır. dan", "Ört kız bacaklarını", "Öy­ yaşam boyu sırtı nı dayayabile­
O bunu daha aklının ermeye le arsız arsız sırıtma, yersin şa­ ceği "hayırlı kısmet"i elde edip,
başladığı yıllardan itibaren bel­ marı", "Çekil kız pencerenin onu elde tutmayı öğrenmesi ge­
ler. Kendisinden daha sümsük, önünden, bak- babana söylerim rekmektedir.
daha aptal, daha beceriksiz, ha!" Genç kızlar bir yandan beka-
daha korkak, daha yeteneksiz

13
reti kaybedip yaşam boyu cek, içkisi, kuman, dışarıda gö­ birlerinin du� gularını , özlemleri­
utançla damgaianma korkusu, .zü olmayan, tüm sorumlulukları ni, açlıklarını, zaaflarını , eksiklik­
bir yanda iyi bir parti yakalayıp üstlenecek, tüm sorunları çöze­ lerini kavrayarak içsel dün­
bir a n önce nikahlanma arzusu, c.ek bir koca düşlerneye prog­ yalarını birbirine açacak, böyle­
bir yanda çevrede dolaşan yakı­ ramlanmış, ama tek başına iki likle belki de sağlıklı bir ilişki o­
şıklı gönül avcılarının vaatlerinin ayağı üzerinde durabiieceği luşturmaya çabalayacak yerde
çekiciliği, bir yanda fotoroman maddi-manevi donanımdan, bil­ birbirlerini (ve bu arada kendi
aşklarının büyü su, bir yanda vit­ giden becerid�n. deneyimden, duygusal dünyalarını) yıpratma­
rinlerin, moda dergilerinin göza­ cesaretten yoksun bırakı lmıştır. ya, eritmeye koyulurlar. Öte
l ıcılığı, bir yanda artistierin gör­ O kocaya nihayet kavuştu­ yandan, sürdürülmesinde yarar
kemi! yaşamiarına dair düşler, ğunda, erkekler hakkındaki bek­ değil, zarar olan bu ilişkilerin
bir yanda delikanlıların yürek lentilerinin basmakalıplığının koparılması da son derece zor­
hoplatan bakışları , bir yanda kurbanı olacaktır; çünkü evlen­ dur. Kadını bağıms ızca bir ya­
kendi genç yüreklerinin kıpırtıla­ diği bir klişe ya da bir beyaz atlı şam kurup sürdürme yolundaki
rı , bir yanda cinsel belirsizlik, prens değil, eksiğiyle, ruhsal maddi-manevi tüm donanımlar­
duygusal deneyimsizlik, bir yan­ sakatlıklarıyla, hoyratlığıyla, dan yoksun bırakan toplum ya­
da baba, ağabey, konu-komşu benMerkezciliğiyle, şişirilmiş er­ pısı, yine kadını korumak adına
baskısı, bir yanda adının çıkma­ keklik iddialarıyla, yetersizlikle­ bu zehir-zemberek evlilikleri ne­
sı ürküntüsü ... Böylesi mayınlı riyle, kompleks-leiiyle, bunları redeyse müebbete çevirmiştir.
bir arazide bocalaya bocalaya örtbas etme çabalarıyla yaşa­ Dolayısıyla erkekfiği ön pla­
kurmaya çabalarlar kadınlıkları­ yan bir insandır. na çıkarıp toplumsal değerler
nı . Erkek ise salt bir cinsel tat­ sisteminin birinci s ı rasına ·yer­
Kesin olan bir şey varsa, o min aracını , çocuklarının iffetli leştiren, kadıniiğı ona bağımlı,
da yaşamlarının insanlığı n yeti ve sevecen anasını , evinin ha­ ikincil bir değer olarak biçimle­
ve yeteneklerine göre değil, bir marat hizmetkarını kurmuş, kar­ yen ataerkillik, böylelikle kadın­
erkeğe bağımlılığa göre · belirle­ şısına istekleri, beklentileri, düş­ ları ve· erkekleri iki ayrı dü nyaya
nen değerler üzerine kurulaca­ leri, tatminsizlikleri, hırsları, mahküm etmekte yapay, sahte
ğıdır. Bunlar onu iyi ev kadını, tutkuları olan bir varl ık çıktığın­ değerlere göre oluşmuş, ruhsal
iyi anne, iyi eş ve statü simgesi daysa şaşkınlığa uğramıştır. bakımdan sakat, sağlıksız, mut­
olarak biçimlendinh. hamaratlık, Bu çift yönlü yanılgı, toplu­ suz kadın ve erkekler çıkarmak-·
temizlik, titizlik, iyi aşçılık; seve­ mun genç insanlara rollerini yıl­ tadır ortaya. Yen içinde kaldığı
cenlik, yumuşaklık, anaçlık, du­ lar boyu ezberlettiği bu oyunun sürece kolun kırı lmasının sistem
yarl ılık; ölçü lü bir şuhluk, güzel­ fiyaskosu, çok kısa sürede orta­ açısından fazlaca bir önemi
lik, dirilik; ş ıklık, zerafet, ba­ ya çıkar. ilk günlerin hevesi yoktur; kutsal aile bu sakatlıkia­
kımlılık; iffet, edilginlik, boyune­ pavyonlu kaçamaklara, evi ih­ rına ra[ nen, daha doğrusu bu
ğicilik, uysallık . . . gibi değerler­ male, karısının yüzünü görme­ sakatlıkları sayesinde, gerçek­
dir. me isteğine ; kadın içinse konu ten toplumun· üstlenmesi gere­
C insel kimlikleri, kişilikleri komşu ziyaretlerine, beyaz atlı ken birçok işlevi -çocukların,
birbirine tümüyle aykırı bu de­ prens düşlerinin tuzla buz oldu­ yaşlıların bakımı, beslenme, te­
ğerlere göre biçimlanmiş bu iki ğu, ev içi sorun ve sorumluluk­ mizlik hizmetleri- tıkır tıkır yü­
ayrı dünyanın insanları bir ara­ ların olanca ağı rlığıyla üzerine rütmekte, resmi ideolojiyi her
ya geldikle rinde ne olmaktadır? çullandığı soğuk bir yalnızlığa, gün yeniden üretmekte, bireyle­
C insel baskı lardan kurtulma­ giderek çoğalan çocuklar, arka­ rin düşlerini ve hareket yetilerini
nın, ilk kez toplumsal ahlak ve . sı kesilmeyen çamaşır, bu laşık, sınıriayarak davranış normlarını
resmi ideolojinin onayladığı bir yemek hazırlama çilesiyle kro­ belirlemekte, tüketim kapasite­
birlikteliği yaşamanın olanağını nik bir yoksunluk duygusu , sinir sini her gün artırmaktadır.
yakalayan genç çift, çok kısa bir ve öfkeye dönüşür. Toplumumuzda giderek ar­
süre sonra yoğun bir iletişimsiz­ Bu cehennemde kadının sı­ tan sayıda kadın ve erkek ken­
liğin kucağında bulur kendisini. ğınağı "dırdır", erkeğinkiyse dilerine dayatılan deli gömleğini
Birbirlerine göre biçimlendiril­ "zorbalık ve dayak''tır. reddederek içsel dünyalarını
medikle ·ini, konuşacak, payla­ ilk günlerde adına sevgi de­ bağımsızca ve özgürce gelişti­
şacak bir şeyleri olmadığını tez nen duvgulanımlar giderek nef­ rip zenginleştirebilecekleri bir
kavrarlar. Beklentileri yanlış bi­ ret ve intikam hırsına çevrilir; toplumsal biçimlenişi aramaya
çimlendirilmiştir; kadın yaşamı aynı çatı altında yaşayan, aynı yöneldiğinde... işte kıyamet o
boyunca evin e kmeğini getire- yatakta uyuyan iki yabancı ; bir- zaman kopacaktır!

14
UNUTULAN KADlN
Fatma KETHUDAOGLU

evrimci yazarlar içinde hale gelince lstanbul'a döndü . 1 940- 1 5 Kasım 1 941 ) . Bu der­
D onun kadar unutu lan bir
başkası daha olduğunu
Yurt dışına gitmeden önce
gazeteciliğe daha çocuk yaşın­
gi hükümetin politikasına ters
düştüğü için devrin içişleri ba­
sanmıyorum. Sanki gizli bir el da başlamış, örneğin 1 922 yılın­ kanı Şükrü Kaya'nın özel olarak
onun Fransızca'dan Çince'ye da Ankara hükümetinin temsilci­ sorguya çekip gözdağı vereceği
kadar birçok yabancı dile aktarı­ si olarak lstanbul'a gelen Refet kadar sakıncalı görü lüyordu.
lan eserlerinin kendi dilinde ya­ Paşa ile ilk konuşmayı yapan O yı llarda kadının cinsel ba­
yınlanmasını engel-lemiş, he­ gazeteci olmuştu. O sırada ğ ı msızlığını, ekonomik, politik
men hemen hepsi sararmış Alemdar gazetesinde çalışı­ . haklarını savunup, Engels'in gö­
gazete sayfalarında katmış. Gü­ yordu , sonra ikdanta geçmiş rüşlerini dile getirecek kadar
nümüzde Suat Derviş ad ını orada ilk kez bir kadın sayfası gözü pek bir yazardı Suat Der­
anımsayan kaç kişi var acaba? oluşturmuştu. viş.
Darülfünun hocalarından Suat Derviş, daha sonra yurt Soylu kökenine, kontes kız­
Prof. Dr. ismail Derviş'in kızı dışına gitti. 1 933'te Türkiye'ye kardeŞine karşın her zaman
o lan Suat Derviş özel öğrenim döndüğünde artık usta bir gaze­ ezilen kitlelerin yanında olmuş,
gördü, daha sonra Berlin Kon­ teci o lmuştu. O sırada istan­ kadın haklarını bütün gücüyle
servatuarı'nda ve edebiyat fa­ bu l'da yayınlanan gazetelerin savunmuştur. Devrimci Kadın­
kültesinde okudu. Gazete ve hemen hepsinde makaleleri, fık­ lar Birliği'nin kurucularındandır.
dergilerde çıkan yazı larının bü­ raları, röportajları , roman ve öy­ Tan gazetesi, Ikinci Dünya
yük bir ilgi görmesi üzerine öğ­ küleri yer alıyordu. Savaşı öncesindeki gergin or­
renimini yarıda bırakarak kendi­ On beş günde bir çıkan anti­ tamda Avrupa'daki politik çekiş­
ni tümüyle yazmaya verdi. faşist Yeni Edebiyat dergisini meleri izlemek üzere yazarlarını
Hitler'in ve Nazilerin ortaya çıkı­ yasaklanana kadar ancak 26 dış ülkelere gC;indermişti. So­
şıyla Berlin onun için yaşanmaz sayı yayınlayabildi, (5 Ekim nuçta en ilgi çekici yazılar Fran-

H avada bulut yok bu ne d umandır A d ı Yem endir g ü l ü çimendir


Mahled e ölüm yok bu ne figand ı r Giden gelmiyor acep nedendir
Türj<.ü

15
sa ve Amerika'ya giden Sabiha
Sertel ile Sovyetler Birliği'ne gi­
den Suat Derviş'in röportajları
o ldu.
Eşi Reşat Fuat Baraner'in
1 944'te tutuklanmasından son­ AŞKLA BiLENMiŞ
ra, her gün biraz daha artan po­
litik baskı nedeniyle, özeinkie
1 945 Tan Matbaası olayının suretini çizdim
sonrasında gazeteler onu kad­ giz dolu yüzüne toprağm
rolarına almaktan korktular, an­ serptim güzel/iğini
cak Son Posta gazetesi bir ro­
manını güçlükle kabul etti. uzak, yargtlardan
Çevrenin ilgisizliği, hastalık, ge- · soğuk duvar gölgesi
çim zorluğu birbirine eklenince düşmemiş odalardan
çaresiz kalan Suat Derviş
topladim sesini
1 953'te lsveç'e abiasının yanına
özlemindi
gitmek zorunda kaldı. Birlikte,
ç1rpmt1S1 suyun
Avrupa'nın çeşitli şehirlerinde
eteğini toplayan güneş
dolaştılar. Eşinin tutukluluk ve
tamkt1
sürgün cezası bittikten sonra,
uçuşan türküsüne
1 963'te tekrar lstanbul'a döndü, gölün saydam yüzeyi
Taksim civarında küçük bir örttü Çiplak bedenini gecenin
aparıman dairesinde yaşamları-
. nı sürdürdüler. bir ağ1t
1 968 yı llarında Suat Der­ nas1l içten ve ağlamakli
viş'in gözleri bozulmuştu, bir yine de yiğit
dergiye küçük taşlamalar yaza­ tüm susuşlardan
biliyordu ancak. Aynı yıl, eşini çarparsa karanliğa tokat gibi
kaybettikten sonra, büsbütün büyüdük aym güçle
suskunlaşıp köşesine çekildi, dilin, dilimdi
yalnızca yazar Neriman H ikmet aşkla bilenmiş
onu bırakmamış, sanki annesiy­
miş gibi ilgileniyordu. ÇlilDEM SEZER
1 972 yılının temmuz ayında
öldüğünde, cenazesinde ancak
birkaç şair, yazar ve gazeteci
vardı . Aynı gün cenaze törenr
yapılan, yeraltı dünyasının ünlü
isimlerinden Oflu Hasan içinse onun için çok geniş ve kapsaml ı giderek ondan bir şeyler okuya­
yüzlerce çelenk yollanmı ş, ünlü bir çalışma yapılması gerekir. biliriz. Ama ne yazık ki ü lkemiz­
işadamlarından sinema ve tiyat­ Yurt dışında yazdığı eserler, bu­ de böyle güzel bir gelenek, kü­
ro sanatçılarına, politikacılara, rada gazete sayfalarında kalan tüphanecilerimizin tüm
avukatlara, o devrin çalışma ba­ roman, öykü, fıkra ve röportajla­ çabalarına k�uşın henüz yerle­
kanı Ali Rıza Uzuner'e, hatta rı titizlikle toplanmalıdır. Kanım­ şemedi.
genelev kadıniarına kadar çeşit­ ca bu çok ilginç bir doktora çac Belleklerde kalan, yalnızca
li, karmaşık bir topluluk bir ara­ lışması olabilir. "Fosforlu Cevriye" romanı ; o da
ya gelmişti. Bu yazıda eserlerinin adları­ şarkısı yıllar önce Neriman Kök­
Suat Derviş'in yaşamını, nı sıralamayacağım, çünkü ço­ sal'ın çevirdiği film ve de aynı
eserlerini, özellikle toplumcu ğunluğu kitap halinde basılma­ adla yayınlanan bir TV disizi ne-
yönünü kısa bir yazı çerçeve­ dı, basılanlar i da çoktan deniyle . . . . . .
sinde anlatmak olanak dışıdır, tükendi. Ancak kütüphanelere

16
""

O KADlN BEN OLMAYACAGIM


Cemile

eni bir güne başlamanın Koca eline mi bakacaksın? mamak . . . kaygı lar . . . kaygı lar . . .

V bezginliğiyle pencereden
bakıyorum. Sokak her ya­
Sonra pişman olma da . . .
-Iki çocukla yıpranırsın kı­
Y a kendime olan güvenim?
Kendimi tanıyamıyorum artık.
na dağılmış, koşuşturan insan­ z ı m. Biraz da koca ekmeği ye. Bu gidişe dur demeliydim.
larla dolu. Herkes günü yakala­ Çocuklar, evin işi sana yeter de · Evde yabancı dil çalışarak ken­
ma telaşında. artar bile. dime bir pencere açmak iste­
Eteklerini savurarak otobüse Beni evin içine iten zorunlu­ dim. Yeni dostlar edinme, ken­
yetişmeye çalışan bir kadın dik­ luk neydi? Bana verilen kadınlık dimi geliştirme isteği beni
katimi çekiyor. Tanıdık birine mi rolü mü? Benim gibi birçok ka­ yeniden öğrenci olmaya itti. Yi­
benziyor ne? dın mesleğini bırakıp eve kapa­ ne tepkiler, hatta engellemeler.
Evet, başka bir sokaktan, nıyor. Analık duygusu ne kadar -Bu yaştan sonra mı? Sen
yaşanmış eski bir hikayeden ta­ ağır bir soru mluluk. insanı ya­ çocuklarını yetiştir yeter. Evde
nıyorum onu. şamdan koparıyor. işin az mı geldi, nasıl zaman
O kadın bir amazon yüreğiy­ Iki odanın içine koskoca bir bulacaksın? . . . _

le karşılardı her günü. Yaşam, dünyayı sığdı rabilir miydim? Evde işlerin aksayacağından
çal ışarak kendi ayakları üzerin­ Ben küçücük dünyarnda boğu­ korkuyorlar. Varsın biraz eksik
de durmaya başladığından beri, lurken çocuklarıma ne verebilir­ olsun. Ama hayır, her şey tıkı­
bir büyüden farksızdı onun için. dim ki? rında.
Bu büyünün panltısına kapıldı­ Yaşamın yükünü bölüşecek­ · Kayıt yaptırmaya gittiğim
ğından bu yana sabahları daha tik. Oysa bölüşülen sadece me­ gün, şehrin acemisi gibiydim.
sevecen doğmaya başlamıştı kanlar. O, yaşama her geçen Ben işten ayrılıp evde oturmaya
sanki güneş. Günün ilk ışıklarıy­ gün daha da hırsla sarılıp dün� başladığırndan bu yana Istanbul
la içine sevinç dolar, bir ceylan yasını genişletmeyi sürdürürken nasıl da değişmiş. Meğer dün­
çevikliği ile düşerdi yola. benim önümde duvarlar yükse­ yam ne kadar daralmış. Yeni­
Çalışma masasının başında liyor. Kirletilmiş çoraplara, ütü­ den öğreniyorum, sinırları zorla­
derin bir soluk alırdı. işte hayat süz gömleklere, üzerime sinen yarak. insanları, dünyayı yeni
buydu. Nefes alabilmek, ürete-· mutfağın buğu su na esir oldum. bir gözle tanımaya çalışıyorum.
bilmek. Hesap makinesinin ba­ Annem gibi saçımı süpürge Otuz yaşında gençlikten birkaç
şında unutur giderdi kendini. etmek zorunda mıyım, beni de yıl çalmak ne kadar da keyif ve­
-Yeter artık. B ı rak şu işi. silip süpürsünler diye? Babam­ rici .
-Aldığın parayla on gün dan para isterken nası l da ezilip Evet dünya, bensiz döne­
idare edemiyorsun. büzülürdü. Az mı çabalamıştı mezsin. Benim gibi daha nicele­
-Bak benim işlerim düzeldi. elimiz ekmek tutsun diye. ri var; bir karışlık yaşam alanla­
Sen çal ışmasan da olur. Evin içinde günlerin birbirin­ rını bir buçuk, iki, üç karışa
-Evle, bizimle ilgilen. Hem den farkı yok. Ortada görünen çıkarabilmek için tüm gücüyle
daha çok beraber oluruz ... hiçbir şey yok. Ama akşam didinen. Sonsuzluğun sınırı yok.
Evet, şimdi evin duvarlarıyla olunca dizimde derman kalmı­ Hele insan olabilmenin hiç yok.
beraberim. Bilmem kaç metre­ yor. Zaman zaman okuduğum Ben varım ve gerekliyiin senin
karelik alan içinde dolanıp duru­ kitaplar, e lişleri de beni oyala­ için. Dört duvarın içinde de ol­
yorum. mıyor. Günbegün bir eksilmeyi sa. Abanarak duvarlara ve üre­
Istifa dilekçemi verdiğim gün yaşıyorum. terek kendimi.
düşünmüş müydüm? Ne kadar Akşamları konuşacak tıe ka­ Bir kadın yine pencereden
sürecekti bu ayrı l tş. Bir yıl mı, dar az şeyimiz kald ı. Görüşebil­ bakacak bir sabah. Eteklerini sa­
çocuklar kaç yaşı na gelinceye diğim insanlar da azaldı. Koca vurarak koşuşan kadınlardan bi;
kadar? dünyada, sanki tek başıma kal­ rinin yerinde olmayı özleyerek.
-Bunca yıllık hizmetine ya­ dım. Küçüğün rahatını bozma­ Ama o sabah pencereden ba­
zık. Çocuklar nasıl olsa büyür. mak, büyüğün derslerini aksat- kan o kadın ben olmayacağım.
17
İKİ RESiM-İKİ KADlN
Tansu BELE

Merhaba! B u inancımdaki doğruluk pa­ ne bilmiştim de -öyle ya, Hali­


Yazımın konusunu iki fotoğ­ yını da onların bu O ANKi görü­ de Edip Adıvar'ı bilmemem ola­
raf oluşturmakta: Ünlü iki kadı­ nümlerini betimleyerek vurgula­ s ı mı?- onun BU YÜZÜ'yle ilk
nın, birbirinden çok ayrı zaman mak amacındayım. Bu nedenle, kez burun buruna gelmektey­
dilimleri ve yaşam konum-ları öncelikle bu fotoğrafların bende dim. Dahası , salona girer gir­
içinde, birbirine çok aykırı yüz bıraktıkları görsel izlenimleri an­ mez karşıma çıkan o yüzden
görünümlerini belgeleyen iki re­ latmaya çal ışacağım. Böylece, öylesine ürkmüştüm, o öylesine
sim. .. Evet, ikisi de kendi olu­ sizlerin kesinlikle yabancısı ol­ yabancı gelmişti ki bana, salon­
şumları gereği alabildiğine il­ madığınız bu kimlikleri bir kez dan çıkana dek gözlerimi ondan
ginç, değişik, düşündürücü, de benim bakış açı mdan gör­ . alamadım desem yeridir. Bu öy­
çarpıcı fotoğraflar bunlar gerçi... menizi sağlamış olacağım. Bu­ le bir fotoğraftı ki...
En azından benim için öyle. nu yapmaksa, sanırım, bu iki 'Sıkmabaş' bir eşarbın altın­
Ama yine de benim, bu resimle- · ayrı dünyanın iki ünlü kadınını da, sıkı sıkıya ve sofuca tutsak,
ri yazıma konu yapmarnın ne­ birleştiren ortaklığı da kendili­ gözlerden yitirilmiş bir saç de­
deni, onların bu KENDiNE ÖZ­ ğinden ve açıkça gözlerinizin metinin harcanan gürlüğüyle,
GÜ yanlarının niteliği değil. önüne seriverecek. boynu kazı k ,gibi kasılmış, kolalı
Çünkü ben, birbirlerine göre Fotoğraflardan biriyle bir gömlek yakası -evet evet,
çağ, zaman, yaşam, yaşant ı , anlatımını bilerek öne aldığım bir erkek gömleği yakası- ve
eğitim, · din, dil, kültür, görgü, ikincisiyle-- kısa bir süre önce kravatı arası nda sıkışıp kalmış
eylem... Kısacası DÜNYA YA Yazarlar Sendikası'nın toplantı dehşetli sıkıntılı bir KADlN YÜ­
DA OLUŞUM açısından böyle­ salonunda tanıştım. TANIŞTIM ZÜ! Bu nasıl bir kadın fotoğrafı
sine başka olan bu iki kadının diyorum, çünkü gerçekten de ki.'.. Boğazını sıkan o kolalı ya­
-salt kadın oluşlarının da dışın­ bir karşı laşma değil, bir tanış­ kayı kıstırmış kravat iğnesinin
da- özde çok önemli bir ortak maydı bu benim için. Hani, fo­ iki yanında gururla, erkekçe dik­
noktaları bulunduğuna inan­ toğrafı duvarda asılı kişinin kim leşen omuzlarına karşılık, böy­
maktayım. olduğunu görür görmez bilmesi- lesine umarsız ve ne yapacağı-
18
n ı bilemez bakışlar? O köpkoyu
erkek ceketinin ağı rbaşlılığı üs­
tünden, s ıkmabaşının iki yanı n­
dan şaşkın şaşkın sallanan saç
bukleleriyle, nasıl, ne demeye
böylesine tam bir kadın savruk­
luğu , dağınıklılığıyla bakabil­
mekte?
"Bir kadın savrukluğu , dağı­
nıklığı" demem boşuna değil el­
bette. Sakın yanlış anlaşılma­
sın. Sakın, "savrukluğun ve
dağınıklığın" benim kadınlara
yakıştırmaya kalkıştığım özellik­
ler olduğu sanı lmasın. Ama Ha­
lide Edip'in bu fotoğrafına tut­
sak edilen o zaman dilimini
düşündükçe, "O gözlerden yan­
sıyan KAD INLIGIN KON U M U­
NU başka hangi türden sözcük­
ler dile getirebilir?" diye nası l
sormayayım?
Savrukluk ve dağ ınıklık: O
çağın Türk toplumunun içinde
bulunduğu koşulları (ki Osman­ dek. Yani, insan topluluklarının bile kapalı toplumu içinde, "bir
l ı'nın son yılları olmalı) bir ayna içine girdiği DEGiŞIM ÇA-GI'nın batılı gibi" eğitim görme şansına
gibi o gözlerde, -o kadı n göz­ doruğuna tırmand ığ ı , 20 yüzyılı eren Halide Edip'in «üstü kaval,
lerinde- dile getiren iki sözcük. rayı na oturtıuğu yıllara ... (Ben, altı şeşhane .. kı lığını vurgulayan
Savrukluk ve dağınıklık: Çözülü­ bilimsel-teknolojik atılı mlarla or­ fotoğrafında görebilmek, insanı
şünün nedenlerini sürekli yü­ taya çıkan sınıfsal-eko-nomik­ nasıl sarsmaz? Zaten erkeğinin
zeysel (biçimsel) aranışlarla gi­ özgürlükçü altüst oluşlara DE­ bile "üretmek, yaratmak, eyle­
dermeye çalışan bir , toplum GIŞIM ÇAGI de mekteyim.) mek" fiilierinden kösteklendiği,
içinde, o toplumun katmanları­ DEGIŞiM ÇAG I , gerçekte kı sacası DEGiŞIM'in yasalarının
nın gerçek taşıyıcısı , omuzlayı­ daha da önceden başlamış, sürekli engellendiği bir toplum­
cısı KADlN'ın gözlerinde somut­ Fransız Devrimi'yle keskin bir da değişmeyi, yapıp ettiklerine
laşan anlam okları ... dönemece varmışt ı . Ama top­ hayran kaldığı batılı dünyaya
Halide Edip, en ilkel top1um­ lumsal hakların kadın-erkek ola­ benzemek olarak algılayan bir
cu yapıtaşı, "kadın-erkek topla­ rak ayrımı , ancak 1 9. yüzyı l kadın; giderek, değişimi kadınlık
mı"ndaki artıların sürekli erkek sonlarında belirginlik kazanma­ yaşantısının özünde değil de er­
hanesine, eksiklerinsa sürekli ya başlar. kekçe bilgi birikimlerinde gören
kadın hanesine yazıldığ ı bir top­ Bu çağda Türk (Osmanl ı) bir kadın... Bu nedenle de saç­
lumun kadınıyd ı . Okumuş, ay­ toplumu ne yapmaktaydı? Buna larını sofuca sıkmabaş altına
dın kadın. Öyle bir toplumdu ki tek türnceyle şöyle yanıt verile­ sokarken (yani kadınlığını , belki
bu, yaşamı n, insan yaşamının bilir: D EGIŞIM'i, biçimsel olarak de doğasını, cinselliğini, kad ı n
özü olan "düşünce ve onun d ış­ kopya etmekteydi... Dahası, bi­ olma yapısını) gözlerden gizler­
Iaşmış biçimi eylem (üretim)"e zim bu batılı toplumlardan kop­ kan, yaşamını erkek davranışı
yüzyıllar boyu ERKEK IŞI ola­ ya çekme işlemimiz, ta l l l . Se­ içinde, erkekçe, ancak erkek
rak bakılmı ş, kadın bu Insan lim'den başlamış, bugüne dek giysilerine bürünerek eyleme
dünyasından sürekli dışlanmıştı. sürmüştür. Yani DEGiŞiM, hiç­ süren, bir erkek gibi akıllı ol­
Toplumun yapıtaşı kadın-erkek bir zaman öze inmemiş, hep bi­ mak, bir batılı erkek gibi bilgili
toplamının yarısı KADlN . . . Dü­ çimde kalmıştır. Öze, yani üreti­ yaratıcı falan filan olmak düşü­
şünce ve eylem olarak yoktu ! me, eyleme inmemiştir. ne kendini kaptırmış bir kadın.
Ta ki 1 9 . yüzyıl sonuna gelene Bunu da, okuma yazmaya Oysa bunu yapmakla, hem

19
kendi kadınlığını (toplumunun ca gidişteki çarpıklığı var gücüy­ derek senin erkekliğini de yal­
da) , hem de -en önemlisi­ le haykıran bir ses . . . nızca kullanmak, kullanmak,
kendi toplumunun erkeğini, na­ Evet: Dünya, 19. yüzyıldan kullanmak... Almak satmak uğ­
sıl bir yük, bir sorumluluk altına 20. yüzyıla geçerken, bu yüzyıl ru na harcandıktan sorira ne ya­
soktuğunu bir bilebilseydi... eşsiz güzellikler vaat etmektey­ pay.ım senin uygarlığını, ne ya­
Bilemiyorum, Halide Edip di insan yığınlarına. Batının elin­ payım seni? Zavallı .horlanan,
konusunda (özellikle bir tek fo­ de bayraklaşan bilimin gücü , ayaklar altına al ınan kadınlığım
toğraf açısından) çok katı, belki yarattı� ı teknolojik araç gereç bana yeter de artar bile."
de yanlış kanılar mı öne sür­ ordusunu da yanına alarak, da­ Bizim o ciddi, sorumlu Hali­
mekteyim? Ama, geçen yıl bir ha varsıl yaşama koşulları sağ­ de Edip'imiz, elbette bunu diye­
gazetede görüp keserek sakla­ layıp özgür kı lacaktı insanları. mezdi. Çü nkü onun çağı (o yıl­
mış olduğum Edith Piaf'ın fotoğ­ Açiarı doyuracak, çocukları eği­ lar) , batı uygarlığına hayran,
rafını düşündükçe . . . Yanılm ıyor­ tecek, üşüyenleri ısıtacaktı. Dr. onun kulu kölesi bir çağd ı . O
muşum gibi geliyor. . Albert Schweitzer boş yere git­ uygarlığın erkakçe aklına da.
Evet, yazıma konu o lan ikin­ memişti Afrika'ya. Oradaki in­ Şimdi, bu iki kadın fotoğrafı­
ci (daha doğrusu· birinci) fotoğ­ sanlara götüreceği güzel şeyler nı birleştiren noktaya gelince,
raf Ed ith Piaf'ın bu fotoğrafı. .. vardı. Ama bu düş gerçekleşe­ sanırım ki anladınız: Onlar, bu
Halide Edip gibi ciddi, kültürlü, medi. Ç ünkü bu düş, yalnızca iki ayrı kadın da, DEGiŞiM ÇA­
geri kalmış bir toplumun yetiştir­ ERKEGiN elinde yüceltimiş bir GI'nı yakalamışlar, duyumsa­
diği en değerli (elbette kadın «elde etme-alma-kullanma .. a­ mışlar. .. Ikisi de, ayrı yollar al­
hakları konusundaki savaşırnla­ racına dönüşüverdi. Indirgendi. malarına karşılık, değişimi ger­
rını da göz ardı etmemek gerek) Yüzyıllardır, yalnızca erkeğin çekleştirememi�er . . Ikisinin de
..
yazarlardan biri konumunda akıl, düşünme, yaratma, etme­ inandıkları DEGIŞIM'in gereği
olan bir kişinin karşıs ında bir eyleme gücüne öncelik verilmiş onları birleştirirken tuttukları yol­
şarkıcı yosmanın çığlık çığlığa olması, toplumsal açıdan hep ları da ayırmış. Ne erkekçe yak­
somutlaşan acısının fotoğrafı. ona öncelik tanınması yüzün­ laşımlar ne de kadınca atılan
B u resimde Edith Piaf, Pa­ den . . . Kadının güçleri güdükleş­ çığlıklar yeterli gelmiş . .
ris'in pis kaldırımlarından sahne tirildi. Sonuç olarak da, erkeğin Peki öyleyse ne? Ne? Kadın
ışıklarına gelme bu çılgın, duy­ yarattıkları , onun erkekliğinden çığlığı güç verebilir mi erkeğin
gusal küçük kadın, öylesine KA­ doğan, erkekliğine bağlı bencil değişimini sağlamaya? Toplum­
DINCA bir başkaldırıyla bas duygularının elinde korkunç si­ ların tecimsel gidişini? Salt o da
bas bağırmakta ki! Hem de, lahlara dönüştü. Erkeğin gas­ yetmez ki . .. Kim bilir, belki. Bel­
ezilmiş, horlanmış, metalaşmış, pettiği kadının verici yapısı, onu ki: Inanmak istiyorum. inanmak,
kullanılmış, alınıp satılan, beş bir sürekli "ai ıcı , yokedici" duru­ düşünmek ve yapmak.
paralık değer biçilip verilen, alı­ muna soktu. Oysa şimdi erkek, Yazımı burada noktalıyorum,
nan KADlN yüreğinin bütün gü­ bunun faturasını yine kadına sağlıcakla kalın.
cüyle! Gitgida daha çok, çılgın­ ödetmek peşinde: Ondan, eşsiz
ca tecimselleşen dünyanın, 20. bir tüketici, yiyici yaratık yarata­
yüzyılın, insanı bir pu la satan rak . . .
dünyasının karşısında, küçücük işte, Halide Edip'ten (belki
ağzı, ufacık yüzü, yamru yumru yıl ve çağ olarak çokça değil, Aydm Öztürk
kafası , kuş pençesi elleriyle acı­ ama derieyim ve görüş açısı
dan kıvrana· kıvrana, burkula olarak) epeyce sonra yaşamış
burkula! Derisi, yanakları, kas­ olduğunu varsaydığım Edith Pi­ Yanardağ S1cağ1nda
ları çarpılıp, bütün gücüyle dire­ af'ın fotoğrafında donuklaşan şiir
ne direne ... Bıçakla oyulmuş çığlığın anlamı budur bence. (Ikinci baskı)
korkunç bir yara izi gibi. Bu re­ Edith Piat, ikinci Dünya Sava­
simde önemli olan, artık ne gi­ şı'nın korkunçluğunu da yaşa­
yim kuşam, ne şunu bunu an­ dıktan sonra, bütün (küçücük
ama anlamlı) gücüyle bağırıyor:
Ekin Yayınları
latma, öğretme, açıklama isteği
Yalnızca somutlaşan bir ç ığlık: "Yeter! Bütün bu yarattıklarını al
Bütün dünyaya kafa tutan bir in­ da başına çal. Bu yapıp ettikleri­
sanın yadsıyışı, o kadar. Yalnız- ni. .. Beni de, kadınlığımı da, gi-

20
FİLDİŞİ KULE /

Gülgün G. ARIGÜMÜŞ

Gülçin, profesörün küçük odasında kimisi kol­ rün çevresindeydiler. . . Zaten her zaman bir ara- .
tuklara kimisi de sehpalara tünemiş, dikkatle hoca­ daydılar. Sürekli bilgi alışverişindeydiler birbirle­
yı dinleyen arkadaşlarına bakt ı . Odanın havası si­ riyle, horalarla . . . Kütüphanelerde . . . Her yerde . . . Bi­
gara dumc.. . ıından iyice ağı rlaşmışt ı . Aydın, dinler­ racılarda bile! Kahretsin!... Hepsinden ayrı, yabancı
ken her zaman yaptığı gibi yine bıyıklarının uçlarını biri gibi duydu kendini yine ... O yarımyamalak in­
emiyordu. Nazlı, hocanın ağzından çıkan her söz­ san olma duygusunu ... Bilim adamı olacağım ha? !
cüğü yazıyordu . Mehmet'in sürekli piposuyla uğraş­ Bf· ·Je işten, çocuktan, evden artırarak! . . . Koş ora­
maktan dersi dinlemez bir hali vardı ama duydukla­ ya, koş buraya; ateş alır gibi!. .. Böyle mi yetiştire­
rını bir bilgisayara işlereesine kafasına kazıdığını ceğim kendimi? lu şekilde mi bir üniversiteye kapı­
çok iyi biliyordu Gü Için. Alemdar büyük bloknotuna lanacağı m? Aklına şaşarım senin!. . .
hocanın karikatürünü çizmiş, ağzından bir sürü ba­ Yolfar çamurlu, otobüsler kalabalıktı. Oturdukları
lon çıkarıp içlerine söylediği sözleri not etmişti... evin sokağı çukurfa dolu ve karanlıktı. Apartmanda
Gülçin'se Özlem'i düşünüyordu, mutfakta yığılı bu- · otomat yanmıyordu. Kendinden hiç memnun değil­
laşıkları , akmayan suyu düşünüyordu; aklı nı bir tür­ di! Suratı asık girdi eve. Özlem'i yuvadan aldığında
lü derse veremiyordu. Sıkınt ıyla içini çekti. Odada­ yarım ağızia bir nasılsını dayamış sonra da ne dedi­
kilerin çoğu dönüp ona baktılar. Yüzü kızard ı · ğini dinlememişti bile. Özlem eve girince küskün
Gülçin'in, başını bloknotuna eğdi. küskün gidip televizyonu açtı, karşısında yere otur­
Profesör derse ara verince Gülçin canı sıkkın du.
sıkkın eşyalarını topariayıp ceketini giydi. Arkadaş­ Gülçin kafasına üşüşen bir yığın tatsız düşünce­
ları koridorda hocanın çevresini alıp konuşmaya yi bir kenara itelemeyi en sonunda başarınca, Öz­
başlamışlard ı. Gü Için, içinde bir eziklik duyarak, "iyi lem1in anormal sessizliğinin farkına vardı. içindeki
akşamlari" dedi, merdivenlere yöneldi. ezikfiği yeniden duydu. Küçük kızı bugün öğrendik­
D ı şarıda kurum kokulu hava bumuna çarpıverin­ leri yeni bir şarkıyı söylemeye zorladı ama onu duy­
ce sanki her şeyin suçlusu oymuşçasına hırslanıp madı Özlem, çoktan televizyonun içine g irip Şirin­
küfretti havaya! Yokuş aşağı inmeye başladı . Çok­ ler'in arasına karışmışt ı ! Gülçin mutfağa gidip
tan kararmıştı ortalık. Yukarıda arkadaşları profesö- bulaşıklara el att ı : Önce bir bardak kırdı sonra da

Neden birsin birlik olsun i Dilde dinde milliyette


Murat et ki 1 Dirlik olsun cemiyette

Aşık Ali İZZET

21
bulaşık kabındaki suyu üstüne döktü! Bulaşık sün­ ğine bir iki çatal sallayıp bıraktı, iştahı iyice kaçmış­
gerini öfkeyle fırlattı lavabonun içine. Yatak odası­ tı. "Üstelik rahatladın değil mi Enis? Ev düzeniyle il­
na geçip karanlıkta oturdu. Yüksek lisans eğitimini gili bir sürü karışıklık da bu sayede düzelir, oh ne
bırakacak mı, bırakmayacak mı, kesin bir karar ver- rahat! . . . " Benim küçücük kızım da pek sevindi: "Cu­
, meliydi artık. Kaç zamandır kavgalaşıp duruyordu martesi beni tiyatroya götür o zaman!" diye atıldı.
kendi kendisiyle ! Bilimle uğraşmayı tutkuyla iste­ Bitti evet! ..
sem de neye yarar ki sadece istemek? Bu iş yarım­ Bölüm başkanının odasında, sigara dumanının
yamalaklığı kaldırabilir mi? Amatörlüğü? Bu koşul­ arkasından adamın yüzüne bakıyordu Gülçin. Belki
larda da daha fazlasını yaparnıyorum işte! Gecele­ on dakikadır da dinlemiyordu artık hocanın söyle-
rimin, uykularımın ne kadarını daha kullanabilirim? . diklerini. "Bırakma!" demişti hoca, ardından bir yı­
Orda burda ayaküstü birkaç satır okumakla, tence­ ğın şey sıralamaya başlamıştı. SöyJediklerinin hiç
renin başında birkaç dakika düşünmekle bilim ada­ birini içten bulmadı Gülçin. Ders saatleri saptanır­
mı olunur mu hiç!... Üniversitenin birine kapağı ata­ ken onunla kanlı bıçaklı olmuşlardı adeta. Mesai
bilmek için de kendime güvenemiyorum! Böyle hep aralarından yararlanıp kütüphaneye gitmeye kalksa
ötekilerin bir boy gerisinden koşabilen bir yarış atı kapılar duvar olurdu ! Milli Kütüphane akşam altı­
gibi hissederken kendimi. .. Dahası . . . Of, dahası dan sonra kapalıyd ı ! Çoğu geceler sabahlardı, yine
mahası yok işte! Neden inat ediyorum sanki? · iki de çoğu seminer notlarını yetiştiremezdi. Mazeret­
ayağı m bir pabuçta koşturuyoru m ... Bilgi me bilgi leri hep kendi uydurması gibi küçümseyici bir tavır­
katıp eş dost toplantılarında ukalalık edeyim diye la dinlenir, Gülçin'e her fı rsatta bu işin amatörce
mi? ! Ocaktaki su kaynarnışt ı , taşıyordu. Kahretsini yapılamayacağı hissettirilirdi!.. Şimdi neden bu a­
Katarnı toparlamalıyım artık, olmayacak düşler pe­ dam, bana ille bırakma diye ı srar ediyor ve bilimsel
şinde koşmamalıyı m ! Tekrar suyu doldurup bulaşı­ çabanın kutsallığı üzerine rıutuk çekiyor, allahaşkı­
ğı yıkamayı sürdürdü Gülçin. Kararını verince ra­ na? "Kadınlar bilimsel çaba içinde gereken yerlerini
hatlamış, içi hafiflemişti. Derin bir soluk alıp güldü almalıdırlar!" Gülçin'in akl ına, bilfmi sık sık tildişi bir
kendi kendine. Birden, mutfağın kapısında dikilmiş kuleye benzetmeleri geldi! işte bu adam da kulenin
küskün küskün bakan küçük kızını fark etti. Gülüm­ tepesinde oturmuş, hiçbirinin ayakları yere basma­
sedi. Üstünü başını ısiattığı için bulaşıkları durula­ yan iri iri laflar edip duruyordu ! Bu tatsız benzetme­
masına hiç izin vermezdi ya, bu kez bı raktı : durula­ ye benim de aklım yatacak sonunda? Izin isteyip
sın. Özlem'in gözleri ışıl ışıl oldu! Anne k ız yer kalktı Gülçin. Bezginlikle sürükledi ayaklarını kori­
değiştirdiler. Kız önce özenle durulamaya başladı dor boyunca. Kal ! Devam et, bu koşullardasın ama
tabakları sonra işi iyice oyuna vurdu. Ne ü stü başı sen yine de delice çalış, çabala! Yahu gülerler ada­
kaldı ısianmadık ne de mutfak! Hiç sesini çıkarmadı ma be ! Neden çıkıp da erkekçe, evet bu yaptığın
Gülçin. Tatlı bir gevşeklik yayılmışt ı her yanına. Kı­ resmen delilik kızım, demiyorsun hoca! ... Neden
zının su oyununu sanki saydam bir sisin ardından bütün suçu, vebali benim üstüme yüklüyorsunuz
gülümsayerek izliyordu ve annesinin yüzündeki gü­ hainler!. . .
lüş iyice şı martıyordu k ız ı . Onunla ne zaman rolleri işyerinden izin almışt ı . is kokan havaya, pis pis
değiştirdiler, Özlem ne. zaman anne olup ona bir çiseleyen yağmura aldırmadan eve kadar yürüdü
daha bulaşık durulamayı yasak etti, fark etmedi bi­ Gülçin. Saat henüz üçtü ama soyunup yattı . Üstün­
le Gülçin! Enis gelince bitti oyun. de müthiş bir ağırlık vard ı , bütün uykusuz gecelerin
Yemeği ısıttı Gülçin. Enis'le Özlem sofrayı kur­ yorgunluğuydu sanki üstüne abanan! Uyudu. Bir
dular. Gülçin, mastın bırakmaya karar verdiğini çor­ süre sonra düş görmeye başladı ; önce işyerinin
ba içerierken söyledi. Umduğu tepkiyi alamadı yüksek kapısından çıkıyor, ağır ağır yürüyor sonra
Enis'ten. Enis'in bu. kararı çok olağan karşı laması­ Özlem'in ve Enis'in ona uzanan kollarından kurtulu- ·

na gücendi içinden. Bilimin benim için bir tutku ol­ yor, bir kuleye doğru yaklaşırken ayaklarına kirli ta­
duğunu defalarca söylemiştim; hep düşlerimi anlat­ baklar dolaşıyor, neredeyse düşecek gibi oluyordu
mıştım ona . . . Hiçbir zaman ciddiye almadı ki bunu! Gülçin. Ama hepsini aşıp kulenin dibine varıyor,
Mastır yapmamı bile bir fantezi olarak kabul etmişti orada başını yukarıya kaldırıp kulenin güneşin altın­
zaten. . . Bir süre boş zamanlarımı değerlendirece­ da pariayarak bulutlara kadar yükseldiğini görüyor-
ğim sonra da hevesimi alıp bırakacağı m bir hobi gi­ du. Başlıyordu ağır ağır tırmanmaya . . . Kulenin te-·
bi görmüştü ... Sonuç da aynı kapıya çıktı ya! . . . Oy­ pesi aydınlık, terah ve huzur vericiydi . . . Bir de baktı
sa kendisi üniversitedeki kürsüsüne aşık! Bana ki Enis de, Özlem de oradalari
gelince de, fazla bilgi baş ağrıtır, midede hazımsız­ Gülçin akşam karanlığına uyand ı . Kararsızlıkla
lık yapar der, şaka yollu güler hep . . . Gülçin yeme- oturdu yatağı n içinde . . .

22
BİR KADININ GÜNLÜGÜNDEN
Ayla KAYTAZ

7 Mayıs yar, bulamıyorum. Onlarla bile S Ternmuz


Bu sabahtan beri okuma ve ilişki kuramayacak hale mi geli­ Televizyondaki "Haber Pe­
yazma isteği içimde titreşip dur­ yorum giderek? şinde" adlı dizi filimde, gazete­
du. Ama mutfakta yığılmış bula­ nin yazı işleri müdürü : "Haksız
şıkları ve ev işlerini mutlaka bi­ 22 Hazıran zenginliğe, haksız yoksulluğa
tirmem gerekiyordu. O yüzden Bu gece bir düş gördüm: karşı mücadele edeceğiz" dedi.
koca gün kendime ayırabildiğim "Babam mıymış, kocam mı, Buraya alıyorum.
tek zaman parçasında bu tutku­ ayrımsıyamıyorum, tartışıyoruz.
yu günlüğüme olsun aktarmak Sesler yükseliyor. Epeyce bağı­ 1 0 Temmuz
istedim. Belki bir gün. Kim bilir? rıştıktan sonra karşı mdaki beni "Yaşayarak öğrenmeyi bile
kapıdan dışarı atıyor. Bense çıl­ kitaplardan öğrendim"
1 0 Mayıs gınca bir öfkeyle, acıyla, ağla­ Kendim için kurallar:
Dvorjak' ın Viyolonsel Kon­ yarak kapıyı yumrukluyorum. -Hayal gücünün kuruması­
çertosu'nu dinlerken bir tümce­ Kapının dışındayım ve çok kor­ na asla izin verme.
ye takılıp kaldı düşüncelerim. kuyorum. Kapı bir türlü açılmı­ -Ne düşünüyorsan yaz,­
Buraya yazmak istedim: yor . . . " hiçbir şeye aldırma.
"Yalnızlığın evinde bir ka- Kocam "lnliyordun" diye sar­ -Hiç olmazsa yalnızken,
dın...... " sınca uyandım. Kötü bir düş kendi evinde özgürce davran.
gördüğümü söyledim, "Sonra -Sanatı küçümseyenleri
1 2 Mayıs · anlatırsın" dedi ve yorganı başı­ dalgınlıkla olsa bile, sakın affet­
Şiir Yazmak Istiyorum na çekti. me.
Bir de şöyle bir söz:
Içimden su gibi akıp geçen 30 Haziran "Gerçek budalalar, insanları
Sekerek çakı ltaşlarından Bir bezginlik denizinde yüze- budala yerine koyanlardır"
-
Düşünceleri yakalamak rek başladım güne. Gece uyu­
Öylece geçip giden yamayışımın nedenini bildiğim 28 Temmuz
Irmağırnın sesini duyurmak halde elimden bir şey gelmeyi­ Bir insan kendi iç güçleriyle
Duyurabilrnek ırmağırnın sesini şi, sessizce gözyaşı dökmeme savaşmamalı . Akıntıya kürek
Ah, yüreğimde s ıkışan o şiiri sebep oldu. Paylaşmak bu mu ? çekmek bu. Tahsil, meslek, ko­
Şiirimi Bıkkınlıktan başka bir şey hisse­ ca, yaşam biçimi seçiminde de
Yazabiirnek isterdim. demiyorum. Her şeye karşı böyle bu . Insanın baskılar yü­
içimde bir uzaklık var. Hiçbir şe­ zünden kendine yapıp ettikleri­
5 Haziran ye yaklaşmak istemiyorum. ne çok yazık. Hepimiz yaptık bu
Yorgunum. i syan doluyum. kötülüğü kendimize. Neden biz­
·

Çok yardımsızım. Herkes ben­ 2 Temmuz den başka her şey bu kadar
den bir şeyler bekliyor. "Kendi­ Para durumu dolayısıyla mo­ önemli? Yaşam enerjisini kendi
·

min" diyebileceğim vakti bula­ rali bozuk o lan kocam, sofrada · dilediğimizce kullanmak en ön-
mıyorum. M isafirler gelecek. televizyon seyretmek isteyen . ce gelen hak değil mi bizler
Çamaşırlar yıkanacak, ev derle­ oğluma sinirlendi. O'nu iyi eğite­ için? Bunu sessiz bir çığlık ola­
nip taparlanacak . . . . cak . . .cak . . . mediğimden dolayı da bana rak içi mize hapsetmek zorunda
cak. .. Bezginim. Kelirı:ı,e leri arı- hayli sitem etti. olmak ne acı .

23
2 Ağustos Bu küçücük varlıkların yaşama
, Başırnçja bir ağırlık, zavallı çağıran sesleri beni neden etki­
başım. Günlük tekdüze işlerin lemiyor? Sait Faik bu kuşlara
ağırlığını taşıyor. En iyi yol bir­ "tabiat harikası der. Ne güzel.
şeyler yazmak ve okumak. Beni Bu küçük "tabiat harikası" ısrarlı
onlardan -başka avutacak bir ötüşleriyle belki de beni uyan­
şey yok. Birazdan Sennur Se-· dırmaya çal ışıyor. Öylece djnli­
zer'in "Sesimi Arıyorum" isimli yorum. "Ne güzel ötüyorsun" di­
şiir kitabını okuyacağım. Daha yorum. "Ne güzelsin'' O sanki
okumadan sevdim onu. Kitabın duymuş gibi daha berrak, neşe­
kapağı da ne güzel öyle. l i, ritmini sürdürüyor. Onu sevi­
1 Ağustos yorum. Benim için ötüyarmuş
Bağnazlık, karamsarlık, ba­ duygusu doğru olmasa da, ba­
yağı lık gibi insanı küçülten şey­ na öyle geliyor. "Seni seviyo­
lerin yanıma yaklaşmalarına rum" diyorum yavaşça "seni se­
izin vermedini. Ben bir kad ı n viyorum."
o larak özgür bir insan olmaya Içimden geldiği gibi davran­
da çaba gösteriyorum . mak neden altüst ediyor beni?
"Düşünmek ibadettir" Hadis­ Eyvah, mutfakta süt var,
i Şerif ateşte!..
8 Ağustos Akl ı mdan geçenler: Erich Heckel
Dün akşamdan beri yakalan­ Kadınlar kendilerini sömürt­
d ığ ı m bir "iniş" hali. Gece uyan­ memeli, fakat şefkatsiz de ol­ iyice biliyorum artık. Kolayca in­
dım. Karmakarışık düşünceler mamalı . Erkeklerin bize çok ihti­ ciniyorum ve bunu belli edemi­
içinde yeniden uyudum. Geee­ yacı var. Onlara öğreteceğimiz yorum: Sabırl ıyım. Karşımdakini
lerin yorgun uyanışları . . . Gü nle­ çok şey var unutmamalı. hoş görmeye çok fazla yatkı­
rin tekdüze tükenişi . . . Bende ar­ Birbirimizden öğreneceğimiz nım. Öfkemi bastırıyorum. Kar­
tık dayanma gücü kalmadı çok şey var. Daha olumlu biri şı mdakini kırmamak için (mi?) .
galiba. Ellerim ve ayaklarım kü­ dünyayı kurabilmek için. Her Ama bakıyorum beni ineitme­
tük gibi. şey bir anda olmuyor. tyice bili- rnek içi n hiç kimse kendini tut­
1 2 Ağustos . yorum artık. ma zahmetine katlanmıyor.
"Çardaş Fürstin"den aryala­ 1 Eylül
rın çoğunu çocukluğumdan beri 29 Ağustos Bir şiirimde:
biliyormuşum. Ne güzel. Kendimi anlayabilmenin tek
"Gururum beni hep alçakgö­
1 7 Ağustos yolu yazmak · galiba. En büyük
nüllü tutar" diyorum. Bu gurur
Yaşlı komşum Fitnat Ha­ gereksinimin özgürlük olduğunu sözcüğü neyi ifade ediyor? "In­
nım'ın söylediği: sanlık gururu nu" mu ? Meslek
"Haşa kuluna zulüm etmez
Hüda'sı SEVDAMIZ ÇiÇEKLENiR
Herkesin çektiği kendi ceza­ CÜLSG:Yf A KYÜZ ZULADA
sı" Şiirler: 96 Sf. 7500.- TL.
beytini beğendiğim için yazı­ C u m h Uriyet Kitap
yorum. Kul übünde ve dağıt ı m larda.

1 8 Ağustos Ayrıca isteme Adresi:


Demet Yayıncılık. Piyerloti
Bug ünlerde kend imi toparla�
Cad. Dostlukyurdu Sak.
mam gerektiğin i düşü nüyo rum. Selimbey lshanı No: 8
Yine de içimd eki bezg inlikl e ba­ Cağaloğlu -ISTAN B U L
şa çıkam ıyoru m. Diren mek isti­ � '
;
,, .
..
.. Tel : 51 6 99
36 - 5 1 6 0 3 04
yorum. sevdamız Tek isteklerde tutarı kadar,
toplu isteklerde % 25
Şu anda komşu ağaçlardan çtçekleııir .

indiri m li olarak pul


gelen kuş sesleri bile · beni can­
llf.MI::T YAYI!•I('U.TK
SIIR UiZiSJ
zulada
gönderilmesi gerekir.
landı ramıyor. Ne oluyor bana?

24
gururunu mu. Inciten insanı bö­ diyorum. Ya da kendimi anlat­ cumle: (belki bir gün bir roma­
bürlendirip, sevindirmemek için mak için başka bir. yol bulmalı­ nımda kullanıveririm) "0, h ayatı­
geliştirilmiş . bir savunnma me­ yı m. Olan oldu . Şimdi haklılığı mı nı bazı anlar üzerine kuranlar­
karimasını mı? bir yana bırakıp, ortamı düzelt­ dandı."
Kendime ait pek çok gerçeği mem gerek" diye dişimi sıkmak
görmezlikten gelerek yaşamak daha da yıpratıcı olabilir. 28 Kasım
bana nelere mal oldu, hiç biliyor -Ağlamak işime yarayabilir. Çok yalnızım. Evim, kocam
muyum? -Olayların üstüne çıkabilirim. ve çocuklarım var. Ama galiba
-Gün doğunca her şey daha çok yalnızım. Gece uyuyamıyo­
5 Eylül kol ay olacak. . .v.b. rum. Yazamıyorum. Yaşamıyo­
Bu gece sabaha karşı gör­ Bunlar işe yarayabilir. Insan­ rum hissini içimden atamıyo­
düğüm rüyada kendimi, bu lun­ ları sevmekten vazgeçmeyece­ rum.
duğum yeri istila etmeye çal ı­ ğime göre, ara sıra öfkeyi, kız­ Bu bir çöküntü. Sebep? Artık
şan düşmana karşı dehlizlerde, g ınlığı ve acı çekmeyi göze hiçbir şey bilmiyorum. "Taham­
büyük bir korku ve umutsuzluk .almalıyım. . · mül mülkü" yıkılmış gibi . . . . Dalıp
içinde saklanırken gördüm. Kar­ Atasözüm: "Insandan umut dalıp gidiyorum.
şı taraf her bakımdan üstün ve kesilmez" olmal ı . · Sevgiye inan­ Bu, hiç iyiye işaret değil.
donanımlıydı. Helikopterl�r. as­ eımı yitiremem. Çünkü sevgi
kerler, sığınaklar, silahlar onlar­ dağıtıldıkça çoğal<:ın bir güç. 25 Aralık
daydı. Bense tek başımaydım. Bir kaç h afta önce tesadüten
Sığındığım dehlizde ele geçiriı­ 1 1 Ekim "bir kadın dergisi" çıkaran genç
rnek üzereyken aniden uyan- 7 Ekim sabahı bir hafiflik arkadaşlarla tanıtıştığım. Anne­
dım. duygusuyla uyandım. Kendimle min eski evinin yanındaki eski
·

Sabah, rüyamı unutmuşum. barışmaya başl ıyorum g aliba . . . . bakkal dükkanından bozma mi­
Kahvaltıdan sonra günlük işler­ Hayatımı yeniden gözden geçir­ nicik bir yerde çalışıyorlar. On­
le uğraşırken birden anımsa­ meme, tuttuğum bu defterler ları çok sevdim. i nanç ve genç­
dım. Her şeyi bı rakıp hemen bu­ yardım ediyor. Geriye dönüp lik dolular. Kadının konumu
raya yazıyorum. defterlerini karıştırdıkça anlıyo­ üzerine kafa yorup, kendisini
rum ki pek çok zamanımı iste­ gerçekçi bir şekilde ü retebilme­
9 Eylül . mediğim şeylere razı olarak ge­ si için mücadele etmesi gerekti­
Artık kendimi·tanımaya daha çirmişim. ğini savunuyorlar. Beni araları­
çok vakit ayıracağı m. Artık bunu istemiyorum. na aldılar. Benden yaz ı lar
bekliyorlar.
1 2 Eylül 1 8 Ekim
Bir hikaye yazmaya çalı şıyo­ Bazen çok güzel düşler gö­ 1 1 Ocak
rum. En az on defa yeniden rüyorum. Başka biriymişim gibi Artık ne olursa olsun, yaz­
başladım. Yine de olmadı, ol­ geliyor bana o zaman. Bu düş­ mak uğraşı m olacak. Çaba gös­
muyor. Bıraktım. . leri seviyoru m ve onları gördü- terecek ve başaracağım. Bu bir
ğüm için seviniyorum. mucize Tanrı m ! Artık yalnızlık
15 Eylül duymuyorum. Çocukluğumdan
Adı m ad ı m yaklaşıyordum. 1 Kasım beri kurduğum düş gerçekleşi­
-Nereye? Gittikçe bastıran bir özgürlük yor. Yeniden doğmuş gibi haya­
-Yazarlığa. ihtiyacı. Bu acaip duygulanma­ ta başlamak ne güzel.
-Nasıl anladı n? l ar, hayal kurmalar .. Bir bulutun Biliyorum, özgürlük bu. Ben
-Bilmem, çalışıyorum işte. içinde eriyormuş gibi bu dalgm­ kadını m ve insanım. Kendimi
-Sezgi? lık hali...Bütün bunlar bu ihtiya­ üretebiliyorum. Yazabiliyorum . . ·

-Belki.. cın bir sonucu olmasın? Artık yazar oluyorum.


Değiştiremeyeceğim şeyle­
20 Eylül 8 Kasım rili yanısıra, değiştirebileceğim
Moralim bozuk o lduğ!J za­ Gereğinden fazla anlayışlı şeyler de var. Hayatımı benim
manlarda kendi kendini sorgu­ olmak. Neyi çözüyor? kı lmanın yolu da bu belki.
larken, "Bu benim şu hatarndan
oldu. Başka türlü yapmalıydım " 1 1 Kasım
Bu sabah dilime takılan bir 25
ANADOLU'DA KADlN VE ŞİİR
Ayten MUTLU

ANA TANRlÇA öğrenmesinin ardından Bereket zanmaya başlamış.


Tanrıçası Kibele'nin de anayur­ Anaerkil aile yapısının, günü­
Arkeolojik bulgulara ve bilim­ du olmuş. Toprağın berekatiyle müzde "yerli kültür olgusu" ola­
sel araştı rmalara göre, insanın tanışan insanın madenin gücü­ rak tanımlanan kültürün yapı
varoluş süreci 1 ,5 milyon yıllık nü fark etmesi uzun sürmemiş. taşlarını oluşturduğu ve insana
bir süreyi kapsıyor. Uygarlık ta­ Madenierin işlenmesi, topluluk­ yaratıcı eylemlilikte geniş ola­
rihinin ise sadece 30.000 yıllık lar arası ilişkilerin gelişmesi, sa­ naklar sağladığı, kabul edilen
bir geçmişi var. Yine bilimsel vaşlar v.b. olgular, erkeğin üre­ bir gerçek. insanın insani an­
verilere dönersek, uygarlığın timde ve toplumsal yaşarndaki lamda varoluşunun bir çeşit iz­
yerkürede ilk filizlendiği toprak­ önemini artırmış. Anaerkil aile düşümü olan Ana Tanrıça ise
lardan biri, belki de en önemlisi, yapısı çözülmeye, Ana Tanrıça Asya'dan Avrupa'ya uzanan ge­
Anadolu. Gelişen beyninin üret­ gücünü yitirmeye başlamış. niş bir bölgede, günümüze dek
tiği tanrısal güç kavramını, do­ Tunç çağıyla birlikte Ana Tanrı­ ulaşan heykelleri ve tapınma tö­
ğurganlığının g izini kad ın i le öz­ ça, Anadolu'da binlerce yı l sü­ renleriyle sanatsal bağlamda
deşleştiren insan, Ana Tanrı­ ren görkemli saltanatını ilkin yaratıcılığın ilk ürünlerinin yansı­
ça'nın beşiğini de bu topraklar­ başka tanrıçalarla, daha sonra ması.
da sallamış ilk kez. da erkek tanrılarla paylaşmış. Sınıflı toplumların oluşmasın­
Ilkin salt doğurganlığıyla, gi­ Günümüzden 3500 yıl kadar da önemli katkısı olan. mülkiyet
derek toprağı n üretkenliğiyle önce yapılan bir Hitit açık hava olgusu ve zamanla tektanrılı
bütünleşerek, ortaklaşa toplum tapınağı nın (Yazılıkaya) duvar­ dinlerin de etkisiyle, yerini patri­
yaşamı nın karar mekanizmasın­ larında yer alan kabartmalar, bu yarkal değerler sisteminin ege­
da erkin temsilcisi olan kadına sosyal değişimi günümüze ka­ men olduğu erkek üstün anlayı­
saygı , bir çeşit korkuyla da be­ dar taşımış. Bu kabartmalarda şa bırakan anaerkil yapının
raber, Ana Tanrıça'yı yaratmış. ilginç bir tören var. Ana Tanrıça çöküşü, Ana Tanrıça'nın ölü­
Anaerkil aile düzeninin egemen Kubaba ile Baş Erkek Tanrı'nın müyle kadının köleleşmesini de
olduğu çağlar boyunca Ana evlenme töreni. Güçler eşitleni­ beraberinde getirmiş.
Tanrıça Kubaba, Anadolu'yu yor. Artık erkek ve kadının top­ Anadolu . . . Bütün kavimlerin
koru muş, kollamış . lumdaki statüsü aynı . Bu da birleşerek ancak yenebildikleri
Buğdayı, tanrısal bir taam gi­ gösteriyor ki toplumda aile kav­ Arnazenların ülkesi. Unutulan,
bi, insana ilk kez sunan bu top­ ram ı , erkeğe saygı , erkeğin mülkleştirilen, sömürülen, horla­
raklar, insanın toprağı işlerneyi elinde toplanan güç önem ka- nan, küçümsenen ve "soframız-

Hepimizin bi rleşe bileceğimiz bir insan hakları idealine, insan onuruna yönelik evren­
sel bu sayg ı ya ulaşabi ldiği miz zaman insan lar arası nda yar ı n ı n barışcıl ilişkilerini ve
uluslararas ı nda verimli işbirliğini sağlayacak bağ ı da kurmuş o l uruz.
Michael Simth 1 Unesco 'dan Görüş

26
daki yeri öküzümüzden sonra yoğrulmasıyla yeni ve devingen kadından daha değerli. Kız ço­
gelen" tanrıçaların yurdu. bir biçime bürünür. Kısaca, şai­ cukları bazı durumlarda diri diri
rin düşünsel gelişimi, birey ola­ toprağa gömülebiliyor, hatta o
NEDEN AZ rak zihinsel ve ahlaksal evrimi, dönemde kadının insan sayılıp
yaşadığı çağ ın realitesine bakışı sayılamayacağı bile ciddi şekil­
Ana Tanrıça'nın, insanın uy­ şiirinin kaderinin de belirleyicisi­ detartışılıyormuş.
garlaşmaya başlamasıyla birlik­ dir.
te var olması ve sı nıfsal kat­ Anna Seghers'in bir sözü ISLAMDA KADlN
manlara ayrışan topluluklarda, var. "Yetenek kazanılır da, kay­
mülkiyet kavramıyla beraber ye­ bedilir de" Evet yetenek, kaybe­ lslamiyet, Cahiliyye dönemi­
rini erkek tannlara bırakması dilebilir. Ilgi alanına zaman ayrı- ne oranla kadı na, müslüman er­
süreci, çok uzayabilecek ayrı lamıyorsa, yeterince · emek · keğe göre yarı yarıya sayılabile­
bir yazı konusu . Bizim konumuz verilemiyorsa, yaşam bu doğ­ cek bazı haklar kazandırmış.
ise, Anadolu'da kad ının sanatla, rultuda biçimlendirilemiyorsa, Dört Halife döneminden sonra
daha da özel olarak şiirle ilintisi. yetenek körelebilir. dinin siyasete alet edilerek bas­
Beni, ucundan kıyısından da ol­ Ataerkil aile düzeninde, mül­ kı aracı haline getirilmesiyle bu
sa bu konu üzerinde düşünme­ kiyetin bir parçası haline gelen hakların büyük bir kısmı işlerliği­
ye iten nedenlerden biri, şiir kadın, bin yı llar boyunca kendi­ ni yitirmiş.
söyleşilerinde sıkça karşılaştı­ sine dayat ı lan rolü oynamak zo­ Marsiye formu , Arap şiirinde
ğ ı m bir soru: runda kalmış. Hayata, ona izin önemli bir yer tutar. Bu formun
"-Ü lkemizde kadın şair sayısı verilen ölçüde ve çizilen sınırlar­ yarat ıcısı Arap kadını. Arabis­
neden az?" içinde katılabilmiş. Dinsel olsun, tan'da yapılan ölü gömme tö­
" Edebiyat ve sanat, toplum­ toplu msal olsun, bağlayıcı ve renlerinde bir kısım kadınlar ölü­
sal hayatın aynasıdır" der Ple­ yaptırımc1 kurallarla, eli, kolu ve lerin arkasından ağlayarak, ona
hanov. Sanat ürünleri toplumsal beyni bağlanmış. Ağı r koşullar methiyeler düzmeyi meslek ha­
ilişkilerden doğan olay ya da ol­ içinde yaşaması bir yana, be­ line getirmişler. Günümüzde de
gulardır. yinsel gelişimi engelleyici, tek­ Anadolu'nun birçok yöresinde
Sanatçı toplumu , toplumsal düze işleri sürekli üstlenmek "yakımlar" şeklinde süren bu
bilinç da sanatçıyı etkiler. Top­ zorunda bırakılmış. Bin yıllarca gelenek, kadının Arap şiirine bu
lumsal bilinci ise, toplumsal duvarların ardına sürülen kadın, formu kazand ı rmasını sağlamış.
şartlar belirler. Burada kadının doğuştan var olan yetenekleri­ Bu ağlayıcı kadınlardan biri de,
toplumsal gelişim ve bireysel nin nası l ve hangi koşullarda bugün bile önemli bir Arap şairi
o luşumunu belirleyen sürece farkına varacak, zamanının ve sayılan Hansa. · Yalnız, burada
değinmek yerinde olur. enerjisinin ne kadarını bu yete­ değinilmesi gereken, kadının
Şiir, hayatı yansıttığı ve aşa­ neği geliştirmek için ayırcaktı özgür biçimde sanatsal üretim­
bildiği ölçüde yolunu bulur. Şiir k'?
ı. de bulunamadığ ı . Toplumsal bir
ne durağan bir yansıtma, ne de Anadolu'da en eski uygarlık­ işlevi yerine getirirken sanatsal
sadece bir seçenek sunucudur. lardan biri olan Hitit'lerde kadı­ ü retime, sadece kısıtlı bir konu­
Işlevsellik adına bunlar gerekli nın saygınlığını kaybetme süre­ da ve formda katılma . olanağı
kuşkusuz. Gerekli olan bir diğer cine başta değinmiştik. bulabildiği.
şey de içinde var olduğu toplu­ Yaklaşık 1 000 yıl süren bu uy­ Müslümani iğı sonradan be­
mun tarihsei süreçteki kültürel, garlık döneminde bilinen kadın nimseyen bazı Türk boylarında
düşünsel ve ekonomik-politik sanatçı yok. Varsa da ben ula­ ise, I slamiyat'in kadına refor­
gelişiminin bir ürünü olabilmesi. şamadım. Görünen o ki Hi­ mist bazda sağlamış olduğu ki­
Şiir, çağını kavramalı, yansıtma­ tit'lerde kadın, toplumsal konu­ mi hakların kısa sürede geçer­
lı ama asla bu kadarla yetinme­ munu iyice yitirerek zamanla siz hale gelmesiyle kadın
melidir. Nesnel ve öznel ger­ toplumsal karar mekanizması n­ Islamiyat öncesi var olan hakla­
çekliğin çakışması için de dan silinmiş. rını da yitirmiş. Islamiyat kadını
e linden geleni yapmalıdır. Kuran'da Cahiliyye devri o la­ evine kapatmış, egemen güçle­
Şiir öncelikle bir duyarlıktan rak tanımlanan Islamiyat öncesi rin, dolayısı ile de erkeğin buy­
yola çıkar. Yaşamdaki algı lama Arap topluluklarında kadın daha ruğuna sokmuş. Bu durumu
ve birikimler, bireyin - şairin - da aşağı konumlara düşmüş. Selçuklular'da ve daha sonra
bilinç süzgecinden geçerek Arap erkeğinin gözünde deve da Osmanlılar'da gözlernek ola-

27
sı. Selçuklu döneminde, bir yıl­ din'in kadınla ilgili getirimleri rünmüş birkaç kadının katıldığı­
dız falı bakıcısı olan Müneccime Şeyhülislam fetvalarıyla lanet­ nı görüyoruz. Arife Bacı ve Aslı
Hatun'un şiir yazdığı nı biliyoruz. lenmiş. Kadına özgürce geliş­ Bacı önemlilerinden. Konular
·

O dönemlerde fala bakıyor ol­ me olanakları ve önemli bazı genellikle Oğulların ve kocaların
manın popülaritesi hayli fazla haklar da getiren bu görüşleri ardından yakılan ağıtlar. Acılar,
ve itibar kazandırıcı olmasaydı , savunanların katline ferman çı­ acılar. . .
büyük bir olas ılıkla Müneccime karılmış. Osmanlı'da batıya açılım, ka­
Hatun da ya hiç şiir yazamaya­ dın hakları konusunda da yeni
cak ya da yazdıklarını hiçbir za­ ILK KADlN ŞAIR oluşurnlara yol açıyor. Kadın yi­
man gün ışığına ç ıkaramaya­ ne siyasetten ve ekonomik
caktı. Osmanlılar'da bilinen ilk ka­ alandan uzak. Kadın erkek eşit­
Osmanlılar'da kadın, Selçuk­ dın şair Zeynep Hanım. 1 5 . liğinden söz ediliyor ama kadın
lu kadınından daha da gerilere yy'da Fatih zamanında yaşa­ sürekli iyi ana, iyi eş, iyi müslü­
düşmüş. Çöküş dönemi hariç, mış. Bir kadı kızı ve kadı karısı. man olmaya özendiriliyor.
önemli sayılabilecek kadın şair, Padişaha yazdığı övgüleriyle 1. Dünya Savaşı sonunda
hatta kadın yazar yok. Bunun ü nlenmiş. 16. yy'da Ayşe Hub­ kadın, emperyalist işgale karşı
nedeni de I slamiyat'in kadına ba Hanım, gazelleri ve kaside­ erkeğin yanında kanıyla savaş
sağlamış olduğu bazı hakların leriyle divan şiirinde yer almış. veriyor. Ölüyor, sakat kalıyor.
egemen güçlerce iyice elinden 1 9.yy'da yaşayan Şeref Hanım, En az erkek kadar cesaretli, en
alınmış olması . Ayrıca sömürge­ Kerbela olayını dile getiren şiir­ az erkek kadar korkusuz ve yi­
lerden sağlanan refah, dolayı­ ler yazmış. ğit olduğunu kanıtlıyor. Erkekle
sıyla daha önceki göçebelik ve "Muharremdir yine derd-i ni­ omuz omuza başardığı işler ka­
d e beylikler döneminde erkeği hanım/aşikar cilsun/Muhar­ d ını ister istemez ucundan kıyı­
ile birlikte at üstündeki aktif ka­ remdir yine karım hemişe/ah-ü sından da olsa siyasetin içine
d ının, iyice dış dünyadan kopa­ zar olsun" şiirlerinden bir örnek. itiyor. Evinin dışına çıkarıyor.
rı larak evine kapatılması . Ku­ Şeref Hanı m'ın şiirlerinde sa­
ramsal düzeyde kadının bazı dece genel duyarlıklar, mevcut CUMHURIYET DONEMI
hakları var. Fakat dinin, şeriat divan şiiri kalıplarında işlenmiş.
kuralları maskesi altında top­ Leyla Hanım, bir diğer Os- · Cumhuriyet dönemi, kadın
lumsal bir baskı ve sindirme manlı şairi, ö lümü 1 850. Şarkı için yeni haklar ve biraz da olsa
aracı olarak kullanılması sonu­ sözü olarak çoğu şiiri günümü­ farklılaşmış bir yaşam biçimini .:
cu giderek yozlaşması kadının ze u laşmış. Kadın duyarlığını er­ de beraberinde getiriyor. Kapi- ·

tam anlamıyla köleleşmesini de kekçe bir söylemin altına usta­ talist yaşama biçimi ve ilkeleri
beraberinde getirmiş. Yalnız şu­ ca gizlerneye çal ışmış. Din ve kadına benimsetilmeye çalışılı­
nu belirtmek g erek. Diğer top­ soyut bir aşk, en fazla işlediği yor. Savaş sonrası ekonomisi­
lumlarda olduğu t,ibi Osmanlı­ konular. nin ucuz kadın emeğine duydu­
lar'da da ekono mik bağlamda Osmanlı kadın şairlerinin or­ ğu gereksinim, kadına atölye­
ü st sınıftaki kadınla aşağı sınıf­ tak özelliği, hemen hepsinin sa­ lerin, fabrikaların, izbe imalatha­
lardaki kadın arasında, bu hak­ ray çevresinden olması . Belli nelerin kapı� ını açarak onu eko­
ların kullanı mının yanı sıra sos­ kalipiara uyarak sınırlı konuları nomik yaşamın içine itiyor.
yal ve kültürel uçurumlar var. işlemesi. Anadolu'daki köylü ka­ Romancı Halide Edip, bu dö­
Sarayl ı kadınla köylü kadın ara­ dın ise içindeki güzellik dürtüsü­ nemin önemli ismi. Kadına ve
s ı ndaki bu farklı lı k batıya açılı­ nü , bin bir türlü ayıpla, baskıyla,·kadın haklarına dair önemli hiç­
rnın başlamasıyla daha da belir­ günah korkusuyla boğulan isya­ bir kaygısı yok. Kökeni ve ya­
ginleşiyor. Asl ında bu düzen nını örgüsünde , dokumasında, şam biçimi itibariyle olması da
içinde kadın kadar olmasa da yazmasındaki oyalarda, elişle­ gerekmiyor. Bu arada toplumcu
erkek de maddi ve manevi sö­ rinde bin nakışa dökmüş. Ya­ gerçekçi bağlamda ürünler ve­
mürü altında. Bağnazlığa karşı zınsal ve kültürel alanla hiçbir ren kadın şairler ise çeşitli bi­
gelişen her türlü eylem kanlı şe­ iletişimi yok. Türküler ve mani­ çimlerde engelleniyor. Yaşar
kilde bastırılmış. Bunlardan biri ler onun için şiirin yaşama açı­ Nesihe Bükülmez en önemlile­
o lan Şeyh Bedreddin lsyanı bin­ lan kapıları. 1 9 . yy'da Anado­ rinden biri. Egemen sınıfın sa­
lerce )<öylünün katledilmesiyle lu'daki halk ozanlığı geleneğine vunucularınca iftira ve yalanlar­
sonuçlanmış. Şeyh Bedred- tek tük de olsa yazmalarına bü- la karalanıyor, yolları kesiliyor.

28
Ekonomik yaşamın içine bal ık­ tik bir üretim biçimidir. Bir isyan- . ze duvarların çekilmeyeceği bir
lama dalan kadın, iş yaşamının dır, haksızl ığa başkaldırıdır. Di­ dünya için. Herkesin yetenekle­
yanı sıra evinde de görevlerini rencin renkle, müzikle, sözle ri doğrultusunda özgürce kendi­
yerine getiriyor. Ev işlerinin bü­ yükselen haykırışıdır. Duyarlı in­ sini geliştirebileceği fırsat eşitli­
tün sorumluluğu omuzlarında. san ın bilincinden süzülerek, yü­ ğinin olduğu bir yaşam için.
_

Çocukların bakı mı, yetiştirilmesi reğinden yükselen ölümsüz bir insan ın haklı mücadelesinde
ve bunun gibi daha önce üst­ çığlı ktır. Bir sestir. Peki bizler, özgürce yerimizi alabilmek için.
lendiği bütün işleri yine eksiksiz biz kadınlar, neden hep çığlıkla­ Ussal yapı mızı zenginleştirrnek­
yapmak zorunda. Çünkü kapita­ rımızı göğsümüzde bastırniak · le başlamalıyız işe.
lizm, altyapı kurumları olmaksı­ zorunda kalmışız? Bin yıllardır içimizde boğulan
zın işletilmeye çalışılıyor. Kadı­ Çünkü gerçek kimliklerimize, şiirlerimizi, şarkılarımızı haykır­
na 24 saat yetmiyor. Bu da onu insan kimiikierimize kavuşma­ manın, haykırmaya başlamanın
daha çok yıp>ratıyor, kendine ait mız hiç de işine gelmemiş ege­ zamanındı r.
uğraşlar için ayırabileceği za­ men güçlerin. Hep insan kişiliği­
man bırakmıyor. mizin dışında kimlikler verilmiş Yararlanılan Kaynaklar :
Buna karşı n, yazın alanında bize. Iyi ana, iyi eş, iyi kadın ol, Kadm ve Sosyalizm,Aytunç
ismi duyulan üç-beş kadından yeter, denilmiş. Başka bir şey Altmda/
söz etmek olası Cumhuriyet dö­ de olmaya kalkma. Hayata hep Kendine Ait Bir Oda, Virginia
neminde. Tabii, feodal yargıla­ bize izin verildiği ölçüde katıla­ Woolf
rın, eskisi kadar görünür olma­ bilmişiz. Erkeklerimizle beraber Cumhuriyet-Bilim Teknik
sa da, hala egemen olduğu kadercilik çemberinin içine sıkı­ Dergisi, Mine Timur Bragner
günümüzde de kadına bakış şıp kalmışız.
açıs ı önemli ölçüde değişmiş Aleksandra Kollantay şöyle
değil. Yine de kadın, eskisinden demiş: "Bin yıllardır kadın, er­
çok daha fazla ilgili sanatla. Ha­ demleri, insani yetenekleri, iç­
yatın her alanında olduğu gibi, sel karakte ristikleri ile değil,
ilgi alanlarını durmadan genişle­ bu rjuva mülkiyetçi ahiakın işine
tiyor. Zamanını ve gücünü, ola­ gelen kadınsı değerlerle ölçül­ Yaz1t
naksızlıklar içinde bile olsa, ya­ müştür. Cinsel iffeti kad ını de­ Edebiyat Derg i si
şama yaymaya çal ışıyor. Ama ğerli ya da değersiz kılmıştır. P.K. 227
henüz işin çok başında. Bir gös­ Ama kadın kendi ayakları üze­ Yenişehir/Ankara
terge olarak al ınamasa bile rinde durmaya, kocasına ya da
1 987'de üçü ncü baskısı yapılan babasına bağımlı kalmaktan * *

bir antolojiye, Mehmet Fuat'ın kurtulmaya ve toplumsal müca­


derlediği Çağdaş Türk Şiiri An­ deleye erkekle beraber girişme­
tolojisi'ne bir göz attığımızda, ye başladıkça, bu eski kriter ge­ Ali Balkız
1 920 ile 1 987 arasındaki döne­
mi kapsadığı nı görüyoruz. Bu
çersiz
olacaktır."
ve işe yaramaz Dolmuşta Bir Kadin
Öykü
dönemde ü rü n vermiş 87 şair­ Artık kadının insan olUp ol­
den sadece bir tanesi kadın. madığı tartışılmıyor. Şu ya da Cem Yayı nevi
Yani 67 yıllık bir zaman dilimini bu biçimde ekonomik yaşamın
içerisindeyiz. Insan kimliğimizi
* * *
içeren böyle bir antolojiye sade­
ce bir tek kadın şair girebilmiş. kazanma mücadelesinde henüz
Bu türün diğer örneklerinde de yolun çok başı nda olsak da yo­ N u h Ö m e r Çeti n ay
durum pek farklı değil. la çıkmış olduğumuz bir gerçek.
Şimdi sesimizi duyurmanın yol- ·
Kanrevanmaraş
ŞIMDI ZAMANI larını bulmalıyız. Çocuklarımıza Şiir
. daha yaşanılır bir dünya bıraka­ Belge Yayın ları
Düşünürün biri, "Sanat bir bilme adına. Insanca bir yaşam
yaratış olmasının yanı s ı ra, gü­ adına. Bizim de şiirlerimiz, şar­
zelliği olan bir yaratıştır" demiş. kılarımız olmal ı. Onlarla acıları­
Sanat bir yaratış olmasının yanı mızı, sevinçlerimizi, isteklerimizi
sıra, güzelliği hedeflemiş, este- haykırmalıyız. Bir gün, önümü-

29
DAR KAPSAMLI BİR ANKET ÇALIŞMASI

- 1 00 ev kad ı n ı , 1 00 fabrika ve .konfeksiyon iş­ SORU VE V ANlTLARDAN ÖRNEKLER:


çisi , 1 00 temizlikçi kadı n, tezgahtar ve sekreter,
1 00 hastabakıcı ve hemşire, 1 00 memur, öğret­ Soru : Çal ışmaktan memnun musunuz? Çalışan
men , mühendis ve doktor, 1 5 yönetici kadın, son­ bir kadın olarak, eşiniz, çevreniz ve işyerinizle ilgili
daj usulüne göre seçilerek, kendilerine toplam 1 8 sorunlar yaşıyor musunuz?
soru yöneltildi. Istatistiki anlamda bir genelleştirme­ Yanıt: En büyük sorunum çocuğumun bakım ı .
nin yanı sıra bazı yanıtları da kapsayan sonuçlar, B u konuda içimi rahatlatacak koşulları bir türlü sağ­
yaklaşık olarak şöyle: layamadı m. Her şeyi ben düşünmek zorunda kah­
- Sorularımıza yanıt veren 350 kadının, 262'si yoru m. Aslı nda iş alanı nda kadınlar, erkeklerden
ilk ya da orta öğrenirniL 35'i okuma yazma bilmiyor. daha disiplinli. Sorunları erkeklere oranla daha faz­
53'ü ise lise ya da yüksek oku l çıkışlı. Soru yöneltti­ la. Bir de- terfi sorunu var. Erkeklere bu konuda ön­
ğimiz 1 64 kadın ise, çeşitli nedenler öne sürerek, celik tanınıyor. Sonra da "ne yapalım o aile reisi"
anketimize katılmak istemediklerini belirttiler. diye mazeret bildiriliyor. Ben bu dururndan rahatsız
-350 kadından 232'si resmi nikahlı , 30'u hiç oluyorum.
evlenmemiş, 88'i ise dul, boşanmış ya da nikahsız Yan ıt: Devlet ve işyerleri kadınların omuzladıkla­
beraberlikleri olan kadınlar. rı çocuk bakımı sorununu çözmeli. Kadınların kafa­
- Kad ı nların yaşları 20 ile 50 arasında. ları bu kadar sorunla yüklüyken başarılı olamıyor­
- işçi, sekreter, tezgahtar, temizlikçi ve hasta- lar. Annelerimiz olmasa çocuklarımız sokakta kalı r.
bakıcı kadınların aylık ortalama geliri 300 ile 550 Çileyi hep kadınlar çekiyor. Anne , kızı, onun kızı­
bin TL arasında, diğer mesleklerdeki kadı nların ge- ·
onun kızının kızı . . .
liri 400 bin TL ve daha yukarısıdır. Yan ıt: Eşim yaşamımızia ilgili sorumlulukları ko­
- 26 kadın, eşinin ailesi ile birlikte yaşamakta­ nusun bencil davranıyor. Paylaşmıyor. ( Destek de­
d ır. miyorum) Payiaşması gerekir. Bunu ona aniatmayı
.,._ 44 kad ının hiç çocuğu olmamış. Bunlardan başaramadım. Söy lediğimde: "Yapmadım mı?" ya
B'inin çocuğunun olması tıbben mümkün değildir. da "Çekemiyorsan işten ayrıl" diyor. Bu çözüm
mü? işte, erkek egemen anlayı ş bu. Benim bera-

Tokmak vurmasak başiara Son versek savaşlara


Engel olmasak işlere Kardeş o/sak olmaz m1 dost?
Aşık Temeli .

30
ber yaşamaktan anladığım, zor olanı paylaşmak. rağmen kazancımın adı eve katkı oluyor.
Arkadaş olabilmek, sevgiyi yaşamak. Ar:ılasa ikimiz GENEL OLARAK: Kazançlarının sadece eve
de mutlu olurduk. Oysa ben şimdi kendimi çok yor­ katkı bağlamında değerlendirilip, önemsenmeme­
gun, hasta ve bıkkın his_s ediyorum. sinden yakınıyorlar. Kendileri adına harcama yap­
Yanıt: Erkektir. Bir işe karışmaz. Hizmet ister. ma olanağı bulamıyorlar.
Hanımım iyidir. Ama bazen sinirli olur. Olmayacak Soru: Flört ederek mi yoksa görücü usulü ile mi
şeye kızar. Ben sesimi çıkarmam. Her işe yetiş­ evlendiniz?
mem zor. Neyse kız palazlandı. Yardım ediyor. G ENEL OLARAK: Ev kadınlarının % 50'si görü­
G ENEL OLARAK: Kadınlar, eşlerinin bencillikle­ cü usulü ile evlenmiş. Çalışan kadı nların % 65'i ai­
rinden, sorumluluk yüklenmek istemediklerinden, lenin de fikrini alarak kendiseçimini yapmış.
işyerlerinde ise, işverenlerin sorunsuz insan çalış­ Soru : Flörte karşı mısınız? Sizce flört fahişelik
tırmak istedikleri için anlayış göstermediklerinden midir?
yakınıyorlar. G ENEL OLARAK: Kadınların % 80'inden fazlası
Soru : Ev kad ını iseniz, bundan memnun musu­ flörte karşı değil. Evianecek çiftierin birbirlerini tanı­
nuz? Bu sizin seçiminiz mi? ması ve anlaması gerektiğini düşünüyorlar.
Yan ıt : Her sabah kocamdan para isternekten SOR U : Kızı nızın flört ettiğini öğrenseniz tepkiniz
bıktım. Çocuklarım genç, delikanl ı . istekleri bitmi­ ne olur?
yor. Onlara para verebilmek için eve dantel, örgü G ENEL OLARAK: Anneler kızlarının yanl ış se­
gibi işler alıyorum. Bunu kocamdan gizliyorum. Bir çim yapmasından korktukları ve topluma güvenme­
mesleğim olsaydı mutlaka çalışırdım. dikleri için katı davranıyorlar. Okuyan veya çalışan
Yanıt: Ben hemşireyim. Evienirken kocam ve ai­ kad ınlar bu konuda daha özgür düşünüyorlar. Ken­
lesi çalışmamı istemedikleri için işten ayrıldım . Şu dileri flört ederek evlenen anneler bile eşleri kızar
anda . hiçbir sosyal yaşantı m yok. Eşi m çok kıs­ diye kızlarının flört ettiğini gizliyorlar.
kanç. Şimdiki aklı m olsa böyle bir evlilik yapmaz- Soru: "Fiört fahişeliktir'' açıklaması hakkında ne
dım. . düşünüyorsunuz?
Yanıt: Ben, çocuğum ortada kaldığı için işten G ENEL OLARAK: Kadınları n ancak % 1 0'u bu
ayrıldım. Ev hayatı, komşu gezmesi beni sıkıyor. soruya yanıt verdi, diğerleri çekimser kaldı. Yanıt
Çalışırken eşim yardımcı olmazdı. Benden beklerdi veren kadınlar devletin insanların özel hayatına ka­
ama eksik olunca da kızmazdı. Şimdi evdeyim diye rışmasını ri doğru olmadığını söylediler. Artık kadın­
her şeyi eksiksiz istiyor (yatak dahil) . En ufak bir ların sosyal yaşama daha fazla ve hızlı olarak katıl­
eksiklik ya da unutmada dayağa varan kaba davra-
·
dığı bir çağda böyle bir açıklamanın kadının ikinci
n ışlar gösteriyor. sınıf konumunu korumaya yönelik bir anlayıştan
Yanıt: Bence bütün kadınlar meslek sahibi ol­ kaynaklandığına inandıklarını belirttiler.
malı ve çalı şmalı . Hiçbir kadının kocasının eline
·
bakmaktan hoşlandığı nı sanmıyo ru m. YANlTLARDAN BiRKAÇ ÖRNEK:
G EN EL OLARAK: Ev kadı nları genellikle para ·
kazandırıcı işler yapıyor, çoğu bunu eşinden gizli­ -Teknolojinin bu kadar gelişkin olduğu bir çağ­
yor. Evde oturmaktan memnu n olan kad ı n %7. On­ da kadını 50 sene önceki konumunda tutmak müm­
lar da hayatlarından memmun değiller. kün mü? Ben artık ikinci sı nıf insan olmak istemiyo­
Soru : Kazancınızı nasıl değerlendiriyo rsunuz? rum.
Yan ıt : Hayat çok zor ve pahalı . Yaşlılığımızı ve -Eğer flört ahlaksızlıksa erkek için de böyledir.
çocuklarımız ı n geleceğini düşünmek bize düşüyor. Toplumu yönetenler birtakım ahlaki ve insani de­
Eşimden genelde memnunum. Ortak bir bütçemiz ğerlere kendi erkek egemen anlayışiarına uygun bi­
var. Hayatı parasal anlamda paylaşıyoruz. çim vermek istiyorlar. Ama ben a rtık erkekler gibi
Yanıt: Ben boşanmış bir kad ı nım. Babaları onla­ bir insan olduğurnun farkındayım.
rı unuttu. Bir kuruş bile vermiyor. Kazancımla onları -Ben bu anlayış değişmedikçe arkadaşça,
büyütmeye ve kira vermeye çalışıyorum. Kendimi dostça, sevgi dolu kadın-erkek beraberliğinin müm­
çok yorgun hissediyorum. kün olmad ığını biliyorum. Işimiz zor. Bu anlayışla
Yanıt: Ben, eşimle aynı işyerinde çalışıyorum. Iş Iliücadele etmemiz lazım.
koşullarım daha ağır. Çünkü o yönetici konumun­ Soru : Çocuklarınızla, hayatınızla veya cinsel ya­
da. O yükseldi. Okumaya zaman bulabiliyor. Be­ şamınızla ilgili problemierinizi eşinizle rahatça ko­
nim hiç zamanım yok. O yükselirken ben çocuk ka­ nuşabiliyor musunuz?
l ıyorum. Yemek pişiriyor, temizlik yapıyorum. Buna G ENEL OLARAK: Bu soruya kadınların ancak

31
% 5'i evet cevabı verdi. -Kadınların % 90'ı evliliklerinden memnu n de­
ğil.
YANlTLARDAN BiRKAÇ ÖRNEK: -Kadınların % 1 O'u evliliğe karşı.
-Kadı niC!_rın % 1 O'u çok net olarak, birlikte ya-
-Beni rahatsız eden hiçbir konuyu eşimle kav­ şadıkları erkekle arkadaş, dost, sevgili olmak iste­
ga etmeden konuşamıyorum. diklerini ama bunu başaramadıklarını, kadını kü­
-Eşim hiçbir konuda anlayışlı değil. Ben hiçbir çümseyen anlayış değişmedikçe mutlu
problemimi onunla konuşamam. O hep rahat ettiril­ beraberliklerinin mümkün olamayacağına inandık­
meli, sorunlarımı ona taşımamalıyım. Böyle düşü­ larını söylediler.
nür. -Kadınları n % 30'undan fazlası bir kadın örgü­
-Ne çocuklarımla ilgili bir problemi, ne de cin­ .
tünün gerekli olduğunu kabul ediyorlar. Ancak bir
sel yaşantımızla ilgili bir sorunu kocama anlata­ kadın örgütlenmesinde çalışmak konusunda cesa­
mam. K ızar, köpürür. Surnu rndan getiri·r. Sonuçta retli değiller. Herhangi bir siyasete bulaşmaktan
ben suçlu olurum. korkuyorlar.
-Kocam sorun çıkarması n diye, istemesem de -Kadınların %80'inden fazlası baş ağrısı, bel­
onunla yatıyorum, ama istemediğimi ona belli et­ kasık ağrısı, romatizma, kireçlenme, yorgunluk ve
memeye çal ışıyorum. Benim mutlu olup olmamam 'uykusuzluktan şikayetçi.
onun umrunda değil. -Kadı nları n % BO'inden fazlası kitap oku muyor.
-Kocamla aram, onunla cinsel yaşamı mız ters -Başbakanl ığa bağlı olarak kurulan "Kadı n Sta-
gitmediği sürece iyi. Aksi takdirde son derece ka­ tüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü" "Aile Araştır­
balaşır. Üstelik yüksek tahsilli. Çoğunlukla isteme­ ma Kurumu" ve "Milli Aile" kavramları ile ilgili soru­
den yattığı mı ve soru nlarım olduğunu ona anlatamı­ muza kadınların % ?O'i ilgilenmediklerini belirterek
yoru m. Böyle şeyler söylediğimi duysa beni evden yanıt verdiler. % 30'1uk kesimden büyük bir bölü­
kovar. mün bu konuda hiçbir bilgisi yok. % 1 O'luk kısım ise
karşı olduklarını , bunun devletin kadının konumunu
SONUÇ OLARAK geride tutmak, kontrol alt ı na almak, kadınları n ikinci
sınıf konumlarından kurtu lmak için verdikleri vere­
Anketimize katılan kadınlar içinde kocasının öl­ cekleri mücade leyi engellemek, örgütlenmeleri de­
mesini dileyenler olduğu gibi, şans, kısmet diye ya­ netim altında tutmak için bu kurumların oluşturul­
şam biçimlerin e kaderci yaklaşanlar çoğunlukta. duğuna inandıklarını söylediler.

TABLO
Ermişim soluk renkleri gökyüzüyle boyayarak Bir çiçek oturtmuşum
Mavi kuşlar umudun esrikliğiyle Çukurlafdan yamaçlara doğru
atmacalar öfkenin kalıt ı mıyla bakmışlar Tepelerin rüzgarı nı
V� . . . Emeğin toprakla buluşmasını
kanat vurmuşlar tabiomu n kavgalı meydanında Şaşırtıcı aydınlığını güneşin
bir yaygara yaratmışım özgür uçuşta çizernedim sanmıştım
Su sesizfiğimin değil Bir iş yapmış ı m
Saflığımızın sureti olmuş ki sen de tahmin et gülüm
bir noktada birleşmişiz akışımızia

24.8.89

RAZiYE CERIT

32
A VUCUMDAKİ TER
Nilgün KOZAL

oktorun verdiği kağıt par­ düşünürdüm. Öyle olma[ ı . Duygu­ rim. Yazı n g ü neşi parlad ı , s ı m s ı ­

D . çası masada duruyord u .


Içimde çarpışan b i n b i r dü-
lar, düşünceler, anlamlar doğ u m ­
la başlıyor olmal ı. Havan ı n ciğer­
cak. Sonbaharı n sobaları yand ı ,
bak ı ş ı n kestaneleri çıtırdad ı . Su
şünceyle haya!, Vivaldi'nin ke­ lere dolmasıyla. ilk çığlıkla. damlalar ı , çiğ , orman . . . Yaşayan
man ına karıştı . Ilkbahar, yaz, Sesle. . . O ilk dokunuşla. Ana ko­ binlerce can l ı . Bulutlar, yağ m u r­
sonbahar, kış. Mevsimleri çalan kusuyla. Işte o anda, büyük yıkıl­ lar. . . aşklar, öfkeler, sevinçler,
usta yarumcu kapıları mı zorluyor. maz sevginin ayd ı n l ığıyla .. Ilk ku­ coşkular . . . Coşuyorum müzikle.
Sonbahar ışığı daldı içeri. Ak­ caklaşmayla... Sevgiyle başlar Keman, damariarımdaki kanda
şamdan kalma, kahverengi, yeşil yaşam . geziniyor. Soluk alıyoru m . lçime
şişelerde gezindi. Yan ıp sönd ü . Bebek . . . Bebek mi dedi m . Be­ çekiyorum yaşam ı . . Tanıyorum
Gökyüzü sonbaharı çald ı . Şişele­ bek değilmiş. Bebek olsa doğurur seni Vivaldi ! Şu küçük serçede
rin ucundaki erimiş, yan yatm ış muydum dünyan ı n haline baka­ görüyorum seni , yaprak h ı ş ı rtısın­
mu mlar saydamlaştı . Masadaki rak. Yoksa ona bir şans verir miy­ da, gök g ü rültüsünde, sevdiğim
elmaya daldı gözleri m . Kırm ı z ı ye­ dim güzel gelecek hayalleri kura­ adam ı n dudağ ı nda. . . Merhaba ..
meniye, alü m i nyum coca-cola ku­ rak. Orda, sıcacık yerde.. Kar­ Merhaba yaşam . . . Şarabın sar­
tusuna . . . Kavanozun içinde, kal ı n nı mda. Yaşam ı n yaşerdiği yer­ hoşluğuna bı rakıyorum , yaşam ı n
ince b i r sürü fı rça. Kurumuş yağ l ı • de ... Ölümmüş. Bu akşam saatin­ bütün kan ı n ı içime çekerek. Git­
boya tüpleri. Yüzy ı l l ık . . . Resim mi de. Korkusunu sal ıyor içime. Kaç­ meyeceğim... Gitmeyeceği m ka­
yapıyordum ! Ben yüzy ı l l ı k . . . Re­ mak -istiyorum ondan saklan mak. ran l ı k sonsuzluğa ş i mdiden . Nas ı l
sim mi yapacaktım ! K ı rık barda­ Başlangıca dönmek istiyorum ye­ düşün ürüm ö l ü m ü . Yapacak öyle
ğ ı n içindeki kömür kaleme' dokun­ nide n . Annemin karn ı na. Ölümün çok işim var ki burda, yüzy ı l yet­
du parmağ ı m . bilinmediği yere. Hiçbir şeyin mez bana .. binlerce y ı l . . Binlerce
Körnur kalemle resmini çizdi m an ı msanmad ı ğ ı o yolculuğa. Ölü­ yı! bana katlanacağ ı n ı söyleyen
karn ımdaki bebeğin. Y u muşacık mün korkusu boğazımı tıkad ı . Me­ dostum dururken yanı nda. Ha­
bir bebek. Şarap bardakları gibi zarı düşünd ü m , morgu . . . Ölürsem y ı r . . . Götürümez beni ölüm. Bin bir
ışıltı l ı . Yaşam ışı ltı lı . . . Yaşam şimdi morga koymas ı nlar beni. Herke­ ernekle yaratılmış bu dostluk du­
başlamad ı . Benim karn ımda baş­ se söylemeliyi m ! Hemen gömme­ rurken. Birlikte güzelleştirdiğlmiz,
lamad ı . Bu bir başlang ıç değil , sinler.. Yukarda kalmak istiyo­ sevgiyle, özenle geliştirdiğimiz
süreklilik . . . Evrenin anası değ i l i m rum, l:.elki bir g ü n daha. Gözümü dostluğumuz. Güç alıyoru m , can
ben . Yine de yaratabilirim. Bütün açabilirim güneş yüksel ince. Uya­ alıyorum, verd iğim emekle, pay­
yaratıcıların yaratıcı l ığ ı n ı kendim­ nabilirim y ı ld ı z ı n pırıltısıyla. Deli laştı ğ ı m sevgiyle. Yapabildiklerim-
de toplayabilirim . Can verabiiirim ediyor korku t:: e ni. " Hiçbir şey le, yapabileceklerimle. _

renklere, notalara, sözlere, t:ı.şla­ korkucundan büyük değildir" de­ Serin suların , orman ı n , kuşla­
ra . . . Tohu mla toprağa . . . mişti bir arkadaşı m . Bunu düşü­ rın sesini duyuyorum. Bir de at na­
. Bebek . . . Küçücük can l ı , öyle nüyorum sürekli. . ." Kam:er değil­ lı. Tozu dumana katmış. Atın üs­
g üzel k i . . . Güzel m i , bilmiyorum. sin. Şansl ı s ı n . Yalnızca rahminin tünde inatçı bir ihtiyar. Dostum o
Fotoğrafları n ı g ö rm üştüm sperm­ al ı nması gero�<iyor." dedi-ğinde benim. Elimi tutuyor. Yapacak çok
le birleşen yumurta hücresinin. doktor sovinmcli miydim .. Evet! işimiz var. Acele etmeliyiz. Çocuk
Daha sonraki g ü nlerde ve aylar­ Ameliyat düşünceci, korkuları kahkahalarıyla donataeağız her
daki gelişimini gösteren fotoğraf­ bedenime sc-l ıyor yine. Titriyo­ yan ı . Ağaç dikeceğiz, tohum eke­
ları da. Güzeld i . . . Eller, ayaklar, rum. Güneşin sarı ışığına, Vival­ ceğiz. Bizden sonrakiler için. Ace­
küçücük parmaklar. . . Kocaman di'nin keman ına s ı ğ ı n ıyorum ı s ı n­ le etmeliyiz. Eli elimde ... Avcum
gözler, atan bir kalp . . . Ne büyük mak için . Rüzgarın u!)ultusun u n , terliyor. Sı rılsıklam . Beni yaşatan
· heyecan ! Ben de annemin kar­ kuru yaprakların duşü5ünün , kuş­ avcumdaki ter. Kalemim ıslandı .
n ı ndayken . . . Bir hücre y ı ğ ı n ı m ıy­ ları n ötüşünün resmini yapıyor, şi­ Yazılarıma damladı ter. Resmi­
d ı m , yoksa duyg ularım da var irini okuyar yorumcl! Nigel Ken ­ me . . . Sazın teline . . . Avcumdan ter
m ıydı. Belieğim ne zaman oluş­ ned:t Ingiliz Od a Orkestrasıyla. hiç eksilmeyecek.
tu .. Yaşam doğumla başlar d iye I lkbahar çiçekleriyle doldu elle-

33
AYLA KUTLU İLE SÖYLEŞi
Lütfiye AYDlN

yla Kutlu ile güneşli bir kış günü, Türkiye su kitaba. Özellikle kitaba ad1m veren SEN DE
A Idareciler Derneği'ndeki odasında buluş­
tuk ; Allegro ma non troppo eşliğinde
GITME TRiYANDAFILiS, bana şöyle dedirtti: "Bir
öykü, sevgi emektir düşüncesini ancak bu kadar
uzun uzun konuştuk. Arada ezgiiii ezgisiz şarkı­ güzel anlatabilir. " Öykümüzün romamm1zm insan­
lar mırıldandık; unutulmuş insanlardan, çocuk­ Sizlaştmldiğl, bunun için sanki özel bir çaba göste­
lardan, duyarlıklardan söz ettik. Söyleşinin ko­ rildiği bir dönemde nasil böyle öyküler yazabildin?
nusu SEN DE GITME TRiYANDAFiLIS Idi. Hem Özellikle Triyandafilis'i soruyorum.
alışılmışın dışında bir biçem olsun isteğimden, - Beni okumayanlar için çok kısa bir özet yap­
hem de konuştuklarımızın kitaba hiç de aykırı mam gerekiyor. Sen okudun. Hatay Devleti'nin so­
şeyler olmayışından dolayı rahattım. Söyleşi na ermek üzere olduğu günlerde, Fransız ordusu­
bandından bir bölümü INSANCIL okurları da nun yiyecek mutemedi Mösyö Antuvan'ın on beş
dJnlesin istedim. yaşı nda bir kızı vardır. Kızın zeka düzeyi yedi ya­
- Sevgili Ayla Kutlu, romanel olarak biliniyor­ şında bir çocuğunki kadard ı r, hep öyle kalacaktır.
sun. Senin dikkatli bir okurun olduğumu da sen bili­ Bunun nedeni karı koca arasındaki kan uyuşmuzlı­
yorsun. Tam BiR GÖÇMEN KUŞTU O romanmm ğıdır ama bu neden o tarihlerde bilinmemektedir.
ikinci cildini beklerken senden, SEN DE GiTME Kız, Triyandafilis çok güzeldir. Böyle biri bütünüyle
TRiYANDAFiLiS. adli bir öykü . kitabwla Çlktm orta­ yabancı bir ortamda kalırsa ne olur? Bu evrensel
ya. Şimdi soruyorum: Nedir öykü? soru Vietnam'da, Lübnan'da da sorulabilirdi. Yani
- Senin de bildiğin bir şey var; daha önce de "Savaş varsa çocuk nasıl yaşar? " Bu son derec�
bir öykü kitabı m çıkt ı : Hüsnüyusuf Güzellemesi . sevecen bir soru . Bunun ardı ndan , insanımıza öz­
Öykü yazmayı çok seviyorum. Ancak benim öykü­ gü sevecenlikle zayıfa yardı m etme teması var.
de klasik denilebilecek bir tavrı m var. Olay aniatma - Sultan...
zorunluluğu duyuyorum. Baz ı ları 'anlatı' diye-ne de­ - Evet. Bir de Sultan'ın çocuk denilen canl ıya
mekse?!!- bir şey tutturmuşlar. Akıllarına geleni ya­ ayrıca duyduğu çok büyük bir sevgi . . . Sonra Sul­
zıyorlar; buna da aniatı diyorlar. Bana göre öykü tan'ı n kocası . .. Adamın da sessiz bir sevgiyle ola­
'an' içinde yazılır. Roman yazmak benim asıl işim ğanüstü bir bağlılığı var çocuğa. Bir ye�de şöyle bir
kuşkusuz. Ama öyküler, kimi araştırmalarım sıra­ şey söyler adam: "Hatırlıyorsa unutturmaya çalışı­
sı nda edindiğim izienimlerden yola çıkarak, "olmaz­ rız. Unuttuysa hiçbir şey olmamı ş demektir." Yani
sa olmaz" diye dü şündüğüm, yazmadan edemedi­ adamın yaklaşımı da insancıl. Bunlar bana yaşa­
ğim şeyler. Denilir ki, TV filmi ile film arasında fark nabili r gibi geldi. Dahası, o zeka düzeyindeki insan­
var. Doğrudur. Fakat bir de değişmeyen 'esas' var: ların bu dünyada yaşamaya hakları vardır; bu in­
Görsellik. Kuşkusuz romanla öykü arasında da sanların da bize öğreteceği çok şey olacaktır diye
farklar var. Öykü için şimdilik d iyeceğim şu. Büyük düşünüyoru m. Bunlar önceden bilinen, şunlar ya­
bir ayrıntı gerekliliği. .. Yine anlatılması gereken bir zılsın denilen şeyler değildi. Triyandafilis'in bende
insan, bir mekan, zaman parçası , duygular. . . Bu yaşamaya başlamasından sonra, bütün öykü bo­
yüzden öyküyü sürdürebilirim. yunca mesajı da onunla birlikte yaşamaya başla­
- Bunu gönülden diliyorum. Gelelim söz konu- dık. Savaş ölüm, gitmek, bir daha geri dönmernek ·

34
demektir. Sanki bu mesajı vermek için en iyi aracı - Altm öyküsünden bir almtt: "Küstüm güneşe.
kullanmışım gibime geldi. Banşmak için hiçbir şey yapmadt bana. Sen (ke­
- Triyandatilis ne demek? Sözcük anlammt so­ penkleri) aç istiyorsan. Giderken uyumuş o/ursam,
ruyorum. stktea kapa ama. " Nine küçük ktza böyle diyor. in­
- Istersen önce bir anımı anlatayım. B.M uz­ celik/er.. . Kmlgan, unutulmaz incelik/er, duyar/tk­
manı bir Şili'li Türkiye'ye geldiğinde çocuğununun lar... Eğer bir öyküyü okuduğumda genzim stzlamt­
adını Bingül koymuş. Davranışının nedenini şöyle yorsa, yüreğim burkulmuyorsa, farkit bir insan
açıklıyor: "Dü nyanın bütün ülkelerinde kızlara olmuyorsam, yani öykü beni değiştirmiyorsa, o öy­
Gül'le başlayan adlar takılır. Fakat yalnızca Türkçe­ künün öykülüğünden kuşkuya düşüyorum. Çünkü
de, bir kıza ad olarak hem bu kadar kısa ve şiirli, Sanat eserinin değiştirici, dönüştürücü gücüne ina­
hem de bin tane gülü içeren bir ad konulduğunu myorum.
gördüm." Bu olayı anlatırken, Yunanistan'da bulun­ - Yani çoğaltıcı . . . Zaten sanatın amacı budur
muş bir arkadaşım benzer şiirli bir adın Rumcada biliyorsu n. Sanat insanın parasal gücünü artırmaz
da olduğunu söyledi. Triyanda otuz, filis karanfil ama insana zengin olduğu duygusunu verir. Zen­
demekmiş. Triyandafilis otuz çenekli karanfil anla­ ginleşmek, çoğalmak ... Çoğalan insan taşar, taşan
mına geliyormuş. Otuz çenekli bir karanfil adının bir insan da başkalarına bir şeyler verir.
kıza takılması çok hoşuma gitti. Adın zor olması o - L. Aydın : Ai önce sözünü ettiğimiz öyküden
kadar önemli değildi. Önemli olan oradaki şiirsellik­ bir soru daha: Altm güneşin ktzt mtdtr gerçekten?
tL - A. Kutlu : Kitaptaki sekiz öykü de kadın ağır­
- Öyküde htzlt, soluk soluğa bir anlattm var. lıklı. Birisi de bir zamanlar kadın işlevi yüklemiş bir
özellikle olaylan aktanrken... Ama duygularm anla­ erkeğin, Nesim'in öyküsü: Gitmeyi Bilmek. Bu zor­
ttml bir ağtr çekim havasmda. Keyfini çtkara çtkara. lama bir tavır değil. Dikkat edilirse öyküleri,[ı ortak
Bu, Ayla Kutlu öykücülüğünün belirgin özelliği gibi bir yanı var. Altın' da da var bu. Kadın-erkek ayrımı
geldi bana. Ne dersin? yapmak istemiyorum ama, bizler ortaya çıkana dek
- Şimdi sen biraz içimi s ıziattın Lütfiye. Bu izie­ kadına çok yüzeysel bir rol yüklenmişti. Bir amacı
nimi bir öykücü elbette algı lar. Ama bir eleştirmen gerçekleştirecek araç gibi . . .
algı lamalıydı, değil mi? . . . Yani bir yazarın ayıncı - Bir aksesuar filan...
özellikleri olduğunu bu insanlar algı lamak duru­ - Evet. Kadının duyarlıkları çocuğu çevresinde,
munda. Eleştiriyi iş edinmişler, fakat... Evet, bu sap­ sevdiği adamın çevresinde kaldı. Oysa kadının du­
taman doğru. Olay anlatıyorum; çünkü aniatmarn yarlığı erkeğe nazaran daha fazla. Bu hep kabul
gerektiğine inandığım olaylar var. Ancak olayların edilmiştir ama aniatılmadığı için güdük bir nokta
içindeki insanları anlatırken büyütaeimi tutuyorum. olarak kalmıştır. En cahil kadının bile olağanüstü
Şimde ayrıntı diyoruz, çok önemli. Insanı daha iyi duyarlıkları vardır. Söz gelimi Altın öyküsünde top­
tanımak, kahramanı daha iyi vermek için duygusal lumun en alt katmanı ndan bir karı koca anlatılır.
yapısını, onu etkileyen doğal yapıyı vermek için kul­ Adamı n işi bir süre sonra yok hükmüne geliyor,
lanmalıyız ayrıntıyı . Laf olsun diye değil. köşkerlik ölüyor. Fakat bunu ikisi de fark edemiyor.
- Bana göre Ayla Kutlu gizli bir şair. Bu özelli­ ilkel insanlar. .. Ancak onların da anlatılmamış yan­
ğini öykülerine yediriyor. Bütün öykü/ere stzan kay­ ları var, bunu vermek istedim. Bu feministlik değil.
nak suyu gibi bir şey. Örneklemek istiyorum: "Sev­ Bu harcanmış kadının doğay ı , yaşamı, insanı derin
da gözü, patlayan bahar gibidir, yamlttr insan/an. bir duyarlıl ıkla algılayışı ilginçtir. Müthiş bir terör var
Geldi samrsm, gelmemiştir. Geçti samrsm, bin ko­ öyküde. insanı ürpertecek kadar yoğun bir terör.
ku, bin yeşil ve bin umutla önüne çtkar. Senin o ba­ Ama bir kabulleniş de vardır. Bunun yan ında, ka­
ktştn... Demin söyledim, bahar yamlttr. Sevda gözü
· bullenişi yaşayan kadının iç dünyasında müthiş bir
hayda hayda. " özgürlük dS"... Kadın bir kaçışla özgürlüğü yakala­
- Bence şair Ayla Kutlu yok. Bu duygu belki maya çalışmıştır. Alt ın bir simgedir orada. Özgür­
var, belki sürekli kaynayan küçük bir göze. Fakat lüktür. Gü neşten gelen, gü neşe giden ve güneşle
yönlandirilmiş bir şey değil. Bir Göçmen Kuştu O' giden bir simgedir. iç özgürlüğün hapsedilmez bir
nun başında bir destan bölümü vardı. Belki sana güç olduğunu vurgulamaya çalıştım bu öyküde.
daha önce söyledim; o bölümü bir seterde yazmış­ - Kitabm toplamt kadtn ağtrltklt öykülerden
tım; virgülüne bile dokunmadım sonra. O bir gözey­ oluşmuş dedik. Kadmlar genelde direngen, çoğu
di, kaynadı bitti. Ozan Ayla Kutlu var diyemem zaman erkekten daha cesur.
ama, dediğin kişinin çok duygulu birisi olduğu ke­ - Yaşamda da böyle zaten. Çünkü erkek sıfır- .
sin. Alay konusu olacak kadar duygulu ve duyarlı. dan başlıyorsa, çoğu zaman kadın sıfırın altından
içindeki sevgi damarlanm kurutup gitti. Oysa Sabit
enişte çok sevmişti kansm1...
BiR TUTAM GÜNEŞ
- Şöyle diyelim. Sabit enişte daha olumlu biri.
Ben Şadiye halayı sevmiyorum. Çocuğa şeker al­
Bir tutarn güneş mi top/adm
bir ateş mi y.aktm , mayan kadına hak veremiyorum.
-ellerinde kaç sevda tutuştu senin­ - Iyi de, bu kadm var olma, ayakta kalma sa­
verecek bir sözün de yoktu vaş/ml veriyor.
koyup giderken o sevi çocuğu. - Ama ben "değer miydi?" sorusunu soruyo­
rum Lütfiye. Değer miydi gerçekten? Hadi ev yap­
bir dünya dolusu boşluktu ması bir varoluş mücadelisi diyelim. Peki evin üst
blfakt1ğm katını da çıkacağım diye çocuklarından her şeyi
bir hüznümü bile Slğdlfamadlm. esirgemesi bağışlanır şey mi?
- Ben Şadiye halanm yarg1/anmasmdan değil,
,kurt uluma/an çakal sesleri... - tartiŞIImasmdan yanay1m ama istersen sözü müzi-
ğe getirelim art1k. (Burada "Beni şad et Şadiye ba­
oldum olas1 delidir yüreğim şm için" i birlikte mmldand1k.) AniatlCII yazar şöyle
sevmez gizlenineyi diyor: "Ezgisini hatlflaylp sözlerini unuttuğum bir
sevda kokusu değil mi en çok türkünün dilimin ucunda eksik/i eksik/i çağiidamasi
- g_!bi, zorlasam bile başka şeyler düşünemiyorum 1
yabaml ormanlarda
ele veren bir yüreği. Oy/e ya, sen bir türküydün. " S/fa müzikte.
- Bilmem sen de aynı şeyi seziyor musun? Ya­
FERiHA AL TIOK zı olağanüstü bir şey. Ancak demin okuduğun bö­
lüm okunmamalı, söylenmeliydi.
- Bence de... Bazen şöyle düşünürüm. Yazar
başlıyor. Önce başlangıç noktasıyla sıf ır arasındaki da ·okur da nota bilme/i. Bir suzidil peşrevi sözcük­
çizgiyi aşıyor. Sonra direngenliği sürdürebiliyorsa ler/e, hele yazwla nas1/ anlatlfsm...
daha üste çıkabiliyor. Toplumsal yönden belki ü ste - Haklısın tabii. Bak akl ıma ne geldi. Şu nu ka­
çıkamıyor ama ben kadı nların çok fazla çaba gös­ bul edelim, ikimizin de müzik bilgisi var. Bu yüzden
terdiklerine inanıyorum. Buna karşı çıkanlar, bana iyi anlaşırız. Ama Tanpınar bizden daha üst düzey­
uç örnekler gösterenler olabilir elbet. Fakat ben on­ de müzik kült-ürü olan bir yazar. Ben Mahur Bes­
ları yazmıyorum kardeşim. Benim gördüğüm ve te'yi, Sahnenin Dışandakiler'i, Huzur'u okurken
göstermek istediğim, sokakta yanından geçip de Tanpı nar'a daha çok acıyo ru m. Pop müzikten baş­
dikkat bile etmediğimiz kad ınlar. Onların içinde bi­ kasını dinlemeyen bir gence nasıl ulaşabilir bu ya­
rer kutu , kutu içinde başka kutular ve belki son ku­ zar? Mahur Beste'nin anlaşı lmas ında müziğin ya­
tunun içinde güneş var. Bakmayı bilin diyorum. şamsal önemini düşünsene. Işte yazarın bir
- Sessiz çoğunluğun kadmlan... şansızlığı daha . . .
Öyle. Şimdi kadınlar kad ı nlar derken, erkeklere - Olanlar yetmezmiş gibi... Benim niyetim Ayla
düşman!ığı mdan değil, kadını üstü n gördüğümden Kutlu'nun dünyasmda müziğin yerine de bir değin­
değil. Fakat bir ezilmişliğin artık zayıflık anlamı nda mekti. Bir ifşaat gibi. . . Hani Cadt Ağact romanmda
olmadığını ; toplumsal baskılar, çevre koşulları yü­ bir şarki vardi. "Tir-i nigehin açt1 ciğergah1ma yare. "
zünden böyle olduklarını anlatmaya çalışıyorum. Sonra Göçmen Kuş'ta bir şarki. . .
Aslında benim kadıniarım da konumlarını değiştir­ - Neydi o ? Hatta sen çok severdin. Nevnihai
mek için pek fazla çaba göstermezler. Onları n baş­ kocasını beklerken fonoğrafta çalan şarkı. ..
kaldırısı aykırı koşullarından dolayıdır. Öteki türlüsü (aym anda, birlikte) "Nafe-i cangah1 canan duy­
slogan olurdu . muyor! Neyleyim tedbire takdir uymuyor.)
- Eski Bir Türküye Ağtt öyküsü. ,. Çok önce (Toparlanarak) Tabii biliyorsun, yalnız Klasik
bir yerlerde okumuştum. -Bir am/ öykü olmall de­ Türk müziği değil. Klasik batı müziği her kitabımı
miştim. Ne dersin ? yazdıran müziktir.
- Doğru. Gerçekten bu ürünler içinde . yaşan­ - Söyleşi uzadi. Şimdi teybi kapatip seninle
mışlığı en fazla olan öyküdür. Tanıdığım birinin . . . Nesim üzerine, o unutulmuş çiçek 'kirlihanniı' üzeri­
- Şadiye hala- Sabit enişte-Nihat bey üçgeni. ne filan aynca konuşacağ1m. INSANCIL okurlan
Ama klasik aşk üçgene değil. Şadiye halanm Sabit için şunlan söylemek istiyorum: Ayla Kutlu dünya­
eniştiye, (kocasma) uzakliği Nihat bey deneyimine smda çiçeklerin, çocuk/ann, müziğin yeri çok
bağlanabilir mi diye düşündüm okurken. Çünkü Ni­ önemli. Söyleşi için teşekkür/er.
hat bey kocaman bir düş kmkl1ğ1 idi; Şadiye halanm - Ben teşekkür ederim.

36
ÖYKIJ
IZ GARA ET
Berrin KIRIMLIOGLU

ir yaz g ünü a ç kaldı Suzan. ne dek inen ipek yığınına. Bütün gece yüzünü gö­

B Ada'nın yemeğe hazırlandığı bir öğle zama­


nıydı.
Yanık yüzlü kızlar ıslak mayalarının üzerine ge­
mer, koklamadan uyuyamazdı. "Ben ölünce" derdi,
"Saçlarını kesip, tabutumun üzerine ser."
Derin bir gurultu yükseldi midesinden. Açlı k ince
çirdikleri bluzlarıyla kıkırdayarak yokuşu tırmanıyor­ bir yara gibi sızlıyordu içinde. Şimdi kapı çalınsa,
lard ı . Faytoncular gölgeye çektikleri atıarın ı yem biri , işe çağırsa. . . Hem de ağır bir işe ... Ütücüydü
torbalarıyla baş başa bırakıp uyuklamaya başlamış­ Suzan. Kendini bildiğinden beri işi bı..i ydu. Yıllarca
lardı bile. Asıl telaş, sabahtan beri denizde yorulup çamaşırlardan çıkan buharı doldurmuştu ciğerleri­
acıkan yazlıkçı çocukların analarındaydı . Adalllara ne. Yüreğinin bile nemtendiğini san ı rdı. Herkes be­
göre doymak bilmeyen, obur yaramazlardı hepsi ğenirdi işini. I nce ellerinde dans eden zarif bir kuş­
de. Ağaçlardaki meyveleri çalan, böğürtlenlerin kö­ tu ütüsü. Son günlerde kimse kapısını çalmıyordu .
künü kurutan onlard ı . Çalsalar bile işe yaramıyordu artık. Ne zamandır
Suzan odasında yalnızd ı . arsız bir ağrı tutu nmuştu d izlerine. Yapışkandı .
Uzandığı yerde gözlerini kapatmış, sesleri dinli� Ayakta uzun kalamıyor, kuşun kanatları bir türlü
yordu. Yaşlı bedeni azgın dalgalara yenik düşmüş açılmıyordu. Şimdi hoyrattı elleri . Dakunduğu yeri
bir denizci kadar yorgundu. Karaya varma u mudu­ okşayacağına h ı rpalıyordu.
nu çoktan tüketmişti. Bütün görüntüler, sesler ağır Ada'ya henüz ayak basan gecikmiş bir yazlıkçıyı
ağır gömülüyordu suların dibine. Kürek çekmekten yukarı taşıyordu bir fayton. Nal seslerinden anlardı
vazgeçeli öyle uzun olmuştu ki. . . Suzan yorgun hayvanı. Öğle sıcağında huysuzlanı­
Üç gündür sulu u n çarbası ndan başka bir şey yor olmalıyd ı zavallıcık. Göçmen olsa, asla zorla­
geçmiyordu boğazından. M idesi hamur gibi yumu­ mazdı atlarını. Hele yorgunken ... Göçmen son ko­
şamı şt ı . Artık kavanozları , çekmeeeleri boş yere casıydı. Bulgaristan'dan kaçan eski bir boksör.
karıştırmıyordu bile. Yine de büfenin içini şöyle bir Elleri, mesleğini yadırgatacak kadar küçüktü. Bir
elden geçirse . . . Yalancı bir umut kamçıland ı yüre­ zamanlar bu ellerle dövüştüğüne inanamıyordu Su­
ğinde. O büfeyi Moiz, kendi elleriyle yapmıştı. Gün­ zan. Bulgar'ın yüreği yumuşaktı. Korkaktı da . . . Bir
lerce ağacını aramış, her oymasını ince ince yont­ yerlerden kavga sesleri duyulsa hemen uzaklaşırd ı
muştu. Aynası da değerliydi. Yaşlı bir Rum kadının oradan. Atıarına çok düşkündü , ö lümü d e onları n
konsolundan çıkarılmıştı. "Bu antikadır" derdi Moiz, yüzündendi. · Kocasını vahşi bir kısrak teptiğinde
"Kim bilir kaç yıllık?" Moiz ikinci kocasıydı. Ufacık, hamileydi Suzaiı. Üzüntüden bebeğini düşürmüş,
kendinden hayli yaşlı bir Yahudi. Evlerinin en guzel iki acı birbirine karışmıştı.
köşesi ağırtamıştı büfeyi. Hala ayn ı yerde duruyor­ Bir guru ltu daha... Açlık bacaklarının, kollarının
du. Hep 'dolu olurdu içi. Bolluk, bereket simgesi gi­ gücünü teslim almış, kendisinden başka birşey dü­
bi... Komşularının aklına uysa, kim bilir hangi eski­ şündürtmeyecek kadar azmıştı. Avludan ince ökçe­
cinin elind �ydi şimdi. Değer miydi bu sıkıntıyı li teriikierin şıkırtısını duyunca kıpırdandı Suzan.
çekmeye? Uç beş gün soluklanırdı hiç olmazsa. Terzinin küçük kızıydı bu. Yine anasını n terliklerini
"Sat şu nu Suzan teyze" diyorlardı," Şimdi bunlara geçirmiş olmalıydı ayaklarına. Birazdan ağaçtaki
çok para veriyorlar. H ele aynası . . . " sahneağına kurulur, dutlar başına dökülünceye ka­
Hele aynası. .. dar sallanırd ı . Seviyordu küçük kızı. Bu sevgi yitirdi­
Moiz'in koynuna girmeden önce uzun uzun ta­ ği çocuğuna duyduğu özlemdi. Göçmen , doğacak
rard ı karşısında saçların ı.· Kocası hayrandı bu beli- bebeğin oğlan olmasını isterdi. Bir gün mavi taşlı

37
bir altın çıkarıp uzatmıştı Suzan'a. "Dedelerimden ler oldu. Intihar ettiğini düşünenler de ... Suzan hiç­
kalmadır" diyordu, "Hepsinin de oğlu olmuş." Gül­ birine inanmadı. Hala ayak seslerini bekliyordu.
müştü Suzan. Hala koynunda taşıyordu altını. Oğ- Avludaki su sesi kesilmişti. Ince bir türkü tuttur­
lunu taŞır gibi. , muştu terzinin oğlu. Kızlar kıkırdaşıyordu. Hep bir­
Şimdi de avlu�an su sesleri yayılmaya başla­ likte masayı dışarı taşıdı lar. Terzi duvar dibindeki
mıştı . Terzi, bu satte taşları yıkardı ili�. Birazdan mangalı ortaya çıkard ı . Kömürlerin üzerine gaz dö­
oğluyla, büyük kızı işten gelecek, birlikte öğle ye­ küp kibrit i çaktı: Isli bir duman sardı ortalığ ı .
meği yenecekti. Keyiflendi Suzan. Dudağını büktü Burun kanatları titredi Suzan'ın. Tanırdı b u koku­
sonra. Ona neydi ki alemin sofrasından. Tencare­ yu . Demek ızgara et yapacaktı aşağıdakiler? Buna
nin dibinde kalan un çorbasın ı düşündü. Kolay de­ dayanmak güçtü. Ağzındaki tükürüğü bile kuru­
ğildi açlığa kafa tutmak. Akşama kadar yemeye­ muşken. Kalksa, büfeye kadar yürüyüp içini karış­
cek, sonra biraz yağla biber yakıp çorbayı tırsa . . . Oysa çoktandır küçük bir fındık faresinin yu­
tatlandıracaktı. Ağzı suland ı . Peki yarın ne yapa­ vası olmuştu içi. Biliyordu Suzan. Ama bildiğini
caktı ? Öbür gün . . . Daha sonraki gün . . . Başucunda­ unutmak istiyordu.
ki lambalı radyoya uzandı güçlükle. Bir süre sonra Uzandığı yerde uyuşmuştu bedeni. Gözlerini aç­
cızırtılar arasından tiz bir kad ı n sesi duyuldu. "Ada t ı . Güçlükle doğruldu , başucundaki bir bardak suy­
sahillerinde bekliyorum ... " Şarkın ın son sözleri bo­ la avuttu boş midesini.
ğulup gitti. Sesi çıkmıyordu artık bu radyonun . Eski­ Terzi, ateşi yelpazelemekten vazgeçip boruyu
ci bile para vermiyordu. Yıllar önce çalıştığı evlerin kaldırdı, i zgarayı koydu mangalın üzerine. Özenle
birinden satın almıştı. i lk eşyası . . . Beğenilmiyordu yan yana sıraradı etleri. Aralarına domates, biber
artık eski evinde. Kimsenin onun ısınmasını bekle­ yerleştirdi. Etler kızardıkça dumanları ağır ağır yük­
yecek sabrı kalmamışt ı . Düğmesini çeviriverince seldi, Suzan'ın küçük penceresinden içeri doldu.
çalan radyolar yayılmıştı ortalığa. Suzan sevinçliy­ Sarsı ldı yaşlı kadın. Çevresindeki bütün sesler
di. Gururla yerleştirmişti yatağının başucuna. Sa­ kulağından uzaklaşmış, nesneler gözünden silin­
bah gözlerini açmadan uzanıp çevirirdi düğmesini. mişti. Devreşen dumanlar, pusuda bekleyen hain
Sıcak iyice basmıştı borcunu ödediğinde. Ensesin­ bir düşman gibi saldırıyordu.
den sırtına ter sızarkan ütü yaptığını unutur, içinden Aynalı büfe, koynundaki altın, şu başını soktuğu
rddyosuyla konuşurdu. Kimseyle evli değildi o gün­ artık her yeri dökülen eski ev... Yı lların tortusundan
lerde. Moiz yeni ölmüştü . Radyo arkadaşıydı. Ko­ avuçlarında kalan bunlardı. Direnecekti. Hiçbirini çı­
casının sesi yerine o kapiarnıştı evin içini. karmayacaktı elinden. Açlık, asıl onları yitirirse da­
Ağı r bedeniyle merdivenleri sarsarak yukarı çıkı­ yan ılmaL olacaktı. Un çarbasından kemikleri eriye­
yordu üst katta oturan sütçü. Genç karısı yine cil­ ne dek bekleyecekti. Burada ölmek istiyordu ,
veyle açacaktı kapıy ı . Bunların her gün yemekten balkonundaki çiçekleri düşleyip, duvarlardaki bada­
önce ne yaptıkları belliydi. Tavanı başına yıkacak­ nanın ilk günkü kokusunu duyarak ... Sevdiklerinin
lardı bir gün. Güldü. Açlığına karşın hala dedikodu gölgesi vardı her yanda. Geceleri seslerini duyu­
geçirabiliyordu akl ından. Sütçü yaşlıca ama sıkı yordu usul usul. Oğlu koynundaydı , s ıcaktı, yüreği­
adamdı. Kolay değildi genç kadın almak. Yukarı­ ne dokunuyor, ellerini sıkıyordu. "Anne".diye fısıldı­
dan gıcırtı lar geliyordu. Biraz toz sızdı aral ık tahta yordu kulağına. Büfe ağzına kadar doluydu. Boş
boşluklarından. M ahmut da böyle değil miydi? Süt­ bıra�ır mıydı hiç Moiz?
çü gibi azgın. Zor atardı kendini denizden eve . Ço­ Duman sinsileşmiş, Suzan'a saldırmayı azalt­
ğu kez avı yarıda bırakıp bomboş sandıkla bile dön­ mıştı . Etler pişti, tabaklara yerleşti. Terzi ve çocuk­
düğü olurdu: lik kocasıydı Mahmut. Sevgi11in, ları oburca tükettiler ilk partiyi. Kad ın yeniden geçti
u mudun, coşkunun ilki. Ada'nın en yakışıkl ı balıkçı­ mangalın başına. Ölü ateşi canlandırdı. Bir sıra da­
sıydı. Suzan'ın gözlerini denize benzetir, "Yalnız ha et dizdi mangala. Suzan · pencereyi kapatmak
senin denizinde boğulabilirim" derdi. En çok o ndan için uzandığında, kadın etleri çeviriyordu. Bir an
çocuk d�ğurmak istemişti Suzan. Oysa Mahmut göz göze geldiler.
görkemine yaraşır bir erkek değildi. Belki de bu "Buyursaydı n Suzan teyze" dedi. "Birlikte yer­
yüzden rahmine yerleşmiyordu tohumları . Bir gece dik."
dönmedi Mahmut. Öbür gece, sonraki geceler... Suzan .başını salladı. Ağırlaşan dilini güçlükle
Hiç dönmedi. Peşinden denize açıldı Suzan. Yoktu topladı ağzının içinde.
kocası . D emi�lediği yerde duruyordu teknesi . . . Ne "Afiyet olsun" dedi. "Ben de az önce yedim."
cesedi bulundu ne kendisi. Oysa denize açıldığın­ Sonra pencereye uzandı , kapatmadan önce iyi­
da f ırtına yoktu . Bir Rum kızıyla kaçtığını söyleyen- ce doldurdu etin kokusunu içine.

38
ABD İŞGÜCÜNÜN KADINLAŞTIRILMASI
Ruth BERMAN (Çeviren: Sibel ÖZBUDUN)

u konuşmanın amacı , dik­ miyle) sermayenin birikim ve mamış ev ve gömüt kalıntıları,

B kati kadının toplumdaki merkezileşmesi, gerekse erne-


konumunun yeni yönleri . ğin buna koşut proleterleşmesi
belki matrilarkal, eşitlikçi bir top­
luma işaret etmektedir ( 1 ) . Ka­
üzerinde yeniden odaklaştır­ ve yoksullaşması , giderek artan dın, ana olarak yaratıcılığı için
maktır. Kadınların tepkisini er­ bir h ızla sürmektedir. Servet ku­ olduğu kadar, gerçekleştirdiği
keğin başat rolüne yöneiten ik­ tuplaşmas ı, gün geçtikçe daha yararlı işler için de saygı gör­
tisadi ve toplumsal gelişme belirgin bir durum almaktadır. mekteydi. Bahçe-tarım, çömlek­
süreçlerinin artık bizzat kadınıa­ Marx, bize günümüzdeki du­ çilik, dokuma ve giysi yapı mını
rın varoluş mücadelesini top- . rumumuzun altında yatan tikel bulan olasılıkla oydu.
lumsal değişimin merkezine süreç ve çelişkileri kavrayabil­ Arkeolajik bulgular, toplu­
yerleştirmeda etken olduğunu mede kapsayıcı bir genel yön­ mun ( Paleolitik'ten Neolitik'e ve
gösterme çabasıdır. öte yan­ tem bıraktı. Tarihsel maddecilik­ uygar kent toplumlarına geçişin
dan günümüz ABD'sin-deki ileri te kapitalist sınıf içindeki doğrudan izlenebildiği) Yakın
tekelci kapitalizm ilişkilerinin ka� etkileşim ve çelişkileri ve işgü­ Doğu'da ancak neolitik sonrası ·

dının rolü üzerinde odaklaşan cünün değişen doğasını günü­ dönemde, l.ö. 4000-3500 yılla­
yeni bir tarihsel maddeci tahlili­ müzdeki durumunu, nasıl bir
rına doğru tabakalaştığını gös­
nin gerekliliğine işaret etmekte­ noktaya geldiğini ve sermayey­
termektedir. Daha büyük, daha
dir. le mücadelesinde nereye yönel­ contentious kent-devletlerin ge­
"Marksist" tanımı, giderek mekle olduğunu tahlil edebiliriz.
lişimiyle birlikte, kralları, yöneti­
daha ikircikli bir anlam yüklen­ Günümüz işgücündaki ka­ cileri ve denetçileri, rahip ve ra-
miştir. Marx'ın yaşamı, yazıları dınların konum ve bilinçlerinde­
. hibelerinin her biri kendini
ve devrimci çalışmaları 1 9 . yüz­
ki değişimi iyi anlayabilmek için topluluğun geri kalanı üzerinde
yıl Batı Avrupa kapitalizminin
kadı nların ikincilibağımlı konum­ değişik denetim düzeylerine
koşulları içinde gerçekleşmiştir.
larının doğası ve uzun tarihsel yerleştirdiler. Savaşlar sıklaştı;
Bu, onun kuramıarın ı ifadelendi­
bağlamına bakmak gereklidir. ganimetçilik baş gösterdi. Bu
rebileceği biçim ve bu kurarnla­
Kadınların ikincil konumları en ganimetler, o çağın kayıt ve
rın uygulanabileceği sınırları be­
azı ndan son birkaç bin yıl bo­ mektuplarına bakılırsa, özellikle
lirlemiş ve sınırlandırmıştır. An­
yunca dünyanın büyük kısm ı n­ "düşman" kabilenin kadınları nı
cak kapitalist gelişme süreçleri
üzerine genel tahlili ve genel da (belki birkaç şerefli istisna içermekteydi; savaşçı olan er­
yönelişi konusundaki öngörüleri dış ında) bilinen tarihsel bir ger­ kekler, ganimet sayılmıyordu.
halen önemli ölçüde geçerlidir. çektir. Ancak bunun başlangı­ Bu kadınlar, ticaret için üretim
Global iktisadi ve toplumsal ko­ cından önce de bir dönem var­ yapan dokuma atölyelerine yer­
şullar Marx'ın devrinden bu ya­ dır; bu ikincil konumun kökeni leştirildiler ya da ev hizmetleri­
na dramatik ö lçüde değişmekle biyolojik değil, toplumsaldır. Ar­ ne alındılar. Içlerinden bazıları
birlikte, ifadelendirdiği kapitalist keolojik kayıtlar, irisanların sü­ da "cinsel emek" için haremiere
gelişme ilkeleri, günümüzdeki­ rekli topluluklar halinde toprağa kapatı ldı (2). Demek ki, "dışar­
ler evresinde daha da açık bir yerleşip bitki ve hayvanları ev­ lıklı" kadınlar, günümüzde hala
şekilde gözlemlenebilmektedir. cilleştirdikleri neolitik dönemler­ mücadele etmekte olduğumuz
Marx'ın öngördüğü gibi, gerek de statü eşitsizliğine ilişkin bir üç bağımlılık durumunu birleşti­
(son Merger ve acquisition biçi- ize rastlanmamıştır. Farklılaş- ren ilk köleler oldular.

39
üst sınıf kadınları da kocala­
rı nın ve babalarının yönetimi al­
tındaydılar. Ancak kendi adları­
na ya da kocalarını temsilen
yönetici olanları da vardı. Tanrı­
çalarla iletişim kurabilme yelile­
riyle rahibe de olabilmektiydiler.
(Tanrıçalar, özellikle bereket
tanrıçaları , süreç için savaş tan­
rıçaları işlevleriyle donanmakla
birlikte, birkaç bin yıl güçlerini
sürdürdüler.) Üst sınıf kadınları,
evlilikle lütuf ya da ittifak ama­
cıyla babalarınca bağışlanmak­
ta ya da satılmaktaydılar, ancak
babaları aracılığıyla belli bir oto­
riteyi de ellerinde bulunduruyor­
lardı.
Kadınların bu tarihsel bağım­
lılığı, statü farklılaşması ve hiye­ nusunda hemfikirdirler! Bu cin­ Labor and Monopoly Capital
rarşinin biçimlenişinde merkezi siyetçi toplumsal kavrayış, fiili­ ( Emek ve Tekelci Sermaye) ad­
bir rol oynamıştır. likçağ boyun­ yatta Gorbaçov'un Perestroi­ lı kitabında Harry Browerman,
ca -ve günümüzd� kadının ka'sından özde tümüyle erkek­ işgücünün kapitalist büyü­
esas işlevleri, "kendi" (kocamı­ lerden oluşan bir iktidar yapısı meyle ilişkisi, bileşimindaki de­
zın) aşiretine çocuk doğurmak, olan "tepeden" çoğunluğu ka­ ğişiklikler ve bunların oluşumu
her zaman hazır hizmet işçiliği dınların oluştırduğu "taban"a konusunda olağanüstü açık bir
yapmak ve ailenin hayatta kalı­ dayatı lmasında ifadesini bul­ tarihsel maddeci tahlil sunmak­
şının nihai kaynağını oluştur­ maktadır) tadır bize . Browerman'ın eseri,
mak olmuştur. Özel koşullarda Günümüzde insanlığın top­ kadının toplumumuzdaki iktisadi
bundan belli sapmalar olabil­ lumsal tarihi , daha önceki tüm rolünde gerçekleşen nitelik de­
miştir: Üst s ınıf kadınlarının gü­ dönemlerden özde farklıdır. Ka­ ğişimine ve bu değişimin tarih­
cü tarih boyunca önemli ölçüde pitalist denetim globalleşmiş ve sel doğasına ilişkin kavrayışımız
değişikliğe uğramıştır; bazı za­ (in its merger and acquisition konusunda özellikle anlamlıdır.
manlar başat erkekler adı na yö­ form) yamyamca bir evreye Aşağıdaki veriler bu bakımdan
netebilirken, bazen de Klasik ulaşmıştır. Artan kar gereksini­ özel önem taşımaktadır.
Çağ Atina'sında olduğu üzere, mi, işçilerin giderek artan oran­ * Marx'ın Kapital'de batimie­
evlerine kapatılabilmekteydiler. larda sömürülmesini getirmek­ diği sermaye birikim ve merke­
Yoksul kadınlar, yaşayabilmek tedir. Sanayileşmiş milletierin zileşma süreci, artan bir hızla
ya da ailelerini yaşatabilmek işgüçl�ri bugün, bir-iki kuşak ilerlemektedir; buna bağlı ola­
için "cinsel emeklerini" g iderek öncesinden çok farklıdır. işçiyi rak kapitalist üretime ilişkin iş­
artan ölçüde satmaya zorlan­ yıpranmış giysiler içinde güçlü gücünde köklü bir yeniden­
mışlardır. " Dışarlıklı" kadınlar, kuvvetli bir erkek olarak batim­ yapılanma ve yoksullaşma ya­
i stilacı ordularca sık · sık esir leyen geleneksel kavrayış, sa­ şanmaktadır.
alınmaktaydı. Kadının ikincil -ko­ nayi işçisi için dahi hiçbir za­ * Kapitalist ekenomilerin
numu, dünya kültüründe bir veri man geçerli olmamıştır. Kadın (akademisyenler, doktorlar, a­
halini almış ve tanrıça, hemen ve çocuklar, ortaya çıktığı an­ vukatlar, bilim adamları ve ev
tüm durumlarda yerini tanrıya dan itibaren sanayi kapitalizmi­ kadınları dahil) tüm emek biçim­
bırakmıştır. nin fabrikalarında istihdam edil­ lerini ücretli emeğe dönüştürme
( i lginçtir ki, günümüzde Pa­ mişlerdi. Ancak adaleli erkek eğilimleri.
pa ile M ihail Gorbaçov, anal ık imgesi günümüzde daha da az * Zenaatlere göre toplumsal
ve aile görevlerinin kadınların geçerlidir ve durum bu görüntü­ işbölümü, yerini işyeri temelin­
esas işlevi olması gerektiği ko- den giderek uzaklaşmaktadır. deki işbölümüne bırakır. Her ze-

40
naat en küçük adımlarına, her olmayan emek, çıkışı itibariyle na düşürmeyi olanaklı kılmıştir.
biri farklı beceri ve güç gerekti­ yerlerinden kopmuş sanayi işçi­ Daha düşük ücret düzeyine an­
ren en basit göreeelere bölü­ leri ve çiftçiler, ardından da göç­ cak hizmet ve perakende işçi­
nür. Yalnızca süreç içindeki en menlerce sağlanmaktayken, ar­ lerde rastlanmaktadır.
zor adı m göreli daha yüksek bir t ı k emek, pazarına yığı nlarla *Sanayi kapitalizniinin ilk ev­
ücreti gerektirir; öbür, daha ba­ giren kadınlarca karşılanmakta­ relerinde, aile, üretim sürecinin
sit işlemler setalet ücretiyle ça­ d ı r. Bir Fransız sosyoloğu, Mic­ merkezinde yer almakta ve işçi­
lıştırı labilecek kadı n ve çocuklar hel Crozier, 1 970'te şunları ya­ yi gerçekten de daha bağımsız
kullanılarak asgari maliyetle z ıyordu ; "... çok sayıda işte kılmaktayd ı . Her şeyin artan öl­
gerçekleştirilebilir. Bu, kalifiye görülen değer yitimine .. . istih­ çüde metalaşmasıyla ev işi ikti­
erkeklerin daha yüksek maliyet­ damdaki değişiklik eşlik eJmiş" sadi olmaktan çıktı ; ve hatta
li emek süresi yerine kalifiye ol­ tir. Art ık beyaz yaka işlerinin bü­ "bakırri",. "konukseverlik" ve "te­
mayan kadın ve çocukları n da­ yük kısmı daha az ilginç, daha mizlik" işleri dahi metalaştı. Bu
ha düşük . nıaliyetli emeğini az perspektifli ve daha düşük nedenle, büro işlerinin yanı sıra,
kul lanma ilkesi, Babbage i lkesi ücretlidir ve hırsiarı daha sın ırlı h izmet ve perakende işleri de
olarak bilinir. Charles Babbage olan kadın işçilerce yapılmakta­ kad ınlar için bir diğe r geniş is­
ilk kez 1 832'de kapitalistin bu dırlar . . . Beyaz yakalı hizmetiiie­ tihdam kaynağı haline geldi.
yolla her ayrıntı için gerekli us­ rin proleterleşmesi, grubun ço­ Hizmet işi, evde ev kadınınca
talık ve zamanı en düşük mali­ ğunluğunu aile reisieri değil de gerçekleştirildiğinde ev kadını
yetle satın alabileceğine işaret kadı nlar oluştu ruyorsa, hiç de hala üretirnci sayı lmamaktadır.
etmişti. aynı anlama gelmez." Diğer tüm emek gibi, kapitalis­
* Taylor'un bilimsel iş idaresi *Şu halde, büyük ölçüde te­ tin sattığı bir meta haline geldi­
yöntemi, bir ürün yaratma süre­ kelci kapitalizmin ürünü olan ğinde, genel ya da soyut emek
cine ilişkin tüm bilgiyi atölyedeki büro işleri, ye ni biçimiyle geniş havuzuna katı larak ücret sırala­
işçiden alarak ayrı bir planlama bir proletaryanın yaratılması an­ masının alt basamağına hak
ve idare bölümünü n eline ver­ lamına . gelmektedir. Burada kazanır.
miştir. (Kafa emeği, yani ü retim­ esas ayrım, cinsiyet çizgisi üze­ * Kadınları en alt ücret basa­
ci olmayan bilgi ile el emeği, ya­ rindedir. Büro işlerinin çoğunu rnaklarına hapseden engel, ser­
ni ü retimin birbirinden ayrılması kadınlara yükleyen cinsiyet en­ maye için yığınsal bir işgücü
düşüncesini ilk savu nanın, bu­ geli, büro ücretlerini tüm kol işi kaynağı oluşturdukları gerçeğiy­
nu efendiler sınıfının köle üze­ kategorilerine ödenenierin altı- le de güçlendirilmektedir. . . [Bu)
rindeki hegemonyasına açıkça
Mümtaz Ertürer
bağlayan Aristo olduğuna de­
ğinmek, ilginç ve ilintili olacak­
tır!) Yöneticilerce, işçiye verili
bir süre içinde tekrar tekrar yap­
ması gereken sınırl,ı yalıtılmış
bir görev verilir. Kafa ile kol
e meğinin, kafa ile kolun, kavra­
yış ile uygulamanın birbirinden
kopartılmasıyla emek sürecinin
her adımının denetimi, işçinin
elinden tümüyle alınd ı . Gerek­
sindiği eğitim azaltıldı , emek sü­
resinin değeri düşürüldü.
*Bu idare denetimi, üretirnci
işçilere olan gereksinimi büyük
ölçüde azaltarak -ücretleri ar­
tık kalifiye olmayari işçi düzeyi­
ne indirilmiş olan- ü retirnci ol­
mayan ve büro işçilerine
gereksinimi artırmıştır. Kalifiye-

41
kı smen ailesinin iki ya da daha ABD sermayesinin ahtapot kol­ dikkatle ölçülmüş miktarlarda
fazla üyesinin çalışmas ı olmak­ larınca istihdam edilen bu işçile­ kullanı labilecek durumdadır
sızın alışılmış ve vazgeçilmez rin çoğu, kadındır. (Babbage ilkesinin b ir uzantısı) ;
varoluş gereksinimlerini karşı la­ Toplumsal ve teknolojik ça­ ve çalışma koşu lları geçici işçi­
yabilme konusundaki artan güç­ l ışma koşulları son yirmi yıldır lerin örgütlenmesini diğer işçile­
lüğün bir ifadesidir. . . Erkeklerin köklü değişimler geçirmiştir. iş­ re göre çok daha zor kı lar. Bu
(işgücüne-ç.) katılım oranı dü­ yerinin her yönü ve iş süresinin işçilerin büyük çoğunluğu ka­
şerken, kadı nlarınki büyük bir her anı üzerindeki idari denetim dı ndır ve kadı nların örgütlenme­
süratle artmaktadı r." Brower­ büyük ölçüde yoğunlaşmıştır. si konusunda özgül yeni yakla­
man, böylelikle bu eğilimlerin işyeri teknolojisi giderek artan şı miara gereksinim giderek
mantıksal sonucunun kadı nlar bir tarzda daha ucuz olan kadın artmaktadır.
ile erkekler aras ındaki katılım ve çocuk işgücü kullanmaya ABD'de kadı nları n konumu­
oranları nın eşlenmesi olduğu uyarianmaktadır - bu, örneğin nu istisnai tarihimizin perspekti­
sonucuna varmaktadır. Kaliforniya Ünivers itesi'nin "de­ finden incelemek gerekmekte­
Gerçekte, o sıralarda ğişik bir işgücünden yararlan­ dir. Burada kadınlar dünyanı n
( 1 974) , kadın işgücünün başat mak üzere" cüce meyva ağaç- en yüksek ölçüde sanayileşmiş,
olduğu sektörlerin giderek ge­ . ları geliştirdiği tarı m gibi teknoloji toplumunun, iktisadi
nişlemesi nedeniyle, piyasada alanlarda dahi böyledir (5) . Bil" tarihi kapitalizmle başlamış bir
erkek işgücünü itme, kadın iş­ gisayarlar ve televizyon ekran­ u lusun büyümesine katılmışlar­
gücünü çekme yönünde bir eği­ ları , her parmak hareketini ve d ır. ilk merkantil aşamasında,
lim oluştuğuna da işaret etmiş­ yüz ifadesini gözleyecek tarz­ vahşi sı nai ve sermaye birikimi
tir. Bu görüş, o günden bugüne, da, her birime yayılmıştır. dönemlerinde rol almışlar, şimdi
dramatik bir biçimde doğru lan­ Gerek küçük, gerekse büyük de yaşianan global finans­
mıştır. Kapitalist birikimin ilkele­ firmaların geçici işgücü ku llanı­ tekelci sermaye biçimine etkin
ri , kapitalizmin doğasına içkin m ındaki artış, işçilerine herhan­ bir şekilde katılmakta ve sömü­
olduğuna göre, "eşitlenmiş" bir gi bir yarar, hatta iş güvencesi rülmektedir. Kapitalizmin ilk ge­
işgücünün yerini giderek daha sağlamalarını gereksiz kılmıştır. lişim evrelerinde kadınlar, ge­
düşük ücretli kadın ağı rlıklı bir "Geçici" işgücü, kapitalist işlet­ nellikle geleneksel bir ro l
işgücüne bırakabileceğini gös­ me için son derece uygun bir oynamaktaydılar - anne, ailenin
termektedir! tarzdır; son derece akışkan ve dayanağı, ev ve çiftlik işçisi rol-
Bu da şimdiden gerçekleş­ Gülnaz Çolak
mektedir. Merkezden kaçan ka­
pitalist ABD sanayi işletmeleri,
Meksika sınırındaki köylerde
maquila-dora'lar -hemen tümü
çok genç kadınlardan o luşan iş­
gücüne son derece düşük üc­
ret ödeyen elektronik ve tekstil
fabrikaları- kurmuştur. (Bu,
M eksika'nın şimdiki devlet baş­
kan ının ülke yasalarında yaptığı
değişiklikler nedeniyle günü­
müzde artık daha da karlı bir
hal almıştır.) Pasifik ü lkeleri
ABD imalatının geri kalan bölü­
mü için çok ucuz bir işgücü
kaynağı oluşturmaktadır; Irian­
da ve Karayipler'de de sigorta
şirketleri, bankalar ve diğerleri
verilerini işlenrnek üzere gönde­
rebilecekleri ucuz bir büro eme­
ği kaynağı bulmuşlardır. Global

42
lerini. Orta s ınıfların gelişmesi ev kadınlığını kadınlığın nihai maktadır.
ve refah düzeylerinin artışıyla hedefi, ideali bellayerek yetişti­ Tekelci kapitalizmin durmak­
birlikte bu kadınlar başka faali­ riimiş kadınları n şu dönemlerde sızın büyüyen bir ucuz işgücü
yetlere de zaman ayırabilir ol­ evlerinden çıkarak işgücüne ka­ kaynağına duyduğu gereksinim,
dular. Bu boş zaman ge nellikle tılması ABD'li kadınların toplum­ 1 960'1arın liberal feminist hare­
sosyal ve eğitsel işlere ve ge­ sal koşulları nda önemli bir tarih­ ketinin, kendi kişisel dayumları
nellikle örgütlenme çalışmaları­ sel dönüşümdür. Günümüz konusunda kadınların bilincini
na ayrı lmaktaydı . Ne ki fabrika ABD'sinde kadı nların çoğu, ça­ yükseltme yönündeki girişimle­
sistemi daha başından itibaren l ışmak zorunda olduğu için ça­ riyle denk düşer. Evin ve ailenin
özellikle dokuma ve giysi ala­ l ışmaktadır; ve günümüzün d ışında çalışan kadın kabul edi­
nında genç kadınları , uzun ça­ genç kadınlarından çoğu, yaşa­ lebilir bir toplumsal norm haline
l ışma süresi ve düşük ücretle mının geri kalan kısmını çalışa­ geldi; bu da kadı nların iktisadi
istihdam etmekteydi ; evde o l­ rak geçirecektir. Günümüzde gücünün ve özsaygısının yük­
sun, çiftlikte olsun çoğu kadı nla­ toplam işgücünün % 45'i kadın­ selmesini olumlu yönde etkiledi.
rın pek boş zamanları yoktu. dır ve 25-54 yaş arasındaki her Bu liberal feminist dalganın yük­
ABD'de kad ınların koşulları 1 O kadından 7'si işgücü içinde­ selişinin tekelci kapitalizmin da­
genellikle işgücüne katılım ve dir (7) . 2000 yıl ına dek, işgücü­ ha düşük maliyetli işgücü kay7
uzaklaşmaların birbirini izlediği ne katılacak olanların yalnızca nağına olan gereksinimine denk
istikrarsız bir görünüm çizer. % 1 5'ini ABD doğumlu beyaz düşmesi, kadınların işgücüne
Ancak şu sıralarda gÇ:izlemle­ erkekler o luştu racaktır (8) . Çalı­ katılımına yeni bir itim kazandır­
nen işgücü piyasasına yığınsal şan kadın sayı sındaki bu nicel d ı . Önceleri anal ık atiğinin yay­
girişler, kadınların ev d ışında patlama, var olan iktisadi koşul­ gın başatlığı göz önünde bulun­
çalıştığı daha önceki dönemle­ larida nitel bir değişimi yansıt- durulursa, çeşitli iletişim ve
rin hiçbirine benzememektedir.
Özgül olarak kapitalizmin günü­ ANNE ÖLDÜ
Susun susun
müzde ulaştığı gelişme aşama­ Düşlerine girip ağiatma beni anne ortalığı birbirine katan erkek cocuklar
sıyla ve sermayenin birikim ve vazodaki solmuş çiçeklerin tutsakladığı küçük bir kız işitemiyor kendi sesini
merkezileşma h ızını artırmak ölüm toz/u aynada ışı/damıyar yüzü
kimliğini yoğurduk/art plastik hamur yitmiş kurdelesi bulunmuyor
için kitlesel ucuz emek ordusu­ göçmen bir perişanlık
na duyduğu sınırsız gereksinim­ rastgele eşya/arla döşedi yalruzlığı Beklerneyin beni
le bağlantılıdır. Boşanma gibi hergün geleceğimi ben olmayarak bir
Susma kadın susma kitabın içine gireceğim
toplumsal etkenierin p>ek çok
acının kaynadığı tencere netret/i sözlerden kaçarak
kadını orta sınıf konforundan iş­ 6tkey/e tır/atacak kapağını açmayınkapağını
çi sınıfı saflarına, hatta setalet susma kadın üşüyorum
koşulları na sürüklediği bir or­ -Beni neden yalnız bıraktın yaşarken
taşınmaz yük/erin altındaki ezik- Susadım anne
tamda tüm düzey, koşul, ırk ve söyle onlara sussun/ar.
u luslardan kadınları etkilemek­ Herkes uyurdu pencerene ölüm geldi
tedir. Bu s ınıf ve ırka bağlı ola­ ve yitik günlerin cenazesi kalkardı pancurları 6rt anne
tabutta çocukluğum yatardı benim
rak kadınların yaşam koşulları n­ hiçbirşey yapmazdı annem Anne öldü
da kesin farklıl ıkların var o lduğu yalnızca yas tutardı öldü ve toprağa gömüldü
gerçeğini yadsımak anlamına kim söylemişti yaşadığım
Kaşiarım değil benzer sana kanser/i hücreleri evli/ikierin
gelmez; ancak günümüzde kay­
g6zyaş/aiım zırlar gibi büyüttü çocukları
gılarımızı birbirine yaklaştıracak en büyük kurtarıcın Allah
çok daha fazla sayıda toplum­ şaşmrdı bizim evin yolunu Anne öldü
zaten konuk edemezdik onu bir kadın lazım erkeklere bakacak
sal süreç birlikte etkilemektedir.
döküm saçı m laneti yaşantının
Daha önce her yerde yoksul hüzün/ü toz örtüsüydü odalarm NEŞE YAŞlN
kadınlar, "dışarlıklı" kadınlar ai­
lelerinin geçimine katkıda bu­ Bir çığlık gelirdi çığ gibi
yorganm altına gizlenirdi çocuklar
lunmak üzere işgüçlerini pazar­
lamanı n yolunu bulmuşlardı. haykmrdı erkek sesi
Ancak "bizler" gibi çok sayıda kendi çaresizfiğini

orta sınıf kadınının annelik ve

43
propaganda kan-allarından şa­ rak) daha düşük ücretli "ev­ kullanılmayacaktı.
şırtıcı ölçüde onay ve destek işi"nin yeniden gündeme getiril­ Bu gösterinin bir diğer
gördü. mesi, tüm işçilerin ücretlerini önemli yönü, demografik bileşi­
Değişen toplumsal iklim ve düşürmede kullanı labilecek miydi. Göstericilerin çoğu kadı n
bekar anneliğin giderek yaygı n­ yöntemlerin ikisini oluşturuyor. olmakla birlikte , çok sayıda er­
laşması , kadınların karşı karşıya Çalışan erkekler, kendi çı­ kek de Ratılmı ştı. Olağanüstü
bulunduğu özel çocuk bakımı karları için kadın liderleri tanı­ çok sayıda genç kadının katıl­
ve düşük ücret sorunları nı daha mak ve desteklemek ve yeni bi­ mas ı , özellikle kendi yaşamları­
da ağırlaştırmaktadır. Kadının çimde bir işçi hareketi yaratmak nın denetimi için birlikte müca­
bir erkekten iktisadi bakımdan için kadınlarla birlikte çalışmak dele etme gereksiniminin -ve
bağımsızlaşması , o nu kapitalist zorundadır. Sosyalist yönelimli yetisinin- bilincinde olduklarını
iş pazarıyla doğrudan ilişkilerin­ erkekler; toplum içinde kadınla­ gösterir umut dolu ve anlamlı
den elde etteği sınırlı, düşük üc­ rın konumunun bir ertelemeden bir. işaretti. Aralarında başka fe­
retlere daha fazla bağ ı mlı kıl­ "devrim sonrası" işlerden biri ol­ mirıist mitingiere kat ılanlardan
makta ve onu mutfak ve aile madığını kavramak zorunda ka­ çok daha fazla sayıda genç Af­
sorumluluklarından kurtarmak­ lacaklardır. Kadınların çok yönlü rika-Amerikalı kad ı n da bulun­
tadır. Kadının para için ev dışın­ deneyimleri, sömürülüş ve mü­ maktaydı. Bu genç kadınlar ev
da çalışmasının toplumsal kabul cadelelerinin özgül doğası ve kadıniiğı ile "çalışan annelik"
edilebilirliğini savunanların teş­ pazar ekonomisiyle yeni ilişkile­ arası nda seçim yapma şansı ol­
vikleri, çocukların bakımı için ri konusunda kavrayış, global mayan bir kuşağı n mensuplarıy­
önlemler içermiyordu . Bu halen kapitalizmin üretim ilişkilerinde d ı . Pek çoğu, sonunda "bekar
acil bir sorun olarak varlığını olagelen değişikliklerin tahlilin­ anne" olarak kalacaktı . Kendi
sürdürmektedir. Yanıt, mutfağın de merkezi bir önem taşı makta­ doğurganlıklarının denetimi,
yalıtılmışlığına ve b ir erkeğin e li­ dır. Bu kavrayışın üzerinde te­ kendilerinin ve çocuklarının ikti­
ne bakar duruma ge-ri dönüşte mellenen bir eylemsellik geliş­ sadi geleceğinin denetiminde
bulunmaz ve burada aranma­ miş sanayi kapitalizminin inkarı­ asli bir önem taşımaktaydı .
malıdır da, Siyasal kurumların nı ve sosyalizme dönüşmesini Gösterinin coğrafi çeşitliliği,
onca patırtısını yaptıkları göster­ sağlayacak anahtardır. bu kadınların kararlılığına tanık­
melik çocuk bakım ı programları­ Ek: Kadı nları n du ru muna lık etmekteydi. Hemen tüm eya­
nın ötesinde başka yanıtlar var­ ilişkin oturumları bakımından Jetler temsil edilmekteydi, pek­
d ı . Ancak bunlar, yalnızca insan olağanüstü yoksul geçen Sos­ çok başka ü lkede Washington'a
refahı n ı n kar dürtüsüne öncelik yalist Bilirnciler Konferansı'ndan gelebilmek için 24 saat otobüs
taşı ması durumunda bulunabi­ tam bir hafta sonra, 9 Nisan yolculuğu yapan kadınlar da
leceklerdir. Işgücünün kadınlaş­ 1 989'da Washington'da kadın­ vardı ve tüm gelmek isteyenleri
masının iktisadi anlamı ye ni ların kurtuluşu için tarihsel bir taşıyacak kadar çok otobüs bu­
yeni ortaya çıkartılmaktadır. yürüyüş yap ıldı. Bu gösterinin lunamamıştı !
Browerman'ın işaret ettiği gibi, devasa boyutlarının ötesinde ta­ Gelecekteki feminist eylem­
kad ı n istihdamının özelliklerinin rih e geçecek birkaç özelliği da­ lerin yönelişi tümüyle aydınlan­
i ncelenmesi, günümüz çalışma ha vardır. Kürtaj hakları t�ması, mış değildir. Gösterinin büyük­
hayatına ilişkin araştırmaların yürüyüşçülerce ırkçı "nüfus lüğü ve militaniiğı örgütleyicileri­
merkezini oluşturmaktadır. Çalı - ­ kontrolü" ya da "refah indirimi" ni dahi şaşırtmı ştır; bundan son­
şan kadınların üretici güçlere, önermalerine değil, kadının ra ne yapılabileceği konusunda
yönetici hegemonyaya, işgücü­ kendi bedeninin kullanımını de­ açı k görüşlü bir liderlik oluşma"
nün değişik sektörlerindeki er­ netleme hakkıyla bağlantı landı­ mış olabilir. Ancak genç kadın­
keklere ve birbirlerine o lan iliş­ rılmıştı. Bu , binlerce yıldır kad ı n­ lar arasındaki eylem potansiyeli
kileri eleştirel olarak ince_l eme­ lara tanınmayan bir hakk ı ; ve açıkça ortadadır.
mektedir. Kapitalizmin çelişkile­ bu temel insan özgürlüğünün •Rüth Berman, elli yıldı r sol
ri yoğunlaştıkça gerek kadın, bilinçli, tekrar tekrar vurgulana­ hareket içinde yeralan bir femi­
gerekse erkek işçilerin koşulları rak talep edilmesi, gerçekten nisttir. Bu makale, 1 Nisan
son derece ağırlaşacaktır. Çoğu devrimci bir eylem oluşturmak­ 1 989'da New York kentinde dü­
kadın olan yarım-günlük işçile­ taydı . Kadınların yaşamı ve zenlenen Sosyalist Bilirnciler
rin kullanımı ve (gerek dikiş ma­ analığı, artık kilise ideolojisi ve Konferansı'na sunduğu tebliğin
kinesi, gerekse bilgisayar ola- devlet iktidarını güçlendirmeda gözden geçirilmiş biçimidir.
44
SAGLIKLI İNSAN
Müge KONOR

11 u zmanlar hava kirliliğine


karşı maske takmamızı
talıklarına yol açıyor. . . "
"Aids hızla yayılıyor. . . "
Bayram öncesi, yolda bir ar­
kadaşıma rastladm. Yaz gü ne­
öneriyorlar.. ." "Güneş ışı nları kanser yapı­ şinin kavurduğu beton bloklar
"Naylon torbalarda satılan yi­ yor. .. " arasından gökyüzü ne baka ba­
yeceklerin kansere yol açt ığı "Sağlıklı cinsel yaşam için ka çok yorgun olduğunu , denizi
belirtildi. ..
" stresten uzak durunuz . . . " özlediğini anlattı bana.
"Teflon kapların insan sağl ı­ "Sentetik giyeceklerin cilt -Tatili iple çekiyorum, dedi,
ğına zararlı olduğu açıklandı. . . " kanserine neden olduğu belirtili­ Yalova'ya gidiyoruz . . .
"Prof. Dr. . . . . . . . . hayvansal yor . . . " Yüreğimizi sıziatan bir im­
yağlardan uzak durmamız ı , bit­ Gazeteler çarşaf çarşaf . . . renmeyle iyi yolculuklar dile­
kisel sıvı yağları yememizi öne- G ü n geçmiyor ki, günlük gaze­ dim . . . Bayram günü "çat· kapı"
riyor. . . " _
telerimizin ince yazılarla dolu gelmezler mi? . . .
"Kalp ve damar sağlığımız sütunlarında benzeri bir uyarı -Hani s i z denize gidecekti­
için balık ve tavuğu yeğlemeli­ olmasın. Bazen iç sayfaların bir . niz? . . . dedim.
yiz. . ." yerine sıkıştırılmış sağlık köşe le­ Karı koca birbirlerine bakıp
·

"Yumurta kolestrolü artırı­ rinde, bazen- yeterince çarpıcı gülüştüler,


yor . . .
" haber bulunamadığı günlerde -Tatil parasını yedik biz . . . ,
"Kanserin en önemli nedeni -baş sayfada iri punto manşet­ dediler.
sigaradır... " lerle . . . Bilmem hangi bilim dergisin­
"Deterjanlar insan sağlığını Yaşayamaz olduk . . . Yiyemi­ de insan sağlığına zararlı mut­
tehdit ediyor. . . " yoruz, içemiyoruz. Manavda fak eşyaları üstüne "mufassal"
"Plastik kaplara konan sıcak meyvelere, bakkalda yağurt bir yazı okumuşlar. Son yı llarda
yemekierin kanser yaptığı açık­ kaplarına, kutu sütlerine uzanır­ okuduklarının üstüne tuz biber
landı. .. " ken e llerimiz titriyor. Korku in­ ekmiş bu yaz ı . Bir kanser kor­
"Dü nya Sağlık Örgütü hor­ ceden ineeye yüreğimizi sarı­ kusudur çöreklenip oturmuş yü­
monlu et ve meyve-sebzelerin yar... Dost toplantılarının tadı reklerine .. M utfaklarında ne ka­
insan sağlığına zararları konu­ yaz günleri açık hava bahçeleri­ dar teflon, melamin, plastik
sunda bir rapor yayınlad ı . .. " nin kokusu, ince belli bardaklar­ eşya varsa kaldırıp . . . almamış­
"Filizlenmiş patates ve soğa­ da dumanı tüte tüte yüzümüze lar. . . atmam ışlar da kapıcıyla
nın sakat çocuk doğumlarına gülen çay. . . Bardağı dudakları­ eve temizliğe gelen kadına ver­
yol açt ığı bildirdi. .. " mıza götürürken dudaklarımız mişler. Kapıcılarla temizlik işçi­
"Beyin hücrelerimizin iyi bes­ kıpır kıpır, kararsız. içsek mi, iç­ leri insanüstü yaratıklar ne de
lenmesi için bol fosforlu yiye­ mesek mi? .. Öyle ya, çay dedi­ olsa. . . Onlara birşeycikler ol­
ceklere ağırlık vermeliyiz . . . " ğin radyasyon yükü . . . Tatlı tatlı maz. Tatil için ayırdıkiarı paray-
"Sağlıklı yaşamak için her­ içersin de acısı ne zaman çıkar, . la da gidip mutfaklarını cam,
gün yağurt yiyiniz . . . " belli değil. Hani neredeyse bir porselen, çelik eşyayla donat­
"Plastik kaplarda pazarianan ·
bardak su içebilmek için bile, mışlar.
yoğuı:t kanser yapıyor ... " analiz laboratuvarlarının kapı� -Kansere yakalanma tehlike­
"Deniz kirliliği bağırsak has- sında kuyruğa gireceğiz . . . sini yok edebildiniz mi bari? di-

45
ye sordum hafif alaylı . de dikkatinizi çekmiştir. . . Var ol­ cek miyiz ki, bir bölümümüz in­
Arkadaşımla inceden eğleni­ duğmuz günden bu yana içimi­ ce diyet hesaplarıyla daha uzun
yordum ya, için için de huzur­ ze kök salan ve gitgide güçle­ yaşama yollarını ararken, öte­
suzdu m. Geçen yıl, ancak bir­ nen bencilliğimizle hep daha de, hemcinslerimiz açlıtkan öl­
kaç yılda bir, barkaç gün uzun yaşamanı n , ölümü kendi­ mesinler. . .
kavuşabildiğim denize doğru mizden biraz daha uzaklaştı r­ Bin bir çeşit önlemle bedeni­
yürürken dalgalara g izli bir ü r­ manın yollarını arıyoruz. Ama mizde kanser tümörü oluşması
küntüyle bakan, ya da kararan e rdemli insan olabilme konu­ tehlikesini, ya da oluşanları, yo­
tenirnde kanser izleri arayan çıl­ sunda duyduğumuz, duymamız kettik diyelim. Ya kendi kendi­
gın ben değili miydim? .. . gereken kaygı gitgide azalmak­ mize, içimizde büyüttüğümüz
Artık apartmanlarımıza g irdi­ ta. . . Sevginin, barış ın, dostlu­ kin, haset, hırs, öfke ·yumakları­
ğimizde, tereyağır:ı ı n , kapı ların ğun güzelliğini, değer biçilmezli­ na ne demeli? Bu elle tutulmaz,
dışına taşan o mis gibi kokusu­ ğini anlatan yazılar pek ilişmiyor gözle görülmez yumruları sa­
nu da duyamaz olduk. Çünkü artık gözlerimize. Son yıllarda i l­ ğaltacak radyoterapi sistemi
hiçbirimiz -az çok bilinçli, az gimizin odak noktası genellikle hangisi acaba? ..
çok okumuş hiçbir kadı n- oca­ beden sağlığımız ... Ya beynimiz? . . Yüzyı llardır
ğın üstünde cız ı rdata cızırdata Şimdi varsayalım ki, uzman­ kafatasımızın içinde övünçle ta­
e rittiğimiz terayağını dökmüyo­ Iann önerilerine, uyarılarına bü­ şıdığı mız, tıp bilimin gizini hala
ruz pilavın ü stüne. Onun yerine tü nüyle kulak verdik. Yap dedik­ çözarnediği o en değerli organı­
tatsız tuzsuz sıvı yağlarla da­ lerini yaptık, yapma dediklerini mız . . . Yirminci yüzyılın uygar in­
mak zevkimizi köreltiyoruz . . . yapmadık. Ye dediklerini yeme­ san olma bilincini içinde viüı.­
Ne demiş ozan? .. "Medeni­ dik. Sonuçta da ortalama yet­ minler, mineraller, fosforlu
yet dediğin tek dişi kalmış cana­ miş yıllık ömürümüzü bir o ka­ gıdalarla "fevkalade mükemme­
var . . . " Evet, yirminci yüzyıl uy­ dar daha uzatabildik.. Ancak len" beslendiğimiz beynimiz,
garlığı kanser, aids, kolestrol, böylesine uzu n ve sağlıklı yaşa­ zekarn ız . . . Bu besili hücrelerimi­
e nfarktüs gibi bilmem kaç başlı mamızın, insanlığın geleceğine zi yeterince eğitebilecek miyiz?
canavar oldu, üstümüze üstü­ neler getirebileceğini, ne yarar­ Özgür düşüneeye saygı duyma­
müze geliyor. Bizler de yüreği­ ları olabileceğini tartışmamızın yı öğrenebilecek miyiz ki, aklı­
miz korku dolu, bu amans ız ca­ günü gelmedi mi hala? . . mızı köreltmek yerine, sevgi ve
navarla savaşıyoruz. Sağlıklı, Sertleşmemiş damarları mı­ dostlukla beslenmiş geniş, de­
uzun yaşamanı n yollarını arıyo­ za, kolestrolü , total lipiti, sedimi rin bir düşün yelpazesi içinde
ruz. titizlikle ayarlanmış kan ımızı geliştirelim. Sınırsız zekarn ız ı in­
Beni yanlış anlamayın . . . Bü­ pompalayan, enfaktüs tehl ike� sanl ığı mızı n, ge leceğimizin -
tün bu saydıklarım önemsizdir, sinden enikonu uzak yürekleri­ yararına olduğu kadar zararına
. qu uyanlara kulaklarımızı tıka­ mizde, birbirimize sevgiyi, dost­ değil- bütünüyle yararına kul­
yalı m demek istemiyorum. Dün­ luğu çoğailabilecek miyiz? . . lanabilecek miyiz? ..
yamızı biz insanlar bu duruma I nsanın insana saygı duyma­ lstersek uzmanların yaptığı
getirdik. Her köşesinden güzel­ sını, insanın insan haklarına sal­ uyarıları n hepsine kulak verip
likler fışkıran bir sevilesi geze­ dırmamasını deneyebilecek mi­ bütün önlemleri alalım ve bede­
gen, bizim ellerimizde, bize yiz ki, onca özen gösterdiğimiz nimize iki yüzyıla yakın bir ya­
düşman bir topaç o ldu . . . "Zara­ bedenlerimizi hunhar savaşlara şam süresi sağlayabilelim. He­
rın neresinden dönülse kardır" ya da trafiğe kurban vermeye­ pimiz biraraya ge lip saygının,
hesabı, kendi yaptığımız yanlış­ lim . . . dostluğun, barışın, erdemin yo­
ları düzeltmeye çalışmak ve bi­ Dü nyamızın insanoğluna lunu arayıp bulmadıkça, "Sağ­
ze armağan edilen değerli be­ sunduğu nimetleri gerçek an­ l ıklı insanı yarattık ve yaşat­
denimize - aşırıya kaçmadan lamda paylaşmayı öğrenebile- tık ... ", diyebilecek miyiz? . .
- özen göstermek, elbette gö-
revimiz . . . -..yeni 6iryayınevt.: - : . - - - _,. . .yeni 6ir Kitap ..
Ama . . . Beylik deyişle, ma-
dalyonun bir de öteki yüzü var..
Bütün b u uyarılar, alınan önlem­
DUŞLER VE SEYREKZAMANLAR
1990 Ywıus Nadi Şiir Mansiyon 6dülü
ler, gerçekten sağlıklı insan o la­
bilmemiz için yeterli mi? Sizin SÜHA TUGTEPE

46
ZEYNEP ALiYE İLE SÖYLEŞi
Fatma ARSLAN

Zeynep Hamm, "Yaşamak Masal Değil" adlt ki­ ...:... insan ilişkilerinin toplumsal boyutlanm vurgula­
tabtniZI okudum. Okurken her öykünüzün arkasm­ rnamzia birlikte kişilerin bireysel çözüm araytşlan
dan gözümün önüne kendi yaşanttmdan kesitler içinde olduklanm görüyoruz. Yeni beraberlikler
geldi ve kitabtmzla bütün/eşfiğimi hissettim. Biraz farkit bir çözümsüzlük riski taştmtyor mu ?
kendinizden sözeder misiniz? Yazmaya ne zaman - Alain, Descartes'in, "Düşü nüyorum, öyleyse
başladmtz, sizi yazmaya iten neydi çevrenizin etki­ varı m." sözünü, "istiyorum, öyleyse varım." biçimin­
si oldu mu ? de değiştirmiş. Bu anlamda ona katılıyorum.
-Yazmaya pek çok yazar gibi günce artı şiirle - Sizce özlenen güzel beraberliği yakalama
başladım. Öykü çalışmalarına disiplinli bir şekilde koşullan nelerdir?
yönelmem çok uzun yıllar öncesin� gitmiyor. Çev­ - Bana göre güzellikler, koşulların girdiği yerde
re min, yazmam üzerinde etkisi oldu mu, sorunuza, biter. Öyle hassas, kırılgan çünkü. Ama kişilerin
başka türlüsü mümkün mü? sorusuyla yanıt verebi­ açı klık-dürüstlük gibi ilkeleri olması gerektiğine ina­
lirim. Yazma, bir etki tepki olayıdır. nıyorum. Son dönemlerde "Kısıtlanmama, özgürlü­
- Yazmaya başladtktan sonra çevrenizin olum­ ğünden ödün vermeme, birlikteliğe hesapçı yaklaş­
lu, olumsuz yönleri yaşadtğtntz yazar/tk sürecini na­ mama" gibi terelellimler getiren bir kesim gözle­
st/ e tkiledi? niyor. Bana göre aşk (Beraberlik denince ilk bu ge­
- Masa başına oturduğumda iki başlı bir cana­ liyor aklıma. iflah olmaz bir romantiğim ben) , doğa­
varla boğuşmak zorunda kalırım. Birincisi neyi ya­ sı itibarıyla soru mluluk demek. Kendimize ve karşı­
zacağı m, ikincisi nası l yazacağı m . Yazar, neyi ya­ mızdakine saygıyı yitirmemek, kendimizi iyi
zacağını dünya görüşü doğrultusunda seçer. Nas ı l tanımak, birlikte olmayı düşündüğümüz insanda
yazacağı ise süreç içinde iyice olgunlaşır, kimliğini çoğalacağımıza inanmak demek. Sonuçta, güzel
bulur. beraberlikleri, taşıdığı güzellikleri yitirmemek iste­
- Öykü/erinizde kadtn erkek ilişkilerinde birey­ yenler yaşatabilir, diyorum.
lerin çözümsüzlüklerinin toplumsal boyutlanm açar - Öykü/erinizde kahramanlanmzm önce insan
mtsmtz? olmamn onuruyla donaltmit olduğunu görüyoruz.
- Türkiye, Islam dünyasıyla Avrupa arası nda Bu gerçek yaşamla ne kadar çaktştyor?
bir gel-gitler ülkesi. Bu konum, halkı m ızın her kesi­ - "iyiliğimizi istiyorlar, vermeyeceğiz" diyor bir
mini değişik biçimde etkiliyor. Örgün eğitimde batılı şair, bir başkası "Hayat ım seni incitebilir-hayatımız
ü lkelere gülümsenir, çocuğun cinsiyeti değil insan incitebilir seni-çünkü kirlidir" dizeleriyle hıçkırıyor.
olması esas alınır, yetenekleri keşfedilmeye çalışı­ Bir başka şairden alı ntıyla; rimesele esir düşmekte
l ıp demokrat yapılı bireyler olmaya yönlendirilirken, değil, teslim olmamakta bütün mesele ."
evinde-yakın çevresinde kız veya erkek çocuk ayrı­ - Sizce evlilik kurumu kadm ve erkek beraber­
mı ön planda olmak üzere dinsel-geleneksel eğitim fiğini nastl etkiliyor?
pompalanırsa, bu çelişki , kişinin kendisiyle ve karşı - "Ailenin reisi e rkektir" yasası bile tek başı na
cinsle sürekli çekişmesini getirmez mi? Sonuçta konuyu açıklamaya yeterli. Kadı n daha ilk günden,
mutsuz kadın-mutsuz e rkek toplumu haline gelme­ erkeğin soyadını alıyor, onun yönetimini kabul edi­
miz doğal değil mi? yor.

47
- Evlilik kurumunda, kadmm ilmiği kendi kendi­ olarak bir arkadaş geçenlerde, yürekli olunmas ı ge­
nin boynuna geçirdiğini söylüyorsunuz. Evlilik kuru­ rektiğini savunuyordu. .. Mizah yazarları için kor­
mu kadrn üzerinde bireysel ve toplumsal olarak na­ kunç sınırsız kaynak su nan bir ü lkeyiz anlayacağı­
st/ bir duvar örüyor? nız ...
- Bizim ülkemizde kadın evlilikle birlikte kendi­ - Kadm yazar kendi cinsel kimliğini de taşıyan
ni reddetmek zorunda kalıyor, desem sizce çok mu birey olarak yapıtmm oluşumundan, yaym ve eleşti­
abartmış olurum? risine değin geçen aşamada ne tür zorluklar yaşt­
-Aynı ekonomik ve sosyal koşullarda yaşayan yor?
kadm ve erkeklerin eğitim-çaltşma ve meslekleri - Ustalardan- biri "Yaşamak zor zaanat" demiş.
seçip alanlanmn cins konumlan açısmdan nastl de­ Ben, kadın olarak yaşamanın, daha zor olduğuna
ğerlendiriyorsunuz? inanıyorum. Hele iddialıysanız, iki kat daha güçlü ,
- Kiş!, kadın işi-erkek işi, kadınca-erkakçe ayrı­ iki kat kuşkucu, iki kat saldırıya hazı r, iki kat içinize
mıyla yetişiyor. Belli yaşiara gelindiğinde kız çocuk kapanık almalısınız. Ama yazdıklarımı okuyup bana
annesinin, erkek çocuk babas ı n ın benzeri olma sü­ güç veren yazar arkadaşların hemen hepsinin er­
recini hemen hemen tamamlamış o luyor. Bizim gibi kek olduğunu da burada belirtmek zorundayım. ( Iç­
elinin hamuruyla erkek işine karışan eksik etekle­ lerine kolay kolay dalamadığınız, ancak yüzünüze
reyse, ağzının payı verilmeye çalışı lıyor zaten. kapıları kapamayan arkadaşlar.)
- Kadmm aile içi konumu onun yazar olabilme - Dünya yazını göz Ônüne . almdığmda kadm
ve yazar olarak üretme koşullarını nasıl etkiliyor? yazartann sayısmm az olmasını nasıl açıklıyorsu­
Oscar Wilde, sanatçının önce hayatta deneyim­ nuz?
li olması gerektiğini söyler. Katherine Mansfield, - Çeşitli sorulara verdiğim yanıtlarda konuyu
yazabilmak için, yaşamak istediğini söyler. iyi bir zaten açıklığa kavuşturduğumuza inan ıyoru m. An­
yazar olabilmenin temel koşulunun hayat okulunda cak bir de yazmayı deneyip bundan vazgeçen ke­
ve en güç işlerde çalışarak, pişmekten geçtiğine sim var. Çünkü başarılı olmak isteyen kadının arka­
inanıyorum. Kimsenin masa başı nda oturarak, ha­ sı nda olsa olsa kendi gölgesi, bir de yalnızlık, düş
yatm dışında kalarak ütopyalarla gerçekleri yazaca­ kırıklığ ı , mutsuzluk yer alabilir.
ğı n ı sanmıyorum. -Sizce 1 9. ve 20. yüzyıl yazılarmda kadm fark­
- Yazar araştırma, inceleme ve gözlemlerini lt olarak konum/anıyor. Bu farkllfaşmayt nasıl açtkft­
kendi duygu ve düşünceleri ile yağurarak yapıtlan­ yorsunuz?
na aktanyor. Sizce Türkiye'de kadm yazann incele­ - On dokuzuncu yüzyıldan yiçminci yüzyı la de­
me ve gözlem yapma olanağı ne kadardır? Yazann mokratikleşme hareketleri, çığ gibi büyüdü ; bilim­
konu seçimini etkiliyor mu? teknik, iletişim gelişip yaygınlaşt ı ; pek çok tabu yı­
- "Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyü­ kıld ı ; dünya küçüldü ... Yazın dünyasının bütün
müzdür'' demekle köyü sahiplenemezsiniz. Toplum bunlardan etkilenmemesi düşünülebilir mi?
d ışına düşmüş insanları yazmak :stedim hep. Bir -Feminizm ve kadın hareketi hakkmda düşün­
gün belki , umudumu hala taşıyorum. dükleriniz. . .
- Toplumun cinslere yönelik değer yargılan - Ekonomik-demokratik-sosyal- .kültürel hakla­
yazarm yaptt/anndaki tipiemeleri nasıl etkiliyor? rın geliştirilmesini talep eden bütün girişimleri se­
- N e, az ama öz konuşan, yumruğu sıkı, karar­ ·laml ıyorum.
l ı , verdiği sözü canı pahasına tutan, bir görüşte - Kadın hareketinin ideolojik otarak bağtmsız
aşık olduğu kızı yaşamı boyu seven erkek tipleri, olmasını nastf değerlendiriyorsunuz?
ne de dokununca kırılıveren, bakireliğini yitirdiğinde - Organik anlamda bir bağ olmaması nı kaste­
intihar ed en, kocasının ölümüyle fani dü nyadan eli­ diyorsunuz sanırım. Yoksa apolitik kalma diye bir
ni eteğini çeken kadın tipleri gökten zembille inme­ şey düşünemiyorum. Ancak her tür siyasal görüş­
di herhalde . ten kadının, barış-ilerleme-demokratik kazanı mlar
- Kadm cinselliğini var olan yazm içersinde ve· uğruna, insanı n insan tarafı ndan sömürülmesine
özel olarak kadm eserlerinde yer aftştnı nastl de­ karşı kurulacak birliklerde yer alabildiği örgütlen­
ğerlendiriyorsunuz? Kadrn yazar bu akımlarda öz­ melerin başarabileceğine inanıyorum. Sanırım söy­
gür mü? leşimizin sonuna geldik. Nokta kanmadan önce 8
- Evet, örtülere sararak, paketiere koyarak ka­ Mart U luslararası Kadı nlar Günü'müz kutlu olsun,
dın cinsel liğini işlemeye çalışıyoruz. Çok garip değil diyebilir miyim?
mi, anal ığın kutsal sayılıp da, analığı gerçekleştire­
cek olayın "tu kaka" görülmesi? . . . Bu konuyla ilgili

48
SANATLA HAFTA S ONU

Bir hafta sonunu sanatla iç içe geçirmek isterseniz


sizi bekliyoruz.

Konu : YAZlN SERÜVENi


Konuşan : Aydın Öztürk
Tarih : 9 Mart Cumartesi Saat 14.00
Yer : TYS S alonu, Galipdede Cad. No. 48/5
Tünel-Beyoğlu

Konu : '80 SONRASI ROMAN


Konuşan : Öner Yağcı
Tarih : 23 Mart Cumartesi Saat 1 4.00
Yer : TYS S alonu, Galipdede Cad. No: 48/5
Tünel-Beyoğlu

You might also like