You are on page 1of 84

EDEBiYAT ABONE FORMU

+/I.��J.�
..(Derginize 1 yıllık abone olmak istiyorum.)

ADlM ve SOYADIM: ................................................................. .

ADRESiM: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

........ : ......... POSTA KODU:. ŞEHiR: ........................


TELEFONUM:...................... FAKS:....................................... .

FATURA ADRESIM: ................................................................. .

POSTA KODU: C � ŞEHIR:............................................ .

VERGi DAiRESI:.............................................. NO: ................ .

MESLEGiM: ............................YAŞ: ..... CiNSiYET: ED KD


1 YILLIK ABONE ÜCRETi: 3.000.000 TL
Banka ile yapılacak ödemeler için:
AKBANK
BAKlRKÖY ŞUBESi
Hesap No:
DHN/ 50468-01-8
Kredi kartı ile yapacağınız ödemeler için:
Abone ücreti olan 3.000.000 T L'yi aşağıda belirttiğim kredi
kartı hesabıma borç kaydediniz.

D MASTER CARD DvisA

D EUROCARD D AMERiCAN EKSPRESS


DDDD DDDD DDDD DDDD
Kart No: DO DO
Son kullanma tarihi: imza: �]
ÖDEME YAPTIKTAN SONRA, banka dekontunu ve doldurduğunuz abone
formunu aşağıdaki adrese postalayın veya fakslayın.

YAYSAT A.Ş. ABONE SERVISI HÜRRI Y ET MEDYA TOWER 34554


GÜNEŞLl/iSTANBUL
TEL: 0212 657 68 30 FAX: 0212 657 68 75

e Derginiz, abone işlemlerinin tamamlanmasından sonra özel ulaşım sistemi

Abone laniara ile düzenli olarak adresinize teslim edilecektir.


e Bir aksaklık halinde ( 0212 657 68 30 ) no'lu telefonu arayabilirsiniz.

bir derai bedava e Yurtdışı ve KKTC aboneliği için ( 0212 657 68 30) no'lu telefondan bilgi
alabilirsiniz.
;:(:

EDiTÖR'derli, . -ı,.y,
-

YAŞ.A..SlN

EDEBiYAT TARTlŞALlM!
..p�� Milli Eğitim Bakanlığı, liselerin edebiyat programını değiştiriyor mu? Her
Hükümetle gündeme gelen bu soruyu MEB Müsteşarı Sayın Bener
AD Yayıncılık A. Ş. adına sahibi
Cordan'a sorduk. Sayın Cordan, tartışılarak programın ayıklanmasından
AYDIN DOGAN
Murahhas Üye ve Genel Müdür yana. Dahası "derginiz bu tartışmanın platformu olabilir" diyor. Tartışmayı
MUHITTIN KAZIMOGLU elbette isteriz. Dahası buradan da tüm edebiyat öğretmenlerine, öğren­
Genel Yayın Yönetmeni ve cilere, üniversite öğretim üyelerine, edebiyatçtiara çağrıda bulunuyor, nasıl
Sorumlu Yazı Işleri Müdürü bir edebiyat programı istediklerini soruyoruz. Ve dergimize çok öz olarak
HIKMET ALTINKAYNAK yazmalarını istiyoruz.
DANIŞMA KURULU Sözümüzün bu noktasında, biliyorsunuz ki, "Türkçe üzerine" yazan arka­
Oktay Akbal, Ataol Behramoğlu,
daşlarımiz Feyza Hepçilinglrler ve Sevgi Özel, dil sorunlarını sergiliyorlar.
Nüket Esen, Vedat Günyol, Doğan Hızlan,
Zülfü Livaneli, Erdal Öz, Y üksel Pazarkaya, Bu konuyu da tartışmaya açmak istiyoruz.
Ülkü Tamer, Buket Uzuner TartışmayaErdal Öz'ün kendisiyle söyleşi yapan Zeynep Aliye'ye söyle­
YAYlN KURULU diği, "Günümüz öykücüsü kendi öyküsünü yaratmaya çalışıyor. Bence
Feridun Andaç, Zeynep Arıkanlı, yanlışlık da buradan geliyor. Bir dilin kullanı/ış ve gelişme tarihi vardır.
Ayça Atikoğlu, Anahid Hazaryan,
Bunu izlemeyen yazarlar kopuyorlar ve yanlış bir yerden başlıyorlar
Ece Temelkuran, Murat Yalçın,
Esra Zeynep öyküye. Mesela bir insanın Borges'ten yola çıkarak yazmaya başlamasının
GÖRSEL YÖNETMEN onu hiçbir yere götüreceğine inanmıyorum. Borges'i çok sevmeme
Ertan Gökemre rağmen." sözlerini eklememiz gerekir, diye düşünüyoruz.
SAYFA DÜZENI Geçen ay Fazıl Hüsnü Dağlarca, trafik canavarının elinden zor kurtuldu.
Hasan Karayavuz Kendisine bir kez daha geçmiş olsun diyoruz. Bu arada sitemli sözünü
KAPAK
aktarmak istiyoruz. Dağlarca diyordu ki; "Bir kamyon çarptı, bir kamyon
Nuri lyem
"Üç güzeller''
dolusu medya mensubu beni hatırladı!"
lLLÜSTRASYONLAR Bu ayki kapak ressamımız, Truva Folklor Araştırmaları Derneği'nin verdiği
Ercan Akyol, Nural Birden, 1997 Truva Folklor-Sanat Ödülleri'nin "Plastik Sanatlar" dalı ödülünü
Sunder Erdo�an, Mahmut Karatoprak
FOTOGRAFLAR kazanan, büyük usta Nuri iyem. Geçen ay duyurduğumuz " yılın kitabı ve
Muzaffer Kantarcıo�lu, yazan" anketi sonucuna bağlı olarak Memet Fuat ve Erdal Öz'le söyleşiler
Süleyman Tel, Çiğdem Özcan
gerçekleştirdik, bu gelecek ay öteki yazarlarla da sürecek .
DÜZELTI
Yılın kitabı ve yazarının yayımcıianna 1997'yi sorduk, değerlendirdiler.
Süleyman Gül, Füsun Güler
1998'deki programlarını açıkladılar. Ayrıca yayıncılığın du�yenlerinden
Ahmet Tevfik Kütlü yü bir hukuk duayeni Yekta Güngör Ozden anlattı.
REKPA
'

Yurtdışından henüz gelen Ayşe Kulln'le ilgili söyleşimizi ve bir öyküsünü,


Genel Müdür yayımcısı Erol Erduran'ın yazısını gelecek. ay sunacağız. Uğur Büke'nin
Neslihan TOKCAN
"kitap satış fuarları anlayişının en kisa zamanda bıçak altına yatmlacağına
Genel Müdür Yardımcısı
Aysun BAYAZITOG LU inanıyoruz" yargısı, yayınevi-kitabevi-okur ilişkisinin bu fuarlarla bozulması
Grup Satış Direktörü savından kaynaklanıyor. Büke'nin bu savını da tartışmaya açıyoruz.
Nil ERTAN
Grup Satış Müdürü
Mehmet Başaran'ın "Hasan-Ali Yücel", Yusuf Çotuksöken'in "Pertev Nai/i
Nihai AYAN Boratav" üzerine olan yazılarını genç okurlarımızın Yücel'i ve Boratav'ı
Satış Müdürü
Beste PAYDAŞ daha iyi tanımaları, yetkililerin de bu iki kültür adamını anımsamaları için
Ürün Direktörü okumalarını öneriyoruz.
Nilüfer VURAL
Doğumunun 100. yılında arkadaşlarımız Bertolt Brecht'i değerlendirdiler.
Rezervasyon
Tel:oı2-677 06 37 1 02ı2-677 os sı Bu ay bir yandan Genco Erkal'ın "Yosma"sını, bir yandan Şehir
Faks 02ı2-677 06 3 61 02ı2 677 06 67
Küçük Ilan Bürosu Tiyatroları'nın "Kafkas Tebeşir Dairesi"ni izlerken, Brecht uzmanlarının
Tel: 02ı2-227 92 80 görüşleri de sizlere katkıda bulunacak.
Faks: 02ı2-236 65 94
Ege Bölge Temsilcisi "İletişim Sayfası"yla gelen yapıtları, daha bir özenle oku­
oo
Ziynet ATTILA
Tel: 0232-463 sı
manızı diliyoruz. Geleceğe dönük, pırıl pırıl ... İlk biz
Ankara Reklam Temsilcisi yayımladığımız için sevinç duyuyoruz. Ama amatör
-fe1g8n ���n�Aio şairlerimizden Celal Oymak, şiirinde "Sözlere elveda
Antalya Reklam Temsilcisi dedik" vurgusuyla "sevgi, barış, aşktan yana"
Nilgün Çetin GOKALP
girişimlerin duraksadığını söylüyor. Üzülmeden
Tel: 0242-243 40 4 7
geçemiyoruz. inanıyoruz ki, edebiyat sevgisi
Idari Koordinatör: Niyazi. Yeşil
Muhasebe Müdürü: Emin Ozdemir
yaygınlaştıkça söz geri gelecek, karamsarlık da
Tekni_k OrganizasY,on: Mehmet Yalazı ortadan kalkacaktır! Onun için biraz daha her
U rün Müdürü: Lale Soykan
Baskı: Doğan Medya Center Tesisleri şeyi tartışalım, sözden ayrılmayalım di­
Dağıtım: YAYSAT
yoruz.
ADRES Sevgilerimizle,
AD Yayıncılık A.Ş.
arlya Center· 34554 Bağcılar/ISTANBUL
" 2) 505 61 11 ·Fax.: (0212) 505 64 96
� -:- -,ı. 'o: • !ôi va karikatOrterin yayın hakları saklıdır. Hikmet Altmkaynak

Şubat 1998/ YAŞASlN EDEBIYAT Jl


Yekta
Güngör
Özden ·
iÇiNDEKiLER
19/Ahmet
Tevfik Kütlü HABER
Etkinlikler.../ Kütüphanelerdeki "Cehennem".../ Yourcenar.../
Memet Fuat
16/Söyleşi Aragon 100 yaşında .../Edebiyat ödülleri . ........ . .
.. .............................. 6-11

YillN YAYlNEVLERi
Bilgi Yayınevi 1 Ahmet Tevfik Küflü . .. ...... . ....................... . ........... . .. 18

Adam Yayınları 1 Inci Asena..........................................................20


Buket
Uzuner Boyut Kitapları 1 Uğur Büke. . . . . .. . .... .. . .... . . . .. . .......... ..
. ........... . ...... . 21
.

24/Adına Yapı Kredi Yayınları 1 lshak Reyna-Cem Akaş .. . . .. ............. .


...... .. 21
.

deneme
dediğimiz şu
kurgusuz edebiyat . ŞiiR
Ali Püsküllüoğlu 1 Uyantk uykuda .. ......................... 26
Fikret
..........................................

Mehmet Zaman Saçlıoğlu 1 Lodos . . . ... ... . . . ..... .. ..35


Hakan
....... ........ ... . . .. . . . . ..

32/Ey sorumlu­ Gültekin Emre 1 Fala düşkün tarih . .. . .. . . .............. .. . ..... . . ... . ..
.. .... . 42
...

luğumu taşıyan,
Metin Güven 1 Ayna. . .. .. . . ...... . .. . . . ...... . 58
yaşam, artık
... ...... .......... . ..... ........... . ......

bana bağışla
bu şiiri
ÖYKÜ
Burhan Günel 1 Ölüyorlar 28
Zehra
............ ...............................................................

ipşiroğlu Mehmet Güler 1 Ylfdtzlarda buluşmak. . . .. . .... .. ... . . . . .... . ........ ..


...... . 36
..

52/Brecht'i Nalan Barbarosoğlu 1 Koli bandt...................................................40


yeniden
okumak ya da
Brecht ile diyalog KiTAP
Necati Tosuner 1 Smtrlar...Siperler... ..........................................31
Faruk
Duman
61/Hala
TÜRKÇE ÜZERiNE
üzerine Sevgi Özel 1 Türkçe nastl kurtulur?..............................................34

14 YAŞASlN EDEBIYAT 1 Şubat 1998



____;_
....;._
..;..._ ____.
Vedat
Günyol
1 5/lnsanlığımız
aklımıza
emanet
iNCELEME
Yusuf Çotuksöken 1 Pertev Naili Boratav'aBaygt . .. .. .... ..... ..
. ...... . . 76
�� Bener
Cordan
DOGUMUNUN 100. YILINDA BRECHT 1 2/Söyleşi
Özdemir Nutku 1 Brechf'in diyalektik tiyatrosu .............................. 44 Hikmet
Altinkaynak
Bertolt Brecht 1 Şiirler ......... . ............ . ..... ...... ......... . ..... ...... ............ 47

Bertolt Brecht 1 Şeylerin değişimi .................................................. 48

Yüksel Pazarkaya 1 Şiir ve Brecht... . . ........... ................................ 49 Erdal


Zehra ipşiroğlu 1 Brecht'i yeniden okumak ya da Öz
22/Söyleşi
Brecht ile diyalog 52
2 eynepA/iye
...........................................................................

Ahmet Cemal /Yeni anlattm ve Bertolt Brecht.. ...................... . . . .... 54

Georges Schlocker 1 Fransa'da Brecht.. ...... . . . ........... . .......... . ...... . 56


Feyza
iLLÜSTRASYON Hepçilingirler
27/When you
Mahmut Karatoprak, Ercan Akyol, Nural Birden read it. ..

iLETiŞiM SAYFASI
(Şiir) M. Ali Sevimtaş 1 Geri dönmez ......... . ................ . ..... . ...... :· .
. . ..60 Mehmet ·

(Şiir) Celal Oymak 1 Elveda dedik ........................................ . . . .. . . . . 62 Başaran


74/Hasan-Aii
(Şiir) Attila Taş 1 Uskumru göztü kadmlar . ........ .
............ .. ..
.. ......... . 63 Yücel
(Öykü) Şahhüsne Nazmiye Tirali 1 Karan/tktan aydmltğa..............64
(Öykü) Gökmen Ortaç 1 Tekerlekli yaşamlar ........ .......... ............... 66

(Şiir) Hüseyin Köse 1 Bulut-Garden .... . ....... ........... . ...... ....... ..... .. ..70
.
.Yeşim
(Şiir) Dr. Erkan Aktaş 1 Şiirler. . . . . ....... . ... . . . .
... .. . .. . .... . ... ... .. ... .... . ...... 71 Ağaoğlu
57/Kırk anahtar
(Şiir) Öner Fikri 1 Kazaz .......... . .................... . ...................... ... . .. . ... 72

(Şiir) Lüsan Bıçakçı Şaşkal 1 Bana sözlerin kaldt .. .... .. . ... .... . .... ..... 73

80 Şubat 1 998 / YAŞASlN EDEBIYAT 51


"Yaşasın
Edebiyat"ın
etkinlikleri
suruyor
•• ••

İlki Yıldız Teknik Üniversitesi'nde


düzenlenen "Yaşasın Edebiyat"
dergisinin edebiyat etkinliklerinin
ikincisi 24 Aralık çarşamba günü
Robert Kolej 'de gerçekleştirildi.
Söyleşiye Genel Yayın Yönetmeni­
miz Hikmet Altınkaynak ve yazar
Zeynep Aliye katıldı. Altınkay­
nak, günümüzde bir edebiyat der­
gisine büyük ölçüde gereksinim du­
yulduğunu, özellikle gençlerin
ürünlerini yayımiatmakta zorlandık­
larını belirterek, "Yaşasın Edebi­
yat"ın bu açığı kapatmak amacıyla

Pll
doğduğunu söyledi. Ayrıca Türkçe
ders kitaplarının yetersiz kaldığını,
Nişantaşı ve İzmir
."u·��:�ox.
edebiyat dergilerinin işlevinin de b u

Karşıyaka'da açıldı
açığı kapatmak olması gerektiğini
sözlerine ekledi.
Zeynep Aliye'nin konuşması ise,
D&R Store'un dördüncüsü Dogan Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali
öykü üzerinde odaklandı. Yazar,
Yalçındağ veRaks Yönetim Kurulu Başkanı Kadri Önel tarafından Nişanta­
değişen koşullara göre türlerin de
şı'nda açıldı. Açılışa Hürriyet Gazetesi Yayın Danışmanı, yazarı ve dergimizin
değiştiğini belirterek, günümüzün
hızlı yaşam temposu içinde kısa ve
Danışma Kurulu üyesi Doğan H ızlan ın
' da aralarında bulunduğu çok sayıda
davetli katıldı. Daha önce Erenköy, Etiler, Ankara Konur sokakta tüketicilere
yoğun bir anlatım biçimi olan öykü­
hizmet sunan D&R'ın Nişantaşı'ndaki 3 katlı dev binasında 77 bin ürün çeşidi
nün yeğlendiğini söyledi. Gençlerin
pazarlanıyor. Bunun yanı sıra konserler, sergiler, yazar ve sanatçıların katılacağı
zaman bulamamayı ileri sürerek
çeşitli etkinlikler de düzenlenmesi planlanıyor.
okumadıklarını ama yaş ilerledikçe
Öte yandan İzmir Karşıya'da İzmiriiiere kapılarını açan beşinci D&R ise, 2600
zamansızlık sorununun daha da bü­
metrekarelik bir alanla Türkiye'nin en büyük kültür sarayı olma unvanını elde
yük boyutlara vardığını, bu nedenle
etti. Aynı zamanda İzmir'deki bu yeni yerinde ünlü ressamımız BedriRahmi
her geçen anın aleyhimize olduğu­
Eyüboğlu'nun resimleri de sergileniyor. Daha sonra Mersin, Eskişehir, Antalya,
nu ve okumanın ertelenmemesi ge­
·

Adana ve Bursa'da açılacak olan D&R mağazalar zinciri Türkiye'nin her yanında
rektiğini belirten Aliye, bugüne
tüketicilere hizmet sunabilecek
yaslanarak yarının yakalanabileceği­
ni, bu nedenle de günümüz öykü
ve Şiirinin iyi bilinmesinin önemli
olduğunu vurguladı. Orhan Pamuk ve Latife Tekin
1998 yılının ilk toplantısı da 1 2 0-
cak'ta Üsküdar Amerikan Lise­
Avrupa'nın gündeminde
si'nde yapıldı. Toplantıya Yusuf Fransız Liberation, İtalyan Corriera Alınan Günter Grass, Fransız Jean Marie
Çotuksöken, Zeynep Aliye, Hüse­ della Serra, lsveçli Dagens Nyheter, İs­ Le Clezio, İtalyan Claudio Magris, İs­
yin Alemdar ve Hikmet Altınkay­ panyol El Pais, İsviçreli Tagens Anzhei­ panyol Manuel Vazques Montolban ve
nak katıldı. Bu panelde Y usuf Ço­ ger ve Alman FrankfurterRundschau Türkiye'den Orhan Pamuk'tu.
tuksöken "Gençlik, edebiyat, dil ve gazeteleri ortak bir araştırma düzenleye­ Öte yandan ünlü İngiliz yazar John
iletişim", Zeynep Aliye "Bir öykü­ rek dünya çapındaki yedi büyük yaza­ Berger 1997 yılında en beğendiği iki ya­
nün kurgulanması", Hüseyin ra, 1997 yılı içinde en beğendikleri ki­ pıttan birisinin Latife Tekin'in Sevgili
Alemdar da "Bir şiirin algılanma­ tabı ve bu yapıtları seçmelerinin neden­ Amz Ölüm olduğunu bildirdi. Berger,
sı"nı ele aldılar. Öğrenciler sorular lerini sordular. Ankete katılınaları iste­ romandaki dokuma metaforundan yola
ve açıklamalarla katıldığı bu paneli nen bu yedi önemli edebiyatçı İngiliz çıkarak hiçbir masalcının Tekin kadar
Hikmet Altınkaynak yönetti. John Berger, Meksikalı Carlos Fuentes, ustalığa sahip alamadığını belirtti.

16 YAŞASlN EDEBiYAT 1 Aralık 1 9 97


'.·�

HABER ./
Kütüphanelerdeki
lanması düşünülmüştü. Örneğin, bazı yapıtların ü zerine
kodun yanına "çekmece", "kabine" ya da "kabine-çekme­
ce" gibi notlar eklenmişti. 17 . yü zyılda "kabine" sözcü­

''Cehennem''
ğü, evlerde en sevilen kitapların s aklandığı odalar iç in
kullanılıyordu; belki de Roi Kütüphanesi'nde bu tür bö­
lümlerin bulunması evlerdeki bu geleneğin devamıydı.
Devrim'den sonra Frans a'da tutucu Cumhuriyetçilerin bir
Geçen yüzyılda, Larousse'un sayfalarını karıştıranlar ce­
bölümü bu geleneği sürdürmeyi is ted i. İşte, 1836-1844
hennem s özcügünün karşısında şöyle bir açıklamayla
yılları aras ınd a "Yasak kitaplar" ın "Cehennem" adını ta­
karşılaşıyorlardı: "Ulusal Kütüphane'de halka hiçbir za­
şıyan daha geniş bir bölüme taşınmas ının ned eni bu ola­
man açılmayan bir depo var; burası tüm sapkın yazıların
bilir.
t'oplandığı Cehennem'dir. ( . . . ) Bu kategoriye giren ki­
Gerçekte Paris 'teki bu s istem, Vatikan'daki üç bölüme
tapların herhangi bir gerekçe ileri s ürülerek halka veril­
ayrılan gizemli koleks iyonlardan esinlenerek oluşturul­
mes i yasaktır. "
muştu. Burada ilk bölümdeki kitaplar
Günümüzde bu "Cehennem"in
halka açıktı; isteyen herkes hafta­
kapısını aralamak, etrafında yavaş
nın belirli günlerinde günde iki
yavaş oluşan mitin duvarlarını
saat bu kitapları alıp okuyabilirdi;
yıkmaktan daha kolaydır. 1 950-
ikinc i bölüm biraz daha gizliydi;
1 980 yılları arasında bu bölüm,
üçüncüsü ise yalnızca belli kişilere
"utanç veric i" yapıtların gruplan­
açılabilirdi.
dmldığı üçgen bir odaya dönüş­
Halk kütüphanelerinde Cehen­
müş, söz konusu kitaplar da "ö­
nem bölümleri 19. yüzyılın ikinc i
zel dolapları"na kaldırılmışlardır.
yarıs ında giderek daha çok yaygın­
Kötü kitapların cehennemi her
laştı. Laiklikle ilgili hararetli tartış­
şeyden önce Hıristiyan kökenli­
maların yapıldığı bir dönemde bu
d ir. "Sapkın" düşünceleri ve ya zı­
tür bir girişim kütüphaneleri gerçek
ları yakan Engizisyon mahkeme­
bir bilgi tapınağına dönüştürmeyi
lerinin görevlerinden biri de gü­
amaçlıyordu. Bu aşamada doğal o­
nahkar ruhları cezalandırmak
larak kütüphane sorumlusu da ö­
amac ıyla bu alevlerin sürekli var
nemli yetkilerle donanmıştı. Bir ya­
olmas ını sağlamaktı. Yasak kitap­
pıtın değerini ve okurun niteliğini
ları yakınakla yükümlü olan kili­
belirleyecek olan sorumlu kişi, Ce­
se, 18. yüzyıla kadar kentli seç­
hennem dalapiarına kaldırılac ak ki­
kinlerin yasak kitapları toplayıp
tapları ve kimlerin bu kitaplara ula­
meydanlara getirmelerini emre­
şabileceğini belirlemekle yükümlüy­
tti. Öte yandan manastırlarının
dü. Ancak "özel durumlar"da pisko­
kalın duvarları arasında yaşayan
posuna danışmak zorunda olan ra­
din adamları, yasak kitapları
hip gibi kütüphane görevlis inin de
saklamak konusunda daha rahat
"üst"üne bilgi vermes i gerekiyordu.
davranmış olabilirler; bu mantık
1970 yıllarına kadar Cehennem'­
çerçevesinde 17 . yüzyıldan iti­
deki yapıtiara ulaşabilmek için Ulu­
baren "Cehennem" olarak ad­
. sal Kütüphane'nin baş sorumlusu­
landırılan bölümlerin de ilk kez
na yazılı bir d ilekçe vermek zorun­
bu d ins el kurumlarda ortaya
luluğu söz konusuydu; hatta Ce­
ç ıktığı söylenebilir.
hennem'deki gravürleri incelemek
Halk kütüphanelerinde bu tür
isteyen kişi, bu talebinin haklı ge­
koleksiyonlar, kitapları sakla­
rekçelerini yetkililere iletmesine kar­
ma ve sınıflandırma kaygıs ıyla
' şın d ikkatle gözetlenir ve bazen de
oluşturulmuştur. Bu karmaşık
bir paravanın arkasında gizlenmeye
ve hiyerarşik s is tem bilgi ağacı­
zorlanırdı. Bu tutum, gravüre zarar
na şekil verme isteğiyle gündeme gelmiştir. Catalogue
verilmesini önleme kaygısından kaynaklandığı gibi okur­
imprime de la Bibliotheque du Roı da (17 50) (Roi Kütüp­
la kütüphane görevlisi aras ında gözlenen/gözedenen
'

hanesi Kataloğu) şiirler "Y" kodu altında yer alırken "her


baglamında garip bir erotik ilişki kurulmas ına neden o­
tür konuyla ilgili mizalı yapıtları" da "Y2" koduyla sıra­
luyordu. Kısacası Cehennem, aynı zamanda hem düşsel
lanmıştı. Bu kodla verilen kitaplardan 1442-1463 arasın­
hem de düşlerin kurulduğu bir ortam olarak iki yüz yıl
daki numaralar da "Yas ak kitaplar" kategoris ine giriyor­
süres ince Parislilerin entelektüel yaşamındaki ayrıcalığını
d u.
korumuştur. Günümüzde ise bu tür bir kitabı elde ede­
Ancak yas ak kitaplar, her tür pahalı ve ender bulunan
bilmek iç in hiçbir işleme maruz kalmadan nadir ve de­
yapıt gibi, d iğerlerine göre daha çok ilgi çekeceğinden
ğerli kitapların bulunduğu bölüme girmek yeterli olmak­
bu yirmi iki kitaplık dizinin daha özenli bir şekilde sak-
tadır.

Şubat 1 998 1 YAŞASlN EDEBIYAT 71


.. .,.

�)�'t.,­
'�

HABER --1�--,��
) ""'ı-�

1987 yılında ABD 'nin kuzeydo- rii=wiiiifi:"iiji'ii�ii�i;:;;::l uyandıran bir yazar görüntüsüyle
ğusunda küçü k bir hastanede ö- karşım ıza ç ıktı. Notlar ve öns özlerle
!en Marguerite Yourcenar, dolu yapıtlarını pürüzsü z bir dille
1939'da Avrupa'da tarihsel koşul- kaleme alan Yourcenar, belki de
ların değişmesi nedeniyle Atiantik bazı çevirme nlerinin belirttiği gibi
ötesine demir atmayı yeğlemişti. resmi gö rünümünün altında gerçek-
Ancak Amerikalı eleştirmenler Yo- te son derece rahat bir insandı. Öte
urcenar'ı ge rçek anlamda 1980 yandan Jane Auster ve George El-
yılında keşfettiler; bu ke şif sonun- liott dışındakilere hak tanımayan fe-
da bazıları yazara hayranlıkla karı- minist edebiyatçılar, Marguerite
şık, derin bir saygı duyarken bir Duras'nın te rs ine erke k anlatıcıların
bölümü de onu çok akadem ik ve ses iyle konuşan bir kadının yapıtla-
konformist bularak e leştirdile r. rına son derece kayıtsız kaldılar.
Yourcenar'ı ağıdayan ülke koz- Yourcenar fem inist eleştirilerin
mopolit bir yapıya sahip olmasına büyük ölçüde yaygın olduğu, tarih-
rağmen yazarın yapıtlarında sel ve kültüre l akımların edebiyatı
önemli bir yer tutmadı. Savaştan etik ve politik açıdan sorgulad ıkları
sonra ke ndis ini bü tünüyle yazma- bir dönemde ünive rs ite ortam ına gir-
ya adayan Marguerite Yource- di. Oysa o, bu tür sorularla ilgilen·
nar, gözlerini Avrupa'ya çevirdi. m iyordu. Onda gözlenen uç nokta-
Zaten Belçikalı yazar sığındığı ül- daki tepkiler, kadın Yourcenar'ın
keye sırtını dönerek, 16. yüzyılın annesinin ölümünden kaynaklanan
Flaman dünyasını yeniden yarattı. nefretin ps ikanalitik te orilerin -m a�-
1963'te Paris'te yaşayan Natalie lesef- uygulanması ü zerine kurulan
Barney'e yazdığı bir mektupta, anal izi ve antisemitizme yönelik
bu yeni vatanında tarihsel izlerini araştırmalardı.
ne derece büyük bir özlemle ara- Sonuç olarak, Yourcenar'ın kendi-
d ığını yazıyordu. "Burada insan iz ne özgü bir biç imde iç içe geçmiş
bırakmıyor; toprak insana ait anı- olan yaşamı ve yapıtları edebiyat e-
ları reddediyor" diye n Yourcenar leştirmenleri için önemli bir kaynak
dilin, okumaların, yolcul ukların, ol uşturmaktadır. Harvard Ünivesite-
m üze ziyaretlerinin ve yazının bi- si'nin kü tüphanesine teslim edilen
çimlendirdiği kendi kültürel ge ze- arşivlerin açılması, yazarın mektup-
genini yarattı; onun tek vatanı ...____...___________ _ larının, yaşamöyküsüyle ilgili ye ni
vardı, o da kitaplarıydı. ..., ....-.;.
. o....ı bil gilerin yayım lanması, önsözlerin
Yazarın Yeni Dünya'nın ge niş alanlarını ve ormanlarını ta- ve kısa metinlerin öneminin anlaşılması, eleştirmenlerin
rihin ötesine uzanan kozmik bir bakış açısı iç inde bü tünleş- Yourcenar'ı farklı bir bakış aç ısıyla değerlendirmesini sağ-
tirebilmesi için zaman gerekiyordu. 1933'te yazdığı D'apres lamıştır. Tüm bu okum alar ve yazarın bilinçaltının çözi.im-
Rembrandt (Rembrandt'a göre) adlı romanını 1980 yılında lenmesi ise, yapıtlarını okuma ve yeniden okum a zevkini
ye niden ele alırken Monts-Dese rts adasına taşıdığı kahrama- daha da geliştirece ktir.
nı, "ormanlarda eski tanrıların ya da perilerin olmamasına,
buraların salt su, hava, ağaç ve kayalardan oluşmasına" şa­ Colette Gaudin
şırıyordu. Kuşkusuz, Yourcenar'ın Ame rikan kimliğini ya­ Dartmouth Üniversitesi Öğretim Üyesi (Le Monde)
ratan öğesi, ekolojiye olan duyarlılığıydı.
Ancak bu tutku bir türü n ya da ge zege­ Marguerite
Yourcenar'ın
nin yaşamasıyla ilgili kaygılardan çok
çocukluğunu
geniş zaman dilimlerinden tarihin be lli
geçirdiği ev...
bir noktasına uzanarak yazabilme düşün­
cesine dayanıyordu.
Amerikalı okurlar, Akademi'ye girebile­
cek bir Frans ız kadın edebiyatçının
1939'dan be ri ABD'de toplumdan uzak
bir yaşam sürmes ine son derece şaşır­
m ışlardı. Edebiyat çevre leri ise, klasik bi­
çemini ve hümanizmini, yazarı bazen
Racine 'le karşılaştırılacak kad ar uzak ve
çe kingen kılan derin bilgisini ve dilinin
arılığını özellikle vurguluyordu. Böylece
Marguerite Yourcenar, az çok süslü
püslü bir biçemi olan yalnız ve saygınlık

18 YAŞASlN EDEBIYAT 1 Şubat 1998


��t

HABER i� ��-.

Fransız edebiyat dünyası muts uzlukları yakından görmek istiyor.


Dominique Desanti yapıtında, yaşamı boyun ca yaza­
ra eşlik e tmiş o lan ve ge rçeküstü cüle rden , toplumcular­

Aragon için günah çıkarıyor


Fransız şair Louis Aragon, doğumunun 100. yılında
d an, direnişçile rden , çağın önemli edebiyatçılarından
oluşan değişik "çevre" lerden söz ediyor.
Pierre Hulin ise Aragon'la birlikte çalıştığı yılları
(kendis i Aragon 'un yönettiği Les Lettres Françaisesde
re klam sqrumlusuydu), onun tutkuların ı, çılgınlıklarını
Fransa'da çeşitli denemeler, cep kitapları, söyleşiler, ser­
ve tuhaflıklarını arılatıyor. Hulin iyi bir gözlemci olarak
giler ve yen iden yayımlanan yapıtlarıyla anıldı. Gerçek­
kişilerin yar.ı ılgılarını ve zayıf yönlerini tüm ayrıntılarıyla
t� Aragon'un bu denli abartılarak gündeme getirilmesi,
ancak bayağılıktan ve iftiralardan uzak bir anlatım biçi­
ölümünden (1982) sonra ge çen on beş yıllık süre için­
miyle dile getiriyor. Böyle ce , Dominique Desanti'nin
de Frans ız edebiyat dünyas ının şaire karşı ilgis izliğini,
kitabının sonunda be lirttiği gibi, " mücadelele rle geçmiş
hatta onun değerini düşü rmeye çalışmasını bağıŞiatmak
amacını taşıyordu. Örneğin ,
"Pleiade'ı yayımlamak için �-,.,.__..----- __.......,. Y1llarca kendi
---- ·--· ····

1978'de Gallimard Yayınevi ülkesinde

il
\
sözleşme imzalamış, ancak unutulan ve
.

bu yapıtın ilk bölümünü tam


reddedilen
'
. '

on dokuz yıl sonra bas abil­

'J;l
mişti. Ün ive rs ite çevre lerinde
Louis Aragon,
de Aragon'la ilgili bir te z doğumunun
\
yazmak hoş karşılan mıyo rd u . 100. y1ll olan
Stalinci olmas ı nedeniyle ......
.· .
1997'de yeni
Aragon'dan s öz etmek son :�.... ·
kuşak bir grup
dere ce uygunsuzdu. Ancak
araşt1rmac1n1n
son zaman lard a ünive rs ite
çevrelerinden yen i bir kuşak, Aragon eleştirisini
-bunlardan Nathalie Piegay­ gündeme
Gros ve Olivier Barbarant getirmesiyle
iki çarpıcı örnek- Aragon 'la yeniden doğdu.
ilgili köhne bir e leştiri anlayı­
şı o lan , "sis tematik düşmanlı­
çalkantılı bir yaşamın
ğa karşı sonsu z hayranlık"
zikzakları içinde dolaş­
kalıbını kırmak amacıyla or­
mak kişiye yarar s ağlı­
taya çıktı. Bunların araştırma­
yor.
ları birbirle rini sorguluyor ve
birbirlerini tamamlıyorlar.
Nedim Gürsel'in
Olivier Barbarant, krono lo ­
Aragon'u
jik bir s ıraya göre Aragon'un
şiir serüvenin i incele rken
1 997 yılında Fransa'da
Nathalie Piegay-Gros " ko­
Louis Aragon için ya­
n un un bulunması" ve "hika­
yımlanan inceleme ki­
yen in yazılması"ndan yola çı­
tapları arasında Paris'te
karak Aragon'un estetik an­
yaşayan yazar Nedim
layışını, özellikle de , Olivier
Gürsel 'in bir yapıtı d a
Barbarant'ın belirttiği gibi,
ye r alıyo r. L e Mouvement
"Aragon şiirinin köşe taşını
Perpetuel d'Aragon . De
oluşturan " "aşırılığın esteti­
la revolte dadaiste au
ği"ni e le alıyor.
"monde reef' (Aragon 'un sürekli devinimi. Dadaist is­
Bu e le ştirmenler, Aragon'un çalışmalarının bir bütün
yandan "gerçek dünya "ya) adlı yapıtında Gürsel, Ara­
halinde değerlendirilmesi gere ktiği konusunda ıs rar edi­
gon'un ge lişimini inceliyor: Dadaist, anarşist, nihilist,
yorlar. Olivier Barbarant, Aragon' un yapıtın ın tüm
geleneksel şiire karşı, Rimbaud, Appollinaire, Re­
katmanları ve kıvrımlarıyla bir bütün oluşturduğun u , bu
verdy ve Lautreamont'dan e tkilenen , "son dere ce mo­
nedenle de bölümler halinde incelenemeyeceğini belir­
dern" bir Aragon; kolajların , otomatik yazının gerçe­
tiyor.
küstücüsü .. . Kitap, "bir yapıtın pe k çok şekilde okuna­
Dominique Desanti'nin ve Pierre Hulin 'in kitapları
bileceğin i" göstermek için her şeyi altüst eden bir yara­
ise , çok daha farklı bir şekilde o kunuyor. Bu iki kitapta
tıcın ın şaşırtıcı portresini gözler önüne se riyor.
okur tarihini tamamlayamamış bir. yüzyılın yankılarını
Le Monde Gazetesi
bulmak, coşkuları, ü züntüleri, yıkımları, yanılgıları ve
Çeviriler: Anabid Hazaryan

Şubat 1998 / YAŞASlN EDEBIYAT 91


Edebiyat ödülleri·
Geçen sayımızda ı997'nin ödüllerini ve kazananlarını topluca Katılmak isteyen adaylar, Şubat ayı sonuna kadar sekiz adet
yayımlamıştık. Ancak birkaç ödül sayfaya sığmadığı için, birka­ kitapla,
çı da belli olmaması yüzünden yer alamamıştı. Önce bu eksiği­ Necatigil Şiir Ödülü
mizi -özür dileyerek- tamamlıyoruz. Sonra da ı998'deki ödül Seçiciler Kurulu Sekreterliği P.K. 1 09
ve yarışmalara katılma koşullarını sıralıyoruz. Beşiktaş-lstanbul
ı997 Balkan Ülkeleri Edebiyat Vakfı Ödülü'nü Yugoslav yazar adresine başvurabilirler.
David Albahare kazandı. Türkiye Ulusal Ödülü'nü ise, anım­ Ödül tutarı bu yıl için yüz milyon TL'dir.
sanacağı gibi, Engereğin Gözündeki Kanıaşma ile Zülfü
Livaneli almıştı. Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri (Şiir ve Öykü)
Ödülün Türkiye Seçici Kurulu Şükrü Meriç, Feridun Andaç 30 yaş ve altındakilerin başvuruları kabul edilir. Şiir dalında
ve.Hikınet Altınkaynak'tan oluştu. ıo, öykü dalında ise 5 yapıtın 6'şar kopya olarak aşağıdaki ad­
rese gönderilmesi gerekmektedir. Adaylar yapıtlarının yanı sıra,
Cevdet Kudret Ödülü'nü Başka/dm ve Roman adlı yapıtıyla bir fotoğraf ve açık adreslerini de eklemelidirler.
Semih Gümüş kazandı. Adres. Piyerloti Cad. 7-9 Aybeı'k Apt. Çemberlitaş 34400
istanbul
Altın Portakal l.Şiir Ödülü'nde birinciliği Opera adlı kita­ Son başvuru tarihi: 1 Mayıs
bıyla Enis Batur, ikinciliği ise Meğer Söz Gümüş ve Avluda
kitaplarıyla Sina Akyol aldı. Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü
1998 yılı için katılma koşulları şöyle:
Nüzhet Erman Şiir Ödülü - Ödüle aday olan yapıtlarda Ceyhun
ı997 yılı Nüzhet Erman Şiir Yarışma­ Atuf Kansu'nun şiir anlayışına uygun ola­
sı'nda, Şerafet Uyur Yıldızlar Gündüz rak, çağdaş bir dünya görüşü ve dil bilinci
Uyur adlı kitabıyla birincilik, Hüseyin temel ölçüt alınacaktır.
Çelikcan Ceylan adlı kitabıyla ikincilik, - lS Ocak 1997-1 5 Ocak 1998 tarihleri
Şükriye Turan da Güneş Yüreğimde Üşür arasında yayımlanan bütün şiir kitapları
yapıtıyla üçüncülük ödüllerini kazandılar. ödüle katılabilir. Ayrıca, Ödül Yazmanlığı,
bu kitaplar arasından, çeşitli nedenlerle
1998'in ÖDÜLLERİ katılamayan kimi yapıtları da ödüle aday
olarak gösterebilir.
VE YARIŞMAlARI
- Çeşitli nedenlerle kitap halinde basılma­
mış, ancak kitap bütünlüğü taşıyan şiirlerle
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
de ödüle aday olunabilir.
1998 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü
- Ödül kazanan yapıt Ceyhun Atuf Kan­
Şiir, hikaye, roman, oyun, anı, gezi, de-
su'nun ölüm yıldönümü olan 17 Mart 1998 günü açıklanacaktır.
neme, eleştiri, araştırma ve edebiyat tarihi türündeki yapıtlar
- Ödüle son katılma ve aday gösterilme tarihi ıs Ocak
katılabilir. Aday gösterilecek kitapların, son bir yıl içinde ya­
1 998'dir.
yımlanmış olması gerekir. Basılmamış yapıtlada da ödüle katılı­
- Ödül, tek bir şiir yapıtma (kitap ya da kitap bütünlüğü taşı­
nabilir. Tek şiir, tek hikaye ya da tek deneme ile ödüle başvu­
yan şiirlere) verilecektir.
rulamaz.
- Ödule aday olacak yapıtlar, şairin adı, açık adresi ve kısa
Son başvuru tarihi: 30 Eylül ı998
yaşamöyküsüyle birlikte 7 adet kitap ya da 7 kopya dosyayla,
Başvuru adresi: Basın Müzesi, Divanyolu Cad. No.84
Işık Kansu
3441 O Çemherlitaş-lstanbul
Atatürk Bulvan 125/4 Bakanlıklar-Ankara
adresine gönderilecektir.
Yunus Nadi Ödülleri (Roman, öykü, şiiı)
- Ödüle katılan yapıtlar sahiplerine geri gönderilmeyecektir.
ı Nisan ı997-3ı Mart ı998 tarihleri arasında yayımianmış ya
da yayımlanmamış yapıtlardan 6'şar kopyanın, 2 fotoğraf ve
Orhan Kemal Roman Ödülü
özgeçmişle birlikte ll Nisan 1998 akşamına kadar Cumhuriyet
Orhan Kemal Roman Ödülü 1997 yılı içinde yayırrılanmış
gazetesine gönderilmesi gerekir.
olan romanlardan dünya görüşü, dil ve anlatım açısından Orhan
Adres: Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Ödülleri
Kemal'in yapıtiarına en uygun olan romana verilmektedir. Ödül
Türkocağı Cad. 39/41 Cağaoğlu 343341stanbul
tek kitaba verilmekte, bölüştürülmemektedir. Romanların lO'ar
adet olarak aşağıdaki adrese gönderilmesi gerekmektedir:
Behcet Necatigit Şiir Ödülü
Örgün Yayınları
1979 yılında yitirdiğimiz şair Behçet Necatigil'in anısına dü­
"Orhan Kemal Roman Ödülü" . Nuru Osmaniye Cad. No:28
zenlenen Necatigil Şiir Ödülü, 1998 yılında şairin doğum günü
Cağaloğlu-lstanbul
olan 16 Nisan'da verilecektir. Ödüle, Mart 1997 ile Şubat 1 998
Ödül töreni Orhan Kemal'in ölüm tarihi olan 2 Haziran'da
tarihleri arasında yayımlanan şiir kitapları aday olabilirler.
düzenlenmektedir.

110 YAŞASlN EDEBiYAT 1 Şubat 1998


Nüzhet Erman Şür Ödülü Cemal Süreya Ödülleri
Yarışmaya, tlesam yönetim ve denetleme kurullarında görevli
olanlarla birinci yarışmacia ilk üç dereceye girenler katılamaz­ Cemal Süreya Şür Ödülleri'ni kazananlar belli oldu. Can
lar. Yücel, Eray Canberk, Cevat Çapan, Tarık Dursun K. ve
-Yarışmaya gönderilecek şiirlerin yarışma tarihine kadar kitap Tuğrul Tanyol'dan oluşan seçici kurulun değerlendirmesi so­
olarak yayımlanmamış olması, nucunda yayımianmış kitap dalında Ahmet Erhan ' ın Çağdaş
- En az 20 adet olması, Yenilgiler Ansiklopedisi adlı yapıtı ödüle değer görüldü. Ozlem
- Kitap şeklinde, daktilo ya da bilgisayar ile iki aralıklı, altı Sezer'in Derin başlıklı dosyası ise yayımlanmamış yapıt dalın-
kopya olarak yazılması gerekmektedir. "
da ödül kazandı.
Yarışmaya herkes bir rumuzla katılacaktır. (Rumuzlar gönderi­ Ayrıca Cemal Süreya a­
len yapıtın sağ üst köşesine yazılacaktır. Yarışmacının dına düzenlenen ve seçici
adı, soyadı, adresi, varsa telefonu, kısa yaşamöyküsü ve bir kurulu Eray Canberk, E­
adet vesikalık fotoğraf ile ödül kazanmaları halinde yapıtlarının gemen Berköz, Aydın
yayımlanması sırasında kitap kapağıı;ın ön yüzüne "Nüzhet Er­ Hatipoğlu, Mustafa Ö­
man Şiir Ödülü" sözünü koymayı taahhüt ettiklerine dair imzalı neş ve Tuğrul Tan­
bir belge aynı nımuzu taşıyan ayrı bir zarfa konulacaktır. Bu yol'dan oluşan Hatay Şür
zarf, yapıtla birlikte ikinci bir zarfa konularak gönderilecektir.) Ödülü kapsamında Le­
Katılacak yapıtların 3 1 .03. 1998 tarihine kadar aşağıdaki adres­ vent Dalar, Attila Taş ve
te olacak şekilde gönderilmesi gerekmektedir: Sinan Çiftçi de "özendir­
İlesam (Nüzhet Ernıan Şiir Yarışması) me ödülü" nün sahibi ol­
!zmir Cad. No:33/16 Kızılay-Ankara du.
Ödüller 9 Ocak'ta Cacl­
1998 Arkadaş Z.Özger Şür Ödülü clebostan'claki Kadıköy Sa­
Arkadaş Z.Özger Şiir Ödülü'ne bugüne kadar şiir kitabı ya­ nat Merkezi'nde gerçekleştirilen bir anına toplantısıyla sahiple­
yımlanmamış şairler aday olabilirler. Adayların kitap bütünlüğü rine verildi. Mehrizat Poyraz'ın yönettiği toplantıda
taşıyan, basıma hazır şiirlerinelen oluşturacakları 6 adet dosyayı Eray Canberk, Özdemir İnce, Doğu Perinçek ve Muzaffer
Mayıs Yayınları Uyguner birer konuşma yaptılar. Muzaffer Özdemir ise ezgi­
Milli Kütüphane Cad. Elhamra İş Hanı, No: 31/701 ler eşliğinde bir clia gösterisi sundu.
Konak-İzmir
adresindeki ödül sekreterliğine göndermeleri ya da elden tes­
lim etmeleri gerekmektedir.
Mayıs Yayınları, ödül alacak dosyayı 1998 yılı içinde, telif kar­ İş Bankası Ödülleri açıklandı
şılığını ödeyerek kitap halinde yayımlayacaktır.
Ödül için son başvuru tarihi: 31 Mart 1998 İş Bankası'nın 1997 yılı Büyük Ödülleri'ni kazananlar belli ol­
Ödüller 9 Mayıs 1998 tarihinde verilecektir. du. Çocuk eelebiyatma ayrılan bu yılda Serpil Ural'ın Şafakta
Yanan Muınlar adlı yapıtı ödüle eleğer göıiildü.
1998 Arıburnu Ödülleri Baskı resim dalında ise Mustafa Aslıer, Aydın Ayan, Mürşi-
Şair ve sinemacı Orhon Murat Arıburnu anısına düzenlenen de İçmeli, Ergin İnan, Emre Kocaoğlu, Hayati Misman ve
geleneksel Arıburnu Ödülleri'nde "Cahit Külebi Jüri üzel Süleyman Saim Tekcan'dan oluşan seçici kurul
Ödülü" ve şiir kitabı ödülü olmak üzere 10 Nisan 1997'den Sema Boyancı'nın Camhazlar adlı yapıtını öclüllenclirdi.
sonra yayımlanan şiir.kitaplarından ikisi ödüllendirilecek. Ayrı­ 1997 İş Bankası Büyük Ödülleri'ni kazanan Serpil Ural ve
ca yayımlanmamış şiir kitabı dalında kitap bütünlüğü taşıyan Sema Boyancı bir milyarlık para ödülü ve onur ödülünün
dosyalar değerlendirilecektir. sahibi oldular.
Adayların yapıtlarını bir fotoğraf ve yaşam öyküleriyle birlikte
7 kopya .olarak,
Arıburnu Ödülleri
Sadr'i Alışık Sokağı, 27/3 Beyoğlu 80060 İstanbul BAÜ'de şür ve öykü ödülünü
adresine göndermeleri gerekmektedir.
Son başvuru tarihi: 10 Mart 1998 kazananlar belli oldu
Sabahattin Ali Öykü Yansması Balıkesir Üniversitesi Rektörlüğü'nün düzenlemiş olduğu şiir
Edremit'e bağlı Güre beldesinin yazar Sabahattin Ali adına ve öykü ödülünü kazananlar belli oldu. .
.
düzenlediği öykü yarışması tüm sanatçılara açıktır. Adayların Şiir yarışması birincilik ödülünü, Dicle Univ�rsitesi'nden
1997 yılı içinde yayımianmış öykü kitabı ya da kitap oluştura­ Kemal Varol, Başarı ödüllerini ise Bilkent Universite�!'nden
bilecek, daktilo ya da bilgisayarla yazılmış dosyalarını 7 kopya Kuvvet Yurdakul ile Gazi Üniversitesi'nden Ali Cem Oztürk
olarak Güre Belediyesı'ne teslim etmeleri gerekmektedir. kazandı.
Son başvuru tarihi: 28 Şubat 1998 Öykü yarışması birincilik ödülünü Ankara Üniversite,si'nden
Sonuçlar 14 Haziran'da açıklanacak, ödül töreni 22 Ağustos'ta Deniz Cankoçak, Başarı ödüllerini ise Dokuz Eylül Universite­
yapılacaktır. si'nden Şeref Artun ile Dicle Üniversitesi'nden Kemal Varol
kazandı.

Şubat 1998 / YAŞASlN EDEBIYAT 11 1


· .. 'i
"..
- • .
�-

..:.�
SÖYLEŞi'
Bir süredir gerçekleştirdiğimiz
"Edebiyat ve Gençlik" panellerinde
sürekli olarak liselerdeki edebiyat
programı gündeme geldi. Bu prog­
ramla edebiyat sevilmez, dendi.
Edebiyatı sevdirmek,yaygınlaştırmak için
yeni bir programa gerek var düşüncesi
paylaşıldı. Ders kitaplarının yeniden
hazırlanınası istendi. Çünkü her sayfası
yanlışlarla doluydu. Çünkü her parçası
okuyanı edebiyattan uzaklaştırmaya
yetiyordu. Bu düşüncelerden hareketle
çağdaş, günümüz edebiyalından yazar
ve şairlerin okutulması, herkesin
arzusuydu. Tüm bunlar medyaya
yansıdığı kadarıyla bakanlığın da gün­
demine aldığı konulardı. Gündeme
almıştı ama ne yapıyordu; her şeyin
değiştiği ama eğitim programlarının
kolay kolay değişınediği ülkemizde,
gerçeği tepedeki yetkililerden öğrendim
istedik. Panellerde konuştuğumuz,
sütunlarda tartıştığımız sorunları
aktardık, gerçekten değişen bir şey
varsa, önce bizlerin haberi olsun istedik.
Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Sayın
Bener Cordan'a sorduk:

- Edebiyat dersinin programı


değişiyor mu?

Bener Cordan önce "hem buraya


kadar zahmet ettiniz, hem de böyle bir
dergi çıkardığınız için ve de dergiyi
yönettiğiniz için çok teşekkür ederim"
diye söze başladı ve konuşmasını,
"edebiyatın insanlığa çok büyük
Milli Eğitim Bakanliği Müsteşari Bener
katkıları olmuştur" diye sürdürürken

"Edebiyat öğre
söyleşimiz de gelişti:

- Edebiyat ders konusu olarak nasıl


okutulmalıdır? Yalnız Türkiye'de değil,
dünyanın her yerinde herkes bu işi
tartışıyor, diye bu tespitten yola çıkalım.
Yalnızca Türkçede edebiyatın, daha net
söyleyelim şiirin, öykünün, romanın: ti­
yatronun işlevi tartışılmıyor; önemli
yol anadili eğiti
sayılıyor, her yerde bu böyle. Her yerde
çok hızlı akıp gidiyor. Dolayısıyla günü­ belli bir kesim edebiyatla ilgilenirdi; gü­
önemli. Her yerde konuşuluyor. Her
müzde insanlar eskisi kadar uzun süre nümüzde ise bu alan entelektüel çevre­
yerde nasıl, hangi dozajda okurulması
tartışıp konuşmaktan, okumaktan kaçı­ lere özgü bir şeymiş gibi algılanıyor.
tartışılıyor. Tabii bu noktada gelişmelere
nıyorlar. Gerçekte bu son derece yanlış, çünkü
bağlı; televizyona öncelikle. Televizyon
edebiyat hayatın ta kendisidir. Bu sapta­
insarıları bazen olumsuz etkileyebiliyor.
- Biraz da okuma alışkanlığını zev­ madan sonra isterseniz edebiyat dersle­
Siz de biliyorsunuz . . .
ke dönüştürmüş, beğeni düzeyi yük­ rinde başkaları ne yapıyor, biz ne yapı­
sek kitle okuyor galiba. yoruz, bunu değerlendirelim.
- Televizyonun etkisini ilk
Edebiyat ve sanat derse dönüşünce san­
sayımızın kapağında vurgulamıştık
- Evet, haklısınız. Edebiyat sanki seç­ ki yavanlaşıyor, esprisini yitiriyor gibi
kin bir grup insanın malıymış gibi görü­ geliyor bana. Bu derslerin ilginç olabil­
- Evet doğru. Televizyonun etkisini
lüyor. Eskiden saray zümresi denilen mesi için çok iyi yetiştirilmiş edebiyat
kimse yadsıyamaz. Ayrıca hayat artık

11 2 YAŞASlN E D EBiYAT 1 Şubat 1998


Fotoğ rafla r: Alta n Burg ucu
öğretmenleri tarafından işlenmesi gere­
kiyor. Eğer öğretmen işlediği metni bir
sanat haline getiremiyorsa, bunu öğren­
cisiyle paylaşamıyorsa, hangi çağın ede­
biyatını işlerseniz işieyin verim alamaz­
sınız. Yani birinci sorun öğretmenle ilgi­
li.

- Bu açıdan bakıldığında bakanlığın


herhangi bir önlemi var mı?

- Bizim herhangi bir çözümümüz yok,


çünkü bildiğiniz gibi öğretmenlerimizi
Milli Eğitim Bakanlığı yetiştirmiyor; qn­
lar üniversitelerden çıkıyor. Bu konuyu
tabii ki eleştiri noktasına getirmek iste­
nliyorum. Hem derslerin iyi işlenmesi
hem de iyi öğretmen yetiştirilmesi bir
yöntem sorunu. Bizde hem öğretmen
yetiştirirken hem de dersleri işlerken
daha çok edebiyat tarihi ön plana çıkı­
yor. Aslında bu yararlı bir şey çünkü
geçmişi bilmeden bugünü değerlendire­
meyiz.

- Ama galiba bizde bu konu çok a­


ğır basıyor.

- Tabii bu tartışılabilir. Ne kadarı azal­


ulsın, hangi tarafı çoğaltılsın; bu konuda rum fakat genelgeçer kural bu. Yalnızca yamazsınız. Güncel olacağız diye eskile­
net bir yanıt vermek mümkün değil. Bi­ bizde değil Batı'da da bu böyle. ri bırakamayız.
zim eski edebiyatçılarımızın, "edebiyata
mal olmak" diye bir sözü vardır. Bir sa­ - Örneğin Batı'da bir yazarın Pen - Zaten gençlerin ya da genç gibi
natçı zamana dayanabiliyorsa kalıcı Kulübü'ne kabul edilmesi için üç ki- düşünen edebiyatçdarın düşüncesi
de bunların bırakılmasının değil de
kitaplarda belli ölçülerde yer alması­
nın daha iyi olabileceği yönünde.

ine giden
- Ben de zaten bu noktaya varmak is­
tiyordum. Çocuk tabii ki bugünü de de­
ğerlendirmeli, yaşadığı dönemi anlaya­
bilmeli. Aslında çocuğa bugünü anlatır­
ken aynı zamanda onun güncel olanı a­

.--inden geçer" raştırmasını da sağlamalıyız. Bu değer­


lendirmeyi kendimiz yapmamalı onun
bugünü değerlendirmesine izin vermeli­
yiz. Aksi takdirde çocuk bizim söyledi­
ğimiz şeyleri tekrarlayacak yaratıcı ola­
o!ur. Eğer dayanmıyorsa, zaten ondan tabının yaytmlanmış olması gereki­ mayacaktır. Şimdi bu konuda neler ya­
·onuşulmaz. Yani edebiyat kalıcı olana yor. pılabileceğine bakalım. Her şeyden ön­
bakar. ce edebiyatın altyapısı olan anadil, çok
- Tabii, yazarın kendisini kanıtlamış iyi bilinmeli. Çocuk her şeyden önce di­
- Sizin dediklerinizden şunu ania­ olması gerekiyor. Kanıtlamamışsa gün­ lini doğru ve düzgün kullanmayı öğre­
yabilir miyiz: Ders kitaplarında ya­ cel olur fakat kalıcı olmaz. Güncellik de necek.
zar olarak okutacağımız kişiler önce her şey demek değildir zaten. Güneelin
·endilerini kanıtlayacaklar, ondan güzel olabilmesi için kalıcılığı yakalaya­ - Yani en alt kademeden başlamak
sonra öğrencilere okutulacaklar. bilmesi gerekiyor. Örneğin, Ahmet Ha­ gerekiyor.
şim bugün için yavan gelebilir fakat on­
- Bu çok yaygın bir görüş. Tabii bu daki ses güzelliğini, ritmi yakalayamaz­ - Tabii, birdenbire çocuğu edebiyatla
- · ın bizim fikrimizdir demek istemiyo- sanız dilindeki sanatı, şiirselliği yakala- yüzleştirirseniz bir sonuç alamazsınız.

Şubat 1 998 / YAŞASlN EDEBiYAT 13 J


Her şeyden önce insanın a­
nadiliyle kendisini düzgün
bir şekilde ifade edebilmesi
önemlidir. Daha sonra anla­
tım biçiminin güzel olabil­
mesi için edebiyat zevki
devreye girer. Tabii, edebi­
yat okuyan çocuğun mutla­
ka edebiyatçı olması gere­
kir diye bir amaç koyamaz­
sınız. Ancak öğrenci edebi­
yatçı olmasa bile edebiyatla
ilgili doğru kararlar almayı
öğrenir. Biz bu konuyla il­
gili bazı çalışmalar yaptık.
Dünyada en zor iş belli yaş
grubundaki çocuğa nelerin
okurulacağını belirlemektir.
tkinci bir sorun da okuma
alışkanlığımızı yitirmemiz.
Az okuyunca doğal olarak
değerlendirme gücümüzü
de yitiriyoruz. Bu sorunla­
rın az çok çözümlenebil­
mesi için iz bırakmış olan
yazarların yapıtlarının yeni­
den yayımlanması günde­
me gelebilir. Kütüphanele­
rimizi zenginleştirmemiz
gerekir. Nitekim bu prog­
ram çerçevesinde klasikleri ce bizim işimiz değil. Ayrıca tartışılma­ koşullandırılıyorsa yani politik amaçlar
yeniden yayımlamaya başladık. sından yanayız. Tartıştıkça yeni şeylerin söz konusuysa durum değişir.
ortaya çıkacağına inanıyoruz. Dergirrizin
- Bir de kitap ve kadro sorunu var. bu tartışma platformunu oluşturabilece­ - Bir de yazım kılav uzu konusuna
Bu konuda bir çalışma yapılıyor mu? ğine inanıyorum. Biz her tür eleştiriyi değinmek istiyorum. Bu konu hep
de saygıyla karşılarız. tartışılagelmiştir. TDK'nın 1993'te
- Öğretmenierin başlıca görevi, anadili yayınladığı kılavuz var. Ama onda
iyi öğretmek. Çünkü öğrenci anadili iyi - Bu anlattıklannız çerçevesinde da bir takım değişiklikler var, 96'da..
bilmeyince edebiyatın altyapısı oluşamaz. müfredat programı değişiyor mu?
Bütün bunları gerçekleştirmek zor, ancak - Biz resmi bir kurum olduğumuz için
bir yerden başlamak gerekiyor. - Müfredat programı ayıklanıyor. Bu ko­ TDK'nınkini göz önüne alıyoruz. Ger­
Tabii bu sadece eğitimle başlayan biten .nuda arkadaşlarımız üniversite çevreleriy­ çekte Türkiye'de hala herkesin onayla­
bir konu değil. Sosyal yaşam da söz ko­ le işbirliği halinde çalışıyor. Ben bu prog­ yacağı bir kılavuz çıkarılınamışsa bu he­
nusu. Sosyal yaşamın rengini yakalamak, ramlardan çok iki şey üzerinde durmak pimizin kabahati. Anadil tartışılıyorsa,
keyfini çıkartmak; bütün bunları da göz istiyorum. Bunlardan biri anadili öğretimi, orada bir sıkıntı var demektir. Tartışmak
önünde bulundurmak gerekiyor. Bugiin diğeri ise öğretmenlerimizin ders işleme yanlış değil ama bu tartışmalar iyiye,
bir edebiyat dergisi magazin dergileriyle yöntemlerini biraz daha farklı boyutlara güzele doğru bir gelişme sağlamaya yö­
karşılaştırıldığında çok daha az satıyor. getirmeleri. Yani öğretmenin edebiyat ta­ nelik olmalıdır.
Demek ki, öncelikler farklılaşmış. rihi anlatmaktan çok yapıttan yola çıkarak
Öte yandan bir şey daha var. Son za­ öğrencinin katılımını sağlaması daha iyi. - TDK da kendi içinde tartışıyor...
manlarda kitap fuarlarına baktığımızda
büyük bir ilgi görüyoruz. Demek ki ya­ - Örneğin, öğretmen ödül almış bir - Ben bu konulara girmek istemiyo­
lın, tekdüze yaşam insanları sıkıyor. edebiyat yapıtı aldırıp öğrenciyle rum. Benim demek istediğim eğitimde
Belki tekrar şiire, romana, öyküye dö­ tartışahilir mi? kavramların, terimierin yerli yerine yer­
nüş başlıyor. Ben bütün bu gelişmelere leşmiş olmasıdır. Ortak terimler kullanıl­
baktığımda, biz de iyi şeyler yaptık de­ - Bunun bir sakıncası yok, ancak öğ­ ınadığı zaman ortak düşünülemez.
mek istemiyorum fakat derginiz aracılı­ retınenin bunu veriş biçimi önemli.
ğıyla da şunu belirtebilirim: Bu konuda Eğer öğretmen bir güzelliği paylaşmak - Bu söyleşi için teşekkür ediyoruz.
biz de güzel şeyler yapmak amacında­ istiyorsa zaten bunu öğrenci hisseder,
yız. Önerilere de açığız, çünkü bu sade- bundan bir sorun çıkmaz. Fakat öğrenci Hikmet Altınkaynak

114 YAŞASlN E D E B IYAT 1 Şubat 1998


Frans ız d üşünür La Bruyere, işte, d urmadan yaradılışın köküne
Karakteı'ler adlı yapıtında neler inmekle, o nu n gizine ermeye çalı­
neler s öylemiyo r ki, bilgiye, d ene­ şan.
yimlere, aklın uzaklara kanat açan N e var ki, Evren'i kaps ayan, adı­
öngörüleriyle . Bayan Kös emihal'in na Tanrı d enen, ama bugüne d ek
büyük bir başarı ile dilimize çevir­ hiç kims enin gizini çözemediği
d iği bu hazine yapıtta şöyle bir büyük Güç, hala gizlere gömülü .
s aptama var: İ ns a n ve hayvan bedeni bir labo­
" Her şey gibi akıl da yıpranıyor. ratuvar düzeni içinde . Aks ayan
Bilimler o nu n bes inidir, o nu bes­ şeyleri d ü zeltme yolund a , insan
ler ve eritir. "
"Tanrı yo ktur
s özünü, azla ye­
tinen, ılımlı, te­
miz yürekli ve
hak gözetir bir
adamın ağzın­
dan d uymak is­
Vedat Günyol terim; böyle bir
kişi, hiç olmazsa
çıkar gözetme­
d e n söyleyecek­
tir bunu; ama
böyles i nerede'"
Düşünüyo rum
d a , bu yargıya
katılmamak e­
limd e n gelmez,
d iyo rum. Bakı­
yorum, o ne bü­
yük bir güçtür
ki, ins an ve hay­
van bedenlerini
öyles ine kılı kırk
yarareasma ya­
ratmış k i , akıl
almaz. İ ns anda ,
göz, kulak,
kalp, beyin, ak­
ciğer, bağırs a k
falan filan, öyle­
s ine şaşmazcası­
na, d üzenle o r­
taya konmuş ki,
bunları yaratanı,
-
bugüne d ek bi­
ze s unulan ve
d ünyayı avucunun içine alan d in aklını d urduran o lağanüstü işlem­
kitaplarında bulamayız. ler birer mucize niteliğinde hep .
Tanrıya (ki böyle bir güç var ev­ Sen, böyle bir o luşumdan haber­
reni kavrayan) bir büyük varlık o­ sizcesine, bundan bin beş, bin altı
larak, d in kitaplarında yer ver­ yüz yıl önces inin mistik havas ına
mek, o n u kısır görüşleriyle d eğer­ kend ini tes lim ederek, ahiret, cen­
lendirmeye kalkni.ak, hiçe s ay­ net vaatleri gibi uyd u rma inançlar­
i nsanllğ1m1z mak, küçültmektir o nu . la, insanları, yaşad ıkları çağın d ı­
Bir d eneyim tahtas ı ş u d ü nya­ şınd a uyutınaya mahküm et. Ola­
al<ll m1za mız . İnsana bağışlanmış olan, adı­ cak şey mi?
na akıl d enen o nefis cevher var Aklımız varsa eğer, o nu yine ak­
emanet ya, işte odur, d u rmadan doğayı lımıza emanet edelim d erim, baş­
hizaya getiren, törpüleyen, odur ka bir şey demem.

Şubat 1998 / YAŞASlN EDEBIYAT 1 5 1


Yl LlN YAZARIZSÖMI! ·· ··-:-:·:�\,'
- Sayın Memet Fuat, kitabınız şeyler yazmak zorunda l<"alıyordum.
"Gölgede Kalan Y ıllar" , dergimi­ Öyle değild i, böyleyd i . . . Bundan Cia
zin yaptığı ankette "1997'nin en anne m hoşlanmıyor, "Bırak, ne der­
beğenilen kitabı" seçildi, önce­ lerse desinler, sen karışma!" diye
likle kutluyoruz. Kuşkusuz ki, bu karşı çıkıyordu . . .
seçimle siz de "1997'nin en beğe­ Eski günleri düşünür, birtakım ay­
nilen yazarı"sınız. Öncelikle rıntıları anımsarken , çocukluğumu,
böyle bir kitabı bize kazandırdı­ gençliğiınİ dolduran insanların gü­
ğınız için teşekkür ediyoruz. Bu zellikleri, anamalcı düzen in bütün
konuyla ilgili olarak neler söyle­ ağırlığıyla üstümüze çökmesinden
mek istersiniz? Kitaba nasıl baş­ önceki yaşamın incelikleri belirme-
ladınız, nasıl yazdınız, yazma ey­ ye başladı gözlerimin önünde . . . An-
lemi ne kadar sürdü, nasıl bitti, latılması ge reken bir sürü şey . . .
bitti mi? Kime, nasıl aktarsam bütün bunla­
rı! . .
- Yazarlar arasında yapılmış bir so­ Çok duygulu bir ortamda, anne­
ruşturmada Gölgede Kalan Yıllar'ın min öldüğü gecenin e rte sinde, otu­
"yılın en be ğeniten kitabı" se çilmesi rup Gölgede Kalan Yılları yazmaya
beni sevindirdi. Bu yıl çok değerli başladım. Neleri, nasıl anlatacağıını
kitaplar yayımlanmıştı. Bir anı kita­ önceden planlamadan , kendimi
bının onların arasından sıyrılıp öne çağrışımlara bırakarak. ..
çıkması içinde anlatılan kişilere d u­ Yazma dönemi çok uzun sürd ü .
yıılan bir yakınlığı da be lirler ki bu Tam iki yıl . . . "Cumhuriyet" gazetesi­
beni ayrıca mutlu etti. Yazarların , ne he r hafta iki yazı yazıyordum,
sanatçıların Gölgede Kalan Yılları ayd a bir de "Adam Sanat"a . . . Sürekli
çok iyi değerlendirdiklerini, Nazım ke siliyordu çalışmam. Uzadıkça d a
ile Piraye çerçevesindeki anılara uzuyordu . . . Beş yüz sayfayı geçmiş­
saplanıp kalmad ıklarını, dedemi, ti. . . Topadamak gerek, "Cumhuri­
İye 'mi, birkaç satıda an latıp ge çti­ yet"te ki yazılara bir süre ara ve rir­
ğim birbirinden güzel insanlarımı se m kitabıını bitirebilirim d iye dü­
atlamadıkların ı görüyordum. Sizin şündüm. Öyle de yaptım.
soruşturmanız bunu saptayan bir 1 996 yılı sonuydu. Tam işe hız
be lge oldu. ve rmişken bir solunum sorunu çık­
Bir de şu çok öne mli benim için : tı. Hastane, arkasından yoğun ba­
Yazın dünyasın ın özgünlük avında kım . . . Kaç gün sonra, bilmiyorum,
olduğu, hiçbir şeyin oyunsuz söy­ gözlerimi bir açtım ki, benim yeri­
lenmediği, ilginç bulun an yazarların me yanımda bir makine soluk alıp
hani neredeyse "zekası e linde " do­ ve riyor. Kendimi yoklamaya, çev­
laştıkları bir ortamda, sanatçıların re mdekileri tanıyıp tan ıyamadığımı
se çimiyle düpedüz bir anlatım öne anlamaya çalışırken, baktım kafam­
çıktı. . . da bir düşünce : "Ah, bir ay daha
Bild iğiniz gibi, Gölgede Kalan Yıl­ yaşayıp da şu kitabıını bitirebil­
lar biçem bakımından süssüz, o­ sem! . . . " Ağzımda, burnumda boru­
yunsuz, içe riğini çırılçıplak verme lar . . . Konuşamıyorum, ama tanıyo­
amacında bir kitap . . . rum camdan baka.n ları . . . Tek kay­
An ılarımı orasından burasınd an, gım ise kitabıını bitirebilmek . . .
parça parça anlatmaya, yıllar önce , Sonra iyileştim, yeniden başladım
Yazko'da başlamıştım Sözlü ola­ çalışmaya, ama yavaş bir te mpoda,
rak. . . Turgay Fişekçi'ye . . . onun içinde bir aydan fazla sürdü
Masalarımız yan yanaydı. Nazım'ı, Gölgede Kalan Yılları tamamla­
Piraye 'yi tatlı tatlı dinlerdi de , iş de­ mak. . . Kesrnek de kolay değil . . . Yi­
deme, lye 'me ge lince biraz sıkılır ğitlik bende kalsın dedim, bitir­
gibi olurd u . Kısa ke seyim derken dim . . .
de doğru dürüst anlatamazdım pek. Aslında bitmedi . . . De Yayınevi,
Memet Fuat'a Turgay ince çocuktur. "Bıktım artık Yazko, Adam yazarlar, sanatçılar bir
deden izden " , demed i hiç. Ama bık­ yanda, Altınyurt'un unutulmaz et­
sorular mıştı. . . kinlikleri, futbolcular, voleybolcular
Aslında anılarımı yazmayı hiç dü­ bir yand a, daha çok şey var anlatı­
şünmezdim. Yalan yanlış söylenen­ lacak. . . He le çılgın bir futbol izleyi­
le ri d üzeltmek için arada sırada bir cisi olduğum ilkgençlik dönemimin

1 1 6 YAŞASlN EDEBiYAT 1 Şubat 1998


Onlar üzerine neler söylersiniz?
- Ben yazdıklarını kitaplaştırmadı­
ğı, ortaya çıkarmadığı için, yıllarca,
hem sağdan, hem soldan yanlış de­
ğerlendirilmiş bir yazarım. Benim
için çok d ed ikodu yapılmış, yazıları­
mı bilmeyenlerce yanlış tanınınama
neden olunmuştur. Başlangıçtan bu­
güne bütün yazdıklarımı kitaplarda
toplamak isteğine bu yüzden kapıl­
dım. 1 998'de üç kitabım daha çıkın­
ca her şey o rtaya dökülmüş olacak.
İsteyen kitaplarımı alır, okur, neden
yana, neye karşı olduğumu görür.
Dedikoducuların değerlendirmeleri­
ne gerek yo k. "Ağabey, biz seni
böyle tanımıyorduk! . . " özrü de son
bulmuş olur . . .

- Edebiyatımızda deneme ve
eleştiri türünün son yıllarını na­
sıl g örüyorsunuz?
- En büyük gelişmenin bu türde
olduğu kanısınd ayım. Büyük bir çe­
şitlilik yaşanıyor. Üniversite çevrele­
rinden eleştiriye, denemeye gelenler
çoğald ı . Eleştiri kurarnları konusun­
da büyük atılımlar görüldü . Es kiden
üç beş kişinin boy gös terdiği bir
aland a , şimdi pek çok, üstelik de
iyi öğrenim görmüş, birkaç dil bi­
len, görevi o kuyup yazmak olan in­
s anlar dolaşıyor. Çok güzel kitaplar,
dergiler yayımlanıyo r.
tribünlerden aktarma palavra anıla­ - Anılarınızı çağrışımlara bıra­
n. . . karak yazdığınızı söylüyorsunuz: - Sizin "Yeni Dergi"yle başlayan
Ama vakit kalmadı. . . Geriye dönüp okuduğ unuzda upuzun bir dergicilik deneyimi­
Belki parça parça, uzatmadan bir unuttuklarınız oldu mu? Keşke niz var, şimdi de sürüyor. Biz,
şeyler yaparım . . . Bakalım. . . şunu da yazsam ya da şunu da gençlere de seslenen, onların ü­
Şimdilik deneme kitaplarımı d erle­ böyle yazsaydım, diye hayıflan­ rünlerine de yer veren genç bir
,_. yip toparlıyorum. . . dıklarımız var mı? dergiyiz, bize önerileriniz neler?
- Unuttuğum şeyler oldu. Yıllar - Türkiye'de büyük çoğunluğu şiir­
· Kitabınızda "Anılara güvendi­
- sonra bazı çocukluk arkadaşlarımla le o lsa da, yazın dünyas ına girmek
ğimi söyleyemem" diyorsunuz, yeniden buluşmamıza yo l açtı Göl­ isteyen pek çok genç var. . . Dergile­
. ama 624 sayfalık kitabınız anı­ gede Kalan Yıllar. Telefon ediyorlar, re sürekli ü rü n gönderiyo rlar. . . Öz­
larla yüklü. Bu sözünüzü açımlar geliyorlar, mektup yazıyorlar. Karşı­ ledikleri, hem yazdıklarının yayım­
mısınız? lıklı konuşur, eski günleri anarken, lanması, hem d e değerlendirilmek. . .
- Ne kadar dürüst davranılsa d a unuttuğum şeyleri birlikte anımsıyo­ Yıllar önce b u işi "İstanbul" dergi­
anılar anlatanların d amgas ını taşır. ruz. Kitap yayımlanalı iki aydan faz­ s inde Mehmet Kaplan yapardı. Son­
Onları tarihsel gerçekler gibi o ku­ la oldu, her gün mutlaka bir yerler­ ra o kurlardan gelen baskılar ü zerine
mamak gerekir. Ayrıca anıları özel­ den bir iki telefon ya da mektup, ben bir grup eleştirmeni, s anatçıyı
likle çarpıtanl a r da çoktur. Ben dü­ Gölgede Kalan Yıllar'la ilgili bir şey­ bir araya getirerek, "Yeni Dergi"de
rüs t davranan bir anı yazarıyım, ler geliyor. Bu arada acı haberler de nitelikli bir "Gençlerle" bölümü aç­
ama bilgi yetersizliklerim yü zünden alıyorum. Yaşadıkl�ırını s andığım tım.
birtakım yanlışlar yaptığını seziyo­ benden küçük bazı kişilerin öldük­ Bugün buna çok gereksinim var.
rum. Araştırsam doğrularını bulabi­ lerini öğreniyorum. Siz gençlere seslenmek, onların
leeeğim bazı şeyleri ise aklımda kal­ ü rünlerine yer vermek amacınday­
dığı gibi aktarmakta sakınca görme­ - Son yıllarda denemelerinizi s anız, bir d eğerlendirme grubu
dim. Çünkü bunlar benim anılarım. yeniden yayımladınız, tiyatro o luşturup bu işi üstlenebilirsiniz.
Doğrusu , yanlışıyla . . . notlarınızı bir araya getirdiniz. Çok yararlı olur. . .

Şubat 1998 1 YAŞASlN EDEBIYAT 1 7 1



.ı::
·r
'


'

Yl Ll N YAYINE:iıilERi
Cüneyt Arcayürek, Şerafettin Turan, kü). Yaşama Sevinci kitabı altı ayda
Bilgi Yay1nevi Yekta Güngör Özden, Bilal N.Şimşir, dört basım yapan Aydın Boysan'ın yeni
Hasan Pulur, Kamuran Gürün, Münci kitabı Sev ve Yaşa, Ülkü Karaosmanoğlu
Kitap yayıncılığın­ Kapani, Semih Günver, Hasan 1 Sus (roman), Sefa M.Yurdanur'un ha­
da 32, kitap satıcılı­ Cemal, Yavuz Donat, Erbil Tuşalp, zırladığı Çağdaş Cinsel Yaşam Kılavu­
ğında 4 ı. yılını ge­ Baskın Oran, Doğan Akın, Cahit zu. Ömer Seyfettin'in henüz kitaplaşma­
ride bırakan yayı­ Talas, Reha İsvan, Bilsay Kuruç, mış öykü ve düz yazılarından oluşan iki
nevimiz 1997 yılın­ Ercan Uygur, Türker Alkan, Celal Er­ kitap.
da 183 kitap yayım­ tuğ, Bilal Çetin, Betül Uncular'ın; ayrı­
tadı. Yani, iki gün­ ca Turgut Özakman, A.Naci Karacan, Bu kitaplar dışında; Yekta Güngör Öz­
de bir kitap yayım­ Gülsün Bilgehan, Şemsi Belli, Müm­ den'den iki şiir, Ayla Kutlu'dan Bir Göç­
lamış oldu. Geçen taz Soysal, Ercüment Yavuzalp, Melih men Kuştu O'nun devamı Emir Bey'in
yılın, Bilgi Yayınları Esenbel, Ergun Sav, Hıfzı Topuz, Tü­ Kızlan romanı, Muzaffer lzgü'den yeni
açısından -gerek ü­ lay German, İlhami Soysal, Yaşar Ak­ bir gençlik romanı ile Sınır - Duvar (ti­
retim ve gerekse yatro), Ergun Sav'dan Cumhuriyet Be­
satış olarak- çok
Ahmet soy, Ergun Özbudun, Cemal Yıldırım,
İsmet Görgülü ve Erdem Erer'in dış beleri, Halk Hikayeleri yılın ilk ayla­
başarılı bir yıl oldu­ Tevfik Küflü politika, genel kültür ve anı kitaplarını; rında okurlarıınızia buluşacak.
ğunu övünerek Şükran Kurdakul'un Çağdaş Türk Ede­
söyleyebiliriz. Bu sene içinde yayımlamış biyatı kitabını da yayımladık. Bu arada daha önce yayımlamış oldu­
olduğumuz kitaplardan Erendiz ğumuz baskısı tükenen 130'un üzerinde­
Atasü'nün Taş Üstüne Gül Oyması "Yu­ 1998 yılının ilk kitapları ise şunlar: ki kitabın tekrar basımlarını yapacağız.
nus Nadi Öykü Ödülü'nü", Yıldırım Kes­ Mustafa Kemal Palaoğlu 1 Mürlafaa-i
kin'in Ölümü Bekleyen Kent kitabı Hukuk Saati, Ord.Prof.Dr.Ekrem Muzaffer !zgü'den on, Hüseyin Yurt­
"Orhan Kemal Roman Ödülü'nü", Turgut Akurgal 1 Türkiye'nin Kültür Sorunla­ taş'dan üç, Hidayet Karakuş'tan iki, Ayla
Özakman'ın kırk yıllık araştırmasının ürü­ n ve Anadolu Uygarlıklarının Dünya Kutlu'dan üç, Hasan Latif Sarıyüce'den
nü olan Vahidettin, Mustafa Kemal ve Tarihindeki Önemi, daha önce l . Kita­ on, Ülker Köksal'dan iki çocuk kitabı ilk
Milli Mücadele kitabı "Sedat Simavi Sos­ bını yayınlamış olduğumuz Gülsün Bil­ etapta yayımlayacağımız çocuk kitapları
yal Bilimler Ödülü'nü" , Prof.Dr.Şerafettin gehan'ın Mevhibe İnönü'ye anlatan Mev­ olacak.
Turan'ın Türk Devrim Tarihi "Tübitak hibe'nin 2.Kitabı, Prof.Dr.Cemal Yıldı­
Bilim Ödülü'nü", Ahmet Erhan'ın Çağdaş rım 1 Evrim Kuramı ve Bağnazlık, 1997 yılında yayıncılık dünyasının iki
Yenilgiler Ansiklopedisi "Cemal Sürey­ Prof.Dr.Şerafettin Turan'ın Türk Devrim önemli handikapı can sıkıcı boyutlarday­
ya Şiir Ödülü'nü" almıştır. Tarihi adlı beş ciltlik araştırmasının son dı. Bunlardan biri; Türk Edebiyatı'na,
kitabı Çağdaşlık Yolunda Yeni Türki­ hakkı olan değerin verilmemesi (özellik­
Bilgi Yayınevi, başlangıcından günümü­ ye, Doğan Akın 1 Makus Tarih, Attila le eleştirmenler ve basın tarafından - çe­
ze genelde telif eserler yayımlamaktadır. llhan'ın ilk öykü kitabı Yengecin Kıska­ viri eserlerin yanında - üvey evlat mua­
32 yılda 3500 çeşit kitap yayımiayan ya­ cı, Gene Attila llhan'ın Kadınlar Sava­ melesi gördüğü yadsınamaz); diğeri ise
yınevimiz Türk edebiyatında söz sahibi şı'nın genişletilmiş 2. basımı, Erendiz A­ korsan kitap satışının başlı başına bir
bütün ünlü yazarların (birkaç yazar dışın­ tasü'nün Lanetliler ve Dullara Yas Ya­ piyasa, bir rant sektörü haline gelmesi­
da) kitaplarını yayımladı. Son yıllarda kışır öykü kitapları. Hüseyin Yurttaş 1 nin önlenememesi!
"Bütün Eserleri" başlığıyla yayımladığı­ Aşkların Gizli Defteri (şiir), Ahmet Ö­
mız ünlü yazarlarımız; zer 1 Aşkın Taçyaprağı (şiir), Talat Hal­ Diliyor ve umuyoruz ki 1998, yayıncılık
·
Sait Faik, Memduh Şevket Esendal, man 1 Sessiz Soru (şiir), Ahmet Erhan 1 dünyası için bu ve buna benzer prob­
Ömer Seyfettin, Halikarnas Balıkçısı, Ölüm Nedeni: Bilinmiyor (şiir), Aytül lemierin halledilmesi yolunda radikal
Bedri Rahmi Eyuboğlu, Hasan Uncu Akal 1 Beni Bırakma Hayat (öy- adımların atıldığı bir yıl olur.
Hüseyin, Sevgi Soysal, Haldun Taner,
Attila İlhan, Muzaffer İzgü, Tarık Dur­
sun K., Ayla Kutlu, Ceyhun Atuf Kan­
su, Ali Yüce, Hüsnü A. Göksel, Ahmet
Yurdakul, Ahmet Erhan,
Kandemir Konduk, Hüseyin Yurttaş,
Aydın Boysan, Yıldırım Keskin ve
Erendiz Atasü'dür.

Bütün eserlerini yayınladığımız yazarla­


rımızın dışında; Selçuk Erez, Hidayet
Karakuş, Talat Halman, Can Ozan,
Gül Abus Semerci, Ülkü Karaosma­
noğlu, Berrin Nazlı, Pınar Aka, Fatma
Murat, Nurcihan, Sezer Tansuğ'un; ya­
Ahmet Tevfik Küflü (ortada), Turgut Özakmatı ve Yekta Gütıgör Özdetı ile birlikte
kın tarihimize ışık tutan Metin Toker,
Tüyap'ta bir kitap imza günütıde...

1 1 8 YAŞASlN EDEBIYAT 1 Şubat 1998


,.�. u
· ,1-l

MAKALE i Okumayı sevenler için kitapçıların, da karşısındakilere bir şeyler anlattıgı


kitaplıkların ve yazarların ayrı bir çeki­ bilinmelidir. İçtenlikten ayrılmaz.
ciligi vardır. Saglık sorunlarınız için Yapaylıgı sevmez. Olumlu ya da olum­
ayıramadıgınız zamanları kitaplar suz hiçbir şeyi istemeden yaptıgına,
arasında geçirmekten mutluluk gerçekdışı davrandıgına tanık olmadım.
duyarsınız. Ankara'nın kitap satan Kimilerine acımasız ve sert gelen
birkaç yeri, kimi gün de kitap gerçekçiligi, kaçamaksız, açık söylem­
dostlarının karşılaşıp buluştugu bir is­ leriyle dogrulanır. Dogru bildigini söyle­
tasyona dönüşürdü. Ahmet Tevfik mekten kaçındıgını da görmedim.
KÜFLÜ'ye böyle bir ortaında rastladım. Karşısındaki kim olursa olsun, ünü,
Otuz yılı aşan tanışıklık, İsmet sanı, görev düzeyi, konumu ne olursa
İNÖNÜ'nün avukatı olarak, yayıncı olsun Küflü için gereken ne ise söylen­
Küflü'yle konuşmaya gittigimizde melidir. En begendigim yanı, her şeyi
dostluga dönüştü. Sonraki günlerde begenmemesi, ödün vermemesi, inatçı
görüşmelerimiz sıklaştı. B1LG1 olmamasıdır. Yanılgısı varsa özür diler,
YAYINLARinı begeniyle izledikçe Ahmet yaniışı varsa düzeltir, usa uygun bulu­
T.KÜFLÜ'nün başarısını alkışlıyor, yarsa sizi destekler, size katılır, sizi

Yekta Güngör toplum kültürüne katkıları nedeniyle


kutluyordum. Çalışınalarının yadsınması
yüreklendirir. Benimsedigini çekin­
meden savunur. llkelerinde direngendir.
Özden olanaksız yararı, yayınların sayısı
arttıkça her kesimde olumlu belirtilerle Ahmet T.Küflü dost canlıdır.
degerlendiriliyordu. Kimi Yaşamının her alanında ölçülüdür.
arkadaşlarımın, dostlarımın, Dostlugunda, iş ve aile ilişkilerinde hep
tanıdıklarımın, begendigim yerli ve aynı özeni saptarsınız. Yakınlıgı, anlayış
yabancı yazarların kitaplarını aldıkça ve görüş birlikteligine dayanır.
Bilgi Yayınlannın hizmetindeki yüceligi Düşüncede birliktelik duyarlı oldugu
somut biçimde izliyordum. Gün geldi, alandır. Olaylara yaklaşımı bilimsel nite­
benim konuşmalarımı bir kitapta topla­ liktedir. Bu arada hukuka saygısını özel­
mak isteginden söz ettiginde Bilgi likle belirtmek isterim. Yargının ve
Yayınları dizisi içinde yer almanın adaletin soıunlarıyla öz sorunu gibi
kıvancını duydum. Kısa zamanda ilgilenir, adalet kurumlarının gücü ve
konuşmalarımı toplayıp birer yıl arayla güvenirligini toplumsal ve ulusal yaşam
üç kitap sundum. Böyle gelişen için zorunlu öge sayar.
dostlugumuz, Ahmet T.Küflü'yü daha
yakından tanımak olanagını verdi. Sık Tutamayacagı sözü vermez.
sık yineledigim bir sözle duruma açıklık Tutmadıgı sözü de olmamıştır.
kazandırmak isterim, daha dogrusu Tembelligi, terbiyesizligi, pisligi,
dostluk ilişkilerini degerlendirmek iste­ gevezeligi, yalanı - dotanı hiç sevmez.
rim: Ne altın gemi, ne gümüş gemi, Çıkarcılıktan hoşlanmaz. Adam kul­
dost gemisi. Gemiler, altın da, gümüş lanmaya karşıdır. Sömürünün her
de olsa batar, dost gemisi batmaz. türünü ve biçimini kötüler. Ayrıntıları
düşünerek kendini yoranlardan
lyi bir aile babası, sevecen bir işveren biridir. Çalışkandır. llk karşılaştıklarına
ve disiplinli bir yönetici olan Ahmet yaklaşılması, yakınlık kurulması,
T.Küflü, görünümünün tersine, sıcak bir anlaşılması ve anlaşması güç bir insan
yürek taşımaktadır. Alçakgönüllü, izlenimi verecek biçimde saygılı ve
saygılı, davranışlarıyla konuşmalarında sessiz dunır. Konuştukça derinleşir ve
ince, az ama anlamlı konuşan birisidir. kendini kabul ettirir. Tutarlı ve cid­
lşine çok baglı oldugundan, zamanını didir. Kendini işine veren gerçek bir
çok iyi kullandıgından, gereksiz konu­ kültür adamıdır. Haksızlıga asla kat­
larla ugraşmayı, boş yere konuşmayı lanmaz ve sonuç alıncaya degin
sevmediginden ilk bakışta soguk ugraşını sürdürür. Okur ve okutur.
karşılamış gibi gelen dunışu, gerçekte
bir agırlıgın, düşünce yogunlugunun Benzer kimi yanımız olması
Ahmet Tevfi l< belirtisidir. Tensel - bedensel dostlugumuzu pekiştirmiştir.
görünümünden çok, kişiligi, özellik­ Koyu bir Galatasaraylı oldugunu
l<üfl ü lerinden oluşan tinsel yapısı yansıtır. bilmeyen yoktur sanıyorum . Bilgi
Küflü'nün nitelikli ve saygın kişiligi, Yayınlarıyla Ahmet T.Küflü hepimizle,
tanıyanların birleştigi erdemli bir düzey­ her gün birliktedir. Küflü, Bilgi
dir. Güldügü zaman da, kızdıgı zaman Yayınlarıyla özdeşleşmiştir.

Ş ubat 1 9 98 / YA Ş A S lN E D E B IYAT 19 1
- . ..
.-
......
.
.:�

Yl Ll N YAYl NEVLERi
!anacak. na girecek: Bir Vicdan Davası ve
Adam Yay1nlar1 Yukarıda saydıgım bütün kitapların Türkiye Şarkısı Nazım.
birinci basımları hemen tükendi ve Ataol Behramoğlu şiir'den söz
Herhangi bir yı­ ikinci üçüncü basımları yapıldı. eden iki deneme kitabıyla 1997'de
lın yayıncılıgımız 1997'de Adam Yayınları yeni bir şi­ okurlarıyla buluştu: Nazım 'a Bir
açısından nasıl ir dizisine başladı: Seçme Şiirler. Güz Çelengi ve Mekanik Gözyaşla­
geçtigi sorusu Dört - altı formadan oluşan bu şiir rı. Mehmet Yaşin önceki üç kitabı­
soruldugu zaman kitaplarında şairlerin şiirleri, şiir üze­ nı Sözverici Koltugu'nun yanına ek­
bunu "ticari" an­ rine görüşleri, yaşamöyküleri, yapıt­ leyerek bütün şiirlerini Adam Yayın­
lamda sorulmuş ları yer alıyor. 12 şairimizin seçme ları'nda topladı. Pathos, Işık - Merdi­
bir soru olarak şiirleri 1997 yılında yayımlandı: ven, Sevgi/im Ölü Asker, 1998'de de
almıyorum. Nllzım Hikmet; Orhan Veli; Oktay yeni şiir kitabı yayımlanacak
Adam Yayınları Rifat; Melih Cevdet Anday; Cahit Yeşim Salman'ın yeni şiir kitabı
best seller ya- Külebi; İlhan Berk; Salüı Birsel, Birdenbire ve Nursel Duruel'in öy­
Özdemir Asaf; Sabri Altınel; Edip kü kitabı Yazılı Kaya da 1997'de ya­
yımlayan bir ya-
yınevi degil. Ya-
Inci Asena Cansever; Ataol Behramoğlu; Re­ yımlanan kitaplarımızdan.
yımladıgımız ki- fik Durbaş: 1998'de de diziye şairler Bu kitaplara bakınca 1977'nin bizim
tapların best seller olmasına karşı eklerneyi sürdürecegiz. OcakŞubat için çok iyi bir yayıncılık yılı oldugu­
degiliz elbette, keşke, ama özellikle aylarının ilk dört şairi Cahit Irgat, nu kolayca söyleyebiliyoruz elbette.
bunun peşinde koşmuyoruz. Bu ne­ Rıfat Ugaz, Necati Cumalı, Cevat 1997'den söz ederken 1998 progra­
denle büyük bir ticari başanya ulaş­ Çapan. Bu dizi sanki yavaş yavaş mımıza da biraz deginmiş oldum.
tıgımız söylenemez. Üstelik korsan büyük bir antoloji oluşturuyor. Memet Fuat'ın, Server Tanllli'nin,
basılan kitaplarımız o kadar çok ki, Zelıra İpşiroğlu'nun egitime yeni Kaan Arslanoğlu'nun, Aziz Ne­
bu durum ticari olarak bizi - ve el­ bakışlar getiren Egitimde Yeni Ara­ sin'in kitaplarının, Seçme Şiirler di­
bette yazarı - çok etkiliyor. yışlar ıyla yazarlarımızın arasına ka­ zisinin yayını sürecek.
Yayıncılıkta ise Adam Yayınları'nın tılmasından mutluyuz. İpşiroğ­ 1998'e yıllardır beklenen bir roman­
1997'de parlak bir yıl geçirdigini ko­ lu'nun 1 998'de de Konuşan Çınar la girdik. Yılın ilk ayında Yaşar Ke­
laylıkla söyleyebilirim. kitabı yayımlanacak mal'in yeni romanını yayımladık: Fı­
Başta dergirrizin yaptıgı araştırma Refik Durbaş 'ın yeni şiir kitabı rat Suyu Kan Akıyor Baksana. Bir
sonucu yılın kitabı seçilen Gölgede Düşler Şairi ile şairleri anlatan yeni Ada HiMyesi üçlemesinin ilk kitabı
Kalan Yıllar var. Memet Fuat'ın o deneme kitabı Yasemin ve Martı olan bu roman çıktıgı gün tükendi.
tadına doyulmaz diliyle epeydir bek­ öbür kitaplarının yanında yerini al­ Bu yıl üçlemenin ikinci kitabını da
lenen anılarını anlattıgı Gölgede Ka­ dı. yayımlamayı umuyoruz.
lan Yıllar sadece bir yayıncı olarak Fakir Baykurt'un Amerikan Sargısı, Gene yeni yılın ilk ayında Server
degil, okur olarak da bizi sevindirdi. Yılanların Öcü, Köygöçüren, Kara Tanilli için Strasbourg'da düzenle­
1998'in Ocak ayında Memet Fuat'ın Ahmet Destanı, Onuncu Köy, Ira­ nen bir sempozyumda sunulan bildi­
yeni bir deneme kitabı, Çogunlugun zca 'nın Dirligi, Tırpan, Kap/umba­ rileri içeren ve Server Tanilli'ye
Gücü, yayımlandı. Gene 1998'de de­ gatar gibi klasikleşmiş romanları saygı olarak ona armagan edilen
neme kitabı Sömürüsüz Bir Dünya raflarımızda önceki kitaplarıyla bu­ Türkiye 'de Aydınlanma Hareketı'ni
yayımlanacak. luştu. Yeni Romanı Yarım Ekmek yayımladık.
Sonra gene yılın kitapları arasına yayımlandı. Fakir Baykurt Sedat Si­ Şair Turgay Fişekçi'den yeni yılda
giren Yaratıcı Aklın Sentezi, Felsefe­ mavi edebiyat ödülünü aldı. iki yeni kitap var. Arı Bakış (dene­
ye Giriş geliyor. Server Tanilli'nin . Salruı Birsel şiir kitaplarının yanı­ me) ve yeni şiir kitabı.
felsefeyi günlük yaşamımıza soktugu na yeni şiir kitapları ekledi: Sevdim Nllzım Hikmet'in Piraye'ye yazdıgı
bu kitap da sevinçle yayımladıgımız Seni Ey insan, Baş ve Ayak. Daha bütün mektuplar iki cilt olarak ya­
kitaplardan. Ayrıca Server Tanll­ önce yayımlanan Varduman da ya­ yımlanacak.
li'yle bütün kitaplarını yayımlamak yınlarımız arasındaki yerini aldı. Adam Yayınları genç yazarlardan
üzere aniaşan Adam Yayınları daha Allıert Vidalie'nin Ayışıgı Kuyum­ Aslı Erdoğan'la bütün kitaplarını ya­
önce dört cildi yayımlanan Yüzyılla­ cuları Tllda-Yaşar Kemal çevirisiy­ yımlamak üzere anlaştı. Önce yeni
rın Gerçegi ve Mirası' nın 19. yüzyılı le yayımlandı. kitabı yayımlanacak
anlatan yeni beşinci cildini yayımla­ Samih Rifat güzel çevirileriyle Wesker'in oyunlarının ikinci cildi
dı. tık dört cildin 1998 yılında ya­ Mabeyinci Pavlos'un şiirlerini programımız içinde.
yımlanması amaçlanıyor. Türkçeye kazandırdı: Altın Yağmur. Elbette her yıl geleneksel olarak ya­
1997'de genç romancılarımızdan Aziz Nesin'den de yeni kitaplar yımladıgımız, Mehmet H.Doğan'ın
Kaan Arslanoğlu'yla bütün kitapla­ vardı bu yıl: Hiç kitaplaşmamış öy­ hazırladıgı Şiir Yıllıgı mart ayında
rını yayımlamak üzere anlaşma yapı­ külerinin yer aldıgı Gözünüz Aydın Adam Sanat'la birlikte piyasaya çıka­
larak Kişilikler ve Devrimcileri ya­ Efendim ve Genco Erkal'ın oyun­ cak.
yımladık. Yeni yılda yazarın önce laştırdıgı Bir Takım Aziz/ik/er. 1998'de çeviri aşamasında olan yeni
yeni romanı Öteki Kayıp, daha sonra 1998'de de hiç yayınlanmamış iki romanlar yayımlanacak Türkçeye
Çagrısız Hayalim ile Kimlik yayım- Aziz Nesin kitabı yayınlarımız arası- yeni adlar kazandıracagız.

120 YAŞ A S l N E D E B IYAT 1 Ş u bat 1 998


-r:.:
;�

YlLlN YAYlN EV LE Ri ' .·;1! -

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, "yogun geçecek" olacaktır.


Boyut l<itaplarl : . Atatürk ve Adnan Saygun, Charlie 1997, YKY'nin yayıncılıga yeniden
1 997- 1 998 Parker'dan Ella Fitzgerald'a kadar hız verişinin altıncı yılıydı. Dolayı­
jazz Koleksiyonu . . . sıyla, ilk beş yılın sonuçlarının de­
Uğur Büke
Boyut Yayın Grubu 1998 yılına Boyut Yayın Grubu ola­ gerlendirildigi ve, denebilirse,
Koordinatörü rak, kitap ve yayın dünyasının bir an "2.Beş Yılın" temel dogrultularının
Yayıncılık anlayışını çok yönlü ola­ önce gerçekleştirmesi gereken endüs­ saptandıgı bir yıl oldu. 1 0'u aşkın
rak ele aldıgımız için kitap yayımcılı­ trileşıne umuduyla giriyoruz. Bu an­ dizide toplam 200 yeni kitap yayım­
ğımızı sadece Boyut Kitapları adına lamda kitap fuarlarının uluslararası ladı bu yıl YKY. Bir yandan Proust,
degil, Boyut Yayın Grubu olarak ya­ boyutlara taşınmasıyla, dogal kitap o­ Salinger, Nermi Uygur, Behçet
nıtlamak istiyorum. Boyut Kitapları kuru kitabevi ilişkisine zarar verdigine Necatigll, Cemal Süreya, Akşit
yayıncılık çalışmalarırnızın bir bölü­ inandıgıınız 'kitap satışı fuarları' anla­ Göktürk, Behiç Ak, Herge gibi
müdür. Bir bakıma kitap yayıncılıgı­ yışının en kısa zamanda bıçak altına " bütün eserlerı"ni ya da "seçmeler'i­
mız sadece Boyut Kitapları ile sınırlı yatacagına inanıyoruz. ni yayımladıgı yazar ve çizerlerinin
degildir. Bunun da örnegini geçtigirniz Ülkemizin teknolojik yapısı yayın izini sürdü; öte yandan yelpazesini
yıl içinde onbinlerce okura ulaşmış dünyasının endüstri haline gelerek Çetin Altan, Taner Baybars, Barış
olan, işitsel ve görsel malzemenin yeni teknik kurallar altında yolunu Pirhasan, Selçuk Demirel, Metin
kagıtla, mürekkeple buluştugu ürün­ sürdürmesi için çok elverişlidir. Yasal Kaçan, Ernst Jandl, Mario Luzi,
lerimizde gösterdik. 1997 yılı CD-kita­ ve yönetsel yapının teknolojinin çok John Aslı gibi her kuşaktan "yeni
plarıınız ve Boyut Kitaplan diziler­ gerisinde kalarak kitabın ve yayın · yazar ve çizer/d' genişletmeye çalış­
imiz için oldukça verirrıli geçti. 1996 dünyasının üzerinde bir kara bulut o­ tı.
sonunda başlayan Hilmi Yavuz kitap­ larak gezindigini söylemekten geri Ek olarak, 1997 YKY için yayıncı­
larını altı cilde çıkardık Araştırma Di­ durmayacagız ne yazık ki. Kitabın ü­ lıkla festival ve kültür merkezi et­
zisı nden çıkardıgırnız Türkiye - Avru­
' zerindeki her türlü devlet ilgisizligi ve kinliklerinin de tek bir çatı altında
pa Birliği ilişkileri, Sevr Dosyası, Tür­ engellemelerine karşın yayıncılık dün­ toplandıgı bir yıldı. Dolayısıyla, bir­
kiye'de Kent Yönetimi, Menderes Dö­ yamızın giderek gelişmesi bu çabanın birine destek veren ortak etkinlikie­
neminde Ordu - Siyaset ilişkileri. ve 2 7 aslında ne kadar degerli oldugunun rin de (festival dergisi, Sabahattin
Mayıs ihtilali ve Soğuk Savaş Kuşat­ bir göstergesidir. Ülkemizde her şeye Ali Arşiv Sergisi ve yazarın yapıtla­
masında Türkiye kitaplarıysa Türki­ ragınen okur ve yayıncı ayaktadır. rının yeniden yayımlanmaya başla­
ye'nin tarihsel vesiyasi temel sorunsal­ Bu görüşler altında Boyut Yayın ması) ilk deneme yılı oldu .
Iarına ışık tuttu, yol gösterdi. Grubu, kendi koşulları içinde. 1998'e 1 998 ise tüm bu dogrultuların, sa­
Edebiyat Dizisi'nden daha çok yeni, nırız, hızlanarak artacagı bir yıl ola­
ve dolayısıyla gelecege endüstriyel bir
ama edebiyat serüvenlerini yıllar boyu cak YKY için. Hem Hllmi Ziya Ül­
ınercekle bakınaktadır. Kitabın haket­
derinden derine sürdürmüş isimlere ken, Nurullah Ataç, Nezihe Me­
tigi en iyi sunum koşullarını, en iyi i­
rjç, Leyla Erbll, Ülkü Tamer, Asaf
yer verdik: Turan Gökaltay (Ah Ca­ çerik ve en geniş yelpazede vermekle
Halet Çelebi, Jacques Derrida,
nım Moskova), Mine Timur Bragner özetlenebilecek yayıncılık ilkemiz
Robert Musll, Bruno Sclıulz, Ezra
(Ege Konçertosu, Dans Eden Muska) 1998 yılında da çok boyutlu olarak Pound, Gunnar Ekelöf gibi adlar
gibi . . . devam edecektir. eklenecek listemize, hem de kimi
Siyaset Dizisi, Blair Devrimi, Fran- Geçtigirniz kasım ayında yayırrılan­ sürprizlerimiz olacak. Cumhuriyet'in
. çois Mitterrand'ın Yarım Kalmış A­ ınış olmasına karşın Yağmur Atsız'ın 75. yılıysa, başlıbaşına bir dizi oluş­
nılat'ı, Engin Ünsal'ın Sendika Yazıl­ Cervantes: inebahtı 'nın Tek Kollusu turabilecek sayıda kitap, albüm,
arı ve Orhan Koloğlu'nun gelecegin adlı kitabının Yaşasın Edebiyat dergi­ belge ve konfera'nsla degerlendirile­
kuşakları için gerçek bir Atatürk sor­ sinin yazarlar arasında yaptıgı ankette cek.
gulamasını ortaya koydugu Kim Bu yılın en iyi on kitabı arasında gösteril­ Ayrıca YKY 1998'de, 75. Yıl'ın
"

Mustafa Kemal kitaplarıyla tırmanışını ınesi bizi çok mutlu etti. Kitabımıza yanısıra başkaca önemli yıldönüm­
sürdürdü. ilgi gösteren bütün yazariara ve kitap lerini de bu konuları yeniden dü­
CD - Kitaplar için gerçek bir yeni­ dünyasına degerli bir bellek anlayışıy­ şünmek ve degerlendirmek için de­
den doguş yılı oldu 1997. 1995'te baş­ la yaklaşan Yaşasın Edebiyat dergisi­ gerli birer fırsat sayacak. Bu bag­
layıp bugüne degin otuz cilde ulaşan ne teşekkürü borç biliriz. lamda gerek Harf Devrimi ve A­
Klasik Müzik Kitapları'nın yanında ka­ taç'ın 1 00. yaşı, gerek " 68' , gerek­
litesi ve popüler begenisiyle büyük il­ Ya p1 l<red i se Zola nın "itham Ediyorum"un­
'

dan yola çıkarak "Entellektüel'in So­


gi toplayan sinema ve müzik ürünleri­
ni kitabın yakın gelecegine hazırlık a­ Yay1 n lar1 rumlulugu" nun 1 00.yılı gibi konular
.

şaması olarak degeriendirilebilecek gündemimizin ilk sıralarında yer a­


lacak.
melez bir form altında yeni bir dinle­ İshak Reyna-Cem Akaş
Geçtigirniz yıl John Aslıbery ve
yici - okur tipi yaratma iddiasıyla sun­ Yapı Kredi Yayınları ·için " 1 997 ki­
John Waterbury ile başlayıp Mari­
duk: istanbul Kanatlarımın Altında, tap yayımcılıgınız açısından nasıl
o Luzi, Amin Maalouf, Pascal Bo­
Diana, Elton john - Diana, Che Gue­ geçti? 1 998 için programınız nedir?" niface ve john Aslı'le sürdürdügü­
vara, Evita, Madonna, istanbul - Mü­ sorularına verilecek en kestirme ce­ müz kültür konuklarımıza da bu yıl
ziğin Renkleri, Anato/ian Pieces, vaplar, sanırız, "yogun geçti" ve yeni adlar eklenecek.

Şubat 1 99 8 1 YAŞASlN E D E B IYAT 21 1


jy�i
Yl LlN YAZARI/Ş_ğMI!Eii
tık yazısı 1 5 Eylül 1952'de Kaynak turulan bir görüntü dünyası ya­
dergisinde yayımlanan Erdal Öz, kalıyor okuru. Bir anlamda öykü
edebiyat dünyamızdaki başlangıcını anlatılamamalı, belki de çizilme­
şiir, öykü ve eleştiri yazıları olmak H anlamına mı geliyor bu?
üzere üç farklı ve önemli dalda bir­ Valiahi bu okurla ararndaki yakın­
den yapmış bir yazarımız. Biyografi­ lık kurma olayıdır bence. Sözcük­
sine bakıldıgında, süreç içinde 'şiiri lerden, cümlelerden oluşan yazıyla
degil ama şiir yazmayı bırakıp' sa­ oynayarak, bu sözcüklerden cümle­
cayagının öteki iki ayagı olan öykü leri bir görüntü haline getirmeye ve
ve roman dallarındaki çalışmalarına okuru o görüntülerle baş başa bı­
agırlık verdigi görülen yazarın bu­ rakmaya çalışıyorum. Bunu yapar­
güne dek, Odalarda, Kanayan, Ya­ ken sese de önem veriyorum. . .
ralısın romanlannın, Gülünün Sol­ . Bunlar edebiyatın somutlayıcı güzel
dugu Akşam ve Deniz Gezmiş An­ yanlarıdır. . .
latıyor adlı anı kitaplarının, Sovyet­
ler Birligi gezisini anlattıgı Telli Tur­ Anlatılabilir konular üzerine
nam adlı gezi kitabının, Dedem kurulmamış öykülerinizle klasik
Zeyne p Aliye Korkut Öykü/eri, Beyaz Yele, Kırmı­
zı Balon, Alçacıktan Kar Yagar adlı
öykünün sınırından geçip günü­
müz öykücülüAüne çok yakın
çocuk kitaplarının yanı sıra Yorgun­ düşüyorsunuz.
lar, Havada Kar Sesi Var ve Sular
Ne Güzelse adlı üç öykü kitabı ya­
yımlanmış.
Erdal Öz le Yaşasın Edebiyat der­
' ,

gisinin 'Yılın Kitabı/Yazarı Anke­


ti'nde öykü dalında birinci sıraya
yerleşen kitabı 'Sular Ne Güzelse
üzerine konuştuk.

'Yaralısın' adlı romanınız için,


"'Kanayan' adlı hildlye kitabıma
girttıesi gereken bir uzun hikllye
gibi de bakılabilir" diyorsunuz.
Romancı-öykü yazarı Erdal Öz'e
göre öyküyle roman arasındaki
en önemli ayrılık noktası nedir?
Düzyazının zor türlerinden birinin
öykü oldugu kanısındayım. Çünkü
öyküde bazen bir sözcük bile öykü­
yü bozmaya yetebilir. Öykü kurgu­
su ve yapısı açısından romandan
daha sırçadır. Birisi kalın camsa,
öteki ses fazlalıgında bile çatiayacak O, varmak istediSim öykü türü . . .
incelikte yapıya sahip bir tür. . . Ben öykünün anlatılamamasından
yanayım. Ama öykülerim sesli ya da
Bu kitaptaki öykillerin büyük sessiz okunabilir ve dinlenebilir ol­
çoAunluAu bitişlerinde insanın sun istiyorum. Günümüz öykücülü­
boAazını düAümleyen �ykiller. gü ile ilgili görüşünüze gelince: Ye­
Kimi yaşantılarınız öylffileriniz­ ni öykücüterin birtakım postmodern
de bir çıkış noktası oluşturuyor. numaralara girseler bile giderek ko­
Bu öyküler elbette yaşanmışlıktan nuya gömüldüklerini görüyorum ki
çıkan öyküler. Kaba bir tanımını ya­ bunu hiç begenmiyorum. Bunu
parsak düşünerek de yaşayabilirim, aşan öykücülerin sayısı çok az . . .
tanık olarak da yaşayabilirim. Her
Devinen resimle�yazarı: öykü sonuçta benim yaşadıgım, ya­ "Yazar yaşadıklarını bir bakıma
şattıgım bir şey; 'Kedi/er' öyküsünde kendine saklayamayan kişidir!"
Erdal Oz oldugu gibi. Onu ben yaşamadım a­ diyorsunuz. 'Saklamayan' deAil,
ma ben yaşattım. saklayamayan •••

Yazarın yaşadıklarıyla yazdıkları­


Öykillerinizde sözcüklerle oluş- nın bir ilişkisi vardır. Bir kadını, bir

j22 YAŞASlN E D E B IYAT 1 Ş ubat 1 998


Fotoğ raf: Ti jen Buru lta y
hırsızı anlatırken elinde o lmadan yandan bu kitaptaki bir öykünün Zaten belirli bir düzeyi olmayan in­
kendisinin hangi boyutuyla, o hırsı­ son paragrafının fazla o lduğunu, san okuyunca anlayamıyorsa bıraka­
zın neresinde olduğunu da yazacak­ öykünün bir paragraf önce bittiğini caktır. Ben kimse için yazmıyorum
tır. . . Saklamak ister ama s aklaya­ de ben şimdi görüyorum. ki . . . Ama bir de okunmamak için ya­
maz. Üstelik çok da yazıyorsal Me­ zanlar var. Yani onu bir ustalık sa­
sela ben önleyebilirim, az yazıyo­ "Bunca yıl sonra, öykünün ne nanlar! Bence 'okunmamak için yaz­
rum çünkü. olması, ne olmaması gerektiğini mak' en büyük acemiliktir.
daha bir kavramış değişik bir
Ama bu günlerde çok yazıyor­ Erdal Öz var" diyorsunuz. Size Günümüz öykücülüğünün pek
sunuz. Hangi öykü dergisini aç­ göre öykü ne olmamalıdır? de parlak olmadığını savunuyor­
sam, Erdal ÖZ'ün bir öyküsüyle O yıllarda yayımladığım, dergiler­ sunuz. Sizce, bugünün öykücüle­
karşılaşıyorum. Uzun zaman yaZ­ de kitaplarda çıkmış pek çok öykü­ ri geçmiş kuşakların etkisinde
madan nasıl durabildiğinizi anla­ mü almadım kitabıma. Farkına var­ mi, yoksa kuşak olarak kendi öy­
yamıyorum. 'Yoksa yazdıklarını­ dım ki onlar yeni yetmenin, yeni külerini mi yaratmaya çalışıyor­
zı yayımlatmadınız mı?" sorusu başlamış birinin bütün acemilikleriy­ lar?
takılıyor aklıma ister istemez. le, özentHeriyle dolu öykülerdir. Ki­ Günümüz öykücüsü kendi öykü­
Hayır, yayımlatmamak değil, yaza­ tabıma aldığım öykülerde, bugün sünü yaratmaya çalışıyor. Bence
mamak Ben bu kitabı 2 , 5 ay içinde vardığım sonuçlara aykırı öykü yok. yanlışlık da buradan geliyor. Bir di­
gece ve gündüz kendimi ona vere­ Benim öykücülüğümü geri bırakış lin kullanılış ve gelişme tarihi var­
rek yazdım. Bazen bir gecede çıkı- nedenim o öykülerin büyük bir kıs- dır. Bunu izlemeyen yazarlar ko pu­
yorlar ve yanlış bir yerden başlıyor­
lar öyküye. Mesela bir insanın Bor­
ges'ten yola çıkarak yazmaya başla­
masının onu hiçbir yere götüreceği­
ne inanmıyorum, Borges 'i çok sev­
meme rağmen.

Edebiyatta gerçekleştirmeyi
düşlediğiniz bir büyük amacınız
var mı?
Şu anda öyküler yazıyorum. Bir a­
ra boşluk oldu ama şimdi yeniden
hızlanıyorum. Amacım, çok özledi­
ğim yazıya devam etmek. Çünkü
yazdığımda başka türlü mutlu olu­
yorum. Yazamadığım dönemde ya­
şadığım mutsuzluktu. Depresyo n
geçiriyordum yazamamaktan ve ne­
redeyse her şeyi bırakıyordum.

Sizinle ilgili olarak Hürriyet


Gösteri'de çıkan bir yazıda 'Ya­
yordu bir öykü. Ertesi gün onu dü­ rnının, ne yazık ki benim hapishane yımlattığı hemen her kitap ödül
zeltmeye çalışırken birden aklıma dönemine değinen öyküler oluşla­ alır.. .' deniyor...
başka bir öykü geliyordu . . . Ama her rıydı. Ve ilginçtir, o öykülerde yan­ Çok kitap çıkardık ama çok da iyi
birini defalarca yeniden yazdım. Bir s ıttıklarımla ilgili olarak bir öykü ya­ kitaplardı bunlar. Bütün dünya ede­
de; belki bu kitap boyutunun sekiz zarından çok bir po litikacı olarak biyatını iziiyoruz çünkü. Birtakım
dokuz mis lini attım . . . Bütün gece yargılandım, eleştirildim. İçimde yayıncılar kızıyorlar, niye Nobel
boyunca yazdıklarımı attığıını da bi­ cam bardaklar kırılınıştı bu yüz- Ödülü bizim çıkardığımız kitaba ve­
liyorum. Çünkü öykünün ordan den . . . Ama bu kitap hepsini unut­ rildi diye. Mayına basmak gibi bir
başlaması gerektiğini kavrıyordum. turdu. şeydir bu . Ne ins an ödül almak için
yazar ne de hangi ödülü alacağını
Bir öykünün gerçekten bitebile­ Öykü kitapları çok okunmaz bilir. Bir serseri kurşundur. Jüri sıkar
ceğine inanıyor musunuz? ama kitabınız şimdiden 4. baskı­ o kurşunu . Siz de ordan geçiyorsu­
Bittiği zaman öykü kesin biter ama sını yaptı. nuzdur size denk düşer. Tabii bu
öyküyü nas ıl bitireceğinizi kendiniz Dediğim gibi, ne pahasına olursa ödülleri ri ço kluğu hoş değil. Herhal­
bilemezsiniz. Öykü kendini bitirir. olsun okunmak adına her şeyi yapan de dünyada en çok ödüllü yazarlar
Bitmemiş öykü zaten açık açık gös­ biri değilim. Bazı ünlü yazarlarımız Türkiye' de dir.
terir kendini. Ama yazar bitti sanıp var şu günlerde, sürekli liste başı o­ Sayın Erdal Öz, bu söyleşi için
kitabına koyarsa yazık olur. Öte luyorlar! Ben çok süslemem öyküyü. size çok teşekkür ediyorum.

Şubat 1 998 / YAŞASIN EDEBIYAT 23 I


.,·
..
.
;�
·c�.�·
DENEME }:
I
"��
;.. .J

"Düzmece bunlar!" derdi babaan­ Bizde son on yıldır gerçekten anlam


nem , rivayet ya da dedikodu saydığı ve okur kazanan, kuşkusuz son dere­
sözlere. Sonra arkasını döner, hom ur­ ce başarıl ı yazarların katkısıyla canla­
danırdı. Düzmeceleri ciddiye almadı­ nan kurgusuz edebiyat: (Literary
ğını söylese de bunların canını sıktığı­ nonFiction)'ın çok lezzetli kişisel de­
nı gizleyem ezdi bizden. Henüz 5 1 2 - neme (personel essay) olanı asl ında
yaşlarında olan biz beş torunu ona 400 yıll ık bir geçm işe sahip.
bakıp kıkır kıkır gülerdik Eh büyü­
kanne ve büyükbabalar biraz da bu Hatta işi büyütüp, Es ki Rom a'da Se­
nedenle vardırl ar ya! neca (M.Ö.365) ve kişisel denemenin
babası sayılacak Montaigne 'e kadar
Babaannem haklıydı. Onun 'düzme­ (Virgil'in bazı bölümleri) uzanılabilir.
ce' dediği safsatanın içinde gerç ek pa­ Evliya Çelebi 'nin Seyahatnam e­
yı pek azdı, hatta yoktu. Tıpkı düşsel s i'nden Robert Louis Stevenson ve
ve/ya hayali anlatıların, bil inçli ol arak James Baldwin'e, ülkemizde bu ko­
kurgulanmış, estetik olarak düzenl en­ nuda asla unuttılmaması gereken
m iş, tercihan kültürel ve sanatsal öğe­ Nermi Uygur, Tomris Uyar, Salah
lerle (özellikle söz sanatı, retorik de­ Birsel'i hemen anarak Enis Batur,
Buket Uzuner korasyon vbg) bezenm iş şekli olan Hilmi Yavuz, Mine Saulnier, V ivet
KURGU SANATI'nın birebir gerçekle Kanetti'yi de sayabiliriz.
örtüşmediği gibi.. . Fakat aynı babaan­
nem Kam ile Uzuner, matbaanın 300
yıl geciktirilmeden geldiği, okum ayaz­
manın halka (özell ikle de kadınlara)
yaygınlaştırıldığı ve insan yaratıcılığı
denilen bir bakım a da doğayı taklit
etm ekten öteye geçmeyen özell iğin
günah sayılmayacağı bir ülkede büyü­
m üş olsaydı . . . Belki o vakit, babaan­
nem Kam ile, Osm anlı bir Dostoyevs ­
ki, Osmanlı bir Hugo ya da Osm anlı
bir lbsen'i okuyarak yaşlanacak ve
KURGU (düzm ece) ile dedikodu ve
yalanı aynı kefeye koymayacaktı.

Şimdi yiğidi öldürdüm am a hakkını


yem eyeceğim ! .Bütün bu engellere
karşın bugün bir XX.yüzyıl Türk
Edebiyatı'ndan son derece rahatlıkla
söz edebiliyor oluşumuzun sırrını Os­
manlı-Türk kültür birikim inin çok da Nedir kişisel deneme? Kişisel dene­
yabana atılmaması gerekliliğinde saklı meye diğer denemelerden farklı bir
buluyorum . Bu düşüncenin 'Osmanlı lezzet katan baharatlar nelerdir? Ne­
elitizm i' ya da 'şovenizm ' olarak eti­ den kişisel denem e yazarı, okurla ki­
ketl enmesi olasılığıysa yal nızca kuru şisel bir ilişkiye girm iş, hatta dostluk
bir tepkisellik olarak kalacaktır. kurm uş gibi yakındır ona ve dediko­
dudan, fels efeye, söylentiden bilgeliğe
Gecikmemizin bedelini her alanda uzanan o karm akarışık yoldan alnının
ödeyen kuşaklar yetiştirip, arayı ka­ akıyla nasıl çıkıverir? Ve neden seve­
patmak için kimilerimiz koşup duru­ riz kurgusuz edebiyatın bu çok kişisel
Ad 1 na yoruz am a bu kargaşada ayrıntıların
önem ini de atlam am aktan yanayım .
dalını?

deneme Kendi iç inde kurgu edebiyatı (hika­


ye, roman, tiyatro) ve kurgusuz ede­
Yanıtları kişisel denem eleri büyı)k il ­
giyle karşıianm ış bazı denem ecilerden
dediğimiz biyat (deneme, anı, gezi notları, oto­
biyografi, biyografi ve biyografik ro­
alıntılada vermek en eğlencelisi ola­
cak; Bakın çünkü;

şu kurg usuz ınan) olarak ciddi bir kan grubu farkı


bulunan edebiyat ağacında burada Umberto Eco'nun elinde bir füm e
özellikle denem eye göz atmak istiyo­ somonla ülkeler aras ı nas ıl seyahat et­
edebiyat rum .
·

tiğini,

124 YAŞASlN EDEBiYAT 1 Şubat 1998


Roland Barthes'ın sinemaları filmin yan, yazarının özgün mizah, lezzet ve mediyle buluşturuluşu ustalığ ı' na dik­
yarısında nasıl terk ediverdiğini, içtenliğinin gizlenemeyen tadını duy­ katinizi çekmek istiyorum. Çünkü ki­
mak isteriz. Çünkü kişisel deneme, şisel deneme, yalnızlık ve zayıflık ko­
Virginia Woolfun kurşunkalem tut­ okula tepeden ve çok uzaktan bakan nularında tek başına almadığımız,
kusunun nedenini, bir kalemin yerine, demokratik bir ge­ yanlış anlaşılan, ineinen tek canlı sa­
lenekle deneyim ve anıların anlatılışı­ yılmayacağımıza dair beklentilerimize
Wole Soyinka'nın neden oruç tuttu­ dır. Ve belki de bu son nedenle bizde seslenen en direkt edebiyat türüdi.ir.
ğunu, asıl yeşerdiği yıllar çok yakınlara denk Çünkü bu denemeleri yazanlar, başar­
düşmektedir! mış, kendi istedikleri tepelere tırman­
Walter Benjaınin'in kütüphanesini ma cesaret ve kararlılığını gösterebil­
nasıl düzenlediğini, Montaigne; "Maskelerimizi atmalı­ mişlerdir. Buna rağmen onlar, tıpkı bi­
yız!" diyor. ze benzemekte ve üstelik bunları çe­
Julian Barnes'in New Yorker dergi­ kinmeden ama asıl önemlisi çok lez­
sine yazdığı yazıların imla yanlışlarını James Baldwin ise; "Ben dürüst bir zetli biçimde yazmakta 1 anlatabil­
eliizeiten 'stil polisi'nin kim olduğunu, insan ve iyi bir yazar olmak istiyo­ mektedirlerı özetle görmek, anlamak,
rum!" diye haykırıyor. Yani kişisel de­ hissetmek ve insan bilincinin estetik
Enis Batur un Sevgili Tül ile Mad­
' neme yazarı kurgu edebiyat sırasında zevkine ulaşmak için kişisel deneme
rid'te ne yiyip, içtiğini, yer yer takındığı bütün maskelerden okuruz.
soyunacaktır. Peki o zaman yazarın
Toınris Uyar'ın merhum kedisinin içten olması ama mahremiyetini koru- Kişisel deneme yazanların kendi
alanlarında başarmiş kişiler oldukları­
nı söylerken, bu insanların ille de ün­
lü, tanınmış insanlar olmaları gerekti­
ğini vurgulamıyorum. Bu kişi ünlü bir
kurgu veya kurgusuz edebiyat yazarı
olmak zorunda da değildir. Ama bu
kişinin iyi bir 'hikaye edici' olması
şarttır! Çünkü kişisel deneme hayal
gücü gerektirmese de iyi hikaye ede­
meyen biri kişisel deneme yazmayı
beceremez! Bundan sonrasıysa, yalc
nızca bir Ş EY, bir DUYGU DURUMU,
bir ANI, bir YOLCULUK, bir ŞARK!,
bir RÜZGAR olabilir. Tıpkı bir hikaye
gibi ama hikaye (kurgu olarak) değil! .

Babaannerne gelince dört erkek to­


runu içinde tek kız tarunu olarak
üzerine titrediği benim sonunda bir
kurgu edebiyatçısı olduğunu görseydi,
alışkanlıklarını, ması paraci a ksu çıkmıyor mu karşımı­ 'düzmece' bir iş edindim diye kahrın­
za yine ve yeniden? dan daha da fazla mı hastanır, yoksa
Saliih Birsel'in 'günlük ve 'günce' utancından saklanır mıydı bilemiyo­
sözcükleri konusunda Nurullah Geçen yıl keyifle okuduğum bir de­ rum . Ama yaşasaydı Kamile Uzuner'in
Ataç la nasıl ters düştüğünü,
' neme kitabından söz edeceğim size. o özellikle Doğu Akdenizli arınelerin
Richard Rodriguez pek sevilen, La­ çok daha yoğun ve tutkusal yaşadığı
Nermi Uygur'un felsefe öğrenimi tin asıllı Amerikalı genç bir yazar. çocuğunu (torununu) koruma güdü­
için gittiği Almanya'da bir karnaval Rodriguez bu konuda özellikle itirafçı süyle:
gecesi rastladığı Türklerin konuştuğu bir ses tonu kullanarak okura dert ya­
anadiliyle, 'Maginot savunma çizgi­ nıyor, diyor ki; "düşünebiliyor musu­ "Vıh vıh, ne yapalım, petek kızım,
si'nin nasıl çöküverdiğini, nuz? Kendi öz ailem beni SIR Bey ol­ dört dikenin arasındaki tek çiçek to­
makla suçluyor. Hatta öyle acımasızlar runum 'düzmece' yazarak ekmek pa­
Buket Uzuner'in uzun tren yolcu­ ki, kendimi saklamak için saklambaç rası kazanıyor, artık bu kitapları alan-
. lar düşünsün!" diyerek konuyu kim­
luklarını neden çok sevdiğini, oynadığımı bile söylemekten çekinmi­
yorlar!" seeikiere dokundurtmamak üzere ka­
Lillian Hellman'ın aslında Julia'nın patıp, muhürlerdi. Kim bilir belki ar­
ta kendisi olup olmadığını Ya da kara mizahın büyük ustaların­ tık 'düzmece' sözcüğünü de evde ya­
dan Milan Kundera'nın cinsel zaafla­ saklar, üstüne de 'kadifeden kese­
bilmek isteriz. Bunları öğrenirken de rı ve barıyoda tuhaf işeme alışkanlık­ si/kahveden gelir sesi' diyerek çifte­
kişisel denemenin asla öğretici olma- larını itiraf edişindeki 'trajedinin, ko- telli oynardı . . .

Şubat 1998 / YAŞASlN EDEBIYAT 25 1


Ali Düşteyim işte. Çıkageldi bir güz yeli
Püsküllüoğlu hafiften. Bir buğu gibiydi gök.
Ey kendini saldayan geçmiş, ince bir tül ardında;
Güz geldi ve yıldızlarını üstüme dök.

Artık büyüdüm. Ey sonsuz çocukluk!


Atlar, atlıkarıncalar ve yolculuk.

Tuhaf değil mi, bu leylekler nereye göçer


gök yolunda? Yazdan kalan kanat sesleri
gibi duyuluyor. Her şey bir bir ve örtük,
ince, bilinmez bir yüz sanki.

Bir kuru ağaç olarak kalayım mı?


Öyleyse ey güz, dök yapraklarımı!

Gövdemi kemirecek kurtlar toprakta


gözlüyor yolumu. Beklesinler bakalım.
Ayaklarım sağlam basıyor daha yolum var
günlere. Üşüsem, ısıtıyor kanım.

Ben bir leyleğim, uykuda uyanık 1 güz geldi artık


Uyan1k Göçüyorum yarı uyur, yarı uyanık.
uykuda

126 YAŞASlN EDEBIYAT 1 Şubat 1 9 98


. '

� ��.�
··�}$ .
....

TÜRKÇE Ü.� .E RiNE


Reklam dilinde Türkçenin pek baştacı LASH, EYESHADOW FASHION TWINS,
edilmediğini biliyonız. Televizyon rek­ EYE LINER vb. Yine de anlamadım de­
lamlarında da böyle bu, gazete ve dergi sem ayıp olacak biliyonım, ama anlama­
reklamlarında da. Elimde bir kadın dergi­ dım.
si var (Cosmopolitan, Aralık 1997); sayfa­ Arada, bir banka reklamı var. Çok ga­
larını çevinneye başlıyorum. Sayfa numa­ rip! Yoksa bu banka, çağı yakalayamamış
ralarının kanmadığı ilk 35 sayfanın ilkin­ mı? Reklamında hiç yabancı sözcük yok.
de, ikiye katlanmış kapaktan hemen son­ 1lk 35 sayfadan sonra reklamların bite­
raki sayfada, modern bir minare görünü­ ceğini düşünmüştüm derginin sayfalarını
münde, şirin mi şirin bir şişe . . . Bir par­ karıştırmaya başlarken. Öyle değilmiş.
füm şişesi olmalı. Oturulduğu tabanda a­ Bir sayfada yazı, haber vb; öteki sayfada
dı yazıyor: "L'EAU D'ISSEY." Altındaki a­ reklam . . . Böyle giderken ellerini, kolları­
çıklama yalnızca şu: "LE PARPUM PUR nı garip bir biçimde kıvırmış, çirkince bir
D'ISSEY MIYAKE" Sonraki karşılıklı iki kız . . . Altta bir yazı var elbette. Olmaz o­
sayfanın birinde çok bakımlı, çok lur mu? BE HOT. BE COOL. JUST BE.
ışıklı bir genç kız yüzü, baştan çıkarıcı, CK BE. THE FRAGRANCE FOR PEOPLE.
alışverişe sürükleyici bir bakışla gözlerini CALVIN KLEIN. Bir koku reklamı. .. Bu
size dikmiş. Karşı sayfadan ise şunu öğ­ sözlerle alıcı buluyor olmasa böyle rek­
Feyza reniyonız: ESTEE LAUDER, CLEAR DIF­ lam verir mi firma?
Hepçilingirler FERENCE adıyla yeni bir "şey" üretmiş: Önceki reklamdan sonra, DOLCE
OIL - CONTROL HYDRATOR. Sonraki i­ VITA - EAU DE TOILETTE FOR
ki sayfada bir ruj reklamı var, yine aynı WOMEN, hangi dilde olduğu belli olma­
düzen içinde sunulmuş: Dudaklarını gös­ masına karşın, size Türkçe kadar tanıdık
terirken hastane koridorlarındaki "Sus!" i­ gelebilir artık.
şareti yapan hemşireye benzeyen bir sa­ Tam "bir reklam, bir yazı" düzenine
rışın ve SECRET DE ROUGE. Sonra ol­ alışmışken yine arka arkaya reklam say­
dukça uzun Türkçe açıklamalar içeren faları. Bir koku reklamındaki elyazısını
bir "sabun, temizleyici, nemlendirici" üç­ güçlükle sökmeye çalışıyorum: FOBE
lüsü geliyor; elbette bu adlarla değil. FA­ DOUCE 1 YOU TURN MY WORLD UP­
CIAL SOAP, CLARIFYING LOTION, DRA­ SIDE DOWN.
MATICALLY DIFFERENT MOISTURIZING Bir Türk çamaşır firmasi (Mozaik) Türk
LOTION. Son ürünün ilk adı, nemlendi- kadıniarına şöyle seslenmiş: CAN MAKE
·.
riciden çok, "dramatik" durumumuzu a­ YOU LOOK SO WONDERFUL Başka
nımsatıyor nedense. bir içgiyim firması (İstanbul telefonunu
Sonraki sayfalarda araba reklamı var, o­ vermiş, nerelidir, kimlerdendir bilinmez)
nu geçelim; ama iki noktaya ıniın koya­ WHENEVER YOU WEAR IT, YOU
rak: Otomobil sektörü, kadınları "potan­ THINK OF HIM, diyor. "Çiçek içgiyim"
siyel" alıcı olarak görüyor, bir. Reklamda geri kalır ını? O da karma bir reklam di­
"İşten eve dönmek hiç bu kadar zevkli lini benimsemiş: A WORLD OF WONDER
olmamıştı. " dendiğine göre. "çalışan ka­ 1 WONDERBRA 1 L'AUTHENTIQUE.
dın"a sesleniliyor, iki. Demek çalışan ka­ İngilizceyi mükemmel bilenler benim
dınların da kendileriyle bu kadar uğraş­ durumuma düşmeyeceklerini sanıyorlar­
maya zamanları oluyormuş. Bu kadar sa çok yanılıyorlar, çünkü yalnızca koku
süsle evden işe, işten eve gidip gelmek reklamlarını anlamak için bile İngilizce
yine de biraz anlamsız. Neden bu araba yetmiyor. PARFUMS GRES, JE SUIS COM­
doğıu evlerine döndürüyor ki onları? Bu ME JE SUIS diye sunuyor ürününü; PAR­
güzelliğin gösterileceği, eve dönerken FUMS POPY MORENİ ise şöyle:
uğranacak başka mekanlar yok mu? A­ NOUS SOMMES HEUREUX DE VOUS
ma, belki de işte çok bakımlı olmak ge­ ANNONCER QUE LE JURY DES PRO­
'rekiyordur. Öyle ya, "iş"ten fabrika işçili­ FESSIONNELS DE LA BEAUTE A DE­
ğini anlamaımz gerekmiyor. CERNE 3 OSCARS CETTE ANNEE AUX. . .
TWIST - Y OUNG FASHION diyen bir Böyle gidiyor. Tümünü yazmaya gerek
Türk firmasının reklamından sonra yok.
MAKE - UP BY diye başlayan reklam İngilizce zaten çoktan beri yetmiyor;
When you tam beş sayfa. Bencileyin neyin ne oldu­ bir kadın dergisi okumak için elbette
ğunu anlamayanlar için bir sayfasını tanı­ Fransızca da bilmek gerekir, diyorsanız
read it . . . tıma ayırmış; fotoğrafta gösterilen makyaj yine yanılıyorsunuz. VESTEBENE GRUP­
malzemelerinden oklar çıkılıp PO MIROGLIO'nun reklamlarını anlama­
açıklamalar yapılmış: EYELINER VITH yacaksınız bu kez. Demek çok acele
KERATIN, MASCARA VOLUME & LONG- İtalyanca da öğrenmek gerek.

Şubat 1998/ YAŞASlN EDEBIYAT 27 1


.: ··�.
r •'
-�;,:,

ÖYKÜ \�..'
-·1"
-Vedat 'a he men görd ü , bir an kaygılandı
ama dingin o lması için düze ne sok­
"Dü nyadaki gergin n üfus, ancak maya özen gösterdiği se siyle yavaş­
insanı düşünceden uzak tutan eğ­ ça, yumuşacık so rd u : "Ne oldu?" Sı­
lenceler ve yeterli beslenıne ile dene­ rayı bo zup ikinci cümle yi kurduğu­
tim altına alınabiliı·. (. . .) patronla­ nu ayırt edince birinci soruya d ön­
rın dünyasından ve bilim alanın­ d ü : "Geleli çok oldu mu?"
dan edinilen bilgilerin ortaya çıkar­ Kuşları gözyüzüne uçuran sakallı
dığı, tamamıyla modern öncesi dö­ adam ve gövdesini d ayayıp güç al­
neme doğrudur. (. . .) Geleceğin dün­ dığı kalorifer peteği öyle ce duruyor­
ya modeli yirmiye seksen formülü­ du; inşaat halinde ki işyerinin d ağı­
nü gösteriyor; içinde dışianmışların nıklığına kıyıdan bir yaklaşımla o n­
'titytainment'le teselli edileceği beşte lar da katılıyordu . Ad amın gür sa­
bir topluma yaktaşı lıyor. " kallarının arasına çiy damlalan düş­
müştü; çiy değil, be lki de e rken sa­
Kafesin açılış anında pırpırlanır bahta akıtılmış gözyaşlarının don­
yüre k; kuşun çırpınmasını andıran muş pırıltısı ya da sağuyup ke ndini
ama ço k farklı bir kanatlanmadır
Burhan Günel bu; teni ürpe rte n, kimi zaman dişle­
ri birbirine çarptıran, so ğuk rüzgar­
lar estiren ... Yaşamın binbir gi�ini
ke şfetmiş, acıyı ve eaşkuyu tanımış,
döne kliklere, kaypaklıklara, kalleş­
liklere , hırçınlıklara, ahmaklıklara,
insanın daha bin haline tanık olmuş
ama duyarlılığını yitirmemeyi başar­
mış insanların yüzlerinde görülen
kırn1ızımtırak, esrikliğe kapı komşu,
çağrışımlarla dağ başı yalnızlıkianna
ansızın pencere açan bir suskunluk.
Hüzün değil bu ke z, başka bir şey;
tanımlanması çok da gerekmeye n,
kendiliğinde n oluşup kendini sür­
düren . . .

Kalorife r peteğinin önünde dineli­


yo rdu ve sakallarıyla saçlarının o rta
ye rinde pırıldayan gözı ıkları, uçu­
vere n kafes kuşlarının şaşkınlığını
anımsatıyordu . Oysa çoğu ke z, bir gizlerneye çalışan acının şaşkın kris­
gülüşün pencere aralığından süzü­ taliydi. "Şey . . . " deyip duraksadı,
lüp gide rd i sevincin, coşkunun, gü­ "şöyle bir uğradımdı. lşler nasıl gi­
nu ya da ge ceyi anlamlı kılan tüm diyor diye . . .
"

o luşumların damıtılmış ama söze Arkad aşı yineled i: "Neyin var? Bir
dönüşmemiş erinci. şeye mi üzüldün? Pek iyi görünmü­
Bu ke z tüm göçmen kuşlar, küçük yo rsun."
bir kafesin daha da küçük kapısın­ Sakallı adam kıpırdandı, doğrLilur
dan, ipeğin dokundukça ge nişleye n gibi oldu: "Senin de sigaran yo ktur,
yumuşaklığıyla uçup gidiyorlardı. değil mi?"
Ve o, hiçbirinin gidişine dur demi­ "Yok," dedi arkad aşı, "biliyorsun
yo rdu; gözışıklarının alacasında ya­ sigara içme m, ama buluruz he­
nıp sönen acının ve e nd işenin gel­ me n . . .
"

gitle riyle izliyordu yalnızca. :'Be n de işte böyle , arada bir ca­
Çok yolcular uğurlamış bir iske­ nım çe kince . . ."

leydi. Konuşmanın ucunu sigarayla ya­


Ve dalgalar durmaksızın iskelenin kalayınca ikisi de biraz rahatladı.
Ö l üyorla r ·

ayaklarına vuruyord u. "Şuradan aldırayım, Hasan gide r


he me n . " Se sini yükseltti işyeri yöne ­
Sokaktan içe riye gire n adam, arka­ ticisi kimliğiyle : "Hasan, buraya
daşının yüzündeki kuş sürüsünü gel!" Ço cuğun ge lmesini beklerken

128 YAŞASlN EDEBIYAT i Şubat 1998


Çizg i : Ma h m ut Ko roto p ra k
cüzdanından para çıkardı, yaklaşan sonunda da havada. ama bir gün ölüverirler. Kaç kuş öl­
çırağa uzattı: "Bir paket uzun Malte­ "Anlatacak mısın?" dü gözümün önünde . Ya da, kimi
pe al da ge l, koş!" Has an hızla Sakallı adam gülümser gibi oldu zaman kafes in içinele bulurum onla­
u zaklaştı. ve birden durgunlaştı. Oğlunun söz­ rı. Gelip ke ndileri girmişlerdir. So n­
"Oturmak ister mis in, s andalye ge­ leri belleğinden süzülüp sesine dö­ ra bir gün . . . Ye mden, sudan, ötüş­
tirteyirn mi?" külüverdi: "İkinizi birlikte is tiyorum ten kesilive rirler. İnsanlar da öyle
"Yok, böyle iyi," de di sakalı ve ama be raber olduğunuzcia kavga e­ yapıyo rlar. Kimis i yavaş yavaş, siga­
kuşları olan adam, iki elini iki yan­ diyorsunuz . . . Eğe r hep böyle ala­ ra içer gibi, kimis i hızlı, bir bardak
dan kalorifer peteğinin üzerinde caksa, ben çok üzülüyorum, bırakın suyu lıkır lıkır içer gibi. . . ölüyorlar!
ge zdirdi. "İyi yanıyor, o ldukça sı­ birbirinizi!" Az önce şuradaydı, gözümün önün­
cak. Kışın üşürne zs iniz burada. " İçi­ 1lgis izce mırıldandı: "Biliyor mu­ deydi, avuçlarıının içindeydi, şimdi
ni çekti. "Sonyaz ge çip gitti . . . Hava sun dost, çocuklar bizden daha yok! Nasıl oldu, ne reye gitti? Ölüm
soğudu . . . " akılcı. " en sorumsuzca davranıştır aslında .
"Üşümeyiz," de di arkadaşı güve nli "Öyledirle r", dedi "Dost", "çocu­ Sorunları ardında bırakır. Ama yaşa­
bir sesle , "kalorifer bo ruları üstü-· ğun birtakım sorunları mı var? mın clo nık noktas ıdır, efendis idir.
müzden ge çiyo r baksana . . . " Onun için mi böyles in?" Nokta de dim de . . . Belirleyici olan
Birlikte tavana, duvarlara bakıldı. Sakallı adamı, oğlunun iki sevgi odur. Egemendir, anlamlıdır. Öteki
işaretierin hepsinden önemlidir
nokta. En sonda durur. İşte ölüm
de öyle . Ama insan ölümü, kuşla­
rınkine , balıklarınkine , hatta aşkın
ve insanlığın ölümüne hiç benze­
me z. He psini, ölümdür deyip aynı
çuvala dolduramayız.

Sakallı adamın be lle ği bir süre tra­


fiğe kapılıp oyalandı. Az sonra da
arabayı lokantanın kapısının önün­
de durdurdu. İndiklerincle anahtarı
lokantanın kasketli, giysileri sırma­
lada donatılmış kapı görevlis ine
ve rdi. "Şunu parkye rine çe kiver ca­
nun . "
Girdiler.
Dışarıdaki puslu görünümün ters i­
ne , cıvıl cıvıl insanlar vardı. Boş
kalmış son masaya karşılıklı oturdu­
lar.
" Ne güzel, de ğil mi?"
Sakallı adam bir an gözlerini yum­ aras ında denge kurmaya çabalayan, "Dost" bakındı, neyin güzel oldu­
du, ge çip giden sonyazı, ge lme kte gününden önce olgunluk kazanmış ğunu anlamaya çalıştı ve kavradı;
olan kışı, yağmurları, karları, ayazia­ yüzünü amıns ayınca gevşeyip kıpır­ güzel o lan, yaşamın cıvıltısı. Bakımlı
rı duyup ürpe rdi. O sırada Hasan clandı. "Onunla sorunum yok. Ço k yüzler, gürbüz erke kler, güzel ka­
s igarayı getirip konuğa uzattı, bah­ iyi götürüyoruz ilişkimizi. . . Ama dınlar. "Evet öyle ," dedi, "her şey
şiş be klemeden işinin başına dön­ başka çocuklar var, yaralılar var, acil güzel . . .
"

dü. vak'alar var. . . " Ölgün gözışıklan bir­ "Balık yiyelim mi?"
"Böyle durumlarda aldığım s igara elen canlanclı. "Öğle ye me ğinde bir­ "Olabilir," dedi Dos t, çevres ine ba­
paketleri mas amın çe kmeces inde likte olalım mı?" kınmayı sürdürdü .
birikiyor, sonra o nları birilerine da­ Dost hiç duraksamadı, ömür biter Garson çağırıldı.
ğıtıyorum ve s igarasız kalıyorum . . . " iş bitmez, gülümse di. "Elbette ! " de ­ Rakı beyaz, gün kırmızı, dostluk
Bakındı kuşları olan adam. "Kibrit eli. "Ne iyi olur. . .
"
mavi, acı s iyah, hüzün kahverengi,
var mı?" "Hadi öyleyse gide lim . . . " de di sa­ sorumluluk duygusu okyanus derin­
"Çocuklar, kibrit ve rin!" kallı adam ve kuşlar uçuştular. liğinde bugün; konuşuldukça bunlar
Kalfa görüümlü bir ge nç adam az Çıktılar. ortaya çıktı .
öte de n uzandı alevii çakmağıyla: Sakallı adam, arabayı kullanırken
.. Biliyor musun, ke ndisi ge lmedi,
Buyur ağbi, yak!" bir yandan konuşuyorlardı.
Kağıt ve tütün yandı, kokusu du­ onu ben getirdim. Benimle ge l de­
yuldu. Şimdi duman ağızda, ciğer­ Ke dile ri severim bilirs in, kuşları . . . dim, yalnızım dedim, bir oğlum var
de , beynin ve yüreğin görünmez Kuşlar dedim ele . . . Kaçmas ınlar diye ama annes iyle yaşıyor de dim. Ge ldi.
do kusunda, burun deliklerinde , en kafese koyarız onları. Kaçamazlar Kirliydi ama güzeldi. Ço k güzeldi.

Şubat 1 9 98 / Y_ AŞASIN ED-EBiYAT 29 1


Küvete su doldurdum, süt kattım, Kırlardan toplanmış papatyanın , hiş karmaşa her şeyi altüst etti. Sev­
parfüm boşalttım, onu günlerce yı­ çiğdemin sesi . . . gi, acıma, dostluk, dayanışma, in­
kadım, öptüm kokladım. Çocugum Belli bir saate kadar aramadı, oys a s anca duygulanımlar birbirine gird i .
olsa böyle s everdim. Ama bu sabah uyandıgında ilk işi bana telefon et­ Ama en önemlisi, sorumluluk ve
yaşadıklanınd an sonra çocuğum s a­ mektir, günaydın der, sonra çıkar şaşkınlık . . . Ne yapacağımı bilemiyo­
yıp azarladım, bağırdım, çılgına gelir, işlerime yardım eder, günüme rum desem daha doğru olacak. Öl­
döndüm, ağladım, s onra kucaklayıp gülüşüyle katılır, ses iyle. Ondan ha­ dü dedim kendi kend ime, düşünse­
binlerce öptüm, binlerce sarıldım. ber çıkmayınca ben aradım. Yan ıt ne! Bir insanın ölmesine neden ol­
Anladım ki sarılan koliarım değil yok. Telefon s ağır. On kez, on beş dum! Öldü ve ben ne yapacağım
yüreğim. Yaras ına çare ararken ya­ kez, on sekiz kez . . . Sonra çocuklar­ şimd i?"
ralan mıştım. d an birin i eve gönderdim, kapılar Lokanta boşalıyordu.
Kafes in ağzın ı çoktan açmıştım yı..ımruklandı, kapı zilleri çalındı; ya­ "Kalabalığın azalması . . . " dedi biri.
ama uçmuyordu, gitmiyord u . n ıt yok! An ahtarı evde unutınamın Öbürü ekled i : " . . . gitme zamanının
Ne iyi ediyordu. cezasını çekiyorum bir bakıma. geldigini gösterir. "
Ama bu sabah ölüp ölüp dirildim. Kend ime kızıyon.ım. Dalgınlıgımın GülümsedHer birbirlerinin yüzüne
Onu bulduğum yerlerde kalsaydı ağırlığını çekiyorum. Sonunda gid ip bakmadan .
bu denli olanaga kavuşamazdı, çün­ kapıya dayandım. Olacak gibi değil. Ölümü savuşturmuşlardı; şimdi
kü paras ı olmazdı. Belki de günün Nas ıl korkuyorum, nasıl endişeli­ "kalın1" zamanı.
birinde içeri atılırsa, yıllarca hapiste yim . . . Belli ki öldü. Düşünebiliyor Kuşlar dönüp geld i; lokanta koca­
yatardı. Kurtarmak istemiştim. Ha­ musun? Korumak kollamak için evi­ man bir kafes . Kırmızıya çalan ba­
yatıma· girmesini istemiştim. Ona o­ ne, yüreğin e, hayatın a almışsın. bir kışlar, umarsızlığı çagrıştıran o du­
lanaklar saglamasaydım kendine bu insanı. Ve sonunda öldürmüşsün . . . ıuş, yerin i olaganlığa bıraktı. Ama,
denli zarar veremezd i . Suç bende . B u müthiş bir sorumluluk. Ne der­ anınıs anan bir ey vardı:
Bun ları ben . . . bunları ben şey olsun ler, cehennemin yolu iyi n iyetlerle "Hep genç kalmak istiyorum ,
diye anlatmıyorum. Amacım başka. d öşenmiştir. İşte o d urumdayım. Çi­ ölenlerle tan ışınamak için . . . "
Senin le -korkumu paylaşmak istiyo­ lingir açıyor kapıyı. Kendi ölümüm­ "Ama hata on larda," dedi "Dost",
n.ıın belki d e . Bugün . . . yan i s abah­ le, kendi cesedimle karşılaşs am bu "ölüyorlar. . .
"

leyin. . . Senin yanın a gelmeden ön­ denli üzülmezd im . Sarstım, s ars tım, "Hayır, öldürülüyorlar!" diye mıni­
ce . . . onun yerine kaç kez öldüm yanaklannı, s açların ı öptüm. Oturup cland ı kuşları olan sakallı adam.
bilmiyorum. Keşke gerçekten öle­ ağladım; dedim ya sana. Şimdi ne­
bilseydim. Kapıyı açıp da onu öyle ler olacak, kimlere haber verece­ Kalktılar.
görünce başucuna oturup hüngür gim? Hiç yakınım ölmed i ki bileyim. Kuşlar dönmüştü de, dalgalard an ,
hüngür aglad ım . . . Babamı çok küçük yaşta yitirmişim . is kelelerden, içimizde gizlenen o
O kadar. Yakınımda hiç kimse öl­ fırtınalı den izden görüntü yoktu ar­
Sakallarının arasındaki donmuş çiy med i mi gerçekten? Bir yandan da tık. Kucaklaşarak öpüşüp ayrıld ıklac
taneleri döküldü bunları anlatırken, bunu s oruyorum kendime. Ya belle­ nda geride bıraktıklan boşluğun
gözışıkları önce bugulandı, sonra ğimde gizlenen bin türlü ölüm gö­ içinden , yaşanmış birkaç saatin kıyı­
canlandı. rüntüsü? Onların hepsini hen yaşa­ s ınd an geleceğe taşınan birkaç söz­
"Sabah onu öylece bırakmıştım. mışım demek Ölenler hep benmi­ cük, küçük incelikler, "günün an­
Uyuyordu. Uyuyor sanmıştım. Oysa şim. Doktora telefon , arkadaşlara lam ve önemi", o gizli denizin sula­
bütün gece yanımdaydı, ne zaman telefon . . . Yoksa intihar mı etti? Kar­ rına dognı çekilmeye başlamıştı bi­
yaptı bilemiyorum. Ne zaman buldu n ının dayurulmas ı ve kırık dökük le.
'
zehiri . . . Allah kahretsin, bütün suç de olsa yürekten sevilmesi yetmedi
bende! Yaralı kuşları, kırık bacaklı mi? İlaç mı aldı, yoksa her zamanki e "Titytainment": ABD Başkanı
kedileri, sahipsiz tavşanları bu d enli gibi? . . Nasıl söylesem? Her gece jimnıy Caı1er'ın milli güvenlik danış­
sevmem, alıp evime doldurmam• böyle olmazdı, kendini yitirmezdi. ınanı Zbigniew Brzezinski'ye göre,
dogru degil ki. . . " Kıpırdanınca, gözlerini aralayın ca "tit(ytaiııment", "eııieı1ainnıent" ile
Rakıs ını yudumladı. Mezgit balıgı­ kend imi tutamadım. Ağlamaya işte kadın göğüsleri anlamında Ameri­
nı, mevsim salatas ını, beyaz peyn iri, o zaman başladım. kan ingilizcesindeki aı--go bir sözcük
olan "tits "in bir bileşimidir. Brzezins­
kızarmış ekmegi, tuzu, haşlanmış
ki burada erotizmden çok, bebek em­
patatesi ve ögle vaktinin fıs ıltılar, Rahatlamıştı, gülümseyebiliyordu.
ziren bir annenin göğsünden gelen
mırıltılar aras ındaki d inginligini par­ "Sağlığımıza!" dedi.
sütü çağrıştırmak ist�yor. Dünyadaki
çalayıp, d id ikleyip kendine (gövde­ "Sağlığımıza," dedi "Dost" . "Şimd i
g�rgin nüfus, ancak insanı düşünce­
s ine ve bellegine) katıyordu. nerede o?"
den uzak tutan eğlenceler ve yeterli
"Evde, yatıyor. "
beslenme ile denetim altına alınabi­
Bard aklan tokuşturdular. ·"Bund an s on ra ne yapacaksın pe­ lir. "
"Sakalının içinde gizleniyorum ki?" e Globalleşme Tuzağı, Demokrasi­
ben , biliyor musun? Sıgınagıms ın . " "I3en iflah olmam! Yin e aynı şeyle­ ye ve Refaha Saldırı, Hans - Peter
Küçücük bir kadının sözleri bunlar; ri yaşayacağım tabii. . . Ama bugün Maatin * Harald Schumann, Ümit
s evinci ve hüznü bir arada yaşatan . yaşadığım o müthiş duygu, o müt- Yayıncılık, 199 7, Ankara.

IJO YAŞASlN EDE.BIYAT 1 Şubat 1 9 98


Nazım Hikmet'in "Memleketimden tn­ leyken, yine de "ak" ve "kara" arasında­
san Manzaraları", güzel bir öykü, -degil ki tüm bölümü kapsıyor.
mi?
Ya da, Sait Faik'in -diyelim "Sivriada Öyle degil mi?
Geceleri", güzel bir şiir, -ha? Aşmak için sınırlar gerekmiyor mu? . . .
Bu nitelemeler, bin benzetme olarak
•••
güzel. Çok güzel! Yoksa, "Memleketim­
den İnsan Manzaraları" şiir. . . "Sivriada
Geceleri" öykü elbette. Bir zamanlar, Behzat Ay'ın "Sis İçinde"
adlı romanı üzerine Rauf Mutluay bir
Ben kısa pantolonlu bir yazarken, o yazı yazmıştı. Şöyle de bir başlık atmış­
Yenikapı günlerinde, Ahmet Karakoyun­ tı: "Sis İçinde Behzat Ay". . .
lu adında bir arkadaşımız vardı. Nermi Behzat Ay d a iki tek atınca, demişti ki:
Bey'in Türk Dili'nde ya da Yeni Der­ "Şimdi, 'Budala Dostoyevski mi oluyor
gi'de bir denemesi çıktı mı, nasıl da co­ yanı.'? . . . 1)
şardı. . . Aramızda Nermi Uygur'un yaz­
dıklarını sevmeyen yok da, Ahmet, bir "Siperler", Mehmet Taner'in beşinci şi­
başka . . . Eli şöyle havada, gürül gürül o­
Necati Tosuner kuyor bazı bölümleri . . .
ir kitabı. 1971-1997 yıllarında yazılmış
eski ve yeni şiirlerden oluşuyor. Bir de,
O denemelerden birinde, Nermi Bey, bir şey daha var, ben onun şiirden baş­
depremi anlatıyordu. Sanki bir "öy­ ka şey yazdıgını hiç görmedim. Şiiri için
kü"ydü. de, öyle çok yazdıgı söylenemez. Sonra,
dönüp dolaşıp aynı yerlerde göründügü
•••
de söylenebilir. "Siperler" mi göründügü
-ya da görülmedigi yer? . . . Öyle degil mi,
Adı, "tıkaç" olsun. "Supap" da denili­ nedir "siper" .. ne demektir "siperler"? . . .
yor, "ventil" de . . . En çok da, "ventil" . . . Kitabına b u adı boşuna koymadı ya! . .
"Tıkaç", "kör tapa"yı da çagrıştırıyor a­
ma, işlevi çok farklı. Ne işe yarıyor, bili­ Sana ah, seyrek huseyni bir dut
yor musunuz? Çok işe yarıyor. . . Diye­ toplasam diyordum
lim, su depoya doluyor. Doldu. "Tı­
kaç"ın görevi başlıyor - izin vermiyor A@.arın boşluklarına bakıyordu
suyun geri kaçmasına. sahibi inleyen udlar
Diyeceksiniz ki:
"Bu bir edebjyat dergisi. .. " Dedin ki, körlerin başlarını
Evet, Ben sanki "Nalburiye"mi sandım, kaldırmalıyız
-o da ne güzel addır ama!. . Onlara hiç bakmamış yıldızlara.

Peki, buyrun bu köşeyeL . Birinci Dünya Savaşı'ndaki askerler­


Sanki, -öyküyle ilgili- yaygınlaşan bir den pek kimse kalmadı günümüzde. Si­
görüş var. Deniliyar ki: "Denemeye açıl­ lah atmaktan çok, siper kazınakla geç­
mak. .. " Ya da: "Deneme tadında öy- miş savaş yılları. Yagmurda .. çamurda . . .
kü . . . " Bir öykü için övgü olarak söyleni­ Siper kazıyorsun . . . v e siperini koruya­
yor üstelik. . . mazsan, karşındakine bir de siper arma­
lyi. Bakalım, "Nalburiye" ne diyor? gan etmiş oluyorsun.
Tıkaç: Şiir'den Öykü'ye . . . Öykü'den
Deneme'ye akışı saglarken; Yeni yüzler buldum
Öykü'den Şiir' e . . . Deneme'den Biri susmak
Öykü'ye akışa engel olur.
Bu da şu demek olur. "Siper" için, "bir savunma" diyelim.
"Siperler" deyince, bir geri çekilme mi
Şiir'de Öykü'den . . . Öykü'de Dene­ söz konusu? .. Bu, yeniden -ve yine- bir
me'den sakınmak gerek. kendine dönüş olmasın!
Bir yazgı. . .
S1n1rlar . . . · "Deneme" için de bir şey söylememi
bekliyorsunuz, biliyorum. Sanki, İbrahim Çifçioglu'nun desenle­
Siperler . . . Söylüyorum: rinden de öyle bir yansıma var. . .
"Sütlü kahverengi!"
Sütten Çok -hem de nasıl çok kahve­
ye . . . kahverengiye yakın duruyor. Böy- Siperler, No: 27 Yayınları, 1997

Ş ubat 1 9 98 / YAŞI\ SlN E D E B IYAT1.!J


;..<>,:., .
-.�.;.,..

ŞiiR �:
Büyük bir şiir yazmak istiyorum/ sözgelimi
aslında yorumsuz gerçekiL
" Patlayan bir fı rtınanın ardından"
kayalardan fışkıran yaşam
gibi büyülü ve vahşi.
Ey sahibim, dirim, yazabilirsem eğer
kayaların ölümsüz rahmini
ey yaşam, bendeki onuru devindiren
saygıyla kilitle kendini/ve
bana bağışla bu şiiri.

Kumsalı döven denizlerden


nasıl beyaz ve ince
köpükler doğarsa, öyle
beyaz ve vahşi
Fikret Hakan vahşi ve ince;
denize haykırmış ve donmuş
sanki çılgın dellenmesi her an yürürlükte olan
Atlantis öncesi kayalardan
Ünlü &ir sinema ve televizyon bu kayaları döven denizlerden
sanatçısı. Bu o/onda onlarca
evet, beyaz ve vahşi
yerli yohoncı ödül aldı.
Ama �air ve öykücü de... vahşi ve ince. . .
E y bendeki yaşamı devindiren/şaşma ve
çelişkili dirimime bağışla bu şiiri.

Hoş kokulu, görünümü güzel


izbeler de vardır, toplumun çoğu kesitinde.

Bileğimden hışımla doğan


ödenmiş anlamların güneşi
yaşamın pis kokulu lzbelerle
kuytu ve leş derinliklere
sanki tutsak edilmiş yerlerini
evet, kelimelerin güneşi,
aydınlatmalı birden yangın hızında
evet, yaşamın I nsanlık dışı yerlerini.
Ey sorumluluğumu taşıyan, yaşam
küsme ve cesaretle
bana bağışla bu şiiri.

Ağlayan bir bebeğin sesi


ki ağlaması çiğ bir süt
-traj ik, fanatik ve çünkü kin -
belki tartulu bir sütten esinlenen
çünkü emziremeden, usun kutsal memelerini
Ey yaşamdaki ilk darbesi böylece
ilk yediği darbesi, ,
sorumluluğumu buluşursa vurulan gencin haykırışıyla
ve bir damla kan sıçrarsa
taş1yan, yaşam, bebeğin yanlış başlatılmış alnına
kurbanın, yani vurulmuş gencin
art1l< bana artık olmayan dirimi
bebeğin yaşamını öc almaya uzatsın diye,
bağ1şla bu şiiri bebeğin - gençteki yanlışları sürdürsün diye ...

Hayır. Gençteki yanlışları damıtsın diye.


Hayır. Gençteki yanlışları damıtsın diye.

132 YAŞASlN E D E B IYAT 1 Ş u bat 1 9 98


Ey yaşam , bu başlatılabilinirse eğer
ey sorumluluğumu taşıyan , yaşam,
belki bağışlarsın bana bu şiiri.

Akan bir ırmak sessizce


girince bu şiire/yozlaşmadan
ırmaklığını sürdürebllmeli gene.
Ve sessizliğinin tersine
kabarıp coşmalı artık
her dlzede. Us birlmleriyle./Öyleyse
ey sorumluluğumu taşıyan/sakınınadan
ırmağın kimliğini irdele ve
bana bağışla bu şiiri.

Küçücük bir kelebek


kanatları koparılmış, yoluk gövdeslyle
ölüm renginde,
uçabillr ml eski inceliğiyle.
Uçabllmell, beklenen şiirde.
Uçabllmell, kanatları varkenki lnceliğiyle.
Kırlarda değil, ateşin üstünde bile.
Salyalı, çılgın coşkuyla değil, us birimleriyle.
-çünkü mucizeyi yalnız us yaratır
kendi, özel besinleriyle -

Ey sorumluluğumu taşıyan
kutsal makinam/öyleyse
yenile kendini ve hak edilmiş bir dürüstlükle
bana bağışla bu şiiri.

Yorumsuz gerçekil bir şiir yazmak Istiyorum.


-çelişkilerini onurla taşıyan -
Ağlayan bebek, vurulan genç kadar/ödenmiş
yorumsuz gerçekiL
Kelebek ve ölüm kadar güzel ve korkunç.
Yani yaşam kadar
büyülü, ince ve vahşi.
Ey sorumlum,
imgelerimi sevinç çığlığına dönüştür
acılarım adına/gelecek umusunun odağında.
Ey sorumlum, becerebllirsem eğer
taşıyabilirsem,
birbiriyle ilgisiz gibi görünen
ağrılı dizeleri;
ey şiir, ey bu büyük şiir
artık sorumluma bağışla kendini.

Sorumluluk hiçbir çağda,


aydınlık, yeni anıtların erdemini yıkmada
yanlış'ın rahminden bunca döl bulu�.
piçlenmemişti.

Ey sorumluluğumu taşıyan, yaşam


artık nelere bağışlamayacağını
biliyorsun, kendini.
1
MART-UMMUZ 1981 ISTANBUL
Apklama: Yltmlş bir dosyaydı. Bulundu. Bu şiir, Işte tekrar lutvuştuklanmdan blrl (F.H.}

Ş u bat {9 98 / YASA S I N E D E B IYAT 33 1


.· '

TÜRKÇE ÜZER.i�E
alan bir de köşeyle ekran geçirenler ya­ niçin vuracaksınız? Dili dogru, etkileyici
zıyor, konuşuyorlar . . . Ama nece? Duyarlı kullanmayı ögrettiniz de ögrenmediler
kimi kalemler, ustalar çırpınıyor. . . Türk­ mi? Herkesin diliyle eglendiği kitle ileti­
çe . . . Bir de kendini "Türkçenin babası" şim araçlarının hepsi, gerçekten yete­
sananlar var, onlar da çırpınıyor; kimi, neksizlerin elinde mi? Kötü konuşan po­
nasıl "teşhir" ederiz, kimin balina gibi litikacılar, okul yüzü görmemiş mi? Ya
yanlışını bulur da, hem "rating"imizi öğretmenler, ya yazar çizerler? Doktor­
yükseltir, hem dalgamızı geçeriz diye­ lar, mühendisler, hukukçular?
rek . . . Çogunluk yakınıyor, Türkçe elden • Uğraşılacak, eglenilecek, "teşhir" edi­

gidiyor, dilimiz bozuluyor, yozlaştırılıyor lecek, kavgaya girişileceklerin bulundu­


çıglıkları atılıyor. . . !şin hoş yanı, dilin gu ilk adres Milli Egitim Bakanlıgı . . .
bozulmasından yakınan bir kesimin ve MEB'nın içinde, ama bakanlığın üstünde
onların sözcülügünü yapan kimilerinin, bir kale olan en "talim"li, en "terbiye"li
Türk İslam sentezcilerinin "yaşayan kurul, daha doğrusu, "heyet" . . . Neredey­
Türkçe" masalını yutmuş olmaları . . . se yarım yüzyıldır anadili ögretimine a·
'
Adam, ister köşe, ister kıyı yazarı olsun, kıl ve bilimdışı· anlayışı egemen kılan
bilmedigi yok. Kalemini gözümüze so­ bu "heyet", dil devriminin kazanımlarıy­
Sevgi Özel karak ders veriyor, ne dilbilim denilen la yenileşerek gelişen Türkçeye, dile e­
alanı tanıyor, ne de dilcileri, ne yerleş­ mek verenlere düşman . . . Cımbızı almış
Tü rkce nas1 1 • miş kuralları . . . Akıl isteyenlere, "Ben- eline, kitaplardan Türkçe sözcük ayıklı­
ce . . . " diyerek istenilenden çogunu satı­ yor. . . Sanki her yeri doğruymuş gibi, iş­
kurtul u r? yor. Eskiden Tercüman gazetesinin bir te ders kitapları ortada . . . Yabancı dille
Hiçbir dil, dili kullananların "kendine "Yaşayan Türkçe" sayfası vardı, şimdi ögretimin yıkımı ortada. ögretmen ye­
iyi bak"masıyla gelişip varsıllaşamaz. böylesi sayfalar da köşeler de çogaldı. tiştiren kurumlar, yöntemler ortada. Her
Hiçbir dil, dili yanlış kullananların kula­ Kısacası devrimci izi, karşı devrimci izi­ şey milliyetçi muhafazakar iktidarların,
gı çekilerek, yanlışlardan arındırılamaz. ne karıştı. . . parti programiarına göre düzenleniyor.
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının or­ Dogru; dilimiz bozuluyor. . . Neden bo­ (Şimdi demokratik solcu bir bakan var;
tak dili Türkiye Türkçesi, tıpkı Türki­ zuluyor, kim bozuyor? Nasıl bozuluyor, bakıyor mu, uyguluyor mu, göreceğiz
ye'de yaşayan insanlar gibi bin bir türlü nerede bozuluyor? Soruları çogaltmak o­ yakında.)
sıkıntıyla, pislikle, olurnsuzlukla, saygı­ lanaklı, kimilerinin yaptığı da bu zaten. • Üniversitelerin Türk dili ve edebiyatı

sızlıkla kuşatılmış durumda . . . Türk lirası­ Yalnızca yakınmak, yalnızca yanıtını bölümleri de ugraşılacak ,adresler. . . Çö­
nın dolarla, Türk dilinin İngilizceyle yer belli sorular üreterek, bir şey yapıyor­ gunda dilbilimin verilerini yadsıyan,
degiştirmeye başlaması, iki üç günlük, muş gibi görünmek . . . Türk devriminin altını oyan milliyetçi
birkaç yıllık iş degil . . . Yerli malı haftaları Türkçe nasıl kurtulacak? Kim kurtara­ muhafazakar akademisyenler egemen . . .
yaptıgımız günlerde adları da üretimi, cak? Öncelikle aydınların, bu soruları Çogunun, gözü de gönlü de eski yazı­
yapımı da bizim olan; kuruş lira sayarak yanıtlaması, en azından yanıtı olmayan­ ya, Osmanlıcaya takılı . . . Üstelik bu bö­
masamıza dizdigimiz ne varsa, göz açıp ların susması, gölge etmemesi gerekiyor. lümler, Türkçe/edebiyat ögretmeni ye­
kapayasıya geçen bir sürede "dolar"a Bir başka deyişle aydınların önce kendi­ tiştiriyorlar.
leriyle, sonra toplumla hesaplaşması ge­ • Bir başka adres, 12 Eylülcülerin oluş­
yem oldu. Tadı kokusu, biçimi bile de­
gişen yiyeceklerimizin yanına, hem da­ rekiyor. Çünkü kullandığı dile özensizli­ turdugu resmi Türk Dil Kurumu. . . Bu
ha önce bilmediklerimiz, hem de bizim­ ği saygısızlığa vardıranların başını, ken­ kurum 1983'e degin oluşmuş yazım Cim­
kilere "fark atan" elmanın, irmudun bile dini aydın diye sunan, bu sunumun ge­ la) birligini bozmakla işe başladı; söz­
adı degiştirilerek "ithal"leri kondu. Üç reği olarak da dilinin ucuna gelivereni cük yasaklamakta, bozup dagıttığı kural­
yanı denizle çevrili ülkemiz "Kuzey"in konuşanlar, yazanlar çekiyor; dile ya­ ları okulların tümüne yansıtmakta çok
dondurulmuş balıkiarına balıklama atlar­ bancı sözcükleri dolduranlar, sözdizimi­ başarılı oldu.
ken, hem "Kuzey"in çöplügü oldu, hem ni bozanlar çekiyor. Bir ülke düşünün Şimdilik bu önemli kururnların adresini
de "Güney"in maskarası. .. Üste dolar ki, bilimsel sanatsal olanaklarının kısıtlı vermek1e yetiniyorum. Türkçe nasıl kur­
vererek . . . !nsan küçük dilini yutuyor; la­ oldugu günlerde dilde devrimi yaşama tulacak sorusuna içtenlikle yanıt arayan­
ik cumhuriyetin güvencesi oldugunu geçirmiş olmasına karşın, uzmanlarının, ların, ilgi ve çabalarını bunlardan birine,
söyleyen cumhurbaşkanları, ülke eko­ bilimcilerinin, sanatçılarının yarıştığı bir öncelikle MEB'ye yöneltmeleri bile ko­
nomisinden söz ederken dolarla alıp sa­ dönemde, o devrimin meyvelerini bile nuşma, yazma, okuma, dinleme özürlü
tıyor. . . Hiç karamsar degiller üstelik, bile çürütüyor. Durum böyleyken Türk­ duruma düşüri.ilen çocuk ve gençlerimi- ·

"önümüz açık"mış . . . Yabancı dille ögre­ çe nasıl kurtulacak, yazgısı Asiye'ye mi zin yarasına melhem olur. TV'lerin genç
tim yapan bir okulun Atatürkçü yöneti­ benzeyecek? sunucularıyla ugraşmak çok kolay, ama
cisi, ekin şenligine çagırdıgı yazar çizer­ Falancanın filancanın bir sözcügü, bir onlara egl enerek dil bilinci vermek zor.
leri, "Türkçe departmenü ögretmenleri" tanımlamayı yanlış kullanıp.ası, arapsaçı Bu yazı bir çagrıdır: Diline güvenenler
ile tanıştırıyor. . . Paramız, yedigirniz içti­ gibi türnceler kurması ve bunların "teş­ dillerini, bozuk, kötü, çagdışı egitim diz­
girniz her şey bozuluyor, dilimiz bu ay­ hir" edilmesi de önemli belki, ama dilin gelerinin kurbaniarına degil, MEB'ye u­
mazlık denizinde nasıl korunacak? canına okuyanlar bir degil, üç degil . . . zatsınlar, kalemlerinin sivri ucuna ne ta­
Aydınlar; eline bir kalem, bir mikrofon Hangi birinin eline vuracaksınız? Ayrıca kılacak, hep birlikte görelim.

34 YA Ş A S l N E D E B IYAT 1 Ş u bat t 9 98
Son parçasını giysimin
Mehmet Zaman
Al ve gökyüzüne savur
Saçl1oğlu Akıl ışık gibidir çıplak
Ardından gelen yağmur.

Denizin hırçın çocuğu


Köpüklü atlarınla gel
Önümde dur! Uzak
Adadan gelen şişeyi
Taşiara vur! Hazır ruhum
Yanıtlamaya mektupları .

Ey iki anneli yaratık


Suskunların sol uğu
Denizin yıkadığı lodos
Toprağın kuruttuğu
Getir bütün kıyılarını
Göğsümde uyu.

Lodos

Şubat 1 998 / YAŞASlN EDEBiYAT 35 j


I3ir Akdeniz sahilinde aşk ve sev­ yüzmüştü . Suların ıssızlığından
danın boyunun yıldızlada ölçülece­ korkmaya başlamıştı ki onu gör­
ğini doğrusu hiç düşünmemişti. müştü. Göllerde yüzen bir kuğu gi­
Gökyüzü yıldızlada çakılıydı. Ku­ biydi. Denizin mavisini bozmamak
zeyden güneye kol atan samanyolu­ için özenle yüzüyordu sanki. Buna
nun içinde milyonlarca yıldız belli karşın kulacını attığı yerde suların
bir çevriınde dönüyor, köpüre kö­ mavisi kırılıyor, gümüşi köpüklere
püre akıyordu. dönüşüyordu . Boyu kadar uzun ol­
Cemal, eski bir yasağı yeniden duğunu sandığı sarı lepiska saçları
keşfeder gibi heyecanlıydı. vardı. Peşine düşmüş gümüş pullu
"Yoksa bulamayacak mıyım yıldızı­ balıkları da görünce, köpüklerden
mızı?" dedi korkuyla. doğmuş bir denizkızıydı o. Korkuy­
Başını kaldırıp gökyüzüne baktı. la karışık bir süre izledi. Yüzmüyor.
Ortak yıldızlarını görelüğü zaman suyun üstünde duruyor sandığı an­
Claudine'i görecekti sanki. Ondan da bile tuhaf bir hız yapıyordu. Yo­
sonra da her şey değişiverecekti rulup da izleyemez olunca dönüp
birden; gökyüzünün karanlığı yıl­ geleli. Sahile çıkarken son nefesini
ele tüketmek üzere olduğunu farket­
Mehmet Güler elızlarla çizilmiş sevdalı bir aydınlığa
dönüşecekti. Bu aydınlık binlerce, ti. Kıyılar kalabalıklaşmaya, yükünü
milyonlarca kilometre uzaklıklardan almaya başlamıştı. Tüm insanları
içine, yüreğine akacaktı . . . unutarak ıslak kumların üstüne
"Nasıl bulacağım?" dedi kaygıyla. oturdu, onu beklemeye koyuldu.
Milyonlarca yıldızın arasından üste­ Gün clevrilip ele akşam olmaya baş­
lik . . .
" ladığı halde gelmediğini görünce,
Gecelerin sevişmek için yaratıldık­ onun denizkızı olduğuna daha çok
larını düşündii . Aslında sevcianın inandı. . .
da, gökyüzünün de acemisiydi. Aynı kızı birkaç gün sonra bir dis­
Claudine'i tanıdıktan sonra her şey koda dan ederken görmese, kafa­
değişmişti; aşkı da, seviştikleri gece­ sındaki denizkızı görüntüsü hep öy­
yi de onun sayesinde keşfetıniş, tu­ le kalacak. merakı arttıkça artacaktı.
haf bir aşk ve gece delisi olup çık­ Bazen çocuksu bir saflıkta, bazen
mıştı. Kendine göre yıldızlar arasın­ beceriksiz bir hovarda olarak suçla­
da gizli bir sevda, bu sevdaya bağlı yıp duracaktı kendini.
akrabalık bağları vardı. Yıldızlar bu Aldığı birkaç kadeh içkinin verdiği
gizli sevdanın, aşkın ürünleriydi. cesaretle olmalı, diskodaki kalabalı­
Örneğin, samanyolu böyle bir aşkın ğı yararak yaklaştı ona. Sorular so­
ve sevişmenin sonunda doğmuş ko­ rup durdu. Konuştukça güzelleşen
caman bir aileydi. Büyük Ayı, Kü­ sıcak kanlı bir kızdı. Adı Claudi­
çük Ayı takımı da öyleydi. Gündü­ ne'di. Bu sahile gelen son turist ka­
zün bönlüğünden, kötülüklerinden filesinin bıraktığı yaz konuklarından
kaçan yıldızlar geceleri buluşuyor­ biriydi. Uzunca sürecek yaz tatilini
lar, sabahlara kadar birbirleriyle se­ bu sahillerde geçirecektL . .
vişiyorlar, kısa sürede de yeni yıl­ '·Eğer sizi burada görmeseydim,
dızlar katıyariardı aralarına. Ay, ışı­ bir denizkızı olarak kalacaktınız
ğını güneşten alınakla kalmıyor, her belleğimde" . dedi ona.
gece ondan gebe kalarak binlerce Dişice güldü Claudine. Gülerken
yıldız doğuruyordu. Yeryüzünde ol­ dişlerini Akdeniz istiridyelerinden
duğu gibi gökyüzünde de sevcia tü­ ödünç alır gibiydi. Denizkızı olmasa
kenmediği sürece bu hep böyle o­ da denizlerden geçen bir şeyler ol­
lacaktı. malı bu kızda diye düşündü. Dü­
Claudine'i Akdeniz'in mavi suların­ şündüklerini de bir çırpıcia söyleyi­
da tanımıştı. Sabahtı. Karada cümle verdi:
börtüböcekler, denizde balıklar "Batı! inanç mı dersiniz, bilemem.
uyanmıştı. Bir önceki günün tüm Nedense denizkızına inanının ben.
Yi ldizlarda kirlerinden arınmış, yumurta kırınaz Size onlardan bulaşan bir şey mut­
cinsinden bir deniz vardı. Kendisini laka var. Eğer siz denizkızı değilse­
bulusmak .
derinlere doru çağıran suların büyü­ niz, o suların size benzeyen bir ele­
süne kapılıvermişti birden. Hemen nizkızı mutlaka olmalı" .
soyı.ınup sulara atlamış, tüm gücü­ Bunu bir espri saydığından mı,
nü koliarına vermişti. Durmadan Ciaueline küçük dilini göstererek

�6 YAŞASlN EDEBiYAT 1 Şubat 1 998


Ç izg iler: Ma h m ut Ko roto p ra k
miz hiç de farklı değillermiş gibi
geliyor bana. İzin bitip ele ayrıldığı­
mızcia bu yakınlıklar bozulacakmış
gibi kaygılarım var. Araya eski
uzaklıklar girecek yeniden . Ayrı
ulusların , ayrı bayrakların insanları
olacağız. Bu da korkuruyor beni."
"Ayrılıklar böyle olmalı", dedi C e­
lal. Sana aşık olduktan sonra birlik­
te olma , sevişme gerçeğini daha iyi
an ladım. Sevişirken binlerce, mil­
yonlarca gözle, kulakla, dudakla,
bedenle çoğalıyorum; ayrılıkta da
binlerce, milyon larca organ la, be­
denle öleceğimi düşünüyorum.
Bundan ben ele korkuyorum."
Ciaueline uzun uzun düşün dü kten
sonra;
"Bir örlerim olacak sana". dedi. Sc­
si her zamankinden daha yumuşak,
·

içtenlikliydi:
"Bu acıyı, bu ölümü yaşamamak
için bir yıldızımız olsun gökyüzün­
de . Her gece, ama her gece o yıldı­
zımıza bakalım. Orada görelim bir­
birimizi. Ayrılıklann , uzaklıkların
bizleri bekleyen kötülüklerinden
ancak böyle kurtuluru z . "
"Ama ülkelerimiz çok uzak" diye
itiraz edecek oldu Celal. "Bu kadar
uzaklıktan ayn ı yıldızı nasıl görü­
rü z?"
"Görüıüz" dedi Ciaueline kararlı
bir sese "Sevgimiz o yıldızdan da
• öte olursa görürüz. "
cıaueline yönünü güneşin battığı

yöne döndü , gökyüzünün en uzak,
• en sönük yıldızlarından birin i seçti.
Sonra da Celal'in elini elinin içine
alarak o yıldızı in ce, uzun parma­
ğıyla gösterdi.

"Gördün mü?" dedi Claudine .

"Gördüm" dedi Celal.


güldü . medi. Gün dü zleri sularda, geceleri Bu oyun bittiğinde Ciaueline her
"Çok safsınız", dedi kahkabasının ise denizin karayla buluştuğu çizgi­ zaman kin den daha mutluydu. Yeşil
ardından . "Çocuklarda görülür bu de seviştiler. l ler iki ortamda da tek gözleri lacivertleşmiş, yüzü aydınla­
tü r inançlar. Siz kaç yaşındasınız kişi değillerdi sanki; binlerce du­ nıp büyümüştü .
kuzum?" dakla öpüşüyorlar, milyon larca be­ "O zaman sevgimiz salt şu denizle,
"Ben büyümüş, ama yine de ço­ denle kucaklaşıyorlardı. Sevişıne den gecenin içinde kalmayacak" diye
cuk kalmış biri olmalıyım" diye es­ ön ce yarımclı ikisi ele, seviştikçe ço­ konuşmasını sürdü rdü . "Yıldızlara
pri yapmaya çalıştı. ğalıyorlar, yarım, eksik yanlarını kadar uzanmış, tüm evrene de ya­
Claudine'nin alaysı gülümsemeleri­ tümleyerek yen iden var ediyorlardı yılmış ol ac a k . "
ni unutup yine de elenizkızını hayal kendilerini. O günden sonra daha bir dolu
etmekten ken dini alamadı . . . "Seninle sevişirken ülkelerimiz ara­ dizgin seviştiler.
Claucline, onun dalıp gittiğini gö­ sındaki uzaklıklar kayboluyor" dedi Son geceleriydi.
rün ce; Claudine. "Sanki ayn ı dili konuşu­ "Biliyorsun ," dedi Claudine. "Sa­
"Denizkızı hala karaya vurrrıadı yoruz, aynı şeylere inanıyoruz. Ül­ bahleyin yola çıkıyoruz. Gemimiz
mı?" dedi. kelerimiz arasmclaki uzaklıklar kay­ tam dört gün de varır bizim memle­
Gülüştüler. boluyor, sınırlar siliniyor, tek bayra­ kete. Vardığımız gece kararlaştırdığı­
Tanışıp arkadaş olmaları uzun sür- ğımız oluyor. Gelenek görenekleri- mız saatte dışarı çıkıp yılclızımıza

Şubat 1 9 9 8 1 Y�Ş�S _!_r::!_ EDEBIYAT J7 l


bakac ağım. Gece ne kad ar karanlık, usta sayılmazsınız der gibiydile r. lerinden aşarak ikisini de cımc ılık
sisli olursa olsun, yıldızımızı ve seni Bunu ilk ke z Ciaueline keşfetti. etti. Sular geri çekildiğind e Ciaueli­
mutlaka göreceğim orada". "Haklılar ama onlar" dedi Claudi­ ne de , kendisi de d önüşe rek bire r
Böyle bir gecede göremeyeceğini ne. "Çünkü tam doksan beş milyon caretta-c aretta oluve rdiler. ikisinin
söyleyecekti ki Claudine sözünü ke ­ yıldır bu sahillerin ge rçe k sahiple ri­ de oldukça sert kabukları, kocaman
sip e lini ağzına kapattı; d ir care tta-carettalar. Bizler onların kuyrukları vardı. İşin başında he r
"Merak etme , be n görü rüm" dedi. yanında daha dünün çocuklarıyız. " şey eğlence li bir oyun gibi ge ldiyse
"Yü reğinin gözüyle bakarsan se n de Onların soylarının tükenme sinde n de , bu durumdan gide rek hoşlan­
görürsün, inanıyorum buna. " söz ettile r uzun uzun. Ciaueline bi­ mamaya başladılar. Örneğin, sevişir­
Dört gün ge çmiş, işte o saat gel­ raz hüzünlü , biraz da öfkel i bir bi­ lerke n kütür kütt'ır se s çıkartan ka­
mişti. Yüreği küt küt vuruyord u . çimde ; bukları hiç de hoş değildi. Ge re kli,
Neden b u kadar he yec anlı olduğu­ "Bu sular, bu sahillerle öpüştükleri ge re ksiz demede n aralarına giren
na ke ndisi de şaştı. Yıldızlarla çakılı sürece he r şeye inat burada yaşa- kuyruklarının ise ne işe yarayacağı-
gökyü züne bakarken bir yasağa,
bir gü naha bakar gibiydi. Yine
Claudine 'le buluşac ak, soluk so­
luğa sevişece kti sanki .
ilk bakışta yıldızlarını bulama­
yınc a heyecanı, korkusu daha d a
çoğald ı . Claudine'e karşı ve rdiği
o sözü yerine getiremeyeceğini
düşünerek
ü züldü . Yıldızlarını bulamadığı
halde Claudine 'in sesi kulakların­
daydı: "Sönük olduğuna bakma
o yıld ızın, yüreğinin gözüyle ba­
karsan se n ele görürsün . . . " Yüre­
ğinin gözüyle mi bakamıyord u
yoksa? "Baktıkça d a çağalır ışı-
ğı . . . " Claudine 'in sesi titrekti yi­
ne , sevişmelerden yorulup d a
soluk soluğa kalmış gibiyd i . Yü­
zü gecenin içinde ışıklanıyor, ye­
şil gözleri sular gibi lac ive rtleşi­
yord u . "Aynı anda baktığımızda
inanıyorum ki ışıktan bir köprü
de kurulacak aramızda . . . "
Başka yıldızlara ışıklı köprüle r
kuran sevgilile rde n söz etmişler­
di. Rome o ve Jülie t bunlardand ı .
Leyla ile Mecnun, Aslı ile Kerem
gibi daha pek çoğu da . . .
Son gece le rini yarılamışlardı. A­
ğır tankiara · be nzeye n c aretta -c a­
renaların denizle rden çıkıp kara­
ya d oğnı yürüdüklerini gördü ler.
Kısa sürede tüm sahile yayıldı
onlar. Daha öncele ri gece lerde
de görmü şlerdi c are tta-carettaları. malı ve sevişıne li onlar", d iye sözü­ nı bilemiyorlardı. . . Bu zorluklara
Ama hiç bu kadar çok almamışlar­ nü tamamladı . karşın acemilikleri çabuk geçti. Se­
dı. Onların da aceleleri vard ı sanki; Ce mal, Claudine 'in e llerini tutarak; vişirle rke n ses çıkartan kabukları bu
uzun ayrılıklara çıkacaklarınış gibi "Tıpkı şu kaplumbağlar gibi se ni iş için d oğal bir ritimdi. Kuyrukları
soluk soluğa sevişiyorlardı. Hantal, doksan beş milyon yıldan ge le n , bir ise ayakta öpüşürlerken denge kur­
ağır görünümle rine karşın sevişıne ­ doksan be ş milyon yıla daha uzana­ malarına yarıyordu . . . Bunları öğre ­
leri çabuk, se riyd i . Bir insanla göz c ak olan aşkla sevmek istiyonım" nince be rabe rlikleri daha bir anlam
göze ge ldiler mi dedi. kazandı. Sü resi kısa, ama anlamı
alaysı bir gülücük, hınzırlık yayılı­ "Ben de " diye karşılık verd i Clau­ doksan be ş milyon yıla uzanan,
rordu yi.izlerine . !nsanlarla dalga dine . uzanacak olan bir aşkla seviştiler.
geçiyorlard ı sanki. Siz daha bu sa­ Daha sözleri bitme mişti ki denizde Gökyü zünde ki yıldızları sönüp,
hillere ye ni ge ldiniz, aşkta da pe k anide n kabaran koc a bir d alga üst- he me n ardından da güneş kulağını

138 YA Ş A S l N E D E B iYAT 1 Ş u bat 1998


gösterdiğinde carerta-carerta değil­ nü bir anda sıyırıp attı. Sahil sıcaklığını teninde şehvete dö­
lerdi artık . "Son gecemizele her zamankinden nüştüren yaz mevsimi sonrası ka­
" B u yaz ba�ka ülkeye, başka salıil­ daha yalın, daha doğal olmak isti­ dınlarına benziyordu . Günboyu yat­
Iere gidecektim" dedi Claudine. yoru m , " dedi. "Umarım beğenirsin?" tığı kumların kızgınlığı teninele bi­
"Son anda kararımı değiştirelim Ge­ Gecenin loşluğunda vücudunun rikmiş, imbat yelinin serinliği saçia­
mimiz beni alıp buraya getirdi. Bu­ kıvrımlarını sergilemekten çekinme­ rına takılıp kalmıştı. Dokunsalar çö­
rada seninle tanışınca, bu sahillerde di. zülecekti, her tarafı iyot, fııt ına, tuz
bizler için kurulmuş gizli bir aşkın "Harikasın" eleeli Cemal. "Böyle bir içinde bırakacak, delicoş bir Akde­
olduğuna inanmaya ba�Jadım. I3ir­ geceye de bu yakışır doğrusu . " niz iklimi olacaktı.
likte olduğumuz sürede bu aşk kur­ Koşarak kendini hemen sulara attı Öyle de oldu. Ciaueline Akdeniz
gusunu çözmeye başladık. Şimdi Claucline, denizin koyulaşan karan­ sıcağını bedeninde alıp götürdü
sonuna geldik diye korkuyorum. lığın içinde kısa sürede eriyip yok sanki. Gemisi limandan ayrıldıktan
N'olursu n, her gece yıldızıı111 za oldu. hemen sonra sahiller yağmurunu,
Cemal, köpüklerden doğan bu kı­ fı rtınasını yüklenip geldi. Kanatlarını
zın yine köpüklere karışıp gittiğini göğün, ele nizin mavisine bulayan
düşünerek gizemli bir korkuya ka­ Akdeniz kuşları gökyüzünde tutu­
pıldı. namaz oldular. Mevsimin kesin bitiş
"Claudine!. . . " diye seslendi. "Lüt­ haberiydi bu . Dünya tersyüz olmuş
fen döner misin! . . . " gibiydi. Akdeniz, kocaman dalgala­
Islak, karanlık gece bir sünger gibi rıyla sahili dövüyor, insanlara son
sesini emip yuttu . Deniz uzaklarda uyarısını yapıyordu. Geç vakitlerde
homurdanıyor, iç çekiyordu . Ce­ döndü kaldığı pansiyona. Sabaha
mal'in korkusu daha bir büyüdii . kadar içti, hep Claudine'i düşündü,
Ciaueline gece yarısı a ç bir köpek­ sessizce ağladı.
talığına yem olabilirdi. Cemal, fazla Ertesi gün fırtına yine devam etti,
bir şey düşünmeelen kendini sulara ardından kamçılar gibi sert yağmur­
attı. Tüm gücünü kollarına vererek lar geldi. Yazlıkçıların tümünü bir
yüzclü, yüzclü. Umudunu yitirmek telaş sardı. Kampikler dağılmaya,
üzereyken onu karşısında buldu . çadırlar sökülmeye, alelacele adres­
Tenini ınehtapta güınüşlemiş bir de­ ler alınıp verilmeye başlandı. Cıvıl
niz kızıyclı yine. Korkuyla, aşkla, cıvıl insan dolup taşan sahiller bir­
özlemle sarıldı ona. Ciaueline ele den tenhalaştı. Cemal, onlarla bir­
kendine sarıldı. Billurlaşan eleniz likte gidecek gibi olduysa da vaz­
suyunu yuta içe çılgınca sevişıneye geçti . Buradan hemen çekip gitme­
başladılar. Yarulunca sırtüstü yanı­ nin Claudine'e bir ihanet olacağını
lar. Azıcık elinienince yeniden tar­ düşündü . Claudine'le sözleştikleri
top olup sarıldılar, çözüldüler, tek­ tarihte ve saatte oıtak yıldıziarına
rar birleştiler . . . bu sahillerden bakmanın daha doğ­


; t. ' .-'
Sahile çıktıklarında ikisi de tüken­
miş durumdaydı. Hemen kıyıya,
ru olacağına karar verdi.
Başını kaldırıp yıldızına bir kez
-.
kumların üzerine bıraktılar bedenle­ daha baktı. Gece koygunclu . Bu kez
rini. Deniz dalgaları gelgitleriyle şaşırmadı. tık kez Claudine'in ince
ikisinin de vücudunu yalamaya, se­ uzun parmağının ucunda gördüğü
vişmeler için yeniden tenlerini gı­ o yıldızını buldu. Yine öyle uzak,
dıklayıp durmaya başladı. sönüktü . Ayrılıklardan, yalnız gece­
"Üşümüyorsun, değil mi?" dedi lerden kalma bir hüzünle göz kırpar
Cemal. gibiydi. Olsun, dedi içinden. Varsın
"Üşümüyorum" dedi Claudine. Bura­ sönük olsun, az da hüzünlü. Dün­
bak,olur mu? Ben ele bakacağırn. ya geldikten sonra Akdeniz'in tenime yanın öllli r ucundan bakan Claudi­
Yıldızımızı birlikte gördüğümüz sü­ işlediğini duyınuştum. Belli ki gider­ ne'le biz ateşleriz onu.Donuk, gizli
rece bu aşkın bitmediğine inanaca­ ken bir Akdeniz iklimi alıp götürece­ hüzünden de kurtarırız. . .
..
ğırn . " ğim yanımda. Bu iklimle önce kendi­ Bir Akdeniz sahilinde aşk ve sev­
Uzanıp Claudine'i ağzından öptü . min, sonra da yakın çevremin havası­ danın boyunun yıldızlarla ölçülece­
Caretta-carettaların denize dönme­ nı değiştireceğim. Ülkelerimiz arasın­ ğini doğrusu hiç düşünrnemişti. Kı­
leri bitmişti . daki uzaklık, soğukluk da eriyip kay­ sa sürmüş bir yaz dinlencesinin ar­
"Biz de elenize girelim mi? dedi bolacak bu ikiimin sıcaklığında. " dından yarım kalmış bir aşkın bu­
Claudine. Gerçekten d e giderken bir Akde­ nık özlemiyle baktı ona. I3irlikte ol­
'·Ne iyi olur" dedi Cemal. Herhal­ niz iklimini alıp götürecek gibiydi duğu gÜnlerde denizlerce, karalarca
de bu denize son girişimiz olacak . " yanında. Buraya geldiğinde apak o­ sevdiği Claudine'i şimdi gökyüzün­
Claucline, üstünde olanların tümü- lan bedeni bronzlaşıp esmerleşmişti. ce, yılclızlarca seviyordu . . .
Pazar sabahının sessizliğinde, koli belki bir çizgi film buluruz . . .
bandının açılma sesi, evin içinde - Olabilir. . .
yankılanarak büyüyor. Televizyonu açıp, çizgi film arıyo­
Cıııırt. rum kanallarda . . . "Olabilir. . . " "Ha­
Çocuk, gözlerindeki malızun bir yır," ya da "evet", değil, '· olabilir'"
bakışla pencereden a�ağıya, caclde­ Sanki çizgi filmi ben oturup seyre­
ye bakıyor. Artık geçen otomobilleri deceğim. I-lah, bir tane buldum. Te­
saymaktan vazgeçti . Otuzu geçince levizyonun karşısındaki koltuğa ge­
sayılar karışıyordu . Yalnızca kırmızı çip oturuyor. Ona iyi zaman geçirt­
olanlan saymasını önerclim, isteme­ mek için elimden geleni yapıyo­
di. rum . . . Kendi çocuğum olsa, böyle
Cıımt. mi olurdu acaba? . . . Üvey anne ada­
Kahvaltıdan sonra bana yardım et­ yı olarak ne yapmam gerekiyor? . . .
mek istemişti ama küçücük ellerinin Kendimi hep iyi olmaya m ı zorla­
gücü koli bandıyla baş edemedi. malıyım? . . . Yoksa, içimden nasıl ge­
Birkaç bardağı gazeteyle sarmaya liyorsa, kızdığımda gerçekten kız­
çalıştı, sıkıldı. Şimdi öyle görmüyor­ sam . . . Ama bir çocuğa nasıl kızılır,

Na lan muş gibi aşağıdan geçip giden oto­


mobillere bakıyor.
onu bile bilmiyorum. Kafaının için­
de yüzyılların katmaniaşmış üvey
Barbarosoğlu Cıııırt. anne ideolojisi . . .
Suskun hali beni üzüyor. Genelde Cı ııırt.
de konuşkan bir çocuk değil zaten . Annemin gözyaşları . . . O kadar
1 96 1, Adap_azr!," doğumlu.
İçe kapanık bir yetişkinin küçülmü­ 'kısmetleri tepip· , çocuklu bir adam­
1 982'de lst.Unv.Edebiyat
Fak.Felsefe Bölümü'nü bitirdi. şü gibi yaşıyor hayatını. Hayati, "an­ la evlenıneme yazıklanmaları . . .
1 985'ten beri reklam yazarı neanncsi büyüttü de o yüzden", di­ Cıı ıı rt.
olarak çalışıyor 1996'da
yayımlanan "Ne kadar da yor. "Asık sur;ı tlı , memnuniyetsiz bir Annem: - Üstelik adam, dul bile
güzeldir gitmek" adlı bir öykü kadındır Nurhan Hanım. Çocuğu da kalmamış. boşanmış; üstelik, eski
kitabı var.
kendine benzetti. " karısı çocuğunu bile istememiş ada­
Cı ııırt. mın, adamla birlikte çocuğu da at­
B u açıklama bana pek yeterli gel­ mış başından. kimbilir neler çektireli
miyor ama çocukları tanıdığım söy­ kadına? . . . Yok a neden istemesin
lenemez. Eczaneye giderken, ya­ kadın çocuğunu7 . . . Hangi kadın ko­
nımda götürüyorum. Öyle sessiz sa­ cayla birlikte arar başından çocuğu-
kin, sokağa ba kıyor. nu ;. . . .
Cı ııırt. Cıı ı ut.
Ara sıra, eczanenin önündeki Hü­ Ben: - Rica ederim, öyle adamlı,
seyin adını koyduğumuz kediyle kaclınlı konu ma . . . '·Adam" dediğin
oynuyor. Bazen de parka gitmek is­ adam. yakında damadın olacak . . .
tiyor; benim çırakla gittikleri semt Bir kere bo.,anmak isteyen Nurdan
parkında kum havuzunda oynu ıror Hanım. yani kadın değil; Hayati, ya­
iyi havalarda. Bana daha alışmaclı . ni adam . . . -\n
. la amamışlar. . . Ortak
Aramızda bir soğukluk var. Gerçek­ bir haYatı payla aınamışlar. . . Çocuğa
te, herkese karşı soğuk . . . Hatta, ba­ rağmen gitmiyormuş evlilikleri. . .
basına hile . Cıı wt.
Cıııırt. Annem: - Ya seninle ele gitmez­
Yakın çevremde hiç çocuk olmadı. se? . . . Ayrılacak ını senelen de? . . .
Çocuklarla tek yakınlığım, yolda, Nerde görülmüş. bir evliliğin her
clolmuşta, otobüste görüp '·ne cici zaman güllük gülistanlık olduğu . . .
şeysin sen" diye sevdiğim ya da ec­ Zora geldiğinde, herkes ayrılmaya
zaneye iğne vurmam için getirilen kalksayclı . . . hli tek çift kalmazdı
çocuklarla oluyordu , hayatıma Ha­ hayatta. E\'lilik bu kızım, çocuk
yati ve oğlu Seçkin girene kadar. oyuncağı mı' . . . Bak, şuraya yazıyo­
Cı ı ı ırt. rum. Bu adam senden ele ayrıla­
Evin dağınıklığı zaten sinirimi bo­ cak . . . Alış mış h ir kere . . . Bak yaz­
l<ol i Ba ndm zuyor, bir de çocuğun bu malızun dım. görürsün.
duruşu . . . Hayati ele Ankara 'cla; cu­ Cı ıwt.
ma akşamından gitti, pazartesi saba­ Ben: - e kadar ön yargılısın an­
hı duruşması var. "Fırsattan istifaele ne! . . . Ayrıca, benimle de yürümeye­
eski arkadaşlan da görürüm'· dedi. bilir. B i r kere evlendi diye, sonuna
- İstersen sana televizyonu açayım, kadar sürdürmeli mi insan? . . . Gitmi-

[40 Y A Ş A S l N E D E B iYAT 1 Ş u b a t 1 9 9 8
Çizg i : N u ra l Birden
yorsa, yürümüyorsa zorlamalı mı yorum ama, sana baktıkça, nasıl bir caktım . . . Evden ona göre çıkacağım
birlikteliği? . . . anne olmayacağıını biliyon.ım en a­ yarın, " diyor. "Pazartesi sabahı An­
Cıııırt. zından. Eh, bu da bir şeydir. Tele­ kara'da duruşmanız varmış . . . Hayati
Annem: Sende de aynı kafa olduk­ fon çalıyor. "Ben bakıyorum", diye Ankara'da," diyorum. Telefon hat­
tan sonra, ne diyeyim ben? . . . İnan yerinden fırlıyor çocuk. Ev içi yaşa­ tında bir sessizlik oluyor. İkimiz de
yüreğim dayanmıyor. . Bak, bak . . . ma katılmasına seviniyorum. Belki birbirimizin konuşmasını bekliyo­
Koy elini bak, nasıl da sıkışıyor. . . de içten içe alıştı bu eve ve bana ruz. Toparianıyor Naim, "Ya evet,
Senden de bir çocuk . . . Önceki kadı­ da farkında değilim. "Benim," diyor; hay allah nasıl da unuttum", diyor,
nın çocuğu da senin başında . . . " İyiyim, teşekkür ederim. Babam "seni rahatsız ettim. " Telefonu ka­
Ohhh . . . Bırakır gider valla . . . patmadan önce "Önemli de­
Bulmuş senin gibi, ağzının ğil, " dediğimi duyuyor mu,
içine bakan enayiyi. . . Ama duymuyor mu anlamıyorum.
öbür kadın akıllıymış ki, ço­ Seçkin merakla bana bakıyor
cuğu atmış başından . . . Sen televizyonun karşısındaki kol­
onu da yapmazsın. Hep dört tuktan. Göz göze gelince başı­
ayak üstüne düşer böyleler. . . nı televizyona çeviriyor. Kedi­
Bilmez miyim! nin fare için kurduğu tuzağa
Cıııırt. düşmesini izliyor, izlediğinden
Ben: Bilir bilmez konuşma çok uzakta.
anne! Adiiyeden aldığı maaş­ Cıııırt. . . İçimde bir yara açı­
la, nasıl bakar kadıncağız, ço­ lıyor.
cuğuna? . . . Nerden baksan do­ "Kapadığım bu kolileri açıp,
ku zuncu dereceden devlet yerlerine yerleştirsem iyi ola­
memuru . . . Nafaka da isteme­ cak," diyon.ım; "bana yardım
miş. Maaşımla idare ederim, eder misin miniğim?" diye so­
ama Seçkin'e sen bak; arada, ruyorum Seçkin'e.
hafta sonları, yıllık izinlerim­ Gözlerini televizyondan ayır­
de falan alının onu yanıma, madan, "Az kaldı, film bitsin,
demiş kadıncağız, daha ne öyle," eliyor. Yeni bir eve, üçü­
yapsın? . . . Başka geliri olma­ ınüzün daha rahat edeceği da­
dan, tek maaşla geçinmek, ha geniş bir eve taşınmak için
çocuk bakmak kolay mı sanı­ eşyaları içimdeki bu yarayla
yorsun sen! toplayamam. Ev değiştirme işi­
Cıııırt. ni eıtelemeliyim. En azından
Annem: Aınan ne olacak . . . bir süre daha bekleyebilirim.
Yine ayarlar kendine Anado­ 'Hesapta olmayan işlerün çık­
lu'dan gelmiş, gözü yüksek­ tı, ' derim yeni ev sahibine. 'Si­
lerde paçoz bir avukat . . . Tu­ zi oyalaınış oldum ama yaptır­
tanakları yazarken şöyle göz dığıın badana - boyanın bede­
süzmeler. . . Dosyasını üste line sayın bu oyalamayı' de­
koymalar falan . . . rim . . . 'Evin kirasını da artırabi­
Ben: An - neee! lirsiniz böylece , ' derim, 'bir
Cııııı1. kaybınız olma z . ' Evet böyle
(Ne yazık ki) Annem: Ben derim; deıneliyim. Her şeyi ye­
gidiyorum kızım, ne halin niden düşü nıneliyiın; yeniden
varsa gör. Hayat, senin haya­ kurmalıyım.
tın . . . Ama başın sıkıştığında Cıııırt . . . içimdeki yarayı
da hiç yanıma gelme, sana orıarmalıyım .
demiştim dedirtme. - Allah kahretsin beni!
Cıııırt. Bardak kolisini düşürdüm
Öyle gitti annem. O günden kucağımdan.
beri görüşmüyon.ız. Yumuşa­ - Şimdi hepsi kırılmıştır!
masını bekliyorum. Ne de olsa ben­ yok. Zehra'yı vereyim." Bana dö­ Yerinden kalkıp, yanıma koşarak
den başka yakın kimsesi yok. Uzun nüp, ahizeyi u zatıyor; "Naim amca 1 " geliyor Seçkin. " Üzülme," diyor,
sürmez dargınlığı. D ayanamaz arar. "Merhaba, nasılsın?" d iyorum Na­ "ben sana yeni bardaklar alırım."
Cııııı1. im'e. Sesim iyi çıkıyor. Kendimi be­ Sarılıyorum ona . Başıını küçücük
Yoksa kime içini dökecek, vıdı vı­ ğeniyon.ım. "Cuma gecesi rakıyı faz­ boynuna gömüp, hıçkıra hıçkıra ağ­
dı edecek. Komşularına da anlata­ la kaçırdım, Bakırköy'deki sabah lıyorum. Başımda ellerinin hafifliğini
maz; gururuna dokunur. Ah anne, duruşmasına Hayati mi girecekti, duyuyon.ım. Onu doğurmak istiyo­
ah . . . Annemsin işte . . . Anneliği bilmi- ben mi hatırlamıyorum. Onu sora- rum. Yeniden doğmak istiyorum.

Ş u bat 1 998 / YA Ş A S l N E D E B iYAT 41J


Çeyrek ömür, gözümün dörtte biri
Yüzdeye gelmeyen, yarım ölüm

Serüven zil çalıyor, paydos yolcu (mu)


Gür güç toplar kendine tünel ve kuyu kardeş (mi)
TopaJ tepki su alır kemer sıkma gösterilerinde
Kesik kan soluksuz bir fotoğrafın ortasında (mı)
Kuru sıkı bir yazgı selam yollar (arada) bana sana
Ateş ve barut iyice yerleşir aramıza, kıdemli göç merhaba
Gültekin Emre Saatsiz peri pelerinsiz kışa davetiye çıkarır (mı)
Hızına takmış hız (kronometre) berber berber gezer (mi)
Yaz görmemiş güzün takı takmış tankında tenimi ezer (mi)

Tapu yırtı l d ı , göç yollara düştü , kısmet kısmetsiz kaldı (mı)


Elden düşme hayat (bitpaZARlarında) alıcı bekler (mi)
Dilimde tüy biter, sen gidersin , babam sürünür (mü)
Sırasını şaşırmış bir günde gidersin , annem
Askere davut zurnayla nasıl uğurlasın beni, sen gidersin
Yüzüm gözüm daha açılmamışken gidersin
Okulumuz yanmıştı , köyümüzün ve ömrümün ilk yangını
(kimsen sobe)
Babam ateşler içinde yatardı , su isterdi benden, sen gidersin
Öğrenciler (ben de) yol kesip lastik yakardı , sen gidersin
İlk saatim ne zaman hakim görmüştü, sen gidersin

Biletimi alın ben gideceğim, dedi babam


Katın o gece öldü, kitapları öksüz kaldı

Dilim ip atlar kaç yıldır oturduğum bu sokakta. sen gidersin


Etekleri tutuşmuş dağarcığımdaki silik görüntüler (mi)
Sözcük dağına çarpan yürek çarpıntısı (mı) , sen gidersin
Sesi çıkmayan m iting alanındaki kan (mı) , sen gidersin
Flamalar göz kırpıyor kaosumuza (mı), sen gidersin
Sefere çıkan nişan yüzüğümüz (mü), sen gidersin
Derisi yüzülmüş kuytu , giyerim seni gurbetim olursun
Kısır ay, ipek esnedi uyan , sen gidersin, kış çöker
Öğle rakılan hamile (mi), sen gidersin
Fa la d üsl<ün •
Falı m lambasını söndürdü (mü) , sen
Falın yaktı kendini de beni de, gidersin
tarih Falın falına baktırır (mı ) , mi

Sı rtımdaki dövme sana bakıyor (mu)

142 Y A Ş A S l N E D E B i YAT 1 Şubat 1 9 98


Daha önce, bir yazımda belirtti­ mıştır.
ğim gibi, Brecht, birtakım eklektik Sürekli bir çalışma, deney ve öğ­
eleştirmenlerin, onun kurarnlarında renme içinde olan Brecht, yaşamı­
geçen sözcükleri, bağlam dışı, tek nın sonuna doğru , daha önce orta­
başına aldıklarından çeşitli yorum­ ya atmış olduğu bazı düşüncelerin
lada değişik yönlere çekmeleri yü­ uygulanamayacağını görmüş, ölü­
zünden zaman zaman yanlış anla­ münden (1 956) az önce yazdığı
'
şılmıştır. Epik Tiyatro kavramı ile "Tiyatroda Diyalektik" başlıklı in­
ne yalnızca anlatıma dayanan bir celemesinde "Epik" sözcüğünün
tiyatro, ne yabancılaştırma etmeni, onun istediği anlamda gerekeni
ne de yalnızca tiyatroyu duygudan vermediğini, bu sözcüğün kendi
arıtma gibi, kopuk bir anlayışa gir­ diyalektik kavramı için kısır kaldı­
memek gerekir. Onun dünya görü­ ğını, ancak yerine konulacak baş­
şü önce kuramlarını, giderek sah­ ka bir sözcük bulunana dek "Epik
ne deneylerini yönlendirmiş, bu Tiyatro" demeyi sürdüreceğini a­
deneyler yoluyla da onun dünya çıklamıştır.
görüşü aydınlığa çıkmıştır. Nitekim Brecht, ellili yılların başında, Epik

Özdemir Nutku yazar da, kendinin onu yorumla­


maya çalışan bazı kişilerce yanlış
sözcüğünü Diyalektik olarak değiş­
tirıneyi kafasına koymuştur. Diya­
anlaşıldığını "Bir Oyuncuya Mek­ lektik Tiyatro, anlatım öğesini yine
tuptan"l başlıklı yazısında belirtir: kullanacak, ama kesin ve belirgin
"Gördüğü m kadanyla. tzyatro üze­ bir hedefi olacaktır: bu da (. . .)
"

rine olan yazılarını genellikle yan­ özelliklerini bilinçli bir biçimde


lış anlaşılıyor. (. . .) Sözlerimin yan­ (d�yalektik biriınlerle) tiyatronun
lış anlaşılmasının bir nedeni, bazı ilk biçimlerinden geliştirerek yeni
konulan anlataccı,� ını yerde, bun­ baştaız oı1aya çıkartmak ve onla rı
ları önemli varsayımlar olarak ö­ eğlenceli bir duruma getirnıek "tir3 .
nerrniş olınarn. (. . .) Bu. yazılan m ı D iyalektik tiyatroyu geliştirme iş­
okuyanlar belki de yontunu.n ya­ levi "Sosyalizmin klasik yazarları­
ratıldığı ruhla ilgili açıklanıalar n ın diyalektiğ i " ile gerçekleştirile­
beklenıişlerdit;· oysa bu. a ç ı kla m a ­ cek ve böylece "dünyanın değiş­
lardan bunu çıkarabilmeleri için kenfiği eğlenceli bir biçimde göste­
hüyük çaba harcamalan gerekli. " rilecektir. " Bunun için de, insanla­
1lk başlarda, eleştirmenler, ra ve eylemiere ilişkin çelişkileri
Brecht'in düşüncelerini ve kuram­ anlaşılır ve kesin bir yolda göster­
larını açımlamak yerine, onun üze­ mek gerekir. Çeşitli yabancılaştır­
rindeki kendi yorumlarını ileri sür­ ma teknikleri ile "insanların bir­
meyi yeğlemişlerdir. Böyle kişisel likte yaşamalarındaki çelişkiler ve
yorumlar yüzünden de Brecht'in ti­ değişmeler" belirtilecek ve diyalek­
yatrosu anlaşılmaz bir şey duruma tik, · 'öğrenme ve ef?lenınenin bir
getirilmiştir. Sözgelimi, Brecht'in kaynağı " durumuna sokulacaktır4.
kentsoylu tiyatrosu ndaki alışkanlık­ Brecht bu konuda Küçük Bilgi A­
ları ortadan kaldırmak için önerdi­ racı'na bir "Ek" yazmıştır: " bilim
ği tiyatral araçlar, bunların bilinçsiz çağının tiyatrosu dzyalektiği hoşla­
bir biçimde kullanılmasıyla, bir ka­ ı ı ıfıı· bir duruma getirecektir. Man­
lıp, bir alışkanlık olup çıkmıştır; tıksal bir çizgi doğrultusunda, an­
öyle ki, bunlar gerçekliği ilerecek sızı n oluşan gelişmenin, değişebi­
araçlar durumundan çıkarılmış, ye­ liTtiği olan konuların, çelişki/erin
rine getirilmesi zorunlu kalıplar o­ ve benzerlerinin şaşırtıcıhğı, in­
larak kabul edilmiştir. Kısacası, sanların, nesnelmin ya da süreçle­
Brecht'in tiyatroyu estetik kötü­ rin canlılığı ile haz oluşturulacak
rümlü kten ve biçernden kurtar­ ve geı·ek yaşama sanatının gerekse
mak, tiyatronun da her şey gibi yaşamdan duyulan hazzın düzeyi
her an değişebilir olduğunu kanıt­ yükseltilecektir. Tüm sanatlar en
Brecht'in lamak için getirdiği yöntem, kate­ üstün sanata h izmet ederleı�· bu en
gorik ve kalıplı düşünen kentsoylu üstün sanalsa yaşama sanatıdırJ'5
d iyalel<ti l< tiyatrocuları yüzünden bir biçem demiştir.
sayılarak tutsak duruma getirilmiş­ Brecht'e göre Diyalektik Tiyat­
tiyatrosu tir; Brecht bir yana itilmiş, Brecht ro'nun, hemen akılda kalacak ve
biçeminden söz edilmeye başlan- akıldan çıkmayacak imgelere ge-
rek iniıni vardır, çünkü ona göre, talizme, iş yaşamının suçlarına, te­ oyunlarında sürekli bir çatışmayı
bu oyunların gelişimi içinde seyirci cimsel toplum düzeninin adaletsiz­ i çerir. Örneğin Kuralla Kural Ift­
daha önce gelişme evrelerini bilip liğine ve zorbalığa karşı çıkarken, şı 'ncla, Haınal , onu döven, ona sö­
bunları yeni evrelerle karşılaştıra­ öte yandan da bozuk düzen için­ ven ve sonra da susayan Tüccar'a
cak ve yargılayacaktır''. deki insanın tragedyasını derinle­ matarasını çıkartıp su vermek ister.
Diyalektik Tiyatro anlayışı açısın­ mesine ele alır. Bu genişlemesine Ezdiği bir kimse tarafından sevil­
dan Galile'nin Yaşamı (1938) ö­ ve derinlemesine olan iki yöneliş meyeceğine kuşkusu o lmayan Tüc­
zelliklerin bir çoğunu kapsayan bir de onun oyunları açısından önem­ car, çöl sıcagında , Hamal'ın güneş­
model oyun sayılabilir. Galile , di­ lidir. Onun oyunlarındaki diyalekti­ te parlayan alümiyum matarasın ı
yalektiğin, bir yapıtın estetik elege­ ğin anahtarı şudur: BOZUK DÜ­ büyük bir taş gibi görür ve Ha­
rini ortaya çıkarmada önemli bir ZENDE DUYGUSAlliK İNSAM nıal'ın ona koca bir ta�la saldırdığı­
i ·levi olduğunu kanıtlayan bir o­ ÇOGU KEZ YlKIMA GÖTÜRDÜ­ nı sanarak tabancasıyla onu öldü­
\t.ındur. Oyunun yapısında yalnız­ GÜ HALDE, TEMELDE İNSAMN rür. Yargıç, mahkemede, sevmecliği
ca antitezi değil, tezle kaynaşmış İYİ YAMNI YANSILAR. ÖTE YAN­ birine su vermen i n akıl dışı oldu­
antitezi buluruz. Bu oyun karşıtlar­ DA, BOZUK DÜZENDE AKlLCI ğunu kabul ederek Tüccar'ı suçsuz
la (contrast) değil, çelişkilerle (pa­ TUTUM, TOPLUM İÇİNDE İNSA­ bulur. Sonuç: Hamal'ın davranışı
radox) ortaya çıkar. Galile'cle oyu­ NlN AYAKTA KALABİLMESİNİN insancıldır, ama duygusalclır, onun
nun içeriği yalnızca "ya o, ya bu" BİR KOŞlJLUDUR. Brecht, insana için de ölür. Mabagonny Kenti­
değil aynı zamanda "onun kadar yakışan, doğru dürüst bir düzenin nin Yükselişi ve Düşüşü 0929)
bu da" sözüyle anlaşılabilir. Yalnız- gelmesiyle bu akılduygu çelişkisi- adlı ''Epik Opera''da içgüdü ve

1998 yılında Harbiye Şehir Tiyatrosu'nda oy11a11maya başlanan "Kafkas Tebeşir Dairesi"ndeıı bir sahrıe

ca '·yol budur" değil, aynı zaman­ nin yok olacagını ve her ikisinin duygu, obur kapitalist düzenin
da '·yol bu değildir" de oyunun _ dengeli bir biçimde birbirini des­ karmaşasını ve kötülüğünCı ortaya
içeriğini bütünleyen bir özelliktir . tekleyeceğini ileri sürer. çıkartan nedenler olarak verilir.
Kısacası, oyun yalnızca olumlu ve Brecht'in bu tutumu, bazen insa­ Kapitalist düzen bir randevu evi
olumsuzun karşı karşıya gelmesi nın içgüdüsel yanına kar�ı yoğun sistemidir. Aşk bile ticaretin kural­
değildir; ama bunların arasındaki bir biçimde belirir; bazen de larına bağlıdır. Yozlaşmış bir kentte
laınamlayıcı birliği, iç içeliği geti­ Schweik'ın arkadaşı Baloun'da gö­ en büyük suç sermayesizliktir.
ren bir nitelik taşır. rüldüğü gibi, yumuşak bir durum Brecht'in oyunlarında akıl - duy­
Onun oyunlarında iç içe gelişen içinde ortaya çıkar. Nasıl olursa ol­ gu ikilemi sık sık iki yönlü karak­
iki yöneliş izlenir: bir yandan kapi- sun, insanın bu ikilemi onun terlerle yansıtılır. Sözgelimi, Kü-
çük Butjuvanın Yedi Günahı Kişiliğini kurban ederek uygarlığı nelirken, duygusal yanıyla da bü­
0933) adlı bale - kantat'ta, baş o­ aydınlatan bir adamdır Galile. yük bir trajik figür yaratmıştır.
yun kişisi, içgüdüsel ve duygusal Brecht, ölümüne yakın bu oyu­ Brecht'in toplumsal (dışadönük)
dansçı Anna ile akılcı ve pratik nun son sahnesini değiştirmiş ve başkaidırısı nesnel, yenileyici ve
şarkıcı Anna olarak iki yönlüdür. Galile'nin bir suçlu olarak gösteril­ gerçekçidir; ama onun varoluşa
Dansçı Anna ailesine bir ev almak mesini doğru bulmuştur. O, Galile yönelik (içedönük) başkaidırısı ise
için doğduğu kenti terkeder ve pa­ için şu sonuca varır: "En büyük öznel, pasif, kaclerci ve romantik­
ra kazanmaya başlar. Ancak bu a­ güçlüklerden biri, bir kahramanın tir. İşte bu ikili durumun başkaidı­
rada duygusal bir ilişkiye girer ve karakterinde onun suçlu yanını or­ rısı Brecht'in oyunlarındaki diya­
yıkılır. Oysa şarkıcı Anna duygula­ taya çıkarmaktır. Her şeye karşın o lektik temele ışık tutabilir. Bu dışa­
rını denetlemesini bildiğinden para (Galile) bir kahramandır - ama clönük ile içedönüğün çatışması
biriktirerek doğduğu kente geri suçludur da!"s. Kahraman suçlu ya onun yaşamının sonuna dek sü­
döner. Tecime dayalı bir düzende, da olumsuz kahraman! Breclı.t 'in rüp gitmiştir. Bu çatışmada o bi­
içgüdü yerini aklını kullanmaya ve reyci değildir; daha doğrusu o, bo­
o düzenin mantığına bırakmak zo­ zuk düzen içinde bireyin kendini
rundadır. Sezuan'ın İyi İnsa­ gerçekleştirebileceğine inanmaz.
nı 'nda ( 1 938 - 40) baş oyun kişisi, Böyle bir düzende bireyin ahlaksal
yoksulların dostu, iyi yürekli ve deneyimi şariatanlıktan öteye gide­
duygusal Shen Te ile sert, acımasız mez.
ve hep kendi çıkarlarını düşünen Brecht için sanat sanatçının çev­
Shui Ta ikilemi ile var olur. Tecim resinde var olan gerçeğin aynası
düzeninde kendini kurtaran akılcı ya da seyircinin duygusal özdeş­
Shui Ta olur, sömürülen Shen leşmesinin sağlamak için doğanın
Te' dir. Puntila ile Uşağı Matti 'de ve insanın pasif bir biçimde yansı­
( 1 940), Puntila Ağa ayıkken akılcı, lanması değildir. Yazar için sanat
çıkarlarını başkalarını ezerek koru­ bir dinamodur; sanat, doğanın ola­
yan, kimsenin gözünün yaşına naklarına etkin olan sanatsal ve
bakmayan bir patrondur, ama sar­ görünümsel bir bakış açısıdır; çün­
hoşken duygusal, sevecen, para kü sanat doğanın karmaşık yasala­
cüzdanını, Matti · istemediği halde, rı nı bulup çıkarır ve onları anla­

ona armağan edecek kadar yumu­ mak için eleştirel anlayışı var
şaktır. Ne ki, ayılınca, Matti'yi cüz­ eder. Öyleyse, sanat, dural bir yan­
danını çaldı diye hırsızlıkla suçlar. sırıcı değil, yeni şeyler üreten bir
Puntila, bir sömürgendir, çünkü te­ araçtır. Bunu da dünyayı değişken
cimin kuralları onu bu duruma olasılığı ve insan huyunun tarihsel
zorlar; ama içkiyle akılcı yanını bir gelişimi içinde görerek yapar.
süre için yitirince, o süre içinde Brecht'in estetiği, yanılsamacı ve
kötülük yapan yanını da yok eder. bireyci eğilimleri (ayna olmayı) de­
Bu ikilem, Brecht'in bütün olgun­ ğil, eleştirel - estetik eğilimleri (di­
luk dönemi oyunlarında izlenir. namo olmayı) kabul eder.
Örneğin, Galile bir bilim dehasıdır; karakterlerinin ikilemlerinden bifi
o da azdak gibi, çapkın, boğazına de budur. (1) "Aus einem Rrief an ein Schauspieler,"
Schriften zum Theater. Frankfurt/Main 1 967,
düşkün bir adamdır. · . Duygu - akıl ikilemine başka bir 720 - 30.
Onun en güçlü yanı merakıdır. örnek Cesaret Ana ve Çocukla­ (2) "Die Diaiektik auf dem Theater," a.g.y.,
869
Tutkusu yeni bir şeyler bulmaktır. rı 'dır ( 1939). Yazar, bu oyunda, bir (3) Bkz.Episches Theater und dialektisehes
Bilgi edinme tutkusu, Galile gibi yandan toplumsal durumu eleştirir­ Theater, " a.g.y., 925.

bir insan için en doğal, en akılcı ken, öbür yandan da insan karak­ (4) Aynı, 925-6.
(5) "Nachtraege zum Kleinen Organon,"
çabadır. Galile, bilgiyi elde edebil­ terinin derinlere inen duygularını a.g.y., 702.
mek için suç işler: kendi buluşu işlemiştir. Bir yandan yozlaşan top­ (6) Brecht, sonradan Diyalektik Tiyatro ola­

olmayan teleskopu, kendi buluşuy­ lumsal düzenin yanlışlığı ve çirkin­ rak üzerinde çalışmaya başladığı konunun bazı
düşüncelerini, onun 1931'de yazdığı "Diyalektik
muş gibi Venediklilere satar; ya da liğini gösterirken, öte yandan da Dram Sanatı Üzerine Notlar'' (bkz. "Notizen ü­

korktuğu için zorba Medeli'ye öv­ acı çeken bir ana figürü yaratmış­ ber die dialektische Dramatik," Schriften zum
Theater I., Frankfurt/Main 1967, 2 1 1 - 25) ve
gü dolu bir mektup yazar ve Engi­ tır. Brecht'in tanımı ile Anna Fier­ 1936 yılında kaleme aldığı "Diyalektik ve Ya­
zisyona boyun eğer. Ancak bu ling, yani 'Cesaret Ana'da olumsuz bancılaştırma" (bkz. ''Dialektik und Verfrem­

maddi korkaklığı sayesinde üzerin­ bir kahramandır. O, hem savaştan dung" (a.g.y., 360 -1) adını verdiği yazısında
belirtmiştir. O, bu yazılarda çağdaş tiyatronun,
de çalışmakta olduğu öğretilerini yararlanarak vurgunculuk yapan çağdaş gerçekleri yansıtması yönünden diyalek­
(discorsi'lerini) bitirir ve öğrencisi bir tüccar, ama aynı zamanda sa­ tiğin gerekliliği üzerinde durmuştur.

vaşta üç çocuğunu yitirmiş, acı do­ (7) Daha geniş bilgi için bkz. Özdemir Nut­
Andrea ile Hollanda'ya kaçırır. Bi­
ku,Türkiye'de Brecht, istanbul 1 976, 109-31 .
rey olarak kusurludur, ama insanlı­ lu bir anaclır. Böylece Brecht, bi­ (8) Materialien zu Brechts 'Leben des
ğın gelişınesinde bir kahramandır. linçli olarak toplum eleştirisine yö- Galilel", Frankfurt/Main 1963, 39-54.

_ 146 YAŞASlN EDEBiYAT 1 Şubat 1 998


Sorular

Ne giydiğini yaz bana! Sıcak tutuyor mu?


Uyuduğun yeri yaz bana! Yumuşak m ı ?
Nasıl göründüğünü yaz bana! Yüzün aynı m ı ?
Neyi özlediğini yaz bana! Kolumu m u ?

Nasıl olduğunu yaz bana! Rahat m ı ?


Sana neler yaptıklarını yaz bana! Cesaretin yetti mi?
Ne yaptığını yaz bana! İyi şeyler mi?
Neler düşündüğünü yaz bana! Beni mi?

Bertolt Brecht Sorulardı r sana bütün verebildiğim


Ve gelen yanıtları kabullenmeliyim
Yorgunsan, uzatamam sana elimi .

Ya da açsan seni besleyemem


Sanki bu dünyada hiç yokmuşum
Unutmuşum gibi seni.

Çok ak11l1 olmak isteme

Çok akı l l ı olmak isteme:


Bu denli akıl gerekmez, kavramaya
Bir'in hiç' ten çok olduğunu.

Hesaplara girme güvenle:


Onun biricik yardımcısı
Artık hiç kimsesiz.

Yalnızca cesaretine güvenme:


Hayatlarını kurtarı rlar
Çoğunlukla yeterli cesareti olanlar.

Arkadaş

Beni , oyun yazarını


Savaş ayırdı arkadaşımdan , sahne ustasından.
Çok fazla değildi çalıştığımız kentler.
Girdiğimiz kentlerde kimi zaman şöyle derd i m :
Bu mavi çarşaf parçasının hakkın ı
En iyi arkadaşım verir.
Siirler
.

Çeviri: Turgay Flşekçl

Bu şiirler Turgay Fişekçi'nin Kavram Yayınları arasında çıkan Brecht/Bütün Şiirlerinden


Seçmeler kitabında da yer alıyor.

Ş u b a t 1 9 98 1 Y A Ş A S l N E D E B iYAT 47 1
Bertolt Brecht
Ve yaşlıydım ve gençtim zamanlarca
Yaşlıydım sabah ve akşam genç
Ve bir çocuktum, anıp üzüntüleri
Ve bir ihtiyardım anısı yok.

ll
Üzgündüm , gençken
Üzgünüm , şimdi yaşlı
Hani, ne zaman neşe bulabil irim?
Olsa bari yakın zamanda.

Şeylerin
değ işimi
(Çeviren: Yüksel Pazaıkaya)

/48 Y A Ş A S l N E D E B iYAT 1 Şubat 1998


-----
Brecht'in tiyatrosu (epik ve di­ !erin, birtakım kavramlarla yaptık­
yalektik tiyatro) nasıl kendinden ları cambazlığın, şiiri değerlendir­
önceki tiyatroya kuramsal ve uy­ mekle ilgisi yoktur.
gulamsal bir tepkiyi de içinde taşı­ Büyük şiir, Brecht'e göre, her
yorsa , Brecht'in şiiriyle şiir üzeri­ zaman belgesel nitelik taşımıştır.
ne görüşleri, kendinden önceki şi­ Şiir, önemli bir kişi olan şairin
ire eleştirel bir tavrı içermektedir. düşüncesini taşımaktadır. Gereğin­
Özellikle Rilke, George ve Wer­ de yığınlara ulaşmak için, şarkılaş­
fel gibi zamanının ünlü şairlerine tırılarak kullanılır.
karşı yargısı yadsıma kertesine va­ İnsan tarafından insan için yapı­
rıyordu. iğnelerneyi ve ince alayı lan her şeyde olduğu gibi, şiirde
elden bırakmayan Brecht, 1 927 de Brecht iki ölçüt arar: güzellik
yılındaki bir yazısında, burjuva şii­ ve yarar. B u iki ölçütü ve bunlar­
rinin temsilcileri olarak gördüğü dan doğan işlevi birbirinden ayır­
bu kişilerin şiirlerine hiç önem maz. Onu dünya görüşü yüzün­
vermediğini belirttikten sonra, şöy­ den sevmeyenler olduğu denli, yi­
le ekliyor: ne aynı nedenden onu sevenler
"Çünkü bu tür ve buna henzer arasında da birçok kişi, Brecht'in
Yüksel ürünleri yargılamadaki yetersizliği­ sanatını "sınıfsal savaşım" aracı o­
Pazarkoya mi okura en iyi ve en açık böyle larak över ya da yerer. Oysa, o­
bildirebilirim. ( . . . ) Kendi şiirim dı­ nun yazdığı dönemde sona er­
şında -onu görmezden gelmek mekte olan Alman burjuva şiiri,
gerçekten büyük bir iş değil- şiir Brecht'e göre, "sınıfsal savaşım e­
beni hiçbir zaman fazla ilgilendir­ ğilimi çok ağır basan" bir şiir: " ör­
medi . " neğin, Stefan George, Rilke ya
B u sözler elbette şiire değil, adı da Werfel'in şiirini (ve geriye ka­
geçen ve zamanın şiir zihniyetine lanların hemen hemen hepsi), sı­
egemen olan azanların şiirlerine nıf kavgasının manifestoları olarak
yönelikti. Bu tür tersinlemeler görülmezse, hiç anlamak mümkün
Brecht biçeminin başat ölçütlerin­ değildir." 1 927 yılında bu yargıya
den oldu her zaman. Aşırı duygu-­ varırken, Brecht sözünü ettiği
sallık, yapmacıklık ve dünya ya­ burjuva şairlerin, şiirin yararını bir i
bancılığı (gerçekçi olmamak) kenara atıp, salt güzelliğine yönel­
Brecht'in bu ozanlan eleştirirken mek istediklerini saptar.
öne sürdüğü belli başlı gerekçeler. Nasıl güzellikle yarar işlevleri bir­
Daha Brecht, diyalektik yöntemi birinden ayrılmazsa, biçimle içerik
kaynağından iyice öğrenip, kendi de birbirinden ayrılmaz. Ancak,
kuramının ve sanatının yöntemi biçim Brecht'te içeriğin iletimi
yapmadan, keskin çözümleme ve için, estetik iletişim için gereklidir.
irdeleme yeteneği, onu diyalektik O, içeriğe ve içerikle sağlamak is­
yöntemin yakınlarına getirmişti. tediği etkiye göre, biçim arar, yok­
Bir yandan kendini Rilk.e 'nin, Ge­ sa biçim için içerik değil. Yine,
orge' nin v.b. şiirlerini yargılayacak Brecht'e göre, her içerik ve onun­
yetenekten uzak göstermeye çalı­ la sağlanmak istenen iletişimsel et­
şırken, öte yandan, şiiri herkesin · ki, rastgele biçimlerle, örneğin ge­
değerlendirebileceğini, bunun için , leneksel · deyiş ve biçimlerle her
insanın biraz olsun kendi usunu zaman saglanamaz. Bu tavrı yü­
dinlemesinin yeteceğini öne sürü­ zünden, tersliğe bakın ki, Brecht'i
yor. Ama yuvarlak sözlerle değil, biçimeilikle suçlayanlar bile çık­
somut ölçütlerle. lnsan elinden çı­ mıştır. 1 938 yılında bu tür suçla­
kan her şeyin başar ölçütü malara Brecht şu karşılığı vermiş­
Brecht'e göre "kullanılabilirlik". tir:
Öyleyse insan elinden çıkan şiirin "Kendi alanımda ben bir yenilik­
de önde gelen ölçütü "kullanılabi­ çi olduğum için, bazıları durma­
Siir ve Brecht
..
lirlik" olmalıdır. Bir şiirin "kullanıl­ dan benim bir biçimci olduğumu
ma değeri''ni saptamak için, eleş­ bağrışıyorlar. Benim çalışmalarım­
tirmen olmak gerekmez. Onu her da eski biçimleri bulamıyorlar, da­
insan bu açıdan değerlendirebilir. ha da kötüsü, yenilerini buluyorlar
Şiir denen nesne kullanılabilmeli­ ve böylece, beni biçimin ilgiten­
dir. Bunun ötesinde birtakım kişi- dirdiğini sanıyorlar, oysa ben bi-

Ş u bat 1 9 9 8 / YA Ş A S l N E D E B iYAT 49 1
çimselliği küçümsediğimi bile s ap­ o luşumunu açıklamaktan uzak: gerici tavır tarafından e zilir gider.
tadını. Şiir, aniatı ve oyundaki eski "O ya da bu Ş,airin başından fe ci Bunun gibi, gerçekçilik ko nus u
hiçimleri çeşitli zamanlarda araştır­ şeyle r geçti, diyorlar, ama acısı da, Brecht'e göre , yazılanın ger­
dım ve o nlardan ancak söylemek çok güze l ifadesini buldu, öyleyse çekle karşılaştırılmasıyla s aptana­
iste diğimi engelleye cekleri zaman çektiği acılara değdi, acılar bir şey cak bir olay degildir. Çeşitli görü­
vazgeçtim. Hemen hemen bütü n yarattı, onu iyi ifade ettiler. Onları nüm ve boyutları vardır. Bu ko nu­
türlerde i�e geleneksel olarak baş­ ifade e derke n , acılarını değerle n­ da 1 938 yılında yazdığı bir yazıda
ladım . '' dirdi, böyle ce o nları biraz da din­ Balzac ile Shelley'i şöyle karşılaş­
Brecht, araştırdığı eski büyük dirdi. Acılar geçti, şiirle r kaldı, tırır:
yazarlarda da, ta antik çağdan bu böyle diyorlar kılları kıpırdama­ "Balzac'tan ço k şey öğre nilebilir,
yana, onların büyük sanat anlayış­ dan, avuçlarını ova ova. Ama ya daha önce yete rince şey öğrenmiş
larının bü yü k içerikle rle geliştiğini acılar geçmemişse? Ya o nlar da olmak koşuluyla. Ama Shelley gi­
s aptıyo r. Ellili yıllarda, şiirle rimiz kalmışs a , tü rküsü nü s öyleye n kişi bi şairle re gerçe kçilerin büyü k
gene llikle , gazete yazılarının, ma­ için olmasa bile , ya s öyleyeme­ okulunda Balzac'ınkinden daha
kalelerin dizeleştirilmişi ya da dü­ ye nler için kalmışs a?" be lirgin bir ye r ayırmak gere kir;
şünce olamamış yarım duyarlıkla­ B u yüzden Brecht'e göre , şiir zira Shelley soyutlamayı Bal­
rın birbirine bağlanmas ından baş­ salt duygu işi o lamaz. Zate n s alt zac'tan daha iyi sağlamaktadır ve
ka bir şey de ğil, derken de "bü­ duygu işi bir şey yoktur yaşamda. aşağı s ınıfların düşmanı de ğil, dos­
yük içerikle r"den yoks uniuğu dile Ama şiir salt duygu işidir, diye nler, tudur.
getirme k is tiyor. hiç olmazs a , duyguların da tıpkı Shelley'de gerçekçi yazımın,
Brecht, imge ko nus u nda kuşku­ düşünceler gibi yanlış o labileceği­ düşlem ve s anatkaranelikten (ar­
lu bir şair. tmge o lacaks a , bunun ni biliyorlar mı? diye so rar. Çünkü , tistik) vazge çme anlamına ge lme­
mutlaka mantıks al bir işlevi olması bunu bile n kişi, şiire s alt duygu işi diğini görmek mü mkündü r. Cer­
gere kir. Bol "res imli " , do layısıyla derke n , aymak zorundadır. Özel­ vantes ve Swüt gibi gerçekçileri
imge li şiir için "imge kaçış"ından likle ye ni ye tme şairler, duygulara de , hiçbir şey şövalyeleri yeldegir­
s öz e der, "düşünce kaçışı" kavra­ kapıldıkları zaman, aman işin içine me nle riyle savaştırmaktan ve atla­
mından yo la çıkarak. Bununla bo l us karışır da, havayı dağıtır diye ra deYlet kurdurmaktan alıkoya­
imgeliliğin, belki hoş bir görü nüm korkarlar. Elbette Brecht için de , maz.
yarattığını, ama şiiri gü çsüz yaptı­ be lli bir gerilim ve coşkunluk se­ Önemli olan diri bir sanatkarane­
ğını, be lirtir. Mantık açığı o lduğu rin kafayla çe lişki içinde değildir. liği kokuşmuş bir estetikçiliğe ve
için mi, güçsü z , yo ks a güçsüz o l­ "Şiirsel tas arım mutlu bir tasarım­ açan bir düşlemi sis te at koştur­
duğu için mi, mantık açığı var, bu s a , duygu ve düşünce tam bir maya kaydırmamaktır. Yoksa ge r­
o denli önemli değil artık, de r uyum içinde çalışır. Esenlikle bir­ çe kçilik. me kanik bir doğas alcılığa
193tl yılında bir yazısında. birle rine ses lenirle r: Kararı sen batar. Gerçe ği s usmanın ve s öyle­
Şiirin diyalektiği, ya da şiirde di­ ve r!" me nin çeşitli yolları vardır. "Esteti­
yalektik Brecht için en önemli so ­ Bir yazıyı halkın anlayabilmes i, ğimizi ve erde ınimizi, savaşımımı­
runlardan. "Şiir, içeriğinin çelişkile­ Brecht'e göre , biçimsel bir sorun zın gere ksinimle rinde n türe tiriz"
rini yo k e de rse , sözü e dile n şeyler değil. Brecht, halk anlasın diye , der Brecht aynı yazıda.
ke ndi canlı biçimleriyle yani he r hiç de alışılmamış deyişlerden vaz­ Gerçe kçi olacağım diye , içerik ve
yc:müyle , bitme miş ve bitirilmemiş geçmek gere kme z , der. Halk bunu biçimi birbirinde n ayırmaya kalk­
biçimleriyle görünmezse , s ığ, bo ş is tiyor, diye , o nu n alışkanlıklarını mak, bir açmazdır. Bir çökü ntü
ve yavan şiirler ortaya çıkar." diktatörce e ge me n kılmak, halkın görünümüdür.
Bunun es kiyi, eski biçimiyle s öy­ yararına değildir. Kendi çıkarlarını Bunun gibi. öğreti ile eğlenti ara­
leme k, yine lemekte n doğan bir ilgile ndiriyo rs a , halk alışılmadık s ında da Brecht için ayrım yo ktur.
durum olduğuna parmak basar deyişi, ye ni görüş açılarını anlar Bir öğreti güde n s anat, e ğlendir­
Brecht. Ke ndi ağzıyla de ğil de , ve biçimsel güçlükleri aşar. İşte bu melidir aynı zamanda. Ya da zevk
baŞ,kalarının ağzıyla konuşmak, noktada Brecht'in, yalnız dünya ve e ğle nce amacıyla yapılan s ana­
"ölü , yanlış, bo ş bir kağıt e de biya­ görüşü açısından değil, aynı za­ tın öğretici bir yanı olmalıdır. Yok­
tı o rtaya çıkarır, biçimse l ıvır zıvır, manda s anat ve e de biyat tavrı açı­ sa, öne mli bir yapıt de ğildir s özü
politika ya da e de biyat gibi görü­ s ından da ilericiliği görülür. As ıl edilen. Ama Brecht, "güzellik
ne n biçimler!" önemlisi, bu iki boyutun s alt uyu­ kavramı olmadan da" s anattan s öz
Şiiri ''ifade " olarak nite le ndire nle­ şumu . İçerikler kulağa ilericiymiş e dileme z, de r. Eleştirel bir tavır ta­
re, şu s oruyu yöneltir: İyi ama ne­ gibi gelse bile , bunları alışılmış, kınmadan gerçek bir sanat zevki­
yin ifadesi? Bireyler ke ndile rini kalıplaşmış dil, deyiş ve biçim içi­ ne varmak da olanaks ızdır. Sanat
ifade ederler, s ınıflar ifade e de rler, ne sokmak, bizde de devrimciyim karşıs ındaki e le ştire l tavır, s a natın
bir çağ ifadesini bulur, tutkular ve diye o rtaya çıkan çok şairele gö­ ke ndis inde n de ğil, Brecht'e göre ,
nihaye t "salt ins an" kendini ifade rüldüğü gibi, s anat ve e de biyat sözü e dile n yapıtın işlediği dünya
e der. Şiirin acılardan doğduğu bi­ açıs ından gerici bir tavırdır. Bu ta­ gerçe kliğinden hare ket etmek zo­
çiminde zaman zaman gevelenen vır karşıs ında içe rik is te diği denli rundadır. Sanat yapıtı için geçerli
sözler de Brecht'e göre , iyi şiirin ilericiyim diye haykırs ın, sanattaki ölçütle rde n biri, be lki en başta ge-

:.5() YAŞAS�N ED_E�i�A_T 1 Ş u batt 9 9 B


!eni, herhangi bir bireyin yaşantı Özellikle Garip Şiiri'nin genç ku­ yunlarına damlamayacak insanlar
olanaklarını zenginleştirebilir mi, şaklar ü zerindeki etkisi böyle ol­ kalmadıgı zaman yazılabilir."
sorusuna verecegi yanıttır. Brecht mamış mıdır? Brecht'in şiirle ilgili göıiişlerini
için şiirin bir tanımı da buradan "Ayrıca kabul edelim ki, düzensiz ondan alıntılarla özetleyip yorum­
çıkar: bir düzünü okumak başta güçlük­ lamaya çalıştıgım bu yazının so­
"Şiir hiçbir zaman salt ifade de­ ler yaratmaktadır. Ama bu aleyhte nunda sözü Brecht'le beraber
gildir. Şiir okumak, aşagı yukarı, bir saprama degildir. Kulagımız okura getirmek istiyorum. Zira
görmek ya da işitmek gibi bir ey­ kuşkusuz fiziksel bir dönüşüm Brecht'e göre, şiir okumanın da
lemdir, yani çok daha etken. Şiir içinde bulunuyor. Ses çevremiz bir yöntemi var. Şiir kanaryanın ö­
yazmak, bir insan ugraşı olarak fevkalade degişti. Modern kentin tüşü gibi, bir dinlenip biten, geçip
göıiilmelidir, her türlü çelişki ve cadde güıiiltülerini düşünmek ye­ giden bir şey degil. Şiirde okur­
degişimle bir toplumsal uygulama ter!" ken biraz konaklamak ve bazen
olarak, tarihsel ve tarih yapıcı ola­ Anlık, dogrudan söylemin ses onda neyin güzel oldugunu önce
rak. Ayrım, "yansıtmak" ve "ayna vurgulaması gerekiyordu Brecht bulmak gerekir. Okurun, güzel bir
tutmak" kavramları arasında yatar. için şiirde. Uyak, şiire kendi için­ dizenin bütün bir şiiri kurtarmadı­
"Sanatçı ve yapıtı salt bir ayna ol­ de bir bütünlük, kapalılık, dolayı­ gını, ya da kötü bir dizenin iyi bir
mamalıdır. Özümsedigi gerçege sıyla bir kulaktan girip öbüıiinden şiiri yıkmadıgını, kendisinin gör­
kendisi de bir şey katarak yansır­ çıkan kaygan bir nitelik veriyordu. mesi, bulması gerekir. Brecht'e
malıdır. Brecht'in bir şey dedigi, Düzenli düzün de kulaga yeterin­ göre, bir şiirde kötü satırları sezip,
eleştiridir. Toplumsal açıdan ele ce takılmadıgı gibi, birçok güncel bulup çıkarmak, başka bir yetene­
alınan nesnenin gerektirdigi iyi ya deyimi de kapsamıyor. Düşünce­ gin, yani iyi satırları sezip görme­
da kötü eleştiri. ler, düzensiz düzün içinde kendi nin öbür yüzüdür. Brecht, okurun
Brecht'in dönemi Alman şiirinde özgün duygusal biçimlerini de da­ bilmesi gereken bir başka noktaya
de, ölçülü uyaklı eski şiirin ege­ ha kolaylıkla buluyorlar. önemle parmak basar. Şiir bir eli­
menliginin, son demlerinde de ol­ "Düzenli yinelenen sesler gibi şidir, daha dogrusu şiirdeki deyiş­
sa, hala sürdügü bir dönem. Bu (dama damlamak, motor sesi. v.b.) ler, biçimlemeler. Şiir ise, durdu­
yüzden, örnegin bizde NAzım çok düzenli düzünler, bende hoş mlmuş uçup geçici anlardır, yani
Hikmet'e, Orhan Veli'ye ve öbür olmayan, sallayıp uyutan bir etki oldukça kunt ve somut bir mad­
yenicilere yöneltilen eleştiri, bu yaratıyordu . . . " de. "Kim şiiri yanına yaklaşılmaz
metinlere sen nasıl şiir diyebiliyor­ Me-ti kitabında bu konuya degi­ bir nesne olarak göıii r se, gerçek­
sun, biçiminde Brecht'e de yönel­ nen Brecht, şöyle bir konuşmayı ten ona yaklaşamaz" der Brecht.
tilmiştir. Brecht, haklı bir soru, di­ yansıtıyor: Brecht, gül örnegini vererek, gül
yor buna verdigi yanıtta. Zira, şiir "Me-ti dedi: geçende şair Kin-jeh bütün olarak güzeldir, ama her
alışılageldigi üzre, uyaktan vazgeç­ bana, böyle bir zamanda doga du­ yapragı da ayrı ayrı, tek tek güzel­
se bile, düzenli bir ritme sahiptir yarlıkları üzerine şiir yazabilir mi­ dir, dedikten sonra, şiiri ancak
yapısında. Oysa, onun şiirinde ne yim, diye sordu. Şu yanıtı verdim: özenle okumanın gerçekten zevk
uyak, ne ayak var. Buna karşın evet. Kendisine yine rastladıgımda, ve esenlik verecegini söyler. Okur
yazdıklarına niçin şiir dedigini doga duyarlıkları üzerine şiirler şiirin sesine, düzününe ve vurgu­
şöyle açıklıyor: yazıp yazmadıgını sordum. Yanıt­ lama yapısına hakimse, şiirden
"Çünkü onlar, düzenli olmasa bi­ ladı: hayır. Niçin diye sordum. De­ zevk alır. Şiir; dil ve deyişini
le, degişen, senkoplu, jestsel bir di: Düşen yagmur damlalarının çı­ özümsemiş bir okur, Brecht'e gö­
düzüne sahipler." kardıgı sesi, okur için zevkli bir re, günlük konuşma diline de da­
Baş ugraşı tiyatro olan Brecht, yaşantı kılma görevini verdim ken­ ha iyi egemen olur.
.1938 yılında bir yazısında kendisi­ dime. Bunu düşünüp, arada bir Brecht, tcipluluklara yüksek ses­
nin de belirttigi gibi, şiir olsun, satır not alarak, şu geregi gördüm; le şiir okumanın yararına inanır,
düzyazı olsun, bütün yazdıkların­ düşen yagmur damlalarının çıkar­ ancak bunları aşırı duygusal, ger­
da hep konuşmayı, konuşulabilir­ dıgı sesi, bütün insanlar için, öy­ çekdışı vurgulamalarla yapmamak
ligi düşünmüştür. Bunun için de, leyse başının üstünde damı olma­ gerektigini belirtir. Ayrıca, arka ar­
"gestik" (jestsel, tavırsaD diye nite­ yan ve uyumaya çalışırlarken yag­ kaya okunan şiirler arasında "ya­
lendirdigi özel bir teknik geliştir­ mur damlaları yakalarından bo­ bancılaştırma etmeni" niteliginde
miştir. Bunu şiirinde de yapısal yunlarına düşen insanlar için de kısa yorum ve açıklamalardan ya­
öğe olarak kullanmıştır. Brecht'e zevk dolu bir yaşantı yapabilme­ nadır. Böylece şiirin ayaklarının
göre bunun anlamı, dilin, konu­ liydim. İşte bu görev karşısında yere erdirilecegini söyler.
şan kişinin jestini, tavrını izlemesi­ ürktüm. Ve son olarak bir degini daha:
dir. Sanat yalnızca bugünü hesaba Şiirler toplumsal şeyler degildir,
Ölçülü dizenin zorunlu olarak bir katıyor, dedim, üstelerneyi dene­ birbirlerinden hoşlanmazlar. Onun
düzün yaratması gerekmedigi gibi, yerek. Böyle yagmur damlaları için kitaplarda ve okumalarda bir
Brecht'in de itiraf ettiği gibi, ölçü­ her zaman olacagına göre, bu tür araya gelince, birbirlerini rahatsız
süz uyaksız düzün birçok kişiyi bir şiir uzun yaşamlı olabilir. Evet, ederler. Ama aynı zamanda birbir­
biçimsizlige saptırmaktadır. dedi, üzgünce, yakalarından bo- lerini beslerler.

Şubat 1 9 98 1 YAŞ A S lN E D E BIYAT 5 1 1


�� l���-
... .....

. �· �r:
..... . :-;H�.

DOGUMUNUN 1 00. Yl LlNDA� BRECM ı" ;.-ı


"r�
Sahne yoruımi, yönetn-lenin kendi biri­ rirken, şu sorudan yola çıkar: Çocuk ki­
kiminden, yaşantılardan yola çıkarak o­ min olmalıdır, öz annen mi, yoksa analı­
yuna yeni bir bakış getirmesi günümüz ğın mı? Doğal olan çocuğun Çiri öykü­
tiyatro anlayışının özünü oluşturuyor. sünde olduğu gibi öz anneye verilmesi­
Bugün oyun yazarının bir dokunulmaz­ dir, ancak bu durum her zaman için ge­
lık içinde mitleştirilmesi, oyun metnin çerli olabilir mi? Ya öz anne çocuğu sev­
konserve edilerek dondurulması gibi bir miyorsa, bir sömürü aracı olarak görü­
anlayış artık geçerliğini yitirmiş. Kuşku­ yorsa, analığı ise çocuk için türlü özveri­
suz bu gelişimele Brecht'in etkisi bü­ lere katlanmışsa. O zaman değerlendir­
yük. Brecht epik tiyatro kuramıyla, Ber­ memizele değişiklikler yapmamız gerek­
Iiner Eıısemble'de gerek dramattırgi ge­ mez mi? Brecht bu oyunda anne sevgisi
rek sahneleme alanında yaptığı çalışma­ gibi çok doğal bir olgunun bile içinde
larla, eleştirel ve yaratıcı düşünmeye da­ bulunduğumuz ortamdan ve koşulardan
yanan çağdaş tiyatro anlayışının temelle­ soyutlanamayacağını gösterir. Oysa ya­
rini atmıştı. Bu açıdan Heiner Müller'in şadığımız toplum düzeninde sevgi, iyi­
''Brecht'den oııu eleştinneden yararlan­ lik, kahramanlık gibi tüm değerler kendi
mak ona ihanettir" sözü önem taşıyor. başına bağımsız değerler olarak benim­
Brecht'i yaşatma onunla bugünün açı­ sendiği için, alabildiğine yozlaştırılarak
Zehra lpşiroğlu sından diyaloğa girmeyle başlıyor. Diya­ sömürü aracı yapılmıştır. Tüketim toplu­
log ise eleştirel bir yaklaşımı koşulluyor. munda anne sevgisi gibi en doğal, en
insancıl bir duygu bile, doğallığını, in­
Heinre Mü/ler'in görüşü Brecht'in ya­ sancıllığını yitirmiş, bir mülkiyet tutku­
pıtlarını yeni bir gözle yeniden okumaya Sl.ına dönüşmüştür.
ve üzerinde düşünmeye çağırıyor bizle­
ri. Brecht'in yapıtları bugün bize ne Brecht tebeşirdairesi modelini "çocuk
söylüyor, bizim yaşantılarımızla ne denli ona bakana verilmelidir, toprak sürene, ·

uyuşuyor ya da uyuşmuyor, düşünceleri araba işleyene" görüşünü kanıtlamak için


ya da görüşleri bugün için ne denli ge­ kullanılır. Nitekim üç ayrı bölümden olu­
çerli bu vb. sorunlarla hesaplaşma şan "Kafkas Tebeşir Dairesı" ndeki öno­
Brecht'le diyaloğu sürdürmenin ilk adı­ yun oyunun özünü ve ana temasını verir:
mı. Brecht'e bu açıdan yaklaştığımızda, Savaş sonrası köylerine geri dönen Kaf­
onun kimi görüşünün bugün de geçerli­ kas köylüleri kendilerine ait olan vadiye
ğini koruduğunu, kiminin ise tarihsel komşu köyün sahip çıktığını görürler.
bağlam içinde değerlendirmemiz gerek­ Komşu köydekiler tarımcılıkla geçindikle­
tiğini göreceğiz. Ancak Brecht'in görüş­ rinden, vadiye su i ama aygıtı kurmak is­
lerini değişmez, genelgeçer değerler ola­ terler, oysa hayvancılıkla uğraşan vadinin
rak olduğu gibi ele alırsak onu yaşam­ eski sahipleri vadiden yeterince yararla­
dan koparmış, başka deyişle mitleştirmiş namayacaklardır. Aralarında bir tartışma
1
oluruz ki, Brecht tüm yaşamı boyunca çıkar. Bu durumda vadi kime verilmeli­
bu tür bir mitleştirmeye karşı çıkmıştı. dir? Tartışınanın sonunda vadiye onu da­
ha iyi değerlenciirebilecek olan komşu
Brecht'le diyaloğa bir kaç örnek getir­ köyün sahip çıkması kararlaştırılarak so­
mek istiyorum. Önce şu sırada istanbul run kendiliğinden çözümlenir. İnsanların
Şehir Tiyatrosu'nda özenli bir ekip çalış­ böylece her tür mal ve mülk tutkusunun
masıyla sergilenen "Kafkas Tebeşir Dai­ tersine birbirleriyle uygarca tartıştıkları,
resi " oyununu (Yönetmen: Yücel sorunları akıl ve sağduyu ile birlikte çö­
Erten) ele alalım. Bilindiği gibi Brecht zümledikleri bu önoyundan sonra tartış­
bu oyunun konusunu bir Çin öyküsün­ macılar bu çözümü ve bu çözümden çı­
den almıştır. Çin öyküsünde bir çocuk kan kıssadan hisseyi vurgulayan oyunu,
vardır, iki anne sahip çıkar ona. Çocu­ " Tebeşir Dairesı" ni oynarlar. Oyunun so­
Brech t'i ğun öz annesi kimdir? Bilge bir yargıç nunda önoyunla öbür bölümler birleştiri­
koca bir daire çizer yere, çocuğu daire­ lerek Brecht'in görüşü kanıtlannuş olur.
yeniden nin dışına çıkarmaya başaracak olan kişi
yargıca göre çocuğun öz annesidir. An­ Şimdi Brecht'in bu oyununda ele aldı­
ol<umal< ya da cak öz anne çocuğa kıyamaz, onu yete­
rince kLıvvetli çekemediğinden yitirir
gı sorunu ve bu sorunu işleyiş biçimini
bugünün açısından değerlendirmeye ça­
Br.echt ile bahsi. Böylece bilge yargıç bir kurnazlık
sonucu öz anneyi bulmuştur. Brecht öz
lışalım. Hangi noktalarda Brecht'le bu­
luşuyoruz, hangi noktalarda tıkanıklık­
diyalog anne ile analığı arasında geçen bu sava­
şınu kendi dünya görüşüne göre değişti-
lada karşılaşıyoruz? Brecht'in sorunları
ele alış biçimi yaşadığımız sorunları ye-

152 YA Ş A S l N E D E B IYAT 1 Ş u b a t 1 998


terince kucaklayabiliyor mu, yetersizlik­ yorsa, gerçek olayda da öz anne çocu­ dıgından inandırıcı gizligücünü yitiriyor.
ler ya da engeller var mı, varsa bunlar ğunun incinebilecegini bir an bile dü­
nedir? şünmemektedir. Bir de bir şiir örnegi getirelim.
Brecht'in Ulm 1592 şiirinde bir terzi
Bunu belirleyebilmek için yaşamdan bir Ancak Brecht'in oyununda yan tutma­ uçabilecegini öne sürer. Piskopos terziye
örnek alıyorum. Seksenli yıllarda Bollan· mızı kolaylaştıran sömüren sömürülen­ karşı çıkar ve insanoglunun hiçbir za­
da'da yaşamını sürdüren bir işçi ailesi ar­ ler, ezen ezilenler ayırımını bu olayda man uçamayacağını söyler. Bunun üze­
ka arkaya dogan üç çocugunu bakmaları çok daha karmaşık bir agın içine soku­ rine terzi uçabilecegini kanıtiayabilmek
için Bollandalı ailelerin yanlarına yerleş­ yor bizi. Kimdir sömüren kimdir sömü­ için kanat takıp kilisenin çatısına çıkar
tiriyor. Çocukları okul çagına gelip de rülen? Para kazanma ugruna çocugunu ve aşagıya atlar. Ancak uçmayı başara- ·

kendilerini az çok kurtardıklarında aile­ emanet gibi yabancılara teslim eden, ak­ maz. Yere çakılıp ölür. Piskopos da
lerden geri istiyor. Ancak birer Bollan­ lına gelince de geri almak isteyen anne haklı oldugunu, insanoglunun hiçbir
dalı gibi yetişmiş olan, dogru dürüst mi, yoksa anneyi bu yola iten sistem mi? zaman uçamayacagını yineler.
Türkçe bilmeyen bu çocuklardan ikisini Ya da çocuga bir birey olarak degil de Brecht'in bu şiirinin özelliği üçüncü
ailesi binbir güçlükle alabiliyor. Üçüncü emanet edilebilecek bir mal gibi bakan kıtasının eksik olmasıdır. Bunu okuyucu
çocuga gelince, Hollandalı bakıcı aile o­ ve bu nedenle de çagdaş yaşamla bag­ kafasında şöyle tamamlayacaktır:
na öylesine baglanmış ki, onu geri ver­ daşmayan feodal yaşam biçimi mi? Öz Evet gerçi şiirde piskopos haklı gibi gö­
mek istemiyor. Aileler arası çıkan tartış­ annenin çocuğun neler hissedebilecegi­ rünür, çünkü terzi ölür ama bu ölüm var
malar sonucu baba çocugu kaçırıp yaka nin bilincinde olmamasının sorumlulugu olanı sorgulayan, gelenekleri sarsan ön­
paça köye gönderince, Hollanda hükü­ sadece kendisine yüklenebilir mi, onu cülere her zaman gereksinim oldugunu
meti işe el koyuyor ve babaya çocugu bu duruma iten koşulları da sorgulama­ gösterir, terzi gibi insanlar olmasa, in­
geri getirmesi için baskı yapıyor. Mahke­ mız gerekir mi? Peki ama bu koşulları sanlığın ilerlemesine olanak yoktur. Bu­
me sonucu anne ve baba sorumsuzluk hazırlayan ortam nasıl bir ortamdır, nasıl rada Brecht alımlayanın şiiri kendi kafa­
ve ilgisizlikle suçlanıyor ve geri getirilen olur da bireyin en yüksek deger olarak sında tamamlamasını ister, kısaca
çocuk Hallandalı aileye veriliyor. Tartış­ kabul edildigi modern yaşamda, birey­ okuyucudan şiirde dile getirilenleri oldu­
ma konusunu olan çocuk Hallandalı ba­ sellik bilincinin hiç olmadıgı modern ğu gibi yineleyen degil, düşünen ve sor­
kıcıyı yıllar yılı annesi biliyor, anadili öncesi bir anlayış ortaya çıkabiliyor? Na­ gulayan eleştirel bir yaklaşım bekler.
Hollandaca, öz anne ve babasıyla uzak sıl oluyor da bireyin en yüksek deger o­
yakın ilgisi yok. Köye kaçırıldıgında neye larak kabul edildigi modern yaşamda Ancak günümüz okuyucusunun kafa­
ugradıgını bile anlayamıyor. Bu açıdan da anne sadece bir iş gücü olarak kullanılı­ sında ister istemez şöyle bir soru da
çocugun yaşadıgı ortamdan, sevdigi, bag­ yor, onun nasıl bir insan oldugu, ne du­ canlanıyor: Evet terzi haklı, çünkü in­
landıgı, ana baba bildiği insanlardan zor­ yumsadığı, nasıl bir dünyadan geldigi sanlar bugün uçabiliyorlar. Gelişen tek­
la koparılmasının, diline, geleneklerine hiç mi hiç irdelenmiyor? Onu içinde ya­ noloji her gün yeni mucizeler yaratıyor.
bütünüyle yabancı bir ortama gönderil­ şadıgı feodal düzenden ve ortamdan ko­ Ancak ne pahasına, nükleer dengenin
mesinin insan haklarına aykırı bir davra­ pararak modern yaşamın içine iten güç bozulması, çevre kirlenmesi, uçmanın ya
nış olarak degerlendirilmesi dogal. nedir? Çocuk kuşkusuz ki ona bakanın­ da uçabilmenin de hiç de düşünüldügü
dır, araba sürenin, toprak işleyenin . . . A­ denli olaganüstü bir şey olmadıgını açık
Bu olay ilk bakışta "Kafkas Tebeşir Da­ ma hiç annenin çocuga bakmasına izin seçik bir biçimde göstermiyor mu? Öy­
iresi 'hin konusuyla bir bir örtüşüyormuş veriliyor mu, ona bu fırsat tanınıyor mu? leyse piskopos mu haklı? Kuşkusuz ki
izlenimini veriyor. Çünkü oyunda da hayır, çünkü geleneklere, dine sıkı sıkı­
gerçek olayda da sonuçta geçerli olan Soruna bu açıdan bakınca ezen-ezilen ya bağlı kalarak, başka deyişle zamanı
akılcı bir çözümle kan bagının degil sömüren-sömürülen modelinin çok daha durdurarak bir çözüm aramak boş bir
"Çocuk ona bakana verilmelidir" görü­ girift ve karmaşık bir ilişkiler yumagının yanılsamadan başka: bir şey olamaz.
şünün geçerli olması. içinde gerçeğin sadece bir yönünü kuşa­ Brecht'in okuyucunun kafasında yaz­
tabildiğini görüyoruz. Brecht bu oyu­ masını bekledigi üçüncü kıtaya bugünün
Ancak oyunda tartışmasız kabul ettigi­ nunda sömürü düzeninin ortadan kalktı­ açısından baktıgımızda bir yenisini ekle­
rniz bu olay "dogrusu çocugun öz anne­ gı, insanların akıl yoluyla çözüme ulaş­ memiz gerekiyor ki, bu kıtada kesin bir
sine degil analıgına verilmesidir", bu o­ tıkları ütopik bir model çizmişti. Bu mo­ çözüm veremesek de, Brecht'in ilerle­
layda bizi düşündürüyor. Nedir bu del günümüz tüketim dünyasının meye olan inancını en azından sorgula­
olayda yadırgatıcı olan? Kan bagının ne acımasız koşulları içinde ister istemez yabiliyoruz.
olursa olsun her şeyden önemli oldugu yetersiz kalıyor. Çünkü gerçek yaşam
görüşü olmasa gerek. Öyle olsa Brecht'in yücelttigi emekçi sınıfını sade­ Brecht'le diyalogda sözgelimi yirmi yıl
Brecht'in bu oyununu baştan saçma ce sömürülen degil, sömüren sınıfına da sonra da aynı sorunlar geçerli olacak mı,
bulmamız ve yadsımamız gerekirdi. . . itiyor. Başka deyişle sömürme-sömürül­ yoksa hiç düşünemeyecegimiz, hiç tah­
Kan bağının oyunda da, yaşamda da me, ezme-ezilme arasındaki sınırlar kal­ min edemeyecegimiz yepyeni sorular mı
hiçbir önem taşımadıgını görüyoruz. Her kıyor ortadan. Şimdi denilebilir ki bu bir ortaya çıkacak, bunu da gelecek göste­
iki halde de öz anne.. gerçekten suçlu masal, Brecht de bu masal aracılıgıyla recek. Ama gerçek şu ki, Brecht tipkı
durumdadır. "Kafkas Tebeşir Da iresi hde' kendi dünya görüşünü dile getiriyor. diğer ünlü klasikler gibi biz onunla di­
çocuga nasıl onu incitmekten hiç çekin­ Ancak bu masal yaşadıgımız dünyada yaloğu sürdürdügümüz sürece yaşamını
meden kolunu çıkarmak pahasına asılı- gönderme yapabilecegi bir alan bulama- sürdürecek.

Şubat 1 998 / YA Ş A S I N E D E B IYAT 53 1


. �....
� ",. ,
' . :�··�:

DOGUMUNUN 1 00 . . YiLI N D�
.. -�
:'f:ı
', l'

Sanattaki yenilikleri, bunların han­


gi zaman ve ortam koşullarında or­
taya çıktıgını göz önünde tutmadan
anlamaya ve anlatmaya çalışmak,
çogunlukla saglıklı sonuçlara götür­
mez. Dahası, böyle bir tutum sanat
alanında genelde rastlantıların ege­
men oldugu gibi çok yanlış bir izle­
nimin dogmasına da yol açabilir.
Herhangi bir dönemde agırlıgını
duyuran yeni bir anlatım biçiminin
neden yeni oldugu veya gerçekte
yeni olup olmadıgı sorularının dog­
ru yanıtı da, yukarıda sözü edilen
zaman ve ortam koşullarında gizli­
dir.
Örnegin on dokuzuncu yüzyılın
Ahmet Cemal sonlarında ortaya çıkan natüralizm
(dogalcılık) akımının neden bilimsel
yöntemlerin sanata da uygulanması
konusunda onca ısrarlı oldugu so­
rusu, ancak yine aynı dönemde Av­
rupa sanatının anlatım biçimlerinin
etkinligi baglamında yaşadıgı buna­
lım irdelenerek yanıtlanabilir. Bu
bunalımın temelinde günlük yaşam­
daki insan ile sanatta betimlenen
insan arasındaki kopuklugun yattıgı lecegi gibi bir varsayıma gitmek,
gerçeginin bilincine varılmadıgı tak­ çok yanlış olur. Brecht, yaşadıgı
dirde, nedenler üzerinde durmak ortam olan Almanya'nın kendine
boşuna bir çaba olur. özgü koşullarında, sanatsal düzle­
Girdigirniz 1 998 yılında, yüzüncü minde yeni mesajlar için yeni bir
dogum yıldönümü nedeniyle bütün anlatımı kesinlikle gerekli görmüş­
dünyada anılmaya başlanan Bertolt tü . Brecht'in anlatımını anlamaya
Brecht'in, başta tiyatro olmak üze­ çalışırken bu noktayı dikkatle göz
re, ürün verdigi bütün alanlarda ge­ önünde bulundurmak, olası kavram
liştirdigi epik anlatım da, ancak ne­ kargaşalarının önüne geçmek bakı­
denleri üzerinde yeterince duroldu­ mından da önem taşımaktadır.
gu takdirde kavranabilecek bir ol­ Brecht'in epik tiyatro kuramını
gudur. Bu nedenler ise, araştıranı geliştirmeye yönelmesinin temelin­
zorunlu olarak Brecht'in epik anla­ de, özellikle 1 9.yüzyılın ikinci yarı­
tımı hangi ortamda ve hangi gerek­ sından kendisine kadar uzanan sü­
çelerle uyguladıgı sorularına götüre­ reçte dramatik tiyatronun yıpran­
cektir. Bu soruları önemsememek, mışlıgı olgusu yatar. Bu yıpranmış­
yeterince anlaşılamamış bir anlatım lık, aslında Rönesans'tan beri uygu­
biçiminin salt taklit yoluyla, yanlış lamada agırlık kazanan klasik dra­
uygulanmasına bile neden olabilir. ma kuramının dogrudan özünden
Bir noktayı hemen başlangıçta kaynaklanan bir olgu degildi. Bura­
saptamak, yukarıda söylenenler da söz konusu olan, dramatik tiyat­
baglamında büyük önem taşıyor: ronun anlatım biçimleriyle anlatı­
Bertolt Brecht, her şeyden önce lanlar ile gerçek yaşam ya da yaşa­
yaşadıgı zamanda içinde yaşadıgı mın gerçekligi arasında zamanla .
ortam bakımından yeni bir anlatım meydana gelen kopukluktu . Ger­
biçimi geliştirmeyi, vermek istedigi çeklik temelinden yoksun mesajla­
Yeni a nlatim yeni mesajlar bakımından zorunlu rın uzun süre belli bir anlatım biçi­
bulmuştu. Başka deyişle, örnegin ti­ miyle yansıtılması, sanat tarihinin
ve Bertolt yatro alanında Brecht'in vermek is­ hemen her döneminde içerikle bir­
tedigi yeni mesajların, hangi ortam likte biçime de eskimiş gözüyle ba­
Brecht söz konusu olursa olsun, ancak kılmasına yol açmıştır.
epik anlatırula verilip etkin kılınabi- Brecht'in zamanında dramatik ti-

154 YA ŞAS lN E D E B IYAT 1 Şubat 1 998


oranda, izleyici de doğru düşün­
dürtülmüş olurdu . On dokuzuncu
yüzyılın ikinci yarısında Avrupa ti­
yatrosunda baş gösteren bunalım,
sahnede yaratılan dünyaların ger­
çekte yaşanan dünyadan giderek
uzaklaşmasıyla ilintiliydi. Böyle bir
durumda yanılsamacı diye nitelen­
dirilen dramatik tiyatro, yanıltıcı bir
tiyatroya dönüşmüş oluyordu.
İş yeni içerikleri izleyiciye iletme­
ye geldiğinde Brecht, işte bu ne­
denlerle artık yıpranmış, başka de­
yişle yanıltıcılığın "şaibesi" altına
girmiş bir anlatım biçimi yerine, et­
kinlik adına daha farklı ve yeni bir
anlatım biçimini gerekli gördii . Epik
ya da anlatıcı diye nitelendirilen ti­
yatro dili, bu temeller üzerinde yük­
selen bir dildir.
Bu yeni anlatım çerçevesinde izle­
yicinin düşündürtülmesi için farklı
bir yol seçilmiştir. Bu yeni yol, izle­
yiciyi sahne gerçekliği ile özdeşleş­
meye değil, fakat sahnedekinin bir
oyun oldugu gerçeğinin bilincine
"Üç Kuruşluk Opera"dan iki sahne (üstte ve yanda)... götürmeyi amaçlamaktadır. Fakat he­
yatronun anlatım biçimleri için de farkı dile getirebilmek için-, düşün­ men ekleyelim ki, bu yeni yöntemin
durum buydu . Ve Brecht'in sapta­ dürücü tiyatro diye nitelendirilir. Bu de ilki, yani dramatik tiyatro kadar
masına göre bu anlatım biçimleriyle sınıflandırma, her şeyden önce za­ kötüye kullanılmaya açık olduğu,
dile getirilecek yeni içerikterin yeni­ man içerisinde bir yanlış kalıptaş­ tartışma götürmez. Çünkü biçbir sa­
liginin ayırdına ve bilincine varıla­ maya yol açmış olduğu için sakın­ natsal anlatım biçimi, sanatın ger­
bilmesi, olanaksızdı. Bilindigi gibi, calıdır. Çünkü epik tiyatronun dü­ çekliği ile yaşamın gerçekliği arasın­
gerek tarihsel gelişmenin vardığı şündürücü diye nitelendirilmesi, ilk daki örtüşmeyi, bir başka deyişle sa­
nokta, gerekse Brecht'in benimse­ bakışta dogal olarak dramatik tiyat­ natın gerçeklik temelini kendi başına
digi Marksist estetik nedeniyle top­ ronun düşündürmediği gibi bir iz­ güvence altına alamaz. Bunun için
lumsal çelişkiler, yöneten-yönetilen lenim yaratabilmektedir. Bunun ti­ birincil koşul, içer?ğin gerçeklik te­
ilişkisinde temelini bulan ezen-ezi­ yatro tarihinin gerçeklerine ne denli meline oturmuş olmasıdır.
len ilişkisi, kaderci anlayışın yol aç­ aykırı düştüğü ise ortadadır. Tiyatro­ Brecht'in epik tiyatro ve genelde
tıgı sürekli boyun egme konumuna da epik tiyatro gibi çok önemli bir epik anlatım bağlaınındaki başarısı
karşılık " insanın kendi kendisinin dönüm noktasının amaçlarından bi­ da kendini işte bu noktada belli
kaderi olduğu" gerçeğinin vurgulan­ rinin, kendisinden önceki dünya ti­ eder. Brecht, "bilimsel çağ" diye
ması vb. gibi konular, sanatın, özel­ yatro edebiyatının ve uygulamasının adlandırdığı yeni bir çağın gerçekle­
likle de politik bir sanatın onsuz bütününü " düşündürtmedigi" gerek­ rini toplumen dünya görüşü çerçe­
olunamaz yeni konularıydı. Bütün çesiyle bir yana atmak oldugu , her­ vesinde son derece tutarlı biçimde
bu konuların genelde dramatik an­ halde düşünülemez. irdelemiş, kendi görüşü doğrultu­
latım biçimiyle anlatılamayacagı gibi Brecht'in amaçladığı, izleyiciyi sundaki gerçeklikleri de sanatın ye­
bir gerçek, söz koqusu değildi. Ama -içinde bulunduğu koşullar nede­ ni içerikleri niteliğiyle epik anlatı­
Almanya'nın, genelde de hızla faşiz­ niyle-, yeni içerikler üzerinde farklı ının kalıbına dökerek hem biçimsel,
me kaymakta olan bir Avrupa'nın düşündürmekti. Klasik drama kura­ hem de işlevsel bir yeni'nin kapıları­
yeni konular karşısında "gözlerini mı, sahnenin başlı başına bir dünya nı açmıştır. Bundan çıkarılması ge­
açmak" , Brecht'e göre ancak insan­ olmasını öngörmüştü; tiyatronun reken ve sanat adına çok büyük
ları eskisine oranla farklı düşündü­ başarısı, izleyicinin hu dünya ile öz­ öne � taşıyan sonuç, şudur: Salt
rebilecek bir anlatım biçimiyle ola­ deşleşmesini sağlayabilme derece­ epik anlatım, örneğin Marksist este­
sıydı. siyle orantılıydı. Sahneyle ve sahne­ tiğin sanatta öngördüğü gerçeklik te­
Genelde, epik tiyatro söz konusu dekilerle özdeşleşen izleyici, dünya­ melini oluşturmaya yeterli değildir.
olduğunda, yapılagelen hir sınıflan­ ya o sahnenin gözüyle bakarak dü­ Bu temelin sağlanabilmesi, birincil
dırma doğrultusunda epik tiyatro, şünürdü. Bu durumda sahnede olarak dünyanın Brecht'in yaptığı
dramatik ya da yanılsamacı tiyatro­ oluşturulan bağımsız dünya ile ger­ kadar bilgi temelinde kavranabilmiş
dan farklı olarak -daha doğrusu bir çek yaşam birbiriyle örtüştüğü olması koşuluna bağlıdır . . .

Ş u b a t 1 9 98 1 YA Ş A S l N �B IYAT 55 1
. :����;,. �
DOGUMUNUN 1 00. YI LIN_q�
Fransızlar, Alman tiyatrosuyla ilk kez sa'da oynandığında toplumsal gerçek­
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Paris'te lerle bir tür hesaplaşmaya dönüşmüştiL
sergilenen Brecht'iıı Cesaret Ana ve Öte yandan Brecht'in yapıtlarının
Çocuklan oyunuyla tanıştılar. Fransız vazgeçilmez besleeisi olan Kurt
halkı ve Parisli entelektüeller, 1954 yı­ Weill'ın operaya uyarladığı Mabagonııy
lında Beriiner Ensemble'yi keşfettiler. Kentinin Yükselişi ve Düşüşü adlı oyun
Oyun, Sarah Bernhardt Tiyatrosu'nda 1995 yılında Paris'te sahnelendikten
Bertolt Brecht tarafından sahneye kon­ sonra büyük ilgi üzerine 1997-1998 dö­
du. Breclıt'in eşi Helene Weigel, yapı­ nemi için yeniden Eastille Operası'nda
tın başkahramanı olan Cesaret Ana ro­ oynanmaya başlandı.
lünü üstlendi. Oyunda Birinci Dünya Savaşı'nın yol
O yıllarda oyun Fransız entelektücl açtığı kıyımdan büyük bir tiksinti duyan
kesimi tam anlamıyla sarsmış, yapıttan ve toplumsal çalkantıların önemli bir ta­
büyülendiğini gizlemeyen Roland Bart­ nığı olan Brecht/Weill ikilisi kendi dö­
hes, oyunu "bir yangın'' olarak tanımla­ nemini sorgulayarak çağdaş dünyayı
mıştı. Ancak ona göre "Brecht'in gücü" eleştirir. Bu ikilinin ele aldığı temalar
aynı zamanda "Fransız tiyatrosunun cid­ teknik alanda-Ki yenilikler (uçak, tele­
di olanaksızlıklarını" da ortaya koymuş­ fon, radm) \·e çağnnızın yeni dini olan
tu. 1954 yılında Tbeatre populaire (Po­ paradır. Jfahagonny Kentinin Yükselişi
Georges püler tzyatro) dergisinde yazdığı yazıda ve Düşlişli adlı operacia olay Ameri­
Roland Barthes, o dönemde Fransız ti­ ka'da geçer. Brecht, keskin bir dille en
Schlocker yatro biçemini simgeleyen romantizm, güçlü olanın yasalarının egemen olduğu
estetik ve şatafat gibi kavramların metropolü betinıler. İnsanı rahatsız
Brecht tarafından reddeditmesine dik­ eden bu far kapitalizmin şiddetini, We­
kat çekmişti. imar Cumhuriyeri'nin ikiyüzlülüğünü
Fransızlar Brecht'in oyunlarını pek gözler önüne ererek katı bir ilkeci olan
Anıerika·nın yarattığı miri yıkmayı a­
maçlar. Operacia askerler, gangsterler,
fahişeler. i biıiriciler, dilenciler Otto
Dix'in tablolarında olduğu gibi bir araya
gelirler.
Din el \'e milliyetçi bir boyut kazan­
mış olan çağımızın akıl bozukluğuna
sert bir ele tiri getiren Brecht, bu bağ­
lamda Weill 'a yeni bir anlatım şekli su­
narak. iirsel zekasını müzikal tiyatro­
nun doğu unun hizmetine sunar. İşte
bu işbirliğinden de edebiyatın amaçları­
nı \·e araçlarını yeniden keşfeden yeni
bir opera orta ya çıkar. Sosyal yergi,
bandalar \'e nakaratlar lirik tiyatronun
geleneksel kurallarını altüst eden öğe­
lerdir. :\'itekim. 19. yüzyılın ilkelerine sı­
kı sıkıya bağlı olan ahlakçıları her za­
man sarsan da büyiik bir olasılıkla·
Breehrin bu bakış açısıdır.
Paris'te Eastille Operası'nda çok kez ve hatta bazen değişik bir so­ Modern bir Babil olan Mahagonny'nin
oytıanan 'Mahagomıy' kentinin luk katarak sahneye koydular. Bunun finalindeki düşüş bölümü kabarelerde
Yükselişi ve Düşüşü'nden bir sahne görülen klişelerden farklı bir şekilde
güzel bir örneği de 1969 yılında Jean
Jourdheuil tarafından sahnelenen yaklaşan Nazizm felaketini bildirir. Kısa
La ııoce chez tes petits bourgeois'dır bir süre sonra kopacak olan kıyamet
(Küçük burjuvaların düğünü). Bu yapıt kendini duyumsatır ve hortum çölde
Almanya'da salınelenirken küçük burju­ kurulu kenti yerle bir eder. Uzak Ba­
vaların aptalca şölen tutkusuyla alay et­ tı'daki mantar-şehirleri sergileyen, ah­
Fransa'da me düşüncesinin ve sapkın bir dünya­ lakçılığın ve serbest pazarın sarsıcı bir
.nın dışavurumunun ön plana çıkması yergisi olan bu oyun, aynı zamanda ka­
Brecht izleyiciyi şaşırtmamış; grotesk ya da ra­ dın-erkek ilişkilerini de gözden geçirir.
hatsız edici görünüm, tiyatroya özgü Managoııny'ııiıı Kentinin Yükselişi ve
kalıplarla biçimlendirilmişti. Oysa bu o­ Düşüşü tüm bu özellikleriyle modern
yun 68 olaylarından hemen sonra Fran- operanın başlıca yapıtlarından biridir.

156 YA Ş A S l N E D E B iYAT 1 Ş u bat 1 9 98


kırk anahtarı var onun
Yeşim Ağaoğlu ·
kırk ayrı kapıyı açan
kimi ahşap kimi demir kimi evliya kapıları

kırk ayrı tokmağı var kapılarının


kimi sedef kimi bronz kimi gümüşten

bazıları nazariara açılır tütsülere kapılarının


bazıları vitraylara ebrulara
altın panltılar uçuşur parmak uçlarında
afrika menekşeleri boy verir
en utanmaz minyatürlerin gölgesinde
cinayetler işienirken haremde

kırk odası var onun


hep yanlış yönlere açılan kırk avlusu
kimi zindan çığlıkianna
kimi aşk bahçelerine
çoğu kendi yanlışlıkianna açılan

kırk basamaklı merdiveni var onun


her seferinde kendi hüzünlerine
kendi yalnızlığına çıkan

k1 rk anahtar

Şubat 1 998 / YAŞASlN EDEBIYAT 57 1


\.
'�'�-X.'

":'�t-�·

;:�t

ŞiiR

Ceviz ağaçlannın altında


Metin Güven Soğukluğunda taşların
irkilmesi mi gece
Ey kendini sorgulayan
Ayna

Biçimtenmiş bir denizden


sarkıyor
Kürtdere sanlan
Kilerlerde saidanan
Ve kimselere hesap vermeyen
Kör ayna.

Ayna

158 YAŞASlN E D E B IYAT 1 Şubal 1 99 8


-�,"-i'·-
-·):.....
. .Jf!):/<

i LETiŞiM S��F.ASI
1

:_.· _v:;�;t-t ·-�� ���..:������-��-:�·�-�- ��:�;:"\-::�--�
.�Çocukluğuın ünlü yazarların yapıt(,atını,oJü�t,·;
��
Öncelikle "Ya�asın
___-_ -

Edebiyattaki böylesine bir


boşlu­
:;u 't·· �
nıakla ve h;ıtta, ne cürcts·e, onları clc·�· tirınck gu daldurduğun için merhab Edebiyat"ı n geli�i­
a
, n i co�kuyla selam­
Ic geçti diy<;bilirim. Okuduğum kitapların ya,1"::o.-�
-�;_ ---...
Se?i ilk elime aldıgımda ben
i e­ �
.girislcrin i:basit;:cılız, geli�igüze_l ;yazılınıs ya·,:·, .·
• . •·-
-•-1, ....
._....,.·
.·-..
lerın bekledigini bilmiyor, lıyor, edcbiyatımı­
'. - gerçek­
. . - ·. - ��
� da so��
' ı ·· .. ··
t;��"P-'�j�:� :.!J�?; i;,[i
hep
. .-.. :'t·�-.,.ı�•. ·• .,.M
-l'fti\i -
d
��� .· · ·- . -- .
ığ
: ��l t ii iiı: l -�+; :> ten mer
� diyordum. Şunu ger­ zın genç �air ve
,.{ uşı1_ı_ ��·.r.d ..��·. nı··�-��� �-;!��:ı;·�, ��;-:.-;
�!;akat yıllar geçip de insan fiziğiniıı'. vc;bcyni,,J�
i -
_ ,· .-:_--� -. �:-_ :.r��- çekten oyh.iyorum ki, seni

b�gendım. İyi ki dogdun,
çok
yazarları için esin
verici olmasını di­
daha
nıce yıllara! liyonıın. Ya�asın
�I[ s��ı rn��ıya ba�ladığ!l�'!ı1��ıı!ı;;;ia hii' ins;� ıf� '
i :
l��!!� bc � t!��i._ifMl u ı a�ııı!�·�zihi ı·, ��x�(" �> lu�·�uw .
. ,
Funda Burcu Beyaz 1 NİGDE Edebiyat! Derginiz
� larını gorıncyc, ba�ladım .( .. . )�� _
.., ·.· .· · :,
.
ve i�-criği ilc ilgili
� �Y
Ya�adığı�� j"���;! z3!:r,J! n�,a _ ;�y�ı! �;ın;i k<�rku-,-: �� 1 daha ba�ından, ilk
��- �f.. Pl üstesinden ge_lı!J�!lİ!!,· �<;,!;:_ ş_art ! üstüne git'· -•
Edebiyat dünyasına yeni solu
izlcn im iın �u: a­
�mc·_
�-
k'oldug>unu ög>rett ... i�---��-- ·"•:<_•· .-
---- ·
� 1�:<,"!
.,,.:ı:· :r-.·.- katmak adına derginizin öne
klar çıklık. Ne olursa
�-� - mli olsun yürckknd i­
�Ki�� bir süre <ince, hiı· Y.4�•.<?k.����ıı_ııi_, Bu yazı bir gelişme kaydedeceğine

� h�i:..k.� ı,!_�iın le kaı·�ı kar�ıya getirdi:_' .
yoru z.
inanı­ rici ve sahiplcnici
�Sonudarlıııc olursa olsun, .hu i�d bir yerden . hir i l-gi. i letinizi

r baş
..
la ..;��
U, ...--�_
(i?ı' Jı
z;·ı-;....'�;Kararıın huy�lu�
-. Sibel Kalender - Suzan Or � okuyunca, her
-_ ·)-....:;.
. :\., .._ ;,.
_'""-="' Melek Demiroğlu 1 RİZE
_
;
· . :__
.. .. gen�- gibi ben de
•• �
- __
�� - -
i�Oneınli• olanı hiı· yerlcrdcnıha�laınaktı. ·.-
· - •.

\�.$�P:lll:·;j,;,·'-· ;._:�._:):"�
ı\ı ·.;a�· . ri";.;) Ah; ·I V� AN� �� :ı:� � ;:::; �:�
fı ,i.;,;.::�''1.�:·:.-�..-··,.;
�-�: ·
hcy(·c;ınlandıın:
...___ �_ �-P»r..:.--�":".-..•.. _.._ı__
,..2\ol_� �-�L.:ı··-�·�-·�:_ 1 Bu sıcak ayartıya
Derginin ilk sayısındaki "Niç daha fazla kar�ı
' çı-
ın koyaınazdıın. Dc­
k ıy?ruz.?" başlıklı yazınızda ama
ve bana geldi­ cı
Bir çıglık gibi girdiniz hayatıma ği�ik bir havası ol­
giniz ilk günden bu ·yan a çıglı ınızı n Y.an ıl�rı � � belırlemişsiniz. Gerçekten bu
amaca yönelik yayınlarınız nıu� derginin, da­
um, dinl edıg ım, gordugum sürer­
her yanımı, oku dug se sevinirim. Artık her derg hası, görtir gür­
geld iniz. Hoş- i ner­
her şeyi sardı. Ne iyi ettiniz de deyse bir d stlar topluluğu ıncz ısındını. Ve
? duru­
geldiniz! muna gelmış. Yen i ve degişik içten eğer b irka�·
ya­
Füsun Özerdem 1 KAYSERİ �arla� �or durumdadır. Sizin
be­ �iiı·Je katılmak is­
_
lı�tıgın
1 ız yayın çizgisi sonuçta tiyoı·saın, neden i
Turk edebiyatma kazanç sağl
aya­ hu yakınlık.
olmayan, anc ak
Efendim ben fizik yaşı genç cak. t hiseyin Köse 1
;
yazı yaş gen ç sayılabilecek biris
iyim. Derginiz­ Melunet Kılıçoğlu ; KOCAEıJ İZMİH
nizi yazm ışsınız; acaba
de gençlere yer verecegi
hangi gençlere?
Zühtü Çatık 1 IsTANBUL
Yaklaşık on yıldır y;ı.­ Güzel bir amaçla yola çıkan derginizi
zıyorum. Şürle başla­ ilk sayısıyla tanıdım, umarım, bu güzel
dım . . . amaç, güzel girişimleri -de beraberinde
'69 dogumluyum. An­ getirir.
artılmış bir yapra­ kara'da yaşıyonım. Amatör olarak yazdıgım öykülerimden
Şiir defterimin arasından kop .
bir kale mle yazı yoru m sıze mektu- Tıp doktoruyum. birkaçını sizlere sunmak istedim, açık­
gı, çalınmış Heyecanlıyım. Iıgınız için teşekkür ederim. Başarılar.
bumu . Osman Akalın 1 OAuz H. Dinç 1 İSTANBUL
in ha:flerle dona-
Şiirimi de a k bir sayfaya ding _ ANKARA
yoru m. Yür egımden oyle
tılmış olarak gönderi
geldi.
da kaldı. Aynen
Sevdim dergiyi, tadı damagırn Yaşasın Edebiyar ı �·ok sevdim. İ lk sayısını büyük bir
n istiy orum.
devam etmenizi yürekte sevinç i�)nde hemen okuduın . İkinci sayıyı özlemle
yen i sev da yük lenmiş yürekle­
Ustaların arasına bek ledim. O da ("ehimde � u anda. <,:ok kaliteli, seve­
el.
re de yer vermeniz çok güz cen bir dergi. Gençlere açıl{ olması da çol;. güzel.
Ahmet Duyar 1 İZMİR Sizi sanıimi buldum. Aralık sayısının g irişi ndeki yazı­
nız amatör, canlı bir ruhun coşku n luğuy la dolu.
1
Dan ışma, yayın kurulu sevd iği m imzalar. Emeği ge­
üm. Reklamını çen herkesi kutlarım. İlk sayısından başlayarak sak­
Derginizi gazete bayiinde görd
duymuştum zaten. Hemen aldı m. layacağım, yararlanacağun güzel bir dergiyc kavuş­
Okuyorum . . . maktan çok nıutluyum. Sevginiz, sevi nciniz kar�ılık­
..
Gerçek bir edebiyat dergisi. sız değil. Coşkunuz, Yaşasın Edebiyat'ın ömrü uzun
Kutlarım tüm ünü zü . . . olsun ! B�arılaruıızı n sürekliliği içten dileğinı.
Yaşasın Edebiyat.
önemli bir boşlugu doldurdu Kubilay Köseoğlu/İSTA N BOL
Necdet Tezcan 1 EDİRNE

Ş u bat 1 9 98 / YAŞASlN E D E B IYAT 59J


,:;.'

���
:-�t
.. _.·
::,.

Şi iR

M. Ali Sevimtaş Dal düşer


Ilk sayımızda Mehmet Ali Yaprak düşer
Sevimta�'ın '7orra Torra" �iirini
yayım/amı�, ya�amöyküsü için Döğüşür yiğitçe
de "Hayatı ve kim olduğu
&ilinmiyor" notunu koymu�tuk. Abdal düşer
Kendisinden çok nazik bir
mektupla ekinde üç �iir aldık; Can geri dönmez
J.
'7orra Torra' ı biraz
deği�tirdiğini söylüyordu.
Dergiyi beğenmi�ti, sürekli
okuyucumuz olacağını dile Gün . olur su uyur
getiriyor, �iirleri üzerine bilgi
veriyor, 'Türk ve dünya Düşman uyur
edebiyatını biraz bilirim'
diyordu. Uyumayan umuttur
Mehmet Ali Sevimta� 1 927'de
Elazığ'da doğmu�, emekli Acının yüreğinde
astsubaymı�, Gem/ik,
Küçükkum/a'da çok sakin bir Umut suya düşerse
ya�am içindeymi�, 'çok güçlü
�iirleri varmı�, 'derginiz beni Heyecan geri dönmez
günı�ığına çıkaracak galiba'
diye mektubunu bitiriyor.
Okuduğunuz �iir, kendisinin
bize gönderdik/erinden... Gerilir
Edebiyat dünyasına ho� geldiniz
Sayın Mehmet Ali Sevimta�/ Ok yaydan
Çekilir tetik
Kurşun namludan
Ve şiirin öfkesi çıkarsa ağızdan
isyan geri dönmez

Geri dönmez

]60 YAŞASlN EDEBIYAT 1 Ş u b a t 1 9 98


. .:�.-�·
ÖY K Ü }·
..
'
· Ç izg i : N u ro l B i rden
1 zaten karanlıkta yerden ne kadar
Farabi, hala üzerine bir deneme yükseldiğimi ele bilmiyorum, gün­
yazmış, denemeyi okuma olanağını lerce ya da aylarca öyle clüşeceğim;
bulamadım. Ama bir arkadaşıma bu düşerken içimizden oluşan o korku­
yazıdan, daha doğrusu bu yazının lu boşluk hissini iyi bilirim.
sözünden söz ettim, elimde yalnızca Birinci katın basamakları böylece
bu vardı çünkü. Üstelik ona biraz bitiyor, sonra dönüp yine uzunca
da yalan söyledim: Farabi, hala üze­ bir koridora giriyoruru (herhalde).
rine bir deneme yazmış, biliyor mu­ Şükür, tırabzanı bırakmadım. Sonra
sun, dedim, çok çok dört harften ikinci katın basamakları . Ya da üç.
oluşan bir sözcük üzerine. Uzunca Karanlıkta, birbirine benzeyen hare­
bir yazı ve hakkı var. Düşünsene, ketlerle ilerliyorum, birbirine benze­
diviti hokkaya her daldırışında şöy­ yen basamakların üzerinde . Karışık.
le düşünüyormuş: Allahım, topu to­ Sonra üçüncü ya da dördüncü katın
pu dört harf, ama hala
devam ediyor, hala . . .

2
Faruk Duman Zili çalıyorum. Uzun
uzun. Sonra -kaç
adımsa artık geri çeki­
lip dördüncü kattaki
1 974'te Ardahan'da doğdu. evimizin pencereleri­
1991 yılından beri '(.azıt,
ne bakıyorum. Uyu­
Damar, Papirüs, Adam Oykü
vb. dergilerde öyküler yayım/ı· muşlar. tıkinde karımı
yor. Mızıkçı Mızıka ve Başka görüyorum ve öyle
·
Sesler adlı iki kitabı var.
uykulu görünüyor ki
karaltımı görse de be­
ni nereden tanıyacak.
Zaten ben de onu
belli belirsiz seçiyo­
rum, tü! perdeyi arala­
yıp sokağa bakıyor.
Belki o uyku sersemli­
ği ile gidip tekrar ya­
tacak, ben de dışarıda
kalacağım. Bu yüzden
yine çalıyorum zili ve
ikincisinde salonun
lambasının yakıldığını
görüyorum, oğlumun
uykusunu davııl bile
bölemez. Neyse. Çok
geçmiyor, karım apart­
manın kapısını açıyor
yukarıdan, ben de gi­
riyorum, ama otomat
bozuk. Tırabzanları
arıyorum önce, sonra
koridorlarda sıkışıp
duvarlara çarpıyorum. Tırabzanlara basainaklarında, aynı biçimde, aya­
tutununca rahatlıyoruru biraz, bu kucumu basamakların birleştiği
kez basamakların yüksekliği konu­ noktaya değdirip kaldırıyorum. Ka­
sundaki bilgisizliğime şaşıyorum. İki rım akıl edip kapıyı aralamış olsa.
Hala üzeri ne basamağın birleştiği noktaya ayaku­
cumla dokunuyorum, sonra yukarı­ Neyse ki karımın sesini duyuyo­
ya doğru kaldınyorum ayağımı, rum karanlıkta ve otomat onarılına­
ikinci basamağı bu şekilde buluyo­ dığı sürece basamakların hiç bitme­
rum. Bunu yapmasam ayağımı boş­ yeceğini düşünüyorum -hiç bitme­
luğa basacağım sanki. O zaman da, yeceğini . . .

Ş u bat 1998 / YA Ş� E D EBi:0T 61 1


Celal Oymak Yakaladık diyemeden
Ak martının
Lacivert kanadından
1 946'dg Şanlıurfa'da doğdu.
Özgürlüğe giden yolda
Ank.Uni.Hukuk Fakültesi'ni
bitirdi (1 970). 1 973'te avukat
Daha özlemimiz, açlığımız
oldu. 1 974'de Sayıştay'da
Denetçi olarak göreve başladı.
Bitmeden denize
1 974'ten beri hakim statüsünde
Uzman Denetçi olarak
Güneşe, mutluluğa
Sayıştay'da görev yapıyor.
1 965'ten beri şiir yazıyor,
Yaziara elveda dedik
bunları çeşitli dergilerde
yayımlıyor.

Meyvalar dalında
Olgunlaşmadan
aynaşmadan
Üzüm gözlü kızlarla
Bir dilim almadan
Kırkağaç kavunundan
Aniden bastırınca yaz yağmurları
Haziara elveda dedik

Gün batınadan
Yaklaşmışken düze
Bir parmak bal bile
Çok görüldü bize
Sevgi, barış
Aşktan yana
Daha yeni başlamışken söze
Elveda dedil< Sözlere elveda dedik.

162 Y A Ş A S l N E D E B iYAT 1 Şubat 1 998


-

·_ �
.; . �'��

Şi i R H?·
r"'

Attila Taş karanfil tarar üst güvertede


uskumru gözlü kadınlar
kırmızı bir maviliktir yüzleri
Istanbul'cia doğdu. Kendini 90
ku�ağını olu�turan ilmeklerelen
biri olarak tanımlıyor.
Şiirdeki moda akımiareian
ve grupla�malarclan u:ıak
her biri bir çiçekte doğar
kalarak kendi sesiyle bir
�ey/er söylemeyi seçiyor. uskumru gözlü kadınlar
1 997 Cemal SOreya
Şiir Yarı1ma'ncla özendirme birer çiy damlasıdırlar görürsünüz
ödüliJ ka:ıanclı.
bilmeden kaç kişi üstlerine basar

gün batmadan ölürler


uskumru gözlü kadınlar
çekiliverir gül kokusu şehirden
insanlar yalnızlıkianna dönerler

kurtarırsa onlar kurtarır şehri


elleri gül nasırı karanfil nasırı
kurtarırsa uskumru gözlü kadınlar kurtarır
Içimizden çekilen aşk denilen sihri

uskumru
gö-zlü
l<ad1nlar
Şubat 1 9 98 / YAŞ A S lN E D E B IYAT 63 j
• ·�.,
a-

Ö YK Ü ·ı L_

Nedense bugün yüregi sıkıntılıydı. • durmuş tüm enerjisi boşalmış öyle­
Hani ara sıra yürege gereksizce dü­ ce duruyordu. Sanki boşlukta asılı
şüp yüregi pırpır ettiren; kulagı te­ kalmıştı. Neydi bu bir karabasan
lefona ve kapıya kilitleyip sanki kö­ mı? Yoksa durgun beyninin ürettigi
tü bir haber alınacakmış gibi hisset­ korkunç hayaller mi? Bir süre daha
tiren sıkıntılardan bile kötü bir sı­ hareketsiz durdu kadın; kendini bir
kıntıydı bu. Bir iki dua okudu için­ şeyler yapmaya zorladı sonra. Ada­
den ve hayra yarmaya çalıştı sıkıntı­ mın söylediklerini hatırlamaya çalış­
sını ama başaramadı. Kalbi yeni ya­ tı; sözcükleri hatırlıyordu ama bir
kalanmış bir kuşun kalbiydi sanki. türlü anlamlarını kavrayamıyordu.
Kafasını meşgul etmek için iş yap­ Anlamların beyninde canlanmasıyla
maya çalıştı ama ne temizlige girişe­ başladı kalbi acı dolu vuruşlara. Te­
bildi ne de yemege. En iyisi el işi lefon ahizesi hala elindeydi; par­
yapmak diye düşünüp eline örgüsü­ makları hatırlayamadıgı tuşlarda ge­
nü aldı. Daha birkaç sıra ya doku­ zindi ve telefon defterini aldı tartak­
muş ya dokumaınıştı ki telefon çal­ layarak; hızla karıştırdı sayfaları.
dı. Sesle irkildi. Bekledigi haberi Aradıgını bulunca aceleyle çevirdi

Şahhüsne alan insanlara özgü bir sükunetle


yaklaştı telefona. Tanımadıgı bir
numaraları, eşinin sesini duyunca
gerildi tüm vücudu. Başta sakince
Nazmiye Tirali sesle karşılaştıgında bile şaşırmadı anlatmak istedi olanları ama başara­
sanki bunu biliyormuş gibi. Ses ya­ madı. Sesinin tonu hafifçe titreyerek
1 970'te Ankara'da ı:loğı:lu.
bancı, kararsız ve sıkıntılıydı. Sanki yükseldi bir çıglık olup koptu; şim­
T.E.D. Ankara Koleji'ni, 1 993'te
Bilkent Üniversitesi Güzel kullanacagı kelimeleri seçmekte di kelimeleri art arda sıralayarak bi­
Sanatlar Fakültesi lçmimarlık zorlanıyor gibiydi. Önce aradıgı nu­ raz önce yabancı sesten duydukları­
ve Çevre Tasarımı Bölümü'nü maranın dogrulugundan emin ol­ nı tekrarlıyordu . Karşı tarafta bir
&itirı:li. Çe1itli in1aat 1irketleri, mak için numarayı tekrarlamış; ka­ ölüm sessizligi vardı. Eşi garip bir
mimari &üro/ar ve atölyelerı:le
içmimar olarak çalı1h. 1 996
dın onu sabırsızca onaylamıştı. sakinlikle "Hemen yola çık ben de
yı/ını:la Tra&zon'a gelerek Adam şimdi de adını soruyordu. geliyorum" demişti. Evden çıkışı sü­
K.T.Ü. Müh ve Mim.Fak. Karşılaştıgı bu basit soru karşısında ratliydi. Kendinden beklenmeyecek
lçmimarlık Bölümünı:le öğretim çok zor bir sınav sorusuymuşçasına bir enerji ve çeviktikle ine: :nerdi­
görevlisi olarak çalımaya
bocalamış nedenini tam kavrayama­ venleri. Kendini bir taksiye attı. Ve
&a1/aı:lı. Halen &u görevı:le.
sa da kalbinin ritmi bu defa heye­ hastanenin adını söyleyen sesini bir
candan çok korku ile artmıştı. Adını yabancı sesi duyar gibi duydu. San­
söyledi usulca. Adam şimdi çok iyi ki tüm olanlar bir film salınesiymiş
bildigi bir ismi tekrarlıyordu. !sim o da bunları izliyormuş gibi hissedi­
sanki tüm beynini doldurmuştu. Bu yordu . Yüregini sıkan el gittikçe an­
yüzden adamın diger dediklerini lamsızlaşıyor adeta canını acıtıyor­
tam olarak anlayamadı ya da beyni du. Yol bir türlü bitmek bilmedi;
söylenenleri kasten algılamadı. Bir her kırmızı ışık asırlarca onu yolda
kazadan bahsediyordu galiba adam; bekletti. Oraya vardıgu:ı_da bin ya­
bir hastane adı veriyor ve acele şında gibiydi. Hastanenin ilaç ko­
edin diyordu. Sözler birbirine karışı­ kan koridorunda hızla danışmaya
yar kadının kafasında yankılar oluş­ dogru ilerledi ve o çok iyi bildigi is­
turuyordu. Sanki odadaki hava tü­ mi sordu. !sim adeta dudaklarını
keniyor nefes almak gittikçe güçle­ yakarak, kanatarak çıktı agzından.
şiyordu. Gözleri doldu; bagazında Danışmadaki kız bir yıkıntıya bakar
dügümlenen hıçkırıgı bir cümleyle gibi üzüntüyle baktı yüzüne; ölüm
döküldü dudaklarından "O öldü gezindi gözlerinde, kadın yakaladı
mü?" Bu soruyu sormuştu ama ya­ ölümü gözleriyle tutunacak bir şey­
nıta kulak veremiyordu; aklı gelgit­ ler aradı elleri, yer ayaklarının altın­
ler yaşıyor kulakları beyniyle iletişi­ dan hızla kayarken. Düşmesini ön­
mi saglayamıyorlardı. Adam ümit leyen otuz yıllık hayat arkadaşıydı.
vermeyen bir ses tonuyla "acele !şte yine yanı başında ona destek
edin, gelin" deyip hastanenin adını vermek için tam zamanınd:, oraliay­
Karanliktan tekrarlayarak bu sıkıntılı konuşmaya dı. Danışmadaki kız sesini oldugun­
son vermişti. Telefon kapanınıştı dan daha da yumuşatarak bir dak­
ayd 1 n hğa ama ahize elinde kalmıştı. Gözleri torun ismini tekrarladı. Şimdi kori­
boşlukta sabitlenmişti ve kafası darda ismi söylenen daktorun oda­
bomboştu. Düşünmek, aglamak, bir sına dogru ilerliyorlardı. Birkaç da­
şeyler yapmak istiyordu ama beyni kika sonra doktor onları karşısına

164 Y A Ş A S l N E D E B IYAT 1 Şubat 1 998


Ç izg i : N u ra l B i rden
oturtmuş gözleri gözlerinde bir şey. komutan yorgunlugu ve hüznüyle güzel gözlerden birçok•kez onun
ler anlatıyordu. Doktor konuşuyor, refakat etti onlara yogun bakım üni­ ruhuna akmış doya doya onu yaşa­
kadın uzaklaşıyordu . Her kelime tesine dek. Bebegi bir sürü boruya mıştı. Şimdi onu parçalamak ve baş­
onu geriye seneler öncesine taşıyor­ bağlı, başucunda bir sürü makiney­ ka bedenlere, ruhlara dagıtmak da­
du. Yine bir hastane odasında yine le sapsarı yatıyordu. Hayal gibi rüya yanılmazdı. "Hayır" diye inledi. Acı
bir daktorun karşısındaydı. Dakto­ gibi gittikçe uzaklaşan bu görüntü artık bedeninden ve ruhundan kur­
run kollarında minicik pembe bir sisler içinde kalbini sıkıştırıyor, artık tulmuş tüm geçmişini ve gelecegini
şey vardı. Ona ilk doklindugu an gözlerinden akan yaşlar hıçkırıklara esir almıştı. "Yapamazsınız!! Ne olur
kalbinin duracağını sanmıştı. Sıcacık boguluyordu . "!yileşecek degil mi?" dokunmayın ona" diye yalvardı.
ümit dolu, kıpır kıpır hayat ve sevgi diye sordu ümitsizce. Daktorun tüm Doktor onu anlıyordu ama bir kez
dolu onun bebegi, onun kızıydı. o sözleri tekrarlamaya gücü kalma­ daha denemek zorundaydı. Geçen
Sanki dünyada başkası yok yalnız mıştı; yavaşça kafasını hayır anla­ saniyeleri yakalamak ister gibi ateşe
ikisi varmış gibi gelmişti. Soguk bir mında salladı. "Ama kalbi atıyor" di­ körükle gittigini bilerek sözlerini yi­
hastane odasında sımsıcak tanışmış­ ye çırpındı kadın. Doktor son bir e- neledi. Sanki ölümü bekleyen çare-
lardı. Ve birlikte geçirdikleri siz insanlar dile geliyordu
her güne ümit katmışlar, sözcüklerinde. Yüregi tıpkı
sevgi ve emek vermişlerdi. onun gibi yanan başka ana­
Sıkıntıları, sevinçleri, hüzün lar dile geliyordu. Kadın ya- ·

ve mutluluklan paylaşmışlar nıyor, acı büyüyor ve isyan­


birlikte bebek olup birlikte tarla ayrılıgın en acısı yaşanı­
büyümüşlerdi. Doktor ko­ yordu . Eviadı ondan uzakla­
nuşuyor o hala yıllar önce­ şıyor, dönüşü olmayan bir
sinde geziniyordu. !şte ilk yolculuga tek başına çıkıyor­
hecenin sevincini, ilk adı­ du. Son bir kez ona baktı ö­
mın heyecanını, okulla bir­ lüm bile bozamamıştı güzelli­
likte gelen ilk ayrılıklarının gini. Sonra aklına egitimi için
hüznünü, ilk diptomanın yurtdışına giderken onu u­
mutlulugunu, ilk dansın gurladıgı gün geldi. İlk uzun
kalp çarpıntılarını, ilk aşkın ayrılıklarıydı. Yola çıkmadan
sıcaklıgını, ilk hayal kırıklı­ önce odasına gelmiş çok sev­
gının gözyaşlarını, onu u­ digi oyuncak bebegini, pija­
zaklara uğurlayışın zorluğu­ malarını ve bir şişe parfümü­
nu, ilk gurbet acısını, mek­ nü annesine bırakmış; "özle­
tup sayfalarında, kart satırla­ dikçe bunlara sarılıp koklar
rında ve telefon tellerinde beni yanında hissedersin.
paylaşılan ilk özlemlerini, Keşke elimden gelseydi de
ilk kavuşma sevinçlerini, he­ kalbimi sana bırakabilseydim"
diye paketlerinin rafyaların­ demişti. İşte dedigini yapıyor­
da saklı sevgiye ilk doku­ du giderken anacıgına kalbini
nuşlarını ve başarılarında o­ bırakıyor onu özledikçe sarı­
nun annesi olmanın gururla­ lacak canlar hediye ediyordu.
rını yeniden yaşıyordu. Na­ "Tamam bildigirrizi yapın"
sıl da sıgmıştı yirmi beş yıl derken canı dudaklarından o­
yirmi beş dakikaya? Doktor nu bırakıp çıkmak istedi; kuş
konuşuyor o duymuyordu. olup uçmak kızının melek ka­
Ne demişti sabah evden çıkarken? nerjiyle makineleri işaret etti. Ve natlarına konmak onunla dünyadan
"akşam üzeri gelirim; birlikte beş "beyin öldü. " dedi kısaca. Sonra geç ayrılmak istedi ama yapamadı. Onun
çayı içeriz." Saat beşe gelmeden kalmaktan korkarak "onu ancak acısı bir başka ananın kalbinde umut
kek koymalı fırına diye geçirdi için­ başka bedenlerde yaşatabiliriz artık" olmuştu, akıttıgı gözyaşları bir başka
den. Sonra anlamsızca baktı dokto­ diye ekledi. Bu son cümle -ateşten filizi yeşertiyor, kızı başka bedenler­
ra; ne anlatıyordu bu adam? Kocası­ bir hançer gibi girdi kadının kalbi­ de can oluyordu. Kızının ruhu terte­
na döndü bakışları ama neredeyse ne . Çok güzel ümitlerle ve hayaller­ miz bir yerlerde huzura kavuştukça
tanıyamadı. "Kaç yıl geçti bu oda­ le onu beklemiş bebek bedenini el­ yüregi bir başka gögüste yeni bir
da" diye düşündü; kocası yaşlan- lerine aldıgı andan itibaren onu ö­ güne atacak ve gözleri bir başka ru­
• ınıştı kendi yaşlanmıştı ama doktor zenle büyütmüştü. O bedeni iyi ta­ ha pencere olacaktı. Gecenin karan­
hala konuşuyordu. Elini kaldırıp o­ nırdı; kt::ndi bedeni gibi iyi bilirdi. lıgı kadının kanayan ana yüregini e­
nu susturdu ve "Bebegim nerede?" Her benini, her izini, rengini, koku­ sir alırken ışık olup başka anaların,
diye sordu bıçak gibi keskin. Dok­ sunu ve ·yumuşaklıgını tanırdı. Bin­ evlatların ve eşierin yüregini aydınla­
tor o anda fark etti anlattıklarının lerce kez tararnıştı o saçları ve bin­ tıyor; güneşin aydınlıgı gecenin ka­
boşa oldugunu. Kalesi düşmüş bir ranlıgını boguyordu.
.lerce kez dokunmuş, okşamıştı. O
Ş u bat 1 9 98 1 YA Ş A S l N E D E B IYAT 65 1
''·

".
ı,:fe'
'.··;.
ÖY K Ü .-�·,:..
'� ' '
Gökyüzü agır renkleniyor. Kırmızı, Evin içinde koşuyorum. Açtığım
beyaz, mavi, sarı . . . Tonlar o kadar her kapı mutlaka duvara çarpıyor,
yavaş bir degişim içindeler ki, bu camları sallanıyor. Mutfakta çalışan
güzellige duyarsız kalabilmek için annemi elinden tuttuğum gibi, ufa­
ruhtan yoksun bir bedende yaşıyor cık görünen, ancak benim gözümde
olmak gerek Gün ışıkları demetler dünyaları kucaklayan penceremizin
halinde yaşamın bağrına saplanıyor. önüne getiriyorum.
Acısız, gönüllü bir kabullenişle gü­
lümseme kırıntıları yayılıyor ortalı­ "Anne güneş açtı, çay içeceğiz de­
ga . . . Gecenin buzu çözüldü. Gölge­ ğil mi?"
leri hapseden karanlık görevini tes­ "Evet yavrum ateşin üstüne koy­
lim etmenin rahatlıgı içinde, huzur dum bile." Zıplıyorum. Bir orada­
dolu. Sessizce, kimsesizce çekiliyor yım, bir burada. Yerdeki minderler
insanların dünyasından; bir sonraki ayaklarımın altında ezilip garip şe­
buluşmaya kadar. Koyulugun insan­ killere giriyorlar. Bana kimse bir şey
larının yüzleri, karartıları içinde demiyor, kızmıyor, sadece gülümsü­
dertleşen kelimelerle aynı anda ay­ yorlar. Çünkü ben çocuğum, sadece

Gökmen Ortaç dınlanıyor. Gözlerine gün girmiş


serseriler yattıkları yerde rahatsız,
sevincime ortak oluyorlar.

daha bir umursamaz sarılıyorlar sırt­ Anneciğim, sevginin sıcaklığını do­


1 972 yılında !,.nkara'da lanndaki paçavralara. Her şey daha yasıya tattığım tek kadın. Hep böyle
doğdu. Hacettepe Universilesi gerçek, daha temiz. kandırdı zihnimi, ufacık yüreğimi.
Edebiyat Fakültesi Sosyoloii
Bölümü'nü bitirdi. Uzun bir
Sonu gelmez isteklerim için böyle
süre reklam metin yazan Sögüt tomurcukları alevi renklerle bir yol çizmişti. Güneş her şeyimdi,
olarak çolı�tı. Bazı dergilerde parıldıyorlar. Yaz aylarının sıcak, hayalleriıncieki arkadaşımdı. Şimdi
yazı ve makaleleri yayım/andı.
Halen yaz ba�ında çıkarmayı yapışkan, sıkıcı durguninguna rag­ bile gözümün önünde canlanıyor,
aü�ündüğü öy/cü kitabı men hafif bir esinti dalların arasın­ ona açması için yalvardığım saatler.
üzerincfe çalı�ıyor da . . . Yeşil ayrı bir güzel görünüyor, Bol güneşli günlerde isterdim; don­
tek renk, farksız. Biz uyurken birisi durmacının kendine özgü yanık se­
boyamış buraları, tek elden çıkmış­ sini duymayı, mahallemizin bakkalı­
çasına . . . Yaşantının olağan akışı nı hep böyle günlerde ziyaret et­
içinde yakalanması mümkün olma­ mek isterdim.
yan renk cümbüşünü kollarında ta­
şıyan meltem, boyaları dökülmüş, "Şu çikolatalar ne kadar güzel gö­
eski pencereme kadar ulaşıyor hor rünüyor degil mi?"
görmeden . . . Bir an birilerinin camı­ "Ben de sana katılıyorum; ama
mı tıklattığnı duyumsuyorum . . Açı­ hastasın. Onun için hiç heveslen­
yorum . . . Seriniilik şelalesinin uçu­ me. "
şan damlacıkları cigerlerimin tavanı­ "Dışarda güneş var oysaki"
na kadar ulaşıyor. Hayran gözler
uzun bir müddet doğanın sunduğu Onun yokluğunda ket vurulan is­
bu senfoniye eşlik ediyor. teklerime ortamını yakaladığırnda
ulaşıyordum. İşte demir liranın sı­
Derken canı sıkılıyor gökyüzünün. caklığını avucumda hissediyorum.
İçindeki eğlence isteği sınırlarını O yüzden şimdi bile kış mevsimini
zorluyor. Mavi sonsuzluk pencere­ hiç sevmem. Çok eski bir dosttan
sinden insanları seyrederek mutlu yoksun olarak geçen beyaz gri karı­
olan güzellik anlaşılmaz bir tatmin­ şıını günler, tutulmuşluğu, bastırıl­
sizlik içinde kıvranıyor. Binlerce ınışlığı yaşatır. Böyle günlerde bazı
kez tanıklık ettiği fani duygulara, şeyleri yapmamı engelleyen bir güç
geçici hevesiere kaptınyar kendini. ortalarda dolaşır.
Parlak, gülümseyen, umut dolu yü­
züne hüznü de ortak ediyor. Yaşa­ Kıskanıyor rüzgar bu harika birlik­
nan berrak sarhoşlukla ihanetin teliği, kopuyor gizlendiği yerden
Tel(erlel(li başkataşımı yaşanıyor bir anda. aralarına düşüyor. Güneş tedirgin,
gökyüzü sıkıntılı. Yapabilecekleri
yaşamlar Bocalıyor; güneş, rüzgar, yağmur bir şey yok; zamanla aşıyorlar te­
arasında. Önce güneşi alıyor yanı­ reddüt dolu anlarını, birlikte devam
na; birlikte iniyarlar duygular dün­ ediyorlar yaşam yoluna. "Ben de
yasına. burdayım" demek isteyen delicesine

166 YAŞASlN E D E B IYAT 1 Şubat 1 998


Ç izg i : Ma h m ut Ka ratopra k
bir esme mutlulukları, umutları, sev­ ulaşıyor. Tembel, ağır, ıslak beden serdi. Noktalanmış serinlik Çocuk
gileri bir girdabın içine alıyor. Nay­ homurtular içinde kıpırdanıyor. Kaç­ çığlıklarıyla dolu damlalar.
lon torbalar, kağıt parçacıkları, toz mış rahatı bir daha bulamayacak ol­ İlk düşen kahramanlar, öncü kuv­
zerrecikleri ile birlikte geride kalı­ manın öfkesiyle doğruluyor. Gör­ vetler dost olarak gelmişlerdi. İçten­
yorlar, başları dönük. düklerine inanamayan bir baş uza­ likle uyarıyariardı insanları,
nıyor pamuk tarlalarından aşağı
"Senin kız geçiyor" Rüzgarın kes­ doğru . Gökyüzü, güneş ve rüzgar "Hazırlıklı olun birazdan sağanak
kinliğinde iyice kastığım bedenim bir arada dolaşıyor. başlayacak"
istem dışı doğruluyor. Şu anda son­
ra üzerinde etkili olamadığım bir "Üçü bir arada, pek sık rastlanan Ani bir yankılanma ile birlikte şid­
bedendeyim Deminden beri serze­ bir durum değil bu . Kesin beni çe­ detini büsbütün artıran gökgürültü­
nişte bulunduğum, sert küfürler sa­ kiştiriyorlardır. Onları yalnız bırak­ sü korkunç bir şekilde patladı. Yıl­
vurduğum soğuk artık beni etkile­ maya gelmez." dırımlar tüm yaşananların bir fotoğ-
miyor. İlk aşkım Yüreğimin baş­ rafını çektiler. Korkak yürekler
kası için çarpabileceğini bana öğ­ bulutları bırakıp, eski yerlerine
reten insan. Camların arkasına döndüler. Yaşamlar artık ısian­
hapsolmuş platonik duygularım. mamak için dükkan saçaklarının
altından yürümeye başladılar.
Avucumun içine sakladığım si­ Penceremden öylece baktım bu
garadan derin bir nefes çekiyo­ yaşananlara. Boş sokaklar an­
rum. İzmaritin sonundaki tuhaf lamsız kalmışlardı, terkedilmiş­
acı tadı duyuyorum. İçimdeki du­ lerdi, yıkılmışlardı.
man bir yağ kıvraklığında amacı­
na ulaşıyor. İki parmağımın ara­ "Korkuyorum" . Elinden olma­
sında sıkıştırıp yol kenarındaki dan girdiği bu durumdan nasıl
mazgala yönlendiriyorum. Daha çıkacağını bilmediği için birin­
yere düşmeden rüzgara teslim o­ den yardım dilenir gibi bakıyor­
luyor, binlerce kıvılcımla birlikte du . Gözleri o kadar güzel ve bü­
bırakıyor bu güce kendini. yüktü ki. Durduramıyordum
kendimi, her seferinde teslim o­
Buzdan soluğuyla donduran luyordum.
rüzgar hain, tehditkar. Usulca
sarmalıyar narin belini. Etekleri i­ "Ben yanındayken hiçbir şey­
fil ifil dalgalanıyor. Süt beyaz ba­ den korkınanı istemiyorum. Ya­
caklara takılıyar tüm bakışlar, nıma gel . " Boynuma atılıyor.
gençlik hevesleri kabarıyor bir Böylesine
yerlerde. Onun dışında herkes ani bir tepki beklemiyorum doğ­
memnun. Çaresizce bastırıyor e­ rusu . O mutlu, ben mutlu. Öy­
tek uçlarını iki eliyle, inatlaşma leyse tüm evren mutlu ya da
ve mücadele devam ediyor. ben öyle zannediyorum.

"Adileşmeyin önünüze bakın Saçla kaplanmış çatının üzerine


lan. " Ses yankılanıyor. Çarptığı düşen damlaların çıkardığı sesler
sert yüzeylerden güç almış şekil- içime garip bir heyecan yüklü­
de geri dönüyor, iki kere çınlıyor yar. Yaşananları yitirmiş olmanın
kulaklarda. Kabalık ve serdikte haklı isyanı içerisindeyim Kavu­
kelimelerin yakaladığı bu özgür şan her damla bir alaz. Sessizlik
gücü uğultu bile kesemiyor. Ben­ donmuş, gün ışığı kımıltısız, dü­
den çıkmamış gibi ürküyorum, ' şünceler cansız. Aydınlıklarının i­
alnımda biriken ter damlalarını Çif\de yaşanan karanlık anları.
silerken halen her yanım titriyor. Zaman durmuş, silinmiş. Her
Belki rüzgar bile korkuyor, etkisi a­ İyice karardı gökyüzü, kurşuni bir şeyden Bağımsız işleyen bir zama­
zalıyor usulca. Yanımızdan geçer­ doruk yakaladı. Başını kaldırıp yu­ nın ilerleyi� sesleri duyuluyor. Tü­
ken gözlerime takılan minnettar ba­ karılara bakan her yürek grileşmiş münüze ait değil, benim ömrümün
kışları içeri süzülerek yüreğime bulutlara takıldı kaldı. Alışamadı. saniyeleri çalırtı.yor.
darnlıyor. Her damla Bakışlardan süzülen koyuluklar bir
umut yüklü, sevgi :yüklü. eşkıya gibi mesken tuttular duygu­ "Hadi arabadan inelim". Bu kadar
ların üstünü. Bütünden kopup ya­ tatlı ve baştan çıkarıcı bir ses tonuy­
Bu kadar gürültü bulutlarla sarma­ lancı bir özgürlüğe düşen damlalar la konuşmayı nasıl becerdiğini hiç­
lanmış yağmurun kulağına kadar yıkılmış tozları kaldırırnın üstüne bir zaman çözememiştim.

Ş u b a t 1 9 98 1 YA Ş A S l N E D E B IYAT 67 1
"Delisin sen, yagmuru görmüyor ruyor. Derin sızılı çizgiler var yü­ hiçbir şey olasılıkları zorlamaktan
musun?" zünde. farklı bir anlam taşımayacak Karşı­
"Beni anlamıyorsun" lıklı oturduğumuz masada bu dü­
"Romantizmin ruhunu -kaybetmiş­ şünceler altında kemiriliyorum.
sin. Yagmurda el ele yürümek, onu "Evet birilerinin bir şeyleri anlama­ Uzaklaşmıyor, yapışkan imgeler.
beraberce bedenlerimizde hisset­ dığı kesin" Binlerce kez bıkmadan dinlediğimiz
mek istiyorum. " Bu kelimeler yüre­ yaşam serüvenlerimizi meze yaptık
gimin üzerinde bir dolu tabanca, Suçlu, yıpratıcı bir sessizlik. Saat­ sofralarımıza. Yıllanmış gözyaşların,
patlamaya hazır. İşte o andan sonra lerce sürüyor. Geçmemekte ısrarlı eskimiş gülüşlerin üstüne yuvarlan­
sevgiyle mantık kıyasıya bir savaşım zaman, bu sıkıntılı anı uzatmaktan dı kadehler. Elleri elimde, başı
içine giriyorlar. tık bakışta şanslar zevk alıyor besbelli. Bütün bunlar omuzumda diniediğim şeyleri şimdi
eşit, kimin kazanacagı hakkında fi­ iyiye yarulacak şeyler değil. Yoksa bir dostluk ayrıntısıyla paylaşıyo­
kir bile yürütemiyorum. Merak dolu her şeyden daha temiz başladıgını rum. Dayanmamak elimde olmadıgı
bekleyiş, sonunda ikisinden daha zannettigimiz sevginin çatırdama için dayanıyorum.
güzel olanının haşin bilekli gücü di­ sesleri mi kulagıma gelen? Bu yıkıcı
gerini dışlıyor. Yaz yagmurlarının al­ konuşmaların sıradan olaylardan ''Bu halde eve gidernem Beni ar­
tında romantikleşiyoruz. kaynaklanması mümkün degil. kadaşlara bırakır mısın?"
Uzun süredir olanların ya da olma­
Şimdi bu yaşananlardan elimde yanların birikimi . . . Ben farkına var­
ne kaldı? Beynimde şiddetli bir bo­ madan bu kadar büyürneyi koca­ Metankoli yaşanıyor her demiyle
ran yaşıyorum. Esmeye hazırlanan manlaşmayı nasıl başardınız? Oysa­ birlikte. İçimden konuşmak gelmi­
düşlerimi onun beni Jimanına çe­ ki her seferinden sizi ceplerime dol­ yor. Yol çizgileri bitişmiş, altımdan
'
ken meltemi kesmiyor. Hücreleri­ durmuştum. Elbet sırası geldiginde hızla kayıyorlar. Yolun kenarına
min en ince noktalarında alevlenen onları teker teker çıkarıp çözmeyi konmuş aydınlatıcıların altından her
"boşuna ugraşıyorsun" diye sesle­ düşünüyordum. Unutmuşum. Şu geçişte içerisi aydınlanıyor. Karan­
nen tüm dostça uyanlara ragmen anda siniderim gergin yay gibi, bo­ lıklar içinde suni bir parlama yaşa­
hep başka yollarla ulaşınaya çaba­ şalmanın yolunu bulmam gerek. A­ nıyor. İnsan kalabalığın sıyrılıp şeh­
ladıgım düşlerim oldu . Sadece be­ ma hayır onun yanında ağlamak is­ rin dışındaki eve ulaşıyoruz.
nim olan, şiddetli bir arzu ile sa­ temiyorum. Yumruklayabileceğim
hiplendigim şeyler. Ugrunda pek uygun bir yer de yok, belki de ava­ Evdeyiz. Sıradan konuşmaların dı­
çok şeyi yitirdigim ideal kırıntıla­ zım çıktığı kadar bağırmalıyım. Hiç­ şında birbirine yabancı iki insan.
rım. Somut gerçekliklerde birlikte birini yapamıyorum, ağzıma zorluk­ Birbirimize bu kadar yakınken, bu
yaşadıgım insanları bulaştırmadı­ la götürdüğüm sigararnı yakmakta kadar uzaktaşınayı nasıl başardık
gım, onlardan köşe bucak sakladı­ zorlanıyorum. acaba? Bir zamanlar aynı beden i­
ğım zihinsel kurgulamalarım. Bir çinde atan· iki yürek anlamsızca bir­
gün yüce ideallerimden başımı kal­ Bulutlardan tek bir iz bile kalmadı birlerini suçlayarak ayrılmak üzere­
dırıp yaşama döndüğümde "Artık gökyüzünde Bıraktılar gecenin kol­ ler nerdeyse. Bitmek üzere olan bir
bulamazsın" dediler. Kirpiklerinin Iarına yumuşaklıklarını. Yağmur tüm selin son darbeleri yaşanıyor.
bitim noktalarında damlalar tomur­ yükünü boşaltmış olmanın rahatlı­
cuklandı, gittikçe kabardı. Vakit ğıyla köşesine çekildi. İçten içe kıs­ Yattığı yerde huzursuz. Durmaksı­
geçti, her zaman geç olmuştu. Ne kandım bu halini. Yeteri kadar hü­ zın sağa sola dönüşleri, düzensiz
dünyayı, ne de sevgileri kazanamı­ zün yaratmıştı sevdaların üstünde. soluk alışları onu ele veriyor. Her
yordum, olmuyordu . Şimdi şehir sonsuz huzur içinde ge­ dönüşünde acemi bir çocuk gibi
ceyi yaşıyor. Mahalledeki evlerin a­ bana bakıyor, sonra aniden kaçırı­
"Biz kimiz? Hayattan ne bekliyo­ çık pencerelerinden içeri sızan yar gözlerini, yorganın altına saklı­
ruz? Birbirimiz için taşıdıgımız an­ nemli toprak kokusu birlikteliklerin yar. Aslında sakladıgı duyguları,
lam ne?" Yüzeye çıkmayan, çok tatlı havasıyla karışıyor. Dışarı yayı­ çünkü onun gözleri her zaman kal­
derinlerde bir yerde yakarak dola­ lan ışık hüzmeleri mutlulukla özdeş binin aynası oldu . Genellikle o ça­
şan öfkenin varlığı içimde kol gezi­ aydınlatıyor geceyi. Ay bile lekesiz. kır gözler yakayı kaptırmasına ze­
yor. Ellerim, başım, yüzüm bir alev Şu saatte ise benim gözyaşiarım ha­ min hazırladı. .
kütlesi. İçimde kristal buz sarkıtları. len kesilmedi. Renksiz, soluk, acıya
Sonunda onlar da dayanarnayıp bezenmiş yanaklarımdan süzülüyor­ Evin tüm soğukluğuna karşın üze­
yok oluyorlar. lar. Pencerenin kenarına dayalı ak­ riıncieki kazağı çıkarıp atıyorum. tık
lar düşmüş başım, en küçük ümit­ önce garip ürperme sarmalıyar be­
"Seninle bu konuda konuşmamız ten yoksun dışarıya dönük. Bakıyor denimi. Soğuktan mı yoksa sevgi­
mümkün değil. Son zamanlarda ya­ ama görmüyor. min çekilmesinden mi bilmiyorum.
şadığım değişimin farkında değil­ Kendimi kandırabilmek için zihnim­
sin. Bencilleştin sadece kendini dü­ Akışa bırakmak, o güce teslim ol­ de tasadamış olduğum bir oyunu
şünmeye başladın". Belirgin bir ka­ mak gerekiyor belki de. İki dosta oynuyorum. Çok iyi biliyorum ki şu
yıtsızlık içinde ,karşımda dikilip du- dönüşrnekten başka yapılabilecek anki sıkıntıının kaynagı, beni sıkan

168 YAŞ A S l N E D E B IYAT 1 Şubat 1 998


şey üzerimdeki kazak değil, bir tür­ yaşayacağımızı düşünürken, sap­ Çizgilere basmamaya dikkat ede­
lü ne olduğuna karar veremediğim landığım durumun yıkımı altında rek ilerliyorum. Amaçsız, gidecek
duygulanm. eziliyorum. Yalnızlığı bu kadar de­ yersiz, umarsız. İşte şimdi önümden
rinden hissedebileceğimi aklıma bi­ yürüyor. Sanrılarım artmaya başladı.
Uyuyamadığımı biliyorum. Akrep­ le getirmezdim. Böyle ortalarda bı­ Üzerindeki yağmurluk, yürüyüşü,
le yelkovanın birlikteliğini izliyo­ rakıp gitmen mi gerekiyordu? Ne­ saçlarının omuzlarından süzülüşü i­
rum. Saat başı buluşan ve sürekli yin acelesi düşmüştü bembeyaz el­ le her şeyiyle oydu. Hayır, mümkün
ayrılmak zorunda olan iki sevgili. lerinin üzerine. Gözlerimi kapat­ değil. Olmayacağını biliyorum. Hiç­
Gönüllü bir kabulleniş içinde olma sam, biraz uyuyabilsem, yine bir bir tarafa bakmadan kısa adımlarla
zorunluluğu. Gece devfilmeye baş­ şey geçmeyecek elime uyandığım­ uzaklaşıyor. Meşe ağacı bana omuz
ladı. Kıvrıldığım kanapenin ucunda da, aynı acılar beni bekliyor ola­ vermese, olduğum yere yıkılacağım.
uyku ile uyanıklık arasındaki yolcu­ cak. Sen uykularının en derini içi­ İçeriden gelen bu sesi kalbimin tek
luğum sürüyor. Sessizlik ve aniden ne kim bilir neler yapıyorsun? Beni başına çıkardığına inanmıyorum.
onu yırtan bir ses. aldattın. Kollarıının arasından ölü­ Döngede kaybolmasına rağmen ya­
mün koyuluğuna atıldın. Acaba rü­ vaşlamıyor. Yukarılardan bir yerler­
"Deliliğini bana göstermene gerek yalarında kimi görüyorsun? Ger­ den, meleklerin dünyasından beni
yok, benden iyi kim bilebilir ki." çekten ölüler rüya görürler mi? gözediyormuş gibi bir inanç yerleşi­
"Neden bahsediyorsun". Çok iyi yor içime.
anlamıştım. Ancak sanki anlamamış Sonunda sabah oluyor. Yırtılan
gibi davranmanın daha iyi olduğu­ gökte beyazlıklar seçilmey ebaşlan­ "Seni tuz kadar çok seviyorum"
na karar verdim anlık bir süreç için­ dı. Karşımda sessizce oturan gece demişti; onu en son gördüğümde.
de. bir sonraki ziyaretine kadar gitmeye "Ben de seni" demerne fırsat ver­
"Üşüyeceksin. Yanıma gel" Burada hazırlanıyor. Birazdan gün ışığına meden çekip gitmişti. Bu iki keli­
bile kelimelerin ardına saklanmış boğulacak, kocaman anlar yitip gi­ meyi ona tekrar edemediğim için
kararsızlık titreşimlerini yakalıyor­ decek. Günlük yaşamın sıradan ay­ şimdi ne kadar pişmanım.
dum. rıntıları arasındaki yerini alacak so­
"Rahatımı bozma ben böyle iyi­ nuçta. Yaşamın sırrını sevginin özünden
yim". Sonunda ısrarlara dayanama­ yola çıkarak aramaktan sonunda
dım. Kıyısından süzüldüm yatağa. Aydınlıkla birlikte bu oda beni yorgun düştün. Derine inerek dü­
Rahat değilim. Şu anda sırtı bana sıkmaya başladı. Dışarı çıkmalı­ şünme isteğin yüzünden çoğu za­
dönük, duygularımızın şu anki du­ yım, koşuşturan insanların arasına man işkenceler altında kaldın, pran­
rumu gibi. Aniden bana dönüp ba­ karışmalıyım. Telaşla atılan adım­ galarını ellerinle kilitledin. Ayrıntı­
şını omuzuma yaslıyor. lara bir şeyler katarak, onlara uy­ lada uğraşan düşüncelerin en basit
"Sana bir şey söyleyeceğim. Sonu­ mak için çabalamalıyım. Bir işim anlamları bile çözmeni engelledi.
na kadar konuşmadan beni dinleye­ varmış gibi görünmeliyim insanla­ Bu yüzden anlayamadın sevgimi,
ceksin" ra. Yapamıyorum. Olduğurnun dı­ seni basitçe sevmiştim. Karmaşık,
O anda kelimelerin beni boğma­ şında görünmeyi beceremedim zor, çözülemez parçalara sahip de­
sından korkuyorum. Ağzımı bile aç­ şimdiye kadar. Ekmek kavgam ğildi sevgim. Belki de hayatımda ilk
maya niyetim yok. Uzun konuşmayı yok onlar gibi, sadece yitirdiğim kez bu kadar basit oldum. Sonsuz­
yerimden kıpırdamadan dinliyorum. sevgimin peşindeyim. Kimsenin luğu başka yerde aramanın nafile
Sıra son cümlesine geliyor. bunun farkında olmaması yüzün­ bir çaba olduğuna karar verdiğim
den içten içe bir mutluluk duyu­ zaman yanında yoktum. Olmayı
"Yaşantımdaki her şeyi silmek iste­ yorum. Kanım bile acelesiz dolaşı­ çok isterdim oysa. Gizemi çözdük­
dim. Kısmen becerebildim de bunu. yor damarlarımda. ten sonra tüm nesneleri ve özleri
Sana gelince olmadı, yapamadım" bırakıp benliğine hızlı bir dönüş ya­
Yaz aylarının bıktıran sarısından şadın. Çabalarınla yarattığın dünya­
Kollarıma alıyorum onu, sabaha sonra güzün sunduğu serinlik saye­ da şimdi bensiz yaşıyorsun.
kadar. Eskiden yaşanmış olan ateşli sinde biraz toparlanıyorum. Her
günler yeniden doğuyorlar, binlerce şey çılgınca bir ışık dansına tutuş­ Çok, çok uzaklarda yerin. Göremi­
haykırışla. Güneşi biz uyandırıyo­ muş, renklerin yarattığı gösteri ba­ yorum. Ama duyuyor, aynı yerde
ruz, insanların üzerine doğsun, on­ şımı döndürüyor. olmanın mutluluğunu yaşıyorum.
ları kucaklasın diye. Işınların üze­ Neler söylemiştim sana şu ana ka­
rinde parmaklarımızın izleri bulunu­ "Biraz düzgün yürümeye çalışır dar, en güzellerini en sona sakla­
yor. mısın?" mıştım. Çekip gittin. Sevgiymiş, gü­
" Kaldırım çizgilerine basmamaya zel sözlermiş, yaşanacakmış bekle­
Yapacak başka işim olmadığı için çalışıyorum. " Mutluluktan başka e­ medin. Zaman zaman onları kendi­
sabahı bekliyorum. Gün doğrualı a­ da seçilmiyor sözlerde. me mırıldanıyorum. Geçmiş bir za­
cılarımın üstüne. Zaman sevgi ve i­ "Basarsan ne olur?" mana ağıtlar yakıyornın ve her sefe­
nançların izini böylesine geçirmiş­ "Annem bunun özellikler geceleri rinde seni kaldığım yerden sevmeye
ken, sonsuza dek onları yücelterek çok uğursuz olduğunu söyler. " devam ediyorum.

Ş ubat 1 9 98 1 YAŞ A S lN E D E B IYAT 69 i


- ' _.:.}i
. ...�f:
Şii R -?�;

Hüseyin Köse kar yağıyor, kar yağınca ben yüzümün baltasıyım çin
yüzümün yunmuş, zorla kondurulmuş bir çiçeğiyim
ve çin, insan eğer geceleri on yedisindeyse
1 970'te Gaziantep'te doğdu. ve bakımsız, _ yalnız ve uykuluysa,
lik, orta ve lise eğitimini
Gaziantep'te .tamamladı. Halen
Ege Universilesi Iletişim şarkılar; lambalar çadırlar ve ayak izlerinden bulunur
Fakültesi Gazetecilik
Bölümü'nde eğitimini kötü çıraklar birikir gözlerine, i rise doğru
sürdürmekle. Sonbahar,
Edebiyat/Eleştiri, Edebiyat ve yitmemek, sevinmemek, hep umursandığında kalmak için
Eleştiri, Varlık v.b. dergilerde
yazıları yayım/andı. Yayma
hazır bir şiir ve roman
dosyasının yanı sıra Gerard de
Nerva/'den yaptığı bir de çeviri kar yağıyor kar yağınca sen kimsin böyle yakın ben kim
şiir dosyası bulunuyor.

işte mühre boncuğu, alnım, çizgili taşlar


çığ soğuğu bir adamın bakışları gibi tedirgin
ve çığ soğuğu bir adamın bakışlarında bazen
aşk bir çocuk bedduası olabil ir çin
ya da geç yarılanmış bir ömür habercisi

insan bir harami gibi de yaşayabilir hüznü


al biraz ağart beni kadim bir yalnızlık için

Bul ut-Garden

170 YAŞ A S l N E D E B iYAT 1 Ş u bat 1 9 98


��.:.­
�'
-�r

ŞII R
• • _ı:_...

.·'(

Kuvantumum

Sen bir çizgisin iki boyutlu ,


Derinlikten yana nasipsiz.
Bense bir noktayım , boyutsuz
Sonsuz uzayda kesişmemiz
Ne kadar da umutsuz ! . .

Hayal

Bir hayal kurdum,


Dr. Erkan Aktaş bir hayal doğurdu .

Derken ilk hayatin


bi r torunu oldu . .
1 966 yılında �ütahya'da
doğdu. Istanbul'da
Kadın Doğum uzmanı Hayaller, hayaller,
olarak çalışıyor. derken başka hayaller
Amatör olarak şiir yazıyor.
nerde kald ı gerçekler?

- Arkadan koşuyorlar;
inşallah yetişecekler. . .

Dişler, Düşler

ı
Dişler?
Parlak.
işler?
Kesat.
Gözler?
Yari gözler.
Ya sözler?
Özlü sözler?
Muhabbeti
Özler.

ll
Düşler?
Renksiz.
Düşünceler?
Zevksiz.
Oturmuş
Neyi düşler?
S i i rler
.
Dirilişi er,
Ölüşler.
Ya o gülüşler?
Amaaan,
Boş ver. . .

Ş u bat 1 9 98 / YA Ş A S l N E D E B iYAT 71 1
...���?
:::.�·

·)t
.

ŞiiR

. ."

Öner Fikri Uslu bebekler gibi


Her bulutta bir ressam
Çizer yüzünü uyurken
Zonguldak'ta maden
mühendisi. "Uydum Suyun
Aklına" adlı bir şiir kitabı var.

Düşer suya kırılır


Parça parça kehribar
Ayışığında çehren

Ü stünde ince gömlek


Yırtılır boydan boya
Uzaklarda üşürken

Her gölgede bir kazaz


ipekten ibrişime
işler kozayı yeniden.

\
Kaz az

172 Y A Ş A S l N E D E B IYAT 1 Aralık 1 9 97


- Bir annenin sabaha karş1
oğlu için söyledikleri

Bana sözlerin kaldı yavrum


Lüsan B1çakç1 Sen değil.
Şaşkal Oysa bir gölgeden sakınırdım yüzünü
Saçının her teli benim eserimdi
19.68'ele Adıyaman'da doğdu.
/TU Endüstri Müh. Yüksek Lisans Boğazından geçirdiğim her lokma
Programı'nelan mezun oldu.
1 990'dan beri THY'ele Gider bir yerini iyi ederdi .
mühendis olarak çalı�ıyor.
Şiirleri Hürriyet Gösteri, Yattığın yerleri ben düzlerdim
Sonbahar, Varo� v.b. dergilerele
-yayım/andı 1 987'cle Güne� Saçlarını okşar gibi .
Gazetesi Genç Şairler
Yarı�ması'ncla 2. oldu. Bir günden diğerine
Seni özlerken
Yokluğunda yıllar geçti .

Senin yüzün
Benim ellerimin devamıydı
Bütün çizgilerini bilirdim
(Seni bilmediğim insanlar nasıl sevdiler?)
Kopardılar ellerimden
Böldüler denizimi
O günlerden bir kuraklık ellerimde.

Bana sözlerin kaldı yavrum


Niçin sen değil?

Bana sözlerin
l<ald•

Şubat 1 998 / YAŞASlN E D E B iYAT 73 ı


..,'"'';t-.
;-•..-··
.
�L ';_�
\ ·i��r.

iNCELEME·;:�i� _:
_w;�;: .
1 997'nin, Hasan-Ali YÜCEL yılı Boş yere denilmedi ona Türkün Atası
olmasını kararlaştırmıştı UNESCO. Onunla aydınlandı,Türkün, tarihi, dili"
Tüm üye uluslar, yüzüncü doğum
yıldönümünde Hasan-Ali'yi konu­ Eğitim, ekin, tarih, dil anlayışı; eği­
şup, değerlendirdi toplantılar, yayın­ tim kesiminde Atatürkçülüğün sürü­
larla. Toplumumuzun yetiştirdiği mü olacaktı. Yeni bir aydınlanma
"büyük oğul"un hizmetleri, ürünleri dönemi yaşayacaktı Türkiye. Yarım
saygıyla değerlendirildi, yamalak Tanzimat aydınlığıyla çağ­
Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim daş bir toplum yaratılamazdı. Bir
Vakfı, Köy Enstitüleri ve köy eğiti­ yandan başlatılan tercüme seferber­
miyle ilgili yazılarını, konuşmalarını liğiyle Batı'yı Batı yapan düşün ve
kitaplaştırdı eğitimcimizin. Birleşmiş sanat kaynaklarına, kurulacak, tüm
Milletler Türk Derneği, oylumlu bir halkı eğitim hakkına kavuşturucu
Hasan-Ali YÜCEL'e Armağan kita­ Köy Enstitüleri'yle de, halk kaynak­
bı yayımlandı. Edebiyatçılar Derneği larına açılınacaktı. Bilimin yol gös­
de HASAN-ALİ YÜCEL Günleri tericiliğine göre, çağdaşlaşmanın
26-27 Aralık ürününde, sempoz­ başka bir yohı yoktu .
yum bildirilerini topladı. Ayrıca Yazın alanında: Goethe, Bir
Mehmet 1939'da toplanan BİRİNCİ TÜRK Dehanın Romanı ( 1 932), Türk
Başaran NEŞRİYAT KONGRESİ'nin tıpkı ba­ Edebiyatma Toplu Bir Bakış
sımını yaptı, yeniden gün ışığına çı­ (1932), Dönen Ses, şiir ( 1 933),
kardı bir güzel kaynak yaptı. Pazartesi Konuşmaları ( 1937),
Daha göremediklerimiz de var, İçten - Dışa (1938) gibi, önemli ya­
ama yeter sayılabilir mi? pıtlar vermişti. Sonraki yıllarda bun­
Çok yönlü bir kişi, bir anıt adam lara yenileri eklenecekti.
Hasan-Ali; ozan, yazar, eğitimci, Dönen Ses'teki "Yeni Hayat" şiiri
Cumhuriyet dönemi eğitim ve ekin geçmişle hesaplaşan, sağlıklı bir
kurumlarını kuran devlet adamı. . . dünya görüşüyle, yeniye açılışı dile
Dilimizi, düşüncemizi, yazınımızı et­ getirmişti:
kinlikleriyle varsıllaştırmış, aydınlık, Yaşayıp yaşatmak işimiz bizim
hümanist kuşaklar yetiştirmeye ada­ Haram lokma kesmez dişimiz bizim
mış kendini. Cumhuriyetin kuruluş Her yerde bulunınaz eşimiz bizim
yıllarında öğretmenliğe başlamış, Biz yeni hayatın erenleriyiz
ders kitapları yazmış, devrimiere Cumhuriyetin amacı da "yaşayıp
harç taşımış, Kuvayı Milliye aydını. yaşatmak", yeni bir yaşama biçimi­
Kurtuluş Savaşını eğitim kesiminde, ni gerçekleştirmek değil miydi?
Atatürk'ün çizdiği doğrultuda sür­ abece değiştirileli henüz on, Dil
düren, ülkede rönesans havası esti­ Devrimi yapılalı altı yıl olmuştu .
ren, büyük aydınlanmacı. . . Her şey başlangıcındaydı daha. Dili
1897'de İstanbul'da doğmuş. Bal­ işleyerek; bilim, sanat, eğitim dili
kan bozgununu, Birinci Dünya Sa­ katına yükseltmek; izlenceleri, ders
vaşı yıkımını yaşamış, toplumun kitaplarını yeniden hazırlamak, ku­
kurtuluş özlemleriyle yağurulmuş rumları yeniden yapılandırmak. . .
kişiliği. Yüksek Öğretmen Okulu Bunların tümü, iyi bir aydınlar
öğrencisiyken, gazeteci olarak izle­ imecesiyle gerçekleşebilirdi. 19.39'da
miş Anadolu'daki savaşı. topladığı Neşriyat Kongresi. Ayrı­
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, ca Birinci Eğitim Şiirası ile aydın­
devriınierin coşkusu içinde İz­ lar imecesini, tercüme seferberliğini,
ınir'de, İstanbul liselerinde yazın ve ilköğretim, teknik öğretim seferber­
felsefe öğretmenliği, Bakanlık Mü­ ligini başlattı. Başta Köy Enstitüle­
fettişliği, Gazi Eğitim Enstitüsü yö­ ri'nin kurucusu büyük eğitimci ts­
neticiliği, Ortaöğretim Genel Mü­ mail Hakkı Tonguç, teknik öğreti­
dürlüğü . . . 1 935'te İzmir Milletvekili. min başarılı yöneticisi Rüştü Uzel,
-

1 938'de Milli Eğitim Bakanı. Bakan­ Talim Terbiye Kurulu'nun, Tercüme


Hasan-Al i lığın yapısını, işleyişini, kadrolarını Bürosu'nun genç, değerli üyeleri
çok iyi tanımaktadır. 1930'da üç ay Eyüboğlular, Ataçlar. . . Ve Cumhur­
Yücel Atatürk'le birlikte yurdu dolaşmıştır: başkanı İnönü'nün desteğiyle, eği­
Atatürk'ü tanıdım gezisinde evinde tim ve ekin devlet niteliği kazandı­
Köşe konuşmasında, açıktan söylevinde rıldı devlete.
Nasıl işliyorrlu gördü yüreğiyle kafası İkinci Dünya Savaşı'nın zor koşul-

174 YAŞA S l N E D E B iYAT 1 Ş u bat 1 9 98


ları içinde bir aydınlanma dönemiy­ kenin 20 kesiminde açılan Köy sf.20)
di bu. Enstitüleri'yle, halkı uyandırıp can­ 1 946, Türkiye'de bir dönüm nokta­
Beş yıl gibi kısa bir sürede, eski landırma, üretim yaşamını geliştirme sı oldu. Çok partili, serbest seçim
Yunandan günümüze 495 başyapıt kirizması, kısa sürede büyük başarı­ sonucunda ortaya çıkan Meclis, bir
dilimize kazandırıldı. Bir komisyona lara ulaştı. Üretici, yaratıcı, demok­ tür karşı devrimi başlattı. Doğrudan
hazırlatılan Türkçe Metinler adlı ratik eğitimin bize göresi yaratılmış­ doğruya Atatürk'e, Cumhuriyet Dev­
kitapla, lise yazın eğitiminde devrim tt: 1 944'te Enstitüterin öğrenci sayısı rimlerine saldıramayanlar, yaklaşık
niteliğinde bir atılım gerçekleştirildi; 16.400'dü. lşlik, derslik, vb. gerek­ sekiz yıl ülkenin ekim, eğitim işleri­
düşünce, beğeni eğitimi, insancıl sinimleri karşılamak üzere öğrenci ni yürüten Hasan-Ali'ye yüklendiler.
ekini özüınierne eğitimi. Bunu ger­ emeğiyle 306 yapı yükseltilmişti. Bakanlıktan ayrıldıktan sonra Yü­
çekleştirmek için, özel olarak "Okul 15.000 dönüm toprak işleniyordu . cel küsmedi, yazmayı, üretmeyi sür­
Klasikleri Dizisi" yardımcı ders ki­ 250.000 fidan dikilmiş, kimi ensti­ dürdü. Yücel Kenan Öner Dava­
tapları olarak hazırlandı. tüler çevrelerinde ormanlar kurma­ sı'nda, Cumhuriyet Dönemi eğitimi­
"Yaşamak, yaşatmak" anlayışıyhi ya başlamıştı. ni yetkinlikle savundu. En ağır sal­
John Dewey'e "özlediğim eğitim dırılar, en çirkin karalamalar karşı­
kurumları Türkiye'de yaratıldı" sında acı çekse de, kişiliğine toz
dedirten bir atılıındı bu.Hasan­ kondurmadı. Çeşitli çevrelerin orta­
Ali'nin eğitim, ekim alanında ger­ çağ bağnazlığıyla bir tür aforozuna
çekleştirdikleri, ayrı ayrı yapıtlarda uğramasına karşın doğrunun, güze­
incelenebilecek boyutta, oylumda­ lin, yeninin savunucusu Sokrates gi­
dır, kısa bir yazının çerçevesini bi direndi. Baldıran zehiri içiremedi­
aşar, söylenenler eksik kalır. Ama ler, unuttmmaya çalıştılar, ama
Hilmi Ziya'nın şu değerlendirme­ 1997'de toplumun ve dünyanın
si bir fikir verebilir: onuru olmayı başarmasını da engel­
"Ali, çok iş ve büyük iş yap­ leyemediler:
tı: Maarif Şurası, Ahlak Şurası,
Tercüme Kongresi, Felsefe Te­ YÜCEL ANITI
rimleri Komisyonu, Köy Enstitü­ "Bir kişinin atacağı dev adımların­
leri: Ortaöğretimde birlik, Yük­ dan çok bin kişinin atacağı insan
sek öğretimle ortaöğretimin u­ adımlarını özlüyordu YÜCEL"
yarlanması, Dünya Klasiklerinin S.EYÜBOGLU
tercümesi, nihayet üniversite
muhtariyeti . " (Unesco Haberler,
. .

Kulak verin doğruya, güzele


Acı çeken toprağı, insanı dinleyin
Bozkırdaki başa, başaktaki köyü
Konuşan o değil mi derinlerden
Bize, bizi getiren sesiyle

O değil mi, zamanı sorguya çeken?


Açan, düşünceyi yeni yönlere;
Çekip çarıkları Koca Tonguç'la
Çobanın yüreğinden, bilginin usuna dek
Anadolu'yu süren?

Bakın, nasıl büyüyor ekinlerle,


Buluşuyor anında Doğu'yla Batı
Diş gıcırtıları içinde çağın
Yürüyor halkıınla usul usul
Nisan yağmuru adımiarırla

Elleri, gözleri yapılarda harç


Ey gericiler, çıkarcılar ey
Kafanızı taşiara vurun
Hasan-Ali canlı bir anıt
Uyanan halkıının yüreğinde

Ş u bat 1 9 9 8 / YA Ş A S l N E D E B IYAT 75 1
-
'1
- ...�'i'•
'
. ·:�
INCELEME · ·"�<�'" .
Kemikleşmiş duyarsızlık tikten sonra "0, günümüzün Ferhad'ı­
ve ilgisizlik dır. Dağları deldi geldi, bugün Türki­
Ulusal değerierimize karşı saygısızlığı­ ye'de . . . " dedi. Bu denli önemli bir olaya
ınız, onları savıırup tüketınekteki ustalı­ yazılı ve görsel basının ilgi gösterıneyi­
ğıınız dillere destan olmuştur. 1940 yıl­ şini kınadı. Ardından konuşma yapmak
larının sonlarına doğru Türkiye'de, kah­ için sahneye çıkarılan P.N.Boratav,
rolası çirkin politikacıların salt ideolojik duygularını gizleyemeden çok kısa ko­
ve kişisel çıkarlarını korumak üzere nuştu: "Sadece memleketim için çalış­
döndürdükleri dolaplar, uydurdukları tım. Şimdi yaşlandım, eskisi gibi çalışa­
yalanlar yüzünden birçok insanıınız, bu mıyorum. Benden sonraki araştırmacı­
arada bilim adaınıınız görevinden uzak­ lar, çalışmalarınıdan yararlanırlar, ayrıca
laştırıldı, yurdundan edildi. Kimlerdi benim eksiklerimi de tamamlarlar."
bunlar? Pertev Naili Boratav, Niyazi Mehmet Başaran, köy enstitüleriyle il­
Herkes, Behice Boran, Muzaffer Şerif gili bilgiler verdikten sonra, köy enstitü­
vd. Çok ilginçtir: Solculukla suçlanan lerinde imece yönteminin kullanıldığını
bu bilim adamlarıınızdan hiçbiri sosya­ söyledi; buraların folklor yönünden
list ülkelere gitmemişler, Avrupa (Fran­ zenginliğine dikkati çekti, bunun da çe­
şitli yörelerden gelen öğrencilerin bera­
Yusuf sa), Amerika ülkelerine (ABD, Kanada)
berinde getirdiği kültürel değerlerden
gitmişler. Hep içlerinde yurt özlemi, ça­
Çotuksöken lışmalarını oralarda sürdürmüşler; hem kaynaklandığını belirtti. Türkiye'deki
Türkiye'nin bilim ve kültürüne hem de falklor çalışmalarını ve bunlar içinde
Türkiye'nin bilim ve kültür elçileri ola­ Boratav'ın yerini belirlemeye çalıştığı
rak yurtdışında tanıtılmasına katkıda bu­ konuşmasında Gündağ Kayaoğlu,
lunmuşlardır. Biz ise bu insanlara iş ver­ 1983'ten beri Türkiye'ye gelen Boratav'a
mediğimiz gibi, onların adını anmamak, karşı takınılan ilgisizliğe değindi; "Onun
onlara karşı bir saygı göstermeınek için için ne bir bilimsel toplantı yaptık ne
sanki sözleşmişiz. Devlet, ne yazık ki de bir armağan kitap çıkardık. Bu ayıp
gündelik siyasetin buyruğuf).a göre sü­ bize yeter" dedi. İlhan Selçuk, Türk
rekli tutum değiştirdiğinden, bir türlü aydınlanmasının öğretmenlerinden biri
geleneksel bir yapıya kavuşamamış, de­ olarak nitelendirdiği Boratav için "0,
ğerlerini derlemede, onlara saygı göster­ yurtdışında olup kendi ülkesinin halkbi­
ınede üzerine düşen görevi hep ama limcisi, bilim adaını oldu, dünyada bu­
hep çirkin politikacılar ve onların bü­ nun bir başka örneği yoktur" dedi.
rokrasideki yardakçıları yüzünden yapa­ onun dışlanmışlığıhın son örneğinin de
ınamıştır. Neyse ki devletin yapınası ge­ Nasrettin Hoca kitabının basıldığı halde
reken bu işi, iki sivil toplum kuruluşu piyasaya verilmeyişi olduğunu söyledi.
üstlenerek geç de olsa yerine getirdiler: M.Sabri Koz, Boratav'ı Köroğlu Desta­
Truva Folklor Araştırmacılan Derne­ nı, Falklor ve Edebiyat, Halk Hikayeleri
ği ile Türkiye Yazarlar Sendikası ve Hikayeciliği gibi kitaplarını genel
(TYS) 1997'nin son günlerinden birinde, çizgileriyle tanıttıktan sonra onun Türki­
22 Aralık Pazartesi günü Atatürk Kültür ye'nin uluslararası alandaki tanıtımında
Merkezi'nde "Pertev Naili Boratav'a Say­ dışişlerinden daha önemli iş gördüğü­
gı" adlı bir sempozyum düzenlemiş, o nün altını çizdi. Boratav arşivinin Türki­
günün akşamı da aynı yerde bir kokteyl ye'ye getirilmesi gerektiğini sözlerine
verilmiş, ardından da Truva Falklor ekledi.
Kültür Bakanı istemihan Talay, Boratav bir süre önce kamuya açık
Pe1'1ev Naili Boratav'a Araştırmaları Derneği'nce "1997 Truva
Kültür - Sanat Ödülleri" sahiplerine da­ bir mektup gönderip yıllarca kendisinin,
ödülünü verirken...
ğıtılmıştır. eşinin ve öğrencilerinin derlediklerin­
den oluşan arşivincieki belgelerin (foto­
Boratav'a saygı sempozyumu kopiyle çoğaltılıp) Türkiye'ye getirilme­
Sempozyumun ilk oturumu 10:30 - sini istemiş, bunun için arşivcilerin kat­
13:00 arasında Gülsen Tuncer'in yöne­ kısını beklediğini, buna üniversitelerden
timinde gerçekleştirilmiştir. TYS Genel birinin sahip çıkınasının iyi olacağını
Başkanı Ataol Behramoğlu, açış ko­ belirtmişti. Orhan Siller konuşmasında
Pertev Naili nuşmasında Boratav'ın 1940'lı yılların Boratav arşivinin içeriğiyle ilgili bilgiler
sonlarına doğru Türkiye'de patlak veren verdikten sonra bu belgelerin nerelerde
Boratav'a faşizmden etkilenip yurtdışına gitmek olduğunu, nasıl değerlendirileceğini an­
zorunda kaldığını; buna karşın ülkesi­ lattı. Boratav arşivi konusunda halkbi­
sayg • nin kültürüne en güç koşullarda bile limcilerin farklı düşünceleri var:
katkıda bulunmayı sürdürdüğünü belirt- Dr.Muhsine Helimoğlu Yavuz, Bora-

176 YA Ş A S l N E D E B IYAT 1 Şubat 1 9 98


tav arşivinin özgün belgelerinin Türki­ nın kültür emperyalizmi karşısında ulu­ Acılı yıllar
ye'ye getirilmesi konusundaki kaygıları­ sal kültürün güvenilir savunucuları ol­ Sempozyumda ilk bölümlin bitmesin­
nı anlattı: " Halkbilimciler arasında farklı duğunu söyledi. Edebiyat eleştirmeni den sonra Pertev Hoca ve eşi Sayın
ideolojileri (özellikle Türkçü ülkücü, Konur Ertop, Türk masallarına özgüle­ Hayrünnisa Hanun ve biz, sempozyu­
Türk-lslam sentezcisi, dinci, şeriatçı) be­ diği konuşmasında bugün dört bine ma konuşmacı olarak katılanlar, birlikte
nimsemiş olanlar var; bunların çeşitli ulaştığı söylenen Türk masallarının cid­ yemek yedik. Yemekte Hayrünnisa
kurumlarda da uzantıları var. Bunlar, di, bilimsel yayınının yapılmasının halk­ Hanun'ın şu sözleri hepimizin içini sız­
Boratav arşivinin düzenlenmesinde gö­ bilimcileri bekleyen en önemli görevler­ lattı: "Per1ev'in görevine son verildikten
revlendirilmemeli, Boratav arşivinin so­ den biri olduğunu vurguladı. sonra çok sıkıntı çektik. Penev 'e hiçbir iş
rumluluğu bunlara verilmemelidir; çün­ Bildiriler bir süre sonra kitaplaşacaktır. vermediler Kütüphane memur/uğu iste­
kü bunlar, hoşlarına gitmeyen belgeleri di, onu da vermediler. Yurtdışında iş a­
ayıklayabilir, gizleyebilir ya da yok ede­ Truva Folklor Sanat Ödülleri
- ramasına bile engel oldular. Sonra
bilirler" dedi. Yard.Doç.Dr. Arzu Truva Folklor Araştırmaları Derne­ Fransa ya gitti. Tam yedi, evet tam yedi
Öztürkmen, devletin folkloru kendi ği, 1993'ten beri "Truva Kültür-Sanat Ö­ yıl Penev bir odada tek başına yaşadı,
ideolojisi için araştırma konusu yaptırdı­ dülleri" adı altında o yılın çeşitli alanla­ çalıştı, çalıştı. Ben çocuklarla Türkiye 'de
ğına değindikten soma akademik folk­ rında başarılı bulunan yazarlara, sanatçı­ dost/ann yardımıyla yaşadık. Sonunda
lorun ne olduğunu anlattı; akademik lara, kurumlara ödül vermektedir. Ya­ biz de Penev 'in yanına gittik. Aynı oda­
folklor anlayışıyla folklor çalışmalarının yımlanan bildiriye göre 1997 yılı Truva da yaşadık. Benim bronşitim o günler­
bağımsızlaştığını ileri sürdü. Boratav'ın, Kültür Sanat Ödülleri'ni kazananlar: den kalmadır: Banyo ile odamız ara­
folkloru bağımsız akademik bir disiplin ATATÜRKÇÜLÜK: Cumhuriyet sında epeyce mesafe vardı. Kışın banyo
olarak kabul ettirdiğini vurguladı. gazetesi yaptıktan sonra o mesafeyi alırken üşü­
Öğleden sonraki oturum 14:30 - 17:00 ÇAGDAŞ HALK MÜZlGİ: Selda türdük. Bazı geceler Penev'le, çocuğu
saatleri arasında Nehir Tillay Maşlak'ın Bağcan yatırdıktan sonra karşılıklı geçip ağlar­
yönetiminde gerçekleştirildi. İsmet Zeki EDEBİYAT: Necati Cumalı dık: Bizim günahımız neydi de bu du-
Eyüboğlu, Anadolu insanının gülmece
anlayışını irdelediği bildirisinele Anadolu
insanının yaşama biçimini anlamak için
gülme öğelerine ve gülmeceye bakış bi­
çimine bakmak gerektiğini ileri sürdü.
Yusuf Çotuksöken, Nasrettin Hoca fık­
ralarını ayıklamak üzere oluşturulan il­
kesel çalışmaların bir değerlendirmesini
yaptıktan sonra, bunun sakıncalarına
değindi. Nasrettin Hoca fıkralarının bir
hütün olduğu görüşünü benimsediğini
belirtti. Necati Mert, bir sanatçı duyarlı­
ğı ve denemeci biçemiyle yaptığı ko­
nuşmasında halk hikayesinden modern
hikayeye geçiş sürecini konu, kurgu,
yaklaşım, dil ve anlatım vb yönlerden
irdeledi. Öykülerinde folklordan yarar­
lanmış olan Osman Şahin de yaptığı
konuşmada özellikle halk söyleminden FOTOGRAF: İsa Çelik rumiara düştük, diye. Penev, yazılarını
yararlanan çağdaş Türk ozan ve öykü­ HALKBİLİM: Pertev Naili Boratav evde çoğunlukla yerde yazardı. Çünkü
cülerini kısa kısa değerlendirdi. Muzaf­ HALK MÜZ!Gi: Belkıs Akkale küçük masamızda yemekten sonra oğ­
fer Uyguner, Boratav'ın yazılarıdan HALK OYUNLAR!: Ünal Altıok lumuz çalışırdı . O, bütün çalışmala­
. .

yola çıkarak onun folklor ve edebiyata PLASTİK SANATLAR: Nuri İyem nnda memleketini hep düşünmüştür. . . "

ilişkin göıüşlerini özetleciL Tiyatro yaza­ SİNEMA: Güzin Özipek Tezel


rı Haşmet Zeybek, epik ve dramatik ti­ Şt!R: Afşar Timuçin Pertev Hoca'ya bu acıyı çektiren
yatronun kaynaklarının kendi folkloru­ TİYATRO: Ayla Algan çirkin politikacıları ve onların bürok­
muzda da bulunduğunu ileri sürerek, TRUVA ÖZEL ÖDÜLÜ: Ord.Prof.Dr. rasideki ve üniversitelerdeki yandaşla­
bunları araştırmalarla bulup ortaya çı­ Ekrem Akurgal. rını lanet ve nefretle anıyor, bu tür ni­
karmanın ve yeni oyunlarda 'yerli yerin­ Dernek, ödül töreninden önce izleyici­ teliksiz insanların bu yerlere getiril­
de kullanmanın önenline değindi. Folk­ ler için "Bir Sevdadır Anadolu" adlı memesini diliyorum. Bundan böyle
lor araştırmalarının sonuçlarından sanat­ halk oyunları, türküler, şiirler vb'den o­ hiçbir bilim adamının çalışmalarından,
çıların da yararlanmalarının uygun ola­ luşan bir gösteri sundu. Törende Pertev görüşlerinden dolayı dışlanmadığı, o­
cağını belirtti. Truva Folklor Araştırmala­ Naili Boratav'a ödülünü Kültür Bakanı nurunun kırılmadığı, görevinden u­
rı Derneği Başkanı İlhan Gülek kültü­ Sayın İstemihan Talay verdi. Öbür ö­ zaklaştırılmadığı. . . bir Türkiye'yi bir­
rel emperyalizmi açımladığı konuşma­ dülleri ise geçen yılın o alanda ödül ka­ likte yaratmak için el ele vermeliyiz,
sında, P.N.Boratav gibi bilim adamları- zananlar takdim etti. işbirliği yapmalıyız . . .

Ş u b at 1 9 9 8 1 YA Ş A S l N E D E B iYAT 77 1
. ·�


. -:�·\.�
::
:;:;:.;
� ı
.•.

KITAP .._; k
..•

V05AT O. SEt�

Müdafaa-i Mızıkalı Yürüyüş Çağdaş Yenilgiler Koca Bir


Vus'at O. Bener, öykü, oyun ve Ansiklopedisi Troya Dünya
Hukuk Saati
roman yazarımız. Az yazıyor Ahmet Erhan'ın yeni kitabı bu.
Kitap şöyle başlıyor; "Müdafaa-i Şiir, Başaran'ın dünyası. Ama o yeni
ama yazdıkları hep ödül alıyor. 1 975'ten başlayarak şiirler yazan şiir kitabında Dünya'yı Troya'ya ben­
Hukuk Saati vardı. Günlerden
Yeni İstanbul gazetesinin New
perşembe idi: ll Eylül 1919 Erhan, bir tanımlamaya göre, zetiyor; Koca Bir Troya Dünya diyor.
York Herald Tribune gazetesiyle "Yalnızlığı çileden çıkaracak ka­ Başaran'ın yarım yüzyılı dolduran şa­
Perşembe.
ortaklaşa düzenlediği yarışınada irlik serüveni ve de yaşam grafiği, ti·
O gün Sivas Kongresi sona erdi ve dar yalnız"; ve ozan. Bu kitabıy­
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk "Dost" adlı öyküsü üçüncülüğü la 1998 Cemal Süreya Şiir Ödü­ pik Cumhuriyet aydını özelliğiyle örtü·
Cemiyeri kuruldu. alırken onun da edebiyat şüyor sanki ; acılı, buruk, dirençli, ü­
lü'nü alan Erhan'ın 1992 Yunus
Ve bütün saatler yeniden kuruldu: yaşamı başlıyor. Neredeyse
Nadi Şiir Ödülü kazanan kitabı
(50. Yıl
reıken . . . Şah Rıza Pehlevi Lisesi
Müdafaa-i Hukuk'un saatine yarım yüzyıl edebiyatımıza Tahran Lisesi, 1973-1979) edebiyat öğ·
"Deniz, Unutma Adını", "Ateşi
göre. " Mustafa Kemal yapıtlar veriyor. Bu arada Türk retmeniyken emekliye ayrılıyor, edebi­
Çalınayı Deneyenler İçin", " Sev­
Palaoğlu,yapıtının da adı olan Dil Kurumu, Abdi İpekçi Barış yata biraz daha zaman ayırıyor. Aydın­
da Şiirleri/Zeytin Agacı", "Öteki
"Müdajaa-i Hukuk Saatı" bölümüne ve Dostluk, Yunus Nadi vb lanma yolunda Türkiye'ye biraz daha
Şiirler", " Yaşamın Ufuk Çizgisi 1 fazla ışık tutuyor.
bu satırlada giriyor. Amacı yakın tari­ ödüller alıyor. İletişim Yayınları
Akdeniz Liriklerı" , " Ölüm Nede­ lik şiirleri Köy Enstitült d Dergisi'nde
himize bakmak. Milli Mücadeleyi ve yapıtlarını "Bütün Eserleri"
sonrasını bir bütün olarak görmek ve
ni Bilinmiyat" ile 1981 Behçet yayımlanan (1945-1946) Başaran'ın
dizisinde toplamaya başlıyor, o
o bütüne, geniş ve gerçek bir Necatigil Şiir Ödülü" kazanan toprak insanlarının (topraksızların, gur­
da bu kitabında yaşamını
bağımsızlık ideolojisi ve eylemi "Alacakaraıılıktaki Ülke' kitap­ beıçilerin, ırgaıların) özlemlerini, çilele­
"Mızıkalı Yürüyüş'' olarak
anlamında 'Müdafaa-i Hukuk' olarak ları bulunuyor. rini içten ve yalın bir dille anlattığı şiir·
anlatıyor. " 1922 doğumluyum.
sahip çıkmak. Bu anlamı nedeniyle " Çagdaş Yenilgiler Aıısiklopedi­ lerine yeni bir halka ekleniyor bu kita­
Cumhuriyet ilan edilmemişti bıyla. Şiirin yanı sıra, anı, roman ve öy­
Müdafaa-i Hukuk dinamiktir ve şu ikiz sı" , Nef'i'den bir beyitle başlı­
bile. 1941'de delikanlıydı benci­ külerinde şiirsel bir dille, yaşadığı, ça­
temel öğe üstünde yükselir: Tam, yani yor: "Laf koyalım kafiye teng ol­
leyin. Atatürk'ün ölümü lıştığı yörelerin doğasını, insanım, yaşa­
gerçek bağımsızlık/kayıtsız, şartsız du duaya/Şimdengirü söz gev­
üzerinden üç yıl geçmiş. Türk mını anlatıyor. o. Dokunulmazlığı olan
ulusal egemenlik, yani tam demokrasi. her olsa hezeyandır. " Yani Lafı
Mustafa Kemal Palaoğlu, Milleti çalışkandırl Türk Milleti yazına pek yansımamış alanlara ilişkin
artık bırakalım, kafiye dua için
Cumhuriyetin temel değerlerine, zekidiri Özendiren tiz, belgesel romanlarıyla ıoplumcu ger­
daraldı/bundan sonra söz cev­ çekçi tavrını sürdürüyor. Masallara,
aydınlanma hareketimize ve laikliğe madensel ses kulaklarımda . . . "
her bile olsa saçmalama sayılır. söylencelere her zaman ilgi duyuyor.
daima tam bağımsızlık açısından Mızıkalı Yürüyüş'te geçmişle
Ve Ahmet Erhan, yakın çevre­ Sevdiği masalları yeni bir yorumla şiir­
bakarken, bağımlılık içinde gerçek bir güncel atbaşı gidiyor. Her
si, uzak çevresiyle birçok kişiyi leştiriyor. Başaran, yeni yapılına Koca
aydınlanmanın da, gerçek bir laikliğin çağrışım ya günü, ya dünü gün­
de mümkün olamayacağını anlatmaya şiire alıyor, onları bir yanlarıyla Bir Troya Dünya derken zamanın geç­
deme getiriyor. Telif konusu da
çalışıyor. anlatıyor, yenilgilerini sıralıyor. tiğini, çağların değiştiğini vurguluyor,
ele alınıyor, Mesut Yılmaz'ın
Mustafa Kemal Palaoğlu, Atatürk Küçük bir bölüm okuyalım: ama 'Helena, Paris, Aşil' yine var diyor
güvenoyu alması da .. Susan
Devrimi'ni tam ve doğru olarak anla­ Sevdim bir zamanlar, bedenimi ve savaşlar yine sürüyor demek istiyor.
Sontag da değerlendiriliyor
mak, özellikle şu üç konunun iyi bi­ Troya Savaşı yerini Bosna Savaşı'na bı­
Buket Uzuner de. Cevat taşıran her şeyi .
linmesi gerekir diyor ve sıralıyor: rakıyor! Öyle görüyor Başaran. Ve so­
Çapan'ın çevirdiği şiirden de Bunun için organ naklinde ilk
Laiklik, Türk aydınlanmacılığı, ruyor; "Ne zaman insan olacak insan?"
konuşuluyor, Pamukbank'taki kalbimi alsınlar
Cumhuriyet ve demokrasi. Başaran'ın şiiri Türkçenin alınyazısı gi­
görevli kızın okuduğu gazete· Karaciğer hariçten gazel okur­
Işte Mustafa Kemal Palaoğlu'nun bu bidir; zengin, dokunaklı. ıımutlu ve ya­
den de . . . Kısacası Bener'in, hiç ken, beynimi açsınlar
kitabı Atatürk'ün düşüncesiyle, lın . . .
durmamasını dilediğimiz yaşam Ki orada yenilmiş biyografiler· (Başaran 1 Koca Bir Dünya Troya, Çı­
eylemiyle, yani devrimiyle ilgili
düşüncelerini, yorumlarını ve bakış
yürüyüşü anlatılıyor, tatlı, sıcak, den birkaç çizgi kalmıştır. nar Yayınları, Aralık 1997, 88 s )
açılarını ortaya koyan bir yapıt. derinlikli . . .
(Ahmet Erhan 1 Çağdaş Yenil­

(Mustafa Kemal Palaoğlu 1 Müdataa-i (Vüs'at O . Bener 1 Mızıkalı giler Ansiklopedisi, Bilgi
Hukuk Saati, Bilgi Yayınevi, 328 s) Yürüyüş, İletişim Yayınları, Yayınevi, Ankara 1997, 104 s)
1997, 1 28 s)

180 Y A Ş A S l N E D E B IYAT 1 Ş u b a t 1 9 98
Hetnrıch Böll
VE O
HlCBlR SEY
DE:MEDl

Şiirli Fotoğraflar Ve O Hiçbir Şey Aşk Meleğinin İşleri


Zeynep Avcı çok yönlü bir Can Yücel şiiri apayrıdır,
Yazar, ressam ve fotoğraf ustası Demedi hiçbir şiire benzemez; ne bir.
sanatçı. Önce edebiyatçı bir
Fikret Otyam ın yeni yapıtı "Şiir/i
' Böll ile Necatigil'i bu kitap biraraya getiri­
gazeteci ya da gazeteci bir ede­ akıma, ne de bir takıma gire­
Fotograjlm" adını taşıyor. Röportaj yor. İkisini birleştiren öncelikle edebiyat ve
biyatçı. Sonra çevirmen, öykücü, bilir. Başlıbaşına bir Can
ardından Almanca. Aralarında l\obel de olan
ve öykülerinde olduğu gibi, tiyatro ve televizyon senaristi. Yücel Şiirl'dir. Söyleyeceğini
birçok ödül sahibi Heinrich Böll'ün bu
Anadolu'yu, Anadolu insanını Onun yeni çıkan kitabı aşkı konu net söyler; iç ve dış kontrole
yapıtını sevgili Necatigil usıa, 1966'da
tabloianna taşıyan Otyam, bu kez alıyor: Aşk Meleğinin işleri. gerek duymaz. Ne kendi
Türkçeye kazandırnııştı. Altı rd
. sonra da
bunu fotoğraftarla da Kitapta yer alan yedi öykü aşkın kendine şiire koyduğu
Böll, Nobel almış, Alman ve uluslararası
başladığı ve bittiği yerlerde geçi­ kurala aldım, ne de
gerçekleştiriyor. Fotoğrafları her PEN Derneğinin başkanlığını vapnııştı.
yor; yani aşk meleğinin sınırsız başkalarının ne diyeceğine.
şeyi anlatıyor. Anlatıyor ama, Böll'ün yaşamı fırtına değil, kasırgalarla
uçuş bölgelerinde. Onun kendi dedikleridir
Gülten Akın'ın geçti. 191i'de Köln'de doğan Heinrich
Son yıllarda tüm dünyada olduğu aslolan, ama bu dedikleri
Böll, liseyi bitirdikten sonra kitapçılık
Ah, kimselerin vakti yok gibi, Türk edebiyatında da aşk birinci tekil kişi olarak ken­
eğitimi aldı. 1939'da İkinci Dünya
. Sava ına
Durup ince şeyleri anianıaya rüzgarları esmeye başladı. Artık disini bağiasa bile her şeyin
katıldı, esir düştü, 1945'e kadar özgürlüğüne
dizeleriyle de sitem etmekten kimse aşkı gündeme getirmekten ona mal edilmemesi gerekir.
kavuşamadı. Savaştan sonra hem üniversite
duramıyor. çekinmiyor. Aşk Meleğinin işleri O bu alanda farklı bir yapıt
öğrenimini sürdürdü, hem de ağabeyinin
ise, yaşanan aşkların öykü leri . . . ortaya koymaktadır. Bu
Anadolu bir türlü değişmiyor. Bir marangozhanesinde çırak olarak çalıştı.
Bir aşk ne zaman başlar? Kim yapıtı yaratmaktadır. Ama
türlü Anadolu insanının yaşamı 1950'den sonra yaşanıını yazar olarak
bilebilir bunu? Bir cenaze dönüşü yarattığı yapıttaki hangi öğe
uygarlığın ulaştığı yaşam çizgisiyle Köln'de sürdürdü.
de olabilir mi bu? Işte ilk öykü olduğu önem taşır.
Şimdi ne Böll ve ne de Necatigil hayatta.
bırakınız koşutluğu, teğet bile 'Misafir'in ilk cümleleri: "Tek bir Seke Seke 'de bir araya getir­
Ama yapıtları bizimle . . .
geçmiyor. Ama Anadolu insanı çantayla gittim o eve; sanki her diği şiirler üç bölüm
Ve O Hiçbir Ş�)' Deg�medi için Tahir
çileli yaşamıyla mutlu kalmayı an kapı dışarı edilmeye peşinen oluşturuyor: Seke Seke
Alangu şöyle diyordu: "Heinrich Böll'ün
biliyor, bir ermiş, bir bilge kişiliği razıydım. Ne yaptığımın ayırdında Geldim Ben, Papatyanın
üçüncü romanı 1•e en büyük başarısı oldu."
geleneğiyle yoğurarak yarına mıydım' Sanmıyorum. Galiba, Patagonyası ve Eklem.
1945'1erde geçen muısuz bir evliliğin romanı
gecikmiş bir maceraya atılmanın Her şey için şiir yazar Can
taşıma özverisini de gösteriyor. bu. Yazarın vatanı Köln'de. yıkınıdarıo
sarhoşluğu içindeydim. O ise Yücel, aina her şeyden önce
Fikret Otyam, bu kez ortasında yaşamak zorunda kalan üç çocuk­
çocuk gihi sevinçliydi. karısı Güler Yücel' e
fotoğraflarını şiirle sunuyor, lu bir ailenin küçük dünyasını tasvir ediyor.
"Kokulu çay yapayım sana" yazdıkları ilk sırayı alır.
Roman, 13 bölüm halinde, bir bölümü
Orhan Veli'den Nazım Hikmet'e demişti. Bazen kendisine yazılan,
kadının, bir bölümü de erkeğin aynı yönde
Ceyhun Atuf Kansu 'dan Metin Yaptı da. Misafir fincanlarını okunan şiirler bile onu çile­
çevrilmiş yaşamlarını betiınliyor. çifte açıdan
Demirtaş'a, Ataol çıkardı büfeden. Gümüş bir tep­ den çıkarır. !şte 'Şiir
aynı büyük sorunu belirtiyor: Ne kentler, ne
siyle çay servisini getirdi, koydu Suvaresi"nde Güler Yücel'in
Behramoğlu 'ndan Cahit fabrikalar, ne de toplum düzenleri: asıl
önüme. Gülümsüyordu. tavrı:
Külebi'ye, Dağlarca'ya Türk büyük yıkımı küçük adamların y�amlarına
Kocasının arkadaşıydım. "Ne büyük şair olduğumu
şiirinin büyük ustalarının geliyor.
Rahmetiiyi uğurladığımız gün anlatmak için 1 Beş saat filan
Anadoluyu anlatan şiirleriyle Böll'ün asıl başarısı, yıkınıının getirdiği
mezarlıktan çıkarken rastlaştık. şiir okumuşuro falan 1 Kafa
büyük yoksulluklar alıında ezilen insanların'
sunuyor. Onun objektifi olayı bel­ Taksinin içinde, tek başına otu­ da kıyak 1 Güler süt
gündelik yaşantlarındaki ayrıntılara
geliyor, şiiderse bu olayı ruyordu . " alacağım bakkaldan diye 1
inebilmesinde, kişilerinin bu yaşamada
seslendiriyor. Tadımlık için küçük bir alıntıydı, Geceliğinin üstüne
beliren dranılannı ve yüze çıkan soruruarını
sevdiyseniz sürdürmek elinizde . . . pardesüyü geçirip 1 Evden
Anadolu'da neyin değişip neyin canlı bir belirleme içinde verebilmesinde.
kaçtı o gece"
değişmediğini görmek için "Şiirli Alınan edebiyatının en sarsıcı romanlarından
' (Zeynep Avcı 1 Aşk Meleğinin Insanı güldüren, öfke­
Fotoğraflar" bize büyük bir olanak biri olduğunu söylemeye gerek yok.
- İşleri, lletişim Yayınları, 1997, lendiren, sarsan şiirler. . .
sağlıyor.
(Heinrich Böl! 1 Ve O Hiçbir Şey Demedi, 1 1 6 s)
(Can Yücel 1 Seke Seke,
(Fikret Otyam 1 Şiirli Fotoğraflar, çev Behçet Necatigil, Can Yayııiları, Ocak Papirüs Yayınları, 1997,
Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 1998, 168 s ) 2 16 s)
Atalık 1997, 108 s )

Ş u b a t 1 998 1 Y A Ş A S l N E D E B i YAT 81 1
Yaşar Kemal Bertolt
� - - Bertolt
Fır.H Su\ u K.ın Akıvor Bak... .tn.ı
Brecht B recht
• r , 1 ,1J ,, · r l.kıtuı• O_wnl;ın Huıun O.u.ınlıırı
Cltt 1
CIIt 10

Bertolt
Brecht Bertolt
Brecht
Bütün BUtun o�unl!ll'ı

Oyunları Cilı U

Bu yıl 100. do­


ğum yılını kutla­
Fırat Suyu Kan Çoğunluğun Gücü Anicet ya da dıgunız ünlü Al�
Yaşasın Edebiyat ın yazarlar
Akıyor Baksana Panorama, Roman man air, tiyatro
Bir süre önce Milliyet arasında yaptığı ankette Gölgede Aragon deyince, kuşkusuz yazarı 1·e yönet�
Kalan Yıllar adlı kitabıyla 'Yılın birçoğumuzun aklına onun
gazetesinde tefrika edildiğinde men Benalt Brecht'in tüm oyunları�
yazarı' seçilen Memet Fuat' la Elsa 'nın Gözleri şiiri gelir. Türk nı kapsayan 13 ciltlik dizinin ilk üç
büyük bir ilgi gören Yaşar
yaptığımız bir söyleşiyi okuru önce bu şiirle tanıdı
Kemal'in bu romanı, Bir Ada cildi (Cilt - Cilt ı O ve Cilt l l) Mi�
dergimizin ilk sayfalarında onu.Sonra romanlarıyla girdi
Hikayesi üçlüsünün ilk kitabı. tosBOYLT Yayınları tarafından ya�
okuyabilirsiniz. Memet Fuat'ın hayatımıza. Geçtiğimiz yıl
Ege'de yüzleri birbirlerine dönük vıınlandı. Bu de1· boyutlu çeviri ça�
Aragon'un doğumunun 100.
geçtiğimiz ay çıkan bir başka İışmasını Ahmet Cemal, Aziz Ça­
milyonlarca insanın yerlerinden yıldönümüydü ve birçok yapıtı
kitabı da Çoguııluğıın Gücü lışlar, Yücel Erten, Özdemir Nut­
yurtlarından edilişinin öyküsünü yeniden basıldı. Bunlar içinde 22
adını taşıyor. Kitap, 1995�1996
anlatıyor. Sonunda da yaşındayken yazdığı ve 1921 ku, Yılmaz Onay. Filiz Otluoğlu
yıllarında Cumhuriyet'te yazdığı yılında yayımlanan A nieelya da ve Ayşe Selen gibi edebiyatçı çe�
insanoğlunun yol açtığı bir traje� denemeleri içeriyor. Kitaptaki son Paııorama, Roman şaşırtıcı bir virınenlerimize borçlmuz.
dinin ilk romanı çıkıyor ortaya. deneme ad olmuş ve basının yapıt. Yayımlandığı zaman Amire Çevirisini Ahmet Cemal'in yaptıgı
Yaşar Kemal başlıyor anlatmaya: gücünü vurguluyor. Öteki de� Gide tarafından "Fransız edebi� 7. ciltte Galilei 'nin liışamı
"Tanyeri ışıdı ışıyacaktı. Deniz ncınelere baktığımızda yatının başyapıtı" olarak nite�
0938/39), Ga/ileo (Amerika Metni ,
sütlimanclı, apaktı. Kürekterin edebiyatın, edebiyatçıların, den� lendirilmişti . Çünkü bu romanda
üstgerçekçilik (sürrealizm)
1947), Galilei 'tıin Yaşam1 0955/56),
şıpırtısından başka ses yoktu. erne ve eleştirinin ele alındığı
akımının kendine özgü biçemi Daııseıı, Demirin F(ratı XedM
Martılar daha uyanmamıştı. Gün denemeler ağırlıkta. Sevecen bir
içerisinde yeni bir estetik ve hayat oyunları 1·e O)unlarla ilgili açıkla�
doğmadan önceleri, dünya üslupla anlatıyor Memet Fuat ve malar ve notlar rer alıror. lO.Cilt'te
görüşüne ulaşmayı amaçlıyordu.
dümdüzken, deniz işte böyle kitabın bu son yazısında sözü Arthur Rimbaud, Paul Valer, ise Schweyk (çe;·iri: YÜcel Erten),
sonsuz bir aklığa keser." gazetecilere: "Gazeteci, son Andre Breton, Jean Cocteau, 1Halji D1işesi (çe,·iri: Filiz Otluoğ­
Le Monde 'da " Yaşar Kemal çözümlemede, okuru yansıtan Charlie Chaplin, Pablo Picasso lu), Malfi D1işesi AÇikla m aları (çe�
kişidir. Bu onun gazetecilikten vb 'fenomen' kimlikleri roman
çagımızın en büyük romanını viri: Ayşe Selen) bulunuyor. l l .
kopmadan kurtulamayacağı kahranıanı seçen Aragon, bu
yaratanlardandır." sözü boşuna Cilt 199 'de ·ıanbul ehir Tiyaırola�
alınyazısıdır. kahranıanların Mirabelle'e olan
yer almamıştır. Batı'nın Türk rı'nda amanmala ba·lanan Kafkas
tutkularını sergilerken aşk ve
Halkın sesi, halkın dili, halkın Tebeşir Dairesi Cçe1·iri: Yılmaz
romanı deyince Yaşar Kemal' i sanatın ayrılmazlığını kanıtlanıaya
gözü, halkın kulağı . . Onay) re ofokles 'in Antigone'si
göstermesi, ona ödüller vermesi, çalıştı.
Bir gazetenin satılması için halkla (çeviri: Ahmet Cemal) adlı yapıt�
kuşkusuz bir büyük değerhilirlik� Louis Aragon 1897 yılında Paris'te
bütünleşmesi gerekir. dogdu ve 1982 yılının Aralık lardan olu umr.
tir. Ama bu değerbilirlik, asla
Bir gazetenin satılınaması ise ayında Paris'te öldü. Tıp ve biyolo� Bertolt BreCbt'in oıunlarıyla ilgili
gelişigüzel bir seçim değil,
çıkmaması demektir. ji ögrenimi gördü. Aragon'un çok bu çok e çaplı. özen ve sabır
yerinde bir kararın sonucudur. ·

Bir gazetenin varlığı okurlarına geniş kapsamlı ve çok yönlü


Yaşar Kemal' e bu nedenledir ki gerek iren çalı ma için çevirmenleri�
bağlıdır. yapıtları 20. yüzyıl Fransız edebiy�
nıizi 1·e �litosBOYUT Yayınevi'ni
onlarca ödül yurtdışından atının en önemli başarılarından
Bütün ötekiler ayrıntılardır: kutluyoruz. Dizide yer alan diğer
gelmiştir. Roman, tür olarak bir oldugu gibi, dünya çapında da bir
Baştaki anamalcı, inanılmaz İ
kirap ara da yakında kavuşmak üze�
Batı sanatıdır. Bu sanatın ülkemiz önem taşır.
olanaklar sağlayan hükümet, ilan re...
Anice/ya da Paııorama, Roman 'nı
açısından önde gelen temsilcisi verenler. . . Okur yoksa onlara da
usta çevirmen Atllla Tokatlı' nın
de Yaşar Kemal'dir. Yine aynı gerek yoktur. . . diliyle okumaktan ayrı bir tad (Benolt Brecht/Bütün Oyunları,
evrensel ölçüler içinde yazan B u söylediklerimi televizyona, alacağınızı söyleyebiliriz. Ayrıca Cilt 7. çel'. Ahmet Cemal, MitosBO�
Yaşar Kemal'i kutluyor, kitabı radyoya da uyarlayabilirsiniz . . . sona konan 'Çevirenin açıklaması' Yt:T Yannları. Aralık 1997, 463 s)
" Yılın değil yılların romanı " Çoğunluğun gücü . . notunu Önsöz'den hemen sonra
(Benolt ·Bereht/ Bütün Oyunları,
olarak tanıtan yayınevini destek� l ş b u gücün bilincine varabilmek� okumanızda yarar var.
Cilt 10, çel'. Yücel Erten, Filiz Oflu�
!iyoruz. te . . . " oğlu. Ay�e Selen, �·litosBOYUT Ya­
(Louis Aragoiı 1 Anicet ya da
Panorama, Roman, çev. Atilla yınları, Aralık 199 . 287 s)
(Yaşar Kemal 1 Fırat Suyu Kan (Memet Fuat 1 Çoğunluğun (Bertolt Brecht/Bütün Oyunlan,
Tokatlı, Telos Yayıncılık, Aralık
Akıyor Baksana, Adam Gücü, Adam Yayınları, Ocak 1997, 252 s) Cilt ll, çev. Yılmaz Onay, Ahmet
Yayınları, Ocak 1998, 306 s) 1998, 344 s) Cemal, MirasBOYUT Yayınları, Ara�
lık 1997, 304 s

182 YAŞASlN E D E B IYAT 1 A ralık 1 997


okula git!
, yut bilgiyi!
a] kitabı eline!

araştır, sor!
�,�,�,ı���!,�,Mıt�;�v"....":ı-�, .�,�:? ·
her söylenene,
kendin gör!
,.�p·vr ,, tc'Prıın in öğrenmedin mi,
un demektir!

You might also like