Professional Documents
Culture Documents
nevi gücü milli gayeyi tam bir güvenle gerçekleştire- 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşma-
cek düzeye ulaşmıştır. Bu sebeple yüce meclisimizin sı ile Çukurova’daki işgalini sonlandıran Fransa
yetkilerine lüzum kalmamıştır.” diyerek yasadaki önemli miktarda silah ve cephane desteği verdi.
olağanüstü maddelere gerek olmadığını bildirdi. Sovyetler Birliğinden gelen mali yardım da or-
Başkomutanlık yasası Meclis’in verdiği kararla duyu geliştirmekte kullanıldı. Kara kuvvetlerinin
oy birliğiyle süresiz uzatıldı.4 mevcudu 200.000’e ulaştı.8 Ordunun yiyecek, gi-
yecek ve cephane ihtiyacı yeterli düzeye getirildi.
Yunan Ordusu, Marmara ve Ege kıyılarına
uzanan stratejik istikametleri kapayabilmek için, Sakarya Meydan Muharebesi’nde Yunan Or-
Büyükmenderes nehri ağzından itibaren Afyon dusu ağır yenilgiye uğratılmış, fakat henüz imha
ve Eskişehir üzerinden, Gemlik körfezine kadar edilmemişti. Düşman yeni takviyeler almadıkça
700 Km. lik geniş bir cephede yerleşmek zorun- savunmada kalmak zorundaydı. Düşman silah
da kalmıştı. Yunan kuvvetlerinin oldukça dağıl- ve kuvvet olarak yine de üstündü.
masına yol açan bu sakıncalı durum, Türk taar-
Mevsimin ilerlemiş olmasına rağmen Türkle-
ruzu için kuvvetli bir neden teşkil ediyordu. Bu
rin hâlâ taarruza geçmemiş olmaları, İngilizler
da Türk ordusunun düşmanın kuvvetlenmesine
tarafından Türk Ordusu’nun bir genel taarruz
imkân bırakmamak bakımından harekâtın daha
gücüne erişememiş olduğu şeklinde değerlendi-
fazla geciktirilmemesini gerektiriyordu.5
rildi. Ankara’nın yabancı basına da yansıyan bu
Yunan Ordusu’nun özellikle moral gücü, Sa- gibi haberleri yalanlamaması, Türklerin taarruz
karya Muharebesi’nden sonra sarsılmış ve son edemeyeceklerine ilişkin İngiliz görüşünü des-
zamanlarda Yunanistan’da baş gösteren parti- tekliyordu. Bu nedenle İngilizler barışa yanaş-
zan siyaset, ordu üzerinde de etkisini gösterme- mak istemiyor, içinde bulunulan durumu uzata-
ye başlamış, askerler arasında da barış ve terhis rak barışı istedikleri koşullarda yapmak istiyor-
sözleri bir hayli itibar bulmuştu.6 lardı. Yunanlılar da Türklerin gücünün bittiğine
inanarak, barış masasına oturtmak ve pazarlık
Bununla beraber Yunanlılar, bir taraftan Eski-
güçlerini yüksek tutmak için mümkün olduğu
şehir-Afyonkarahisar hattındaki mevzilerini güç-
kadar geniş Türk toprağını elinde tutmak istiyor-
lendirmeye çalışırken, diğer taraftan da Sakarya
du. Bu nedenle Afyon-Eskişehir hattından daha
Muharebesindeki kayıplarını ikmal etmeye çalış-
gerilere çekilmek isteme- mişlerdi.
maktaydılar.
Türk ordusunun Başkomutanı Mustafa Ke-
Yunan ihtiyat tümenlerinin durumlarında
mal Paşa hesap adamıydı. Fethi Bey’in (Okyar)
son zamanlarda göze çarpan yer değiştirmeler,
Temmuz ayında Paris ve Londra görüşmelerin-
Yunanlıların yeni bir harekete hazırlanmakta ol-
den bir sonuç alınmaması üzerine Türk Hükü-
dukları kuşkusunu artırmaktaydı. Diğer yandan,
meti barış yolunun kapalı olduğuna hükmede-
Yunanlılar, kontrolleri altında bulundurdukları
rek taarruz kararı aldı. Büyük Taarruz Planı’nın
Anadolu topraklarında Türk halkına işkenceler
bir daha gözden geçirilmesi için, 27 Temmuz
yapıyor, mal, can ve kutsal varlıklarına insafsızca
1922’de Akşehir’de toplanılmasına karar verile-
saldırıyorlardı. Bu nedenle istila ordularını bir an
rek gerekli hazırlıklar yapıldı. Bunları sağlamak
önce memleketten uzaklaştırmak lazımdı.7
üzere Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa 25 Tem-
Bunun için Türk Ordusu 15 Eylül 1921 tari- muz’da Akşehir’e gelmiş ve Batı Cephesi Komu-
hinden geçerli olmak üzere seferberlik ilan ede- tanı İsmet Paşa ile işbirliği yapmıştı.9
rek, 1899,1900 ve 1901 doğumlular silah altına
Mustafa Kemal Paşa da 27 Temmuz’da Ak-
alınmış, ordunun asker eksiği tamamlanmıştı.
şehir’e gelerek görüşmeler yaptı ve plan son
Ülkenin bütün kaynakları ordunun emrine ve-
şeklini aldı. 15 Ağustos’a kadar bütün hazırlıkla-
rildi. Muharebelerin sona erdiği Doğu ve Güney
rın bitirilmesi kararlaştırıldı.
cephelerinden birlikler Batı cephesine kaydırıldı.
Düzenlenen bir futbol maçında bulunmak
üzere Akşehir’e çağırıldıkları açıklanan ordu
4 Talat,Turhan. 30 Ağustos, Türk İstiklal Harbi’nde Büyük
Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi, İleri Yayınları, komutanları, 1. ve 4. Kolordu Komutanları, taa-
İstanbul, 2004, s.89-90. ruz için 28/29 Temmuz gecesi düzenlenen planı
5 T.İ.H., II. Cilt, 6. Kısım, 1. Kitap, s.183.
inceleme ve tartışma toplantısına katıldılar. 30
Temmuz’da Başkomutan, Genelkurmay Başkanı
6 General Nikolaos Trikupis, General Trikupis’in Hatıraları,
Çev. Ahmet Angın,İstanbul, Ar Matbaası, 1967, s. 83.
8 Bkz, T.İ.H., II. Cilt, 6. Kısım, 1. Kitap, s.267.
7 Yunanlılar, Rumlar ve Ermenilerin Batı Anadolu’da
yaptıkları zulüm için bkz, Oğuz Aytepe, Batı Anadolu’da 9 İsmet İnönü, Hatıralar, 1. Kitap, (Yay. Haz. Sabahattin
Yunan Mezalimi, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2007. Selek), İstanbul, Bilgi Yayınevi, 1985, s.285.
ve Batı Cephesi Komutanı, plan üzerinde son ça- hendek ve tel örgülerle “aşılamaz-geçilemez”
lışmaları yaparak, 26 Ağustos 1922’de taarruza şeklinde değerlendirilen bir müdafaa hattı ku-
başlanmasına karar verdiler. ran Yunanlılar, İzmir’de şaşkınlıklarından 30
Temmuz 1922’de “İyonya Hükümeti” ni ilan
Gerekli emirleri almış olan komutanlar görev
ettiler. Amaç Batı Anadolu’yu Anadolu’nun bü-
yerlerine dönerek son hazırlıklara koyuldular.
tünlüğünden koparmaktı. Ankara Hükümeti bu
İsmet Paşa 6 Ağustos’ta taarruz hazırlık emrini
girişimi 9 Ağustos’ta protesto etti. İtilâf Devleri
yayınladı.10
de 13 Ağustos’ta “İyonya” yı reddettiklerini bil-
Başkomutan 16 Ağustos’ta Batı Cephesi dirdiler.12 Başka bir girişimleri de ; Trakya’daki
Komutanlığına gönderdiği emirde: “Osmanlı “Paleolog Bölüğü” ile İstanbul’u işgal ve Türk
Bankası’nda bulunan 600.000 küsur liranın Milli sahillerini abluka altına almaktı. Fakat, Fransa ve
Savunma Bakanlığı emrine verildiğini, bütün ha- İtalya hükümetleri tarafından kabul edilmedi.13
zırlıkların beş, on gün içinde sonuçlandırılmasını,
İnisiyatifini kaybeden Yunan ordusunun
bir iki güne kadar Konya yoluyla cepheye gelece-
ateş üstünlüğünü etkisiz kılabilmek için
ğini” bildirdi.
yapılacak taarruzun bir baskın şeklinde olması
Buna karşılık Batı Cephesi Komutanlığı aynı zorunluydu. Yunan cephesinin bir kesimine ani
gün, verdiği cevapta: “ Harekât için Sandıklı bir darbe indirilerek cephe çökertilmeli, en kısa
ambarının boş olduğu, obüs bataryaları cepha- zamanda kesin sonuca gidilmeliydi. Taarruzun
nelerinin henüz gelmediği… Şimdiye kadar avcı kesin sonuçtan uzaklaşması ve uzun sürecek bir
uçaklarından ikisinin hazırlandığı, üçüncüsü- karşılıklı tüketme muharebesine dönüşmesi son
nün de hazırlanarak ileri gönderileceğini, çarık derece tehlikeli olabilir, Anadolu bir tükenişle
ihtiyacının giderilmesini, bunların tamamlan- karşı karşıya kalabilirdi.
masıyla 26 Ağustos’ta taarruza başlanabilece-
Hazırlanan taarruz planına göre 1. Ordu
ğini” bildirdi.11
kuvvetleri Afyon’un batısından kuzeye doğru
Başkomutan üç avcı uçağıyla yetinmek ge- taarruza geçtiklerinde, Afyon’un doğusu ve ku-
rektiğini, ihtiyaçların karşılanacağını, taarruza zeyinde bulunan 2. Ordu kuvvetleri de taarruzla
26 Ağustos’ta başlanmasının mümkün olabi- düşmanın kesin sonuç almak istediğimiz 1. Ordu
leceğini bildirerek, hazırlıklar konusunda fazla bölgesine kuvvet kaydırılmasına engel olacak ve
endişelenilmemesi dileğinde bulundu. Döğer bölgesinde bulunan düşman ihtiyatlarını
kendi üzerine çekmeğe çalışacak ve süvari kolor-
Yunan kuvvetleri, büyük ve kuvvetli bir grup-
dusu da Ahır Dağlarından aşarak düşman yan
la Afyonkarahisar-Dumlupınar arasında bulunu-
gerilerine saldıracaktı.14Taarruz, strateji ve aynı
yordu. Diğer kuvvet grupu ise Eskişehir bölge-
zamanda bir taktik baskını halinde yürütülecekti.
sinde idi. Bunun dışında Menderes bölgesinde
Bunun mümkün olabilmesi için kuvvetlerin yığı-
ve İznik gölü civarında kuvvetleri vardı. Düşman
nak ve hazırlıklarının gizli kalmasına önem ver-
cephesi Marmara’dan Menderes’e kadar uza-
mek lazımdı. Bu nedenle bütün yürüyüşler gece
nıyordu. Yunan kuvvetleri 12 tümenden oluşan
yapılacak, birlikler gündüzleri köylerde ve ağaç-
toplam üç kolordu ve üç tümene eşit sayılabi-
lıklar altında dinleneceklerdi. Taarruz bölgesin-
lecek bağımsız birliklerden ibaretti. Türk ordu-
de yolların düzeltilmesi vesaire gibi faaliyetlerle
su ise iki ordu ve cepheye bağlı diğer birliklerle
düşmanın dikkatini çekmemek için diğer bazı
birlikte 18 tümen, 3 tümenli süvari kolordusu
bölgelerde de aynı şekilde yanıltma hareketle-
ve er sayıları daha az olan 2 süvari tümeninden
rinde bulunulacaktı.15
ibaretti. İki ordu karşılaştırıldığında insan
ve silah güçleri birbirine denk bulunuyordu. 20 Ağustos’ta, saldırı kararı alındıktan sonra
Ancak Yunan ordusu Batılı müttefiklerinden Başkomutanlık ve cephe karargâhı önce Şuhut
aldığı yardımla harp araçları ve teknik gereç kasabasına, daha sonra Kocatepe’nin güneyba-
bakımından daha üstündü. Türk ordusu ise tısındaki “çadırlı ordugâha” taşınmış ve o akşam
süvari sayısı bakımından üstündü ve gereken
moral gücüne, azim ve iradesine dayanıyordu. 12 Gothard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, I., Ankara,
Afyon-Dumlupınar ve Eskişehir bölgelerinde 1970, s.187-189.
13 Fahri Belen, “Yunan Cephesi Nasıl Yarıldı ?” Büyük
Zafer’in 50. Yıldönümüne Armağan, İstanbul, Milli Eğitim
Basımevi, 1972, s.100.
10 Türk İstiklâl Harbi, II. Cilt, Batı Cephesi, 6. Kısım, II.
Kitap, Büyük Taarruz, (1-31 Ağustos 1922), Ankara, Gnkur. 14 İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu 1912-1922,
Basımevi, 1968, s.21. Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1993, s.287.
11 A.g.e., s.28-29. 15 Gazi Mustafa Kemal. a.g.e., s.449.
Anadolu’nun dış ülkelerle olan bütün haberleş- düşman çekilme yollarının tamamen kesilmesi
meleri kesilmişti.16 ve düşmanı çarpışmaya zorlayarak, teslime zor-
lamışlardır. Karar süratli ve düzenli bir şekilde
26 Ağustos saat 3’te Başkumandan, Genel-
gerçekleşmiştir.
kurmay Başkanı, Garp Cephesi Kumandanı ka-
rargâhtan, 1. Ordu gözetleme yeri olan Kocate- 30 Ağustos’ta, mağlup düşman ordularının
pe’ye geldiler.17 Saat 5.30’da topçularımızın bir büyük bölümü Aslıhanlar civarında kuşatıldı.
buçuk saat süren topçu ateşi başladı. Daha son- Düşmanın ana kuvvetleri Mustafa Kemal Pa-
ra topçu ateşi geriye kaydırıldı. Bütün cephe hü- şa’nın idare ettiği Dumlupınar Meydan Muhare-
cuma kalktı. Hücum kolları topçu ateşiyle açılmış besinde imha edildi ve pek çok esir alındı. Çekil-
olan yerlerden düşman siperlerine girdiler.18 Bu meye mecbur edilen düşman, bütün motorlu ve
kırıcı ve kanlı bir saldırıydı. Türkler, geçen günler tekerlekli araçlarını, cephane ve malzemenin ço-
içinde gizlice yaptıkları düzenlemelerle yerel bir ğunu muharebe meydanında terk etti.22 Meydan
üstünlük sağlamışlardı. Yağız Anadolu piyadele- muharebesinde, gecikmeler ve taktik hatalar
ri, Sinan Paşa’dan Afyonkarahisar’ın doğusun- nedeniyle 5. Yunan tümeninin bir kısmı ile, 9. Tü-
daki demiryoluna kadar uzanan cephe boyunca, men Komutanı Albay Gordikos müfrezesi, gece
Yunanlıların öldürücü ateşleri karşısında tepele- de Trikopis komutasında 7-8 bin kişilik kuvvet
re fırtına gibi tırmandılar.19 çekilmeyi başardı. Ancak, 4. Tümen Komutanı
Dimaras ile 12. Tümen Komutanı Kalido- pu-
26 Ağustos günü Cephe tayyare bölüğü ile
los birlikleriyle 1 Eylül’de, Trikopis de 2 Eylül’de
Altıntaş, Döğer ve Afyonkarahisar bölgelerinde
Uşak’a yakın Karlık köyü yakınlarında tutsak
12 uçuş yapılmış, keşif uçuşları düşman ihtiyat
alındı.23 Mustafa Kemal Paşa, General Trikopis
grubunun durumunu tespit ederek gördükleri
ile beraberindekileri yaptıkları vahşete rağmen
önemli hedeflere bomba ile taarruz etmiş, av
hoşgörü ile karşıladı ve onu teselli etti. Triko-
uçakları dört hava muharebesi yaparak üç düş-
pis Yunan Ordusu başkomutanlığına atandığını
man uçağını kendi hatları gerisine inmek zorun-
Mustafa Kemal Paşa’dan öğrendi.
da bırakmış, birisini düşürmüştü.20
30 Ağustos günü büyük kısmı yok edilen düş-
27 Ağustos’ta saldırı bütün hızıyla sürmüş
man, kalanıyla çekilmeye başladı. Türk ordusu
ve Afyonkarahisar kurtarılmıştır. Başkomutanlık
da esas olarak 31 Ağustos günü takibe geçti. Batı
karargâhı ile Batı Cephesi Komutanlığı karargâhı
Cephesi Komutanlık Karargâhı Afyon’dan Dum-
hemen Afyon’a taşınmıştır.
lupınar’a geldi.
28 Ağustos’a doğru Yunan Ordusu bozguna
30 Ağustos 1922 taarruz harekâtı, Türk ordu-
uğramış bir halde düzensizce batıya doğru ka-
sunun kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. Gazi Mus-
çarken, yolu üzerindeki köy ve kentleri, Eskişehir,
tafa Kemal’in fiilen yönettiği Büyük Taarruz’un
Çalköy, Dumlupınar ve Uşak’ı yakmış; binlerce
bu son safhası Türk askeri tarihine Başkomutan-
Türk sivil halkı öç alarak öldürmüştür.21 Durum
lık Maydan Muharebesi olarak geçti.24 Başkomu-
muhakemesi yapan komutanlar, harekete geçe-
tan Meydan Muharebesi Yunan literatüründe
rek muharebenin hemen sonuçlandırılması ve
“Ali Veran Savaşı” olarak anılmaktadır.25
Başkomutan 1 Eylül’de “Ordular ilk hedefiniz
16 Mehmet Önder, “Akşehir’de Garp Cephesi Karargâhı ve Akdeniz’dir, ileri…” emri ile Türk ordusuna son
Büyük Taarruz”, Büyük Zafer’in 50. Yıldönümüne Armağan,
İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, 1972, s.257. hedefini göstermiş oluyordu. Takip harekâtının
başlaması karşısında Yunan kuvvetlerinin tu-
17 İstiklâl Harbi II. Cilt, 6. Kısım, II. Kitap, Büyük Taarruz (1-
31 Ağustos 1922), s.89.
tunması olanaksızdı. General Frangos düzensiz
şekilde firar eden ve subaylara itaat etmeyen
18 İ. Hakkı Tümerdem, Türk İstiklâl Harbi Yunan Cephesi,
askerlerin düşmanla temastan kaçınılmasını
İstanbul, Resimli Ay Matbaası, 1941, s.173-174.
19 Michael Llewellyn Smith, Anadolu Üzerindeki Göz, Çev.
22 G. Asperas. “Küçük Asya Harekâtı”, Yunan Askeri ve Bah-
Halim İnal, İstanbul, Hürriyet Ofset, 1978, s.315.
ri Ansiklopedisi, Cilt, I, Çev. Vasil Kiryakidis, Ankara, 1957,
20 Türk İstiklâl Harbi, V. Cilt, Deniz ve Hava Harekâtı, (Haz. (GATSEB Kütüphanesi), s.8.
Em.Alb.Saim Besbelli-Em. Kur. Alb. İhsan Göğmen), Ankara,
23 Fahri Belen. a.g.e., s.70.
Gnkur. Basımevi, 1964, s.179.
24 Türk İstiklâl Harbi II Cilt, 6 Kısım, III. Kitap, Büyük Taar-
21 Askerlik açısından hiçbir gereği yokken köylerin ve kent-
ruzda Takip Harekâtı, (31 Ağustos-18 Eylül 1922), Ankara,
lerin yakılması Yunan devleti tarafından inkâr edilmemiş ve
Gnkur. Basımevi, 1968,s.254.
Lozan barışında, tazminat olarak Türkiye’ye (Edirne batısın-
daki) Karaağaç’ı vermiştir. Bkz, Bilge Umar, Yunanlıların ve 25 Nilüfer Erdem, Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu
Anadolu Rumlarının Anlatımıyla İzmir Savaşı, İstanbul, Anka Harekâtı (1919-1923), İstanbul, Paragraf Basım Sanayi A.Ş,
Basım, 2002, s.118. 2010, s.470.
Başkomutanlığa bildirmiş, Başkomutanlık da Prensi Andrew bir İngiliz zırhlısıyla kaçtı. Kral
Buldan - Alaşehir hattı doğusuna çekilmeyi Konstantin Atina’da tahtını terketti. Başta Triko-
onaylamıştı. pis olmak üzere pek çok Yunan generali, subay
ve erleri esir alındı.
İngilizler ve müttefikleri, Yunan ordusunun
büyük bir kısmının imhasından sonra, kalanların Yunanistan’ın Anadolu’daki yenilgisi Yunan
da yok edilmesi için girişilmiş olan takip tarih yazımında “Küçükasya felaketi” (Mikrasiati-
harekâtının hızla gelişmesi karşısında büyük ki katastrofi) diye adlandırılmakta ve bu felaketle
bir endişeye düştüler. Muharebe meydanından Yunanlıların “Megali İdea” sı (Büyük Yunanistan
kurtulmuş olan kısımları imhadan kurtarmak için ideali) fiilen sona ermekteydi.
4 Eylül 1922’de Uşak’ta bulunan Mustafa Kemal
Yunanlıların Anadolu’dan çıkartılmaları yurt
Paşa’ya mütareke teklif ettiler. Başkomutan
içinde ve dışında büyük yankılar doğurmuştu.
5 Eylül’de verdiği yanıtta; Yunan ordusunun
Yurtiçinde Başkomutan ile bütün subay ve erler
mağlup olduğu, mukavemet göstermesi
kutlanmış, yurtdışında Tiflis ve Hindistan Müs-
ihtimali olmadığı, Anadolu için görüşmelere yer
lümanları ile Buhara bilim kurulu, Afgan Elçisi
olmadığı, görüşmelerin ancak Trakya için bahis
Ahmet Han ile Sovyet Elçisi Aralov da zaferi kut-
konusu olabileceği ve şartlarını bildirdi. Başko-
lamışlardı.
mutan’ın şartları kabul edilerek tekrar mütareke
isteğinde bulunuldu.26 Yunan Ordusu’nun on beş gün içinde imha-
sı ile sonuçlanan “Büyük Zafer”, Başkomutanın
Bursa istikametinde kaçan 3. Yunan Kolor-
büyük riski göze alarak, güçlü bir sıklet merke-
dusunu takip eden Türk kuvvetleri önce Bile-
zi yapmak, taarruzda baskını sağlamak, denk
cik’i, 6-7 Eylül’de İnegöl ve Yenişehir’i işgalden
kuvvetle ateş üstünlüğüne sahip düşmana kar-
kurtardı. Öncü kuvvetler 7-8 Eylül’de Manisa ve
şı savaşta kesin yerini seçme, doğru karar ver-
Menemen’e, 9 Eylül öğleden evvel İzmir’e girdi.
me, iç ve dış politikayı iyi yönetmek, milleti ve
Türk kuvvetleri inanılması güç bir harekâtla 15
orduyu savaşa hazırlamaktaki üstün başarısıyla
günde 450 kilometre mesafe katederek İzmir’e
kazanıldı. Türk Ordusu 4-5 ayda parçalanamaz
girmişti.
denen Yunan Cephesi’ni birkaç günde parçala-
Torbalı ve Menderes vadisinden çekilen Yu- dı.15 günde 500-600 kilometre yol aldı. Büyük bir
nan kuvvetleri kısa çarpışmalardan sonra teslim orduyu imha etti. Bu büyük başarı içte milli bü-
olmak zorunda kaldılar. Mezalime katılmış olan tünlüğü ve güveni sağladı. Öldü zannedilen Türk
Rumlar da Anadolu topraklarından kaçan Yunan Milleti’nin azmi, bu düşünceyi yıktı. Mudanya
askerleri ile birlikte adalara kaçtılar. Ateşkes Antlaşması ve Lozan Antlaşması’nın im-
zalanması bakımından büyük güç kaynağı oldu.
10 Eylül’de Bursa işgalden kurtarıldı. Koca-
Tam bağımsız Türk Devleti olan ve Türkiye Cum-
eli Grupu Marmara bölgesinde bulunan Yunan
huriyeti’nin kuruluşu ve Türk Devrimi’nin güç
kuvvetlerine taarruz ederek tutsak etti. Kaçanlar
kaynağı yine bu zafer oldu. Sevr ile “Doğu So-
takip edildi. Kapıdağ yarımadasına kadar çekilen
runu”nu diledikleri gibi çözebileceklerini zanne-
Yunan birliklerine son darbe 18 Eylül’de vurula-
den İtilaf Devletleri Türkiye’nin gücünü ve Lozan
rak bölge düşmandan temizlendi. Böylece Batı
‘da Doğu Sorunu’nun kapandığını kabul ettiler.
Anadolu’da harp esirleri dışında Yunan askeri
kalmadı. Büyük Zafer’in Başkomutanı sadece askeri
bir kahraman değil, hasımlarının da kabul ettiği
Büyük bir felaketle karşılaşan Yunan ordu-
gibi taktik, stratejik ve politik düzeyde 20. yüzyılın
su “Küçük Asya” Savaşında; savaş alanlarında
en önde gelen komutanlarından ve liderlerinden
19312, diğer nedenlerle 4878 ölü,18095 kayıp ve
birisidir.28 O Nutuk’ta, Büyük Taarruz için, “…Her
48880 yaralı olmak üzere, toplam 91215 kayıp
safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edil-
vermişti.27
miş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu hareket,
30 Ağustos zaferinden sonra Yunanistan’da Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyeti-
ihtilâl patlak verdi. Anadolu macerasından so- nin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe ge-
rumlu tutulan dördü sivil, ikisi general, altı dev- çiren büyük bir eserdir. Bu eser, Türk Milletinin
let adamı kurşuna dizilerek cezalandırıldı. Yunan hürriyet ve bağımsızlık fikrinin ölümsüz abidesi-
dir. Bu eseri yaratan bir milletin evladı, bir ordu-
nun başkomutanı olduğumdan dolayı sonsuzlu-
26 TİH, II. Cilt, 6. Kısım, III. Kitap, Takip Harekâtı, s.141-142. ğa kadar mutlu kalacağım.” demiştir.
27 Yunan Gnkur. Başkanlığı’nın son yayımı için bkz.,A His-
tory of The Hellenic Army 1821-1997, Atina, Hellenic Army 28 Suat İlhan. “Atatürk ve Atatürkçülük Karşıtları”, Atatürk
General Staff, 1999, s.170. Araştırma Merkezi Dergisi, Temmuz 1994, Sayı,29, s.306.
* Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi 1 “Giyimde, Kuşamda İfrata Kaçmaz, Fanteziyi Severdi”,
Enstitüsü Yarı Zamanlı Öğretim Elemanı Hürriyet, 10.11.1963
larında Atatürk’ün ayakkabı kültürü hakkında Girit’ten Türk ustalar gelirdi, onlar fevkalade us-
önemli bilgiler vermiştir. O bu konuda şunları talardı. Dediğim gibi kendi giyinmesini de bilirdi,
anlatıyor: kullanmasını da. Fakat Atatürk’ün ayakkabıları de-
“Biz Rusya’dan İstanbul’a göçmen olarak gel- vamlı çalınırdı. Herhalde herkes ondan bir hatıra
miştik. Hem eve bir katkım olsun hem de bir mes- almak için çalardı ayakkabılarını. Bir gün Atatürk
leğim olsun diye daha küçük yaşlarda Eminönü’n- beni yanına çağırdı, bana ‘bu ayakkabıları kalıpla
de bir kahvehanede çalışmaya başladım. Altuns birlikte yapın’ dedi. ‘Niçin?’ dedim. O da bana ‘ça-
Usta diye bir kunduracı vardı. Bir gün babama ‘bu lan kalıpsız mı çalsın?’ demişti.
çocuğa iyi bir meslek lazım gelsin benim yanımda Bir gün beni Dolmabahçe Sarayı’na çağır-
kunduracılık mesleğini öğrensin’ deyip beni ba- mışlardı. Burada Atatürk’ün beslediği bir köpeği
bamdan istemişti. Ben o zaman çocuk olduğum vardı. Köpek bir gün Dolmabahçe’de Atatürk’ün
için hangi mesleğin iyi olduğunu bilmiyorum tabi. ayakkabılarının bulunduğu odada Atatürk’e ait
Babam en sonunda beni Altuns Usta’nın yanına ayakkabıların uçlarını, ökçelerini dişlemiş, ayak-
verdi. Ustam Kayserili bir Rum idi. O zaman onları kabıları yırtmıştı. Kendisi bu ayakkabıları bana
da askere alıyorlardı. gösterdiği zaman, ‘Paşam bu köpeği iyi besleyin’
Benim ustam bir süre sonra askere gitti. Savaş dedim. ‘Niye?’ deyince ‘bana iş çıkıyor’ demiştim.
devam ettiği için ustamı Filistin Cephesi’ne gönder- Bu söz Atatürk’ün çok hoşuna gitmişti.
diler. Atatürk o sıralar Filistin Cephesi’nde komu- O zamanlar moda kaba, çift köseleli ayakkabı-
tanlık yapıyordu. Atatürk ayakkabılarının tamiri lardı. Biz yeni ayakkabılar yapınca bunlar moda
için ustamı yanına almıştı. Böylece ustam bir süre oluyordu, millet de giyiyordu. Şimdi yine başladı
Atatürk’ün ayakkabılarını tamir etmişti. Daha son- kalın, kaba ayakkabı modası.
ra Atatürk’e yeni ayakkabılar lazım olduğu için us-
Sayısız ayakkabı yaptım Atatürk’e. Çok ayak-
tam benden yeni ayakkabılar istemeye başladı. Ben
kabı yapmamın sebebi Atatürk’ün ayakkabılarını
de o zamanlar daha yeni usta olmuşum. Atatürk’ün
devamlı çalınmasıydı, onlar çalındıkça ben de ya-
ayak yapısı biraz değişikti, başparmağı aşağı tara-
pıyordum. Şunu gördüm; yaptığım ayakkabılar-
fa basıyordu. Ben de hünerimi ortaya koyma heye-
dan düğmeli bordo ayakkabıları çalmıyorlardı.
canı ile dört ayakkabı yapıp gönderdim. On beş gün
Herhalde insanlar o tip ayakkabıları sevmiyorlar-
sonra bir “tamim” geldi. Atatürk yaptığım ayakka-
dı. En çok çalınan ayakkabı ise iskarpindi. Kendisi
bıları beğenmiş ve ayakkabıları bundan böyle be-
bütün yaptığım ayakkabıları beğenirdi, ayakka-
nim yapmamı söylemişti. O zamanlar moda ne ise
bılarda renk ayırt etmezdi. Ama ben de onun ne
ben ondan yapıyordum. Böylece Atatürk’ün ayak-
istediğini bilirdim. Onun için Atatürk benden çok
kabılarını yapmaya başladım…
memnundu.
Atatürk Yalova’dayken beni yanına çağırmıştı.
‘Atatürk’ün ayakkabı yaptırdığı başka kimse
Ben de Yalova’ya Atatürk’ün yanına gittim… Böyle-
var mıydı?’
ce Atatürk ile ilk defa 1927 yılı yazında Yalova’da
tanışmış oldum. Hayır. Atatürk’e ayakkabı yapan başka kimse
yoktu. Ben, ustam Altuns selamına ona ayakka-
Atatürk benim gözümde büyük bir adamdır.
bı yapıyordum. Yani ustam aracılığıyla Atatürk’e
O yedi düvele karşı büyük başarılar kazandı. Her
ayakkabılarını ulaştırıyordum. Ama 1932 yılında
zaman haklının yanında yer alır, haksızlığı hiç sev-
Atatürk bir gün ustamı ziyarete geldiği zaman
mezdi. Bizlere karşı çok şefkatli idi. Her zaman hal
orada ayakkabılarını benim yaptığımı anladı.
hatırımızı sorar dertlerimizle yakından ilgilenirdi.
Bana bir arkadaş gibi davranırdı. Hatta benimle Atatürk bir ara bana yedi çift ayakkabı sipariş
şakalaşırdı bile. Ona ayakkabı yapmaktan her za- vermişti. Bana ayakkabılar bağcıksız olacak, rahat
man zevk duyardım... olacak, hafif olacak diye tembihte bulunmuştu.
Ben o sıralar makosenleri icat etmiştim. Yaptığım
Atatürk her zaman yenilik istiyordu. Bu yeniliği
ayakkabıların arasında bir tane mantarlı ayakka-
giysilerinde rahatlıkla görebilirsiniz. Ayakkabıla-
bı vardı. Ayakkabının içinde mantar olduğu için
rında moda ne ise o, onu istiyordu. Ayakkabılarını
ayakkabı görünüş olarak biraz kaba duruyordu.
sağlam yapmaya çalışıyordum. Zaten eskiden çok
Atatürk, ayakkabıya biraz tereddütlü bakarak ‘bu
iyi ustalar vardı. Her zaman işlerini sağlam yapar-
ayakkabı ağır olacak’ dedi. Ben de kendimden
lardı. Bugün böyle ustalar çok azdır. O zamanlar
emin, ‘yok Paşam’ dedim, ‘bu ayakkabının içinde kiyordu. Bu vazife, yine İsmail Hakkı Altunbe-
mantar var sizi bile mantara bastıracağız’ dedim. zer’e verildi. O da “M.K.” harflerinden oluşan
Paşa bu lafı duyunca güldü.”5 yeni markayı çizdi. Atatürk ölümüne kadar bu
markayı kullanmıştır.6
Atatürk’ün Kullandığı Markalar
3 Kasım 1928’de TBMM’nin bir yasayla Türk
Alfabesi’nin kabulünden sonra Atatürk kendisi
için bir marka yapılmasını istedi. O zaman he-
nüz “Gazi Mustafa Kemal” diye anılıyordu. Ni-
hayet Darphane uzmanlarından Güzel Sanat-
lar Akademisi (o zamanki adıyla Sanayii Nefise
Mektebi) tezhip hocası İsmail Hakkı Bey (mer-
hum İsmail Hakkı Altunbezer), “G. M. K.” harfle-
rinden oluşan markayı çizdi. Atatürk bunu be-
ğenerek kullandı. Hususi kâğıtlarında ve kendi-
sine ait bazı eşyalarda hep bu marka vardı.
2 Temmuz 1934’te Soyadı Kanunu kabul
edildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 24 Kasım
1934 tarihli toplantısında ise Gazi Mustafa Ke-
mal’e “Atatürk” soyadını verdi. 17 Aralık 1934
tarihli toplantısında da bu soyadının başkası
tarafından alınmasını önleyen kanunu kabul
etti. O, bundan sonra “Kemal Atatürk” diye anı-
lacaktı. Tabii, markasının da değişmesi gere-
müştü. Ziraat Vekâleti ise özel bir koleksiyon İletişim için “Beyoğlu 980” koduyla bir
hazırladı. Ticaret Odası ve Meclis ayırmış ol- telefon hattı çekildi vapura. Ardından Türk
dukları bütçeyi, gelen bu bağışlarla birleştir- yemekleri için bir büfe açıldı. Hemen yanına
di. Kurtuluş Savaşında topyekûn bağımsızlık ise 1777 yılından beri efsane lokumlarıyla
mücadelesi veren bir millet, şimdi topyekûn tanınan Ali Muhiddin Hacıbekir’in standı...
uygarlık savaşı veriyordu. 13 Haziran 1926’da Karadeniz, içinde, Tür-
kiye’nin ekonomik bağımsızlığının sembolü
Vapur, hazırlık için üç aylığına Haliç’te
olan ve gişeleri ışıklarla süslenen bir İş Ban-
demirledi. Önce, bir düzenleme komisyonu
kası şubesiyle yola çıkmaya hazırdı.
oluşturuldu. Bu komisyonun kontrolünde va-
pur, sergi düzeninde hazırlanmaya başlandı. Vapur Karaköy’den kalkacak, Cibali’de
Mimar Asım Bey, iç tasarım için görevlendi- kömür ikmali yapacak, Haydarpaşa’da son
rildi. İçeride satış ve numune dairesi olarak temizliğinin yapılmasının ardından Avrupa
iki ayrı bölüm hazırlandı. Elektrik hatları dö- yolculuğuna çıkacaktı.
şendi. Bir de merdiven yapıldı. Böylece sergi 86 gün… 12 Avrupa ülkesi… 16 liman… Sü-
iki katlı olarak gezilebilecekti. Sanayi ürünleri, varisi Gülcemal vapurunun kaptanı Lütfi Kap-
zirai ürünler ve madenler ayrı ayrı sergilene- tan, ikinci kaptanı Süreyya Gürsu… Kadınlar,
cekti. Vitrinler hazırlandı. Güzel Sanatlar Bölü- gazeteciler, öğretmenler, tercümanlar, öğ-
mü için çok özen gösterildi ve Sanayi-i Nefise renciler, tüccarlar… Seçilmiş 285 kişiyle vapur
mektebinin kız öğrencilerinin eserlerine özel yola çıktı. Rauf Manyasi Bey sergi başkanıydı.
bölüm ayrıldı. Kayseri’den gelen hanımlar, Protokol müdiresi ise bir kadındı. Keza, ser-
halı tezgâhında canlı canlı dokuma yapacak- gi için seçilen tercümanların çoğu kadındı.
tı. Tütün için belirlenen bölümde birkaç dilde Robert Kolej’in kız öğrencileri, bu iş için özel
tütünün yetiştiği yerleri anlatan özel tabela- seçilmişti. Celal Bayar’ın oğlu Refii Bey de va-
lar hazırlandı. Doldurulmuş tiftik keçisi ihmal purdaydı. İleride Türkiye’nin ilk kadın millet-
edilmedi. Ürünlerin tamamı ışıklarla aydınla- vekillerinden biri olacağının sinyalini vermişti
tıldı. Vapur için Ressam Namık İsmail Bey’e, sanki Mebrure Hanım vapurda yerini alarak.
mönü ve hatıra pullarına da işlenecek özel bir Vâlâ Nureddin ve Kemalettin Bey kalemleri-
logo hazırlatıldı. Logoda mitolojik tanrı Her- ni konuşturacak, Bal Mahmut ise tatlı diliyle
mes’in kullanılması ise hiç tesadüf değildi. şenlendirecekti vapuru. Ecza deposu sahibi
Hermes, doğduğunda kendini esaretten, yani Hasan Bey, ürünleriyle yerini almıştı. Ve Milli
kundağından kurtaran bir bebekti. Aynı, Tür- Mücadelede tekkesinde Halide Edip’i saklayan
kiye Cumhuriyeti gibi… Yine Hermes, kendine Şeyh Ata Efendi, takım elbisesi ve kravatıyla
müzik aleti icat etmiş mitolojik bir tanrıydı. O vapurdaydı. İlk kadın gazetecilerimizden
halde bu ayrıntı vapurda kendini gösterme- Bedia Celal, vapurda anılarını kaydedecek ve
liydi. Riyaset-i Cumhur Orkestrası 47 kişiyle basına servis edecekti. Kamaralarda ise 125
ve şefleri Osman Zeki Bey’le, uğranılan her kişi çalışacaktı.
limanda İstiklal Marşını ve Türk musikisini Vapur, 12 Haziran 1926’da yola çıktı. Bir
çalmak için hazırlandı ve kadroya dahil oldu. gün sonra, 13 Haziran’da, Atatürk’ü ağırla-
Hermes, tüccarlara yol gösteren ve ticari dı. Paşa, vapura İstanbul’dan değil, Mudan-
zekâsı parlak bir tanrıydı. Bunun da vapurda ya’dan binmeyi tercih etti. Orası, İtilaf Dev-
bir karşılığı olmalıydı. Oldu da… Vapura dahil letleriyle imzalanan mütarekeyle Kurtuluş
olmak isteyen esnaf için özel bir kayıt masası Savaşının bittiği yerdi. Sıcak savaşın bittiği
kuruldu. Böylece tüccarlar ve esnaf ürünleri- yerden vapura binen Atatürk, bu kez uygarlık
ni dünyaya tanıtacaktı. Gerçekten de vapu- savaşını bir adım ileri götürüyordu. Bir gün
run demirlediği her limanda ürünler tanıtıldı, boyunca ağırladı Karadeniz Atatürk’ü. Paşa,
satış yapıldı ve ticari antlaşmalar imzalandı. yemeklerden tattı, sergiyi ve stantları tek tek
Logo için Hermes, boşuna seçilmemişti. gezdi. Kendisine sunulan hediyeleri kabul
etti, sergiye onay verdiği yazısını yazdı, teşek- ticaret antlaşmaları imzalandı, davetlere katı-
kür etti ve Bandırma’da vapurdan indi. O gün lındı, konserlere gidildi, ürünler satışa çıkarıl-
İzmir suikastından bir gün önceydi… dı. Gittiği her ülkede hayranlık uyandırdı Tür-
Karadeniz, 17 Haziran’da ilk durağı olan kiye Cumhuriyeti ve onun yürüyen bir parçası
Bona’da, hâlâ Fransız sömürgesi olarak yaşa- olan vapur.
yan bir Müslüman ülkede demirledi. İlk me- “Avrupa’nın Hasta Adamı Kendini Nasıl
sajını burada verecek; bir Müslüman ülkenin İyileştirdi?”
bağımsız yaşayabileceğini, sömürge düze- Böyle bir başlık atmıştı The Graphic gaze-
ninde yaşamaya devam eden bir başka Müs- tesi 10 Temmuz 1926 tarihli sayısında.
lüman ülkeye somut örnekle gösterecekti.
Anlaşılan, Bona’dan kömür alınmak istemesi Sunday Post ise “Kısa Saçlı Türk Kadınları”
bahaneydi. Zira kömürün en kalitelisi zaten başlığını uygun gördü 11 Temmuz 1926 tarih-
Zonguldak’taydı. Bona’da demirlemenin ama- li sayısında.
cı başkaydı. Vapur orada hedefine ulaşmıştı. Belfast News Letter “Modern Türkiye” de-
20 Haziran, Avrupa’daki ilk sınavın başa- mişti vapur için 5 Temmuz 1926 tarihli sayı-
rıyla verildiği tarih oldu. Barselona, büyük sında.
heyecanla ve merakla ağırladı vapuru. 2 Tem- Western Daily Press, “Yüzer Sergi”, Hartle-
muz’da Fransa/Le Havre, 4 Temmuz’da Lond- pool North Daily ise “Türk Şovu” başlıklarıyla
ra, 11 Temmuz’da vapurun doğum yeri Hol- yer verdi vapura 1926 yılı sayılarında.
landa/Amsterdam, 16 Temmuz’da sıcaktan Fransız basını; “Yüzer Sergi”, “Yüzer Fuar”,
bir kişinin hayatını kaybedeceği Hamburg, 21- “Türk Sergi Gemisi” başlıklarıyla yirmi ayrı
25 Temmuz’da beyaz gecelerle Stockholm ve yayın organında bahsediyordu vapurdan.
Helsinki’yle tanışma derken, 29 Temmuz’da
Eylül’de İstanbul’a dönen vapur, ayrıl-
Leningrad’da (St. Petersburg) karşılaştığı bü-
dığı limanlarda derin izler bıraktı. Kara-
yük sürprizle anılarına anı ekledi Karadeniz.
deniz, Atatürk devrimlerinin somutlaşmış
Basın; vapurdaki ürünleri, Türk denizcile- haliydi. Türk kadınının sosyal hayatta kendini
rini, eğitimli Türk kadınlarını, yabancı dil ko- göstermesiydi. Saltanattan Cumhuriyete,
nuşan Türk gençlerini, devrimlerle muasır tarım toplumundan sanayi toplumuna
medeniyet seviyesine yükselen Türkiye Cum- geçişin simgesiydi. Denizcilik, sanat, ekonomi,
huriyeti’ni manşetlere taşıdı. Gazeteler ve turizm, eğitim alanlarındaki çağdaşlaşmayla
dergiler, Mustafa Kemal Paşa’nın bir ülkeyi alnının akıyla devletler sahnesine çıkmış bir
nasıl özgürleştirdiğini ve modernleştirdiğini; ülkenin tanıtım projesiydi. Modernleşmenin
bu sebeple Paşa’nın Türklerin kahramanı ol- her alanda gerçekleştirildiğinin kanıtıydı.
duğunu günlerce yazdı. Karadeniz, zamanın Peçeden, festen, eğitimsizlikten, ekonomik
ruhunu taşıyordu. bağımlılıktan kurtulmaktı. Milli Mücadelede
1 Ağustos dönüş yoluna geçildiği tarih- ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda
ti. Polonya’da iki ayrı limanda durdu vapur. imzası olan çoğu kişinin katkılarıyla oluşan
Danimarka, Belçika, yeniden Fransa ve İtalya bir okuldu, öğretmendi, öğrenciydi. Karade-
dönüş güzergâhındaydı. Demirlediği her li- niz vapuru uygarlık savaşının kendisiydi.
manda ayrı bir heyecanla karşılandı Karade-
niz. Açıkçası, uğranan limanlar da boşuna se- KAYNAKÇA
çilmemişti. İngiltere, Fransa ve İtalya en kritik Celal Esat Arseven, Seyyar Sergi ile Seyahat İntibaları,
limanlardı. Çünkü, bu ülkelere karşı kurtuluş Cumhuriyet Matbaası, 1928.
mücadelesi verilmişti. Şimdi, aynı ülkelere, Evrim Şencan Gürtunca, Genç Cumhuriyet Karadeniz
kuruluş başarısı gösteriliyordu. Rusya, Hol- Vapurunda, Libra Kitap, İstanbul, 2020.
landa, Almanya, Polonya ve Baltık limanların- Seyyar Sergi Hatıraları, Derleyen: Refik Akdoğan, İs-
da da tanıtıldı genç Cumhuriyet. Limanlarda tanbul.
her yerde göze çarpan, ölüm, yangın, yağma ve letvekillerinin Meclis çalışmalarının aksamaması
Yunan afetinden kaçan zavallı köylülerin hüzünlü için geri gönderilmesini istedi.
göçü oldu. Bu korkunç anı ve ona sebep olanların
14 Eylül tarihinde de Millete geniş bir açıkla-
vahşi kinini, Anadolu yıllar boyunca ve hatta belki
mayla Yunan kuvvetlerinin kırılmasının sürdürü-
yüzyıllarca unutmayacaktır.”
leceğini anlattığı önemli bildiriyi yayımladı: “Kut-
Asker ve sivil ayrımı yapan ve çarpışmalar sal topraklarımızı çiğneyerek Ankara’ya girmek ve
sırasında yabancı olsalar da sivillerin zarar gör- memleket bağımsızlığının fedakâr muhafızı olan
memesini, mağdur olmamasını çok önemseyen ordumuzu yok etmek isteyen Yunan ordusu yirmi
Mustafa Kemal 9 Eylül günü Kastamonu Hava- iki gün süren pek kanlı savaşlardan sonra Hakk’ın
lisi Kumandanlığına gönderdiği şu telgrafla ye- yardımıyla mağlup edilmiştir (…) İstanbul’da o
rel yetkililerin de aynı özeni göstermelerini bek- zaman kendisine Türk hükümeti namını veren
lediğini anlatıyordu: “Amasra limanına fırtına fakat yabancılara hoş görünmek gayretiyle Türk
nedeniyle iltica eden ve alelade bir tüccar malı milletinin en kutsal menfaatlerini ayaklar altına
olduğu bildirilen motorun, mürettebat ve yolcu- alan vatan sevdasından yoksun birtakım devlet
ları olan İngilizlerin tutuklanmasından bir yarar adamlarının canice hoşgörüsünden yararlanarak
beklenmediği gibi, özellikle cephane nakleden İzmir’e çıkan düşman bundan önce de İnönü’nde
deniz araçlarımızın karşılık olarak kovalanması ve Dumlupınar›da tekrar tekrar Türk kararlılığı
ve tutuklanması konusunda İngilizlere bir ne- ve inancı karşısında ezilmiş ve mağlup edilmişti.
den ve örnek olacağından uygun görülmemiştir. Ancak, bu derslerden ibret almayan ve hiçbir
Motorla beraber yolcularının da serbest bırakıl- hakka dayanmayarak kutsal vatanımıza tecavüz
ması ve bu serbestinin de ancak özel bir iyi niyet etmekte ısrar eden Yunanlılar bu defa Kral Kons-
davranışımızdan ibaret olduğunun uygun bir yol tantin’in saltanat hırsını tatmin için memleket-
göstericilikle anlatılması da gereklidir.”6 lerinin bütün kaynaklarını açtılar ve para, asker,
malzeme konusunda hiçbir fedakârlıktan çekin-
İlerleyen günlerde orduya izlenecek yol
meyerek aylarca hazırlandılar. Ayrıca Doğu’daki
haritasını bildiren Mustafa Kemal işgalcilerin
siyasi çıkarlarını korumak için masum kanların
ilerleyişini durduran birliklere: “Düşmanın 12/13
dökülmesini arzu eden bazı yabancı dostlarının
Eylül gecesi bütün kuvveti ile Sakarya batısına
gizli ve açık yardımlarına, kışkırtmalarına dayan-
geçmesi olasılığı yüksektir. Bu durumda bütün
dılar. Bu biçimde vücuda getirdikleri muntazam
ordunun derhal düşman üzerine atılması karar-
ve donatılmış büyük bir ordu ile pervasız Anado-
laştırılmış olduğundan bütün gruplar geceleyin
lu içlerine saldırdılar. Düşünmediler ki, Türklerin
bile düşmanla yakından temasta ve saldırıya
vatan sevgisiyle dolu olan göğüsleri kendilerinin
hazır bulunacaklardır” buyruğunu verdi. Ayrı-
alçak ihtiraslarına karşı daima demirden bir du-
ca, düşmanın geride herhangi bir hatta bek-
var gibi yükselecektir. Gerçekten milletimiz düş-
lemesine ve düzene girmesine engel olmak ve
manın hazırlıklarına karşılık için hiçbir özveriden
çekilmeyi kesin yenilgiye uğratmak gerektiğini
çekinmedi, ordumuzu takviye için para, insan,
bildirdi. 13 Eylül günü de bütün illere Garp Cep-
silah, hayvan, araba velhasıl her ne gerekliyse
hesi Komutanı İsmet İnönü’den gelen “23 Ağus-
büyük bir arzuyla bol bol sağladı. Avrupa’nın en
tos 1921’den beri süren Sakarya Meydan Savaşı
mükemmel araçlarıyla donatılmış olan Konstan-
TBMM Ordusu’nun kesin muzafferiyetiyle so-
tin ordusundan ordumuzun teçhizat itibariyle de
nuçlanmıştır (…) Düşmanı ara vermeksizin takip
geri kalmaması ve hatta ona üstünlük sağlaya-
ediyoruz.”7 açıklamasını gönderdi.
bilmesi gibi inanılmaz mucizeyi Anadolu halkının
Sakarya nehrinin doğusunda düşman- fedakârlığına borçluyuz. Milli maksat uğrunda
dan eser kalmadığının altını çizerken 8 bütün millet bireylerinin özel çıkarlarını değersiz görme
vekâletlere ve komutanlıklara yolladığı genel- konusunda gösterdikleri harikalar, torunlarımı-
geyle “en son Yunanlıyı yok etmek için” genel zın ve gelecek kuşaklarımızın her zaman övünç
seferberlik ilan edip 14-15 Eylül’den başlayarak sermayesi olacaktır. Bu genel gayretler sayesin-
amaca ulaşana kadar silah altında bulunan sınıf- dedir ki, ordumuz ölümü hiçe saymak için hiçbir
lardan başkalarının da gerekli durumlarda silah dakika tereddüt etmeyecek biçimde yüksek bir
altına alınacağını duyurdu. 9 Bu arada Batı Cep- manevi kuvvetle düşman üzerine atıldı.
hesi Komutanlığına bir yazı göndererek gönüllü
Canımızı, namusumuzu almak üzere Hayma-
olarak gelip kimisi er olarak savaşa katılan Mil-
na ovalarına kadar gelen düşman erlerinin esir
düştükleri zaman yardımsever askerlerimizden
6 Atatürk’ün Bütün Eserleri, s. 378 (Bks: Belge 2)
ilk dilek çığlığı olarak bir parça ekmek istemeleri
manzarası, kibirli düşmanlarımızın sonunu gös-
7 Tamim Telgraf.. s.407 teren manidar bir levhadır. Bu derece kararlı bir
8 Nutuk, s. 618 özveri hissi ile topraklarını savunan milletimiz ne
9 Atatürk’ün Tamim Telgraf ...s. 408 kadar övünse haklıdır (…) Hiç kimsenin hakkına
tecavüz etmek istemediğimiz gibi, diğerleri tara- zin başlı kısmında ordunun esas öncüsü dene-
fından da hayat hakkımıza ve bağımsızlığımıza bilecek örgüt şekillenmeye başlamıştı. Fakat,
riayet olunmasından başka bir davamız yoktur. düşman buna mutlaka engel olmak için fırsat
Milli sınırımız içinde yabancı müdahaleden kur- kolluyordu. Ordunun vücut bulmasını kendi
tulmuş olarak her uygar millet gibi özgür yaşa- menfaatlerine aykırı gören bazı hainler, İstanbul
maktan başka bir amacı olmayan Türk milletinin yüksek makamlıları, İstanbul’un daima gafil
yasal hakkı sonunda insanlık ve uygarlık dünyası ricalinin, tavrı ve hareketinden de istifade ederek
tarafından teslim olunacaktır. Ancak, silahlarımı- hükümetinize isyan etti ve düşmanlara katıldı (…)
zı amacımıza tamamen ulaştıktan sonra bıraka- Artık düşmanlarımız inanmışlardı ki, bu kuvvetli
cağımızdan, pek yakın olan bu mutlu ana kadar ordu, oluşma halinde bulunan ve hazırlıklarını
eskisi gibi bütün millet bireylerinin olanca çaba bitirmeye zaman bulamayan TBMM Ordusu›nu
ve özveri göstermesini beklerim.”10 tamamen ortadan kaldıracak, memleket ve
milletimizi yok etme konusundaki kararlarının
İllerden gelen kutlamalar, “Ordu, milletini
uygulanmasına hiçbir engel bırakmayacaktır(...)
böylece manen ve maddeten kendisine yardımcı
Öyle birtakım emeller peşinde, o kadar hayaller
gördükçe göstere geldiği fedakârlıkta daha pek
arkasında geziyordu ki, bu mağlubiyeti bir tür-
çok ileri gidecektir” diyen Mustafa Kemal ve ar-
lü kendi kendine itiraf etmek istemiyordu (…)
kadaşlarını sevindirdi. 16 Eylül 1921 günü İsmet
TBMM Ordusu’nun Sakarya’da kazanmış oldu-
İnönü’ye Rusya’nın Ankara elçisinin gönderdiği
ğu meydan muharebesi pek büyük bir meydan
kutlama telgrafını iletti. Bu arada cepheye ge-
muharebesidir. Harp tarihinde benzeri belki ol-
lenlerin geride kalan ailelerini unutmadı. Ailelere
mayan bir meydan muharebesidir (…) Zaten bu
yardım edilmesi için ilgililere emir verdi. Aldığı
milletin evladı başka türlü tasavvur edilemez. Bu
haberler onu mutlu etti: “Geride millete emanet
milletin evlatlarının fedakârlıkları, kahramanlık-
olan asker aileleri ne derece kolaylıklara erişirse
ları için ölçü bulunamaz. Erlerimiz hakkında yeni
cephedeki kahraman askerlerimizin göstere gel-
bir şey eklemek isterim. Kahraman Türk neferi
mekte oldukları özveri de o oranda artacaktır.”
Anadolu muharebelerinin manasını anlamış,
Ertesi gün Ankara’ya giden Mustafa Kemal coşku
yeni bir ülkü ile muharebe bitmiştir (…) Böyle
ile karşılandı. Yeni Gün gazetesine açıklama yaptı:
evlatlara ve böyle evlatlardan meydana gelen
“Milletin azim ve iradesini temsil eden ordumu-
ordulara sahip olan bir millet elbette hakkını ve
zun kahramanlığı, bu defa azami kuvvetiyle gelen
bağımsızlığını bütün manasıyla korumakta ba-
düşmanı bir daha mağlup etti. Bağımsızlığın gü-
şarılı olacaktır. Böyle bir milleti bağımsızlığından
vencesi olan kati zafer yolundayız.”
yoksun etmeye kalkışmak hayal ile iştigaldir (…)
Sakarya’nın sonuçlarına Afrika’da Asya’ya Düşmanın pek büyük gayretlerle, fedakârlıklarla
sevinenlere de “Doğu milletlerinin hayat hakkını vücuda getirdiği ve diğer bazı devletlerin de
ve bağımsızlığını savunma uğrunda giriştiğimiz büyük yardımlarıyla pekiştirdikleri, gerçekten
bu büyük mücadelenin yakın dönem süresince eksiksiz ve güçlü ordularını mağlup etmek için
hak ve adaletin kutsal zaferleriyle sonuçlanması kendimizde bulduğumuz kuvvet ve kudret dava-
hakkındaki inancınıza içtenlikle katılırım.” diye- mızın yasallığındandır. Hakikaten, biz, milli sını-
rek teşekkür etti Mustafa Kemal.11 rımız dahilinde özgür ve bağımsız yaşamaktan
başka bir şey istemiyoruz. Biz, Avrupa’nın diğer
19 Eylül’de TBMM’de milletvekillerine Sa- milletlerinden esirgenmeyen hukukumuza teca-
karya Meydan Muharebesinden önceki durum vüz edilmemesini istiyoruz. (1.) Dünya Savaşı’n-
ve çarpışmalar hakkında geniş açıklamayı yap- da dahil olduğumuz zümrenin mağlup olması
tı: “Mütareke zamanında memleket ve milletin yüzünden uğramamız lazım gelen cezayı, Suriye
hayatını müdafaa etmek için, elimizde mevcut ve Irak gibi geniş memleketlerimizin yönetimi-
olan bütün vasıtaları almak hususunda teşeb- ni ve mukadderatını belirleme hakkını o mem-
büs etmedikleri hiçbir vasıta kalmamıştır. Haki- leketler halkına terk etmek suretiyle egemenlik
katen ordumuz dağıtılmış ve elimizde silahımız, hukukumuzdan vazgeçerek çekmiş bulunuyo-
topumuz, hemen hemen yok denecek bir hale ruz. Hiçbir mağlup devletten bu kadar geniş ve
getirilmişti. İşte böyle bir zamanda idi ki; düş- bu kadar zengin memleketler alınmamıştır. Bu
manlar maksatlarını tamamen temin etmek araziyi bizden almak için idaremiz aleyhine yö-
için Yunan ordusunu memleketimize saldırt- neltilen hususların tamamı dayanaksızdır ve gö-
tılar. Bu sırada düşman karşısına çıkabilenler, rünüşteki sebeplerden ibarettir. Çünkü bugün
yalnız kalp ve vicdanları yurtseverlik ateşiyle işgal altında bulunan bu memleketlerdeki hal-
dolu millet bireyleri olmuştu (…) memleketimi- kın, uygar olduğu iddia olunan idarelere karşı
tekrar tekrar isyan etmekte olmaları ve bütün
10 İbid. S.410-11 kalp ve vicdanlarıyla tekrar bizim idaremizde bu-
lunmak arzusunu göstermeleri, bizim kötü ida-
11 Kutlama telgraflarının bazıları için bkz: Atatürk’ün
Tamim Telgraf.... s 412-416 remiz hakkında öne sürülen, duyurulan hususla-
rın ne dereceye kadar hakikatten uzak olduğunu “Kazanılan bu başarı yüksek heyetlerinin ira-
tamamen kanıtlar (…) Bütün dünya bilmelidir ki; desiyle kuvvet bulan ordumuzun iradesi saye-
sakin ve uyumlu yurttaşlar daima himaye edil- sinde düşman ordusunun iradesinin kırılması
miştir ve daima himaye edilecektir. Hıristiyan suretiyle tecelli etmiştir. Dolayısıyla ödüllerinizin
unsurlardan olanların İslam vatandaşlardan bir doğru muhatabı yine ordunuzdur.
farkı yoktur. Aynı hukuka sahiptir ve sahip kala-
Milletimizi yabancıların elinde köle olmuş gör-
caktır. Düşmanlarımızın diğer iddiaları da bu arz
memek için giriştiğimiz bu muharebede Sakar-
ettiklerim gibi asılsız ve esassızdır.”12
ya muzafferiyeti gibi adı daima anılacak. Yeni ve
Mustafa Kemal, bütün dünyanın Türklerin büyük bir zafer kazandınız(...) Sakarya boyunda
barış için savaştığını bilmesini istiyordu. Nitekim verdiğimiz muharebe, birçok önceki muharebele-
bunu konuşmasında da vurgulamaktan geri kal- rimizde olduğu gibi anavatanın yalnız bir köşesini
madı: “Yunanlıların uygarlığı, yangın, mazlum ufak veya büyük bir parçasını tehlikeye düşürmü-
insanların kanına, malına, canına, ırzına teca- yordu. Orada biz bütün memleket, bütün varlığı-
vüz ve masum kadın ve çocukları katletmektir. mız ve bağımsızlığımız pahasına denecek kadar
İtilaf devletlerinin gözleri önünde cereyan eden önemli büyük bir muharebeye giriştik. 22 gün 22
bu kötülükler, Yunanlıların Anadolu’ya getirmek gece bir milletin bağımsızlık fikriyledir. Milletin is-
istedikleri uygarlığın iğrenç eserleridir. Biz tam tila ve yağma fikri birbiriyle boğuştu. Sizin başını
tersine herkesle barış yapmak istiyoruz. Barış eğmeye razı olmayan bağımsızlık fikriniz, mağrur
yoluyla hukukumuzu temin etmek için her yola ilerleyen düşmanı çekilmeye mecbur etti. Kızgın
başvurduk. Bu konuda hiçbir kusur etmedik. bir ufuk üzerinde tüten ve yanan yüzlerce köyle-
Fakat, bizim bütün iyi niyetlerimizi, ciddiyetimizi rimizi arkasında bırakarak düşman ordusu ceza
uygarlık dünyası gözünde gizlediler ve ancak il- önünde kaçan bir cani gibi geldiği yerlere gidiyor.
kel kavimlere uygulanabilir davranış ile ve çocuk- Halbuki o bir muharebe değil yalnız bir akın dü-
ça birtakım anlamsız tehditlerle bizi karşıladılar. şünüyordu. Fikir ve imanın kadir ve mutlak kuv-
Efendiler, bütün dünyanın bilmesi gereklidir ki: vetine kazandığınız zafer kadar büyük bir delil
Türk halkı, TBMM ve onun hükümeti, uşak mua- olamaz. Mazlum milletimizi tarihinin en tehlikeli
melesine tahammül edemez. Her uygar millet ve bir zamanında yeniden ışığa ve kurtuluşa kavuş-
hükümet gibi varlığının, özgürlük ve bağımsızlı- turan bu muharebede, sizin başkumandanınız ol-
ğının tanınması isteğinde kesinlikle ısrarlıdır. Ve maktan dolayı bir insan kalbi için mukadder olabi-
bütün davası da bundan ibarettir. Biz cenk taraf- lecek en derin sevinç ve iftiharı duydum.
tarı değiliz. Barış severiz. Ve bir an evvel barışın
Kumandanlara: Tehlike büyüdükçe yükselen
tesis olduğunu görmek ve ona yardım ve hizmet
azim ve tedbiriniz derin ve hassas zekâlarınızla
etmek isteriz (…) Dolaysıyla itilaf devletleri dahi
muharebenin muvaffak bir surette sevk ve ida-
milli varlığımızı ve bağımsızlığımızı tanıdıkları
resinde gösterdiğiniz olağanüstü liyakat için
takdirde onlarla da aramızda hiçbir anlaşmazlık
nedeni kalmayacaktır ve derhal barış ve müna- Subaylara: Trablusgarp, Balkan ve Cihan Har-
sebetler tesis edilebilir. Açık ve hakiki cephemizi bi’nden henüz çıkmış iken bir ateşten diğerine
tamamen arz edebilmek için işte bu kürsüden ve geçerek milletin bağımsızlık mücadelesinde tut-
geniş yasama, yürütme yetkisine sahip olan yük- tuğunuz mevki genç ve aziz başlarınız üzerinde
sek heyetinizin başkanı sıfatıyla bildiririm ki: Biz dönen yeni ölüme karşı gösterdiğiniz küçümse-
cenk değil, barış istiyoruz. Barış yapmaya hazırız me ve kalplerinizde ışıldayan ve bize zafer yolu-
ve bence buna engel hiçbir sebep yoktur(…)son muzu aydınlatan millet aşkını bütün bir heye-
sözü söylemiş olmak için arz ederim ki: Ordu- canla seyrettiğim sayısız kahramanlıklarınız için;
muz, vatanımız dahilinde bir tek düşman neferi
bırakmayıncaya kadar takip, baskı ve taarruzuna Neferlere: Kurtuluş için yaptığımız bu savaş-
devam edecektir.”13 tan çok daha evvel sizi başka muharebe mey-
danlarında da tanımış idim. Dünyanın hiçbir or-
Bu konuşma ile aynı gün TBMM’de Mustafa dusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha
Kemal’e Mareşal Rütbesi ve Gazilik unvanı veril- sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Her zafe-
mesi önergesi okundu, oy birliği ile kabul edildi. rin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı
20 Eylül’de tarih yazan orduya aşağıdaki bildiriy- senindir. Kanaatinle, imanınla, itaatinle, hiçbir
le teşekkür etti Gazi Mustafa Kemal: 14 korkunun yıldıramadığı demir gibi pek kalbinle
düşmanı nihayet alt eden büyük gayretin için
minnet ve şükranımı söylemeyi nefsime en aziz
12 19 Eylül 1921, S. D I, Ankara 1961, s. 174-187 bir borç bilirim. Sizin gibi kumandanları, subay-
13 ibid ları, neferleri olan bir milletle yad elleri altında
köle olmak mümkün değildir. Bu defa TBMM’nin
14 Çok anlamlı olduğundan hiç kesmeden ama kolay
anlaşılması için Türkçeleştirerek verdiğim bu bildirinin
hakkımda yeni bir rütbe ve Gazi unvanıyla te-
özgün şekli için bkz: Tamim Telgraf ..... s 413-414 celli eden iltifat ve tevcihi doğrudan doğruya
size aittir. Milletin verdiği bu rütbe ile yükselen Aç susuz; elbiseleri yırtık, ayaklarında çarık,
ordu, en şerefli ve en ulu bir gaza ile mümtaz derme çatma silahlarıyla yokluğun içinden gelen
olan yine ordudur. Sizin kahramanlığınızla, sizin Mehmetçiklerin “Güzel günler göreceğiz çocuk-
gösterdiğiniz nihayetsiz fedakârlıklar pahasına lar/ Güneşli günler göreceğiz” inancıyla yazdığı
kazanılan bu büyük muzafferiyetin millet tarafın- bir milletin yeniden doğuş destanıydı, Sakarya.
dan takdirine işaret eden bu unvanı ve rütbeyi
Sakarya savaşındaki kanıyla canıyla suladığı
ancak size mal ederek bütün askerlik hayatımın
zaferin meyvelerini, (iki yıl sonra kendi göbek
en büyük iftihar öz varlığı olarak taşıyacağım.”
bağını kendisi keseceği) Ekim ayında toplamaya
Ankara’da zafer konuşulurken 19 Eylül’de başlayacaktı, Türkiye.
İstanbul Hükümeti barış girişiminde bulunma
adına bir toplantı yaptı. Padişahın gölgesi Sad-
razam Tevfik Paşa’nın Yunanlıların Anadolu’yu
boşaltmaları koşuluyla Trakya’nın Yunanistan’a
bırakılmasını savunduğunu öğrenen Gazi Mus-
tafa Kemal, İstanbul Hükümeti’ni şu sözlerle
uyardı: “Barış görüşmelerinin zamanı değildir.
Kahraman ordumuz zafer kazanmıştır. Yunan-
lılara ve müttefiklere kendi koşullarımızı kabul
ettirebilecek durumdayız. Bu koşullar, Yunanlıla-
rın İzmir’le Trakya’yı tamamen boşaltmalarını ve
Müttefiklerin İstanbul’la Anadolu’yu terk etme-
lerini de kapsayacaktır!”
Sakarya Meydan Muharebesi’nde bıçak sırtın-
da kırık kaburgasıyla savaşan Mustafa Kemal’in
10 Eylül günü çekilen fotoğrafına yansıyan ayak-
kabısı altındaki pençe, ne büyük zorluklar içinde
başarı elde ettiğini gösteriyordu. Annesini, kız
kardeşini, manevi evladı Abdürrahim’i “önce
vatan” diyerek işgal altındaki topraklarda bıra-
kan Mustafa Kemal, sağlık haberini ve kutlama
mesajını aldığı ailesine şu yanıtı verdi: “Benim
için dünyevi ödüllerin en yücesi olan kutlama-
larınızla mutlu oldum. Sizi görmek konusundaki
özlemimin derecesi anlatılmaz. İlk fırsatta sizleri
buraya getirtmeye girişeceğim. Tam bir dinginlik
ve dinlenmeyle haberimi beklemenizi ve mem-
leketimizin kurtuluşuna yönelik dualara devam
etmenizi rica ile ellerinizden ve Makbule’nin göz-
lerinden öperim.”
Mustafa Kemal’in “Melhame-i Kübra”, “Bü-
yük Kanlı Savaş”, arkadaşlarının “Büyük Kan
Seli” dedikleri Sakarya Meydan Muharebesi
kurtuluşun önsözüydü. 22 gün, 22 gece aralık-
sız süren; Kurtuluş Savaşı boyunca en fazla er
ve subay şehidi verdiğimiz bu savaşla 1683’de
Viyana önünde başlayan Avrupa saldırılarıyla,
diplomatik oyunlarıyla süren 236 yıllık geri çe-
kiliş son buldu.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın yazdığı Ruhi Su’nun
seslendirdiği “Sığmazken atalarımız güne, yarı-
na,/ Düşmüşüm ben, düşmüşüm ben el kapıla-
rına/ Daha üç yüz yıl önce, omuzlarımızda gök
yarısı bayraklar/ Eğilirdi bu ülkenin burçları uy-
garlığımıza” dediği ülkelerin Türkleri Orta As-
ya’ya sürme, tarih sahnesinde silme, tutsak ve
uzak etme düşünü yıktı, kaburgası kırık, postalı
pençeli Gazi Mustafa Kemal.
açıklamıştır: ‘‘Efendiler, yaptığımız ve yapmakta olduğumuz kendi kurduğu fabrikalarla sınırlı kalmamış; bankaların,
inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen asri yabancı yatırımcıların, devlet destekli özel sektörün, ülke
ve bütün mana ve eşkaliyle medeni bir heyeti içtimaiye haline içinde bulunan zengin ve mal varlıklı kişilerin kurmuş ol-
isal etmektir, inkılabatımızın umdei asliyesi budur.’’9 duğu fabrikalar olarak devam etmiştir. Kurulan bu fabri-
Yazımızın asıl konusu olan ‘‘Devletçilik’’ toplumsal, kalarla ülke büyük bir yol kat etmiş, kendi ekonomisine ve
ekonomik ve kültürel kalkınmanın gelişimindeki yöntem- yerli mal oranına büyük ölçüde katkı sağlamıştır.
dir; ulusun çıkarı için devletin ekonomik alanı, sosyal yaşa- 28 Mayıs 1927 yılında Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun çık-
mı ve refah seviyesini geliştirmesidir. Mustafa Kemal, Dev- ması ile birlikte devlet, yatırımcılara büyük oranda destek
letçilik ilkesini şu şekilde tanımlamıştır: ‘‘Türkiye’nin tatbik ve kolaylık sağlamıştır. Yatırımcıların yetersiz oluşu, ser-
ettiği devletçilik sistemi 19 uncu asırdan beri sosyalizm naza- maye eksikliği, altyapının yeterli olmaması, savaştan do-
riyatçılarının ileri sürdüğü fikirlerden alınarak tercüme edil- layı iş gücünün büyük oranda azalmış olması gibi sebep-
miş bir sistem değildir. Bu, Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğ- ler Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun yetersiz kalmasına neden
muş. Türkiye’ye has bir sistemdir. Devletçiliğin bizde manası olmuştur. Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun yetersiz kalması ile
şudur: Ferdlerin hususi teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini birlikte devletçilik ilkesinin sınırları genişletilmiştir.
esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin Cumhuriyet’in ilk yıllarında ve gelecek yıllarında sana-
bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önün- yi ve kalkınma projeleri yapılmış, devletin hızlı bir şekilde
de tutarak memleket iktisadiyatını devletin eline alması...‘’10 kalkınması hedeflenmiştir. Bu bağlamda ilk sanayi planı 17
Atatürk’ün devletçiliği, özel sektörün yetersiz kaldığı Nisan 1934 yılında ‘‘ Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı ‘’ adıyla
alana devletin el atarak o alanda hem özel sektörün des- çıkarılmıştır. Bu planın amacı ileriki beş yılda Türkiye Cum-
teklenmesini hem de devletin kendi eli ile devlete katkıda huriyeti’nin sanayi açığını hızlı bir şekilde düzeltmek ve
bulunmasını sağlar. Cumhuriyet kurulduktan sonra ikti- ülke ekonomisini kalkındırmaktır. Devlet tarafından Sanayi
dar, ülkeyi ivedi bir şekilde toparlamayı hedef edinmiş- Planı’na ve yatırımcılara destek olmak için Sümerbank ku-
tir. Bu bağlamda devletçilik ilkesi toplumun ihtiyaçlarına rulmuştur ancak ‘‘Sümerbank’’ tek başına yeterli olama-
göre şekillenmiştir. Mustafa Kemal Ankara’da verdiği bir dığından yükünü hafifletmek için ‘‘Etibank’’ kurulmuştur.
söylevde halka yapılacak girişimleri ve bu girişimlerin de- Atatürk’ün Devletçiliği destekçi bir yapıya sahiptir, özel
vamlılığını şu şekilde açıklamıştır: sektörün ekonomiyi canlandırmasına önemli ölçüde des-
Memleketimiz üzerinde istilâ emellerini besleyecek olan- tek vermiştir. Bu dönemde yapılan Devletçilik hareketleri
ların her türlü ümitlerini kıracak surette, siyasette, idarede ve genç Cumhuriyet’e siyasal, toplumsal, ekonomik ve kül-
iktisatta kuvvetli olmak gerekir. Tarımımızın ve ticaretimizin türel gelişim sağlamıştır. Atatürk’ün Devletçilik ilkesi ile
geri olması, memleketimizin pek çok kısımlarının yıkık ve hal- birlikte yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti büyük bir
kımızın fakir bulunması, ulaştırma araçlarının sayılı olması, hızla toparlanmaya başlamıştır. Ekonomik kalkınma için
millî eğitimin herkese ve her yerde gereği gibi giremeyerek oldukça çaba sarf edilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün
toplumsal hayatımızın en büyük düşmanı olan cahillik ve her asırda geçerli olabilecek, kendisine her zaman uygula-
benzeri gibi sebepler, milletimizi fakir ve zayıf düşürmekten ma alanı bulabilecek ve hafızalarımıza kazınması gereken
uzak kalmamış ve kalmayacaktır. Bu yüzden, kurtuluş ve şu sözlerini unutmamak lazımdır: ‘‘Siyasi ve askeri zaferler,
bağımsızlık için yaptığımız savaşı tamamlamak ve Tanrının ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandı-
ulusumuza doğuştan verdiği istidat ve kabiliyeti en yüksek rılamazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamaz, az zamanda
derecede geliştirmek ve memleketimize bağışladığı kuvvet söner. Bu kuvvetli ve parlak zaferimizi de taçlandıracak olan
ve zenginlik kaynaklarından en büyük faydayı sağlayarak bayındırlık yolunda sonuç alabilmek için, ekonomik egemen-
güçsüzlüğümüzün sebeblerini gidermek için bundan böy- liğimizin sağlanması ve güçlendirilmesi gerekir.’’12
le hiçbir fırsatı ve vakti kaçırmayarak çalışmak zorundayız. Kaynakça
Ancak, bu çaba, yıllarca izlenip uygulanacak bir programa Arsan, Nimet. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, Türk İnkılap Tari-
dayanmaz ise, başarısızlığa mahkûmdur.’’11 hi Enstitüsü Yayınları, Ankara 2006.
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti kurul- Atatürk, Mustafa Kemal. Medeni Bilgiler, Toplumsal Dönüşüm Ya-
duktan sonra savaş sonrası harap olan fabrikaların ona- yınları, İstanbul 2008.
rılması, üretimi durmuş fabrikaların üretime başlaması ve İlbay, Süleyman Âsaf. ‘’Asaf İlbay Anlatıyor’’, Yakınlarından Hatı-
lağvedilen fabrikaların tekrar işlev kazanması için büyük ralar, der., Atatürk Kütüphanesi, Sel Yayınları, İstanbul 1955.
çaba sarf etmiştir. Ülke genelinde farklı tür ve işlevlerde İnan, Afet. Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Birinci Sanayi
fabrikalar açılmıştır. Bu fabrikalar arasında Gölcük Ter- Planı 1933, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1972.
sanesi, Ankara Fişek Fabrikası, Uşak Şeker Fabrikası ve İnan, Afet. ‘‘Kurtuluş Savaşının Bazı Belgeleri ve Atatürk’ün İnkı-
Kırıkkale Mühimmat Fabrikası sayılabilir. Mustafa Kemal lap Prensipleri’’, Türk Tarih Kurumu Belleten Dergisi, Cilt: XXXII
Atatürk vefatına kadar 46 tane fabrika açmıştır. No: 128, (Ekim 1968).
Yapılan bu fabrikalarla devletin amaçları; kendi üretimi- Resmî Gazete.
ni ve yerli malını güçlendirmek, yabancı yatırım çekmek,
Türkiye Cumhuriyeti 1924 Anayasası.
ihracatı azaltmaktır. Kurulan fabrikalar sadece devletin
Ulus Gazetesi.
Yücel, Yaşar. ‘‘Atatürk İlkeleri’’, Türk Tarih Kurumu Belleten Dergisi,
9 Arsan, a.g.e., s. 353. Cilt II, No. 204, (Aralık 1988).
10 Ulus Gazetesi, 23 Ağustos 1935, s. 5.
11 Yaşar Yücel, “Atatürk İlkeleri”, Türk Tarih Kurumu 12 Afet İnan, Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Birinci
Belleten Dergisi, Cilt: II, No.: 204, (Aralık 1988), s. 817. Sanayi Planı 1933, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1972, s. 42.
ANITKABİR DERGİSİ
ANITKABİR • YIL:
DERGİSİ 22 •22
• YIL: SAYI: 86 85
• SAYI: • TEMMUZ 2022
• NİSAN 2022 41
41
Geçmişten Seçmeler
Bu kitapta okuyucuya yalnız bu büyük Türk’ün yapılan cemiyetler durumuna geldikleri, dejenere ol-
hayret ve hayranlık yaratan başarıları anlatılmakla dukları kanısı yayılmıştır. Bir kısım parlamentolarda
kalınmayacak, bu üstün liderin dayanmış olduğu coğ- bazı parlamenterler yeniden seçilmemek korkusunu
rafi, siyasi ve etnolojik temellerde belirtilmeye çalışı- ulusun gerçek çıkarlarının üstünde tutmaktadırlar.
lacaktır.
İşte bu nedenden dolayı, Türkiye Büyük Millet
Okuyucularımıza önce İstanbul’u tanıtmaya çalışa- Meclisi’nin yapısının bütün bu kuşkuları önleyecek
cağız. Yazacağımız ilk bölüm, dünyanın bu ünlü limanı- şekilde kurulmuş olduğunu belirtmek gerçekten bir
na ayak bastığımız zaman gördüklerimiz, hissettikleri- zevktir; bunlar yalnız bankacılar ve tüccarlar değil, fen
miz olacaktır. Ertesi gün, denizden 900 metre yüksek- mensupları, serbest meslek sahipleri ve kısaca genel
likte bulunan Ankara’ya gidecek, sizlere eski ve yeni hayatın bütün kesimlerinde değer olarak belirmiş
hükümet merkezlerinin karşılaştırmasını yapacağız. kimseler arasından seçilmektedir.
İstanbul için ne söyleyebiliriz? Camileri ve saray- Bir bakıma Türkiye, kendine özgü özelliği olan bir
ları, Altın Boynuzu(Haliç) ve Boğaziçi… İşte İstanbul. yerdir ve burada çifte dil konuşulmaktadır. Karşılaştı-
ğım her memur Fransızca biliyordu. Ancak bunun da
Ankara’ya varınca, hemen Mustafa Kemal’in yap- bir sakıncası var: Bu durum, yabancıların Türkçe öğ-
tıklarını incelemeye başlayacağız. Bundan sonra, Tür- renmesine engel oluyor. Oysa Türkçe, şimdiye kadar
kiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, bütün dünyayı şaşır- öğrenmeye çalıştığım dillerin en ilgi çekici olanıdır.
tan tarihsel oluşum konusunda elde ettiğimiz bilgileri Türkiye’de İngilizce de yavaş yavaş yayılmaktadır. Fa-
daha ayrıntılı sunacağız. Sonra da Gazi Mustafa Kemal kat, eğitim ve öğretim görmüş Türklerin hemen hepsi
tarafından, Türk ulusal hayatında başarılan on bir de- Fransızca konuşmaktadırlar.
ğişimi anlatacağız. Barışsever uluslar için bu köklü
değişikliklerin en önemlisi, sanırım kurulan dostluklar 1932 ve 1933 yılları arasında Türkiye’de Amerika
olacaktır. Mustafa Kemal, Yugoslavya, Bulgaristan, Birleşik Devletleri Büyükelçisi olarak bulundum. Ama,
Yunanistan, Filistin ve İtalya gibi komşularıyla, çok hiçbir zaman kendimi bir büyükelçi olarak hissetme-
dim. Vatanımdaymış gibiydim. Elçiliğimiz görevlileri
kısa bir süre önce olan kavgalarını bir yana bırakarak,
arasındaki içten bağlantıları ve karşılıklı saygıya da-
dostluklar kurmayı başarmıştır.
yanan ilişkileri de burada zevkle belirtmek isterim.
Türkiye’ye gönderilen bütün elçiler, yabancı devlet Başta elçiliğimiz müsteşarı G. Howland Shaw ile ikinci
temsilcileri, çok anlayışlı ve pek nazik Dışişleri Bakanı sekreter Eugune M. Hilke olmak üzere, üçüncü sekre-
Tevfik Rüştü( Aras) Bey tarafından dostça ve içtenlikle ter Robert D. Coe, ataşe olan oğlum Gibbs W. Sher-
karşılanırlar. Ancak, Tevfik Rüştü Bey’le ilişkilerimiz, rill, askeri ataşe Albay Jesse Duncan Elliot, yardımcısı
birçoklarımız için, bakan-elçi ilişkilerinin çok ötesinde, Yarbay John Alden Crane, elçiliğimizin en eski görevlisi
kişisel dostluklara kadar uzanmıştır. olan ve on iki yıldan beri Türkiye’de bulunan Ticaret
Ateşemiz Julian E. Gilespie’nin dostluklarını unutma-
Ayrıca, savaş alanlarında ve Lozan Barış Konfe-
yacağım; ortak çalışmalarımızı her zaman tatlı bir anı
ransı’ndaki başarılarını daha Türkiye’ye gelmeden
olarak saklayacağım çalışma arkadaşlarımdı.
önce duyduğumuz Başbakan İsmet (İnönü) Paşa ile
de yakın ilişkiler kurmuştuk. Başbakan İsmet Paşa’nın
başında bulunduğu hükümetin üyeleri, bizzat Musta-
fa Kemal tarafından Türkiye’nin en liyakatli adamları
arasından çok yerinde bir isabetle seçilmiştir. Ben,
gördükleri işler bakımından, dünyanın hiçbir yerinde
bu bakanlardan üstün kimselerden kurulu bir kabi-
nenin bulunmadığını söylemek cesaretini gösterebi-
lirim.
Bakanlar Kurulu 317 üyeden oluşan Büyük Millet
Meclisi’nden seçilir. Türkiye’de Âyan olmadığı için, Bü-
yük Millet Meclisi’nin üstünde senato ya da herhangi
bir kuruluş yoktur.
İşte bu konu bizi Büyük Millet Meclisi’ne getirdi.
Büyük Millet Meclisi’nden söz ederken, bu Mec-
lis’in başka ülkelerdeki benzerlerinden farkı üzerinde
de durmakta yarar vardır; şimdi birçok ülkenin ka-
muoyunda parlamentolara karşı bir akım belirmiştir.
Çünkü, bunların bir kısmının yalnız siyasi tartışmalar
Ankara Yenimahalle’de Dr. Ufuk Ege Anaokulu okul öncesi öğretmenleri Seden Erkan ve Sinem Örenli
tarafından, çocuklara Atatürk sevgisini aşılamak için başlatılan “Atatürk’e Vefa Valizi” projesi kapsamında, 3
valiz, 45 şehirde 103 okulu gezmiştir. Öğrencilerin Atatürk için yaptığı projelerle doldurulan valizlerden çıkan
çalışmalar 23 Nisan ve 19 Mayıs’ta sergilenmiştir. Anıtkabir Derneği tarafından bu anlamlı proje desteklenmiştir.
1. Genel Kurallar:
A. Anıtkabir Dergisi üç ayda bir çıkarılmakta, 1000 adet basılmaktadır. Dergide Atatürk ile ilgili ya da
ilişkilendirilen araştırma yazıları, makaleler ve şiirlere yer verilmektedir.
B. Dergiye gönderilen yazılar, daha önce başka yerde yayımlanmamış olmalıdır.
C. Yazılar, Anıtkabir Derneği Yayın Kurulu tarafından incelenip yayımlanmaya değer görülürse yine
aynı kurul tarafından belirlenecek zamanda yayımlanır. Yayımlanmayan yazılar iade edilmez.
D. Yazıların içeriğinden yazarları sorumludur
E. Yayın Kurulunca yazılarda düzeltmenin yapılması durumunda yazarın oluru alınır. Eğer yazar olur
vermez ise yayımlanmaz.
F. Yazarlar kendilerini tanıtıcı bilgileri (unvan ve görev, kurum, haberleşme adresi, telefon ve
belgegeçer numaraları, bir fotoğraf, e-posta adresi) yazılarıyla birlikte Anıtkabir Derneğine gönderirler.
G. Daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış, özgün olan ve Anıtkabir Derneği Yayın Kurulu tarafından
yayımlanması uygun görülen yazıların sahiplerine 500 TL telif ücreti ödenir ve 5 adet dergi ücretsiz
olarak gönderilir.
(1) Kitap
Yazarın adı ve soyadı, kitabın adı (italik yazılmalıdır), varsa cilt numarası, varsa baskı numarası,
basıldığı kent, basan kurum ya da basımevi / yayınevi, basıldığı tarih, sayfa numarası. (Ör. Falih Rıfkı
Atay, Çankaya, İstanbul, Bateş Yayınları, 1980, s. 30.)
(2) Makale
Yazarın adı ve soyadı, tırnak işaretleri içerisinde makalenin başlığı, makalenin yayımlandığı derginin
adı (italik yazılmalıdır), büyük romen rakamlarıyla cilt numarası, dergi numarası, parantez içinde derginin
tarihi, sayfa numarası. (Ör. Fuat Pekin, “Atatürk ve Lyautey”, Belleten, C. XX, No. 80 (Ekim 1956), s. 634.)
F. Sayfaların altında sayfa numaraları verilir.
G. Kısaltma kullanılacaksa; metinde ilk geçtiği yerde ve bir kez olmak üzere kısaltmanın açık ve tam
anlatımı yazılır ve kısaltma parantez içerisinde belirtilir. Ör. Türk Dil Kurumu (TDK).
H. Yazar adı ve soyadı yazının ilk sayfasının sağ üst köşesine italik, koyu 12 punto ile yazılır ve yanına
(*) işareti konulur, unvan ve görev yeri (*) işareti ile dipnotta belirtilir.
-oOo-