You are on page 1of 52

BİRİNCİ PERDE

BİRİNCİ TABLO

Akıl hastanesinin önü. Sokak. Ön sahne. Arka planda hastanenin damı önünde hastanenin
duvarı, ortada geniş iki kanatlı bir kapı vardır. Bu kapı hiç kullanılmaz. Onun yanında ufak bir
kapı vardır, bu kapı kullanılır. Sokakta dört tekerlekli elle sürülür bir çöp arabası durur.
Arabanın üstünde “Çöp” yazılıdır. Duvarlar ve çevre hep eski ve haraptır.

(Don Floriano çok güzel, genç bir asilzade, soldan içeri koşarak girer, bir şeyden kaçar
gibidir, kol paça bir yanda. Onun arkasından Don Valerio girer. O da genç bir asilzadedir,
ama onu üstü başı temiz ve düzgündür.)

Floriano- Valerio, dostum benim.

Valerio- Ne var? Ne oldu Floriano? Bu halin, bu solgun yüzün, kuşkulandırıyor


beni.

Flariano- Seni bir ağabey gibi severim, bilirsin, ama, ben, ben…bir…

Valerio- Söyle ne var?

Foriano- Ben bir cinayet işledim.

Valerio- Aman Tanrım.

Floriano- Birini öldürdüm.

Valerio- Kimi?

Floriano- Yalnızız, değil mi?

Valerio- Evet. Evet.

Floriano- Bir adamı öldürdüm. Mutsuzluğuma bak. Hayır hayır.

Valerio- Kimi öldürdün söyle canım.

Floriano- Adını anmak bile korkutuyor beni. Benim için kurtuluş yok artık.

Valerio- Korkudan yarı ölmüş gibisin zaten.

Floriano- Dinle bak. Yakalamayayım diye Saragossa’dan buraya, Valencia’ya


koşarak geldim. Köylere, kentlere uğramadan yan sokaklarda dolandım.
Valencia’ya gelince, korkudan sana bile uğrayamadım.

Valerio- Bırak bunları öldürdüğün adamın adını bilmek istiyorum. Kimi


öldürdün, onu söyle.
Floriano- Kimi mi? Hayır, hayır… of! (Çöp arabasının üstüne atar kendini)

Valerio- Uzatma Floriano. Bana güvenmiyor musun yoksa? Yoksa alay mı


ediyorsun benimle? Söyle hadi.

Floriano- Kimi öldürdüm biliyor musun? Prens Raynero’yu…

Valerio- Ne diyorsun? Olamaz!

Floriano- Haksız mıyım korkmakta? Düşün: orta halli bir asilzade, geleceğin
Kralını öldürüyor!

Valerio- Kötü, çok kötü. Onlar güçlü, sen güçsüzsün. Kurnazlık neye yarar?
Dünyanın öbür ucuna kaçsan gene yakalarlar seni.

Floriano- En güvendiğim insan böyle konuşursa, ne yaparım? (Bitik bir halde


arabanın okuna oturur)

Valerio- Saçmalama Floriano! Kurtulman için, gerekirse, hayatımı bile veririm.


Ama kurtuluş yolu göremiyorum… Nerede öldürdün onu, niçin
öldürdün?

Floriano- Kötü bir tesadüf bir kadının kapısı önünde karşılaştırdı bizi… İşte
orada öldü Prens.

Valerio- Allah cezasını versin şu kadınların.

Floriano- Biri vardı yanında. Görmeliydin o şımarık, o umursamaz hallerini. Beni


görünce, zorbalaştı. Küçümseyen bir bakışla süzdü beni, sonra kılıcını
çekip üstüme yürüdü. Bir aslana saldırıyordu sanki. Karanlığa, dar bir
sokağın içine kaçtım, ben de çektim kılıcımı karşılaştık… Kılıcım
hafifçe boğazına değdi değmedi, Prens yıkıldı yere.

Valerio- Zavallı dostum… Ne talihsizlik.

Floriano- Ancak o zaman anladım kim olduğunu… Son sözü şu oldu “ Bahtsız
adam, dedi, kimi öldürdüğünü biliyor musun? Ama üzülme. Ölümüme
ben sebep oldum.”

Valerio- Güzel.

Floriano- Evet, güzel ama kim inanır buna? Kaçtım oradan, zebaniler
kovalıyormuş gibi kaçtım. Tan yeri ağarmadan Saragossa çok gerilerde
kalmıştı.

Valerio- Çılgınlık etmişsin. Nasıl koruyacağım seni bilmiyorum. Evimde


saklayamam seni, Krala karşı gelmek olur, çıkar bir yol görmüyorum.
(Gözü hastanenin kapısına ilişir) Dur... aklıma bir şey geldi… güç bir
şey, söylediğim zaman senin de aklın hemen yatmayacak. Ne var ki,
başka çıkar yol yok. Söyle bakalım Floriano, deli taklidi yapabilir
misin?

Floriano- Keşke gerçekten çıldırsam, daha iyi.

Valerio- Dinle öyleyse: Burada Valencia’da bir hastane vardır. Ruh hastalarına
iyi bakılan bir yer. Biz de tam kapısının önündeyiz onun. Oraya
sığınmakla düşmanlarının elinden kurtulmak istemez misin? Şeytanın
aklına bile gelmez seni burada aramak.

Floriano- Yaşa Valerio öyle ya, deliyim derim. Ama delilik nasıl olur?

Valerio- Basbayağı canım.

Floriano- Nasıl basbayağı?

Valerio- Şöyle mesela: (İki türlü deli taklidi yapar, bunlar inandırıcı değildir) Ya
da Ba, ba, ba… dersin.

Floriano- (Bu işi kendisinin daha iyi yapabileceğine inanmıştır) Merak etme,
rolümü öyle güzel yapacağım ki, gerçek bir deliden ayırt edemeyecekler
beni.

Valerio- Bilirim, yaparsın.

Floriano- (Çöp arabasının arkasına saklanır) Birileri geliyor.

Valerio- Çabuk, içeri girelim. (Hastanenin kapısını çalar)

Floriano- Birileri geliyor, Valerio, birileri…

Valerio- Görüyorum, görüyorum… Birileri değil, bir kadın. Buranın müdürünü


çok iyi tanırım. Benim küçük, tatlı Fedra’nın amcasıdır. Fedra da
burada oturur, amcasının yanında. Bu güzel kızı çoktandır seviyorum.
Ne yazık ki onu çok az görebiliyorum. Ama şimdi. sen buraya girersen..
ha. ha. ha… her gün seni görmek için gelir. Hiç değilse
selamlaşabilirim onunla. (Gene kapıyı çalar) İşte geliyorlar açmaya.
(Pissano gelir. Flariano kaba bir şekilde deli taklidi yapar)

Floriano- Bla.. bla... bla...

Valerio- Çabuk bir hekim. Durumu tehlikeli dostumun.

(Pissano elindeki kamçıyı bir sefer havada şaklatır. Hiçbir şey


söylemeden Floriano’yu avluya sokar. Valerio da onların arkasından
girer. Kapı kapanır. Bu sırada Dona Erifila, başında şapkası, üstünde bir
manto, kolunda dantel siyah bir şal ve arkasından yürüyen uşağı
Leonato ile sahneye girer. Uşağın elinde bir sürü yük vardır.)

Leonato- Ya… Ya…!


Erifila- Ne güzel bir yermiş şu Valencia. Susuyorsun Leonato, hasta mısın?
Kimseye görünmeden buraya kadar gelebildik, sevinsene. Katı yürekli
babam ne yapıyordur, dersin?

Leonato- Alay ederler diye, sokağa bile çıkmaktan korkuyordur. Başkaldıran bir
kızın babası… atlatılan bir uşağın efendisi olmak kolay mı?

Erifila- Seni sevdiğim için kaçtığımı bilse, deli derdi bana.

Leonato- hiç sıkılmadan nasıl böyle konuşabilirsiniz? Daha açık olun. Düpedüz
delilik deyin yaptığınıza. Benim gibi ne idüğü belirsiz biriyle baba
evinden kaçtınız. Zavallılığı vurmayın yüzüme… Beni aldattınız,
biliyorum artık.

Erifila- Böyle söyleme Leonato. Seni sevmeseydim, yurdumdan kaçar, baba


evime boş verir miydim? Bir serüven uğruna adımı kirletir miydim?
Delilik de olsa yaptığım, alınıp küseceğin yerde sevinmen gerekir?

Leonato- Bir uşağa karşı duyulan sevgi, değersizdir, uzun sürmez. Nitekim diz de
karşı koydunuz sonsuza dek vardırmadınız bu sevgiyi… Nedenini
bilmiyor muyum sanıyorsunuz? Pişmansınız da ondan.

Erifila- Pişman mıyım? Sana uşağım ol dediğim günden bu yana değişmiş bir
şey mi var? Uşağım değil misin?

Leonato- Evet… Sadece uşağınızım. “Hey, buraya bak… taşı eşyamı… al


bahşişin. Gel temizle kunduralarımı.”

Erifila- Çıldırmışsın.

Leonato- Hayır… çıldırmış idim. Beni sevseydiniz, yüreğiniz gerçekten benim


olsaydı, karşı koymazdınız: üstüne titrediğiniz en değerli şeyinizi
verirdiniz bana. Kuş uçmaz kervan geçmez yollarda yapayalnızdık.
Üstelik geceydi. Karanlıktı. İnandırdığınız kadar sevmiş olsaydınız
beni, bir an bile düşünmez, benim olurdunuz.

Erifila- Suçlu göreceğin yerde, namuslu davranışımdan ötürü övmelisin beni.


Başımızdan nikah geçmeden önce bu zevki tadına varsaydın,
evlendiğimiz gün beni kirleten sen olsan da temiz çıkmadığım için
suçlardın beni. Bütün erkekler böyledir, böyle düşünürler haksız
mıyım? Yanıldığının sen de farkındasın, değil mi?

Leonato- Ben, aldatıldığımın farkındayım.

Erifila- Sana güvenmeseydim kaçar buralara gelir miydim seninle?

Leonato- Kesin artık. Ben anlayacağımı anladım. Beni sevdiğiniz için değil,
sıkıldığınız için kaçtınız babanızın evinden. Yalan mı?
Erifila- Leonato! Bilmiyor gibi konuşuyorsun. Yıllardır babam beni birileriyle
evlendirmek ister durur. Neden bunlardan biriyle evlenmedim? Sana
olan sevgimden tabii! Ah Leonato! Desene, güvenemeyeceğim birini
sevmişim meğer…

Leonato- Bırakın. Yetti sevgi sözü! Kaçarken aldığınız mücevheri verin.

Erifila- Önce bir yere gidip yerleşsek.

Leonato- Hayır, hemen verin.

Erifila- Neden?

Leonato- Nedenini sonra söylerim.

Erifila- Paramız mı bitti yoksa?

Leonato- Bitmeseydi, ister miydim mücevherleri?

Erifila- Önce şu küçük yüzüğü sat.

Leonato- Ver, hepsini ver.

Erifila- Hepsini mi?

Leonato- Evet.

Erifila- Demek sen? Bir de benim kocam olacaktın?

Leonato- Boş sözler bunlar. Ya verirsin mücevherleri, ya da temizlerim seni.


(Kamasını çıkarır. Erifila verir mücevherleri.) Hepsi bu kadar mı?

Erifila- Evet. Başka bir şeyim yok.

Leonato- Mantonu ver.

Erifila- Mantomu mu? Ne yapacaksın?

Leonato- Bir şey daha sorarsan yok bil kendini.

Erifila- Gülümsemene inanmış, sadakat yeminlerine kanmıştım…

Leonato- Elbiseni de isterim.

Erifila- Elbisemi mi?

Leonato- Uzun etme. Soyun. (Erifila soyunur. İç çamaşırlarıyla kalır)

Erifila- Bıraksana şu kamağı?

Leonato- Sen bunun dilinden anlarsın.

Erifila- Hayır, hayır.


Leonato- Oynadın benimle.

Erifila- Gitme, yanımda kal. Leonato, bırakma beni.

Leonato- Vız gelirsin, ne halin varsa gör. (Elbiseler ve eşyalarla gider.)

Erifila- Ulu Tanrım, sen yardımcı ol! Ah, ama suç bende. Adi bir uşak
parçasından ne bekleyebilirdim? Nasıl güvenebilirdim ona? Babam beni
beğenmediğim, sevemeyeceğim biriyle evlendirmek istiyordu gene,
onun için kaçtım gece yarısı. Leonato haklı, seviyorum diye aldattım
onu, böylelikle beni korur sanmıştım… Biri beni böyle görse, ne der?
Ne yapayım? Sen bana bir yol göster Tanrım. İşte biri geliyor galiba?
Nereye saklansam?

(Çöp arabasının arkasına saklanır, sonra altına girer. Hastanenin


kapısından Valerio ile Pissano çıkarlar.)

Pissano- Siz hiç merak etmeyin. Ben bakarım ona, ne gerekirse yaparım.

Valerio- Hemen bugünden ilaca başlamayın.

Pissano- Bir tenkıye hiç fena olmazdı… Ama haklısınız; Dostunuz bozulursa
yaparız tenkıyeyi… Tenkıyeden sonra soğuk, buz gibi suda bir banyo
arkasından da hacamat… Ayrı bir hücreye sokturmadığınıza iyi
etmediniz. Üstlerine vurulan kilit, rahatlatır delileri.

Valerio- Rahatlamıştı bile, fark etmediniz mi? Zaten dolunay günlerinde


hırçınlığı artar… Belki o zaman üstüne kilit vurmak gerekecek. Ama
böyle iyi ve rahat günlerinde hiç üstüne varmayın, büsbütün içine
kapanır, ölüverir de, kim bilir?

Pissano- Haklısınız.

Erifila- Ey ulu Tanrım! Deliler arasında, akıl hastanesine düşmüşüm! Korkudan


yüreğime iniverecek şimdi. Hele beni bu kılıkta görürlerse elbette deli
sanırlar.

Pissano- Bir şey daha soracaktım… Dostunuzun adı ne?

Valerio- Flo… yok canım… Don Beltran.

Pissano- Nereli?

Valerio- Toledolu.

Pissano- Ne iş görür bu Don Beltran?

Valerio- O mu? Şey, bir bilgindir, bir filozof!


Pissano- Tamam. Ah şu bilim… Birçoklarını çıldırtır. Konuşurlarken kimi
zaman ayırt edemezsiniz, felsefe mi yapıyorlar, yoksa saçmalıyorlar
mı? (Köpek çağırır gibi, küçük bir flüte üfler. Birdenbire duvarın
üzerinde yarı deli Bellardo’nun bakımsız kafası görünür.)

Pissano- Şu iki herife bakın.

Valerio- İki mi?

Pissano- Öteki görünmez buradan (onlara seslenir) Dışarı çıkın. (Bahçe


duvarından Bellardo’nun kapıya doğru gelen kafası görülür.Kapıdan
çıkarken önünde çok kısa boylu Tomas yürümektedir.)

Valerio- Ha… Nesi var bunların?

Pissano- İkisi de ünlü kişilerdi, ikisi de bilgin. Bir şeyler bulma hırsı onları
dostunuz gibi hasta etti. Ama şimdi çok rahatladılar artık. (Elindeki
kırbaçla oynar) Onları gereğince tımar ettik! Şimdi burada, bize
faydaları bile dokunuyor. Bize yardım ediyorlar. (Seslenir) Tomas!

Tomas- Efendim?

Pissano- Buraya gel, yanıma. (Bellardo bu sırada tebeşirle duvara matematik


formülleri yazmağa başlar.)

Erifila- Ne yapsam? Kaçsam mı acaba?

Pissano- Sen, iyi bir evlat mısın?

Tomas- Hem de nasıl? Ama durun bakayım, babamı bir saksağan yedikten
sonra babasız kaldım, demek ki evladı olacağım kimse yok.

Pissano- Doğru… Gördünüz ya, ne kadar mantıklı konuşuyor. Mükemmel bir


kafa, üstelik zeki de, ama kendisini papağan sanıyor. Olacak şey mi bu?

Tomas- Neden? Gizli yere yumurtluyorum; yumurtalarım elinize geçmiyor


ondan mı? Ne yapsanız ne etseniz boş... yuvamı göstermem size.
(Bir kuş gibi kollarını çırpmaya başlar. Papağan gibi sesler çıkarır ve
çöp arabasının üstüne tırmanır papağan gibi tüner oraya.)

Pissano- Ya sen Bellardo? Hala aradığını bulamadın mı?

Bellardo- Hayır, bulamadım.

Pissano- Zavallı adam, beynini çaldılar sanıyor.

Bellardo- Öyle… ama beyinsizliğini fark eden bir benim şu yeryüzünde galiba...
Bütün ötekiler, beyinlerinin çalındığının farkında değiller. (Tesadüfmüş
gibi Pissano’yu gösterir) Beyinsiz yaşarlar; eksikliğini duymazlar…
İşte, hırsızların, istediği de budur.

Pissano- Sus! Kendimi, ondan akıllı sandığımı iddia ediyormuşum sözde


durmadan bunu vurur yüzüme.

Bellardo- Vay, vay, vay… Savunuyor kendini!

Tomas- (Papağan gibi bağırmaya başlar. Çünkü Erifila’yı dört ayağının üstünde
kaçarken görmüştür.) Kuak… kuak… kuak…

Valerio- Kim bu kadın?

Tomas- Hangi kadın? Şu yemini arayan İspenç tavuğunu mu soruyorsun?

Bellardo- Hey kadın, dur! Nereye? Senin de mi bir şeyini çaldılar?

Erifila- (Ayağa kalkar) Baylar, acıyın bana! Tanrı hakkı için acıyın. Bir hırsız
soydu soğana çevirdi beni.

Bellardo- Tamam işte.

Erifila- Mücevherlerimi, elbiselerimi, mantomu, şapkamı aldı götürdü.

Bellardo- Ve beynini! Ama o sayılmaz.

Pissano- Tam vaktinde gelmişiz desenize.

Valerio- Bu da bir deli.

Erifila- Hayır, deli değilim. İnanın ki, değilim. Valencia’ya gelir gelmez,
başıma geldi bu iş.

Tomas- Güzel bir Piliç. İ, i, i…

Erifila- Ne yapıyorsunuz?

Tomas- Kımıldama.

Erifila- Neden?

Tomas- Sarılacağım sana.

Erifila- Bırak beni, sersem.

Bellardo- Niye sersem olsun? Balo mevsimi geldi, bilmiyor musun?

Pissano- Evet bu da kaçırmış.

Tomas- Yaklaş, yaklaş.


Erifila- Acıma nedir? Kalmamış mı yeryüzünde? Saygıdeğer bayım inanın
bana, yalan söylemiyorum: soydular beni, varı mı yoğumu çaldılar.

Bellardo- Hırsız, beynini de çaldıysa, pek karlı çıkmamıştır.

Erifila- (Şaşkınlıktan, Bellardo’nun ne demek istediğini anlamamıştır.) Üç bin


altın düka değerindeydi.

Bellardo- Çalındıktan sonra, arttır değerini arttırabildiğin kadar.

Pissano- Görüyorsunuz ya, bu da bununla bozmuş: soyuldum diye tutturmuş.

Bellardo- Bana bak Tomas, bırak şu kadını.

Tomas- Kuak, kuak, kuak (Duvarın öte yanına geçmiştir. Bir deli gömleği
getirmiştir. Bu deli gömleği çuval biçiminde ve koyu kırmızıdır.
Kafadan geçer, başı ve kolları içine alır. Başlıkta göz yerleri yoktur.
Tomas elinde bu gömlekle Erifila’yı kovalar.)

Bellardo- Bir Azizim de ona Tomas!

Erifila- Bir aziz olsaydı, mantosunu bölüşürdü benimle. Bütün bu başıma


gelenlerden sonra, bu çıplak halimle biraz olsun acımıyor musunuz
bana?

Pissano- Acıdığımız için şimdi seni öyle bir yere götüreceğiz ki, aradığını
bulacaksın orada. Bağlayın onu.

Erifila- Bağlamak mı? O neden? Beni bağlayacağınıza hırsızı tutun onu


bağlayıp, hapse atın onu, daha iyi değil mi?

Pissano- Görüyor musunuz? Nasıl direniyor? Zavallı kadın iyice kaçırmış.

Bellardo- Hadi bakalım. (Bellardo ve Tomas, Erifila’ya gömleği zorla


giydirirler… ite kaka içeri sokarlar onu.)

Pissano- Sizinle yarın daha uzun konuşuruz Valerio. Şimdi şu zavallı kadına bir
bakayım.

Valerio- Hoşça kalın Pissano. Gerekmedikçe hücreye sokmayacaksınız dostumu


değil mi?

Pissano- Biliyorum biliyorum. Ama azıtırsa hiç dinlemem ha. atarım içeri.
(Pissano çıkar.)
Valerio- Neler gördüm şu kısa zamanda, ne acayip şeyler! Sapasağlam, akıllı
dostumu şu delilerin arasına soktum ve ben yarı deli olarak ayrılıyorum
buradan. Ya Tabiatın özenerek bezenerek yarattığı bu güzel kadın? Onu
gene görmeliyim. Belki de hasta değildir. Kendini hasat sanmaktadır,
kim bilir? Evet en kısa zamanda onu görmeğe geleceğim. Peki ama
Fedra? O ne olacak? Ne yapayım vız gelir. Ben şimdi bir deliyi çılgın
gibi seviyorum. (Çıkar. Leonato gelir.)

Leonato- Erifila… Erifila… Neredesiniz? Yok, burada değil: Ne oldu bana? Nasıl
yapabildim bu işi?... Deli gibi sokaklarda koşarken, gözlerim birden
mücevherlere takıldı… Ben bir hırsızım, ben, sefil, aşağılık bir hırsızım.
Erifila… Erifila… gelin alın bunları benden. Alın ve affedin beni.
Yoksa aklımı kaçırırım. Erifila, Erifila… (Sesini kaybeden şarkıcı
kapının önünde belirir. Delidir. Merakla Leonato’ya bakar ve cevap
verir.)

Şarkıcı- Efendim!

(Leonato korkar, sağdan kaçar. Uzaktan hüzünlü bir halk türküsü


duyarız. Gitar eşliğinde. Şarkıcı sokağa çıkmıştır. Kendinden geçmiş
dinler türküyü. Beraber söylemek ister, fakat sesi çıkamz… Yerde bir
şeyler arar. Bütün arama müziği dinleyerek olur. Bir dal ve kurumuş bir
çiçek bulur… Çöp arabasına atar… Arabayla birlikte uzaklaşır.)

İKİNCİ TABLO

(Bahçe duvarı ortadan ikiye ayrılır. Hastanenin avlusunu görürüz. Boş


ve çıplak bir yerdir burası. Hastane binası haraptır. Hastanenin cümle
kapısı iki kanatlıdır, sağ kanat normal, sol kanadın ortasında ufak bir
kapı daha vardır. Bu ufak kapı oyun boyunca açık durur, hastalar bu
kapıdan işler, köpekler gibi girip çıkarlar. Avlunun solunda yıkık bir
çeşme vardır. Suyu yoktur. Sağında kurumuş bir ağaç; hayvanat
bahçelerinde olduğu gibi, burada da deliler bu ağaca tırmanarak
oynarlar. Hastane duvarının sol dibinde çamaşır ipi, üzerinde eski
bezler asılıdır. Duvar bütün avluyu çevrelemiştir, bina ortada kalmıştır.
Binanın sağ ve sol yanları giriş çıkışlarda kullanılabilir. Hastaneden
hizmetçi Laida çıkar. Arkasından gelen Fedra’ya işaret eder. Fedra
süslü, cilveli, kendini beğenmiş bir zengin kızıdır. Laida, basit, sade bir
kızdır.)

Laida- Fedra!

Fedra- Sağ ol Laida. Sen olmasan şu bahçeye inemeyecektim.


Laida- İhtiyar müdürümüz, amcan bugün şehre indi de ondan! Sana güzel
sevgilimi göstermek istiyorum, kızma ama olur mu?

Fedra- Demek, bir deliye tutuldun?

Laida- Sevişen herkes delidir. Deli değilseler, yeterince sevemiyorlar demektir.

Fedra- Adamcağız daha şimdi geldi, nasıl da çeliverdi aklını? Anlaşılan, sen
dünden hazırdın!

Laida- Görsen, ne güzel bir adam… şey gibi… A…A

Fedra- Adem gibi mi?

Laida- Hayır, hayır… A…A…

Fedra- Ajax mı?

Laida- O da kim? Hayır canım A… A…

Fedra- …polon? Apollon mu?

Laida- Hah. Evet. Apollon!

Fedra- (Küçümsemiş) Ha… Apollon!

Laida- Deliye de hiç benzemiyor. Ona çılgınca vurulmamın nedeni, susarken


gördüm onu. Düşün, konuşmuyor, susuyor!

Fedra- A… desene dilsiz? Bir dilsiz, seni çılgınca bir sevgiye nasıl
sürükleyebilir Laida?

Laida- Neden olmasın? Güzel bir resme de vurulmuyor muyuz? Ben de


yüreğimi güzel bir heykele verdim, mermer bir heykele!

Fedra- Delilik de böyle başlar. Sünger taşı gibi sesi çıkmayan, üstelik de deli
birine vurulmuşsun!

Laida- Evet, öyle Fedra.

Fedra- İyi ya, bana ne? Tutkun olan ben değilim ki… Ben Valerio’yu
seviyorum. Ne yazık ki, birbirimizi çok az görüyoruz. Bir Tanrı kadar
güzel olsa bile sevemem bir deliyi. Acıyorum sana Laida, sonunu iyi
görmüyorum.

Laida- Seven, sonunu düşünmez ki!

Fedra- Deliliği ne türlü? Bağırıp çağırıyor mu? Isırıyor mu?

Laida- Isırmak mı? Yok canım.

Fedra- Peki, ne yapıyor?


Laida- Dolunay günleri.. işte o zaman…

Fedra- … ısırıyor demek?

Laida- Hayır, saldırıyor. (Sakin bir eda içinde) O zamana dek ben de her gün
coşan sevgimden deliye dönmüş olacağım… Mutluluk güneşi gülecek
yüzüme ve bizi sevginin ateşinde birleştirecek.

Fedra- Anlıyorum. İkiniz de çılgınsınız. Ona ay, sana güneş gerekiyor. Böylece
karşılıklı şifanızı bulursunuz.

Laida- İşte geliyor, bak. (Floriano gelir. Bütün delilerin giydiği kırmızı-beyaz
çizgili hasta elbisesi vardır üstünde. Kızları görünce duralar, sonra deli
rolüne başlar.)

Floriano- Zincire mi vuracaklar beni? Olur mu böyle şey? Siz, bu namuslu, bu


saygıya değer evin sahibisiniz öyle mi? Ha, ha, ha… Bir sihirbaz
mısınız? Yoksa bir gece kuşu mu? Gelin arkamdan, yalvarırım size
gelin, gelin de gözyaşlarımla yıkandığımı görün.

Fedra- Senin dilsiz dediğin bir araba laf etti.

Floriano- Ama bilmiyorum, bu değil sizi bana bağlayan. (O zamana kadar


hayalinde çok kısa boylu biriyle konuşuyormuş gibidir. Yavaş yavaş
hayalindeki adam büyür. Büyüyen bu hayal karşısında onun da başı
arkaya doğru kayar. Karşısındakinin yüzünü görmek için.) Ne
yapıyorsunuz? Ne oluyorsunuz? Bir dev gibi dikildiniz karşıma… Oysa
ben, küçücük bir kuzucuğum, ama bir taşla ezebilirim aptal, boş
kafanızı. Ha, ha, ha… (Kızların üstüne fırlar, kızlar bağırarak kaçarlar.)

Fedra- Ödüm koptu gel kaçalım buradan.

Laida- Hayır, dur. Kızdığı zaman böyledir, yoksa zararsızdır.

Floriano- Korkmayın, güzel bayanlar, kaçmayın benden. Ben vahşi bir Kızılderili
değilim. Aşk yüzünden buralara düştüm… Hepinize örnek olayım diye.
Hem soylu bir kişiyim, hem de değilim. Varlıklı olmuşum ne çıkar?
Burada böyle daha mutluyum… Ha, ha, ha… Bir kadını sevdim. Hem
de ne türlü!

Ferda- Ya? (Telaşlıdır, hak vermiş olmak için böyle konuşur.)

Floriano- Ah… Seliya!

Laida- Ee, sonra?

Floriano- Hem çok güzeldi hem de zeki.

Fedra- Yok canım!


Floriano- Hem soyluydu, hem de oynak!

Fedra- (Dilini damağına vurarak) tse. tse. tse…

Floriano- Bütün erkeklere açıktı evi. Tutkunlarından en soylusu ben olmasaydım


kral olacaktı.

Fedra- Ya?

Floriano- Ama artık taşıyamıcak tacını.

Fedra- Vah, vah! Ah Laida, nasıl acıyorum bu adama, ne zavallı bir yaratık
bu…

Laida- Söylemiştim sana.

Floriano- Emredin. Şu tanrısal, şu güzel ayağınızı öpeyim majestem! Bu aşağılık


yerden yükselsin ayağınız! Bu ayak, beni buraya sürükleyen o katu
yürekli ejderin ayağına benziyor.

Fedra- Boyu posu ne güzel… Yüzü ne tatlı…

Floriano- Şist!.. sana söylüyorum. Orada, hayır o değil şu kırmızılı… Hah işte
orada, aşağıda… (ağacın üstüne çıkar. Fedra’ya işaret eder. Fedra da
tırmanır ağaca.)

Fedra- Nerede?

Floriano- İşte Gemiler…

Ferda- Evet?...

Floriano- Demir atacaklar.

Ferda- Atarlar a…

Floriano- Yakalarlar beni, Cezayir’e sürerler beni…(atlar ağaçtan, Fedra da atlar.


Fedra’yı ürkütür, Laida ile çeşmenin taşına oturur.) Şişt, Şist… belki de
beni ırmağa atarlar. Of… bütün sular kundurama dolar…

Laida- Su yok ki…

Floriano- Ama sakın, kimseye söylemeyin bunları.

Laida- (Fedra’ya) ne o? Hiç gözlerini ayırmıyorsun ondan? Senin de hoşuna


gitti, değil mi?

Fedra- Çılgınlığını arttırmaki çin ay gibi onu kim etkileyecek acaba?

Laida- Sen olmak isterdin, değil mi?

Fedra- Ama ben, durduracak yeri bilirdim.


Laida- Boş istekler bunlar… vız gelir.

Fedra- Laida söz ver bana, sevmeyeceksin onu. Yasak ediyorum.

Laida- nasıl söz verebilirim? Kıskançlığımı kamçılıyorsun ferda…


istiyorum…

Fedra- …istiyorsun. Çünkü aklın başında değil.

Floriano- Bu sıkıntıdan kurtulmak için, saçlarınıza zeytinyağı sürün ya da


yarasaların sıcak kanını… yalnız saçlarınızı dökmeğe yaramaz.
Kıskançlığınızı da alıp götürür.

Fedra- Ne tuhaf konuşuyor? Aklını kaçırmadan önce, herhalde ya belediye


Maclisinde üyeydi ya da bir akademisyendi.

Floriano- Beni çok sevindirmek, mutlu kılmak ister miydiniz?

Fedra- Tabii

Floriano- Şu kurdeleyi verin bana.

Fedra- Neden?

Floriano- Hastalığımın devasıdır belki, belki uğur getirir bana. O zaman siz, bana
sağlığımı bağışlayan bir Apollon tanrıçası olurdunuz, ben de kulunuz…

Laida- İşte Apollon dedi.

Ferda- Bir kurdele, bu kadar güçlü olabilir mi?

Floriano- Bu kurdele tılsımım olacak.

Laida- Acaba, bu kırmızı daha iyi, mi?

Floriano- Bakın hele şu güzel mutsuz yeni genle. Nedir bu telaşı benim yerime?
Sütle şeker benim istediğim, oysaki otla saman sürüyorsunuz önüme!
Ha, ha, ha…

Laida- Bu kadarı fazla. Kuşkulanmakta haksız değilmişim görüyorum işte.

Ferda- Şu eflatun kurdele, belki işinize daha çok yarar?

Floriano- Evet, yeşil olduğu için. Umut vardır yeşilde.

Ferda- Eski sevgilinizi düşünmüyor musunuz artık?

Floriano- Oyunu demek istiyorsunuz?

Laida- Fedra! Sen de kaçırıyorsun!


Ferda- Hayır… bütün çabam onu kızdırmamak; dinler miydim bu deli
saçmalarımı yoksa?

Floriano- Ah Seliya! Katı yürekli kız… yıktın beni, yürek dayanır mı bunca
acıya?

Laida- Birileri geliyor. Seni görmesinler burada.

Floriano- Evet, evet… görmesinler beni. (ikisi çıkar. Tomaz, Bellardo ve deli
gömleği giymiş Erifila girerler. Tomas’la Bellardo itip kakarlar kadını)

Tomas/Bellardo- Hoppala… (Birden bırakıverirler Erifila’yı; hiç seslerini çıkarmadan


yana çekilirler. ERifila ne olduğunu anlamaz. Üzüntülü ve alçak sesle
seslenir)

Erifila- Kimse yok mu burada? (Çıkarırlar deli gömleğini, ikisi de iple


vurmağabaşlarlar Erifila’ya.) Canımı acıtıyorsunuz, yapmayın.

Bellardo- Rahat dur! Çılgın kadın…

Erifila- Evet, bir çılgınlık ettim… Ama deli değilim ben.

Tomas- İşte bu Cadı kaçıkların yuvasına girdi. Ayak-bastı parası diye ne verdi?
(Bir şeylere zorlarlar) Ya ödersin bir şeyler ya boylarsın öbür dünyayı!

Floriano- Siz ikiniz kimsiniz?

Bellardo- Zararsız iki kişi.

Tomas- Siz burnunuzu sokmayın bu pazarlığa!

Floriano- Ne yapsam? Nasıl kurtulsam ellerinden? Bunlardan her şey umulur, deli
bunlar. Buldum ben de onlar gibi davranacağım, deli taklidi yapacağım.
Belki o zaman rahat bırakırlar beni. (Bu arada Pissano gelmiştir.)

Pissano- Ben yukarı çıkıyorum, ama hemen döneceğim. Dokunmayın kıza.


(Çıkar.)

Floriano- Ne güzel bir varlığa takıldı gözlerim! Ey Ulu Tanrım nasıl da özenerek
yaratmışsın bu kulunu?

Tomas- Hadi, öde dedik.

Bellardo- İşte dudaklarım.

Erifila- Ne ödeyeceğim ki?

Tomas- Ayakbastı parası, dedik ya.

Erifila- Ohoo… Ayağımı basalı çok oldu.


Bellardo- İyilikle vermezsen, zorla alırız, bir yerini keseriz.

Floriano- Ne istiyorsunuz kuzum?

Bellardo- Bize mi dedin bayım?

Floriano- Evet… Ne istiyorsunuz, dedim.

Tomas- Ayakbastı parası istiyoruz.

Floriano- Ben öderim. Şu yüzük yarar mı işinize?

Bellardo- Bakayım.

Tomas- Sahici mi?

Floriano- Saf altın. Hadi, sizin olsun, gününüzü gün edin.

Tomas- Ver. Bin yıl katılsın ömrüne. Amin!

Bellardo- Hah… ha… ha… Duyduk duymadık demeyin, bugün pasta var herkese.
Ha, ha, ha…

Tomas- Kağıt fenerler asılsın dört bir yana… Yeşil renkli kağıt fenerler. (İkisi
çıkarlar.)

Erifila- Bu zavallının derdi nedir acaba? Nende böyle gözlerini hiç kırpmadan
bakıyor bana? Ya ben? Neden burada çakılı kaldım? Galiba korkudan
kımıldayamıyorum. Onun bakışı allak bullak etti beni.

Floriano- Üzüntü güzelliği yitirirse sarsılır varlıklar. Ne yazık ki, bu kızın da


bütün akıl yolları tıkanmış. Kalıp bütün güzelliği ile ayakta duruyor
ama.

Erifila- Bu zavallı mutsuz adam; içi bilinmedik zehirle dolu altın bir kap gibi…
Oysa aşk iksiri dolu billur bir kase olabilirdi.

Floriano- Burada bu berbat yerde, bir sevgi tanrıçası hücre mi paylaşacak


benimle… Onu görünce nasıl sarsıldığımı anlayabiliyor mu acaba?

Floriano- Ey Aşk Tanrısı Cupido! Sapladığın bu ok hangi ay ışığında böylesine


sarhoş oldu?

Erifila- Ah, konuşabilsem onunla! Nasıl oluyor da bu deli bu kadar hoşuma


gidiyor benim? Kul kurban olmak istiyorum ona… Belki de buraya
haksız yere tıkmadılar beni.

Floriano- Delilik, bakışlarını bulandırmış bile. Kaldırın güzel başınızı, güneşe


bakın, üzmeyin onu; o gülümsüyor size, görmüyor musunuz?

Erifila- Bir deli gibi konuşmuyorsunuz?


Floriano- yanılıyorsunuz. Sizi görünce kaybettim aklımı! Bugünden sonra da söz
veriyorum göreceksiniz, tam bir çılgın gibi davranacağım.

Erifila- Bırakın beni, bırakın beni.

Floriano- Çılgın olmakla ne kaybederim? Akıllı olmak ne işime yarar?

Erifila- (Tesirinde kalmıştır, o da ister istemez deli gibi davranır.) Tararararaa..


Kalkın hadi. Ak kısrağımı hazırlasınlar. Sevgilim Mondrikardo bekliyor
beni, ona gideceğim…

Floriano- Benim de atımı getirsinler, kılıcımı versinler. Üstümdekileri atmalıyım,


bin bir rengin oynaştığı elbiselerimi giymeliyim. Gömdüm eski
sevgilimi, yeni bir umudun ardına düştüm şimdi.

Erifila- Yardım edin de bineyim şu ata. (Floriano ayağını öper) Bırak… ah


hırsız: ayağımı ısırdın.

Floriano- Hırsız değilim, tutsağınım senin.

Erifila- Benim tatlı bir çiçek olduğumu bilmiyor musun?

Floriano- Güzelliğini görür görmez anlamıştım. Söyle, sevgilin ben olacak


mıyım?

Erifila- Mondrikardo’mun aklı başındaydı, kaçık değildi benim sevgilim, sen


olamazsın.

Floriano- Haklısın. Ben kaçığın biriyim, ama içimi görebilsen, anlarsın deli
olmadığımı.

Erifila- Adın ne?

Floriano- Beltran diyorum kendime.

Erifila- Dev Rolan değilsin o halde?

Floriano- Değilim, yalnız perşembeleri dev olurum ben… Ama istediğin adı
takabilirsin bana.

Erifila- Zavallı adam. Git gide daha çok hoşlanıyorum ondan. Ya o deli değil,
ya da ben kaçığın biriyim.

Floriano- Her halde beni deli sanıyordur. Olsun, oynarım bu oyunu. Haydi, ben
avlanmak için biniyorum şahinime.

Erifila- Beni de alın, işte hazırlanmış Arap atınız.

Floriano- Köpeklerim nerede? Ya atmacam?


Erifila- Atmacanın gözlerini bağlamışlar bile. (Floriano, Erifila’ya sarılmak
ister.) Hayır hayır, bırakın, köpekler bakıyor. Çabuk.binelim ata.

Floriano- Bu bunaltıcı sıcak kış gününde, güzel, tatlı bir İspenç tavuğu
yakalayacağım.

Erifila- Bu da İspenç tavuğu dedi. Vazgeçelim avlanmaktan. Bir file torba


örmek istiyorum hemencecik.

Floriano- Boşuna zahmet. Keklik torbaya girdi bile. (Pissano gelir.)

Pissano- Ne o? Gözü dönmüş sevgili rolünde misin? Öyledir, öyle. Akıl uçup
gitti mi, sevgi şahlanır birden. (Kadına) Gelin de, burada giyilen
elbiseyi vereyim size.

Floriano- Bırak şimdi onu, dokunma; cücelerin şahı!

Pissano- Bakın hele hoşuma gitti aferin, aferin… Koruyorsun onu ha? Eh,
yakında çocuğun beşiğini de alırız. Yetti, bir daha görmeyeceksiniz
birbirinizi.

Floriano- Güzel delim…Elveda…

Erfila- Elveda, tatlı delim. (Ördek gibi iki yana sallanarak yürür ve
Pissano’nun taklidini yapar.) Aferin, aferin, afer,n… (Pissano ile çıkar
Erifila.)

Floriano- Şimdi aklımı başıma devşirip, iyice düşünmeliyim. İpin ucunu


kaçırmamalıyım. Ey akıl, sen bana doğru yolu göster, delice işlere
burnumu sokturma hayır hayır hayır, bir deli kadın için aklımı
kaçırmamalıyım. (Valerio girer.)

Floriano- Sen misin Valerio? Ne çabuk geldin. Bak buna dostluk derler işte.

Valerio- Dur acele etme, senin için gelmedim kendim için geldim. Yaşamam,
mutluluğum, her şeyim bu gelişime bağlı.

Floraino- Hayır ola? Beni ilgilendiren bir şey mi duydun?

Valerio- Hayır, hayır, senin işi bilen yok. Ah Floriano deli olan benim, sen deli
elbisesi giyiyorsun ama sen değilsin deli olan.

Floraino- Söyle, ne oldu? Müdürün yeğeni, küçük sevgiline mi bir şey oldu?

Valerio- Bırak canım onu.

Floriano- Ya?

Valerio- Floraino, biraz önce buraya deli bir kadın getirdiler; yüzü; gökteki
melekleri kıskandıracak kadar güzeldi. Gördün mü?
Floriano- Tanrı korusun. Seni mi seviyor yoksa?

Valerio- Hayır. Ben onu seviyorum.

Floriano- Neyse…

Valerio- Alay et, haklısın… ah dostum, aklımı kaçırdım çılgına döndüm.

Floriano- Vah vah Valerio! Valerio! (İkisi de çıkarlar)

ÜÇÜNCÜ TABLO

(Uzaktan gene o hüzünlü halk türküsü duyulur. Sessiz Şarkıcı yandan


girer. Ara oyunu gerçeğe aykırı olmalıdır. Bu küçük ara oyunda ışıklar
da durmadan değişir. Şarkıcı müziği dinler, kendinden geçer. Avluda
dans eder gibi dolaşır. Ya Erifila’nın düşürdüğü bir örtüyü ya da asılı
bezlerden birini alacaktır eline. Bu bezle yarı boğa güreşçisi yarı Peçe
dansı yaparak yandan çıkar.)

Floriano- Yetti artık. Bana indirdiği sillelerden daha yorulmadı mı kader? Evet,
hayatım kurtuldu ama ölüme yaklaştım bugün. İki güzel göz gördüm,
içinde deliliğin ateşi yanıyordu; bir pervane gibi dolandım çevresinde,
yandım kül oldum. Cezam yetmiyormuş gibi, kader en yakın
arkadaşımı da karıştırdı bu işe. Şimdi o da benim gibi vurgun bu kadına.
Yakınım diyecekmiş, buradan çıkartıp evine götürecekmiş, kendi
bakacakmış, sağlığa kavuşturacakmış onu. Ey aşk tanrısı! Senin üstün
gücünle boy ölçüşmeye kalkınca insan, nasıl bir avarelik içinde yok
oluyor? Bırak benim olsun bu güzel deli. (Fedra girer.)

Fedra- Buralarda dolaşıyorum… Beni özleyen, beni arayan var mı diyorum.


İşte, tam burada rastlamıştım ona. Belki de anımsamıyordur,
unutmuştur bile beni. A… Beltran! Ama dalgın, kapanmış, karanlıklara
gömülmüş gene… Oysa ben? Kabıma sığamıyorum, dopdolu yüreğim.
“Sevgi bir çeşit deliliktir” derlerdi de inanmazdım, dudak büker,
küçümserdim. Büyük söz söylemişim… Üstelik aklımı bir deli çeldi
benim, çılgın gibi seviyorum onu.

Floriano- Bu kızdan sakınmalıyım.

Fedra- Beni ona doğru iten nedir? Damarlarımda binlerce küçük şeytan cirit
atıyor sanki. Siz miydiniz? Ne yapıyorsunuz Beltran?

Floriano- Aklıma bir şey gelmişti. kaybettim… onu arıyorum.

Ferda- Hı?

Floriano- Siz mi buldunuz yoksa?


Fedra- Evet… şey, ben mi? Hayır hayır…

Floriano- Peki, bırakalım. Size bir yardımda bulunabilir miyim?

Fedra- Anlamadın mı daha? Yüreğim yanıyor üzüntüden cehennem ateşinde


yanıyor yüreğim Beltran!

Floriano- İyi, iyi… Yakında sen de gidersin, kavuşursun rahata.

Fedra- Rahata kavuşmak! Ah, neler gizli bu sözde… Bilmediğim,


denemediğim tatlar vaat ediyor bana.

Floriano- Hey gidi kıskançlık. Top-top olmuş, yusyuvarlak.

Fedra- Ne dedin?

Floriano- Ayva reçelinden şurup yapmışlar, dedim. Don Juan geldi aklıma, ne
demişti sevgilisi Anna’ya? Bir kadının en, güzel yanı: kulaklarının
kızarmasıdır!

Fedra- Nasıl oluyor da, bu saçma sözlerinden ürkmüyorum? Tersine, isteğimi


kamçılıyor böyle saçma sapan konuşmaları.

Floriano- Demin kaybettiğim şeyi buldun mu?

Fedra- Ha?

Floraino- Bulursan sana bir ö…..rümcek verirdim.

Fedra- Yazık… Öpücük sanmıştım. Biliyorum, aklını kaybetmişsin… Keşke


ben bulsam, seve seve, koşarak getirirdim sana.

Floriano- Tabii!.. Karşılığında alacağın şeyi biliyorsun da ondan… Bu kadar nazlı


bir fil yavrusu olmasaydın, sna neler söylerdim neler… Bak tombiş kız
sevgi ve arkadaşlık…

Fedra- Evet?...

Floriano- İkisi de çok sıkıcı olabilir.

Fedra- Verdiğim kurdeleyi ne yaptın?

Floriano- Yeşil kurdeleyi mi? Kaybettim, onunla birlikte umudumu da…

Fedra- Başkasını vereyim.

Floriano- Ver ya… Sevgilime hediye ederim. Nerede, hani?

Fedra- İşte.

Floriano- Alnındaki mi?


Fedra- (Dekoltesindeki kurdeleyi gösterir) Hayır burada görmüyor musun?

Floriano- Gördüm. Ver.

Fedra- Gel kedin al. Düğümünü çözdüm bile. Sarılsam mı boynuna? Ne çıkar
sarılırım… hem o bir deli… Günah da sayılmaz.

Floriano- Ne çekiştirip duruyorsun eteğimi? Bir şey mi çalacaksın yoksa?

Fedra- Yapamıyorum…sarılamıyorum…korkuyorum…Allah kahretsin şu


bekareti! (Tam bu sırada Erifila girer. Üzerinde hasta elbisesi vardır.)

Erifila- Güzel!... Çok güzel. Meğer yeni bir aşk oyunu varmış burada ha?

Fedra- Kendine gel!

Floriano- Sevişin, sevişin gözümüz yok! Hani sen benim kocam olacaktın?
Üzgünüm! Gerçekten üzgünüm, ne yapayım, inanmıştım sana. Ya sen
küçük hanım? Akıllıysan, dedilerin arasında işin ne? Ne umuyorsun?
Bu şık elbise? Bu gülünç taranmış kokoz saçlar? Şu enayi dantel yaka?
Kime bu süs? Defol buradan. Bu deli başka bir deliye sözlü, anladın
mı? (Fedra’yı saçlarından yakalar.)

Fedra- Dur, dur Elvira, rahat dur.

Erifila- Rahat durmak mı? Gözünü kırpmadan, her şeyimi elinden almağa
kalkıyor? Seni çürümüş, tohuma kaçmış balkabağı seni. (Fedra’yı
tartaklayarak içeri iter.)

Floriano- Hiçbir arabulucu işimi böyle düzenleyemezdi. Ah, şu kıskançlık… beni


ne türlü sevdiğini şimdi anladım. Neden susuyorsun? Bu durgun, bu
dalgın bakışlar neden? Bütün Tanrılar üstüne yemin ederim ki, onu
sevmiyorum. Yaslan söylüyorsam, şimdi şuracıkta kızgın bir tava insin
tepeme, dağıtsın beynimi… Eğleniyorum onunla o kadr. Bu maskara
kızı sevmek, aklımın köşesinden bile geçmez. Böyle bir şey yaptımsa,
hırsının ateşinde yanayım, kızart beni kül olayım.

Erifila- Görürsün, yakında kızartacağım seni. Uslanmazsan fıçıya da basıp


tuzlarım. Buraya ayak atar atmaz seni gördüm, vuruldum sana.
Başkalarıyla oynaşmana göz yummam, kolla kendini karışmam.

Dloriano- Aşk Tanrısı Cupido, gel sen bul aramızı! Bu güzel kız aklını başına
devşirsin… Yoksa aklı, başkasından çal, getir ver ona…

Erifila- Aşk Tanrısı Cupido bu adam belki ömrğ boyunca deliydi. Ama benim
için iyileştir onu, ne olursun.

Floriano- Ulu Tanrım. Yeryüzünün bütün güzellikleri bu kadında toplanmış onu


akılsız bırakma!
Erifila- Ulu Tanrım. Bu zavallı çılgın duysun beni, duysun da karşılık versin
sevgime.

Floraino- Mademki deliyim yüreğimi sıkan şeyi söyleyebilirim ona.

Erifila- Neden çekiniyorum? Deli değil miyim? Duygularımı rahatça


söyleyebilirim ona. Hey, güzel çocuk bana bak, sana bir şey
soracağım… Sevgi nedir bilir misin?

Floriano- Tabii bilirim. Sevgi yoktur diyeni bacaya assınlar.

Erifila- Bacadan söz ediyor! İsterdim ki, seni seviyorum desin bana… Yok!
Yok… İyi bir başlangıç değil bu… Ah şimdiden acı çekiyorum işte…

Floriano- Güzelliğini paylaşabilseydim, ne iyi olurdu. Derler ki: iki çeşit güzellik
varmış, dış güzellik, iç güzellik… Tanrı beni çılgına çevirmek için, iç
güzelliğini yok etmiş senin aklını almış.

Erifila- Sus, deli… Rüzgar ve aydan daha kararsızsın.

Floraino- Ayın her gün değişen yüzü, senin haline daha çok benziyor.

Erifila- Belki aklım kararsız, ama yüreğim…

Floriano- Evet?

Erifila- (Fazla ileri gittiğini anlar, sözü değiştirir.) Bla.. bla.. bla..

Floriano- Sevginin ne olduğunu sormuştun bana. Sen hiç acısını çektin mi?

Erifila- Aşk Tanrısı Erosun koruyucumuz olduğunu biliyorum, evet. Dünya,


onun gücü ile duruyormuş. Ama sevginin ne olduğunu bilmezdim seni
tanımadan önce.

Floraino- Öyleyse, sen beni… Acaba birden aklı başına mı geldi?

Erifila- Belki deli değildir de, deli taklidi yapıyordur?

Floriano- Söyle, birazcık olsun seviyor musun beni?

Erifila- Seni görünce şarap içmiş gibi oluyorum, yanında taze badem olsun
diyorum.

Floriano- Kıtlıktan çıkmış olan bana, sunulan taze somun gibisin.

Erifila- Sen de benim kadar saçma konuşuyorsun. Yoksa deli değil misin?

Floriano- Değilim ya!

Erifila- Değil misin?

Floraino- Değilim. Ya sen?


Erifila- Ben de değilim.

Floriano- Bu deli elbiselerini kendi isteğimle giydim.

Erifila- Kendi isteğinle mi? Bana zorla giydirdiler.

Floriano- Neden buradasın?

Erifila- Bu yapının önünde uşağımla kavga ettim. Yaka paça soktular beni içeri.

Floriano- Ben de Aragon Prensini öldürmüşüm, öyle diyorlar. Kurtulmak için


buraya sığındım.

Erifila- Doğru mu söylüyorsun?

Floriano- Tabii ya sen?

Erifila- Ben de. (Çekingen iki çocuk gibi el ele tutuşurlar. Hiç konuşmazlar.
Çok mutludurlar. Bir aşağı bir yukarı yürürler.)

Floriano- Seni nasıl içten sevdiğimi anlıyor musun? Gizlemem gereken bir olayı
açıklayıverdim sana Elvira.

Erifila- Adım Elvira değil Erifila sevgilim. Hiç çekinmeden en gizli şeylerini
bile anlatabilirsin.

Floriano- Konuş… Bir şeyler söyle?

Erifila- Seni seviyorum. Başka ne diyebilirim? (Sarılırlar, öpüşürler, Pissano


girer.)

Pissano- Ya? Kafanızı patlatmalı sizin. Hey Tomas, Bellardo neredesiniz?

(Tomas ile Bellardo gelirler.)

Tomas- Ne var?

Bellardo- Ne oldu?

Pissano- Bugünden tezi yok, bu ikisi birbirlerini görmeyecekler. Adamın


ayakları, kadını elleri zincire vurulsun.

Floriano- Ona dokunmayın. Bütün suç bende.

Pissano- Ya?

Floriano- Evet cüceler Şahı, bütün suç benim. Sinirlenmesem bari.

Tomas- Sersem herif! Buranın yasalarını bilmiyor musun? Bu yasaları ahlaklı,


aklı başında kimseler koymuş. Bize kaçık derler, ama gene de ahlaklı
olmamızı isterler.
Bellardo- Sen burada, bir kadınla bir erkeği burun buruna gördün mü hiç?

Floriano- Görmez olur muyum? Neydi o ayakbastı parası işi?

Bellardo- Aman iki gözüm, ne istersen yaparım.

Floriano- Anlaştık. Dokunmayacaksınız kadına.

Bellardo- Söz. Şuna haddini bildireyim mi? (Tomas’a bir tokat atar. Erifila’ya
döner) Sana da en güzel kurdelemi veriyorum al.

Erifila- Ooooh…

Pissano- Defolun burada, haydi… şeytan görsün yüzünüzü. ( Floriano, Erifila,


Bellardo ve Tomas çıkarlar. Tomas’La Bellardo ötekilerini tavuk
kovalar gibi kış kış diye kovarlar. İçeri girerler. )

Pissano- Bir kaçık adam; deli bir kıza tutuluyor. Şaşılacak yanı yok bunun. O
melekler kadar güzel kız, aklı başında bir ihtiyarın da kafasını allak
bullak etmedi mi? Ey Aşk Tanrısı: bu çılgınlıklar senin yüzünden, bu
işlerde hep senin parmağın var. Sana nasıl Tanrı demeli bilmem ki…
Ben bu günlerimi, kendim gibi yaşlı dostların arasında şarap içerek
geçirmeliyim. Aşk yakaladı ensemden, başımı döndürdü. Benim gibi
yaşını başını almış ihtiyar bir adam, giderayak aşık oldu… Gel de
‘sevginin’ yaşı var de bakalım. Gözün kör olsun Eros… Gene de
sevinçliyim, kanım kaynıyor, ne mutlu bana (Tomas girer.)

Tomas- Saragossa mahkemesindeki amcaoğlunuz geldi.

Pissano- Liberto mu?

Tomas- Evet.

Pissano- Gelsin, gelsin. Sen de iki sandalye ile şarap getir.

Liberto- (Tomas çıkar, Liberto girer) Evet şarap, şarap isterim Pissano.

Pissano- Hoş geldin Liberto.

Liberto- Valencia’ya gelip de beni aramadı, diyemezsin. İşte doğru sana geldim.
(Tomas ile Bellardo iskemle, masa ve şarap getirirler. Bellardo hemen
çıkar.)

Pissano- Gel sarıl bana Liberto. Nasıl sevindiğimi bilemezsin…

Liberto- Üç kez sarılacağım sana. Önce arkadaşımsın siye, sonra iyi insansın
diye, sonra da soyumdansın diye.

Pissano- Otur, yorulmuşsundur. Burasını evin gibi bil… Hoş övünülecek yanı
yok ya buranın, neyse. Söyle bakalım, hangi rüzgar attı seni buraya?
Liberto- Prens Don Raynero’nun başına gelenleri duymuşsundur? (Tomas bu
arada elinde, ucunda bir ip bağlı kamışla ağacın alt dalına oturur. Gayet
ciddi ve kımıldamadan sözde balık tutuyordur.)

Pissano- Evet, duydum. Epey dedikodusu oldu. Kimide uydurma masal diyor
buna.

Liberto- Keşke masal olsaydı. Ama. Masallardaki prensler avlanırken ölür.


Bizimki bir kerhane kapısında vuruldu, ne dersin? Ha ha ha… Prensi
vuran da soylu biriymiş. (Konuşurken birkaç kez Tomas’a bakmıştır.
Şimdi de Tomas’ın duymasından kuşkulu, Pissano’nun yüzüne bakar.
Pissano eli ile bir işaret yapar)

Pissano- Aldırma.

Liberto- İşte… Öldüreni yakalamak için bütün ülkeyi tarıyoruz.

Pissano- Dilerim onu sen yakalayasın Liberto, dolgun bir bahşiş alırdın.

Liberto- Ressamın biri, katilin bir resmini yapmış. Hepimize verdiler bir tane
kurtulamaz elimizden.

Pissano- Bakayım şu resme.

Liberto- (Tomas’a dalmıştır) Ha?

Pissano- Resme bakayım dedim.

Liberto- Ha, göstereyim, işte.

Pissano- Güzel bir adam, yakışıklı bir katil desene. Ne yazıyor altında?

Liberto- Floriano, yaşı:29.

Pissano- Yazık, gençmiş de, acıdım. (Tam bu sırada Tomas sanki balık tutmuş
gibi çeker oltayı. Bakar ki olta boştur, yeniden atar.)

Liberto- Konuştuklarımızı duymuyor mu dersin?

Pissano- Yok canım, o balık tutuyor.

Liberto- Gizli bir iş bu, kimse duymamalı.

Pissano- korkma. Bu akşam burada kal, yemeği birlikte yeriz? Ama dur daha
önce sana bir ikramda bulunmalıyım.

Liberto- Benim için en büyük ikram, seni görmüş olmam. (Tomas’la konuşup
gönlünü almak ister. Güler yüzle yaklaşır yanına) Eee, ihtiyarcık, bir
şey tutabildin mi bari?
Tomas- (Eliyle “deli misin” de gibi bir işaret yapar.) Kumda balık tutulur mu
hiç? (Pissano ve Liberto çıkarlar.)

Tomas- Şu yeryüzünde en budala şey sırdır. Gizli bir şeyin var da susarsan,
sırrın olduğunu bilmez kimse, söylersen sır olmaktan çıkar. Ben en
önemli sırrımı, yani kuş olduğumu söylediğim zaman, inanmadılar,
delisin dediler… Beni buraya tıktılar. Şimdi o aradıkları katil ortaya
çıkıp da ben öldürdüm dese, belki ona da inanmazlar, sen delisin derler.
Öldürenin resmini gördük derler. Onu da tıkarlar buraya! Ya sonra,
günün birinde asıl katil gelir de beni bulursa? Koparmaz mı kafamı?
Kestane, üzüm, fındık fıstıkla doldurur, yer beni. Nice yıllar sonra katili
gömerlerken şaşarlar… Amma da ağır derler… Tabii, çünkü herifin
mezara götürdüğü sır, onun içinde ikinci bir mezar yapmıştır… Ağırlığa
bak… Burada da zavallı kuş yatar… Kuş da sır olmuştur, o da mezara
gider! (Floriano ayağında zincirler, girer.) Eee Beltran? Zincirlerle aran
nasıl? Çok mu ağır? Katili yakalarlarsa, onun da ayağına zincir vururlar
değil mi?

Floriano- Hangi katili?

Tomas- Hadi canım, şu Prens Raynero’yu öldüren. Bir sürü adam salmışlar
ardına… Resmi de var.

Floriano- Ne diyorsun Tomas? Kim anlattı bunları?

Tomas- Aragon’dan gelen yabancı biri. Sözde bizim Pissano’nun


amcaoğluymuş, ya da arkadaşı, bilmiyorum.

Floriano- Sahi mi?

Tomas- Sahi ya. O da katili arıyor, onda da herifin resmi var.

Floriano- Ya?

Tomas- Dur, katilin adını da biliyordum…

Floriano- Söyle kuzum?

Tomas- Ay… dilimin ucunda… Bir kuş adı gibi başlıyor.

Floriano- Bir kuş adı gibi mi? Nasıl bir kuş? Akbaba mı?

Tomas- Yok canım, küçük…

Floriano- Ne küçük?

Tomas- Kuş daha küçük.

Floriano- Leylek mi?


Tomas- Hayır, hayır…daha küçük.

Floriano- Kanarya mı?

Tomas- Değil… Kanarya kafeste oturur, bu dolaşır… Flu.. Flu…

Floriano- Florya olmasın?

Tomas- Tamam ona benzer bir ad. Buldum Flariano. Hem de 29 yaşındaymış.

Floriano- ( Kendi kendine) 28 (birden ürker) Bize ne canım? Nerede şimdi o


adam?

Tomas- İçeri girdi… Her yabancı gibi, o da delileri görecek. Akıllı olduğuna
inanmak ve inandırmak isten herkes, bu işi delileri ve delilikleri
seyretmekle yapar.

Floriano- Ben hemen…

Tomas- Ha?

Floriano- Gidip şu resmi göreyim, diyecektim. Sen burada kal.

Tomas- Sakın benden duyduğunu söyleme.

Floriano- Korkma söylemem. Gizli kalması benim için daha önemli!

Tomas- Senin de deli olduğunu biliyorum, ama gel de delilerin cin gibi zeki
olduğuna inandır başkalarını. (Floriano çıkar. Erifila gelir. Bileğinde
zincirleri vardır.)

Erifila- Gördün mü işte? Bileklerime zincir vurdular ama, gene de kaçabildim


içerden. (Zincirlerle uğraşır. Tomas’ın cevap vermediğini görür. Bakar
ona. Tomas bambaşka bir alemdedir.) Niye daldın, Tomas?

Tomas- Hiç… Dalmadım… Ama gözünü aç… İhtiyar yakalarsa seni burada,
daha ağır bağlarla bağlar, karışmam.

Erifila- Neden? Azgınlık etmiyorum ki! Bağlı işte ellerim.

Tomas- Sahi be! Kımıldatmaz ellerini. Aklım, ne oldu sana? Arada kaçıkların
bile bir ışık parlar kafasında, anlar budaladığını. Kımıldatmaz ellerini
kımıldatmaz… Öpücük… Öpücük… (Erifila’ya yaklaşır. Birden
yakalar, öper onu. Sonra aptal aptal) Öpücük, öpücük.

Erifila- Tomas, bırak beni. Birileri geliyor, görmüyor musun?

Tomas- Ben bir şey görmüyorum. (Erifila masanın üstündeki şarap şişesini iki
eliyle alır Tomas’ın kafasına indirir.) Sağ ol güzel bayan… Görüyorum,
şimdi görüyorum.. Binlerce küçük pırıl pırıl yanan yıldız görüyorum.
Aman ne güzel, ne güzel… Noel ağacı gibi. Babam derdi ki:
“yavruların aklını başına getirmek için kafalarına çekiçle vurmalı…
Uyanık olurlarmış. İyi bir papağan yavrusu, baba evini, çıktığı
yumurtayı unutmamalıymış. (Tıpkı bir papağan gibi öteye beriye zıplar,
terbiyeli bir papağan gibi konuşur.) Kuku bey, kuku bey… Günaydın
Kuku bey. Kuku bey uslu mu? İyi uyudu mu Kuku bey? Haniymiş
benim güzel Kuku beyim… Öpücük, öpücük. Kuku beye öpücük.
Isırmak yok, öpücük, öpücük… Kuku bey şimdi gelir. Şimdi gelir.
(Tomas çıkar)

Erifila- Zavallıcık… Bir papağan gibi uçup gitti. Neredeyse kıskanacağım bu


haini… Şimdi bir kuş rüyasına daldı… Ne mutlu ona. Ah Beltran!
Burada olsaydı, biz de kendimize kuş tüylerinden elbiseler yapar, kanat
kanada şu duvarı aşar giderdik.

Floriano- (Ses) Erifila, Erifila… (Girer sahneye, yüzünü kap kara boyamıştır.)

Erifila- Beltran?

Floriano- Nasılım?

Erifilar- Niye boyadın yüzünü?

Floriano- Biri varmış beni arıyor, resim de cebindeymiş.

Erifila- Eyvah! Ne yapacaksın?

Floriano- Korkma, tanıyamaz beni. Vah yavrucuğum, bileklerine zincir mi


vurdular? Kıskanıyorum bu zincirleri, gece gündüz sevgilimin bileğinde
olacaklar. Üzüntüm sonsuz Erifila, benim yüzümden düştün bu duruma.

Erifila- Kollarımı boynuna dolayamayacağım, ben ona üzülüyorum.

Floriano- Gözlerime bak… ta içine. Gözlerimle kucaklayayım seni.

Liberto- (Ses) Sağ ol Pissano.

Floriano- İşte geliyor. (Pissano ile liberto gelir. Floriano çamaşırların arkasına
gizlenir.)

Liberto- Gitmeliyim Pissano. Vazife çağırıyor.

Pissano- Sana bir yardım da bulunabilir miyim?

Liberto- Sen yapacağını yaptın. Dört bir yana ün salmış bu evi gezdim. Seni,
sevgili amcaoğlumu kucakladım (elinde bir sucuk vardır, zaman zaman
onu yer) Sonra bu sucuk! Ama ne sucuk!

Pissano- Elvira, size bir haberim var. Bizim müdürün bir yakını, siz de tanırsınız
ya, sizi çıkarmak istiyor buradan.
Erifila- Buna iyi haber mi diyorsun?

Pissano- Belki inanmazsınız, ama gideceğinize en çok ben üzülüyorum. O bay,


kendi evinde baktıracakmış size.

Erifila- Daha kötü bir haber veremezdin. Bir deli olarak burada bakılmak daha
hoşuma gider; hem buradaki hekim, dünyanın en ünlü hekimi. (Floriano
çamaşırların üzerinden Liberto’ya bakar. Liberto görür. Korkar.)

Liberto- Ödüm koptu. Kim bu zenci?

Pissano- Siz gene burada mısınız?

Floriano- Siz de hep karşıma çıkarsınız. Beni yok etmek isteyen birini de
almışsınız yanınıza.

Erifila- Kimsiniz? Kimi arıyorsunuz?

Liberto- Çok kurnaz bir suçlunun ardına düştüm, güzel bayan.

Floriano- Uzaklara gitmeyin, aradığınız suçlu burnunuzun dibinde. Ama vazgeçin


aramaktan, bulamayacaksınız.

Liberto- Olabilir.

Erifila- Bu adamın suçu neymiş?

Liberto- Prens Don Raynero’yu öldürmüş.

Erifila- Adı ne?

Liberto- Floriano…

Erifila- Tam yerine gelmişsiniz, ben onun karısıyım.

Liberto- Çok şakacı şey.

Pissano- Ya güzelliği? Melekleri bile kıskandırır.

Floriano- Korktum sizden… Durmadan da geviş getiriyorsunuz.

Liberto- Kim, ben mi?

Floriano- Yakalayın beni, ne duruyorsunuz?

Pissano- Bu zavallı, çok ünlü bir bilginmiş. Eee.. Ne yaparsın, bilgin oldun mu,
delilik genç yaşta başlar. Sevgi yüzünden kaçırmış aklını.

Floriano- Ya sen? Sen doğduğun günden beri kaçıksın.

Pissano- Şu güzel kız da “ beni soydular soğana çevirdiler” diye bozmuş.


Erifila- Sen o kadar anlarsın, geveze. Yüreğimi çaldılar; hem kim çaldı biliyor
musunuz? Prensinizi öldüren katil! Ama yakaladım hırsızı, zincire
vurdum onu.

Floriano- Benim o hırsız.

Liberto- Oh, oh.. Pissano? Bu kızın güzelliğine nasıl dayanır insan? Yazık…
Kaçık olmasaydı ne iyi olurdu.

Floriano- Benimle ilgilensen daha iyi edersin.

Liberto- Hiç niyetim yok.

Floriano- İşine yarardım belki. (Yüzünü gösterir) Bak!

Liberto- Görüyorum karalar içinde. Yas mı tutuyorsun?

Floriano- Kurnaz olduğu için karalara bürünmüş… Hoş aklı olsaydı da sen
çakmazdın dalgayı.

Liberto- Ne şakacı bir genç. Ben geç kalıyorum gitmeliyim artık.

Floriano- Katilin resmi varmış sende, doğru mu?

Liberto- Görmek ister misin?

Floriano- Göster, bakayım.

Erifila- Hayır, hayır gösterme, korkarım.

Liberto- (Çocuk korkutur gibi Erifila’yı korkutur) Nah, işte… böö…

Floriano- Amma da benzemişler, tıpkısı. Kendim gibi tanırım onu, ama


yakalayamayacaksınız.

Liberto- Tabii, tabii…

Floriano- Nerede olduğunu bir ben biliyorum.

Liberto- Uzun etme, ver şu resmi. Gitmeliyim artık.

Floriano- Nerede olduğunu söylersem… ne verirsiniz bana?

Pissano- Bırak şu gevezeyi. Gel, kapıya kadar geçireyim seni.

Liberto- Sağ ol. Ama bu sucuk… Ne sucukmuş? Ya o zavallı deliler… her şey
çok güzeldi. Sağ ol Pissano, sağ ol. (Pissano ve Liberto çıkar.) (Floriano
oynadığı oyundan bitkin bir halde yere yıkılır. Erifila ilgilenir onunla.)

Erifila- Bana bak, sen gerçekten kaçıksın anlaşılan?


Floriano- Bayılacağım sandım… Yüreğim çatlayacakmış gibi çarpıyor. Birden
öyle geldi ki bana, sanki ben, ben değilim de, bütün benliğimle, senin
benliğine girmişim. Dur senin ellerin bağlı bırak da ben sarılayım sana.

Erifila- Evet. Sarıl, sarıl bana. (Laida girer)

Laida- Tam zamanında gelmişim meğer. Deli herif, bırak o çılgın kızı.

Erifila- Beni zorlayamazsın!

Laida- Bu edepsiz, öpmek istedi seni değil mi?

Floriano- Evet, öpmek istedim.

Erifila- Hiç utanmıyor.

Laida- Ne istersin bu zavallı kızdan, rahat bırak onu.

Floriano- Ballı bir tatlı yedirdi bana. Sancıdan kıvranıyorum şimdi.

Laida- Beltran! Yiyecekmiş gibi bakıyorsun ona… Biraz beni de gör…

Floriano- Seni biliyorum, sana karnım tok.

Laida- Yüzüme bile bakmıyorsun? Ah Beltran, hep onun peşindesin.


Gitmeyesin diye yolunu mu keseyim?

Eifila- Mondrikardo, sevgilim? Gel arkamdan, kalma burada… Yoksa


karışmam… Bu kızın ateşi kıskançlığımı kaynatır, taşırır sonra.

(Erifila ve Floriano çıkarlar.)

Laida- Yeryüzünde kim benim kadar acı çekti? Hangi kadın benim kadar
kıvrandı? Bir deliyi seven bir deli için aklımı kaçıracağım. Hayır,
hayır… Engel olmalıyım onlara. Sevginin verdiği bu çılgınlıktan
faydalanmalıyım! Ben de onlar gibi çıldırmalıyım; deli taklidi
yapmalıyım ki hiç ayrılmayayım yanlarından… Tetülü tülütülü… Ah
olmuyor, olmuyor… Beceremiyorum. (Çamaşır ipindeki bezleri
karıştırır.) Yaverlerim? Nedimelerim? Neredesiniz? Hey Prens size
sesleniyorum, duymuyor musunuz? Kolunuza girmek istiyorum,
götürün beni… Şu kambur, cüce yelpazesini sallasın. Hah… oluyor işte,
becereceğim bu işi. (Fedra girer)

Fedra- Seni arıyordum Laida.

Ladia- Laida mı? O da kim? Kraliçe demelisin bana!

Fedra- Bittim, mahvoldum… Haberler kötü.

Ladia- Ne?
Fedra- Korkunç haberlerim var.

Laida- Ülkemde başkaldıranlar mı var? Yoksa Hindistan’a giden gemilerim mi


battı?

Fedra- Babam bir mektup yazmış amcama; hemen eve dönmeliymişim.

Laida- İyi bütün ülke bayram yapacak desene!

Fedra- Ne ülkesi… ne bayramı Laida?

Laida- Benim ülkem. Kraliçeyim ben. (Saplı bir süpürgeye ata biner gibi biner)

Fedra- Aman Tanrım! Aklını kaçırmış. Ah Laida cinler mi çarptı seni?

Laida- Evet. Tut şu atımı. Zehri gözlerimle içtim.

Fedra- Ah mutsuz kız. Neden mutsuz olsun, tersine mutlu demeliyim ona.
Aklını kaçırdığı için o burada kalabilir. Her gün görebilir sevgilimi.
Ama ben? Gideceğim buradan, bir daha da göremeyeceğim onu.

Laida- (Pencerelerden birine seslenir) Hazinemi atın. Tamam. Teşekkür


ederim. Bütün altın dukalarımı serpeceğim çevreme. Gel bli. Bli bli.
Gel. Gel.

Fedra- Ne mutlu ona! Keşke ben de çıldırsam.

Laida- Gel bli bli gel. Gel…

Ferda- Ne güzel bir aleme dalmış. Aklıma bir şey geliyor… Ben deli taklidi
yapamaz mıyım? Evet, çıldırmış gibi davranacağım, görür onlar.
(Laida’nın süpürgesine biner.)

Laida- Dediklerim eik, neden yapılmıyor, buyruklarım neden yerine


getirilmiyor?

Ferda- (Kısrak gibi kişner) Hihihihi… Majesteleri ne buyurmuşlardı ki?

Laida- Aşçım mercimek çorbasının içinde oturuyor, dünden beri, çıkmam da


çıkmam diyor, sucuk sanıyor kendini.

Fedra- Oysa sucuk olan sensin…

Laida- Ceza olarak, günde üç kez kurşuna dizilmesini istiyorum.

Fedra- Güzel bir buluş! Sonra kevgir diye kullanırız onu. Majeste! (Arkasına
süpürgeyle vurur.)

Laida- Girin. Beltran’dan haber mi getirdiniz?

Ferda- Utanmaz, hiç sıkılmadan, önümde onun adını nasıl alıyorsun ağzına?
Laida- Kendine gel kızım. O yalnız benimdir, benim kalacak.

Fedra- Hahaha. Beltran çoktan evlendi bile.

Laida- Evlendi mi, kiminle?

Fedra- Benimle!

Laida- Hahaha, güleyim bari, kiminle dedin? Kiminle?

Fedra- Yanlış duymadın şekerim, benimle, dedim.

Laida- Kim kıydı nikahınızı?

Fedra- Kim kıyacak: Papa kıydı.

Laida- Papanın papağanıdır her halde!

Fedra- Hadi oradan, pis bulaşıkçı ne olacak… Seninle mi evlenecekti sandın?

Laida- Ne? Semerkant kraliçesi olan bana, senin gibi turp kafalı biri…

Fedra- Sus, şimdi dilini koparırım.

Laida- Sen mi? (Bezlerin asılı durduğu ipin direklerini çıkarır. Birbirlerine
girerler.) Uşaklarımdan biri bir balta getirsin de şu çam kafandan çıra
yontayım. El mi kaldırıyorsun bana? Kokmuş pis bulaşık bezi seni.
Gösteririm şimdi sana. (Müdür ile Valerio girerler.)

Müdür- Ne oluyor? Bu ne hal? Ayrılın bakayım. Pissano nerede? Şu azgın


deliler niye avluya inmişler? Hemen tıkayın onları.

Laida- Beni duymadınız mı? Yoksa siz de mi aklınızı kaçırdınız? Laida’yım


ben.

Müdür- Laida sen misin?

Laida- Benim ya.

Fedra- Ne Laida’sı? Bu yalancı karı kendini Semerkant kraliçesi sanıyor. Bu


yetmiyormuş gibi Beltran’ın karısıyım diyor. Oysa dünya alem biliyor,
o serseri benim kocam.

Müdür- Fedra?

Fedra- Evet, benim. (Fedra elinden değneği bırakır. Değnek ipe bağlıdır.
Erkekler bu sırada bağlı olan öteki direği çekiştirirlerken, Fedra’nın
bırakmasıyla ip gevşer erkekler yere düşer.)

Valerio- Bana öyle geliyor ki; bu ikisi de kaçırmış.


Laida- Ben Semerkant kraliçesiyim. Ya sen (dilini çıkarır) nah sana!

Fedra- Laida! İkimiz de üzgünüz, gel dans edelim.

Müdür- Gittikçe karışıyor işler.

Laida- Trallala, lalala…

Müdür- Fedra? Ne yapmak istiyorsun?

Fedra- Takla atacağız şimdi de.

Müdür- Niçin? Neden?

Fedra- Beltran… Beltran… Gel, sarıl bana, öp beni!

Müdür- Anladım. Bütün bunlar BEltran’ın başının altından çıkıyor. Fedra!

Fedra- (Köpek gibi havlar)

Valerio- Kilit vurun üstüne kimseyi görmesinler; akılları gelir başına o zaman.

Müdür- Bütün suç Beltran’da, o köpekte (Fedra havlar), gelemez olsaydı


buraya, ama görür o, ona öyle bir şey yapacağım ki, doğduğuna pişman
olacak.

Valerio- Beltran’ı suçlu bulamazsınız. Hasta o zavallı.

Müdür- Vız gelir… Bütün suç onda.

Fedra- Onu azılıların bölümüne sokarsan, ısırırım seni.

Müdür- Hey Pissano! Bellardo! Tomas! Hangi deliktesiniz?

(Üçü koşarak gelir.)

Pissano- Buradayım, ne var efendim?

Tomas- Ne oluyor?

Bellardo- Kim çağırdı?

Müdür- Müthiş bir şey.

Pissano- (Fedra’ya) Burada işiniz ne?

Fedrs- Güzel değil miyim? (Sarılır Pissano’ya ikisi yere yuvarlanır.)

Bellardo- Vay canına!

Valerio- Fedra bırak!

Müdür- Pissano!
Pissano- Mahsus yapıyor, beni kovasınız diye. Ama Tanrı biliyor ya, suçsuzum
ben.

Tomas- Küçük bayan? Terelelli…ha?

Fedra- (Havlar)

Laida- Gel Bobi, gel. (Fedra dört ayağının üzerinde köpek gibi gelir.) Aman ne
güzel ne güzel, her gün böyle eğlence bulunmaz, höt dediğin yerde deli
olmaz.

Pissano- Şu insan denilen yaratık ne de çabuk oynatıyor? Ne de çabuk kaçırıyor


aklını? Öyledir… Ufaklık durmaz, gidiverir elden. Bağlayın. (Laida,
Fedra, Tomas, Bellardo sahnenin arkasından birbirlerine girerler.
Herkes bir ağızdan konuşur. Bu arada Müdürle Pissano’nun söyledikleri
anlaşılacaktır yalnızca.)

Bellardo- Gel Bobi, susta dur.

Fedra- Ne? (havlar)

Laida- Hadi, hadi.

Valerio- Ben güzel delimi ne vakit göreceğim.

Müdür- Yeller esiyor, fırtınalar kopuyor sevgililerin başında. Genç kız durup
dururken azıverdi… Hizmetçi çileden çıktı, tozuttu! Tam tımarhaneye
döndü burası. Elim kolum bağlı kaldı, ne yapacağım bilemiyorum. En
iyisi Hekim gelsin, o belki bir çare bulur.

Pissano- Dünyada en kötü en korkunç şey akılsız bir kadının aklını kaybetmesi!

PERDE

İKİNCİ PERDE
DÖRDÜNCÜ TABLO

(Aynı öğleden sonradır. Her taraf kağıt fener, yapma çiçekler, küçük
bayraklarla süslenmiştir. Müdürle Hekim gelirler.)

Müdür- Fedra’yı Beltran’dan ayırdık. Görmüyorlar birbirlerini. Ama o


zamandan beri de ne yiyor ne içiyor.

Hekim- Yememesi fena, çok fena. İyilikle deneyin, zorla yedirin. Yemese bile,
gene bir şeyler kalmalı içinde.

Müdür- Boşuna… hiçbir işe yaramıyor bütün bunlar.

Hekim- Biz hekimler bu durumu biliriz. Bu hastalığın adı nedir bilir misiniz?

Şey… at… at…

Müdür- Efendim?

Hekim- At… at… atrophie, yani lagarlaşma deriz. Sirke koklatın ya da taze
sıcak ekmek yedirin.. çok iyi gelir. Tatlı Malaga Şarabı alın, çimenlere
serpiştirin, Fedra’da yalın ayak yürüsün üstünde.

Müdür- Misket şarabı olmaz mı?

Hekim- Hayır, Malaga şarabı daha iyidir.

Müdür- Peki. Beltran’ı görmesi yasak edilince birden çöktü.

Hekim- Aman? Bir yeri acımadı ya?

Müdür- Çöktü, yani içine kapandı.

Hekim- Ha anladım. Melankoli demek istiyorsunuz, yani karasevda.

Müdür- Ölür mü dersiniz?

Hekim- Yok canım, ne münasebet. Baktığımda, az buçuk ateşi, vardı o kadar.


Karasevda ateş yapar mı bilmem. Bu hastalığın asıl ismi ka… ka…

Müdür- Karıncalanma mı?

Hekim- hayır canım re’li değil…lepsi’li…lepsi? Ha katalepsi: yani kazık gibi


kesilme. Hırslandıkça artar ya da azalır. Orta çağın ünlü hekimleri bu
hastalığa başka bir ad vermişler. Ero… ero… olabilir mi acaba?
Erotomanie!... Yani aşk illeti! Tamam! Yeğeninizin hastalığı bu işte.

Müdür- Herhalde o deliye vurulduğu için bu hastalığa tutulmuştur.


Hekim- Arapların en ünlü hekimi neydi adı? (Düşünür… Aklına gelmez.) Neyse
canım. Şöyle anlatır bu hastalığı: beyindeki kızışma bir ur yaparmış.
Kafasının arkasında, nah bak şurada, şu çıkıntıda, hoş değil mi? Sonra
bu ur, kanın sıcaklığı ile öylesine büyürmüş ki, hekim el
değdiremezmiş, yanarmış eli. İşte o zaman hastanın kafası da karanlığa
gömülürmüş. Bugün tıpta buna çare bulundu, bulundu ama tehlikeli
biraz. Sonunda hasta ölüyormuş. Açık konuşayım, yeğeniniz bu deliyi
aklından çıkaramazsa kötü olur, çok kötü olur.

Müdür- Yani?

Hekim- Evet. Evet.

Müdür- Birleşsinler mi?

Hekim- Başka çıkar yol göremiyorum. Gidin kulağına fısıldayın, yakında


evlendireceğim sizi deyin. Ne yapalım… Koymuş aklına. İllet bu. Zıt
cevherler çeker birbirini.

Müdür- Düşünmedim değil. Yalancıktan bir evlenme yapsak da, rahatlasa kız.

Hekim- Tamam! Benim de demek istediğim bu. Karasevdaya tutulmuş birini


kilit altında tutmak doğru değildir. Tersine, oyalamalı, eğlenceli yerlere
götürmeli, tiyatro mesela. Orda, sahnede kendine benzer bir sürü kaçık
görür, rahatlar. İçmek isterse, verin…

Müdür- Ne verelim?

Hekim- Zeytinyağı içirin.

Müdür- Ha!

Hekim- Kafasındaki duman, o baskı böyle dağılır ancak. Bugün bayram, değil
mi? Nasıl olsa tören yapılacak burada. Yeğeniniz çıksın insan yüzü
görsün… Belki gözü kimseyi görmez, o da başka… İsterseniz hemen
yemekten sonra Beltran’la yalancıktan kıyarsınız nikahlarını.

Müdür- Evet, öyle yapmalıyım. İşte geliyor… iti an çomağı hazırla.

Hekim- Neyi hazırlayayım?

Müdür- Beltran geliyor canım.

Hekim- Beltran da kim? Ha Beltran! Bugün dalgınım da biraz. (Floriano girer.)

Floriano- Hayır. Ben böyle bir oyuna gelemem. Ölürüm daha iyi.

Müdür- Ne oldu Beltran?


Floriano- Bugün öğleden bütün hastalar burada toplanıp gelenlere
gösterilecekmiş! Ben yokum bu işte. Ben topunuzdan akıllıyım.

Hekim- Hemen hakarete başlamayın.

Floriano- Herkesin beni görmesini istemiyorum. Haksız mıyım?

Müdür- Haklısınız. Rahat bıraksınlar sizi.

Hekim- Evet, rahat bıraksınlar.

Müdür- Zorlamasınlar.

Hekim- Evet, zorlamasınlar.

Müdür- Mademki istemiyor…

Hekim- Evet, mademki istemiyor.

Müdür- Hediyeleri ötekiler toplasın. Deliden bol ne var burada?

Hekim- Öyle ya, deli mi ararsın, adım başında bir tane.

Müdür- Beltran, sizin bana başka bir işte yardımınız dokunacak.

Hekim- Evet, evet… Hem de çok önemli bir işte.

Floriano- Kim bu babacan adam?

Hekim- Beltran! En iyi dostunuzu hatırlamıyor musunuz?

Floriano- Kimsiniz?

Hekim- Hekiminiz!

Floriano Yok canım? Saygıdeğer büyük bilgin! Bilginizin karşısında yerlere


eğilirim.

Hekim- Hiç de kaçığa benzemiyor.

Floriano- Bütün namuslu hekimlerin dostuyum.

Hekim- Öyle mi?

Floriano- Hekimler, bütün yaratıkların ruhunu tanırlar!

Hekim- Ya!

Floriano- Ama benim içimi bilemezsiniz işte.

Hekim- Demek siz ruhun ne demek olduğunu biliyorsunuz?


Floriano- Hem de nasıl? Üstelik ben ruhumun içinde başka bir ruh daha
taşıyorum.

Hekim- Başka bir ruh daha mı var?

Floriano- Elbet.

Hekim- Ruh… şey… yani… ruh nerede oturur bilir misiniz?

Floriano- Yüreğimin içinde. Ünlü Ozan Salamon şiirlerinde böyle der.

Hekim- Kim dediniz?

Floriano- Salamon! Onun için bütün bilginlerin düşüncesi…

Hekim- Ne münasebet?

Floriano- Der ki:

Hekim- Kim der?

Floriano- Salamon canım.

Hekim- Ha! Hala orda mısın?

Floriano- Der ki: “En değerli şey yüreğindir…iyi sakla,koru onu”;ama


felsefecilerle siz hekimler

Hekim- Ne olmuş hekimlere?

Floriano- Beyindir demişsiniz.

Hekim- Ne demişiz?

Floriano- Beyni daha önemli bulmuşsunuz.

Hekim- Ha evet. Dalgınım da bugün biraz.

Floriano- Çünkü sizin düşüncenize göre…

Hekim- Sizin,dediğiniz kim?

Floriano- Hekimlerin canım…

Floriano- Çünkü sizin düşüncenize göre ,yüreğin ve ruhun davranışı beynin


emriyle olurmuş.

Hekim- Ya da olmazmış.

Floriano- Evet, öyle de olur. Bu ruh gücü beden gücü ile birleşince,organlara
yaşama gücü verir.

Hekim- Amma da güç gerekiyormuş.


Müdür- Bütün bu söyledikleri gerçeğe uyuyor mu?

Hekim- Uyuyor mu da söz mü? Herhalde Üniversite profesörüydü bu genç.


Söyledikleri deli olmasına rağmen akıllı bir adamınkinden daha akıllı.
Beltran?

Floriano- Buyurun?

Hekim- Madem ki ruhun ne olduğunu nerde oturduğunu biliyorsun ve senin


ruhunun içinde oturan öteki ruhla varmışsın bu gerçeğe o halde, iyi
olmak senin elinde Beltran.

Floriano- Sahi mi? Nasıl iyi olabilirim? Söyleyin, ne olur.

Hekim- Bak oğlum, zavallı Fedra senin yüzünden çıldırdı. Seninle evlenmezse,
gözümüzü açıp kapamadan ölüverecek.

Floriano- Evlenmek mi? Ciddi mi? Yoksa şakadan mı

Hekim- (Müdürün yüzüne bakarak) Ne diyeyim?

Müdür- Şakadan canım

Hekim- Zaten ciddi dediğimiz şeyler de şaka değil mi? Bu zavallı kız, gülüp
oynasın gene, bütün isteğimiz bu.

Müdür- Eee? ne dersin Beltran?

Floriano- Aman canım, ne isterseniz yapın.

Müdür- İşte gördünüz mü?

Floriano- Bugün buraya gelecek olanlara göstermeyeyim de…

Müdür- Yok ,yok… Hiç merak etme…

Hekim- Kimse görmeyecek seni.

Müdür- İstediğimiz oldu. Ben sizi sonra çağırtırım Beltran.

Hekim- Nasıl olsa iki ruhu varmış canım… Birini veriversin kıza.(Hekim ve
Müdür çıkarlar.)

Floriano- Şu yortu gününden ödüm patlardı.Bugün bütün meraklılar gelir delileri


seyrederler. Ya içlerinden biri beni tanırsa… Nasıl korkmam?
Zincirlerimi çıkardılar, ama keşke beni bugün karanlık bir odaya
kapasalar, daha iyi olurdu.(Erifila girer)

Erifila- Burdasın demek?


Floriano- Erifila!

Erifila- Neden kimse bana “başın sağ olsun” demiyor anlamıyorum… Duydum
Fedra ile evleneceğini… mutluluk dilerim. Sersem deli,pis serseri…

Floriano- Bu sözlerin, şaka da olsa, üzüyor beni Erifila.

Erifila- Aldanıyorsun. Şaka değil.

Floriano- Bırak bu alıngınlıkları. Sen de biliyorsun ki ,şakadan olacak bu nikah.

Erifila- Şaka edilir mi bu işlerle? Bu evlenmeğe sen de peki demişsin. Ama.

Floriano- Erifila anlamıyor musun? Şakadan olacak diyorum. Fedra başka türlü
kurtulamayacakmış. Hekim öyle dedi.

Erifila- Ben öyle düşünmüyorum. Sevgi şakaya gelmez dostum…

Floriano- Erifila seni aldattımsa atmacalar gözümü parçalasın…Bir güneş gibi ol,
gözlerimi kaldırıp bakamayayım sana… Bir daha seni görmeyeyim diye
kasırgalar sürüklesin beni, Erifila.

Erifila- Aman ne bayat, ne tatsız sözler… Bu ateşli savunmalar kuşkularımı


büsbütün arttırıyor. Suçsuz olduğuna inanmıyorum. Zaten seninle ne
alıp vereceğim olabilir? Ne verdim ki, ne istiyorum senden? Daha dün
gördüm seni, ama bugün ayrılıyoruz. Bu arada kim bilir kaç kez
aldatmışsındır beni, biliyor muyum? Neden bu kadar üzülüyorum,
hakkım var mı üzülmeğe? Sana aşk mektupları mı yazdım? Senin ben
de tek satırın var mı ki, geri isteyebilesin? Neye dayanarak sana kalpsiz,
merhametsiz diyorum? Nasıl karşı koyabilirim evlenmene? Seni bana
beni sana bağlayan en ufak bir bağ mı var aramızda? (Ağlar)

Floriano- Ağlama Erifila… Haklısın, sevgimizin uzun bir geçmişi yok, ama
yüreklerimiz biz doğmadan birleşmiş… Hısım akraba olmuş birbiriyle.

Erifila- Ne akrabası?

Floriano- İnsanlar değil, Tanrı bilir bunu. Seni, sanki bin yıl önceden seviyor
gibiyim. Az mı görülmüştür… iki insan, hiç sevgi sözü etmeden,
yıllarca tanışırlar, sonra günün birinde, birden yürekleri tutuşur, dile
gelir, yalan mı? Bu belki bir şey değil, önemli olan, bir kadını görür
görmez, işte aradığım kadın bu, diyebilmekte. İşte böylece tek gün bin
yıl oluverir.

Erifila- Bırak bu deli saçmalarını. Bunlarla kandıramazsın beni. Bu parlak


sözleri karın olacak Fedra’ya sakla.

Floriano- Erifila, acı bana… Gözlerim yaşardı, görmüyor musun?


Erifila- Görmüyorum!

Floriano- Peki. Seni mutlu görmek için, başımı verirdim!

Erifil- O kadar uzun boylu değil. Dilini koparsam yeter bana… Nikahta “evet”
diyemezsin hiç olmazsa.

Floriano- Ben yalnız, bizim nikahımızda sana “evet” diyeceğim Erifila.

Erifila- Dokunma bana… Bırak beni.biri geliyor. (Valerio girer. Floriano çılgın
gibidir.)

Floriano- En beklenmedik zamanda kim gelir? Tabii en yakın arkadaşın. Bahse


girerim ki bu kız için geldin?

Erifila- Keşke! Ne iyi olurdu.

Valerio- Sizi almaya geldim.

Floriano- (Önceden biliyormuş gibi) Tabii, tabii… Sıkılmayın, buyurun efendim,


buyurun.

Erifila- Siz guguk kuşu musunuz, yoksa şeytan mısınız? Beltran? Hanginiz
alacaktınız beni?

Floriano- Hey Allah’ım!

Valerio- Beltran? Durum nasıl?

Floriano- Kendimi bu kadar iyi hiç görmemiştim.

Valerio- Senin durumunu değil, onun durumunu soruyorum. Dün hekimle


görüştüm, onu buradan çıkarmama izin verdi.

Floriano- Bak hele… Nereye götüreceksin onu?

Valerio- Bilmiyorsun dostum, çılgın gibiyim, anlatamam sana. Onunla bir


yakınlığım, bir akrabalığım var sanki.

Erifila- Bu da akrabalıktan söz ediyor. Bir sürü tuhaf akrabalıklar çıkıyor


bugün.

Valerio- Bırakamam onu burada. Araba bekliyor bile dışarıda.

Floriano- Ya? Demek araba bekliyor bile.

Erifila- Sevinçle, uçarak giderim buradan.

Valerio- Sahi mi? İnanayım mı Elvira?

Erifila- Tabii sahi söylüyorum. Siz çok güzel bir adamsınız, üstelik kibarsınız
da beni incitmezsiniz, eminim.
Floriano- Kızan, kıskanan bir kadın ne korkunç oluyor. Haydi… Ne
bekliyorsunuz?

Erifila- Gidiyorum, gidiyorum patlama!

Valerio- Gelin kaçalım buradan, arabam dışarıda bekliyor.

Floriano- Aman bekletmeyin arabayı, gidin, gidin. (Alaycı, kızgın davranışını


bırakır tatlı bir sesle Erifila’ya yaklaşır. Sakin ve ciddidir.) Gerçekten
gidiyor musun?

Erifila- Evet. Mutlu olmak için gidiyorum.

Floriano- Pekala… Zorla güzellik olmaz. Gitmek istiyorsan git bakalım. Benimle
ölmek isteyen kalır burada. (Valerio ile Erifila çıkarlar. Erifila döner.)

Erifila- Tanrıya dua et de sana akıl fikir versin! Serseri! Ha unutma. Karın
olacak o kıza benden Selam söyle. Benim paramla metelik etmez o.
(Çıkar, gene gelir.) Sen nesin biliyor musun? Aşağılık bir kadın
avcısısın, işte o kadar. Nikah kıyılsın diye bekleyemiyorsun değil mi?
Çok seviniyorsun?

Floriano- Ne yapalım, Sülünüm uçup giderse, ben de kaz yerim.

Erifila- O, kaz bile değil… Dikkat et de yerken kemikleri boğazında kalmasın.


(Çıkar, gene girer.) Kuluçka gibi karınla mutlu olursun inşallah. Zaten
seni sevmemiştim ki… (Çıkar)

Floriano- (Erifila’nın gene geri geleceğini sanarak umutla bekler. Gelmediğini


görünce üzüntülüdür.) Gitti benim küçük delim, bıraktı beni… Ama
biliyorum, uzun sürmeyecektir, dönecektir gene. Kazın kemikleri kaldı
mı, kalmadı mı diye bakmaya gelecektir hiç değilse. (Çıkar)
(Pissano, Tomas, Bellardo ve deli elbiseleri içinde Laida ve bütün öteki
deliler, kendi yaptıkları acayip çalgılarla bir marş çalarak gelirler.)

Pissano- İlerleyin, ilerleyin… Dizilin, sıraya girin. İçinizde marifetini göstermek


isteyen varsa, göstersin.

Tomas- Bugünün şerefine, izin verin de… Herkesin önünde yumurtlayayım, ne


olur?

Pissano- Olmaz, saçmalık olmaz. Gelenler sizden korkmamalı! Yoksa hiçbir şey
toplayamazsınız, hava alırsınız. (Hepsi bir ağızdan türkü tutturur:
“Zavallı delilere acıyın… Küçücük bir hediye olsun verin.” Delilerin
şarkısı devam ederken bir sürü kadın, erkek, çoluk çocuk avluya dolar.
Hayvanat bahçesinde gezer gibi seyrederler delileri. Bunların arasında
Leonato vardır. Leonato’nun yanında, yüzü maskeli, geniş bir mantoya
bürünmüş bir yabancı vardır.)

Yabancı- Hiç çekinmeden şunu söyleyebilirim ki Leonato, Valencia’ya böyle


kılık değiştirip geldiğimden beri, ilgimi en çok bu hastane çekti. Boş
yere ün salmamış dört bir yana. Zavallılara, sevgi dolu kucağını açan
bir yer burası… Dünya harikalarının başında gelmeli bu hastane.

Leonato- Haklısınız efendim. Valencia kenti övünmeli bu yerle. İşte, sözünü


ettiğim kadın da buradaymış. Onu görmeliyim. Önünde diz çöküp özür
dilemeliyim ondan.

Yabancı- Dur. Önce şu delileri bir gözden geçirelim.

Pissano- Efendimiz?

Leonato- Bir şey mi istediniz?

Pissano- Bu maskeli bayı soracaktım, kimdir acaba?

Leonato- Ben de bilmiyorum. Gömlek değiştirir gibi Efendi değiştiriyorum bu


son zamanda. Daha dün girdim onun yanına. Kendi dediğine bakılırsa,
buralarda kimse tanımazmış onu.

Pissano- Saygıdeğer, soylu efendim. Hastalarımız için bir bağışta bulunmak


istemez miydiniz?

Yabancı- Bunlar azgın değil, saldırmaz, değil mi?

Pissano- Kimseye bir zararları dokunmaz efendim. Azarlarsa bile zararları


kendilerinedir. Korkulacak bir şey yok, beyinlerinin bir yanı
çürümüştür. (Gider, yavaş yavaş ortalık kararır.)

Yabancı- Bunları gördükten sonra, halimize şükretmeli.

Bellardo- Şükretmesi gerekenlerin aklına gelir mi böyle şey…

Yabancı- Kimleri demek istiyorsun?

Bellardo- Akıllı geçinenleri… Büyük adamlar, ozanlar, varlıklı ulu kişiler, anarlar
mı Tanrının adını? Ha ha ha ha… Bütün bunlar oyun canım.

Yabancı- Kim bu tuhaf adam?

Pissano- Oyun yazarı imiş. Binden fazla oyun yazmış, hepsi de güldürücü
şeylermiş… Bir deli işte. Güldürü yazanların hepsi kaçıktır zaten!

Yabancı- Adı ne bu adamın?


Pissano- İyi bilmiyorum… Hoş adını da anan yok ya artık. Yanılmıyorsam, Lope
imiş adı. Ama biz onu burada Bellardo diye çağırıyoruz. Soylu efendim,
ilgileniyorsunuz hastalarımızla. Vaktiniz varsa size tuhaf bir oyun
gösterebilirim birazdan.

Yabancı- Çok memnun olurdum. Alın şu yirmi altın dukayı hastalarınıza


verirsiniz.

Pissano- Tanrı bağışlasın sizi. Anlatayım: müdürümüzün yeğeni bir deliye


tutuldu… Ölecek diye korktuk, hekimin sözüne uyarak ikisini
nikahlayacağız bugün, tabii şakacıktan.

Yabancı- Güzel. Gelirim bu oyunu görmeğe. (Leonato, Yabancı ve Pissano


çıkarlar.)

Bellardo- Hiç gelmez olur mu? Oyun görmeğe kim gelmez? Ama gelip de ne
görecek? Bir takım el, kol hareketleri, öteye beriye konuşmalar… Bir
çeşit bale diyebiliriz buna… Boş kalıplarımızı görecek; iç dünyamızı
görebilir mi? (Ziyaretçilerin üstüne saldırır, ziyaretçiler kaçarlar.) İşte
şunlara bakın, sözde deli görmeğe gelmişler. Ama bütün gördükleri ne?
Birkaç salyalı ağız… dalgın, durgun bakışlar… Hah… ha…
Çocuklaşmış ihtiyarlar hepsi bu kadar. Bu muyuz biz? Bizi bir korku
gözetler, nereden geldiği bilinmeyen bir korku… Yalnız bulunca atlar
üstümüze, gelir yüreğimizin üstüne çöreklenir. Soluk alamayız…
Kolları bacaklarıyla dolanır boğazımıza, sıkar sıkabildiği kadar…
Duyuramayız sesimizi, bağıramayız çünkü! Deli görmeğe geliyorlar
buraya, neyimizi görüyorlar dersiniz? Pantomimi görüyorlar, oyunun
farkında bile değiller.

Tomas- Yaşa Bellardo! Çok doğru söyledin. (Hafif bir Menuet müziği duyulur.
Deliler müziğe uyarak çıkarlar. Bellardo ile Tomas da arkalarından dans
ederek çıkarlar. Sahne daha da kararır, sonra birden kağıt fenerlerinin
yanmasıyla aydınlanır.)

BEŞİNCİ TABLO

Müdür- Dediğinizi yaptım, pekiyi geldi.

Hekim- Nasılmış?

Müdür- Evlenme sözünü eder etmez başladı konuşağa, yemek yedi, su içti.
Hekim- Eski hekimlerin bir sözü vardır: “Aşk hastalarını otlarla iyi etmeğe
kalkışmayın” Benim verdiğim ilaç en uygundur. (Fedra deli
elbiselerinin içinde, fakat duvak ve çiçeklerle süslü, Pissano’nun
yanında gelir.)

Fedra- Beltran nerede?

Müdür- Şimdi çağırtırız.

Fedra- Nikahımız burada mı kıyılacak?

Müdür- Evet kızım. Papayı bekliyoruz.

Pissano- Hastalarımıza yirmi altın duka bağıtla bulunan çok zengin, çok soylu
biri nikahta bulunmak istiyor. İzin verir misiniz efendim?

Müdür- Gelsin, gelsin. (Pissano çıkar)

Fedra- Tabii gelsin, görsün nikahımı.(Pissano, Yabancı ve Leonato gelirler.)

Pissano- (Tanıştırır gibi) Bir yabancı…

Yabancı- Bu törende bulunmama izin verdiğiniz için teşekkür ederim.

Müdür- Hoş geldiniz efendim. İşte gelin bu.

Fedra- Amca söyle, trampet çalsın, ta güneş batana dek renkli kurdeleler
sallansın uçlarında. Onun kardeşinin adı Pi… pi… pi…

Müdür- Sus, sus artık, anladık, anladık. (Kapıcı, Bellardo, Tomas ve bütün
deliler girer.)

Pissano- İşte iskemleler.

Müdür- Buyurun, saygıdeğer misafirimiz.

Yabancı- Ayakta dursam, daha iyi…

Müdür- Oturun rica ederim.

Yabancı- Zahmet etmeyin.

Fedra- Ya ben? Ben ayakta mı duracağım… hani benim tahtım? (Laida,


Fedra’ya uzatılan iskemleyi çeker.)

Fedra- Laida, ver iskemlemi…

Laida- Vermeyeceğim işte.

Hekim- Damat nerede kaldı?


Müdür- Sahi. Nerede o? (Don Floriano gelir. O da çiçeklerle süslenmiş) Sen de
öyle otur, gelinin yanına.

Sessiz Şarkıcı- Tam, tam, tam trallalala. (Hekim deliler korosunu idare eder. Koro tam
söylemeğe başlayacaktır.)

Müdür- Susun canım…

Hekim- Neden? Hani söyleyeceklerdi?

Müdür- (Adam sen de der gibi) Peki, peki… Laida. Şahit sen olacaksın.

Laida- Daha neler? Kocamın nikahında ben nasıl şahitlik ederim. Çıldırdınız
mı?

Hekim- Tamam. Bu da deliriyor. Boşuna kızım, vız gelirsin bize. Burada


topumuz deliyiz!

Deliler- Ne dedi? Kim deliymiş? Biz mi? Yo, yo, yo…

Hekim- Sözüm, meclisten dışarı tabii…

Laida- Ben deli değilim. Deli miyim burada aklımı kaçırayım? Beltran? Gel
beni al, daha iyi edersin.

Fedra- Niye seni alsın?

Laida- Ben deli değilim de ondan (dilini çıkarır) nah sana.

Fedra- Terbiyesiz.

Floriano- Semerkant’ın saygıdeğer melikesi! Hayır, sizi istemiyorum. Siz gene,


bendeleriniz olan sucuklarla bezelyelerle buyruklar verin.

Laida- Deliliğin tadı kaçtı artık; ben gene aşçılığa döneceğim, daha iyi.

Fedra- Çok şımarık kızsın Laida, ne istediğini bilmiyorsun!

Laida- Ya sen? Kocan diye verdikleri adam, yarından tezi yok kaçacak senden.
Seni sevmiyor, başkasını seviyor.

Fedra- Kaçamaz. Zincirlere vururum onu.

Floriano- Kes sesini! Saygı isterim ben, saygı.

Fedra- Ne yani, ağzımızı da mı açamayacağız?

Floriano- Açmayacaksınız ya! Hele bir nikahımız olsun, görürsün kara ipliklerle
dikeceğim dudaklarını.

Fedra- Düğün hediyen bu mu olacak?


Floriano- Başka hediyelerim de var; önce kıçına bir sopa atacağım, sonra şu
tombul yanaklarından kerpetenle bir makas alacağım.

Fedra- Eyvah! Karına böyle mi davranacaksın?

Floriano- İnsan yalnız karısına yapabilir böyle şeyleri… Başka kadınlar razı olur
mu hiç? Gel dans edelim seninle, evleniyoruz bugün… Hadi çalgılar
çalsın… Gel sersem tavuk, gel sen! (Deliler çılgınca dansa başlarlar.
Valerio ile Dona Erifila gelmiştir bu arada. Valerio’nun süngüsü
düşüktür.)

Valerio- İstediğiniz oldu! Geldik işte.

Erifila- Yanlış anlamayın… Ben sizden kaçmıyorum, kaptırdığım yüreğimi


arıyorum.

Müdür- Elvira! Neden döndünüz buraya? Hani onun evinde kavuşacaktınız


iyiliğe?

Valerio- Boşuna umutlanmışım. Öyle azınlıklar yaptı ki. Ev sahibinin yüreğine


inecekti. Eline ne geçtiyse kırdı; küçük köpeğim bile kaçtı evden. Oysa
görüyorsunuz, üstündeki bu güzel elbiseyi de ben almıştım…

Erifila- Ne yapayım? Elimde değil? Kıskançlık insanın yüreğine girince akıl mı


kalır başta? Anladım artık, yeryüzünün en korkunç hastalığı kıskançlık.
Bitti her şey bitti, umudumda kalmadı. Beltran, Beltran… Mahvetti
beni… Yüreğimi çaldın Beltran, geri isterim… (Bayılırken, Don
Floriano hemen koşar tutar onu.)

Erifila- Söyle, nikahınız kıyıldı mı?

Floriano- Kıyıldı Elvira. Karım yanımda, görmüyor musun?

Erifila- Nasıl yapabildin bunu, nasıl, nasıl?

Floriano- Yapma!

Erifila- Hepiniz beni dinleyin. Bu adam deli değil, sadece deli numarası
yapıyor.

Floriano- Yalvarırım, sus!

Erifila- Prens Don Raynero’ yu bu öldürdü.

Birlikte- Neymiş? Ne olmuş?

Floriano- Bir kadına güvenmişim! Nasıl deli değil dersiniz bana?

Müdür- Yakalayın, bağlayın.


Yabancı- Durun! Bütün suçu Prens Raynero’yu öldürmekse, bırakın onu.

Müdür- Anlayamadım?

Yabancı- Tanrıya şükürler olsun. Floriano (mantosunu çıkarır, maskesini atar.)

Floriano- Hortladınız mı?

Prens- Ölmemiştim…

Floriano- Prensim yaşıyorsunuz demek?

Valerio- Siz? Prens Raynero musunuz?

Prens- Ta kendisi!

Valerio- O halde Don Floriano’nun öldürdüğü siz değildiniz?

Prens- Hayır.

Hekim- Hiçbir şey anlamıyorum. Neden öldü dediler?

Floriano- Anlatın… Yalvarırım anlatın.

Prens- Bir oyundu.

Floriano- Oyun mu?

Prens- Anlatayım: “Selya’yı denemek için yaptım… bu güzel kıza siz de


tutkundunuz Floriano…

Floriano- (Erifila ilgilenir, Floriano sıkılmıştır) Şey…

Prens- O gece sevgilime giderken, uşağımla elbiselerimizi değiştirdik. İki


muhafız da bizi kollamak için, çok gerilerden, arkamızdan geliyordu.
İşte Floriano, siz beni diye uşağıma çektiniz bıçağınızı, beni diye onu
serdiniz yere. Gürültüye yetişen o iki muhafıza: bırakın, demiştim
bırakın kaçsın. Yaralı uşağımı da gizlice bir hekime götürmüştüm.

Floriano- Öldü mü zavallıcık?

Prens- Ölmedi.

Hekim- Sağlam bir çocukmuş.

Floriano- Oh! Tanrıya şükürler olsun.

Prens- Bütün kente bu haberi yaydırdım: Prens Raynero, Den Floriano’nun


kılıcıyla ölmüştür.” Anlamak istediğim şuydu: Selya sizin için mi
üzülecek, yoksa benim için mi yas tutacaktı? Gizlice kaçtım
Saragossa’dan. Babam oğlun öldüreni yakalatmak için yüzlerce adam
saldı dört bir yana. Ama ben istediğimi öğrnmiştim. Selya benim yasımı
tutuyormuş… Mutluyum artık.

Müdür- Saygıdeğer Prensim, oturun lütfen. (Tomas’ın getirdiği iskemleyi


Prense verir. Prensin oturmasıyla kalkması bir olur.)

Prens- Teşekkür ederim. (kalkar hemen Tomas Müdüre: “bu da deli” der gibi
bir işaret yapar) Vakit kaybetmeden sevgilime gitmeliyim… onun
elinde ölmeliyim.

Floriano- Neler gelir şu insanların başına.

Hekim- Bu işte o küçük uşak en çok o hoşuma gitti… Oğlan neler gördü,
neler…

Müdür- Don Floriano, bir deliğim var… Bize Dona Elvira’yı anlatın, kim bu
güzel deli kız?

Leonate- Onun hakkında ancak ben size, bilgi verebilirim.

Erifila- (şimdi fark etmiştir Leonato’yu) Leonato!

Müdür- Siz mi bilgi verebilirsiniz?

Leonate- Evet. Dona Erifila deli değildir. Anasını, babasını tanırım, evlerinde
uşaktım.

Müdür- Burada işi ne

Leonato- Benim yüzümden bütün suç bende. Evden kaçtık, yollara düştük. Bu
yüzden yapının önünde bir kavgaya tutuştuk… Soydum soğana
çevirdim onu, ne hali varsa görsün dedim kaçtım. Sonra…

Erifila- Sonra, çırılçıplak kapının önünde buldular beni, hadi bakalım içeri
dediler.

Leonato- Dona Erifila, bağışlayın suçumu.

Hekim- Erifila da kim?


Leonato- Onun asıl adı. Kontes Dona Erifila… İşte sizden çaldıklarım, hepsi
burada, alın.

Müdür- Peki, Don Floriano… Siz nişanlı mıydınız onunla?

Floriano- Nişanlıydık, ama o şimdi beni sevmiyor. Yaşamamı borçlu olduğum en


yakın arkadaşım Don Valerio’yu seviyor.

Valerio- Yanılıyorsun Floriano… O yalnız seni seviyor. Ben yokum bu işte artık.

Floriano- Valerio… Dünyanın en iyi adamı sensin… Şu delilerin içine düşeli beri
ikidir hayata kavuşturuyorsun beni. Ya sen sevgilim? Evlenir misin
benimle? İşte uzatıyorum elimi…

Erifila- Çek elini. Kimlere uzatmadın o eli şimdiye kadar, kimlere?

Floriano- İstiyor musun, istemiyor musun?

Erifila- Eline bir diyeceğim yok, ama o elin sahibine ne demeli, bilmem ki?

Floriano- Şimdi görürsün… Sevdiği kadına, beni istiyor musun, diye soran erkek
delidir zaten… Aklı başında bir erkek çeker alır sevdiği kadını!

(Sarılır Erifila’ya, eli ile çenesini yukarı kaldırır, yüzünü yüzüne


yaklaştırır. Konuşmasına meydan vermez, öper onu.)

Prens- Valerio… Siz öteden beri bu küçük Fedra’ya tutkun değil miydiniz?
Olanları unutun, ona dönün.

Valerio- Dünden hazırım, ama görmüyor musunuz aklını kaçırmış, hasta zavallı.

Fedra- Guguk. Valerio? Yanılıyorsun… Ben aklımı kaçırmış değilim. Şakaydı


onlar. Hayatımızı böyle küçük şakalar süslemeli. Evleninceye kadar da
erkek, kadının sevgisinden kuşkulanmalı.

Laida- Eee? Ben ne olacağım? Hizmetçileri düşünen yok tabii…

Leonato- Dur güzel kız. Prens ile Kontes Erifila izin verirlerse ben de seni alırım.
İster misin?

Erifila- Ben izin veriyorum, Prensin adına da. Bak Laida gözünü dört aç. Aklı
başında bir aşçı kızın saygıya değer kaçık bayanlardan daha iyi bir eş
olacağını göster ona.

Laida- Evlenirim seninle. Ama adını bilmiyorum daha…

Leonata- Uşak adım Leonato. Anam babam beni Apollon diye vaftiz etmişlerdi.

Laida- İşte… Gerçek Apollon’a kavuştum artık. Mutluyum.


Prens- Anlaşılan üç düğün bir arada olacak. Haydı Valerio, Saragossa’nın
yolunu tutalım artık. Katilim de gelsin birlikte. (Kararmağa başlar.)

Fedra- Beni de alın.

Laida- Beni de.

Bellardo- Beni de.

Tomas- Kuku beyi de.

(Fedra, Don Valerio, Laida, BEllardo, Tomas, Don Floriano, Dona


Erifila, Pissano ve deliler çıkarlar.)

Hekim- Ben ne olacağım? Bütün deliler giderse, canım sıkılacak.

(Dona Erifila ile Don Floriano dönerler.)

Erifila- Hiç korkmayın! Yeryüzü delilerle dolu. Her gün yüzlerce insan bu kenti
görmeğe gelir, dünyanın en güzel kenti burasıdır diyen yüzlerce deli.
Deli mi ararsınız? Yanımız, yöremiz, çevremiz delilerle dolu. Şu
koltuklarda yan yana gelip biz delileri seyredenlerden tutun da öteki
delilere kadar… Hani el ele, diz dize, hiç konuşmadan oturup göz göze
bakan öteki mutlu delilere kadar… Yeryüzü hep kaçıklarla doludur.
Canınız sıkılmaz üzülmeyin.

PERDE

You might also like