Professional Documents
Culture Documents
ORGANİK BİLEŞİKLER
-Genel olarak yapısında C, H ve O bulunan, inorganik bileşiklerin aksine canlılar tarafından
üretilebilen bileşiklerdir.
-Bazı organik bileşiklerin yapısında C, H ve O elementlerinin yanında azot, fosfor, kükürt gibi
elementler de katılabilir.
-Bazı bileşikler oksijen içermedikleri halde organiktir. Örneğin metan (CH4) en basit organik
bileşiklerden biridir.
*Su, mineral ve tuzlar hem düzenleyici hem de yapıcı-onarıcı olan inorganik bileşiklerdir.
1
-Yağların enerji verimlerinin en çok olmasının sebebi karbonhidrat ve proteinlere göre
daha çok hidrojen içermeleridir.
-Yağların en çok enerji vermesine rağmen enerji için ikinci sırada kullanılmalarının sebebi
yıkımlarının zor olmasıdır.
KARBONHİDRATLAR
GENEL ÖZELLİKLERİ
-Fazlası yağa dönüştürülerek vücutta depolandığı için kilo almaya sebep olabilir.
GÖREVLERİ
2
MONOSAKKARİTLER (BASİT ŞEKERLER)
GENEL ÖZELLİKLERİ:
-Daha küçük şekerlere hidroliz ile parçalanamazlar. Yıkımları hücresel solunum veya
fermantasyon ile olabilir.
3
ÖNEMLİ MONOSAKKARİTLER
Riboz ve deoksiribozdur.
-Glukoz(üzüm şekeri= kan şekeri), Fruktoz (meyve şekeri) ve Galaktoz (süt şekeri) dur.
-İzomerdirler. Yani Kapalı formülleri aynı, açık formülleri yani moleküllerin uzaysal dizaynı
farklıdır.
4
Heksozların hücre zarındaki difüzyon hızları;
A. GLUKOZ:
-Glukoz hücrelerde O2’li solunum ile su ve CO2’e kadar parçalanarak enerji elde edilir.
-Fazla glukoz yağa dönüştürülüp depolanarak aşırı şişmanlığa (obezite) neden olabilir.
- Kan glikoz seviyesi düşerse baygınlık oluşur.(Bu nedenle bayılan bir insana şeker verilmesi
gerekiyor ise kana glikoz enjekte edilir.)
-İnsülin, Glikagon hormonları karbonhidratların vücutta kullanılmasını sağlayan hormonlardır.
İnsülin hormonu; Glikozun kandan hücrelere girerek enerjiye dönüşümünü, enerji
kullanımının az olduğu durumlarda glikozun karaciğerde glikojene çevrilip depolanmasını
sağlar.
Glukagon hormonu; Karaciğerdeki glikojenden glikoz yapımını hızlandırarak glikozun
kana geçişini böylece kan şekerini yükseltmeyi sağlar.
*Sağlıklı bir insanın idrarında glikoz bulunmaz.
B. FRUKTOZ:
5
C. GALAKTOZ:
-Bitkilerde de bulunmasına rağmen memelilerin sütünde daha çok bulunduğundan süt şekeri
olarak adlandırılır.
-Bu sırada bir glikozit bağı kurulur, bir molekül su açığa çıkar.
Glikozidik bağ, iki monosakkaridin dehidrasyon tepkimesi ile oluşturduğu kovalent bağdır.
Dehidrasyon-Hidroliz karılaştırması
DEHİDRASYON HİDROLİZ
-Küçük organik maddelerden büyük organik -Büyük organik maddelerin su ile küçük
maddeler oluşurken su açığa çıkması organik maddelere yıkımına hidroliz denir.
olayına dehidrasyon denir.
-Monomer miktarı azalır, Polimer veya - Monomer miktarını artırabilir. Polimer veya
makromolekül miktarı artar. makromolekül miktarını azaltır.
-Kurulan özel bağ (peptit, glikozit, ester bağı - Özel bağ (peptit, glikozit, ester bağı gibi)
gibi) sayısı artar. sayısı azalır.
-Kurulan bağ sayısı kadar su açığa çıkar. -Yıkılan bağ sayısı kadar su harcanır.
6
CANLILARDA EN ÇOK BULUNAN DİSAKKARİTLER:
Maltoz (Arpa şekeri), sakkaroz=sükroz (çay şekeri), ve laktoz (Süt şekeri) dur.
A. MALTOZ:
-İki molekül glukozun bir glikozit bağı ile bağlanması sonucu oluşur.
İki glukoz biriminin bağlanması ile maltoz oluşur. Glukozidik bağ birinci glikozun 1 no'lu
karbonunu, ikinci glikozun 4 no'lu karbonuna bağlar. Glikoz monomerlerinin farklı bir
biçimde bağlanmasıyla farklı bir disakkarit ortaya çıkar.
-Bir molekül glukoz ile bir molekül fruktozun bir glikozit bağı ile bağlanması sonucu oluşur.
7
C. LAKTOZ :
- Bir molekül glukoz ile bir molekül galaktozun bir glikozit bağı ile bağlanması sonucu oluşur.
NOT:
İnce bağırsak özsuyunda bulunan sükraz enzimi sükrozu, laktaz enzimi laktozu, maltaz
enzimi maltozu sindiren hidroliz enzimleridir.
8
TARTIŞMA SORUSU:
CEVAP:
*t1 anından itibaren laktoz kullanılacak
*Önce laktoz sindiren enzimin yapımından sorumlu gen aktifleşecek,
*Bu gen kontrolünde enzim sentezlenecek.
*Enzim laktozu hidroliz edecek.
*t2‘den itibaren laktozun sindiriminden oluşan monomerler sentezlenecek.
ÖNEMLİ POLİSAKKARİTLER
A. DEPO POLİSAKKARİTLER:
Nişasta ve glikojendir.
NİŞASTA:
9
- Ayrıca kök, gövde, yaprak ve tohum gibi bitki kısımlarında depolanır.
- İnsanda nişastayı sindiren enzim olan amilaz enzimi, tükrükte ve pankreas özsuyunda
bulur.
-Ayrıca bitki yaprak özütlerinde , tohumda, saprofitlerin hücre dışı sindirim salgılarında amilaz
vardır.
-Nişastanın ayıracı iyot çözeltisidir.
-Eğer besinde nişasta var ise iyot çözeltisi damlatıldığında mavi-mor renk oluşur.
- 20 0C nin üzerinde suda çözünür. Ancak yeteri kadar çözünmez.
Glukozun nişasta şeklinde depo edilmesinin temel amacı, hücre içi osmotik basıncın
ayarlanmasıdır. Çünkü glukoz suda çözünür, osmotik basıncı arttırır.
GLİKOJEN:
-İnsanlar besinlerle vücuduna aldığı glukozun fazlasını daha çok karaciğer ve çizgili
kaslarında glikojen şeklinde depo ederler.
-Kas hücrelerindeki glikojen depoları sadece kas hücreleri tarafından tüketilir, kana verilmez.
Çünkü kas glikojeni tam olarak yıkılamaz. Glikojen 6 fosfat şeklinde kalır. Çünkü glikoz 6
fosfatı , glikoza çevirecek enzim kaslarda yoktur. Glikoz 6 fosfat büyük bir molekül olduğu
için hücre zarından kana geçemez.
10
-Glikojen memeli bir hayvanın kanında bulunmaz.
B. YAPISAL POLİSAKKARİTLER:
SELÜLOZ:
Yeryüzünde en çok bulunan karbonhidrat çeşididir. Çok sayıda glukoz molekülünden oluşur.
-Selüloz bitkinin sert ve kuvvetli olmasını sağlar. Saf selüloz pamuk elyafında, keten kenevir
liflerinde bulunur.
-Dallanmış yapı göstermez.
-Suda çözünmez.
Selülozun yapısında yer alan glukozlar arasındaki bağlar hayvanlar tarafından üretilen
herhangi bir enzim tarafından parçalanamaz. Ot yiyen hayvanlar ve termitler gibi böceklerin
sindirim sistemlerindeki mikroorganizmalar selülozu parçalar. Dolayısı ile bu canlılar
selülozdan faydalanmış olur.
KİTİN:
-Böcek, örümcek, kabuklular (istakoz, yengeç karides) gibi eklem bacaklıların dış iskeletinin
yapısını oluşturur.
11
-Ayrıca mantarların hücre çeperlerinde de bulunur. Suda çözünmez.
-Saf kitin sağlam ve esnek olduğundan ameliyat ipi olarak da kullanılır. Bu iplikler ameliyat
yarası iyileştikten sonra kendiliğinden ayrışır.
Selüloz
Nişasta
Glikojen
Monomerler arasında
Glikozit bağı Ester bağı Peptit bağı
oluşan bağ çeşitleri
3 1 2
Enerji verimleri
(4,2 Kcal) (9,2 Kcal) (4,3 Kcal)
Kullanım sırası 1 2 3
Yapıya katılma miktarı 3 2 1
NOT:
*Nişastada ve glikojende 1-6 glikozit bağ oluşur.Selülozda ise 1-4 glikozit bağ oluşur.
Bu nedenle nişasta ve glikojene etki eden amilaz selüloza etki edemez.
12
DİKKAT!
-Bu farklı durumların oluşmasının nedeni reaksiyonlar sırasında görev alan enzimlerin
farklı olmasıdır.
Yemek yedikten sonra uzun süre yüzen bir insan enerji elde etmek için kandaki
glukozu kullandıktan sonra aşağıdaki moleküllerden hangisini ilk olarak kullanır?
A) Kan proteinlerini
B) Kas proteinlerini
C) Karaciğerde depo edilmiş glikojeni
D) Kandaki aminoasitleri
E) Yağ dokuda depolanmış yağı
Birbirine bağlı çok sayıda benzer ya da özdeş monomerden meydana gelmiş uzun
moleküllere polimer denir.
SORU 3.
SORU 4.
13
SORU 5 .
SORU 6.
A) Glikojen-Kolesterol
B) Glikojen-Nişasta
C) İnsülin-Kolesterol
D) İnsülin-Glikojen
E) İnsülin-Nişasta
14
SORU 10. (2010 LYS)
A) X B) Y C) Z D) T E) U
SORU 12. Bitki hücrelerinde glikozun fazlasının lökoplastlarda nişasta olarak depo
edilmesinin temel amacını aşağıdakilerden hangisi en iyi açıklar?
Yapısal bir polisakkarit olan kitin ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) Saf kitin yumuşak olmakla birlikte yapısına kalsiyum karbonat tuzunun katılmasıyla
sertleşir.
B) Eklem bacaklı canlıların dış iskeletinde bulunur.
C) Diğer polisakkaritlerden farklı olarak yapısında azot bulunur.
D) Bir çok mantarın hücre duvarının yapısına katılır.
E) Böceklerin hücre zarının sertliğini sağlar.
15
CEVAPLAR ve ÇÖZÜMLERİ
1. Kandaki glukozun fazlası karaciğerde glikojen şeklinde depo edilir. Kan glukozu
kullanıldıktan sonra da ilk olarak karaciğerde bulunan glikojen glukoza çevrilerek kana verilir
ve hücrelerde enerji için kullanılır.
Cevap : C
3. Monosakkaritlerin yapısında glikozit bağı bulunmaz. Glikozit bağı oluşması için en az iki
monosakkaritdin bir araya gelmesi gerekir. Buna göre seçeneklerdeki tek monosakkarit
galaktozdur. Cevap: D
4. I: Fotosentez veya kemosentez olabilir hayvan hücresinde gerçekleşemez.
II: Nişasta sentezidir. Bitki hücresinde olur. Hayvan hücresinde gerçekleşmez.
III: Nişastanın hidrolizi (sindirimi) dir. Hayvan hücrelerinde gerçekleşmez. Sindirim
boşluğunda hücre dışında gerçekleşir.
IV: Glukozun oksijenli solunumda yıkımıdır. Hayvan hücrelerinde gerçekleşir.
Cevap: A
6. Yıkımları hidroliz ile olmaz, hücresel solunum veya fermantasyon ile olabilir. Cevap B
7. Bitkilerden alınan özüt nişastanın bulunduğu tüpe konur. Bir süre sonra da nişastanın
yıkılıp glukoz oluşup oluşmadığını anlamak için monosakkarit ayracı ilave edilir. Cevap: C
11. İnsanda selülozu sindiren enzim bulunmaz. Onun için selülozdan besin olarak
faydalanamaz. Ancak selüloz, sindirim kanalı içindeki hücreleri uyararak mukus salgısını
artırır. Cevap E
12. Glukozun nişasta şeklinde depo edilmesinin temel amacı, hücre içi osmotik basıncın
ayarlanmasıdır. Cevap C
13. Böceklerin hücre zarının sertliğini sağlamaz. Böceklerde dış iskeleti oluşturur. Cevap E
16
YAĞLAR (LİPİTLER)
GENEL ÖZELLİKLERİ
-Oksijenli solunum ile yıkımlarında bol oksijene ihtiyaç duyulmasına neden olur.
-Yapılarında fazla hidrojen bulunduğu için oksijenli solunum ile yıkımları sonucu, bol enerji
üretilir, bol metabolik su oluşur.
-Diğer organik moleküllerden farklı olarak depolandıkları özel yağ dokusu vardır.
- Beslenmede lipitlerin fazla tüketilmesi insan sağlığını olumsuz etkiler. Kalp ve damar
hastalıklarına, şişmanlığa neden olur.
- Deri altında ve iç organların çevresindeki depo yağ canlıyı soğuktan, darbelerden korur,
vücudun ısı kaybını önler.
-Göçmen kuşların depo ettikleri yağ, bol enerji ve metabolik su verdiği, ayrıca hafif olduğu
için uçma kolaylığı sağlar.
17
- Yağların O2’li solunumda kullanılmasıyla çok miktarda metabolik su açığa çıkar. Kış
uykusuna yatan, çölde yaşayan ve uzun göç yollarını kullanan hayvanların vücudunda
depo edilen yağın yakılması sonucu enerji sağlanırken açığa çıkan suyla su ihtiyacının
bir kısmı karşılanır.
-Yağların en çok enerji vermesine rağmen enerji için ikinci sırada kullanılmalarının
sebebi yıkımlarının zor olmasıdır.
-Azot taşımazlar.
- Ester bağı; yağ asitlerinin “–COOH “ grubu ile gliserolün “ –OH” grubu arasında kurulur.
-Gliserol ile yağ asitleri arasında 3 ester bağı kurulur. Bu sırada 3 molekül su açığa çıkar.
18
Yağların çeşitliliğinde;
- Gliserol ve ester bağlarının çeşitlilikte etkisi yoktur. Bütün trigliseritlerde tek çeşidi olan gliserol
kullanılır.
-Bir trigliseritte üç farklı yağ asiti kullanımına bağlı olarak en çok dört çeşit, tek çeşit yağ asiti
kullanımına bağlı olarak en az iki çeşit monomer bulunabilir.
-Karbon atomlarının hepsi hidrojene doymuştur. Doymuş yağ asitleri içeren yağlara doymuş
yağ denir.
-Yıkımları zordur.
19
- Yıkımları daha kolaydır.
-İnsan vücudunda karbon zincirinde bir adet çift bağ bulunan oleik asit sentezlenebilir.
-Büyümenin ve sağlığın yanı sıra hormonların yapımı için gerekli olan linoleik asit ise
dışarıdan besinlerle alınmalıdır.
-Bazı yağ asitleri insan vücudunda sentezlenemez. Dışarıdan hazır alınması gerekir. Bu
tip yağ asitlerine temel (zorunlu=esansiyel) yağ asitleri denir.
-Omega 3 ve omega 6 olarak bilinen yağ asitleri temel yağ asitlerine örnektir.
-Fındık, ceviz, keten tohumu, lahana, ıspanak, soya fasulyesi, balık ve balık yağı
gibi besinlerde bulunur.
-Doymamış yağ asitleri yüksek basınç altında hidrojenden geçirilerek doymuş hale getirilir.
Buna margarinleşme denir.
TRANS YAĞLAR
-Bitkisel sıvı yağ bağlarının arasına hidrojen yedirilerek ısıtılması sonucu oluşur.
-Ne kadar çok hidrojenize olursa o kadar da katılaşır. Bu haliyle de doğallıktan çıkıp
sentetikleşir.
-Trans yağların “kötü kolesterolü” yükselttiği ve daha da kötüsü “iyi kolesterolü” düşürdüğü
bilinmektedir. Koroner kalp damar hastalıkları riskini arttırır.
20
B. FOSFOLİPİTLER:
-Hücre zarının temel bileşenidir ve hücre zarında iki tabaka olarak yer alır.
-Yapısal lipitdir.
-Trigliseritlerden farklı olarak, 1 gliserol ve iki yağ asidinden oluşur. Gliserole bağlanan bir
fosfat ve azot da bulunur.
-Dolayısı ile fosfolipitler, gliserol ve fosfat içeren bir baş ve buraya bağlı iki yağ asidinden
oluşan kuyruk kısmı bulunur.
-Fosfat grubu; suda çözünür. (hidrofilik). Yağ asitleri suda çözünmez. (hidrofobik)
- Fosfolipidin yapısı-
C. STEROİTLER:
-Birbirleriyle kaynaşmış dört adet halka içeren karbon iskeletine sahip yapısal lipit çeşididir.
-Bir steroit çeşidi olan kolesterol hayvan hücrelerinin zarında bulunur. Zarının geçirgenliğini
ve dayanıklılığını arttırır.
-Bütün steroitler kaynaşmış dört halkalı bir karbon iskeletine sahiptir. Değişik steroitler bu
karbon halkalarına bağlanmış işlevsel gruplar açısından farklılık gösterir.
21
-Steroit ve fosfolipitler yapısal lipit çeşitleridir. Enerji verici değildirler. Enerji verici olarak kullanılan
yağlar, nötral yağlardır.
-Fosfolipit ve kolesterolün önemli bir özelliği suda erimemesidir. Bu özellik farklı hücre bölümlerinin
birbirinden ayrılmasını sağlayan hücre içi zarı ve hücre zarının oluşumunu sağlar.
-İnsanda zar sentezinde kullanılacak kolesterol reseptör aracılı endositoz ile hücre içine alınır.
Kolesterol :
*Hayvansal hücre zarlarının yapısında, sinir dokusu ve diğer dokuların yapı maddesi olarak
iş görür.
*Bitkisel dokularda bulunmaz.
* Kolesterol beyin, sinirler, kalp, bağırsaklar, kas ve karaciğer başta olmak üzere tüm vücutta
yaygın olarak bulunur.
*Vücudumuz kolesterolü kullanarak kortizol hormonunu ve yağları mekanik olarak sindiren
safra tuzunu üretir.
Karotinoidler: Bitkilerde renk maddesi olarak bulunur.
Bir tüpte, suyla karıştırılan X yağının üzerine, bu yağın yıkımını sağlayan enzim konulmuştur.
I. Yağ asitleri
II. Amino asitler
III. Gliserol
IV. Glikoz
V. X yağının yıkımını sağlayan enzim
22
SORU 3. (2016 YGS)
Bir fareye, karbon atomları işaretlenmiş yağ molekülü verilmiş ve fare bir süre aç
bırakılmıştır. Bu sürenin sonunda, işaretlenmiş karbonun, hayvanın karaciğerindeki glikojen
molekülünde olduğu saptanmıştır.
CEVAPLAR ve ÇÖZÜMLERİ
1 . X yağı eklenen yıkım enzimi etkisi ile sindirilir ve monomerleri olan gliserol ve yağ asitleri
oluşur. Enzim harcanmadığı için tepkime sonunda tekrar serbest kalır. Bu durumda tüpte
gliserol, yağ asitleri ve yıkım enzimleri bulunur. Glikoz ve amino asitler yağların yapısında
bulunmadığı için tüpte oluşmazlar.
Cevap: B
3. Verilen sentez tepkimeleri dehidrasyon olaylarıdır ve kurulan bağ sayısı kadar su oluşur.
Buna göre;
-Tripeptit sentezinde 2 peptit bağı kurulmuş ve 2 su molekülü açığa çıkmıştır.
-Trisakkarit sentezinde 2 glikozit bağı kurulmuş ve 2 su molekülü açığa çıkmıştır.
-Trigliserit sentezinde 3 ester bağı kurulmuş ve 3 su molekülü açığa çıkmıştır.
-Dolayısı ile açığa çıkan su molekülü sayılarının kıyaslanması: I = II ˂ III şeklindedir.
Cevap: C
23
4. Yağ, önce gliserol ve yağ asitlerine hidroliz edilir. Oluşan yağ asitleri enerji ihtiyacını
karşılamak için kullanılır. İşaretlenmiş karbonun, hayvanın karaciğerindeki glikojen
molekülünde olabilmesi için gliserolün önce glikoza sonra da glikojene dönüştürülerek depo
edilmesi gerekir.
Cevap: C
PROTEİNLER
- Proteinler, organizmalarda en bol bulunan organik maddelerdir.
- Bütün proteinlerde karbon (C), oksijen (O), hidrojen (H), azot (N), bazılarında ise fosfor (P)
ve kükürt de (S) bulunabilir.
-Aminoasitlerin dehidrasyonu ile oluşurlar. Komşu amino asitler peptid bağı ile bağlanır. Her
bir peptid bağına karşılık bir su molekülü açığa çıkar.
- Her canlının proteini kendine özgüdür. Çünkü proteinler, DNA’daki kalıtsal bilgilere göre
ribozom organelinde sentezlenir. Ancak solunum enzimleri gibi canlılarda kullanılan ortak
proteinler de vardır.
-Yüksek ve düşük sıcaklık, kuvvetli asit ve bazlar, yoğun tuz, yüksek basınç, radyasyon,
şiddetli çalkalama gibi etkenler proteinlerin yapısını bozar. Bu
olaya DENATÜRASYON denir.
-Denatüre olmuş bazı proteinler eski hâline dönebilir. Buna RENATÜRASYON denir. Eğer
denature protein çözünmüş halde kalırsa, ortamın fiziksel ve kimyasal koşulları normale
döndüğünde, renatüre olabilir.
Denatüre olmuş bir protein biyolojik özelliklerini kaybeder ancak besin değerini kaybetmez.
Örneğin yumurta pişirildiğinde yüksek sıcaklık sonucu içerdiği proteinler denatüre olur ve
bunun geri dönüşü yoktur.
24
Denatürasyonda amino asitler arasındaki peptid bağları korunur, proteinin üç boyutlu yapısı
bozulur ve fonksiyon gerçekleştiremez hale gelir.
-Doğada her ne kadar 300 kadar farklı amino asit çeşidi tanımlanmışsa da, bunlardan
sadece 20 tanesi genetik kodun deşifre edilmesi ile protein sentezine girerler. Bitki ve
bakteriler, yaygın 20 amino asitin tamamını sentezler.
- Ancak insan ve hayvanlar 8 çeşit amino asidi üretemez. Vücutta üretilemeyen ve hazır
alınması zorunlu olan amino asitlere TEMEL (ESANSİYEL) AMİNO ASİTLER denir.
-Bir amino asitte aynı karbon atomuna bağlı 3 grup ve 1 hidrojen atomu bulunur.
-Aminoasitler hem asit hem baz kökü taşıdıkları için amfoter moleküllerdir.
25
CANLILARDA PROTEİN ÇEŞİTLİLİĞİNİ ORTAYA ÇIKARAN ÖZELLİKLERİ;
- Protein çeşitliliğinde amino asitlerin bağlanma biçiminin (peptid bağının) hiçbir rolü
yoktur. Çünkü;
-Amino asitler arasındaki peptid bağları daima birinci amino asidin karboksil grubundaki
karbon ile ikinci amino asidin amino grubundaki azot arasında kurulur.
-İki amino asidin bir peptid bağı ile birleşmesi sonucu dipeptit oluşur. Bir molekül su
açığa çıkar.
-Üç amino asidin iki peptid bağı ile birleşmesi sonucu tripeptid oluşur. İki molekül su
açığa çıkar.
26
-Çok sayıda amino asidin (3- 50 a.a.) birleşmesi ile de polipeptit oluşur.
Kurulan peptid bağı sayısı = Açığa çıkan su molekülü sayısı = n-1 olur.
-Bir protein bir ya da birden fazla polipeptidden oluşmuş kendine özgü üç boyutlu yapıya sahip
polimerlerdir.
-Polipeptidi bir ip yumağına benzetirsek protein, bu ip yumağı ile örülmüş hırka gibidir diyebiliriz.
SORU:
60 a.a. tripeptid oluştururken;
a)Kaç su oluşur?
27
SORU:
30 a.a.’lik bir A polipeptidi, 20 a.a.’lik bir B polipeptidi ile uygun koşulların sağlandığı bir
deney ortamında C polipeptidini oluşturmuştur.
1 H2O oluşur.
1 peptid bağı oluşur.
SORU:
50 a.a.den çember şeklinde bir protein oluşmuştur.Buna göre;
a)Kaç peptid bağı oluşmuştur?
49 bağ
1 bağ
b)Kaç su çıkmıştır?
Açığa çıkan su sayısı = oluşan bağ sayısı = 50 su oluşmuştur.
28
c)Oluşan proteinde NH2 ve COOH kaç tanedir?
Çember şeklinde bir yapı oluşturulduğu için 1. a.a.in NH2’ si ile 50.a.a.in COOH’ı de
birleşeceği için oluşan protein molekülünde NH2 ve COOH grupları bulunmaz.
1.PRİMER YAPI:
2.SEKONDER YAPI:
3.TERSİYER YAPI:
4.KUATERNER YAPI:
29
PROTEİN ÇEŞİTLERİ
Basit ve bileşik proteinler olmak üzere iki çeşittir:
2.BİLEŞİK PROTEİNLER:
a)Nükleoproteinler:
*Nükleik asitlerin yapısında bulunurlar.
*Histon proteinleriyle kromozomların yapısını oluştururlar.
b)Lipoproteinler:
*Lipit içeren proteinlerdir.
*Kanda, yağ asitlerini ve kolesterolü taşır.
30
c)Glikoproteinler:
*Glikoz içeren proteinlerdir.
*Hücre zarının dış yüzeyinde yer alarak, hücrelerin birbirlerini tanımasını sağlar ve antijen
görevi yapar.
d)Oligoproteinler:
*İki ya da daha çok farklı polipepetit zincirinden oluşmuşlardır.
*Bir solunum proteini olan hemoglobin oligoproteinlerdendir.
*Hemoglobinin yapısındaki hem oksijen taşır.
PROTEİNLERİN GÖREVLERİ
-Proteinler enerji metabolizmasında kullanılırsa atık olarak CO2, H2O ve NH3 (amonyak)
oluşur.
-Ayrıca sistein, sistin gibi bazı aminoasitlerde kükürt bulunur. Şayet bu aminoasitler
kullanılırsa atık ürün olarak kükürtlü bileşikler de oluşabilir.
-Burada oluşan CO2. H2O ve üretilen ATP miktarı kullanılan aminoasit çeşidine göre
farklı sayılarda olabilir. Çünkü amino asitler karbon sayılarına göre farklı kademelerden
tepkimeye katılırlar. Ancak oluşan NH3 sayısı kullanılan amino asit sayısına genellikle
eşittir. Çünkü amino asitlerde genellikle bir tane amino grubu bulunur.
- Kanın ozmotik basıncını ayarlayan albümün, globülin (kan proteinleri), alyuvarlarda bulunan
solunum gazlarını taşıyan hemoglobinin yapısını oluşturur.
31
-Yıpranan hücrelerin yerine yenilerinin yapılmasında etkilidir.
-Vücutta ödem oluşur. (Ödem, deri ve diğer dokularda, hücrelerarası mesafede, normalde
bulunması gerekenden daha fazla sıvı bulunmasıdır.)
32
CANLILARDA PROTEİN BENZERLİĞİNE BAKILARAK AKRABALIK DERECESİNİN
BELİRLENMESİ
-Bir canlıya ait proteinler başka bir canlıya aktarıldığında antijen özellik gösterirler. Yani
antikor oluşumuna neden olurlar.
- Yabancı proteinler bir araya geldiğinde oluşan uyuşmazlık nedeni ile mesela kanda
çökelmeler (Aglütinasyon) meydana gelir.
-Dolayısı ile iki farklı canlının kanı karıştığında benzer veya farklı proteinlerin bulunma
oranına göre farklı düzeyde çökelmeler ortaya çıkar. Bu duruma bakılarak bu iki kişinin
akrabalık dereceleri belirlenebilir.
-Doku ve organ nakillerinde karşılaşılan güçlükler proteinlerin farklılığından kaynaklanır.
-Canlıların akrabalık dereceleri arttıkça proteinlerin benzerliği de artar.
Bu konu ile ilgili sorularda karşılaştığımız iki farklı durum söz konusudur :
DURUM 1:
-Bir X bireyin kanı doğrudan A, B, C gibi canlıların kanına damlatılırsa protein benzerliği en
çok olanlarda çökelme en az olacaktır. Dolayısı ile çökelme en az hangisindeyse bu bireye
en yakın akraba olan odur.
SONUÇ:
X’in en yakın akrabası A’dır. Çünkü protein benzerliği nedeni ile en az çökelme A da
olmuştur. En uzak akraba C dir. Çünkü en fazla çökelme C de olmuştur.
DURUM 2:
- Bir bireyin kanı bir başkasına damlatılıp sonra da bundan alınan kan serumu farklı canlıların
kanına damlatılırsa, en fazla çökelme olan canlı bu bireye en yakın olan canlıdır.
-Örneğin, A canlısından alınan kan B canlısına enjekte edildikten sonra, B canlısının kan
serumu, X, Y ve Z bireylerinin kanları üzerine damlatılıyor. Bir süre sonra X de çökelme oranı
%10, Y de çökelme oranı %20 ve Z de çökelme oranı %30 olarak tespit ediliyor.
SONUÇ:
33
verildiğinde bu antikorlar A’nın antijenleri ile aynı olan proteinleri çökeltecektir. Dolayısıyla
çökelme en çok hangisinde olursa A’nın proteinleri ile benzerliği en fazla olan o dur. Protein
benzerliği arttıkça akrabalık artar. Bu durumda
A canlısına en yakın akraba çökelmenin en çok olduğu Z dir. En uzak akraba ise çökelmenin
en az olduğu X dir.
Dengeli beslenen normal bir insan, bir öğünde protein içeren besinlerden fazla
miktarda tükettiğinde, vücudunda aşağıdakilerden hangisinin olması beklenir?
34
SORU 5. (2014 – LYS2 / BİY)
Buna göre, bir protein molekülü sentezlenirken iki amino asit, hangi numarayla
gösterilen yerlerden birbirlerine bağlanır?
SORU 7. (2016-LYS2/BİY)
İşaretli kükürt (35S) içeren bir besi ortamında çoğaltılan bakterilerden elde edilen;
35
SORU 8. (2010 – LYS2 / BİYO)
I. Protein
II. Protein ayracı
III. Protein yıkan enzim
IV. Amino asit
V. Amino asit ayracı
“Amino asitler, proteinlerin yapı taşıdır” hipotezini kanıtlamak için düzenlenen bir
deneyde, yukarıdakilerden hangilerinin birlikte kullanılması gerekir?
CEVAPLAR ve ÇÖZÜMLERİ
1. Amino asit molekülleri birbirleriyle tepkimeye girerek karbonhidratları değil proteinleri
oluşturur. Cevap: C
3. Bütün enzimlerin yapısında protein bulunur. Ancak bileşik enzimlerin sadece apoenzim
kısmı protein yapılıdır, yardımcı kısımları organik (vitamin) veya inorganik (mineral) olabilir.
Cevap: E
5. Birinci aminoasidin karboksil grubunun karbon atomu ile ikinci amino asidin amino
grubunun azot atomu arasında peptid bağı kurulur.
Cevap: E
6. Proteinler, RNA ve enzimler genetik bilgiye göre sentezlenir. Dolayısı ile bu moleküller
arasındaki benzerlik akraba olmada kullanılabilir.
Cevap: B
8. Kılcal damarlarda kan basıncı artarsa hücreler arasına çok sıvı çıkar, kan proteinlerinin
azalması kanın ozmotik basıncının azalmasına dolayısı ile fazla sıvı çıkmasına neden olur,
36
ödem oluşabilir. Ancak doku sıvısının ozmotik basıncı azalırsa su tutma gücü de azalır.
Hücreler arasındaki su kana döner. Ödem azalır.
Cevap: D
9. Protein ve proteini yıkan enzim kullanılırsa monomerleri olan amino asitler oluşur. Amino
asitlerin oluştuğunu göstermek için de amino asit ayracı kullanılmalıdır. Cevap: E
ENZİMLER
Canlılarda gerçekleşen biyokimyasal reaksiyonların aktivasyon enerjisini düşürerek
reaksiyonları hızlandıran ve reaksiyonlardan değişmeden çıkan biyolojik katalizörlerdir.
AKTİVASYON ENERJİSİ:
-Bazı reaksiyonların başlayabilmesi için sadece ısı yeterli iken; bazılarında hem ısı hem de
ATP gereklidir.
KATALİZÖR:
37
ENZİM ÇEŞİTLERİ : YAPILARINA GÖRE 2 ÇEŞİTTİR.
a) Basit enzimler :
Örnek: Pepsin, tripsin, Kimotripsin. Bunlarda aminoasitler dışında başka yapı taşı bulunmaz.
-Protein olan esas kısım ve protein olmayan organik veya inorganik yardımcı kısımlardan
(kofaktör) meydana gelen enzimlerdir.
-Protein kısma, APOENZİM denir. Enzimin hangi maddeye etki edeceğini belirler. Yani
substratı tanır.
- Eğer kofaktör kısmı organik (protein dışında) ise KOENZİM adı verilir. Koenzim olarak
görev yapan organik molekül genel olarak B vitaminidir.
-Bileşik enzimlerde apoenzim veya koenzim-kofaktör kısımları yalnız başına etkin değildir.
38
-Bileşik enzimin hangi maddeye etki edeceğini protein olan apoenzim kısmı
belirlerken, kofaktör kısmı substratı etkiler. Yani enzimi aktifleştirir.
-Enzimin substratına geçici olarak bağlandığı ve etki ettiği bölgeye aktif merkez denir.
2. Enzimler de proteinler gibi canlılarda DNA şifresine uygun üretilen özel protein yapıda
moleküllerdir.
-Her enzimin yapısında protein bulunur. Ancak vitamin veya mineral bulunmak
zorunda değildir.
3. Enzimlerin etki ettiği maddeye substrat denir. Enzimin substratı tanıyan kısmı protein
kısımdır. Enzim ile substratı arasında yüzey uyumu vardır.(anahtar-kilit uyumu gibi) Bu
nedenle sadece belirli substratlara etki ederler.
4. Reaksiyon sırasında enzim substratına geçici olarak aktif merkezden bağlanır. Enzim
substrat kompleksi oluşur. Enzim etkisiyle substrat ürüne dönüşürken enzim serbest kalır.
39
6. Enzimler, belirli bir koenzim ya da kofaktörle birlikte çalışır. Fakat bir koenzim ve kofaktör,
birden fazla enzim ile çalışabilir.
Örneğin: Kalsiyum hem enzim 1’in hem de enzim 2’nin kofaktörü olabilir. Ancak demir,
enzim 1’in kofaktörü olamaz. Bu nedenle enzim çeşidi, kofaktör ve koenzim çeşidinden daha
fazladır.
7. Enzimler genellikle çift yönlü çalışır yani rol aldığı tepkimeler tersinirdir. Sindirim
enzimleri bu genellemenin dışında tepkimeyi tek yönlü yürütecek biçimde çalışır.
8. Enzimler çok hızlı çalışır. Örneğin vücutta hücresel solunum faaliyetleri sonucu oluşan
hidrojen peroksidin (H2O2) beş milyon molekülü, katalaz enziminin varlığında bir saniyede
parçalanırken aynı sayıda molekül demir atomunun katalizörlüğünde vücut dışında üç yüz
yılda parçalanır.
9. Enzimler hücrede takım hâlinde çalışır. Bir enzimin etki ettiği tepkimenin ürünü, kendinden
sonra gelecek enzimin substratı olabilir.
-Örneğin nişasta parçalanırken amilaz enziminin ürünü olan maltoz, maltaz enziminin
substratını oluşturur.
10. Takım hâlinde iş gören enzimlerin çalışmaları geri besleme (geri bildirim) mekanizması
ile düzenlenir. Miktar yeterli düzeye ulaştığında son ürün ilk enzime bağlanarak enzimin
çalışmasını durdurur. Takımdaki diğer enzimler de çalışamaz. Bu olaya negatif geri
bildirim denir.
40
Negatif geri bildirim;
-Gereksiz ürün birikimini engeller.
11. Aktif enzimler, genellikle substratlarının, tepkime çeşidi ya da etki ettiği kimyasal bağın
sonuna “az” eki getirilerek isimlendirilir. Örneğin peptid bağlarına etki ede nler peptidazlar
olarak isimlendirilir.
12. Enzimler hücrede içinde üretilir, hücre içinde ve hücre dışında da çalışır. Yapay olarak da
üretilebilir. Örneğin; mide ve bağırsaktaki besinlerin sindirimini sağlayan enzimler hücre
dışında çalışmaktadırlar.
13. Farklı enzimlerin substratı aynı olabilir. Ancak, enzim değiştikçe aynı substrattan farklı
ürünler de oluşabilir.
14. Bazı enzimler faklı substratlara etki edebilir. Örnek: Amilaz enziminin substratı henm
nişasta hem de glikojen olabilir. Fakat her ikisinden de aynı ürünleri oluşturur.
41
-Karbonik anhidraz enzimi hem CO2 ve H2O yu karbonik aside çevirir. Hem de karbonik
asidi CO2 ve H2O ya çevirir.
-A maddesi enzim 1’in ürünü, Enzim 2’nin substratıdır. Gen 2’de mutasyon olursa A, B’ye
dönüşemez, A birikimi olur. Bu durumda son ürün C‘nin oluşması için ortama hazır B
verilmesi gerekir.
16. Enzimler esnek yapılı moleküllerdir. Substrat enzimle etkileşirken aktif merkezin şekli,
substrat tarafından değiştirilmektedir. Aktif merkezi oluşturan amino asit yeni bir biçim alarak
enzimin işlevini yerine getirmesini sağlar. Substrat, tamamen bağlanana kadar aktif merkez
şeklini değiştirir, o noktada en son şekli belirlenmiş olur. Enzim ile substrat arasındaki
uygunluğu ve enzimlerin nasıl çalıştığını anlatan bu modele indüklenmiş uyum
modeli denir.
42
ENZİMLERİN ÇALIŞMASINA ETKİ EDEN FAKTÖRLER
1. SICAKLIK:
-Birçok enzim soğukta aktivite gösteremese de yapıları bozulmaz. Yani soğukta bekletilen bir
enzim ısıtıldığında yeniden çalışmaya başlar.
-Yüksek sıcaklık enzimlerin protein kısmını denatüre eder. Bundan dolayı ısıtılarak bozulmuş bir
enzim uygun sıcaklıklara getirilse bile çalışamaz.
2. pH DEĞERİ:
Örneğin pepsin enzimi pH = 2 olan (asidik) ortamlarda, amilaz enzimi pH=7 olan (nötr)
ortamda, tripsin enzimi pH = 8,5 olan (bazik) ortamlarda optimum hızda çalışır.
43
3. ENZİM-SUBSTRAT MİKTARI:
5. SU:
44
6. KİMYASAL MADDELER:
Aktivatör madde, kimyasal madde ya da enzim olabilir. Örneğin mide hücreleri tarafından
üretilen pepsinojen, ancak hidroklorik asit (HCI) ile aktifleşirse çalışabilir.
-Siyanür, kurşun, civa gibi ağır metal iyonları inhibitör maddelerdir. Örneğin siyanür, glikozun
hücre solunumunda kullanılmasını sağlayan enzimlerin etkinliğini durdurarak zehirlenmeye
yol açar.
İNHİBİTÖR MADDELER :
1.KOMPETİTİF İNHİBİTÖRLER;
Doğrudan enzimin aktif bölgesine bağlanarak enzim ve substratın birleşmesini engeller
45
2.KOMPETİTİF OLMAYAN İNHİBİTÖRLER: enzimin başka bir bölgesine bağlanıp aktif
bölgenin şeklinin değişmesine neden olarak (bozarak) enzimlerin substrata bağlanmasını
engeller.
İNHİBİSYON ÇEŞİTLERİ:
46
SORU:(13.Ulusal Biyoloji Olimpiyatı 2005)
İnhibitörler bir enzime bağlanarak reaksyonu yavaşlatır ya da durdurur.Aspirin ağrı hissni
artıran bir enzime kovalent bağlarla bağlanarak inhibisyon etkisi gösteren bir ağrı kesicidir.Bu
tip inhibisyoa ne ad verilir?
7. ÜRÜN MİKTARI:
Oluşan ürün miktarı reaksiyonu olumsuz yönde etkiler. Örneğin etil alkol fermantasyonu
yapan bir canlıda %18 oranında etil alkol birikimi zehirlenmelere neden olabilmektedir.
47
Hücrede gerçekleşen bir biyokimyasal olay sırasında zamana bağlı olarak substrat,
serbest enzim, enzim-substrat kompleksi, ürün miktarındaki değişimlerini grafikle
ifade edelim:
-Enzimlerin eksikliği çeşitli hastalıklara neden olur. Tay Sachs (Tay Saks) hastalığında enzim
eksikliği sonucu beyin ve omurilikte biriken yağ asitleri organların işlevlerini sürdürmesini
engeller. Bunun sonucu olarak bireyde denge ve yürüme bozuklukları oluşur. Hastalık küçük
yaşlarda ölümcül dahi olabilir.
-Hücre; DNA, ATP gibi moleküllerin sentezinde görev alan enzimleri sentezleyemezse ölür.
-Enzimler tıp, ilaç, gıda, deterjan, tarım, tekstil, kozmetik gibi günlük yaşantımızdaki birçok
alanda kullanılmaktadır. Güzellik kremleri, çeşitli makyaj ürünleri, sabun, meyve suyu, bazı
ilaçların imal edilmesinde ve dericilik alanında, labratuvarlarda üretilen yapay enzimler
kullanılmaktadır.
48
SORU 2. (2010 YGS)
Yeni toplanmış mısır tanelerinde yüksek düzeyde şeker bulunduğundan taneler tatlıdır.
Ancak toplandıktan 1 gün sonra tanelerdeki şekerin %50’si nişastaya dönüştüğünden tatlı
tadını kaybeder. Yeni koparılmış mısır koçanı birkaç dakika için kaynayan suya daldırıldıktan
sonra soğuk suda soğutulduğunda ve soğuk ortamda saklandığında taneler tatlılığını korur.
49
SORU 6. (1996 ÖSS)
Yukarıdaki grafik bir kimyasal olayın iki ayrı enerji düzeyinde de gerçekleşebileceğini
göstermektedir.
Bu değişmenin nedeni,
50
SORU 8. (2003 ÖSS)
Substrat-
enzim
Substrat Enzim kompleksi Ürün
A) I III IV II
B) II III I IV
C) II IV III I
D) IV II I III
E) IV III II I
51
SORU 10.
Buna göre;
a. Birim zamanda oluşan oksijen miktarının çoktan aza sıralanışını yazarak açıklayınız.
SORU 11.
Aşağıdaki deney düzeneklerine aynı miktarda protein ve proteinleri amino asitlere kadar
hidroliz eden enzimler eklenmiştir.
Belirtilen ortamlarda bir süre tutulan tüpler sıcaklığı 30 0C olan bir ortama alınmıştır. Bir süre
daha beklendikten sonra tüplere protein varlığında renk değiştiren ayıraç damlatılmıştır.
52
CEVAPLAR ve ÇÖZÜMLERİ
1. Bileşik enzimlerin yardımcı kısmına kofaktör adı verilir. Eğer kofaktör kısmı organik ise
koenzim adı verilir. Koenzim olarak görev yapan organik molekül genel olarak B vitaminidir.
Cevap: B
2. Yüksek sıcaklık enzimlerin protein yapısını geri dönüşümsüz bozar. Enzimler işlevini yitirir.
Glikoz nişastaya dönüşemez. Bu nedenle tatlılık korunur.
Cevap: C
3. I. Hücre içi enerji üreten reaksiyonlar solunum reaksiyonlarıdır. Başlaması için aktivasyon
enerjisi olarak 2 ATP harcanır. Doğru.
II. Enzimler takım halinde çalışır. Doğru.
III. Tepkimeyi enzim değil aktivasyon enerjisi başlatır. Bunun için enzimin bulunması her
zaman yeterli değildir. Aktivasyon enerjisinin de bulunması gerekir.
Cevap: C
7. t1 anında reaksiyonun aniden durduğu görülüyor. Bunun sebebi reaksiyon için gerekli
aktivasyon enerjisinin olmamasıdır. Substrat miktarının enzim miktarından çok olması
reaksiyonu bir süre hızlandırır ve sorasında sabit hızla devam eder. Substrat miktarının
oluşan ürün miktarından az olması da reaksiyonu durdurmaz.
Cevap: B
8. Substrat miktarı azalırken (II) ürün miktarı artar (I). Tepkimenin başlaması ile birlikte
serbest enzimler substrat ile birleşerek substrat-enzim kompleksi oluşacak ve miktarı önce
artıp sonrada sıfırlanacaktır (III). Serbest enzim miktarı önce azalacak sonra da başlangıçtaki
miktarı tekrar oluşacaktır (IV).
Cevap: C
9. Enzim substrata doyduğunda ortamda serbest enzim kalmayacağına göre reaksiyon sabit
bir hızla devam eder. Bu durumda iken substrat miktarı artsa bile reaksiyon hızı değişmez.
Cevap: C
10.
a. Düzeneklerdeki hidrojen peroksit (H2O2) substrat, karaciğer ise enzimi temsil etmektedir.
Karaciğer ne kadar küçük parçalara ayrılırsa serbest enzim miktarı o kadar çok olacak ve
tepkime o kadar hızlı gerçekleşecektir. Düzeneklerde en fazla serbest enzim kıyılmış (III)
daha sonra parça (II) en az ise tüm (I) karaciğerdedir. Buna göre birim zamanda oluşan
oksijen miktarının çoktan aza sıralanışı III ˃ II ˃ I şeklinde olacaktır.
b. Substrat miktarı (H2O2) tüm düzeneklerde eşittir. Dolayısı ile tepkimeler tamamlandıktan
sonra oluşacak oksijen miktarı da tüm tüplerde eşit olacaktır. Cevap: I = II = III
11. Uygulama sürecinde I. tüpteki enzim 100 0C de bozulacaktır. II. tüpte proteinler hidroliz
olur. III. tüpte enzim çalışmaz ancak yapısı bozulmaz. Uygun ortama alındıktan sonra enzim
tekrar aktive olur ve proteinler hidroliz olur. Bu durumda sadece I. tüpte protein olacağından
renk değişimi de bu tüpte olur. Cevap: A
53
VİTAMİNLER
-Vitaminler, insan vücudunda sentezlenemeyen besinlerle hazır alınan vücudumuzdaki en
basit organik maddelerdir.
GÖREVLERİ:
GENEL ÖZELLİKLERİ
4. Vitaminler, hücrenin yapısına katılmazlar, enerji elde etmek için ve hücrelerde yapı birimi
olarak kullanılmazlar.
-Besinler ile alınan provitamin-D güneşin ultraviyole ışınları ile deride D vitaminine
dönüştürülür yani aktifleştirilir.
6. Günümüzde vitaminlerin kimyasal bileşimleri bilindiği için istenilen vitamin, sentetik olarak
yapılabilmektedir.
7. Vitaminler, kolay bozulan bileşiklerdir. Oksijen, güneş ışığı, ısı; bakır, demir vb. metallerle
temas gibi etkileşimler sonucu veya pişirme ile bozulabilir.
54
8. Bitkiler, ihtiyaç duydukları bütün vitaminleri sentezleyebilir, hayvanlar sentezleyemedikleri
için dışarıdan hazır alır.
9. Vitaminlerin etkisi kendilerine özeldir. Bir vitaminin eksikliği ile oluşan anormallik, bir başka
vitamin ile giderilemez.
10. Kalın bağırsaklarımızda yaşayan bazı bakteriler K ve B vitamini üretirler. Uzun süren
antibiyotik kullanımı bu vitaminlerin eksikliğine neden olur.
11. Vitaminler yağda ve suda çözünen vitaminler olmak üzere iki grupta incelenir.
C vitamini ile B grubu vitaminlerdir. Suda çözünen vitaminler, B12 vitamini hariç vücutta depo
edilmeyen vitaminlerdir.
Yağ metabolizması bozulursa veya besinle birlikte yeterince yağ alınmazsa vücut bu
vitaminlerden yararlanamaz.
55
Bazı önemli vitaminler, etkileri, eksikliğinde görülen durumlar ve bulunduğu besinler
tablosu
karaciğer, tereyağı,
Kalsiyum emilimi ve Kemik
Raşitizm, osteomalazi, yumurta
D oluşumuna yardımcı olur.
kemik ve dişlerde bozulmalar. sarısı, balık yağı ve
Kas ve sinirlerin çalışması
süt
Kas yapısında
Antioksidandır, hücre zarı tahıllarda,
bozulmalar hatta buna bağlı
hasarları önleme kuru
E felçler, erkeklerde
ve üreme organlarının yemişlerde ve yeşil
kısırlık, embriyo ölümleri
aktivitesinde etkilidir. bitkiler
görülebilir.
Kanın pıhtılaşmasında, Kanın pıhtılaşmasında gecikme Yeşil bitkilerde,
K yaraların iyileşmesinde rol görülür, yaralar geç iyileşir, domates, pirinç
oynar. erken yaşlanmaya neden olur. kepeği gibi besinler
Yorgunluk, yaraların geç
Vücut direncini artırır. Taze sebze ve
iyileşmesi, tem- bellik,
Hemoglobin oluşumunda, limon, portakal,
isteksizlik. Vücut direnci
Antioksidan, mandalina,
C azalması, diş etlerinde
Demirin greyfurt gibi
iltihaplanma ve çekilme
bağırsaklardan emilmesinde meyveler,
şeklinde gözlenen skorbüt
etkilidir. siyah üzüm
oluşur.
Vitaminlerle ilgili,
A) I ve IV B) II ve V C) III ve IV D) III ve V E) IV ve V
56
SORU 2. (2001 ÖSS)
Bu özelliklerden hangileri, heterotrof canlılarda, bir vitamin eksikliği ile ortaya çıkan
bozukluğun başka bir vitamin ile giderilememesinin nedenidir?
A) Suda erime
B) Göz retinasının normal yapısının korunmasında rol oynama
C) Güneş ışınları yardımı ile deride oluşma
D) Karaciğerde depolanma
E) Bağırsak bakterileri tarafından sentezlenme
CEVAPLAR ve ÇÖZÜMLERİ
1. I. Yağda eriyen vitaminlerin aşırı miktarda alınması ve vücutta birikimi zehir etkisi
yaratabilir.
II. Özellikle B grubu vitaminler koenzim olarak işlev görür.
III. Vitaminler enerji elde etmek için kullanılmazlar.
IV. Bitkiler ihtiyaç duydukları tüm vitaminleri sentezleyebilirken insan ve hayvanlar hazır
alırlar.
V. H avuçta bulunan karoten (Provitamin-A) karaciğerde aktif A vitaminine, besinler ile alınan
provitamin-D güneşin ultraviyole ışınları ile deride aktif D vitaminine dönüştürülür.
Cevap: B
57
III. Bağırsaklarımızda mutualist yaşayan bakteriler bizim için K ve B vitaminleri üretir. Uzun
süre antibiyotik kullanılması bu bakterilerin ölümüne neden olarak K ve B vitamini yetersizliği
söz konusu olabilir.
Cevap: E
3. Hepsi vitaminlerin özellikleridir. Bir vitamin eksikliği ile ortaya çıkan bozukluğun başka bir
vitamin ile giderilememesinin “Her vitaminin, yalnızca kendine özgü reaksiyonun
gerçekleşmesinde rol almasıdır.”
Cevap: B
4. A ve D vitaminleri suda değil yağda erirler, Görme ile ilgili vitamin A dır. Güneş ışınları
etkisi ile deri oluşan D vitaminidir. Bağırsak bakterileri tarafından sentezlenen vitaminler K ve
B vitaminleridir. A ve D değil. Ama hem A hem de D vitaminleri yağda eriyen vitaminlerdir.
Cevap: D
HORMONLAR
“Uyarma” anlamına gelen “hormon” homeostazinin korunmasında sinir sistemi ile birlikte
çalışan ve iç salgı bezlerinden salgılanan kimyasal uyarıcılardır.
-Hormonlar, çok az miktarları ile etki etmeleri ve biyolojik katalizör gibi davranmaları
nedeniyle enzimlere benzerler.
-Hormonların etki edebildiği hücre, doku ya da organlara o hormonun hedef organı denir.
-Hormonlar hedef organlarını hücre zarında bulunan reseptörler (glikoproteinler) yardımı ile
tanır.
-Hormon üreten ve kana veren bezlere endokrin bez denir. Bunların hormonlarına bez
hormonları denir. Hipofiz, epifiz, tiroid, eşey bezlerinden bu tür hormonlar salgılanır.
58
OBEZİTE, DİYABET VE İNSÜLİN DİRENCİ
OBEZİTE
Obezite, genel olarak bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu
boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır.
Obezitenin Nedenleri
-Obeziteye neden olan etmenler tam olarak açıklanamamakla birlikte aşırı ve yanlış
beslenme ve fiziksel aktivite yetersizliği obezitenin en önemli nedenleri olarak kabul
edilmektedir.
-Bu faktörlerin yanı sıra genetik, çevresel, nörolojik, fizyolojik, biyokimyasal, sosyo-kültürel ve
psikolojik pek çok faktör birbiri ile ilişkili olarak obezite oluşumuna neden olmaktadır.
-Tüm dünyada özellikle çocukluk çağı obezitesindeki1 artışın sadece genetik yapıdaki
değişikliklerle açıklanamayacak derecede fazla olması nedeniyle, obezitenin oluşumunda
çevresel faktörlerin rolünün ön planda olduğu kabul edilmektedir.
DİYABET
Şeker hastalığı; tıptaki adı ile Diabetes Mellitus kan şekerinin yükselmesi, idrarda şeker
çıkmasıdır.
-En az 8 (ideal olarak 10) saat aç kaldıktan sonra ölçülen şeker düzeyine, ‘açlık
kan şekeri’ adı verilir. Normal değeri; 70-100 mg/dl’dir.
-Yemeğe başladıktan 2 saat sonra ölçülen kan şekerine ‘tokluk kan şekeri’ adı
verilir ve normal koşullarda 140 mg/dl’nin altında olması gerekir.
Tip 1 Diyabet (İnsüline bağımlı diyabet): Genellikle çocukluk döneminde ortaya çıkan,
pankreasta insülin üretiminin yetersiz olması veya hiç olmaması kaynaklı ve dışarıdan insülin
alımının zorunlu olduğu diyabet hastalığı türü.
Tip 2 Diyabet: Erişkinlerde görülen diyabet türüne Tip 2 Diyabet denir. Pankreas insülin
üretir; fakat insülin direnci nedeniyle vücut bunu gerektiği gibi kullanamaz. Daha çok 40 yaş
üzerindeki kişilerde ortaya çıkar.
Eğer bir kişinin kan şekeri düzeyi normalden yüksek olmasına karşın diyabet tanısı koymaya
yeterli yükseklikte değilse bu durumda kişi gizli şeker hastası olarak tanımlanır.
59
İNSÜLİN DİRENCİ
İnsülin, pankreastan salgılanan şeker metabolizmasını düzenleyen bir hormondur. İnsülin bu
düzenlemeyi yaparken “insülin reseptörü” adı verilen bir yapıya bağlanır ve aktive olur. Bu
reseptör, çeşitli nedenlerle insülinin bağlanmasına izin vermez ise; insülin kanda yeterli
miktarda olduğu halde görev yapmıyormuş izlenimi verir.
İNSÜLİN DİRENCİ: Kanda yüksek olan insülin önceleri kan şekerini hücrelere sokar, fakat
daha sonra bu görevi yapamaz hale gelir. Bu şekilde insülin hormonunun yeterince etkili
olamamasına insülin direnci denir.
Vücuttaki yağ oranının artması insülin direncine, insülin direnci de vücuttaki yağ oranının
artmasına yani obeziteye neden oluyor.
NÜKLEİK ASİTLER
-Nükleik asitler, kalıtım materyali olan genleri oluşturan ve yaşam için çok önemli olan en
büyük organik maddelerdir.
-İlk defa T. Friedrick miescher 1869 yılında cerahatta (irinde) ve som balığı hücrelerinin
çekirdeğinde görüldüğü için bu moleküllere çekirdek asidi anlamında nükleik asit adını
vermiştir. Daha sonra yapılan araştırmalarda, çekirdek olsun olmasın tüm canlı hücrelerde
bulundukları saptanmıştır.
-Nükleik asitler, hücre çekirdeğindeki genlerden hücrenin diğer kısımlarına bilgi aktaran
mesaj molekülleridir, hücrenin yapısal özelliklerini ve yaşamsal fonksiyonlarını düzenler.
-Canlılarda enerji üretimi, protein sentezi, hücre bölünmesi gibi yaşamsal olaylar nükleik
asitlerdeki bilgilerle kontrol edilir. Bu özelliklerinden dolayı nükleik asitlere yönetici
moleküller de denir.
-Baz ve şekerin glikozit bağı ile bağlanarak oluşturduğu yapıya NÜKLEOZİT denir.
60
1. Beş karbonlu şekerler:
-Azot ve karbon atomlarının halka şeklinde birleşmesi ile meydana gelir. İki çeşittir.
a. Pürinler : Çift halkalı, büyük moleküllerdir. Adenin (A) ve Guanin (G) olmak üzere iki
çeşittir.
b. Pirimidinler : Tek halkalı olup, küçük moleküllerdir. Timin (T), Sitozin (S veya C) ve Urasil
(U) olmak üzere üç çeşittir.
61
3. Fosforik asit (fosfat grubu= H3 PO4):
DNA ve RNA’da ortak bulunan inorganiktir. Kompleks moleküllerin yapısına girdiği zaman
fosfat grubu adını alır.
Canlılarda; DNA (Deoksiribo Nükleik Asit) ve RNA (Ribonükleik Asit) olmak üzere iki
çeşit nükleik asit bulunur.
-Bazlardan Adenin ile Timin arasında ikili, Guanin ile sitozin arasında üçlü zayıf hidrojen
bağları bulunur.
62
-Çift sarmalda bir iplikteki nükleotitlerin birbirine bağlanma yönü, öbür ipliktekilerin
yönünün tersidir. DNA ipliklerinin bu düzenine antiparalel denir.
-DNA ipliklerin asimetrik olan uçları 5′ (beş üssü) ve 3′ (üç üssü) olarak adlandırılır, 5′ uç
bir fosfat grubu, 3′ uç ise bir hidroksil grubu taşır.
-DNA sentezinde DNA polimeraz enzimi, yıkımında ise DNAaz enzimi görev yapar.
Bütün DNA’larda;
- A+C = G+T
-A+G/T+C = A+C/G+T = 1
63
n = nükleotid sayısı olmak üzere;
-Nükleotidler arasındaki hidrojen bağları, zayıf fiziksel bağlar olduğu için oluşumları
sırasında su açığa çıkmaz, yıkımları sırasında da su harcanmaz.
Adenin ve timin birbirine iki hidrojen bağıyla, guanin ve sitozin ise üç hidrojen bağıyla
bağlıdır.
64
RNA (RİBONÜKLEİK ASİT)
-Bütün RNA çeşitleri protein sentezinde görev alarak hücredeki yaşamsal olayların
yönetiminde DNA'ya yardımcı olur.
-RNA’nın her hücredeki miktarı farklılık gösterir. Örneğin kas hücreleri gibi protein sentezinin
yoğun olduğu hücrelerde fazla miktardadır.
Mesajcı RNA (mRNA), Taşıyıcı RNA (tRNA), Ribozomal RNA (rRNA) olmak üzere üç
çeşit RNA vardır.
-Sentezlenecek proteinin amino asit dizisini belirleyen bilgiyi DNA’dan alır ve ribozomlara
taşır.
-Hücrede en az olandır.
-Protein sentezi sırasında peptid bağlarının kurulmasında görev alır. En fazla olandır.
65
3.Taşıyıcı RNA (tRNA):
RNA çeşitlerinden tRNA ve rRNA kendi üzerinde katlandığı için hidrojen bağı içerir
ancak mRNA hidrojen bağı içermez.
66
DNA VE RNA’NIN ORTAK YÖNLERİ
- C, H, O, N ve P elementleri içermesi
DNA RNA
Urasil bazı RNA’ya özgüdür.
Timin bazı DNA’ya özgüdür.
Yapısında deoksiriboz şekeri vardır. Yapısında riboz şekeri vardır.
Çift ipliklidir. Tek ipliklidir.
67
SORU 1. (2010-LYS)
A) I ve II B) I ve IV C) II ve III D) II ve IV E) III ve IV
Nükleik asitlerin,
SORU: 3. (2000-ÖSS)
Bir geni oluşturan DNA molekülünün fosfat sayısının saptanmasııyla, gende bulunan,
SORU 4. (2010-LYS)
Adli tıpta, güvenliği çok yüksek olan “DNA parmak izi yöntemi”, zanlıların suçluluğunun
kanıtlanmasında ve babalık testlerinde kullanılmaktadır.
Bu yöntemin güvenilir olması DNA’nın aşağıda verilen özelliklerinden hangisine
dayanmaktadır?
68
SORU 5.
I. Fosfodiester bağı
II. Zayıf hidrojen bağı
III. Glikozit bağı
IV. Fosfat - ester bağı
SORU 6.
DNA’nın yapısında;
I. Timin – Adenin
II. Timin – Sitozin
III. Guanin – Sitozin
IV. Guanin – Adenin
SORU 7.
69
SORU 8.
I. Protein sentezi
sırasında amino asitleri
ribozomlara taşıma
ifadelerinden hangileri
doğrudur?
SORU 9.
70
SORU 10.
DNA ve RNA moleküllerinin özellikleri ile ilgili aşağıdaki tabloyu uygun ifadelerle
tamamlayınız.
Sentezleten enzim
SORU 11.
(2018-AYT/Fen Bilimleri)
I. Çekirdekten tek zincir hâlinde sentezlendikten sonra katlanarak yonca yaprağı şeklini alır.
II. Ribozomun yapısında yer alır ve ribozomun 2/3'sini oluşturur.
III. Antikodon adı verilen, üçlü nükleotit dizilerinden oluşan kısımları vardır.
SORU 12.
A) I = II= III B) I > II= III C) I > II > III D) I < II= III E) I < II < III
CEVAPLAR ve ÇÖZÜMLERİ
1. Fosfat grubunun baza, bazın şekere bağlandığı yer DNA ve RNA için ortaktır. Ancak DNA
deoksiriboz, RNA riboz şekeri taşır. DNA çift zincirli RNA ise tek zincirlidir.
Cevap: D
2. Organel yapısına katılma rRNA'nın, amino asitleri tanıma tRNA'nın görevidir. mRNA ise
DNA’dan aldığı proteinin amino asit dizilim ve sayısının şifresini ribozomlara taşır. Görüldüğü
gibi hepsi de protein sentezinde görevlidir.
Cevap: B
71
3. DNA’daki nükleotid sayısı = fosfat sayısı = deoksiriboz şekeri sayısı = Organik baz
sayısı
eşitlikleri vardır. Fosfat sayısı bilinirse nükleotid sayısı da bilinir. Ancak çeşitlerinin sayısı
bilinemez. Yani kaç tane adenin nükleotid, kaç tane sitozin nükleotid vardır bilinemez.
Cevap: E
4. DNA’nın bazı bölgelerindeki baz dizilimleri bireye özgüdür. Bir başkasında bulunmaz.
Cevap: E
5. I. RNA’ların hepsinde nükleotidler tek zincire fosfodiester bağları ile birbirlerine bağlanır.
II. Zayıf hidrojen bağı katlanmalar yapan rRNA ve tRNA da bulunur. mRNA'da bulunmaz.
III. Bütün RNA çeşitlerinde riboz şekeri azotlu organik baza glikozit bağı ile bağlıdır.
IV. Bütün RNA çeşitlerinde fosfat grubu şekere fosfat-ester bağı (ester bağı) ile bağlıdır.
Cevap: D
6. DNA’da zayıf H bağları, çift zincirindeki nükleotidler arasında bulunur. A ile T veya T ile A
arasında ikili, G ile C veya C ile G arasında üçlü H bağları bulunur.
Cevap: B
7.
Sadece DNA ait olanlar IV
Sadece RNA ait olanlar II-III
DNA ve RNA için ortak I
olanlar
8. Soruda parçası verilen nükleik asit parçası Timin bazı taşıdığı için DNA’nın bir zincirdir.
Buna göre;
I. tRNA'nın görevidir.
II. DNA yönetici moleküldür.
III. DNA, yıkılıp yeniden yapılamaz.
Cevap: B
9. Verilen nükleotid DNA’ya ait olduğuna göre;
1. Guanin 2. Deoksiriboz 3.Nükleozit
veya şekeri
sitozin
4. Glikozit 5. Ester bağı 6. Fosfat
bağı grubu
10.
Özellikler DNA RNA
Yapısındaki
A, G A, G
pürin bazları
Yapısındaki
pirimidin T, C U, C
bazları
Yapısı ndaki
Deoksiriboz Riboz
pentoz şekeri
Sahip olduğu
2 1
zincir sayısı
Sentezleten DNA RNA
enzim polimeraz polimeraz
72
11. RNA çeşitlerinin yaklaşık %80 i rRNA, %15 i tRNA, %5 i mRNA dır. II. öncül yanlış,
diğerleri doğrudur.
Cevap: E
-ATP: Enerji üreten tepkimelerden (ekzergonik) aldığı enerjiyi, enerji isteyen tepkimelere
(endergonik) taşıyan “enerji taşıyıcı” bir moleküldür.
ATP’NİN YAPISI
-Adenin bazı, Riboz şekeri (pentoz) ve üç fosfat grubundan (fosforik asit) oluşur.
-Adenin bazına ribozun glikozit bağı ile bağlanmasıyla adenozin nükleozit oluşur.
73
ATP’ NİN ÖZELLİKLERİ
-ATP, hücreler arası boşluklara çıkamaz. Hücre içinde sentezlenir ve hücre içinde harcanır.
-ATP’nin asıl kaynağı güneştir. Fotosentez yoluyla güneş enerjisi organik bileşiklerin
kimyasal bağlarında tutulur.
-Yıkım tepkimeleri olan solunum sırasında açığa çıkan enerji ise ATP de depolanır ve
hücresel işlerde kullanılır.
-Yapısında iki tane yüksek enerjili fosfat bağı bulunur. Bu fosfat bağlarının kopmasıyla açığa
çıkan enerji hücrelerdeki metabolik olaylarda kullanılır.
-ATP’den su ve ATPaz enzimi aracılığı ile bir fosfat bağının kopması ile tekrar ADP oluşur.
Bu olaya da ATP yıkımı (defasforilasyon) denir. Enerji açığa çıktığı için ekzergonik
tepkimedir.
Laboratuvar koşullarında bir mol ATP'nin hidrolizi ile 7 300 cal'lik enerji açığa çıkar.
-ADP’den bir fosfat daha ayrılırsa Adenozin Mono Fosfat (AMP) oluşur.
-Fosforilasyon ve defosforilasyon olayları canlı hücrelerde ortak özelliktir. Çalışan bir kas
hücresinde saniyede 10 milyon ATP tüketilir ve yeniden oluşturulur.
74
-Yapısındaki 5 karbonlu şeker (pentoz) olan ribozun benzerliğinden dolayı ATP daha çok
RNA’ya benzer.
SORU 1.
75
SORU 2.
A) Dehidrasyon tepkimeleri
B) Oksijenin çok olduğu yerden az olduğu yere doğru taşınması
C) Yalancı ayaklarla hareket etme
D) Sindirim enzimlerinin hücre dışına salgılanması
E) Na+ iyonunun azdan çoğa taşınması
SORU: 3.
CEVAPLAR VE ÇÖZÜMLERİ:
1.
Sadece Sadece RNA ve ATP, DNA
DNA da RNA da ATP de ve RNA
bulunanlar bulunanlar bulunanlar da
bulunanlar
III V I-II-IV I-IV
3. 1 numaralı bağ peptid değil glikozit bağıdır. 2 numaralı bağ ester bağıdır. Solunum
olayında açığa çıkan enerji 3 ve 4 numaralı bağlarda depolanır. ADP’ye fosfat eklenmesi
sırasında ortamdan enerji alınır. Dolayısı ile endergoniktir.
Cevap: D
76