You are on page 1of 52

KASET

Stephen Belber

Vincent: 28
Jon Saltzman: 28
Amy Randal: 28

Çeviren: Philip Arditti, Serdar Bilis

0
(Karanlık bir oda… Televizyonun ışığı parlamaktadır. İki genç adamın konuşmaları
antreden duyulmaktadır. Diğer odadan gelen müzik de duyulabilmektedir.)

Vin: Neden- Lanet olası?!!!

Jon: Belki kızın harekete geçmesi gerekiyordu.

Vin: Fakat biz aşıktık!

Jon: Bekle- Video kaydı için söyle!

Vin: Çalışıyor mu?

Jon: Neredeyse.

Vin: O şeyi şeyin içine koy!

Jon: Ne?

Vin: O kırmızı şeyi kırmızı şeyin içine koy!

Jon: O bunu dün gece söylemişti.

Vin: Ahbap bu çok aptalca… Üçüncü sınıf öğrencisi gibi…

Jon: Bunu dün gece söyledi.

Vin: Bong sesine geçiyorum.

Jon: Vince?

Vin: Ne?

Jon: Eğer yirmi yaşında çok zengin biri olursam?

Vin: Eee?

Jon: Gelip beni bulmanı ve öldürmeni istiyorum.

Vin: (ara) Sen zengin adamlardan hoşlanmazsın ki değil mi?

Jon: Herkes bunu bekler.

Vin: Ben senin yirmi yaşında ahmak olmanı bekliyorum.

Jon: Hımm, eğer bir ahmaksam bu büyük bir ihtimalle zengin olduğum anlamına
geliyor.

Vin: Neden tüm zenginler ahmaktır?

Jon: Sen beni dinlemiyorsun.

Vin: Seni samimiyetle ve dikkatle dinliyorum. Zenginlere saldırdığını fark ettim.

1
Jon: Her neyse… (Bong sesi duyulur.)

Vin: Neden bu siktiğimin kamerasına sahipsin.

Jon: Çünkü bir şeyleri kaydediyorum.

Vin: (Şaşkın) Neleri kaydediyorsun?

Jon: Siktiğimin şeylerini… İki hafta sonra mezun oluyoruz. Bu olduğumuzun son

halleri.

Vin: Ahbap, iç!

Jon: Bekle…

Vin: (Bağırarak) İç şunu!

Jon: Sanırım çalışıyor.

Vin: Ahbap, Ralph Macchio’ya benziyorum.

(Televizyondan çıkan ışık resimleri yansıtır. Jon’un hikayesi gibi… )

Jon: Tamam, bu Vince, lise son sınıf öğrencisi… Ne söylemek istersin Vince?

Vin: Eğer yirmi yaşında çok zengin olursam beni bulmanı istiyorum ve dev gibi
bir gonku vurmak için bana vermeni istiyorum.

Jon: (Jon’un hikayesi devam ediyordur.) Sahip oldukların: Gelenek: Gelecek


neslimizin düşleri ve amaçları

Vin: Siktir!

Jon: Ne?

Vin: Amy burada.

Jon: Vince onu atlatman gerekiyor.

Vin: Ama çok ateşli görünüyor.

Jon: O seksi bir kız.

Vin: Eee?

Jon: Eesi… Bu kadar. Bundan iki hafta sonra siktiğimin yeni maçları oynanacak.

(Acele… Gürültü… Eddie Cochrane’nin (bağırdığı) müziği duyulur. Işıklar yanar.


Motel 6’dayız. )

2
Bir motel odası, Lansing, Michigan. Vince (28), bir elindeki kutu biradan
yudumlarken, diğer elindeki teneke birayı lavaboya boşaltmaktadır. Vince lavaboya boşalttığı
kutuları yere atmaktadır. Kendi içmekte olduğu bira bitince de kutuyu televizyona fırlatır.
Bunlar bittikçe Vince çantadan yenilerini alıp, bir yandan içip bir yandan lavaboya dökmeye
devam eder. Biraz sonra kapı çalınır. Vince, elindeki son birayı da boşaltıp yataklardan
birinin üzerine atar. Kapıya doğru yürür, kapıyı açar ve Jon (28), içeri girer. Sarılırlar.

Vin: Hey, Jon SALTZMAN!

Jon: Hey,Vince! (Hala sarılmaktadırlar. Sıcak, içten apaçık eski bir dostluk.)

Vin: Küçük sarayıma hoş geldin!

Jon: Çok iyi be abi!

Vin: Evvet!

Jon: Çok iyi be!

Vin: Nasıl gidiyor?

Jon: Bir yaramazlık yok.

Vin: Süper.

Jon: Aynen. Çok heyecanlıyım.

Vin: Herhalde oğlum, müthiş bir olay.

Jon: Eyvallah abi sağol.

Vin: Yaşamak… ne güzel şey.

Jon: Kesinlikle. (es) Ne var ne yok?

Vin: Bildiğin gibi.

Jon: Giyinmemişsin daha.

Vin: Bir sal beni abi ya.

Jon: Yok yani, beğenmediğimden değil.

Vin: Ama…

Jon: Aması yok

Vin: Ee?

Jon: E’si de yok.

3
Vin: İyi

Jon: İyi

Vin: Harika

Jon: Güzel. (ara) Harbi, her sene biraz daha garipleşiyorsun.

Vin: İyi görünüyorsun, Jon. (Jon etrafına bakınarak odanın içerisine girer.)

Jon: Leah nerede?

Vin: Gelemedi.

Jon: Neden?

Vin: Ayrıldık.

Jon: Hadi canım.

Vin: Valla.

Jon: Yok lan.

Vin: Oğlum ciddiyim.

Jon: Ayrıldınız?

Vin: Ayrıldık.

Jon: Neden?

Vin: Karışık.

Jon: Neden?

Vin: Giyim tarzımı beğenmiyormuş.

Jon: Dalga geçme.

Vin: Geçmiyorum

Jon: Ne oldu yani?

Vin: Her sene biraz daha garipleşiyorum.

Jon: Vince!!

Vin: Hıyarın teki olduğumu düşünüyor. (ara) Gelemediği için özür diledi. Çok iyi
geçeceğinden emin olduğunu söyledi.

Jon: İnanmıyorum.

4
Vin: Valla ya, öle dedi.

Jon: Peki, neden ayrıldınız?

Vin: Bilmiyorum. (ara)

Jon: Üzüldüm usta.

Vin: Ben de.

Jon: (ara) Kesin mi?

Vin: Yüzde bin.

Jon: (ara) Bir şey mi yaptın?

Vin: Ne alaka?

Jon: Tanıyoruz oğlum seni.

Vin: Sen de mi hıyar filan olduğumu düşünüyorsun.

Jon: Hayır da yani, ara sıra bir dallama tarafın olduğunu, biliyorum.

Vin: O eskidendi be abi.

Jon: Ne? Hıyar değil misin artık?

Vin: Al işte.

Jon: Sadece ne olduğunu soruyorum.

Vin: Bir sürü şey.

Jon: Ne gibi?

Vin: Düşüncesizmişim.

Jon: Genel olarak mı?

Vin: Evet.

Jon: (ara) Son zamanlarda düşüncesiz olduğun özel bir durum oldu mu?

Vin: Öyle belli başlı, özel bir durum yok.

Jon: Harbi konuş!

Vin: Harbiyim.

Jon: Karı mı götürdün?

Vin: Hayır.

5
Jon: Vince!

Vin: Götürmedim.

Jon: Ne oldu o zaman?

Vin: Şiddete eğilimim olduğunu düşünüyor.

Jon: …ah usta…

Vin: Elimi sürmedim oğlum.

Jon: Bir şey yaptın demedik.

Vin: Ya işte, güya, çözülmemiş bir takım sorunlarım şiddetle ortaya çıkıyormuş.
(ara) Ne var?

Jon: Haksız da sayılmaz.

Vin: Kimse haksız demedi zaten.

Jon: Eee?

Vin: Eesi ayrılması mı lazım?

Jon: Tırsmıştır herhalde.

Vin: Neden ki? Hiç tehdit filan etmedim.

Jon: Tehditkar bir duruşun var.

Vin: Kanka, üç senedir birlikteyiz.

Jon: Yani?

Vin: Yani alışmış olması gerekir.

Jon: İyi de hassas bir durum Vin.

Vin: Ne demek istiyorsun sen ya?

Jon: Yalnızca o kadar basit değil diyorum. Artık kadınlar şiddet potansiyeli olan
heriflerle takılmıyorlar, o tarz hatunlara çekici gelmiyor artık. Ortalık şiddet
eğilimlerini çözmüş adamlarla kaynıyor.

Vin: Demode mi olduk yani?

Jon: Saçmalama.

Vin: Sen de çokbilmiş gibi kıllık yapma.

6
Jon: Yok abi, benim dediğim; kızların senin bu hıyarlıklarına katlanacaklarını
düşünüyorsan salaksın.

Vin: Ne gibi hıyarlıklar?

Jon: Sert erkek ayakları gibi.

Vin: Ona hiç öyle davranmadım.

Jon: Vince!

Vin: Ne var?

Jon: Severim seni.

Vin: Güzel.

Jon: Ama oğlum.

Vin: Ne?

Jon: Biraz sert takılmıyor musun?

Vin: Yok oğlum öyle bir şey.

Jon: Kırosun ulan sen.

Vin: Kırolukla ne alakası var?

Jon: Tamam haklısın.

Vin: Asıl sen… ırkçısın.

Jon: Hiçte bile. Yahudi’yim ben.

Vin: Bir ton ırkçı Yahudi ırkçı tanıyorum ben.

Jon: Mesela?

Vin: Irving Berlin.

Jon: (ara) Tamam, başka bir konuya geçelim

Vin: Olur.

Jon: Ayrılmanıza üzüldüm. Gerçekten. İkiniz için de

Vin: Ne üzülüyorsun o kaltağa?

Jon: Tamam, sadece senin için üzülüyorum. Değiştir muhabbeti. (ara)

Vin: Kendimi toplayıp, tedaviye gidersem, kıllık yapmayı bırakırsam bir ihtimal
benle konuşurmuş. (Jon yerdeki bira tenekelerinden birini hafifçe tekmeler.)

7
Jon: İyi (ara) Yemeğe gidiyor muyuz?

Vin: Bir telefon bekliyorum.

Jon: Kimden?

Vin: Sana ne!

Jon: Leah’den mi?

Vin: (kıl olmuş) Hayır.

Jon: Tamam, tamam. (ara)

Vin: (surat asarak) Yarına hazır mısın?

Jon: Manyaksın oğlum sen.

Vin: Manyak falan değilim.

Jon: Ol istersen oğlum…

Vin: Manyak falan değilim abi. Başka birini bulurum.

Jon: Bulursun kesin.

Vin: Ben de “karanlık tarafımı” beğenen birini bulurum.

Jon: Tabi ya. (ara) Ama önemli olan, bu ya da başka bir şekilde bu olaydan iyi
bir ders alman, böylece karanlık tarafın da kalmaz.

Vin: (ara) Ne dersi?

Jon: İçindeki şiddetle baş edebilme dersi.

Vin: (şüpheci) Nasıl?

Jon: Önce kabullen bir kere. Kendinle öyle bir anlaşma yap ki; kafanın içinde
sürekli kendini, ahlakını, önemini ya da ne bileyim yani insanların sen de göremediğini
düşündüğün neyse onu ispatlama kavgası yapma.

Vin: Ben zaten insanların bende göremediği özel bir şey olduğunu söylemedim.
Sıradan bir adamım.

Jon: Evet ama senin erkeklik anlayışın Clint Eastwood gibi takılmak… sevgilini
düzmek filan. Artık durum öyle değil. Hatunlar başka şeyler arıyor.

Vin: Ne arıyorlar?

Jon: Yani işte (ara) … Neyse.

Vin: (ara-ikna olmamış) Haa. (sessizlik)

8
Jon: Vince.

Vin: Eee, nerede kalıyorsun?

Jon: (ara) Merkezde bir otelde

Vin: Ooooh! Süper.

Jon: Aynen.

Vin: Lansing Film Festivali!

Jon: Evet… sanki Cannes’ dayız.

Vin: Yine de iyi bir fırsat.

Jon: İyi ucuz bir heyecan, işte!

Vin: Neden içine ediyorsun oğlum? İyi bir fırsat.

Jon: Çünkü büyük hayallerim var. İki senedir bu film üzerine köpek gibi
çalışıyorum, keşke her yerde vizyona girse!

Vin: (pencereye) Girmiş işte.

Jon: Girdi de, bak sen taa nerelerden gelmek zorunda kaldın siktiğimin sapa
yerine. Hem de bir gösterim için. Verdikleri para da bir şey olsa…

Vin: Tamam ama ne biliyorsun? Yarın orada şeyden bir adam olsa… Disney’den
… filmi beğense, bir bakmışsın, Harry Potter 7’yi yönetiyorsun.

Jon: Arnold Swazzeneger’le

Vin: Yaa

Jon: Yaa

Vin: Yaa

Jon: Yaa (ara) Abi, açlıktan ölüyorum

Vin: Saat kaç?

Jon: Çeyrek geçiyor.

Vin: Bira?

Jon: Toparlanmayacak mısın?

Vin: Dönünce yaparım.

Jon: Yaa, kız da bundan bahsediyor.

9
Vin: Oğlum, annemle takılmak istesem… tamam mı?

Jon: İyi söyledin.

Vin: Kız bilmedikçe bir zararı yok. (Vin dikkatlice çantasından bir bira alır; Jon’a
atar. Sonrada dikkatlice kendine bir tane alır.)

Jon: Ne oluyor oğlum o çantada?

Vin: Bira!

Jon: Çok mu?

Vin: Var bayağı.

Jon: Ben de uyduruyorum adamın şiddete eğilimi var diye.

Vin: Nasıl yani?

Jon: Sıcak bira, atlet, don, motel 6.

Vin: Herkes kalamıyor öyle lüks otellerde.

Jon: Oğlum, istersen gel bende kal.

Vin: Yok.

Jon: Harbiden, Leah burada olacak diye sormadım.

Vin: Sorun değil ya.

Jon: Sorun değil yani, 2 kişilik oda verirler; 11. katta, park manzaralı filan.

Vin: Yok, kanka, takılırsın sen şimdi.

Jon: (ara) Olabilir tabi.

Vin: Yarın senin günün… şimdi sen elini sallasan ellisi.

Jon: Yani.

Vin: Ben iyiyim burada.

Jon: Okey.

Vin: Kırarım bacağını!

Jon: Sen kim oluyorsun?

Vin: Hıyar.

Jon: Salak.

10
Vin: Dümbelek.

Jon: Yalak. (ara) Geldiğine çok sevindim. Harbiden.(ara) Amma adam olduk be.

Vin: Nasıl yani?

Jon: Bilmem. Lisedeki halimizi düşünsene, çok değiştik.

Vin: Öylemi?

Jon: Bazılarımız yani. (ara) Yok oğlum, dalga geçiyorum.

Vin: Haklısın ama.

Jon: Değilim.

Vin: Öyle oğlum,

Jon: Şu durumundan daha iyi bir yerde olabilirsin demekle haklıyım.

Vin: Nasıl haklı oluyorsun?

Jon: Çünkü, ben sana güveniyorum. Öbür türlü, zaten sürmezdi arkadaşlığımız,
bunları da söylemezdim sana…

Vin: Niye?

Jon: Çok yapmacık olurdu o zaman.

Vin: Haklısın.

Jon: Ama samimi söylüyorum, dost acı söyler. Önemli olan: Leah’le kesin
bittiyse, bu durumu fırsat bilip değişmelisin.

Vin: Ne değişmesi?

Jon: Ne bileyim, yeni bir iş bul mesela, yeni ortamlar, yeni insanlar.

Vin: İşimden memnunum.

Jon: Neymiş işin?

Vin: Gönüllü itfaiyeci.

Jon: O değil oğlum, para nereden geliyor?

Vin: Ya bir sus ya.

Jon: Diyorum ki.

Vin: Ne?

Jon: Çocukça bir iş.

11
Vin: Sen bir dene bakalım yapmayı.

Jon: Ne alaka.

Vin: Bir kere bütün müşterilerim elli yaş üzeri. Bu da çocukçaysa, halimiz harab.

Jon: Bunamış hippilere uyuşturucu kuryeliği yapmak insanı aklı başında


yapmıyor, sokaktaki çoluk çocuğa satmaktan farkı yok.

Vin: Bu nutuk niye şimdi?

Jon: Durumu anlatıyorum.

Vin: Ne durumu?

Jon: Sen çok daha iyi şeyler yapabilirsin.

Vin: Ne’den daha iyi?

Jon: Hayatını boşa harcamaktan. Zeki bir adamsın oğlum ne işin var
uyuşturucuyla falan?

Vin: Zeki olduğum için zaten, salağın teki olsaydım çoktan yakalanmıştım.
Ayrıca itfaiyeciyim ben.

Jon: Şube müdürüne mal satıyorsun.

Vin: İhtiyacı var.

Jon: Konu o değil.

Vin: Senin yaptığın iş niye daha iyi oluyormuş?

Jon: Benim yaptığım iş niye mi daha iyi oluyormuş?

Vin: Evet.

Jon: Çünkü benim yaptığım iş, en azından etrafta ne olup ne bittiğini anlamaya
çalışmak. Zamanla yeteri kadar iyi olursam işimde, bu ülkenin içine nasıl edildiğinin
tartışmasına katkım olacak. Elli yaşındaki bir itfaiye şefinin her Allahın günü
dumanlama ihtiyacı duymasının nedenlerini araştırmak istiyorum. Bu adamı buna iten
sorun nedir?

Vin: Seviyor herif.

Jon: Eyvallah, ama o sorumluluktaki bir insanın sürekli uçmuş olması pek doğru
değil. Bence incelemeye değer sembolik bir durum bu.

Vin: Amcamın şubesi şehirdeki en iyisi ama.

Jon: Vince, benim evim yanıyor olsa, uzak dursun derdim.

12
Vin: Sikik bir faşist olmuşsun lan sen.

Jon: Herif balından temiz sicil tutmuş!

Vin: Kim demiş!

Jon: Görünen köy kılavuz istemez. Şansı yaver gitmiş işte…

Vin: Çektin mi oğlum sen?

Jon: Ciddiyim ben.

Vin: Sen de Popoye Fried Chicken’ı soyan insanlar hakkında film yapıyorsun.

Jon: Dikkatli olmadığımız takdirde toplumca nereye gideceğimize paralel bir


hikaye anlatıyorum. Biraz “çok bilmiş” işi gibi görünüyorsa acemiliktendir.

Vin: Yok çok bilmiş işi gibi değil, kıçından sallıyorsun gibi.

Jon: Niye?

Vin: Çünkü toplumun nereye gittiği hakkında bir şey bildiğin yok. Sen de herkes
gibisin, son moda akımı takip ederek yırtmayı umuyorsun, moda değişince de bu tripleri
bırakıp, ne bileyim, balıkçı ağlarına takılmış kurbağalar hakkında film yaparsın,
başrolde de… Jean Claude Van Damme.

Jon: Filmlerimi beğenmiyor musun?

Vin: Beğeniyorum. Sabah ilk iş içtiğim viski gibi. İlk on dakika iyi, sonra insanın
canı kahve çekiyor.

Jon: Hımm.

Vin: Ne?

Jon: Seni sinir edecek bir şey mi söyledim, yoksa sırf kıllık olsun diye mi
yapıyorsun?

Vin: İkisi de.

Jon: En sonunda kabullendiğini görmek güzel.

Vin: Keşke herkes böyle olsa.

Jon: Ne yani, ben de mi kılım yani? Onu mu diyeyim?

Vin: Evet.

Jon: Ne zaman yapmışım kıllık?

Vin: Mecazi anlamda.

13
Jon: Mecazi anlamda kıllık ne zaman yapmışım?

Vin: Lisede.

Jon: Çok içine kapanık bir adamdım ben, ne kıllığı?

Vin: Valla iyi beceriyordun o zaman.

Jon: İyi de lisede herkes öyleydi. Önemli olan okuldan sonra değişebilmek.

Vin: Jon, iki yüz dolarlık ayakkabılarla geziyorsun.

Jon: Bir kere, hiç alakası yok.

Vin: Yüz elli.

Jon: Liseden sonra açıldım biraz.

Vin: Yani şimdi açıkça kılsın.

Jon: Değilim baba, iyi ayakkabılar giyen düşünceli bir insanım.

Vin: Ara sıra da kafa ütüleyen.

Jon: Yapmamı istediğin bir şey var da yapmıyor muyum?

Vin: Bir şey yapmanı falan istemiyorum.

Jon: Hadi ya? Çünkü diğer insanlarla iletişimini koparmış, 28 yaşında bir esrar
satıcısının bir şey yapmamı istediği gibi bir his var içimde. Bir isyan olsa iyi, ama
yapayalnız bir herifin donuyla dolanıp potansiyel bir “vahşi hayvan” gibi takılması hiç
çekilmiyor.

Vin: (ara) Kafa yapalım mı?

Jon: Yok.

Vin: Hadi lan çek işte.

Jon: Çekmiyorum.

Vin: Niye? Sadece vahşi hayvanlar mı çeker?

Jon: Hayır.

Vin: O zaman çekelim hadi.

Jon: Ben çekmiyorum.

Vin: İyi ben kendim çekerim o zaman. (Vin çantasından dikkatlice sarılmış bir
cigaralık çıkartır. Jon, Vin’in cigaralığı yakışını izlemektedir.)

14
Jon: Ne var o çantada usta?

Vin: Esrar.

Jon: Ne kadar?

Vin: Çok. (Vin derin bir nefes çektikten sonra Jon’a uzatır. Jon bir an tereddütten
sonra kabul eder. Sessizlikte tüttürürler.) Kim burada biliyor musun?

Jon: Nerede?

Vin: Burada, Lansing’de.

Jon: Kim?

Vin: Amy Randall.

Jon: Gerçekten?

Vin: Tracy’den duymuştum iki sene önce, senin bu olay çıkınca da internetten bir
çek ettim. Burada yaşıyor. Savcı yardımcısı mı ne?

Jon: Aradın mı?

Vin: Düşündüm de.

Jon: Bence ara, hazır Leah de.

Vin: Ortalıkta yokken.

Jon: Yani.

Vin: Yani.

Jon: (ara) Acaba hala…

Vin: Taş mıdır?

Jon: Ha ha.

Vin: Ama usta hiç yakışmıyor sana, kadınlar hakkında böyle konuşmak.

Jon: Bak abi, sana bir çift laf edeyim: mevzu kıllık yapacağına efendi olmayı
denemek. İnsanlara saygı duymak iyi bir seçimdir, şişmanların yüzüne baka baka dalga
geçmekte direten senin gibilere rağmen.

Vin: Ya hakikaten şişmanlarsa?

Jon: Şişmanlarsa zaten farkındadırlar, senin hatırlatmana ihtiyacı olduklarını


sanmıyorum. Biraz nezaketten anlamaya bakar.

Vin: Ha demek öyle.

15
Jon: Aynen öyle.

Vin: O zaman ne halt etmeye hala taş mı diye soruyorsun?

Jon: Çünkü öyle… idi. Kötü bir laf değil ki. İltifat anlamı olan bir kelimeyi
söylemek kötü olmaz. İnsanoğlu çekici olduğunu duymaktan memnun olur. Amy’yi
bilmediği bir şeyle damgalamıyorum. Ayrıca, zeki bir kız olduğundan da eminim.

Vin: E o zaman şimdi aradık karıyı. Geldi… 100 kilo, alıp karşımıza diyelim ki “
Tatlım, iyi ki lisede çıkmışız senle, o zamanlarda fıstık gibiydin ama şimdi… şimdi sen
de farkındasındır durumun”

Jon: Vince kapa şu çeneni artık.

Vin: Tabi tabi, haklıyım ya çenemi kapamam lazım.

Jon: Hiç alakası yok, sen ya sırf dalgasına kaba takılmayı seviyorsun ya da
kimsenin seni uslandıramayacağını göstermek istiyorsun, hangi biriyse, baydı artık.
Öyle zırt pırt da görüşmüyoruz ki, hangimiz daha otantik diye yarış yapalım. Mevzu o
değil artık, tamam mı? Birbirimizden biraz farklı olduğumuz gerçeğini kabul edelim,
dostluğumuzu da ona göre sürdürelim.

Vin: “Birbirimizden biraz farklı olduğumuz gerçeğini kabul edelim”?

Jon: Evet.

Vin: Beni zorlamaya mı çalışıyorsun?

Jon: Neye zorlamaya?

Vin: “Kabul etmeye”

Jon: Hayır.

Vin: Hayır mı? Neden?

Jon: Salakça olur da o yüzden.

Vin: Hiç de değil.

Jon: Öyle.

Vin: Değil usta, öbür türlü senin farklı olduğunu nasıl bileceğim?

Jon: Benim lafıma güveneceksin abi.

Vin: Güvenmiyorum. İspatla.

Jon: İspatlamazsam ne olacak?

Vin: Çakacağım ağzının ortasına.

16
Jon: (ara) Al işte şiddet duyguların ortaya çıkıyor.

Vin: Sadece sana kabarıyor o duygularım nedense.

Jon: Çok tuhaf, ne zaman Amy’den bahsetsek böyle oluyorsun.

Vin: Yok öyle bir şey.

Jon: Farkında bile değilsin dimi?

Vin: Siktir git.

Jon: Eyvallah, ben tüyüyorum usta.

Vin: Siktir git.

Jon: Geldiğin için sağol.

Vin: Siktir git.

Jon: Vincent.

Vin: Siktir git Jon!

Jon: Bak! Amy’ye kafayı hala kırık olmana üzgünüm. Zaten, ne zaman kafan
dumanlansa ya da sarhoş olsan bu konuyu açıyorsun. Ama abi sana bin kere söyledim,
on sene önceydi, siz ayrılmıştınız o zaman, ben de rahatsızlık duymadım Amy’le
olmaktan. Ama artık anlıyorum yani, insanların duyguları incinebilir, özellikle senin
gibi esmer İtalyan-Amerikalıların. Bu yüzden de öyle bir durum bugün olsa, asla aynı
şeyi yapmam. Ama bazı şeyler oluyor işte, hele ki lisede. Seni incittiğim için de… özür
diliyorum.

Vin: Ben bundan bahsetmiyorum.

Jon: Sen neden bahsediyorsun peki?

Vin: Ben aranızda ne geçtiğinden bahsediyorum.

Jon: Yattık.

Vin: Nasıl?

Jon: Nasıl nasıl?

Vin: Nasıl yattınız?

Jon: Haydiii… bu mu yani?

Vin: Değil mi?

Jon: Öyle mi?

17
Vin: Sen biliyorsun mevzuyu.

Jon: Yattık.

Vin: Nasıl yattınız?

Jon: Biliyorsun işte.

Vin: Yok abi bilmiyorum. Bir fikrim var tabi ama, bilmiyorum çünkü hiç
konuşmadık bu konuyu. Dalgasını geçtik ama sen bana harbiden ne olduğunu hiç
anlatmadın.

Jon: Ee ne öğrenmek istiyorsun?

Vin: Ne geçti aranızda?

Jon: Yattık.

Vin: Nasıl yani?

Jon: Ne demek nasıl yani?

Vin: Nasıl yani?

Jon: Açık konuşsana usta.

Vin: Nasıl bir şekil yaptınız?

Jon: Seviştik işte.

Vin: Ee?

Jon: Ee’si bu.

Vin: İyi miydi?

Jon: Daha iyisini gördüm.

Vin: Eğlendin mi?

Jon: Fena değildi.

Vin: Sert mi takıldınız?

Jon: Yani, ikimiz de sarhoştuk.

Vin: Tecavüz mü ettin kıza?

Jon: Hayır.

Vin: Tecavüzümsü bir durum mu vardı?

Jon: Hayır!

18
Vin: Arkadaş tecavüzü müydü?

Jon: “Arkadaş tecavüzü mü”?

Vin: Zorladın mı hatunu senle yatmaya yani?

Jon: Hayır. (ara)

Vin: Jon?

Jon: Hiç anlamıyorum Vince ne söylememi istediğini.

Vin: Ne olduysa anlatmanı istiyorum. Yönetmen değil misin, oynat işte sahneyi
bana, görelim şu filmi.

Jon: Kafan bir milyon olmadığı zaman konuşsak bu mevzuyu.

Vin: Tamam, benim kafam bir milyon olabilir, belki sen de dumanlanırsın da
dobra dobra anlatırsın ne olduğunu… karı gibi kıvıracağına!

Jon: Ya işte biraz haşindim. Övündüğüm bir şey de değil bu.

Vin: Sonra hiç muhabbetini ettiniz mi?

Jon: Yok.

Vin: Niye?

Jon: Ne diyecektim ki yani? Tabi o zaman çok farklı bir insandım, şimdi çok
değiştim.

Vin: Belki o da değişmiştir.

Jon: Kim bilir.

Vin: Belki şişmanlamıştır.

Jon: Çok komiksin!

Vin: Komiklik yapmıyorum. (ara) Başka kimse biliyor mu durumu?

Jon: Ben kimseye söylemedim.

Vin: Belki söylesen iyi olur.

Jon: Ortada bir suç falan yok, tamam hoş bir şey değildi belki, ahlaklılığı
tartışılabilir ve keşke hiç olmasaydı zaten, ama öyle aradan on sene geçtikten sonra
polise gidip itiraf edilmesi gereken bir durum da yok yani.

Vin: Polisi ne karıştırıyorsun?

Jon: E ne geveliyorsun o zaman?

19
Vin: Ne bileyim. Amy.

Jon: Bence biliyor zaten.

Vin: Özür dilesen.

Jon: Oh Tanrım!

Vin: Ne?

Jon: Kızdan özür dilememi mi istiyorsun?

Vin: Neden olmasın?

Jon: Arkadaş tecavüzü falan bile değildi, Vince! Sadece azıcık kontrolden çıkan
bir şeydi.

Vin: Hani bilmiyordun arkadaş tecavüzünün ne olduğunu.

Jon: Bak abi. Özür dilerim.

Vin: Benden ne özür diliyorsun.

Jon: (toparlanarak) Senden özür falan dilemiyorum. Söylemeye çalıştığım, on sene


önce yanlış bir şey yaptım ve şimdi geriye bakıp düşündüğüm zaman, onu yapanın bana
tamamıyla yabancı biri olduğunu görüyorum. Patavatsız bir kızın biraz derse ihtiyacı
olduğunu düşünen, aptal ve sarhoş bir lise son öğrencisi, tamam mı? Yanlış bir olaydı,
pişmanım ama tecavüzle falan alakası yoktu. Ve tahminimce ona sorarsan da, kalkıp
tecavüz diyeceğini hiç sanmıyorum.

Vin: Ne diyecekmiş peki?

Jon: Ne bileyim.

Vin: Ya tecavüz dese?

Jon: Olayı hatırlayacağından bile çok şüpheliyim.

Vin: Sen hatırlıyorsun ama.

Jon: Hatırlıyorum benim için dönüm noktası olduğu için.

Vin: İlk tecavüzün mü?

Jon: Bırak kıllığı ya.

Vin: Neden dönüm noktası olduğunu söyle.

Jon: Çünkü ilk defa kendime objektif bir şekilde bakıp belli bir insan tipi
olmamaya dikkat etmeye karar verdim. Tamam mı? Onun için bir ya da başka bir
şekilde pek bir önemi yoktur belki de, ama benim için daha önemli bir olay haline geldi.

20
Vin: Öyle düşünmek işine geliyor.

Jon: Ne öyle birden bire dürüst ermiş kesildin başımıza?

Vin: Dürüst ermiş değilim – kafa bir milyonken ermiş mi olunurmuş! Ben sadece
don atlet dolaşan, hıyar, kıl, kıro bir torbacıyım!

Jon: O senin lafın

Vin: Yoo, hayır, sen söyledin.

Jon. Ben öyle demek istemedim.

Vin: Ne demek istedin?

Jon: Hayatını biraz değiştirsen iyi olur dedim.

Vin: Konuşana bak, tecavüzcü.

Jon: Geri zekalının tekisin oğlum sen.

Vin: Pardon abi. Bunu söyleyen de lisede kızları sarhoş edip tecavüz ettikten
sonra, toplumun nereye gittiği hakkında kısıtlı bütçeli filmler yapıp tecavüzcü geçmişini
unutmaya çalışan yönetmen beyimiz.

Jon: Harbiden manyaksın sen.

Vin: Yoo aslında, dürüstüm ve ermişim. Demin yanlış söyledim.

Jon: Ne söylememi istiyorsun abi? Özür dilerim.

Vin: Benden özür dilemeyi kes Jon.

Jon: Senden değil! Genel olarak özür diliyorum. Keşke böyle bir şey hiç
olmasaydı. Kötü bir insan olduğumu sanmıyorum.

Vin: Kötü olduğunu söyleyen yok.

Jon: Bana öyle gibi geldi.

Vin: Sen kötü biri olduğunu mu düşünüyorsun?

Jon: Hayır.

Vin: Eee o zaman sen kötü değilsin. Kötü olan adam benim. Sende çok ahlaklı
film yapımcısısın.

Jon: Neyse.

Vin: Neyse.

Jon: Kesebilir miyiz?

21
Vin: Tabi.

Jon: Sağol.

Vin: (ara) Bence kızı bir araman lazım.

Jon: Yok, aramayacağım.

Vin: Aramalısın.

Jon: Kes! Tamam mı? Kızı aramak işin vıcığını çıkarmak olur. Ne diyeyim yani:
“Ne haber? Hayat nasıl? Haa bu arada, özür dilerim, on sene önce sana tecavüz ettim
de”.

Vin: Haa yani tecavüz ettin?

Jon: Hayır, etmedim.

Vin: Ne yaptın?

Jon: Benle yatması için aklını çeldim.

Vin: Nasıl?

Jon: Konuşarak.

Vin: Konuşarak kandırdın?

Jon: Evet. Yoğun dilsel baskı uygulayarak, seks yapmaya ikna ettim.

Vin: Sonra da durum serleşti mi?

Jon: Sertleşti derken bir noktadan sonra olay agresif bir oynaşma haline
dönüştü.

Vin: Olay mı dönüştü?

Jon: Biz dönüştük.

Vin: Yani?

Jon: Yani ben halen oynaştığımızı sanıyordum ama başkaları hareketlerimi sert
olarak da yorumlayabilir.

Vin: …örneğin: tecavüz.

Jon: Hayır. Sert olarak.

Vin: Bak Jon. Ne olduğunu sadece ikiniz biliyorsunuz, o yüzden sadece ikiniz
yorum yapabilirsiniz. Sen şimdi bana durumu olduğu gibi anlat, yorumunu sonra
yaparsın.

22
Jon: Söyledim ya – onu olaya ikna ettim.

Vin: Sen sikik bir yalancısın Jon! (sessizlik)

Jon: Sorunun ne senin?

Vin: Şu dünyadaki en eski dostunla oturup da hiç durmadan nasıl yalan


atabiliyorsun?

Jon: Yalan attığımı nerden çıkardın?

Vin: Çünkü ancak bir sen “yoğun dilsel baskı baskı” gibi bir laf edebilirsin.
Normal bir laf değil bu. Olsa olsa yoğun bir saçmalık. Sadece onu yapmakla kalsaydın
daha açık konuşurdun. Bak kızım bana vermezsen… hastalıklı, pis kokuyor, aleti var
diye laf yayarım ya da ne bileyim bütün normal heriflerin söylediği gibi şeyler söylerdin.
Ama sen her zamanki gibi, zeki ama içi boş laflar ediyorsun. Saçmalık işte. Çünkü senin
bugün olduğun yerde olmanın nedeni her şeyi kendi işine geldiği gibi yapmakta ısrar
etmek. İyi becerdiğin iş de bu zaten. Öyleyse neden yaptığın şeyin arkasında durup
itiraf, etmiyorsun?

Jon: (ara) Siktir git Vince! (Jon kapıya yönelir)

Vin: Eyvallah. Ben arayacağım. (Vin telefona gider)

Jon: Yapma.

Vin: Nedenmiş?

Jon: Çünkü ben yapmanı istemiyorum.

Vin: Niye?

Jon: Anladım işte ne demek istediğini.

Vin: Neymiş demek istediğim?

Jon: Demek istediğin ben dahil hiç kimse mükemmel değil, o yüzden de sana
hayatı nasıl yaşaman gerektiğini söyleyince bozuluyorsun.

Vin: Hiç alakası yok Jon.

Jon: Nasıl yok ya.

Vin: Yok ama.

Jon: Neden?

Vin: Çünkü daha oraya gelmedim.

Jon: Hadi gel o zaman.

23
Vin: Belki demeye çalıştığım bir şey yok.

Jon: O zaman ben gidiyorum.

Vin: Yanlış.

Jon: Hayır, doğru. (Jon kapıya doğru yürür, Vin ondan önce gider, kapıyı kitler ve
önünde dikilir.)

Vin: Kabul et.

Jon: Neyi kabul edeyim?

Vin: Amy’ye yaptığını.

Jon: Bir şey yaptığım fikrine nerden kapıldın?

Vin: Biliyorum çünkü.

Jon: Nasıl?

Vin: Anlattı bana.

Jon: Ne anlattı?

Vin: Ne yaptığını.

Jon: Ne söyledi?

Vin: Ne?

Jon: Ne söyledi?

Vin: Hiçbir şey.

Jon: Çekil git yolumdan Vince.

Vin: Çok açıktı. (Jon kapı koluna uzanır, Jon’un göğsüne bir tane indirir. Yüzleşme
yeni bir safhaya girer.) Ne olduğunu anlat bana, bırakayım.

Jon: Bırak hayvanlığı Vince.

Vin: Ne olduğunu anlat bana.

Jon: Sen niye önemsiyorsun?

Vin: Çünkü duymak istiyorum.

Jon: Neyi değiştirecek?

Vin: Bilmiyorum!

Jon: E o zaman, neyi değiştirecek?

24
Vin: Bilmiyorum!

Jon: Yanlış bir şey yaptığımı ikimiz de biliyoruz.

Vin: Anlat işte o zaman.

Jon: Kollarını arkaya kıvırıp soktum aletimi! Tamam mı? Tanrı aşkına, olur
böyle şeyler, üzgünüm dedim. (ara)

Vin: Sağol. (Vin kapının kilidini açıp, kapıyı Jon’a gitmesini söylüyormuş gibi açar.
Jon kımıldamaz. Vin çantasına doğru gidip içini karıştırmaya başlar. Jon bitkin gözlerle
izlemektedir. Biraz sonra Vin çantadan bir kayıt cihazı çıkarır. Çalıştığından emin olmak için
bir süre baktıktan sonra durdurur. Kayıt cihazını önüne yere bırakır. Ara. Jon vaziyetin
önemini kavrar, kayıt cihazına sonra da Vince’ e diker gözlerini.)

Jon: Ne işler karıştırıyorsun?

Vin: Konuştuklarımızı kaydettim.

Jon: (ara) Neden?

Vin: Doğru duyduğuma emin olmak için. (ara. Vin kayıt cihazını yerden alır. Biraz
geri sardıktan sonra play’e basar.)

Kaset: “Kollarını arkaya kıvırıp soktum aletimi! Tamam mı! Allah aşkına, olur
böyle şeyler.” (Vin stop’a basar ve kayıt cihazını yere koyar.)

Vin: Sanırım haklısın, tamamıyla değişmişsin.

Jon: Bunu gerçekten yaptığına inanamıyorum. (Vin kasetin üstüne yapışkan


yapıştırıp üzerine yazar.)

Vin: Bira? (Vin çantadan iki tane bira çıkarır. Birini Jon’a verir. Jon tepki vermeden,
inanamıyormuş gibi kayıt cihazına baka durur. Vin birayı Jon’a sallar yine de. Jon bakmadan
birayı havada kapıp Vin’in olduğu yöne doğru fırlatır. Ara. Vin düşen birayı yerden alır.)
Delirdin mi?

Jon: Nasıl yaparsın böyle bir şeyi?

Vin: Nasıl bir şeyi?

Jon: Dalga geçmiyorum ben abi.

Vin: Sinirini mi bozuyor?

Jon: Sinirlerimi çok derinden bozuyor.

Vin: Niye?

Jon: Ben daha…

25
Vin: Bütün istediğim, kızı arayıp sarhoş bir lise son öğrencisinin yaptıkları için
özür dilemen.

Jon: (ara) Dostluğumuzu bitirdiğimizin farkındasın değil mi?

Vin: Ucuz bir kayıt cihazı sadece. Toptancıdan aldım.

Jon: Neden yaptın?

Vin: Bir şey kanıtlamaya çalışıyorum.

Jon: Neymiş bu şey?

Vin: Burada bir şeyin yanlış olduğunu.

Jon: Nerede? Senle benim aramda mı?

Vin: Evet ve herkesle.

Jon: Dünyadaki herkesin telefon açıp geçmişteki hataları için özür dilemesi
gerektiğini mi düşünüyorsun?

Vin: Bilmiyorum.

Jon: Bunun gerçekten yararlı olacağını mı düşünüyorsun? İşin birtakım


ikiyüzlülerin sağda solda tecavüz edip sonra da özür dileyecekleri bir duruma geleceğini
düşünmüyorsun yani?

Vin: Daha iyi bir fikrin var mı?

Jon: Evet, bir dahaki sefer aynı şeyi yapma.

Vin: Bu mu?

Jon: Evet.

Vin: Kendisi için isteyebileceğini bile düşünmüyor musun?

Jon: Neyi isteyebileceğini?

Vin: Kaseti.

Jon: Neden istesin ki.

Vin: Kabul ettiğini bilmek için.

Jon: Hatırladığından bile şüpheliyim.

Vin: O zaman belki hatırlatılmak isteyebilir.

Jon: Niye.

26
Vin: Çünkü kollarımı arkaya kıvırıp, düzseydin iznim olmadan ben de
hatırlatılmak isterdim.

Jon: Abuk sabuk konuşma.

Vin: Yaptığın bu, her şey kasette.

Jon: Komik oluyorsun artık.

Vin: Neden?

Jon: Çünkü şimdi kızdan özür dilemem bir şey değiştirmeyecek. O, konuyu
çoktan kapatıp yoluna devam etmiştir.

Vin: Belki de. Ama dediğin gibi on sene öncesinden çok daha farklı bir adamsan
özür dilemekle bir problemin olmaması gerekir, hele ki gerçek senin yapmadığı bir
konuda. Ama öte yandan hala böyle bir şey yapabilecek yapıda bir adamsan, o zaman
özür dilemekteki tereddütünü anlayabilirim. İkiyüzlü görünmek istemezsin herhalde.

Jon: (ara) Ver şu kaseti Vince.

Vin: Unut.

Jon: Niyemiş?

Vin: Çünkü beraber geçirdiğimiz her allahın günü sürekli ima ettiğin gibi, ona
bu kasetin içerdiği ilginç dedikoduları anlatacak kadar cesaretli değilim. Kaseti ona
elden vermek çok daha kolay olurdu. O kadar bile cesaretim olsaydı. (Vin kayıt cihazını
alır. Kaseti çıkartıp, yatağın üzerine atılmış pantolonun cebine koyar. Sonra pantolonunu
giyer. Çantasına içinden bir torba çıkarır. Masaya üç sıra kokain koyup, kredi kartıyla
düzeltir.) Sanırım akşam yemeğini atlayacağım. Aç değilim. (Bir sıra çeker)

Jon: Vermeyeceksin o kaseti kıza, Vince.

Vin: Yorum yapmak zor, Jon.

Jon: Ne yapacağını söyler misin o kasetle?

Vin: Yorum yapmak zor. (Bir sıra daha çeker.)

Jon: Bırak kıllığı.

Vin: Pardon, bir sıra ister misin?

Jon: Ne yapacaksın kaseti?

Vin: Film yapıp seneye Lansing Film festivaline başvurmayı düşünüyordum.


(masada sakin bir şekilde oturur.) Harbiden, senin gitmen lazım. (ara) Selamını söylerim.

Jon: Ne saçmalıyorsun?

27
Vin: Her an arayabilir.

Jon: Neden?

Vin: Çünkü sekizde ararım demişti.

Jon: Hani aramadım demiştin.

Vin: Hayır aramayı düşünüyorum demiştim, ve aradım da. Tamamdır yemekte


buluşuyoruz. (Vin masaya oturur, kaseti önüne koyar, son sırayı çeker.) Jon ciddiyim,
gitmelisin. Yani büyük ihtimalle bu işle uğraşamayacağım. Tabi kaseti görüp bu ne diye
başımın etini yemezse. (ara. Vin birasından bir fırt çeker. Jon gitsin mi kalsın mı bilemez.
Ara. Telefon çalar, Vin cevap verir)

Alo? Aa, Amy, nasılsın… evet? Gidiyor muyuz hala yemeğe? … süper. Ee sana
niye burada olduğumu söylemiş miydim?... doğru, film festivali için, ama asıl sebep şu
ki, çünkü Jon Salltzman’i hatırlıyorsun, değil mi? … Evet? İşte o bir film çekti,
festivalde de gösteriliyor, o yüzden geldim… Ne? … Evet evet burada, Radison otelde
kalıyor… hı hı, 11. katta odası, parka bakıyor. Herneyse nasıl yaparız bilmiyorum ama,
ben Saginaw’da Motel 6’da kalıyorum… kesinlikle… eyvallah, da ben de araba yok, o
yüzden belki beni buradan alırsan çok iyi olur… Harika, biliyorsun yani yeri… tamam,
32 numaradayım… Ok, birazdan görüşürüz. (telefonu kapatır, giyinmeye başlar.) Kanka,
biraz borç verir misin?

Jon: Niye yapıyorsun bunu?

Vin: Valla başta ahlaki bir meseleydi ama şimdi senin yapmamı istememen
gerçeğinden başka bir şey mi? … emin olamıyorum.

Jon: Ve bu bizim dostluğumuzdan daha mı önemli?

Vin: Jon, en eski dostum olmasaydın, seni böyle bir konuda ikinci sefer
düşünmeye itecek gücüm olduğunu varsaymazdım. İkinci sefer düşündüğünü
varsayıyorum.

Jon: İnsanlara bunu yaptırmanın daha iyi yolları var.

Vin: Nasıl? Sağlam bir tartışmayla inandırmak gibi mi? Yoksa yoğun dilsel baskı
uygulayarak mı? (cevap yok) Pek ahlaklı bir adam değilim, Jon, şair bir film yönetmeni
ise… hiç değilim. Kiramı anca ödüyorum, seni hayvanlıktan nasıl kurtarayım?

Jon: Senden kimse şair olmanı istemiyor Vince, sadece on senedir aklıma bile
gelmeyen böyle bir konuyu açmak için hayatımın en önemli hafta sonunu seçtin.

Vin: (ara) Evet, galiba. (Vin tamamıyla giyinmiştir, gitmeye hazırdır) Sen kalıyor
musun?

Jon: Ver şu kaseti.

28
Vin: Hayır.

Jon: Ver şu kaseti Vince.

Vin: Neden?

Jon: Çünkü sana ait değil.

Vin: Toptancıdan ben satın aldım.

Jon: Ama içindeki sana ait değil.

Vin: Saçmalık, bu kaseti yapabilmek için James Bond gibi takıldım. Bütün
hayatım boyunca yaptığım en organize şeydi.

Jon: Benim! Vince

Vin: Sana verirsem imha edersin.

Jon: Hayır etmem.

Vin: Ne yapacaksın ki kaseti? Dolabına koyup bir on sene daha unutacak mısın
konuyu?

Jon: Ne bu erdemli ayakları? Hiç sana göre değil bu cesaretli tavırlar.

Vin: Ne diyebilirim? İtfaiyeciyim ben.

Jon: (yatakta oturarak) Fikrini değiştirene kadar hiçbir yere gitmiyorum.

Vin: Umurumda değil gitmemen, ama sakın malımı bitirme.

Jon: Şimdi söyle bakalım, hiç pişman olduğun bir şey yaptın mı?

Vin: Evet

Jon: Ama hakkında özür dilemediğin.

Vin: Evet.

Jon: O zaman niye böyle yapıyorsun şimdi?

Vin: Bilmem, herhalde hayatım boyunca suçluluk duyup hiç özür dilemediğim
olayların acısını senden çıkarıyorum.

Jon: Tamam, ama o zaman mantıksız.

Vin: Haklısın.

Jon: Ver o zaman kaseti.

29
Vin: Boğazıma bıçak dayasan vermem. (ara) Biliyor musun vermeyecektim kaseti
kıza zaten ama bu davranış biçimin bana başka bir seçenek bırakmadı. (ara) Cebinden
aradım beş dakikaya burada olurum dedi.

Jon: Ver şu kaseti Vin.

Vin: Yok.

Jon: Vincent.

Vin: Ne var?

Jon: Kaseti ver.

Vin: Ne zaman istersen gitmekte serbestsin Jon.

Jon: Bırak kıllığı.

Vin: Engel olmayacağım bu sefer.

Jon: VIN!

Vin: (taklit eder) “VIN!”

(Birden bire Jon’un üzerine atlayıp onu yatağa düşürür. Birbirlerine dolanmış
durumunda hararetli bir şekilde güreşirler. Yataktan yere yuvarlanırlar. Kavga kaset
yüzünden olmaktan çok birbirlerine olan yoğun, köklü ve şiddet dolu sinirlerinden
kaynaklanmaktadır, bu durum tuhaf bir biçimde komik görünse de, aslında lise sonda
yaptıkları şamatayı andırır, yalnız bir farkla, şimdi ikisi de 28 yaşındadır. Olay ikisinin de
sivrileşmesiyle devam eder… ta ki Jon Vin’i duvara, ikisi için de rahatsız bir biçimde, üstün
duruma geçene kadar. Bu durumda sıkışıp kalırlar. Ve kapı vurulur. Didişmeyi bırakırlar.
Ara. Vin, Jon’dan ayrılır, ayağa kalkar ve kapıya gider; açar, Amy Randall, 28, girer.)

Selam Amy.

Amy: Selam Vincent. (içten ama tedbirli sarılırlar.)

Vin: Vay iyi görünüyorsun.

Amy: Sen de.

Vin: Yok be sen de, bir şey değil. (Amy içeri girer, Vin yeni repliğini söylerken
Jon’u görür) Kim geldi inanamayacaksın.

Amy: Jon mu?

Jon: Selam Amy.

Amy: Vay.

Jon: Evet.

30
Amy: Yine buluştuk.

Vin: Bir merhaba demek için uğradı.

Amy: (Jon’a) Seni ne zamandır…

Jon: Liseden beri büyük ihtimalle.

Vin: Tracy’lerde görüşmüştük değil mi?

Amy: Doğru aşağı yukarı beş sene önce.

Jon: Gelememiştim o sefer.

Amy: Evet doğru üniversitedeydin değil mi?

Jon: USC

Amy: Sinema mıydı?

Jon: Evet.

Amy: Tabi ya “Lansing Film Festivali”.

Jon: Evet o yüzden buradayım.

Amy: Vin söyledi.

Jon: Ha

Amy: İyi. (ara) Ben galiba dışarıda bekleyeceğim Vincent.

Vin: Hayır çıkma.

Amy: Yok arabayı kilitlemedim de.

Vin: bir şey olmaz gerçekten. Buradan bakarız. (Vin pencereden dışarı bakar)
Tamam ya… (Vin Amy’nin yanında Jon’a bakarak durur) Ben burada durucam.

Amy: Ok. (ara)

Vin: Eee?

Amy: Evet.

Vin: Çok sevindim seni gördüğüme.

Amy: Ben de.

Vin: Neden Lansing’de yaşıyorsun?

Amy: Hoşuma gidiyor galiba, böyle… huzurlu.

31
Vin: Tamamen.

Amy: Ann Arbor’da okula gitmiştim.

Vin: Doğru.

Amy: Sonra da kalmaya karar verdim.

Vin: Takdir ediyorum.

Jon: (ara) Vince anlattı da… hukuğun hangi dalıydı bu?

Amy: Bölge savcısının yardımcısıyım.

Jon: Aaa, süper.

Amy: Evet çok memnunum.

Jon: Evet.

Amy: Kesinlikle, baya iyi bir iş.

Jon: Yani şimdi sen, suçluları dava ediyorsun.

Amy: Evet.

Jon: (ara) İyi.

Amy: Evet. (ara) Eee neler yapıyorsun Vince?

Vin: Ben mi?

Amy: Evet.

Vin: Çok bir şey yapmıyorum.

Amy: İnanamıyorum öyle birdenbire bu sabah beni aradığına.

Vin: Öyle mi?

Amy: Seviyorum aslında böyle şeyleri.

Vin: Niye?

Amy: Bilmem. Ben hiç cesaret edemem öyle şeyler yapmaya.

Vin: Ne olursa olsun dedim.

Amy: Evet ama yapmaya da bilirdin.

Vin: Neyi?

Amy: Aramayabilirdin, birçok insan aramıyor.

32
Jon: Doğru.

Amy: Doğru.

Vin: Jon gibi.

Jon: (özür dilercesine) Burada yaşadığını bilmiyordum.

Amy: Bilseydin?

Jon: Ben de herhalde cesareti olmayanlardanım.

Amy: Öyle mi düşünüyorsun?

Jon: Zor tabi bir şey demesi.

Amy: Öyle… bir çok zaman değmiyor, insanlar değişiyor, yıllar önce en iyi dost
olsalar bile birbirlerine söyleyecek bir şeyleri kalmıyor.

Vin: (ara) Şişmanlamadığına sevindim.

Amy: Gerçekten mi?

Vin: Evet.

Amy: Beni kolejde görmeliydin.

Vin: Şişmanken mi?

Amy: Bayağı.

Vin: Ben de.

Amy: Başka sebeplerden dolayı herhalde. (ara) Eee soruma cevap vermedin.

Vin: Hangisine?

Amy: Neler yapıyorsun bu aralar?

Vin: Oh. California'da yaşıyorum.

Amy: Nerde?

Vin: Oakland'da.

Amy: Güzel.

Vin: Ben itfaiyeciyim.

Amy: Ciddi misin?

Vin: Tamamiyle ciddiyim.

33
Amy: Gayet hoş, Vincent.

Vin: Oyalıyor beni işte.

Amy: Eminim.

Vin: Evet.

Amy: Oakland'da çok yangın oluyor mu?

Vin: Eh işte.

Jon: Gitsem iyi olacak.

Vin: Bizimle yemeğe geleceğini sanmıştım.

Jon: Yo, ben hiç öyle bir şey söylemedim.

Vin: Niye gelmiyorsun ki?

Jon: Gelemem, uyusam iyi olur, yarın için.

Vin: Ne alakası var?

Jon: Çok alakası var

Vin: Kanka, filmin gösterilecek, maraton falan koşmayacaksın.

Jon: Biliyorum da.

Vin: Ayrıca gösterim ikide.

Jon: Biliyorum ama sabah bir takım toplantılarım var.

Amy: Hiç değişmemişsin Vincent.

Vin: Nasıl yani?

Amy: Çıktığımız zamanlarda da aynen böyle yaptığını hatırlıyorum.

Vin: Ne yaptığımı?

Amy: Senin kafanda şekillendirdiğin plana uyması için herkese baskı yaptığını.

Vin: Hiç de öyle değil!

Amy: Öyle, ama güzel bir şey. Sanki bütün gece uyumayıp ertesi günün
planlarını yapmışın da ertesi gün insanların senin vizyonuna katılmasını istiyorsun.

Vin: Hiç de öyle değil.

Amy: Tamam.

34
Vin: Jon ne isterse yapsın.

Amy: Biliyorum.

Vin: Sadece öneriyorum, yemeğe gelsin bizle.

Jon: Neden ki?

Vin: Çünkü ben duygusalım. Kötü bir şey mi? Eski dostlar bir araya gelince
hoşuma gidiyor. İçim kaynıyor.

Amy: Belki de Jon öyle hissetmiyor.

Vin: Öyle hissetmediğini biliyorum, çünkü cesareti yok. Senin dediğin gibi, bir
takım şeyleri gidişatına bırakıyor.

Amy: Ben özel olarak Jon' dan bahsetmiyordum.

Vin: Etmen gerekirdi, o hep öyle.

Jon: Nasıl?

Vin: İşleri gidişatına bırakıyor. Yolda anneni görsen, karşı kaldırıma geçersin.

Jon: Senin kafa iyi galiba?

Vin: Evet.

Amy: İyimi kafan, Vincent?

Vin: Biraz.

Amy: Liseden beri ot içiyor musun?

Vin: İçkiden bir farkı yok ki!

Amy: Biliyorum ama ayni zamanda da içki mi içiyorsun?

Vin: Ne olacak?

Amy: Sadece dikkat etsen iyi olur diyorum.

Vin: Ne oluyoruz ya "Vince' e ders verme gecesi" ne dönüştük.

Amy: Sana ders veren kim?

Vin: Sen veriyorsun. O verdi. Üstüne bir resepsiyondaki herif gelip başlasa
şaşırmam.

Amy: Seni önemsediğim için.

Vin: Beni beş senedir aramadın ki!

35
Amy: Ama sen benim ilk erkek arkadaşımdın, Vincent. Kaçınılmaz. Pis, yaşlı bir
adama dönüşsen de seni önemserim.

Vin: Gerçekten mi?

Amy: Herhalde. Biliyorsun iste.

Vin: (ara) Evlenmek ister misin?

Amy: Şu anda olmaz.

Vin: Neden?

Amy: Sevgilim var.

Vin: Kim?

Amy: Bölge savcısı.

Vin: Tipik işte...

Amy: Neden?

Vin: Bilmem, öyle işte.

Amy: Yürümezse, sana bir telefon açarım.

Vin: Evet, kesin.

Jon: Ben gitsem iyi olacak.

Vin: (Amy 'ye) O'na neden ders vermiyorsun?

Jon: Ne üzerine?

Vin: Kendine daha iyi bakması üzerine.

Amy: Zaten iyi gibi görünüyor.

Jon: (kalkarak) Senin tekrar gördüğüme sevindim, Amy.

Vin: Hop, hop, hop…

Amy: Vince.

Vin: Öyle çekip gitmek yok.

Jon: Belki yarın görüşürüz.

Vin: Hayır, saçmalama.

Jon: Vince.

36
Vin: Ne var?

Jon: Gitmem lazım.

(Ara. Jon ıızanıp Amy 'nin elini sıkmaya yeltenir.)

Vin: Bak, demin öyle söylemen çok hoştu, Amy, çünkü ben her zaman senin ilk
sevgilinin Jon olduğunu sanıyordum. (ara) Yani, sizin öyle çok uzun süre çıkmadığınızı
biliyorum, ama ben galiba her zaman çok sonradan öğrendimse de - ben her zaman lise
son biterken bir araya geldiğiniz zaman, beklenilen, kaçınılmaz bir aşk hikayesi
olduğunu varsaymıştım. (ara) Doğru mu tanımlıyorum?

Jon: (ara) Beklenilen bir ask hikayesi denilebileceğini zannetmiyorum, Vince.

Vin: Sen nasıl derdin?

Jon: Ben lise son biterken bir araya geldik derdim.

Vin: (ara; Amy 'ye) ha, belki de sadece kıskanıyorum çünkü... biliyorsun, ilk
erkek arkadaşın ben olmak istemiştim.

Amy: Öyleydin.

Vin: Evet ama... biliyorsun işte.

Amy: Ha.

Vin: Bu mevzuları kafama takmamam gerekir, ama dediğim gibi, duygusal bir
adamım.

Amy: Seninki duygusallık değil.

Vin: Ne o zaman?

Amy: Aptallık.

Vin: ...katılıyorum ama, bak işte ben bunu lisede bilmiyordum. O zamanlar benle
yatmak istememen, anneannemlerin beni arayıp bayram yemeğine gelme demeleri gibi
bir şeydi. (ara) Bu da benim duygusal olduğum bir konuydu.

Amy: Kişisel bir şekilde algılamaman gerekirdi.

Vin: Evet ama öyle oldu. (ara) Özellikle bir araya geldiğiniz zaman… yani
kelimenin tam anlamıyla. (ara) (Amy' ye) Ama sanırım biraz abarttım.

Amy: Ne demek istiyorsun, Vincent?

Vin: Lise son biterken bir araya gelmenizden bahsediyorum. Kalbim çok kırıldı o
zaman. Ama Jon' a bakılırsa beklenilen bir aşk hikayesinden çok, mezuniyetten önce
oynaşan iki çocuktunuz. Öyle ise kin beslememe gerek yok. (ara) Öyle miydi yani?

37
Amy: (ara) Pek bir sonuca varmamış bir hoşlanma gibiydi.

Vin: Senin için mi, onun için mi?

Amy: Benim için.

Jon: Vince, Amy bundan pek bahsetmek istemiyor galiba.

Vin: Neden, hepimiz olgun ve yetişkin insanlarız. On sene önce lisede olmuş bir
hoşlanma durumundan bahsedebiliriz herhalde.

Jon: Eyvallah, o zaman ben sizi bırakayım siz tartışın.

Vin: Tamam ama gitmeden bir şey merak ediyorum: Amy'nin senden hoşlanması
neden bir sonuca varmadı. Amy?

Amy: Bir sonuca niye mi varmadı?

Vin: Evet, niye daha ciddi bir şeye dönüşmedi ki? Biz tekrar bir araya geldik
falan da değildi. Sen ondan sonra kimseyle de çıkmadın. En azından bizim okuldan
biriyle.

Amy: (ara) Ya, yürümedi işte galiba.

Vin: Ha. (ara) Ve bunu özel bir sebebi yok?

Amy: Eminim vardır.

Vin: Ama?

Amy: Aması yok. Kesin vardı.

Vin: Ha (ara) Ne oldu Jon, sen tedirginleştin. Gidiyordun?

Jon: Bence abuk bir durum oldu biraz.

Vin: Ve gitmeyi tercih ediyorsun.

Jon: Eyvallah, Vince. (Ellerini havaya kaldırır)Ben buradayım. Bana bir şey
demek isteyen var mı? (ara) Amy?

Amy: (ara) Yok teşekkür ediyorum.

Jon: Vince?

Vin: Evet, var. (Vin masadan kaseti alıp Jon 'a atar) Top sende Jon, senin yerine
konuşamam. (Jon kaseti elinde tutar. Sessizlik)

Jon: (aralar) Tekrar görüştüğümüze sevindim Amy.

Amy: (ara) Bende.

38
Jon: Benim gitmem lazım. (Jon gitmeye yeltenir, gitmeden önce Amy 'le göz göze
gelmeye küçük ve başarısız bir deneme yaparak... kapıyı açar)

Vin: Jon?

Jon: Ne?

Vin: Elindekini geri alabilir miyim? (Ara. Jon kaseti Vin 'e atar. Ara)

Jon: Hoşça kal, Amy. (Amy cevap vermez. Ara. Jon çıkar. Ara)

Amy: Oakland çok güvenli bir yer galiba.

Vin: Neden?

Amy: Seni meşgul edecek kadar çok yangın yok.

Vin: Ne demek istiyorsun?

Amy: Ne oldu şimdi burada? Bir açıklar mısın?

Vin: Sizin aranızda olanları öğrenmek istedim.

Amy: Ne zaman?

Vin: O gece. (ara) Senden özür dilemesini istedim.

Amy: Neden?

Vin: Duyman için. (ara) Bana itiraf etti.

Amy: Ne yaptın?

Vin: Olayı itiraf ettirdim. Kasette kayıtlı.

Amy: Neyi?

Vin: Sana yaptığını. (cevap gelmez) Yaptı değil mi? Amy?

Amy: Ne?

Vin: O gece. Yanılıyor muyum? Sana tecavüz etti?

Amy: (ara) Senle ne alakası var ki bunun?

Vin: Demek istediğimi anlamadın.

Amy: Öyle yaptıysa bile, kasete kayıtlı bir itiraf son istediğim şey olurdu.

Vin: Neden olmasın?

Amy: Çünkü öyle bir şeye ihtiyacı olan ben değilim.

39
Vin: Neden bahsediyorsun? (Amy gitmeye yellenir)

Amy: İhtiyacı olan ben değilim.

Vin: O zaman kimin ihtiyacı var.

Amy: Sonra görüşürüz.

Vin: Nereye gidiyorsun?

Amy: Eve.

Vin: Sen beni anlamıyorsun, doğru olan şeyi yapmaya çalışıyordum.

Amy: (ona doğru dönerek) Kimin için?

Vin: Senin için.

Amy: Emin misin, Vince?

Vin: Tabi ki eminim.

Amy: Bence öyle değil.

Vin: Takdir edersin sanmıştım.

Amy: Valla, etmiyorum.

Vin: Neden ki?

Amy: Çünkü bana tecavüz falan etmedi. (aralar)

Vin: Ne?

Amy: Etmedi. (ara) Sen sadece kendini daha iyi hissettirmeye çalışıyorsun. (Ara.
Kapı çalınır. Ara. Vin kaseti pantolonunun cebine geri koyar. Kapıyı açar. Jon oradadır. Jon
ikisine bakar. Ara)

Jon: O

Vin: (ara) O (Jon kapıyı açar, odaya girer. Ara) Ne oldu?

Jon: Geri geldim.

Vin: Neden?

Jon: İçimden geldi. (ara) Vince bizi iki dakika yalnız bırakır mısın?

Vin: (ara) Dalgamı geçiyorsun?

Jon: Hayır. Ciddiyim.

Vin: Seni Amy’le yalnız mı bırakmamı istiyorsun?

40
Jon: Evet.

Vin: Yooo.

Jon: Kapının önünde bekleyemez misin?.

Vin: Ölsem de gitmem!

Jon: Nedenmiş?

Vince: Bütün bu olaydan dolayı –asla olmaz.

Jon: Sadece iki dakikalığına.

Vin: Neden?

Jon: Bir şey konuşmak istiyorum.

Vin: Ne?

Jon: Sana ne?

Vin: Ne demek sana ne?

Jon: Nasıl?

Vin: Çünkü konuyu ben açtım.

Amy: Tamam. Vincent.

Vin: Tamam falan değil.

Amy: Tamam

Vin: Valla umurumda değil. Hiç bir yere gitmiyorum. (Vin kollarını ovuşturup,
oturur. Aralar)

Jon: (Amy’e) Özür dilemek istedim

Vin: Ne için?

Jon: Vince.

Vin: Ne?

Jon: Sus. (ara, Amy’ye) Özür dilemek istedim. (ara) Ne kadar anlamı olursa (ara)
Üzgünüm. Gerçekten, içtenlikle söylüyorum, hakikaten üzgünüm.

Amy: Ne için?

Jon: Lisede aramızda geçen olay için.

Amy: Ne oldu ki aramızda?

41
Jon: Lise son biterken olan mevzu, Vince’in demin beni konuşturmaya
çalıştırdığı.

Amy: Ne zaman, demin?

Jon: Beş dakika önce

Amy: Beraber olmaya başladığımız zaman hakkında mı?

Jon: Evet

Amy: Evet. Bir daha söyle bakalım ne olmuş?

Jon: (ara) Hangi günden bahsettiğimi anladın mı?

Amy: Lise son biterken mi? Rebecca’nın partisinde?

Jon: Evet.

Amy: Evet.

Vin: (ara) Ne yapıyorsunuz siz?

Amy: Merak ediyorum. İletişim problemi olsun istemiyorum.

Jon: Ne söylemem gerektiğini bilmiyorum.

Amy: Galiba sen bana bir şey yaptığını düşünüyorsun.

Jon: Evet

Amy: Ne yaptığımı düşünüyorsun?

Jon: Nasıl yani?

Amy: Çok ilgimi çekti bu durum o yüzden.

Jon: Sen bir şey olduğunu düşünmüyor musun?

Amy: Tabi bir şey oldu.

Jon: Ama sen hatırlamadığını mı söylüyorsun?

Amy: Hadi ya, Jon-insan bazı şeyleri hiç unutmaz.

Jon: Bence de.

Amy: Senin nasıl tanımlayacağını merak ediyorum.

Jon: Senle aynı şekilde herhalde.

Amy: Öyle mi?

42
Jon: (ara) Bütün bu olayın başlamasının tek nedeni, Vince ’in deminki
konuşmalarımızı kaydetmesi.

Vin: Pardon, kanka.

Jon: Tamam, ya.

Vin: Farkına varmamıştım…

Jon: Yani, o yüzden buradayım.

Amy: Vin ’e konuşmalarımızı kaydettiği için mi?

Jon: Evet.

Amy: Neden?

Jon: Neden?

Amy: Neden?

Jon: …beni düşündürdüğü için.

Amy: Ha.

Jon: Bu yüzden de geri geldim.

Amy: Eee güzel, o zaman söyle ne olduğunu.

Jon: (ara) Galiba sana tecavüz ettim.

Amy: (ara) Yoo bana tecavüz etmedin.

Jon: (ara) Evet ettim.

Amy: Hayır etmedin.

Jon: (ara) Dalga mı geçiyorsun?

Amy: Hayır.

Jon: Amy, ne olduğunu biliyorum.

Amy: Pek öyle görünmüyor.

Jon: Biliyorum.

Amy: Kim demiş?

Jon: Ben diyorum.

Amy: Neden?

43
Jon: Çünkü demin itiraf ettim.

Amy: Ne? Kasete mi?

Jon: Evet.

Amy: Ne dedin?

Jon: Yaptığımı itiraf ettim.

Amy: Ne yaptın ki?

Jon: Daha şimdi söyledim.

Amy: Ama bu yaptığını kanıtlamaz.

Jon: Neden kanıtlamasın?

Amy: Eğer seni suçlayan biri yoksa, itirafının da bir anlamı kalmaz.

Jon: ...ne yaptığını anlamakta zorluk çekiyorum.

Amy: Bir şey yapmıyorum.

Jon: Benim için kolay bir şey değil bu.

Amy: Emin misin?

Vin: Jon?

Jon: Ne?

Vin: Ne söylediğini biliyor musun?

Jon: Senin istediğini söylüyorum

Vin: Ama, doğru kız olduğuna emin misin?

Jon: Evet!

Vin: Bir şey olmamış diyor.

Jon: Yalan söylüyor.

Amy: Hayır.

Jon: Amy?!

Amy: Ne?

Jon: Sen dalga geçiyorsun!

Amy: Neden dalga geçeyim?

44
Jon: Bilmiyorum ama, geçiyorsan, yapacak daha önemli işlerim var.

Amy: Bence biz olayı farklı şekillerde algılıyoruz.

Jon: İşte ben bunun nasıl olabileceğini hiç anlamıyorum.

Amy: Neden, çünkü sen ne yaptığına kesin karar verdin?

Jon: Ama kesin yaptım.

Amy: Ben de diyorum ki yapmadın.

Jon: E peki ne oldu?

Amy: Ne zaman?

Jon: O zaman.

Amy: Yattık.

Jon: Amy.

Amy: Ne?

Jon: Açık konuşmaya çalışıyorum.

Amy: Neden, şimdi?

Jon: Çünkü seni on senedir görmedim.

Amy: Tamam ama neden şimdi?

Jon: Çünkü Vince kasettekileri bana dinlettiği zaman, gerçekten ne yaptığımın


farkına vardım.

Amy: Ve kasettekileri duymamış olsaydın?

Jon: Evet?

Amy: Bunları söylüyor olur muydun?

Jon: Herhalde hayır.

Amy: Yoksa sadece burada olduğum için mi?

Jon: Ne demek?

Amy: Alasaka 'da yaşasaydım, beni arayıp bulur muydun?

Jon: Bilemiyorum yani.

Amy: Onu düşünsen iyi olur.

45
Jon: Olur.

Amy: (ara) Yoksa sadece kıskanç olduğun için mi. (ara) Çok kenedimi beğenmiş
gibi mi konuştum?

Jon: Biraz.

Amy: Neden? Sevmiştim seni. (ara) O gece sana tamamen aşıktım. (ara) Sen beni
seviyor muydun?

Jon: (ara) Hayır.

Amy: O zaman neden benle beraberdin?

Jon: Emin değilim?

Amy: Belki de özür dilemek için gelmenle aynı sebepten dolayı.

Jon: Neymiş o sebep?

Amy: Vincent 'i sinirlendirmeyi seviyorsun.

Jon: O basta bunu istiyordu zaten, niye sinirlensin ki?

Amy: Kafası karışık çünkü.

Vin: Aynen.

Amy: En iyi arkadaşına hayatinin aşkına tecavüz ettiğini söyleyerek küçük


düşürmek için hiç bir zaman geç değildir. (ara) Özellikle de bunu kızın önünde
yapıyorsan.

Jon: Gerçekten böyle biri olduğumu mu düşünüyorsun?

Amy: Bilmem, zaten seni doğru olarak yargılama sicilim son derece zayıf. (ara)
Son söz senin olsun diye döndün belki de. Kayıtta olan hoşuna gitmedi, ve söylediklerini
nasıl daha zarif bir şekilde ifade edebileceğini görmek için geri geldin.

Jon: (ara) Geri gelmemin nedeni özür dilemek, ve seni temin ederim ki bunda
hiçbir sahtelik yok. Gerçekten üzgünüm

Amy: Neden, elinle ağzımı kapattığın için mi?

Jon: Evet.

Amy: Oo Jon... ben onu herkesle yapıyorum.

Jon: Bana bir gerçeği söyler misin?

Amy: Söylüyorum ya. (ara. Jon kapıya gider)

Vin: Nereye gidiyorsun?

46
Jon: Ben gitsem.

Vin: Neden?

Jon: Ne dersem diyeyim bu olayın bir yere gittiği yok.

Amy: Son sözü istiyorsun Jon, ama, senin olmayacak.

Vin: Neden bahsettiğinize karar versenize artık.

Jon: Vin!

Vin: Ne?

Jon: İnkar ediyor.

Vin: Amy?

Amy: (Vin ’e) Zaten, ne oldu da sen herhangi bir şey olduğunu düşünüyorsun?

Vin: Rebeccalarda mi?

Amy: Evet.

Vin: Çünkü öyle olduğunu sandım. Sonradan bana söylemeye çalıştığının bu


olduğunu zannettim.

Amy: Neden?

Vin: Çünkü Jon’la yatmanın sebebi başka ne olabilir ki, güya benle çıkıyor
olduğun bir dönemde?

Amy: Biz o zaman ayrılmıştık bile.

Vin: Tamam ama, biz hiç yatmamışken bile... Jon'la ne halt etmeye yattın?

Amy: Sana ne?

Vin: O yüzden de zaten bir şeyler olduğunu sezdim.

Amy: Neden? Senle yatmadıysam başkasıyla yatamaz mıydım yani?

Vin: Evet...sanırım....galiba... buna benzer bir şey düşünmüştüm (ara)

Jon: Ben gidiyorum. (Vince 'e) Yarın görüşürüz belki. Amy, üzgünüm. Şu anda
bunu duyabilecek bir yerde olmadığın için de üzgünüm. (ara) Umarım iyi bir hayatın
olur. (Jon kapıya gider)

Amy: Neden öyle söyledin?

Jon: Neyi?

47
Amy: Şu anda bunu duyabilecek bir yerde olmadığımı.

Jon: Çünkü ne kadar ciddi olduğumu anladığını sanmıyorum. Söylediğimden


başka türlü nasıl söylenir bilmiyorum. Senin için büyük bir olay değildiyse bile benim
için öyleydi. Ve olanlardan dolayı üzgün olduğumu bilmeni istiyorum.

(Jon, konuşmasını bitirir, sözleri de havada salınır bir süre. Jon, Amy 'i
düşündürmüştür. Cevap verecek gibi görünmez. Ara)

Amy: (ara. Görünürde sakin bir şekilde) E yani olsan iyi olur. İnşallah
yaptıklarından dolayı geberip cehenneme gidersin, cehennem yoksa da can çekişe çekişe
ölürsün ve inşallah kızgın bir demir parçasının sana girip bağırsaklarını parçalaması,
damağında kalan son tad olur. Ve en sonunda ölüp de kasların liğme liğme olduğunda
umarım ki son nefesini her tarafından çıkan kanlarla boğularak verirsin. (ara) Buna
benzer bir şeyler miydi istediğin? (cevap gelmez, ara… Jon 'a) Ne söylemimi istiyorsun,
bilmiyorum.

Jon: (ara) Hiç bir şey.

Vin: (ara... kafası karışık) Haklı mıydım yani?

(Amy çantasından cep telefonunu çıkarır, sakin bir şekilde üç haneli bir numara
çevirir...)

Amy: (telefona) Alo... Saginaw, Motel 6, 32 numaralı odaya bir ekip göndermenizi
rica edecektim. Odada oldukça yoğun miktarda yasadışı madde bulunmaktadır....
Kokain galiba... Evet... Ha ayrıca buradaki iki baydan birinin sicilini araştırmak
isteyebilirsiniz, Jon Saltzman S-a-l-t-z-m-a-n - muhtemel bir tecavüz... Evet. Teşekkür
ediyorum. (Amy telefonu kapatıp çantasına geri koyar. Ara. Jon ve Vin, Amy
bakmaktadırlar.) (ara) İstiyorsanız kaçmaya başlayabilirsiniz.

Vin: Sen az önce ne yaptın?

Amy: Bu bölgede polisin ortalama gelme süresi 4 dakika. Bütün ülkenin en hızlı
polis teşkilatı burada.

Jon: İlla böyle mi olacaktı?

Amy: Gerçekten pişmansan cezasını çekmeye de bir itirazın olmaması gerekir.

Jon: Üzgün olmam sana neden yetemiyor?

Amy: Senin üzgün olmanın bana bir yararı yok.

Jon: Bu benim suçum mu?

Amy: Yo, ama durum bu.

Jon: Ama suçlu bir köpek gibi kaçması gereken benim.

48
Amy: O sana kalmış.

Jon: Kaçmayacağım.

Amy: Davanın zaman aşımından düşmüş olduğunu düşündüğün için mi?

Jon: Hiç bilmiyorum.

Amy: Şiddetli cinsel taciz için geçerli değil o (ara) Bilmiş ol.

Vin: (ara) Bir parça kokain için içeri tıkılmaya hiç niyetim yok.

Amy: Sonra görüşürüz herhalde Vincent. (Vin ne yapacağını bir süre bilemez,
kalan kokaini de poşete geri koyup cebine tıkıştırır.) Sana zahmet şu kaseti bırakıver (ara)
Ki polis amcalara vereyim. (Ara; Vin ne yapacağını hiç bilemez)

Vin: Kaseti sana vermemi mi istiyorsun?

Amy: Evet. (Vin Jon 'a bakar) Onun iznine ihtiyacın yok.

Vin: Bana sorarsan var.

Amy: Kaydederken yoktu da şimdi mi var?

Vin: (ara) Protokol?

Amy: İyi o zaman, ben burada durup onlara kendim söylerim. (Ara; Vin kapıya
doğru hareket eder; durur, dönüp Jon 'a)

Vin: Kanka, senin açından da benle gelmen en iyisi.

Jon: Ben kalıyorum.

Vin: Niye?

Jon: İçini böyle rahat ettirecekse, bırak öyle olsun.

Vin: Eyvallah ta... Biz ne olacağız?

Jon: N ‘olacakmış?

Vin: Yamuk bir şey yapmadım ki.

Amy: Elinde yasa dışı madde bulunduruyorsun.

Vin: Biraz dumanlanıp güzelleşelim dedik, o kadar.

Amy: Birayla güzelleşseydin.

Vin: Bira da içtik... ama kesmiyor.

Jon: Sen git artık, neredeyse gelirler.

49
Vin: Hadi sende gel.

Jon: Olmaz.

Vin: Dangalaklık yapma oğlum, tutuklanacaksın. (Ara... Jon kıpırdamaz) (Amy 'ye)
Bu mudur yani istediğin?

Amy: Jon koca adam, kendi kararlarını kendi verebilir.

Vin: İyi o zaman ben tüyüyorum.

Jon: Sağol, Vince.

Vin: Ne?

Jon: Sağol.

Vin: Ne için?

Jon: Dürüstlüğün için.

Vin: (yine dumurlarda) Nasıl yani?

Jon: Yok bir şey. Görüşürüz.

(Vin kapıya doğru yürür ama sonra durur. Giderse vicdanıyla hesaplaşamayacağının
farkındadır, nihayetinde Jon 'u bu duruma sokan odur.)

Vin: Allah belasını versin!

(Plan değiştirerek aceleyle kokain torbasını cebinden çıkarır, ve çantasından koca bir
esrar torbasını çıkartır. İki torbayı alıp banyoya gider. Tuvalet sifonun sesi duyulur. Bir süre
sonra elleri boş çıkar ve masaya gidip kokain kalıntılarını temizler. Bu sırada Vin büyük bir
rahatsızlık ve sinir hissetmektedir. Pencereye gidip dışarı bakar. Bir iki dakikası olduğunu
anlayınca cebindeki kaseti çıkartıp bir an için Jon 'a bakar ve sistemli bir şekilde kaseti ikiye
bölüp bandı çıkartır. En sonunda yatağa oturur. Neredeyse bir dakika boyunca sessizlik olur
ve birbirlerini merakla ve dikkatle tartarlar. Ve, Vin 'in kafasında yavaşça bir düşünce
belirir.)

Sen gerçekten polisi aradın mı?

Amy: Hayır.

Vin: Hay allahım...

Amy: Pardon.

Vin: Neden böyle bir şey yaptın?

Amy: Öylesine.

50
Vin: Sen kafayı yemişsin.

Amy: Ne bekliyordun ki?

Vin: (ara) ... Eyvallah, o mala ben kaç para verdim biliyor musun?

Amy: Bir daha alırsın, Vincent.

Vin: İyide onlar çok iyi çıkmıştı.

(Ara... Amy ayağa kalkar ve Jon 'u uzun bir süre süzer.)

Amy: (ara, Jon 'a) Yarın için iyi şanslar.

Jon: Sağol.

Amy: Hoşçakal, Vincent.

Vin: Güle güle, Amy.

(Amy çıkmak için kapıyı açar.)

Seni görmek güzeldi... (Amy çıkar ve kapıyı kapatır)

(Aralar. Jon ve Vin sessizce otururlar. Vin bir şey söyleyecek gibi olur ama vazgeçer.
Aralar...)

- THE END -

51

You might also like