Professional Documents
Culture Documents
Stephen Belber
Vincent: 28
Jon Saltzman: 28
Amy Randal: 28
0
(Karanlık bir oda… Televizyonun ışığı parlamaktadır. İki genç adamın konuşmaları
antreden duyulmaktadır. Diğer odadan gelen müzik de duyulabilmektedir.)
Jon: Neredeyse.
Jon: Ne?
Jon: Vince?
Vin: Ne?
Vin: Eee?
Jon: Hımm, eğer bir ahmaksam bu büyük bir ihtimalle zengin olduğum anlamına
geliyor.
1
Jon: Her neyse… (Bong sesi duyulur.)
Jon: Siktiğimin şeylerini… İki hafta sonra mezun oluyoruz. Bu olduğumuzun son
halleri.
Jon: Bekle…
Jon: Tamam, bu Vince, lise son sınıf öğrencisi… Ne söylemek istersin Vince?
Vin: Eğer yirmi yaşında çok zengin olursam beni bulmanı istiyorum ve dev gibi
bir gonku vurmak için bana vermeni istiyorum.
Vin: Siktir!
Jon: Ne?
Vin: Eee?
Jon: Eesi… Bu kadar. Bundan iki hafta sonra siktiğimin yeni maçları oynanacak.
2
Bir motel odası, Lansing, Michigan. Vince (28), bir elindeki kutu biradan
yudumlarken, diğer elindeki teneke birayı lavaboya boşaltmaktadır. Vince lavaboya boşalttığı
kutuları yere atmaktadır. Kendi içmekte olduğu bira bitince de kutuyu televizyona fırlatır.
Bunlar bittikçe Vince çantadan yenilerini alıp, bir yandan içip bir yandan lavaboya dökmeye
devam eder. Biraz sonra kapı çalınır. Vince, elindeki son birayı da boşaltıp yataklardan
birinin üzerine atar. Kapıya doğru yürür, kapıyı açar ve Jon (28), içeri girer. Sarılırlar.
Jon: Hey,Vince! (Hala sarılmaktadırlar. Sıcak, içten apaçık eski bir dostluk.)
Vin: Evvet!
Vin: Süper.
Vin: Ama…
Vin: Ee?
3
Vin: İyi
Jon: İyi
Vin: Harika
Vin: İyi görünüyorsun, Jon. (Jon etrafına bakınarak odanın içerisine girer.)
Vin: Gelemedi.
Jon: Neden?
Vin: Ayrıldık.
Vin: Valla.
Jon: Ayrıldınız?
Vin: Ayrıldık.
Jon: Neden?
Vin: Karışık.
Jon: Neden?
Vin: Geçmiyorum
Jon: Vince!!
Vin: Hıyarın teki olduğumu düşünüyor. (ara) Gelemediği için özür diledi. Çok iyi
geçeceğinden emin olduğunu söyledi.
Jon: İnanmıyorum.
4
Vin: Valla ya, öle dedi.
Vin: Ne alaka?
Jon: Hayır da yani, ara sıra bir dallama tarafın olduğunu, biliyorum.
Vin: Al işte.
Jon: Ne gibi?
Vin: Düşüncesizmişim.
Vin: Evet.
Jon: (ara) Son zamanlarda düşüncesiz olduğun özel bir durum oldu mu?
Vin: Harbiyim.
Vin: Hayır.
5
Jon: Vince!
Vin: Götürmedim.
Vin: Ya işte, güya, çözülmemiş bir takım sorunlarım şiddetle ortaya çıkıyormuş.
(ara) Ne var?
Jon: Eee?
Jon: Yani?
Jon: Yalnızca o kadar basit değil diyorum. Artık kadınlar şiddet potansiyeli olan
heriflerle takılmıyorlar, o tarz hatunlara çekici gelmiyor artık. Ortalık şiddet
eğilimlerini çözmüş adamlarla kaynıyor.
Jon: Saçmalama.
6
Jon: Yok abi, benim dediğim; kızların senin bu hıyarlıklarına katlanacaklarını
düşünüyorsan salaksın.
Jon: Vince!
Vin: Ne var?
Vin: Güzel.
Vin: Ne?
Jon: Mesela?
Vin: Olur.
Vin: Kendimi toplayıp, tedaviye gidersem, kıllık yapmayı bırakırsam bir ihtimal
benle konuşurmuş. (Jon yerdeki bira tenekelerinden birini hafifçe tekmeler.)
7
Jon: İyi (ara) Yemeğe gidiyor muyuz?
Jon: Kimden?
Jon: Tabi ya. (ara) Ama önemli olan, bu ya da başka bir şekilde bu olaydan iyi
bir ders alman, böylece karanlık tarafın da kalmaz.
Jon: Önce kabullen bir kere. Kendinle öyle bir anlaşma yap ki; kafanın içinde
sürekli kendini, ahlakını, önemini ya da ne bileyim yani insanların sen de göremediğini
düşündüğün neyse onu ispatlama kavgası yapma.
Vin: Ben zaten insanların bende göremediği özel bir şey olduğunu söylemedim.
Sıradan bir adamım.
Jon: Evet ama senin erkeklik anlayışın Clint Eastwood gibi takılmak… sevgilini
düzmek filan. Artık durum öyle değil. Hatunlar başka şeyler arıyor.
Vin: Ne arıyorlar?
8
Jon: Vince.
Jon: Aynen.
Jon: Çünkü büyük hayallerim var. İki senedir bu film üzerine köpek gibi
çalışıyorum, keşke her yerde vizyona girse!
Jon: Girdi de, bak sen taa nerelerden gelmek zorunda kaldın siktiğimin sapa
yerine. Hem de bir gösterim için. Verdikleri para da bir şey olsa…
Vin: Tamam ama ne biliyorsun? Yarın orada şeyden bir adam olsa… Disney’den
… filmi beğense, bir bakmışsın, Harry Potter 7’yi yönetiyorsun.
Vin: Yaa
Jon: Yaa
Vin: Yaa
Vin: Bira?
9
Vin: Oğlum, annemle takılmak istesem… tamam mı?
Vin: Kız bilmedikçe bir zararı yok. (Vin dikkatlice çantasından bir bira alır; Jon’a
atar. Sonrada dikkatlice kendine bir tane alır.)
Vin: Bira!
Vin: Yok.
Jon: Sorun değil yani, 2 kişilik oda verirler; 11. katta, park manzaralı filan.
Jon: Yani.
Jon: Okey.
Vin: Hıyar.
Jon: Salak.
10
Vin: Dümbelek.
Jon: Yalak. (ara) Geldiğine çok sevindim. Harbiden.(ara) Amma adam olduk be.
Vin: Öylemi?
Jon: Değilim.
Jon: Çünkü, ben sana güveniyorum. Öbür türlü, zaten sürmezdi arkadaşlığımız,
bunları da söylemezdim sana…
Vin: Niye?
Vin: Haklısın.
Jon: Ama samimi söylüyorum, dost acı söyler. Önemli olan: Leah’le kesin
bittiyse, bu durumu fırsat bilip değişmelisin.
Vin: Ne değişmesi?
Jon: Ne bileyim, yeni bir iş bul mesela, yeni ortamlar, yeni insanlar.
Vin: Ne?
11
Vin: Sen bir dene bakalım yapmayı.
Jon: Ne alaka.
Vin: Bir kere bütün müşterilerim elli yaş üzeri. Bu da çocukçaysa, halimiz harab.
Vin: Ne durumu?
Jon: Hayatını boşa harcamaktan. Zeki bir adamsın oğlum ne işin var
uyuşturucuyla falan?
Vin: Zeki olduğum için zaten, salağın teki olsaydım çoktan yakalanmıştım.
Ayrıca itfaiyeciyim ben.
Vin: Evet.
Jon: Çünkü benim yaptığım iş, en azından etrafta ne olup ne bittiğini anlamaya
çalışmak. Zamanla yeteri kadar iyi olursam işimde, bu ülkenin içine nasıl edildiğinin
tartışmasına katkım olacak. Elli yaşındaki bir itfaiye şefinin her Allahın günü
dumanlama ihtiyacı duymasının nedenlerini araştırmak istiyorum. Bu adamı buna iten
sorun nedir?
Jon: Eyvallah, ama o sorumluluktaki bir insanın sürekli uçmuş olması pek doğru
değil. Bence incelemeye değer sembolik bir durum bu.
12
Vin: Sikik bir faşist olmuşsun lan sen.
Vin: Sen de Popoye Fried Chicken’ı soyan insanlar hakkında film yapıyorsun.
Vin: Yok çok bilmiş işi gibi değil, kıçından sallıyorsun gibi.
Jon: Niye?
Vin: Çünkü toplumun nereye gittiği hakkında bir şey bildiğin yok. Sen de herkes
gibisin, son moda akımı takip ederek yırtmayı umuyorsun, moda değişince de bu tripleri
bırakıp, ne bileyim, balıkçı ağlarına takılmış kurbağalar hakkında film yaparsın,
başrolde de… Jean Claude Van Damme.
Vin: Beğeniyorum. Sabah ilk iş içtiğim viski gibi. İlk on dakika iyi, sonra insanın
canı kahve çekiyor.
Jon: Hımm.
Vin: Ne?
Jon: Seni sinir edecek bir şey mi söyledim, yoksa sırf kıllık olsun diye mi
yapıyorsun?
Vin: Evet.
13
Jon: Mecazi anlamda kıllık ne zaman yapmışım?
Vin: Lisede.
Jon: İyi de lisede herkes öyleydi. Önemli olan okuldan sonra değişebilmek.
Jon: Hadi ya? Çünkü diğer insanlarla iletişimini koparmış, 28 yaşında bir esrar
satıcısının bir şey yapmamı istediği gibi bir his var içimde. Bir isyan olsa iyi, ama
yapayalnız bir herifin donuyla dolanıp potansiyel bir “vahşi hayvan” gibi takılması hiç
çekilmiyor.
Jon: Yok.
Jon: Çekmiyorum.
Jon: Hayır.
Vin: İyi ben kendim çekerim o zaman. (Vin çantasından dikkatlice sarılmış bir
cigaralık çıkartır. Jon, Vin’in cigaralığı yakışını izlemektedir.)
14
Jon: Ne var o çantada usta?
Vin: Esrar.
Jon: Ne kadar?
Vin: Çok. (Vin derin bir nefes çektikten sonra Jon’a uzatır. Jon bir an tereddütten
sonra kabul eder. Sessizlikte tüttürürler.) Kim burada biliyor musun?
Jon: Nerede?
Jon: Kim?
Jon: Gerçekten?
Vin: Tracy’den duymuştum iki sene önce, senin bu olay çıkınca da internetten bir
çek ettim. Burada yaşıyor. Savcı yardımcısı mı ne?
Jon: Yani.
Vin: Yani.
Jon: Ha ha.
Vin: Ama usta hiç yakışmıyor sana, kadınlar hakkında böyle konuşmak.
Jon: Bak abi, sana bir çift laf edeyim: mevzu kıllık yapacağına efendi olmayı
denemek. İnsanlara saygı duymak iyi bir seçimdir, şişmanların yüzüne baka baka dalga
geçmekte direten senin gibilere rağmen.
15
Jon: Aynen öyle.
Jon: Çünkü öyle… idi. Kötü bir laf değil ki. İltifat anlamı olan bir kelimeyi
söylemek kötü olmaz. İnsanoğlu çekici olduğunu duymaktan memnun olur. Amy’yi
bilmediği bir şeyle damgalamıyorum. Ayrıca, zeki bir kız olduğundan da eminim.
Vin: E o zaman şimdi aradık karıyı. Geldi… 100 kilo, alıp karşımıza diyelim ki “
Tatlım, iyi ki lisede çıkmışız senle, o zamanlarda fıstık gibiydin ama şimdi… şimdi sen
de farkındasındır durumun”
Jon: Hiç alakası yok, sen ya sırf dalgasına kaba takılmayı seviyorsun ya da
kimsenin seni uslandıramayacağını göstermek istiyorsun, hangi biriyse, baydı artık.
Öyle zırt pırt da görüşmüyoruz ki, hangimiz daha otantik diye yarış yapalım. Mevzu o
değil artık, tamam mı? Birbirimizden biraz farklı olduğumuz gerçeğini kabul edelim,
dostluğumuzu da ona göre sürdürelim.
Jon: Evet.
Jon: Hayır.
Jon: Öyle.
Vin: Değil usta, öbür türlü senin farklı olduğunu nasıl bileceğim?
16
Jon: (ara) Al işte şiddet duyguların ortaya çıkıyor.
Jon: Vincent.
Jon: Bak! Amy’ye kafayı hala kırık olmana üzgünüm. Zaten, ne zaman kafan
dumanlansa ya da sarhoş olsan bu konuyu açıyorsun. Ama abi sana bin kere söyledim,
on sene önceydi, siz ayrılmıştınız o zaman, ben de rahatsızlık duymadım Amy’le
olmaktan. Ama artık anlıyorum yani, insanların duyguları incinebilir, özellikle senin
gibi esmer İtalyan-Amerikalıların. Bu yüzden de öyle bir durum bugün olsa, asla aynı
şeyi yapmam. Ama bazı şeyler oluyor işte, hele ki lisede. Seni incittiğim için de… özür
diliyorum.
Jon: Yattık.
Vin: Nasıl?
17
Vin: Sen biliyorsun mevzuyu.
Jon: Yattık.
Vin: Yok abi bilmiyorum. Bir fikrim var tabi ama, bilmiyorum çünkü hiç
konuşmadık bu konuyu. Dalgasını geçtik ama sen bana harbiden ne olduğunu hiç
anlatmadın.
Jon: Yattık.
Vin: Ee?
Jon: Hayır.
Jon: Hayır!
18
Vin: Arkadaş tecavüzü müydü?
Vin: Jon?
Vin: Ne olduysa anlatmanı istiyorum. Yönetmen değil misin, oynat işte sahneyi
bana, görelim şu filmi.
Vin: Tamam, benim kafam bir milyon olabilir, belki sen de dumanlanırsın da
dobra dobra anlatırsın ne olduğunu… karı gibi kıvıracağına!
Jon: Yok.
Vin: Niye?
Jon: Ne diyecektim ki yani? Tabi o zaman çok farklı bir insandım, şimdi çok
değiştim.
Jon: Ortada bir suç falan yok, tamam hoş bir şey değildi belki, ahlaklılığı
tartışılabilir ve keşke hiç olmasaydı zaten, ama öyle aradan on sene geçtikten sonra
polise gidip itiraf edilmesi gereken bir durum da yok yani.
19
Vin: Ne bileyim. Amy.
Jon: Oh Tanrım!
Vin: Ne?
Jon: Arkadaş tecavüzü falan bile değildi, Vince! Sadece azıcık kontrolden çıkan
bir şeydi.
Jon: Ne bileyim.
Jon: Çünkü ilk defa kendime objektif bir şekilde bakıp belli bir insan tipi
olmamaya dikkat etmeye karar verdim. Tamam mı? Onun için bir ya da başka bir
şekilde pek bir önemi yoktur belki de, ama benim için daha önemli bir olay haline geldi.
20
Vin: Öyle düşünmek işine geliyor.
Vin: Dürüst ermiş değilim – kafa bir milyonken ermiş mi olunurmuş! Ben sadece
don atlet dolaşan, hıyar, kıl, kıro bir torbacıyım!
Vin: Pardon abi. Bunu söyleyen de lisede kızları sarhoş edip tecavüz ettikten
sonra, toplumun nereye gittiği hakkında kısıtlı bütçeli filmler yapıp tecavüzcü geçmişini
unutmaya çalışan yönetmen beyimiz.
Jon: Senden değil! Genel olarak özür diliyorum. Keşke böyle bir şey hiç
olmasaydı. Kötü bir insan olduğumu sanmıyorum.
Jon: Hayır.
Vin: Eee o zaman sen kötü değilsin. Kötü olan adam benim. Sende çok ahlaklı
film yapımcısısın.
Jon: Neyse.
Vin: Neyse.
21
Vin: Tabi.
Jon: Sağol.
Vin: Aramalısın.
Jon: Kes! Tamam mı? Kızı aramak işin vıcığını çıkarmak olur. Ne diyeyim yani:
“Ne haber? Hayat nasıl? Haa bu arada, özür dilerim, on sene önce sana tecavüz ettim
de”.
Vin: Ne yaptın?
Vin: Nasıl?
Jon: Konuşarak.
Jon: Evet. Yoğun dilsel baskı uygulayarak, seks yapmaya ikna ettim.
Jon: Sertleşti derken bir noktadan sonra olay agresif bir oynaşma haline
dönüştü.
Vin: Yani?
Jon: Yani ben halen oynaştığımızı sanıyordum ama başkaları hareketlerimi sert
olarak da yorumlayabilir.
Vin: Bak Jon. Ne olduğunu sadece ikiniz biliyorsunuz, o yüzden sadece ikiniz
yorum yapabilirsiniz. Sen şimdi bana durumu olduğu gibi anlat, yorumunu sonra
yaparsın.
22
Jon: Söyledim ya – onu olaya ikna ettim.
Vin: Çünkü ancak bir sen “yoğun dilsel baskı baskı” gibi bir laf edebilirsin.
Normal bir laf değil bu. Olsa olsa yoğun bir saçmalık. Sadece onu yapmakla kalsaydın
daha açık konuşurdun. Bak kızım bana vermezsen… hastalıklı, pis kokuyor, aleti var
diye laf yayarım ya da ne bileyim bütün normal heriflerin söylediği gibi şeyler söylerdin.
Ama sen her zamanki gibi, zeki ama içi boş laflar ediyorsun. Saçmalık işte. Çünkü senin
bugün olduğun yerde olmanın nedeni her şeyi kendi işine geldiği gibi yapmakta ısrar
etmek. İyi becerdiğin iş de bu zaten. Öyleyse neden yaptığın şeyin arkasında durup
itiraf, etmiyorsun?
Jon: Yapma.
Vin: Nedenmiş?
Vin: Niye?
Jon: Demek istediğin ben dahil hiç kimse mükemmel değil, o yüzden de sana
hayatı nasıl yaşaman gerektiğini söyleyince bozuluyorsun.
Jon: Neden?
23
Vin: Belki demeye çalıştığım bir şey yok.
Vin: Yanlış.
Jon: Hayır, doğru. (Jon kapıya doğru yürür, Vin ondan önce gider, kapıyı kitler ve
önünde dikilir.)
Jon: Nasıl?
Jon: Ne anlattı?
Vin: Ne yaptığını.
Jon: Ne söyledi?
Vin: Ne?
Jon: Ne söyledi?
Vin: Çok açıktı. (Jon kapı koluna uzanır, Jon’un göğsüne bir tane indirir. Yüzleşme
yeni bir safhaya girer.) Ne olduğunu anlat bana, bırakayım.
Vin: Bilmiyorum!
24
Vin: Bilmiyorum!
Jon: Kollarını arkaya kıvırıp soktum aletimi! Tamam mı? Tanrı aşkına, olur
böyle şeyler, üzgünüm dedim. (ara)
Vin: Sağol. (Vin kapının kilidini açıp, kapıyı Jon’a gitmesini söylüyormuş gibi açar.
Jon kımıldamaz. Vin çantasına doğru gidip içini karıştırmaya başlar. Jon bitkin gözlerle
izlemektedir. Biraz sonra Vin çantadan bir kayıt cihazı çıkarır. Çalıştığından emin olmak için
bir süre baktıktan sonra durdurur. Kayıt cihazını önüne yere bırakır. Ara. Jon vaziyetin
önemini kavrar, kayıt cihazına sonra da Vince’ e diker gözlerini.)
Vin: Doğru duyduğuma emin olmak için. (ara. Vin kayıt cihazını yerden alır. Biraz
geri sardıktan sonra play’e basar.)
Kaset: “Kollarını arkaya kıvırıp soktum aletimi! Tamam mı! Allah aşkına, olur
böyle şeyler.” (Vin stop’a basar ve kayıt cihazını yere koyar.)
Vin: Bira? (Vin çantadan iki tane bira çıkarır. Birini Jon’a verir. Jon tepki vermeden,
inanamıyormuş gibi kayıt cihazına baka durur. Vin birayı Jon’a sallar yine de. Jon bakmadan
birayı havada kapıp Vin’in olduğu yöne doğru fırlatır. Ara. Vin düşen birayı yerden alır.)
Delirdin mi?
Vin: Niye?
25
Vin: Bütün istediğim, kızı arayıp sarhoş bir lise son öğrencisinin yaptıkları için
özür dilemen.
Jon: Dünyadaki herkesin telefon açıp geçmişteki hataları için özür dilemesi
gerektiğini mi düşünüyorsun?
Vin: Bilmiyorum.
Vin: Bu mu?
Jon: Evet.
Vin: Kaseti.
Jon: Niye.
26
Vin: Çünkü kollarımı arkaya kıvırıp, düzseydin iznim olmadan ben de
hatırlatılmak isterdim.
Vin: Neden?
Jon: Çünkü şimdi kızdan özür dilemem bir şey değiştirmeyecek. O, konuyu
çoktan kapatıp yoluna devam etmiştir.
Vin: Belki de. Ama dediğin gibi on sene öncesinden çok daha farklı bir adamsan
özür dilemekle bir problemin olmaması gerekir, hele ki gerçek senin yapmadığı bir
konuda. Ama öte yandan hala böyle bir şey yapabilecek yapıda bir adamsan, o zaman
özür dilemekteki tereddütünü anlayabilirim. İkiyüzlü görünmek istemezsin herhalde.
Vin: Unut.
Jon: Niyemiş?
Vin: Çünkü beraber geçirdiğimiz her allahın günü sürekli ima ettiğin gibi, ona
bu kasetin içerdiği ilginç dedikoduları anlatacak kadar cesaretli değilim. Kaseti ona
elden vermek çok daha kolay olurdu. O kadar bile cesaretim olsaydı. (Vin kayıt cihazını
alır. Kaseti çıkartıp, yatağın üzerine atılmış pantolonun cebine koyar. Sonra pantolonunu
giyer. Çantasına içinden bir torba çıkarır. Masaya üç sıra kokain koyup, kredi kartıyla
düzeltir.) Sanırım akşam yemeğini atlayacağım. Aç değilim. (Bir sıra çeker)
Jon: Ne saçmalıyorsun?
27
Vin: Her an arayabilir.
Jon: Neden?
Alo? Aa, Amy, nasılsın… evet? Gidiyor muyuz hala yemeğe? … süper. Ee sana
niye burada olduğumu söylemiş miydim?... doğru, film festivali için, ama asıl sebep şu
ki, çünkü Jon Salltzman’i hatırlıyorsun, değil mi? … Evet? İşte o bir film çekti,
festivalde de gösteriliyor, o yüzden geldim… Ne? … Evet evet burada, Radison otelde
kalıyor… hı hı, 11. katta odası, parka bakıyor. Herneyse nasıl yaparız bilmiyorum ama,
ben Saginaw’da Motel 6’da kalıyorum… kesinlikle… eyvallah, da ben de araba yok, o
yüzden belki beni buradan alırsan çok iyi olur… Harika, biliyorsun yani yeri… tamam,
32 numaradayım… Ok, birazdan görüşürüz. (telefonu kapatır, giyinmeye başlar.) Kanka,
biraz borç verir misin?
Vin: Valla başta ahlaki bir meseleydi ama şimdi senin yapmamı istememen
gerçeğinden başka bir şey mi? … emin olamıyorum.
Vin: Jon, en eski dostum olmasaydın, seni böyle bir konuda ikinci sefer
düşünmeye itecek gücüm olduğunu varsaymazdım. İkinci sefer düşündüğünü
varsayıyorum.
Vin: Nasıl? Sağlam bir tartışmayla inandırmak gibi mi? Yoksa yoğun dilsel baskı
uygulayarak mı? (cevap yok) Pek ahlaklı bir adam değilim, Jon, şair bir film yönetmeni
ise… hiç değilim. Kiramı anca ödüyorum, seni hayvanlıktan nasıl kurtarayım?
Jon: Senden kimse şair olmanı istemiyor Vince, sadece on senedir aklıma bile
gelmeyen böyle bir konuyu açmak için hayatımın en önemli hafta sonunu seçtin.
Vin: (ara) Evet, galiba. (Vin tamamıyla giyinmiştir, gitmeye hazırdır) Sen kalıyor
musun?
28
Vin: Hayır.
Vin: Neden?
Vin: Saçmalık, bu kaseti yapabilmek için James Bond gibi takıldım. Bütün
hayatım boyunca yaptığım en organize şeydi.
Vin: Ne yapacaksın ki kaseti? Dolabına koyup bir on sene daha unutacak mısın
konuyu?
Jon: Şimdi söyle bakalım, hiç pişman olduğun bir şey yaptın mı?
Vin: Evet
Vin: Evet.
Vin: Bilmem, herhalde hayatım boyunca suçluluk duyup hiç özür dilemediğim
olayların acısını senden çıkarıyorum.
Vin: Haklısın.
29
Vin: Boğazıma bıçak dayasan vermem. (ara) Biliyor musun vermeyecektim kaseti
kıza zaten ama bu davranış biçimin bana başka bir seçenek bırakmadı. (ara) Cebinden
aradım beş dakikaya burada olurum dedi.
Vin: Yok.
Jon: Vincent.
Vin: Ne var?
Jon: VIN!
(Birden bire Jon’un üzerine atlayıp onu yatağa düşürür. Birbirlerine dolanmış
durumunda hararetli bir şekilde güreşirler. Yataktan yere yuvarlanırlar. Kavga kaset
yüzünden olmaktan çok birbirlerine olan yoğun, köklü ve şiddet dolu sinirlerinden
kaynaklanmaktadır, bu durum tuhaf bir biçimde komik görünse de, aslında lise sonda
yaptıkları şamatayı andırır, yalnız bir farkla, şimdi ikisi de 28 yaşındadır. Olay ikisinin de
sivrileşmesiyle devam eder… ta ki Jon Vin’i duvara, ikisi için de rahatsız bir biçimde, üstün
duruma geçene kadar. Bu durumda sıkışıp kalırlar. Ve kapı vurulur. Didişmeyi bırakırlar.
Ara. Vin, Jon’dan ayrılır, ayağa kalkar ve kapıya gider; açar, Amy Randall, 28, girer.)
Selam Amy.
Vin: Yok be sen de, bir şey değil. (Amy içeri girer, Vin yeni repliğini söylerken
Jon’u görür) Kim geldi inanamayacaksın.
Amy: Vay.
Jon: Evet.
30
Amy: Yine buluştuk.
Jon: USC
Jon: Evet.
Jon: Ha
Vin: bir şey olmaz gerçekten. Buradan bakarız. (Vin pencereden dışarı bakar)
Tamam ya… (Vin Amy’nin yanında Jon’a bakarak durur) Ben burada durucam.
Vin: Eee?
Amy: Evet.
31
Vin: Tamamen.
Vin: Doğru.
Jon: Evet.
Amy: Evet.
Amy: Evet.
Vin: Niye?
Vin: Neyi?
32
Jon: Doğru.
Amy: Doğru.
Amy: Bilseydin?
Amy: Öyle… bir çok zaman değmiyor, insanlar değişiyor, yıllar önce en iyi dost
olsalar bile birbirlerine söyleyecek bir şeyleri kalmıyor.
Vin: Evet.
Amy: Bayağı.
Amy: Başka sebeplerden dolayı herhalde. (ara) Eee soruma cevap vermedin.
Vin: Hangisine?
Amy: Nerde?
Vin: Oakland'da.
Amy: Güzel.
33
Amy: Gayet hoş, Vincent.
Amy: Eminim.
Vin: Evet.
Vin: Eh işte.
Vin: Ne yaptığımı?
Amy: Senin kafanda şekillendirdiğin plana uyması için herkese baskı yaptığını.
Amy: Öyle, ama güzel bir şey. Sanki bütün gece uyumayıp ertesi günün
planlarını yapmışın da ertesi gün insanların senin vizyonuna katılmasını istiyorsun.
Amy: Tamam.
34
Vin: Jon ne isterse yapsın.
Amy: Biliyorum.
Vin: Çünkü ben duygusalım. Kötü bir şey mi? Eski dostlar bir araya gelince
hoşuma gidiyor. İçim kaynıyor.
Vin: Öyle hissetmediğini biliyorum, çünkü cesareti yok. Senin dediğin gibi, bir
takım şeyleri gidişatına bırakıyor.
Jon: Nasıl?
Vin: İşleri gidişatına bırakıyor. Yolda anneni görsen, karşı kaldırıma geçersin.
Vin: Evet.
Vin: Biraz.
Vin: Ne olacak?
Vin: Sen veriyorsun. O verdi. Üstüne bir resepsiyondaki herif gelip başlasa
şaşırmam.
35
Amy: Ama sen benim ilk erkek arkadaşımdın, Vincent. Kaçınılmaz. Pis, yaşlı bir
adama dönüşsen de seni önemserim.
Vin: Neden?
Vin: Kim?
Amy: Neden?
Jon: Ne üzerine?
Amy: Vince.
Jon: Vince.
36
Vin: Ne var?
Vin: Bak, demin öyle söylemen çok hoştu, Amy, çünkü ben her zaman senin ilk
sevgilinin Jon olduğunu sanıyordum. (ara) Yani, sizin öyle çok uzun süre çıkmadığınızı
biliyorum, ama ben galiba her zaman çok sonradan öğrendimse de - ben her zaman lise
son biterken bir araya geldiğiniz zaman, beklenilen, kaçınılmaz bir aşk hikayesi
olduğunu varsaymıştım. (ara) Doğru mu tanımlıyorum?
Vin: (ara; Amy 'ye) ha, belki de sadece kıskanıyorum çünkü... biliyorsun, ilk
erkek arkadaşın ben olmak istemiştim.
Amy: Öyleydin.
Amy: Ha.
Vin: Bu mevzuları kafama takmamam gerekir, ama dediğim gibi, duygusal bir
adamım.
Vin: Ne o zaman?
Amy: Aptallık.
Vin: ...katılıyorum ama, bak işte ben bunu lisede bilmiyordum. O zamanlar benle
yatmak istememen, anneannemlerin beni arayıp bayram yemeğine gelme demeleri gibi
bir şeydi. (ara) Bu da benim duygusal olduğum bir konuydu.
Vin: Evet ama öyle oldu. (ara) Özellikle bir araya geldiğiniz zaman… yani
kelimenin tam anlamıyla. (ara) (Amy' ye) Ama sanırım biraz abarttım.
Vin: Lise son biterken bir araya gelmenizden bahsediyorum. Kalbim çok kırıldı o
zaman. Ama Jon' a bakılırsa beklenilen bir aşk hikayesinden çok, mezuniyetten önce
oynaşan iki çocuktunuz. Öyle ise kin beslememe gerek yok. (ara) Öyle miydi yani?
37
Amy: (ara) Pek bir sonuca varmamış bir hoşlanma gibiydi.
Vin: Neden, hepimiz olgun ve yetişkin insanlarız. On sene önce lisede olmuş bir
hoşlanma durumundan bahsedebiliriz herhalde.
Vin: Tamam ama gitmeden bir şey merak ediyorum: Amy'nin senden hoşlanması
neden bir sonuca varmadı. Amy?
Vin: Evet, niye daha ciddi bir şeye dönüşmedi ki? Biz tekrar bir araya geldik
falan da değildi. Sen ondan sonra kimseyle de çıkmadın. En azından bizim okuldan
biriyle.
Vin: Ama?
Jon: Eyvallah, Vince. (Ellerini havaya kaldırır)Ben buradayım. Bana bir şey
demek isteyen var mı? (ara) Amy?
Jon: Vince?
Vin: Evet, var. (Vin masadan kaseti alıp Jon 'a atar) Top sende Jon, senin yerine
konuşamam. (Jon kaseti elinde tutar. Sessizlik)
38
Jon: Benim gitmem lazım. (Jon gitmeye yeltenir, gitmeden önce Amy 'le göz göze
gelmeye küçük ve başarısız bir deneme yaparak... kapıyı açar)
Vin: Jon?
Jon: Ne?
Vin: Elindekini geri alabilir miyim? (Ara. Jon kaseti Vin 'e atar. Ara)
Jon: Hoşça kal, Amy. (Amy cevap vermez. Ara. Jon çıkar. Ara)
Vin: Neden?
Amy: Ne zaman?
Amy: Neden?
Amy: Ne yaptın?
Amy: Neyi?
Amy: Ne?
Amy: Öyle yaptıysa bile, kasete kayıtlı bir itiraf son istediğim şey olurdu.
39
Vin: Neden bahsediyorsun? (Amy gitmeye yellenir)
Amy: Eve.
Vin: Ne?
Amy: Etmedi. (ara) Sen sadece kendini daha iyi hissettirmeye çalışıyorsun. (Ara.
Kapı çalınır. Ara. Vin kaseti pantolonunun cebine geri koyar. Kapıyı açar. Jon oradadır. Jon
ikisine bakar. Ara)
Jon: O
Vin: Neden?
Jon: İçimden geldi. (ara) Vince bizi iki dakika yalnız bırakır mısın?
40
Jon: Evet.
Vin: Yooo.
Jon: Nedenmiş?
Vin: Neden?
Vin: Ne?
Jon: Nasıl?
Amy: Tamam
Vin: Valla umurumda değil. Hiç bir yere gitmiyorum. (Vin kollarını ovuşturup,
oturur. Aralar)
Vin: Ne için?
Jon: Vince.
Vin: Ne?
Jon: Sus. (ara, Amy’ye) Özür dilemek istedim. (ara) Ne kadar anlamı olursa (ara)
Üzgünüm. Gerçekten, içtenlikle söylüyorum, hakikaten üzgünüm.
Amy: Ne için?
41
Jon: Lise son biterken olan mevzu, Vince’in demin beni konuşturmaya
çalıştırdığı.
Jon: Evet
Jon: Evet.
Amy: Evet.
Jon: Evet
42
Jon: (ara) Bütün bu olayın başlamasının tek nedeni, Vince ’in deminki
konuşmalarımızı kaydetmesi.
Jon: Evet.
Amy: Neden?
Jon: Neden?
Amy: Neden?
Amy: Ha.
Amy: Hayır.
Jon: Biliyorum.
Amy: Neden?
43
Jon: Çünkü demin itiraf ettim.
Jon: Evet.
Amy: Ne dedin?
Amy: Eğer seni suçlayan biri yoksa, itirafının da bir anlamı kalmaz.
Vin: Jon?
Jon: Ne?
Jon: Evet!
Amy: Hayır.
Jon: Amy?!
Amy: Ne?
44
Jon: Bilmiyorum ama, geçiyorsan, yapacak daha önemli işlerim var.
Amy: Ne zaman?
Jon: O zaman.
Amy: Yattık.
Jon: Amy.
Amy: Ne?
Jon: Evet?
Jon: Ne demek?
45
Jon: Olur.
Amy: (ara) Yoksa sadece kıskanç olduğun için mi. (ara) Çok kenedimi beğenmiş
gibi mi konuştum?
Jon: Biraz.
Amy: Neden? Sevmiştim seni. (ara) O gece sana tamamen aşıktım. (ara) Sen beni
seviyor muydun?
Vin: Aynen.
Amy: Bilmem, zaten seni doğru olarak yargılama sicilim son derece zayıf. (ara)
Son söz senin olsun diye döndün belki de. Kayıtta olan hoşuna gitmedi, ve söylediklerini
nasıl daha zarif bir şekilde ifade edebileceğini görmek için geri geldin.
Jon: (ara) Geri gelmemin nedeni özür dilemek, ve seni temin ederim ki bunda
hiçbir sahtelik yok. Gerçekten üzgünüm
Jon: Evet.
46
Jon: Ben gitsem.
Vin: Neden?
Jon: Vin!
Vin: Ne?
Vin: Amy?
Amy: (Vin ’e) Zaten, ne oldu da sen herhangi bir şey olduğunu düşünüyorsun?
Amy: Evet.
Amy: Neden?
Vin: Çünkü Jon’la yatmanın sebebi başka ne olabilir ki, güya benle çıkıyor
olduğun bir dönemde?
Vin: Tamam ama, biz hiç yatmamışken bile... Jon'la ne halt etmeye yattın?
Jon: Ben gidiyorum. (Vince 'e) Yarın görüşürüz belki. Amy, üzgünüm. Şu anda
bunu duyabilecek bir yerde olmadığın için de üzgünüm. (ara) Umarım iyi bir hayatın
olur. (Jon kapıya gider)
Jon: Neyi?
47
Amy: Şu anda bunu duyabilecek bir yerde olmadığımı.
(Jon, konuşmasını bitirir, sözleri de havada salınır bir süre. Jon, Amy 'i
düşündürmüştür. Cevap verecek gibi görünmez. Ara)
Amy: (ara. Görünürde sakin bir şekilde) E yani olsan iyi olur. İnşallah
yaptıklarından dolayı geberip cehenneme gidersin, cehennem yoksa da can çekişe çekişe
ölürsün ve inşallah kızgın bir demir parçasının sana girip bağırsaklarını parçalaması,
damağında kalan son tad olur. Ve en sonunda ölüp de kasların liğme liğme olduğunda
umarım ki son nefesini her tarafından çıkan kanlarla boğularak verirsin. (ara) Buna
benzer bir şeyler miydi istediğin? (cevap gelmez, ara… Jon 'a) Ne söylemimi istiyorsun,
bilmiyorum.
(Amy çantasından cep telefonunu çıkarır, sakin bir şekilde üç haneli bir numara
çevirir...)
Amy: (telefona) Alo... Saginaw, Motel 6, 32 numaralı odaya bir ekip göndermenizi
rica edecektim. Odada oldukça yoğun miktarda yasadışı madde bulunmaktadır....
Kokain galiba... Evet... Ha ayrıca buradaki iki baydan birinin sicilini araştırmak
isteyebilirsiniz, Jon Saltzman S-a-l-t-z-m-a-n - muhtemel bir tecavüz... Evet. Teşekkür
ediyorum. (Amy telefonu kapatıp çantasına geri koyar. Ara. Jon ve Vin, Amy
bakmaktadırlar.) (ara) İstiyorsanız kaçmaya başlayabilirsiniz.
Amy: Bu bölgede polisin ortalama gelme süresi 4 dakika. Bütün ülkenin en hızlı
polis teşkilatı burada.
48
Amy: O sana kalmış.
Jon: Kaçmayacağım.
Amy: Şiddetli cinsel taciz için geçerli değil o (ara) Bilmiş ol.
Vin: (ara) Bir parça kokain için içeri tıkılmaya hiç niyetim yok.
Amy: Sonra görüşürüz herhalde Vincent. (Vin ne yapacağını bir süre bilemez,
kalan kokaini de poşete geri koyup cebine tıkıştırır.) Sana zahmet şu kaseti bırakıver (ara)
Ki polis amcalara vereyim. (Ara; Vin ne yapacağını hiç bilemez)
Amy: Evet. (Vin Jon 'a bakar) Onun iznine ihtiyacın yok.
Amy: İyi o zaman, ben burada durup onlara kendim söylerim. (Ara; Vin kapıya
doğru hareket eder; durur, dönüp Jon 'a)
Vin: Niye?
Jon: N ‘olacakmış?
49
Vin: Hadi sende gel.
Jon: Olmaz.
Vin: Dangalaklık yapma oğlum, tutuklanacaksın. (Ara... Jon kıpırdamaz) (Amy 'ye)
Bu mudur yani istediğin?
Vin: Ne?
Jon: Sağol.
Vin: Ne için?
(Vin kapıya doğru yürür ama sonra durur. Giderse vicdanıyla hesaplaşamayacağının
farkındadır, nihayetinde Jon 'u bu duruma sokan odur.)
(Plan değiştirerek aceleyle kokain torbasını cebinden çıkarır, ve çantasından koca bir
esrar torbasını çıkartır. İki torbayı alıp banyoya gider. Tuvalet sifonun sesi duyulur. Bir süre
sonra elleri boş çıkar ve masaya gidip kokain kalıntılarını temizler. Bu sırada Vin büyük bir
rahatsızlık ve sinir hissetmektedir. Pencereye gidip dışarı bakar. Bir iki dakikası olduğunu
anlayınca cebindeki kaseti çıkartıp bir an için Jon 'a bakar ve sistemli bir şekilde kaseti ikiye
bölüp bandı çıkartır. En sonunda yatağa oturur. Neredeyse bir dakika boyunca sessizlik olur
ve birbirlerini merakla ve dikkatle tartarlar. Ve, Vin 'in kafasında yavaşça bir düşünce
belirir.)
Amy: Hayır.
Amy: Pardon.
Amy: Öylesine.
50
Vin: Sen kafayı yemişsin.
Vin: (ara) ... Eyvallah, o mala ben kaç para verdim biliyor musun?
(Ara... Amy ayağa kalkar ve Jon 'u uzun bir süre süzer.)
Jon: Sağol.
(Aralar. Jon ve Vin sessizce otururlar. Vin bir şey söyleyecek gibi olur ama vazgeçer.
Aralar...)
- THE END -
51