You are on page 1of 13

Milli Azərbaycan Tarixi Muzeyi

National Museum of History of Azerbaijan

Əhməd bəy Ağaoğlunun anadan olmasının 150 illiyinə


həsr edilmiş Beynəlxalq Simpoziumun
M ATERİALLARI
Bakı, 2-3 oktyabr 2019-cu il

LECTURES
of International Symposium dedicated to the 150th
anniversary of the birth of Ahmed bey Agaoglu
Baku, 2-3 October, 2019
Əhməd bəy Ağaoğlunun anadan olmasının 150 illiyinə həsr
edilmiş Beynəlxalq Simpoziumun materialları (Bakı, 2-3 oktyabr
2019). Tərtibatçı: F.R.Cabbarov. Bakı: Elm və təhsil, 20l9, s.

Lectures of International Symposium dedicated to the 150th


anniversary ofthe birth of Ahmed beyAgaoglu (Baku, 2-3 October,
2019). Composer: F.R.Jabbarov. Baku: Elm ve tehsil, 2019, ... p .

ISBN
Ali Asker
Doç.Dr., Karabük Üniversitesi İİBF
Uluslararası İlişkiler Bölümü, öğretim üyesi

PEYAMİ SAFA’NIN KALEMİNDEN AHMET BEY


AĞAOĞLU PORTRESİ

Türk düşünce hayatına damgasını vurmuş büyük mücadele


adamı Ahmet Bey Ağaoğlu üzerine çok sayıda araştırma
yapılmıştır. Bu çalışmalarda Ahmet Bey’in şahsiyeti ve düşünce
yapısı farklı yönleriyle ele alınmıştır. 20. yüzyılın başlarında
Ahmet Bey Ağaoğlu’nun, Osmanlı ve Rus imparatorluklarında
ve ayrıca Azerbaycan ve Türkiye cumhuriyetlerinde gelişen
önemli olaylara iştirak etmiş olan çok yönlü siyasi, ilmi ve içtimai
faaliyetleri onu olgun bir düşünce ve mücadele adamı olarak
karakterize etmektedir. Ahmet Bey Ağaoğlu’nun sahip olduğu
derin entelektüel potansiyel dürüst aydın duruşu ve mücadeleci
kişiliği ile bütünleşerek ona 20. yüzyılın Türk düşünürleri
arasında kendine özgü bir yer kazandırmıştır. Yaşadığı muhit ve
içinde bulunduğu olaylar Ahmet B ey’in düşünce ve faaliyetlerini
şekillendirirken önemli misyonlar üstlenmesini sağlamıştır.
Yaşadığı dönemdeki olaylarla bir şekilde bağlantısı bulunan
Ahmet Bey’in düşünceleri; kendisinin de içinde yer aldığı
dönüşümlere bağlı olarak değişkenlik göstermiştir. Bu değişkenlik
Ahmet Bey Ağaoğlu’nu, düşünce yapısı itibariyle istikrarsız
bir şahsiyet olarak tanımlamaya sebebiyet vermez. Bilakis, bu
özellik onun, zamanın nabzını yakalayan, gelişmeleri derin
zekasıyla tahlil eden, bu doğrultuda misyon üstlenip hareket eden
bir şahsiyet olduğunu gösterir. Ahmet Bey Ağaoğlu’nun hayatı,
faaliyetleri ve düşüncelerini konu alan çok sayıda kitap, makale,
anı vs. yazılmış ve şahsiyeti araştırma tezlerine konu olmuştur.
Ahmet Bey Ağaoğlu hakkında yazılan yazılar içinde Türk
Edebiyatının en renkli simalarından olan Peyami Safa’nın hacim
itibariyle küçük, fakat içerik bakımından zengin iki yazısından
bahsetmek isabetli olacaktır. Peyami Safa bu yazılarında Ahmet
B ey’i kaybetmenin üzüntüsünü dile getirirken onun hayatını,

----------------------------- 434 -----------------------------


faaliyetlerini ve düşüncelerini son derece başarılı bir şekilde
toparlamıştır.
Şunu da belirtelim ki yazar ve düşünce adamı Peyami Safa’nın
da hayatı, faaliyetleri ve eserlerini konu alan çok sayıda tez, kitap ve
makale yayımlanmıştır. Bu araştırmaların birçoğu, yazarın eserleri
ve görüşlerini değişik yönleriyle ele almakta ve eleştirel bakış
açısıyla irdelemektedir (4, s.253-263). Atatürk Kültür Merkezi
tarafından yayımlanan Erdem Dergisinin (Sayı 62, 2012) sayısı
özel olarak Peyami Safa’ya hasredilmiştir. (Bkz: 11, s.141-147).
Peyami Safa Nisan 1889 (21 Mart 1315) tarihinde İstanbul’da
doğdu. Babası dönemin tanınmış şairlerinden olan İsmail
Safa Bey, Trabzonlu şair Mehmet Behçet Efendi’nin oğludur.
Ayrıca amcası Ahmet Vefa şair, diğer amcası Ali Kämil Akyüz
de tanınmış bir yazardır. M uhalif hareketlere iştiraki nedeniyle
İsmail Safa Bey II. Abdülhamid döneminde Dahiliye Nezäreti’nin
29 Nisan 1900 tarihli yazısı ile bir anlamda sürgün olarak, Sivas’a
tayin edilmiş, 21 Mart 1901’de burada vefat etmiştir. (7) Babasını
kaybettiğinde Peyami iki yaşındaydı. Hayatı hastalık, fakirlik ve
türlü meşakkatlerle geçen Peyami Safa’nın bir yazar ve düşünce
insanı olarak yetişmesinde yaşadığı zorlukların ve bulunduğu
ortamın büyük etkisi olmuştur. Yıllar sonra Peyami Safa, 3
Kasım 1959 tarihli Tercüman Gazetesinde yayımlanan “Gençlere
Söylemek İstediklerim “başlıklı yazısında şöyle yazacaktır: “Ben
iki yaşımda babasız kaldım. Bütün çocukluğum ve gençliğim
korkunç bir hastalığa ve fakirliğe karşı mücadele içinde geçti.
Kimsesiz, sıhhatsiz, parasız ve tahsilsiz kaldım. Orta 3 ’ten
yukarı okul görmedim. Hastalık, cehalet ve sefalet ejderleriyle
boğuştum. Aranızda hastalara, fakirlere, kimsesizlere hitap
ediyorum: Sizin kırbaçlayıcı, koşturucu, çalıştırıcı ve yaratıcı
yoksulluk gibi bir häminiz (koruyucunuz) ve dostunuz var. O, sizi
her türlü başarısızlık, sıhhatsizlik, himayesizlik ve kültürsüzlükten
koruyan bir enerji kaynağıdır. Kendinizi zengin ve arkalı farz
ediniz. Öyle çalışınız. Aldanmayacaksınız. İstediğiniz her şeyi
elde edeceksiniz, sırtınız yere gelmeyecek.”
Peyami Safa derin entelektüel zekaya, müthiş gözlem ve
yorum yeteneğine sahip, Türkçeyi tüm güzelliği ve incelikleriyle

435 ••
kullanan, kendisini sürekli geliştiren, düşünen ve düşündüren
bir yazardır. Yusuf Ziya Ortaç şöyle yazar: “Türkiyemiz, kendi
kendisini yetiştirenlerin vatanıdır. Ama hiç kimse Peyami
kadar kendi kendisini yetiştirmemiş, yetiştirmekten de fazla
yaratmamıştır.... Olmayan parasını; ekmekten, kravattan çok
kitaba vermiştir. Her türlü kitaba’’. (6. Naklen: 4, s. 198-199)
Peyami Safa büyük enerji ve yazıp yaratma aşkıyla sürekli bir
arayış içinde bulunan bir düşünce adamıdır. Nevzat Köseoğlu’nun
Peyami Safa ile ilgili değerlendirmesi onu tanımlamak açısından
son derece isabetlidir: “PeyamiBey ne mektepte, ne de medresede
düzenli bir eğitim alamamıştı; kendi kendini yetiştiren bir yazar
olarak ortaya çıkmıştı. Avrupa’y a da gitmemişti. Ama taşıdığı
büyük hayat enerjisi, onu, kitaplar yoluyla Avrupa düşüncesini
en iyi bilen, değerlendiren, Batının zevk seviyesine ve ölçülerine
sahip bir düşünür yapabilmişti. Taklitçi değil seçici ve eleştirici
idi. Peyami Bey bu birikimi ile kendi dünyamıza baktı ve Yahya
Kem al’in düşündüğü aydınlarımızdan biri oldu.” (5, s.125-132).
Kırk üç yıl boyunca hiç durmadan, sanat, edebiyat, felsefe,
psikoloji, sosyoloji gibi çeşitli alanlarda yazan, yazmakla
kalmayıp edebiyat ve siyaset alanında derin polemikler yaratan
Peyami Safa 1961 yılında vefat etmiştir.
Peyami Safa Mayıs 1939’da Ahmet Bey Ağaoğlu’nun ölümü
üzerine Cumhuriyet Gazetesinde, kısa aralıklarla iki yazı
yazmıştır. Yazılarından ilki, 20 Mayıs 1939 tarihinde yayımlanmış
olup, kendisinin de ifade ettiği gibi alelacele kaleme alınmıştır.
Keza yazar “Böyle bir anda ve böyle bir sütunun çerçevesine
onun portresini zedelemeden sığdırmak imkanı olmadığı için,
kendisinden, kendisine layık bir tebcil ve tahlil hacmi içinde,
şüphesiz ki bahsedeceğim. ” demektedir. Babasından sonra, “en
yakın alaka derecesiyle” sevdiği insanlardan olarak tanımladığı
Ahmet B ey’in ölümü Peyami Safa’yı pek üzmüştür ki bu elim olayı
ömrünün “sayılı büyükkederlerinden biri” olarak tanımlamıştır.
Peyami Safa, Ahmet Ağaoğlu’nun canını sıkan, ruhunu inciten
şeyin anlaşılmazlık olduğundan dert yanar ve şöyle der: “Ahmet
Ağaoğlu, uzak bir Türklük äleminde doğmuş olmanın ağır ruh
azalarıylayüklü mesafe kaderi içinde üstelik bir de orta idraki aşan

•• 436 ••
büyük bir şahsiyet çapına sahip olduğu için, yazılarıyla ve siyası
hayatıyla az anlaşılmış bir insandı. Her müstesna ruh gibi, o da bu
ortaidrakinyanlıştefsirineuğramışolmanınkahrıiçindeöldü.”. (8)
Ağaoğlu hukukçu, milletvekili, siyasetçi, yazar, gazeteci,
müsteşrik, tenkitçi, üniversite hocası kimliklerinin yanı sıra
bir düşünce adamıdır. Bu kimliği diğer görev ve vasıflarının
üstündedir. Keza siyasetin içinde bulunmasına rağmen
kariyer edinmek uğruna çabalamamış, savunduğu görüşlerden
vazgeçmemiştir. Bu yüzden siyasi arenada başarısız birisi olarak
tanımlanması hak etmediği bir değerlendirmedir. Zira Ahmet Bey
Ağaoğlu’nun siyasi manevralarla kariyer edinmek gibi bir kaygısı
da yoktu (3, s.146). Ahmet Bey, mütefekkir olduğu için her zaman
düşüncelerini akıl süzgecinden geçirir, muhasebesini yapar,
bazen de mücadeleci bir tavır alır ve doğruları savunmak için her
türlü tartışmaya girerdi. Peyami Sefa Ağaoğlu’nun bu özelliğini
şu cümlelerle ifade eder: “...Ağaoğlu, bütünfikirlerini, mücerret
mefhum kabından dışarı taşıran bir iç ateşiyle ısıttığı için,
tesirsiz, aksülamelsiz ve kavgasız ilmı düşüncenin soğuk mermer
yatağında rahat edemiyor, son zamanlara kadar, hiç olmazsa
dostlarıyla münakaşa etmek için, sık sık yerinden fırlıyordu.
Münakaşa terbiyesine ve müsamahasına alışmamış muhitlerde,
Ağaoğlu, huysuz, bedbin, menfi görünmeğe mahkumdu.”(8)
Ahmet Bey’in genç yaşta geleneksel Müslüman toplumu olan
Azerbaycan’ın ardından Avrupa’nın yenilikçi, devrimci, hak ve
hürriyet mücadelesinin öncülüğünü yapan Fransa’ya gitmesi,
birbirine zıt olan iki uç sosyal muhit arasında yer değişmesidir.
“En koyu Şark memleketlerinden birinde doğmuş, çocukluğunu ve
ilk gençliğini yaşamış, en koyu Garp memleketlerinde okumuş”
bu değişime ayak uydurmak, hızlı dönüşüm yaşamak kuşkusuz,
kolay olmamıştır. Peyami Safa bu “yer değişme” olayına
dikkatimizi çekerek Ağaoğlu şahsiyetinin düşünsel evrimini,
hatta devrimini bu olaya bağlamaktadır: “Bu iki dünya arasındaki
müthişfarkın idrakini beş duyusunun şahadetiyle tamamlamıştır...
Bu farkı senelerce teneffüs ederek, senelerce yaşayarak anlamıştı.
Kafasının içinde ilk mana harbi ve fikir katliamı oradan başlar:
Karabağ’ın ahundları ve Paris’in profesörleri arasındaki dünya

... 437 ..
görüşü farkı, Ahmet Ağaoğlu’na anavatanı Şarkla, kafa vatanı
Garp arasındaki mesafeyi büyük bir ruh dinamitiyle uçurmak
sevdasını verdi.” (9)
Ahmet Ağaoğlu’nun Azerbaycan’dan iltica etmesi, maalesef
hayatı boyunca anlamsız sitemlere ve üzüntüye maruz kalmasına
sebebiyet veren bir olaydı. Çekişme ve tartışmalar sırasında
argümanları tükenen rakipleri, garip bir şekilde onu bir “sığıntı”
olmakla suçlamıştır. Peyami Safa bu talihsizlikle ilgili “hiç
anlamıyorlar, ruhunun en bakir ve bir ırz kadar saklı tarafına
vurmuş oluyorlardı.” diyerek sitem eder. Peyami Safa, Ahmet
Ağaoğlu’nu “Paris’te veya Londra’da doğmuş en büyük fikir
adamı kadar zekä çevikliğine ve müsamahasına sahip” bir
düşünce insanı, aynı zamanda “Erzurum’da veya Konya’da doğ-
muş en milliyetçi Türk kadar da Türk” olarak karakterize eder,
Garp düşünce sistemini benimsemiş bu büyük şahsiyetin kendi
kimliğine sımsıkı bağlı olduğuna vurgu yapar. Türklüğe bağlılık,
Ahmet Bey’i; evrensel değerleri ve insan mefhumunu merkeze
koyan bir düşünce insanı olma özelliğinden uzaklaştırmaz. İlk
bakışta birbirinin zıttı olarak telakki edilen bu iki değer Ahmet
Ağaoğlu’nun düşünce ve ruh dünyasında bütünleşerek yeni
bir mana kazanır. Peyami Safa bu değerleri, yani Türklüğü ve
insanlığı bir “aşk” yüceliğinde görür: Türklük aşkı konusunda
Ahmet Bey koyu bir milliyetçi, insan aşkı konusunda ise koyu
bir demokrat ve liberaldi. Ahmet Ağaoğlu’nun “kafa ve ruh
mahremiyetine sokulanların” bu “iki büyük aşkla temas haline
geldiklerini” vurgulayan Peyami Safa; cevabı mazmununda
saklı bir soru sorar: “Onu Karabağ’ın ahund’ları (softaları)
arasından kaçırarak Petersburg’da ve Paris ’te okumaya, Fransız
gazetelerinde yazmaya, Meşrutiyetten düne kadar da karasevda
ile sevdiği Garp Türkleri arasında memleket davaları için
coşmaya ve didinmeye sevk eden bu iki aşktan başka neydi?” (8)
Peyami Safa’nın ikinci yazısı 24 Mayıs 1939’da
yayımlanmıştır. Bu yazı; “İnsanlar ve Fikirler” adlı sütunda
‘Ahmet Ağaoğlu’ başlığı altında yayımlanmıştır. Peyami Safa
yazısına; Ahmet Ağaoğlu’nun simasını bir ressam hassasiyetiyle,
son derece veciz, edebi cümlelerle ince ve ayrıntılı bir şekilde

438 ••
çizerek giriş yapar: “Ahmet Ağaoğlu, sustuğu zaman bile, iri
başının kitleli ve biçimli yuvarlağından, enli yüzünün keskin
oymalarından, çenesinin atik ve gergin duruşundan manalar
boşalan çok müstesna bir kafa teşekkülüne sahipti: Beyaz
saçların büsbütün esmerleştirdiği geniş, kabarık ve parlak bir
alın. Gözlerini daima gölge içinde bırakan, ileri doğru çıkık ve
kalın kaşlar içeri çekik, siyah, çevrildiği noktaya kırpılmadan
bakan ve üstüne kaşlarından düşen gölgeleri yırtan sivri, parlak
bakışlar. Yanlara ve arkaya doğru genişlemiş alnıyla bütün
çizgileri aşağıya doğru çekik yüzü arasında muvazene yapan
uzun ve ucu kıvrık bir burun. Ortası çukur, yuvarlak bir çene
üzerinde üst dudağı enli, toplu bir ağız. Gözlerin altından
çeneye kadar yanakları oyan, dudakların etrafını dolayan, girift
ve uzun keşideleriyle bütün yüzü dolaşan, kufı ve talik yazılar
kadar güzel, sık ve keskin çizgiler. ” (9)
Yazar, bu ince tasvirin hemen ardından Ahmet Ağaoğlu’nun
fiziksel yapısıyla hal ve hareketleri arasında sağlam bir bağlantı
kurar: “Daima renkli ve titrek, içinde büyük ruh parçaları yüzen
dalgalı ve köpüklü ses. Başı öne doğru sıçratan ve omuzları
ileriye doğru sallayan mücadele hummasıyla ifratları önlemek
isteyen akıl disiplini arasında, bir muvazene medd-ü cezri. Şah-
siyetinin bütün tezatlarını ayarlayarak hassasiyetine düzen
veren bir vakar, müsamaha, centilmen terbiyesi.” (9)
Son derece yetenekli bir yazar olarak Peyami Safa, Ahmet
Ağaoğlu’nun şahsiyetinde bütünleşen tezatları, daha doğrusu
ikilemleri maharetle tespit ve tasvir etmektedir: “İhti-
yar olduğu halde coşkun, teslimiyetsiz ve mücadeleci; başı
yorgun ve biraz öne düşük olduğu halde enerjili, dinç ve ha-
reketli; yüzü çok buruşuk ve çizgileri çok sert olduğu halde
ifadesi çok taze ve çok sevimli; karakteri septik ve müstehzi
olduğu halde fikirleri sabit ve imanlı; yerine göre çok
hırçın ve yırtıcı olduğu halde rikkatli ve büyük merhamet
sahibi; mizacı otoriter olduğu halde akidesi liberal..”(9)
Bu tezatların ortaya çıkmasıyla düşünce ve eylemlerinin
müterakki bir çizgi üzerine geliştiğini sadece Peyami Safa gibi
derin analiz kabiliyeti ve entelektüel bakış açısına sahip bir

... 439 ..
aydın görebilirdi: “Ruhunun fe za sın d a her an büyük küreler
çarpışıyor ve ona bu diriliği, bu coşkunluğu ve tazeliği
veren tezatları sertleştiriyordu. ”(9)
Her bir hareket ve düşünce insanı gibi Ahmet Ağaoğlu da
kuşkusuz, doğup büyüdüğü, eğitim aldığı ve yetiştiği muhitin
şartlarından ciddi şekle etkilenmiştir. Diğer taraftan, Ahmet
Ağaoğlu’nun genetik kodlarında yatan sıra dışı özellikleri, sert
ve mücadeleci karaktere sahip bir eylem ve fikir adamı olarak
tanıtıyor bize. Çoğu zaman bu özellikleri; onun karşısında yenik
düşen, argüman bulamayan rakipleri için Ahmet Ağaoğlu’nun
“bozuk denebilecek kadar İsta nbul teläffuzundan
a yrıldığı” şivesi tutunacakları bir daldı.
“İhtiyar olduğu halde coşkun, teslimiyetsiz ve mücadeleci”
kişiliği Ahmet Ağaoğlu’nun genç veya ihtiyar olmasıyla ilgili bir
özellik değildir. Keza onun her yaşta ilkeli duruşunu sürdürdüğünü
görebiliyoruz. Çok önceleri, ana yurdu Azerbaycan’da;
eğitimde, halkına hizmette, cehalete karşı mücadelede ve
Ermeni saldırganlığının önünü kesmede olgun, cesur, yılmayan,
teslimiyetsiz ve mert kişiliği ile tanınmıştır. Rusya’da karşılaştığı
haksızlık nedeniyle uğradığı “başarısızlığın” ardından, dil
bilmediği halde, büyük bir cesaretle, Avrupa’ya, Fransa’ya yola
çıkan Ahmet Bey Sorbonne Üniversitesi’nin öğrencisi olarak
kısa sürede parlamış, doğup büyüdüğü, “ana vatanı” Şarkla,
eğitim için geldiği “kafa vatanı” Garp arasındaki tezat bu iki
muhit arasındaki “büyük bir ruh dinamitiyle uçurmak sevdasını”
vermişti. Ahmet Bey Ağaoğlu’nun davası kuvvetli bir düşünce
yapısına ve ilmi esaslara dayanır: “Bu dinamitin terkibinde büyük
miktarda ilim ve büyük miktarda ideal olmak läzım geldiğini pek
erken anlamıştı. Bu ilmi kazanmak için Sorbonne da tarih vefiloloji
okudu. Kendi yurdunun fikirlerini ve akidelerini tetkik etti.” (9)
Memleketine döndükten sonra halkının aydınlanması için
verdiği mücadele, Ermeni saldırganlığına ve onları himaye eden
Çar yönetimine karşı cesur çabası, onun “coşkun, teslimiyetsiz ve
mücadeleci” kişiliği ile tam şekilde örtüşmektedir. 20 Şubat 1906
tarihinde Tiflis’te Kafkasya Genel Valisi Vorontsov-Daşkov’un
himayesindeki Ermeni-Müslüman barış görüşmelerinde

... 440 ..
Müslüman grubunun en aktif üyesi Ahmet Bey idi. 20-28 Şubat
tarihleri arasında gerçekleştirilen tüm oturumlarda Ahmet Bey
grubun sözcüsü olmuş, Kafkasya’da Ermenilerin Müslümanlara
karşı başlattıkları mezalim ve terör olaylarının çığ gibi
büyüdüğünü, böyle bir durumda Çar yönetiminin olaylara
seyirci kaldığını, bazen de tahrik edici rol üstlendiğini cesaretle
söylemiştir (2, s.304).
Peyami Safa, Ahmet Ağaoğlu’nun tezatlarını Garp-Şark
ikilemi üzerinden çözümlemiştir. Peyami Safa’ya göre Ahmet
Ağaoğlu Şarkın Garptan farkını bu üç başlıkta açıklıyordu:
1) Gelişmemiş bir fert 2) Geri kalmış ‘adalet’ mefhumu 3)
‘Demokrasi’ olgusundan yoksunluk. Bu olguların üçü de birbirine
bağlıdır. Keza demokrasi olmadığı için adalet mefhumu geri
kalmış, fert inkişaf etmemiş ve hukuk müessesesi gerilemişti.
Ona göre Şark’ın geri kalmışlık hastalığından kurtuluşunun
tek çaresi “demokrasi” idi. Peyami Safa şöyle devam eder:
“Fakat meşrutiyetten sonra ikinci defa İstanbul’a gelince,
bütün hürriyetçileri şaşırtan hayal sukutu onu da bekliyordu.
Ne Abdülhamid’in h a l’ı, ne m eb’usan ve ayan meclisleri, ne
de İttihat ve Terakki- Hürriyet ve İtiläf fırkaları arasındaki mü-
cadele, o devrin büyük millı feläketlerine mäni olamamıştır.
Kusur demokraside değil, belki tatbikindeki müthiş beceriksiz-
likte idi. Fakat Balkan harbine doğru, Ahmet Ağaoğlu da bütün
Türk milliyetçileri gibi davanın yalnız siyası değil, daha derin
sosyal kökleri olduğunu anladı. Kendisi de uzak ve esir bir
Türk dünyasının çocuğu olduğu için daha iyi anladı ki davanın
mihveri ‘insanlıktan çok evvel ‘Türklük’tür.” (9).
Peyami Safa, Ahmet Bey Ağaoğlu’nun Batıcı görüşlerinde,
dönemin liberalcilerinden farkını ince bir çizgiyle ayırmaktadır.
Ahmet Bey Ağaoğlu Avrupa demokrasilerinin çifte standardını,
kendi milletlerine karşı adil, diğer milletlere karşı sömürgeci ve
emperyalist karakterinin farkındadır. Bu yüzden, Batı; “kendi
sermayesini korumak için Türk milletini istismar davasından
vazgeçmez.” Avrupa’nın istismarcı karakteri ve başka halklar
üzerinde emperyal ve sömürgeci politikalarıyla ilgili Ahmet Bey
Ağaoğlu’nun dikkati çektiği çok önemli bir husus da “istismara

... 441 ..
uğrayan milletlerin aczi”dir.
Panislamist, demokrat, liberal Ahmet Ağaoğlu’nun Türkçü
karakteri, İstanbul’daki faaliyetlerine bağlı olarak gelişiyor,
“Türk Yurdu’nda, bir yandan, Süleyman N azif gibi yaman
Osmanlı bayraktarlarını muvaffakiyetle tepeliyor, bir yandan
da Türk tarihinin Osmanlı çerçevesi dışındaki kaynaklarını
Türk gençliğinin önüne boşaltıyor” olması onun tezatlı şahsiyet
olduğuna delalet etmez. Bilakis, bu tezatlar; zamanın ve olayların
nabzını iyi yakalayan, dönüşüm ve değişimlerin kökünde yatan
sebepleri derinden idrak eden, tehdit ve tehlikeyi doğru kavrayan bir
aydının düşünce evrimine vesiledir. Peyami Safa’nın vurguladığı
gibi Ahmet Ağaoğlu gerek milliyetçi ve Türkçü düşüncelerinde
gerekse insaniyetçi ve demokratlığında son derece geniş bir bakış
açısına sahiptir. O, milliyetçilikte “Hüseyinzade A li’nin, Yusuf
Akçura’nın ve Ziya Gökalp’ın Türkçülüğü anlayıştaki müşterek
ideallerine sadıktı.” (9)
Ağaoğlu, “millı mücadele ve inkılap yıllarında Halk Partisinin
en hararetli ideoloğu” olmuştur. Ankara’da Matbuat ve İstihbarat
Umum Müdürü, Anadolu Ajansı Müdürü ve Hakimiyet-i Milliye
Başyazarlığı gibi birkaç görevi birden üstlenmiştir.
1930’laradoğruCumhuriyetininşasürecindeizlenenpolitikalar
Ahmet Ağaoğlu’nun düşünce hayatıyla bir tezat oluşturur. Bu
dönemde Ahmet Ağaoğlu’nun rol ve yön değişikliği; kendi
ilkelerine sadık kalan, düşüncelerinin yaşananlarla uyuşmadığı
bir ortamda ilkeli bir mütefekkirin ve entelektüel dürüstlüğü ile
tanınan bir aydının sağlam duruşundan kaynaklanıyor. Ahmet
Bey Ağaoğlu; Mustafa Kemal Paşanın teşvik ve desteğiyle,
yakın arkadaşı Fethi (Okyar) Bey tarafından 12 Ağustos 1930
yılında kurulmuş olan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın (1; 13)
düşünsel anlamda önderiydi. Partinin program ve tüzüğünün
hazırlanmasında önemli katkıları vardı. Fakat partinin kısa sürede
halk içinde popülaritesinin artarak çok sayıda taraftar bulması,
birçok yerde devrim ve laiklik aleyhine gösteriler yapılması
cumhuriyet rejimine karşı tehdit olarak değerlendirilmiştir.
Bu gelişmeler üzerine 17 Kasım 1930’da Parti, kendi kendini
feshetmiştir. Devam eden süreçte yol arkadaşlarından farklı

•• 442 ••
olarak Ahmet Bey Ağaoğlu Cumhuriyet Halk Fırkasına geri
dönmemiştir. Peyami Safa’nın tabirince Serbest Fırkanın
teşekkülü ve ifläsı onun son ümitlerini alevlendirip söndürmüş,
“bilhassa o tarihlerde, memleketin birçok münevverlerinde ve
gazetelerinde demokrasiye karşı senelerce süren bir yaylım ateş
başlamıştı.” (9)
Ahmet Bey, 1931 yılında vekilliğinin sona ermesiyle birlikte
İstanbul’a taşınmış ve Darülfünun’da hukuk dersleri vermeye
başlamıştır. Ayrıca Akın Gazetesinde yazarlık faaliyetine devam
etmiştir. 1930’ların devletçi ve otoriter ortamının elverişsizliği
nedeniyle liberal düşünceyi savunan Akın Gazetesinin ömrü
uzun olmamıştır (12). 1933 tarihinde Darülfünun’da değişiklik
yapılarak bu eğitim kurumu İstanbul Üniversitesi olarak yeniden
düzenlenmiş, bu düzenlemenin ardından emekli edilmiştir (10).
Hayatı mücadelelerle geçmiş büyük mütefekkir Ahmet Bey
Ağaoğlu 19 Mayıs 1939 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir.
Peyami Safa’nın, kıymetli büyüğü olarak gördüğü Ahmet
Ağaoğlu’nun mücadele dolu hayatına hasrettiği bu kısa ve
özlü makalesi kuşkusuz ki büyük mütefekkirin düşünce ve
faaliyetlerinin bazı yönlerine ışık tutabilmiştir. Yazarın kendisinin
de ifade ettiği gibi “...bu makaleye ne Ağaoğlu’nun bitip
tükenmez hamleler ve mücadelelerle dolu hayatını, ne de yarım
asırlık makalelerini ve kitaplarını dolduran fikirlerini sığdırmak
mümkündü. Bu satırlar, belki onun büyük şahsiyetine layık bir
monografiye küçük bir başlangıç hizmeti görebilir. Ağaoğlu’nun
hayatında ve eserlerinde saklı dersleri keşfetmek için atılacak
adımların birincisi bile bu değildir. ”
Her ikisinin de ruhu şad olsun!

Kaynakça

1.Ağaoğlu Ahmet, SerbestFırkaHatıraları, İletişim Yayınları,


İstanbul 1994.
2. Asker Ali, “Ermeni Sorunu”, Kafkasya Aydınları ve
Değişmeyen Gerçekler, İçinde: Ermeni Sorununa
Disiplinler Arası Bakış (Editörler: Hasan Celal Güzel,

... 443 ..
Kemal Çiçek, Bestami S. Bilgiç), Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara 2017 (ss. 293-308), s. 304.
3. Asker Ali, Ahmet Ağaoğlu’nun Hayatı ve Düşünceleri,
İçinde: Türkiye ile Türk Dünyası Arasında Bir Köprü: Yavuz
Akpınar (Editörler: Nazim Muradov, Yılmaz Özkaya),
Bengü Yayınları, Ankara 2018 (ss. 135-148), s. 146.
4. Güvenir Murat, Peyami Safa Üzerine, Ankara Üniversitesi
SBFDergisi, Cilt: 44, Sayı: 1, 1989 (ss. 253-263).
5. Köseoğlu Nevzat, Türk Düşünce Hayatında Peyami Bey,
Erdem , Sayı 62, 2012, (ss. 125-132).
6. Ortaç Yusuf Ziya, Bir Varmış, Bir Yokmuş-Portreler,
İstanbul, Akbaba Yayınevi, 1960.
7. Safa İsmail, TDV İslam Ansiklopedisi
8. Safa Peyami, Ahmet Ağaoğlu, Cumhuriyet, 20.05.1939.
9. Safa Peyami, Ahmet Ağaoğlu, Cumhuriyet, 24.05.1939.
10. Shissler A. Holly, İki İmparatorluk Arasında Ahmet
Ağaoğlu ve Yeni Türkiye (Çev.: Taciser Ulaş Belge), Bilgi
Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2005.
11. Şen Can, Peyami Safa Hakkındaki Kitap ve Tezler, İçinde:
Vefätının 50. Yılında Peyami Safa Kitabı, (Editörler: Selim
Altıntop, Rıza Bağçı, Can Şen), Celal Bayar Üniversitesi
SosyalBilimler Enstitüsü, Manisa 2012, (ss. 141-147)
12. Uyar Hakkı, Ağaoğlu Ahmet’in “Liberal Muhalif” Gazetesi:
Akın (1933), http://kisi.deu.edu.tr/hakki.uyar/yayinlar3.
html#_ftn4
13. Yetkin Çetin, Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı, İstanbul
1982; Çetin Yetkin, Atatürk’ün Başarısız Demokrasi
Devrimi:Serbest CumhuriyetFırkası, 2.Baskı, İstanbul1997.

.. 444 **

You might also like