You are on page 1of 7

Mehmet Can Ünal

92200002402
René Maunier’in Kent Kuramı;
Maunier çalışmasının başında kendisine kadar gelen ve kent tek bir faktöre bağlı
olarak açıklamaya çalışan kent teorilerini ele alarak bu teorilerin kenti açıklayabilmek
açısından çok basit kaldıklarını ve bunların ancak tarih içindeki belli zamanlardaki ve belli
toplumlardaki kent tiplerini açıklayabileceğini ifade etmiştir. Maunier tarihi gelişim içerisinde
kabilelerin bir araya gelmesiyle meydana gelen ilk kentlerden büyük sanayi kentlerine, Afrika
ve Asya’daki sanayileşmemiş kentlerden modern Avrupa ve Amerika kentlerine kadar tüm
kent tiplerini ele alacak bir teori ortaya koymak için çalışmalarına başlamış; Önce kentleri
farklılaşmış ve farklılaşmamış olmak üzere iki gruba ayırmış, sonra bunları da kuruluş süreci
ve kenti oluşturan unsurların içeriğine göre daha alt gruplara ayırmıştır. Bu bağlamda ilk defa
Maunier, kent ve kentleşme olayını neredeyse bütün çağ ve medeniyetleri içine alacak şekilde
geniş bir bakış açısından görmeye ve belli bir senteze, sistemli bir şehir tipolojisine ulaşmaya
çalışmıştır.
Maunier, bir kent tanımının ancak bütün kent tiplerinde bulunan niteliklere dayandığı
ve mümkün olduğu kadar değişmeyen unsurları içine aldığı takdirde sosyolojik bir tanım
olabileceğini savunmuştur ancak kentin içyapısına göre yapılacak bir tanım bu esaslara uygun
olabilecektir. Maunier’e göre en basit tanımlamayla kent, nüfusuna oranla coğrafi temeli dar
olan ve aileler, meslek grupları, sosyal sınıflar, mezhepler vb. çeşitli heterojen grupları içine
alan karmaşık bir yerleşme grubudur bu tanım ilk sosyolojik kent tanımı olarak kabul
edilmektedir.
Maunier teorisinde kentin fonksiyonları, meydana geliş tarzı ve kenti meydana getiren
unsurların içeriği olmak üzere üç çeşit ölçüt kullanmış ve ilk olarak kentleri farklılaşmış ve
farklılaşmamış kentler olarak ikiye ayırmıştır.
Sosyolojik manada ilk kent tanımını Rene Maunier “Şehirlerin Menşei ve Ekonomik
Fonksiyonu” çalışmasında yapmıştır. Maunier, kentin tek bir özelliğine göre yapılmış
tanımları üç başlık altında toplayarak tanıtır:
1- Morfolojik: Bu tanımlarda kent, köyden kütlesi yani gerek toprağın gerekse nüfusun
çokluğu bakımından ayrışır. Surlar ve kalelerle çevrilmiş bir yerleşme grubu olarak şehir köy
cemaatinden ayrılır. Şehirler doğumların azlığı ya da evlenme oranının yüksekliği yani
demografik unsurlar üzerinden tanımlanır. Maunier, söz konusu kriterleri sosyolojik manada
kenti tanımlamak için yeterli bulmaz.
2- Fonksiyonel: Kenti işlevleri üzerinden tanımlamak da yeterli değildir. Zanaat fonksiyonu
olan; endüstri ve ticaret merkezi; değişim, tüketim ve endüstri merkezi; kendine has bir
hukuki fonksiyonu olan, meclisi ve belediye hukuku olan sosyal grup biçiminde yapılan
tanımlar da yalnızca belli şehir tiplerini açıklamaktadır.
3- Karma tanımlarda ise şehir, morfolojik ve fonksiyonel özelliklerinin bütünü olarak ifade
edilir. İnsanlar, fonksiyonlar ve yerler olmak üzere üç unsurdan oluşan tanımlar yapılmıştır.
Kaleler ve surlar, kiliseler ve ticaret merkezi, hem dini merkez, hem savaş zamanlarında
sığınılacak bir yer, aynı zamanda ticaret fonksiyonunu öne çıkarmakla birlikte Maunier,
karma tanımları da sosyolojik olarak yetersiz görmüştür. Maunier, bütün kent tiplerinde
bulunan ve değişmeyen ortak özelliklerin yanı sıra, kenti diğer yerleşim birimlerinden ayıran
temel unsurun içyapısından kaynaklandığını ifade eder. Bu noktadan hareketle; Kent,
nüfusuna oranla coğrafi temeli dar olan ve aileler, meslek grupları, sosyal sınıflar, mezhepler
gibi çeşitli heterojen grupları içine alan karmaşık bir yerleşme grubudur. Bu tanım, Maunier’
den sonra da birçok sosyolog tarafından benimsenmiş ve desteklenmiştir.

Farklılaşmamış Kent Tipi


Maunier’in fonksiyonları farklılaşmamış olmasına rağmen morfolojik açıdan parçalı
kent tipi olarak tarif ettiği farklılaşmamış kent, kentin bütün fonksiyonlarına sahip olan ve
mekân üzerinde ayrı bir yer işgal eden kısımlardan meydana gelmiştir. Farklılaşmamış kentler
temerküz ve karmaşıklaşma olmak üzere kendilerini meydana getiren olaylara göre iki ana
kategoriye ayrılmaktadır. Temerküz sonucunda meydana gelen kentler, karakteristik
özellikleri bakımından kendi içinde ikiye ayrılmaktadır:
1. Bu tip kentler, ilkel bir şekilde, karmaşık bir yerleşme grubunun geçici temerküzü
sonucunda oluşmuştur. Örneğin, Omaholarda, kabile yılın belli zamanlarında belli bir yerde
toplandığı ve bu yerde kabilenin her klanı ayrı bir yer aldığı için burası bir süre sonra bir kent
nüvesi olmaya doğru gitmiştir. Aynı şekilde, Eskimolarda görülen düzenli bir toplanma ve
dağılma ritmi de Maunier’e göre kentleşme olayının başlangıcı olmuştur.
2. Temerküz olayı sonucunda meydana gelen kent tiplerinden ikincisi ise daha üstün bir
şekilde devamlı bir temerküz sonucu köylerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu
şekilde meydana gelen kentler, zaman ve mekân bakımından birbirinden çok uzakta bulunan
cemiyetlerde görülmekte olup, yalnızca küçük ve ilkel kentleri değil yüksek medeniyetlerin
beşiği olmuş büyük kentleri de kapsamaktadır. Eski alman kentleri bu tip kenterin önemli
örneklerindendir.
Farklılaşmamış kent tipinin ikinci kategorisindeki karmaşıklaşma olayı sonucu, yani
ya daha önceden kurulmuş bir yerleşme grubunun bölümlere ayrılması ya da yeni kurulmuş
bir yerleşme grubunun eski bir yerleşme tarafından çekilmesi sonucunda meydana gelen kent
tipleri ise, kenti meydana getiren unsurların özelliklerine göre dörde ayrılmaktadır:
1. Birincisi, basit bir yerleşmenin yine basit bir yerleşme tarafından çekilmesidir. Bu kent tipi
bir köy, kale ya da tahkim edilmiş bir şatonun daha basit bir yerleşme grubunu kendine doğru
çekerek iki köy, bir köy ve bir şato, bir manastır ve bir köy şeklinde meydana gelen
birleşmelerden oluşmaktadır.
2. İkincisi, karmaşık bir yerleşmenin basit bir yerleşme tarafından çekilmesidir. Burada,
örneğin bir köy ya da bir şatonun kenti kendisine doğru çekmesi söz konusudur.
3. Daha gelişmiş ve karmaşık bir üçüncü kuruluş şekli ise basit bir yerleşmenin karmaşık bir
yerleşme tarafından çekilmesidir. Bu tip kentler, iki bölümden oluşan ana kentle, ona katılan
bir banliyö olmak üzere en az üç bölümden meydana gelmiştir.
4. Dördüncü bir kuruluş şekli ise, karmaşık bir yerleşme grubunun yine karmaşık bir yerleşme
grubu tarafından çekilmesidir. Bu tip kentler, daha önceden kurulmuş karmaşık bir
yerleşmenin, birçok faubourg’u kendine doğru çekmesi ve bu faubourglardan her birinin yeni
bir çekim merkezi halini almasıyla gerçekleşmişlerdir.
Farklılaşmamış kent tipi kendi içinde farklı kategorilere ayrılmakla birlikte tüm
farklılaşmamış kentlerde görülen bazı ortak özellikler bulunmaktadır:
1. Farklılaşmamış kentin en önemli özelliği, fonksiyonlarının bölünmemiş olmasına rağmen,
morfolojisinin parçalı olmasıdır. Buna göre kenti meydana getiren unsurlar aynı mekân
üzerinde birbirleriyle iç içe geçmemekte; her biri farklı bir yere yerleşmiş ve diğerlerinin
yanında olan bu unsurlar birbirlerinden ayrı kalmaya devam etmektedir.
2. Farklılaşmamış kentin ikinci bir özelliği, kentin bölümlerinin, söz konusu ayrılıklar
dolayısıyla, kapalı bir ekonomiye sahip olmasıdır.
3. Farklılaşmamış kentin en önemli özelliklerinden bir diğeri ise birçok yönden köye
benzemesidir. Farklılaşmamış kentin morfolojisi, daha karmaşık olması bir yana bırakılacak
olursa köyünkinden pek farklı değildir. Planının düzensizliği, sokaklarının darlığı ve
yetersizliği, çoğu zaman savunma organlarının bulunmayışı, fonksiyonlarının farklılaşmamış
olması, tarım fonksiyonunun üstünlüğü, karmaşık ve kapalı bir ekonomiye sahip olmaları,
daha çok arazi hukukunun geçerli olması, farklılaşmamış kentle köyün ortak özellikleridir.
Buna rağmen köy ile farklılaşmamış kent tipini birbirinden ayıran çok önemli bir özellik
vardır ki o da köyün basit ve homojen bir topluluk olmasına karşın, farklılaşmamış kentin
heterojen grupları içine alan karmaşık bir sosyal grup olarak ortaya çıkmış olmasıdır.
Maunier’e göre kenti meydana getiren faktörlerin başında savaşlar gelmektedir. Av
veya ilkel bir tarım için elverişli topraklar bulabilmek amacıyla dağınık yaşamak zorunda
kalan kabilelerin, savaş zamanlarında bir araya gelmeleri; orak bir düşman tehlikesi karşısında
kalan köylerin, mekânın belli bir noktasında toplanmaları ya da daha güçlü bir yerleşme
grubunun himayesi altında birleşmeleri, farklılaşmamış kentlerin doğuşunda ilk faktör olarak
rol oynamıştır. Farklılaşmamış kentin oluşmasında etkili olan bir diğer faktör ise nüfus
artışıyla birlikte nüfusun kapladığı alanın da genişlemesi ve bu alanın bölümlere ayrılmış
olmasıdır. Buna göre, nüfus artışıyla birlikte aileler arasındaki çatışmalar da artmış, bu da
ailelerin mahalleler şeklinde mekânsal bölünüşüne neden olmuştur. bu durumunda bir diğer
sonucu doğal olarak artan nüfusa yetmeyen eski yerleşimler yanında yeni yerleşimlerin
aranmasıdır.
Farklılaşmamış kentin parçalı düzenini korumasında rol oynayan faktörlerin başında
ise kenti meydana getiren topluluklardan her birinin ayrı bir coğrafi temeli olan ikinci
dereceden gruplardan meydan gelmiş olması gelmektedir. Kabile bir yere yerleştiği zaman,
kabilenin her bir klanı nasıl diğerlerinden ayrı bir yer almışsa, kabile ve köylerin
birleşmesinden meydana gelen farklılaşmamış kentlerde de her kabile veya her köy ayrı bir
yere yerleşmiştir.
Farklılaşmamış kentin morfolojik olarak parçalı bir yapıda olmasında etkili olan ikinci
faktör ise her yerleşme grubu içindeki sosyal unsurların belli özellikleriyle ilgilidir. Maunier,
sosyal birimlerin birbirlerini ittiğine ve birbirleriyle mücadele olduklarına dikkat çekmekte ve
bu mücadele halinin aile, mahalle gibi çeşitli grupların ayrı ayrı kuvvetli olmasını zorunlu
kıldığını ifade etmiştir. Farklılaşmış kentin parçalı oluşunun bir diğer sebebi de maddi
zorunluluklarıdır. İlk yerleşimlerin morfolojisi, yeni unsurların ayrı bir yerde yaşamasını
gerektirmiştir; çünkü bu ilk yerleşme, savaş tehlikesi yüzünden çok kere etrafı surlarla
çevrilmiş dar bir yere sıkışmış olduğu için, yeni gelenleri içeriye kabul edememiştir. Bunun
yanı sıra coğrafi şartlar da kentin bölümlerinin farklı coğrafi bölgelerde yer almasını
gerektirdiğinden aradaki ilişkileri kaynaşmaya engel olacak şekilde etkilemiş ve
farklılaşmamış kentin parçalı bir yapıda olmasında önemli rol oynamıştır.

Farklılaşmış Kent Tipi


Farklılaşmış kent farklılaşmamış kent gibi, kentte ayrı ayrı yerler alan sosyal
gruplardan meydana gelmekte ancak kentin bölümlerinden her birinin ayrı fonksiyonlara
sahip olması noktasında farklılaşmamış kentten ayrılmaktadır.
Maunier, farklılaşmış kentin kuruluşunda da tıpkı farklılaşmamış kentte olduğu gibi
temerküz ve karmaşıklaşma süreçlerinin rol oynadığını belirtmiş ve aynı şekilde kuruluş
şekillerine göre dört ayrı kategoriye ayırmıştır:
1. İlk tip, basit bir yerleşme grubunun yine basit bir yerleşme grubu tarafından
karmaşıklaştırılmasından doğmuştur. Zanaatkarlarla tüccarların oturduğu bir fauboug’un,
tarım ve askerlik fonksiyonunun hâkim olduğu bir köye ya da bir castrum’a katılmasıyla
kurulmuş olan bu tip kentler, farklılaşmış kentin en ilkel örnekleridir.
2. İkinci tip kentler ise, karmaşık bir yerleşme grubunun, basit bir yerleşme grubu tarafından
karmaşıklaştırılmasıyla oluşmuştur. Bu tipin birinci tipten farkı, önceden kurulmuş,
farklılaşmamış bir kentin bulunması ve fonksiyonları ihtisaslaşmış olan bölümün buna
katılmasıdır. Politik ve dini bir merkeze, ticari bir kuruluşun katılmasıyla meydana gelen
Napoli kenti bu tipe örnek göstrilebilir.
3. Üçüncü tip, basit bir yerleşme grubunun, farklılaşmış bir kent tarafından
karmaşıklaştırılması sonucunda meydana gelmiştir. Farklılaşmış bir topluluğun, örneğin bir
köye katılmasıyla kurulan bu gibi kentlere nadiren rastlanmaktadır.
4. Dördüncü tip ise, farklılaşmamış bir kentin, farklılaşmış bir kent tarafından
karmaşıklaştırılmasıyla ortaya çıkmıştır. Kentin her iki unsurunun karmaşık bir yapıya sahip
olduğu bu kuruluş şekli, farklılaşmış kentlerin meydana gelmesinde bundan önceki
süreçlerden çok daha önemli bir rol oynamıştır. Saray, kale ve sarayın özel zanaatkarlarının
oturduğu bir bölümle, denizciler, balıkçılar, kalafatçılar, marangozlar 91 ve okçuların
oturduğu diğer bir bölümden meydana gelmiş olan Ortaçağ Çin şehri Khansa bu tipe örnek
olarak gösterilebilir.
Bu bağlamda farklılaşmış kentin, hemen her zaman, fonksiyonları farklılaşmamış olan
bir yerleşme grubu ile farklılaşmış bir yerleşme grubunun birleşmesinden doğduğu ifade
edilmelidir. Bu iki bölüm arasındaki farklar da genel olarak farklılaşmış kentin özelliklerini
meydana getirmiştir:
1. Farklılaşmış kentin ilk özelliği, kentin farklılaşmamış ve farklılaşmış taraflarının ayrı ayrı
yerlere yerleşmiş olmasıdır. Ticaret ve zanaat ile uğraşan halkın oturduğu yer, tarım ve
askerlik fonksiyonunun hâkim olduğu farklılaşmamış bölümden ayrı kalmış ve onun
surlarının dışında yer almıştır.
2. Farklılaşmış kentin ikinci özelliği, her iki unsurun planlarının birbirinden farklı oluşudur.
Farklılaşmamış olan tarafın planı karışık ve dolambaçlı iken, farklılaşmış tarafın bir
merkezden dağılan sokaklardan oluştuğu görülmektedir.
3. Farklılaşmış kentin üçüncü ve en karakteristik özelliği fonksiyonlarla ilgilidir. Kentin
farklılaşmamış tarafında dini, askeri, politik ve ekonomik fonksiyonlar yer alırken,
farklılaşmış tarafta yalnızca ekonomik fonksiyon hâkimdir. Ayıca, farklılaşmamaış tarafın
sakinleri daha çok tarımla uğraşmaktadır, buna karşın farklılaşmış taraf bir ticaret ve sanayi
merkezidir.
4. Diğer bir fark da nüfusun menşei ile ilgilidir. Farklılaşmamış tarafın ahalisi kente yakın
olan çevrelerden gelmişlerdir ve menşe bakımından köylüdürler. Buna karşın farklılaşmış
tarftakiler çoğunlukla uzak yerlerden gelmişlerdir ve kentlidirler.
5. Son özellik iki bölüm arasındaki hukuki farklılıktır. Kentin farklılaşmamış tarafında köy
hukuku yürürlükteyken farklılaşmış tarafta ticaret hukuku geçerli olmaya başlamıştır.

Sonuç
Mauier, farklılaşmış kent tipinin kuruluşunu morfolojik ve fonksiyonel değişiklikler
ile farklılaşmış ve farklılaşmamış unsurların birbirlerine yaklaşmalarına rağmen
karışmamalarına sebep olan faktörler olmak üzere iki grupta incelemiştir. Farklılaşmış kentin
ortaya çıkışı her şeyden önce sosyal çevredeki morfolojik ve fonksiyonel değişikliklerin bir
sonucudur. Toplumun yapısının değişmesiyle birlikte ikinci dereceden gruplar arasında
ilişkiler kurulmuş ve bu şekilde sosyal unsurların hareketliliği artmıştır. Bunun sonucu olarak
da toplumda o zamana kadar bir nüve halinde bulunan bir takım fonksiyonlar gelişmeye
başlamış ve bu fonksiyonların taşıyıcısı olan yeni gruplar ortaya çıkmıştır. Bu yeni grupların
eski yerleşim grubunun yanı başına yerleşmiş olmalarında ise farklılaşmış ve farklılaşmamış
bölümlerin özellikleri rol oynamıştır. Farklılaşmamış bölümün özellikleri onun bir çekim
merkezi olmasına yol açmış; morfolojik nitelikleri ya da fonksiyonel özellikleri yeni yerleşim
gruplarının kendisine yaklaşması sonucunu doğurmuştur. Farklılaşmamış bölümün nitelikleri
de onun daha önceden kurulmuş bir merkeze yaklaşmasını gerektirmiştir. Farklılaşmış bölüm,
yoğunluğunun az oluşu ve savunma organlarının bulunmayışı yüzünden; bir savaş tehlikesi
karşısında, askeri gücü olan bir merkezin himayesine sığınmak zorunda kalmış, bunun için
eski ve tahkim edilmiş bir yerleşme grubunun hemen yanı başına yerleşmiştir.
Farklılaşmış kentin parçalı morfolojik düzenine yani farklılaşmış ve farklılaşmamış
unsurların birbirine yaklaşmalarına rağmen karışmamalarına sebep olan faktörler ise yine her
iki bölümün özellikleriyle ilgilidir. Farklılaşmamış bölüm, yoğunluğunun fazla oluşu
yüzünden, yeni gelenleri kendi sınırları içerisine alamamış; içyapısının karışık ve dolambaçlı
olması düzenli bir planı gerektiren ticaret fonksiyonunun yerleşmesine imkân vermediği için
farklılaşmış bölümün sakinlerinin başka bir yere yerleşmesi sonucunu doğurmuştur. Diğer
yandan farklılaşmış bölümün sakinlerini oluşturan tüccar ve zanaatkar grupların, özel bir
fonksiyona sahip olmaları ve çoğu zaman aynı menşeden gelmeleri, grup içerisinde bir aile
havası yaratmış onu kentin diğer unsurlarından ayırmıştır. Yine bu gruplardan başka yerlerden
gelmiş olmaları, farklılaşmamış kent sakinlerinin onları yabancı olarak görmelerine ve
yadırgamalarına sebep olmuş; bu da kenti meydana getiren unsurları manevi bir çatışmaya
götürmüş ve ayrı yerlere yerleşmelerini zorunlu kılmıştır. Son olarak, politik ve askeri
fonksiyonların taşıyıcısı grupların, savunma imkânları bakımından özellikle yüksek yerler
aramalarına karşın, sanayi ve ticaret fonksiyonlarının mahiyeti, bu işlerle uğraşanların,
ovalarda, nehir ve yol kavşaklarında yerleşmelerini gerektirmiş ve buradan da her iki bölümün
birbiriyle kaynaşmasına engel olan coğrafi bir fark ortaya çıkmıştır.
Görülüyor ki Maunier, zaman ve mekân içerisinde gerek fonksiyonları gerekse
morfolojik özellikleri bakımından birbirinden farklı kent tipleri bulunduğunu hesaba katmış
ve her bir kent tipinin ancak çok yönlü faktörler grubuyla açıklanabileceğini göstermeye
çalışmıştır. Maunier, teorik yaklaşımını sadece batı kenti ile sınırlı tutmamış, farklı
medeniyetleri de kuşatacak bir açıklama çabası içine girmiştir. Maunier’nin kentin kuruluşu
ve gelişmesi olayını daima lokal temeliyle ilişkiye getirerek incelemeye çalıştığı ve daha çok
kentin lokal bölünüşü, yani kent yerleşmesinin iç yapısı, yapı ve fonksiyon bakımından
farklılaşması üzerinde durduğu düşünülecek olursa, incelemesini insan ekolojisi alanındaki ilk
çalışma olarak görmek yanlış olmayacaktır. Maunier üzerinde durduğu konular daha sonra
Park, Burgess ve McKenzie’nin çalışmalarıyla, insan ekolojisinin temel problemleri haline
getirilmiştir.
Teorisini oluştururken kentin temelini oluşturan maddi unsurlara odaklanan Maunier,
kentin fonksiyonlarını dini, askeri, politik ve ekonomik fonksiyonlar olarak sıralamış ve
bunları farklılaşmış ve farklılaşmamış kent ayrımına göre ele almış; ancak politik fonksiyon
dâhilinde de olsa kent yönetimi, yöneticiler ya da demokrasi konusundan hiç bahsetmemiştir.
KAYNAKÇA

MAUNIER, René (Ocak 1910). “The Definition of The City”, American Journal of
Sociology, V.15. No.4, ss.536-548
ŞATIROĞLU, Ayşen (2014); “Ayda Yörükan’ın Kent Sosyolojisi Çalışmaları”,Sosyoloji
Dergisi, D.3, S.29, ss.382-402
TOPAL, A. Kadir (2004). “Kavramsal Olarak Kent Nedir ve Türkiye’de Neresidir?”, Dokuz
Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.6, S.1, ss.276-294
YÖRÜKAN, Ayda (2006); Şehir Sosyolojisinin ve İnsan Ekolojisinin Teorik Temelleri, Ed.
Turhan Yörükan, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım

You might also like