You are on page 1of 7

Endüstri Döneminde Kentler

On dokuzuncu yüzyılın sanayi devrimi ile bağlantılı kentleşme süreçleriyle


biçimlenen ya da büyük oranda etkilenen endüstriyel şehirler, Batı Dünyasının
(Birleşik Krallık, ABD ve Avrupa) kentsel sistemlerinin büyük bir bölümünü
oluşturur. Sanayileşme bu bölgedeki birçok şehrin iç coğrafyasını ve ayrıca
aralarındaki ekonomik, politik ve fiziksel bağları etkilemiştir. Bu miraslar, bir sonraki
kentleşmenin önemli boyutlarını biçimlendirmiş ve bu şehirlerden modern veya
sanayi olarak bahsedilmiştir.

Endüstriyel şehrin ayırt edici yapılı biçimi, geç 19. yüzyılda anlaşılmıştır. Bu
şehirlerin karanlık taraflarını keşfeden birçok sosyal içerikli akademik çalışmalar,
raporlar ve metinler yayınlanmıştır. En önemli çalışmalar arasında; Disraeli’nin
Sybil: İki Ulus – Sybil: The Two Nations (1845), Elizabeth Gaskell’in Kuzey ve
Güney – North and South (1848), Charles Dickens’ın Zor Zamanlar – Hard Times
(1854) adlı romanları; Frederick Engels’in İngiltere’de Çalışma Sınıfının Durumu –
The Condition of the Working Class in England (1844), Charles Booth’un Londra
Halkının Emeği ve Yaşamı – Life and Labour of the People of London (1889) gibi
eserler gösterilebilir. Bu çalışmalardan ya da metinlerden korkunç görüntüler sanayi
kentine ilk orta sınıf tepkilerini oluşturmuştur ve o dönemden kalıcı algılar bugün
hala mevcuttur.

Kuzey Amerika’da, erken yirminci yüzyılın başlarından itibaren, kent kuramının


formasyonu ve kentsel değişim arasındaki bağlantıyı doğrular nitelikte akademik
çalışmalar yürütülmüştür. Bu tür çalışmaların en etkili şekilde yürütüldüğü bölüm,
uzmanlık alanı kent sosyolojisi olan Chicago Sosyoloji Okulu’ydu (Ley, 1983:22). Bu
okulun en çok bilinen yayınlarından bazıları: Robert Park, Ernest Burgess ve R.D.
McKenzie tarafından kaleme alınan Kent-The City (1925), Ernest Burgess’in Kentsel
Topluluk-The Urban Community (1926), H. Zorbaugh’un Altın Sahil ve Gecekondu -
The Gold Coast and the Slum (1929) ve H. Hoyt’un Chicago'da Arsa Değerlerinin
100 Yılı – One Hundred Years of Land Values in Chicago (1933) yayınları sayılabilir.

Bu okul, kentleri özellikle ekolojik topluluklar olarak yorumlamıştır. Bu yaklaşımda;

 İnsan davranışlarının ekolojik ilkeler tarafından belirlendiği, yani en fazla gelire


sahip en güçlü grubun mekanda en avantajlı yeri, örneğin en iyi oturma alanını
elde etmesi esasına dayandığı vurgulanır. Toplumsal ve mekansal uzaklıklarda
yoğunlaşarak komşuluk kavramının değişimi konusunda fikirler tartışılmıştır.

 Çeşitlilik ve yoğunluk arasındaki ilişkiye dayalı olarak kamusal korunmuşluk ve


kamusal dönüşmüşlük gibi kentselliğin toplumsallık üzerindeki yansımaları da ele
K e n t s e l C o ğ r a f y a |Z i y a G e n ç e l

alınmıştır. Bunun yanında, kentsel soluş alanındaki etkileşimlerin ve yöre-kentsel


gelişmelerin toplum ve kent üzerindeki etkileri de vurgulanmıştır.

Ancak ekolojik kuram;

 Kentin mevcut ayrımsal mekânsal yapısını doğal ve değişmez gördüğü için ciddi
eleştiriye uğramıştır. Bununla birlikte, kentsel ekoloji kuramı; kent süreçlerini
etkileyen kültürel faktörlere yeterince yer vermediği için eleştirilmektedir.

Zamanında Chicago yeni bir kentti; hızla büyümüştü ve büyümeyi genelde


sanayileşme ile sağlamıştı. Geliştirilen en popüler klasik kentsel yapı modelleri;

 Burgess'in Eşmerkezli Bölge Modeli–Concentric Zone Model,

 Hoyt'un Sektör Modeli-Sector/Dilimler Modeli,

 Harris ve Ullman’ın Çoklu-Çekirdek Modeli-The Multiple Nuclei Model’dir.

Bu modeller; kent yapısını ve onu yaratan güçleri yansıtan modellerdir. Bu noktada,


kentsel yapının değişimiyle ilgili bu modellere bakmakta yarar olacaktır.

Ernest Burgess’in Eşmerkezli Bölge Modeli

Ernest Burgess’in 1932 yılında geliştirdiği Eşmerkezli Bölge Modeli ya da Ortak


Merkezli Daireler/Çemberler Modeli; kentsel alanların toplumsal/sosyal
coğrafyasının gelişim süreci bakımından önemlidir. Bu modelde, kent; biyolojik
çevredeki süreçlerle kıyaslanabilecek biçimde özellikle rekabet, işgal ve yerini alma
süreçleri yoluyla doğal alanlara bölünmüştür (Şekil 1). Bu süreçler, farklı
mahallelerin bölünme özelliklerini belirler. Kent merkezlerinde, iş alanları, ticari
kuruluşları ve eğlence merkezleri yer alırken, bu merkezi çevreleyen iç kentte çok
sayıda ucuz daire veya pansiyona sahip çürümeye yüz tutmuş mahalleler vardır.
Daha uzakta, en dıştaki orta sınıf banliyöleriyle birlikte, fazla hareketlilik
göstermeyen işçi sınıfı alanları olacaktır. Kentsel büyümeyi ve
gelişmeyi ardıllık kavramıyla açıklayan Burgess bu modelinde; mekân ve sosyal
süreçler arasında bir ilişki, bağlantı kurmaya çalışmıştır.

Burgess, Ortak Merkezli Daireler modelinde; kentsel büyümenin bir halkanın


genişleyerek diğerini içine almasıyla gerçekleştiğini ve sonra bu mekânsal
değişikliğin sosyal süreçlerde de bir değişiklik sağladığını iddia eder. Bu süreçte;
insan toplulukları yer değiştirmekte, konut ve iş mekânı kullanımlarında farklılıklar
olmaktadır. Bu ardıllık süreci sonunda kent merkezinin yakınında geçiş bölgesini
oluşturan halkada; merkezin istilasıyla bozulma ve çevre kalitesinde düşüş gözlenir.
Burası düşük gelir gruplarının barındığı ve yaşadığı, suç oranlarının arttığı bir mekân
haline gelmiştir. Yani bu mekânsal hareketlilik, sosyal anlamda bozulmanın nedeni
olmuştur.

Burgess, Chicago kenti örneğinden yola çıkarak bir kentte mekânın ve toprağın nasıl
kullanıldığını açıklamaya çalışmıştır. Yani kentsel büyüme sürecini ortak merkezli
daireler modeliyle açıklamaya çalışmıştır. Buna göre, Burgess, kent mekânını tek bir
ortak merkezi olan 5 bölgeye ayrılarak kullanıldığını iddia etmektedir. Kentin iş
merkezinden uzaklaşarak geliştiğini ve dairesel bir şekilde büyüdüğünü modeller.
Bu model, şehrin büyümesinin her zaman içten yani şehrin merkezinden, dışa

A Ü Ş e h i r v e B ö l g e P l a n l a m a B ö l ü m ü - 2|7
K e n t s e l C o ğ r a f y a |Z i y a G e n ç e l

doğru genişleyerek oluştuğunu iddia etmiştir. Böylece, geçiş bölgesi, zaman içinde,
dışa doğru hareket eden işletmeler tarafından satın alınmaktadır. Çünkü şehir
merkezinde ticari işletmeler yüksek ücretleri ödeyebildiği için arazi fiyatları oldukça
pahalıdır. Bu bağlamda, model; arazi kullanımlarını ve yerleşmeleri, insanların arazi
için ödeme gücüyle açıklamaktadır. Buna göre, serbest piyasa içinde oluşan rekabet
her grubun ödeme gücünün yeteceği arazi/toprak kullanımıyla sonuçlanmaktadır.

Burgess’in kentsel büyümeyi açıklayan modelinde kentler şu bölgeleri içermektedir:

1. Merkezi İşyerleri Bölgesi: Birinci daire kentin merkezidir, iş ve ticaret bölgesi


olan bu halka kentin merkezini ve çekirdeğini oluşturmaktadır. Burada iş
merkezleri, bankalar, dükkânlar, oteller, işhanları ve finansal kurumlar vardır
ve bu bölgede toprak oldukça pahalıdır. Ancak bu bölge devamlı çevresindeki
yerleşim bölgelerini tehdit ederek genişlemek ihtiyacındadır.

2. Toptancı ve İmalat Sanayi Bölgesi (Geçiş Bölgesi): İkinci daire daha fakir ve


gelişmemiştir ve çöküntü alanlarından (slum) oluşmaktadır. Merkezin sürekli
genişleme tehditi altındadır. Genellikle fabrikalara yakın olan bu bölgeler işçi
konutlarıyla çevrili olduğu için insanlar buralarda oturmak istemezler. Yeni
göçmenlerin ve dar gelirli insanların oturduğu bir bölgedir. Bu bölge, genelde
merkezin genişleme tehditi altındadır. Ticari aktiviteler bu bölgeye doğru
genişledikçe bölgenin eski kullanıcıları taşınmak zorunda bırakmaktadır; bu
durum arazi ve konut fiyatlarında da değişikliklere neden olmaktadır.

3. İşçi Yerleşim Merkezi Bölgesi: Üçüncü dairede yaşam standartları daha yüksek


olan mavi yakalı sanayi işçileri oturmaktadır. İşyerlerine daha kolay
ulaşabilmek ve geçiş bölgesinden uzaklaşmak için buraları tercih ederler.

4. Üst Sınıf ve Memur Yerleşim Bölgesi: Dördüncü dairede, memur sınıfı, orta


sınıf ve üst sınıftan insanlar yaşamaktadır. Burası, modern alışveriş merkezleri
ve zenginlerin lüks mülklerinin bulunduğu özel yalıtılmış bir bölgedir.

5. Banliyö Bölgesi (Commuters): Beşinci dairede, kentin sınırları ve merkezden


oldukça uzak olan bu bölgede banliyö alanları ve uydu kentler bulunmaktadır.

Burgess bu kent yerleşimi modelinde; eşmerkezli dairesel yapıyı işgal ve birbirini


takip eden alan kullanımı şeklinde adlandırmaktadır. Bu tanım ile Burgess; her
sınıfın kendi bulunduğu halkayı büyütmek ve diğer halkanın sınırlarını işgal etmek
için elinden geleni yapacağını ve oluşacak her büyüme sonrasında da yerleşim
alanlarında yeniden bir mekansal dağıtım yapılmasının gerekliliğinden bahsetmiştir.

Homer Hoyt: Dilimler Kuramı

Homer Hoyt'un 1930’larda Amerikan Şehirlerinde Yerleşme Mahallelerinin Yapısı ve


Büyümesi adlı kitabında savunduğu The Sector Model – Dilimler Kuramı; ana ulaşım
yolları boyunca araziden yararlanmanın eş merkezli çemberler kuramını bozduğu,
bazı iş ve konut bölgelerinin bulundukları ana ulaşım kanalları boyunca gelişme
eğilimi gösterdikleri gözlemine dayanır (Şekil 3). Bu modelin çıkış noktası, ortak
merkezli büyüme kuramına eleştiri niteliğindedir. O nedenle, merkezi iş alanlarının
sınırları ortak merkezli kent kuramının belirttiği gibi kesin değildir. Toptancı ticaret

A Ü Ş e h i r v e B ö l g e P l a n l a m a B ö l ü m ü - 3|7
K e n t s e l C o ğ r a f y a |Z i y a G e n ç e l

bölgesi çoğu zaman merkezin tamamını çevrelemez. Bununla birlikte, sanayi


alanları kentin çevresinde kalma eğilimindedir. İşçi kesimi konutlarının merkezi
çevreleme eğilimi yoktur. Yüksek kiralı konutlar bazen merkeze bitişik olabilirler.

Kente yeni göç edenlerin ikamet ettiği "commuters zone" homojen bir yapının
aksine göçler nedeniyle heterojen bir yapıya sahiptir. Bu eleştiriler ışığında Hoyt;
evlerin değerlerinin şehirde belli sektörler oluşturduğunu ve şehir yapılanmasının eş
merkezli daireler yerine konut değerlerine bakılarak anlamlandırılması gerektiğini
savunmuştur. Homer Hoyt’a göre; konut için kullanılan alanlar şehirdeki belirli
yollar boyunca konuşlanmıştır. Merkezi iş alanlarından dışa doğru ticaretin, ana
ulaşım aksları boyunca büyümesi söz konusudur. Yüksek kiralı konutlar şehir
büyümesinin öncüsü konumundadır ve şehri belli bir yöne doğru çeken etkenlerdir.    

Hoyt, modelin gelişiminde ilk olarak 142 Amerikan şehrinde yaşanan ev halkı ve
kiralamalardaki ekonomik farklılıklardan bahsetmiştir. Temelde sosyal baskıların,
coğrafi, topografik ya da başka tür çekimlerin dilimleri oluşturduğu varsayımı kabul
edilmektedir. Ancak bu modelde de sosyal sınıf farkının çok basitleştirildiği tartışılır.
Örneğin, kamu kurum ve kuruşlarının planlama kararları hesaba katılmamaktadır.
Yani bu modelde de konsantrik zoning kuramı gibi sanayi ile yeşil alanlara özel
yerler tanınmadığı görülmektedir. Bu nedenle, bu modelin az gelişmiş ülkelerin
şehirleri için daha geçerli olduğu söylenebilir. 1936 -1939 yıllarında geliştirilmiş olan
Homer Hoyt’un Sektör Modeli; bir yerleşim yerinde, oturmaya ayrılmış alanların ve
buralarda yaşayan sınıfların, kent özeğinden dışa doğru belli başlı anayollar boyunca
uzanacak biçimde bir düzene girme eğiliminde olduklarını varsayan kentsel büyüme
modelidir.

Model, aslında, bir zaman diliminde ekolojik değişmeyi tespit etmeye gayret eder.
Ayrıca tek merkezli bir bölgeyi formüle etmekten ziyade şehrin daha fazla çeyrek
daireleri ya da birinin dış bölgelerinde bulunan kirası yüksek bölgelerin
genişlemesine ve büyümesine dikkatleri toplar. Buna göre şehrin büyümesi; iş-
ticaret merkezinden ana yollar boyunca gelişmeye meyillidir. Bölgeler, şehrin çeşitli
fonksiyonlarının görülmesine ayrılmış sektörler niteliğindedir. Bu modele göre, farklı
gelir seviyesinde ve farklı sınıflara üye olanlar farklı bölgelerde oturur ve
gelirlerindeki değişmeyle birlikte, aynı sektör içinde merkezden çevreye doğru
hareket ederler. Yüksek standartlı ikamet bölgeleri, gelişmenin yönü üzerinde
önemli bir faktördür.

Bu bağlamda, Sektör ya da Dilimler Modelinin temel nitelikleri şunlardır:

 Kentin nasıl büyüdüğüne ilişkin gözlemlere dayanır,


 Kent mekânı sektörler şeklinde kullanılır,
 MİA kentin en kolay erişilebilir merkezi kısmında yer alır,
 Farklı gelir grubunda ve sosyal tabakalarda bulunanlar, kentin farklı ve zıt
bölgelerinde (sektörlerinde) ikametgah eder,
 Kentin gelişimi ulaşım kanallarına bağlı olduğundan yayılma ışınsaldır,
 Kentin farklı kesimleri arasındaki geçişler gelir artışına bağlıdır,
 Üst gelir grubu zamanla kentin çevresine doğru yeni ikametgâh alanları arar,
 Bu gelişme kentsel alan kullanımında filtrasyona yol açar.

A Ü Ş e h i r v e B ö l g e P l a n l a m a B ö l ü m ü - 4|7
K e n t s e l C o ğ r a f y a |Z i y a G e n ç e l

Şehir içerisinde oluşan merkez bölgeler, aslında, şehrin en son gelişimi ve büyüme
noktaları ile doğru orantılıdır. Otomobil bazlı şehirler şehre yatay bir şekilde, şehir
sakinleri, gelir seviyeleri ve ev fiyatlarına uygun olarak endüstri tesisleri, bölgesel
alışveriş merkezleri ve kenar mahalleler seklinde katmanlar oluştururlar. Bulunduğu
bölgede her alana yayılmış kent yapısı; şehrin sanayi, ticari alanlar ve konutların
birbirleri ile iç içe geçmiş bir alan haline gelmesine neden olur. Coğrafyacı Pierce
Lewis bu tür şehir yayılmasını samanyolu seklinde bir metropol yayılım olarak
tanımlar. Çünkü şehirdeki her bir birim ayni samanyolundaki her bir yıldız ve
gezegenlerin bir araya gelmesi sonrası oluşturduğu görüntü gibi bir görüntü
oluşturur. Bu birimlerin bazıları şehrin suburb yani kenar mahallelerinde konuşlanır,
bu durumu kent bilimcileri edge cities - kenar şehirler olarak adlandırır.

Kenar şehirler yeni ortaya çıkan yerleşim alanlarının CBD’lerini yani merkezi çalışma
ticaret alanlarını ifade etmektedir ve bu merkezler eski şehir merkezinin etrafında
yer alırlar. Bu doku hâlihazırda Amerikan kent mekan sistemini açıklayan (halka
şeklinde çikolata poğaça) teorisini güçlendirmektedir. Bu modelde tatlı çörek
(doughnut) şeklinin ortasındaki boşluk genellikle ekonomik seviyesi düşük, beyaz
olmayan, mavi yakalı diye adlandırdığımız kesimin yasadığı şehir merkezini ve
geriye kalan kenar kısımları ise genellikle zengin, orta ve ekonomik seviyesi yüksek,
beyaz yakalı çalışan kesimin ikamet ettiği kesimi ifade etmektedir. Eski düşük gelirli
imalathaneler şehrin tam ortasında, yüksek teknoloji üretimlerin sağlandığı alanlar
kenar mahallelerde şehirden uzak alanlarda yani kenar şehir merkezlerinde
bulunmaktadır.   

Endüstriyel şehre tepkiler; siyasi ideoloji, şehir planlama ve edebiyat alanlarında on


dokuzuncu ve yirminci yüzyılın bir dizi geleneklerini şekillendirmiştir (Short
1984:14-16). Bu nedenle, fiziksel ve entelektüel mirasını görmezden gelmek
zordur. Endüstriyel kentin hemen dikkat çeken yönleri; özellikle ABD ve UK kentsel
sistemlerinde ne ölçüde devrim yarattıkları ve bunun gerçekleşme hızıdır. 1800
yılında İngiltere'de; sadece bir şehir, Londra 100.000 kişiyi aşarken, 1891’de bu
sayı 24 şehre yükselmiştir (Ley, 1983:20). ABD'de bu süreç yaklaşık 50-60 yıl sonra
gerçekleşmiştir, ancak etkileri daha az değildir. Hem Birleşik Krallık'ta hem de
ABD'de kentsel sistemlerin odak noktası; önceki siyasi, dini veya ticari
merkezlerden uzaklaşarak üretim merkezlerine doğru gelişmiş olmalarıdır. Ucuz
enerji kaynakları, önce su ve sonra kömür, bu büyümenin güçlü mıknatısları olarak
hareket ederken, nehirler ve göller gibi su yollarının sunduğu erişilebilirlik imkanları
ile katlanmıştır.

Elbette sadece şehirlerin büyüklüğü ve büyüme hızı değil, bu büyümeyi


şekillendiren güçler de önemliydi. Şehrin büyümesi, endüstriyel kapitalizmin ortaya
çıkan formu içinde, fabrika sisteminin kendi bünyesinde gelişmesine bağlıydı. Şehir
merkezine yakın arazi için, endüstrinin diğer kullanımları aşma yeteneği söz
konusudur. Endüstrinin bu yeteneği, çağdaş anlatılarda ve kentsel modellerde tasvir
edilen, endüstriyel şehrin genelleştirilmiş formunun temel özelliğidir. Şöyle ki;
endüstriyel şehirlerin çekirdekleri büyük ölçüde ticari kalmıştır ve bu durum diğer
kullanımların tümünü aşan bir arazi kullanımı niteliğidir. Bu merkezi çekirdeği
çevreleyen bölge, yakınında büyük bir işgücünü barındıracak alan gerektiren, işçi
evleriyle çevrelenmiş bir bölgenin gelişmesine yol açan tipik bir sanayi çemberiydi.

A Ü Ş e h i r v e B ö l g e P l a n l a m a B ö l ü m ü - 5|7
K e n t s e l C o ğ r a f y a |Z i y a G e n ç e l

Ancak bu konut gelişiminin düzenlemesi, esasında, birçok endüstriyel şehirde on


dokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar gerçekleşmediği söylenebilir. Ayrıca kentsel
yönetim sistemleri, mahalle sistemine dayalı olan kırsal alanların veya küçük
kentsel alanların idaresine daha uygun nitelikteydi. Bu bölgedeki konut kalitesi de
oldukça zayıftı, temiz su, aydınlatma ve temizlik hizmetleri gibi servislerin ve
yardımcı programların sağlanması genellikle yoktu. Bu bölgeler; daha varlıklı orta
sınıflar arasında bir dizi ahlaki panikler başlatan, kanunsuzluk ve hastalık
salgınlarıyla ün salmış bölgeler olmuştu. Dolayısıyla bu dönemdeki temel tepkiler,
kentlerin merkezinden banliyölere doğru uzaklaşan orta sınıfların ulaşımı
kolaylaştırıcı yeniliklere olan temel bir isteğiydi.

Hem Manchester hem de Chicago, tipik endüstriyel şehirler olmamalarına rağmen,


bu iki şehir sanayileşmenin şok şehirleri olarak kabul edilmektedir. Bu kentler,
endüstriyel kent formunun aşırılıklarını sunan en gelişmiş ve çevresiyle bütün
kentler olmuşlardır. Genelde sanayileşme ile kentsel formun dönüşümü, bütünden
ziyade önceki kentsel formlarla harmanlanmış şekilde parçalıydı. Örneğin
Birmingham'da, üretim ilk kitlesel sanayileşme fabrikalarından ziyade çok daha
küçük atölyelerde yoğunlaşmış ve fabrika sistemi yirminci yüzyılın başlarına kadar
etkin olamamıştır Dahası, Birmingham’ın kent formu, sanayi güçlerinin yaptığı
kadar, mevcut arazi mülkiyet dokularının karmaşık bir örgüsü tarafından kesintiye
uğratılmıştır.

Kaynaklar

Benevolo, L. 1971. The History of the City. The MIT Press, New York.
Carter, H. 1983. An Introduction of Urban Historical Geography, Adward Arnold, London.
Hall, T. 2001. Urban Geography, 2nd Edition, Routledge, London.
İnalcık, H. 1996. İstanbul: Bir İslam Şehri, İslam Geleneğinden Günümüze
Şehir ve Yerel Yönetimler, s. 317-340, İlke Yayınları, İstanbul.
Jacobs, J. (1969). The Economy of Cities, Random House, New York.
Kaplan, D., Wheeler, J.O., Holloway, S. 2009. Urban Geography. 2nd Edition, Wiley.
Kuban, D. 1995. Türk ve İslam Sanatı Üzerine Denemeler, Yem Yayınları, İstanbul.
Ley, D. 1983. A Social Geography of the City, New York: Harper & Row.
Mayer, M.H. 1959. Readings in Urban Geography, The University of Chicago Press, Chicago.
Mumford, L. 1961. The City in History, Penguin Books, London.
Savage, M. and Warde, A. 1993. Urban Sociology, Capitalism and Modernity,
London: Macmillan/British Sociological Association.
Short, J.R. (1984) An Introduction to Urban Geography,
London: Routledge & Kegan Paul.
Tümertekin, E. Özgüç, N. 2000. Coğrafya: Geçmiş,
Kavramlar, Coğrafyacılar, İstanbul: Çantay Kitabevi.
Uğur, A., Aliağaoğlu, A. 2010. Şehir Coğrafyası, Nobel Yayın Dağıtım, İstanbul
Whitehand, J.W.R. 1994. Development Cycles and Urban Landscapes, Geography, 79(1).

A Ü Ş e h i r v e B ö l g e P l a n l a m a B ö l ü m ü - 6|7
K e n t s e l C o ğ r a f y a |Z i y a G e n ç e l

A Ü Ş e h i r v e B ö l g e P l a n l a m a B ö l ü m ü - 7|7

You might also like