You are on page 1of 165

T.C.

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KUR’AN’DA ASTRONOMİ İLE İLGİLİ AYETLER


VE
TARİHİ SÜREÇ İÇİNDEKİ YORUMU
(TAHLİL VE DEĞERLENDİRME)

Hazırlayan
HÜMEYRA NUR İŞLEK

Danışman
Prof. Dr. CELAL KIRCA

Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı


Tefsir Bilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi

Şubat 2009
KAYSERİ
T.C.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KUR’AN’DA ASTRONOMİ İLE İLGİLİ AYETLER


VE
TARİHİ SÜREÇ İÇİNDEKİ YORUMU
(TAHLİL VE DEĞERLENDİRME)

Hazırlayan
HÜMEYRA NUR İŞLEK

Danışman
Prof. Dr. CELAL KIRCA

Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı


Tefsir Bilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi

Şubat 2009
KAYSERİ
II

ÖNSÖZ

“Kur’an’da Astronomi İle İlgili Ayetler ve Tarihi Süreç İçindeki Yorumu (Tahlil ve
Değerlendirme)” isimli bu çalışmamızda, astronominin ilgi alanına giren gökcisimleri
ile ilgili ayetleri inceledik. Bu ayetler bir yandan cehaletten doğarak gelişen batıl
inançların farklı derecelerini ve geçersizliğini gösterirken, diğer yandan da bütün
kâinatın yoktan var olmasının ancak Allah’ın kudretinde olduğunu açıkça beyan
etmektedir.

Çalışmamıza başlamadan önce kendi çapımızda yaptığımız ufak araştırmalar


neticesinde din bilim adamlarının Kur’an ve Astronomiyi bir araya getirme konusunda
çekimser olduklarını gördük. İlahiyat Fakültelerinde astronomiye yönelik bir çalışma
görülmediği gibi Astronomi bölümlerinde de dine yakın bir çalışma görülmüyordu.
Hatta mesleğimiz ve çalıştığımız ortam gereği bu konuda öyle sorularla muhatap
olmuştuk ki bu sorular soranlar açısından da hayret vericiydi. Bu durum bizde böyle bir
çalışma yapma isteği doğurdu ve bu konuda bir araştırma yapma arzumuz pekişti.
Çalışmamızda “Astronomi” ve “Kur’an” tanımları ve birbirleriyle olan ilişkileri
üzerinde durduk. Birinci bölümde astronominin ilgi alanına giren gök cisimlerine ait
adların geçtiği ayetleri tasnifleyerek tefsirlerdeki yorumlar ile günümüz bilimsel çalışma
sonuçları ile karşılaştırdık. İkinci bölümde ise; astronominin günlük hayata yansımasını
takvim, namaz vakitleri ve kameri aybaşlarının hesaplanması şeklinde inceledik.

Çalışmamız hem fen bilimiyle uğraşanlar hem de dini ilimlerle uğraşan kişiler için
önemlidir. Astronomi ve ilahiyat gibi iki önemli alanı birleştiren bir çalışma olması
sebebiyle ilmî ve akademik alanda çalışan araştırmacıların dikkatine sunulan bu eser
aynı zamanda tebliğ ve irşat faaliyeti yürüten kimselerin faydalanabileceği değerli
bilgiler içermektedir.

Çalışmamızın her aşamasında bana yardımcı olup emeğini esirgemeyen muhterem


hocamız Prof. Dr. Celal KIRCA’ya, tezimin oluşmasında emeği bulunan hocamız
Mustafa KARAGÖZ’e, gezegen kelimesinin araştırılmasında bana yardımcı olan
hocamız Prof. Dr. Salih AKDEMİR’e, destek olup teşvik eden Müdürüm Cevdet
ERGÜN’e, beni iki sene boyunca her hafta Kayseri’ye gönderip karşılayan ve benden
hiçbir desteğini esirgemeyen eşim Halit İŞLEK’e ve kızım Elifnur İŞLEK’e, Anne-
babam Zehra ve Aziz ÇANKAYA’ya her türlü destekleri için şükranlarımı sunarım.
III

Cenâb-ı Allah’tan bu çalışmayı bitirmeye muvaffak kıldığı gibi ilim yolunda yapılan
bütün gayretlere hayırlı semereler lütfetmesini niyaz ederim.

Hümeyra Nur İŞLEK


Kayseri – 2009
IV

KUR’AN’DA ASTRONOMİ İLE İLGİLİ AYETLER VE TARİHİ SÜREÇ


İÇİNDEKİ YORUMU (TAHLİL VE DEĞERLENDİRME)

Hümeyra Nur İŞLEK

ÖZET

Kur’an-ı Kerim’de, astronomi kelimesi geçmemesine rağmen astronomiyi ilgilendiren


gök cisimleri ile ilgili geniş bilgilerin yer aldığı görülmektedir. Kur’an’da, astronomi ile
alakalı birçok bilgiye doğrudan ya da dolaylı olarak temas edilmesi, bazı müfessirlerin
özel ilgisini çekmiştir. Razi, Cevheri gibi müfessirler ile Gazi Ahmet Muhtar Paşa gibi
bilim adamları bunlar arasında yer alır. Bu bilim adamlarının astronomi ile ilgili ayetleri
tefsir ederlerken çağlarının astronomi bilgilerinden faydalandıkları için, bazı yorumlar
günümüz astronomisi açısından hatalı görülebilir. Bu nedenle tez konusu, hem bu
yönüyle, hem de Kur’an içeriğindeki boyutları ile ele alınmıştır. Astronomi ile ilgili
ayetlerin Kur’an’ın içeriğindeki konumuna ve amacına bakıldığında, “Tevhid” amacına
yönelik bir araç değer ifade ettiği anlaşılmaktadır.
Çalışmamızda tarih boyunca İslam âlimlerinin aslında müspet ilimlerden hiç de uzak
kalmadıklarını gördük. Nitekim Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın “Serâiru’l-Kur’anı” ile
Celal Kırca’nın “Kur’an ve Modern İlimler” ve “Kur’an ve Fen Bilimleri” adlı eserleri
buna bir örnektir.
Araştırmamızda yöntem olarak, yapılan çalışmaları tespit etme, bu tespitler sonucu
ulaştığımız verilerin analizini ve değerlendirmesini yapma yolunu seçtik. Kur’an’da
astronomi kelimesi geçmediği için güneş, ay, yıldız ve diğer astronomi ile ilgili
kelimelerin geçtiği ayetleri bir araya getirerek gruplandırdık. Müfessirlerin yorumlarına
esas aldıkları ayetleri konu başlıkları altında ele alarak günümüz astronomi bilimi ile
mukayesesini yaparak karşılaştırmalı açıklamalarda bulunduk. Son bölümde astronomi
ile ilgili ayetlerin günlük hayatımıza olan etkileri üzerinde durduk. Netice olarak bu
tezimizde tarihi süreç içinde astronomi Kuran ilişkisini ele alan ve bilimsel verilerle
olan uyumunu araştıran ve açıklamaya çalışan “bilimsel tefsir” anlayışını yansıtmaya
çalıştık.

Anahtar kelimeler: Kur’an-Astronomi İlişkisi, Bilim, Din-Bilim İlişkisi, Bilimsel


Tefsir
V

THE VERSES İN QUR'AN RELATED WİTH THE ASTRONOMY AND THEİR


İNTERPRETATİONS DURİNG THE HİSTORİCAL PERİOD. (ANALYSİS AND
EVALUATİON)

Hümeyra Nur İŞLEK


ABSTRACT

As it’s known the word of "astronomy" isn’t take place in Quran but it’s clearly seen
that widely information takes places about sky matters related with astronomy. So many
information about astronomy recently discovered by the new technological innovations,
directly or indirectly take place in Quran. This features on Quran attracted the special
interests' of some interpreters, like Razi, Cevheri and Gazi Ahmet Muhtar Paşa. Their
efforts for interpreting the verses about astronomy are attractive. While interpreting the
verses they were used their century's existing astronomy knowledge, unavoidable they
resulted in wrong outcomes. When we look to verses about astronomy, it can be
understood as a tool carrying aim of "Joinder". In this thesis it’s intended to gather the
related verses and existing interpretations and by the actual scientific knowledge
conducting a new study is required.

Because the word of "astronomy" isn’t take place in Quran, As it’s entitled as "The
verses in Qur'an related with the Astronomy and their interpretations during the
historical period. (Analysis and Evaluation)" in this study, we grouped verses includes
the words of sun, moon, star, world and other words related with astronomy. The
important verses in each group were investigated and contrasted with the existing
astronomy knowledge and explained. And lastly we emphasized on the effects of these
verses on our daily life. In result in our thesis we tried to reflect the scientific
commentary understanding in historical period by handling the Astronomy–Quran and
explained the consistence by the existing scientific findings.

Key words: Holy Quran-Astronomy Relation, Science, Religion-Science Relation,


Scientific Commentary.
VI

İÇİNDEKİLER

ONAY ...........................................................................................................…I

ÖNSÖZ.............................................................................................................. II

ÖZET ................................................................................................................ IV

ABSTRACT ....................................................................................................... V

İÇİNDEKİLER ................................................................................................ VI

ŞEKİLLER LİSTESİ……………………………………………………………X

KISALTMALAR………………………………………………………………..XI

GİRİŞ

1. ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ ....................................................1

2. ARAŞTIRMANIN KONUSU.....................................................................2

3. ARAŞTIRMANIN METODU ....................................................................2

4. ARAŞTIRMANIN TEMEL KAVRAMLARI .............................................3

4.1. ASTRONOMİ .......................................................................................3

4.1.1. Tanımı ............................................................................................3

4.1.2. Astronomi-Astroloji Farkı...............................................................6

4.1.3. Astronominin Tarihsel Süreç İçerisinde Gelişim Seyri ...................12

4.2. KUR'AN ................................................................................................16

4.2.1. Kur’an-ı Kerimin Niteliği ................................................................16

4.2.2. Kur’an-ı Kerim’in Temel Konuları .................................................18

4.2.3. Kur’an-ı Kerim’in Anlaşılması ........................................................20

4.3. KUR'AN VE ASTRONOMİ İLİŞKİSİ...................................................21


VII

BİRİNCİ BÖLÜM

KUR’AN VE ASTRONOMİ

1. KUR'AN'DAKİ ASTRONOMİ İLE İLGİLİ AYETLER ..............................28

1.1. EVREN VE YARADILIŞLA İLGİLİ AYETLER ..................................28

1.2. GEZEGENLER......................................................................................37

1.3. YILDIZLAR ..........................................................................................39

1.4. Güneş.....................................................................................................42

1.5. AY ........................................................................................................48

1.6. DÜNYA...............................................................................................55

1.7. GÖK VE DİĞER GÖK CİSİMLERİ .....................................................64

2. TEFSİRLERDE ASTRONOMİ İLE İLGİLİ AYETLERİN YORUMU ......71

2.1. EVREN VE YARADILIŞLA İLGİLİ AYETLER ..................................71

2.1.1. Ayetlerde Yaratılışla İlgili Geçen Kelimeler: ...................................71

2.1.2. YARATILIŞTA ZAMAN VE ALTI GÜN ......................................73

2.1.3. Big Bang .........................................................................................74

2.1.4. Evrenin Genişlemesi........................................................................78

2.2. GEZEGENLERLE İLGİLİ AYETLER .................................................83

2.3. YILDIZLARLA İLGİLİ AYETLER .....................................................88

2.3.1. Işık Kaynağı Olarak Yıldızlar .........................................................89

2.3.2. Yön Tayini ve Yol Bulmada Yıldızlar.............................................90

2.3.3. Burçlar............................................................................................91

2.3.4. Şi’ra Yıldızı ....................................................................................94

2.3.5. Tarık Yıldızı ...................................................................................95

2.4. GÜNEŞ .................................................................................................96

2.4.1. Güneşteki Nükleer Enerji................................................................97

2.4.2. Güneşin Hareketi ...........................................................................99


VIII

2.5. AY ........................................................................................................101

2.5.1. Ayın Işığı........................................................................................101

2.5.2. Ayın Yörüngesi ve Evreleri ............................................................101

2.5.4. Ay Tutulması..................................................................................103

2.5.5. Ayın Yarılması ...............................................................................104

2.6. DÜNYA (ARZ)....................................................................................106

2.6.1. Dünyanın Dönüşü ...........................................................................106

2.6.2. Dünyanın Yuvarlak Oluşu ..............................................................107

2.6.3. Dünyanın Korunmuş Tavanı: Atmosfer...........................................107

2.6.4. Dünya'nın Yaratılışındaki Denge ....................................................109

2.6.5. İki Doğu İki Batı.............................................................................109

2.7. GÖK VE DİĞER GÖK CİSİMLERİ ......................................................112

2.7.1. Göğün (Semanın) Dönüşü ...............................................................112

2.7.2. Göğün (Semanın) Yaratılışındaki Ahenk .........................................113

3. ASTRONOMİ İLE İLGİLİ AYETLERİN GAYESİ....................................114

İKİNCİ BÖLÜM

ASTRONOMİNİN GÜNLÜK HAYATA YANSIMASI

1. GÜNLÜK HAYATTA ASTRONOMİNİN YERİ VE ÖNEMİ ...................116

2. ASTRONOMİ İLE İLGİLİ AYETLERİN GÜNLÜK HAYATA YANSIMASI


116

2.1. TAKVİM VE ASTRONOMİ .................................................................117

2.1.1. Takvimin Tanımı Ve Kur’an Ayetleri İle İlişkisi .............................117

2.1.1.1. Takvimin Tanımı ve Takvimi Oluşturan Zaman Dilimleri ......117

2.1.1.2. Takvimin Kur’an Ayetleriyle ilişkisi ......................................118

2.1.2. Belli Başlı Takvim Türleri...............................................................119


IX

2.1.3. İbadetler – Takvim İlişkisi...................................................................119

2.1.3.1. İbadetlerde Dikkate Alınan Takvim Türü ve Nedeni...................119

2.1.3.2. Kameri Ayların Başlangıcının Hesaplanması ve İbadetler Açısından


Önemi ........................................................................................120

2.1.3.3. Hilal Gözetlenmesiyle İlgili Bazı İstatistikî Veriler.....................124

2.2. Namaz ve Astronomi..................................................................................127

2.2.1. Namaz Vakitlerinin Hesaplanmasının Tarihçesi...................................127

2.2.2. Namaz Vakitlerinin Tanımı .................................................................130

2.2.3. Namaz Vakitlerinin Enlemlere Göre Değişmesi...................................138

2.3. Kıble ve Astronomi ....................................................................................139

2.3.1. Kıblenin Tanımı ve Astronomi ile ilişkisi ............................................139

2.3.2. Kıblenin Tayin Edilmesi......................................................................141

2.3.2.1. Kıble Açısı: ................................................................................142

2.3.2.2. Kıble Saati: ................................................................................142

2.3.2.3. Dünya Kıble Günü .....................................................................143

SONUÇ...................................................................................................................144

KAYNAKLAR .......................................................................................................147

ÖZGEÇMİŞ ...........................................................................................................152
X

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 2.1. Evrenin Genişlemesi............................................................................. 78

Şekil 2.2. Evrenin Genişlemesi............................................................................. 82

Şekil 2.3. Takımyıldızlar ...................................................................................... 93

Şekil 2.4. Güneşteki Patlamalar............................................................................ 98

Şekil 2.5. Ayın Yörüngesi .................................................................................... 102

Şekil 2.6. Ayın Evreleri........................................................................................ 102

Şekil 2.7. Ay Tutulması ....................................................................................... 103

Şekil 2.8. Hadley Rille Kanalı .............................................................................. 105

Şekil 2.9. İçtima – Ru’yet Konumu ...................................................................... 123

Şekil 2.10. İmsak Vakti........................................................................................ 133

Şekil 2.11. Öğle Vakti.......................................................................................... 134

Şekil 2.12. İkindi Vakti ........................................................................................ 135

Şekil 2.13. Akşam Vakti ...................................................................................... 136

Şekil 2.14. Yatsı Vakti ......................................................................................... 137

Şekil: 2.15. Kıble Saati......................................................................................... 142


XI

KISALTMALAR

age. : Adı geçen eser

agm. : Adı geçen makale

Bkz. : Bakınız

CERN : Conseil Europeen pour la Recherche Nucleaire (Avrupa Nükleer Araştırma


Merkezi)

Çev. : Çeviren, çevirenler

DİA. : Diyanet İslam Ansiklopedisi

DİB. : Diyanet İşleri Başkanlığı

Hz. : Hazreti

İSAM : İslam Araştırmaları Merkezi

İ.Ü. : İstanbul Üniversitesi

İ.Ü.F.F. : İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi

s. : Sayfa

s.a.v. : Sallallahu Aleyhi ve Selem

TDK : Türk Dil Kurumu

TDV. : Türkiye Diyanet Vakfı

trs. : Tarihsiz

thk. : Tahkik

UFO : United Flying Object (Bilinmeyen Uçan Nesneler)

vb. : Ve benzeri
1

GİRİŞ

1. ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ

14 asır evvel cahil bir topluluğa indirilen kutsal bir kitapta yer alan astronomi ile ilgili
ayetlerin tarihi süreç içinde nasıl anlaşıldığının ve açıklandığının bilinmesi ve
değerlendirilmesi, Kur’an’ın doğru anlaşılmasında büyük önem arz eder. Kur’an’ın
hayatı kuşatıcı mesajları içinde bu konunun ayrı bir yeri bulunmaktadır. Zira Kur’an’ın
içeriğinde yer alan her konunun bir değeri ve amacı olduğu bilinmektedir. O’nu bir
“inanç ve bilgi objesi” olarak ele aldığımızda, bu içeriğin amaç ve araç değerleri ihtiva
eden bir yapıda olduğu görülür. Astronomi ile ilgili ayetlerin Kur’an’ın içeriğindeki
konumuna ve amacına bakıldığında, bu ayetlerin “Tevhid” amacına yönelik bir araç
değer ifade ettiği anlaşılır. Ancak araç bir değer ifade etse de bu ayetlerin anlaşılması
için yorumlanması kaçınılmazdır. Nitekim bir kısım müfessirlerce de yorumlandığı
bilinmektedir. Yapılan bu yorumların bir araya getirilerek ve çağdaş yeni bilimsel
verilerden de istifade ederek bu konuda derli toplu bir çalışmaya olan ihtiyacı kısmen de
olsa karşılamak amacıyla bu konu ele alınmıştır. Nitekim böyle bir çalışmayı yapmaya
başlamadan önce, din bilim adamlarının bu konuya çok da ilgi duymadıklarına, yapılan
bazı Kur’an yorumlarında bu konu ile ilgili ayetlerin yüzeysel olarak ele alındığına ve
derinlikli açıklamalarının yapılmadığına şahit olmuştuk. Astronomi ve İlahiyat eğitimi
almış biri olarak böyle bir araştırma yapma isteği ve arzusu içimize doğdu. Fakat
yaptığımız bu araştırma ilerledikçe tarih boyunca İslam âlimlerinin aslında bilimden hiç
de uzak kalmadıklarını, yorumlarında zamanlarının bilimsel verilerini takip ederek
çalışmalar yaptıklarını, ancak bu tür çalışmaların son asırlarda daha az yapıldığını
gördük. Nitekim Gazi Ahmet Muhar Paşa “Serâiru’l-Kur’anı” ile Celal Kırca’nın
“Kur’an ve Modern İlimler” ve “Kur’an ve Fen Bilimleri” bunun bir kanıtı gibidir.
Yapılan bu çalışmalara astronomi ve uzay bilimleri mezunu olarak bir katkıda
bulunmak ve yöntemsel açıdan konuya farklı bir bakış açısısı getirmek amacıyla böyle
bir çalışma yapmayı uygun gördük.
2

2. ARAŞTIRMANIN KONUSU

Kur’an-ı Kerim’de, astronomi kelimesi geçmemesine rağmen astronomiyi ilgilendiren


gök cisimleri ile ilgili geniş bilgilerin yer aldığı görülmektedir. Uzay çağında
bulunduğumuz bu devirde günümüz teknolojisiyle ve bilimsel yöntemlerle keşfedilen
astronomi ile alakalı birçok bilginin Kur’an-ı Kerim’de doğrudan ya da dolaylı olarak
anlatılması, tefsir tarihindeki müfessirlerin bir kısmının göz ardı etmediği ve
edemiyeceği bir olgu olmuştur. Bu nedenle tarih boyunca Kur’an’ı yorumlayan
müfessirler arasında, özel ilgileri oranında az veya çok gök cisimlerinden bahseden bu
ayetleri zamanlarının bilimsel verileri ile yorumlamak ihtiyacı hisseden yorumcular
daima var ola gelmiştir. Fahreddin Razi’nin başı çektiği Tantavi Cevheri gibi
müfessirler ile Gazi Ahmet Muhtar Paşa gibi bilim adamları en çok dikkat çekenleri
olmuştur. Bu kişilerin astronomi konusundaki ayetlerle ilgili yorum gayretlerinin
gerçekten de göz ardı edilemiyecek kadar dikkat çekici olduğu görülmektedir. Bu bilim
adamları ayetleri tefsir ederlerken çağlarının astronomi bilgilerinden faydalandıkları için
bazı ayetlerin yorumunda isabetli açıklamalar yaparlarken, bazı ayetlerin yorumunda ise
tabii olarak isabetli davranamamışlardır. Bu nedenle bu konunun hem bu yönüyle, hem
de Kur’an içeriğindeki boyutları ile ele alınmasında yarar bulunmaktadır. Zira “Bilimsel
Tefsir” örneği olarak tanımlanabilecek bu yorum, birçok bilim adamı tarafından yanlış
ve hatta tehlikeli olarak algılanmakta ve bu tarz yorumlara karşı çıkıldığı bilinmektedir.
Kur’an’da yer alan bu ayetler, yanlış anlaşılıyor diye yorumlanmayacak mı? Ya da
görmemezlikten gelinerek yok hükmünde mi sayılacak? Kur’an’da yer alan astronomi
ile ilgili ayetlerin öncelikle tesbit edilmesinde ve tarihi süreç içinde bu ayetlerle ilgili
yapılan yorumların ele alınarak değerlendirilmesinde, hem Kur’an’ın içeriği ve
kuşatıcılığı açısından hem de bu konudaki ayetlere getirilen yorumların niteliği
açısından önem arz etmektedir

3. ARAŞTIRMANIN METODU

Araştırmamızın amacına uygun olarak takip etmemiz gereken metod, hiç şüphesiz
öncelikle, yapılan çalışmaları tespit etme, tespit edilen bilgileri analiz etme ve
değerlendirme olacaktır. Bu bağlamda ilk olarak, astronomiyle ilgili olarak Kur’an’dan
tespit ettiğimiz ayetlerin bir tasnifi yapılacaktır. Kur’an’da doğrudan astronomi kelimesi
bulunmadığı için ayetler tasnif edilirken güneş, ay, yıldız, dünya (arz), gece-gündüz ve
3

diğer astronomi ile ilgili kelimelerin geçtiği ayetler bir araya getirilerek
gruplandırılacaktır. Her grubun içinden müfessirlerin yorumlarına esas aldıkları
ayetlerden önemli olanları konu başlıkları altında ele alınarak yapılan yorumlar
nakledilecektir. Razi ve Elmalılı gibi müfessirlerin yorumları özellikle ele alınacaktır.
Günümüz astronomi bilimi ile mukayesesi yapılarak karşılaştırmalı açıklamalarda
bulunulacaktır. Son olarak da bu ayetlerin ve yapılan yorumlar ile astronomik bilgilerin
günlük hayatımıza olan etkileri üzerinde durulacaktır. “Bu bilgiler bizi nasıl
yönlendiriyor?” “Namaz vakitleri ve kameri aybaşları müslümanları nasıl etkiliyor?”
Sorularına cevap aranacaktır.

4. ARAŞTIRMANIN TEMEL KAVRAMLARI

4.1. ASTRONOMİ

4.1.1. Tanımı

“Gökküresi bilimi” anlamına gelen Astronomi (İngilizce: astronomy, Fransızca:


astronomie, Yunanca: αστρονοµία = άστρον + νόµος, astronomia = astron (gökcismi) +
nomos (kanun)) "yıldızların kanunu"1 kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. İslam
dünyasında astronomiyi ifade etmek için ilm-i felek teriminin yanı sıra “felekiyyat, ilm-
i nücum, ilm-i nücum-i ta’limi, sınaat-i nücum, sınaat-i tencim, ilm-i hey’e, ilm-i
hey’et’il-âlem”2 kelimeleri de kullanılmaktadır.

Gökcisimlerini ve evreni inceleyen bir bilim dalı olan Astronomi etrafımızı çevreleyen
evreni, gezegenleri ve diğer gökcisimlerini (göktaşları, yıldızlar, kuyruklu yıldızlar, çift
yıldızlar, kara delikler, galaksiler, vb.), bu cisimlerin oluşumlarını, evrimlerini, fiziksel
yapılarını, kimyasal bileşimlerini, birbirlerine göre konumlarını ve hareket yasalarını
inceler.3 Aristoteles’e göre dört matematiksel bilimden birisidir ve amacı yıldızların
görünen hareketlerini incelemekten ve geometrik yapılarının belirlenmesinden ibarettir.
Astronomi, yörüngesel cisimleri ve Dünya atmosferinin dışında gerçekleşen, yıldızlar,
gezegenler, kuyrukluyıldızlar, kutup ışıkları, gökadalar ve kozmik fon radyasyonu gibi
gözlemlenebilir tüm olay ve olguları inceleyen bilimdir. Evrenin doğuşu ve büyümesi,
evrimi, gökcisimlerinin fiziksel-kimyasal özellikleri ve konumlarının hesaplanması ile

1
Türk (İnönü) Ansiklopedisi, "Astronomi", Ankara 1949, cilt 3, s. 504.
2
Tevfik Fehd, “İlm-i Felek”, DİA, İstanbul 2000, cilt 22, s.126.
3
Yeni Türk Ansiklopedisi, “Astronomi”, İstanbul 1985, cilt 1, s. 198.
4

ilişkilidir. Astronomi gözlemleri salt astronomi ile ilişkili değildir, aynı zamanda genel
görelilik kuramı gibi fizikte çok önemli bir yeri olan teorilerin ispatı için de bilgi
sağlarlar. Gözlemsel astronomiye bir tamamlayıcı etken olarak teorik astrofizik de
astronomik oluşumları açıklamaya çalışır.

İhvan-ı Safa’nın tanımlamasına göre ilm-i felek üç dala ayrılır: Birincisi feleklerin
yapısını, yıldızlar ve sayıları, burçlar, büyüklükleri, aralarındaki uzaklıklar ve
hareketleri; ikincisi astronomi cetvellerinin kullanımı, takvimlerin düzenlenmesi,
tarihlerin tespiti; üçüncüsü feleklerin dönüşü, burçların doğuşu ve yıldızların
hareketinden dünyada olabilecekler hakkında bilgi çıkarılmasıyla ilgilidir. İbn Sina da
aynı açıklamaları yapmakla birlikte tıp ve fizyonomi(yüz hatlarından insan tanıma) gibi
tabiat bilimlerinin alt dalları arasında sıraladığı astrolojiyi bu tanımlamanın dışında
tutmaktadır. Aristoteles ve eserlerini şerhedenlerden esinlenerek yapılan bu tanımlama,
astronomi ve astrolojiyi birbirinden ayıran İslam filozoflarının büyük çoğunluğu
tarafından kabul görmüştür. Çünkü astronomi hesabı alırken astroloji tabiat olaylarından
çıkarılan işaretlere ve bir takım spekülasyonlara dayanır. Batlamyus’un Tetrabiblon adlı
eserindeki fikirleri benimseyen astrologlar ise bu ayrımı kabul etmemişlerdir. 4
Çağındaki İslam ilim birikiminin bir değerlendirmesini yapan İbn Haldun astronominin
tanımı ve konusunu Mukaddime’sinde şöyle ele almıştır: “Bu bilim (astronomi) sabit
yıldızlar ve gezegenlerin hareketlerinin inceler. Astronomi, gözlenebilen hareketleri,
zorunlu olarak ortaya çıkan yıldızların seyirlerini ve gezegenlerin durumlarını
geometrik prensiplerle istidlal eder. Aynı zamanda astronomi, ekinoks hareketlerin
varlığıyla yer merkezinin Güneş feleğinin merkeziyle aynı hizada olmadığını da istidlal
eder. Gezegenlerin büyük felekleri içinde hareket eden ve içlerinde yıldızların
bulunduğu küçük feleklerin varlığını da ispat eder. Sabit yıldızların hareketleriyle
sekizinci feleğin varlığını gösterir. Astronomi aynı şekilde her yıldızın, çeşitli meyli
olduğu için birçok feleğe sahip olduğunu da ispatlamıştır.
Ancak Rasati gözlemler, bu tür hareketlerin gerçeklik, tabiat ve türlerinin bilinmesini
sağlarlar. Sadece ve sadece bu tür gözlemlerledir ki biz yıldızların ileri-geri
hareketlerini, ekinoksları ve feleklerin düzenini bilebiliyoruz.”5

4
Fehd, “İlm-i Felek”, DİA, cilt 22, s.126.
5
İbn Haldun; Mukaddime, (Hazırlayan: Süleyman Uludağ), cilt 2, Dergâh Yayınları, 1991, s. 1160–
1161; Mehmet Bayraktar, İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi, TDV Yayınları, Ankara 1989, s. 73.
5

İlm-i feleğin kesin bir tanımını yapamayan İslam astronomları, Batlamyus döneminin
Yunanlı bilginleri gibi sadece gök cisimlerinin hareketleriyle ilgilenmiş, görünen bütün
durumlardaki hareketleri açıklamak için geometrik şekiller kullanmış ve bu şekiller
yardımıyla yıldızların yerlerini istenilen her vakitte hesaplayabilmişlerdir. Böylece
gökteki hareketlerin menşei bütün gök cisimlerinin mahiyetine dair araştırmalar
astronominin dışında bırakılmış ve tabiat felsefesi sahası içine alınmıştır. Buna göre de
mesela İslam bilginlerinin gökte dairevi olmayan hareketlerin varlığını neden imkânsız
gördüklerini, gökteki hareketlerin menşeini, feleklerle yıldızların mahiyetini ve niçin
küre şeklinde olduklarını öğrenmek isteyen bir kimse tabiat felsefesiyle ilgili felsefe
veya kelam kitaplarına başvurmak zorunda kalmıştır.6
Diğer bilim dallarıyla kıyasladığımızda Astronomi; yıldızlı göklerin gizeminden
doğmuş en eski bilim ve astrofiziğin kuramsal dalı ile birleştirilmesi bakımından da en
yeni bilim dalı olarak düşünülebilir.
Astronomi, ilk çağlardan beri insanların gökyüzüne karşı duydukları merak nedeniyle
en hızlı gelişen bilim dallarından biri olmuştur. Bu gelişme meydana gelirken
matematik ve fizik gibi birçok bilim dallarının da gelişmesine neden olmuştur.
Tutulmalar, Ay'ın evreleri, yıldız yağmurları, kuyruklu yıldızlar gibi dikkat çekici
olaylar insanların astronomiye olan ilgisini daha da artırmıştır. Bu tür gök olaylarının
izlenmesi, kaydedilmesi ve kayıtların tutularak yorumlanması astronominin gelişmesini
sağlamıştır.
Müslümanların ilme bulundukları katkının belki de en ayırt edici özelliği matematik,
geometri ve astronomi arasında uygunluk olduğu yönündeki görüşleri olmuştur.
“İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz ki onun(Kur’ân’ın)
gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun…”7 ayetindeki “ufuklardaki ayetlerden”
kastedilenin; gökyüzünde ve yeryüzündeki her şeyin (güneş, ay ve yıldızlar) harika bir
şekilde düzenlenerek insanın hizmetine verilmiş olması olabilir. Gök cisimleri, Yaratıcı
tarafından düzenlenen sistemli bir kosmos halinde kendileri için belirlenen bir
yörüngede hareket ederler ve bundan hiç sapmazlar.8 Bunu temel alarak Müslüman
astronomlar gökyüzü görüşlerini oluşturmuşlardır. İslam öncesi astronomi, mitolojinin
yaygın olduğu bir alan olduğu için Müslüman astronomlar İslam öncesi dünyadan,
özellikle astronominin oldukça ilerlemiş olduğu Mezopotamya’dan edindikleri

6
Fehd, “İlm-i Felek”, DİA, cilt 22, s.126.
7
Fussılet 41/53.
8
Rum 30/22; Enbiya 21/33; Yasin 36/38–40; İbrahim 14/33; Casiye 45/13.
6

bilgilerden mitolojiyi elemişlerdir. Müslümanlar öncelikle astronomiyi o mitlerden


arındırmak için astrolojiye karşı amansız bir mücadele başlatmışlardır. Yanlışlık üzerine
kurulu bir mesleği yürüten Astrologlar, sonuçta tahminleri doğru çıksa da, gaybı haber
vermeye kalkıştıkları için yanlış yolda idiler. Kur’ânî inançları Müslüman astronomların
önde gelen motivasyonu ve rehberiydi. Müslümanlar klasik dünyadan İran ve Hind’den
elde ettikleri bilgiyi uygulamaya koyarak, bu birikimi kendi oluşturdukları ile
genişlettiler ve değiştirdiler.9 Kısaca eski bilgi birikimlerini korudukları; önemli
düzeltmelerde, yeni keşif ve icatlarda bulundukları; astronomiyi bir ilim dalı olarak
kurdukları; disiplini sihir ve mitlerden temizledikleri için kuşkusuz dünya,
Müslümanlara çok şey borçludur.10

4.1.2. Astronomi-Astroloji Farkı

Astroloji kelimesi, kökü eski Yunanca’ya dayanmakla birlikte mevcut haliyle


Fransızca’da da kullanılmaktadır. Kısaca ‘gök cismi’ genel anlamda ise ‘yıldız’
manasına gelen ‘astre’ ismiyle ‘bilim’e işaret eden ‘logie’ ögesinin birleşmesinden
oluşmuş bir isimdir. 11 Dilimizde ‘astroloji’nin karşılığı olarak ‘yıldız falcılığı’ terimi
kullanılmaktadır.12
Astroloji, yeryüzünde meydana gelen bütün değişikliklerin, gök cisimlerinin özel
durumları ve hareketleriyle sıkı bir ilgisi bulunduğu prensibi üzerine kurulmuştur.13
Astroloji, terim olarak “Yıldızların insanları ve olayları etkilediği inancına dayanan
sözde ilim dalı”14 şeklinde de tanımlanmıştır. Kısaca, “Halk arasında yıldız falı, burç
falı gibi inanışları konu edinen astroloji, güneş, ay ve yıldız gibi gök cisimlerinin
oluşum ve özelliklerinin dünya üzerindeki olayların hayır ve şer niteliği kazanmasına ve
insanın geleceğine etkilerini konu alan bir uğraşıdır.”15
İslam Kültürü literatüründe astroloji, ‘Yıldızların Hükümleri İlmi’ anlamına ‘İlmü
Ahkâmi’n-Nücûm, Sınââtü Ahkâmi’n-Nücûm, Kazâya’n-Nücûm, İlmu’l-Ahkâm ve

9
İsmail Râcî el-Fârûkî; Luis Lâmia el-Fârûkî, İslam Kültür Atlası, (Çev.: Mustafa Okan Kibaroğlu; Zerrin
Kibaroğlu), Birinci Baskı, İnkılâb Yayınları, İstanbul 1991, s.360–361.
10
Fârûkî, age, s.362.
11
Robert Micro, “Astrelogie”, Dictionnaire du Français Primordiale, Paris 1984, s.66.
12
TDK, “Astroloji”, Türkçe Sözlük, 10. Baskı, Ankara 2005, s. 134.
13
C.A. Nallino; Fatin Gökmen, “Astroloji”, İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1965, cilt 1, s. 682.
14
Tevfik Fehd, “İlm-i Ahkâm-ı Nücûm”, DİA, İstanbul 2000, cilt 22, s.124.
15
Ali Bardakoğlu, “Yıldız ve Burç Falı”, İlmihal, İSAM, İstanbul 2000, cilt 2, s. 149.
7

Sınââtü’l-Ahkâm’ adlarıyla anılmaktadır.16 Astrolojiyle meşgul olan kişiler ise


‘Müneccim’ olarak adlandırılmıştır. Bu isimler hem astronomi ve astronomlar için hem
de astroloji ve astrologlar için ortak kullanılmıştır. Bunda geçmişte astronomi ile
astrolojinin hep iç içe bulunmuş olmasının ve astrologların aynı zamanda astronomi ile
bazı astronomların da astroloji ile meşgul olmasının payı vardır. Çünkü astroloji, İslam
bilginleri ikisini birbirinden ayırıncaya kadar geçmiş çağlar boyu astronomi ile bir
mülahaza edilmiştir.17
Burçlarla ilgili ilk bilgilere Sümerlere ait çivi yazılarında rastlanmış olması göz önüne
alınarak bu alana ilişkin tarihin çok eski olduğuna dikkat çekilmektedir. Elde edilen
Asur Babil metinlerinde, en azından Milattan önce birinci bin yıldan itibaren burç
isimlerinin bilindiği ifade edilmektedir: “Daha erken devirlere ait metinlerde adları tam
olarak tespit edilemeyen bu burçların yılın belli dönemlerinde sabit bir yörünge boyunca
hareket ettiğine ve hareketlerinin yeryüzündeki hayatı etkilediğine inanılırdı.
Mezopotamya geleneğinde gök cisimlerinin tanrı olarak kabul edilmesi ile bu inanç
arasında yakın bir ilişki mevcuttur. Buna göre insanlar hangi burcun altında doğarlarsa o
burcun tanrısının etkisi ve himayesinde olurlardı. Mesela bu inanca göre Akrep
döneminde doğanlar en kızgın ilahların hâkimiyetinde oldukları için tehlikeli insanlardı.
Boğa döneminde doğanlar ise savaş tanrılarının himayesinde bulunduklarından iyi birer
savaşçı özelliği taşırlardı.”18
Tarihi belgelerde astrolojinin Mezopotamya’da M.Ö.3000 yıllarında bir uygarlık
meydana getirmiş olan Babilliler’den de daha eskiye uzandığını ortaya koyduğu ifade
edilmektedir.19 Babilliler, bilimsel faaliyet olarak daha çok zaman ölçme, alan
hesaplama ve tarımsal faaliyetlere yönelik astronomi ve matematik bilgileri üzerinde
çalışmışlardır. Bunlara göre evren; yer, gök ve ikisi arasında bulunan okyanustan
oluşmaktadır. O çağlarda Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn gezegenleri ile 12
takımyıldız (burçlar) bilinmektedir. Hava kirliliğinin olmadığı o devirlerde insanlar
gökyüzüne baktıklarında bugünkünden çok daha fazla ve daha parlak yıldız
görüyorlardı. O dönemde bazı insanlar “Yeryüzünde birçok insan var gökyüzünde de
birçok yıldız var. O halde her insana bir yıldız düşebilir. Yıldızların hareketlerini
inceleyerek insanların başına gelebilecek iyi ve kötü olayları önceden bilip önlemini

16
Nallino; Gökmen, “Astroloji”, İslam Ansiklopedisi, s. 682.
17
Afzalürrahman, “Astroloji”, Siret Ansiklopedisi, İstanbul 1996, cilt 1, s. 229.
18
Kürşat Demirci; İlhan Kutluer, “Burç”, DİA, İstanbul 1992, cilt 6, s.421.
19
Türk (İnönü) Ansiklopedisi, “Astroloji”, Ankara 1949, cilt 3, s.501.
8

alabiliriz.” diye düşünmüş, bu düşünceden yola çıkarak yıldız gruplarını aralarına sanal
çizgiler çekerek bazı hayvan ve mitolojik karakterlere benzetip gökyüzünü bu parlak
yıldızlardan oluşan takımyıldızlara ayırmış olabileceği ve böylece “Astroloji Sanatı”
denilen olgunun ortaya çıktığı yorumları yapılmaktadır. Ancak Yahudi-İbrani
literatüründe, Helenistik gelenekte, Hinduizm ve Budizm’de de burçların hep var
olması, mesela Budist telakkiye göre tanrı niteliği taşıyan burçların, insan üzerinde
doğrudan etkili kabul edilmesi20 bu tür yorumları zayıflatmaktadır.
Sabiîlerin bazı gruplarında, Allah Teâlâ’nın âlemi yarattıktan sonra onun tedbir ve
idaresini yıldızlara bırakmış olduğu, dolayısıyla Allah’ın yıldızlar üzerinde yıldızların
da bu alt âlemde etkili birer rab oldukları yolunda düşüncelere21 nispet edilmesi,
astrolojinin insanların inançları üzerindeki kadim etkisi hakkında bazı ipuçları
vermektedir.
“Batıda ise astroloji çalışmaları Batlamyus’un düşüncelerine dayanmaktadır. Ona göre
gök cisimlerinden ışın olarak yayılan güçler, etkisi altına aldıkları yeryüzündeki
varlıkların tabiatını, kendisinden yayıldıkları gök cisimlerinin tabiatını temsil etmeye
yöneltirler… Güneşin her burca uğradığı esnada yaydığı ışınlar insanların tabiat ve
karakterinde derin izler bırakmaktadır.”22
Batıda 17. yüzyıla kadar astronomi ile astroloji birbirine hizmet etmiştir. Astronomlar
geçimleri için aynı zamanda astroloji ile uğraşmakta gözlemledikleri gökcisimleri
hakkında yorumlar yaparak para kazanmaktaydı. 17. yüzyıldan itibaren Galileo,
Copernicus, Tycho Brahe, Kepler ve Newton gibi bilim adamları ve gözlemcilerin,
gökcisimlerinin hareketlerini büyük ölçüde anlayıp açıklamalarından sonra astronomi
ile astroloji birbirinden ayrılmıştır. Böylece gerçek bilim adamları gökcisimlerini
yöneten yasaları keşfederek gökcisimlerinin insanların karakterleri ile hiçbir ilgisinin
olmadığını ortaya çıkarmıştır. Hâlbuki bundan çok önce İslam dünyasında astroloji ile
astronomi birbirinden ayrılmıştı. Farabi’nin ‘en-Nüket fi Ma Yasıhhu ve Ma la Yasıhhu
min İlmi’n-Nucum’ adlı eserinde astronomiyle astrolojinin arasını ilmi usuller
bakımından ayırmak istediği bilinmektedir. Aynı tavrı daha sonra İbn Sina da
sürdürmüştür.23

20
Demirci; Kutluer, “Burç”, DİA, cilt 6, s. 422.
21
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul 1979, cilt 3, s. 1766.
22
Bardakoğlu, age, cilt 2, s. 150.
23
Fehd, “İlm-i Ahkâm-ı Nücûm”, DİA, cilt 22, s.124.
9

Her ne kadar bazı Müslüman ilim adamları, dönemlerindeki astroloji geleneğinden


geniş çapta etkilenmişler ve bunun bir sonucu olarak yıldızların mevki ve menzilleri
hakkındaki ayetler24 ile Peygamberimizden rivayet edilen Ay ve güneş gözetlemenin
faziletine ilişkin hadisleri delil göstererek astroloji anlamındaki ilm-i nücûmun caiz
olduğunu ileri sürmüşler ve hatta İdris ve İbrahim peygamberleri bu sanatı ilk
uygulayanlar olarak tanıtmışlar25 ise de diğer taraftan İslam âlimlerinin büyük
çoğunluğu, astroloji ile astronominin birbirinden ayrılmasında önemli rol oynamışlardır.
İnsanların astrolojiye inanıp sıkı sıkıya bağlanmasını psikologlar şu şekilde açıklıyorlar:
“Astrologlar kişinin kendini aşağılama içgüdüsünü kullanıyorlar”. Bu çok ayrıntılı bir
biçimde, 1977 yılında Lawrence E. Jerome tarafından yazılmış Prometheus Books
adındaki kitapta verilmiştir.26 Kitabın yazarı Arizona Üniversitesi Ordinaryüs
Profesörlerden iki kişi ile birlikte, Astrolojiye karşı bir bildiri hazırlamış ve içlerinde
Nobel ödüllü olanların da bulunduğu 186 bilim adamının bu bildiriyi imzalamasını
sağlamıştır. Bu bildiri Amerikan The Humanist dergisinin 1975 eylül-ekim sayısında da
yayınlanmıştır.27
Astrolojinin bu denli yaygınlaşmasının sebeplerinden biri belki insanların eğitim
seviyelerinin düşük olması, bilim ve teknolojiye karşı gösterdikleri bir tepki olabilir.
Belki de dini inançlarındaki zayıflık olabilir. 1997 yılı Aralık sayısında Bilim ve Ütopya
dergisinde Rennan Pekünlü’nün “Bilimin Merceğinde Astroloji” başlıklı yazısında
“İnsanoğlunun kendini aşağılamak isteme içgüdüsünü eğitemezsek, umarsızlığına
toplumsal çözümler bulamazsak, emeğine yabancılaşmasını engelleyemezsek
astrolojinin kesin çöküşüne daha nice nesiller tanık olamayacak! Bu insanlar
sorunlarının çözümü için astrolog aramayı sürdürecek, bir sorununu nasıl çözeceğini
bilemeyen bir kişiye verilecek olan gelişigüzel astrolojik öneri, ne de olsa kişinin kendi
kararsızlığından iyidir!”28 dediği gibi biz kendimizi gerçek manada eğitmezsek, bir
şeylere devamlı sırtımızı dayamaya çalışırsak, yaptığımız hatalarda hep daha iyiye
gitmez de suçu başkalarının üstüne özellikle yıldızlara atarsak ve “ne yapayım
burcumun özelliği böyle” dersek astroloji de ilerlemeye devam edecektir.

24
Yunus 10/5; Nahl 16/16; Fussilet 41/16; Zâriyât 51/4; Necm 53/1; Vakıa 56/17; Nuh 71/15–16; Nâziât
79/5.
25
Bardakoğlu, age, cilt 2, s. 151.
26
Rennan Pekünlü, “Bilimin Merceğinde Astroloji”, Bilim ve Ütopya, Aralık 1997, sayı 42, s. 18.
27
http://astronomy.ege.edu.tr/~rpekunlu/BU+Pop/AstrolojiPrint/astrljEK.doc.
28
Pekünlü, agm, s. 18.
10

Astrolojinin bilimsel görüntü vermesi de insanları etkilemektedir. Bunların başında


horoskopik harita oluşturmak, almanaklarda29 gezegenlerin konumlarını saptamak ve
yıldız zamanlarını hesaplamak gelmektedir. Aslında horoskop, bilmeyenler için oldukça
bilimsel görünmektedir. Görünürde olduğu gibi gerçekte de öyledir. Astrolojiyi bilimsel
gösteren kısım da burası olmaktadır. Horoskop yapılırken; önce gökyüzünün doğru bir
haritası çizilir. Güneş, Ay ve gezegenlerin konumları yanılgısız olarak hesaplanır.
Bundan sonraki kısımda ise astrologun yorum gücü devreye girer.
İster bilimsel ister dini yaklaşılsın ikisi açısından da astroloji itibar edilmemesi gereken
bir olgudur.
Bilimsel yaklaşım, astrolojinin sağlam bir temele oturmadığını ilmî verilerle ortaya
koymaktadır. Sky & Telescope dergisinin 2001 Aralık sayısında “astrolojinin
faydalarını kanıtlamak için birçok bilim adamının birçok deney yaptığını örneğin
tahminlerin ne kadar tuttuğunu anlamak için birçok çalışma yapıldığını ve profesyonel
astrologların tahminlerinin sizin ve benim uydurmamızdan daha iyi olmadığının ortaya
çıktığı” anlatılmaktadır. 30
İslamın ışığında astrolojiye bakıldığında ise Kur’ân-ı Kerim’de zaman zaman yıldızlar
üzerine yemin31 edildiği görülmektedir. Yıldızların yerlerine32 ve burçlarla dolu
gökyüzüne33 yemin edilmesi, çok dikkat çekicidir. Kur’an’da gök cisimleri ve
yıldızlarla ilgili birçok atıflar bulunmaktadır.34 Bunların incelenmesi ve
değerlendirilmesi tefsir ilminde “İlmî Tefsir” branşı içinde yer almaktadır. İlmî tefsir
ekolünde bunlarla ilgili çeşitli yorum ve açıklamalar yapılmaktadır.35 Kur’ân-ı Kerim’de
yıldızlara ilişkin atıflarda en dikkat çekici olan, yıldızlara asla metafizik anlamda bir
güç izafe edilmemiş olması; tam tersine güneş, ay ve yıldızlar da dâhil yerde ve gökte
ne varsa her şeyin Cenâb-ı Hakk’ın mutlak gücünün kontrolünde olup asla bunun dışına
çıkmadığının vurgulanmasıdır. Kur’ân’ın bu husustaki tavrı son derece açık ve nettir.
Buna göre gök cisimlerinin insan üzerinde metafizik anlamda hiçbir etkisi söz konusu
değildir. Fizikî ve psikolojik manadaki bir etki bilimsel çerçevede değerlendirilebilecek

29
Almanak, Gökbilim Yıllığı anlamına gelmektedir. Bkz., Abdullah Kızılırmak, Gökbilim Terimleri
Sözlüğü, TDK Yayınları, Ankara 1969, s. 4.
30
Osman Demircan, “Astroloji Nedir?”, Bilim ve Teknik Dergisi, 1991, cilt 24, sayı 285, s. 49.
31
“Battığı(indiği) zaman yıldıza andolsun ki…”, Necm 53/1.
32
“Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz- gerçekten bu, büyük bir yemindir.”, Vâkı’a
56/75,76.
33
Bürûc 85/1.
34
Hicr 15/16; Furkan 25/61; Bürûc 85/1; Tekvîr 81/2; Mürselât 77/8; Enbiya 21/33; Mülk 67/ 3–5,15;
Taha 20/5; Yâsin 36/40; Bakara 2/255; Zâriyat 51/7.
35
Celal Kırca, Kur’an-ı Kerim ve Modern İlimler, Marifet Yayınları, İstanbul 1982, s. 62.
11

bir etkidir. Bilim Allah’ın varlığını, birliğini ve gücünü gösteren delilleri ortaya koyar.
İslam ise temel prensiplerinin bir sonucu olarak daha baştan Astrolojinin üzerine
kurulduğu temel yaklaşımı reddetmektedir.
Yıldızların insanların kaderi üzerinde etkili olduğuna inanmak tevhit inancıyla
bağdaşmamaktadır. Allah tektir. Onun tekliği her alanda kendini göstermektedir.
Dolayısıyla göklerde ve yerdeki hâkimiyetinde de tektir. “Eğer yerde ve gökte Allah’tan
başka ilahlar olsaydı kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş’ın Rabbi
Allah onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir.”36
İşte İslam’ın bu özelliği, Allah’ın yarattığı varlıklardan olan yıldızların, insanlar
üzerinde onların kaderlerini şekillendirici bir etkisinin olabileceği yolundaki inancın
önünü daha baştan kesmekte ve Astrolojinin üzerine kurulduğu temel teze geçit
vermemektedir. “Bu sebeplerle tarih boyunca İslam âlimleri gereken hassasiyeti
göstererek Müslümanları konunun akideye yönelen tehlikelerinden korumak için sert
uyarılarda bulunmuşlardır.”37 Dolayısıyla güneş, ay, burçlar ve yıldızlar gibi gök
cisimlerine bağımsız bir kudret nispet etme anlamına gelebilecek her türlü inanış ve
yaklaşımın önü kesilmiş olmaktadır. Bununla birlikte bazı mutasavvıflar, bir kısım
İslam düşünürleri ve sanatkârlar astrolojik sistemle buna bağlı sembolleri, kâinatı
bütünüyle anlamaya imkân veren bir cazibeye sahip olmalarının da tesiri altında ilgiyle
karşılamışlardır. Böylece burçlarla ilgili semboller geniş bir şekilde İslam sanat ve
edebiyatına da yansımıştır.’38
Netice itibariyle her ne kadar Cafer-i Sadık ve Şia bilginleri İbnü’l-Arabî ve onun
ekolüne mensup sûfiler ve Fahreddin Râzî gibi bazı İslam âlimleri dönemlerindeki
astroloji geleneğinin geniş çapta etkisinde kalarak o dönemde halk arasında kabul
görmüş bir takım astrolojik inanışları dini bilgilerle uzlaştırma yoluna gitmişlerse de
İslam âlimlerinin çoğunluğu, astrolojinin dini bilgi ve inançlarla çeliştiği ve bu işlerle
uğraşanların şirke düştüğü kanaatine varmışlardır. 39

36
Enbiyâ 21/22.
37
Demirci; Kutluer, “Burç”, DİA, cilt 6, s.423.
38
Demirci; Kutluer, “Burç”, DİA, cilt 6, s. 423–4.
39
Bardakoğlu, age, cilt 2, s. 151.
12

4.1.3. Astronominin Tarihsel Süreç İçerisinde Gelişim Seyri

Bilimin alevi ilk defa on bin yıl önce belki daha da evvel orta doğuda parlamıştır.40
İnsanoğlu ilk defa bitkiler, hayvanlar ve insanlar üzerinde araştırma yaptıktan sonra
gün, ay ve yıl gibi kavramları içine alan zaman üzerinde düşünmeye başlamış ilk olarak
da ay ve yıldızların konumları üzerinde çalışmıştır. Bugün kaç insan akşamları kafasını
göğe kaldırıp da ayı ve yıldızları incelemektedir ki? Zaten baksa da şehir ışıkları
nedeniyle net bir şey de göremeyecektir. Fakat tarihte suni ışıklandırmaların olmadığı
zamanlarda insanlar yattığı yerden direk gökyüzünü inceleyip, ayı ve yıldızları çok daha
net bir şekilde görebiliyorlardı. Kimi bu gökcisimleri ile ilgili hayal kuruyor, kimi de
merak edip hareketlerini inceliyordu. Özellikle ay, diğer gökcisimleri gibi sadece doğup
batmakla kalmıyor aynı zamanda evre değiştiriyordu. Bu evrelerin düzenli bir şekilde
olduğunu anladıkları zaman da aya bağlı takvim yapmayı41 akıl ettiler. Yıldızların da
tek başlarına değil, bir grup halinde hareket ettiklerini gözlemlediler. Grup halindeki
şekillerine de hayvan, kahraman veya tanrı isimlerini vermişlerdir. İnsanların
davranışlarının, daha doğrusu insanları yönetenlerin davranış ve yönetim şekillerinin
göklerden etkilendiği fikri, evreni canlı bir varlık olarak kabul eden Çin görüşünün esası
teşkil etmektedir.42 Bu fikir, yöneticileri gözlemevleri kurmaya ve gökleri inceleyerek
gördüklerini kaydedecek astronomlar yetiştirmeye teşvik etmiştir.
Astronominin gelişimini beş evrede incelemek mümkündür. Astronominin olgusal
olarak geliştiği ilk evrede, astronomi mevsimleri belirlemek ve tarımsal faaliyetleri
düzenlemek üzere sosyal bir önem taşımaktaydı. M.Ö. 3000’li yıllarda Eski Mısırlılar,
Mezopotamyalılar ve Babilliler astronomi alanında epey ilerleme kaydetmişlerdi.
Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn gezegenleri biliniyordu. Gezegen ile yıldız
arasındaki farkı da ayırt edebilmişlerdi.43 M.Ö. ikinci bin yılın ortalarında Babil
astronomlarınca gezegenlerin konumları sistematik bir şekilde gözlemlendi ve yaklaşık
olarak ikinci bin yılın başlarında kaydedilmeye başlandı. M.Ö. 600 yıllarında da,
tutulmaları ve karşılaşma konumlarını yeteri derecede kesin bir şekilde belirleyebilmek
için gezegen hareketlerini tanımlayan oldukça yüksek düzeyde matematiksel yöntemler

40
Colin A. Ronan, Bilim Tarihi, (Çev.: Ekmeleddin İhsanoğlu ve Feza Günergun), Tübitak Akademik
Dizi, Ankara 2003, s. 9.
41
Ronan, age, s. 16–27.
42
Ronan, age, s. 169–182.
43
Lütfi Göker, Astronomi ve Uzay Bilimleri, ABC Matbaacılık, Ankara 2000, s. 42–44.
13

geliştirdiler. Fakat bu yöntemler Yunanlılarınki gibi, geometrik-kinematik modelleri


içermemekteydi. Bu ilk dönemlerde astronomi bilimi hemen hemen tamamıyla
olgusaldı ve astronomiye ilişkin problemler genellikle mitolojik olarak ele alınıyordu.
İkinci evreyi oluşturan kuramsal astronominin gelişmesi, Eski Yunan44 dönemini
kapsamaktadır. Eski Yunanlılar, astronomide daha karmaşık problemler üzerinde
durdular ve fiziksel gerçekliği olan ya da olmayan geometrik modellerle gezegenlerin
hareketlerini belirlemeye yönelik sistemler kurma girişiminde bulundular. Astronomiyi
geometri ile temellendirdiler ve geometrik-kinematik modellerle gökyüzündeki
hareketleri açıklamaya çalıştılar. Bu sayede gezegen hareketlerinin açıklanmasına ve
anlamlandırılmasına olanak sağlayan sistem fikrine ulaştılar.
Astronominin temeline geometrinin konması Pythagorasçılar ile matematikselleşmesi
ise Eudoxus (M.Ö. 408–355 yılları) ile başladı. Ancak burada amaç, gök cisimlerinin
yapısı değil, konumlarının hesabını verebilmek yani görüntüyü (ya da olguyu)
kurtarmaktı (saving the phenomenon). Eudoxus bu amaçla Ortak Merkezli Küreler
Sistemi’ni ileri sürerek evrenin merkezinde dünyanın bulunmadığını belirtmiştir.
Ancak, onun kurguladığı bu sistem, fizikî yapısını Aristoteles’te bulmuştur.
Aristotelesin bu sistem üzerine geliştirdiği evrenin fiziksel bir şeması Kepler (1571-
1630) ve Newton’a (1642-1727) kadar geçerliğini korumuştur.
Astronominin gerçek anlamda matematikselleşmesi Batlamyus (M.S. 150 yılları) ile
gerçekleşmiştir. Batlamyus, Yer’i evrenin merkezine alan, muntazam ve dairesel
hareket ilkelerine dayanan matematiksel-geometrik bir sistemin temellerini atmış ve Yer
Merkezli Sistem’i kurmuştur. Bu sistem Kopernik’e gelinceye kadar kabul edilmiştir.
Bu evren görüşü sadece çıplak gözle yapılan gözlemlere dayandırılmıştır.45
İslamiyetin yükseliş döneminde İslam âlimlerinin astronomiye katkıları da özellikle
gözlem verilerinin arttırılması, astronomi aletlerinin geliştirilmesi, gök cisimlerinin
görünen hareketlerinin iyi modellendirilmesi ve bu sayede matematiksel yöntemlerin
geliştirilmesi şeklinde olmuştur. Halife Me’mun (ö.813–833), Bağdat’taki Şemmasiye
Mahallesiyle Dımaşk’ın kuzeyindeki Kasiyon Tepesi’nde yapılan gözlemlere bir ivme
kazandırmıştır. Harun Reşit (766–809)’in isteği üzerine Batlamyus’un “Almagest”’i
Arapçaya çevrilmiş ve Astronomi bilginleri, Batlamyus’un verilerinin “sağlamasını
yapmak” gibi bir görev üstlenmişlerdi. Bu çalışmaların sonuçları, Me’mun’un

44
Ronan, age, s. 65–136.
45
Göker, age, s. 46 - 49.
14

astronom-astrologu Yahya b. Ebu Mansur tarafından ez-Zicü’l-Mümtehan’da


verilmiştir. Bu eser el-Mecisti’den sonra gerçekleştirilen büyük gelişmeyi
göstermektedir. Bu gelişme, rasatlardan elde edilen astronomik bilgilerin kesinlik
kazanmasından kaynaklanıyordu ve bu kesinliğe paralaktik açı tanımı, güneş veya su
saatleri ve uzun açıölçerler gibi elemanlar sayesinde ulaşılabilmişti. Ayrıca
Müslümanlar, İznikli Hipparkos’un zamanından beri bilinen usturlabı geliştirdiler ve
ondan, küresel bir üçgene ait grafik-mekanik çözümleri kullanarak gözlenen yıldız saat
açısının tayini gibi bazı astronomi problemlerinin çözümünde faydalandılar.46
Bu dönemin büyük astronomları arasında, Halife Me’mun zamanında görev yapan ve
aynı zamanda matematikçi ve coğrafyacı olan Muhammed b. Musa el-Harizmi başta
gelmektedir. Me’mun’un el-Mecisti’yi şerhetmek üzere bilginleri Bağdat’ta toplaması
ve Bağdat’taki astronomik gözlemler için yeni aletlerin temini onun gayretleriyle
gerçekleşmiştir. Harizmi’nin, Latinceye çevrilen ve birçok defa şerhedilen Zicü’s-
Sindhind adlı eseriyle ilgili olarak Ebu Mesleme b. Ahmed el-Mecriti çalışmalar
yapmıştır. Fergani kitaplarını 218–247 yılları arasında kaleme almıştır. İslam
astronomisinde büyük izler bırakan bu kitap Batlamyus’un Kitabü’l İktisas adıyla
Arapçaya çevrilen eserinin etkisi altında yazılmıştır. 47
Batlamyus astronomisine yapılan itirazların yoğunlaşması ile onbeş ve onaltıncı
yüzyıllarda yeni bir sisteme olan ihtiyacın artması ve sonunda Kopernik (1473–1543)
tarafından Güneş Merkezli Kuram’ın kurulması üçüncü evreyi kapsar. Bu evrede, on
altıncı yüzyılın sonlarında Tycho Brahe’nin (1546–1601) yaptığı sistematik gözlemler
sonucunda Aristoteles kozmolojisi de sarsılacaktır.48 Bu dönemde en önemli gelişme
Kepler tarafından yapılan çalışmadır. Kepler, Brahe’nin sistematik gözlemlerini temele
alarak Eski Yunan’dan beri kabul edilen astronomik ilkeleri ortadan kaldırdı ve gezegen
yörüngelerinin dairesel değil elips olduğu sonucuna ulaşmıştır.
Yine astronominin gelişiminde önemli bir yer tutan ve insan duyumunun alanını
genişleten teleskopun gelişimi de bu evrede yer alır. Bu sayede çıplak gözle
görülemeyen nesnelerin belirlenmesiyle gökyüzü daha karmaşık bir yapıya bürünmüş,
ancak bu karmaşık yapı, Newton’un kanunlarıyla tam anlamıyla matematiksel bir
düzene sokulabilmiştir. Böylece Güneş sisteminin karmaşık yapısı ve hareketi
anlaşılmış, bunun da ötesinde, çok kısa sürede astronomların ilgisi yıldız sistemlerine

46
Ronan, age, s. 230–248.
47
Fehd, “İlm-i Felek”, DİA, cilt 22, s.126.
48
Şafak Ural, Bilim Tarihi III, Ağaç Yayıncılık, İstanbul 1994, s. 18–27.
15

kaymış ve gök mekaniği gelişmiştir. Bu evrede, on yedinci yüzyılda teleskopun keşfiyle


gözlemsel astronominin ve Newton’un Evrensel Çekim Yasası’nı sunmasıyla da on
sekizinci yüzyılda dinamik astronomi alanı gelişmiştir. On yedinci ve on sekizinci
yüzyıllarda gözlemsel astronominin en önemli buluşu, Güneş sisteminde Uranüs’ün
keşfidir. Aynı yüzyıllarda dinamik astronominin başarısı ise, hiçbir gözleme
dayanmaksızın gezegen konumlarının matematiksel olarak belirlenmiş olmasıdır. 49
On dokuzuncu yüzyılın ikinci çeyreğinde optik biliminin katkısıyla astronomide yeni
bir alanın ortaya çıkması dördüncü dönemi kapsamaktadır. Bu alan, gökcisimlerinin ve
yıldızların yapılarını yani kimyasal ve fiziksel özelliklerini inceleyen astrofiziktir.
Şimdiye kadar astronomlar yıldızların sadece çıplak gözle ya da teleskopla görünen
özeliklerini inceleyebiliyorlardı. Ancak bu yüzyılda, yıldızlar çok uzakta olsalar bile
onlardan gelen ışıklar sayesinde kimyasal yapılarını, yani hangi elementlerden
yapıldıklarını bilebileceğimiz anlaşıldı. Yine fotoğraf plağının bu yüzyılda bulunması
ve astronomiye uygulanmasıyla da astronomi bilimi çok önemli gelişmelere sahne
olmuştur. Fotoğraf plağının uzun süre pozlanmasıyla gökyüzünün fotoğrafı alınabiliyor
ve teleskopla bile görülemeyen gök cisimleri görünebilir hâle geliyordu. Böylece
yepyeni gökcisimleri keşfedilmiştir.
Beşinci evre, yirminci yüzyılın ortalarında radyo teleskopların ve roketlerin
kullanımıyla başlamıştır. Radyo teleskoplar, evrenin ışığını ve evrendeki cisimlerden
gelen seslerin incelenmesine, roketler ise uzaya çıkılmasına imkân tanımıştır. Bu sayede
astronomların ilgisi, görünen dalga boylarının sınırlarının ötesine, evrenin uzak
köşelerinden elde edilen bilgilere yönelerek astronomideki problemler değişik alanlara
kaymıştır.
Yirminci yüzyılda astronominin en önemli problemleri Güneş sisteminin oluşumu ve
mekaniği, evrenin yapısı ve yıldızların evrimsel gelişimleridir. Bir diğeri de sık sık UFO
söylencelerine dönüşen evrende yalnız olup olmadığımıza ilişkin problemdir. Bu
konuda sık sık hararetli tartışmalar yaşanmaktadır. Güneş sisteminin oluşumuna ilişkin
olarak Carl Von Weizsnecker tarafından ortaya atılan, Kant-Laplace kuramının
değiştirilmiş biçimi olan ve Güneş sisteminin kendi iç mekaniği sonucunda oluştuğunu
ileri süren kuramı benimsenmektedir.

49
Göker, age, s. 54–59.
16

Evrenin yapısına ilişkin olarak Büyük Patlama (Big Bang) Kuramı kabul edilmektedir.
Bu kuram, evrenin büyük bir patlama sonucu oluştuğunu ve giderek balon gibi şiştiğini
söylemektedir.
Yıldızların ise genellikle hidrojen gazlarının toplanmasıyla oluştuğu, giderek ısınarak
evrimselleştiği, sonunda yaşlanarak öldükleri ve yaşam için gerekli olan ham maddeleri
uzaya savurdukları keşfedilmiştir. 50

4.2. KUR'AN

4.2.1. Kur’an-ı Kerimin Niteliği

Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed’e indirilen Kur’an-ı Kerim ilahî


kitapların sonuncusudur. Allah Kur’an-ı Kerim’i bu gerçeğe uygun bir biçim ve içerikte
düzenlemiştir. İçinde yer alan bilgi ve konular, insanların Hz. Muhammed’in
elçiliğinden kıyametin kopuşuna kadar geçecek süre içerisindeki ihtiyaçlarını giderecek
miktarda ve niteliktedir. Bununla birlikte Kur’an-ı Kerim’deki bilgiler ansiklopedik
bilgi mahiyetinde değildir. Bazı durumlarda bilgi aradığımız bir konuda Kur’an, başka
yerlere göndermede bulunarak bize yardımcı olur. Allah’ın ilmi sonsuz ve sınırsız
olduğu için hangi şeylerin yararlı hangilerinin zararlı olacağını herkesten iyi
bilmektedir. Ayrıca O, Kur’an’da, bizim için hep kolay ve iyi olanı tercih ettiğini, 51 bizi
asla sıkıntıya düşürme gibi bir maksat taşımadığını52 bildirmektedir. Böyle olunca
Allah’ın Kur’an’da bize duyurduğu her türlü bilgi, ihtiyacımız ile alakalı ve yararlıdır.
Kur’an’da yer alan her bilgi ve açıklamanın insanları eğitmek, onları imtihana tabi
tutmak gibi temel bir görevi olduğu bilinmelidir. 53
Kur’an’ın, son birkaç yüzyılda ortaya çıkan bilimsel gelişmelerin neticesinde sınırları
belli olan bilimlerin kurallarına göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Kâinat gibi
muhteşem bir yapıyı oluşturan, insan gibi mükemmel bir varlığı yaratan, bilgi ve hikmet
sahibi Allah’ın gönderdiği kitap olan Kur’an-ı Kerim, insan aklının ve gözlemlerinin
ürünü olan sağlam bilgilerle çelişmeyecektir. Üstelik verilen hükümlerde, bu bilimlerin
öncülleri tarafından ortaya konulan bilgi ve yöntemlerin şaşmazlığı ve mutlak
doğruluğu üzerinde ısrar edilmiş olunmaktadır. Doğruluğu konusunda kesin bir delil

50
Yavuz Unat, “Astronomi”, Felsefe Ansiklopedisi, (Editör: Ahmet Cevizci), İstanbul 2003, cilt 1, s. 637–
639.
51
Bakara 2/185; Meryem 19/97; Kamer 54/17,22,32,40; İnşirah 94/5,6.
52
Taha 20/2.
53
Abdülhamit Birışık, İslama Giriş – Gençliğin İslam Bilgisi, DİB Yayınları, Ankara 2006, s. 119.
17

bulunmayan sosyal ve teknik bilimlere ve teorilere göre Kur’an’ı hatalı görmek uygun
değildir. İlmi sınırsız olan Allah’ın, son kitabı olan ve bütün insanlara hitap eden
Kur’an’da yanlış bir bilgi vermesi aklen de mümkün değildir. Tokyo Rasathanesi
Müdürü, Yushidi Kusan bu konuyu aynen şöyle özetlemektedir: “Bizim gibi evrenin en
ufak parçasını dahi inceleyen modern astronomlar için özellikle Kur’an’da doğru
astronomik gerçekleri bulduğum için çok fazla etkilendiğimi söyleyebilirim. En küçük
parçayı dahi anlamak için çabalarımızı yoğunlaştırıyoruz. Çünkü teleskoplar kullanarak
tüm evreni düşünmeden sadece gökyüzünün en küçük kısımlarını görebiliyoruz.
Öyleyse Kur’an okuyarak ve soruları Kur’an’dan cevaplayarak evren araştırmalarım
için gelecekteki yolumu bulabileceğimi düşünüyorum.”54
Kur’an-ı Kerim’de sözü edilen konular ve verilen bilgiler, sadece bizden öncekiler ve
bizleri ilgilendirmemektedir. Kur’an-ı Kerim kıyamete kadar varlığını herhangi bir
değişikliğe uğramaksızın sürdürecektir. Böyle olunca ondaki bazı bilgiler öncelikle
bizleri değil bizlerden asırlarca sonra yaşayacak olan insanları da ilgilendirmektedir.
Farklı anlamlara gelebilen kelime ve ifadeler (müteşabih) kapsamında değerlendirilen
gökyüzü ile ilgili bazı bilgiler, surelerin başlarında yer alan elif lam mim, ya sin… gibi
(huruf-i mukataa) bu kabildendir.55
Bütün bu açıklamalara rağmen Kur’an’ın akılda tutulması gereken en önemli yanı, onun
bir hidayet kitabı olduğudur. Onda, merkezinde bütün varlıkların tek sahibi olan
Allah’ın bulunduğu bir kâinat ve dünya modeli ortaya koyulmakta, hikmet ve adalet
prensibine göre işleyen bu model içerisinde her varlığa bir rol biçilmekte ve bu rolün en
iyi biçimde oynayabilmesi için gerekli altyapı ve şartlar hazırlanmaktadır. Kur’an-ı
Kerim bir hidayet kitabı olduğuna göre ondaki en merkezi yerin hidayeti veren varlığa
ait olması gerekir. Kur’an’ın en merkezi konusu Allah’ın zatı, sıfatları, eylemleri, Allah-
insan, Allah-kâinat ilişkisidir (ulûhiyet). Ondan sonra sırasıyla geçmişten günümüze
insan ve insanın tarihi, kâinat ve ahiret hayatı gelir. Diğer konuların tamamı bu ana
konular içerisinde yer almaktadır.56 Astronomiyle ilgili ayetler de insanı hidayete
ulaştırma amacına hizmet eden araç konular arasındadır. Bu tür ayetler hem Allah’ın
yüceliğini göstermesi hem de insanın ibret alması ve tabiatı araştırmasını teşvik etmesi
açısından hidayetin araçları arasındadır.

54
http://www.islamic-awareness.org/Quran/Science/scientists.html.
55
Birışık, age, s. 121.
56
Birışık, age, s. 121.
18

4.2.2. Kur’an-ı Kerim’in Temel Konuları

Kur’an’ın temel konularını incelediğimizde inanç, ibadet, aile ve toplum düzenine dair
konular, ahlaki prensipler, Allah’ı anma ve dua, peygamberlerin ve geçmiş milletlerin
kıssaları ile ahiret hayatı, mükâfat ve ceza ile ilgili konuların yanı sıra pozitif bilimin
konularını da içerdiğini görmekteyiz. Çalışmamızın konusu gereğince bizi ilgilendiren
kısım da pozitif bilimin Kur’an-ı Kerim’de nasıl işlendiğidir.
Kur’an, pozitif bilimin konusu olan evrene dair çok geniş bilgiler vermektedir. Bundan
da önemlisi, dikkatimizi sürekli olarak gökyüzüne, dağa, taşa, toprağa, kendimize ve
diğer canlılara çeker. Gelen ilk vahyin “oku” emri ile başlaması ve kalemden söz
etmesi, bu emri içeren sureye “kan pıhtısı ve embriyo=alak” adının verilmesi,
Müslüman’ın hayatının bilimsiz olamayacağını da göstermektedir. Nitekim
Müslümanlar, tarihte bilimin öncülüğünü yapmışlardır. Kur’an ana çatısı itibariyle bir
bilim kitabı olmadığı için onda yer alan ayet ve işaretleri bilim kitabı mantığı ile
okumaya çalışmamız doğru olmaz. Bilimsel gelişmeleri Kur’an ile ispat etme veya
yanlışlama ise bir başka sıkıntı noktasıdır. Kur’an açık bir biçimde evrenin ve içinde yer
alan bütün varlıkların sahibinin Allah olduğunu ve bunların insan için yaratıldığını ifade
ve israfa gitmeksizin dengeli bir biçimde onu kullanmasını öğütlemektedir. Kur’an’ın
muhtevası bir yana, sadece sure isimlerine bakıldığında bile Kur’an’ın bilimin konusu
olan varlıkları ne kadar da öne çıkardığı görülmektedir. Burada sadece astronomi ile
ilgili olanları örnek olarak gösteriyoruz:
- Nur (ışık),
- Duhan (evrenin yaratılışına işaret eden duman ve gaz bulutu),
- Necm (yıldız),
- Kamer (ay),
- Buruc (burçlar),
- Tarık (bir yıldız ismi),
- Fecr (sabah vakti),
- Şems (güneş),
- Leyl (gece),
- Asr (zaman),
surelerinin isimleri doğrudan astronomi bilimi ile ilgilidir.
Kur’an içeriğindeki temel konuları belli bir ilişki biçiminde sunar. Bu ilişkileri Allah-
insan, Allah-evren ve insan-evren ilişkisi şeklinde gruplandırmak mümkündür. Bu
19

sunuştaki en temel gaye, Kur’an’da verilen bilgilerin boşu boşuna anlatılmadığını, bir
amaca yönelik sunulduğunu, dağınık ve birbirinden kopuk bilgiler olarak algılanmaması
gerektiğini göstermektir.57
Kur’an’ın ortaya koyduğu Allah-evren ilişkisinde öne çıkan en belirgin husus, Allah’ın
evrenin (âlem/kâinat) sahibi ve yöneticisi olduğudur. Kur’an’da bununla ilgili çok
sayıda ayet vardır.58 Bu konunun sık sık vurgulanmasının en temel sebebi, insana ve
evrene dair bir düşünce geliştirirken ve evreni kullanırken Allah’ı hatırlatmak ve evreni
onun uyarıları doğrultusunda kullanmasını sağlamaktır. Yüce Allah, evreni insanın
emrine vermiş olmakla birlikte bu konuda onu bütünüyle serbest bırakmamış, evrene
yaptığı yanlış müdahaleleri cezalandıracağını bildirmiştir. Bu cezalar çoğu kere yapılan
yanlış müdahalenin cinsinden olmaktadır. “İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden
karada ve denizde fesat çıkar; Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını
böylece kendilerine tattırır.”59 ayeti, insanın evrene yanlış müdahalesinin acı sonunun
büyük çevre felaketleri ve ekolojik dengenin bozulması şeklinde ortaya çıkacağını
hatırlatmaktadır.
Allah-evren ilişkisindeki ikinci önemli konu, evrenin nasıl yaratıldığı ve hangi
evrelerden geçerek mevcut şeklini aldığı ve gelecekte nasıl olacağıdır. Evrenin var oluş
keyfiyeti, tarih boyunca insanoğlunun merak ettiği önemli konulardan biri olmuştur.
İslam inancına göre Allah’tan başka ezelî bir varlık olmadığından evren de ezelî
değildir. Kur’an-ı Kerim’e bakıldığında evrenin yaratılış vakti ve yaratılış biçimine dair
bazı bilgileri onda bulmak mümkündür. Aslında varlıkları yaratırken herhangi bir
zamana, mekâna, alete, maddeye ihtiyaç duymayan ve “ol” emri ile yaratan Allah60,
kâinatı yaratırken tamamını bir defada ve bir zaman diliminde değil, aşama aşama var
etmiştir. Böylece Allah, Kur’an’ın ve ilahî vahiylerin muhatabı olan insanları, işlerini
aşamalar hâlinde belli aralıklar içinde yapmaları konusunda eğitmektedir. Yoksa Allah,
yapmak istediği şeyi “ol” emri ile hemen yapma gücüne ve bilgisine sahiptir.
Allah’ın aşamalar halinde yarattığı evrende göze çarpan en önemli özellikler; düzen,
ölçü ve ahenktir. Allah, Kur’an’ın çeşitli yerlerinde, ölçülü bir biçimde yarattığı61

57
Birışık, age, s. 125.
58
Birışık, age, s. 127.
59
Rum 30/41.
60
Bakara 2/117; Al-i İmran 3/47,59; Meryem 19/35; Yasin 36/82.
61
Hicr 15/21; Kamer 54/49; A’la 87/3.
20

kâinatın bu ölçüsüne müdahale edilmemesini istemiştir62. Mülk63 suresinde yarattığı


evren konusunda adeta insanlara meydan okur.64
Günümüzde evren ve özellikle feza üzerine çalışan bilim adamları, her geçen gün
uzayla ilgili yeni bir bulgu ve bilgiye ulaşmakta, insanı hayranlık ve şaşkınlık içerisinde
bırakan bir düzen ve ahenge şahit olmaktadırlar. Bütün bunlar, Allahın kâinatı ne kadar
müthiş bir hesap ile yarattığını göstermektedir. Yasin suresindeki ayetler, bize artık
hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan güneş ve ayın ince sırlarını şöyle bildirir: “Onlara
bir delil de gecedir: gündüzü ondan sıyırırız da karanlıkta kalıverirler. Güneş de
yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu güçlü ve bilgin olan Allahın kanunudur. Ay için
de sonunda kuru bir hurma dalına döneceği konaklar tayin etmişizdir. Aya erişmek
güneşe düşmez. Gece de gündüzü geçemez. Her biri bir yörüngede yürürler.”65
Allah’ın evreni yaratması manasız ve hikmetsiz olmadığı gibi kâinat da bu
muhteşemliği ile insan için sadece bir süs değildir. Evren, yaratılışı ile bir yandan
Allah’ın yüceliğine, bilgisine, hikmetine, gücüne, iradesine ve merhametine işaret
ederken öte yandan da uçsuz bucaksız evren içinde denizde bir damla hükmünde olan
insana hizmet etmektedir.66 Evrene ve içinde yaşadığımız yeryüzüne baktığımızda her
şeyin nasıl da bize hizmet etmek için ayarlandığını ve yaratıldığını çok rahat bir biçimde
görebilmekteyiz.67

4.2.3. Kur’an-ı Kerim’in Anlaşılması

Kur’an-ı Kerim’i dikkatle okuyan insan, ondan büyük oranda istifade etmektedir. Ancak
bazı kimseler tarafından bu yeterli görülmeyebilir. Bu durumda Kur’an-ı anlamak
maksadıyla metninden veya mealinden, daha teferruatlı bir şekilde ise tefsir
kitaplarından faydalanılmalıdır. Eğer anlamakta zorluk çekilen ayet kozmolojik bir bilgi
veya pozitif bilime dair bir problem içeriyorsa öncelikle işaret edilen konunun
Kur’an’da geçmesinin hikmeti üzerinde düşünülmeli, ayrıntı için ise bilim kitaplarına
başvurulmalıdır. Kozmolojiden, uzaydan ve bilimden bahseden kitaplar genellikle

62
Rahman 55/5-9.
63
Mülk 67/3-4.
64
Birışık, age., s. 128.
65
Yasin 36/38-40.
66
Bakara 2/29.
67
Hac 22/5; Zümer 39/21.
21

Kur’an’ı hesaba katmaksızın yazıldığı için bunlarda yer alan bilgilere68 ihtiyat ile
yaklaşılmalıdır.

4.3. KUR'AN VE ASTRONOMİ İLİŞKİSİ

Kur’ânı Kerim’de astronomi kelimesini aradığımız zaman bulmamız mümkün değildir.


Doğrudan astronomi başlığı altında bilgi bulunmasa da Kur’an, kâinatın yaratılışını,
gece ile gündüzün meydana gelişini, ay ve güneşin hareketlerini, dünyanın şeklini yani
astronomi biliminin alanına giren birçok konuyu yerli yerine açıklamıştır. Kur’an’da
gökcisimleri ile ilgili ayetleri incelediğimizde ise bu ayetlerin büyük bir kısmında
“baksanıza”, “görsenize”, ve “bakmıyorlar mı” gibi kâinatın araştırılmasını ve tetkikini
isteyen cümleler bulunmaktadır. Bu ayetler bir yandan cehaletten doğan ve gelişen batıl
inançların çirkin derecelerini ve geçersizliğini gösterirken, diğer yandan da bütün
kâinatın yoktan var olmasının ancak Allah’ın kudretinde olduğunu açıkça beyan
etmektedir.69
Kur’ânı Kerim’de gökcisimlerine ilişkin atıflarda en dikkat çekici olan ay ve yıldızlar da
dâhil yerde ve gökte ne varsa her şeyin Cenâb-ı Hakk’ın mutlak gücünün kontrolünde
olup asla bunun dışına çıkmadığının vurgulanmasıdır. Kur’ân’ın bu husustaki tavrı son
derece açık ve nettir.
Tevhit, ilahi nitelikleri yalnızca Allah’a özgü kılmak ve Allah’tan başka hiçbir varlığa
Tanrısal bir nitelik izafe etmemek demektir. Tevhit inancı, Allah’tan başka hiçbir
yaratıcı ve mutlak güç tanımaz. Tevhit, Allah’ı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir
kabul etmek, Tanrılığı yalnızca O’na isnat ederek O’nun birliğini tasdik etmek ve O’na
hiçbir ortak koşmamak demektir. Sözlükte, bir şeyin tek olduğuna hükmetmek ve onun
böyle olduğunu bilmek anlamına gelen tevhit, terim olarak Allah'ın zatını yaratılmışlarla
ilgili bütün zihinsel canlandırmaların dışında tutmak anlamına gelmektedir. Tevhit
İslam’ın temelidir. Allah'a eksiksiz bir imanın vazgeçilmez şartıdır. Kâinatı yaratan ve
idare eden yegâne varlık Allah’tır. Bu, İslam inancının temelidir. Bu konuda Allah’a
ortaklık anlamına gelebilecek herhangi bir anlayışı, İslam dini kesin bir şekilde red
etmektedir. Allah’ın varlığı kendindendir. Var olmak için başka bir varlığa ihtiyacı
yoktur. Hâlbuki O’nun dışındaki bütün varlıklar, O’nun tarafından yaratılmışlardır ve

68
Birışık, age., s. 139.
69
Celal Kırca, Kur’an ve Fen Bilimleri, Marifet Yayınları, İstanbul 2005, s. 128.
22

varlıklarını sürdürebilmek için O’na muhtaçtırlar. Allah eksiklik niteliği taşıyan her
türlü nitelikten uzaktır. “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var?...”70
Allah tektir. O’nun tekliği her alanda kendini gösterir. Dolayısıyla göklerde ve yerdeki
hâkimiyetinde de tektir. “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı kesinlikle
ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş’ın Rabbi Allah onların nitelemelerinden
uzaktır, yücedir.”71
Kur’ân-ı Kerim pek çok ayette Yüce Allah’ın göklerdeki ve yerdeki mutlak
hâkimiyetini ve hükümranlığını dile getirmektedir. Bu konudaki ayetlerden bazılarının
meali ise şöyledir:
“Göklerdeki her şey ve yerdeki her şey Allah’ındır…”72
“De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden
de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır, senin
elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.”73
“Şüphesiz göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah’ındır. O diriltir ve öldürür. Sizin
için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.”74
“O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk
edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O her şeyi yaratmış ve yarattığı O
şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.”75
“Emrimiz ancak bir tek emirdir. Göz kırpması gibidir. (Anında gerçekleşir.)”76
“Allah kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. Diridir, kayyumdur.77 Onu ne bir
uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey onundur. İzni
olmaksızın onun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve
arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar onun ilminden, kendisinin
dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. Onun kürsüsü bütün gökleri ve yeri

70
İbrahim 13/10.
71
Enbiyâ 21/22.
72
Âl-i İmrân 3/129.
73
Âl-i İmrân 3/26.
74
Tevbe 9/116.
75
Furkan 25/2.
76
Kamer 54/50.
77
Kayyum, “Varlığı kendinden, kendi kendine yeterli, yarattıklarına hâkim ve onlar koruyup gözeten”
demektir. Bkz., Altuntaş, Halil; Muzaffer Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, DİB Yayınları, 5. Baskı,
Ankara 2003, 63 nolu dipnot, s.41.
23

kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri
koruyup gözetmek ona güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.”78
“Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine
kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir.”79
Allah’ın dışında her hangi bir gücün bütün bu gök cisimlerinin birbirlerine çarpmadan
veya değmeden bir ahenk içinde dolanması üzerinde etkili olabileceği tezi, Yüce
Allah’ın evrendeki bu mutlak hâkimiyetine ters düşmektedir. Tüm gök cisimlerini belli
bir nizam içinde yaratarak, evrene doğal ve sosyal kanunları koyan Allah’tır. “İşte her
şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah! Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. Durum bu iken
nasıl oluyor da (haktan) döndürülüyorsunuz?”80
“Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.”81
“O, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak yaratandır. Allah’ın “ol” deyip de her
şeyin oluvereceği günü hatırla. O’nun sözü gerçektir. Sûra üflendiği gün de mülk
(hükümranlık) onundur. Gaybı da, görülen âlemi de bilendir. O, hüküm ve hikmet
sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.”82
“Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş’a
kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün
yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da, tüm
emir ve yetki de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.”83
Yukarıdakı ayeti kerimeler ve Kur’ânı Kerim’deki benzer pek çok ayet, Yüce Allah’ın
bu mutlak hâkimiyetine dikkat çekmektedir. Kur’an’da Allah’ın evrene yerleştirdiği
muazzam nizama ve gök cisimlerine devamlı dikkat çekilmiş, fakat bununla birlikte
Allah’ın dışında hiçbir varlığın yaratıcı ve kader belirleyici gücü olmadığı; güneş, ay ve
yıldızlar da dâhil olmak üzere her şeyin Allah’ın kontrolünde, O’nun sevk ve idaresinde
olduğu özenle vurgulanmıştır.

78
Bakara 2/255. Bu ayet, Âyetü’l-Kürsî (kürsü ayeti) diye adlandırılır. “Kürsü”, Allah’ın kudret ve
azameti, onun her şeyi kapsayan ilmi demektir. Ayette, Allah Teâlâ kendi zatının çok veciz bir tanımını
yapmaktadır. Kitab-ı Mukaddes’te yanlış ve tahrif edilmiş bir biçimde anlatılan Allah, burada nasıl ise
öyle tarif edilmektedir. O, yerde, gökte ve ikisi arasında olan her şeyin sahibi ve malikidir. Hiç kimse
hâkimiyetinde, otoritesinde, mülkünde ve yönetiminde ona ortak değildir. Hiçbir şey ona rakip ve eş
olamaz. O mutlak ilim ve irade sahibidir. Ona hiçbir varlık güç yetiremez. O bütün evrenin sahibi,
yöneticisi ve hâkimidir. Bkz., Altuntaş; Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 65 nolu dipnot, s. 41.
79
Şûrâ 42/49.
80
Mü’min 40/62.
81
Kamer 54/49; En’am 6/14, 101.
82
En’am 6/73.
83
A’râf 7/54.
24

Cenabı Hakkın Kur’ân-ı Kerim’de en çok vurguladığı sıfatlarından biri, ‘Rububiyet:


Rablık’ sıfatıdır. Bu sıfat, yerde ve gökte her şeyin onun kontrolünde ve hâkimiyetinde
olduğunu, göklerde ve yerde hiç bir şeyin onun mutlak hâkimiyetinin dışında
kalamayacağını anlatmaktadır. İşte bu çerçevede bütün gök cisimleri de onun bu mutlak
hâkimiyetinin zerre kadar dışında kalamaz. İslam inancı böyledir. Kur’ânı Kerim’de
‘Melekûtu’s-Semâvât ve’l-Ard: Göklerin ve yerin hükümranlığı’ şeklinde84 ifade edilen
bu mutlak hâkimiyet İslam itikadı açısından önemlidir. Yıldızları, ayı ve güneş'i ile
gökleri ve yeri yaratan, bunlara belli bir nizam veren ve bu nizamın işlemesini sağlayan
Allah’tır. Onun dışında hiçbir gücün böyle bir etkisi ve yetkisi yoktur. Hepsini birden
idare ve tedbir eden rabbani kudret, hepsinin sahibi ve hâkimi bulunan, ortak ve benzeri
olmayan bir tek kudretten ibarettir. Yaratmak O’na mahsustur. Hiçbir örneği geçmeden
her şeyi yoktan var etmiştir. Yarattığı gökler ve yerde, yani bütün âlemde hiçbir dengi
ve örneği yoktur. Eşsiz güzelliklerin yaratıcısıdır. Doğrudan onun yaratmasına
dayanmayan hiçbir şey yoktur. Bu çerçevede Allah, göklerin, yerin ve ikisinde mevcut
olan her şeyin yoktan var edicisidir.
İslam’a göre bütün gök cisimleri, Allah’ın varlığını, birliğini ve sınırsız kudretini
gösteren delillerdendir. Bütün bu cisimler, Allah’ın koyduğu ölçülerin dışına çıkmadan
ve O’nun koyduğu düzen ve nizam (Sünnetullah)85 çerçevesinde yaratılış amaçları
doğrultusunda hareket etmektedirler. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
“Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar,
hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir…”86
Bütün bu varlıkların Allah’ın koyduğu nizam çerçevesinde hareket etmeleri, Ayeti
kerimede mecazi olarak, itaatin en ileri noktasını anlatan ‘Secde’ terimi ile ifade
edilmiştir.
Cenab-ı Hak bu gök cisimlerinde insanlar için bildiğimiz bilmediğimiz birçok yararlar
var etmiş ve emriyle bunları onların hizmetine sunmuştur.
“Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş’a
kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün

84
En’am 6/75.
85
‘Sünnetullah’ kavramına ‘Allah’ın kâinattaki kanunu’ şeklinde verilen anlamı için Bkz. İsrâ 17/77;
Ahzâb 33/38, 60–62; Fâtır 35/43; Mü’min 40/83–85; Fetih 48/22–23.
86
Hac 22/18.
25

yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da, tüm
emir ve yetki de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.”87
Kur’ânı Kerim’de bu yararlardan bazılarına işaret edilmiştir. Bunlardan biri, insanların
yıldızlar vasıtasıyla gerek karanlık denizlerde ve geceleyin karanlık yeryüzünde ve
gerek şu anda bilemeyeceğimiz başka şekillerde yıldızlardan yararlanarak yönlerini ve
yollarını bulmalarıdır. “Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağlar; yolunuzu
bulmanız için de nehirler, yollar ve nice işaretler meydana getirdi. İnsanlar yıldızlarla da
yollarını bulurlar. 88
“O, sayelerinde, kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye sizin için
yıldızları yaratandır. Bilen bir toplum için ayetleri ayrı ayrı açıkladık.”89
Yine Cenab-ı Hak yıldızların en yakın semanın süsü olduğunu haber vermektedir.90
Rasulullah aleyhisselam, oğlu İbrahim vefat ettiği gün Güneş tutulması karşısında bazı
kişilerin Güneşin tutulmasını İbrahim’in ölümüyle irtibatlandırmaları üzerine “Güneş ve
Ay, herhangi bir kişinin ölümü ve yaşamasından dolayı tutulmazlar.”91 buyurmuşlardır.
Buradan anlıyoruz ki gök cisimleri Allah’ın evrene yerleştirdiği nizam çerçevesinde
hareket etmektedirler. Bu nizamın dışına çıkmazlar. Fizikî olarak Allah’ın koyduğu
tabii ve sosyal kanunlar çerçevesindeki durumları ise astronominin alanına girmektedir.
Astronomik açıdan gökcisimlerinin durumları ise gözlem ve deneylerle formülasyona
dökülerek incelenmektedir.
Karşılaştığımız doğal güzellikler, bir dağ, bir ova, bir yeşillik, kuşların ötüşü vs. insan
psikolojisini nasıl etkilerse Cenabı Hakkın gökyüzünü doyumsuz güzellikler içerecek
şekilde kendileriyle süslediği gök cisimleri de elbette insan psikolojisi üzerinde etkili
olmaktadır. Bu kadar harika bir nizam ve manzara sergileyen gökyüzünün insan
psikolojisi üzerinde etkisinin olmaması düşünülebilir mi? Nitekim “Andolsun, biz gökte
burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik.”92 ayetinde buna işaret vardır. “O, (her
şeyi) ölçüyle yapıp yönlendirendir.”93
İslam dininin sağlam bilimsel verilerle asla çatışmadığı bilinen bir husustur. Bu da
İslam’ın vahye dayalı bir din oluşundan kaynaklanmaktadır. Bu yaklaşım, İslam’ın

87
A’râf 7/54.
88
Nahl 16/15–16.
89
En’am 6/97.
90
Sâffât 37/6; Fussilet 41/12; Mülk 67/15.
91
Zebidi, Sahih-i Buhari MuhtasarıTecrid-i Sarih, (Çev.: Ahmed Naim), Hadis No: 547, cilt 3, Ankara
1980, s. 317-318.
92
Hicr 15/16.
93
A’lâ 87/3.
26

özgün yapısını da göstermektedir. İslam dininin bu özgün yapısı, kişiyi pek çok konuda
tereddüt yaşamaktan kurtarmaktadır. Bilimsel yaklaşım, ilmi verilere dayandığı için,
onunla ilgili olarak tartışılabilecek yegâne unsur, bu hususta ortaya konan bilimsel
verilerin doğru olup olmadığıdır. Kur’an, her ayetinde her zaman için gizli bir hikmet
taşımaktadır. İndiği dönemlerde bilinmeyip de zamanımızda ortaya çıkan astronominin
ilgi alanına giren ayetlerden bazıları ise şunlardır:
1- Evrendeki kara delikler, Vakıa 56/ 75
2- Yerin Dönüşü, Neml 27 /88
3- Evren sahifeleri, Enbiya 21/104
4- Dünyanın elipsoid oluşu, Naziat 79/ 30
5- Evrenin genişlemeye devam etmesi, Zariyat 51/47
6- Evrenin ve galaksilerin döndürümlü olması, Tarık 86/1194

94
Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Yaratılış ve Ötesi, (Sadeleştirme ve açıklama: Ali Turgut), Bayrak
Yayıncılık, İstanbul 1989, s. 34–35.
27

BİRİNCİ BÖLÜM

KUR’AN VE ASTRONOMİ

Kur’an-ı Kerim bir bilim kitabı değildir. Bu nedenle de onda yer alan bilgiler, bilim
dili ile değil din dili ile ifade edilir. Astronomi ile ilgili Kur’an’da yer alan bilgilerin de
bu kurala bağlı olarak din dili ile ifade edildiği görülmektedir. Kur’an’da yer alan
bilgilerin önemli bir kısmı amaç değer olarak değerlendirilmekte, bir kısmı da araç
değer olarak kullanılmaktadır. Astronomi ile ilgili bilgiler, genel anlamda bu kategori
içinde bulunmaktadır. Bu sebeple astronomi ile ilgili bazı ayetlerin, iç ve dış bağlamları
dikkate alındığında doğrudan astronominin konusu ile ilgili bilgiler olmadıkları,
Allah’ın yaratıcı kudretini ve gücünü açıklamaya yönelik bilgiler oldukları
görülmektedir. Ancak durum böyle olmakla birlikte, bazı ayetlerin içinde astronomi
bilimine ilişkin sözcüklerin yer aldığı da bir vakıadır. Mesela, ay, güneş, yıldız,
burç, arz, sema v.s gibi sözcüklerin birçok ayette Allah’ın varlığına delil olmak üzere
bir araç değer olarak yer aldığı görülmektedir. Bu nedenle bu bölümde doğrudan
stronomi bilimini ilgilendiren ayetlerle birlikte, doğrudan olmasa da araç değer
olarak kullanılan astronomi ile ilgili kavramların yer aldığı ayetleri birlikte zikretmenin
yararlı olacağı düşünülmüştür. Zira Kur’an ve Astronomi başlığı altında yer alan
ayetlerin, Kur’an’ı bir astronomi kitabı gibi gören ifrat anlayışı da, Kur’an’da bilimsel
bilginin bulunmadığını söyleyen tefrit anlayışı da test edecek bir nitelik arzedeceği
düşünülmektedir. Bu nedenle ayette lafız olarak da yer alsa astronomi ile ilgili olan
kavramların geçtiği ayetlerin hepsine yer verilmiştir.
28

1. KUR'AN'DAKİ ASTRONOMİ İLE İLGİLİ AYETLER

Kur’an-ı Kerim’de astronomi kelimesinin geçmediğini fakat astronominin ilgi alanına


giren gök cisimlerinden bahsedildiği bilinmektedir. Ay, güneş, yer, yıldız şeklinde bire
bir kelimeler ile evrenin yaratılışı ve diğer bazı gök cisimlerinden bahseden ayetler
bulunmaktadır. Bu ayetleri gökcisimlerini içermesi bakımından tasniflediğimizde
—Evren ve yaratılışla ilgili ayetler,
—Gezegenler,
—Yıldızlar,
—Ay,
—Güneş,
—Dünya (Yer),
—Diğer gökcisimleri
şeklinde başlıklar ortaya çıkmaktadır.
Biz de bu tasnife uygun hareket ederek astronomi ile ilgili ayetleri aynı başlıklar halinde
zikretmeyi doğru bulduk.

1.1. EVREN VE YARADILIŞLA İLGİLİ AYETLER95

Evren ve yaratılışla ilgili ayetleri tasniflenirken ele alınan kelime grupları 


ِ ْ َ , ُ َِ, 
ُ ْ ُ,
َ َ‫ َر‬, َِ, ََ, ‫آََُوا‬, ََْ ‫و‬, ‫ْ"َ!َى‬#‫ا‬, َ‫َه‬%ْ&َ%َ, َ‫َه‬%َ şeklindedir. Bu ayetler mealleri ile birlikte
burada verildikten sonra tefsirlerde ele alınış biçimleri ve günümüz teknolojisinde
astronomi bilimi ile paralellik arz edip etmediği incelenecektir.

ٌ .ِ4َ5 ‫َْ ٍء‬7 9


8 ُ!ِ: َ ُ‫ت َوه‬
ٍ ‫َوَا‬/َ* =َ ْ>َ* ?
 ُ‫َاه‬2َ ‫َء‬/2‫ُ  ا*ْ)ََى ِإَ& ا‬+ ً-.ِ/َ0 ‫ض‬
ِ ْ‫ر‬%
َ ‫ َ!ُ  ِ ا‬
َ َ َ ‫هُ َ اِي‬
1- Yerde olanların hepsini; sizin için yaratan O'dur. Sonra, göğe doğru yönelerek yedi
gök olarak onları düzenlemiştir. O her şeyi bilir. 96
‫ن‬
ُ ُ!َ.َ ?ُ‫ُ آ‬Dَ ‫ل‬
ُ ُFَ‫َ ی‬/GHَِ ‫ًا‬Iْ‫َ& َأ‬KَL ‫ض َوِإذَا‬
ِ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ِی ُ= ا‬Aَ:
2- O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da
hemen oluverir. 97

95
Ayetlerin mealinde Halil Altuntaş ve Muzaffer Şahin tarafından hazırlanan mealden faydalandık. Bkz.
Altuntaş; Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, DİB Yayınları, 5. Baskı, Ankara 2003.
96
Bakara 2/29.
97
Bakara 2/117.
29

ُDّ4‫ل ا‬
َ Oَ Gَ‫س َوَ أ‬
َ Q‫َ ُ= ا‬RQَ‫َ ی‬/ِ: Iِ ْSَ>ْ‫ِي ِ ا‬IْTَ‫ ا)ِ ﺕ‬V
ِ ْ4ُRْ‫َ ِر وَا‬WQ‫ وَا‬9
ِ ْ.4‫ف ا‬
ِ Y
َ ِ)ْZ‫ض وَا‬
ِ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬
ِ ْ َ ِ ‫ن‬
 ‫ِإ‬
?
َ ْ.َ: Iِ 8[َ2ُ/ْ‫ب ا‬
ِ َS2‫ح وَا‬
ِ َ‫ی‬I8 ‫^ ا‬
ِ ‫ِی‬Iْ_َ‫`ٍ َوﺕ‬:aَ‫ د‬9
8 ُ‫َ ِ? آ‬W.ِ c
 َ:‫َ َو‬Wِ‫ َْﺕ‬Aَ ْ-َ: ‫ض‬
َ ْ‫ر‬%‫ِ ا‬Dِ: َ.ْ‫ﺡ‬eََ ‫َء ِ? ء‬/2‫? ا‬
َ ِ
‫ن‬
َ ُ4ِFْ-َ‫َْ ٍم ی‬F8 ‫ت‬
ٍ َ‫ی‬g ‫ض‬
ِ ْ‫ر‬%
َ ‫َء وَا‬/2‫ا‬

3- Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde,


insanlara yararlı şeylerle denizde süzülen gemilerde, Allah'ın gökten indirip yeri
ölümünden sonra dirilttiği suda, her türlü canlıyı orada yaymasında, rüzgârları ve yerle
gök arasında emre amade duran bulutları döndürmesinde, düşünen kimseler için deliller
vardır. 98
ٌI‫ِی‬AَL ‫َْ ٍء‬7 9
8 ُ‫َ& آ‬4َ5 ُD4‫ض وَا‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬ ُ ْ4ُ ِD4ِ‫َو‬
ِ ‫ََا‬/2‫ ا‬V
4- Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah her şeye Kadir'dir.99

‫ب‬
ِ َ>ْ%‫وِْ ا‬eُ8 ‫ت‬
ٍ َ‫ی‬g ‫َ ِر‬WQ‫ وَا‬9
ِ ْ.4‫ف ا‬
ِ Y
َ ِ)ْZ‫ض وَا‬
ِ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬
ِ ْ َ ِ ‫ن‬
 ‫ِإ‬

5- Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl
sahiplerine şüphesiz deliller vardır.100
‫ن‬
َ ُAِ ْ-َ‫ِ ی‬W8:Iَ ِ: ْ‫ُوا‬IَRَ‫? آ‬
َ ‫ُ  اِی‬+ ‫ َر‬iQ‫ت وَا‬
ِ َ/ُ4ij‫ ا‬9
َ َ-َ0‫ض َو‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫ِ اِي‬Dّ4ِ Aُ ْ/َSْ‫ا‬
6- Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur.
Öyle iken, inkâr edenler Rablerine başkalarını eşit tutuyorlar. 101
n
َ ‫َ َ َو‬4ْ*‫ل َ?ْ َأ‬
َ ‫ن َأ و‬
َ ُ‫ت َأنْ َأآ‬
ُ ْIِ‫ ُأ‬
َ 8G‫ْ ِإ‬9ُL ُ َ-ْoُ‫ ی‬n
َ ‫ِ ُ َو‬-ْoُ‫ض َوهُ َ ی‬
ِ ْ‫ر‬% ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬Iِ ِmَ k.ِ‫ِ َأﺕ[ِ ُ َو‬Dّ4‫ ا‬Iَ ْ.َl‫ْ َأ‬9ُL
َ ‫ت وَا‬
?
َ .َ‫آ‬Iِ ْpُ/ْ‫? ا‬
َ ِ ?
 َGُ!َ‫ﺕ‬
7- De ki: “Göklerin ve yerin yaratıcısı olan, beslediği halde beslenmeye ihtiyacı
olmayan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim.” De ki: “Bana, (Allah’a) teslim
olanların ilki olmam emredildi ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma (denildi).”102
ُ َِ5 ‫ َ ِر‬i_‫ ِ ا‬q
ُ َRQُ‫ یَْ َم ی‬V
ُ ْ4ُ/ْ‫ُ ا‬Dَ‫ َو‬h
i َSْ‫ُ ا‬DَُْL ‫ن‬
ُ ُ!َ.َ ?ُ‫ل آ‬
ُ ُFَ‫ َویَْ َم ی‬h
8 َSِْ: ‫ض‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫َوهُ َ اِي‬
Iُ .ِ>َ[ْ‫ ُ ا‬.ِ!َSْ‫َ َد ِة َوهُ َ ا‬Wp‫ وَا‬s
ِ ْ.َtْ‫ا‬
8- O, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak yaratandır. Allah’ın “ol” deyip de
her şeyin oluvereceği günü hatırla. O’nun sözü gerçektir. Sûra üflendiği gün de mülk
(hükümranlık) onundur. Gaybı da, görülen âlemi de bilendir. O, hüküm ve hikmet
sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.103

98
Bakara 2/164.
99
Âl-i İmrân 3/189.
100
Âl-i İmrân 3/190.
101
En’am 6/1.
102
En’am 6/14.
103
En’am 6/73.
30

?
َ .ِ‫آ‬Iِ ْpُ/ْ‫? ا‬
َ ِ َْG‫ً َوَ َأ‬R.ِQَ‫ض ﺡ‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬Iَ َoَ ‫ِي‬4ِ 
َ ِWْ0‫ َو‬u
ُ ْW0‫ َو‬8G‫ِإ‬
9-“Ben hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben
Allah’a ortak koşanlardan değilim.”104
ِ .ِ4َ-ْ‫ ا‬Oِ ‫ِی‬Oَ-ْ‫ ا‬Iُ ‫ِی‬AْFَ‫ ﺕ‬V
َ ِ‫ً َذ‬Gَ>ْ2ُ‫َ ﺡ‬Iَ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫ً وَا‬Qَ!َ* 9
َ ْ.4‫ ا‬9
َ َ-َ0‫ح َو‬
ِ َ>ْ‫ﺹ‬w
ِ ‫ا‬h
ُ َِ
10-O, karanlığı yarıp sabahı çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da ince
birer hesap ölçüsü kıldı. Bütün bunlar mutlak güç sahibinin, hakkıyla bilenin takdiridir
(ölçüp biçmesidir).105
‫ن‬
َ ُ/َ4ْ-َ‫َْ ٍم ی‬Fِ ‫ت‬
ِ َ‫ی‬g‫َ ا‬Qْ4_َ ْAَL Iِ ْSَ>ْ‫ وَا‬I8 َ>ْ‫ت ا‬ َ َ-َ0 ‫َوهُ َ اِي‬
ِ َ/ُ4ُy ِ َWِ: ْ‫ُوا‬Aَ)ْWَ)ِ ‫ُ َم‬TiQ‫ َ!ُ ُ ا‬9

11-O, sayelerinde, kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye sizin için
yıldızları yaratandır. Bilen bir toplum için ayetleri ayrı ayrı açıkladık. 106

ٌ .ِ4َ5 ‫َْ ٍء‬7 9


8 ُ!ِ: َ ُ‫َْ ٍء وه‬7 9
 ُ‫ آ‬h
َ َ4َZ‫ُ ﺹَﺡِ>َ`ٌ َو‬D ?ُ!َ‫ٌ َوَ ْ ﺕ‬Aَ‫ُ َو‬Dَ ‫ن‬
ُ ُ!َ‫& ی‬G‫ض َأ‬
ِ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ِی ُ= ا‬Aَ:
12- O, gökleri ve yeri örnekleri yokken yaratandır. O’nun bir eşi olmadığı halde nasıl
bir çocuğu olabilir? Hâlbuki her şeyi O yarattı. O her şeyi hakkıyla bilendir. 107
ًz.ِzَ‫ُ ﺡ‬Dُ>ُ4ْoَ‫َ َر ی‬WQ‫ ا‬9
َ ْ.4‫ِ ا‬pْtُ‫ش ی‬
ِ ْIَ-ْ‫َ& ا‬4َ5 ‫ُ  ا*ْ)ََى‬+ ‫ض ِ *ِ)`ِ َأی ٍم‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫ُ اِي‬Dّ4‫!ُ ُ ا‬:‫ن َر‬
 ‫ِإ‬
?
َ .ِ/ََ-ْ‫ب ا‬
i ‫ُ َر‬Dّ4‫ك ا‬
َ ‫ ﺕَ>َ َر‬Iُ ْ%
َ ‫ وَا‬h
ُ ْ4َ[ْ‫ُ ا‬Dَ n
َ ‫ ِ| َأ‬Iِ ْeَِ: ‫ت‬
ٍ ‫َا‬I[َ2ُ ‫ُ َم‬TiQ‫ وَا‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫وَا‬
13- Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan ve sonra arşa hükmeden, gündüzü
durmadan kovalayan gece ile bürüyen; güneşi, ayı, yıldızları, hepsini buyruğuna baş
eğdirerek var eden Allah'tır. Bilin ki yaratma da emir de O'nun hakkıdır. Âlemlerin
Rabbi olan Allah Yüce'dir. 108
Aِ ْ-َ: ?ِ n
 ‫ ٍ= ِإ‬.ِRَ7 ?ِ َ Iَ ْ%
َ ‫ ا‬Iُ 8:Aَ ُ‫ْشِ ی‬Iَ-ْ‫َ& ا‬4َ5 ‫ُ  ا*ْ)ََى‬+ ‫ض ِ *ِ)`ِ َأی ٍم‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫ُ اِي‬Dّ4‫!ُ ُ ا‬:‫ن َر‬
 ‫ِإ‬
‫ن‬
َ ‫ُو‬I‫ ﺕَ َآ‬Y
َ َ‫ُو ُ| َأ‬Aُ>ْ5َ ْ ُ!i:‫ُ َر‬Dّ4‫ِ َذِ!ُ ُ ا‬DِGْ‫ِإذ‬
14- Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa hükmeden, işi
düzenleyen Allah'tır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan Allah budur.
O'na kulluk edin. Nasihat dinlemez misiniz?109
ُ!G‫ ِإ‬u
َ ْ4ُL ?ِ~َ‫ َو‬Y
ً َ/َ5 ?
ُ َ2ْ‫!ُ ْ َأﺡ‬i‫ُ َآُ ْ َأی‬4ْ>َ.ِ ‫َء‬/ْ‫َ& ا‬4َ5 ُDُ7ْIَ5 ‫ن‬
َ َ‫ض ِ *ِ)`ِ َأی ٍم َوآ‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬hَ4َZ ‫َوهُ َ اِي‬
ٌ?.ِ>i ٌIْSِ* n
 ‫ُواْ ِإنْ هَـ َا ِإ‬IَRَ‫? آ‬
َ ‫? اِی‬
 َُFَ.َ ‫ت‬
ِ َْ/ْ‫ ا‬Aِ ْ-َ: ?ِ ‫ن‬
َ ُ+ُ-ْ>

104
En’am 6/79.
105
En’am 6/96.
106
En’am 6/97.
107
En’am 6/101.
108
A’râf 7/54.
109
Yunus 10/3.
31

15- Arş’ı su üzerinde iken, hanginizin daha güzel işi işleyeceğini ortaya koymak için,
gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. And olsun ki, "Siz gerçekten, ölümden sonra
dirileceksiniz" desen, inkâr edenler: "Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir"
derler.110
ِQَ َ‫ ِة ﺕ‬Iَ ِZg‫َ وَا‬.ُGAi ‫ ِ ا‬8.ِ‫ َو‬u
َ Gَ‫ض أ‬
ِ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬Iَ ِmَ c
ِ ‫ﺡَدِی‬%
َ ‫ا‬9
ِ ‫ْوِی‬eَ‫ِ ِ? ﺕ‬Qَ)ْ/4َ5‫ َو‬V
ِ ْ4ُ/ْ‫? ا‬
َ ِ ِQَ)ْ.َ‫ﺕ‬a ْAَL ‫ب‬
8 ‫َر‬
?
َ .ِSِ_ِ: ِQْFِSْ‫ً َوَأ‬/ِ4ْ2ُ
16-“Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey
gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı
müslüman olarak al ve beni iyilere kat.”111
&k/َ2i 9
ٍ َ0%
َ ‫ِي‬IْTَ‫ ی‬9
 ُ‫ آ‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫َ ا‬I[َ*‫ش َو‬
ِ ْIَ-ْ‫َ& ا‬4َ5 ‫ُ  ا*ْ)ََى‬+ َWَGْ‫و‬Iَ َ‫ ﺕ‬Aٍ َ/َ5 Iِ ْ.َtِ: ‫ت‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ُ اِي َرَ َ= ا‬Dّ4‫ا‬
‫ن‬
َ ُQِLُ‫!ُ ْ ﺕ‬8:‫َء َر‬Fِ4ِ: ُ!4َ-َ ‫ت‬
ِ َ‫ی‬g‫ ا‬9
ُ 8_َRُ‫ ی‬Iَ ْ%
َ ‫ ا‬Iُ 8:Aَ ُ‫ی‬
17- Gökleri, gördüğünüz gibi, direksiz yükselten, sonra arşa hükmeden, her biri belli
bir süreye kadar hareket edecek olan Güneş ve Ay'ı buyruğu altına alan, işleri yürüten,
ayetleri uzun uzun açıklayan Allah'tır; ola ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak
inanırsınız. 112
ْ‫َُاْ ِإن‬L &k/‫َـ‬2i 9
ٍ َ0‫آُ ْ ِإَ& َأ‬Iَ 8Z‚َ ُ‫ِ!ُ ْ َوی‬:ُG‫? ُذ‬8 ُ!َ Iَ ِRْtَ.ِ ْ ُ‫ُآ‬5ْAَ‫ض ی‬
ِ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬Iِ ِmَ V
 َ7 ِDّ4‫ُ ْ َأِ ا‬Wُ4ُ*‫ْ ُر‬uََL
?
ٍ .ِ>i ‫ن‬
ٍ َoْ4ُ2ِ: َGُ‫ْﺕ‬eَ َG‫َ„ ُؤ‬:a Aُ ُ>ْ-َ‫ آَنَ ی‬/َ5 َG‫و‬iAُ_َ‫ن أَن ﺕ‬
َ ‫ُو‬A‫ِی‬Iُ‫َ ﺕ‬Qُ4ْz8 ٌIَpَ: n
 ‫)ُ ْ ِإ‬Gَ‫أ‬
18- Peygamberleri dedi ki: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var?
(Hâlbuki) O, günahlarınızı bağışlamak ve sizi belli bir zamana kadar ertelemek için sizi
(imana) çağırıyor. Onlar, “Siz de bizim gibi sadece birer insansınız. Bizi babalarımızın
taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirin” dediler.113

ِ Aٍ ‫ِی‬Aَ0 h
ٍ ْ4َ[ِ: ‫ت‬
ِ ْeَ‫ْ یُْهِ>ْ!ُ ْ َوی‬eَpَ‫ إِن ی‬h
ّ Sِْ: ‫ض‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ َDّ4‫ن ا‬
 ‫ َأ‬Iَ َ‫َأَ ْ ﺕ‬

19- Allah’ın gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattığını görmedin mi?
Dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir.114

‫ي‬
َ Iِ ْTَ)ِ V
َ ْ4ُRْ‫ َ!ُ ُ ا‬Iَ [َ*‫ً !ُ ْ َو‬Lْ‫ت رِز‬
ِ ‫َا‬Iَ/z‫? ا‬
َ ِ ِDِ: ‫ج‬
َ Iَ ْZeََ ‫َء َء‬/2‫? ا‬
َ ِ ‫ل‬
َ Oَ Gَ‫ض َوأ‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫ُ اِي‬Dّ4‫ا‬
‫َ َر‬WْG%
َ ‫ َ!ُ ُ ا‬Iَ [َ*‫ ِ| َو‬Iِ ْeَِ: Iِ ْSَ>ْ‫ِ ا‬

110
Hud 11/7.
111
Yusuf 12/101.
112
Ra’d 13/2.
113
İbrahim 14/10.
114
İbrahim 14/19.
32

20- Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak
türlü meyveler çıkaran, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri emrinize veren,
nehirleri de hizmetinize sunandır. 115

9
َ .ِ/َTْ‫‡ ا‬
َ ْR_‫‡ ا‬
ِ َRْ‫َ`ٌ َﺹ‬.ِ‫ﺕ‬g َ`َ52‫ن ا‬
 ِ‫ َوإ‬h
8 َSِْ: n
 ‫َ ِإ‬/ُWَQْ.َ: َ‫ض َو‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫ت َوا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫َ ا‬QْFَ4َZ َ‫َو‬
21- Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri ancak hak ile yarattık. O saat (kıyamet),
mutlaka gelecektir. Şimdilik onlara güzel muamele et.116
‫ن‬
َ ُ/ِj‫َ& ا‬:eََ ِD.ِ s
َ ْ‫ َری‬n
 Y
ً َ0‫ُ ْ َأ‬Wَ 9
َ َ-َ0‫ُ ْ َو‬Wَ4ْzِ h
َ ُ4ْ[َ‫َ& أَن ی‬4َ5 ٌ‫َ ِدر‬L ‫ض‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬ َ َ4َZ ‫َ اِي‬Dّ4‫ن ا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h  ‫وْاْ َأ‬Iَ َ‫َأ َوَ ْ ی‬
‫ُرًا‬Rُ‫ آ‬n
 ‫َإ‬

22- Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın kendileri gibilerini yaratmaya kadir
olduğunu görmediler mi? Allah onlar için, hakkında hiçbir şüphe bulunmayan bir ecel
belirlemiştir. Fakat zalimler ancak inkârda direttiler.117

&َ4ُ-ْ‫ت ا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ض وَا‬
َ ْ‫ر‬eَ ْ‫ ا‬h
َ َ4َZ ْ?/8 ً4‫ِی‬OQَ‫ﺕ‬

23- (O) yüksek gökleri yaratanın katından peyderpey indirilmiştir.118

‫ش ا*ْ)ََى‬
ِ ْIَ-ْ‫َ& ا‬4َ5 ?
ُ َ/ْ‫ﺡ‬I ‫ا‬

24- Rahman, Arş’a119 kurulmuştur.120

َ/ُWَQْ.َ: َ‫ض َو‬


َ ْ‫ر‬eَْ‫َء وَا‬/2‫َ ا‬QْFَ4َZ َ‫? َو‬
َ .ِ>ِ5َ

25- Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.121

‫ن‬
َ ُQِْ‚ُ‫َ ی‬4َ‫ َأ‬
ˆ َ‫َْ ٍء ﺡ‬7 9
 ُ‫َء آ‬/ْ‫? ا‬
َ ِ َQْ4َ-َ0‫َ َو‬/ُ‫َه‬QْFَ)َRَ ًFْ‫َ)َ َرﺕ‬Gَ‫ض آ‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ن ا‬
 ‫ُوا َأ‬IَRَ‫? آ‬
َ ‫ اِی‬Iَ َ‫َأ َوَ ْ ی‬

26- İnkâr edenler, gökler ve yer yapışıkken onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan
meydana getirdiğimizi bilmezler mi? İnanmıyorlar mı?122

115
İbrahim 14/32.
116
Hicr 15/85.
117
İsra 17/99.
118
Ta-ha 20/4.
119
Arş, kudret ve hâkimiyet tahtı; sınırsız kudret makamı demektir. Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim
Meali, bkz. 3 nolu dipnot, s. 311
120
Ta-ha 20/5.
121
Enbiyâ 21/16.
122
Enbiyâ 21/30.
33

‫ن‬
َ ُ‫ﺽ‬Iِ ْ-ُ َWِ‫یَﺕ‬a ْ?َ5 ْ ُ‫ً َوه‬yُRْS ًRْFَ* ‫َء‬/2‫َ ا‬Qْ4َ-َ0‫َو‬

27- Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki, (Allah’ın varlığını
gösteren) delillerden yüz çevirmektedirler. 123

‫ن‬
َ ُSَ>ْ2َ‫ ی‬V
ٍ َ4َ ِ 9
 ُ‫ آ‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫َ َر وَا‬WQ‫ وَا‬9
َ ْ.4‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫َوهُ َ اِي‬
28- O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede
yüzmektedirler.124
?
َ ‫ِی‬Aِ‫ه‬p‫? ا‬
َ 8 ُ!ِ‫َ& َذ‬4َ5 َG‫? َوَأ‬
 ُ‫ه‬Iَ َoَ ‫ض اِي‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ب ا‬
i ‫!ُ ْ َر‬i:‫ ر‬9َ: ‫ل‬
َ َL
29-İbrahim dedi ki: “Hayır! Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir. O bunları yaratandır
ve ben de buna şahitlik edenlerdenim.”125
‫ًا‬I.ِ>َZ ِDِ: ْ‫ل‬eَ ْ*َ ?
ُ َ/ْ‫ﺡ‬I ‫ش ا‬
ِ ْIَ-ْ‫َ& ا‬4َ5 ‫ُ  ا*ْ)ََى‬+ ‫َ ِ *ِ)`ِ َأی ٍم‬/ُWَQْ.َ: َ‫ض َو‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫اِي‬
30- Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan sonra da arşa hükmeden
Rahman'dır. Bunu bir bilene sor.126
ٌDَ‫هَ َأِإ‬Iَ َTَ7 ‫>ِ)ُا‬Qُ‫ن َ!ُ ْ أَن ﺕ‬
َ َ‫َ`ٍ  آ‬TْWَ: ‫ت‬
َ ‫ ذَا‬h
َ ِ‫َاﺉ‬Aَ‫ِ ﺡ‬Dِ: َQْ)َ>Gَeَ ‫َء َء‬/2‫? ا‬
َ 8 ُ!َ ‫ل‬
َ Oَ Gَ‫ض َوأ‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ْ?‫َأ‬
‫ن‬
َ ُAِ ْ-َ‫َْمٌ ی‬L ْ ُ‫ْ ه‬9َ: ِD4‫ َ= ا‬

31- Yahut gökleri ve yeri yaratan ve size gökten yağmur indirip, onunla, ağaçlarını
sizin yetiştiremeyeceğiniz gönül alıcı güzel bahçeler meydana getiren mi? Allah ile
birlikte başka ilah mı var!? Hayır onlar (Allah’a) eş tutan bir kavimdir.127

?
َ .ِ/َِ-ْ48 ‫ت‬
ٍ َ‫ َ„ی‬V
َ ِ‫ن ِ َذ‬
 ‫ِ!ُ ْ ِإ‬G‫َ)ِ!ُ ْ َوَأَْا‬Qِ2ْ‫ف َأ‬
ُ َ4ِ)ْZ‫ض وَا‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
ُ ْ4َZ ِDِ‫یَﺕ‬a ْ?ِ‫َو‬

32- Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da onun


(varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler
vardır. 128

‫َء َء‬/2‫? ا‬
َ ِ َQْOَ Gَ‫`ٍ َوأ‬:‫ دَا‬9
8 ُ‫َ ِ? آ‬W.ِ c
 َ:‫ِ!ُ ْ َو‬: Aَ .ِ/َ‫ َأن ﺕ‬
َ ِ*‫ض َروَا‬
ِ ْ‫ر‬eَ ْ‫َ& ِ ا‬Fْ‫َ َوَأ‬WَGْ‫و‬Iَ َ‫ ﺕ‬Aٍ َ/َ5 Iِ ْ.َtِ: ‫ت‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ
ٍ ‫ِی‬Iَ‫ج آ‬
ٍ ْ‫ َزو‬9
8 ُ‫َ ِ? آ‬W.ِ َQْ)َ>Gَeَ

123
Enbiyâ 21/32.
124
Enbiyâ 21/33.
125
Enbiyâ 21/56.
126
Furkan 25/59.
127
Neml 27/60.
128
Rum 30/22.
34

33- Allah gökleri gördüğünüz gibi direksiz yaratmış, sizi sallar diye yeryüzüne sabit
dağlar koymuş; orada her türlü canlıyı yaymıştır. Gökten su indirip orada her hoş çiftten
yetiştirmişizdir.129
=ٍ .ِRَ7 َ‫ َو‬
ˆ ِ‫ِ ِ? َو‬DِG‫? دُو‬8 ُ!َ َ ‫ش‬
ِ ْIَ-ْ‫َ& ا‬4َ5 ‫ُ  ا*ْ)ََى‬+ ‫َ ِ *ِ)`ِ َأی ٍم‬/ُWَQْ.َ: َ‫ض َو‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫ُ اِي‬D4‫ا‬
‫ن‬
َ ‫و‬Iُ ‫َ ﺕَ)َ َآ‬4َ‫َأ‬
34- Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan, sonra arşa
hükmeden Allah'tır. O'ndan başka bir dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Düşünmüyor
musunuz?130
‫ن‬
 ‫َء ِإ‬pَ‫ َ ی‬h
ِ ْ4َ[ْ‫ ِ ا‬Aُ ‫ِی‬Oَ‫ع ی‬
َ َ:‫ث َو ُر‬
َ َ4ُ+‫َ& َو‬Qْz ٍ`َSِQْ0‫ً أُوِ َأ‬4ُ*‫َﺉِ!َ`ِ ُر‬4َ/ْ‫ ا‬9
ِ ِ5َ0 ‫ض‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬Iِ ِmَ ِD4ِ Aُ ْ/َSْ‫ا‬
ٌI‫ِی‬AَL ‫َْ ٍء‬7 9
8 ُ‫َ& آ‬4َ5 َD4‫ا‬
35-Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan
Allah’a mahsustur. O yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye
hakkıyla yeter.131
ُ .ِ4َ-ْ‫ق ا‬
ُ 4َ[ْ‫َ& َوهُ َ ا‬4َ: ُWَ4ْzِ h
َ ُ4ْ[َ‫َ& َأنْ ی‬4َ5 ‫َ ِد ٍر‬Fِ: ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬ َ َ4َZ ‫ اِي‬x
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h َ ْ.َ‫َأ َو‬
36- Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi?
Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir.132

‫ ِر‬Q‫? ا‬
َ ِ ‫ُوا‬IَRَ‫? آ‬
َ ‫ِی‬48 ٌ9ْ‫ُوا َ َی‬IَRَ‫? اِی?َ آ‬
i َy V َ ْ‫ر‬eَْ‫َء وَا‬/2‫َ ا‬QْFَ4َZ َ‫َو‬
َ ِ‫ً َذ‬4ِmَ: َ/ُWَQْ.َ: َ‫ض َو‬

37- Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu (yaratılanların boş
yere yaratıldığı iddiası) inkar edenlerin zannıdır. Cehennem ateşinden dolayı vay inkar
edenlerin haline!133

?
 ُ‫ْ ه‬9َ‫ ه‬Iˆ ُKِ: ُD4‫ ا‬
َ ِG‫ِ ِإنْ َأرَا َد‬D4‫ن ا‬
ِ ‫ن ِ? دُو‬
َ ُ5ْAَ‫َأیْ)ُ  ﺕ‬Iَ َ‫ْ َأ‬9ُL ُD4‫? ا‬
 ُُFَ.َ ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ْ? ُWَ)ْeََ* ?ِ~َ‫َو‬
‫ن‬
َ ُ48‫ُ)َ َآ‬/ْ‫ ا‬9
ُ ‫ِ یَ)َ َآ‬Dْ.َ4َ5 ُD4‫ ا‬
َ ِ>ْ2َ‫ْ ﺡ‬9ُL ِDِ)َ/ْ‫ت َرﺡ‬
ُ َ!ِ2ْ/ُ ?
 ُ‫ْ ه‬9َ‫َ`ٍ ه‬/ْ‫ﺡ‬Iَ ِ: ِG‫ ِ| َأوْ َأرَا َد‬I8 ُ‫ت ﺽ‬
ُ َRِ7َ‫آ‬

38- Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette, “Allah”,
derler. De ki: “Peki söyleyin bakalım? Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer
Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar Allah’ın dokundurduğu zararı
kaldırabilirler mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilese, onlar onun rahmetini

129
Lokman 31/10.
130
Secde 32/4.
131
Fatır 35/1.
132
Yasin 36/81.
133
Sâd 38/27.
35

engelleyebilirler mi?” De ki: “Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak O’na tevekkül
ederler.”134

‫ن‬
َ ُRِ4َ)ْ[َ‫ِ ی‬D.ِ ‫ُا‬Gَ‫ك ِ َ آ‬
َ ‫ِ>َ ِد‬5 ?
َ ْ.َ: ُ ُ!ْSَ‫ ﺕ‬u
َ Gَ‫َ َد ِة أ‬Wp‫ وَا‬s
ِ ْ.َtْ‫َِ َ ا‬5 ‫ض‬ ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬Iَ ِmَ  ُW4‫ ا‬9
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬ ِ ُL
39-De ki: “Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, gaybı da, görünen âlemi de bilen
Allah’ım! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında sen hükmedersin.”135

?
َ .ِ-ِ‫َﺉ‬m َQْ.َ‫ََ)َ َأﺕ‬L ً‫ْه‬Iَ‫ً َأوْ آ‬5َْm َ.ِ)ْ‫ض ِاﺉ‬
ِ ْ‫ر‬eَْ4ِ‫َ َو‬Wَ ‫ل‬
َ َFَ ٌ‫َن‬Z‫ ُد‬
َ ِ‫َء َوه‬/2‫ُ  ا*ْ)ََى ِإَ& ا‬+
40- Sonra, duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve yeryüzüne: "İsteyerek veya
istemeyerek buyruğuma gelin" dedi. İkisi de: "İsteyerek geldik" dediler. 136

‫ن‬
َ ُ/َ4ْ-َ‫س َ ی‬
ِ Q‫ ا‬Iَ َzْ‫? َأآ‬
 ِ!َ‫س َو‬
ِ Q‫ِ ا‬hْ4َZ ْ?ِ Iُ َ>ْ‫ض َأآ‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت َوا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
ُ ْ4َ[َ

41- Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir
şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler.137

ْ ُ!i:‫ُ َر‬D4‫ت َذِ!ُ ُ ا‬


ِ َ>8.o‫? ا‬
َ 8 ُ!َL‫? ﺹُ َ َرآُ ْ َورَ َز‬
َ َ2ْ‫ﺡ‬eََ ْ ُ‫َء َوﺹَ  َرآ‬Qِ: ‫َء‬/2‫ارًا وَا‬Iَ َL ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ َ!ُ ُ ا‬9
َ َ-َ0 ‫ُ اِي‬D4‫ا‬
?
َ .ِ/ََ-ْ‫ب ا‬
i ‫ُ َر‬D4‫ك ا‬
َ ‫َ)َ>َ َر‬

42- Allah, yeryüzünü sizin için karar kılma yeri, göğü de binâ yapan; size şekil verip de
şekillerinizi güzel kılan ve sizi temiz şeylerle rızıklandırandır. İşte Rabbiniz Allah!
Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!138

=ُ .ِ/2‫َْءٌ َوهُ َ ا‬7 ِDِ4ْzِ/َ‫ آ‬x


َ ْ.َ ِD.ِ ْ ُ‫ً یَْ َر ُؤآ‬0‫َ ِم َأزْوَا‬-ْGeَْ‫? ا‬
َ ِ‫ً َو‬0‫ِ!ُ ْ َأزْوَا‬2ُRGَ‫?ْ أ‬8 ُ!َ 9
َ َ-َ0 ‫ض‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬Iُ ِmَ
Iُ .ِ_َ>‫ا‬

43-O, gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden139 eşler, hayvanlardan da


(kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu suretle sizi üretiyor. Onun benzeri hiçbir şey yoktur.
O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.140

134
Zümer 39/38.
135
Zümer 39/46.
136
Fussilet 41/11.
137
Mü’min 40/57.
138
Mü’min 40/64.
139
Ayetin bu kısmı, “kendi türünüzden...” şeklinde de tercüme edilebilir. Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim
Meali, 2 nolu dipnot, s. 483.
140
Şûrâ 42/11.
36

ُ .ِ4َ-ْ‫ ا‬Oُ ‫ِی‬Oَ-ْ‫? ا‬


 ُWَFَ4َZ ?
 ُُFَ.َ ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ْ? ُWَ)ْeََ* ?ِ~َ‫َو‬

44- Andolsun, onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka, “Onları
mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen (Allah) yarattı” diyeceklerdir141.

?
َ .ِ>ِ5َ َ/ُWَQْ.َ: َ‫ض َو‬ ِ ‫َوَا‬/2‫َ ا‬QْFَ4َZ َ‫َو‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
45- Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları oyun olsun diye yaratmadık.142

‫ن‬
َ ‫ُو‬I!َRَ)َ‫َْ ٍم ی‬F ‫ت‬
ٍ َ‫ َ„ی‬V
َ ِ‫ن ِ َذ‬
 ‫ُ ِإ‬DْQ8 ً-.ِ/َ0 ‫ض‬ ِ ‫َوَا‬/2‫ َ!ُ  ِ ا‬Iَ [َ*‫َو‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت َوَ ِ ا‬
46- Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize
verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller vardır. 143

‫ن‬
َ ُ‫ﺽ‬Iِ ْ-ُ ‫ ِرُوا‬Gُ‫ أ‬/َ5 ‫ُوا‬IَRَ‫? آ‬
َ ‫& وَاِی‬k/َ2i 9
ٍ َ0‫ َوَأ‬h
8 َSِْ: ‫َ ِإ‬/ُWَQْ.َ: َ‫ض َو‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫َ ا‬QْFَ4َZ َ
47- Biz, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları, ancak gerçek üzere ve belirli bir
süre için yarattık; inkâr edenler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.144

‫ج‬
ٍ ‫ُو‬Iُ ?ِ َWَ َ‫هَ َو‬Q‫َهَ َو َزی‬Qْ.َQَ: ^
َ ْ.َ‫ُ ْ آ‬WَLَْ ‫َء‬/2‫ُوا ِإَ& ا‬IُjQَ‫َ ْ ی‬4َ‫َأ‬
48- Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! Onda hiçbir
düzensizlik ve eksiklik yoktur.145

‫ب‬
ٍ ُti ?ِ َQ2َ َ‫َ ِ *ِ)`ِ َأی ٍم َو‬/ُWَQْ.َ: َ‫ض َو‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫َ ا‬QْFَ4َZ ْAَFَ‫َو‬
49- And olsun ki, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattık ve
Biz bir yorgunluk da duymadık.146

‫ن‬
َ ُ-ِ*ُ/َ G‫ َوِإ‬Aٍ ْ‫ی‬eَِ: َ‫َه‬Qْ.َQَ: ‫َء‬/2‫َوا‬

50- Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.147

141
Zuhruf 43/9.
142
Duhan 44/38.
143
Casiye 45/13.
144
Ahkaf 46/3.
145
Kaf 50/6.
146
Kaf 50/38.
147
Zariyat 51/47, Ayet “Göğü kudretimizle biz kurduk ve biz onu genişletmekteyiz” şeklinde de tercüme
edilebilir. Bu bakış açısı, modern astrofizikte gündemde bulunan, evrenin sürekli genişlemekte olduğu
görüşünü desteklemektedir. Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 2 nolu dipnot, s. 521.
37

َ‫َ َو‬WْQِ ‫ج‬


ُ Iُ ْ[َ‫ض َوَ ی‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫Ž ِ ا‬
ُ ِ4َ‫َ ُ َ ی‬4ْ-َ‫ش ی‬
ِ ْIَ-ْ‫َ& ا‬4َ5 ‫ُ  ا*ْ)ََى‬+ ‫ض ِ *ِ)`ِ َأی ٍم‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫هُ َ اِي‬
ٌI.ِ_َ: ‫ن‬
َ ُ4َ/ْ-َ‫َ ﺕ‬/ِ: ُD4‫)ُ ْ وَا‬Qُ‫? َ آ‬
َ ْ‫َ!ُ ْ َأی‬-َ َ ُ‫َ َوه‬W.ِ ‫ج‬
ُ Iُ ْ-َ‫َء َوَ ی‬/2‫? ا‬
َ ِ ‫ل‬
ُ Oِ Qَ‫ی‬

51- Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden, yere gireni ve ondan
çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O'dur. Nerede olursanız olun, O, sizinle
beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.148
‫ُ ُر‬%‫َ ُ= ا‬0ْIُ‫ِ ﺕ‬D4‫ض َوِإَ& ا‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬V
ُ ْ4ُ ُDَ
52- Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Bütün işler ancak ona döndürülür149
‫ُ ٍر‬oُ ?ِ ‫َى‬Iَ‫ْ ﺕ‬9َ‫ ه‬Iَ َ_َ>ْ‫ِ ِ= ا‬0ْ‫ت َر‬
ٍ ‫َ ُو‬Rَ‫? ِ? ﺕ‬
ِ َ/ْ‫ﺡ‬I ‫ ا‬h
ِ ْ4َZ ِ ‫َى‬Iَ‫ً  ﺕ‬Lَ>ِm ‫ت‬
ٍ ‫َوَا‬/َ* =َ ْ>َ* h
َ َ4َZ ‫اِي‬
53-O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahman’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk
göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?150
ٌI.ِ2َ‫ َوهُ َ ﺡ‬eًِ*َZ Iُ َ_َ>ْ‫ ا‬V
َ ْ.َ‫ْ ِإ‬sِ4َFQَ‫? ی‬
ِ ْ.َ‫ﺕ‬I َ‫ آ‬Iَ َ_َ>ْ‫ِ ِ= ا‬0ْ‫ُ  ار‬+
54-Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) aciz ve
bitkin halde sana dönecektir.151

ًLَ>ِm ‫ت‬
ٍ ‫َوَا‬/َ* =َ ْ>َ* ُD4‫ ا‬h
َ َ4َZ ^
َ ْ.َ‫وْا آ‬Iَ َ‫َأَ ْ ﺕ‬

55- Görmediniz mi Allah yedi göğü, tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?’152

َ‫َه‬Qَ: َ‫َء َو‬/2‫َوا‬

56- Göğe ve onu bina edene andolsun153

1.2. GEZEGENLER

Kur’an-ı Kerim’de ayetler incelendiğinde 5 yerde “kevkeb” veya “kevakib” kelimesinin


geçtiği görülmektedir. Bu kelime meal ve tefsirlerde yıldız manasında kullanılmıştır.
Fakat biz bu kelimeyi gezegenler başlığı altında zikredip incelemeyi uygun
görmekteyiz. Ayrıca “Hubk” kelimesi de yörünge, yol manasında olduğu için
gezegenlerin yörüngeleri ile ilgili olabilir diye Zariyat Suresi 7. ayet ile Tekvir Suresi
15–16. ayetleri de burada ele almanın doğru olacağı kanaatindeyiz.

148
Hadîd 57/4.
149
Hadîd 57/5.
150
Mülk 67/3.
151
Mülk 67/4.
152
Nuh 71/15.
153
Şems 91/5.
38

?
َ .ِ4ِg‫ ا‬s
i ِ‫ ُأﺡ‬n ‫ل‬
َ َL 9
َ َ‫ َأ‬/َ4َ 8:‫ل هَـَا َر‬
َ َL ً>َ‫ َرأَى آَْآ‬9
ُ ْ.4‫ِ ا‬Dْ.َ4َ5 ?
 َ0 /َ4َ

1- Üzerine gece karanlığı basınca bir yıldız154 gördü. “İşte Rabbim!” dedi. Yıldız
batınca da, “Ben öyle batanları sevmem” dedi. 155

?
َ ‫ِی‬Aِ0َ* ِ ْ ُWُ)ْ‫ َرَأی‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬-
َ ْ./0‫ آَْآَ>ً َواﻝ‬Iَ َpَ5 Aَ َ‫ َأﺡ‬u
ُ ْ‫ َرَأی‬8G‫ ِإ‬u
ِ :َ‫ِ یَ أ‬D.ِ:eَِ ُ^ُ*ُ‫ل ی‬
َ َL ْ‫ِإذ‬

2- Hani Yusuf babasına, “Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve
ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana boyun eğiyorlardı” demişti. 156
Aُ َLُ‫ي ی‬
 ‫ر‬8 ‫ٌ ُد‬sَ‫َ آَْآ‬WGeََ‫َ`ُ آ‬0َ0Oi ‫َ`ٍ ا‬0َ0‫ح ِ ُز‬
ُ َ>ْ_ِ/ْ‫َ ِ_ْ>َحٌ ا‬W.ِ ‫ْ!َ ٍة‬pِ/َ‫ُ ِر ِ| آ‬G 9
ُ َzَ ‫ض‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ُ ُر ا‬G ُD4‫ا‬
|ِ ‫ُ ِر‬Qِ ُD4‫ِي ا‬AْWَ‫ُ ٍر ی‬G &َ4َ5 ٌ‫ر‬iG ٌ‫َر‬G ُDْ2َ2ْ/َ‫ِ ُء َوَْ َ ْ ﺕ‬Kُ‫َ ی‬Wُ)ْ‫`ٍ یَ!َ ُد َزی‬.ِ:ْIَl َ‫`ٍ َو‬.ِLْIَ7  ٍ`ِGُ)ْ‫>َ َرآَ`ٍ َزی‬i ‫ ٍة‬Iَ َTَ7 ?ِ
ٌ .ِ4َ5 ‫َْ ٍء‬7 9
8 ُ!ِ: ُD4‫س وَا‬
ِ Q4ِ ‫ل‬
َ َzْeَْ‫ُ ا‬D4‫ب ا‬
ُ Iِ ْKَ‫َء َوی‬pَ‫َ? ی‬
3- Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre;
içinde bir kandil, kandil de bir cam fanus içinde. Fanus sanki inci gibi parlayan bir
yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından
tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile, neredeyse aydınlatacak (kadar
berrak) tır. Nur üstüne nur. Allah dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlar için
misaller verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.157

s
ِ ِ‫َ`ٍ اْ!ََاآ‬Q‫ِی‬Oِ: َ.ْGAi ‫َء ا‬/2‫ ا‬Q‫ َزی‬G‫ِإ‬

4- Biz en yakın göğü ziynetlerle, yıldızlarla donattık.158

V
ِ ُ>ُSْ‫ت ا‬
ِ ‫َء ذَا‬/2‫وَا‬

5- İçinde yörüngeleri olan göğe and olsun ki,159

154
Mealde yıldız manası verildiği için aynen mealdeki cümle alınmıştır. Gerekli açıklama ikinci bölümde
yapılacaktır.
155
En’am 6/76.
156
Yusuf 12/4.
157
Nur 24/35. Bu ayette geçen “Allah göklerin ve yerin nurudur” ifadesi Allah’ın yaratma ve
yönetmedeki kudretini temsil etmektedir. Karanlık bir odanın duvarındaki hücrenin daha da karanlık
ortamında bulunan bir ışık kaynağının, defalarca güçlendirildiğinde sağlayacağı ışık sütununun
karanlık ortamı aydınlatmadaki gücü, Allah’ın kâinat üzerindeki kudretini hatırlatmaktadır. Altuntaş,
Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 4 nolu dipnot, s. 353.
158
Sâffât 37/6.
159
Zâriyât 51/7.
39

x
ِ Qُ!ْ‫ََا ِر ا‬Tْ‫ ا‬x
ِ Qُ[ِْ: ُ ِ2ْL‫َ ُأ‬4َ

6- Andolsun, bir görünüp bir sinenlere, akıp gidip kaybolanlara,160

ْ‫ت‬Iَ َzَ)G‫ ا‬s


ُ ِ‫َوِإذَا اْ!ََاآ‬

7- Yıldızlar saçıldığı zaman,161

1.3. YILDIZLAR

Necm ile nücum kelimeleri yıldız ve yıldızlar manasında, Burc ve buruc kelimeleri ise
takımyıldız ve takımyıldızlar manasında kullanılmıştır. Bu sebeple bu kelimeleri içeren
ayetler yıldızlar başlığı altında toplanmıştır. Tarık ve Şi’ra ise özel yıldız isimleri olarak
geçmektedir. Farklı olarak Mülk Suresi 5. ayeti de “َ‡.ِ:َ_َ/ِ:” yani “kandillerle”
kelimesinin yıldızları anlattığı düşünülerek ele alınmıştır. Necm kelimesi (Rahman
55/6) bazı ayetlerde ot, gövdesiz bitki anlamında kullanılmıştır. Bu yüzden yıldız
anlamında olmayan necm kelimesinin geçtiği ayetler çalışmamızda yer almamıştır.

ٌ`َ~8.َ* ْ ُWْ>ِ_ُ‫ِ َوإِن ﺕ‬Dّ4‫ ا‬Aِ Qِ5 ْ?ِ |ِ ِ ‫ُُاْ هَـ‬Fَ‫َ`ٌ ی‬Qَ2َ‫ُ ْ ﺡ‬Wْ>ِ_ُ‫ ٍة َوإِن ﺕ‬Aَ .َpi ‫ج‬
ٍ ‫و‬Iُ ُ: ِ ْ ُ)Qُ‫ت َوَْ آ‬
ُ َْ/ْ‫ ُ ا‬i!‫ْرِآ‬Aُ‫ُاْ ی‬Gُ!َ‫َ ﺕ‬/َQْ‫َأی‬
ًz‫ِی‬Aَ‫ن ﺡ‬
َ ُWَFْRَ‫ن ی‬
َ ‫ یَ!َدُو‬n
َ ‫َْ ِم‬Fْ‫ء ا‬nُ‚‫َـ‬Wِ َ/َ ِDّ4‫ ا‬Aِ Qِ5 ْ?8 9
k ُ‫ْ آ‬9ُL ‫ك‬
َ Aِ Qِ5 ْ?ِ |ِ ِ ‫ُُاْ هَـ‬Fَ‫ی‬

1- Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm
size ulaşacaktır. Onlara bir iyilik gelirse, “Bu, Allah’tandır” derler. Onlara bir kötülük
gelirse, “Bu, senin yüzündendir” derler. (Ey Muhammed!) De ki: “Hepsi Allah’tandır.”
Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar!162

‫ن‬
َ ُ/َ4ْ-َ‫َْ ٍم ی‬Fِ ‫ت‬
ِ َ‫ی‬g‫َ ا‬Qْ4_َ ْAَL Iِ ْSَ>ْ‫ وَا‬I8 َ>ْ‫ت ا‬
ِ َ/ُ4ُy ِ َWِ: ْ‫ُوا‬Aَ)ْWَ)ِ ‫ُ َم‬TiQ‫ َ!ُ ُ ا‬9
َ َ-َ0 ‫َوهُ َ اِي‬
2-O, yıldızları kara ve denizin karanlıklarında yol bulasınız diye sizin için var edendir.
Bilen millet için ayetleri uzun uzadıya açıkladık.163

160
Tekvir 81/15 – 16.
161
İnfitâr 82/2.
162
Nisa 4/78; Buradaki buruc kelimesi kaleler şeklinde manalandırıldığı gibi, takımyıldızlar olarak da ele
alınabilir. Çünkü “Nerede olursanız olun, takımyıldızlar kadar uzakta bulunsanız bile ölüm size
ulaşacaktır…” şeklinde de olabilir.
163
En’am 6/97.
40

ًz.ِzَ‫ُ ﺡ‬Dُ>ُ4ْoَ‫َ َر ی‬WQ‫ ا‬9


َ ْ.4‫ِ ا‬pْtُ‫ش ی‬
ِ ْIَ-ْ‫َ& ا‬4َ5 ‫ُ  ا*ْ)ََى‬+ ‫ض ِ *ِ)`ِ َأی ٍم‬
َ ْ‫َر‬%‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫ُ اِي‬Dّ4‫!ُ ُ ا‬:‫ن َر‬
 ِ‫إ‬
?
َ .ِ/ََ-ْ‫ب ا‬
i ‫ُ َر‬Dّ4‫ك ا‬
َ ‫ ﺕَ>َ َر‬Iُ ْ%
َ ‫ وَا‬h
ُ ْ4َ[ْ‫ُ ا‬Dَ n
َ ‫ ِ| َأ‬Iِ ْeَِ: ‫ت‬
ٍ ‫َا‬I[َ2ُ ‫ُ َم‬TiQ‫ َوا‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫وَا‬

3- Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş’a
kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün
yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da,
emretmek de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.164

َ ‫ِی‬IِyQ4ِ َ‫ه‬Q‫ً َو َزی‬0‫ُو‬Iُ: ‫َء‬/2‫َ ِ ا‬Qْ4َ-َ0 ْAَFَ‫َو‬


?
4-And olsun ki, gökte burçlar meydana getirdik, onları bakanlar için donattık. 165
‫ن‬
َ ُ4ِFْ-َ‫َْ ٍم ی‬F8 ‫ت‬
ٍ َ‫ َ„ی‬V
َ ِ‫ن ِ َذ‬
 ‫ ِ| ِإ‬Iِ ْeَِ: ٌ‫َات‬I[َ2ُ ‫ُ ُم‬TiQْ‫ وَا‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫َ َر وَا‬WQْ‫ وَا‬9
َ ْ.4‫ َ!ُ ُ ا‬Iَ [َ*‫َو‬
5- O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri
ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller
vardır. 166

‫ن‬
َ ‫ُو‬Aَ)ْWَ‫ْ ِ هُ ْ ی‬TQِ:‫ت َو‬
ٍ َYَ5‫َو‬

6-Yeryüzünde, sarsılmayasınız diye, sabit dağlar, nehirler ve belki yolunuzu bulursunuz


diye yollar ve işaretler meydana getirmiştir. Onlar yıldızla da yollarını bulurlar.167

ٌI.ِzَ‫ب َوآ‬
i ‫وَا‬A ‫ وَا‬Iُ َTp‫ل وَا‬
ُ َ>ِTْ‫ُ ُم وَا‬TiQ‫ َوا‬Iُ َ/َFْ‫ وَا‬x
ُ ْ/p‫ض وَا‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت َوَ? ِ ا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ُ َ? ِ ا‬Dَ Aُ ُTْ2َ‫َ ی‬D4‫ن ا‬
 ‫ َأ‬Iَ َ‫َأَ ْ ﺕ‬
‫َء‬pَ‫ َ ی‬9
ُ َ-ْRَ‫َ ی‬D4‫ن ا‬
 ‫ ٍم ِإ‬Iِ ْ!i ?ِ ُDَ َ/َ ُD4‫? ا‬
ِ ِWُ‫ب َوَ? ی‬
ُ ‫ََا‬-ْ‫ِ ا‬Dْ.َ4َ5 h
 َ‫ٌ ﺡ‬I.ِzَ‫س َوآ‬
ِ Q‫? ا‬
َ 8

7- Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş ay, yıldızlar, ağaçlar,


hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir. Birçoğunun üzerine de azap
hak olmuştur. Allah kimi alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir kimse yoktur.
Şüphesiz, Allah dilediğini yapar.168

‫ًا‬I.ِQi ‫ًا‬Iَ/َL‫ً َو‬0‫َا‬Iِ* َW.ِ 9


َ َ-َ0‫ً َو‬0‫ُو‬Iُ: ‫َء‬/2‫ ِ ا‬9
َ َ-َ0 ‫ك اِي‬
َ ‫ﺕَ>َ َر‬
8- Gökte burçlar var eden, orada ışık saçan güneş ve aydınlatan ayı yaratan Allah,
yücelerin yücesidir.169

164
A’raf 7/54.
165
Hicr 15/16.
166
Nahl 16/12.
167
Nahl 16/16.
168
Hac 22/18.
169
Furkan 25/61.
41

‫ُ ِم‬TiQ‫ ًة ِ ا‬Iَ ْjَG Iَ َjَQَ

9-İbrahim yıldızlara bir göz attı ve "Ben rahatsızım" dedi. 170

‫ُ ِم‬TiQ‫َ َر ا‬:ْ‫ُ َوِإد‬DْS8>َ2َ 9


ِ ْ.4‫? ا‬
َ ِ‫َو‬

10- Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışı sırasında O’nu tespih et.171

‫ْ ِ ِإذَا هََى‬TQ‫وَا‬

11-Batmakta olan yıldıza and olsun ki, 172

‫َى‬Iْ-8p‫ب ا‬
i ‫ُ هُ َ َر‬DG‫َوَأ‬

12-Doğrusu Şira yıldızının Rabbi O'dur.173

َ ُ/َ4ْ-َ‫َ ٌ ْ ﺕ‬2َFَ ُDG‫ُ ِم َوِإ‬TiQ‫ِ ِ= ا‬L‫ََا‬/ِ: ُ ِ2ْL‫َ ُأ‬4َ


ٌ .ِjَ5 ‫ن‬

13-Hayır; yıldızların yerleri üzerine yemin ederim ki bunun ne büyük yemin olduğunu
bir bilseniz!174
Iِ .ِ-2‫ب ا‬
َ ‫ََا‬5 ْ ُWَ َGْAَ)ْ5‫? َوَأ‬
ِ .ِmَ.p48 ًُ0‫َهَ ُر‬Qْ4َ-َ0‫‡ َو‬
َ .ِ:َ_َ/ِ: َ.ْGAi ‫َء ا‬/2‫ ا‬Q‫ْ َزی‬AَFَ‫َو‬
14-And olsun ki, yakın göğü kandillerle donattık, onları şeytanlar için taşlamalar yaptık
ve şeytanlara çılgın alev azabını hazırladık.175

ْuَ2ِ/ُm ‫ُ ُم‬TiQ‫ذَا ا‬Hَِ

15- Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman176

ْ‫ َرت‬Aَ َ!G‫ُ ُم ا‬TiQ‫َوِإذَا ا‬

16- Yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman177

‫ج‬
ِ ‫ُو‬Iُ>ْ‫ت ا‬
ِ ‫َء ذَا‬/2‫وَا‬

17-İçinde burçları bulunan göğe and olsun;178

‫ق‬
ِ ‫ ِر‬o‫َء َوا‬/2‫وَا‬

170
Sâffât 37/88.
171
Tur 52/49.
172
Necm 53/1.
173
Necm 53/49.
174
Vâkı’a 56/75–76.
175
Mülk 67/5.
176
Mürselat 77/8.
177
Tekvir 81/2.
178
Bürûc 85/1.
42

18-Göğe ve Tarık'a and olsun;179

‫ق‬
ُ ‫ ِر‬o‫ك َ ا‬
َ ‫َوَ َأدْرَا‬

19-Tarık'ın ne olduğunu sen bilir misin?180

s
ُ ِLz‫ْ ُ ا‬TQ‫ا‬

20-O, (ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır. 181

1.4. Güneş

“Şems”, “aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil” kelimeleri geçen ayetler bu bölüme alınmıştır.

u
ُ .ِ‫ِـ َوُأ‬.ْ‫َ ُأﺡ‬G‫ل َأ‬
َ َL u
ُ .ِ/ُ‫ِـ َوی‬.ْSُ‫ اِي ی‬
َ 8:‫ ُ َر‬.ِ‫َاه‬Iْ:‫ل ِإ‬
َ َL ْ‫ ِإذ‬V
َ ْ4ُ/ْ‫ُ ا‬Dّ4‫ﺕَ ُ| ا‬a ْ‫ِ َأن‬D8:‫ َ ِ ِر‬.ِ‫َاه‬Iْ:‫ج ِإ‬
 „َ‫ ِإَ& اِي ﺡ‬Iَ َ‫َأَ ْ ﺕ‬
?
َ .ِ/ِj‫َْ َم ا‬Fْ‫ِي ا‬AْWَ‫ ی‬n
َ ُDّ4‫ وَا‬Iَ َRَ‫ اِي آ‬u
َ ِWُ>َ ‫ب‬
ِ Iِ ْtَ/ْ‫? ا‬
َ ِ َWِ: ‫ت‬
ِ ْeَ ‫ق‬
ِ Iِ ْpَ/ْ‫? ا‬ ِ ْ/pِ: ِ‫ْﺕ‬eَ‫َ ی‬Dّ4‫ن ا‬
َ ِ x  Hَِ ُ .ِ‫َاه‬Iْ:‫ل ِإ‬
َ َL

1- Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında


İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.”
demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, “Şüphesiz
Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı.
Zaten Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. 182

‫ن‬
َ ُ‫آ‬Iِ ْpُ‫ ﺕ‬/8 ٌ‫ِيء‬Iَ: 8G‫َْ ِم ِإ‬L َ‫ل ی‬
َ َL ْuَ4َ‫ َأ‬/َ4َ Iُ َ>ْ‫ هَـَا َأآ‬8:‫ل هَـَا َر‬
َ َL ً`َl‫َ ِز‬: x
َ ْ/p‫ َرأَى ا‬/َ4َ
2- Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da
batınca (kavmine dönüp), “Ey kavmim!” Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden
uzağım” dedi. 183
ِ .ِ4َ-ْ‫ ا‬Oِ ‫ِی‬Oَ-ْ‫ ا‬Iُ ‫ِی‬AْFَ‫ ﺕ‬V
َ ِ‫ً َذ‬Gَ>ْ2ُ‫َ ﺡ‬Iَ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫ً وَا‬Qَ!َ* 9
َ ْ.4‫ ا‬9
َ َ-َ0‫ح َو‬
ِ َ>ْ‫ﺹ‬w
ِ ‫ا‬h
ُ َِ

3- O, karanlığı yarıp sabahı çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da ince
birer hesap ölçüsü kıldı. Bütün bunlar mutlak güç sahibinin, hakkıyla bilenin takdiridir
(ölçüp biçmesidir). 184

179
Târık 86/1.
180
Târık 86/2.
181
Târık 86/3.
182
Bakara 2/258.
183
En’am 6/78.
184
En’am 6/96.
43

ًz.ِzَ‫ُ ﺡ‬Dُ>ُ4ْoَ‫َ َر ی‬WQ‫ ا‬9


َ ْ.4‫ِ ا‬pْtُ‫ش ی‬
ِ ْIَ-ْ‫َ& ا‬4َ5 ‫ُ  ا*ْ)ََى‬+ ‫ض ِ *ِ)`ِ َأی ٍم‬
َ ْ‫َر‬%‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫ُ اِي‬Dّ4‫!ُ ُ ا‬:‫ن َر‬
 ِ‫إ‬
?
َ .ِ/ََ-ْ‫ب ا‬
i ‫ُ َر‬Dّ4‫ك ا‬
َ ‫ ﺕَ>َ َر‬Iُ ْ%
َ ‫ وَا‬h
ُ ْ4َ[ْ‫ُ ا‬Dَ n
َ ‫ ِ| َأ‬Iِ ْeَِ: ‫ت‬
ٍ ‫َا‬I[َ2ُ ‫ُ َم‬TiQ‫ وَا‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫َوا‬

4- Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş’a
kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün
yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da,
emretmek de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.185

h
8 َSِْ: n
 ‫ ِإ‬V
َ ِ‫ُ َذ‬Dّ4‫ ا‬h
َ َ4َZ َ ‫ب‬
َ َ2ِSْ‫? َوا‬
َ .ِQ82‫ َد ا‬Aَ َ5 ْ‫ُا‬/َ4ْ-َ)ِ ‫ل‬ َ ْ/p‫ ا‬9
َ ‫َ ِز‬Qَ |ُ ‫ َر‬A َL‫ُرًا َو‬G Iَ َ/َFْ‫َء وَا‬.ِ‫ ﺽ‬x َ َ-َ0 ‫هُ َ اِي‬
‫ن‬
َ ُ/َ4ْ-َ‫َْ ٍم ی‬Fِ ‫ت‬
ِ َ‫ی‬g‫ ا‬9
ُ 8_َRُ‫ی‬

5- O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların
sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah bunları (boş yere
değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen bir topluma
ayrı ayrı açıklamaktadır. 186

?
َ ‫ِی‬Aِ0َ* ِ ْ ُWُ)ْ‫ َرَأی‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫ آَْآَ>ً َوا‬Iَ َpَ5 Aَ َ‫ َأﺡ‬u
ُ ْ‫ َرَأی‬8G‫ ِإ‬u
ِ :َ‫ِ یَ أ‬D.ِ:eَِ ^
ُ ُ*ُ‫ل ی‬
َ َL ْ‫ِإذ‬

6- Hani Yusuf babasına, “Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve
ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana boyun eğiyorlardı” demişti. 187

&k/َ2i 9
ٍ َ0%
َ ‫ِي‬IْTَ‫ ی‬9
 ُ‫ آ‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫ ا‬Iَ [َ*‫ش َو‬
ِ ْIَ-ْ‫َ& ا‬4َ5 ‫ُ  ا*ْ)ََى‬+ َWَGْ‫و‬Iَ َ‫ ﺕ‬Aٍ َ/َ5 Iِ ْ.َtِ: ‫ت‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ُ اِي َرَ َ= ا‬Dّ4‫ا‬
‫ن‬
َ ُQِLُ‫!ُ ْ ﺕ‬8:‫َء َر‬Fِ4ِ: ُ!4َ-َ ‫ت‬
ِ َ‫ی‬g‫ ا‬9
ُ 8_َRُ‫ ی‬Iَ ْ%
َ ‫ ا‬Iُ 8:Aَ ُ‫ی‬

7- Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a
kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır. Bunların hepsi belli bir zamana kadar
akıp gitmektedir. O, her işi (hakkıyla) düzenler, yürütür, âyetleri ayrı ayrı açıklar ki
Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız. 188

‫َ َر‬WQ‫ وَا‬9


َ ْ.4‫ َ!ُ ُ ا‬Iَ [َ*‫? َو‬
َ .َ>ِ‫ﺉ‬aَ‫ د‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫ َ!ُ ُ ا‬I[َ*‫َو‬

185
A’raf 7/54.
186
Yunus 10/5.
187
Yusuf 12/4.
188
Ra’d 13/2.
44

8- O, âdetleri üzere hareket eden güneşi ve ayı sizin hizmetinize sunan, geceyi ve
gündüzü sizin emrinize verendir. 189

‫ن‬
َ ُ4ِFْ-َ‫َْ ٍم َی‬F8 ‫ت‬
ٍ َ‫ َ„ی‬V
َ ِ‫ن ِ َذ‬ َ ْ/p‫َ َر َوا‬WQْ‫ وَا‬9
 ‫ ِ| ِإ‬Iِ ْeَِ: ٌ‫َات‬I[َ2ُ ‫ُ ُم‬TiQْ‫ وَا‬Iَ/َFْ‫ وَا‬x َ ْ.4‫ َ!ُ ُ ا‬Iَ [َ*‫َو‬

9- O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O’nun
emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için
ibretler vardır. 190

‫ُدًا‬Wْpَ ‫ن‬
َ َ‫ آ‬Iِ ْTَRْ‫ن ا‬
َ aْIُL ‫ن‬
 ‫ ِإ‬Iِ ْTَRْ‫ن ا‬
َ aْIُL‫ َو‬9
ِ ْ.4‫ ا‬h ِ ْ/p‫ك ا‬
ِ َ2َl &َ‫ ِإ‬x ِ ُAُ ِ ‫ َة‬Y
َ _‫ِ ِ ا‬L‫َأ‬

10- Güneşin zevalinden (öğle vaktinde Batı’ya kaymasından) gecenin karanlığına


kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı
şahitlidir.191

ْ?ِ V
َ ِ‫ُ َذ‬DْQ8 ‫ْ َ ٍة‬Tَ ِ ْ ُ‫ل َوه‬
ِ َ/8p‫ُ ْ ذَاتَ ا‬Wُ‫ﺽ‬Iِ ْF‫ ﺕ‬uَ:Iَ َl ‫? َوِإذَا‬
ِ .ِ/َ.ْ‫ت ا‬
َ ‫ِ ْ ذَا‬WِRْWَ‫َ? آ‬5 ‫َا َو ُر‬O‫ ﺕ‬uَ-َ4َm ‫ ِإذَا‬x
َ ْ/p‫َى ا‬Iَ‫َوﺕ‬
‫ًا‬Aِ7ْIi k.ِ‫ُ َو‬Dَ Aَ ِTَ‫َ? ﺕ‬4َ ْ9ِ4ْKُ‫ِي َوَ? ی‬Aَ)ْWُ/ْ‫ُ َ ا‬Wَ ُD4‫ ا‬Aِ ْWَ‫ِ َ? ی‬D4‫ت ا‬
ِ َ‫ی‬a

11- (Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını,
batarken de onlara dokunmadan sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise mağaranın
geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah’ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet ederse işte
o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost
bulamazsın. 192

‫ب َوِإ أَن‬
َ 8 َ-ُ‫? ِإ أَن ﺕ‬
ِ ْ.َGْIَFْ‫َ یَ ذَا ا‬Qْ4ُL ًَْL َ‫ه‬Aَ Qِ5 Aَ َ0‫ِ~َ`ٍ َو َو‬/َ‫? ﺡ‬
ٍ ْ.َ5 ِ ‫ب‬
ُ Iُ ْtَ‫هَ ﺕ‬Aَ َ0‫ َو‬x
ِ ْ/p‫ب ا‬
َ Iِ ْtَ َ َ4َ: ‫ﺡَ)& ِإذَا‬
ًQْ2ُ‫ِ ْ ﺡ‬W.ِ َ ِ[)َ‫ﺕ‬

189
İbrahim 14/33.
190
Nahl 16/12.
191
İsra 17/78, Bu ayette, “güneşin zevali”, öğle ve ikindi namazlarının, “gecenin karanlığı” da akşam ve
yatsı namazlarının vaktine işaret etmektedir. “Fecr” kelimesi ise sabah namazının vaktini
belirtmektedir. Tefsir bilginlerinin ifadesine göre sabah namazının şahitli oluşu, gece ve gündüz
meleklerinin bu namazın kılınışında hazır bulunmaları demektir. Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim
Meali, 14 nolu dipnot, s. 289.
192
Kehf 18/17.
45

12- Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu.
Orada (kâfir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da
haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik.193

‫ًا‬Iْ)ِ* َWِG‫? دُو‬8 ُW 9َ-ْTَG ْ  ‫َْ ٍم‬L &َ4َ5 =ُ ُ4ْoَ‫هَ ﺕ‬Aَ َ0‫ َو‬x
ِ ْ/p‫ِ َ= ا‬4ْoَ َ َ4َ: ‫ﺡَ)& ِإذَا‬

13- Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız
bir halk üzerine doğar buldu. 194

V
َ 4َ-َ ‫َ ِر‬WQ‫ف ا‬
َ ‫َا‬Iْm‫‡ْ َوَأ‬8>َ2َ 9
ِ ْ.4‫َء ا‬Ga ْ?ِ‫َ َو‬Wِ:‫ُو‬Iُl 9
َ ْ>َL‫ َو‬x
ِ ْ/p‫ع ا‬
ِ ُ4ُm 9
َ ْ>َL V
َ 8:‫ َر‬Aِ ْ/َSِ: ْ‡8>َ*‫ن َو‬
َ ُُFَ‫َ& َ ی‬4َ5 ْIِ>ْ‫َﺹ‬
&َ‫ْﺽ‬Iَ‫ﺕ‬

14- O halde, onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan ve batışından önce


Rabbini hamd ile tespih et. Gece vakitlerinde ve gündüzün uçlarında da tespih et ki
hoşnut olasın195

‫ن‬
َ ُSَ>ْ2َ‫ ی‬V
ٍ َ4َ ِ 9
 ُ‫ آ‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫َ َر َوا‬WQ‫ وَا‬9
َ ْ.4‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫َوهُ َ اِي‬

15- O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede
yüzmektedirler.196

ٌI.ِzَ‫ب َوآ‬
i ‫وَا‬A ‫ وَا‬Iُ َTp‫ل وَا‬
ُ َ>ِTْ‫ُ ُم وَا‬TiQ‫ وَا‬Iُ َ/َFْ‫ وَا‬x
ُ ْ/p‫ض َوا‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت َوَ? ِ ا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ُ َ? ِ ا‬Dَ Aُ ُTْ2َ‫َ ی‬D4‫ن ا‬
 ‫ َأ‬Iَ َ‫َأَ ْ ﺕ‬
‫َء‬pَ‫ َ ی‬9
ُ َ-ْRَ‫َ ی‬D4‫ن ا‬
 ‫ ٍم ِإ‬Iِ ْ!i ?ِ ُDَ َ/َ ُD4‫? ا‬
ِ ِWُ‫ب َوَ? ی‬
ُ ‫ََا‬-ْ‫ِ ا‬Dْ.َ4َ5 h
 َ‫ٌ ﺡ‬I.ِzَ‫س َوآ‬
ِ Q‫? ا‬
َ 8

16- Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş ay, yıldızlar, ağaçlar,
hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir. Birçoğunun üzerine de azap
hak olmuştur. Allah kimi alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir kimse yoktur.
Şüphesiz, Allah dilediğini yapar.197

ُ ً4.ِ‫ِ َد‬Dْ.َ4َ5 x
َ ْ/p‫َ ا‬Qْ4َ-َ0  ُ+ ًQِ‫ *َآ‬Dَ4َ-َTَ ‫َء‬7 َْ‫ َو‬9
 8j‫ ا‬A َ ^
َ ْ.َ‫ آ‬V
َ 8:‫ ِإَ& َر‬Iَ َ‫َأَ ْ ﺕ‬

193
Kehf 18/86.
194
Kehf 18/90.
195
Ta-ha 20/130.
196
Enbiyâ 21/33.
197
Hac 22/18.
46

17- Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra
biz güneşi gölgeye delil kıldık.198

‫ًا‬I.ِ2َ‫ً ی‬Kْ>َL َQْ.َ‫َ ُ| ِإ‬QْKَ>َL  ُ+

18- Sonra onu kendimize yavaş yavaş çektik.199

‫ن‬
َ ‫ُو‬Aَ)ْWَ‫ُ ْ َ ی‬Wَ 9
ِ .ِ>2‫? ا‬
ِ َ5 ْ ُ‫ه‬A َ_َ ْ ُWََ/ْ5‫ن َأ‬
ُ َoْ.p‫ُ ُ ا‬Wَ ?
َ ‫ِ َو َزی‬D4‫ن ا‬
ِ ‫ ِ? دُو‬x
ِ ْ/p4ِ ‫ن‬
َ ‫ُو‬AُTْ2َ‫َ ی‬WََْL‫َ َو‬Wi‫ﺕ‬Aَ0‫َو‬

19- “Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm. Şeytan onlara
yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış. Bu yüzden de onlar
doğru yolu bulamıyorlar.”200

‫ن‬
َ ُ!َْ‚ُ‫& ی‬Geََ ُD4‫? ا‬
 ُُFَ.َ Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫ ا‬Iَ [َ*‫ض َو‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ْ? ُWَ)ْeََ* ?ِ~َ‫َو‬

20- Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim
verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O halde nasıl(haktan)
döndürülüyorlar?201

َD4‫ن ا‬
 ‫& َوَأ‬k/َ2i 9
ٍ َ0‫ِي ِإَ& َأ‬IْTَ‫ ی‬9
 ُ‫ آ‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫ ا‬Iَ [َ*‫ َو‬9
ِ ْ.4‫َ َر ِ ا‬WQ‫Ž ا‬
ُ ُِ‫َ ِر َوی‬WQ‫ ِ ا‬9
َ ْ.4‫Ž ا‬
ُ ُِ‫َ ی‬D4‫ن ا‬
 ‫ َأ‬Iَ َ‫َأَ ْ ﺕ‬
ٌI.ِ>َZ ‫ن‬
َ ُ4َ/ْ-َ‫َ ﺕ‬/ِ:

21- Görmedin mi ki Allah geceyi gündüzün içine ve gündüzü de gecenin içine sokuyor.
Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri (kendi yörüngesinde)
belli bir zamana kadar akar gider. Şüphesiz Allah işlediklerinizden hakkıyla
haberdardır. 202

V
ُ ْ4ُ/ْ‫ُ ا‬Dَ ْ ُ!i:‫ُ َر‬D4‫& َذِ!ُ ُ ا‬k/َ2i 9
ٍ َ0eَِ ‫ِي‬IْTَ‫ ی‬9
 ُ‫ آ‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫ ا‬Iَ [َ*‫ َو‬9
ِ ْ.4‫َ َر ِ ا‬WQ‫Ž ا‬
ُ ُِ‫َ ِر َوی‬WQ‫ ِ ا‬9
َ ْ.4‫Ž ا‬
ُ ُِ‫ی‬
Iٍ .ِ/ْoِL ?ِ ‫ن‬
َ ُ!ِ4ْ/َ‫ِ َ ی‬DِG‫ن ِ? دُو‬
َ ُ5ْAَ‫? ﺕ‬
َ ‫وَاِی‬

22- Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneşi ve
Ay’ı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir vakte kadar akıp

198
Furkan 25/45.
199
Furkan 25/46.
200
Neml 27/24.
201
Ankebut 29/61.
202
Lokman 31/29.
47

gitmektedir. İşte bu Allah’tır, Rabbinizdir. Mülk yalnızca O’nundur. Allah’ı bırakıp da


ibadet ettikleriniz, bir çekirdek zarına bile hükmedemezler. 203

ِ .ِ4َ-ْ‫ ا‬Oِ ‫ِی‬Oَ-ْ‫ ا‬Iُ ‫ِی‬AْFَ‫ ﺕ‬V


َ ِ‫َ َذ‬W Iˆ َFَ)ْ2ُ/ِ ‫ِي‬IْTَ‫ ﺕ‬x
ُ ْ/p‫وَا‬

23- Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu mutlak güç sahibi, hakkıyla
bilen Allah’ın takdiri(düzenlemesi)dir. 204

‫ن‬
َ ُSَ>ْ2َ‫ ی‬V
ٍ َ4َ ِ 9
 ُ‫َ ِر َوآ‬WQ‫ ا‬h
ُ ِ:َ* 9
ُ ْ.4‫ َوَ ا‬Iَ َ/َFْ‫ك ا‬
َ ‫ْ ِر‬Aُ‫َ أَن ﺕ‬Wَ ِtَ>Qَ‫ ی‬x
ُ ْ/p‫َ ا‬

24- Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede
yüzmektedir.205

‫ِي‬IْTَ‫ ی‬9
 ُ‫ آ‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫ ا‬Iَ [َ*‫ َو‬9
ِ ْ.4‫َ& ا‬4َ5 ‫َ َر‬WQ‫ ُر ا‬8 َ!ُ‫َ ِر َوی‬WQ‫َ& ا‬4َ5 9
َ ْ.4‫ ُر ا‬8 َ!ُ‫ ی‬h
8 َSِْ: ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ
‫ ُر‬Rَtْ‫ ا‬Oُ ‫ِی‬Oَ-ْ‫& َأَ هُ َ ا‬k/َ2ُ 9
ٍ َ0eَِ

25- Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün üzerine
örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine örtüyor. Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara
boyun eğdirmiştir. Bunların her biri belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. İyi bilin
ki, o mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır206

‫ن‬
َ ‫ُو‬Aُ>ْ-َ‫)ُ ْ ِإی ُ| ﺕ‬Qُ‫? إِن آ‬
 ُWَFَ4َZ ‫ِ اِي‬D4ِ ‫ُوا‬AُTْ*‫ وَا‬Iِ َ/َFْ4ِ َ‫ َو‬x
ِ ْ/p4ِ ‫ُوا‬AُTْ2َ‫ َ ﺕ‬Iُ َ/َFْ‫ وَا‬x
ُ ْ/p‫َ ُر وَا‬WQ‫ وَا‬9
ُ ْ.4‫ِ ا‬Dِ‫یَﺕ‬a ْ?ِ‫َو‬
26- Gece, gündüz, güneş ve ay Allah’ın varlığının delillerindendir. Güneşe ve aya
secde etmeyin. Eğer gerçekten Allah’a kulluk ediyorsanız, onları yaratan Allah’a secde
edin. 207
‫ب‬
ِ ‫ُو‬Iُtْ‫ ا‬9 ِ ْ/p‫ع ا‬
َ ْ>َL‫ َو‬x ِ ُ4ُm 9
َ ْ>َL V
َ 8:‫ َر‬Aِ ْ/َSِ: ْ‡8>َ*‫ن َو‬
َ ُُFَ‫َ& َ ی‬4َ5 ْIِ>ْ‫َﺹ‬

27- O halde onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından
önce de Rabbini hamd ederek tespih et.208

203
Fâtır 35/13.
204
Yasin 36/38.
205
Yasin 36/40.
206
Zümer 39/5.
207
Fussilet 41/37, Ayetten, müşriklerin bir kısmının güneşe ve aya taptıkları anlaşılmaktadır.“Onlara, bizi
Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz” (Zümer Suresi, 3. ayet) şeklindeki sözlerinden
anlaşıldığına göre, müşrikler güneşe, aya ve putlara ibadet etmekle gerçekte Allah’a ibadet ettiklerini
iddia ediyorlardı. Ayet, onların bu noktada çelişki içinde olduklarını, eğer gerçekten Allah’a ibadet
ediyorlarsa, secdeyi de ona yapmaları gerektiğini vurgulamaktadır. Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim
Meali, 4 nolu dipnot, s. 479.
48

‫ن‬
ٍ َ>ْ2ُSِ: Iُ َ/َFْ‫ وَا‬x
ُ ْ/p‫ا‬

28- Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir.209

ً0‫َا‬Iِ* x
َ ْ/p‫ ا‬9
َ َ-َ0‫ُرًا َو‬G ?
 ِW.ِ Iَ َ/َFْ‫ ا‬9
َ َ-َ0‫َو‬

29- ‘Onların içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır?’210

Iُ َ/َFْ‫ وَا‬x
ُ ْ/p‫ِ َ= ا‬/ُ0‫َو‬

30- Güneş ve ay bir araya getirildiği zaman,211


‫ًا‬I‫ِی‬IَWْ‫ً َوَ َز‬2ْ/َ7 َW.ِ ‫ن‬
َ ْ‫و‬Iَ َ‫ َ ی‬V
ِ ِ‫رَاﺉ‬eَْ‫َ& ا‬4َ5 َW.ِ ?
َ .ِ~ِ!)ُ
31- Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak)
görürler, ne de dondurucu soğuk.212

ً0‫ً َوه‬0‫َا‬Iِ* َQْ4َ-َ0‫َو‬

32- Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık. 213

ْ‫ َرت‬8 ُ‫ آ‬x


ُ ْ/p‫ِإذَا ا‬

33- Güneş, dürüldüğü zaman214

1.5. AY

“Kamer”, “hilal” ve “dolunay” kelimeleriyle takvim ayı anlamındaki “şehr” kelimesinin


geçtiği ayetler bu bölüme alınmıştır. Hilal ve dolunay gibi kelimeler ayın göstermiş
olduğu evrelerin isimleridir. Ayrıca ay / şehr kelimesi haram aylardan bahseden
ayetlerde de geçmiştir.

ْ‫َ& َوأْﺕُا‬F‫? اﺕ‬


ِ َ I ِ>ْ‫? ا‬
 ِ!‫ُ ِرهَ َوَـ‬Wُy ?ِ ‫ت‬
َ ُ.ُ>ْ‫ْﺕُْاْ ا‬eَ‫نْ ﺕ‬eَ ِ: Ii ِ>ْ‫ ا‬x
َ ْ.َ‫Ž َو‬
8 َSْ‫س وَا‬
ِ Q4ِ u
ُ .ِL‫ ََا‬
َ ِ‫ْ ه‬9ُL ِ`4ِ‫ه‬%‫? ا‬
ِ َ5 V
َ َGُeَْ2َ‫ی‬
‫ن‬
َ ُSِ4ْRُ‫!ُ ْ ﺕ‬4َ-َ َDّ4‫ُاْ ا‬F‫َ وَاﺕ‬Wِ:‫َْا‬:‫ت ِ?ْ َأ‬
َ ُ.ُ>ْ‫ا‬

208
Kâf 50/39, Bu ayette sabah, öğle ve ikindi namazlarının vakitlerine; bir sonraki 40. âyette ise, akşam
ve yatsı namazlarının vakitlerine işaret edilmektedir. Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 3 nolu
dipnot, s. 519.
209
Rahman 55/5.
210
Nuh 71/16.
211
Kıyame 75/9.
212
İnsan 76/13.
213
Nebe 78/13.
214
Tekvir 81/1.
49

1- Sana, hilalleri soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir215.
İyilik, evlere arkalarından girmeniz değildir. Ama iyi davranış, takva sahibi (Allah’a
karşı gelmekten sakınan) insanın davranışıdır. Evlere kapılarından girin. Allah’a karşı
gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz. 216

َDّ4‫ُاْ ا‬F‫ْ!ُ ْ وَاﺕ‬.َ4َ5 ‫َى‬Aَ)ْ5‫ َ ا‬9


ِ ْzِ/ِ: ِDْ.َ4َ5 ْ‫ُوا‬Aَ)ْ5َ ْ ُ!ْ.َ4َ5 ‫َى‬Aَ)ْ5‫? ا‬
ِ َ/َ ٌ‫ِ_َص‬L ‫ت‬
ُ َIُ ُSْ‫َا ِم وَا‬IَSْ‫ ا‬Iِ ْWpِ: ‫َا ُم‬IَSْ‫ ا‬Iُ ْWp‫ا‬
?
َ .ِF)ُ/ْ‫َ َ َ= ا‬Dّ4‫ن ا‬
 ‫ُاْ َأ‬/َ4ْ5‫وَا‬
2- Haram ay, haram aya karşılıktır.217 Hürmetler (saygı gösterilmesi gereken şeyler)
kısas kuralına tabidir. O halde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın,
(fakat ileri gitmeyin). Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah kendine karşı
gelmekten sakınanlarla beraberdir. 218
ِDِ4ْ‫ج َأه‬
ُ ‫َا‬IْZ‫َا ِم َوِإ‬IَSْ‫ ا‬Aِ ِTْ2َ/ْ‫ِ وَا‬Dِ: ٌIْRُ‫ِ َوآ‬Dّ4‫ ا‬9
ِ .ِ>َ* ?َ5 A َ‫ٌ َوﺹ‬I.ِ>َ‫ِ آ‬D.ِ ٌ‫ِ)َل‬L ْ9ُL ِD.ِ ‫ل‬
ٍ َ)ِL ‫َا ِم‬IَSْ‫ ا‬Iِ ْWp‫? ا‬
ِ َ5 V
َ َGُeَْ2َ‫ی‬
ْ ُ!Qِ ْ‫د‬Aِ َ‫ْﺕ‬Iَ‫ُاْ َوَ? ی‬5َoَ)ْ*‫ن ا‬
ِ ‫ِ!ُ ْ ِإ‬Q‫َ? دِی‬5 ْ ُ‫وآ‬i‫د‬Iُ َ‫& ی‬
َ )َ‫َ!ُ ْ ﺡ‬Gُ4ِ‫َﺕ‬Fُ‫ن ی‬
َ ُ‫َا‬Oَ‫ ی‬n
َ ‫ َو‬9
ِ ْ)َFْ‫? ا‬
َ ِ Iُ َ>ْ‫َ`ُ َأآ‬Qْ)ِRْ‫ِ وَا‬Dّ4‫ ا‬AQِ5 Iُ َ>ْ‫ُ َأآ‬DْQِ
‫ن‬
َ ‫ُو‬AَِZ َW.ِ ْ ُ‫ ِر ه‬Q‫ب ا‬
ُ َSْ‫ َأﺹ‬V
َ ِ~‫ ِة َوُأوَْـ‬Iَ ِZg‫َ وَا‬.ْGAi ‫ُ ْ ِ ا‬Wَُ/ْ5‫ْ َأ‬uَoِ>َ‫ ﺡ‬V
َ ِ~‫وَْـ‬eَُ ٌIَِ‫ْ َوهُ َ آ‬uُ/َ.َ ِDِQ‫َ? دِی‬5
3- Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: “O ayda savaş büyük bir günahtır.
Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel
olmak ve halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük günahtır. Zulüm ve baskı
ise adam öldürmekten daha büyüktür. Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden
döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de
kâfir olarak ölürse öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir.
Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.219

Y
ً ْKَ ‫ن‬
َ ُtَ)ْ>َ‫َا َم ی‬IَSْ‫ ا‬u
َ ْ.َ>ْ‫? ا‬
َ .8a nَ‫ و‬Aَ ِ‫َ‘ﺉ‬Fْ‫ ا‬n
َ ‫ي َو‬
َ ْAَWْ‫ ا‬n
َ ‫َا َم َو‬IَSْ‫ ا‬Iَ ْWp‫ ا‬n
َ ‫ِ َو‬Dّ4‫ ا‬Iَ ِ‫َ„ﺉ‬-َ7 ْ‫ا‬i4ِSُ‫ ﺕ‬n
َ ْ‫ُا‬Qَa ?
َ ‫َ اِی‬Wi‫یَ َأی‬
ْ‫ُا‬G‫َ َو‬-َ‫ُواْ َوﺕ‬Aَ)ْ-َ‫َا ِم أَن ﺕ‬IَSْ‫ ا‬Aِ ِTْ2َ/ْ‫? ا‬
ِ َ5 ْ ُ‫وآ‬iAَ‫َْ ٍم أَن ﺹ‬L ‫ن‬
ُ „َQَ7 ْ ُ!QَIِ ْTَ‫ ی‬n
َ ‫َدُواْ َو‬oْ‫ْ)ُ ْ َﺹ‬4َ4َ‫ً َوِإذَا ﺡ‬G‫ِ ْ وَ ِرﺽَْا‬W8:‫? ر‬8
‫ب‬
ِ َFِ-ْ‫ ا‬Aُ ‫ِی‬Aَ7 َDّ4‫ن ا‬
 ‫َ ِإ‬Dّ4‫ُاْ ا‬F‫ن وَاﺕ‬
ِ ‫ْوَا‬Aُ-ْ‫ْ ِ وَا‬+w
ِ ‫َ& ا‬4َ5 ْ‫ُا‬G‫َ َو‬-َ‫َ ﺕ‬n‫َْى َو‬F)‫ وَا‬I8 >ْ‫َ& ا‬4َ5

215
Hz. Peygamber’e, “Hilal niçin önce iplik gibi incecik görünüyor, sonra kalınlaşıp nihayet daire şeklini
alıyor?” diye soru yöneltilmişti. Ayetin bu kısmında söz konusu soruya, ayın hareketlerinin zaman
tayininde, özellikle hac, oruç ve zekât gibi ibadetlerin vakitlerinin belirlenmesinde kıstas olduğu ifade
edilerek cevap verilmektedir. Aynı konuya Yunus Suresinin 5. ayeti ile İsra Suresinin 12. ayetinde de
değinilmektedir. Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 46 nolu dipnot, s. 28.
216
Bakara 2/189, Cahiliye devrinde Araplar ihramlı bulundukları zaman evlerine, arka taraftan açtıkları
bir delikten girerler ve bunu iyi bir davranış sayarlardı. Ayet onların bu uygulamalarının anlamsız
olduğunu, gerçek iyiliğin takva (Allah'a karşı gelmekten sakınma) esasına dayalı davranışlar olduğunu
vurguluyor. Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 47 nolu dipnot, s. 28.
217
Haram ay, saygı duyulması gereken bir zaman dilimi olduğu için savaşın yasak olduğu ay demektir.
Haram aylar, Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep olmak üzere dörttür. İslâm’da haram ay
uygulaması kaldırılmıştır. Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 49 nolu dipnot, s. 29.
218
Bakara 2/194.
219
Bakara 2/217.
50

4- Ey iman edenler! Allah’ın (koyduğu din) nişanelerine, haram aya, hac kurbanına,
(bu kurbanlıklara takılı) gerdanlıklara ve de Rab’lerinden bol nimet ve hoşnutluk
isteyerek Kâ’be’ye gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınızda
(isterseniz) avlanın. Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydular diye bir takımlarına
beslediğiniz kin, sakın ha sizi, haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva (Allah’a karşı
gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere
yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok
şiddetlidir.220
?
َ .8K‫َْ ِم ا‬Fْ‫? ا‬
َ ِ ?
 َGُ‫آ‬% 8:‫ِ َر‬GAِ ْWَ‫ل َ~ِ?  ْ ی‬
َ َL 9
َ َ‫ َأ‬/َ4َ 8:‫ل هَـَا َر‬
َ َL ًl‫َ ِز‬: Iَ َ/َFْ‫ َرأَى ا‬/َ4َ

5- Ay’ı doğarken görünce de, “İşte Rabbim!” dedi. Ay da batınca, “Andolsun ki,
Rabbim bana doğru yolu göstermezse mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi. 221

ِ .ِ4َ-ْ‫ ا‬Oِ ‫ِی‬Oَ-ْ‫ ا‬Iُ ‫ِی‬AْFَ‫ ﺕ‬V


َ ِ‫ً َذ‬Gَ>ْ2ُ‫ ﺡ‬Iَ َ/َFْ‫ َوا‬x
َ ْ/p‫ً وَا‬Qَ!َ* 9
َ ْ.4‫ ا‬9
َ َ-َ0‫ح َو‬
ِ َ>ْ‫ﺹ‬w
ِ ‫ا‬h
ُ َِ

6- O, karanlığı yarıp sabahı çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da ince
birer hesap ölçüsü kıldı. Bütün bunlar mutlak güç sahibinin, hakkıyla bilenin takdiridir
(ölçüp biçmesidir). 222

ًz.ِzَ‫ُ ﺡ‬Dُ>ُ4ْoَ‫َ َر ی‬WQ‫ ا‬9


َ ْ.4‫ِ ا‬pْtُ‫ش ی‬
ِ ْIَ-ْ‫َ& ا‬4َ5 ‫ُ  ا*ْ)ََى‬+ ‫ض ِ *ِ)`ِ َأی ٍم‬
َ ْ‫َر‬%‫ت وَا‬
ِ ‫َ َوا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫ُ اِي‬Dّ4‫!ُ ُ ا‬:‫ن َر‬
 ‫ِإ‬
?
َ .ِ/ََ-ْ‫ب ا‬
i ‫ُ َر‬Dّ4‫ك ا‬
َ ‫ ﺕَ>َ َر‬Iُ ْ%
َ ‫ وَا‬h
ُ ْ4َ[ْ‫ُ ا‬Dَ n
َ ‫ ِ| َأ‬Iِ ْeَِ: ‫ت‬
ٍ ‫َا‬I[َ2ُ ‫ُ َم‬TiQ‫ وَا‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫وَا‬

7- Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş’a
kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün
yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da,
emretmek de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.223

ْ‫ُا‬:َ‫ِن ﺕ‬Hَ Aٍ َ‫ْﺹ‬Iَ 9


 ُ‫ُ ْ آ‬Wَ ْ‫ُوا‬Aُ-ْL‫ُوهُ ْ وَا‬Iُ_ْ‫ُُوهُ ْ وَاﺡ‬Z‫ُهُ ْ َو‬/i‫ﺕ‬Aَ0‫ َو‬c
ُ ْ.َ‫? ﺡ‬
َ .ِ‫آ‬Iِ ْpُ/ْ‫ُاْ ا‬4ُ)ْLَ ‫ ُم‬Iُ ُSْ‫ ا‬Iُ ُWْ7%
َ ‫ا‬q
َ َ4َ2G‫ذَا ا‬Hَِ
ٌ .ِ‫ُرٌ رﺡ‬Rَl َDّ4‫ن ا‬
 ‫ُ ْ ِإ‬Wَ4.ِ>َ* ْ‫ا‬i4َ[َ َ‫آَة‬O ‫ﺕَ ُاْ ا‬aَ‫ َة و‬Y
َ _‫َُاْ ا‬L‫َوَأ‬

8- Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün,
onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe

220
Mâide 5/2.
221
En’am 6/77.
222
En’am 6/96.
223
A’raf 7/54.
51

ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah
çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.224

ُ 8.َFْ‫? ا‬
ُ ‫ی‬8A‫ ا‬V
َ ِ‫مٌ َذ‬Iُ ُ‫َ`ٌ ﺡ‬-َ:ْ‫َ َأر‬WْQِ ‫ض‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫َوَات وَا‬/2‫ ا‬h ِ َ)ِ‫ًا ِ آ‬IْWَ7 Iَ َpَ5 َQْ+‫ِ ا‬Dّ4‫ ا‬Aَ Qِ5 ‫ُ ِر‬Wip‫ َة ا‬A ِ5 ‫ن‬
َ َ4َZ ‫ِ یَْ َم‬Dّ4‫ب ا‬  ‫ِإ‬
?
َ .ِF)ُ/ْ‫َ َ َ= ا‬Dّ4‫ن ا‬
 ‫ُاْ َأ‬/َ4ْ5‫َ!ُ ْ آَ„`ً وَا‬Gُ4ِ‫َﺕ‬Fُ‫َ ی‬/َ‫? آَ„`ً آ‬
َ .ِ‫آ‬Iِ ْpُ/ْ‫ُاْ ا‬4ِ‫َﺕ‬L‫َ!ُ ْ َو‬2ُRGَ‫? أ‬
 ِW.ِ ْ‫ُا‬/ِ4ْjَ‫ ﺕ‬Y
َ َ
9- Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların
sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu Allah’ın dosdoğru kanunudur.
Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin. Fakat Allah’a ortak koşanlar sizinle nasıl
topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki Allah, kendine karşı
gelmekten sakınanlarla beraberdir. 225

َ ْ‫ا‬i4ِSُ.َ ُDّ4‫ َم ا‬I َ‫ َة َ ﺡ‬A ِ5 ْ‫ِ‚ُوا‬m‫َُا‬.8 ًَ5 ُDَGُI8 َSُ‫ًَ َوی‬5 ُDَG84ِSُ‫ُواْ ی‬IَRَ‫? آ‬
َ ‫ِ اِی‬Dِ: 9
i َKُ‫ ی‬Iِ ْRُ!ْ‫ِ ُء ِزیَ َدةٌ ِ ا‬2Q‫َ ا‬/G‫ِإ‬
?
َ ‫ِی‬Iَِ!ْ‫َْ َم ا‬Fْ‫ِي ا‬AْWَ‫ ی‬n
َ ُDّ4‫ِ ْ وَا‬Wَِ/ْ5‫ُ ْ *ُ ُء َأ‬Wَ ?
َ 8‫ُ ُزی‬Dّ4‫ َم ا‬I َ‫ﺡ‬

10- Haram ayları ertelemek226, ancak inkârda daha da ileri gitmektir ki bununla inkâr
edenler saptırılır. Allah’ın haram kıldığı ayların sayısına uygun getirip böylece Allah’ın
haram kıldığını helal kılmak için Haram ayı bir yıl helâl, bir yıl haram sayıyorlar.
Onların bu çirkin işleri, kendilerine süslenip güzel gösterildi. Allah inkârcı toplumu
doğru yola iletmez227.

h
8 َSِْ: n
 ‫ ِإ‬V
َ ِ‫ُ َذ‬Dّ4‫ ا‬h
َ َ4َZ َ ‫ب‬
َ َ2ِSْ‫? وَا‬ َ ‫َ ِز‬Qَ |ُ ‫ َر‬A َL‫ُرًا َو‬G Iَ َ/َFْ‫َء َوا‬.ِ‫ ﺽ‬x
َ .ِQ82‫ َد ا‬Aَ َ5 ْ‫ُا‬/َ4ْ-َ)ِ ‫ل‬ َ ْ/p‫ ا‬9
َ َ-َ0 ‫هُ َ اِي‬
‫ن‬
َ ُ/َ4ْ-َ‫َْ ٍم ی‬Fِ ‫ت‬
ِ َ‫ی‬g‫ ا‬9
ُ 8_َRُ‫ی‬

11- O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların
sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah bunları (boş yere

224
Tevbe 9/5.
225
Tevbe 9/36.
226
Kur’an’da “en-Nesi” diye ifade edilen bu uygulama kısaca; Cahiliye devrinde, kan dökülmesi yasak
olan dört aydan arka arkaya gelen Zilka’de, Zilhicce ve Muharrem aylarından birinin yerini yasak
kapsamına girmeyen bir başka ay ile değiştirerek, yasak devre içinde savaşıp kan dökebilecekleri bir
ara dönem oluşturmaları uygulamasıdır. Yasak aylar uygulaması İslam’da kaldırılmıştır. Altuntaş,
Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 4 nolu dipnot, s. 192.
227
Tevbe 9/37, Doğru yol Kur’an’da apaçık gösterilmiştir. Ayette, tercihlerini sapıklıktan, inkârdan yana
kullananların, bu tercihlerine rağmen doğru yola iletilmeyeceği, bir kural olarak ifade edilmektedir.
Benzer diğer ayetleri de böyle anlamak gerekir. Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 5 nolu dipnot,
s. 192
52

değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen bir topluma
ayrı ayrı açıklamaktadır. 228

َ ‫ِی‬Aِ0َ* ِ ْ ُWُ)ْ‫ َرَأی‬Iَ َ/َFْ‫ َوا‬x


? َ ْ/p‫ آَْآَ>ً وَا‬Iَ َpَ5 Aَ َ‫ َأﺡ‬u
ُ ْ‫ َرَأی‬8G‫ ِإ‬u
ِ :َ‫ِ یَ أ‬D.ِ:eَِ ^
ُ ُ*ُ‫ل ی‬
َ َL ْ‫ِإذ‬

12- Hani Yusuf babasına, “Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve
ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana boyun eğiyorlardı” demişti. 229

&k/َ2i 9
ٍ َ0%  ُ‫ آ‬Iَ َ/َFْ‫ َوا‬x
َ ‫ِي‬IْTَ‫ ی‬9 َ ْ/p‫ ا‬Iَ [َ*‫ش َو‬
ِ ْIَ-ْ‫َ& ا‬4َ5 ‫ُ  ا*ْ)ََى‬+ َWَGْ‫و‬Iَ َ‫ ﺕ‬Aٍ َ/َ5 Iِ ْ.َtِ: ‫ت‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ُ اِي َرَ َ= ا‬Dّ4‫ا‬
‫ن‬
َ ُQِLُ‫!ُ ْ ﺕ‬8:‫َء َر‬Fِ4ِ: ُ!4َ-َ ‫ت‬
ِ َ‫ی‬g‫ ا‬9
ُ 8_َRُ‫ ی‬Iَ ْ%
َ ‫ ا‬Iُ 8:Aَ ُ‫ی‬

13- Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a
kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır. Bunların hepsi belli bir zamana kadar
akıp gitmektedir. O, her işi (hakkıyla) düzenler, yürütür, âyetleri ayrı ayrı açıklar ki
Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız. 230

‫َ َر‬WQ‫ وَا‬9


َ ْ.4‫ َ!ُ ُ ا‬Iَ [َ*‫? َو‬
َ .َ>ِ‫ﺉ‬aَ‫ د‬Iَ َ/َFْ‫ َوا‬x
َ ْ/p‫ َ!ُ ُ ا‬I[َ*‫َو‬

14- O, âdetleri üzere hareket eden güneşi ve ayı sizin hizmetinize sunan, geceyi ve
gündüzü sizin emrinize verendir. 231

‫ن‬
َ ُ4ِFْ-َ‫َْ ٍم ی‬F8 ‫ت‬
ٍ َ‫ َ„ی‬V
َ ِ‫ن ِ َذ‬
 ‫ ِ| ِإ‬Iِ ْeَِ: ٌ‫َات‬I[َ2ُ ‫ُ ُم‬TiQْ‫ وَا‬Iَ َ/َFْ‫ َوا‬x
َ ْ/p‫َ َر وَا‬WQْ‫ وَا‬9
َ ْ.4‫ َ!ُ ُ ا‬Iَ [َ*‫َو‬

15- O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın
emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller
vardır. 232

‫ن‬
َ ُSَ>ْ2َ‫ ی‬V
ٍ َ4َ ِ 9
 ُ‫ آ‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫َ َر وَا‬WQ‫ وَا‬9
َ ْ.4‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫َوهُ َ اِي‬

16- O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede
yüzmektedirler.233

228
Yunus 10/5.
229
Yusuf 12/4.
230
Ra’d 13/2.
231
İbrahim 14/33.
232
Nahl 16/12.
233
Enbiyâ 21/33.
53

ٌI.ِzَ‫ب َوآ‬
i ‫وَا‬A ‫ وَا‬Iُ َTp‫ل وَا‬
ُ َ>ِTْ‫ُ ُم وَا‬TiQ‫ وَا‬Iُ َ/َFْ‫ َوا‬x
ُ ْ/p‫ض وَا‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت َوَ? ِ ا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ُ َ? ِ ا‬Dَ Aُ ُTْ2َ‫َ ی‬D4‫ن ا‬
 ‫ َأ‬Iَ َ‫َأَ ْ ﺕ‬
‫َء‬pَ‫ َ ی‬9
ُ َ-ْRَ‫َ ی‬D4‫ن ا‬
 ‫ ٍم ِإ‬Iِ ْ!i ?ِ ُDَ َ/َ ُD4‫? ا‬
ِ ِWُ‫ب َوَ? ی‬
ُ ‫ََا‬-ْ‫ِ ا‬Dْ.َ4َ5 h
 َ‫ٌ ﺡ‬I.ِzَ‫س َوآ‬
ِ Q‫? ا‬
َ 8

17- Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar,
hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir. Birçoğunun üzerine de azap
hak olmuştur. Allah kimi alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir kimse yoktur.
Şüphesiz, Allah dilediğini yapar.234

‫ًا‬I.ِQi ‫ا‬Iً َ/َL‫ً َو‬0‫َا‬Iِ* َW.ِ 9


َ َ-َ0‫ً َو‬0‫ُو‬Iُ: ‫َء‬/2‫َ ِ ا‬9َ-َ0 ‫ك اِي‬
َ ‫ﺕَ>َ َر‬
18- Gökte burçlar var eden, orada ışık saçan güneş ve aydınlatan ayı yaratan Allah,
yücelerin yücesidir.235

‫ن‬
َ ُ!َْ‚ُ‫& ی‬Geََ ُD4‫? ا‬
 ُُFَ.َ Iَ َ/َFْ‫ َوا‬x
َ ْ/p‫ ا‬Iَ [َ*‫ض َو‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ْ? ُWَ)ْeََ* ?ِ~َ‫َو‬

19- Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim
verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O halde nasıl (haktan)
döndürülüyorlar?236

َD4‫ن ا‬
 ‫& َوَأ‬k/َ2i 9  ُ‫ آ‬Iَ َ/َFْ‫ َوا‬x
ٍ َ0‫ِي ِإَ& َأ‬IْTَ‫ ی‬9 َ ْ/p‫ ا‬Iَ [َ*‫ َو‬9
ِ ْ.4‫َ َر ِ ا‬WQ‫Ž ا‬
ُ ُِ‫َ ِر َوی‬WQ‫ ِ ا‬9
َ ْ.4‫Ž ا‬
ُ ُِ‫َ ی‬D4‫ن ا‬
 ‫ َأ‬Iَ َ‫َأَ ْ ﺕ‬
ٌI.ِ>َZ ‫ن‬
َ ُ4َ/ْ-َ‫َ ﺕ‬/ِ:

20- Görmedin mi ki Allah geceyi gündüzün içine ve gündüzü de gecenin içine sokuyor.
Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri (kendi yörüngesinde)
belli bir zamana kadar akar gider. Şüphesiz Allah işlediklerinizden hakkıyla
haberdardır. 237

V
ُ ْ4ُ/ْ‫ُ ا‬Dَ ْ ُ!i:‫ُ َر‬D4‫& َذِ!ُ ُ ا‬k/َ2i 9
ٍ َ0eَِ ‫ِي‬IْTَ‫ ی‬9
 ُ‫ آ‬Iَ َ/َFْ‫ َوا‬x
َ ْ/p‫ ا‬Iَ [َ*‫ َو‬9
ِ ْ.4‫َ َر ِ ا‬WQ‫Ž ا‬
ُ ُِ‫َ ِر َوی‬WQ‫ ِ ا‬9
َ ْ.4‫Ž ا‬
ُ ُِ‫ی‬
Iٍ .ِ/ْoِL ?ِ ‫ن‬
َ ُ!ِ4ْ/َ‫ِ َ ی‬DِG‫ن ِ? دُو‬
َ ُ5ْAَ‫? ﺕ‬
َ ‫وَاِی‬

21- Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneşi ve
Ay’ı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir vakte kadar akıp

234
Hac 22/18.
235
Furkan 25/61.
236
Ankebut 29/61.
237
Lokman 31/29.
54

gitmektedir. İşte bu Allah’tır, Rabbinizdir. Mülk yalnızca O’nundur. Allah’ı bırakıp da


ibadet ettikleriniz, bir çekirdek zarına bile hükmedemezler. 238

ِ ‫ِی‬AَFْ‫ن ا‬
ِ ُ0ْIُ-َْ‫َ َد آ‬5 &)َ‫ل ﺡ‬
َ ‫َ ِز‬Qَ |ُ َGْ‫ر‬A َL Iَ َ/َFْ‫وَا‬
22- Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru
hurma dalı gibi olur.239

‫ن‬
َ ُSَ>ْ2َ‫ ی‬V
ٍ َ4َ ِ 9
 ُ‫َ ِر َوآ‬WQ‫ ا‬h
ُ ِ:َ* 9
ُ ْ.4‫ َوَ ا‬Iَ َ/َFْ‫ك ا‬
َ ‫ْ ِر‬Aُ‫َ أَن ﺕ‬Wَ ِtَ>Qَ‫ ی‬x
ُ ْ/p‫َ ا‬

23- Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede
yüzmektedir.240

‫ِي‬IْTَ‫ ی‬9
 ُ‫ آ‬Iَ َ/َFْ‫ َوا‬x
َ ْ/p‫ ا‬Iَ [َ*‫ َو‬9
ِ ْ.4‫َ& ا‬4َ5 ‫َ َر‬WQ‫ ُر ا‬8 َ!ُ‫َ ِر َوی‬WQ‫َ& ا‬4َ5 9
َ ْ.4‫ ُر ا‬8 َ!ُ‫ ی‬h
8 َSِْ: ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ
‫ ُر‬Rَtْ‫ ا‬Oُ ‫ِی‬Oَ-ْ‫& َأَ هُ َ ا‬k/َ2ُ 9
ٍ َ0eَِ

24- Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün üzerine
örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine örtüyor. Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara
boyun eğdirmiştir. Bunların her biri belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. İyi bilin
ki, o mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır241

‫ن‬
َ ‫ُو‬Aُ>ْ-َ‫)ُ ْ ِإی ُ| ﺕ‬Qُ‫? إِن آ‬
 ُWَFَ4َZ ‫ِ اِي‬D4ِ ‫ُوا‬AُTْ*‫ وَا‬Iِ َ/َFْ4ِ َ‫ َو‬x
ِ ْ/p4ِ ‫ُوا‬AُTْ2َ‫ َ ﺕ‬Iُ َ/َFْ‫ َوا‬x
ُ ْ/p‫َ ُر وَا‬WQ‫ وَا‬9
ُ ْ.4‫ِ ا‬Dِ‫یَﺕ‬a ْ?ِ‫َو‬
25- Gece, gündüz, güneş ve ay Allah’ın varlığının delillerindendir. Güneşe ve aya secde
etmeyin. Eğer gerçekten Allah’a kulluk ediyorsanız, onları yaratan Allah’a secde
edin. 242

Iُ َ/َFْ‫ ا‬h
 َpG‫َ`ُ وَا‬52‫ ا‬u
ِ َ:Iَ َ)ْL‫ا‬

26- Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı243

238
Fatır 35/13.
239
Yasin 36/39.
240
Yasin 36/40.
241
Zümer 39/5.
242
Fussilet 41/37 Ayetten, müşriklerin bir kısmının güneşe ve aya taptıkları anlaşılmaktadır.“Onlara, bizi
Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz” (Zümer Suresi, 3. ayet) şeklindeki sözlerinden
anlaşıldığına göre, müşrikler güneşe, aya ve putlara ibadet etmekle gerçekte Allah’a ibadet ettiklerini
iddia ediyorlardı. Ayet, onların bu noktada çelişki içinde olduklarını, eğer gerçekten Allah’a ibadet
ediyorlarsa, secdeyi de ona yapmaları gerektiğini vurgulamaktadır. Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim
Meali, 4 nolu dipnot, s. 479.
243
Kamer 54/1, Hadis rivayetlerine göre, “Ayın yarılması” Hz. Peygamberin gösterdiği mucizelerden
biridir. Müşriklerin bir mucize istemeleri üzerine Hz. Peygamber parmağı ile aya işaret etmiş ve ay
55

‫ن‬
ٍ َ>ْ2ُSِ: Iُ َ/َFْ‫ َوا‬x
ُ ْ/p‫ا‬

27- Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir.244

ً0‫َا‬Iِ* x
َ ْ/p‫ ا‬9  ِW.ِ Iَ َ/َFْ‫ ا‬9
َ َ-َ0‫ُرًا َو‬G ? َ َ-َ0‫َو‬

28- ‘Onların içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır?’245

Iَ َ:ْ‫ ِإذْ َأد‬9


ِ ْ.4‫ وَا‬Iِ َ/َFْ‫ َوا‬4َ‫آ‬

29-Hayır, (öğüt almazlar.) Aya, çekilip gittiğinde geceye,246

Ii َRَ/ْ‫? ا‬
َ ْ‫ن یََْ~ِ ٍ َأی‬
ُ َ2GِHْ‫ل ا‬
ُ ُFَ‫ ی‬Iُ َ/َFْ‫ َوا‬x
ُ ْ/p‫ِ َ= ا‬/ُ0‫ َو‬Iُ َ/َFْ‫^ ا‬
َ َ2َZ‫ َو‬Iُ َ_َ>ْ‫ق ا‬
َ Iِ َ: ‫ذَا‬Hَِ

30- Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman,
o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir. 247

h
َ َ2‫ ِإذَا اﺕ‬Iِ َ/َFْ‫َوا‬

25-Dolunay halindeki aya ki, 248

َ‫َه‬4َ‫ ِإذَا ﺕ‬Iِ َ/َFْ‫وَا‬

26- Onu izlediğinde Ay’a andolsun249

1.6. DÜNYA

“Arz” kelimesi ve Dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden oluşan “gece (leyl)”
ve “gündüz (nehar)” kelimelerinin geçtiği ayetler bu bölüme alınmıştır. “Nehar”
güneşin görünmesi, doğması, ufkun üstünde bulunması, “leyl” ise güneşin batması,
ufkun altında bulunması sonucu meydana gelen astronomik iki olaydır. Bunların dışında

ikiye bölünmüştü. Bazı müfessirlere göre ise, “Ayın yarılması” olayı Kıyamet yaklaştığı zaman
meydana gelecektir. Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 1 nolu dipnot, s. 527.
244
Rahman 55/5.
245
Nuh 71/16.
246
Müddesir 74/32–33.
247
Kıyame 75/7–10.
248
İnşikak 84/18.
249
Şems 91/2.
56

da “fecir” ve “duhan” gibi güneşin çeşitli derecelerde ufkun üstünde bulunduğu


yükseklikleri anlatan kelimelerin geçtiği ayetler de bu bölüme alınmıştır.

ِDّ4ِ ْ‫ُا‬4َ-ْTَ‫ ﺕ‬Y


َ َ ْ ُ! ًLْ‫ت ِرز‬
ِ ‫َا‬Iَ/z‫? ا‬
َ ِ ِDِ: ‫ج‬
َ Iَ ْZeََ ‫َء َء‬/2‫? ا‬
َ ِ ‫ل‬
َ Oَ Gَ‫َء َوأ‬Qِ: ‫َء‬/2‫ً وَا‬7‫َا‬Iِ ‫ض‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫ َ!ُ ُ ا‬9
َ َ-َ0 ‫اِي‬
‫ن‬
َ ُ/َ4ْ-َ‫)ُ ْ ﺕ‬Gَ‫َادًا َوأ‬AGَ‫أ‬

1- O, yeri sizin için döşek, göğü de bina yapan, gökten su indirip onunla size rızık
olarak çeşitli ürünler çıkarandır. Öyleyse siz de bile bile Allah’a ortaklar koşmayın. 250

ٌ .ِ4َ5 ‫َْ ٍء‬7 9


8 ُ!ِ: َ ُ‫ت َوه‬
ٍ ‫َوَا‬/َ* =َ ْ>َ* ?
 ُ‫َاه‬2َ ‫َء‬/2‫ُ  ا*ْ)ََى ِإَ& ا‬+ ً-.ِ/َ0 ‫ض‬ َ ‫ َ!ُ  ِ ا‬h
ِ ْ‫ر‬% َ َ4َZ ‫هُ َ اِي‬

2- O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi
gök halinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.251

‫َء‬/2‫ ِ ا‬n


َ ‫ض َو‬
ِ ْ‫ر‬%
َ ‫َْءٌ ِ ا‬7 ِDْ.َ4َ5 &
َ َRْ[َ‫ ی‬n
َ َDّ4‫ن ا‬
 ‫ِإ‬

3- Şüphesiz yerde ve gökte Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz.252

Iِ ْ.َtِ: ‫َء‬pَ‫ق َ? ﺕ‬


ُ ‫ْ ُز‬Iَ‫ َوﺕ‬
8 َSْ ?
َ ِ u
َ .َ/َ‫ج ا‬
ُ Iِ ْ[ُ‫ َوﺕ‬u
ِ 8.َ/ْ‫? ا‬
َ ِ 
 َSْ‫ج ا‬
ُ Iِ ْ[ُ‫ َوﺕ‬9
ِ ْ.4‫َ َر ِ ا‬WQ‫Ž ا‬
ُ ُِ‫َ ِر َوﺕ‬WQْ‫ ِ ا‬9
َ ْ.4‫Ž ا‬
ُ ُِ‫ﺕ‬
‫ب‬
ٍ َ2ِ‫ﺡ‬

4- “Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın,


diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.”253

‫ب‬
ِ َ>ْ%‫وِْ ا‬eُ8 ‫ت‬
ٍ َ‫ی‬g ‫َ ِر‬WQ‫ وَا‬9
ِ ْ.4‫ف ا‬
ِ Y
َ ِ)ْZ‫ض وَا‬
ِ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬
ِ ْ َ ِ ‫ن‬
 ‫ِإ‬
5- Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl
sahiplerine şüphesiz deliller vardır.254
‫ن‬
َ ُF)َ‫َْ ٍم ی‬F8 ‫ت‬
ٍ َ‫ی‬g ‫ض‬
ِ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ُ ِ ا‬Dّ4‫ ا‬h
َ َ4َZ َ‫َ ِر َو‬WQ‫ وَا‬9
ِ ْ.4‫ف ا‬
ِ Y
َ ِ)ْZ‫ن ِ ا‬
 ‫ِإ‬
6- Şüphesiz gece ve gündüzün ardarda değişmesinde, Allah’ın göklerde ve
yeryüzünde yarattığı şeylerde, Allah’a karşı gelmekten sakınan bir toplum için pek çok
deliller vardır255
‫ن‬
َ ُ-َ/ْ2َ‫َْ ٍم ی‬F8 ‫ت‬
ٍ َ‫ی‬g V
َ ِ‫ن ِ َذ‬
 ‫ًا ِإ‬Iِ_ْ>ُ ‫َ َر‬WQ‫ِ وَا‬D.ِ ْ‫ُا‬Qُ!ْ2َ)ِ 9
َ ْ.4‫ َ!ُ ُ ا‬9
َ َ-َ0 ‫هُ َ اِي‬

250
Bakara 2/22.
251
Bakara 2/29.
252
Âl-i İmran 3/5.
253
Al-i İmran 3/27.
254
Âl-i İmrân 3/190.
255
Yunus 10/6.
57

7- O, içinde dinlenesiniz diye geceyi sizin için (karanlık); gündüzü ise aydınlık
kılandır. Şüphesiz bunda işiten bir toplum için ibretler vardır. 256
‫ن‬
َ ُ-َ/ْ2َ‫َْ ٍم ی‬F8 ‫ت‬
ٍ َ‫ی‬g V
َ ِ‫ن ِ َذ‬ َ ْ.4‫ َ!ُ ُ ا‬9
 ‫ًا ِإ‬Iِ_ْ>ُ ‫َ َر‬WQ‫ِ َوا‬D.ِ ْ‫ُا‬Qُ!ْ2َ)ِ 9 َ َ-َ0 ‫هُ َ اِي‬

8- O, içinde dinlenesiniz diye geceyi sizin için (karanlık); gündüzü ise aydınlık
kılandır. Şüphesiz bunda işiten bir toplum için ibretler vardır. 257

ِ ‫ن‬
 ‫َ َر ِإ‬WQ‫ ا‬9
َ ْ.4‫ِ ا‬pْtُ‫? ی‬
ِ ْ.َQْ+‫? ا‬
ِ ْ.َ0ْ‫َ َزو‬W.ِ 9
َ َ-َ0 ‫ت‬
ِ ‫َا‬Iَ/z‫ ا‬9
8 ُ‫َرًا َوِ? آ‬WْG‫ َوَأ‬
َ ِ*‫َ َروَا‬W.ِ 9
َ َ-َ0‫ض َو‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫ ا‬A َ ‫َوهُ َ اِي‬
‫ن‬
َ ‫ُو‬I!َRَ)َ‫َْ ٍم ی‬F8 ‫ت‬
ٍ َ‫ َ„ی‬V
َ ِ‫َذ‬

9- O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü
meyveden (erkekli-dişili) iki eş yaratandır. O geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz
bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır. 258

‫ع‬
ٍ َ)َ ْ‫َ`ٍ َأو‬.ْ4ِ‫َء ﺡ‬tِ)ْ:‫ ِر ا‬Q‫ِ ِ ا‬Dْ.َ4َ5 ‫ن‬
َ ‫ُو‬AِLُ‫ ی‬/ِ‫ً َو‬.ِ:‫ًا را‬Aَ:‫ َز‬9
ُ ْ.2‫ ا‬9
َ َ/َ)ْ‫ ِرهَ َﺡ‬Aَ َFِ: ٌ`َ‫ْ َأوْ ِدی‬uََ2َ ‫َء َء‬/2‫? ا‬
َ ِ ‫ل‬
َ Oَ Gَ‫أ‬
V
َ َِ َ‫ض آ‬
ِ ْ‫ر‬%
َ ‫ ِ ا‬c
ُ ُ!ْ/َ.َ ‫س‬
َ Q‫َ ُ= ا‬RQَ‫َء َوَأ َ ی‬Rُ0 s
ُ َ‫َْه‬.َ Aُ َ:O ‫ ا‬eََ 9
َ ِmَ>ْ‫ وَا‬h
 َSْ‫ُ ا‬Dّ4‫ب ا‬
ُ Iِ ْKَ‫ ی‬V
َ َِ َ‫ُ آ‬Dُ4ْz8 ٌAَ:‫َز‬
‫ل‬
َ َzْ%
َ ‫ُ ا‬Dّ4‫ب ا‬
ُ Iِ ْKَ‫ی‬

10- O, gökten su indirdi de dereler kendi ölçülerince dolup aktı ve sel üste çıkan
köpüğü aldı götürdü. Süs eşyası veya yararlanılacak bir şey elde etmek için ateşte
erittikleri şeylerden de böyle köpük olur. İşte Allah, hak ile batıla böyle misal getirir.
Köpüğe gelince sönüp gider. İnsanlara yararlı olan ise yerde kalır. İşte Allah böyle
misaller verir.259

‫ن‬
ٍ ‫َْ ٍء ْزُو‬7 9
8 ُ‫َ ِ? آ‬W.ِ َQْ)َ>Gَ‫ َوأ‬
َ ِ*‫َ َروَا‬W.ِ َQْ.َFْ‫َهَ َوَأ‬Gْ‫د‬Aَ َ ‫ض‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫وَا‬

11- Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi
bitirdik. 260

?
َ .ِQ82‫ َد ا‬Aَ َ5 ْ‫ُا‬/َ4ْ-َ)ِ‫!ُ ْ َو‬8:‫? ر‬8 Y
ً ْKَ ْ‫ُا‬tَ)ْ>َ)ِ ‫ ًة‬Iَ ِ_ْ>ُ ‫َ ِر‬WQ‫یَ`َ ا‬a َQْ4َ-َ0‫ َو‬9
ِ ْ.4‫یَ`َ ا‬a َGَْSَ/َ ?
ِ ْ.َ)َ‫ی‬a ‫َ َر‬WQ‫ وَا‬9
َ ْ.4‫َ ا‬Qْ4َ-َ0‫َو‬
Y
ً .ِ_ْRَ‫َ ُ| ﺕ‬Qْ4_َ ‫َْ ٍء‬7 9
 ُ‫ب َوآ‬
َ َ2ِSْ‫وَا‬

256
Yunus 10/67.
257
Yunus 10/67.
258
Ra’d 13/3.
259
Ra’d 13/17.
260
Hicr 15/19.
58

12- Biz geceyi ve gündüzü (kudretimizi gösteren) iki alâmet yaptık. Rabbinizden lütuf
isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye gece alametini giderip gündüz
alametini aydınlatıcı kıldık. İşte biz her şeyi açıkça anlattık.261

&)َ7 ‫ت‬
ٍ َ>G ?8 ً0‫ِ َأزْوَا‬Dِ: َQْ0Iَ ْZeََ ‫َء َء‬/2‫? ا‬
َ ِ ‫ل‬
َ Oَ Gَ‫ً َوأ‬4ُ>ُ* َW.ِ ْ ُ!َ V
َ َ4َ*‫ًا َو‬AْWَ ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ َ!ُ ُ ا‬9
َ َ-َ0 ‫ا ِي‬

13- “Rabbim, yeryüzünü size beşik yapan, orada size yollar açan ve size gökten
yağmur indirendir.” Böylece onunla sizin için yerden türlü türlü bitkileri çift çift
çıkardık.262

‫ن‬
َ ُQِْ‚ُ‫َ ی‬4َ‫ َأ‬
ˆ َ‫َْ ٍء ﺡ‬7 9
 ُ‫َء آ‬/ْ‫? ا‬
َ ِ َQْ4َ-َ0‫َ َو‬/ُ‫َه‬QْFَ)َRَ ًFْ‫َ)َ َرﺕ‬Gَ‫ض آ‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ن ا‬
 ‫ُوا َأ‬IَRَ‫? آ‬
َ ‫ اِی‬Iَ َ‫َأ َوَ ْ ی‬

14- İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi
sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?263

‫ن‬
َ ‫ُو‬Aَ)ْWَ‫ُ ْ ی‬W4َ-َ ً4ُ>ُ* ً0َTِ َW.ِ َQْ4َ-َ0‫ِ ْ َو‬Wِ: Aَ .ِ/َ‫ أَن ﺕ‬
َ ِ*‫ض َروَا‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫َ ِ ا‬Qْ4َ-َ0‫َو‬

15-Onları sarsmasın diye yere de sabit dağlar yerleştirdik ve (varacakları yere) yol
bulabilsinler diye ondan geçitler yollar meydana getirdik. 264

ٌI.ِ_َ: ٌ=.ِ/َ* َD4‫ن ا‬


 ‫ َوَأ‬9
ِ ْ.4‫َ َر ِ ا‬WQ‫Ž ا‬
ُ ُِ‫َ ِر َوی‬WQ‫ ِ ا‬9
َ ْ.4‫Ž ا‬
ُ ُِ‫َ ی‬D4‫ن ا‬
 eَِ: V
َ ِ‫َذ‬

16- Bu böyle. Çünkü Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine
sokar. Şüphesiz ki Allah hakkıyla işiten, hakkıyla görendir265

‫ن‬
َ ُ4ِFْ-َ‫َ ﺕ‬4َ‫َ ِر َأ‬WQ‫ وَا‬9
ِ ْ.4‫ف ا‬
ُ َ4ِ)ْZ‫ُ ا‬Dَ‫ َو‬u
ُ .ِ/ُ‫ِ َوی‬.ْSُ‫َوهُ َ اِي ی‬

17- O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O’na aittir.
Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? 266

‫ْ_َ ِر‬:eَْ‫وِْ ا‬eُ8 ‫ ًة‬Iَ ْ>ِ-َ V


َ ِ‫ن ِ َذ‬
 ‫َ َر ِإ‬WQ‫ وَا‬9
َ ْ.4‫ُ ا‬D4‫ ا‬s
ُ 84َFُ‫ی‬

261
İsra 17/12.
262
Ta-ha 20/53.
263
Enbiyâ 21/30.
264
Enbiyâ 21/31.
265
Hac 22/61.
266
Mü’minun 23/80.
59

18- Allah, geceyi ve gündüzü döndürüp duruyor. Şüphesiz bunda basiret sahibi olanlar
için bir ibret vardır267

‫ُرًا‬pُG ‫َ َر‬WQ‫ ا‬9 َ ْ.4‫ َ!ُ ُ ا‬9


َ َ-َ0‫ْ َم *ُ>َﺕً َو‬Q‫ ِ>َ*ً وَا‬9 َ َ-َ0 ‫َوهُ َ اِي‬

19- O, geceyi size bir örtü, uykuyu istirahat zamanı ve gündüzü de hareket ve çalışma
vakti yapandır. 268

َ ْ.4‫ ا‬9
‫ُ!ُرًا‬7 ‫ َأوْ َأرَا َد‬Iَ ‫َ?ْ َأرَا َد أَن یَ آ‬/8 ً`َRْ4ِZ ‫َ َر‬WQ‫ وَا‬9 َ َ-َ0 ‫َوهُ َ اِي‬

20- O, öğüt almak isteyen ve çok şükredici olmayı dileyen kimseler için geceyi ve
gündüzü birbiri ardınca getirendir. 269

‫ن‬
َ ُQِْ‚ُ‫َْ ٍم ی‬F8 ‫ت‬
ٍ َ‫ َ„ی‬V
َ ِ‫ن ِ َذ‬ َ ْ.4‫َ ا‬Qْ4َ-َ0 G‫وْا َأ‬Iَ َ‫َأَ ْ ی‬
 ‫ًا ِإ‬Iِ_ْ>ُ ‫َ َر‬WQ‫ِ َوا‬D.ِ ‫ُا‬Qُ!ْ2َ.ِ 9

21- Onlar görmüyorlar mı ki biz geceyi içinde rahat etsinler diye, gündüzü de (her
şeyi) gösterici (aydınlık) olarak yarattık. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette
(Allah varlığını gösteren) deliller vardır. 270

‫ن‬
َ ُQِْ‚ُ‫َْ ٍم ی‬F8 ‫ت‬
ٍ َ‫ َ„ی‬V
َ ِ‫ن ِ َذ‬
 ‫ًا ِإ‬Iِ_ْ>ُ ‫َ َر‬WQ‫ِ َوا‬D.ِ ‫ُا‬Qُ!ْ2َ.ِ 9
َ ْ.4‫َ ا‬Qْ4َ-َ0 G‫َوْا َأ‬Iَ‫َأَ ْ ی‬

22- Onlar görmüyorlar mı ki biz geceyi içinde rahat etsinler diye, gündüzü de (her
şeyi) gösterici (aydınlık) olarak yarattık. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette
(Allah varlığını gösteren) deliller vardır. 271

‫ن‬
َ ُ4َ-ْRَ‫َ ﺕ‬/ِ: ٌI.ِ>َZ ُDG‫َْ ٍء ِإ‬7 9
 ُ‫? آ‬
َ َFْ‫ِ اِي َأﺕ‬D4‫ْ َ= ا‬Qُ‫ب ﺹ‬
ِ َS2‫ ا‬I َ Ii ُ/َ‫ ﺕ‬
َ ِ‫ ًة َوه‬Aَ َِ0 َWُ>َ2ْSَ‫ل ﺕ‬
َ َ>ِTْ‫َى ا‬Iَ‫َوﺕ‬
23- Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçişi gibi
hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz
O yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.272

‫ن‬
َ ُ-َ/ْ2َ‫َ ﺕ‬4َ‫َء َأ‬.ِKِ: ُ!.ِ‫ْﺕ‬eَ‫ِ ی‬D4‫ ا‬Iُ ْ.َl ٌDَ‫ََ`ِ َ?ْ ِإ‬.ِFْ‫ًا ِإَ& یَْ ِم ا‬AَْIَ* 9
َ ْ.4‫ْ!ُ ُ ا‬.َ4َ5 ُD4‫ ا‬9
َ َ-َ0 ‫ْ َأ َرَأیْ)ُ ْ إِن‬9ُL

267
Nur 24/44.
268
Furkan 25/47.
269
Furkan 25/62.
270
Neml 27/86.
271
Neml 27/86.
272
Neml 27/88.
60

24- De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize geceyi kıyamete kadar sürekli kılsaydı,
Allah’tan başka hangi ilah size bir aydınlık getirir? Hâlâ duymayacak mısınız?”273

‫ن‬
َ ‫ُو‬Iِ_ْ>ُ‫َ ﺕ‬4َ‫ِ َأ‬D.ِ ‫ن‬ ٍ ْ.َ4ِ: ُ!.ِ‫ْﺕ‬eَ‫ِ ی‬D4‫ ا‬Iُ ْ.َl ٌDَ‫ََ`ِ َ?ْ ِإ‬.ِFْ‫ًا ِإَ& یَْ ِم ا‬AَْIَ* ‫َ َر‬WQ‫ْ!ُ ُ ا‬.َ4َ5 ُD4‫ ا‬9
َ ُQُ!ْ2َ‫ ﺕ‬9 َ َ-َ0 ‫ْ َأ َرَأیْ)ُ ْ إِن‬9ُL

25- De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsaydı,
Allah’tan başka hangi ilah size içinde dinleneceğiniz bir gece getirebilir? Hâlâ
görmeyecek misiniz?”274

‫ن‬ َ ْ.4‫ َ!ُ ُ ا‬9


َ ‫ُو‬Iُ!ْpَ‫!ُ ْ ﺕ‬4َ-َ‫ِ َو‬Dِ4ْKَ ?ِ ‫ُا‬tَ)ْ>َ)َِ‫ِ و‬D.ِ ‫ُا‬Qُ!ْ2َ)ِ ‫َ َر‬WQ‫ وَا‬9 َ َ-َ0 ِDِ)َ/ْ‫َوِ? رﺡ‬

26- Allah, rahmetinden ötürü geceyi içinde dinlenesiniz; gündüzü de, lütfundan
isteyesiniz ve şükredesiniz diye sizin için yarattı. 275

‫ن‬
َ ُ!َْ‚ُ‫& ی‬Geََ ُD4‫? ا‬
 ُُFَ.َ Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫ ا‬Iَ [َ*‫ض َو‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت َوا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ْ? ُWَ)ْeََ* ?ِ~َ‫َو‬

27- Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim
verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O halde nasıl(haktan)
döndürülüyorlar?276

‫ن‬
َ ُ-َ/ْ2َ‫َْ ٍم ی‬F8 ‫ت‬
ٍ َ‫ َ„ی‬V
َ ِ‫ن ِ َذ‬
 ‫ِ ِإ‬Dِ4ْKَ ?8 ُ‫َ ُؤآ‬tِ)ْ:‫َ ِر وَا‬WQ‫ وَا‬9
ِ ْ.4ِ: ُ!َُQَ ِDِ‫یَﺕ‬a ْ?ِ‫َو‬

28- Geceleyin uyumanız ve gündüzün onun lütfundan istemeniz de O’nun (varlığının


ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda işiten bir toplum için ibretler vardır.277

‫ن‬
َ ‫و‬iAُ-َ‫ ﺕ‬/8 ٍ`َQَ* ^
َ ْ‫َا ُر ُ| َأ‬AْFِ ‫ن‬
َ َ‫ِ ِ یَْ ٍم آ‬Dْ.َ‫ج ِإ‬
ُ Iُ ْ-َ‫ُ  ی‬+ ‫ض‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫َء ِإَ& ا‬/2‫? ا‬
َ ِ Iَ ْeَْ‫ ا‬Iُ 8:Aَ ُ‫ی‬

29- Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra bu işler, süresi sizin
hesabınızla bin yıl olan bir günde ona yükselir. 278

‫ن‬
َ ُ/ِ4ْji ُ‫ذَا ه‬Hَِ ‫َ َر‬WQ‫ُ ا‬DْQِ q
ُ َ4ْ2َG 9
ُ ْ.4‫ُ ْ ا‬W ٌ`َ‫ی‬aَ‫و‬

273
Kasas 28/71.
274
Kasas 28/72.
275
Kasas 28/73.
276
Ankebut 29/61.
277
Rum 30/23.
278
Secde 32/5.
61

30- Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık
içinde kalmışlardır. 279

‫ِي‬IْTَ‫ ی‬9
 ُ‫ آ‬Iَ َ/َFْ‫ وَا‬x
َ ْ/p‫ ا‬Iَ [َ*‫ َو‬9
ِ ْ.4‫َ& ا‬4َ5 ‫َ َر‬WQ‫ ُر ا‬8 َ!ُ‫َ ِر َوی‬WQ‫َ& ا‬4َ5 9
َ ْ.4‫ ُر ا‬8 َ!ُ‫ ی‬h َ ْ‫ر‬eَْ‫ت َوا‬
8 َSِْ: ‫ض‬ ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ
‫ ُر‬Rَtْ‫ ا‬Oُ ‫ِی‬Oَ-ْ‫& َأَ هُ َ ا‬k/َ2ُ 9
ٍ َ0eَِ

31- Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün
üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine örtüyor. Güneşi ve ayı da koyduğu
kanunlara boyun eğdirmiştir. Bunların her biri belli bir zamana kadar akıp gitmektedir.
İyi bilin ki, o mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.280

‫ن‬
َ ‫ُو‬Iُ!ْpَ‫س َ ی‬
ِ Q‫ ا‬Iَ َzْ‫? َأآ‬
 ِ!َ‫س َو‬
ِ Q‫َ& ا‬4َ5 9
ٍ ْKَ ‫َ َُو‬D4‫ن ا‬
 ‫ًا ِإ‬Iِ_ْ>ُ ‫َ َر‬WQ‫ِ َوا‬D.ِ ‫ُا‬Qُ!ْ2َ)ِ 9
َ ْ.4‫ َ!ُ ُ ا‬9
َ َ-َ0 ‫ُ اِي‬D4‫ا‬

32- Allah, içinde rahat edesiniz diye geceyi ve (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak da
gündüzü yaratandır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı sonsuz iyilik sahibidir, fakat
insanların çoğu şükretmezler.281

ْ ُ!i:‫ُ َر‬D4‫ت َذِ!ُ ُ ا‬


ِ َ>8.o‫? ا‬
َ 8 ُ!َL‫? ﺹُ َ َرآُ ْ َو َر َز‬
َ َ2ْ‫ﺡ‬eََ ْ ُ‫َء َوﺹَ  َرآ‬Qِ: ‫َء‬/2‫َارًا وَا‬IَL ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ َ!ُ ُ ا‬9
َ َ-َ0 ‫ُ اِي‬D4‫ا‬
?
َ .ِ/ََ-ْ‫ب ا‬
i ‫ُ َر‬D4‫ك ا‬
َ ‫َ)َ>َ َر‬

33- Allah, yeryüzünü sizin için karar kılma yeri, göğü de bina yapan; size şekil verip
de şekillerinizi güzel kılan ve sizi temiz şeylerle rızıklandırandır. İşte Rabbiniz Allah!
Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!282

‫َْ ٍم‬F8 ٌ‫یَت‬a ‫ح‬


ِ َ‫ی‬I8 ‫^ ا‬
ِ ‫ِی‬Iْ_َ‫َ َوﺕ‬Wِ‫ َْﺕ‬Aَ ْ-َ: ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ِ ا‬Dِ: َ.ْ‫ﺡ‬eََ ‫ق‬
ٍ ْ‫رز‬8 ?ِ ‫َء‬/2‫ُ ِ?َ ا‬D4‫ل ا‬
َ Oَ Gَ‫َ ِر َوَ أ‬WQ‫ وَا‬9
ِ ْ.4‫ف ا‬
ِ َ4ِ)ْZ‫وَا‬
‫ن‬
َ ُ4ِFْ-َ‫ی‬

34- Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın gökten rızık (sebebi olarak
yağmur) indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları evirip
çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır.283

Ž
ٍ .ِWَ: ‫ج‬
ٍ ْ‫ َزو‬9
8 ُ‫َ ِ? آ‬W.ِ َQْ)َ>Gَ‫ َوأ‬
َ ِ*‫َ َروَا‬W.ِ َQْ.َFْ‫َهَ َوَأ‬Gْ‫د‬Aَ َ ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫َوا‬

279
Yasin 36/37.
280
Zümer 39/5.
281
Mümin 40/61.
282
Mümin 40/64.
283
Casiye 45/5.
62

35- Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı
çift bitkiler bitirdik. 284

ِ ْ.4‫? ا‬
‫ُ ِد‬Ti2‫َ َر ا‬:ْ‫ُ َوَأد‬DْS8>َ2َ 9 َ ِ‫َو‬

36- Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da onu tespih et.285

‫ن‬
َ ‫ُو‬Aِ‫َه‬/ْ‫ْ َ ا‬-ِQَ َ‫َه‬Qْ7Iَ َ ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫َوا‬

37- Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz286

‫ن‬
َ ‫ُو‬Iُ!ْpَ‫ََْ ﺕ‬4َ ً0َ0‫َ ُ| ُأ‬Qْ4َ-َ0 ‫َء‬pَG َْ ‫ن‬
َ ُOِ Qُ/ْ‫? ا‬
ُ ْSَG ْ‫ن َأم‬
ِ ْOُ/ْ‫? ا‬
َ ِ |ُ ُ/ُ)ْOَ Gَ‫)ُ ْ أ‬Gَ‫ن َأأ‬
َ ُ:Iَ ْpَ‫َء اِي ﺕ‬/ْ‫َأیْ)ُ ُ ا‬Iَ َ‫َأ‬

38- İçtiğiniz suya ne dersiniz?! Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
Dileseydik onu acı bir su yapardık. O halde şükretseydiniz ya!..287

‫ُو ِر‬Ai_‫ت ا‬
ِ ‫َِا‬: ٌ .ِ4َ5 َ ُ‫ َوه‬9
ِ ْ.4‫َ َر ِ ا‬WQ‫Ž ا‬
ُ ُِ‫َ ِر َوی‬WQ‫ ِ ا‬9
َ ْ.4‫Ž ا‬
ُ ُِ‫ی‬

39- Geceyi gündüze sokar, gündüzü de geceye sokar. O, göğüslerin özünü (kalplerde
olanı) hakkıyla bilendir. 288

ً0َTِ ً4ُ>ُ* َWْQِ ‫ُ!ُا‬4ْ2َ)ِ ًmَ2ِ: ‫ض‬


َ ْ‫ر‬eَْ‫ َ!ُ ُ ا‬9
َ َ-َ0 ُD4‫وَا‬

40- ‘Allah yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır ki, oradaki geniş yollarda
yürüyesiniz. ”289

‫ل َأوْﺕَدًا‬
َ َ>ِTْ‫َدًا وَا‬Wِ ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَ ْ‫ ا‬9
ِ َ-ْTَG ْ َ‫َأ‬

41- Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı?290

ً*َ>ِ 9
َ ْ.4‫َ ا‬Qْ4َ-َ0‫َو‬

42- Geceyi (sizi örten) bir elbise yaptık.291

ً7َ-َ ‫َ َر‬WQ‫َ ا‬Qْ4َ-َ0‫َو‬

284
Kaf 50/7.
285
Kaf 50/40.
286
Zariyat 51/48.
287
Vâkı’a 56/68,70.
288
Hadid 57/6.
289
Nuh 71/19,20.
290
Nebe 78/6,7.
291
Nebe 78/10.
63

43- Gündüzü de geçimi temin zamanı kıldık.292

َ‫َه‬Sُ‫ج ﺽ‬
َ Iَ ْZ‫َ َوَأ‬Wَ4ْ.َ ’
َ َoْl‫َوَأ‬

44- O göğün gecesini karanlık yaptı, ışığını da çıkardı.293

َ‫ َدﺡَه‬V
َ ِ‫ َذ‬Aَ ْ-َ: ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫َوا‬

45- Ardından yeri düzenleyip döşedi.294

َ‫َه‬5ْIَ‫َ َءهَ َو‬WْQِ ‫ج‬


َ Iَ ْZ‫َأ‬

46- Ondan suyunu ve merasını çıkardı. 295

َ‫ل َأرْ*َه‬
َ َ>ِTْ‫وَا‬

47- Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi. 296

ْ‫ت‬A ُ ‫ض‬
ُ ْ‫ر‬eَْ‫َوِإذَا ا‬

48- Yer uzatılıp dümdüz edildiği zaman297

ْuَSِoُ* ^ ِ ْ‫ر‬eَ ْ‫َوِإَ& ا‬


َ ْ.َ‫ض آ‬

49- Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır!298

Iِ ْTَRْ‫وَا‬

50- Tan yerinin ağarmasına andolsun299

Iٍ ْpَ5 ‫ل‬
ٍ َ.َ‫َو‬

51- On geceye andolsun, 300

َ‫َه‬Sُ‫ َوﺽ‬x
ِ ْ/p‫وَا‬

52- Güneşe ve onun aydınlığına andolsun301

َ‫ه‬4َ0 ‫َ ِر ِإذَا‬WQ‫وَا‬

292
Nebe 78/11.
293
Naziat 79/29.
294
Naziat 79/30.
295
Naziat 79/31.
296
Naziat 79/32.
297
İnşikak 84/ 3.
298
Ğaşiye 88/20.
299
Fecr 89/1.
300
Fecr 89/2, Bu ayette geçen “on gece”, kuvvetli olan görüşe göre Zilhicce ayının ilk on gecesidir.
Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 1 nolu dipnot, s. 592.
301
Şems 91/1.
64

53- Onu ortaya çıkardığında gündüze andolsun302

َ‫َه‬pْtَ‫ ِإذَا ی‬9


ِ ْ.4‫وَا‬

54- Onu bürüdüğünde geceye andolsun303

َ‫َه‬Sَm َ‫ض َو‬


ِ ْ‫ر‬eَْ‫َوا‬

55- Yere ve onu yayıp döşeyene andolsun,304

&4َTَ‫َ ِر ِإذَا ﺕ‬WQ‫وَا‬ &َpْtَ‫ ِإذَا ی‬9


ِ ْ.4‫َوا‬

56- (Ortalığı) bürüdüğü zaman geceye andolsun, 305 Açılıp aydınlandığı zaman gündüze
andolsun306

&َSiK‫وَا‬

58- Kuşluk vaktine andolsun307

&َTَ* ‫ ِإذَا‬9
ِ ْ.4‫َوا‬

59- Karanlığı çöktüğü vakit geceye andolsun ki308

1.7. GÖK VE DİĞER GÖK CİSİMLERİ

“Sema” kelimesinin geçtiği ayetler bu bölüme alınmıştır.

ُ َِ5 ‫ َ ِر‬i_‫ ِ ا‬q


ُ َRQُ‫ یَْ َم ی‬V
ُ ْ4ُ/ْ‫ُ ا‬Dَ‫ َو‬h
i َSْ‫ُ ا‬DَُْL ‫ن‬
ُ ُ!َ.َ ?ُ‫ل آ‬
ُ ُFَ‫ َویَْ َم ی‬h
8 َSِْ: ‫ض‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫َوهُ َ اِي‬
Iُ .ِ>َ[ْ‫ ُ ا‬.ِ!َSْ‫َ َد ِة َوهُ َ ا‬Wp‫ وَا‬s
ِ ْ.َtْ‫ا‬

1- O, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak yaratandır. Allah’ın “ol” deyip de
her şeyin oluvereceği günü hatırla. O’nun sözü gerçektir. Sûra üflendiği gün de mülk
(hükümranlık) onundur. Gaybı da, görülen âlemi de bilendir. O, hüküm ve hikmet
sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.309

ٌ .ِ4َ5 ‫َْ ٍء‬7 9


8 ُ!ِ: َ ُ‫َْ ٍء وه‬7 9
 ُ‫ آ‬h
َ َ4َZ‫ُ ﺹَﺡِ>َ`ٌ َو‬D ?ُ!َ‫ٌ َوَ ْ ﺕ‬Aَ‫ُ َو‬Dَ ‫ن‬
ُ ُ!َ‫& ی‬G‫ض َأ‬
ِ ْ‫ر‬%
َ ‫ت َوا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ِی ُ= ا‬Aَ:

302
Şems 91/3.
303
Şems 91/4.
304
Şems 91/6.
305
Leyl 92/1.
306
Leyl 92/2.
307
Duha 93/1.
308
Duha 93/2.
309
En’am 6/73.
65

2- O, gökleri ve yeri örnekleri yokken yaratandır. O’nun bir eşi olmadığı halde nasıl bir
çocuğu olabilir? Hâlbuki her şeyi O yarattı. O her şeyi hakkıyla bilendir. 310
Aٍ ‫ِی‬Aَ0 h
ٍ ْ4َ[ِ: ‫ت‬
ِ ْeَ‫ْ یُْهِ>ْ!ُ ْ َوی‬eَpَ‫ إِن ی‬8hSِْ: ‫ض‬
َ ْ‫ر‬% ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ ‫ت وَا‬ َ َ4َZ َDّ4‫ن ا‬
 ‫ َأ‬Iَ َ‫َأَ ْ ﺕ‬
3- Allah’ın gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattığını görmedin mi?
Dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir.311
9
َ .ِ/َTْ‫‡ ا‬
َ ْR_‫‡ ا‬
ِ َRْ‫َ`ٌ َﺹ‬.ِ‫ﺕ‬g َ`َ52‫ن ا‬
 ِ‫ َوإ‬h
8 َSِْ: n
 ‫َ ِإ‬/ُWَQْ.َ: َ‫ض َو‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫َ ا‬QْFَ4َZ َ‫َو‬
4- Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri ancak hak ile yarattık. O saat (kıyamet),
mutlaka gelecektir. Şimdilik onlara güzel muamele et.312

‫ن‬
َ ُ‫آ‬Iِ ْpُ‫ ی‬/َ5 &ََ-َ‫ ﺕ‬h
8 َSِْ: ‫ض‬
َ ْ‫ر‬%
َ ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ

5- Allah, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. O, müşriklerin ortak
koştukları şeylerden yücedir. 313

ً/.ِ4َ‫ن ﺡ‬
َ َ‫ُ آ‬DG‫ُ ْ ِإ‬WَS.ِ>ْ2َ‫ن ﺕ‬
َ ُWَFْRَ‫ ﺕ‬n
 ?ِ!‫ ِ| َوَـ‬Aَ ْ/َSِ: ‡
ُ 8>َ2ُ‫ ی‬n
 ‫َْ ٍء ِإ‬7 ?8 ‫? َوإِن‬
 ِW.ِ ?َ‫ض َو‬
ُ ْ‫ر‬%
َ ‫>ْ ُ= وَا‬2‫ت ا‬
ُ ‫َوَا‬/2‫ُ ا‬Dَ ‡
ُ 8>َ2ُ‫ﺕ‬
‫ُرًا‬Rَl

6- Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu
hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halim’dir (hemen
cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.314

‫ن‬
َ ُRِ_َ‫ ی‬/َ5 ‫ش‬
ِ ْIَ-ْ‫ب ا‬
8 ‫ِ َر‬D4‫ن ا‬
َ َSْ>ُ2َ َ‫ﺕ‬Aَ َ2َRَ ُD4‫َ`ٌ ِإ ا‬Wِa َ/ِW.ِ ‫ن‬
َ َ‫َْ آ‬

7- Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı kesinlikle ikisinin de düzeni
bozulurdu. Demek ki, Arş’ın Rabbi Allah onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir315
?
َ .ِ4َِl h
ِ ْ4َ[ْ‫? ا‬
ِ َ5 Qُ‫ َوَ آ‬h
َ ِ‫َاﺉ‬Iَm =َ ْ>َ* ْ ُ!َLَْ َQْFَ4َZ ْAَFَ‫َو‬
8- Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık.316 Biz yarattıklarımızdan habersiz
değiliz. 317

310
En’am 6/101.
311
İbrahim 14/19.
312
Hicr 15/85.
313
Nahl 16/3.
314
İsrâ 17/44.
315
Enbiyâ 21/22.
316
“Yedi yol” ifadesi ile güneş sisteminde yer alan, dünya dışındaki yedi gezegenin yörüngelerine işaret
ediliyor olabilir. Bu ifade “gökteki yedi yıldız sistemi”, “yedi gök tabakası” diye de açıklanmıştır.
Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 3 nolu dipnot, s. 341.
317
Mü’minûn 23/17.
66

ِ .ِjَ-ْ‫ش ا‬
ِ ْIَ-ْ‫ب ا‬
i ‫>ْ ِ= َو َر‬2‫ت ا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ب ا‬
i ‫ْ َ? ر‬9ُL

9- De ki: “Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş’ın Rabbi kimdir?”318

?
َ .ِQِْ‚ُ/ْ48 ً`َ‫ َ„ی‬V
َ ِ‫ن ِ َذ‬
 ‫ ِإ‬h
8 َSِْ: ‫ض‬ ِ ‫َوَا‬/2‫ُ ا‬D4‫ ا‬h
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬ َ َ4َZ

10- Allah gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. İşte bunda inananlar
için bir ibret vardır. 319

‫ن‬
َ ُ-ِ*ُ/َ G‫ َوِإ‬Aٍ ْ‫ی‬eَِ: َ‫َه‬Qْ.َQَ: ‫َء‬/2‫َوا‬

11- Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.320

‫َء‬Fِ4ِ: ‫س‬
ِ Q‫? ا‬
َ 8 ‫ًا‬I.ِzَ‫ن آ‬
 ‫& َوِإ‬k/َ2i 9
ٍ َ0‫ َوَأ‬h
8 َSِْ: ‫َ ِإ‬/ُWَQْ.َ: َ‫ض َو‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ُ ا‬D4‫ ا‬h
َ َ4َZ َ ْ ِWِ2ُRGَ‫ُوا ِ أ‬I!َRَ)َ‫َأ َوَ ْ ی‬
‫ن‬
َ ‫ُو‬Iَِ!َ ْ ِW8:‫َر‬
12- Onlar, kendi nefisleri(nin yaratılış incelikleri) hakkında hiç düşünmediler mi? Hem
Allah gökler ile yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ve hikmete uygun olarak ve belirli
bir süre için yaratmıştır. Şüphesiz insanların birçoğu Rablerine kavuşacaklarını inkar
ediyorlar.321
‫ن‬
َ ُ0Iُ ْ[َ‫)ُ ْ ﺕ‬Gَ‫ض ِإذَا أ‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫? ا‬ ُ ْ‫ر‬eَْ‫َء وَا‬/2‫ُ َم ا‬Fَ‫ِ أَن ﺕ‬Dِ‫یَﺕ‬a ْ?ِ‫َو‬
َ 8 ‫ْ َ ًة‬5‫َآُ ْ َد‬5‫ُ  ِإذَا َد‬+ |ِ Iِ ْeَِ: ‫ض‬

13- Emriyle göğün ve yerin (kendi düzenlerinde) durması da O’nun (varlığının ve


kudretinin) delillerindendir. Sonra sizi yerden (kalkmaya) bir çağırdı mı, bir de
bakarsınız ki (dirilmiş olarak) çıkıyorsunuz322.

‫ن‬
َ ُ/َ4ْ-َ‫هُ ْ َ ی‬Iُ َzْ‫ْ َأآ‬9َ: ِD4ِ Aُ ْ/َSْ‫ ا‬9
ِ ُL ُD4‫? ا‬
 ُُFَ.َ ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ْ? ُWَ)ْeََ* ?ِ~َ‫َو‬

14- Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka “Allah”
derler. De ki, “Hamd Allah’a mahsustur.” Fakat onların çoğu bilmezler.323

318
Mü’minûn 23/86.
319
Ankebût 29/44.
320
Zariyat 51/47, Ayet “Göğü kudretimizle biz kurduk ve biz onu genişletmekteyiz” şeklinde de tercüme
edilebilir. Bu bakış açısı, modern astrofizikte gündemde bulunan, evrenin sürekli genişlemekte olduğu
görüşünü desteklemektedir. Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 2 nolu dipnot, s. 521.
321
Rûm 30/8.
322
Rûm 30/25.
323
Lokman 31/25.
67

?
َ 8 ًRَ2ِ‫ِ ْ آ‬Wْ.َ4َ5 ْ“ِFْ2ُG ْ‫ض َأو‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ِ ُ ا‬Wِ: ْ^ِ2ْ[َG ْeَpG ‫ض إِن‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫َء وَا‬/2‫? ا‬
َ 8 ُWَRْ4َZ َ‫ِ ْ َو‬W‫ِی‬Aْ‫? َأی‬
َ ْ.َ: َ &َ‫وْا ِإ‬Iَ َ‫َ ْ ی‬4َ‫َأ‬
s
ٍ .ِQi Aٍ ْ>َ5 9
8 ُ!8 ً`َ‫ َ„ی‬V
َ ِ‫ن ِ َذ‬
 ‫َء ِإ‬/2‫ا‬

15- Onlar, önlerindeki ve arkalarındaki (kendilerini dört bir yandan kuşatan) göğe ve
yere bakmadılar mı? Eğer dilersek onları yere geçirir veya gökten üzerlerine parçalar
düşürürüz. Bunda, Rabbine yönelen her kul için bir ibret vardır.324

‫ن‬
 ‫ِ ِإ‬DِGْ‫ذ‬Hِِ: ‫ض ِإ‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫َ& ا‬4َ5 =َ َFَ‫َء أَن ﺕ‬/2‫ ا‬V
ُ ِ2ْ/ُ‫ ِ| َوی‬Iِ ْeَِ: Iِ ْSَ>ْ‫ِي ِ ا‬IْTَ‫ ﺕ‬V
َ ْ4ُRْ‫ض وَا‬
ِ ْ‫ر‬eَ ْ‫ َ!ُ  ِ ا‬Iَ [َ* َD4‫ن ا‬
 ‫ َأ‬Iَ َ‫َأَ ْ ﺕ‬
ٌ .ِ‫ؤُوفٌ رﺡ‬Iَ َ ‫س‬
ِ Qِ: َD4‫ا‬

16- Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp
gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine
düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı çok esirgeyici, çok
merhametlidir. 325

‫ن‬
 ‫َء ِإ‬pَ‫ َ ی‬h
ِ ْ4َ[ْ‫ ِ ا‬Aُ ‫ِی‬Oَ‫ع ی‬
َ َ:‫ث َو ُر‬
َ َ4ُ+‫َ& َو‬Qْz ٍ`َSِQْ0‫ً أُوِ َأ‬4ُ*‫َﺉِ!َ`ِ ُر‬4َ/ْ‫ ا‬9
ِ ِ5َ0 ‫ض‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬Iِ ِmَ ِD4ِ Aُ ْ/َSْ‫ا‬
ٌI‫ِی‬AَL ‫َْ ٍء‬7 9
8 ُ‫َ& آ‬4َ5 َD4‫ا‬
17- Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan
Allah’a mahsustur. O yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye
hakkıyla yeter326

‫ُرًا‬Rَl ً/.ِ4َ‫ن ﺡ‬
َ َ‫ُ آ‬DG‫ ِ| ِإ‬Aِ ْ-َ: ?8 Aٍ َ‫َ ِ?ْ َأﺡ‬/ُWَ!َ2ْ‫ُوَ َوَ~ِ? َزاَ)َ ِإنْ َأ‬Oَ‫ض أَن ﺕ‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬V
ُ ِ2ْ/ُ‫َ ی‬D4‫ن ا‬
 ‫ِإ‬

18- Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, yok olup gitmesinler diye (kurduğu düzende)
tutuyor. Andolsun, eğer onlar (yörüngelerinden sapıp) yok olur giderlerse, O’ndan
başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet
verir), çok bağışlayandır. 327

‫ن‬
َ ُRِ4َ)ْ[َ‫ِ ی‬D.ِ ‫ُا‬Gَ‫ك ِ َ آ‬
َ ‫ِ>َ ِد‬5 ?
َ ْ.َ: ُ ُ!ْSَ‫ ﺕ‬u
َ Gَ‫َ َد ِة أ‬Wp‫ وَا‬s
ِ ْ.َtْ‫َِ َ ا‬5 ‫ض‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬Iَ ِmَ  ُW4‫ ا‬9
ِ ُL

324
Sebe’ 34/9.
325
Hac 22/65.
326
Fâtır 35/1.
327
Fâtır 35/41.
68

19- De ki: “Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, gaybı da, görünen âlemi de bilen
Allah’ım! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında sen hükmedersin. 328”

Oِ ‫ِی‬Oَ-ْ‫ ا‬Iُ ‫ِی‬AْFَ‫ ﺕ‬V


َ ِ‫ً َذ‬jْRِ‫‡ َوﺡ‬
َ .ِ:َ_َ/ِ: َ.ْGAi ‫َء ا‬/2‫ ا‬Q‫هَ َو َزی‬Iَ ْ‫َء َأ‬/َ* 9
8 ُ‫? َوَأوْﺡَ& ِ آ‬ ٍ ‫َوَا‬/َ* =َ ْ>َ* ?
ِ ْ.ََْ‫ت ِ ی‬  ُ‫َه‬KَFَ
ِ .ِ4َ-ْ‫ا‬

20- Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini
bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi
ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir.329
=ُ .ِ/2‫َْءٌ َوهُ َ ا‬7 ِDِ4ْzِ/َ‫ آ‬x
َ ْ.َ ِD.ِ ْ ُ‫ً یَْ َر ُؤآ‬0‫َ ِم َأزْوَا‬-ْGeَْ‫? ا‬
َ ِ‫ً َو‬0‫ِ!ُ ْ أَزْوَا‬2ُRGَ‫?ْ أ‬8 ُ!َ 9
َ َ-َ0 ‫ض‬ ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬Iُ ِmَ
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
Iُ .ِ_َ>‫ا‬
21- O, gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine)
eşler yaratmıştır. Bu suretle sizi üretiyor. Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla
işitendir, hakkıyla görendir.330
?
َ .ِ>ِ5َ َ/ُWَQْ.َ: َ‫ض َو‬ ِ ‫َوَا‬/2‫َ ا‬QْFَ4َZ َ‫َو‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
22- Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, eğlenmek için yaratmadık.331

?
َ .ِQِْ‚ُ/ْ48 ‫ت‬
ٍ َ‫ض َ„ی‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ن ِ ا‬
 ‫ِإ‬

23- Şüphesiz, göklerde ve yerde, inananlar için (Allah’ın varlığını ve birliğini


gösteren) nice deliller vardır.332

‫ن‬
َ ُ/َ4ْjُ‫ْ َوهُ ْ َ ی‬uَ>َ2َ‫َ آ‬/ِ: x
ٍ ْRَG 9
i ُ‫َى آ‬OْTُ)ِ‫ َو‬h
8 َSِْ: ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ُ ا‬D4‫ ا‬h
َ َ4َZ‫َو‬

24- Allah, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak, herkese kazandığının karşılığı
verilsin diye yaratmıştır. Onlara zulm edilmez333.

‫ن‬
َ ُ‫ﺽ‬Iِ ْ-ُ ‫ ِرُوا‬Gُ‫ أ‬/َ5 ‫ُوا‬IَRَ‫? آ‬
َ ‫& وَاِی‬k/َ2i 9
ٍ َ0‫ َوَأ‬h
8 َSِْ: ‫َ ِإ‬/ُWَQْ.َ: َ‫ض َو‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫َ ا‬QْFَ4َZ َ
25- Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları hak ve hikmete uygun olarak ve
belirli bir süre için yarattık. İnkâr edenler ise, uyarıldıkları şeylerden yüz
çevirmektedirler.334

328
Zümer 39/46.
329
Fussilet 41/12.
330
Şûrâ 42/11.
331
Duhan 44/38.
332
Câsiye 45/3.
333
Câsiye 45/22.
69

‫َْ ٍء‬7 9
8 ُ‫َ& آ‬4َ5 ُDG‫َ& ِإ‬4َ: &َ‫َْﺕ‬/ْ‫ ا‬
َ ِ.ْSُ‫َ& َأنْ ی‬4َ5 ‫َ ِد ٍر‬Fِ: ?
 ِWِFْ4َ[ِ: 
َ ْ-َ‫ض َوَ ْ ی‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ ‫َ اِي‬D4‫ن ا‬
 ‫وْا َأ‬Iَ َ‫َأ َوَ ْ ی‬
ٌI‫ِی‬AَL
26- Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah’ın, ölüleri
diriltmeye gücünün yeteceğini görmediler mi? Evet şüphesiz O, her şeye hakkıyla gücü
yetendir.335
‫ع‬
ِ ُْIَ/ْ‫^ ا‬
ِ ْF2‫َوا‬

27- Yükseltilmiş tavana (göğe)336

‫ن‬
َ ‫َا‬O.ِ/ْ‫َ َو َوﺽَ َ= ا‬Wَ-َ‫َء َر‬/2‫َوا‬

28- Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu. 337

Iُ .ِ_َ/ْ‫ِ ا‬Dْ.َ‫? ﺹُ َ َرآُ ْ َوِإ‬


َ َ2ْ‫ﺡ‬eََ ْ ُ‫ َوﺹَ َرآ‬h
8 َSِْ: ‫ض‬
َ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬h
َ َ4َZ

29- Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. Sizi şekillendirdi ve
şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş yalnız O’nadır. 338

ْAَL َD4‫ن ا‬
 ‫ٌ َوَأ‬I‫ِی‬AَL ‫َْ ٍء‬7 9
8 ُ‫َ& آ‬4َ5 َD4‫ن ا‬
 ‫ُا َأ‬/َ4ْ-َ)ِ ?
 ُWَQْ.َ: Iُ ْeَْ‫ل ا‬
ُ O َQَ)َ‫? ی‬
 ُWَ4ْzِ ‫ض‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫? ا‬
َ ِ‫ت َو‬
ٍ ‫َوَا‬/َ* =َ ْ>َ* h
َ َ4َZ ‫ُ اِي‬D4‫ا‬
ً/ْ4ِ5 ‫َْ ٍء‬7 9
8 ُ!ِ: َ‫َأﺡَط‬

30- Allah, yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Allah’ın emri bunlar
arasından inip durmaktadır ki, Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve Allah’ın her şeyi
ilmiyle kuşattığını bilesiniz. 339

‫ُ ٍر‬oُ ?ِ ‫َى‬Iَ‫ْ ﺕ‬9َ‫ ه‬Iَ َ_َ>ْ‫ِ ِ= ا‬0ْ‫ت َر‬


ٍ ‫َ ُو‬Rَ‫? ِ? ﺕ‬
ِ َ/ْ‫ﺡ‬I ‫ ا‬h
ِ ْ4َZ ِ ‫َى‬Iَ‫ً  ﺕ‬Lَ>ِm ‫ت‬
ٍ ‫َوَا‬/َ* =َ ْ>َ* h
َ َ4َZ ‫اِي‬

31- O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahman’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk
göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?340

ًLَ>ِm ‫ت‬
ٍ ‫َوَا‬/َ* =َ ْ>َ* ُD4‫ ا‬h
َ َ4َZ ^
َ ْ.َ‫وْا آ‬Iَ َ‫َأَ ْ ﺕ‬

32- ‘Görmediniz mi Allah yedi göğü, tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?341

334
Ahkâf 46/3.
335
Ahkâf 46/33.
336
Tur 52/5.
337
Rahman 55/7.
338
Teğâbun 64/3.
339
Talak 65/12.
340
Mülk 67/3.
341
Nuh 71/15.
70

ً>ُWُ7‫ًا َو‬A‫ِی‬Aَ7 ً*Iَ َ‫ْ ﺡ‬uَ~ِ4ُ َ‫َه‬GْAَ0َ َ ‫َء‬/2‫َ ا‬Qْ2َ/َ G‫َوَأ‬


33-"Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle (ışınlarla)
doldurulmuş bulduk."342

‫َادًا‬Aِ7 ً-ْ>َ* ْ ُ!َLَْ َQْ.َQَ:‫َو‬

34- Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik. 343

َ‫َاه‬2َ َWَ!ْ/َ* =َ َ‫َهَ َر‬Qَ: ‫َء‬/2‫ً َأ ِم ا‬Fْ4َZ Ai َ7‫)ُ ْ َأ‬Gَ‫َأأ‬

35- (Ey inkârcılar!) Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah
kurmuştur. Onu yükseltmiş ve ona düzen ve ahenk vermiştir.344

ْuَoِpُ‫َء آ‬/2‫َوِإذَا ا‬

36- Gökyüzü (yerinden) sıyrılıp koparıldığı zaman345

ْ‫ت‬Iَ َoَRG‫َء ا‬/2‫ِإذَا ا‬


346
37- Gök yarıldığı zaman
ْuFَpG‫َء ا‬/2‫ِإذَا ا‬
347
38- Gök yarıldığı zaman

‫ع‬
ِ ْA_‫ت ا‬
ِ ‫ض ذَا‬ ِ ‫َء ذَا‬/2‫َوا‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ْ ِ= وَا‬0I ‫ت ا‬

39- Yağmurlu göğe andolsun, Yarık yarık çatlamış yere andolsun. 348( Dönüşlü göğe ve
yarılan yeryüzüne and olsun ki)

ْuَ-ِ‫^ ُر‬
َ ْ.َ‫َء آ‬/2‫َوِإَ& ا‬

40- Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiştir!349

342
Cin 72/8.
343
Nebe 78/12.
344
Naziat 79/27,28.
345
Tekvir 81/11.
346
İnfitar 82/1.
347
İnşikak 84/1.
348
Tarık 86/11–12.
349
Ğaşiye 88/18.
71

2. TEFSİRLERDE ASTRONOMİ İLE İLGİLİ AYETLERİN YORUMU

2.1. EVREN VE YARADILIŞLA İLGİLİ AYETLER

2.1.1. Ayetlerde Yaratılışla İlgili Geçen Kelimeler:

Tarihsel açıdan baktığımızda, daha felsefenin ilk dönemlerinden itibaren birçok filozof
evreni açıklamak için bir ilke arayışına gitmiştir. Evrende meydana gelen hadiseleri
açıklamak için, filozofların bir ilk varlık/neden arayışına girdiklerini böyle bir çaba
gösterdiklerini biliyoruz. Felsefi düşünce sistemlerinin çoğunda, evreni veya varlığı
açıklamak için nihai bir varlığın varsayıldığı ise bir gerçektir. Böyle bir varlık ile dinin
diğer bütün varlıkların yaratılmamış yaratıcısı olarak tasavvur ettiği Tanrı arasında da
birçok paralellikler kurulabildiği de doğrudur. Bu düşünceler orta çağda gerek Tanrının
varlığıyla ilgili kimi kanıtların ortaya konmasında (örneğin, Aristoteles’in “ilk
muharrik” veya “hareket etmeyen hareket ettirici”si gibi), gerekse tanrının nasıl bir
varlık olduğu ve onun diğer varlıklarla ilişkisini açıklamasında etkili olmuştur.350
Yüzyıllar önce Aristoteles’in evrenin yaratılışı konusunda bir ilk muharrik fikrini ortaya
atması ile birlikte evren ve yaratılış ile ilgili çalışmalar zamanın teknolojik verilerine
göre devam etmiştir. Çünkü bu konu, ilim adamlarının daima merakını çekmiş ve
çözülmesi gereken bir problem olarak zihinlerde canlılığını muhafaza etmiştir. 351 İlk
zamanlar evrenin yaratılış meselesi ile ilgili deneyler yapmak veya yeniden araştırmak
mümkün olmasa bile artık bilimin hızla ilerleme kaydettiği şu günlerde bu çalışmaları
yapabilmek mümkündür.

Kur’an-ı Kerim’de evren ve yaratılış ile ilgili birçok ayet bulunmaktadır. Bu ayeti
kerimelerde çoğunluk olarak kullanılan kelime “yaratmak” kelimesi olmakla birlikte
Allah gücünü ve kudretini iyice belirtmek için “hükmeden” ve “hükümran” kelimelerini
de kullanmıştır. Bir yerde ise “hizmetinize veren” şeklinde insanlara lütufta
bulunduğunu belirtmiştir. Kur’an-ı Kerim’de yaratılış ile ilgili değişik fiiller
geçmektedir. Bu fiiller yaratılışın bütün safhalarını ortaya koyacak durumdadır.
Bunlardan bazıları: Bed ( ‫ ) ء‬ve İbda (‫“ ;)ااء‬ilk yaratma, yoktan var etme”, Halk
( ), Ber ( ‫ ) ء‬ve İnşa (‫ء‬0‫“ ;) اﻥ‬bir şeyden diğer bir şeyi yaratma”, Tasvir;
“varlıklara kendilerine özgü şekil verme”, Tesviye; “göklerin düzenlenmesi”, Dahv

350
Hayrani Altıntaş; Recep Kılıç; M. Sait Reçber; Müfit Selim Saruhan, Din ve Ahlak Felsefesi,
Ankuzem Yayınları, Ankara 2006, s. 8.
351
Kırca, Kur’an ve Fen Bilimleri, s. 131.
72

(!4‫ )د‬ve Tahv (!6); “yeryüzünün kütle olarak ortaya çıktıktan sonra yapılan
düzenlemesi” anlamında kullanılmıştır.

Halk ( ), bir nesneyi hiçbir asıl, köken, temel, kaynak ya da dayanak olmadan ve
hiçbir şeyi örnek almadan ibda etmek, inşa etmek, vücuda getirmek, yaratmak
manasındadır. 352 Bu fiil şimdiye kadar bahsettiğimiz bütün fiillerin ve sıfatların yerine
kullanılmıştır. Yer ve göklerin yaratılmasıyla birlikte, genel anlamda yaratma için de bu
fiil kullanılmıştır. Yerler ve gökler daha önce yaratılan maddelerden yaratılmışlardır ki
bu durum Kur’an-ı Kerim’de açıkça ifade edilmiştir. Yer ve göklerin, suyun katkı
maddelerinden ve diğer gazlardan (dumandan) yaratılmış olduğunu bilmekteyiz.
Ca’l () fiili de halk gibi geniş anlamlara sahiptir ve Kur’an-ı Kerim’de konumuz
açısından en çok kullanılan fiillerden biridir. Bu fiil genellikle, yaratılan herhangi bir
nesneye belli bir nitelik ve özellik kazandırma işlemleri için kullanılmıştır. Bu sebeple
bir nesnenin ilk yaratılışından sonraki safhalarında eriştiği merhaleler ve kazanılan sıfat
ve özellikler bu fiille ifade edilmiştir. Göklere burçların, güneş ve ayın yerleştirilmesi353
yani onların yaratılışından bahsedilirken yine bu fiil görülmektedir.
Bina (‫ء‬%), bina edilen, kurulan, inşa edilen yapının adı olarak anlamlandırılmaktadır.354
Bu fiile gelince bu sadece göğün yaratılışında kullanılmıştır. Yer kürenin yaratılışı ile
ilgili ifadelerde kullanılmamıştır. Celal Yeniçeri Uzay Ayetleri Tefsiri isimli kitabında
bu fiille ilgili kanaatini “göğün ve bütün göklerin bir bina gibi değişik katlara,
müştemilat ve bölümlere sahip olmasından dolayıdır. Burada ilgi çekici olan diğer
husus da bu fiilin gökler sayısınca yani yedi ayrı yerde geçmiş olmasıdır.”355 şeklinde
bildirmektedir.
Bakara 117 ve En’am 101. ayetlerde Allah’ın yer ve gökleri daha önce mevcut olan
benzerlerine göre değil tamamıyla eş ve benzerleri olmadan yoktan yarattığı ifade
edilmiştir.
Fatır () sıfatı uzunlamasına yaymak356 anlamında olan fatr fiilinden gelmektedir.
“yer ve gökleri yaratan …‫ض‬ ِ ‫َوَا‬/2‫ ا‬Iِ ِmَ …357” yerine “yarıp bölerek yaratan
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬

352
Ragıb El-İsfehanî, Müfredat Kur’an KavramlarıSözlüğü, (Çev: Yusuf Türker), Pınar Yayınları,
İstanbul 2007, s. 511.
353
Furkan 25/61.
354
İsfehanî, age, s. 238.
355
Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları, İstanbul 1994, s.61.
356
İsfehanî, age, s. 1147.
357
Fatır 35/1; En’am 6/14; Yusuf 12/101; İbrahim 14/10; Enbiya 21/56; Zümer 39/46; Şura 42/11.
73

Allah” şeklinde tercüme edilebilmektedir. Falık (‫ )ﻝ‬yarıp yaratan sıfatı da Falk (  )
fiilinden türetilmiştir.

2.1.2. YARATILIŞTA ZAMAN VE ALTI GÜN

Razi, ‫َء‬/2‫ُ  ا*ْ)ََى ِإَ& ا‬+ ayetinin tefsirinde Allah-u Teâlâ “yerden sonra semayı yarattı;
aralarına bir zaman koymadı; yeri yarattıktan sonra başka hiçbir şeye yönelmeyip
doğrudan doğruya semaya yöneldi” demektedir. 358 Bu ayeti kerime Fussilet 9–10. ayet
ile tefsir edilmiştir. Hud 7. ayette de olduğu gibi yaratılışın altı günde olduğu
belirtilmektedir. Razi ‫ *)` ایم‬altı tavra (altı yaratılış evresine) eşittir demektedir. Bu
ayetlerdeki gün kelimesinin bilinen 24 saatlik bir zaman dilimi olan gün olması
mümkün değildir. Çünkü gün, güneşin doğuşundan batışına kadar olan zaman birimidir.
Gökler ve yer yaratılmadan önce güneş ve ay yoktu. Öyleyse kâinatın yaratıldığı gün
bilinen gün değildir. Secde 32/5, Me’âric 70/4, Hac 22/47 ayetlerindeki gün kavramı
Allah katındaki günlerin süresinin bizim gün sürelerimizden farklı olduğunu
anlatmaktadır.359
Kâf 50/38, A’râf 7/54, Yûnus 10/3, Furkân 25/59, Hadid 57/4, Hud 11/7 ve Secde 32/4
ayetlerinde “gökleri ve yeri altı günde yaratan Allah’tır.” denilmekle muhatapların
göklerin ve yerin altı günde yaratıldığına inandıkları anlaşılmaktadır. Gerçekten de
Kitab-ı Mukaddes’in Tekvin Sifrinin 1–2. bablarında Allah’ın Kâinatı altı günde yaratıp
yedinci günde dinlendiği ifade edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de ise yedinci günde
dinlendi yerine “arşa oturdu, işi düzenliyor kâinatı yönetiyor” buyrulmaktadır.360
Tantavi Cevheri de bu altı günün kâinatın oluşum devirleri olduğunu söylemektedir.361
Gerçekten de güneş sistemindeki gezegenlerin büyüklükleri farklı olduğu gibi dönüş
hızları da farklıdır. Dünya günü dünyanın kendi ekseni etrafında bir dönüşünden ibaret
bir zaman birimidir. Dünya bu dönüşünü 24 saatte tamamlarken başka gezegenler daha
farklı zamanlarda tamamlamaktadır. Mesela Merkür’de bir gün dünya günüyle 176 gün,
Venüs’te 243 gündür. Sadece bizim Güneş sistemimizdeki günler böyle farklı olduğuna
göre diğer galaksilerdeki günler de bizim sistemimizdeki günlerden daha da farklıdır.
İşte Kur’an-ı Kerim’in işaret ettiği günlerin değişkenliği bilimsel bir gerçektir.

358
Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir Mefatihu’l-Gayb, (Çev: Suat Yıldırım; Lütfullah Cebeci; Sadık Kılıç;
C. Sadık Doğru) Huzur Yayınevi, İstanbul 2002, cilt 2, s. 222.
359
Razi, age, cilt 14, s. 115.
360
Süleyman Ateş, Kur’an Ansiklopedisi, Kur’an Bilimleri Araştırma Vakfı, cilt 3, İstanbul 1997, s. 76.
361
Tantavi Cevheri, El-Cevahir Fi Tefsiri’l Kur’an, cilt 12, s. 207–208.
74

Günümüzde evrenin yaratılışı altı aşamada362 anlatılmaktadır. Müfessirlerimiz tarih


boyunca yapmış oldukları yorumlarında Allah’ın izniyle güzel isabette bulunmuşlardır.
Bu aşamalar:
İlk aşama (Planck Dönemi): Bu dönem tam olarak açıklanamamaktadır.363
İkinci aşama (Kozmik Çorba Dönemi)
Üçüncü aşama (Elektronun Sahnede Olduğu Dönem)
Dördüncü Aşama (Radyasyon Dönemi)
Beşinci Aşama (Maddenin Yaratılışı)
Altıncı Dönem (Yıldızlar ve Galaksiler Dönemi)
Ve evrenin yaratılışı ayeti kerimelerin ışığı altında insanoğlunun çalışması ve azmi ile
yıllarca sürdürülen ısrarlı laboratuar çalışmalarının sonuçlarında hiçbir şüphe ve
tereddüte yer bırakmadan ispatlanmış bir evren yasasıdır. Yaratılışın ilk saniyelerinde
nasıl bir madde ve enerji alışverişi sonucunda, önce atom altı parçacıkların, sonra
atomların, nihayet elementlerin, moleküllerin, özetle maddenin ve bunun sonucunda da
parıldayan yıldızların, dünyaların yaratıldığı tüm bilim dünyasınca kabul edilmiş, destek
görmüş bir olaydır ve bunun adına Big Bang denilmiştir.

2.1.3. Big Bang

Kur’an-ı Kerîm, kâinatın yaratılışını ayetlerde


“O, gökleri ve yeri örnekleri yokken yaratandır. O’nun bir eşi olmadığı halde nasıl bir
çocuğu olabilir? Hâlbuki her şeyi O yarattı. O her şeyi hakkıyla bilendir.”364
“Arş’ı su üzerinde iken, hanginizin daha güzel işi işleyeceğini ortaya koymak için,
gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur...”365
“Sonra, duman halinde bulunan göğe yöneldi...”366
şeklinde anlatmaktadır.
Bereketzâde İsmail Hakkı Bey’e göre gökler, yer ve bütün kâinat, adına esîr veya sedîm
denilen sise benzer bir maddeden yaratılmıştır. O madde tek bir madde iken bölünmüş
ve parçalanmış, dolayısıyla kendisinden küre şeklinde cisimler meydana gelmiş ve

362
Taşkın Tuna, Ol Dedi Oldu, Şule Yayınları, İstanbul 2006, cilt 1, s. 153–177.
363
Tezimizin yazılması esnasında CERN deneyi başladı. Tarafımızca bu deney sonucunda ilk aşama
hakkındaki düşüncelerin daha net bir hale geleceği düşünülürken bazı aksaklıklar sonucu deney
durduruldu.
364
En’am 6/101.
365
Hûd 11/7.
366
Fussilet 41/11.
75

onlardan da diğer küreler oluşmuştur.367 Zamanımızdan tam 14 asır önce insanların


evrenle ilgili bilgilerinin son derece kısıtlı olduğu zamanlarda Kuran'da tüm evrenin,
çok küçük bir hacimde bir arada iken ayrılıp genişlemesiyle ortaya çıkmış olduğu
bildirilmektedir.
“İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi
368
sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?” Ayetinin
Arapça metninde çok önemli bir kelime seçimi yapılmıştır. Ayetin "birbiriyle bitişik"
olarak tercüme edilen kelimesi ratk, Arapça sözlüklerde "yaradılıştan bitişik ve
kaynaşık”369 anlamındadır. Yani tam bir bütün oluşturan iki madde için kullanılır.
Ayetteki "ayırdık" ifadesi ise Arapça fatk fiilidir ki, “bitişik iki şeyi ayırmak”370
demektir. Bu fiil ratk halindeki bir nesnenin yarıp, parçalayıp dışarı çıkması anlamına
de gelir. Örneğin tohumun filizlenerek topraktan dışarı çıkması bu fiille ifade edilir.
Ayette göklerle yerin “ratk” durumunda olduğu bir durumdan bahsedilmektedir.
Ardından bu ikisi “fatk” fiili ile ayrılmışlardır. Yani biri diğerini yararak dışarı
çıkmıştır. Yani her şey, bir başka deyişle tüm "gökler ve yer" bir noktanın içinde, ratk
halindedirler. Ardından bu nokta şiddetle patlamış, bu yolla maddeler fatk olmuş, yani
dışarı çıkarak tüm evreni oluşturmuşlardır.
Kısacası “Gökler yani kâinattaki yıldızlar, galaksiler ve güneş manzumesi ve dünya ilk
defa tek bir madde halinde bitişik ve kaynaşık bir vaziyette idiler. Daha sonra Allah, bu
bitişik ve kaynaşık ilk kâinat maddesini, parçalayarak birbirinden ayırdı.”ve “Kâinattaki
bütün galaksileri, yıldızları ve güneş sistemini bu parçalama neticesinde meydana
getirdi” demektir. Nitekim büyük Türk müfessiri Elmalılı Hamdi Yazır, ‘Hak Dini
Kur’an Dili’ adlı eserinde bu ayeti “Kâinattaki bütün ecrâm yok iken yaratıldılar ve tek
bir şey iken çoğaldılar. Başlangıçta duman gibi bir madde iken farklı şekiller alıp
değişik kütleler oldular.”371 şeklinde yorumlamıştır. Fahreddin Razi ise müfessirlerin
çeşitli izahlarından bahsederek Hasan el-Basri, Katade, Sa’id b. Cübeyr ve İkrime’nin
İbn Abbas’dan rivayet ettiği izahı kabul etmektedir. Bu izahda da ayetin manası “O ikisi
birbirine yapışık tek şey idi. Allah onları birbirinden yarıp ayırdı. Göğü yerine kaldırdı
ve yeri öylece yerine bıraktı.” şeklindedir. 372

367
Kırca, Kur’an ve Fen Bilimleri, s. 134.
368
Enbiyâ 21/30.
369
İsfehanî, age, s. 595.
370
İsfehanî, age, s. 1116.
371
Elmalılı, age, cilt5, s. 448–449.
372
Razi, age, cilt 16, s. 128.
76

Bilim adamlarının yıllar süren araştırma ve çalışmaları da bu ayetleri doğrular


mahiyettedir. İlk önceleri evrenin ezelden beri var olduğunu düşünmek isteyen ateistler
hep çalışmalarını bu tez üzerinden sürdürmüşlerdir. Hatta Einstein bile 1915 yılında
ortaya koyduğu genel görecelik kuramıyla yaptığı hesaplarda evrenin durağan
olamayacağı sonucuna varmış, ancak bu buluşu "uygunsuz" bularak ortadan kaldırmak
için denklemlerine "kozmolojik sabit" adını verdiği bir faktör ilave etmişti. Çünkü o
sıralar, astronomlar ona evrenin statik olduğunu söylüyorlardı, o da kuramının bu
modele uymasını istemişti. Ancak sonradan bu kozmolojik sabiti "kariyerinin en büyük
hatası" olarak tanımlamıştır. Hubble'ın ortaya koyduğu evrenin genişlediği gerçeği, kısa
bir süre sonra yeni bir evren modelini doğurmuştur. Evren genişlediğine göre, zamanda
geriye doğru gidildiğinde çok daha küçük bir evren, daha da geriye gittiğimizde "tek bir
nokta" ortaya çıkmaktadır.
Yapılan hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barındıran bu "tek nokta"nın,
korkunç çekim gücü nedeniyle "sıfır hacme" sahip olacağını göstermiştir. Evren, sıfır
hacme sahip bu noktanın patlamasıyla ortaya çıkmıştı. Bu patlamaya ve dolayısıyla da
bu teoriye "Big Bang" (Büyük Patlama) ismi verilmiştir. Big Bang'in gösterdiği önemli
bir gerçek de sıfır hacim "yokluk" anlamına geldiğine göre, evren "yok" iken "var" hale
gelmişti. Bu ise, evrenin bir başlangıcı olduğu anlamına gelmekte ve böylece
materyalizmin "evren sonsuzdan beri vardır" varsayımını geçersiz kılmaktadır.
Big Bang teorisi, kendisini destekleyen delillerin gücü nedeniyle, kısa sürede bilim
dünyasında kabul görmeye başlamıştır. Bu teoriyi kimi kabul edip ispatlamaya çalışmış
kimi de karşı çıkıp kendi tezini ispatlamaya çalışmıştır.
1948 yılında George Gamow, Georges Lemaitre'in hesaplamalarını geliştirmiş ve Big
Bang'e bağlı olarak yeni bir tez ortaya sürmüştür. G. Gamow’un bu hipotezine göre:
‘Önce mekânda gazlardan müteşekkil çok büyük bulutlar vardı. Gaz bulutları sabit
durmayıp döndüklerinden cazibe kuvvetinin tesiriyle parçalanmıştır. Parçalanan
bölümler de yine cazibenin tesiriyle gitgide tekâsüf ederek sıkışmaya başlamış, sıkışan
ve dönen cisimler, belirtildiği gibi küreye yakın şekiller almış, kesafetin artmasıyla
içteki hararet de artmış, bu yüzden merkezde bulunan hidrojen helyuma dönmüş ve ışık,
ısı neşretmeye başlamıştır. İşte bu bölünen, parçalanan gaz; küreleri, galaksileri,
yıldızları ve güneş manzumesini meydana getirmiştir. 373

373
George Gamow, Kâinatın Yaradılışı (The Creation of the Universe), (Çev.:Toygar Akmani), Ankara
1961, s. 28.
77

Buna göre evrenin büyük patlama ile oluşması durumunda, evrende bu patlamadan arta
kalan belirli oranda bir radyasyonun olması gerekmektedir. Üstelik bu radyasyon
evrenin her yanında eşit olmak zorundadır.
"Olması gereken" bu kanıt çok geçmeden bulunmuştur. 1965 yılında Arno Penzias ve
Robert Wilson adlı iki araştırmacı bu dalgaları bir rastlantı sonucunda keşfettiler.
"Kozmik Fon Radyasyonu" adı verilen bu radyasyon uzayın belli bir tarafından gelen
radyasyondan farklıydı. Olağanüstü bir eşyönlülük sergiliyordu. Başka bir ifade ile
yerel kökenli değil, yani belirli bir kaynağı yoktu, evrenin tümüne dağılmış bir
radyasyondu. Böylece uzun süredir evrenin her yerinden eşit ölçüde alınan ısı
dalgasının, Big Bang'in ilk dönemlerinden kalma olduğu ortaya çıkmıştır. Üstelik bu
rakam bilim adamlarının önceden öngördükleri rakama çok yakındı. Penzias ve Wilson,
Big Bang'in bu ispatını deneysel olarak ilk gösteren kişiler oldukları için Nobel Ödülü
kazanmışlardır. 374
1989 yılına gelindiğinde ise, George Smoot ve onun Nasa Ekibi, Kozmik Geri plan
Işıma Kâşifi Uydusu'nu (COBE) uzaya gönderdiler. Bu gelişmiş uyduya yerleştirilen
hassas tarayıcıların, Penzias ve Wilson'ın ölçümlerini doğrulaması yalnızca sekiz dakika
sürdü. Sonuçlar, tarayıcıların kesinlikle evrenin başlangıcındaki büyük patlamanın
sıcak, yoğun konumunun kalıntılarını gösterdiğini kanıtladı. Çoğu bilim adamı
COBE'nin başarısını Big Bang'in olağanüstü bir şekilde onaylanması olarak
yorumlamıştır. 375
Big Bang'in bir diğer önemli delili ise, uzaydaki hidrojen ve helyum gazlarının
miktarıdır. Günümüzde yapılan ölçümlerde anlaşıldı ki, evrendeki hidrojen-helyum
gazlarının oranı, Big Bang'den arta kalan hidrojen-helyum oranının teorik
hesaplanmasıyla uyuşmaktadır. Eğer evren, bir başlangıcı olmadan, sonsuzdan geliyor
olsaydı, evrendeki hidrojen tamamen yanarak helyuma dönmesi gerekirdi. 376
Tüm bunlarla birlikte Big Bang bilim dünyasında kesin bir kabul görmüştür. Scientific
American dergisinin Ekim 1994 sayısındaki bir makaleye göre, evren sürekli, düzenli
olarak genişliyordu ve Big Bang modeli yüzyılımızın kabul görmüş tek modeliydi.
Big Bang'in bu zaferi ile birlikte, materyalist dogmanın temeli olan "sonsuz evren"
kavramı da tarihe karışmıştır. Peki, o zaman Big Bang'den önce ne vardı ve "yok" olan
evreni büyük bir patlama ile "var" hale getiren güç neydi?

374
Tuna, Ol Dedi Oldu, s.125–135.
375
Tuna, age, s.136.
376
Tuna, age, s.147–152.
78

Elbette ki bu soru, Arthur Eddington gibi materyalistlerin hoşuna gitmeyen gerçeği,


yani Yaratıcı'nın varlığını göstermektedir. Ünlü ateist felsefeci Anthony Flew, bu
konuda şunları söylemektedir: “İtiraflarda bulunmanın insan ruhuna iyi geldiğini
söylerler. Ben de bir itirafta bulunacağım: Big Bang modeli, bir ateist açısından oldukça
sıkıntı vericidir. Çünkü bilim, dini kaynaklar tarafından savunulan bir iddiayı ispat
etmiştir: Evrenin bir başlangıcı olduğu iddiasını. Ben hala ateizme inanıyorum, ama
bunu Big Bang karşısında savunmanın pek kolay ve rahat bir durum olmadığını itiraf
etmeliyim”.377
Kendisini ateist olmak için körü körüne şartlandırmayan pek çok bilim adamı ise, bugün
evrenin yaratılışında sonsuz güç sahibi bir Yaratıcı'nın, yani Allah'ın varlığını kabul
etmiş durumdadır. Örneğin ünlü Amerikalı astrofizikçi Hugh Ross evrenin
Yaratıcı'sının tüm boyutların üzerinde olduğunu şöyle açıklamaktadır: “Zaman,
olayların meydana geldiği boyuttur. Eğer madde, patlamayla birlikte ortaya çıkmışsa, o
zaman evreni meydana getiren nedenin evrendeki zaman ve mekândan tamamen
bağımsız olması gerekir. Bu bize Yaratıcı'nın evrendeki tüm boyutların üzerinde
olduğunu gösterir. Aynı zamanda Yaratıcı'nın bazılarının savunduğu gibi evrenin
kendisi olmadığını ve evreni kapladığını, sadece evrenin içindeki bir güç olmadığını
kanıtlar.”378

2.1.4. Evrenin Genişlemesi

“Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.” 379ayeti
ile Kuran'da bildirilen bir başka gerçek ise, bilim tarafından ancak 1920'lerin sonunda
fark edilen evrenin genişlemesi gerçeğidir.

Şekil 2.1. Evrenin Genişlemesi

377
Henry Margenau; Roy Abraham Vargesse, Cosmos, Bios, Theos. La Salle II, Open Court Publishing,
1992, s. 241.
378
Hugh Ross, The Creator and the Cosmos: How Greatest Scientific Discoveries of The Century Reveal
God, Colorado: NavPress, Revised Edition, 1995, s. 76.
379
Zariyat 51/47.
79

“Göğü kudretimizle biz kurduk ve biz onu genişletmekteyiz” şeklinde de tercüme


edilen bu ayette de bildirildiği gibi modern astrofiziğin de gündeminde bulunan, evrenin
sürekli genişlemekte olduğudur. Bu gerçek Hubble'ın, yıldızların ışık tayflarının kızıla
kaymasını fark etmesiyle ilk kez ortaya çıkmıştır.

Kısacası modern bilimin bulguları bir yandan materyalist dogmayı geçersiz kılarken, öte
yandan da Kur’an ayetleri ile haber verilen gerçekleri bir kez daha ortaya koymaktadır.
Çünkü evren materyalistlerin sandığının aksine, maddenin içindeki birtakım tesadüfler
ile değil, Allah'ın yaratmasıyla var olmuştur ve Allah'tan gelen bilgi, kuşkusuz evrenin
kökeni hakkındaki en doğru bilgidir.

Evrenin içinde yaklaşık 300 milyar galaksi vardır. Bu galaksilerin belirli şekilleri vardır,
spiral galaksiler, eliptik galaksiler gibi. Bu galaksilerin her birinde bir o kadar da yıldız
vardır. Rastgele saçılan madde nasıl düzenli galaksiler oluşturabilir? Neden madde
belirli noktalarda sıkışıp toplanarak yıldızları meydana getirmiştir? Evren içinde yer
alan gök cisimleri sayılarının çokluğu ve hızlarının büyüklüğüne rağmen milyarlarca
yıldır birbirleriyle çarpışmadan nasıl hareket halindedirler? Sadece Güneş Sistemi'nin
hassas dengesi bile, korkunç bir patlama ile ortaya çıkmış olabilir mi? Bu gibi sorular
Big Bang'in ardından evrenin nasıl şekillendiği sorusunu akıllara getirmektedir. Big
Bang bir patlama olduğuna göre, beklenmesi gereken, bu patlamanın ardından
maddenin uzay boşluğunda "rastgele" dağılması olacaktır. Bu rasgele dağılan maddenin
evrenin belirli noktalarında birikip galaksiler, yıldızlar ve yıldız sistemleri oluşturması
ise, bir buğday ambarına atılan bir el bombasının, buğdayları toplayıp, düzenli balyalara
sarıp üst üste istiflemesi kadar "anormal" bir durumdur. Big Bang teorisine uzun yıllar
karşı çıkmış olan Sir Fred Hoyle, bu durum karşısında duyduğu şaşkınlığı şöyle ifade
etmektedir: “Big Bang teorisi evrenin tek ve büyük bir patlama ile başladığını kabul
eder. Ama bildiğimiz gibi patlamalar maddeyi dağıtır ve düzensizleştirirler. Oysa Big
Bang çok gizemli bir biçimde bunun tam aksi bir etki meydana getirmiştir: Maddeyi
birbiriyle birleşecek ve galaksileri oluşturacak hale getirmiştir.”380 Gerçekten de Big
Bang ile oluşan madde "olağanüstü" bir biçimde şekil ve düzen almıştır. Böyle bir
düzenin oluşabilmesi ise bizi tek bir gerçeğe götürmektedir: Evrenin üstün kudret
sahibi Allah tarafından kusursuzca yaratıldığı gerçeğine... Big Bang kavramını

380
Fred Hoyle, The Intelligent Universe, London 1984, s. 184–185.
80

duymuş olan ancak konuyu fazla incelemeyen kimseler, evreni başlatan bu patlamanın
ardında olağanüstü bir hesabın olduğunu pek düşünmemektedirler. Çünkü "patlama"
kavramı, adı üstünde, insana düzen, hesap, plan gibi kavramları çağrıştırmamaktadır.
Oysa Big Bang'de akıllara durgunluk verecek kadar hassas bir düzenleme
bulunmaktadır. Bu düzenlemenin bir boyutu, patlamanın hızıdır. Big Bang'le birlikte var
olan madde, elbette etrafa korkunç bir hızla yayılmaya başlamıştır. Ama burada bir
noktaya dikkat etmek gerekir. Patlamanın bu ilk anında, bir de şiddetli bir çekim gücü
vardır. Bu evrenin tümünü bir noktada toplayabilecek kadar büyük bir çekimdir.
Dolayısıyla Big Bang'in ilk anında birbirine zıt olan iki güçten söz etmek gerekir:

— Patlamanın gücü,
— Çekim gücü (Bu patlamaya direnen, maddeyi yeniden bir araya toplamaya
çalışan güç).

Bu iki güç arasında bir denge oluştuğu için evren ortaya çıkmıştır. Eğer ilk anda çekim
gücü patlama gücüne baskın çıksaydı, o zaman evren genişleyemeden tekrar içine
çökecekti. Eğer bunun tersi gerçekleşse ve patlama gücü çok fazla olsaydı, bu kez de
madde birbiriyle bir daha asla birleşmeyecek şekilde savrulacaktı. Bilim adamları artık
bu dengenin ne kadar hassas olduğu sorusunu araştırmaya başlamışlardır.
Avustralya'daki Adelaide Üniversitesi'nden ünlü matematik-fizik profesörü Paul Davies,
bu soruyu cevaplamak için uzun hesaplar yapmış ve inanılmaz bir sonuca ulaşmıştır.
Davies'e göre, Big Bang'in ardından gerçekleşen genişleme hızı eğer milyar kere
milyarda bir oranda (10-18) bile farklı olsaydı, evren ortaya çıkamazdı. Davies bu sonucu
şöyle anlatmaktadır: “Hesaplamalar, evrenin genişleme hızının çok kritik bir noktada
seyrettiğini göstermektedir. Eğer evren biraz bile daha yavaş genişlese çekim gücü
nedeniyle içine çökecek, biraz daha hızlı genişlese kozmik materyal tamamen dağılıp
gidecekti. Bu iki felaket arasındaki dengenin ne kadar "iyi hesaplanmış" olduğu
sorusunun cevabı çok ilginçtir. Eğer patlama hızının belirli hale geldiği zamanda, bu hız
gerçek hızından sadece 10-18 kadar bile farklılaşsaydı, bu gerekli dengeyi yoketmeye
yetecekti. Dolayısıyla evrenin patlama hızı inanılmayacak kadar hassas bir kesinlikle
belirlenmiştir. Bu nedenle Big Bang herhangi bir patlama değil, her yönüyle çok iyi
hesaplanmış ve düzenlenmiş bir oluşumdur.”381 Evrenin başlangıcındaki bu muhteşem

381
Paul Davies, Superforce: The Search for a Grand Unified Theory of Nature, 1984, s. 184.
81

denge, ünlü Science dergisindeki bir makalede de şöyle ifade edilmektedir: “Eğer evren
maddemizin yoğunluğu, bir parça daha fazla olsaydı, o zaman Einstein'ın genel
görecelik kuramına göre evren, atomik parçacıkların birbirini çekme kuvvetleri
dolayısıyla bir türlü genişleyemeyecek ve tekrar küçülerek bir noktacığa dönüşecekti.
Eğer yoğunluk başlangıçta bir parça daha az olsaydı, o zaman evren son hızla
genişleyecek, fakat bu takdirde atomik parçacıklar birbirini çekip yakalayamayacak ve
yıldızlarla galaksiler hiçbir zaman oluşamayacaktı. Doğaldır ki bizde olmayacaktık!
Yapılan hesaplara göre, evrenimizin başlangıçtaki gerçek yoğunluğu ile ötesinde
oluşması imkânı bulunmayan kritik yoğunluğu arasındaki fark, yüzde birin bir
kuvadrilyonundan azdır. Bu, bir kalemi sivri ucu üzerinde bir milyar yıl sonra da
durabilecek biçimde yerleştirmeye benzer... Üstelik evren genişledikçe, bu denge daha
da hassaslaşmaktadır.”382 Evrenin kökenini rastlantılarla açıklamaya çalışan Stephen
Hawking, Zamanın Kısa Tarihi isimli eserinde evrenin genişleme hızındaki bu
olağanüstü dengeyi kabul ederek şöyle bir açıklama yapmaktadır: “Evrenin genişleme
hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eğer
yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna
gelmeden içine çökerdi.”383 1920'li yıllar, modern astronominin gelişimi açısından çok
önemli yıllardı. 1922'de Rus fizikçi Alexandre Friedmann, Einstein'in genel görecelik
kuramına göre evrenin durağan bir yapıya sahip olmadığını ve en ufak bir etkileşimin
evrenin genişlemesine veya büzüşmesine yol açacağını hesaplamıştır. Belçikalı
astronom Georges Lemaitre, bu çözümlere dayanarak evrenin bir başlangıcı olduğunu
ve bu başlangıçtan itibaren sürekli genişlediğini öngörmüştür. Ayrıca, bu başlangıç
anından arta kalan radyasyonun da saptanabileceğini belirtmiştir.

Bu bilim adamlarının teorik hesaplamaları ancak 1929 yılında California Mount Wilson
gözlemevinde, Amerikalı astronom Edwin Hubble’ın astronomi tarihinin en büyük
keşiflerinden birini yapması ile ispatlanmıştır. Hubble, kullandığı dev teleskopla
gökyüzünü incelerken, yıldızların uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru kayan bir
ışık yaydıklarını saptamıştır. Bu buluş, o zamana kadar kabul gören evren anlayışını
temelden sarsmıştır. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya
doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan
uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. (Gözlemciden uzaklaşmakta olan bir
382
Ross, age, s. 122–23.
383
Stephen Hawking, A Brief History Of Time, Bantam Press, London 1988, s. 121–125.
82

trenin düdük sesinin gittikçe incelmesi gibi) Hubble'ın gözlemi ise, bu kanuna göre,
gökcisimlerinin bizden uzaklaşmakta olduklarını göstermiştir. Hubble, böylece yıldızlar
ve galaksilerin sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaştığını bulmuştur;. Her
şeyin birbirinden uzaklaştığı bir evren karşısında varılabilecek tek sonuç ise, evrenin
"genişlemekte" olduğudur.384 “Gece de onlar için bir ayettir (delildir). Gündüzü ondan
çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır”385 ayet-i kerimesinde ayet
kelimesi delil manasında kullanılmıştır. Fahreddin Razi zamanının bilim ve teknoloji
bilgilerine göre bu ayeti “Allah “gökler ve yerler ilk önce karanlıktı” derken, onları
aydınlatan gündüzü ortaya koymak suretiyle birbirinden yarıp ayırmıştır.”386 şeklinde
açıklamıştır. Bu şekilde açıklanabileceği gibi son bilimsel bulgulara göre bu ayet
evrenin genişlemesine delil olarak da gösterilebilmektedir. Çünkü gökyüzünün karanlık
olmasının sebeplerinden birisi de evrenin genişlemesidir. Evren genişlediği için uzak
yıldızların ışığı bize önemli ölçüde kırmızıya kaymış yani enerjilerini önemli oranda
kaybetmiş olarak ulaşmaktadır. Evrenin yaşı sınırlı olduğu için de çok uzaktaki
yıldızların ışığı bize ulaşmamaktadır. Bu sebeple de gece karanlık olmakta,387 yani
evrenin genişlemesine “gece de bir ayet yani delil” olmaktadır.

Hata!

Şekil 2.2. Evrenin Genişlemesi

Sonuç olarak modern bilimin ulaştığı gerçek şudur: Madde ve zaman, her ikisinden de
bağımsız olan, sonsuz güç sahibi bir Yaratıcı tarafından var edilmiştir. İçinde
yaşadığımız evreni var eden, sonsuz güç, bilgi ve akıl sahibi olan Allah'tır. Böylece

384
Tuna, Ol Dedi Oldu, s.109–116.
385
Yasin 36/37.
386
Razi, age, cilt 16, s. 129.
387
Tuna, Ol Dedi Oldu, s.114.
83

dini kaynaklar tarafından savunulan bir iddia Big Bang modeli tarafından da ispat
edilmiştir. Aynı zamanda insanlığın evreni tanımasına de yardımcı olmuştur.

Dini kaynaklar tarafından savunulan bu gerçek, evrenin yoktan yaratıldığı gerçeğidir.


Bu, bilimin keşfinden binlerce yıl önce, Allah'ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği
mukaddes kitaplarda bildirilmiştir. Tevrat, İncil ve Kur’an gibi ilahi kitapların her
birinde, evrenin ve tüm maddenin Allah tarafından yoktan yaratıldığı haber verilmiştir.
Bu İlahi kaynakların içinde tahrifata uğramamış yegâne kitap olan Kur’an'da ise, hem
evrenin yoktan yaratılışı, hem de bu yaratılışın biçimi konusunda bilgiler verilmektedir.
14 asır önce vahyedilmiş olan bu bilgiler 20. yüzyıl biliminin bulgularına tamamen
paraleldir. Bu açıklama ve izahlardan da anlıyoruz ki, kâinat ezelî ve ebedî değildir.
Onun bir başlangıcı vardır ve mutlaka bir sonu da olacaktır. İslâm inancına göre, Allah
eşya ve kâinatı, kâinatta hiçbir varlık yok iken yaratmıştır. Kur’an bu gerçeği bize şöyle
anlatmaktadır: ‘Bir şeyi dilediği zaman, O’nun buyruğu sadece, o şeye ‘ol’ demektir,
hemen olur.’388

2.2. GEZEGENLERLE İLGİLİ AYETLER

Ayetleri gezegenler başlığı altında tasniflerken de yapmış olduğumuz açıklama gereği


“kevkeb” ve çoğulu olan “kevakib” kelimelerinin geçtiği ayetleri gezegenler kısmında
açıklıyoruz. Bu kelime meal ve tefsirlerde araştırıldığında yıldız manasında kullanıldığı
görülmektedir. Tantavi Cevheri özellikle takımyıldızlardan bahsederken kevkeb
kelimesini “‫( ةبكوك ةجاجدلا‬Tavuk Takımyıldızı)”‘de olduğu gibi kullanmıştır.389 Fakat
biz kevkeb kelimesinin gezegen manasında kullanılmasının daha doğru olacağı
kanaatindeyiz. Çünkü Arapça sözlüklerde kevkeb kelimesi incelediğinde yıldız
anlamının verildiği görülmektedir. Daha eski metinlere gidip İbranice sözlüklere
bakıldığında ise nerdeyse tüm gökcisimlerinden390 bahsedilirken kevkeb kelimesinin
kullanıldığı görülmektedir. Tevrat ile ilgili sözlüklerde de aynı şekilde kevkeb kelimesi
hem yıldız, hem gezegen, hem meteor, hem de kuyruklu yıldız anlamında

388
Yasin 36/82.
389
Cevheri, age, cilt 13, s.206.
390
Haim Shachter, The New Universal Hebrew-English Dictionary, İsrail 1960, s.321.
84

kullanılmaktadır.391 Türkçe'de 'gezegen' kelimesinin kullanımı yeni bir kullanımdır.


Yani gezegen kelimesi Türkçe’nin genç kelimelerinden birisidir. Anlam olarak
bakıldığında ise “gökyüzünde yıldızların alışılmış hareketlerinden farklı davranışları ile
dikkati çeken 'aykırı' yıldızlar” şeklinde kullanıldığı görülmektedir. Türkçe gezegen
sözcüğü de, bu yıldızların gökyüzünde diğer sabit yıldızların arasında 'gezinmelerinden'
esinlenilerek türetilmiştir. Güneş çevresinde dolanan, ondan aldıkları ışığı yansıtan gök
cisimlerinin ortak adına gezegen denilmektedir.392 Batı dillerinde gezegen kavramı Eski
Yunan'da 'başıboş dolaşan' anlamında kullanılan planitis (πλανήτης) sözcüğünden
türetilmiş sözcüklerle ifade edilmektedir. Yakın tarihe kadar Türkçe'de kullanılan
Arapça kökenli seyyare sözcüğü de benzer anlam taşımaktadır.

Niçin müfessirler ayetlerdeki kevkeb ve kevakip kelimelerini yıldız diye tefsir


ederlerken biz gezegen olduğunu iddia ediyoruz? Çünkü ayetlerde necm(yıldızların)in
söndürülmesinden bahsedilirken, kevakib(gezegenlerin) ise dağılıp saçılmasından393
bahsedilmektedir. Bu iki ayette iki ayrı kelimenin kullanılması aslında çok manidardır.
Gezegenler merkezi bir yıldıza tabi olup onun etrafında yani yörüngesinde
dolanmaktadırlar. Bu yıldızın hayatı son bulup ışıkları söndürülünce de tabii çekim
kuvveti de dolayısıyla ortadan kalkacak ve gezegenler de yörüngelerinden çıkarak
dağılıp saçılacaklar. Ayrıca gezegenler ışığın kaynağı değil güneşten aldıklarını
yansıtan gökcisimleridir. Yanmayan, ısı ve ışık üretmeyen bir cismin söndürülmesi de
mümkün olmayacaktır.

En’am suresinde İbrahim Peygamberin kıssasında gece kendisini örtünce bir kevkeb
gördüğü ve bir müddet sonra battığını görünce onun tanrı olmadığını anladığı
anlatılmaktadır.394 Güneş ve aydan sonra diğer bir gökcismi de güneş battıktan sonra
batıda doğan sabahleyin de güneş doğmadan önce doğudan batan Akşam Yıldızı veya
Çoban Yıldızı denilen Venüs Gezegenidir. Astronomi tarihine baktığımızda Sümerler
ve Babilliler zamanında 5 gezegenin varlığı bilinmekteydi. Gezegenler ile yıldızlar
arasındaki fark da bilinmekteydi. Halk Venüs gezegeninin ilk başlarda yıldız olduğuna
inanıyor ve konumu itibariyle de Akşam veya Sabah Yıldızı diyorlardı. Daha sonra

391
Marcus Jastrow, Dictionary of Talmud Babli, Yerushalmi Midrashic Literature and Targumim, cilt 1,
Newyork 1950, s. 619.
392
TDK, “Gezegen”, Türkçe Sözlük, s. 757.
393
İnfitâr 82/2.
394
En’am 6/76.
85

astronomik araştırmalar neticesinde onun Venüs Gezegeni olduğu belirlenmiştir. Ayette


de Hz. İbrahim’in batıp doğduğunu gördüğü ve müfessirlerin yıldız diye tefsirini yaptığı
gökcismi Venüs Gezegenidir. Allah’ü Teâlâ bu ayette de zaten necm değil kevkeb
kelimesini kullanmıştır.
“Biz en yakın göğü bir süsle yıldızlarla (kevakib) donattık”395 demektedir Allah.
Dünya’ya en yakın gök güneş sistemimizdir. Bize en yakın gök cisimleri de güneşin
etrafında dolanan gezegenlerdir. Sistemimizin bir tek yıldızı vardır o da güneştir. Eğer
ayette yıldızdan bahsediyor olsaydı, bize en yakın gökteki yıldız da güneş olduğu için
kevkeb derdi, çoğul olarak kevakib demezdi. Çoğul olan “kevakib” kelimesi
kullanıldığına göre, bu ayetlerde de gezegenlerden bahsedilmektedir.
Nur suresi 35. ayette Allah’ın nuru anlatılırken mahiyetini bilemediğimiz ve içinde bir
lamba barındıran bir kristalden bahsedilir ve onun inci gibi parıldayan bir kevkeb gibi
olduğu ifade edilir.396 İnci bir ışık kaynağı değildir. Lambadan ışığını alarak etrafa
yaymaktadır. Burada kevkeb olarak benzetilme sebebi de bu olabilir. Çünkü gezegenler
de ısı ve ışık kaynağı değildir. Güneşten aldıkları ışığı etraflarına yaymaktadırlar. Tabii
yine de bunu Allah bilir.
Yusuf Suresinde “…ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm… ”397 onbir
kevkeb yani 11 gezegen geçmektedir. Bazı kişiler güneş sisteminin de 11 gezegen
olması gerektiğini savunmuşlardır. Tabii bu olmayacak diye bir şey söz konusu değildir.
Fakat şu anda gezegen sayısı sekizdir.
Tarih boyunca bilim adamlarının çalışmaları sonucu gezegen sayısı hem artmış hem de
azalmıştır:
1543 - Altı gezegen (Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter ve Satürn)
1781 - Yedi gezegen (Uranüs eklenerek)
1807 - Onbir gezegen (Ceres, Pallas, Juno ve Vesta eklenerek)
1845 - Oniki gezegen (Astraea eklenerek)
1846 - Onüç gezegen (Neptün eklenerek)
1851 - Yirmiüç gezegen! (Hebe, Iris, Flora, Metis, Hygiea, Parthenope, Victoria,
Egeria, Irene ve Eunomia eklenerek)
1852 - Sekiz gezegen!(Ceres ve diğer göktaşları silinerek)

395
Sâffât 37/6.
396
Yeniçeri, age, s. 132.
397
Yusuf 12/4.
86

1930 - Dokuz gezegen (Plüton eklenerek)


2006 - Sekiz gezegen (Plüton çıkartılarak)

En son Uluslararası Astronomi Birligi’nin 26. Genel Kurulunda 14- 25 Agustos 2006
tarihlerinde Çek Cumhuriyeti’nin Baskenti Prag’da “gezegen” kavramı bilimsel olarak
yeniden tanımlanmıştır. Bu tanıma göre artık güneş sistemimizde 8 gezegen vardır:
Merkür, Venüs, Yer, Mars, Jüpiter, Saturn, Uranüs ve Neptün.

Uzaya bakıp da gözümüze nokta halinde küçücük gözüken bu gök cisimleri yüzyıllar
boyunca bilim adamlarını uğraştırmıştır. Fakat bilim daima gelişmekte olan bir dal
olduğu için hiçbir zaman hiçbir şey artık bu son hali dedirtmemiştir. Hep başka alanlara
doğru araştırmalar genişleyerek devam etmiştir ve edecektir. Bu gün için güneş
sistemindeki gezegen sayısını sekize indiren tanımın, teknolojik gelişmeler sonucunda
hangi hali alacağını kim bilebilir?
Güneş sistemi içinde yer alan gezegenlerin her birinde ayrı ayrı sırlar bulunmaktadır.
Astronomlar bu sırları çözmek için gecelerini gündüzlerine katarak yoğun çalışmalar
içine girmişlerdir. Bu sırların büyük çoğunluğu çözülmüş gibi görünmekle birlikte
aslında oldukça küçük miktarda bilgi elde edilmiştir. Her yeni bilgi bir başka sırra kapı
açmaktadır. Bütün bunları büyük bir nizam içinde yaratan Allah’ın kudreti karşısında
ise inanan insan için sadece imanının bir kat daha artması söz konusudur.
Hâlbuki gezegenler ile yıldızlar arasında belirli farklar vardır. Bunlardan bir kısmı gözle
bile fark edilebilmektedir.
- Gezegenler gökküresinin belirli bir bölgesinde (Ekliptik dairesi civarında)
bulunurlar.
- Gezegenler yıldızlar arasında yer değiştirirken yıldızların birbirine göre olan
konumları uzun yıllar değişmez, sabit kalır.
- Gezegenler küçük bir dürbünle bile kurs şeklinde görünürlerken yıldızlar büyük
dürbünlerle bile nokta şeklinde görünürler. Bu da gezegenlerin bize daha yakın
yıldızların ise uzakta olmasından kaynaklanmaktadır.
- Gezegenler Güneş’ten aldığı ışığı yansıtırlar. Bu sebeple ay gibi evre gösterirler.
Hâlbuki yıldızlardan gelen ışığın kaynağı iç kısımlarındaki nükleer enerji
reaksiyonlarıdır.
87

- Gezegenlerin ışığı titremez, yıldızların ışığı titrer. Bu da çıplak gözle akşamları


gökyüzüne bakıldığında yıldız ile gezegenin birbirinden ayırt edilmesine yardımcı
olmaktadır.398
“İçinde yörüngeleri olan göğe and olsun ki,”399 ayet-i kerimesinde Allahu Teala’nın
buyurduğu gibi gezegenler güneş çevresinde her biri belirli yörüngede akıp gitmektedir.
Her birinin güneşe olan uzaklıklarına göre hem güneş etrafında hem de kendi
etraflarında dönme süreleri farklı farklıdır. Peki, gezegenlerin bir düzen halinde bu
dönüşlerinden bir milim dahi kaymamalarının sebebi nedir? Kur’an-ı Kerim’de Allah'ın
her şeyi bir ölçü ile yarattığı geçmektedir.400 Bilim ancak 1700'lü yıllarda çekim
gücünün önemini fark etmiştir. Allah’ın Evren'i yaratırken kullandığı çekim yasasına,
Kur’an-ı Kerim 600'lü yıllarda işaret etmiştir. Gerek atomun çekirdeği, gerek
gezegenlerin ortasındaki Güneş; sinmiş, büzülmüş bir halde bulunmakta, atomdaki
çekirdek, elektronları; Güneş sistemindeki Güneş ise gezegenleri kendi içine çekerek
onları da sindirmeye, büzdürmeye çalışmaktadır. Bu güce ise çekim denilmektedir.
Merkezdeki sinmiş çekirdekler, etraflarındaki elektronları, Güneş'ler ise gezegenleri
kendileriyle birleştirmek, bütünleştirmek isteyerek, onları da büzmeye, kendileri gibi
sindirmeye yönelik kuvvet uygularlar. Böylelikle Tekvir suresi401 15. ayette geçen
"Hunnes" kelimesinin çekim gücünü ifade ettiği hiçbir zorlama yapılmadan
anlaşılmaktadır. "Hunnes" [merkeze doğru çekilme, büzülme, sinme] manasındadır.

Atomun çekirdeğinin çekimine rağmen elektronlar çekirdeğe yapışmaz. Güneş'in


çekimine rağmen de gezegenler Güneş'e yapışmaz. Elektronları çekirdeğe yapışmaktan,
gezegenleri Güneş'e yapışmaktan kurtaran elektronların ve gezegenlerin hareketidir.
Tekvir suresi 16. ayette geçen "cariye" kelimesi "akışı, hareketi" ifade eder ki
çekimden kurtulmayı sağlayan unsuru ifade etmesi bakımından bu önemlidir.
Galaksilerden atomlara kadar tüm yapılar çekim kuvvetine karşı hareketin merkezkaç
kuvveti oluşturmasıyla var olabilmektedir.

"Hunnes"e yani büzüşmeye, çekime yönelik kuvvete karşılık elektronlar çekirdeğe,


gezegenler ise Güneş'e yapışsalardı Evren'de ne bir gezegen, ne bir Güneş sistemi, ne
yörüngeler, ne canlılık, ne de bu ihtişam var olurdu. "Cariye"ye göre yani "harekete,

398
Salih Karaali, Genel Astronomi, İÜ. Yayınlarından, İstanbul 1985, s. 83.
399
Zâriyât 51/7.
400
Kamer 54/49.
401
Tekvir 81/15.
88

akışa" göre elektronlar, gezegenler Evren'e rastgele dağılsalar, çekimden (Hunnes'ten)


tamamen kurtulsalardı, yine ne galaksiler, ne hayvanlar, ne bitkiler, ne renkler, ne de
biz var olurduk. Bu iki ayrı oluşum sayesinde elektronlar kendi yuvalarında,
yörüngelerinde, gezegenler kendi yuvalarında, yörüngelerinde hareket etmektedirler.
Bu yuvada olmayı da 16. ayetteki "Kunnes" kelimesi mucizevî bir şekilde ifade
etmektedir. Kuran yerçekimindeki merkeze çekişi "Hunnes" kelimesiyle, bu çekimden
kurtulmayı sağlayan hareket unsurunu "cereyan" kelimesiyle ve her iki unsur sayesinde
oluşan yörüngede olmayı "Kunnes" kelimesiyle anlatmaktadır.402

2.3. YILDIZLARLA İLGİLİ AYETLER

Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde yıldız “Güneş, ay ve gezegenler dışında gökyüzünde


görülen ışıklı gök cisimlerinden her biri”403 şeklinde tanımlanmaktadır. Aslında bu
tanımlamada bir hata bulunmaktadır. Çünkü güneş de bir yıldızdır. Dünyadan
bakıldığında Samanyolu Galaksisi, her tarafında eşit parlaklıkta olan ve gökyüzünü
baştanbaşa geçen bir yıldızlar bandı olarak görünmektedir. Kur’ânı Kerim’de zaman
zaman yıldızlara ve gökyüzüne yemin edilmektedir. Üzerine yemin edilen yıldızla, ister
cins isim olarak tüm yıldızlar kastedilmiş olsun, isterse yıldızları temsilen özel bazı
yıldızlar kastedilmiş olsun, Kur’ân’da yıldıza,404 yıldızların yerlerine405 ve burçlarla
dolu gökyüzüne406 yemin edilmesi, çok dikkat çekicidir. Çünkü Kur’ân’da ancak çok
önemli şeylere yemin edilir. Bu yemin, yıldızların Allah’ın yarattığı birer varlık olarak
ne derece önemli olduklarını gösterir.
Yıldızlarla ilgili ayetler kısmında da görüldüğü üzere Kur’ânı Kerim’de yıldızlara
ilişkin atıflarda en dikkat çekici olan, yıldızlara asla metafizik anlamda bir güç izafe
edilmemiş olması, tam tersine güneş, ay ve yıldızlar da dâhil yerde ve gökte ne varsa
her şeyin Cenâb-ı Hakk’ın mutlak gücünün kontrolünde olup asla bunun dışına
çıkmadığının vurgulanmasıdır. Kur’ân’ın bu husustaki tavrı son derece açık ve nettir.
Kur’an-ı Kerim’de "yıldızlar", “necm”, “nücum” ve “kandil” kelimeleriyle,
takımyıldızlar ise “burc” ve “buruc” kelimeleri ile ifade edilmektedir. “Tarık” ve “Şi’ra”
402
Haluk Nurbaki, Kur’an Mucizeleri, Damla Yayınevi, İstanbul 1988, s. 31–35.
403
TDK, “Yıldız”, Türkçe Sözlük, s. 2180.
404
“Battığı(indiği) zaman yıldıza andolsun ki…”, Necm 53/1.
405
“Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz- gerçekten bu, büyük bir yemindir.”, Vâkı’a
56/75,76.
406
Bürûc 85/1.
89

ise özel yıldız isimleri olarak geçmektedir. Ayetlerdeki kullanımlarda yıldızlar iki temel
özelliğe sahip bulunmaktadır. Bunlardan birincisi bir ışık kaynağı olmaları, 407 ikincisi
ise yön tayininde ve yol bulmada408 faydalı olmalarıdır. Ama en önemli özelliği ise
Allahü Teâlâ’nın kudretinin belirtilmesidir.409

2.3.1. Işık Kaynağı Olarak Yıldızlar

Özellikle kıyamet tasvirlerinin yapıldığı surelerde, yıldızların ışıklarının söndürüleceği,


karartılacağı vurgulanmaktadır. Benzer şekilde, kendisi de bir yıldız olan güneşten
bahsedilirken “kandil”410 kelimesi kullanılmaktadır. Gökyüzünü süsleyen yıldızlardan
da bahsedilirken de “kandil” 411 kelimesi kullanılmaktadır.

Yıldızlar bünyelerinde hidrojen bombaları patlatarak yaşamaktadır. Bu patlamalarda bir


kısım maddeler enerjiye dönüşmekte ve çok büyük bir sıcaklık açığa çıkmaktadır. İki
bin ton kömür yakılarak elde edilebilecek enerjinin tamamı sadece bir gram madde
enerjiye dönüştürülerek elde edilebilir. Örneğin orta boy bir yıldız olan Güneş her
saniye 4 milyon ton maddeyi enerjiye dönüştürmektedir. Yani bir saniye gibi küçük bir
zaman diliminde 8 milyon kere trilyon ton kömüre eşdeğer sıcaklık ortaya çıkar.
Dolayısıyla ışık da ortaya çıkmaktadır.

Bir yıldız bütün maddesinin bir kısmını yakıt olarak kullanır ve bu yakıt bitince
yıldızlar da ölür. Allah’ın canlılar için takdir ettiği ölüm, yıldızlar için de geçerli
olmaktadır. Her yıldızın mutlaka bir sonu vardır. Evrenin bir yanında yıldızlar
doğarken, başka taraflarında da ölmektedirler.

Fizik bilimine biraz yakınlığı olan herkes Evrendeki en ilginç olaylardan birinin
karadelikler olduğunu bilmektedir. Güneşin 3 katından daha büyük yıldızlar
ömürlerini bir karadelik (black holes) olarak tamamlamaktadır. Enerjilerini
tükettiklerinde şiddetli bir şekilde büzüşürek çok küçük bir hacme bürünen dev yıldız
müthiş bir yoğunluk ve çekim gücüne ulaşmaktadır. Bu çekim gücü o kadar şiddetlidir
ki, saniyede 300 bin km. hızla hareket eden ışık bile bu çekim gücünden

407
Hicr 15/15; Mülk 67/5; Mürselat 77/8; Tekvir 81/2; Tarık 86/3.
408
En’am 6/97; Nahl 16/16.
409
A’raf 7/54; Nahl 16/12; Hac 22/18; Furkan 25/61.
410
Nuh 71/16; Nebe 78/13.
411
Mülk 67/5.
90

kurtulamayarak karadelik tarafından yutulmaktadır. Birçok yıldız ve gezegen de bu


şiddetli çekim alanına düşmektedir. Yani karadelikler kendi dışındaki yıldızların da
“Düşme Alanı” yani sonu olmaktadır.

Teleskopla görülemeyen karadeliklerin varlığı, çevredeki yıldızların maddesini anafor


gibi kendi içlerine çekip X ışınları yaymalarından, civarlarındaki her ışını ve yıldızı
yutmalarından anlaşılmaktadır.

Yıldızların kendi içlerine çökmesi ile oluşan ve daha sonra diğer yıldızları da çekimleri
ile içlerine düşüren müthiş çekim gücüne sahip karadelikler, Kur’an’da da yer almıştır.
"Hayır, yıldızların düştükleri yere (mevkilerine) yemin ederim. Şüphesiz bu, eğer
bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir."412 75. ayette yıldızların düştükleri yerler diye
tercüme edilen “düştükleri yer” deyimi, Arapça’da “mevki” kelimesi ile ifade
edilmektedir. Aynı kelime 18. Kehf suresi 53. ayette de geçer ve orada da suçluların
cehenneme düşmesindeki “düşmeyi” ifade eder.

Burada şu hususa değinmekte yarar bulunmaktadır: Ölen bir yıldız ağırlığı değişmeden
milyonlarca kez küçülmektedir. Yani yoğunlukları bizim kavramakta zorlanacağımız
boyutlara varmaktadır. Yani bizim ölçülerimizle bir gram hacim bir tona
eşitlenmektedir.

2.3.2. Yön Tayini ve Yol Bulmada Yıldızlar

Yıldızlarla ilgili ayetlerde yön tayininden bahsedilirken, insanların gökyüzündeki


yıldızlardan faydalanarak doğru istikametleri saptayabilecekleri anlatılmaktadır. Bu
ayetlerin de hepsinde “necm” kelimesi kullanılmıştır. Ortaçağ’da coğrafi keşiflerin
başlamasında çok önemli rolü olan pusulanın icadından önce, gece yolculuklarında yön
tayini sadece yıldızlara göre tespit edilmekteydi. Bunun sebebi ise yıldızların gökküresi
üzerinde nerdeyse hareket etmiyor gibi gözükmeleridir. Aslında hareketsiz değillerdir.
Yıldızların ‘Öz hareketleri” adı verilen bir hareketleri bulunmaktadır.413 Bu da yılda
yaklaşık 1 yay saniyesi tutacak kadar çok küçük bir değerdir. Birkaç yıl için bu değer
çok küçüktür ve hareket etmiyor gibi gözükmelerinin sebebi de budur. Bu sebeple de

412
Vakıa 56/75–76.
413
Sacit Özdemir; Birol Gürol; Osman Demircan, Astronomi ve Astrofizik, Asil Yayın Dağıtım, Ankara
2005, s. 294.
91

yön bulmada yıldızların gökyüzünde bulundukları yerler büyük önem taşımaktadır.


Kur’an'da da bu duruma şöyle dikkat çekilir:
"O, yıldızları kara ve denizin karanlıklarında yol bulasınız diye sizin için var
edendir..”414, “… Onlar yıldızla da yollarını bulurlar.”415
Yön göstermedeki yardımları sayesinde akşam kıbleyi bulmamızı da
kolaylaştırmaktadırlar. Kutup Yıldızı coğrafi kuzeyi göstermektedir. Yüzümüzü Kutup
Yıldızına dönüp Kıble Açısı kadar sağa dönüldüğünde ise Kıble bulunmuş olur.416

2.3.3. Burçlar

Yıldızların konumlarından bahseden başka ayetlerde yıldızların oluşturdukları


burçlardan (takımyıldızlar) bahsedilmektedir. Burç kelimesi, Kur’an’da dört ayrı yerde
ve hepsinde de “buruc” şeklinde çoğul olarak kullanılmıştır.417
"Andolsun, gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik."418 Bu ayetin
tefsirinde Elmalılı “Gökte özel bir şekilde toplanmış bir takımyıldızların toptan
görünüşlerine de burc denilmiştir ki, bu takımyıldızların meşhurları on ikidir.
Bulundukları yerlere "mıntakatü'l-bürûc" (burclar mıntıkası) denilir ki güneşin bir
yerden diğer bir yere geçme noktalarını sınırlayan Yengeç Burcu yörüngesi ile Oğlak
burcunun yörüngesi arasındaki kuşaktır. Astronomi bilginlerinin teriminde burçlar
denildiği zaman Güneş ve gezegenlerin yörüngeleri sayılan bu on iki burç anlaşılır.
Birçok tefsirciler de bu on ikiyi söylemişlerdir. Fakat gökteki burçlar, yalnız bu on iki
burçtan ibaret değil, sayıları pek çoktur. Çoğu bu on iki burcun içinde ise de Büyükayı
kümesi, Küçükayı kümesi gibi kutuplar bölgesinde olanlar da vardır. Ve bu ayette,
belirsiz çoğul kipi ile genel olarak buyurulmuş olduğundan dolayı, bunu on iki ile
sınırlamak görünüşe aykırıdır. Öyle ise ayetteki güzel zevki tatmak için burc
kelimesinin içerdiği manalara dikkat etmelidir. Burc denildiği zaman ilk önce yüksek
bir köşk manası vardır. İkinci olarak bu köşkün maddesinde yıldızlar vardır Üçüncü
olarak yıldız manasında ışık anlamı vardır. Bu şekilde buyuruluyor ki: "Baksanıza, biz
gökte birçok burclar, yıldızlardan yapılmış, ışıklarla donanmış türlü türlü şekillerde
yüksek yüksek köşkler yaptık. Yani tabiata kalsaydı bunlar olamazdı. Gök meydana
gelmez, meydana gelseydi bile basit bir uzaklık olmaktan öteye geçemezdi. Yıldızlar ve
414
En’am 6/97.
415
Nahl 16/16.
416
Bunun için bulunulan yerin kıble açısının bilinmesi gerekmektedir.
417
Yeniçeri, age, s.120.
418
Hicr 15/16.
92

özellikle bunların değişik şekillerde teşekkülleri olamaz, yıldız tabiatı ile miktarları,
uzaklıkları farklı olamazdı, değişik manzaralara ayrılamaz, hepsi aynı şekilde, aynı
vaziyette eşit mesafelerde, bir boyda, bir tarzda olur, gök manzaralarında bu güzel
burçlar bulunmazdı. Sanat ve kuvvetimizle biz bunları yaptık."419 şeklinde
açıklamaktadır.
Yeryüzünden bakıldığında çok az hareket eder görünmeleri nedeniyle yıldızlar
gökküresi üzerinde birbirlerine göre konumlarını çok uzun süreler boyunca koruyup
ilginç şekiller oluşturmaktadırlar. Dünyadan gökyüzüne bakıldığında grup halinde
görülen yıldızlar topluluğuna “takımyıldız” denir.
Yıldızlar eski çağlardan bugüne yeryüzünden görünüşleri itibariyle takımlar halinde
gruplandırılıp her bir gruba biçimine göre bir ad verilmiştir. Takımyıldızlar bazı
meteorolojik olguları ifade edecek dinsel ve mitolojik inançları simgeleyecek şekilde
adlandırılmışlardır. Fakat en son haliyle takımyıldızların sınırları Uluslar arası
Astronomi Birliği tarafından 1925’te belirlenmiş ve 88 takımyıldıza ayrılmıştır.420
Dünya’nın Güneş etrafındaki bir yıllık dolanım hareketi; Güneşin gökküresi üzerindeki
bir yıllık hareketi gibi gözlenmektedir. Bu gözlenmedeki algılamaya göre güneş’in bir
yılda tamamladığı, merkezinde Dünya bulunan bu yörünge bir daire yörünge olup
yörüngenin içinde bulunduğu düzlem, Tutulma Düzlemi anlamına gelen ekliptik
düzlem adını almaktadır. Güneşin yıl boyunca taradığı bu bölgeye burçlar (zodyak)
kuşağı, bu kuşaktaki takımyıldızlara da burç (zodyak) takımyıldızları denir. Bu
burçlar aslında 13 tanedir. Fakat 13. burç olan Yılancı takımyıldızının Akrep
takımyıldızına dâhil edilmesiyle burç sayısı 12’ye indirilmiştir.

419
Elmalılı, age, cilt5, s. 198.
420
Kızılırmak, Gökbilim Terimleri Sözlüğü, s. 437.
93

Şekil 1.3. Takımyıldızlar

Burçlarla ilgili olarak tarih boyunca yani İslam öncesi ve sonrası çağlarda astrolojik
yorumlar yapılmış ve yapılmaktadır. Tarihçe bölümünde astroloji konusu anlatılırken bu
konulara yeterince yer verildiğinden burada bu konu anlatılmayacaktır.
Yıldızlar incelendiğinde her bir yıldızın kendi kendine ışınım yayan bir gaz küresi
olduğu görülmektedir. Çekimsel etki nedeniyle bu küre bir arada bulunmaktadır.421
Teknoloji ilerleyip de yıldızların uzaklıkları ölçülmeye başlayana kadar insanlar,
yıldızların birbirlerine komşu olduklarını düşünmekteydiler. Hâlbuki zamanımızda,
birbirine komşu olduğu sanılan yıldızlar arasında ancak ışık yılı422 ölçeğinde ifade
edilebilen inanılmaz mesafeler bulunduğu artık tespit edilmiş bulunmaktadır. İki gök
cismi arasındaki uzaklık arttıkça kütlelerine bağlı olarak da çekim kuvveti azalmaktadır.
Kütleler ne kadar büyük olursa olsun yıldızlar dünyadan çok uzaklarda bulundukları
için çekim kuvvetleri uzaklık sebebiyle sıfır olmaktadır. En yakın yıldız olan Proxima
Centauri yıldızı dünyadan 4 ışık yılı uzakta yer almaktadır. Yukarıda takımyıldızların
tanımını yapılırken de belirtildiği gibi takımyıldızlar, değişik uzaklıklarda yer alan
yıldızların yeryüzünden bakıldığı zaman gök küre üzerinde oluşturdukları itibari
görünümlere göre gruplandırılarak adlandırılmışlardır. Hâlbuki başka bir cepheden
bakıldığında çoğu zaman bir takımyıldızında yer alan bazı yıldızların birbiriyle hiçbir

421
Özdemir; Gürol; Demircan, age, s. 155-179.
422
1 ışık yılı = 9.3x1012 km yani 9.300.000.000.000 km‘dir.
94

ilgisi bulunmamaktadır. Hatta bazı takımyıldızlarının dünyaya uzaklıklarının yanı sıra


birbirlerine bile binlerce ışık yılı uzakta bulunan üyeleri bulunmaktadır. Örneğin Akrep
takımyıldızının üyesi olan ve birbirine çok yakın görünen Antares (Alpha Scorpii) ve
Sigma Scorpii yıldızları arasında en az 1277 ışık yılı mesafe bulunmaktadır. Bunlardan
dünyaya en yakın olanı Antares, yalnızca 276 ışık yılı uzaklıkta bulunmaktadır!
Görüldüğü gibi bu iki yıldızın birbirlerine olan uzaklıkları dünyaya olan uzaklıklarından
4 kat fazladır. Bu iki yıldızın aynı takımyıldızına dâhil edilmesinin sebebi, yeryüzünden
bakıldığında birbirlerine yakın görünmeleridir. Dünyadan bakıldığında birbirlerine
yakın olarak görünmeleri ve insanlar tarafından akrebe benzetilmeleri aynı
takımyıldızına dâhil edilmelerine yetmiştir.423 Işık hızının saniyede 300.000 km. olması
dikkate alındığında, milyarlarca ışık yılı uzaklıkta bulunan yıldızların ışıkları dünyaya
geldiğinde belki onlar ömürlerini tamamlamış olacaklar ve dünyadan görüldüklerinde
ise onlar çoktan ölmüş olacaklardır.
Her şeyi bir ölçü ve dengede yaratan424 yüce Allah yıldızları insanların emrine verirken
hem onların psikolojilerini düşünmüş hem de ihtiyaçlarını gidermeyi düşünmüştür. Hiç
şüphesiz doğal güzellikler, bir dağ, bir ova, bir yeşillik, kuşların ötüşü vs. insan
psikolojisini nasıl etkilerse Cenabı Hakkın gökyüzünü doyumsuz güzellikler içerecek
şekilde kendileriyle süslediği yıldızlar da elbette insan psikolojisi üzerinde etkili
olacaktır. Bu kadar harika bir nizam ve manzara sergileyen gökyüzünün insan
psikolojisi üzerinde etkisinin olmaması düşünülebilir mi? Nitekim “Andolsun, biz gökte
burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik.”425 ayetinde buna işaret bulunmaktadır.

2.3.4. Şi’ra Yıldızı

Çok eski devirlerde, tamamı olmasa bile en azından bir kısmının yıldızlara taptığı
bilinen en meşhur topluluklardan biri Sabiîlerdir. Sabiî olarak nitelenenlerin tamamının
yıldızlara tapmadığı, yıldızlara tapanların bu adı taşıyanlardan bir gurup olduğu
şeklindeki tartışmaları Dinler Tarihçilerine bırakarak şöyle diyebiliriz ki Tarihte
yıldızlara tapanlar vardır ve bunların yaşadıkları coğrafya da Mezopotamya, Mısır ve
Hint yarım adasıdır.

423
Mehmet Akyürek, “Ayda Yanan Mum”, Zafer Dergisi, Nisan 2001, sayı: 292, s. 41.
424
Kamer 54/49 Ayrıca bkz. En’am 6/14, 101.
425
Hicr 15/16.
95

Kur’ân-ı Kerim’de “Ve şüphesiz Şi'râ'nın Rabbi O'dur.”426 mealindeki ayeti kerimenin
varlığının sebebi ise yine bu yıldıza tapanlarla ilgilidir. Şi'râ bir yıldız adıdır.
Yeryüzünden bakıldığında en parlak görülen yıldızlardan biri olması ve geçmişte bazı
kabilelerin bu yıldıza tapınması sebebiyle427, Cenabı Hakk’ın onun Rabbi oluşu dile
getirilmiştir ki ayette onun Rabbi olan haydi haydi diğerlerinin de Rabbi’dir anlamına
muhtemelen yıldızlara ilahi bir güç izafesini kökten silmek isteyen bir anlatım
bulunmaktadır. Şi’ra yıldızı bugün Orion takımyıldızının en parlak yıldızı olan Sirius
yıldızıdır. Razi ise tefsirinde “Şi’ra aydınlatan yıldız demektir. Yıldızların içinde biri
Yemani diğeri de Şami olmak üzere iki parlak yıldız bulunur. Görünen o’dur ki bununla
Yemani yıldızı kastedilmişti. Çünkü ona tapıyorlardı”428 demektedir.
Araplar'da Şi'râ yıldızına hürmet eden ve dünyada onun tesirine inananlar bulunduğu ve
onun doğuşu esnasında gayba dair sözler söyledikleri, işte bu nedenle burada özellikle
Şi'râ'ya izafetle "Rabbü'ş-Şi'râ" buyurularak Şi'râ'nın Rab (terbiye eden) değil merbûb
(terbiye edilen) olduğu gösterilmiştir. Böylece onların inançları reddedilmiş ve
kendilerine, Şi'râ'ya değil, Şi'râ'nın Rabbine ibadet edilmesi gereği anlatılmıştır.429
Burada Cenabı Hakk’ın ‘Rab’ sıfatının kullanılması daha bir anlamlıdır. Çünkü Allah’ın
sıfatı olarak “Rab”, bütün varlıkları yaratan, yetiştiren, terbiye eden, ihtiyaçlarını
gideren, rızıklandıran, görüp gözeten, yöneten; insanlara, yerlere, göklere, yıldızlara,
hayvanlara, bitkilere, ağaçlara, çiçeklere, toprağa, suya, havaya... her şeye nizamını,
güzelliğini, yeteneklerini veren, varlıklarını devam ettirmelerini sağlayan, her şeyin
maliki ve sahibi olan demektir.

2.3.5. Tarık Yıldızı

Tarık, aslında "tark" kökünden ism-i faildir. Tark, bir ses işitilecek şekilde şiddetle
“vurmak, çarpmak” anlamlarına gelir. Yol manasına gelen "tarik" da bundan
türetilmiştir. Zira yolcular ayaklarını vurup yol aldığı için bu kökten türemiştir.430 Tarık
kelimesi meallerde özel isim gibi alınıp o şekilde bırakılmıştır. Elmalılı Hamdi Yazır’ın
belirttiği manada Tarık kelimesi “vuruş” anlamında alınırsa uzaydaki pulsarlardan

426
Necm 53/49.
427
Elmalılı, age, cilt7, s.324–325.
428
Razi, age, cilt 20, s. 575.
429
Elmalılı, age, cilt7, s.324–325.
430
Elmalılı, age, cilt9, s.105–106.
96

bahsedildiği düşünebilir. Çünkü nötron yıldızlarının çok büyük bir hızda dönmeleri
sonucu radyo sinyalinden kalbin vuruşları gibi düzenli vuruşlar saptanmıştır. Bu yüzden
nötron yıldızlarına “vuruş, titreşim” anlamında olan “Pulsation (pulsar)” ismi
konulmuştur. Yani Pulsar ile Tarık ismi aynı manaya gelmektedir.

"Sakıb" ise delip geçen anlamına gelmektedir. “en-Necmü’s-Sakıb”431 karanlığı delip


geçen yıldız, yani boşluğu zorlayan ışık demeti anlamındadır. Pulsarın içinden alınacak
bir kaşık maddenin ağırlığı bir milyar ton gelecektir. Pulsardan alınan bu çok ufak
madde yeryüzüne bırakılsa dünyanın öbür ucuna kadar bir delik açıp çıkacak güçtedir.
Güneşin birkaç misli büyük olan yıldızlar sıkışarak pulsarı oluşturmaktadırlar. Oysa bir
pulsarın çapı 15–20 km’dir. Dünya aynı şekilde sıkıştırılsa 100 m çapında bir küre
olurdu. Dünya 24 saatte kendi etrafındaki dönüşünü tamamlarken, pulsar bir saniyede
defalarca kendi etrafında dönmektedir. Pulsar güçlü radyasyon ve radyo dalgaları
yaymaktadır. Bu sebeple Tarık Suresi’ndeki ilgili ayete “karanlığı delmek, yanıp
tutuşmak, nüfuz etmek” anlamları verilmektedir.

2.4. GÜNEŞ

Işık ve ısı veren büyük gök cismi432 olarak tanımlanan güneş de aslında bir yıldızdır.
Allah, canlıların pek çok menfaatinin güneşe bağlı olmasından dolayı güneşe ve güneşin
aydınlığına yemin etmiştir.433 Çünkü âlemdekiler geceleyin adeta ölü gibidirler.434 Fakat
gündüz güneş ortaya çıktıktan sonra yeryüzünde her şey rengârenk ve canlıdır. Kur’an-ı
Kerim’de “şems”, “aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil” ve “ziya(ışık)” kelimeleri ile
verilmektedir. Güneş kendi içindeki yanmalarla şiddetli bir hararet ve ışık veren bir
yıldızdır. Güneşin bu özelliği ayetlerde kullanılan kelimelerle de açık bir şekilde
gösterilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de 17 ayette güneş ve ay birlikte geçmiş ve bunların
ışıkları ile ilgili farklı kelimeler kullanılmıştır. Müfessirler de bu ayetlere açıklama
getirirken ikisini birden açıklamışlardır. Fakat bu çalışmada ayrı ayrı başlıklar altında
açıklanacaktır. Bazı yerlerde ayırma imkânı bulunmadığında da beraber açıklanacaktır.

431
Tarık 86/3.
432
TDK, “Güneş”, Türkçe Sözlük, s. 812.
433
Şems 91/1.
434
Razi, age, cilt 23, s 165.
97

2.4.1. Güneşteki Nükleer Enerji

“O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık (kaynağı) kılan…”435
ayetinin tefsirinde Elmalılı Hamdi Yazır “Bu ifadelerden ziya ile nurun farklı şeyler
olduğu anlaşılıyor. Bunların ikisi de aslında karanlığın karşıtı olan aydınlık olayını ifade
ettikleri, bunun da çeşitli şiddet derecelerine göre birtakım mertebeleri bulunduğu
bilinen bir şeydir. Bunların hepsine nur adı verilebilir. Fakat nur ziyadan daha geniş
kapsamlı, ziya da nurdan daha belirgin ve kuvvetlidir. Ziyada aşırı bir parlaklık, belli bir
parıldama, kuvvetli bir yayılma ve şiddet vardır. Göz kamaştıran ve icabında acı veren
birtakım özellik bulunmaktadır. Nurda da mutlak olarak karanlığa karşılık olan bir
revnak, yumuşak bir yayılma, sükûn ve huzuru andıran bir safa ve letafet söz
konusudur. Bir tarife göre de nur, ziyanın ışığı ve şuasıdır, karanlığı gideren şu'lesidir.
Bu o demek olur ki, karanlığın en yakın karşıtı nurdur. Ziyada nurdan başka birtakım
özellikler daha vardır. Mesela, ziyada ısı ve yakıcılık bulunabilir. Nitekim ziya ısı veren
ve vermeyen özelliklere ayrıştırılabilir. Fakat nur, sırf zulmet karşıtı olan ve ziyadan
birtakım tahliller yoluyla alınabilen bir manadır. Ayrıca denilmiştir ki, ziya bizzat olana,
nur araz yoluyla olana söylenilir. Şu halde burada ay nurunun güneş dolayısıyla
meydana geldiğine işaret vardır. İsra Suresi’nde de gelecek olan "Gecenin ayetini sildik,
yerine gündüzün ayetini aydınlatıcı yaptık.”436 ilâhî beyanı ile bu konu daha çok açıklık
kazanmış olur. Bu suretle aya bir nur verilmiş olması ayın mahvı meselesini de hatıra
getireceğinden, burada güneşe tapanlara karşı güneşin de, ayın da sonradan yaratılmış
birer mahlûk olduğu ve onlar üzerindeki kudret ve hâkimiyetin de Allah'a ait
bulunduğu, böylece ulûhiyet ve rububiyet hakkının yalnızca O'na mahsus olduğu iyice
anlatıldıktan başka, güneşin ziya yapılması bir neş'et-i ûla, yani ilk baştan yaratma işini,
ayın da nur yapılması neş'et-i uhra, yani yeni baştan yaratma işini ve bir iade işlemini
göstermiş oluyor ki, sözün akışı gereği olarak, bu ilk yaratma ve yeni baştan yaratma
kudreti aslında güneşin ve ayın sürekli hareketlerinde her an gözlenip duran bir olaydır.
Lâkin ayın hallerinden ikinci yaratılış demek olan neş'et-i uhraya delalet, daha açık ve
daha ayrıntılı olarak gözlenip okunmaktadır. Gerçekten Allah Teâlâ, gündüz ayeti olan
güneşi ilk yaratılışında bizatihi ziya (ışık) kaynağı olarak yaratmış ve henüz onu mahv
ve tekvir etmediğinden, o ziya kaynağı istikrarını bulmak üzere şimdi olduğu gibi dönüp
durmaya devam etmektedir. Gece ayeti olan ayı ise ilk yaratılışından çıkarıp söndürmüş,

435
Yunus 10/5.
436
İsra, 17/12
98

yani ilk şeklini mahvetmiş, değiştirmiş ve ona ikinci bir yaratılış aşaması vererek
ziyadan yansıyan bir nur ihsan etmiştir.”437 şeklinde uzun bir açıklama getirmiştir. Bu
ayetin tefsirinde daha çok güneşle ayı kıyaslamıştır. Üstelik bu yorum ile de güneş
hakkında yerli yerinde bir açıklama getirmiştir. Güneş dev bir nükleer reaktör olarak
dünyanın hem ışık, hem de ısı kaynağıdır.

Şekil 2.4. Güneşteki Patlamalar

Uzayın soğuğunda dünyayı ısıtan güneşten gelen ışın miktarı güneşin ışınlarının
milyarda ikilik dilimidir. Bu da Kur’an’da “ziya” sıfatının güneş için kullanılmasının ne
kadar yerinde olduğunu göstermektedir. “Ziya” sadece ışığı değil yakıcılığı da tarif eden
bir kelimedir. Güneş için “ziya”dan başka sıfatlar da kullanılmıştır. Güneş bir meşale
(sirac) ya da yanan bir lamba (vehhac)438 ya benzetilmiştir. Bu ifadeler de güneşin
yakıtını kendi içinden aldığına işaret etmektedir. Meşale de lamba da kendi içlerinde
yanan ateş ile etrafa ısı ve ışık saçmaktadır. Güneşin enerjisi o kadar güçlü ve çoktur ki,
dünyadaki üç milyar enerji santralinin ürettiği enerjiyi toplasak ancak bir yılda üretilen
enerji güneşin bir saniyede ürettiği enerjiye eşit olacaktır. Dünya güneşten gelen
ışınların sadece milyarda ikisini almaktadır. Allah bu miktarı öyle güzel ayarlamış ki bu
miktarda azıcık bir azalma olsa dünya buz gibi bir yer olur çıkar.
Gazi Ahmet Muhtar Paşa “Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar
saçar. Bunlar sanki birer kızıl devedir.”439 ayetini güneş için düşünmüş ve ona göre
açıklamıştır. Diyanet mealinde “cehennem” olarak verilen anlamı O “ateş” olarak
almıştır. “Bu ayetlerde dehşet verici bir ateşten bahsedilmiş ve o ateşin sarı deve

437
Elmalılı, age, cilt4, s.446–447.
438
Nebe 78/3, Razi, age, cilt 22, s. 417 “ vehhac kelimesi ile ışık ve ısıyı birlikte verdiğini söylemekte-
dir.”
439
Mürselat 77/32- 33.
99

sürülerine benzeyen muhteşem kıvılcımlar attığı dile getirilmiştir. Çok yakın bir
geçmişte güneş üzerinde termonükleer reaksiyonlar incelendiğinde hayret verici bir
faaliyet gözlenmiştir. Bu reaksiyonlar sonucunda uzunluğu yüzbinlerce km’ye varan ve
fezanın derinliklerini aydınlatan dev alevler dehşetle izlenmiştir.”440 demektedir. Güneş
ufkundaki püskürmelerin incelenmesi sonucunda püskürmeyle birlikte yükselen
alevlerin büyüklüğünü bilim adamları yüzbin ile bir milyar kilometre arasında olduğunu
söylemektedirler. Her bir alevin de 4 milyar kilometreye varan bir alanı aydınlattığını da
bildirmektedirler.441

2.4.2. Güneşin Hareketi

İlk Batlamyus modelinde dünya sabit güneş hareketli iken daha sonra Kopernik, Kepler
ve Galileo ile başlayan süreçte ise güneşin sabit dünya ve diğer gezegenler ise güneşin
etrafında bir yörüngede dönmekte olduğu söylenmiştir. “Güneş de kendi yörüngesinde
akıp gitmektedir…”442 ayetinde de belirtildiği gibi gelişmiş teleskopların ve kozmoloji
biliminin sayesinde güneşin de hareket ettiği, dünyanın hareket eden bir güneşin
etrafında döndüğü anlaşılmıştır. Elmalılı “Güneş kendisi için takdir edilen bir müstekar
için cereyan ediyor (akıp gidiyor). Güneşin bu akışının yalnız mekanda hareketi diye
anlamamalı, ışık ve ısı yayması da onun bir cereyanı (akışı)dır”443 demektedir. Buradaki
hareket güneş ve güneş sisteminin hareketi değildir. Burada güneşin ısı ve ışık
yaymasının bir hareket olduğundan bahsetmektedir. Razi ise “Ne güneş aya yetişebilir,
ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.”444 ayetinin
tefsirinde “bütün yıldız ve gezegenlerin aynı tür hareketler içerisinde bulunduklarını ve
hepsinin de birer feleği olduğunu düşündüğünü”445 söylemektedir. Razinin burada
bahsettiği felek hakkındaki görüşü pek net değildir. Ayetlere dayanarak felekleri sakin,
yıldızları hareketli kabul etmiştir. Bu iki tefsircimizin ve diğer başkalarının görüşlerine
dayanarak Celal Yeniçeri de “… güneş ve onun gibi olanların yörünge hareketlerine
tabii olarak 3 hareket sözkonusudur.”446 demektedir. Gerçekten de Güneş saatte
700.000 km’den daha büyük bir hızla Solar Apex adı verilen bir yörünge boyunca Vega

440
Ahmed Muhtar Paşa, age, s. 164.
441
Özdemir; Gürol; Demircan, age, s. 294.
442
Yasin 36/38.
443
Elmalılı, age, cilt 6, s. 416–417.
444
Yasin 36/40.
445
Razi, age, cilt 18, s. 496–497.
446
Yeniçeri, age, s.197.
100

yıldızı’na doğru hareket etmektedir. Dünya hem kendi ekseni etrafında hem güneş
etrafında dönmekte hem de güneş sistemiyle birlikte Vega Yıldızına doğru hareket
etmektedir. Yani üçlü bir hareket sistemi içerisinde bulunmaktadır. Bu düşünenler için
aslında o kadar karmaşık bir düzendir ki. Fakat bunu bilmeyenler için hiç de karmaşık
değildir. Çünkü o kadar doğal bir olaydır ki güneş her sabah doğmakta ve her akşam da
batmaktadır. Fakat yine düşünüldüğü takdirde bu doğup batmaların hepsi evrenin farklı
yerlerinde ayrı ayrı noktalarda gerçekleşmektedir.

“O, güneşi bir ışık (kaynağı)... kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona
menziller takdir edendir…”447, “…güneşi ve ayı sizin hizmetinize sunan…”448, “güneşi
ve ayı sizin hizmetinize verdi…”449, “… güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi? …”450,
“… Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir…”451 ve “Güneş ve ay bir
hesaba göre hareket etmektedir.”452 Ayetlerinde görüldüğü üzere güneş ve ay (burada
ayı da ayırmak mümkün değil) insanların hizmetine verilmiş, bir kanun ve bir hesaba
göre yaratılmış gök cisimleridir. Güneşe göre gün müddeti belirlenip gün, hafta, ay ve
yıllar oluşturulmaktadır. Bu şekilde insanların hayatlarına bir düzen ve intizam
getirilmiş olmaktadır. Ve bilenler için bu gerçekten de insanlar için çok büyük bir
hizmettir. Rahman suresi 5. ayeti Elmalılı Hamdi Yazır “Binaenaleyh insanlar hesabı
iyi bellemeli ve bir hesâb gününün geleceğini bilip ona göre hesaba hazır olmalıdır.”453
şeklinde farklı bir yorum yapmıştır. Oysa “hesap iledir” derken güneşin ve ayın
hareketlerinin tesadüfî değil rastgele değil bir kanun ve hesaba göre düzenlendiği
bilinmektedir. Güneşin kendi etrafında dönmesi, belirli bir çekim kuvvetine sahip
olarak gezegenlere etrafında yörünge hareketi yaptırması ve güneş sistemi olarak Vega
Yıldızına doğru bir hareket halinde bulunması bunların hepsi bir hesap ve kanun
çerçevesinde olmaktadır. Bu hesabı ve kanunu yaratan mutlaka ve mutlaka Allah’tır.
İnsana düşen bu kanun ve hesabı en ince detayına kadar bilip, keşfedip hem insanlığa
hizmet etmek hem de Allah’ın büyüklüğünü görüp bir kez daha iman etmektir.

447
Yunus 10/5.
448
İbrahim 14/33.
449
Nahl 16/12.
450
Ankebut 29/61.
451
Zümer 39/5.
452
Rahman 55/5.
453
Elmalılı, age, cilt 7, s. 365- 367.
101

2.5. AY

Dünyanın uydusu olan ay da canlıların hayatında güneş kadar önemli bir gök cismidir.
Yerkürenin uzaydaki en yakın komşusudur. Gökyüzündeki göz alıcı görünümüyle,
yüzyıllar boyunca insanları etkilemiştir. Astronomi ile ilgili ayetler kısmında içinde
“kamer” kelimesi geçen ayetler alınmıştır. Bunun yanı sıra, Ay’ın evrelerinin düzenli
olarak birbirini izlemesi, ay, hafta ve yıl zaman ölçüsüne kaynak teşkil etmektedir.
Dolayısıyla ibadet ile ilgili günleri belirlemede de önemli bir rol oynamaktadır. Bu
sebeple Türkçe’ye çevrildiğinde ay anlamına gelen “şehr” kelimesinin geçtiği ayetler de
bu bölüme alınmıştır.

2.5.1. Ayın Işığı

Güneş anlatılırken güneş ışığı ile ay ışığının farkından ayetlerde bahsedildiği


anlatılmıştı. Ay ışığından bahsederken Elmalılı Hamdi Yazır “Evet Allah odur ki,
güneşi bir ziya yaptı, ayı da bir nur. Ve ona, yani aya birtakım menziller takdir etti. Ay,
menzilden menzile seyreder ve her birinde nuru değişik tahavvülat ile belli bir miktar
arzeyler. Araplar ayın menzillerini yirmi sekiz menzil sayarlardı ki, her birinde ay bir
gece bulunur, bütün menzillerin sonunda da bir veya iki gece gizlenir.”454diyerek ayın
ışığının “nur” olduğunu anlatmaktadır. Nur ise kendisi ışık üretmez ayna gibi yansıtıcı
görevi yapmaktadır. “Onu (Güneşi) izlediğinde Ay’a andolsun”455 ayetini bir kaç
maddede açıklayan Razi en doğru olarak ayın güneşi izlemesinin sebebini birkaç
kişiden nakletmektedir. Fakat en doğru olan Ferra’dan naklettiğidir. Buna göre “Ferra
da bu izleyiş ve tabi oluş ile ayın kendi ışığını güneşten alışının kastedildiğini söyler”
demektedir.456

2.5.2. Ayın Yörüngesi ve Evreleri

“Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru
hurma dalı gibi olur.”457 ayetinin tefsirini Elmalılı şu şekilde yapmaktadır: “O güneş
gibi istikrarlı akıp gitmez. Ona bir takım konaklar ve her konaklamaya göre bir ölçü
tayin etmişizdir. Gezegendir, her gün bir konak yerine gelir, her konağa göre bir şekilde
görünür.

454
Elmalılı, age, cilt4, s.446–447.
455
Şems 91/2.
456
Razi, age, cilt 23, s. 165.
457
Yasin 36/39.
102

Şekil 2.5. Ayın Yörüngesi

Araplar ayın konaklarına her gece için tek tek isim vermişlerdir. Bunlardan her gece bir
konağa konar da geleceğe kadar nuru (aydınlığı) arta arta, sonra da eksile eksile son
konakta –ki kavuşumdan öncedir- iyice incelir kavislenir. Ayetin “nihayet dönüp eski
urcun gibi olana kadar” kısmında geçen “urcun” kelimesinin anlamı ise “eğri salkım
çöpü”’dür. Özellikle hurma salkımının dip çöpü ki eskisi, yani geçen senenin ki daha
ince, daha eğri, daha renkli olur. Bu benzetme çok şaşırtıcı bir güzelliktedir.
Zannedildiği gibi hilalin ilk ve son şeklini göstermekle kalmıyor, ayın o konaklarda
giderken dünya etrafında bir ayda kat ettiği yörüngenin bir hattını da göstermiş
oluyor.”458

Şekil 2.6. Ayın Evreleri

Gerçekten de Ay'ın, Dünya'nın dörtte biri kadar bir yarıçapı, sekizde biri kadar kütlesi
ve altıda biri kadar, kütle çekim kuvveti vardır. Dünya'ya olan uzaklığı, yörünge
hareketi boyunca farklılık göstermektedir. En yakındayken; 345,400 km, en uzaktayken;

458
Elmalılı, age, cilt 6, s. 417–418.
103

406,700 km dir. Dünya çevresinde, az miktarda eliptik olan yörüngesini; 27 gün, 7 saat
ve 43 dakikada tamamlamaktadır. Ay'ın, Dünya'dan gözlemlenen bir Ay evresine tekrar
dönebilmesi için, 360 dereceden biraz daha fazla yol alması gerekmektedir. Dolayısıyla,
bir "ay ayı" yaklaşık, "29,53 gün"dür.459 Ay, bu süreyi tamamlarken, belli bir yörünge
izlemektedir. Bu yörünge, adeta kurumuş hurma dalı eğrisinin, eğriliğine
benzemektedir. Yani Ay'ın, halden hale girerken izlediği 29,5 günlük yörüngesi, Dünya
yörüngesini keserek hurma dalı gibi kavis çizmektedir.

Ay, Güneş'ten aldığı ışınları yansıtmakta ve böylece Güneş ışınlarıyla aydınlanan kısmı,
her gece farklı açılardan görülmektedir. Bunlar yeniay, ilk dördün, dolunay ve
sondördün adları ile anılmaktadır. Bu evreler (haller), yaklaşık bir haftalık aralarla,
birbirini izlemektedir.

2.5.4. Ay Tutulması

“Ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman”460 ayetlerinin


tefsirinde Elmalılı ““Husuf-ı Kamer" Ayın güneşe yönelmesi halinde dünya gölgesinin
araya girmesi demek olan bildiğimiz ay tutulması manasına da olabilirse de hafif kalır.
Bu daha çok o güne ait bir görüntü olmak üzere ayın nurunun yok olup o şimşek çakan
göze görünmez olması veya puslu, mahzun bir manzara içinde kalması halini anlatır.
Yani ışığında zevk ve sefa sürdüğü o parlak ay söner, puslanır, kararır, görünmez olur.

Şekil 2.7. Ay Tutulması

Ve güneş ve ay bir araya getirilir, toplanır. Şimşek manzarasında olduğu gibi güneş ve
ayın görünen yüzleri yerlerinden oynatılarak çalkanır çalkanır bir araya gelir. "Güneş ile

459
Ayşegül Yılmaz, “Smart–1 Ay'ın Sırlarını Çözme Peşinde”, Bilim ve Teknik, Ekim 2005, s. 42–47.
460
Kıyame 75/8 – 9.
104

ayın bir araya gelmesi" şeklinde ifade edilen mihâk gecesi her Arabî ayın son üç gecesi
gibi ay ve güneş bir araya gelmiş ve fakat sadece ay değil, güneş de yokluk deryasına
dalmış, görünmez olmuş bulunur.”461 şeklinde açıklamaktadır. Gerçekten de Ay
tutulması, sadece Ay dolunay evresindeyken, Dünya'nın gölgesinin bir kısmından
geçtiğinde gerçekleşmektedir. Dünya'nın gölgesi, birbiri içine geçmiş iki huni benzeri
bileşenden oluşmaktadır. Güneş'in ışığının tümünün değil de, belirli bir kısmının Ay'a
ulaşmasını Dünya’nın engellediği bölgeye Penumbra veya Yarıgölge denir. Umbra veya
Tamgölge bölgesi ise, Dünya'nın, Güneş'ten Ay'a doğru gelen ışığı tamamen engellediği
bölgedir. Üç çeşit Ay tutulması vardır. Bunlar: Penumbral (Yarı gölge), Parçalı ve Tam
Ay Tutulmasıdır.

Eğer her 29,5 günde bir dolunay gerçekleşmekte ve Ay tutulması, sadece dolunay
evresinde oluşmakta ise, neden her dolunay evresinde, bir Ay tutulması
gerçekleşmemektedir? Bunun sebebi, Dünya etrafında dolanan Ay'ın yörüngesinin,
Dünya'nın Güneş etrafındaki yörüngesine (ekliptik) göre, yaklaşık 5 derece eğimli
olmasından kaynaklanmaktadır. Yani bu Ay’ın çoğu zamanını Dünya'nın yörüngesinin
altında ya da üstünde geçirmesi demektir. Güneş etrafında dolanan Dünya'nın, yörünge
düzlemi çok önemlidir. Çünkü Dünya'nın gölgesi, bu düzlem üzerinde bulunmaktadır.
Çoğu zaman dolunay evresindeki Ay, Dünya'nın gölgesinin ya üstünden, ya da altından
geçerek, gölgeyi tamamen kaçırır. O zaman da tutulma olayı gerçekleşmez. Fakat yılda,
iki ila dört defa Ay, Dünya'nın Penumbra (yarıgölge) veya Umbra (tamgölge)’nın,
belirli kısmından geçerek üç çeşit Ay tutulmasından birini gerçekleştirmektedir.

2.5.5. Ayın Yarılması

“Ay yarıldı”462 ayeti ile ilgili olarak Elmalılı tefsirinde oldukça geniş bilgi vermiştir.
Özellikle Hz. Peygamber (s.a.v.)in Ay'ı, bir mucize olarak ikiye ayırması ile ilgili sahih
hadislere oldukça çok yer vermiştir. Fakat bu konuyu sadece mucize olarak ele almış
bilimsel olarak düşünmemiştir. Yani Allah’ın kudretinin bir delili olarak açıklamıştır.463
Müfessirlerin tamamı bu ayetle, ayın yarıldığı ve bu yarılmanın onda bizzat meydana
geldiği kanaatindedirler ki rivayetler de “inşikak-ı kamer” hadisesinin gelecekte
461
Elmalılı, age, cilt 8, s.440.
462
Kamer 54/1.
463
Elmalılı, age, cilt 7, s.333–355.
105

olacağını anlatmaktadır. Çünkü bu ayet kıyamet hadisesi ile alakalı bir ayettir. Fakat ne
Razi ne de Elmalılı bunu kabul etmemektedirler. Bu fikri savunanların felsefeciler
olduğunu söylemektedirler.464

Şekil 2.8. Hadley Rille Kanalı

Ayın yarılması ile ilgili olarak şu anki teknolojide bir açıklama bulunmamaktadır. Fakat
ay Ay yüzeyinde, 125 km uzunluğunda, 400 m derinliğinde ve en geniş noktada, 1500
m genişliğe sahip Hadley Rille isminde bir kanal keşfedilmiştir.465 Bazı bilim adamları,
bunların nehir yatağı olduğunu ve belirli bir zamanda, buradan suların aktığını, diğer bir
grup ise, bunların, lav akışından oluşmuş kanallar olduğunu, iddia etmektedir. Bugün
için, bu kanalların, magmatik olduğu sanılmaktadır.

Bazı İslam bilginleri ise bu uzun (125 km) ve oldukça da derin (400 m) olan Hadley
Rille kanalını, Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v.)'in, Ay'ı, bir mucize olarak ikiye
ayırmasının, bir işareti olarak görmektedir. Tabii bunu şu an sadece Allah bilir.
Müfessirler ayın yarıldığını kabul ettikleri gibi bazıları ise iki kere yarıldığını
söylemişlerdir. Elmalılı ise bu konuda “ayın yarılması hadisesi iki değil bir keredir.
Ancak bu inşikak (yarılma) esnasında ay, şimşek çakar gibi süratle iki defa ayrılıp
kapanmıştır. Ve iki ayrılış esnasında da dağ yani Hira yahut Ebu Kubeys dağı ikiye
ayrılan ayın arasından görülmüştür.”466 demektedir.

464
Razi, age, cilt 20, s. 589–590.
465
http://www.zoomdinosaurs.com/subjects/astronomy/moon/.
466
Elmalılı, age, cilt 7, s. 336.
106

2.6. DÜNYA (ARZ)

Dünya gezegeni güneş sisteminde insanoğlunun yaşamasına uygun olarak donatılmış


tek gezegendir. Yaz, kış, ilkbahar, sonbahar gibi dört mevsime sahip gece gündüz
müddeti insanların yaşayabilmesi mümkün oranda bulunan sonsuz güzelliklerle dolu bir
gezegendir. Astronomi ile ilgili ayetler kısmında “arz” kelimesi geçen ayetler ele
alınmıştır. Ayetlerde “arz” kelimesi geçmesine rağmen bu çalışmada “dünya”
kelimesinin kullanılması uygun görülmüştür. Çünkü astronomi literatüründe güneş
sistemindeki gezegenler sayılırken insanoğlunun üzerinde yaşadığı gezegenden “dünya”
ismi ile bahsedilmektedir. Arz kelimesinin geçtiği ayetler incelendiği takdirde dünyanın
döndüğünü işleyen pek çok ayetin var olduğu görülmektedir. Yer ve göğün yaratılışını
anlatan ayetlerde Allah’ın altı günde yarattığı ve daha sonra arşa çıktığı anlatılmaktadır.
Yaratılıştan bahseden ayetlere evrenin yaratılışı kısmında geniş yer verilmiştir. Ayrıca
Fussilet Suresi 9 ve 10. ayetlerde yeri iki günde yarattığını, sabit dağları yerleştirdiğini
ve dört günde de rızıklarını arayanlar için eşit rızıklar dağıttığını açıklamıştır. Hadid
Suresi 4,5 ve 6. Ayetlerde yer ve göğün yaratılışı anlatılırken gece ve gündüzün
birbirine girdirilişine dikkat çekilmiştir. Kısacası Kur’an-ı Kerim’de en ince ayrıntısına
kadar yerin yaratılışı, dönmesi, yuvarlak olduğu, yerçekimi ve atmosferi anlatılmıştır.

2.6.1. Dünyanın Dönüşü

“Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçişi gibi
hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz
O yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”467 Ayetinde açıklanan dağların hareket etmesi
dünyanın dönmesiyle açıklanmaktadır. “Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan
çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.”468 ayette gece, gündüz ve tan yeri
gibi kelimeler geçmektedir. Gece gündüz olayı dünyanın kendi etrafında dönüşünden
kaynaklanmaktadır. Dünya kendi etrafında bir tam dönüşünü 24 saatte
tamamlamaktadır. Dünya'nın kendi etrafındaki dönüşü canlılar için en uygun hızdadır.
Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegenlerde de gece gündüz olayı vardır fakat zaman
farkları Dünya'nınkinden çok daha uzun olduğu için gündüz ve gece arasındaki sıcaklık

467
Neml 27/88.
468
Yasin 36/37.
107

farklılıkları da çok fazladır. Diğer gezegenlerin atmosferindeki şiddetli rüzgâr


hareketleri, dünyanın dengeli dönüşü sayesinde Dünya atmosferinde yaşanmamaktadır.

2.6.2. Dünyanın Yuvarlak Oluşu

Üzerinde yaşadığımız Dünya, canlı hayatı için çok özel bir biçimde Allah tarafından
inşa edilmiştir. “…Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz
yeterse geçip gidin... ”469 ayetindeki “kuturlar” kelimesine, DİB mealinde “uçlarında
bucaklarında” şeklinde mana verilmesine rağmen aslında “çaplar” anlamındadır. Çap
kelimesi yuvarlak bir şekli çağrıştırdığına göre, hem göklerin, hem dünyanın yuvarlak
olduğu anlaşılmaktadır. “Ardından yeri düzenleyip döşedi.”470 ayetlerindeki “daha” fiili
“yapıp düzenlemek” anlamına geldiği gibi “deve kuşunun yumurtlama yeri, udhiyye,
uhuvve, yuvarlak taş ve ceviz atmak” anlamına gelen “dahu” mastarıyla da alakalıdır.
Dünya’nın yuvarlak olduğuna atıfta bulunmaktadır. “…Geceyi gündüzün üzerine
örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine örtüyor…”471 ayetindeki “örtüyor”diye tercüme
edilen Arapça ‘tekvir’ kelimesi, yuvarlak şekilde sarmak manasına gelir. Bu ayette de,
gece ve gündüzün oluşmasına, Dünya’nın yuvarlak olması ve dönmesinin sebep olduğu
kastedilmektedir.

İslam aleminde dünyanın yuvarlaklığını ilk defa açıkça ifade eden Gazali’dir. Fahreddin
Razi de tefsirinin birçok yerinde dünyanın yuvarlak olduğu görüşünü benimsemiştir. Bu
durum Müslüman bilginlerin Dünyanın yuvarlaklığınıavrupalı bilginlerden çok önce
ortaya attıklarını hatta ayetleri bu anlayışla tefsir ettiklerini açıkça ortaya koymaktadır.
Nitekim batıda dünyanın yuvarlaklığı görüşü Kristof Kolomb(1451–1506) ve Magellan
ile ortaya atılmıştır.472

2.6.3. Dünyanın Korunmuş Tavanı: Atmosfer

Bir gezegen için en bulunmaz nimet bir atmosfere sahip olmaktır. Atmosfer yakın
semadaki gaz halindeki atomlar demektir. Bu atomlar büyük gezegenlerin hepsinde
gezegenin yüzeyi tarafından emilmektedirler. Küçük gezegenlerin tamamında da
gezegenlerin çekim kuvvetleri bu atomları çekmeye yetmemektedir. Çekemediği için de

469
Rahman 55/33.
470
Naziat 79/30.
471
Zümer 39/5.
472
Ahmed Muhtar Paşa, age, s. 188.
108

atomlar uzaya fırlayıp giderler. Atmosferdeki moleküller ve atomlar uzaya kaçmaya


çalışır. Dünya yani yer ise onları çekip emmek ister. “Sonra duman halinde bulunan
göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de,
“İsteyerek geldik” dediler.”473 Ayette bildirildiği gibi biri kaçmak diğeri çekmek
isterken de durum dengelenir ve dünyanın etrafında bir katman olarak canlı hayatını
göktaşı ve benzeri şeylerden gelebilecek felaketlerden korurlar. İsteseniz de istemeseniz
de gelin birbirinize uyun diye emredilmesi dünya ile semasının birbirine intibak zorluğu
içinde olduğunu belirtmektedir. Ayrıca burada yere uyum sağlayan semanın yerin en
yakın göğü olduğu da ifade edilmektedir.
Çoğunlukla pek farkında olunmaz, ama her gezegene olduğu gibi Dünya'ya da çok
sayıda göktaşı düşmektedir. Diğer gezegenlere düştüklerinde dev kraterler açan bu
göktaşlarının Dünya'ya zarar vermemelerinin nedeni, dünyayı saran atmosferin
düşmekte olan göktaşlarına karşı büyük bir direnç göstermesidir. Göktaşı bu dirence
fazla dayanamayarak sürtünmeden dolayı yanarak büyük bir kütle kaybına
uğramaktadır. Böylece, büyük felaketlere yol açabilecek bu tehlike, atmosfer sayesinde
savuşturulmuş olmaktadır. “Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise
oradaki, (Allah’ın varlığını gösteren) delillerden yüz çevirmektedirler.”474 Ayetinde
belirtildiği gibi atmosfer dünyayı ve dolayısıyla tüm canlıları korumuş olmaktadır.
Atmosferin oluşumunda Atmosfer mekânının ısısı, yer çekiminin dengeli ölçüde olması
ve Uzaydaki enerjilerin dengeyi bozmamasının çok büyük önemi bulunmaktadır.
Uzaydaki enerjiler ise, yer çevresindeki manyetik alanın uzaydan gelen bütün parçalara
ve enerjilere perde olması, yere belli uzaklıkta bulunan kara deliklerin Samanyolu
Galaksisinden gelen bütün artık enerjileri yutması ve atmosferdeki ozon tabakasının
ışınları süzmesi ile dengelenmektedir.

Dünya'yı saran manyetik alan, Atmosferin en üst tabakası "Van Allen" isimli bir
manyetik kuşaktan oluşmaktadır. Bu kuşak Dünya'nın çekirdeğinin sahip olduğu
özellikler nedeniyle ortaya çıkmıştır. Çekirdek, demir ve nikel gibi manyetik özelliği
olan ağır elementleri içermektedir. Ancak bunlardan daha önemlisi çekirdeğin iki farklı
yapıdan oluşmuş olmasıdır: İç çekirdek katı, dış çekirdek ise sıvı halde bulunmaktadır.
Çekirdeğin bu iki katmanı birbiri etrafında hareket ederek ağır metaller üzerinde bir
çeşit mıknatıslanma etkisi yaparak bir manyetik alan oluşturur. İşte Van Allen Kuşakları
473
Fussilet 41/11.
474
Enbiya 21/32.
109

bu manyetik alanın, atmosferin en dışına kadar ulaşan bir uzantısıdır. Bu manyetik alan
sayesinde Dünya, uzaydan gelebilecek olan tehlikelere karşı korunmuş olmaktadır.

2.6.4. Dünya'nın Yaratılışındaki Denge

Dünya'nın "korunmuş tavan"ını oluşturan manyetik alanın var olması için, ayın ve
komşu gezegenlerin büyüklükleri ve Dünya'ya olan uzaklıkları da önemlidir. Komşu
gezegenlerden birinin şimdikinden büyük olması, o gezegene büyük bir çekim kuvveti
kazandıracaktı. Komşu gezegenin sahip olacağı bu büyük çekim kuvveti, Dünya'nın
çekirdeğindeki katı ve sıvı kısımlardaki hareket hızını değiştirecek, bugünkü şekilde bir
manyetik alanın oluşmasına engel olacaktı.

Kısacası Dünya göğünün "korunmuş tavan" özelliğine sahip olması, Dünya'nın


çekirdeğinin yapısı, dönüş hızı, gezegenler arası uzaklık ve gezegenlerin kütleleri gibi
pek çok değişkenin en uygun noktada birleşmesini gerektirmektedir. Tüm bunlar şu
gerçeği bir kez daha göstermektedir: Üzerinde yaşadığımız Dünya, canlı hayatı için çok
özel bir biçimde inşa edilmiştir. Tesadüflerin değil, tamamen bilinçli bir düzenlemenin
ürünüdür.

Bütün bu bilgilerin ışığında dünya ve güneş sistemindeki diğer gök cisimleri


incelendiğinde, etrafımızda son derece hassas ve "yaşam için gerekli" dengelerden
oluşan mükemmel sistemler olduğu görülmektedir. Tüm bu sistemleri yaratarak insanın
hizmetine veren de âlemlerin Rabbi olan Allah'tır. Allah'ın bu kusursuz yaratışı
Kur’an'da şöyle haber verilmektedir: "O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır.
Rahman’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak
(ve düzensizlik) görüyor musun? Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve
düzensizliği bulamayıp) aciz ve bitkin halde sana dönecektir.”475

2.6.5. İki Doğu İki Batı

Dünya'nın Güneş çevresinde dönerken izlediği yola yörünge, meydana getirdiği


düzleme de yörünge düzlemi (ekliptik düzlem) denir. Dünya’nın yörüngesi elips
şeklindedir.
Ekvator düzlemi ile ekliptik arasında 23° 27', yer dönme ekseni ile ekliptik arasında 66°

475
Mülk 67/3–4.
110

33'’lık açı bulunmaktadır. Bu açı sebebiyle yerküremizin farklı bölgeleri, Güneş ışığını
farklı açılarla almaktadır. Bu durum, Ekvator’un kuzey ve güneyindeki "dönenceler"
olarak bilinen aralığını meydana getirmektedir. Kuzey ve Güney Yarıkürelerde Güneş
ışınlarının dik geldiği en son noktalara “dönence” denmektedir. Bu hususi yerleşime
göre iklim kuşakları takdir edilmektedir. Güneş ışınları yıl içinde dönencelere birer
defa, dönenceler arasına da ikişer defa dik açıyla düşmektedir. Dönenceler dışındaki
hiçbir yere Güneş ışınlarının dik düşmesi mümkün değildir. Güneş ışınlarının Dünya'ya
düşme açısında yıl boyunca değişiklik olması mevsimlerin meydana gelmesini
sağlamaktadır. Dört mevsimin yaşandığı tek kuşak ise, ılıman kuşaktır. Aynı tarihlerde
Kuzey ve Güney Yarıkürelerde farklı mevsimler yaşanmaktadır. Gece-gündüz uzunluğu
da sürekli olarak değişmektedir. Bu değişim en az Ekvator'da bulunmaktadır. Dünya bir
günde, 23 saat 56 dakika 4 saniyede kendi ekseni etrafında bir tur atmaktadır. Bu dönme
sonucunda gece ve gündüzün meydana gelmektedir. Dünya’nın ekseni yerküre ile
Güneş arasındaki doğruya dik olmayıp, buna dik olan aydınlanma düzlemine 23,5
derece eğik yerleştirildiği için, gece ile gündüz uzunluğu yalnız Ekvator üzerinde
her zaman eşittir. Ekvator’dan kutuplara doğru gidildikçe gece ile gündüz arasındaki
fark artar. 21 Haziranda en kısa gecen uznu gündüz olurken 21 Aralıkta en kısa gündüz
en uzun gece olmaktadır. Kutuplarda ise altı ay gündüz, altı ay gece sürer. Gece de zifiri
karanlık değil, yarı karanlıktır. Son yapılan ölçümlerde, günün uzaması ve kısalması,
Ay'ın çekim kuvvetinin tesiriyle Dünya'nın dönüş hızında ortaya çıkan yavaşlamaya
bağlanmıştır. Güneş’in, Ay'ın ve diğer gezegenlerin çekim kuvvetlerinin bileşkesiyle
41.000 senelik bir periyotta, Dünya'nın eğimi 23,5 derece ile 22 derece arasında değişim
göstermektedir. Dünya'nın dönme ekseninin eğimi her mevsim farklılık göstermektedir.
Dönencelerin ve iklim kuşaklarının oluşmasında bu eksen eğikliği rol oynamaktadır.

Güneş her gün doğudan, fakat sürekli olarak değişen noktalardan doğmaktadır. Haftalık,
aylık ve mevsimlik değişim seyrine bakıldığında, yıl içinde Güneş'in doğu ufkunda
doğduğu en uç iki nokta arasındaki açı otuz derecedir. Bu değişim, yıl boyunca Oğlak
ve Yengeç dönenceleri arasındaki güzergâhta, 21 Haziran ve 21 Aralık tarihleri
arasında, ikişer defa tekrar etmektedir.

Bunun sebebi, Dünya'nın kendi etrafında dönüş (ekliptik) ekseninin yaklaşık 23° 27’lık
bir eğime sahip olmasıdır. Ekvator'dan Kutuplara doğru gittikçe, Dünya'nın küre biçimli
111

yaratılmasının da tesiriyle, Güneş ışınlarının her bölgeye farklı gün ve mevsimlerde,


farklı açılarla düştüğü görülmektedir.

Kur’ân-ı Kerim'de "O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Doğuların da


(Batıların da) Rabbidir"476, "O iki doğunun ve iki batının Rabbidir."477 "... Doğuların ve
Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye
bizim gücümüz yeter...."478 buyrulmaktadır. Ayetlerden ikisinde doğulardan (çoğul),
diğerinde ise, iki doğu ve iki batıdan bahsedilmektedir. Her üç ayette de doğu (meşârik)
ve batıların (megârib) çoğul olarak kullanılmış olması, 14 asır boyunca müfessirleri
oldukça zorlamıştır. Çünkü meşârik ve megârib kelimeleri çoğuldur; “doğular ve
batılar” manasına gelmektedir. Bundan dolayı, ayetlerdeki iki doğu, iki batı veya
doğular ve batıların manasını Güneş’in doğuş ve batışıyla irtibatlandırmak ve
yorumlamak daha isabetli olmaktadır.

Bu ayetlerde "iki doğu ve iki batı" ile dünyanın Kuzey ve Güney Yarıküresi’ndeki
"dönenceler", "doğular ve batılar" ile de, bu dönenceler arasındaki kuşakta, Güneş'in
sürekli olarak farklı açılarla doğması kastedilmiş olabilir.

Dünya'nın eksen eğikliği olmasaydı, yani Ekvator düzlemiyle ekliptik (yörünge)


düzlemi üst üste çakışsaydı veya yer dönme ekseni, ekliptiği dik kesseydi, bu durumda
dönenceler oluşmaz ve mevsim değişmesi de olmazdı. Dolayısıyla, Güneş ışınları
sadece Ekvator’a dik gelirdi, aydınlanma dairesi kutup noktalarına teğet geçerdi, gece-
gündüz süreleri daima birbirine eşit olurdu, Güneş’in doğuş-batış konumu ve saati
dünyanın hiçbir yerinde yıl boyunca değişmezdi.

476
Saffat 37/5; Mevsimlere göre güneş ufuk çizgisinde her gün farklı noktalarda doğup batmaktadır. Bu
itibarla bir yıllık süre içinde birçok “Doğu”, birçok “Batı” oluşmaktadır. Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı
Kerim Meali, 2 nolu dipnot, s. 445.
477
Rahman 55/17; Güneş dünyanın herhangi bir noktasında batarken aynı zamanda oranın mukabili olan
yerde de doğmaktadır. Diğer bir bakış açısıyla güneş bir yerde doğarken aynı anda, bir başka yerde
batmaktadır. Buna göre itibarî olarak güneşin bir tam gün içinde iki doğuşu ve iki batışı
bulunmaktadır. Mevsimlere göre güneşin ufukta doğup battığı farklı noktalar dikkate alınacak olursa,
buna göre birçok “Doğu” ve birçok “Batı” dan sözedilebilir. Altuntaş, Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 1
nolu dipnot, s. 531.
478
Mearic 71/40.
112

2.7. GÖK VE DİĞER GÖK CİSİMLERİ

Kur’an-ı Kerim’de “sema” ve çoğulu “semavat” kelimesi çeşitli anlamlarda


kullanılmıştır. “İnsanın yükselmeye devam ettiği şey” 479, “bulut”480 ve “yerin
yüksekliğinde ufukla birleştiği mavi kubbe” gibi. Gökcisimlerinin birincisini yerleri
değişen ve güneş etrafında dönen gezegenler oluşturmaktadır. Bunlar semamıza
yakınlıkları ile tanınmaktadırlar. İkincisini uzayda yer alan yıldızlar oluşturmaktadır.
Üçüncü gökcisimlerini ise büyük yıldız kümeleri oluşturmaktadır. Abdülmün’im es-
Seyyid Tefsiru’l-Ayati’l-Kevniyye isimli kitabında bu şekilde tasnifleme yapmıştır.481
Fakat bu tasniflemenin yeterli olduduğu kanaatinde değiliz. Ayetlerin birçoğunda çoğul
olan “semavat” kelimesi kullanılmıştır. Çünkü gelişen teknoloji sayesinde yapılan
gözlemler sonucunda uzayda o kadar çok ve çeşitli gök cisimleri bulunmaktadır ki,
Meteorlar, Küçük Gezegenler, Nebulalar, Pulsarlar, Karadelikler, Kuyruklu Yıldızlar,
Gezegenlerin Uyduları, Beyaz Cüceler gibi. Tabii ayetlerde bahsedilen direksiz olarak
yükseltilen gök482 yeryüzünün etrafını kaplayan sema yani atmosferdir.

2.7.1. Göğün (Semanın) Dönüşü

“Yağmurlu göğe andolsun (Dönüşlü göğe and olsun ki)”483 ayetinde belirtildiği gibi
sema yani gök dönüyor ve dönmektedir. Burada bahsedilen sema, yağmurlu
kelimesinden dolayı dünyanın etrafını çepe çevre kaplayan atmosfer yani gökyüzü
olmaktadır. Fakat diğer ayetlerde yedi kat gök derken de sema kelimesi kullanılmıştır.
Atmosferin dışındaki uzay boşluğundan da gök diye bahsedilebilir. Çünkü “ ‫ت‬
ِ ‫َء ذَا‬/2‫وَا‬
=ْ0I ” ayetine baktığımızda aslında mealde verilmesine rağmen ayette yağmur kelimesi
geçmemektedir. Dönüşlü göğe derken Samanyolu da kendi merkezi etrafında uzayda
ağır ağır dönmektedir. Bu dönüş sırasında ele alınan herhangi bir noktanın tekrar eski
yerine gelmesi için yaklaşık 250 milyon yıl geçmesi gerekmektedir. Benzer bir hesapla
göğün dönüş hızı da hesaplanarak, semanın saniyede 300 km hızla döndüğü

479
Bakara 2/144, En’am 6/125.
480
Bakara 2/22, Kamer 54/11.
481
Ahmed Muhtar Paşa, age, s. 182.
482
Ra’d 13/2.
483
Tarık 86/11.
113

keşfedilmiştir. Yani ayetin bildirdiği gibi sema dönüyor, dünya dönüyor, güneş
dönüyor ve hepsinin içinde bulunduğu samanyolu galaksisi dönüyor. 484

2.7.2. Göğün (Semanın) Yaratılışındaki Ahenk

Allah göğü yaratmakla kalmamış aynı zamanda ona en güzel nizamı da vermiştir. “Onu
yükseltmiş ve ona düzen ve ahenk vermiştir.”485 Razi bu nizamı şu şekilde
açıklamaktadır:
“a) Yükseklik = bir şeyin uzaması yukardan aşağı doğru olduğu zaman buna derinlik
denir. Aşağıdan yukarı olduğunda ise semk denir. “Semk”’in yükseltilmesiyle
kastedilen son derece fazla yükseltilmiş olduğudur. Öyle ki âlimler yer ile göğün zirvesi
arasında 500 yıllık bir mesafe olduğunu söylemişlerdir. Astronomi âlimleri de göksel
cisimlerin kütleleri ile her biri arasındaki mesafeyi ve yine bunlarla yer arasındaki
uzaklığı beyan edip açıklamışlardır. Diğer bazı âlimler ise bundan kastedilenin göklerin
direksiz olarak yükseltilmesi olduğunu söylemişlerdir.
b) Nizam = َ‫َاه‬2َ “derken ona bir nizam verdi…”den maksat ince bir düzenle
yapılmasıdır. Onda herhangi bir çatlak ve yarık olmadığıdır. “Hiçbir çatlak (ve
düzensizlik) görüyor musun”486gibidir. Sonra bu semanın yuvarlak olduğuna da delalet
eder. Eğer yuvarlak olmasaydı onun bazı tarafları düz bazı tarafları da çizgi halinde
olurdu. Bu sebeple tam bir tesviye ve düzenlemenin olması için semanın küre şeklinde
olması gerekir.
c) Gece gündüz deveranı = “O göğün gecesini karanlık yaptı, ışığını da çıkardı.”487
Allah geceyi ve gündüzü semaya nisbet etmiştir. Zira gece ve gündüz güneşin doğup
batması ile meydana gelmektedir. Onun doğup batması ise ancak feleğin (semanın)
hareketi sebebiyle meydana gelir. Bu sebeple Allah geceyi ve gündüzü semaya nisbet
etmiştir”488

484
Taşkın Tuna, “Dünya Dönüyor Sen Ne Dersen De!”, Uzayın Sırları, Boğaziçi Yayınları, İstanbul
1992, s. 24
485
Naziat 79/28.
486
Mülk 67/3.
487
Naziat 79/29.
488
Razi, age, cilt 22, s. 482.
114

3. ASTRONOMİ İLE İLGİLİ AYETLERİN GAYESİ

Kur’an, insanları doğru ve hak yola götüren bir hidayet kitabıdır. Muhatabı olan insana
kılavuzluk etmek ve yol göstermek için gelmiştir. Kur’an insanın eşya ve kâinatla olan
ilişkilerine dair genel prensipler getirmiş, eşyanın mahiyet ve kanunlarının
araştırılmasını bir başka ifade ile bu genel prensiplere dair ayrıntıların tesbit edilmesini
insanın zekâ, beceri ve çabasına terk etmiştir.489 Kur’an’da evren ve içindekilere yönelik
tanıtım bilgisinin; Allah ve insana yönelik tanıtım bilgisine oranla çok daha az olduğu
görülmektedir. Bunun sebebi de varlık âleminin kur’ani ifade ile “şahadet” âleminin
yani kâinat kitabının, araştırılmasının ve keşfedilmesinin insan iradesine bırakılmış
olmasıdır. Bununla birlikte ilahi mesajda, varlık âleminin niçin var edildiğine ilişkin
bilgilere yer verildiği halde; pozitif ilimlerin de araştırma alanına giren nasıllığına
ilişkin bilgilere yer verilmemiştir. İnsan-kâinat ilişkisinde birey kâinat karşısında halife;
kâinat ise kendisinden yararlanmak üzere insanın hizmetine sunulmuş ve ona emanet
edilmiş bir varlıktır. İnsan evren karşısında sorumlu bir varlık olarak, kâinatın sırlarını
ve düzeni ile ilgili kanunları keşfetmek, açıklamak ve hizmetinde kullanmakla
yükümlüdür.490 Tantavi Cevheri “Müslümanlar bu gerçeği anladıkları zaman,
astronomi, jeoloji, biyoloji ve tıp ilimleriyle dünyada mevcut diğer bilimleri
öğrenecekler ve bütün bunların dinden olduklarını anlayacaklardır”491 demekte ve
bilimle uğrasan dindarları takdir ettiğini belirtmektedir.492
Fahreddin Razi ise;
- Ay, güneş ve yıldızlardan bahsetmek, onların hallerini, mahiyetlerini araştırmak ve
düşünmek caiz olmasaydı, bizzat Allah kendi kitabı Kur’an’a bunları koymaz ve
bunlardan bahsetmezdi.
- Cenab-ı Hak, “Başlarının üstündeki göğe bakmadılar mı? Biz onu nasıl bina ettik ve
nasıl süsledik?”buyuruyor. bu ayet ile Allah, gökyüzünün kendisi tarafından nasıl
yaratıldığını düşünmeye, araştırmaya ve bilimsel ayrıntılarını tesbite davet
etmektedir.

489
Celal Kırca, Kur’an ve Bilim, Marifet Yayınları, İstanbul 1997, s. 31.
490
14 Nisan 2008 Trabzon’da Celal Kırca tarafından sunulan “Hz.Peygamberin Getirdiği İlahi Mesajda
Kuşatıcılık” adlı tebliğ, s. 5–6.
491
Cevheri, age, cilt 1, s.1.
492
Cevheri, age, cilt 13, s. 234.
115

- Yine Allah, kâinatı ve içindekileri araştıranları övmüş ve göklerin yaratılışını


düşünenler için “Ey Rabbimiz, sen bunları boşuna yaratmadın” derler. 493
şeklinde görüşünü bildirmiştir.
Cevheri ve Razi’nin bu görüşlerine dayanarak Celal Kırca Hocamız da “Kur’an, insanın
ilişkide bulunduğu her konuda ve özellikle ilim konusunda bilgi vermekte, onu
öğrenmeye, araştırmaya, tabiat ve sosyal kanunları keşfetmeye, insanı tanımaya kısaca
dağişik bilim dallarına ait konuları bilmeye teşvik etmekte, bunları öğrenirken de
bilimsel metodu kullanmamızı istemektedir.” demektedir.494
Aynı şekilde Gazali, astronomiyi akli ilimlerden sayar ve bu ilmin öğrenilmesinde dini
hiçbir sakıncanın bulunmadığını aksine bu ilmin tetkiki ve öğrenilmesi neticesinde elde
edilen bilgilerin tecrübeye dayandığından inkârının mümkün olmayacağını
söylemektedir. Aynı zamanda Gazali, Cevahiru’l Kur’an adlı eserinde Rahman 55/5,
Yasin 36/39, Kıyame75/8–9, Lokman 31/29 ayetlerini sıraladıktan sonra bütün bunlar
Allah’ın kudretindendir ve bütün bunların mahiyetini astronomiyi iyi bilen kimselerin
en iyi şekilde anlayabileceğini ifade etmektedir. 495 Aslında İslam âlimlerimiz bu şekilde
biz astronomlara büyük de bir sorumluluk yüklemiş olmaktadırlar. Astronomi tahsili
yapmış astronomi ile ilgilenmiş kişiler ilimlerini en güzel şekilde yerine getirerek
Allah’ın kudretini insanlara anlatmakla da görevlendirilmiş olmaktadırlar.
Yüce Allah’ın göklerin ve yerin yaratılmasını konu edinmesi sonucunda Allah’ın
yarattığı kâinat kitabının araştırılması hem bilimin gelişmesini temin edecek ve hem de
araştıranları tek tanrı inancına götürecektir. Böylece astronomi ve diğer bilimler
kâinatın sırlarını açığa çıkaracak dolayısıyla hem insana aczini gösterecek hem de ilahi
kudretin sonsuzluğunu gösterecektir.496

493
Razi, age, cilt 4, s. 238.
494
Kırca, Kur’an ve Bilim, Marifet Yayınları, s. 34.
495
Kırca, Kur’an-ı Kerim ve Modern İlimler, Kuşak Matbaacılık, s. 69–70.
496
Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Bayraklı Yayınları, İstanbul 2001,
cilt 2, s. 341.
116

İKİNCİ BÖLÜM

ASTRONOMİNİN GÜNLÜK HAYATA YANSIMASI

1. GÜNLÜK HAYATTA ASTRONOMİNİN YERİ VE ÖNEMİ

Günlük hayat güneşin doğuşu ile başlayıp batışı ile de bitmektedir. Astronomik bir gök
cismi olan güneşin günü aydınlatmaktan başka bir işe yaradığını acaba kaç kişi
düşünmektedir. Eğer insan ayın evrelerini fark edip de görebiliyorsa, “ahh ne güzel”
diyerek iç geçirir. Ama artık büyük çoğunluğun şehirde yaşadığı bir zamanda şehir
ışıklarından dolayı gökyüzündeki güzellikler ve gök olayları doğru dürüst fark
edilmemektedir. Oysa günlük hayatı düzenleyen takvim, ibadet hayatının farzlarından
olan namaz, oruc ve haccın vakitleri tamamiyle gök cisimlerine bağlıdır. Dolayısıyla da
astronomi bilimi bir nevi günlük hayatı yönetip, düzenlemektedir. Elmalılı Hamdi Yazır
“gök bilimi tahsili, herkese farz kılınacak ilk derecedeki tahsillerden olamayacağı için
buna karşılık senenin bazı mukaddes günlerinde Müslümanlara hilali aramayı öğretecek
rasathaneler yaparak herkesin bu zevkleri tatması için teşviklerde bulunmak elbette daha
güzeldir.”497 diyerek astronomi tahsil etmenin önemini ve bu tahsili yapamayanlar için
ise ne yapılması gerektiğini anlatmaktadır.

2. ASTRONOMİ İLE İLGİLİ AYETLERİN GÜNLÜK HAYATA YANSIMASI

Astronomi ile ilgili ayetler güneşin, ayın, dünyanın ve yıldızların hareketlerinden geniş
bir şekilde bahsetmektedir. Bu gök cisimlerinin hareketlerine göre de insanlar
hayatlarını bir plan üzerine oturtmuşlardır. Ayetlerde haram aylardan bahsedilerek bu
aylarda insanların birbirleri ile savaşmalarının haram olduğu belirtilmiştir. Sana hilali
sorarlar derken yeni ayın başlangıcının hilali görmekle olacağı anlatılmıştır. Kısacası

497
Elmalılı, age, cilt 1, s. 538.
117

insanoğlunun hayatına ayetler ışığında astronomi bilimi bir nizam ve intizam


getirmiştir. Ama takvimler yapılarak yıl içindeki hayat ama ibadet vakitleri
hesaplanarak gün ve ay içindeki bir plan içersine oturtulmuştur.

2.1. TAKVİM VE ASTRONOMİ

2.1.1. Takvimin Tanımı Ve Kur’an Ayetleri İle İlişkisi

2.1.1.1. Takvimin Tanımı ve Takvimi Oluşturan Zaman Dilimleri

Sözlüklerde Takvim; “Zamanı yıllara, aylara ve günlere ayıran yöntem”498 olarak


geçmektedir. Günlük yaşantı, çalışma ve ibadet hayatı, sosyal, kültürel, ekonomik tüm
aktiviteler takvime göre düzenlenip planlanmaktadır. Tarih boyunca insanlar çeşitli
takvimler oluşturmuşlardır. Bu takvimleri yaparken de gökcisimlerinden olan ay, güneş
ve yıldızları kullanmışlardır. Gökcisimlerinin gökyüzündeki hareketlerine göre gün,
hafta, ay ve yıl kavramları oluşturulmuş ve takvim sistemi kurulmuştur.
a) Dünya'nın, kendi ekseni etrafında bir defa dönüşü için geçen zamana Gün
denilmektedir. Gün, 24 saat olarak kabul edilmiştir. Güneşin veya bir yıldızın öğle
çemberin(meridyen)den art arda iki üst geçişi arasındaki zaman aralığına gün
denilmektedir.499
Bâbil'li astronomlar günü, Güneş'in en yüksekte olduğu öğle saatinde başlatıp ertesi
gün de aynı anda sona erdirmişlerdir. Bilimsel olarak günümüzde kabul edilen gün
tanımı da böyledir.
Bazı ilkel topluluklarda gündüz ve gece değişken süreli olarak 12 parçaya bölünmüştür.
Hindular ve Mısır'lılar Güneş'in doğduğu an günü başlatmaktadırlar. İsrailoğulları ve
Yunanlılar da Güneşin battığı anı, günün başlangıç ve sonu olarak kabul etmişlerdir.
Miladi takvimde kullanılmakta olan gün; Hıristiyan Katolik’lerin, M.S. 325 yılında
İznik Konsülü kararları ile Musevî inancına reaksiyon olmak üzere gece yarısından
ertesi gün gece yarısına kadar devam ettirdikleri zaman dilimidir
b) En çok bilinen tarifi ile Hafta, Eski Ahit kökenli yedi günlük sürelerdir. Tanrı'yı
taklit etme anlayış ve inancından kaynaklanan bu kabul, "Yaratılış" bölümünde
"Tanrı'nın Evren'i, altı günde yarattığı ve yedinci gün dinlendiği" esasına
dayanmaktadır.

498
TDK, “Takvim”, Türkçe Sözlük, s. 1894.
499
Türk Ansiklopedisi, “Gün “, Ankara 1970, cilt 18, s. 169.
118

Hıristiyan Katolik öğretide hafta, yine İznik Konsülü tarafından düzenlenmiş ve bu kez
de, Batı Roma'nın sekiz günlük kabullerine bir reaksiyon olmak üzere, yedi gün olarak
tespit edilmiştir.500
c) Ay'ın Dünyanın etrafında bir defa dönmesi için geçen zamana Ay denmektedir. Ay,
Dünya ve Güneş'in tekrar aynı doğru üzerine gelebilmesi için, ortalama 29,53059 gün
geçmesi gerekmektedir. Ay takviminde bir ay, 29,53059 gün olup pratikte yarım günün
kullanımı çok zor olduğundan 29 ve 30 gün olarak uygulanmaktadır. Dolayısıyla da bir
ay yılı 354,36709 gün sürmektedir.

d) Dünyanın Güneş etrafındaki yörüngesinde, bir tam dönmesi için geçen 365,24
günlük birime Yıl denmektedir.

2.1.1.2. Takvimin Kur’an Ayetleriyle ilişkisi

“…Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak
olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir…”501 ayetinde Allah’ın bildirdiği gibi güneş ve ay
insanların hizmetine verilmiştir. Bu hizmet insanların günlük hayatlarını bir düzene
sokmaları şeklinde de yorumlanabilmektedir. İnsanoğlu Ziraatçilikten ticarete, bilimden
dine kadar tüm işleri planlarken bir zaman dilimine gereksinim duyarak, neyi ne zaman
yapacağını veya yaptığını bilmek istemektedir. Günlük namaz ibadetinden aylık ve
yıllık ibadetlerine kadar her ibadetini bir takvim çerçevesine oturtmak zorundadır.
“Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir.”502 Bu hesap sonucunda takvim
ortaya çıkmaktadır. “Güneşi ve Ay’ı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri
belirli bir vakte kadar akıp gitmektedir…”503 “Ayın dolaşımı için de konak yerleri
(evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur.”504 Bütün bu ayetler
ve diğer gece-gündüz ayetleri hepsi takvim sistemi içindeki gün ve ay kavramlarına
dolayısıyla da yıl kavramına işaret etmektedir. Kur’an-ı Kerim’de tespit edemesek de
diğer bir zaman dilimi olan hafta kavramını ise insanoğlu yine dini kriterlere bağlamış
bulunmaktadır. Yahudi inancına göre Allah evreni altı günde yaratıp, yedinci gün
dinlenmiştir. Buna göre de yedi günden oluşan zaman dilimine hafta denilmiştir.
Dolayısıyla Yahudilerin bu düzenlemesi evrensel bir kabul haline gelmiştir.

500
Sabri Tekay, Takvimin Evrimi, Bilim ve Teknik, 1994, s. 10.
501
Ankebut 29/61.
502
Rahman 55/5.
503
Fatır 35/13.
504
Yasin 36/39.
119

2.1.2. Belli Başlı Takvim Türleri

Tarih boyunca insanlar ihtiyaçları doğrultusunda çeşitli takvimler düzenleyip


kullanmışlardır. Mesela Nil’in hareketini temel alan üç mevsimden oluşan güneş takvim
sistemine sahip Mısır Takvimi, iki mevsimden oluşan Mezopotamya Takvimi, Eski
Türkler ve Çinlilerin505 Hayvancılık ve Tarım Takvimleri, Eski Roma Takvimi, Jülyen
Takvimi ve Gregoryen Takvimi bunlardan sadece bir kaçıdır. Tabii bir de millet olarak
bizi yakından ilgilendiren Osmanlı devletinde resmi ve mali işlerde kullanılmak üzere
19. yüzyıl başlarından itibaren yürürlüğe giren ve 1925’de kaldırılan Rumi Takvim
vardır. Çalışmamızın konusu sebebiyle önemli olan takvim ise Hicri Kameri Takvimdir.
Hicri Kameri Takvim, bilindiği gibi bir ay takvimidir. On iki ayın altısı 30 gün, beşi 29
gün çekmektedir. Yılın son ayı olan Zilhicce’nin uzunluğu ise 30 yıllık bir dönem
içinde değiş mektedir. Bu otuz yılık dönemin 19 yılında Zilhicce 29 gün, 11’ inde ise 30
gün çekmektedir. Böylece her yeni yılın hilalle birlikte başlaması sağlanmaktadır. Hicri
yıldaki gün sayısı 354 ya da 355 olduğu için, bu mevsimleri doğru olarak gösteren bir
takvim değildir.506

2.1.3. İbadetler – Takvim İlişkisi

2.1.3.1. İbadetlerde Dikkate Alınan Takvim Türü ve Nedeni

İbadetlerde dikkate alınan takvim türü hicri takvimdir. Hicri takvim, Hz. Muhammed’in
Mekke’den Medine’ye hicret ettiği tarihten değil, bu tarihten yaklaşık iki ay önce 1
Muharrem’den başlar. Bu tarih başlangıcı, Hz. Ömer’in halifeliği zamanında, Hicretten
17 yıl sonra kabul edilmiştir. M.Z. Pakalın’ın Cevdet Paşa’nın Takvimi Edvar adlı
yapıtından aktardığına göre, Hz. Ömer’in halifeliği döneminde, takvimin başlangıcı için
yapılan toplantıda, kimileri İran takviminin, kimileri ise Rumi Takvimin
benimsenmesini önermişse de, bu öneri “bunların hesabı ve kebise eyyamının (artık
günlerin) zapt ve tadili (tutulması ve değiştirilmesi) güç olduğundan” kabul edilmeyip
“Asr-ı Saadet’ten” belirli bir günün başlangıç olarak seçilmesi kararlaştırılmıştır.

Kur’an-ı Kerim’de "Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de
bulur, genişlik de. Kim Allah’a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar
da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah çok

505
Tekay, age, s. 8.
506
Tekay, age, s. 11.
120

bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir."507 denilerek hicret olayının önemi


vurgulanmıştır. Ayrıca başka ayetlerde de hicretin öneminden bahsedilmiştir.508 Bu
sebepten dolayı Müslümanlar, hicret sonrası itibariyle günlük işlerinde, "hicret" olayını
bir başlangıç saymışlar ve "Hicri" tarih kullanmaya başlamışlardır. “Şüphesiz Allah’ın
gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir.
Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu Allah’ın dosdoğru kanunudur…”509 ayetinde
ayların sayısı on iki olarak belirtilmiştir. "Sana, hilalleri soruyorlar. De ki: “Onlar,
insanlar ve hac için vakit ölçüleridir…"510 ayetiyle de yılın aya göre hesaplandığı
bildirilmiştir.

Ayın evrelerine göre hesaplamalar yapıldıktan sonra dini gün ve geceler de bu şekilde
hesaplanmaya başlamıştır. Bin aydan hayırlı bir gece olan, Kur'ân-ı Kerim’in de
indirilişinin tamamlandığı Kadir Gecesi, yine ay hareketlerine göre hesaplanmaktadır.
Ramazan ayının son 10 gününde aranması Peygamber Efendimiz tarafından bize
tavsiye edilmiştir. Haccın ne zaman başlayacağı, temel ibadetlerimizden orucun ne
zaman başlayacağı, hangi gece veya gündüzün diğer gecelerden üstün olduğu veya
feyiz ve bereket açısından daha önemli olduğu hep Hicrî Takvim esâsına göre
belirlenmektedir.

Her ayın “eyyamı bîyd” denilen 13,14 ve 15’i Hicri Takvime göre hesaplanmaktadır.
Dolayısıyla Ramazan ayının başlangıcı da Hicri Takvime göre hesaplandığından doğal
olarak her sene başlama zamanı değişmektedir.

2.1.3.2. Kameri Ayların Başlangıcının Hesaplanması ve İbadetler Açısından Önemi

Türkiye gibi birçok İslam ülkesi günlük yaşantısında güneş takvimini ibadet
yaşantısında ise ay takvimini kullanmaktadır. Bu ikili takvim sisteminde bazı
karmaşalar ortaya çıkmakta ama bu hatalar bertaraf edilmeye çalışılmaktadır. Ramazan,
Şevval ve Zilhicce gibi önemi büyük aylarımızda özellikle halkımız durumun daha çok
farkında olmakta ama diğer kameri aylarda ne olduğu ile ilgilenmemektedir.

507
Nisa 4/100.
508
Haşr 59/8–9; Âli İmran 3/195; Nur 24/22; Enfal 8/72.
509
Tevbe 9/36.
510
Bakara 2/189.
121

Dinimizde bazı ibadetlerin ve vakitlere bağlı birtakım fıkhi meselelerin zamanının


belirlenmesi, kameri aylara göre olmaktadır.511 Bu sebeple Kameri ayların ve dini
günlerin başlangıç ve bitişlerini doğru belirleyebilmek Müslümanlar için oldukça
önemlidir. Kur’an-ı Kerim’de güneş ve ayın bir hesaba göre hareket ettiği512 bunların,
diğer fonksiyonlarının yanında aynı zamanda birer hesap ölçüsü de kılındığı, 513 yılların
sayısını ve hesabı bilmemiz için aya menziller tayin edildiği514 gökler ve yer yaratıldığı
zaman on iki ay meydana gelecek şekilde bir nizam konduğu515 ayın, yeryüzünden hilal
şeklinde başlayıp kademe kademe farklı şekillerde görülmesinin insanlar ve hac için
vakit ölçüleri olduğu516 ifade edilmektedir. Bu sebeple, Ay’ın gökyüzünde görünür
hareketlerini çok hassas bir şekilde gözlemlemek gerekmektedir.
Gözlem sonuçlarına göre de kameri ayın başlamasına veya bitmesine karar
verilmektedir. Peygamber Efendimizden bu yana hep böyle yapıla gelmiştir. Kameri
aybaşlarının tespitinin hilâli görerek belirlenmesi, hava kapalı olup hilâlin görülmediği
durumlarda ise ayın sayısının otuz güne tamamlanması metodu, Hicri I. ve II. asırlarda
tek metod olarak kullanılmıştır. Hicri III. asırdan itibaren astronomi alanındaki
bilgilerin gelişmeye başlamasıyla Kameri aybaşlarının tespitinde hesaba itibar edilip
edilmeyeceği tartışılmaya başlanmıştır. 517 Hesaba itibar edilemeyeceğini söyleyen ilim
adamlarının yanında daha Tabiin döneminden itibaren bu hususta hesaba itibar
edilebileceğini söyleyen ilim adamları da olmuştur. Teoride bu tartışmalar olmakla
birlikte uygulamada asırlar boyu kameri aybaşları hep hilalin gözle görülerek; hava
kapalı olduğu durumlarda ise ayın sayısı otuz güne tamamlanarak belirlenmiştir.518
Ancak öyle bir döneme gelinmiştir ki astronomi ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler,
kameri aybaşlarının hesapla tespitini mümkün hale getirmenin ötesinde gözlemleyerek
belirlemeden daha emin boyutlara taşımıştır. Artık bu durumda hilalin
gözlemlenmesinde hesaptan yararlanmaya aşağı yukarı kimse karşı çıkmamaktadır.
Şimdi tartışılan husus, günümüzde kameri aybaşlarının tespitinde hesapla yetinilip
yetinilmeyeceğidir. Öyleki, Ru’yet bir tarafa bırakılarak hesapla amelin edilebilmesi
durumunda “benimsenecek kriterler ne olacak?” ve ‘ihtilâf-ı metâli’ye itibar edilecek

511
Ekrem Keleş, “Ru’yet-i Hilal Meselesi”, Marife Bilimsel Birikim, yıl 2, güz 2002, sayı 2, s. 37
512
Rahman 55/5.
513
En’am 6/96.
514
Yunus 10/5.
515
Tevbe 9/36.
516
Bakara 2/189.
517
Zebidi, age, cilt 6, s. 259–260.
518
İrfan Yücel, “Hilâl”, DİA, cilt 18, s. 4.
122

midir?” sorularına cevap aranmaktadır. Bu konuda çeşitli toplantılar düzenlenmiştir.519


Osmanlı zamanında da muvakkithaneler ve rasathaneler kurularak burada
görevlendirilen müneccim ve müneccimbaşılar hem hesap hem de gözlem ile kameri
aybaşlarını tayin etmişlerdir.520
Günümüze kadar olan zaman içinde bu yöntem esas alınarak, günün teknolojisine göre
geliştirilmiştir. Bu gelişim sonucu, gökyüzünde Ay’ın Güneş’e göre olan konumu
saniye-saniye hesaplanır hale gelmiştir. Hesaplanan bu değerler de gözlemler ile teyit
edilmiştir. Günümüzde bu iki unsur birleştirilerek kameri ayın başlangıcına karar
verilmektedir.
Hilal gözetlenirken; Gözlem yapılan yerin nem oranının düşük olması ve şehir
ışıklarından uzak olması gerekmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı; dini günlerin
tespitinde günümüz teknolojisi sonuna kadar kullanmaktadır. Güneş’in ve Ay’ın
koordinatları günlük olarak hesaplanmakta ve Ay’ın gökyüzünde hangi konumda doğup
batacağı çok hassas olarak belirlenmektedir.
Ay’ın günlük hareketleri izlenirken, Ay’ın içtima pozisyonuna ne zaman ve yeryüzünün
neresinden gireceği, içtimadan sonra ne zaman ve yeryüzünün neresinde insan gözü ile
görülebileceği hassas bir şekilde hesaplanmaktadır. Bu hesaplar doğrultusunda Ay’ın ilk
kez hilal olarak görüleceği yerlerin koordinatları belirlenmekte haritaları hazırlanmakta
ve haritada ilk defa görülebileceği yerlerin sınırları çizilmektedir.
Hazırlanan hesap ve haritalar Din İşleri Yüksek Kurulu’nun onayı alındıktan sonra
kanun521 gereği Kandilli Rasathanesinin görüşü alınıp İslam Konferansı Örgütü (İKÖ)
kanalıyla bütün İslam ülkelerine ulaştırılmaktadır ki en son 2009–2015 yıllarının hesap
ve haritalarını gösteren kitap basılmış ve tüm il müftülükleri ile İslam ülkelerine
gönderilmiştir. 2009–2015 dini günler listeleri ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet
sayfasında yayınlanmaktadır.522

Ay, Dünya etrafında belirli bir yörünge üzerinde dolanmakta ve bunu 29,5 günde
tamamlamaktadır. Ay, yörünge üzerinde her dolanmasında bir kez güneş ve dünya
arasına girerek bir doğrultuda bulunmaktadır.

519
Yücel, “Hilâl”, DİA, cilt 18, s. 5–7.
520
Ekmeleddin İhsanoğlu, “XVI. Yüzyılda Osmanlı Astronomisi ve Müesseseleri”, Osmanlı
İmparatorluğunun Doruğu 16. Yüzyıl Teknolojisi, (Editor: Kazım Çeçen), İstanbul 1999, Omaş Ofset.
521
698 sayılı Takvimde Tarih Mebdeinin Tebdili Hakkında Kanun.
522
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/default.asp#
123

Şekil 2.9. İçtima – Ru’yet Konumu

Güneş, Ay ve Dünya üçlüsünün aynı doğrultuya geldiği bu ana içtima veya kavuşum
denir ki bu, astronomik ayın başlangıcıdır. Rasathanelerden alınan ayın evrelerini
gösteren ay çizelgelerinde bu evreye New Moon (Yeni Ay) evresi denilmektedir. Bu
bilgi bazı kişilerin kafasını karıştırmaktadır. Çünkü “yeni ay” evresini isminden
dolayı kameri ayın başlangıcı olarak algılamaktadırlar. Oysa dinimizde kameri ayların
başlangıcını içtima evresi değil, Hz. Peygamber(s.a.v.)in “Hilâli görünce oruca
başlayın; onu tekrar görünce bayram yapın. Hava kapalı olur (da hilal görülmez) ise
içinde bulunduğunuz ayı otuza tamamlayın.”523 hadisi gereğince, hilalin bizzat
görülebilme evresi belirlemektedir. İçtima anında ayın karanlık yüzü dünyaya dönük
olduğu için dünyanın hiçbir yerinden ay dolayısıyla da hilal kesinlikle
görülememektedir. İçtima yani yeni ay evresi dini değil sadece astronomik ayın
başlangıcını göstermektedir.

Ay’ın hilal olarak görülebilmesi için; Ay’ın içtima pozisyonundan en az 8º ayrılması,


güneş battığı anda en az 5º ufkun üstünde olması gerekmektedir. Bu kriterlerden bir
tanesi gerçekleşmez ise ilk günün hilalini görebilmek imkânsız olmaktadır. Bu
kriterler, konuyla ilgili en kapsamlı toplantı olan, İstanbul Rü’yet-i hilâl
Konferansında kabul edilen kriterlerdir. 1978 yılında İstanbul’da yapılan bu
konferansa on yedi İslam ülkesinden kırktan fazla din ve astronomi bilgini

523
Buhari, Savm 11.
124

katılmıştır.524 Kameri ayın başlaması için hilalin Dünya’nın herhangi bir yerinden
görülmesi yeterlidir.

Bazı İslam Ülkeleri ile Türkiye arasındaki farklılığın ana sebepleri şunlardır;

1 - Türkiye, Dünyanın herhangi bir bölgesinden hilalin görülmesiyle kameri ayı


başlatırken, bazı İslam ülkeleri hilalin yalnız Mekke’den veya kendi ülkelerinden
görülmesini esas almaktadırlar.

2 - Türkiye hilalin bizzat görülebilmesi için, içtimadan sonra 8° açılmasını ve güneş


battığı anda 5° ufkun üstünde olmasını beklerken, bazı İslam ülkeleri içtimadan
hemen sonra kameri ayı başlatmaktadırlar.

2.1.3.3. Hilal Gözetlenmesiyle İlgili Bazı İstatistikî Veriler

Diyanet İşleri Başkanlığı hilalin görülmesi esasına göre kameri aybaşı hesaplaması
yaparken bazı İslam ülkeleri aslında içtimayı temel alarak Türkiye’den bir gün önce525
kameri ayı ilan etmektedirler. Fakat “hilali gördük” diyerek bu ilanı yapmakta ve bazı
kişilerin kafasını karıştırmaktadırlar. Acaba hilâlin görüldüğünü ilan ederek kameri ayı
başlatan bu ülkelerde gerçekten hilâl görülerek mi kameri ay başlatılmaktadır? Bu
konuda yapılan istatistikî çalışmalar sonunda bazı Arap ülkelerinde yapılan Ramazan ve
bayram ilanlarının yanlışlığı birçok defa ortaya çıkmıştır. Bunlardan birkaç tanesi
şunlardır:

524
Ramazan ve bayramların Tespitinde Benimsenecek Müşterek Metot Konferansı, 27–30 Kasım 1978
İstanbul. Bkz.: http://www.diyanet.gov.tr/turkish/default.asp# Konferansta alınan kararlardan
konumuzu ilgilendiren maddeler şöyle:
1. İster çıplak gözle isterse modern ilmin rasat metotlarıyla olsun, aslolan hilalin rû’yetidir.
2. Astronomların hesapla tespit ettikleri Kameri Aybaşlarına dinen itibar edilebilmesi için, onların bu
tespitlerini Hilal’in güneş battıktan sonra ve görüşe mani engellerin bulunmaması halinde gözle
görülebilecek şekilde, ufukta fiilen mevcut olması esasına dayandırmaları gerekir ki, bu Rû’yete
“Hükmi Rû’yet” denir.
3. Hilal’in görülebilmesi için iki temel şartın gerçekleşmesi zorunludur:
İctima’dan (kavuşum) sonra Ay ile Güneş’in açısal uzaklığı 8 dereceden az olmamalıdır. Bilindiği
üzere Rû’yet, 7 ile 8 dereceler arasında başlamaktadır. 8 derecenin esas alınmasında, ihtiyat
bakımından görüş birliğine varılmıştır.
Güneş’in batışı anında Ay’ın ufuktan yüksekliğinin açısal değeri, 5 dereceden az olmamalıdır.
Sadece bu esasa göre normal durumlarda Hilal’in çıplak gözle görülebilmesi mümkündür.
4. Hilal’in Rû’yet edilebilmesi için belli bir yer şart değildir. Yeryüzünün herhangi bir bölgesinde
Hilal’in Rû’yeti mümkün olursa, buna istinaden Ayın başladığına hükmetmek doğru olur. İslam
dünyasının birlik ve beraberliğini sağlamak için Rû’yetin ilanı, müteakip maddede işaret edilen
Müşterek Hicri Takvim’in tespitleri uyarınca Mekke-i Mükerreme’de tesis edilecek olan rasathane
tarafından yapılmalıdır.
525
1973 Kuveyt İslam Konferansı Kararları. Bkz.: http://www.diyanet.gov.tr/turkish/default.asp#
125

i) 1950–2000 yılları arasındaki 50 yıllık Ramazan, Şevval, Zilhicce ve Muharrem


aylarının Suriye’deki şer’i ilan tarihlerini istatistikî olarak ele alıp astronomik verilerle
karşılaştırmalı olarak inceleyen araştırmacılar Dr. Celalettin Hancı ve Prof. Dr. Hasan
Bîlânî %91 gibi çok yüksek bir hata oranıyla karşılaşmışlardır.526 Yani hilâlin
görüldüğüne dair şahitlik yapılmış, kameri ayın başladığı ilan edilmiş, fakat bu ilanlar
%91 yanlış olmuştur.
ii) Suudi Arabistan Melik Suut Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi Bölümü öğretim
üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Eymen el-Kürdî’nin yaptığı bir araştırmaya göre, Suudi
Arabistan’da 1400–1422 H (1980–2000) yılları arasındaki 22 yıllık kesitteki rü’yet-i
hilâl ilanlarının 10 yılında Ramazan hilâlinin görülmüş olması imkânsızdır.527 Çünkü
astronomik hesaplara göre bu on yılda güneş battığında hilâl tamamen ufkun altında
bulunmaktadır. Buna rağmen hilâl görüldü diye şahitlik yapılmış ve Ramazan ilan
edilmiştir. Kaldı ki başka astronomların verdiği bilgiye göre, Kürdî’nin görülebilmesini
muhtemel gördüğü diğer bazı durumlarda da hilâlin görülmüş olması mümkün değildir.
Çünkü bu durumlarda güneş battığı zaman her ne kadar hilâl ufkun üstünde olsa da, Ay
ile Güneş arasındaki açısal uzaklık henüz hilâlin görülmesine imkân verecek boyuta
ulaşmış değildir. Bu da göz önüne alındığında Suudi Arabistan’daki durumun da
Suriye’dekinden farklı olmadığı anlaşılmaktadır.
iii)Ürdün’de yapılan bir araştırma tabloyu daha net bir şekilde göz önüne sermektedir.
Ürdün Astronomi Cemiyeti üyelerinden Muhammed Şevket Udeh 1954–1999 M (1373–
1419) yılları arasında Ürdün’deki rü’yet-i hilâl ilanlarını astronomik veriler ışığında
incelemiştir. Araştırmacının “Aman Allah’ım, Ne korkunç sonuçlar!” demekten kendini
alamadığı neticeye göre 47 yıllık sürede yalnızca iki yıl şer’i anlamda rü’yet-i hilâle
göre Ramazan ayına başlanabilmiştir.528
iv)Bazı Arap ülkelerinde kameri ayların yanlış ilan edildiği birçok belge ile de tescil
edilmiştir. Mesela Yusuf el-Kardavî, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap emirlikleri
gibi bazı ülkelerde 1420 H Ramazan bayramının yanlış ilan edildiğini anlatan bir fetva

526
29–31 Ekim 2001 Tarihleri arasında Amman’da yapılan İkinci İslâmî Astronomi Konferansında
Celalettin Hancı ve Hasan Bîlânî tarafından sunulan, “Takyîmu Nisebi’l-Hatai fi Tahdîdi Tevârîhi’l-
Münasebâti’t-Dîniyye fi Sûriya (Suriye’de Dînî Bağıntılı Tarihlerin Belirlenmesindeki Hata
Oranlarının Değerlendirilmesi)” adlı tebliğ, s.13.
527
29–31 Ekim 2001 Tarihleri arasında Amman’da yapılan İkinci İslâmî Astronomi Konferansında
Eymen el-Kürdî tarafından sunulan, “Medâ Tetâbukı Rü’yeti’l-Hilâli maa’l-Hisâbi’n-Nazarî (Rü’yet-i
Hilâl Teorik Hesapla Ne Derece Uyuşmaktadır)” adlı tebliğ.
528
Kânuni evvel 1999 tarihinde Ürdünde Muhammed Şevket Udeh tarafından “Takvîmu Nisebi’l-Hatai fi
tahdîdi Evâili’l-Eşhuri’l-Hicriyye fi’l-Ürdün (Ürdün’de Hicrî Ayların Başlangıçlarının
Belirlenmesindeki Hata Oranlarının Değerlendirilmesi)”, adlı tebliğ, s.12.
126

yayınlamıştır.529 1422 H. yılı Şaban ayının, Ürdün’de yanlış ilan edilmesi ve bu


durumun düzeltilmemesi halinde Şaban ayının 31 gün olması gibi ne ilmen ne de dinen
geçerli olabilecek garip bir durumun ortaya çıkacağının anlaşılması üzerine bu durumun
düzeltilmesi için tashih-i karara gidilmiş ve çeşitli ülkelerden ikinci İslâmî Astronomi
Konferansına katılan on sekiz ilim adamı ve astronom bu belgeyi imzalamıştır.
Bu yanlışlıkları arap ülkeleri kendileri tespit edip daha sonradan Radyo ve
Televizyonlardan ilan ederek Ramazan ayına denk gelen yanlışlıklarda günün yerine bir
gün oruç tutulmasını isteyerek kendi vatandaşlarının ibadetlerini kurtarmışlardır.
Bu kadar çok hata yapılmasının sebebi kameri ayın başlamasına neden olan hilalin
görülmeden görüldüğünün söylenmesi bir yerde yalan yere şahitlik yapılmasıdır.
Aslında Arap ülkelerinde de takvimler hesaplara göre önceden yapılmaktadır.
Takvimlerde kameri aylar, hilâlin görülebilirlik esasına göre değil, astronomik ay esas
alınarak hesaplanmaktadır. Ramazan ayı yaklaşınca bazı ehliyetsiz kişiler, takvimlerde
Şaban ayının veya Ramazan ayının son gününü gösteren tarihte gün battıktan sonra
gidip şer’i mahkemeler huzurunda hilâli gördüklerine dair şahitlik yapmaktadırlar.
Mahkeme de bu şahitliklere binaen Ramazanı veya bayramı ilan etmektedir. Hâlbuki
takvimlerde kameri ayı kavuşumla başlatan astronomik ay esas alınmaktadır.
Bu durumda şöyle bir ikilem ortaya çıkmaktadır. Bir tarafta Allah’ın kâinata
yerleştirdiği nizam çerçevesinde astronomik hesapların ortaya koyduğu kesin veriler,
diğer tarafta bu verilerle çelişen şahitlikler. Böyle bir durumda ister istemez kesin
bilgiye ters düşen şahitliklerin durumu tartışılmaya ve bu tür şahitliklerin kabul
edilmemesi görüşü seslendirilmeye başlandı. Aslında Hanefi mezhebinde bu çok güzel
bir şekilde kurala oturtulmuştur. Havanın açık ve görüşe engel bir durumun
bulunmadığı durumlarda kuvvetli olan görüşe göre (Zâhiru’r-rivâye) Ramazan, Şevval
ve Zilhicce hilâllerinin sübutu için tek hatta birkaç kişinin hilâli gördüğünü söylemesi
yeterli görülmeyip, sözleri kesin bilgi veya en az galip zan ifade edecek sayıda büyük
bir kalabalığın hilâli gördüğünü söylemesinin aranması530 bu konudaki şaibeli
şahitliklerin kabul edilmemesinin en önemli göstergesidir.
26 Aralık 1341 (1925) tarih ve 698 sayılı kanunla fiilen Türkiye’de, dini günlerin
hesapla belirlenmesi uygulamasına geçilmiş ve dini günlerin tarihlerini tespit görevi
529
29–31 Ekim 2001 Tarihleri arasında Amman’da yapılan İkinci İslâmî Astronomi Konferansında
Salman Zafar Shaikh tarafından sunulan “Which Hilaal (Islamic Crescent) to Follow? Reasons for
Islamic dates confusion and their solution (Hangi hilâle tabi olalım? Hicri Tarihlerdeki İhtilaf
Sebepleri ve Çözümü)” adlı tebliğ, s.13.
530
Yücel, “Hilâl”, DİA, cilt 18, s.4.
127

Kandilli Rasathanesine verilmiştir. Kandilli Rasathanesinin kurucusu ve ilk müdürü


Fatin Gökmen, Uluğ Bey ekolünün koyduğu kriterlere dayanarak modern astronominin
imkânlarından da yararlanmak suretiyle dini hükümler uyarınca kameri ayların tespitini
hilâlin görülebilirliği esasına göre yapmıştır.531
Bu konuda önemli olan hesabı, şer’i ölçüye göre yapmaktır. Konuyla ilgili ilmi
konferanslarda da defalarca ifade edildiği gibi bu husustaki şer’i ölçü, hükmün, güneş
battıktan sonra hilalin herhangi bir engel olmadığı takdirde yeryüzünden çıplak gözle
görülebilecek şekilde ufuk üstünde bulunmasıdır. Çünkü şer’i deliller Ramazan ayının
girişini ru’yete bağlamıştır. Bu itibarla ayın, içtima noktasından ayrılıp dünya, ay, güneş
doğrusundan uzaklaşması ve güneş ışınlarının etkisinden kurtularak yeryüzünden
görülebilecek hale gelmesi şarttır. Hesaplar bu esas üzerine kurulduğu takdirde, kameri
aylar rü’yet-i hilale göre belirlenmiş olmaktadır.

2.2. Namaz ve Astronomi

2.2.1. Namaz Vakitlerinin Hesaplanmasının Tarihçesi

Hz. Peygamber döneminden miladi 8. yüzyılda (Hicri 3.asrın ilk yarısında) ilk
rasathaneler kuruluncaya kadar namaz vakitleri Cibril hadisindeki ölçülere göre bizzat
müşahedeye dayanıyordu. Yani görevli kişiler (imam-müezzin) ayet-i kerime ve hadisi
şeriflerin ışığında namazın vakitlerini bizzat gözetleyerek ilan ediyorlardı.

Namaz vakitlerini doğru tespit edebilmek için; müşahidin, bulunulan yerin en yüksek
noktasında olması, batı ufkunun açık ve berrak bulunması, nem durumunun düşük
olması, havanın rüzgârlı olmaması ve müşahidin gözünün kuvvetli bulunması
gerekmekteydi.

İslam dininde oruç, namaz gibi ibadetlerin varlığı İslam ülkelerinde Rasathanelerin
gelişmesinin başlıca amili olmuştur. İslam ülkelerinde ilk rasathaneler Bağdat merkez
olmak üzere, Abbasi Halifesi Me’mun tarafından 813 yılında kurulduktan sonra namaz
vakitleri ayet-i kerime ve hadisi şeriflerin ışığında hesaplanarak ilan edilmeye
başlanmıştır.

531
Yücel, “Hilâl”, DİA, cilt 18, s.8.
128

İbadet vakitleri; özellikle yatsı namazı vaktinin tespitinde güneşin ufuk alçalma açısının,
imsak vakti için de güneşin ufka yaklaşma açısının bilinmesi astronomların ana konusu
olmuştur.

Şafak, Şafak-ı Ahmer, Şafak- Ebyad, Fecir, Fecr-i Kazib, Fecr-i Sadık, İşrak, İstiva,
İsfirar gibi terimler güneşin ufkun altında ve üstünde bulunması sonucu gökyüzünde
görülen kızıllık, beyazlık gibi renk değişikliklerinin isimleridir. Namaz vakitleri de bu
renk değişikliklerine göre belirlenmektedir. Güneşin 17° ufkun altına inmesi ile yatsı,
18° ufka yaklaşması ile de imsak vaktinin oluşması gibi.

Halife Memun zamanından beri yatsı ve imsak vakitleri bu (yatsı için 17°, imsak için
19°) değerlere göre tespit edilmiştir. Namaz vakitlerinin tespitinde esas alınan bu
değerler İslam astronomları tarafından ittifakla kabul edildiğinden 10. asırdan beri
hiçbir itiraza uğramamıştır.

Rasathanelerin kurulması ve yaşaması büyük masraflar gerektirdiğinden İslam


ülkelerinde uzun ömürlü olamamıştır. Rasathane olmayan yerlerde namaz vakitlerini
tespitinde Rub’u tahtası kullanılmaya başlanmıştır.

Osmanlı Hükümeti zamanında Meşihata bağlı bir Baş Müneccimlik görevi vardı ki her
sene resmi bir takvim yayınlar, diğer takvim çıkaranlar da namaz vakitlerini oradan
iktibas ederlerdi. Muvakkitler tarafından İstanbul için namaz vakitleri belirlenir,
Balkanlardan Kafkaslara kadar diğer şehirlerin vakitleri de İstanbul’dan ± fark alınarak
hesaplanırdı. 532

Günümüzde namaz vakitleri, muvakkitlik döneminin devamı olarak günümüzdeki ilmi


araştırmalar neticesinde her vakit için belirlenen (imsak 108°,güneş doğuş 90°, Öğle
(güneşin zenit noktasında bulunması), ikindi asr-ı evvel, akşam 90°, yatsı 107°) açılara
göre hesaplanmaktadır.

Doğuş ve batış zamanlarında güneş ufkun altında olup, henüz doğmamış olan güneş
ufuktaki kırılma açısından dolayı doğmuş olarak veya batmış olarak görülmektedir.
Bulunulan yerde güneşin üst kaşını kayıp ettiği ana astronomik güneş batış, yine
bulunulan yerde güneşin üst kaşını gösterdiği ana astronomik güneş doğuş denmektedir.
Düz arazi ve deniz seviyesinde güneş battığı halde, yüksek mahallerde güneş batmadığı

532
Hasan Tayşi, Türkiye’ye Mahsus Evkatı Şer’iye Cetvelleri, Marifet Matbaası, İstanbul 1958, s. 5.
129

veya yüksek yerlerde güneş doğduğu halde deniz seviyesinde ve düz arazilerde güneşin
henüz doğmadığı görülmektedir.

Akşam namazı vaktinin girmesi için en yüksek mahalde güneşin battığının görülmesine
şer-i gurup denir. Düz arazilerde de güneşin doğduğunun görülmesine de şer-i doğuş
denir.

Yukarıda izah edildiği üzere şer’i doğuş – batış ile astronomik doğuş-batış arasındaki
süreye temkin denilmektedir ki bu süre de 7 dakika olarak kabul edilmektedir.

Doğuş ve batış vakitlerine konulan temkin bir ihtiyat değil bir zarurettir. Doğru saat
ayarı yapmak, namaz vakitlerinin tespitinde kullanılan rubu’ tahtalarını kullanabilen
uzman kişilerin mevcudiyetinin azalması sonucu bir tedbir olmak üzere namaz
vakitlerine temkin adı verilen ilaveler yapılmıştır.

Miladi 8. asırdan 1854 yılına kadar güneş doğuş ve batış vakitleri dışında temkin
müddetleri kullanılmadığı halde 1850 yılından sonra Müneccimbaşı Tahir efendi, bir
ihtiyat olmak üzere İsmail Hakkı Gelenbevi merhumun doğuş ve batış vakitleri
dışındaki vakitlere 8 dakika kadar bir temkinin uygulanmasının uygun olacağının
gerektiğini belirtmesi üzerine ibadet vakitlerinde temkinli döneme girilmiş, bazı
takvimciler, hem daha ihtiyatlı olmak ve hem de uygulamadaki pratikliği sebebiyle 2
dakika daha ekleyerek 8 dakikayı 10 dakikaya çıkarmışlardır. Bu uygulama 1949
yılında sona ermiştir.

Yatsı vaktine 10 dakika temkin konularak ilerletildiği takdirde, bu on dakika içinde


kılınan akşam namazı eda edilmiş olmadığından, aynı durum imsak için de geçerli
olduğundan bu iki vakitten temkin kaldırılmıştır. 533

1958 yılında Kandilli Rasathanesi Müdür Muavini Dr. Hasan TAYŞİ tarafından
neşredilen “Türkiye’ye Mahsus Evkatı Şer’iye Cetvelleri” isimli eserin isminden de
anlaşılacağı üzere bütün memleket için kullanılabilecek bir eser olarak neşredilmiştir.
Ülkemizin deniz seviyesinden 2 – 3 bin metre yüksekte olması sebebiyle de güneş
doğuş için (-7) ve batışı için (+7) dakika temkin vakti eskiden olduğu gibi devam
ettirilmiştir.

533
15.11.1949 Tarihli Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavere Heyeti’nin Raporu, s. 3.
130

2.2.2. Namaz Vakitlerinin Tanımı

Yüce Allah, ilk peygamber Hz. Âdem’den itibaren bütün insanları namaz ibadeti ile
sorumlu tutmuş ve bütün peygamberler kavimlerine namaz kılmalarını emretmişlerdir.
Salât kelimesi ve türevleri Kur’an’da 99 defa zikir edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de
namazın müminlere vakitli olarak farz kılındığı534 bildirilerek günlük beş farz namazın
vakitlerine özet olarak işaret edilmiştir.535
Kur’an’da özet olarak işaret olunan namaz vakitleri, Sünnette fiili ve kavli olarak
açıklanmıştır. Hadis rivayetlerinde namaz vakitleri açıklanırken fecr, tulu’, zeval,
gölgelerin fey-i zevalden hariç bir misli veya iki misli olması, gurub, gaybubet-i şafak...
gibi dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanan astronomik alametlerin
ölçü olarak verildiği görülmektedir.
Kur’an’da: sabah ve ikindi namazlarının son vakitleri (güneşin doğmasından ve
batmasından önce), öğle ve akşam namazlarının “ilk” vakitleri (zevalden ve güneşin
batmasından sonra) zikredilmiş, diğer vakitler kesin çizgilerle belirtilmemiştir.

‫ُدًا‬Wْpَ ‫ن‬
َ َ‫ آ‬Iِ ْTَRْ‫ن ا‬
َ aْIُL ‫ن‬
 ‫ ِإ‬Iِ ْTَRْ‫ن ا‬
َ aْIُL‫ َو‬9
ِ ْ.4‫ ا‬h
ِ َ2َl &َ‫ ِإ‬x
ِ ْ/p‫ك ا‬
ِ ُAُ ِ َ‫ة‬Y
َ _‫ِ ِ ا‬L‫َأ‬

Güneşin zevalinden (öğle vaktinde Batı’ya kaymasından) gecenin karanlığına kadar


(belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı
şahitlidir.536

‫ُدًا‬/ْS ًَFَ V
َ i:‫ َر‬V
َ َzَ-ْ>َ‫َ& أَن ی‬2َ5 V
َ  ً`َ4َِG ِDِ: ْATَWَ)َ 9
ِ ْ.4‫? ا‬
َ ِ‫َو‬

Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd
namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın537

‫ن‬
َ ُSِ>ْ_ُ‫? ﺕ‬
َ .ِ‫ن َوﺡ‬
َ ُ2ْ/ُ‫? ﺕ‬
َ .ِ‫ِ ﺡ‬D4‫ن ا‬
َ َSْ>ُ2َ

Öyle ise akşama girdiğinizde, sabaha kavuştuğunuzda, Allah’ı tespih edin. 538

534
Nisa 4/103.
535
Bakara 2/ 238; Hud 11/114; İsra 17/78; Rum 30/17-18; Kaf 50/39-40; İnsan 76/25-26.
536
İsra 17/78, Bu ayette, “güneşin zevali”, öğle ve ikindi namazlarının, “gecenin karanlığı” da akşam ve
yatsı namazlarının vaktine işaret etmektedir. “Fecr” kelimesi ise sabah namazının vaktini
belirtmektedir. Tefsir bilginlerinin ifadesine göre sabah namazının şahitli oluşu, gece ve gündüz
meleklerinin bu namazın kılınışında hazır bulunmaları demektir. Bkz., Altuntaş; Şahin, Kur’an-ı
Kerim Meali, 14 nolu dipnot, s. 289.
537
İsra 17/79.
131

‫ن‬
َ ‫ُو‬IِWْjُ‫? ﺕ‬
َ .ِ‫ َوﺡ‬k.ِpَ5‫ض َو‬
ِ ْ‫ر‬eَْ‫ت وَا‬
ِ ‫َوَا‬/2‫ ِ ا‬Aُ ْ/َSْ‫ُ ا‬Dَ‫َو‬

Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine


girdiğinizde Allah’ı tespih edin539.

‫ب‬
ِ ‫ُو‬Iُtْ‫ ا‬9
َ ْ>َL‫ َو‬x
ِ ْ/p‫ع ا‬
ِ ُ4ُm 9
َ ْ>َL V
َ 8:‫ َر‬Aِ ْ/َSِ: ْ‡8>َ*‫ن َو‬
َ ُُFَ‫َ& َ ی‬4َ5 ْIِ>ْ‫َﺹ‬

O halde onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından önce
de Rabbini hamd ederek tespih et.540

‫ُ ِد‬Ti2‫َ َر ا‬:ْ‫ُ َوَأد‬DْS8>َ2َ 9


ِ ْ.4‫? ا‬
َ ِ‫َو‬

Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da onu tespih et.541

ً4.ِ‫ ًة َوَأﺹ‬Iَ ْ!ُ: V


َ 8:‫ ا*ْ َ َر‬Iِ ُ‫وَاذْآ‬

Sabah akşam Rabbinin adını an542


&َ4َ5 ْuَGَ‫ َة آ‬Y
َ _‫ن ا‬
 ‫ َة ِإ‬Y
َ _‫ُاْ ا‬/.ِLeََ ْ ُ)QَGْeَ/ْm‫ذَا ا‬Hَِ ْ ُ!ِ:ُQُ0 &َ4َ5‫ُدًا َو‬-ُL‫ًَ َو‬.ِL َDّ4‫ُواْ ا‬Iُ‫ َة َذْآ‬Y
َ _‫ْ)ُ ُ ا‬.َKَL ‫ذَا‬Hَِ
ً‫ُﺕ‬Lْ ً:َ)ِ‫? آ‬
َ .ِQِْ‚ُ/ْ‫ا‬

Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı
anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere
belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.543

?
َ ‫ِی‬Iِ‫اآ‬4ِ ‫َى‬Iْ‫ ِذآ‬V
َ ِ‫ت َذ‬
ِ َ~8.‫ـ‬2‫? ا‬
َ ْ>ِ‫ت یُْه‬
ِ َQَ2َSْ‫ن ا‬
 ‫ ِإ‬9
ِ ْ.4‫? ا‬
َ 8 ًRَ‫َ ِر َو ُز‬WQ‫ ا‬
ِ َIَ َm ‫ َة‬Y
َ _‫ِ ِ ا‬L‫َوَأ‬

(Ey Muhammed!) Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde


namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür.544

538
Rûm 30/17, Tefsir bilginleri, âyetteki “tespih etme”yi namaz ile “akşama girme”yi, akşam ve yatsı
vakitleriyle, “sabaha kavuşma”yı ise sabah vaktiyle; 18. âyetteki “gündüzün sonu”nu, ikindi vakti ile
“öğle vaktine girme”yi de öğle vakti ile açıklamışlardır. Bkz., Altuntaş; Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali,
3 nolu dipnot, s. 405.
539
Rûm 30/18.
540
Kâf 50/39, Bu âyette sabah, öğle ve ikindi namazlarının vakitlerine; bir sonraki 40. âyette ise, akşam
ve yatsı namazlarının vakitlerine işaret edilmektedir. Bkz., Altuntaş; Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 3
nolu dipnot, s. 519.
541
Kâf 50/40.
542
İnsan 76/25.
543
Nisa 4/103.
132

V
َ 4َ-َ ‫َ ِر‬WQ‫ف ا‬
َ ‫َا‬Iْm‫‡ْ َوَأ‬8>َ2َ 9
ِ ْ.4‫َء ا‬Ga ْ?ِ‫َ َو‬Wِ:‫ُو‬Iُl 9
َ ْ>َL‫ َو‬x
ِ ْ/p‫ع ا‬
ِ ُ4ُm 9
َ ْ>َL V
َ 8:‫ َر‬Aِ ْ/َSِ: ْ‡8>َ*‫ن َو‬
َ ُُFَ‫َ& َ ی‬4َ5 ْIِ>ْ‫َﺹ‬
&َ‫ْﺽ‬Iَ‫ﺕ‬
O halde, onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan ve batışından önce
Rabbini hamd ile tespih et. Gece vakitlerinde ve gündüzün uçlarında da tespih et ki
hoşnut olasın545
buyurulmaktadır.

Namazın ilk ve son vakitlerini bildiren Peygamberimiz olup, öğreten de Cibril (a.s)’dır.
İbn Abbas’tan rivayet edilen Cibril hadisine göre:"Cibril (aleyhisselâm) bana,
Beytullah'ın yanında, iki kere imamlık yaptı. Bunlardan birincide öğleyi, gölge ayakkabı
bağı kadarken kıldı. Sonra, ikindiyi her şey gölgesi kadarken kıldı. Sonra akşamı güneş
battığı ve oruçlunun orucunu açtığı zaman kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık (şafak)
kaybolunca kıldı. Sonra sabahı şafak sökünce ve oruçluya yemek haram olunca kıldı.
İkinci sefer öğleyi, dünkü ikindinin vaktinde herşeyin gölgesi kendisi kadar olunca
kıldı. Sonra ikindiyi, herşeyin gölgesi kendisinin iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı,
önceki vaktinde kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte biri gidince kıldı. Sonra sabahı,
yeryüzü ağarınca kıldı. Sonra Cibril (aleyhisselâm) bana yönelip: Ey Muhammed!
Bunlar senden önceki peygamberlerin (aleyhimü'ssalâtu vesselâm) vaktidir. Namaz
vakti de bu iki vakit arasında kalan zamandır!" dedi."546

Namaz vakitleri, dünyanın güneşin etrafındaki günlük basit hareketine göre tesbit
edilmektedir. Ayetlerde sabah ve ikindi namazlarının “son” vakitleri (güneşin
doğmasından ve batmasından önce), öğle ve akşam namazlarının “ilk” vakitleri
(zevalden ve güneşin batmasından sonra) zikredilmiş, ancak beş vakit namazın ilk ve
son vakitleri kesin çizgilerle Cibril hadisinde verilmiştir.

Namaz vakitleri ayetlerde ve hadislerde belirtilen kriterlere göre astronomi formülleri


kullanılarak hesaplanmaktadır. Bunun sebebi de namaz vakitleri ile ilgili bildirilen
kriterlerin güneşin hareketlerinden çıkartılmasıdır.

544
Hud 11/114, Bu âyet, namaz vakitlerini göstermektedir. Gündüzün iki tarafından maksat, güneşin tepe
noktasına gelmesinden önceki ve sonraki dilimleri demektir. Buna göre sabah namazı gündüzün bir
tarafında, öğle ve ikindi namazları da öbür tarafında olmaktadır. Gecenin gündüze yakın vakitleri ise
akşam ve yatsı vakitleridir. Bkz., Altuntaş; Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 9 nolu dipnot, s. 233.
545
Ta-ha 20/130.
546
Abdurrezzak, Musannef, I,531 (H.No: 2028); Ahmed b. Hanbel, I,333, 354; Ebû Dâvud, Salât: 2,
(393);Tirmizî, Salât: 113, (149); Hâkim, Müstedrek, I,193,196.
133

İmsak Vakti:

İmsak ile ilgili hadislerden anlaşılacağı üzere imsak vakti fecr-i sadık denilen zamandır.
Sabaha karşı Tan yerinin ağarmaya başlamasından itibaren güneşin doğuşuna kadar olan
süredir. Doğu tarafında ufkun üzerinden enine yayılan aydınlığa gerçek aydınlık
anlamına gelen “fecr-i sadık” denir. Sabah namazının vakti, işte bu aydınlığın ufuk
üzerinde yayılması ile girmiş olur. Oruç için imsak vakti de bu zamandır. Fecr-i
Sadıktan önce doğu ufkunun ortasında yükseklere doğru, iki tarafı karanlık ve
uzunlamasına bir hat şeklinde yayılan bir beyazlık oluşur. Buna sabahın gerçekten
girdiğini göstermemesi ve yalancı bir aydınlık olması sebebiyle fecr-i kazib
denilmektedir.

Şekil 2.10. İmsak Vakti

Namaz vakitlerinden imsak ve yatsı vakitlerinin başlangıç zamanlarının belirlenmesi,


astronomik açıdan açıklığa kavuşturulması gereken bir problemdir. Güneşin doğmadan
önce ve batışından sonra gökyüzünde bir müddet tan adı verilen kızıllık hali
sürmektedir. Bu olay güneş ışınlarının atmosferde kırınım ve dağılımlarından ötürü
meydana gelir ki buna kırılma denmektedir. Pek çok batı kaynaklı astronomi eserinde
tan olayı için sınır değeri olarak, başucu açısının 108° olması gösterilmektedir. Yani
Fecr-i Sadık’ın astronomik olarak oluşma kriteri güneşin doğmadan önce ufka 18º
yaklaşmasıdır.

İmsak ve yatsı vakitlerini belirleyen şafak ve fecir gibi kelimelerle tanımlanan tan
olayının saptanması, Müslüman astronomlar arasında çok önemli bir yer tutmaktadır.
Bu problem tarih boyunca önemli bir inceleme, araştırma ve tartışma konusu da
olmuştur. İmsak ve yatsı vakitlerinde kullanılan başucu açısı için 106° ila 110° arasında
değişen değerler kullanılmıştır.547

547
W.M. Smart, Küresel Astronomi, (Çev: Gökdoğan N.), İ.Ü.F.F.Yayınları, İstanbul 1984, s. 48
134

Güneşin Doğuşu (Sabah Namazı Vaktinin Sona Ermesi):

Güneşin doğmaya başlaması, yani güneşin üst ucunun, ufukta belirmesidir. Bu aynı
zamanda akşam vaktinin simetriğidir; yani güneşin, ufkun 50' altına gelmesiyle oluşur.
Yani güneş, yaklaşık olarak doğu ufku civarında bir yerden doğmakta ve yine yaklaşık
olarak batı ufku civarında bir yerden batmaktadır. Güneşin doğuş ve batışındaki yön,
doğarken doğu ufku civarında, batarken batı ufku civarında kalmak kaydıyla her zaman
değişmektedir. Güneşin doğuş ve batışı, ufkun yaklaşık doğu ve batı yönlerinde
meydana gelen birbirleri ile simetrik iki benzer olaydır. Bir kentte bulunan gözlemciye
göre yaklaşık doğu ufkunda güneş yuvarlağının en üst kenarının ufukta görülmesi
güneşin doğması; yaklaşık batı ufkunda güneş yuvarlağının en üst kenarının ufuktan
kaybolması güneşin batmasıdır. Namaz vakitleri hesabında kullanılan güneşin
koordinatları, güneşin merkezini esas almaktadır. Güneşin doğuş ve batışında genel ilke
olarak başucu açısı 90° (ufuk açısı 0°) olarak kabul edilmektedir. Fakat Güneşin
merkezi esas alınmış olduğu için hesaplamalara 16’ değerindeki güneşin yarıçapını
gören açının da hesaba katılması gerekmektedir. Ayrıca atmosferin kırılma etkisinin de
ortadan kaldırılması için 34’ değerinin de eklenmesi gerekmektedir. Böylece namaz
vakitleri hesabında başucu açısının doğuş ve batışlar için 90°+16’+34’=90°50’ olması
gerekmektedir.548 Güneşin doğuş vaktinde -7 dakika temkin kullanılmaktadır.
Öğle vakti:

Kur’an-ı Kerim’de549 ve hadisi şeriflerde öğle namazı vakti için Güneşin tam tepeden
batıya meyl ettiği zaman verilmektedir.

Şekil 2.11. Öğle Vakti

548
Smart, age, s. 66–67.
549
İsra 17/78.
135

Öğle vakti, güneşin gökyüzünde çıktığı en yüksek noktadan batıya doğru meyletmesiyle
başlar ve her şeyin gölgesinin bir misli uzamasına kadar devam eder. Cisimlerin, güneş
tam tepe noktada iken yere düşen gölgesi (fey-i zeval), bunun dışındadır.

Öğle vaktini astronomik açıdan ele aldığımızda, güneşin gözlem yeri meridyeninden üst
geçiş yaptığı andır. Öğle anında ekvator koordinat sistemine göre saat açısı t=0°; ufuk
koordinat sistemine göre, gözlem yeri güneşin o günkü enleminin güneyinde kalıyorsa
astronomik azimut a=180°, kuzeyinde kalıyorsa a=0° dir. Yani öğle anında, gözlem
yerindeki her cismin gölgesi kuzey-güney doğrultusunda bulunur.

Bu esnada bir cismin gölgesi en kısa halini almış (x) olur. Gölgenin uzunluğu enlem ve
mevsime bağlıdır. Bir cismin öğle anındaki gölge uzunluğu

Öğle vakti gölge uzunluğu (fey-i zeval) = Cismin Boyu · tan( - )

bağıntısıyla hesaplanır. 550

İkindi vakti:

Hadisi şeriflerde ikindi vaktinin, öğle vaktinin çıktığı andan itibaren başladığı ve
güneşin batması ile son bulduğu anlatılmaktadır. İkindi vakti; çoğunluk müctehidlere
göre, her şeyin gölgesinin bir misli, Ebû Hanîfe'ye göre ise, iki misli olduğu andan
itibaren başlar ve ittifakla güneşin battığı zamana kadar devam eder. Zira Hz.
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Güneş batmadan önce, ikindi namazından bir
rekata yetişen kimse, ikindi namazına yetişmiştir."551

Şekil 2.12. İkindi Vakti

550
Enlemi +23,5° ile –23,5° arasında olan yerlerde yılda iki defa, güneş gözlem yerinin tam başucu
noktasından geçtiği için gölge boyu sıfır olur. Bunun haricindeki yer ve zamanlarda her zaman için bir
cismin gölgesi vardır.
551
Maliki, Muvatta', Vükût, 5; Ebû Dâvûd Salât, 5; İbn Mâce, Salât, 2; İbn Hanbel, II, 236, 254.
136

İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre Kur'an-ı Kerim'de sözü edilen "orta namaz",
ikindi namazıdır. Delili ise, Hz. Âişe (r.a.)'nın naklettiği "Hz. Peygamber (s.a.v.);
"Namazlara devam edin, orta namaza da devam edin"552ayetini okudu. "orta namaz ise
ikindi namazıdır" buyurdu.”553 hadisidir. İkindi namazına "orta namaz" denmesinin
sebebi ise iki adet geceye ait, iki adet de gündüze ait namazın ortasında
bulunmasındandır.
Cisimlerin gölgesi, zeval anına kadar kısalırken, zeval anından sonra tekrar uzamaya
başlar. Dolayısıyla zeval anındaki gölge (fey-i zeval = x), cismin o günkü en kısa
gölgesidir. Cismin zeval gölgesinin uzunluğuna cismin kendi uzunluğunun eklenmesi
ile ikindi gölgesi bulunur. Yani (y) uzunluğundaki bir sopanın gölgesi zeval vaktinde
(x) ise, sopanın gölgesi (x + y) olduğunda ikindi vakti girmiş olur. Bu vakte Asr-ı Evvel
denir. Yurdumuzda ve hemen hemen bütün İslam ülkelerinde, takvimlerde ve ezanlarda
imameynin görüşü yani asr-ı evvel vakti ikindi vakti olarak uygulanmaktadır.

İmam Ebu Hanife'ye göre ise ikindi gölgesi, o cismin zeval gölgesi uzunluğuna cismin
kendi uzunluğunun iki katının eklenmesi ile bulunur. Yani (x + 2y) olduğunda İmam
Ebu Hanife'ye göre ikindi vakti girmiş olur. Bu vakte ise Asr-ı Sanii adı verilir.

Akşam Vakti:

Akşam namazının vakti, güneş yuvarlağının tam olarak batmasıyla yani güneşin üst
ucunun, ufkun altına inmesi ile başlamaktadır.

Şekil 2.13. Akşam Vakti

Güneş doğuşta olduğu gibi güneşin yarıçapının yay açısı olan 16' ile atmosferin kırılma
etkisi olan 34' yani 16' + 34' = 50' ufkun altında olması gerekmektedir. Akşam vakti,
güneşin doğuş vaktinin batı ufkunda oluşan simetriğidir. Başucu açısı z = 90°50’ dır.
Akşam vaktinde +7 dakika temkin kullanılmaktadır.

552
Bakara 2/238.
553
Ebû Dâvûd Salât, 5; İbn Hanbel, V, 8.
137

Yatsı Vakti:

İmsak ve yatsı vaktinin tespiti İslam astronomlarının ana konusunu oluşturmaktadır.


Şafağın kızıllık mı yoksa kızıllıktan sonraki beyazlık mı olduğu yolundaki tartışmayı bir
kenara bıraktığımız takdirde zaruret sahiplerinin dışındakiler için yatsı vaktinin şafağın
kaybolmasıyla girdiği konusunda herhangi bir ihtilaf yoktur.554 Yalnızca Ca’feri
mezhebinin görüşüne göre akşamın vakti girdikten sonra akşam namazını kılacak kadar
bir süre geçtiği andan itibaren yatsı vakti de girmektedir.
Yatsı namazı vaktinin sonuna gelince; fakihlerin bu konuda bazı farklı
değerlendirmeleri bulunmaktadır. Konuya ilişkin ihtilaflar, hadis rivayetlerindeki yatsı
namazı vaktinin sonunu belirten ifadelerdeki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Bu
rivayetler;
— Yatsı namazı vaktinin gecenin üçte birine kadar olduğunu ifade eden rivayetler,
— Yatsı Namazı Vaktinin gecenin yarısına kadar olduğunu ifade eden rivayetler,
— Yatsı Vaktinin Sonunun gecenin üçte biri veya yarısı olduğunu müşterek ifade eden
rivayetler,
şeklinde sınıflandırılabilmektedir.

Şekil 2.14. Yatsı Vakti

Burada çok yer işgal edeceği için bu maddelerin açılımına değinmek istemiyoruz. Fakat
tüm bu açıklama ve tartışmalara göre Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek
Kurulu Yatsı vaktini güneşin 17° ufkun altına inmesi ile başlatma kararını almıştır.
İmsak vaktinde de yatsının vakti bitmektedir. 49° enlemden yukarı enlemlere
çıkıldığında 17° kriterinin astronomik olarak oluşmamaya başlaması durumunda şer’i
gecenin 1/3 i yatsı vaktinin başlangıcı olarak alınmaktadır.

554
Nevevi, el-Mecmu, cilt 3, s. 38.
138

2.2.3. Namaz Vakitlerinin Enlemlere Göre Değişmesi

Her ülkenin dünya üzerinde kendi coğrafi konumuna göre namaz vakitleri
bulunmaktadır. Namaz vakitlerinin oluşumuna göre dünya dört guruba ayrılmaktadır:

1. Gurup: + 23º 27’ yengeç dönencesi ile -23º 27’ oğlak dönencesi arasında bulunan
ülkelerde namaz vakitleri arası aşağı-yukarı sabit olup yıl içinde büyük bir değişiklik
göstermemektedir.

II. Gurup: ± 23º 27’ oğlak ve yengeç dönenceleri ile (± 49º) enlemleri arasında
bulunan ülkelerde namaz vakitleri normal teşekkül etmekle birlikte, namaz vakitlerinin
arasındaki farklar fazla olup yıl içinde büyük değişiklikler göstermektedir. Sadece ± 49º
enleminde 23 gün imsak vakti oluşmamaktadır.

III. Gurup: ± 49º enlemleri ile ± 66º enlemleri arasında bulunan ülkelerde bazı
mevsimlerde fecir ve şafak oluşmadığı için namaz vakitleri normal teşekkül
etmemektedir.

IV. Gurup: ± 66º enlemi ile kutuplar arasında bulunan ülkelerde ise mevsimlere
göre değişen süper anormallikler olmakta fecir ve şafak teşekkül etmediği gibi
mevsime göre güneş dahi doğmamakta veya batmamaktadır.
139

Aşağıdaki tabloda 49˚ - 71˚ Kuzey enlemleri arasında kalan bölgeler için imsak ve yatsı
vakitlerini gösteren astronomik belirtilerin oluşum durumu gösterilmiştir.555

Tablo 2. 1. 49˚ - 71˚ Kuzey Enlemleri İmsak-Yatsı Vakitleri


İMSAK VAKTİNİN İMSAK YATSI VAKTİNİN YATSI
TEŞEKKÜL ETMEDİĞİ VAKTİNİN TEŞEKKÜL ETMEDİĞİ VAKTİNİN
TARİHLER TEŞEKKÜL TARİHLER TEŞEKKÜL
ENLEM ETMEDİĞİ GÜN ETMEDİĞİ
SAYISI GÜN
SAYISI

49˚ 10 HAZİRAN–02 TEMMUZ 23 GÜN YATSI YILBOYU TEŞEKKÜL EDİYOR

50˚ 31 MAYIS–11 TEMMUZ 41 GÜN 10 HAZİRAN-02 TEMMUZ 23 GÜN

51˚ 26 MAYIS–18 TEMMUZ 54 GÜN 01 HAZİRAN-11 TEMMUZ 41 GÜN

52˚ 21 MAYIS–23 TEMMUZ 64 GÜN 26 MAYIS-18 TEMMUZ 54 GÜN


53˚ 16 MAYIS–27 TEMMUZ 73 GÜN 21 MAYIS-23 TEMMUZ 64 GÜN
54˚ 12 MAYIS–31 TEMMUZ 81 GÜN 16 MAYIS-27 TEMMUZ 73 GÜN
55˚ 08 MAYIS–04 AĞUSTOS 89 GÜN 12 MAYIS-31 TEMMUZ 81 GÜN
56˚ 05 MAYIS–08 AĞUSTOS 96 GÜN 08 MAYIS-04 AĞUSTOS 89 GÜN
57˚ 01 MAYIS–11 AĞUSTOS 103 GÜN 05 MAYIS-08 AĞUSTOS 96 GÜN
58˚ 28 NİSAN–15 AĞUSTOS 110 GÜN 01 MAYIS-11 AĞUSTOS 103 GÜN
59˚ 25 NİSAN–18 AĞUSTOS 116 GÜN 28 NİSAN-15 AĞUSTOS 109 GÜN
60˚ 22 NİSAN–21 AĞUSTOS 122 GÜN 25 NİSAN-18 AĞUSTOS 116 GÜN
61˚ 19 NİSAN–24 AĞUSTOS 128 GÜN 22 NİSAN-21 AĞUSTOS 122 GÜN
62˚ 16 NİSAN–27 AĞUSTOS 134 GÜN 19 NİSAN-24 AĞUSTOS 128 GÜN
63˚ 13 NİSAN–29 AĞUSTOS 139 GÜN 26 NİSAN-20 AĞUSTOS 133 GÜN
64˚ 11 NİSAN–01 EYLÜL 144 GÜN 13 NİSAN-29 AĞUSTOS 138 GÜN
65˚ 08 NİSAN–04 EYLÜL 150 GÜN 11 NİSAN-01 EYLÜL 144 GÜN
66˚ 05 NİSAN–07 EYLÜL 156 GÜN 08 NİSAN-04 EYLÜL 150 GÜN
67˚ 03 NİSAN–09 EYLÜL 162 GÜN 05 NİSAN-07 EYLÜL 158 GÜN
68˚ 31 MART–12 EYLÜL 165 GÜN 03 NİSAN-09 EYLÜL 160 GÜN
69˚ 28 MART–15 EYLÜL 172 GÜN 31 MART-12 EYLÜL 166 GÜN
70˚ 26 MART–17 EYLÜL 176 GÜN 28 MART-15 EYLÜL 172 GÜN
71˚ 23 MART–20 EYLÜL 182 GÜN 26 MART-17 EYLÜL 176 GÜN

2.3. Kıble ve Astronomi

2.3.1. Kıblenin Tanımı ve Astronomi ile ilişkisi

Günlük hayatımızda dinin astronomi ile ilgili alanlarından birisi de yön tayini
konusudur. Mekke'de Allah'ın emri ile Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından
yapılan Kâbe’ye yönelmek farz ibadetlerimizden namazın farzlarından birisidir. Kıble,

555
Tablodaki bilgiler, Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Dairesi Vakit Hesaplama Şube
Müdürlüğünden alınmıştır.
140

sadece Mekke-i Mükerreme’deki taş binadan ibaret değildir. Bu sebeble kişi ister
uçağın içinde Kâbe’nin üstünde olsun, isterse yerin derinliklerinde Kâbe’nin altında
bulunsun, Kâbe’den geçen nuranî sütuna yönelerek namazını kılar. Böylece de kıbleye
dönmüş olmaktadır. Kıble ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de

“Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte
oradadır…”556

“Bir takım kendini bilmez insanlar, “Onları (müslümanları) yönelmekte oldukları


kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Allah
dilediği kimseyi doğru yola iletir.””557

“…Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de
biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, gerisin geriye dönecekleri
ayırd edelim diye kıble yaptık. Allah imanınızı boşa çıkaracak değildir..”.558

“(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy
beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz.
(Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de
nerede olursanız olun, (namazda) hep o yöne dönün…”559

“Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine
senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin
kıblesine de uymazlar...”560

“(Ey Muhammed!) Nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram’a doğru çevir.
(Ey mü’minler!) Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü Mescid-i Haram’a doğru
çevirin ki, zalimlerin dışındaki insanların elinde (size karşı) bir koz olmasın...”561

556
Bakara 2/115.
557
Bakara 2/142.
558
Bakara 2/143.
559
Bakara 2/144, Hz.Peygamber, Hicri ikinci yılın ortalarına kadar namazlarda Kudüs cihetine yöneliyor,
fakat hep Kâbe’ye yönelme emrinin gelmesini bekliyordu. Bir ikindi namazı sırasında Allah Teâlâ
Kâbe’ye doğru yönelmesini emretti. Kudüs’e doğru yönelerek başlanan bu namaz Kâbe’ye yönelerek
tamamlandı. Bu olayın geçtiği yerde yapılan mescit, bugün “Mescid-i Kıbleteyn”, yani iki kıbleli
mescit diye anılmaktadır. Bkz., Altuntaş; Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, 31 nolu dipnot, s. 21.
560
Bakara 2/145.
561
Bakara 2/150.
141

şeklinde ayeti kerimeler mevcuttur. Her nereye dönersek dönelim, orada, Allah’a ibadet
edecek bir yön mutlaka bulunmaktadır. Allah’ın bir mekânı yoktur. O, aslında yönden
de, cihetten de münezzehtir, fakat bütün yönler, bütün cihetler O’nundur. Yeryüzünün
her tarafında, hatta zaruret hâlinde her yana ve her yöne namaz kılınabilir. Allah’ın,
Peygamberlere bir kıble emretmesi darlıktan veya bilgisizlikten değil, kullarını
korumak ve onları birlik ve beraberlik demek olan tevhid sırrıyla terbiye etmek içindir.
Allah, lûtfu ve rahmeti geniş olduğu için daha önce emrettiği bir kıbleyi değiştirerek,
ona benzer ve hatta ondan daha hayırlı bir başka kıbleye tahvil edebilir562.

Büyük müfessir Taberî’ye göre: 115’nci ayette kıblenin çevrileceğine işaret


bulunmaktadır. Elmalılı da, ayetle ilgili açıklamalarında aynı hususa yer vermekte ve
“Bakara Suresinin 115’inci ayetinde ibadet için, özellikle namaz kılmak için büyük bir
genişlik öngörülmüş ve kıblenin değişmesi işine de güzel bir mukaddime (başlangıç)
yapılmış, âdeta kıblenin değişmesi gerektiğine işaret edilmiştir” demektedir 563

Hz. Peygamber (s.a.s)'in Mekke fethedildiği gün, Kâbe'ye bir kere girip içinde namaz
kıldığı nakledilmektedir. Abdullah b. Ömer, Bilal (r.a)'e, Allah elçisinin Kâbe'ye girdiği
zaman namaz kılıp kılmadığını sormuş, Bilal şu cevabı vermiştir: "Evet Kâbe'ye girince
sol taraftaki iki direk arasında namaz kıldıktan sonra çıktı ve Kâbe'nin yönüne doğru iki
rek'at namaz kıldı."564

Kâbe-i Muazzamadan uzakta bulunanların Kâbe cihetine yönelerek namaz kılmaları


farzdır. Elmalılı hocamız kıblenin önemini şu sözlerle belirtmiştir: “Bir kıbleye
yönelmeniz sayesinde, yön farklılığına rağmen hepiniz bir cemaat olur ve hepiniz
Mescid-i Haram içinde namaz kılıyor gibi düzenli bir sosyal cemaat hali elde edersiniz
ve mükâfatınızı da o şekilde alırsınız.”565

2.3.2. Kıblenin Tayin Edilmesi

Günlük yaşantımızda kıble tayini yapılırken Kıble Açısı ve Kıble Saati


kullanılmaktadır. Kıble açı ve saatini hesaplayabilmek için güneşin hareketini hesaba
katmamız gerekmektedir. Kur’an’da “güneşi ve ayı bir hesap üzere yarattık.”

562
Davut Aydüz, “Kıblenin Tahvili ile İlgili Ayetlerin Kur'ân'daki Tertîbi”, Yeni Ümit Dergisi, Nisan -
Mayıs - Haziran 2002, Sayı: 56 Yıl: 14, s. 43-47.
563
Elmalılı, age, cilt 14, s.394.
564
Buhârî, Salât, 30; Nesâî, Menâsik, 127; Ahmed İbn Hanbel, II, 75, III, 410, VI, 12, 13, 14.
565
Elmalılı, age, cilt 1, s. 441.
142

denmektedir. Bu hesaplardan birisi de işte kıble hesabıdır. Böylece astronomi bilimi bir
kez daha günlük hayata girmiş olmaktadır. Kıble hesabı ikiye ayrılmaktadır:

2.3.2.1. Kıble Açısı:

Bulunulan nokta ile Kâbe’nin bulunduğu noktanın kuzey kutupla meydana getirdiği
küresel üçgenin trigonometrik çözümünün açı cinsinden ifadesi kıble açısını
vermektedir. Kıble açısı ile kıble tayini yapılırken bulunulan yerin kuzeyinden itibaren
açının kullanılması gerekmektedir.

2.3.2.2. Kıble Saati:

Kâbe’nin bulunduğu nokta ile güneşin günlük deklinasyonu (arz üzerindeki konumu) ve
bulunulan nokta arasındaki küresel üçgenin trigonometrik çözümünün zaman cinsinden
ifadesi kıble saatini vermektedir. Güneşin deklinasyonu değiştikçe kıble saatleri de
günlük olarak değişmektedir.

Şekil: 2.15. Kıble Saati

Kıble tespiti yapılacak günün kıble saatinde dik bir cismin gölgesine bakılarak kıble
tayini yapılır. Gölgenin güneşe taraf olan uzantısı kıble yönünü göstermektedir. O saatte
(Türkiye’de) yüzünü, (Amerika’da) sırtını güneşe dönen kıbleye dönmüş olur.
Kıble tayini yapılırken kıble açısı yılın her günü, günün her saati için sabit olup
değişmemektedir. Fakat kıble açısı ile kıble tayini yapılmaya çalışıldığında pusula
kullanmamız gerektiği için, kullanılan pusula ne kadar iyi ve kaliteli olursa olsun kıble
tayini yapılan yerdeki her türlü metal (duvarın içindeki demir gibi) ve radyasyon yayan
(cep telefonu gibi) aletlerden etkilenecek ve tam olarak sağlıklı sonuç vermeyecektir.
Bu sebeple en sağlıklı kıble tayini metodu kıble saati ile olandır. Kıble saati ise
tamamıyla Allah’ın yaratmış olduğu şaşmaz saat olan güneş ile yapılacağı için herhangi
143

bir şeyden etkilenmesi mümkün değildir. Tek dikkat edilmesi gereken nokta kıble saati
sadece verilen yerleşim yeri için geçerlidir. Bir şehrin kıble saati ile başka bir şehirde
kıble tayini yapmak doğru değildir.

2.3.2.3. Dünya Kıble Günü566

Mekke şehrinin enlemi 21° 26' , boylamı 39° 49'. Güneşin arz üzerinde bakıldığında
görüldüğü nokta (astronomik ifade ile deklinasyonu) her gün için değişmektedir.
Güneşin deklinasyonu; 21 Haziranda kuzey yarım küresinde +23° 27 ', 21 Aralıkta
güney yarım küresinde -23° 27' olmaktadır.

Kıble saatleri de günlük olarak değiştiği için Güneşin arz üzerinde görünen seyri
sırasında 28 Mayıs ve 16 Temmuz günlerinde bulunduğu yerden alınan izdüşümü
Mekke'nin tam üzerinde bulunduğundan Mekke'nin enlemi ( 21° 26' ) ile Güneşin
deklinasyonu (21° 26' ) aynı olmaktadır.

Türkiye saatine göre 28 Mayıs günü saat 12:18'de ve 16 Temmuz günü saat 12:27'de
Edirne'den Kars'a kadar kıble saatleri aynı olmaktadır. Dünyanın değişik ülkelerinde,
kendi mahalli saatlerine denk gelecek şekilde kıble saatleri değişmekle birlikte günleri
değişmediğinden bu iki güne yani 28 Mayıs ve 16 Temmuz günlerine Dünya Kıble
Günü denilmektedir.

566
Sadece genel kültür bilgisi olarak verilmiştir.
144

SONUÇ

İsimlerinden biri de Hâlık olan Allah Teâlâ “yaratanların en güzelidir” ve mahlûkatı da


en güzel bir şekilde var etmiştir. Varlık âleminde insan “gözbebeği” mesabesinde, diğer
yaratıklara verilmeyen pek müstesna özelliklere sahip kılınmıştır. Akıl, bu özelliklerin
başında gelmektedir. Aklı sebebiyledir ki insan, Cenâb-ı Allah’ın vahyine muhatap
olmuş, ilk insan Hz. Âdem’e insanlığın atası olması yanında peygamberlik vazifesi de
verilmiştir. Ondan sonra, daha nice peygamberler Allah’ın vahyine mazhar olmuş,
bunlardan bazısına sahife, bazılarına da kitap verilmek ve çeşitli mucizeler
gösterebilmek suretiyle Allah tarafından desteklenmişlerdir. Hz. Muhammed’e verilen
kitap ve bu kitabın aydınlığında parlayan İslam dini, insanlara “hayat bahşeden”,
hayatın mükemmel bir şekilde yaşanması için gereken hükümleri içermektedir.

İlahi kitapların sonuncusu olan Kur’an-ı Kerim’i Allah bu gerçeğe uygun bir biçim ve
içerikte düzenlemiştir. İçinde yer alan bilgi ve konular, insanların Hz. Muhammed’in
elçiliğinden kıyametin kopuşuna kadar geçecek süre içerisindeki ihtiyaçlarını giderecek
miktarda ve ölçüdedir. Allah’ın Kur’an’da bize duyurduğu her türlü bilgi, bizim
ihtiyacımız ile alakalı ve bize yararlıdır. Kur’an’da yer alan her bilgi ve açıklamanın
insanları eğitmek vb. gibi temel bir görevi olduğu bilinmelidir.

Kur’an’ın, son birkaç yüzyılda ortaya çıkan bilimsel gelişmelerin neticesinde sınırları
belli olan bilimlerin kurallarına göre değerlendirilmesi yapılmaktadır. Kâinat gibi
muhteşem bir yapıyı oluşturan, insan gibi mükemmel bir varlığı yaratan, bilgi ve hikmet
sahibi Allah’ın gönderdiği kitap olan Kur’an-ı Kerim, insan aklının ve gözlemlerinin
ürünü olan sağlam ve selim bilgilerle çelişmemiştir. Zaten doğruluğu konusunda kesin
bir delil bulunmayan sosyal ve teknik bilimlere ve teorilere göre Kur’an-ı hatalı görmek
yanlıştır. İlmi sınırsız olan Allah’ın, son kitabı olan ve bütün insanlara hitap eden
Kur’an’da yanlış bir bilgi vermesi aklen de mümkün değildir.

Kur’an-ı Kerim’de sözü edilen konular ve verilen bilgiler, sadece bizden öncekiler ve
bizleri ilgilendirmemektedir. Kur’an-ı Kerim kıyamete kadar varlığını herhangi bir
145

değişikliğe uğramaksızın sürdürecektir. Böyle olunca ondaki bazı bilgiler öncelikle


bizleri değil bizlerden asırlarca sonra yaşayacak olan insanları da ilgilendirmektedir.

Kur’ân-ı Kerimde önemli bir yekûn teşkil eden gök ve gökcisimleri ile ilgili ayetlerin
ele alınmasının uzay araştırmalarının yoğunlaştığı günümüzde Müslümanlar için
ehemmiyetinden hareketle ve bu alandaki tahsilim hasebiyle, bir de astronom gözüyle
incelenmesinin faydalı olabileceğini düşündük. Çünkü 12 yıllık meslek hayatımız
boyunca hem meslek icabı hem de çalıştığımız kurum sebebiyle oldukça ilginç olaylarla
karşılaşıp çok değişik sorulara muhatap olduk. Bu sebepten de din tahsili yapmış çoğu
kişinin Kur’an-ı Kerim’de geçen astronomi ile ilgili ayetlerden bihaber olduğunu
üzülerek düşündük. Astronomi mezunu olarak bazı bilgileri vermeye çalışsak da dini
tahsilimiz olmadığı için dinden anlamayacağımız bizim kendi işmize bakmamız
gerektiği kibarca söylenmiştir. Bunların sonucunda dini tahsil eksiğimizi de gidererek
doğruları daha iyi anlatabileceğimizi düşündük ve ilk önce iki yıllık ilahiyat önlisansı
bitirdik. Daha sonra Erciyes ilahiyatta yüksek lisansa başvurduk ve bir yıl bilimsel
hazırlık dönemini bitirdik. Yüksek lisans derslerine başladığımız esnada İlitam Yani
Ankara ilahiyat tamamlama kısmını kazandık ve yüksek lisansımızla birlikte devam
ettirdik. Şu an Astronomi ve İlahiyat mezunu olarak sonuna geldiğimiz “Kur’an’da
Astronomi İle İlgili Ayetler Ve Tarihi Süreç İçindeki Yorumu (Tahlil ve
Değerlendirme)” isimli iki bölümden oluşmakta olan çalışmamız sonunda aslında tarih
boyunca İslam âlimlerinin hiç de zamanlarının bilimsel çalışmalarından uzak
kalmadıklarını gördük. Bu pek muhterem hocalarımız yapmış oldukları çalışmalarında
çok doğru saptama yaptıkları gibi hatalı saptamaları da olmuştur. Fahreddin Razi’nin
dünyanın dönmediğini söylemesi gibi. Bunlar oldukça yerinde olan hatalardır. Önemli
olan böyle gayret içinde bulunulmasıdır. Günümüzde ise bu tarz çalışmalar gerçekten
çok azdır. Celal Kırca’nın “Kur’an ve Fen Bilimleri” gibi. Burada dile getirdiğimiz
hocamızın eserlerinden sadece bir tanesidir. Celal Yeniçeri’nin “Uzay Ayetleri Tefsiri”
de diğer bir örnek sayılmakla birlikte aslında bu eser sadece dini kaynaklara bağımlı
kalınarak yazılmış bir eserdir. Astronomi ile ilgili sadece iki kaynak kullanılmıştır.

Çalışmamızı ortaya çıkartırken birinci bölümünde Kur'an'da astronomi ile ilgili ayetler
farklı açılardan tasnif edilerek Astronomi İle İlgili Ayetlerin Gayesi ve Tefsirlerde
Astronomi İle İlgili Ayetler hakkında söylenilenler incelendi ve Evren ile içindeki
146

yaratıkların yaradılışları hakkındaki ayetler ele alındı. Evrenin yaratılışı ile münasebeti
sebebiyle “Big Bang Teorisi” değerlendirildi.

Kur’an-ı Kerim’de Evren ve Yaratılış ile ilgili birçok ayet bulunmakta ve bu ayeti
kerimelerde çoğunluk olarak kullanılan “yaratmak” kelimesi olmakla birlikte Allah
gücünü ve kudretini iyice belirtmek için hükmeden ve hükümran kelimelerini de
kullanmıştır. Bir yerde ise hizmetinize veren şeklinde insanlara lütufta bulunduğunu
belirtmiştir. Kur’an-ı Kerim’de yaratılış ile ilgili çok değişik fiiller geçmektedir. Bu
fiiller yaratılışın bütün safhalarını ortaya koyacak durumdadır.

Çalışmamızın ikinci bölümünde ise astronominin günlük hayatımıza yansımasını ele


alıp inceledik. “Kur’an’da Astronomi İle İlgili Ayetler ve Tarihi Süreç İçindeki Yorumu
(Tahlil ve Değerlendirme)” isimli çalışmamız, ilmi ve akademik bir çalışma olmasının
yanında Müslümanların ibadet vakitlerinin belirlenmesi konusunda rehberlik faaliyeti
yapacak kimselerin dikkatine sunulan, malzeme açısından yelpazesi geniş bir
çalışmadır.
147

KAYNAKLAR

Abdurrezzak es-San'ani, Ebû Bekr Abdürrezzak b. Hemmâm b. Nâfi' es-San'ânî el-


Himyerî (ö. 211/826-27), el-Musannef, (thk. Habiburrahman el-A’zamî), I-XI, el-
Mektebu’l-İslamî, II. Baskı, 1403/1983.
Afzalürrahman, “Astroloji”, Siret Ansiklopedisi, I-V, İstanbul 1996, cilt 1, s. 229.
Ahmed Muhtar Paşa (Gazi), Yaratılış ve Ötesi, (Sadeleştirme ve açıklama: Ali Turgut),
Bayrak Yayıncılık, İstanbul 1989.
Akyürek, Mehmet, “Ayda Yanan Mum”, Zafer Dergisi, Nisan 2001, sayı: 292, s. 41-
43.
Altıntaş, Hayrani; Recep Kılıç; M. Sait Reçber; Müfit Selim Saruhan, Din ve Ahlak
Felsefesi, Ankuzem, Ankara 2006.
Altuntaş, Halil; Muzaffer Şahin, Kur’an-ı Kerim Meali, DİB Yayınları, 5. Baskı,
Ankara 2003.
“Astroloji “, Türk (İnönü) Ansiklopedisi, I-XX, Ankara 1949, cilt 3, s. 500-503.
“Astronomi”, Türk (İnönü) Ansiklopedisi, I-XX, Ankara 1949, cilt 3, s. 504-511.
“Astronomi”, Yeni Türk Ansiklopedisi, I-XII, İstanbul 1985, cilt 1, s. 197-199.
Ateş, Süleyman, Kur’an Ansiklopedisi, I-XXVII, Kur’an Bilimleri Araştırma Vakfı,
İstanbul 1997, cilt 3.
Aydüz, Davut, “Kıblenin Tahvili ile İlgili Ayetlerin Kur'ân'daki Tertîbi”, Yeni Ümit
Dergisi, Nisan - Mayıs - Haziran 2002 Sayı: 56 Yıl: 14.
Bardakoğlu, Ali, “Yıldız ve Burç Falı”, İlmihal, I-II, İSAM, İstanbul 2000, cilt 2.
Bayraklı, Bayraktar, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, I-XXI, Bayraklı
Yayınları, İstanbul 2001, cilt 2.
Bayraktar, Mehmet, İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi, TDV Yayınları, Ankara 1989.
Birışık, Abdülhamit, İslama Giriş – Gençliğin İslam Bilgisi, DİB Yayınları, Ankara
2006.
Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâil, el-Câmiu’s-sahîh, I-VIII, Çağrı Yayınları,
İstanbul 1992.
Cevheri, Tantavi, El-Cevahir Fi Tefsiri’l Kur’an, I-XIII, Daru'l-Fikr Yayınları, Beyrut
1350 H.
Davies, Paul, Superforce: The Search for a Grand Unified Theory of Nature, London
1984.
148

Demircan, Osman; “Astroloji Nedir?”, Bilim ve Teknik Dergisi, 1991, cilt 24, sayı
285.
Demirci, Kürşat; İlhan Kutluer; “Burç”, I-XXXV, DİA, İstanbul 1992, cilt 6, s. 421-
424.
Ebû Dâvud, Suleyman b. el-Eş’as, Sunen, II. Baskı, Çağrı Yayınları, İstanbul 1992.
el-Fârûkî, İsmail Râcî; Luis Lâmia el-Fârûkî, İslam Kültür Atlası, (Çev.: Mustafa Okan
Kibaroğlu; Zerrin Kibaroğlu), Birinci Baskı, İnkılâb Yayınları, İstanbul 1991.
el-İsfehani, Ragıb, Müfredat Kur’an Kavramları Sözlüğü, (Çev.: Yusuf Türker), Pınar
Yayınları, İstanbul 2007.
el-Kürdî, Eymen “Medâ Tetâbukı Rü’yeti’l-Hilâli maa’l-Hisâbi’n-Nazarî (Rü’yet-i
Hilâl Teorik Hesapla Ne Derece Uyuşmaktadır)” İkinci İslâmî Astronomi Konferansı,
29–31 Ekim 2001, Amman.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, I-X, Eser Neşriyat, İstanbul
1979.
Fehd, Tevfik, “İlm-i Felek”, I-XXXV, DİA, İstanbul 2000, cilt 22, s.126-129.
Fehd, Tevfik, “İlm-i Ahkâm-ı Nücûm”, I-XXXV, DİA, İstanbul 2000, cilt 22, s.124-
126.
Gamow, George, Kâinatın Yaradılışı (The Creation of the Universe), (Çev.: Toygar
Akmani), Ankara 1961.
Göker, Lütfi, Astronomi ve Uzay Bilimleri, ABC Matbaacılık, Ankara 2000.
“Gün “, Türk Ansiklopedisi, I-XX, Ankara 1970, cilt 18, s. 169-170.
Hâkim en-NÎSÂBÛRÎ, Ebû Abdillâh Muhammed b. Abdillâh b. Muhammed (ö.
405/1014), Müstedrek, I,193,196.
Hancı, Celalettin; Hasan Bîlânî, “Takyîmu Nisebi’l-Hatai fi Tahdîdi Tevârîhi’l-
Münasebâti’t-Dîniyye fi Sûriya (Suriye’de Dînî Bağıntılı Tarihlerin Belirlenmesindeki
Hata Oranlarının Değerlendirilmesi)” İkinci İslâmî Astronomi Konferansı, 29–31 Ekim
2001, Amman.
Hawking, Stephen, A Brief History Of Time, Bantam Press, London 1988.
http://astronomy.ege.edu.tr/~rpekunlu/BU+Pop/AstrolojiPrint/astrljEK.doc.
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/default.asp#
http://www.islamic-awareness.org/Quran/Science/scientists.html.
http://www.zoomdinosaurs.com/subjects/astronomy/moon/.
Hoyle, Fred, The Intelligent Universe, London 1984.
149

İbn Haldun, Mukaddime, (Hazırlayan: Süleyman Uludağ), I-II, Dergâh Yayınları,


İstanbul 1991, cilt 2.
İbn Hanbel, Ahmed, Musned, I-VI, Kahire, trs.
İbn Mâce, Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid, Sunen, II. Baskı, Çağrı Yayınları,
İstanbul 1992.
İhsanoğlu, Ekmeleddin, “XVI. Yüzyılda Osmanlı Astronomisi Ve Müesseseleri”,
Osmanlı İmparatorluğunun Doruğu 16. Yüzyıl Teknolojisi, (Editor:Kazım Çeçen),
Omaş Ofset A.Ş., İstanbul 1999.
Jastrow, Marcus, Dictionary of Talmud Babli, Yerushalmi Midrashic Literature and
Targumim, Newyork 1950.
Karaali, Salih, Genel Astronomi, İÜ. Yayınlarından, İstanbul 1985.
Keleş, Ekrem, “Ru’yet-i Hilal Meselesi”, Marife Bilimsel Birikim, yıl 2, güz 2002, sayı
2.
Kırca, Celal, Kur’an-ı Kerim ve Modern İlimler, Marifet Yayınları, İstanbul 1982.
Kırca, Celal, Kur’an ve Fen Bilimleri, Marifet Yayınları, İstanbul 2005.
Kırca, Celal, Kur’an ve Bilim, Marifet Yayınları, İstanbul 1997.
Kırca, Celal, “Hz. Peygamberin Getirdiği İlahi Mesajda Kuşatıcılık” adlı tebliğ, 14
Nisan 2008, Trabzon.
Kızılırmak, Abdullah, Gökbilim Terimleri Sözlüğü, TDK yayınları, Ankara 1969.
Mâlik b. Enes, Muvatta, I-II, Çağrı Yayınları, İstanbul 1992.
Margenau, Henry; Roy Abraham Vargesse, Cosmos, Bios, Theos. La Salle IL, Open
Court Publishing, 1992.
Nallino, C.A.; Fatin Gökmen, “Astroloji”, I-XIV, İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1965,
cilt 1, s.682-686.
Nevevi, Ebu Zekeriyya Muhyiddin Yahya b. Şeref b. Murî, (ö. 676/1277), el-Mecmu,
Arabiyye Matbaası, Mısır 1352/1933, cilt 3.
Nesaî, Ebu Abdirrahman Ahmed b. Şuayb, Sunen, I-VIII, Çağrı Yayınları, İstanbul
1992.
Nurbaki, Haluk, Kur’an Mucizeleri, Damla Yayınevi, İstanbul 1988.
Özdemir, Sacit; Birol Gürol; Osman Demircan, Astronomi ve Astrofizik, Asil Yayın
Dağıtım, Ankara 2005.
Pekünlü, Renan; “Bilimin Merceğinde Astroloji”, Bilim ve Ütopya, Aralık 1997, sayı
42.
150

Razi, Fahreddin, Tefsir-i Kebir Mefatihu’l-Gayb, (Çev: Suat Yıldırım; Lütfullah


Cebeci; Sadık Kılıç; C. Sadık Doğru), I-XXIII, Huzur Yayınevi, İstanbul 2002.
Robert, Micro, “Astrologie”, Dictionnaire du Français Primordiale, Paris 1984.
Ronan, Colin A., Bilim Tarihi (Dünya Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişmesi),
(Çev.: Ekmeleddin İhsanoğlu; Feza Günergun), Tübitak Akademik Dizi, Ocak 2003,
Ankara.
Ross, Hugh, The Creator and the Cosmos: How Greatest Scientific Discoveries of The
Century Reveal God, Colorado: NavPress, revised edition, 1995.
Shachter, Haim, The New Universal Hebrew-English Dictionary, İsrail 1960.
Smart, W.M., Küresel Astronomi, (Çev.: Gökdoğan N.), İ.Ü.F.F. Yayınları, İstanbul
1984.
Shaikh, Salman Zafar, “Which Hilaal (Islamic Crescent) to Follow? Reasons for
Islamic dates confusion and their solution (Hangi hilâle tabi olalım? Hicri Tarihlerdeki
İhtilaf Sebepleri ve Çözümü)” İkinci İslâmî Astronomi Konferansı, 29–31 Ekim 2001,
Amman.
Tayşi, Hasan, Türkiye’ye Mahsus Evkatı Şer’iye Cetvelleri, Marifet Matbaası, İstanbul
1958.

Tekay, Sabri, Takvimin Evrimi, Bilim ve Teknik, 1994.

Tirmizî, Ebû İsâ Muhammed b. İsâ, es-Sunen, I-V, Çağrı Yayınları, İstanbul 1992.
TDK, Türkçe Sözlük, 10. Baskı, Ankara 2005.
Tuna, Taşkın, Ol Dedi Oldu, I-II, Şule Yayınları, İstanbul 2006, cilt 1.
Tuna, Taşkın, “Dünya Dönüyor Sen Ne Dersen De!”, Uzayın Sırları, Boğaziçi
Yayınları, İstanbul 1992.
Udeh, Muhammed Şevket, “Takvîmu Nisebi’l-Hatai fi tahdîdi Evâili’l-Eşhuri’l-
Hicriyye fi’l-Ürdün (Ürdün’de Hicrî Ayların Başlangıçlarının Belirlenmesindeki Hata
Oranlarının Değerlendirilmesi)”, adlı tebliğ, Kânuni evvel 1999, Ürdün.
Unat, Yavuz, “Astronomi”, Felsefe Ansiklopedisi, I-IV, (Editör: Ahmet Cevizci),
İstanbul 2003, cilt 1, s. 637–639.
Ural, Şafak, Bilim tarihi III (Modern Çağ), Ağaç Yayıncılık, İstanbul 1994.
Yeniçeri, Celal, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları, İstanbul 1994.
Yılmaz, Ayşegül, “Smart–1 Ay'ın Sırlarını Çözme Peşinde”, Bilim ve Teknik, Ekim
2005.
151

Yücel, İrfan, “Hilal”, I-XXXV, DİA, İstanbul 2000, cilt 18, s.1-15.
Zebidi, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih, (Çev.: Ahmed Naim), Ankara 1980,
cilt 3.
698 sayılı Takvimde Tarih Mebdeinin Tebdili Hakkında Kanun.
15.11.1949 Tarihli Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavere Heyeti’nin Raporu.
152

ÖZGEÇMİŞ

21 Ağustos 1973 Erzurum doğdu. Denizli-Acıpayamlıdır. İlkokulu çeşitli yerlerde


bitirdikten sonra Ankara Merkez İmam Hatip Lisesinden 1991 yılında mezun oldu.
1991-1996 yılları arasında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay
Bilimleri bölümünden Matematik-Astronom olarak mezun oldu.

1996 yılında Kur’an Kursu Hocası olarak Altındağ Saadet Kız Kur’an Kursunda
çalışmaya başladı. 1997’de Diyanet İşleri Başkanlığı Vakit Hesaplama Şube
Müdürlüğüne memur olarak atandı. 1998 yılında Astronom kadrosuna geçti ve halen bu
görevde çalışmaktadır.

1997-1998 yıllarında Karaca İngilizce kursuna devam etti. 2004 Haziran döneminde
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İlahiyat Önlisans bölümünden mezun oldu.
2008 Haziran döneminde Ankuzem İlahiyat Tamamlamayı bitirerek Ankara İlahiyat
Fakültesi diplomasını aldı. Evli ve iki çocuk annesidir.

HÜMEYRA NUR İŞLEK


ASTRONOM

İLETİŞİM BİLGİLERİ
Ev Adresi : İdareciler Sitesi 6. Blok No:14
Batıkent / ANKARA
Ev Telefonu : 0312 252 21 58

İş Adresi : Diyanet İşleri Başkanlığı


Eskişehir Yolu 9. Km C Blok 7. Kat No:739
Çankaya / ANKARA
İş Telefonu : 0312 295 81 25

You might also like