You are on page 1of 19

Davranışçılık: Başlangıç

John Watson

Watson Güney Caroline‘ da, Greenville yakınlarında bir köyde dünyaya geldi.

Buradaki tek odalı bir okulda ilk eğitimini aldı. Annesi çok dindardı, babası ise annesinin tam

tersi. Baba Watson çok fazla içen, suça eğilimli birisiydi ve birçok aşk ilişkisi yaşadı. Watson

13 yaşındayken babası bir başka kadınla kaçtı, bir daha da geri gelmedi. Uzun yıllar sonra

Watson ünlü ve zengin birisi olduğunda, babası onu görmek için New York'a geldi. Fakat

Watson babasını kabul etmedi.16 yaşındayken geleceğine ilişkin planını gerçekleştirmek

üzere Greenville ‘deki Furman Üniversitesine girdi: rahip olacaktı. Yıllar önce annesine bir

rahip yaşantısı süreceğine dair söz vermişti. Furman'ın vaftiz üyesi olan Watson burada

felsefe, matematik, Latince ve Yunanca eğitimi aldı.Watson bir yıl daha okulda kaldı ve 1899

yılında yüksek lisans derecesi aldı fakat bu yıl içerisinde annesi öldü ve Watson dinî eğitim

almak üzere vermiş olduğu sözden kurtulmuş oldu.Watson Princeton Teoloji Okulu yerine

John Dewey'in gözetiminde yüksek lisans çalışması yapmak üzere Chicago Üniversitesine

gitti.Watson Dewey'i "anlaşılamaz" biri olarak gördüğünü bildirdi. "Onun ne hakkında

konuştuğunu hiç anlayamadım ve ne yazık ki hâlâ da anlamış değilim.’’

Watson, James Rowland Angel Fin etkisiyle psikolojiyle ilgilenmeye başladı ve

nörolojide bir çalışma yaptı. Ayrıca Jacques Loeb ile fizyoloji ve biyoloji çalıştı.Watson

1903'te doktora derecesini aldı. (Chicago Üniversitesinden doktora derecesini alan en genç

öğrencidir.) Okuldan takdir belgeleri alarak mezun olmasına rağmen, Angell ve Dewey

kendisine doktora sınavının iki yıl önce mezun olan Helen Thampson Woolley kadar iyi

olmadığını söylediklerinde yoğun bir aşağılık kompleksi hissetmişti!Watson aynı yıl

öğrencisi olan 19 yaşındaki zengin bir kızla evlendi Watson daha sonra 1908 yılına dek
kalacağı Chicago Üniversitesindeki eğitmenlik görevini kabul etti. Beyaz farelerin nörolojik

ve psikolojik olgunlaşmalarına ilişkin çalışmasını yayımlayarak, hayvan denekler kullanmaya

yönelik ilk tercihini açığa vurmuş oldu. Watson'un üniversitedeki meslektaşları ve bazı

profesörleri onun iyi bir iç gözlemci olmadığını bildirdiler. İç gözlem için gereken özel doğal

yeteneğin ve yaradılışın hiçbiri Watson'da mevcut değildi. Watson'a yönelik bu tutum belki

de onu tamamen nesnel davranışçı bir psikolojiye yönelten etkenlerden biridir. Watson'un

tamamen nesnel bir psikolojiyi desteklemesinin bir başka muhtemel sebebi hayvan

psikolojisinin göreli yalnızlığı ve ana insan psikolojisi görüşünün yanında ikinci planda

kalmasıydı. Watson Chicago'da, 1908 yılında asistan profesörlük için uygun hale geldiğinde

kendisine Baltimore‘ deki John Hopkins Üniversitesinde profesörlük teklif edildi.Watson

1920 yılına dek Hopkins'te kaldı ve burada geçirdiği 12 yıl onun psikoloji açısından en

üretken dönemi oldu. Watson 1903 yılında daha nesnel bir psikoloji yaklaşımı üzerinde

düşünmeye başladığını söyledi. Konu üzerindeki düşüncelerini aleni olarak ilk defa 1908

yılında Yale Üniversitesinde açıkladı. 1912 yılında Cattell‘ ın davetiyle gittiği Columbia

Üniversitesindeki bir dizi konferansta bu konu hakkında tekrar konuştu. Sonraki sene Watson

ünlü bildirisini Psikoloji Eleştirileri 'nde (Watson, 1913) yayınlandı ve davranışçılık resmen

başlamış oldu.Watson'un ilk kitabı olan Davranış: Karşılaştırmalı Psikolojiye Bir Giriş, 1914

yılında ortaya çıktı. Bu kitapta Watson hayvan psikolojisinin kabul edilmesinin gereğini

ispatlamaya çalışmış.

Watson'un davranışçılığı, onun psikolojinin karmaşık atmosferini çoktan beri devam

etmekte olan anlaşılmaz şeylerden ve felsefeden gelen belirsizliklerden temizlemeye

çalıştığına inanan pek çok genç psikoloğun ve öğrencilerinin hoşuna gitmişti.

Daha yaşlı psikologlar genel olarak Watson'un programından büyülenmediler.


Gerçekte psikologların çoğu onun devrim niteliğindeki yaklaşımını reddetmişti. Watson yeni

davranışçılığının pratik bir değerinin de olmasını istiyordu. Düşünceleri sadece laboratuvar

için değil, aynı zamanda dışarıdaki gerçek dünya içindi. Psikolojinin uygulamalı

özelliklerinin ilerlemesi için çok çaba harcadı.

Watson'un profesyonel faaliyetleri 1. Dünya Savaşı sırasında binbaşı olarak Asken

Havacılık Hizmetinde görev almasıyla y kesildi. Savaştan sonra, 1918 yılında, çocuklar

üzerinde araştırmalar yapmaya başladı. Bu onun insan yavrulan üzerinde yaptığı ilk deneysel

girişimlerden birisiydi.Orduda pilotların seçimi için algı ve motor testler geliştirdi.

Özel hayatındaki çalkantılar ve eşlerine olan sadakatsizliğinden dolayı Hopkins’ten

istifaya zorlandı ve hiçbir üniversite adına yapışmış olan kötü şöhreti sebebiyle onu kabul

etmek istemedi ve Watson kendisine yeni bir hayat kurması gerektiğini anladı.

Watson ABD'de reklamcılık üzerinde çok büyük etkiler bıraktı. Ve günümüz ticaret

ve reklam dünyasında çok iyi bilinen ve etkileri kolaylıkla gözlenebilen davranışçılık

ilkelerini reklamcılık üzerinde uyguladı. Watson insanların makineye benzediklerini

düşünüyordu. Bu nedenle insanların davranışları, tıpkı makinelerin tepkileri gibi kontrol ve

tahmin edilebilir Watson makalelerinde geniş bir okuyucu kitlesine davranışçılık mesajını

benimsetmenin savaşını veriyordu.

Watson 1928 yılında çocuk bakımına ilişkin bir kitap yayımladı: Bebeklerin ve

Çocukların Psikolojik Bakımı isimli bu kitapta Watson, güçlü çevreci görüşleriyle uyumlu

olarak çocuk yetiştirmede her şeye izin veren bir sistemden ziyade düzenleyici bir sistem

sundu. Kitap acımasız katılıkta kuralcı tavsiyelerle doluydu. Watson'un hayatı, karısı Rosalia

Watson 1935 yılında Batı Hindistan'a yapılan bir gezi sırasında kaptığı tropik bir hastalık

sonucu yüksek ateşten ölünce değişti. Watson bir daha toparlanamadı. Adeta inzivaya çekildi
ve her türlü sosyal iletişimden kendisini uzaklaştırdı.1957 yılında, ölümünden bir yıl önce,

APA Watson'un çalışmalarını "modern psikolojinin içerik ve şeklini çokça belirleyen, verimli

araştırmaların hareket noktası" şeklinde övgüye değer bularak resmi bir bildiri ile

ödüllendirdi. Watson ölmeden önce tüm mektuplarını, el yazmalarını ve notlarını tek tek

şömineye atarak yaktı. Ve psikoloji tarihine kendisiyle ilgili hiçbir şey bırakmadı ve vefat

etti.

Watson‘ nın davranışçılığını anlatmak için, 1913 yılında Psikoloji Eleştirileri' nde

yayınlanan ve hareketi başlatan Davranışçılığın Bakışıyla Psikoloji makalesinden daha uygun

bir başlangıç yapılamaz. Watson'un açık ve anlaşılabilir üslubuyla kaleme alınan bu

makalede şu noktalar ele alınmaktadır:

1- Watson'un yeni psikolojisinin tanımı ve amacı,

2- Yapısalcılığın ve işlevselciliğin eleştirisi

3- Organizmanın çevresine uyum sağlamasında "kalıtım ve alışkanlığın" rolü,

4- Uygulamalı psikoloji alanlarının, davranışı kontrol edecek kurallar araması sebebiyle

gerçekten bilimsel olduğu görüşü,

5- İnsan ve hayvan araştırmalarında tek düzenli deneysel yordamlara devam etmenin


önemi.

Davranışçılığın teorik hedefi davranışı tahmin ve kontrol etmektir.

Psikolojinin bilinç fenomenlerini araştırdığı öne sürülmüştür. Bu tek başına bir

problemdir, bir yanda karmaşık zihin durumlarının (veya süreçlerinin) kendilerini oluşturan

basit elementlere analizi; öte yandan basit bileşenlerin karmaşık yapıları oluşturması söz

konusudur. Bir doğa bilimcisinin tüm fenomenini oluşturan fiziksel nesneler dünyasına (bir

alıcıda faaliyet uyandırabilecek her tür uyancıyla) sadece iyi ya da kötü kesin bir sonuç elde
etme yolu gözüyle bakılır. Bu sonuç "gözlemlenen" veya "detaylarıyla incelenen" zihinsel

durumların bir sonucudur. Örneğin bir heyecan durumunda gözlemin psikolojik objesi o

zihinsel durumun bizzat kendisidir. ‘Psikoloji artık zihin durumlarını gözlem nesnesi yapıyor

olduğu (İç gözlem) düşüncesiyle kendi kendisini kandırmak durumunda olmadığından,

bilince yaptığı atıflardan tamamen vazgeçmesi zamanı gelmiş görünmektedir. ’

‘’Zihin elemanlarıyla bilinç içeriğinin doğasıyla (örneğin tutumlar, imgesiz

düsünce...) ilgili kurumsal sorularla ağa düşürülmüş durumdayız’’ (Watson)

‘Benim psikoloji kavgam sadece sistematik ve yapısalcı psikologlarla değildir. Son on

beş yıl işlevsel psikoloji denilen akıma şahit olmuştur. Bu psikoloji tipi, elementlerin,

yapısalcıların değişmeyen (statik) anlayışları içerisinde kullanılmasını yermiştir. Ben bilinç

durumlarının iç gözlem yoluyla ayrılabilir elementlere analizi yerine, bilinç süreçlerinin

biyolojik anlamı üzerine vurgu yapıyorum. İşlevsel psikoloji ile yapısal psikoloji arasındaki

farkı anlamak için elimden gelenin en iyisini yapıyorum. Ancak ben de berraklık yerine

karmaşa oluşuyor. Duyum, algı, duygulanım, heyecan, irade gibi terimler işlevselciler

tarafından da yapısalcıların kullandığı kadar kullanılıyor.’’

Daha önce de söylediğimiz gibi, Watson'un devrimi başarıya birdenbire ulaşmadı.

Watson'un 1913'deki makalesine ilk yazılı karşılık, onun iç gözlemi reddetmesine dair

düşüncelerini paylaşmayan Mary Whiton Calkins‘ den geldi. Calkins aslında, belirli

psikolojik süreçlerin sadece iç gözlem yoluyla araştırılabileceğini düşünen pek çok psikoloğu

temsil ediyordu. Tartışma birkaç yıl uzayarak 1920'lere dek sarktı ve bazen oldukça

alevlendi.

Margaret Floy Washburn, Watson'u psikolojinin "düşmanı" ilan etti (Samelson, 1981).

Biz Watson'un düşüncelerine itirazın birdenbire başladığını söylemeye çalışmıyoruz. İlk


olarak, davranışçılık profesyonel dergilerde çok az dikkat toplamıştı. Destek çok sessiz bir

şekilde büyüyor ve daha çok genç psikologlardan geliyordu. Üniversitelerin çoğunda

davranışçılık dersleri sunuluyor ve "davranışçı" kelimesi dergi makalelerinin başlıklarında

görünüyordu. Davranışçılığın bir muhalifi olan William Mc Dougal, bu gelişmelerle ilgili

olarak, davranışçılığın "parlıyor" olması sebebiyle yeterince kaygılanmış. E.B.Titchener

davranışçılığın, bir gelgit dalgası gibi ülkeyi baştan sona yuttuğundan yakınıyordu. Watson

1930 yılında davranışçılığın hiçbir üniversitenin ders vermekten kaçınamayacağı kadar

önemli bir hale geldiğini açıkça ilan etmişti. Davranışçılık tabii ki başarılı oldu ama yavaş

yavaş. Watson'un istediği devrim ancak uzun sürede gelişti. Başarıya ulaştığında ise ortadaki

tek davranışçılık şekli sadece onunki değildi.

Davranışçılığın Metotları

Gördük ki bilimsel psikoloji başladığında kendisini eski ve bir doğa bilimi olan fizik

ile birleştirmeye hevesli idi. Yeni psikoloji sürekli olarak doğa bilimlerinin metotlarını kendi

ihtiyaçlarına adapte etmeye çalışıyordu. Ancak psikolojinin daha önceki formlarının

hiçbirinde Watson'cu davranışçılıkta olduğu kadar güçlü bir şekilde doğa bilimlerinin

yöntemlerine başvurulmamıştı. Wundt tarafından dolaylı ve dolaysız yaşantılar arasında

yapılan ayrım -ilki fiziğin verilerini getirir, ikincisi psikolojinin- bir anda terk edilmişti.

Watson araştırmalarda kullanılabilecek metotları açıkça belirtmişti: (1) araçlı veya araçsız

gözlem,(2) test metotları,(3) sözel anlatım metodu ve(4) koşullu refleks metodu.

Kendini açıklayıcı ve önemli bir metot olan gözlem (observation) metodu, diğer

metotlar için gerekli bir temel teşkil eder. Nesnel test metotları (testing methods) zaten

kullanılıyordu, fakat Watson test sonuçlarının zihinsel niteliklerin ölçümleri olarak değil,

davranış modelleri olarak ele alınmasını önermişti. Watson'a göre bir test zeka veya kişiliği
ölçmezdi. Testler daha çok deneklerin testin uyarıcı durumuna verdikleri tepkileri ölçebilirdi,

daha fazlasını değil.

Sözel bildirim (verbal report) metodu Watson'un sistemine özgüydü ve fazladan

yorumu hakkediyordu. Watson'un iç gözleme çok şiddetle karşı çıkması sebebiyle,

laboratuvarda sözel anlatımı kullanması bazı insanlar tarafından kuşkulu bir uzlaşma olarak

değerlendirilmişti. Watson'un sistemi özellikle bu eleştiriye duyarlıdır.

Şimdi Watson'un iç gözleme niçin karşı olduğunu düşünelim. Watson'un iç gözlem

yapabilme kabiliyetinin pek olmadığı düşüncesine ek olarak, Romanes'in analoji yoluyla iç

gözlem tekniği -ki bu tekniği bir davranışçı kullanamazdı- kabul edilmedikçe, iç gözlemin

hayvan araştırmalarında kullanılamayacağı da bir gerçekti. Watson ayrıca iç gözlemin

doğruluğuna da güvenemiyordu. Eğer çok iyi eğitim almış iç gözlemciler dahi neyi

gözlemledikleri konusunda fikir birliğine ulaşamıyorsa, psikoloji nasıl ilerleyebilirdi? Daha

önemlisi bir davranışçının, laboratuvarında nesnel olarak gözlenemeyen hiçbir şeye

müsamaha gösteremeyeceği tezi söz konusuydu. Watson somut olan şeylerle uğraşmak

istiyordu. Organizmanın içinde olup gözlemle doğruluğu kanıtlanamayan olaylar üzerine iç

gözlemcilerin bildirdikleri iddialarla paralel düşüncelere sahip değildi.İç gözleme karşı

olmasına rağmen, Watson iç gözlemi kullanmış olan psikofizikteki çalışmaları

önemsememezlik yapmadı. Bu nedenle Watson, konuşma tepkilerinin gözlenebilir olması

sebebiyle, bir davranışçı için diğer motor tepkiler kadar anlamlı olduğunu belirtmişti.

Davranışçıların en önemli araştırma metodu olan koşullu refleks 1915 yılına dek

davranışçılığın resmen kuruluşundan iki yıl sonrası- uyarlanmadı. Koşullanma metotları

davranışçılığın gelişinden önce de kullanılıyordu fakat Amerikan psikologları tarafından

uyarlanması oldukça kısıtlanmıştı. Watson bu metodun Amerikan psikoloji araştırmalarında


yaygın şekilde kullanılmış olmasından sorumluydu.

Watson koşullanmayı "uyarıcı değişimi" açısından ele almıştı. Bir tepkinin, kendisini

gerçekte harekete geçiren uyarıcıdan başka bir uyarıcıyla birleşmiş veya bağlanmış

olduğunda koşullandığını yazdı. (Pavlov‘ un köpeklerinin yiyeceğin görüntüsü yerine zil

sesine salya salgılayarak tepki vermesi koşullu bir tepkidir.)Bu yaklaşım davranışı analiz

etmenin yani, davranışı en basit temel birimlerine -uyarıcı (stimulus) ve tepki (response)

bağlarına [S-R] indirgemenin nesnel bir metodunu sağladığı için, Watson hevesle atıldı.

Karmaşık insan davranışlarının araştırılması için bir laboratuvar metodu olması şartıyla, tüm

davranışların bu temel elementlere indirgenebileceğini iddia etti. Davranışçılıkta deneklerin

rolünün daha az önem taşıdığı farz ediliyordu. Gerçek gözlemci (deneyci) deney koşullarını

oluşturur ve ardından deneklerin bu koşullara ne şekilde tepki verdiklerini gözlemler.

Böylece, insan deneklerin deneydeki statüleri indirgenmiş oldu, onlar artık gözlemlemiyorlar

sadece davranıyorlardı. Ve hemen herkes davranışta bulunabilirdi -çocuklar, zihinsel

özürlüler, hayvanlar. Bu bakış açısı psikolojinin imajını veya insanı "bir uyarıcı-tepki

mekanizması: deliklerden birisine bir uyarıcı koyar ve bir paket tepki alırsınız" (Burt, 1962, s.

232) şeklinde gören modelini güçlendirmişti.

Davranışçılığın Çalışma Konusu

Öncelikli çalışma konusu daima davranış sistemleri veya verileri olmak zorundadır:

kaslarla ilgili hareketler veya iç salgı bezleri salgıları. Watson bu tepkilerin, organizmanın

çevresine ayırt edici bir tarzda cevap verebilme kabiliyetine delil oluşturduğunu öne sürdü.

Davranış bilimi olarak psikoloji sadece uyarıcı ve tepki, alışkanlık edinimi ve

alışkanlık bütünleşmesi gibi terimlerle nesnel olarak tanımlanabilen davranışlarla ilgilenmek

zorundadır. Bütün insan ve hayvan davranışları bu şekilde, ruhsal kavram ve terimlere


başvurmadan anlatılabilir. Davranışı uyarıcı-tepki birimlerine indirgeme amacına rağmen

Watson, davranışçılığın organizmanın bir bütün olarak tüm davranışlarıyla ilgilendiğini iddia

etmişti. Bir tepki, örneğin diz kapağı hareketi veya diğer refleksler, basit olabildiği gibi, çok

karmaşık da olabilir; Watson bu daha karmaşık tepkileri, eylem (act)olarak isimlendirdi.

Watson tepki eylemlerinin yemek yeme, kitap yazma, beyzbol oynama veya bir ev inşa etme

gibi şeyleri içerdiğini düşünmüştür. Yani bir eylem bir organizmanın uzaydaki hareketlerini

kapsar.

Tepkiler iki şekilde sınıflandırılır: öğrenilmiş veya öğrenilmemiş olanlar ve açık veya

gizil olanlar. Watson doğuştan gelen tepkilerle öğrenilmiş tepkileri ayırt etmenin ve

öğrenilmiş tepkiler için geçerli olan öğrenme kurallarını keşfetmenin davranışçılık için

önemli olduğunu düşünmüştü. Açık tepkiler ortadadır ve bu nedenle doğrudan

gözlenebilirler.

İç organların hareketleri, içsalgı bezi salgıları ve sinir uyarımları gibi örtük tepkiler ise

organizmanın içinde gerçekleşir. Watson gizil davranış kavramını tanıtırken, psikolojinin

çalışma konusunun gerçekten gözlenebilir olması gerektiğine dair ilk şart üzerinde değişiklik

yapmış ve her şeyin potansiyel olarak gözlenebilir olması gerektiğini öne

sürmüştür. Davranışçılık organizmanın çevresiyle bağlantılı bütün davranışları ile ilgilenir.

Gerek çalışma konusu gerekse metodolojisiyle John B.Watson' un yeni psikolojisi ruhsal

kavramlardan ve öznel metotlardan uzak, fizik kadar nesnel bir bilim oluşturmanın bir

çabasıydı.

Şimdi Watson'un psikolojideki üç geleneksel konuya yönelik bakış açısıyla

ilgileneceğiz: içgüdü, öğrenme, heyecan ve düşünme.

İçgüdüler
Watson önceleri davranışta içgüdülerin rolünü kabul etti. İlk kitabı olan Davranış:

Karşılaştırmalı Psikolojiye Bir Giriş‘te (1914) rastgele davranışlarla ilgili 11 içgüdüyü

ayrıntılı olarak anlatmıştı.Watson 1925 yılını geçmeden düşüncelerini değiştirdi ve içgüdü

kavramını teorisinden çıkardı. İçgüdü gibi görünen insan davranışlarının tüm yönlerinin

gerçekte sosyal olarak koşullanmış tepkiler olduğunu iddia etti. Öğrenmenin insan

davranışını kavramada anahtar olduğu görüşü ile Watson, aşırı bir çevreci haline geldi.

İçgüdüleri yalanlamanın da ötesine geçerek, kalıtsal kabiliyetlerin, mizacın veya herhangi bir

alanda doğal yeteneklerin var olduğunu kabul etmeyi reddetti.Aslında Watson çevresel

etkenlerin her tür kalıtsal özellikten daha üstün olduğunu öne sürerken yalnız değildi.

Psikolojide davranışların belirlenmesinde kalıtsal faktörlerin rolünü minimize eden bir eğilim

zaten oluşmuştu. Dahası, onun tavrı 20. yüzyıl Amerikan psikolojisinin ilk uygulamalı

yönelimlerinden etkilenmiş olabilirdi. Davranış değiştirilebilir olmadıkça psikoloji davranışı

değiştirmek ve kontrol etmek için kullanılamazdı. Eğer davranışlar içgüdüsel güçler

tarafından yönetiliyor olsaydı değiştirilebilmeleri mümkün olmazdı. Fakat eğer davranış

öğrenme ve eğitime bağlı ise değiştirilmesi pekala mümkün olurdu.

Öğrenme

Watson'a göre içgüdüler ve kalıtım yoluyla gelen yetenekler yoktur. Yetişkin,

çocukluk koşullanmalarının bir ürünüdür. Bu nedenle öğrenme davranışçılıkta hayati öneme

sahiptir. Watson'un öğrenmeyle ilgili görüşleri koşullanmayla birleşmeye doğru ilerlemiştir.

1913 yılı makalesinde koşullanmanın adını anmamış ve Davranışta (1914) ise Pavlov‘ un

koşullanma deneylerine çok az vurgu yapmıştı. Gerçekte Watson bu metodun

primatlarda(hayvan) kullanılabileceğinden şüpheliydi.Oysa 1915 yılında APA‘ nın başkanlık

konuşmasında koşullu refleksin, iç gözlemin yerini alması gerektiğini iddia etmişti. Bu


olaydan sonra koşullanma davranışçıların en önemli araştırma metodu haline geldi. Şurası

şaşırtıcıdır ki, klasik koşullanmaya olan büyük hevesine rağmen, Watson Pavlov'un

pekiştirme yasasının önemini ve bunun Thomdike'ın etki yasasına olan benzerliğinin farkına

varmakta başarısızlığa düşmüştü. Watson hiçbir zaman tatmin edici bir öğrenme teorisi

geliştiremedi ve kavramsal olarak Thorndike öncesi, modası geçmiş çağrışımcılara

mensupmuş gibi göründü.

Heyecan

Watson'a göre heyecanlar, belirli bir uyarıcıya karşı basit bedensel tepkilerdir. Uyarıcı

(örneğin bir tehlikenin varlığı) dahili beden değişikliklerine ve öğrenilmiş uygun açık

tepkilere sebep olur. Bu görüş, heyecanın bilinçli algısının olmadığı veya iç organlardan

gelen duyumlar yığını olduğu anlamına gelir.Her bir heyecan genel beden mekanizmasında

kendine özgü değişiklikler içerir, özellikle iç organlarda ve içsalgı sistemlerinde. Watson

bütün heyecan tepkilerinin açık bedensel hareketler içerdiğinin farkına varsa da, görüşlerinde

içsel tepkiler ağır basar. Heyecan, nabız hızı, solunum veya utanma gibi fiziksel değişiklikler,

en azından bir dereceye kadar, gizli iç organ tepkilerinde yer alan gizil bir davranış şeklidir.

Tanınmış bir çalışma, bebeklerde heyecan tepkilerini ortaya koyan uyarıcı

araştırmasıdır. Watson bebeklerin üç temel heyecan davranışı gösterdiğini söylemiştir: korku,

öfke ve sevgi. Korku gürültülü sesler ve desteğin aniden kaybolması ile, öfke beden

hareketlerine engel olarak, sevgi ise tenin okşanması, sallama ve hafifçe vurarak okşama

yoluyla oluşturulmuştur. Watson bebeklerin bu uyarıcılara verdiği tepki örneklerinin

özelliklerini de bulmuştur. Korku, sevgi ve öfkenin öğrenilmemiş heyecanlar olduğuna

inanmıştı. İnsanların diğer heyecan tepkileri, koşullanma süreci boyunca bu üç heyecan

aracılığıyla geliştirilir. Koşullanma boyunca, temel heyecan tepkileri, normalde kendilerini


ortaya çıkarmaya yatkın olmayan çevresel bir uyarıcıya bağlanmış olabilir.

Albert, Peter ve Fareler

Watson bu teorisini, daha önceden herhangi bir korku duymadığı beyaz farelere karşı

koşullanma denemelerinden sonra korku koşullanması gösteren Albert adında 11 aylık bir

bebekle yaptığı deneysel çalışma ile gösterdi (Watson&Rayner,1920). Albert'ın fareyi

gördüğü her an başının arkasında (demir parmaklığa çekiçle vurularak) gürültülü bir ses

meydana getirilerek korku durumu oluşturuldu. Kısa bir süre içerisinde sadece beyaz farenin

görüntüsü çocukta korku ve huzursuzluk işaretleri ortaya çıkarmaya başladı. Watson beyaz

fareye karşı gelişen bu koşullu korkunun tavşan, beyaz kürklü ceket ve Noel Baha'nın

bıyıkları gibi benzer uyarıcılara da genellenebileceğini gösterdi. Watson yetişkin

korkularının, nefretlerinin ve anksiyete duygularının temelinde erken çocukluk

koşullanmalarının olduğuna inanıyordu.Albert çalışması asla başarılı bir şekilde

tekrarlanamadı. Psikologlar metodolojisinde ciddi kusurlar olduğuna dikkat çektiklerinden,

Watson bu araştırmasını pilot bir çalışmanın "başlangıç açıklaması" olarak tanımladı. Buna

rağmen Albert çalışmasının sonuçları bilimsel bir kanıt olarak kabul edildi. Bunlardan

neredeyse bütün psikolojiye giriş kitaplarında (genellikle yanlış şekilde) bahsedildi ve

nadiren sorgulandı (Harris, 1979; Samelson, 1980).Çocukların korkularının bir tür "yeniden

koşullanma" yaklaşımı ile yok edilip edilemeyeceğini merak edilmişti.

Denek Peter adında, tavşanlardan korkan (ve korkusu laboratuvarda oluşturulmamış)

bir başka çocuktu. Çocuk yemek yerken, çocukta herhangi bir korku tepkisinin ortaya

çıkmayacağı kadar geniş bir mesafe muhafaza edilerek bir tavşan odaya alınmıştır. Tavşan,

her seferinde çocuk yemek yerken, aşama aşama daha yakına getirilmiştir. Sonunda çocuk

korku duymaksızın tavşanı elleyebilecek duruma gelmiştir. Benzer nesnelere verilen


genelleştirilmiş korku tepkileri aynı yöntemle yok edilebilir. Davranışçı terapinin ilk örneği

olarak görülebilecek bu yöntem, tekniğin popüler olmasından yaklaşık 50 yıl önce

gerçekleştirilmiştir.Watson'un heyecanlara yönelik davranışçı yaklaşımı ve heyecan

davranışlarına eşlik eden fizyolojik değişikliklere olan ilgisi, çocuklarda heyecan gelişimi ve

belirli heyecanlar için tepki örnekleri üzerine araştırmalar yapılmasını teşvik etmişti.

Düşünme Süreçleri

Davranışçılığın gelişine kadar, düşünce süreçlerinin geleneksel görüşü "merkezi"

düşünme teorisiydi. Bu teoriye göre düşünme süreci beyinde gerçekleşiyordu, "düşünme o

kadar zayıf bir faaliyetti ki, sinir akımları, motor sinirler üzerinden kaslara geçmiyor, bu

nedenle kaslarda ve içsalgı bezlerinde tepki oluşmuyordu" (Watson, 1930, s. 239). Bu teze

göre, düşünme süreci kas hareketlerinin yokluğunda ortaya çıktığı için, gözlem ve deney

yoluyla ulaşılabilir değildir. Düşünmeye, soyut ve fiziksel bir referansı olmayan sadece

zihinsel bir şey gözü ile bakılmıştı. Yapısalcılar tarafından kullanılan imge kavramı bu bakış

açısına bir örnektir. Watson'un düşünmeyi örtük motor davranışlardan daha fazla bir şeye

indirmeyen çevresel düşünme teorisi (peripheral theory of thinking) belki de onun en fazla

tanınan teorisidir. Watson düşünme davranışının içsel konuşma hareketleri olduğunu öne

sürmüştür. Böylece sözel düşünme, aleni konuşmalarda öğrenilen kas alışkanlıklarının, ses

çıkarılmadan içten konuşulmasına indirgenmiştir. Kaslarla ilgili bu alışkanlıklar çocuk

büyüdükçe işitilemez ve görülmez olur. Koşullanma yoluyla konuşmayı öğrenmemizin

ardından, düşünme sadece sessiz bir şekilde kendi kendimize konuşmamız haline gelir.

Watson bu gizil davranışın merkez noktasının dil ve gırtlak kasları oluğunu öne sürmüştür.

Watson'un düşünme terimi "gırtlaksal alışkanlıklar"dır. İlk önceleri gırtlak düşünmenin bir

aracı olarak ele alınmıştı. Bu gırtlaksal alışkanlıklara ek olarak, durumlara daha açık tepkileri
sembolize eden jestler, kaş çatmalar ve omuz silkmelerle dil veya düşünme

uzlaştırılır. Watson'un hipotezini doğrulamanın açık bir kaynağı, çoğunluğumuzun

düşünürken sıklıkla kendi kendimize konuştuğumuzun farkında olmasıdır.

Halkın Watson’a Olan İlgisi

Watson'un yürekli çıkışları kendisine profesyonel olmayan halktan geniş bir yandaş

grubu kazandırmıştı. Peki bu yürekten halk desteğinin sebebi neydi? Halkı harekete geçiren

Watson'un bilimsel olarak şekillendirilmiş ve kontrol edilmiş davranışlarla; mitoslardan,

geleneklerden ve alışkanlıklardan bağımsız bir dünyaya çağırmasıydı. Eskiden kendilerine

yol göstermiş olan inançlarının değerinden şüpheye düşmüş, hatta artık onlara inancı

kalmamış insanlara sunulan bu fikir onlara bir umut verdi. Coşku ve inanç içerisindeki

davranışçılık, bir dinin sahip olduğu yönlerin pek çoğuna sahipti ve çok sayıda insan bu yeni

mezhebe üşüştü. "Hatta bazı davranışçılar her gece yatmadan önce Watson'un en son

kitabından bir bölüm okuyorlardı !"

Psikoloji Patlaması

Psikoloji 20. yüzyılın ilk on yılında, işlevselliğin hakimiyeti boyunca halkın

çoğunluğu arasında gözde bir konu olmuştu. Bununla birlikte Watson'un karizması,

çekiciliği, inandırıcılığı ve ümit mesajının etkisi altında kalan Amerikalılar, Kanadalı mizah

yazan Stephen Leacock'un psikoloji "patlaması" dediği durumu yaşadılar. Amerikan halkının

büyük kısmı 1920'lerde mutluluğun, sağlığın ve başarının tek yolunun psikoloji olduğuna

ikna olmuşlardı (Benjamin, 1986).Tüm ülke gazetelerinde psikoloji tavsiyelerine yer veren

bölümler görülmeye başlamıştı. Psikolog Joseph Jastrow'un "Zihinsel Sağlığı Koruma" köşesi

150'den fazla günlük gazetede yayınlanıyordu. Albert Wiggam'ın, kendisi psikolog değildi,

"Zihninizi Keşfetme" isimli köşesi vardı. Halkın çoğunluğu onun görüşlerini paylaşıyordu.
Watson ve Hayvan Hakları Hareketi

Watson duyuların yok olması durumunda farelerin labirenti öğrenme

kabiliyetlerindeki değişimi araştırmak için çeşitli cerrahi yollar başvurdu. Eter ile uyuşturarak

farelerin gözlerini, kulaklarını, burunlarını ve bıyıklarını çıkarmış, ayak tabanlarını

uyuşturmuştu. Times gazetesi onu azgın bir meraktan doğan saçma bir teoriyi denemek için

farelerin kötürüm olmaya tepkilerini ölçerek onlara işkence yapmakla suçladı (Dewsbury,

1990, s. 320-321). Bir hayvan hakları dergisi Watson'u insanlar üzerinde de benzer bir

deneye hazırlanmakla suçladı ve ona deneyi kendi üzerinde yapmasını önerdi.1990 yılında

APA ve Amerikan Bilimin İlerlemesi Birliği (American Association for the Advancement of

Science) hayvan araştırmalarının desteklenmesi için ek bir teklif yayınladı. "Hayvanlara ve

insanlara doğrudan klinik müdahalelerin olduğu uygulamalı araştırmalarda hayvanların

kullanılması halen çok önemlidir ve gelecekte de önemli olmaya devam edecektir.’’ Ancak

hayvan hakları savunucularından gelen artan baskı altında (Hayvanların Etik Tedavisi

Psikologları grubu da dahil olmak üzere), hayvan araştırmaları sayısı, kimilerinin %50 diye

tahmin ettiği bir oranda önemli ölçüde azaldı. Birleşik Devletlerdeki psikoloji bölümlerinin

bir kısmı hayvan araştırmaları laboratuvarlarını kapattı.

İlk Amerikalı Davranışçılar

Amerikalı psikologlar davranışçılıkla ilgilenmiş olmalarına rağmen Watson'un

formulasyonlarının tümünü uyarlamamışlardı. Bazıları farklı yönlerdeki düşünce ekollerine

katılarak kendi davranışçı psikolojilerini oluşturmuşlardı. Bu ilk psikologlardan ikisi Edwin

B. Holt ve Karl Lashley idi.

Edwin B. Holt (1873 -1946)

Holt, bilincin ve zihinsel fenomenlerin reddedilmesi konusunda Watson'la aynı fikirde


değildi ve bilinç yaşantılarını fiziksel referanslarla ilişkilendirmenin mümkün olduğunu

düşünüyordu. Bilinç olaylarının epistemolojik realizmle ilgili olduğunu belirtmişti.

(Epistemolojik realizm, nesnelerin biz onları algılamıyorken de algılandığı şekilde var olduğu

savunan görüştür) Watson gibi Edwin B. Holt da davranışlar üzerinde çevrenin içgüdüsel

güçlerden daha etkili olduğuna inanmıştı.Bundan başka öğrenmenin içsel motivasyona (açlık

ve susuzluk gibi içsel ihtiyaç ve dürtülere) olduğu kadar dışsal motivasyona (dış uyancılara)

bir tepki olarak ortaya çıkabileceğini savunmuştur. Bu nedenle Holt içsel dürtülerin varlığını

ortaya atan ilk teorisyenlerden birisi olmuştur.

Karl Lasley (1890-1958)

Johns Hopkins'teki öğrencilerinden birisi Kari Lashley idi. Farelerin beyin

mekanizmaları üzerine yaptığı bir araştırma Watson'un psikoloji sistemindeki temel bir

noktaya muhalif bir sonuç vermiş olmasına rağmen, Watson davranışçılığının ateşli bir

savunucusu idi.Bulgularını 1929 yılında yazdığı Beyin Mekanizması ve Zeka isimli kitapta

özetledi ve bugün meşhur olan iki ilkesini formüle etti: kütle eylemi ve eşpotansiyellik ilkesi.

Kütle eylemi teorisi öğrenme etkinliğinin, zarar görmemiş toplam korteks kütlesinin bir

fonksiyonu olduğunu bildirir. Başka bir deyişle, ne kadar fazla korteks dokusu kullanılabilir

durumdaysa, öğrenmede o kadar fazla olmaktadır. Öğrenme korteksin belirli bölümünün

bütünlüğünden ziyade, işlev gören korteks miktarına bağlıdır. Beyin kabuğunun geniş bir

bölümüne zarar verilmesi daha yavaş öğrenmeye sebep olmasına rağmen, görünüşe göre

korteksin hangi alanının zarar gördüğü pek önemli değildir. Eş potansiyellik ilkesi öğrenmeye

katkı açısından korteksin bir parçasının bir diğer parçasına eşit olduğunu ifade eder.

Lashley‘ in araştırması Watson sisteminin temel bir bölümüne karşı şüphe uyandırmış

olmasına rağmen, sadece nesnel araştırma metodlarının kullanılması gerektiğine dair temel
davranışçı görüşü zayıflatmadı. Gerçekte Lashley‘ in çalışması psikoloji araştırmalarında

nesnel metodların değerini pekiştirmiş oldu.

Albert P. Weiss (1879-1931)

Weiss Almanya'da doğdu ve çok küçükken ABD’ ye geldi. Doktora derecesini 1916

yılında Missouri Üniversitesinden aldı ve Ohio Devlet Üniversitesinde çocuk gelişimini

araştıran bir davranışçı olarak kariyerini sürdürdü. İnsan Davranışının Teorik Bir Temeli

isimli kitabında davranışçılık programının ana hatlarını çizdi. Psikolojinin bir doğa bilimi

olarak iş görmesinin zorunlu olduğuna inanıyordu. Bilince ve zihinsel olaylara yapılan tüm

gönderileri, öznel iç gözlem metoduyla birlikte elemişti. Bir doğa bilimi yaklaşımıyla

ulaşılabilir olmayan hiçbir şeyin psikolojide yeri yoktu. Weiss davranışçılığı, psikolojiyi fizik

tarafından ele alınan madde elementleriyle ilgilenmeye zorlayan aşırı bir indirgemecilik

(reductionism) üzerinde duruyordu. Bu nedenle bütün davranışların fizikokimyasal

parçalarına indirgenip analiz edilebileceği düşünüyordu. Weiss, psikolojinin gerçekte fiziğin

bir branşı olduğuna ve bu nedenle fiziksel olmayan bir varlığı (bilinç gibi) çalışma konusu

olarak öne sürmemesi gerektiğine inanıyordu.İnsanlar sadece biyolojik değil, aynı zamanda

sosyal varlıklardır. Weiss bizim bu iki gücün bir ürünü olduğumuzu iddia etmiş ve bunu

belirtmek için de biyososyal (biosocial) terimini icat etmişti.

Watson Davranışçılığının Eleştirisi

Var olan düzene küstahça saldıran ve aslında gerçeğin daha önceki yorumunu atmayı,

üzerinde köklü ve geniş içerikli düzeltmeler yapmayı öneren her türlü sistematik program

eleştiri alacaktır. Biz biliyoruz ki, Watson davranışçılığı resmen kurulduğunda Amerikan

psikolojisi zaten daha büyük bir nesnelliğe doğru yönelmişti. Bütün psikologlar Watson'un

aşırı nesnellik biçiminden memnun değildi. Nesnellik hareketini savunan bir kaçı da dahil
olmak üzere, psikologların çoğu Watson'un sisteminin, duyum ve algı süreçleri gibi

psikolojinin çok önemli bazı parçalarım ihmal ettiğine inanıyorlardı.

William McDougall (1871-1938)

Watson'un göze çarpan muhaliflerinden biri 1920'de ABD'ye gelen İngiliz psikolog

William McDougall (1871- 1938) idi. McDougall davranışın içgüdü teorisi ile tanınır

McDougall‘ın içgüdü teorisi bütün insan davranışlarının doğuştan gelen eğilimlerden

kaynaklandığını ifade eder.McDougall ayrıca Watson'un, insan davranışının tamamen

belirlendiği, yaptığımız her şeyin geçmiş deneyimlerimizin doğrudan sonucu olduğu ve

geçmiş olaylar bilindiği takdirde davranışlarımızın tahmin edilebileceği varsayımını

sorgulamıştır. Böyle bir psikoloji özgür iradeye ve seçme özgürlüğüne yer bırakmaz.Watson

davranışçılığına yapılan saldırılar çok fazla ve çok çeşitliydi. Bu saldırılar daha sonra değişen

şekillerde, Watson davranışçılığından türeyen davranışçılık çeşitlerine karşı da dile getirildi.

Watson Davranışçılığının Psikolojiye Katkıları

Watson'un en önemli katkısı tamamen nesnel bir davranış bilimini savunmuş

olmasıdır. Watson psikolojiyi hem metot hem de terminoloji açısından daha nesnel hale

getirmiştir. Bununla birlikte, belirli bazı konu başlıkları hakkındaki düşünceleri pek çok

araştırmayı teşvik etmesine rağmen Watson'un orijinal formülleri artık kullanılmaya uygun

değildir. Ayrı bir ekol olarak Watson davranışçılığı, kendisi üzerine yapılandırılan daha yeni

psikolojik nesnelcilikle yer değişmiştir. Başlangıcından yalnızca 16 yıl sonra Watson

davranışçılığının artık itiraz edilecek noktalara ihtiyaç duymaması gerçek bir övgüdür.

Watson davranışçılığı yapısalcı duruşu kesinlikle alt etmişti. Nesnel metodoloji ve

terminoloji Amerikan psikolojisi haline geldi ve böylece Watson davranışçılığı, diğer başarılı

hareketler gibi modern psikoloji için güçlü bir kavramsal temel oluşturup düşüncenin ana
bölümüne dahil olarak sona erdi.Watson davranışçılığının kabulü bir dereceye kadar

Watson'un kendi etkisinin ve yeteneklerinin bir sonucu idi. Watson düşüncelerini büyük bir

coşkuyla, iyimserlikle, kendine güvenle ve berraklıkla açıklayan çekici ve ilginç bir adamdı.

Geleneklere tepeden bakan ve geçerli psikoloji yorumlarını reddeden cesur ve hoş bir

devrimciydi. Kişisel özellikleri ve döneminin ruhunu ustalıkla yansıtması Watson'un

psikolojinin en büyük şahsiyetlerinden biri olmasını sağlamıştır.

Kaynakça

Schultz, D.P. ve Schultz, S.E. (2007). Modern Psikoloji Tarihi.Y.Aslay(Çev.).

İstanbul:Kaknüs

You might also like