You are on page 1of 65

Birinci Baskı Eylül 19711

ENTERNASYONAL Yayınları
Yerebatan cad. üretmen H&n 401 Cağaloğlu / İstanbul

...

Dizgi : GÖZLEM Matbaacılık


Baskı : KARDEŞLER Matbaası
Leon Troçki

SOVYET DEVLETİNİN
SINIF
KARAKTERİ

Çeviren

Ahmet Erdem
Zeynep Dağlar

ENTERNASYONAL YAYINLARI
Elinizdeki kitapçık, ilki 1934'de Amerikan Komünist Birliği ta­

rafından Sovyet Devletinin Sınıf Karakteri; ikincisi 1935'de

«Yeni Enternasyonal» dergisinde İşçi Devleti ve Termidor-Bo­

napartlzm Sorunlan adı ile yayınlanmış iki makaleden oluş­

maktadır.

Çeviri New Park yayınevinln 1968 A ğustos derlemesinden ya­

pılmıştır.
İÇİNDEKİLER

• Sovyet Devletinin Sınıf Karakteri . . . . .. ..... ... ... ... . 7


• 'Proletarya Üzerindeki Diktatörlük' .. ...... ...... ... . 10
• Bir İdealist Norm Olarak Proletarya Diktatörlüğü 13
• Bonapartizm .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15
• 'Devlet Kapitalizmi' . . . . . . . . . .
. .. .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . 16
• SSCB'nin Ekonomisi . ... ............. ... ... ... ... ... ... . 19
• Bürokrasi ve Yönetici Sınıf . ... ....... ..... .... .. ... .... . 21
• Sınıf Sömürüsü ve Toplumsal Asalaklık . . . . . ....... 23
• İki Perspektif . . .................. ............... ............. 26
• Karşı Devrimin Olası Yolları . ... . .. . ... .. . .. .. . .. . .. . . . 27
• Bürokrasiyi 'Barışçıl' Olarak
Ortadan Kaldırmak Olası Mı? ..... .... .. ......... .... 29
• SSCB'de Yeni Parti . ... .... ... ... ...... ...... ... ... ....... 31
• iV. Enternasyonal ve SSCB . . ...... .. . ..... ... ...... ... .. 33

İŞCİ DEVLETİ VE
TERMİDOR, BONAPARTİZM SORUNLAR!
• Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 38
• Geçmişte 'Termidor' Üzerine Tartışmalar . ....... . 41
• Termidor'un Gerçek Anlamı . . ...... ...... ...... ..... .. 43
• Termidor, Devrimin Toplumsal
Temellerinde Gelişen Bir Tepkiydi . . . . . ... . . .
. . . . . . . 44
• SSCB'nin Marksist Değerlendirilmesi .. .......... ... 45
• Proletarya Diktatörlüğü ve
Bürokrasinin Diktatörlüğü . . . . . ..... .................... 47
• Tarihsel Benzetme Gözden Geçirilmeli
Ve Düzeltilmelidir . ....... ... ... ... .. ... ....... .... ... ... . . . 50
• Termidorcular ve Jakobenler . ..... . ... ...... ..... ... ... 53
• Bir Burjuva Devleti ile Bir İşçi
Devletinin Konumları -Arasındaki Fark . ... .......... . 57
• Bürokratik Merkeziyetçiliğin
Bonapartizme Doğru Hızla Büyümesi . . . . . . ........
. 59
• Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .
. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . ..
. 62
• Ardsöz . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 63
SOVVET DEVLETİNİN SINIF KARAKTERİ

Komü nist Enternasyonal'den kopuş ve Veni bir En­


ternasyonal'e doğru yöneliş, SSCB'nin toplumsal karok­
teri sorununu yeni bir biçimde gündeme getirdi . Komü­
nist Enternasyonal'in çöküşü aynı zamanda Ekim Devri­
miyle ortaya çıkan devletin de çöküşü demek değil mi­
d ir? Burada, doğrusu, iki durumda da tek ve aynı ege­
men örgütlenme sözkonusudur: Stalinist aygıt. Bu aygıt,
hem SSCB'nin iç politikasında hem de uluslararası are­
nada özdeş yöntemler uygulamıştır. Biz Marksistler, hiç
bir zaman Brandlerciler gibi Stalinistlerin iç politikada
günahsız ama dış politikada yıkıcı olduğunu söyleyecek
kadar çifte muhasebe tutan patronlar olamayız. (•) Bizim
inancımız bu politikanın her i ki durumda da aynı şekilde
yıkıcı olduğudur. Ö yleyse, Komünist Enternasyonal'in çö­
küşüyle esaslı olarak SSCB'de proletarya dlktotörlüğünün
tasfiyesini de kabul etmek gerekmez mi?

İ lk bakışta böyle bir mantık yürütme reddedilemez


gibi görünüyor. Ancak bu mantık yü rütme hatalıdır. Sta-

(*) Ağırbaşlı Amerika.n Brandlerclleri (Lovestone Grubu)


sorunu karmaşıklaştınyor: Stallnistlerin iktisadi polltl­
kaJan, tabiri caizse, hatasız; ancak BSCB'dekl siyasi rejim
kötü; demokrasi yaşamıyor. Nasıl oluyor da bu kuramcılar,
eter iktisadi politikası doğru ve ba.ş&nlı ldlyse Stalln'ln
neden demokrasiyi. ortadan kaldırdığı sorusunu kendi ken­
dilerine yöneltmiyorlar? Bu, proleter 0demokraaisl sağlan­
dığında partinin ve işçi sınıfının Stalln'ln lktlsadl polltlka­
lan Jcıı.rşıı:ıında.kl coşkusunu durmaksızın ve gayretle ifade
edecetinden duyulan korkudan kaynaklanmıyor mu?

,
7
linist bürokrasinin yöntemleri bütün alanlarda türdeş ol­
masına rağmen, bu yöntemlerin nesnel sonuçları dışsal
koşullara yani, mekanik bir dil kullanmak gerekirse. mad­
di olanın direncine dayanmaktadır. Komünist Enternas­
yonal'den kapitalist sistemi devirecek, proletarya dikta­
törlüğünü kuracak bir aygıtı temsil etmesi amaçlanıyor­
du. Sovyet hükümeti halihazırda tamamlanmış bir altüst
oluşun kazanımlarını koruyan bir aygıtı temsil etmektedir.
Batının Komünist partileri mirasyedi değillerdir. Güçleri
(gerçekte zayıflıkları) yalnızca ve yalnızca kendilerinde
yatmaktadır. Stalinist aygıtın gücünün onda dokuzu ken­
dinde değil fakat muzaffer devrimin tarihe kazdığı top­
lumsal değişmelerde yatmaktadır. Bu yaklaşım, kendi ba­
şına sorunun yanıtını belirleyemiyor; ancak gene de bu
yaklaşım büyük bir yöntemsel önem taşımaktadır. Bu bi­
ze Stalinist aygıtın devrimci uluslararası bir etmen ola­
rak anlamını nasıl tamamen tükettiğini; ancak hôlô pro­
leter devrimin toplumsal kazanımlarının koruyuculuğunu
yapmak ilerici anlamını bir parça olsun korumakta oldu­
ğunu göstermektedir. Şunu da ekleyebiliriz ki. bu ikili ko­
num, kendi içinde, tarihsel gelişmenin eşitsizliğinin bir
dışa vurumunu temsil etmektedir.

Bir işçi devletinin doğru politikaları yalnızca ulusal


ekonomik inşaya indirgenemez. Eğer devrim uluslararası
arenada proleter yöneliş etrafında genişlemezse, ulusal
çerçevede bürokratik bir yönelişte tıkanmak zorunda ka­
lacaktır. Eğer proletarya diktatörlüğü Avrupa'ya ve dün­
yaya yayılmazsa, kendi çöküşüne doğru ilerlemek zorun­
da kalacaktır. Bunların tümü geniş bir tarihsel perspektif
içinde tartışmasız doğrudur. Ancak herşey somut tarihi
süreçler etrafında dönmektedir. Stalinist bürokrasinin po­
litikalarının işçi devletinin tasfiyesine yolaçmış olduğu
söylenebilir mi? Şimdi sorun budur.

İşçi devletinin acıkça tasfiye edilmiş olduğu iddiası


karşısında ilk ve öncelikli olarak, Marksizmin önemli yön-

8
temsel konumlanışı dikilmektedir. Proletarya diktatörlüğü
politik bir dönüşüm ve üç yıllık bir iç savaş sonucunda
kurulmuştur. Hem toplumu sınıfsal olarak açıklayan ku­
ram hem de tarihsel deneyim, eşit ağırlıkla, proletaryanın
zaferinin silah elde olmaksızın, büyük sınıf mücadeleleri
verilmeksizin barışçı yollardan mümkün olmadığını kanıt­
lar. Bu durumda, kimsenin forketmediği 'tedrici' bir bur­
juva karşı-devrimi nasıl akla uygun olabilir? Bugüne ka­
dar feodal karşı-devrimler de burjuva karşı-devrimler de
hiç bir zaman 'organik' olarak meydana gelmemiş ancak
değişmez olarak askeri bir müdahaleye ihtiyaç duymuş­
tur. Son tahlilde, reformizm kuramları her zaman için sı­
nıf çatışmalarının derin v� uzlaştırılmoz olduğunu anla­
ma yeteneğinden yoksun oluş ile belirlenmektedir; ve işte
kapitalizmden sosyalizme barışçıl geçiş perspektifi. İk­
tidarın bir sınıfın elinden diğerine geçmesinin çatışmalı
niteliğine ilişkin Marksçı kavrayış sadece teri.hin çılgınca
ileri atıldığı devrimci süreçler için değil, toplumun geriye
yuvarlandığı karşı devrimci süreçler için de geçerlidir.
Sovyet hükümetinin proleterden burjuvaya doğru tedrici
olarak dönüştüğünü söylemek yalnızca, tabiri caizse. re­
formizmin filmini geriye oynatmaktır.

Karşıtlarımız, bunun genel yöntemsel bir önerme oldu­


ğunu ve kendi içinde ne kadar önemli olursa olsun soru­
nu çözmekte çok soyut kaldığını söyleyerek bizi reddede­
billrler. Gerçek herzamon somuttur. Sınıf çelişkilerinin
uzlaşmaz olduğu tezi çözümlememize yön verecek ve
vermeli; fakat bu tez çözümlememizin sonuçlarının yerine
geçmemelidir. Tarihsel sürecin kendisinin maddi özünü
·

derinliğine araştırmalıyız.

Şunu do belirtelim: bir yöntemsel yargının sorunu ta­


mamen halletmediği doğrudur. Fakat. her durumda, bu
kanıtlama yükümlülüğünü karşı tarafa yükler. Eleştiri,
kendilerini Marksist sayanlarca yapıldığı sürece. üç yıllık
bir mücadele sonucunda iktidarı yitirmiş bir burjuvazinin,

9
h ic bir savaş vermeksizin bu iktidarı nasıl geri aidığını
göstermelidir. Herşeye rağmen, karşıtlarımız sovyet dev­
letinin ne olduğu hakkında hiçbir ciddi kuramSQI açıkla­
ma yapmak girişiminde bulunmuyorlarsa da onlar için bu
cabayı bu yazıda biz göstermeğe gayret edeceğiz.

'Proletarya Üzerindeki Diktatörlük'

Sovyet devletinin proleter-olmayan niteliği üzerine en


geniş. en popüler ve i l k bakışta reddedilemez görülen
yaklaşım, proleter örgütlerin özgürlüğünün boğazlanması­
na ve bürokrasinin sonsuz gücüne d ikkat çekme üzerin­
de temellenmektedir. Tek kişinin diktatörlüğüne götüren
bir aygıtın di ktatörlüğünü, proletaryanın sınıf olarak dik­
tatörl üğüyle özdeşleştirmek olası mıdır? Proletarya dik­
tatörlüğünün, proletarya üzerindeki di ktatörlük tarafından
engellendiği acık değil midir?

Böylesi çarpık bir mantık yürütme, sürecin gerçekliği­


nin maddi bir çözümlemesine değil, Kantçı normlara da­
yanan saf idealist şemalar üzerine inşa edilmiştir. Devri­
min bazı soylu 'arkadaşları' son derece abartmalı bir pro­
letarya diktatörlüğü kavrayışına sahiptirler: içsel çelişki­
ler taşıyan, liderl iğin hata ve suçlarıyla, sınıf barbarlığın­
dan kalan mirasla yüklü gerçek diktatörlük olgusu karşı­
sında bunların takatleri kesilmiştir. Bu kişiler en güzel
duygularında hayal kırıkl ığına uğrayarak Sovyetler Birli­
ğine sırtlarını çevirdiler.

Nerede ve hangi kitapta proletarya d iktatörlüğünün


hatasız bir reçetesi bulunabilir? Bir sınıfın diktatörlüğü
hicte sınıfın bütün kitlesinin devletin yönetimine katılma­
sı demek değildir. Bunu, herşeyden önce, mülk sahibi sı­
nıflarda görürüz. Soyluluk. önünde soyluların diz çöktüğü
monarşi yoluyla h üküm sürüyordu; yalnızca. artık yöneti­
ci sınıfın korkacak bir şeyi kalmadığı kapitalist gelişme­
nin yü kseliş koşullarında göreli olarak daha gelişkin de-

10
moltratik biçimler aldı. Almanya'da bütün geleneksel bur­
juva partileri paramparça edilerek, demokrasinin ayai:Jı
gizlerimizin önü nde Hitler'in otokrasisi tarafından kaydı­
rıldı. Bugün Alman burjuvazisi dolaysız olarak hüküm sür­
müyor: bu burjuvazi politik olarak tamamen Hitler ve gü­
ruhuna bai:Jımlıdır. Bununla birlikte, Almanya'da burjuva
di ktatörl üğü toı-ıumsÖI egemenliğinin bütün koşullarının
korunduğu ve güçlendirildii:Ji şartlarda şiddete başvur­
mamıştır. Geçici de olsa burj uvaziyi politik olarak mülk­
süzleştirerek Hltler, onu ekonomik olarak mülksüzleşme­
den kurtarmıştır. Burjuvazinin Faşist rejime başvurmaya
zorlanması gerçeği, egemenliğinin tehlikede olduğu fa­
kat daha henüz ortadan kalkmadığı gerçeğini doğrula­
maktadır.

Son vargılarımıza bakarak, karşıtlarımız sabırsızca


itiraz edeceklerdir: burjuvazi, sömüren bir azınlık olarak
kendi egemenliğini bir Faşist d iktatörlük aracılığıyla ko­
ruyabilir: fakat proletarya sosyalist bir toplumu kurarken,
daha geniş halk kitlelerini doğrudan hükümet yönetimine
sokarak, kendi hükümetini kendi yönetebilmelidir. Genel
biçimiyle bu vargı tartışma götürmez: ancak bu vargı şu
anki durumda Sovyet di ktatörlüi:Jünün hasta bir d iktatör­
lük olduğu noktasına varır. Geri ve tecrid edilmiş bir ül­
kede sosyalist inşaın korku verici zorlukları, liderliğin
yanlış politikaları tarafından da iki kat pekiştirilerek, -bu
da son tahlilde geri kalmışlığın ve tecrid edilmişliğin bas­
kısını yansıtmaktadır- bürokrasinin toplumsa1 kazanımla­
rını kendi yöntemleriyle korumak için proletaryayı poli­
tik olarak mülksüzleştirmesi sonucuna götürür. Toplu­
mun özyapısı ekonomik ilişkileri tarafından belirlenmiş­
tir. Ekim devrimiyle yaratılan mülkiyet biçimleri devrilme­
miş olduğu sürece, proletarya yöneten sı nıf olarak kalır.

' Bürokrasinin proletarya üzerindeki diktatörlüğü' tez­


leri daha derinine bir inceleme olmadan. yani. bu bürok­
ratik hakimiyetin topl umsal köklerinin ve sınıfsal sın i rla-

11
rının daha net bir açıklaması yapılmadan, olsa olsa men­
şevikler tarafından çok tutulan demokratik ibareler düze­
yinde kısılıp kalacaktır. Sovyet işçilerinin ezici çoğunlu­
ğunun bürokrasiden hoşnut olmadığı ve hatta daha kö­
tüsü, işçilerin kayda değer bir kesiminin ondan nefret et­
tiğinden şüphe bile etmemeli. Ancak. bununla birlikte, bu
hoşnutsuzluğun kitle şiddet eylemlerine dönüşmemesinin
tek nedeni baskılar değildir: işçiler eğer bürokrasiyi de­
virirlerse alanı sınıf düşmanları için boş bırakmaktan kork­
maktadırlar. Bürokrasiyle sınıf arasındaki iç ilişkiler. ger­
çekte, ağızları köpürmüş 'demokratların' tahayyül edebil­
diklerinden çok daha karmaşıktır. Sovyet işçilerinin önün­
de başka perspektifler varolsaydı; Batı ufku Faşizmin
kahverengi rengiyle değil de devrimin kızıl ateşiyle ay­
dınlanmış olsaydı bu despotizm aygıtının defterini dürebi­
lirlerdi ancak .. . Bu olmadığı sürece proletarya, dişleri sı­
kılmış. bürokrasiyi 'hoşgörmekte' ve bu anlamda onu pro­
letarya diktatörlüğünün sürdürücüsü olarak tanımaktadır.
Acık konuşmak gerkirse. hiç bir sovyet işçisi stalinist bü­
rokrasiyi taltif eden büyük laflar sarfetmeyecektir. Fakat
gene hiçbirisi de karşı-devrimin zaten gerçekleşmiş oldu­
ğunun söylenmesine izin vermeyecektir. Proletarya sov­
yet devletinin belkemiğidir. Fakat yönetme işlevi sorum­
suz bir bürokrasinin elinde yoğunlaştığı sürece önümüzde
belli ki hasta bir devlet var demektir. Bu hasta devlet te­
davi edilebilir mi? Girişilecek tedavi girişimleri değerli za­
manın verimsiz olarak harcanması değil midir? Sorunun
böylesi konuluşu yanlış olacaktır. Tedaviyle. biz, dünya
devrimci hareketinden kopuk ve ayrı, yapay önlemleri de­
ğil. fakat Marksizmin bayrağı altında dahi ileri bir müca­
deleyi anlıyoruz. Stalinist bürokrasiyi acımasızca eleştir­
mek, Yeni Enternasyonal için kadroları eğitmek, dünya
proleter öncüsünün dövüş gücünü yeniden ayaklandır­
mak - Tedavinin' özü budur. Bu. tarihsel ilerlemenin ona
yönelişiyle çakışmaktadır.
Geçtiğimiz birkaç yıl içinde -beş aşağı beş yukarı-

12
bize bir çok kez, Komintern'i tedaviye uğraşmakla 'boşu­
na vakit kaybettiğimizi' söylediler. Biz hiç kimseye hiç bir
zaman Komintern'i tedavi edeceğimize söz vermedik. Biz
yalnızca belirleyici ana kadar, hastayı ölü veya umutsuz
derecede hasta olarak görmeyi reddettik. Her durumda,
bir tek günümüzü 'tedavi' ile harcamadık. Devrimci kad­
rolar oluşturduk ve hiçte daha önemsiz olmayan. yeni
Enternasyonal'in temel teorik ve programatik yaklaşımla­
rını hazırladık.

Bir İdealist Norm Olarak


Proletarya Diktatörlüğü

Sayın 'Kantçı' sosyologlar (Kant'ın gölgesinden özür


dileriz). çoğu zaman 'gerçek' diktatörlüğün. onların ideal
normlarına uygun olarak, ancak Paris komünü günlerin­
de veya Ekim devriminin Brest Litovsk barışına ya da en
iyisinden NEP'e kadar olan döneminde varolduğu sonu­
cuna varırlar. Doğrusu bu kör nişancılıktır: parmakla gö­
ğü gösterip öküzü gözünden vurmaktır bul Eğer Marx
ve Engels Paris Komün'ünü 'proletarya diktatörlüğü' ola­
rak adlandırmışlarsa, bu yanlızca Komün'ün içinde taşıdı­
ğı olasılıkların güçlülüğünden dolayıydı. Fakat Komün,
kendi içinde henüz proletarya diktatörlüğü değildi. İkti­
darı ele geçirmiş olmakla birlikte, nasıl kullanacağını bil­
mediğinden; hücuma geçmesi gerekirken beklediği için,
Paris çemberinin içinde sıkışıp kaldı; devlet bankasına
dokunmaya cüret edemedi; iktidarı ulusal çapta ele geçi­
remediği için mülkiyet ilişkilerinde altüst oluşu gerçek­
leştirmedi; daha doğrusu gerçekleştiremedi. Bütün bunla­
ra. hareketin liderlerini dahi Komün'ü proletarya dikta­
törlüğü olarak tam anlamıyla anlamaktan alakoyan Blan­
kist tek yanlılık ve proudhoncu önyargılar da eklenmeli­
dir.

Ekim devriminin birinci bölümüne yapılan atıf da daha

13
talihli deği ldir. Sadece Brest Litovsk Barışına kadar de­
�il fakat 1918 sonbah.a rına kadar. devri min toplumsal ice­
riği küçük-burjuva bir tarımsal dönüşümle ve üretimde
proleter denetimle sınırlı idi. Bu, devrimin, eylemleriyle
burjuva toplumunun sınırlarını henüz aşamamış oldu�unu
gösterir. Bu ilk dönemde asker sovyetleri, işçi sovyetle­
riyle birlikte yönetimdeydiler ve çoğu zaman işçi sovyet­
lerin i itip öne çıkıyorlardı . Ancak 1918 sonbaharına doğ­
rudur ki, küçük burjuva asker-tarımsal unsurları dalgası
bir parça kendi kıyılarına cekildller ve işçiler üretim a raç­
larını ul usallaştırmaya giriştiler. Ancak bu zamandan son­
radır ki gerçek bir proletarya diktatörlüğünün başlangı­
cından bahsedilebllir. Fakat burada bile bazı büyük şart­
lar öne sürmek zorundayız. Bu ilk yıllar boyunca, d i kta­
törlük yöresel olarak, eski Moskova Prensliğin i n sınırları
içinde kalmıştı ve merkez Moskova'dan çevreye yayılmak
için üc yıllık bir savaş vermeye mecburdu. Bu. 1 921 'e, hat­
ta daha kesin olarak N EP'e kadar süregidenin, ulusal
copta proletarya diktatörlüğünü kurma mücadelesi oldu­
ğu anlamına gelir. Ondan bu yana sahte-Marksist küçük
burjuvaların gözünde. proletarya diktatörlüğü. NEP'in ku­
ruluşuyla yokoldu; diğer bir deyişle, bu, onun genelde hiç
bir zaman varolmadığı anlamına gelir. Bu baylara göre
proletarya diktatörlüğü bizim günah dolu gezegenimizde
gercekteştlrilemeyecek bir ideal norm, erişilmez bir kav­
ramdır. Bu çizg i ni n 'kuramcılarının' d lktatörlük sözcüğü­
nün kendisini reddetmedikleri sürece, bununla burj uva de­
mokrasisi arası ndaki uzlaşmaz çelişkinin üstünü önmeye
çabalamalarına pek şaşmamalı.

Politik görüş acısından değil d e laboratuvardan cık·


makta en karakteristik olan ' Komün ist demokrat'ların Pa­
ris kesimidir (Souvarin ve şürekası) . Marksizmden uzak­
lıkları isimlerinden bile bell i . Gotha programını n eleştiri­
sinde Marx sosyal demokrat ismini devrimci sosyalist
mücadeleyi demokrasinin resmi denetimi altında bırak-

14
tığ ı bakış açısından reddetmişti . 'Komünist demokrat' ve
'Sosyalist demokrat' arasında i lke olarak bir fark olma­
dığı gayet acık; bunlar sosyal demokratlardır. Sosyalizm
ile Komünizm arasında katı ve sabit bir bölünme yoktur.
ikisi arasındaki sınırın ihlali, yalnızca sosyalizmin ve ko­
münizmin bir hareket ya da devlet olarak sınıf mücade­
lesinin akışına ve tarihsel sürecin maddi koşullarına de­
ğil de toplum-üstü, tarih-üstü bir soyutlama olan, ancak
gerçekte proletarya diktatörlüğüne karşı burjuvazinin öz­
savunma silahı işlevini gören 'demokrasiye' tabi kılınma­
sında başlar. Eğer Gotha programmın yazıldığı dönemde
bile hOlô sosyal demokrasi sözcüğünü özü sağlıklı bir
proletarya partisi için yanlış ve bilimsel olmayan bir isim
olarak görmek mümkün idlyse, o takdirde burjuvazinin
ve 'sosyal' demokrasinin bunu izleyen tüm geçmişi 'de­
mokratik komünizm (?) ' bayrağını acık sınıf ihanetinin
bayrat:jı haline dönüştürmektir. ( * )

Bonapartizm

Urbahns türünden bir karşıt. henüz burjuva rejiminin


yeniden kurulmuş olmadığını, ancak bir işçi devletinden
söz etmenin de yersiz olduğunu; şimdiki sovyet rejiminin
bir sınıflarüstü veya sınıflararası Bonapartist h ükümet
olduğunu söyleyecektir. Biz bu kuramla ortaya atıldığı
dönemde hesaplaştık. Tarihsel olarak, Bonapartlzm bur­
juva toplumunun krizde olduğu dönemlerde burjuvazinin
hükümeti olmuştu ve hala da öyledir. Burjuva devriminin
tam anlamıyla kapitalist kazanımlarını pekiştiren 'ilerici'
Bonapartizm ile çağımızın kapitalist toplumunun çöküş
döneminin otak, saldırgan Bonapartizmlni (Von Papen-

( *) Eğer llgilenenler varsa, 'komünist ( 1) demokratların' 'plat­


formunu• kendileri 1nceleyeb1llrler. Marksizmin temelleri
açısından, bund&n daha şarla.tanca bir belgeyi düşünmek
bile zor olmaktadır.

15
Schleicher, Dolfuss ve Hollanda Bonapartizmine aday
Colijn vs.) birbirinden ayırdetmek olası ve gereklidir. Bo­
napartizm herzaman sınıflar arasında politik bir laçkalığı
gerektirir; fakat Bonapartizmin bütün tarihsel çeşitleme­
lerinde tek ve aynı toplumsal taban korunmuştur: burju­
va mülkiyeti. Bonapartist sınıflararası yalpalamadan veya
Bonapartist çetenin 'sınıflarüstü' konumundan hareketle
Bonapartist devletin sınıfsal olmayan bir niteliğe sahip
olduğu sonucunu çıkarmaktan daha saçma bir şey ola­
maz. Dehşetengiz bir saçmalıktır bu! Bonapartizm ka,pi­
talist egemenliğin türlerinden yalnızca biridir.

Eğer Urbahns Bonapartizm kavramını şimdiki Sovyet


rejimini de içerecek bir şekilde genişletmek istiyorsa,
böyle bir genişletilmiş yorumu kabul etmeye hazırız -ama
bir koşulla: 'Sovyet' Bonapartizminin toplumsal içeriği
gerekli açıklıkla tanımlanırsa. Sovyet bürokrasisinin ken­
di yönetiminin hem ulusal hem de uluslararası alanda sı­
nıf güçleri arasındaki kaypak temel üzerinde yükseldiği
tamamen doğrudur. Bürokratik laçkalığın Stalin'in kişisel
plebisiter rejimi ile tamamlandığı sürece, Sovyet Bona­
partizminden bahsedilebilir. Fakat iki Bonaparte'ın Bona­
partizmleri de ve onların şimdiki zavallı takipçileri de bir
burjuva rejimi içinden geliştiler ve gelişiyorlar; Sovyet
bürokrasisinin Bonapartizmi ise sovyet rejiminin üstünde
yükselmektedir. Terminolojik yenilikler ve tarihsel ben­
zeştirmeler çözümleme için şu veya bu şekilde kolaylık
sağlayabilirler ancak bunlar, sovyet devletinin toplumsal
niteliğini değiştiremezler.

'Devlet Kapitalizmi'

Son zamanlarda, Urbahns aniden yeni bir kuram ge­


liştirdi: Sovyet ekonomik yapısı, görüldüğü haliyle 'dev­
let kapitalizminin' bir türüdür. Urbahns'ın vardıQı 'ller­
leme', onun, politik üst yapı alanındaki termlnolollk alış-

16
tırmalarda ekonomik temellere inmesiydi. Ne yazık ki
bu inişin bile ona pek faydası o l madı!

Ur�ahns'a göre. burjuva rejiminin en yeni kendini


koruma biçimi devlet kapitalizmidir: bunun için İtalya,
Alma nya ve ABD'deki iktisadi girişimler alanında 'plan­
lanmış' devletlere bakmak yeterlid ir. Kaba yaklaşımlara
alışkın U rbahns SSCB'yi de bu kefeye koyuyor. Bundan
daha sonra bahsedeceğiz. Konu kapitalist devletlere de­
ğindikçe, Urbahns çağımızın çok önemli bir olgusuna par­
mak basıyor. Tekelci kapitalizm üretim araçlarının özel
m ü l kiyetini ve ulusal devletin sınırlarını çoktandır zorlu­
yor. Buna rağmen kendi örgütleri tarafından atıl bırakıl­
mış işçi sınıfı toplumun ü retici güçlerini kapitalist pran­
galarından zamanında kurtaramadı. Ve böylece ortaya,
uzatmalı ekonomik ve politik kabarışlar cağı offaı,ıo çıkı­
yor. Ü retici güçler. ulusal sınırların ve özel mülkiyetin en­
gellerini zorlamaktadır. Burjuva h ükümetleri kendi üretici
güçlerinin isyanını polis yoluyla yatıştırmak zorundadır.
'Planlı ekonomi' denilen şeyden anlaşılan da budur. Dev­
let kapitalist anarşiyi dizginlemeye ve disiplin altına al­
maya giriştiği sürece. buna koşullu olarak 'devlet kapi­
talizmi' denebilir.

Fakat Marksistlerin özgün olarak devlet kapitalizmin­


den yanlızca devletin kendisinin bağımsız ekonomik giri­
şimlerini anladığını hatırlamalıyız. Reformistler büyük sa­
yıda ulaşım ve sanayi girişimlerini kamulaştırarak veya
devletleştirerek kapitalizmin üstesinden gelmeyi hayal et­
tikleri zaman, Marksistler buna şu yanıtla karşı çıkıyorlar­
d ı : Bu sosyalizm değil devlet kapitalizmidir. Ancak. daha
sonra. bu kavram daha geniş bir anlam kazandı ve dev­
letin ekonomiye bütün müdahale çeşitlerine uygulanma­
ya başlandı : sözcüğün Fransızcadaki kullanımı 'etatisme'
(devletcllik) bu anlamdadır.
Fakat Urbahns yanlızca 'devlet kapitalizmi'nin sancı­
larını yorumlamakla kalmıyor. onlara kendine göre bir
F. : 2 17
değer de biçiyor. Kendisini anlamak mümkün olduğu sü­
rece, Urbahns, tröstlerin birbirinden ayrı girişimlerden
daha ileri bir aşama olması ile benzer anlamda, 'dev­
let kapitalizmi' rejimini toplumun gelişiminin gerekli ve
dahası ileri bir aşaması olardk görüyor. Kapitalist pl<:m­
lamanın değerlendirilmesindeki böylesi bir temel hata
herhangi bir yaklaşımı yerin dibine gömmeye yeterlidir.

Sonu savaşla biten kapitalist gelişme çağı boyunca,


-bazı politik önkoşullar altında- devletçiliğin çeşitli biçim­
lerini ilerici olarak görmek mümkündü; bu. devlet kapita­
lizmlnin toplumu ileriye doğru götürmesi ve proletarya
dlktotörlüğünün gelecek ekonomik ereğini kolaylaştırma­
sıdır: şimdiki 'planlı ekonomi' son derece gerici bir aşa­
ma olarak görülmelidir: devlet kapitalizmi, ekonomiyi
dünya çapındaki işbölümünden ayrı tutmaya ve üretici
güçleri ulusal devletin Procrust yatağına (*) sığdırmaya;
üretimi yapay olarak bazı dallara sıkıştırırken aynı anda
kör getirmeyen dev harcamalarla yeni dalları, bir o ka­
dar yapay olarak yaratmaya çabalamaktadır. Eski Cin usu­
lü gümrük duvarlarıyla başlayan ve Hitler'inki gibi 'planlı
ekonomide' makine kullanımını yasaklayacak episod­
iarla sona eren bugünün Sovyet devletinin ekonomik po­
litikaları dünya çapındaki ilişkilere karmaşıklık getirerek
ulusal ekonominin çöküşü ve sosyalist planlama için son
derece gerekli olacak para sisteminin tamamen bozulma­
sına neden olma pahasına istikrarsız bir uygulamaya var­
mıştır. Şu anki devlet kapitalizmi gelecek sosyalist devle­
tin işini ne kolaylaştırıyor ne de onun yolunu aydınlatıyor;
aksine önünde ek devôsa zorluklar yaratıyor. Proletarya
iktidarı ele geçirmek için bir dizi talihli dönemi del-:lerlen­
diremedi ve bu yolda politik planda Faşist barbarlığın
ekonomide 'devlet kapitalizminin' yıkıcı faaliyetlerinin ko-

(*) Procrust: Yunan mitolojisinde, boylarını yatağına uydur­


mak için misafirlerinin kol ve bacaklarını cetıp uzatan
veya kırıp kısaltan efsanevi dev. (Ç.n.)

18
şullarını yarattı. İktidarı ele geçirdikten sonra proletarya
politik yanılgılarını ekonomik olarak ödemek zorunda ka­
lacaktır.

SSCB'nln Ekonomisi

Bütün bunların yanısıro, bizi bu çözümlemenin sınır­


ları içinde en çok ilgilendiren Urbohns'ın SSCB ekonomi­
sini bugünkü durumu ile 'devlet kapitalizmi' başlığının
altına koymaya çalışmasıdır,. Ve Urbahns bunları yapar­
ken -inanması zor olacak amal- Lenin'e başvuruyor. Bu
başvurunun tek olası açıklaması var: aydobir yeni bir
kuram yaratan ezeli mucit Urbahns'ın başvurduğu kitap­
ları okumaya pek vakti yok. Lenin gerçekte 'devlet ka­
pitalizm'i deyimini sovyet ekonomisine uygulamıştı; oma
bu terimi ekonominin bütünü için değil yalnızca belli bir
kesimi için, yabancı ayrıcalıklar, karma endüstri, ticari
şirketler, kısmen köylüler ve devlet denetimindeki büyük
kulak kooperatifleri için kullanmıştı. Bütün bunların su
götürmez kapitalist ögeler oldukları açıktır; fakat bunlar
devlet tarafından denetlendiği ve hatta devletin doğrudan
katılımıyla karma şirketler işlevi taşıdığı için Lenin, bu
iktisadi biçimlere koşullu olarak veya kendi deyimiyle
'tırnak içinde' 'devlet kapitalizmi' demişti. Bu deyim söz­
konusu devletin burjuva değil proleter oldui:ju olgusuna
dayanarak koşullu olarak kullanılmıştı; tırnak işaretleri
bu farkın küçük olmadığını vurgulamak amacıyla konul­
muştu. Bununla birlikte, proleter devlet özel sermayeye
izin verdiği ve bunun belli sınırlar içinde işçileri sömür­
mesine göz yumduğu sürece, burjuva ilişkilerini kanatla­
nndan birinin altında korumuştur. Bu son derece sınırlı
anlamıyla 'devlet kapitalizmi'nden sözedilebilir.

Lenin bu deyimi NEP'e geçiş döneminde ortaya at­


mıştı; bu dönemde Lenin devlet himayesindeki şirketle­
rin ve 'karma şirketler'in. yani devlet ve özel sermayenin

19
karşılıklı ilişkilerine dayanan bu girişimlerin, saf devlet
tröstleri ve birliklerin yanısıra sovyet ekonomisinde esas
yeri tutacağını varsayıyord u. Devlet kapitalizmi gi rişim­
lerine -devlet himayesindeki şirketler, vs. gibi- karşıt ola­
rak Lenin Sovyet tröstleri ni ve birliklerini 'tutarlı sosyalist
ti pte girişimler' olarak ta nı mlamıştı. Lenin Sovyet ekono­
m isindeki ve özel olarak sanayideki son gelişmeleri dev­
let-kapitalisti girişimler ile saf devlet girişimleri arasında­
ki rekabet olarak tasarlamıştı .

Lenin'in, Urbah ns'ı yoldan çıkaran bu deyimi hangi


sınırlar içinde kullandığının şimdi yeteri kadar acık konul­
duğuna inanıyoruz. 'Lenin (!). Bund'u lideri nin yarattığı ku­
ramsal keşmekeşin içinden çıkmak için Lenin'in kendi
beklentilerinin tersine ne devlet himayesindeki girişimle­
rin ne de karma şirketlerin sovyet ekonomisinin gelişimin­
de hiçbir olumlu rol oynayamadıklarını hatırlamalıyız. Ge­
nelde bu 'devlet kapitalisti' girişimlerden şimdi hiç bir
şey kalmamıştır. Öte yanda , NEP'in başlangıç döneminde
·
kaderleri oldukça karanlık görünen sovyet tröstleri, Le­
nin'in ölümünden sonra dev bir gelişme göstermiştir. Do­
layısıyla, eğer Lenin'in terminoloj isi insaflıca kullanıl ı rsa
ve de üzerinde tartışılan sorun biraz olsun anlaşılmışsa,
(Lenin için/c.n.) SSCB'nin ekonomik gelişiminin 'devlet
kapital izmi' aşamasını tamamen geçtiği ve 'tutarlı sosya­
list tipte girişimler yolunda ilerlediği söylenebilir

Bununla birlikte, burada b u kez tam ·tersi nitelikte


herhangi olası yanlış anlamaların da önüne geçmeliyiz.
Lenin deyimlerini di kkatle seçmişti. Lenin, tröstleri bugün
Stalinistlerin tanımladığı biçimde sosyalist girişimler ola­
rak değil , 'sosyalist tipte' girişimler olarak adlandırmıştı.
Lenln'in kaleminde bu ince terminolojik ayırımı, tröstleri
sadece b içimsel olarak değil gerçek içerikleriyle de ta­
mamen sosyalist olarak adlandırabilme hakkını. ancak,

20
kır ekonomisinin devrimcileştiri l mesiyle köy ve kent ara­
sındaki çelişkinin ortadan kaldırılmasıyla, insanların ta­
mamen insanca olan isteklerini doyurmayı öğrenmeleriy­
le; diğer bir deyişle, gerçek sosyalist toplumun ulusallaş­
tırı l m ış sanayi ve kollektifleştirilmiş kırsal ekonomi teme­
linde yükselişinin yaln ızca bir parçası olarak a lacaktır.
· Lenin, bu amaca ulaşmanın, ardarda iki ya da üç neslin
cabasmı ve ul uslararası devri min gelişimi i le çözülmez
bir bağlantıyı gerektird iğini tasarlıyordu.

Şimdi özetfiyelim. Devlet kapitalizminden, kelimenin


kısıtlı anlamıyla. bu_r juva devJetinin sanayi ve diğer giri­
şimleri kendi çıkarları doğrultusunda idare etmesini veya
burjuva devletinin özel kapitalist girişimlere 'yönlendirici'
müdahalesini anlıyoruz. 'Tırnak içinde' devlet kapitalizmi
ile Lenin, proleter 'devlet inin özel kapitalist girişimler ve
ilişkiler üzerinde denetimini kasdetmiştir. Bu tanımların
hiçbiri, hiçbir yönüyle sovyet ekonomisine uygulanamaz.
Urbahns'ın kendisinin sovyet 'devlet kapitalizmi' anlayışı­
na ne gibi 'bir somut ekonomi k içerik kattığı derin bir sır
olarak kalıyor. Acıkça koymak gerekirse, onun bu en ye­
ni kuramı, bütünüyle, kötü okunmuş bir tırnak işareti üze­
rine kurulmuş oluyor.

Bürokrasi ve Yönetici Sınıf

Bununla birlikte. Sovyet devletinin 'proleter-olmayan'


niteliğine ilişkin çok daha dahice, çok daha tem kinli, ta­
kat daha fazla önemli olmayan bir başka kuram daha
var. Blum'un mesai arkadaşı. Souvarin'in hocası, Fran­
sız Sosyal demokrat Lucien Laurat. Sovyet topl umunun
ne proleter ne de burjuva olduğunu, bürokrasinin prole­
taryayı sadece politik olarak yönetmediği fakat aynı za­
manda, daha önceleri burjuvazinin payına düşen artık
·
değeri de yuttuğu için (bu toplumun ç.n.) tamamen yeni
ti pte bir sınıf örgütlenmesini temsil ettiğini savunan bir

21
broşür yazmış. Laurat. keşiflerini Das Kapital 'den ağı rlık­
lı bir formüle dayandırıyor ve bu şekilde sathi ve saf be­
tim;:ıel sosyoloj isine derin bir gqrünüm veriyor. Bu taklit­
çi zôt, bütün kuramının. sadece kendisininki nden çok
daha ateşli ve şaşaalı bir bicimde 'proletarya diktatör­
lüğünü' sömürücü bürokrasinin emredici konumunun ko­
ruyucu iskelesi olarak göstermek için ne Ekim devrimini
ne de Stalinist bürokrasiyi beklemediği için Fransız tak­
litçisinden daha da üstün olan Rus-Polonyalı devrimci
Makhaisky tarafından 30 yıl kadar önce formüle edi lmiş
olduğunun farkında değildi. O, yalnızca, devlet sosyaliz­
mine karşı anarşistçe önyargılarını sosyolojik ve ekono­
mik düzeyde derinleştirdi. Sırası geln:ıişken belirtelim,
Makhaisky de Marx'ın formülünden faydalanmıştı; an­
cak Laurat'dan çok daha tutarlı bir şekilde. Makhaisky'a
göre Das Kapital'in yazarı yeniden-üretim formülünde
(cilt il) artık değerin sosyalist entellecensiya (bürokrasi)
tarafından yutulacağının kılıfını fesatça önceden yazıyor­
du.

Bizim zamanımızda, Marx'a atıfta bulunmayan bu


türden bir 'kuram' Myasnikov tarafından öne sürülmüştü.
Sovyetler Birliği 'nde proletarya diktatörlüğ'ünün yerini ye­
ni bir sınıfın. sosyal bürokrasinin egemenliğinin aldığını
ilan eden Myasnikov böyle bir sömü rücünün varlığını öne
sürüp savunmuştu. Büyük bir olasılıkla Laurat kuramını
doğrudan ya da dolaylı , ona yanl ızca 'bilgiççe' bir hava
katarak tamamen Myasnikov'dan almış. Lafımızı bitirmek
icin. Laurat'ın, Roea Luxemburg'un. sonradan kendisi nin
bile reddettikleri de dahil , bütün hatalarını (ve yanlızca
hatalarını) özümsediğini de ekleyelim.

Buna raOmen, b u 'kuramın' kendisini daha yakından


inceleyel im. Sınıfın bir Marksist için ender önemde ve
dahası bllimsel olarak sınırlqnmış bir anlamı vardır. Bir
sınıf sadece milli gelirin dağılımı içindeki yeri i le değil,

22
ancak ekonominin genel yapısı ve toplumun ekonomik te­
mel lerindeki bağımsız kökleriyle tanımlanır. Her sınıf ( feo­
da l soyluluk. köylülük. küçük burjuvazi, kapitalist burju­
vazi ve proletarya) kendi özel mülkiyet biçimini geliştirir.
Bürokrasi bütün bu toplumsal özelliklerden yoksundur.
üretim ve dağıtım sürecinde bağımsız bir konumu yoktur.
M ü l kiyetinin bağımsız kökleri yoktur. İşlevleri, temelde,
sınıf egemenliğinin politik tekniğine ilişkindir. Bürokrasi­
nin vorlıj:)ı, biçimlerindeki çeşitl iliğe ve özgül ağırlığındaki
farklara rağmen, her sınıf re j iminin özellii:)idir. Gücü. yan­
sımış bir n itelik taşır. Bürokrcısi hakim iktisadi sınıfa kop­
maz bir biçimde bağlıdır ve onun toplumsal kökleriyle
beslenerek. onunla birlikte varolur ve onunla birlikte dev­
rilir.

Sınıf Sömürüsü ve
Toplumsal Asalaklık·

Laurat, bürokrasinin, gerekli ekonomik, politik ve kül­


türel işlevleri karşıladığında emeğinin karşılığını alması­
na 'karşı olmadığını'. ancak sözkonusu olanın milli geliri­
nin mutlak olarak oransız bir bölümünün denetimsiz edi­
nimi olduğunu ve tam bu_ a nlamda onun 'sömürücü sınıf'
olarak ortaya çıktığını söyleyecektir. Su götürmez gerçek­
lere doyalı olan bu iddia, herşeye rağmen bürokrasinin
toplumsal görünümünü değiştirmez.

Her zoman ve her rejimde bürokrasi artık değerin h iç


de az olmayan bir böl ü münü yutar. Örneğ i n İtalya'dakl
ve AlmanyÔ 'dakl faşist loncaların milli gelirin ne kadar­
l ı k bir bölümünü aldıklarını hesaplamak ilgi çekici olQ­
C(Jktır! Fakat kendisi h iç de azımsQnmayacak bir önem
taşıyan bu gerçek. tam anlamıyla. Faşist bürokrasiyi ba­
ğımsız bir egeme n sınıfa dönüştürmeye yeterli deOildir.
Bu bürokrasi burjuvazi nin kiral ı k uşağıdır. B u uşcığın
efendisinin boğazına yapıştığı, ağzından en lezzetli par-

23
çalan aldığı ve bunların yanısıra onun damarına bastığı
doğrudur. Ne uğursuz bir uşak diyeceksiniz. A ncak gene
de yanlızca bir uşak. Burjuvazi onunla iyi geçinmek zo­
runda; çünkü onsuz, burj uvazi ve onun rejimi mahvoıa�
caktır.

Mutatis mutandis (gerekli değişiklikler yapıldığında),


y ukarıda söylenenler Stalinist bürokrasiye de uygulanabi­
l i r. Milli gelirin kayda değer bir bölümü. onun tarafından
yutulmakta, harcanmakta ve çarçur edilmektedir. Bürok­
rasinin yönetimi proletaryaya bayağı pahalıya mal olmak­
tadır. Bürokrasi; Sovyet· toplumunda, yal n ı zca politik ve
idari ayrıcalı klar anlamında değil, fakat aynı zamanda
m uazzam maddi avantajlar sağlaması anlamında da ol­
dukça ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Bütün bu nlara rağ­
men, en büyük apartmanlar, en lezzetl i biftekler ve hatta
Rolls Royce'lar bile bürokrasiyi bağımsız bir egemen sı­
nıf haline dönüştürmek için yeterl i değildir.

Eşitsizlik, dahası böylesi belirgin eşitsizlik. sosyalist


bir toplumda tamamen olanaksız olaca ktır. Ancak resmi
ve yarı-resmi yalanların tersine, şu anki Sovyet rejimi
sosyalist değil geçiş rejimidir. Bu rejim, Kapitalizmin kor­
kunç mirasını. özelde toplumsal eşitsizliği, yanlızca prole­
tarya ile bürokrasi arasında değll ama bürokrasinin ve
proletaryanın kendi içinde de sürdürmektedir. Bu aşama­
da, eşitsizlik. belli sınırlar içinde, sosyal ist ilerlemenin
burjuva (nitelikte c.n.) aracı olarak varolmaya devam
eder: rekôbeti güdülemek için farklı ücretler, ödüller. vs.

Sistemin geçiş karakteri eşitsizl iği açıklamasına rağ ­


men bürokrasinin denetim dışında olan başları tarafından
kendilerine bahşedilen bu korkunç, acık ve gizli ayrıca­
lıkları h içbir şekilde haklı çıkarmaz. Sol muhalefet bürok­
rasinin her haliyle Sovyet toplumunun ah lôki ilişkilerin i
parçaladığını; kitleler arasında hatırı sayılabilecek v e hak­
lı bir hoşnutsuz l u k yarattığını ve büyük tehlikeler için

24
zem i n hazırladığını söylemek için Urbah ns. Laurot. Sou­
vorine �e Simone Weil'ln (*) i fşaatla rını beklemedi. Bütün
bunlara rağmen, bürokrasinin ayrıcalıkları sovyet toplu­
munun temellerini değiştirmemiştir; çün kü bürokrasi. ken­
disi için sınıf özelliği sayılabilecek ayrıca lıklarını hiç bir
özel mülkiyet i l işkisinden değil Ekim devrimi tarafından
yaratılan ve esas olarak proletarya diktatörlüğü için ge­
·
çerli a ıan mü lkiyet ilişkilerinden olmaktadır.

Açık koymak gerekirse. bürokrasi hal k ı soyduğu sü­


rece (ve bu her bürokrasi tarafından çeşitli yol larla ya­
p ı l maktadır) bizim işimiz smıf sömürüsüyle değll, kelime­
nin bilimsel anlamıyla. çok büyük bir ölçekte de olsa. top­
lumsal asalak/ıkla uğraşmak olacaktır. Orta çağlar bo­
yunca ruhbanların egemenliği özgül bir toprak mülkiyeti
ve angarya sistemine . dayandığı sürece b i r sınıf veya
zümre (estate) oluşturuyordu. Bugünkü kil ise sömürücü
bir sınıf değil asalak bir kurum oluşturur. Değişik renk
ve ünvandaki rahipler artık değerin büyük bir bölümünü
yuttukları holde Amerikan ruhbanların ı n özel bir egemen
sınıf olarak varlıklarından bahsetmek apta l l ı k olacaktır.
Asalaklık özellikleriyle bürokrasi, ruhbanlık gibi, açıkça

(•) Proletarya diktatörlüğünün 'başarısız' deneyimlerinden


dolayı tirnltsizllğe kapılmış olan Simone Weil, yeni bir uğ­
raşla tesem buldu: kendi kişiliğini topluma karşı savunma.
Liberalizmin küflenmiş formülünün ucuz, anarşistçe bir
heyecanla canlandınlınası! Ve düşünün, Slmone Weil ki­
birle bizim 'yanılsa.malarımızdan' sözediyor. O ve onun gi­
b1lerinln kendilerini en gerici aşağı-orta sınıf önyargılar­
dan kurtarmalan için uzun yıllar sürecek inatçı bir çaba
göstermeleri gerekmektedir. Weil'ln yeni ıörüşleri gayet
uygun bir biçimde Proleter Devrim gibi açıkça ironlk bir
isim taşıyan yayın organında kendilerine bir sığınak bul­
dular. Bu Lozan kökenli yayın, devrimci melankolikler ve
sahip olduklan hatıralai'J.n hisse senetleri ile geçinen si­
yasi rantiyeler ve ilerde -başanldıktan sonra...- belki ken­
dilerini devrime vakfedecek sahte düşünürler için idealdir.

25
bağımsız bir sınıfı temsil etmediğini bildiğim iz l üm pen
proletaryaya benzemektedir.

İki Perspektif

Eğer durağanlığı icinde değil de çeşitli düzeylerde


dinamik olarak ele alırsak, sorun bütün açıklığıyla karşı­
mızda dikilecektir. M i l li gelirin dev bir bölümünü üretken
olmayan bir bicimde carcur ederek, Sovyet bürokrasisi,
kendi işleviyle de, ü l kenin ekonomik ve kü ltürel gelişimiy­
le ilgilidir: m i l l i gelir yü kseldikçe, bürokrasinin kendi ay­
rıcalıkları için fonlar da o kadar artar. Böylece, Sovyet
devletinin toplumsal temel ta�ları üzerinde emekçi kitle�
lerin ekonomik ve kültürel gelişimi bürokratik egemenliğin
temellerini de kaydırmak durumundadır. Tarihin bu talihli
deneyiminin ışığında acıkça görülmektedir ki, bürokrasi
yalnızca sosyalist devletin bir aracına -kötü ve pahalı bir
a racına- dönüşmektedir.

Ancak, milli gelirln büyi.ik bir bölümünü çarçur


ederek ve ekonomiyi önemli ölçüde mahvederek, bürokra­
si ü l kenin ekonomik ve kültürel gelişimini geciktirmekte­
dir denilebilir. Tamamen doğru! Bürokratizmin daha da
engellenemeyen bir gelişimi, ekonomik ve kültürel büyü­
men i n duraksamasına. korkunç bir toplumsal kriz& ve bü­
tün toplumun olduğu g i bi çöküşüne yol açabilir. Fakat
bu, yanhzca proletarya diktatörlüğünün çökmesi deği l ,
aynı zamanda bürokrasinin egemenllğlnin d e sonu de­
mektir. işçi devletinin yerine 'toplumsal bürokratik' de­
ğil a ncak kapitalist il işkiler olacaktır.

Sorunu bu perspektif içinde koyduktan sonra SSCB'


nin sınıf karı:ıkteri üzerindeki tartışmayı ilk ve son defo
için derinlemesine i n celeyebileceğiz; Sovyet rejimi için
gelecek başarılı bir dönem ya da tam tersi bir çöküş dö­
nemini ele olsek do, iki durumda da, bürokrasi bağımsız

26
bir sıoıf değil proletarya üzerinde bir ur olma ktadır. Bir
tümör dev boyutlara ulaşabilir ve hatta yaşayan orga­
nizmanı n öl ümü ne neden olabilir; amo bir tümör hiç bir
zaman bağımsız bir organizma hal ine gelemez.

Sonuç olarak. soruna tamamen açı k l ı k getirmek için


şunu ekleyebili riz. eğer, bugün. SSCB'de marksist parti
i ktidarda olsaydı. politik rejimi baştanaşağı yenileştire­
cekti; bürokrasiyi altüst edecek, temizleyecek, onu kit­
lelerin denetiminin a ltına sokacak, idari uygulamqların
hepsini dönüştürecek ve ekonominin idaresinde bir dizi
temel reform birbirini takip edecek; fakat h içbir şekilde.
mülkiyet ilişkilerinde bir altüst oluş, yani yeni bir toplum­
sal devrim gerçekleştirmek zorunda kalmayacafc.tır.

Karşı Devrimin Olası Yolları

Bürokrasi bir egemen sınıf değildir. Fakat bürokra­


tik rejimin daha ileri bir gelişimi yeni bir egemen sınıfın
doğuşuna yol açabilir: organik olarak, yozlaşma yoluyla
değil ancak karşı-devrim yoluyla. Stalinist aygıtı ikili bir
rol oynadığı için merkezci olarak adlandırıyoruz; bugün,
artık bir Marksist liderliğin olmadığı ve henüz ortaya çı­
kamadığı d urumda, bu aygıt proletarya diktatörlüğünü
kendi yöntemleriyle korumaktadır; fakat bu yöntemler
yarın düşmanın zaferini kolaylaştıracak yöntemlerdir. Sta­
linizmin SSCB'deki bu ikUi karakterini anlamayan. hiçbir
şey anlamamış demektir.

Sosyalist toplum devletsiz olduğu gibi partisiz olarak


da yaşayacaktır. Geçiş döneminin koşulları altında poll ­
tik üstyapı belirleyici bir rol oynar. Gelişmiş v e yerleşik
bir proletarya diktatörlüğü parti n i n kendi kendine işleyen
bir ö ncü gibi önderlik etme işlevine sah i p olmasını öngö­
rür; proletarya sendikalar aracılıOıyla kcıynaşmıştır; emek­
çiler sovyet sistemi aracılığıyla devlete çözülmez olarak

27
bağlanmıştır ve son olarak da işçi devleti Enternasyonal
yol uyla dünya proletaryasının mücadelesi_nin bir parcası
h a l ine gelmiştir. Şu anda ise bürokrasi. partiyi. sendikala­
rı. sovyetleri ve Komünist Enternasyonal'i katletmiş b u ­
l u n maktadır. B u durumda proletarya reji m i n i n yozlaşma­
s ı nda suçun ne kadar büyü k bir bölümünü n bayrağı suç
ve ihanetlerle lekelenmiş u luslararası Sosyal Demokra­
siye - M . Laurat'ın da (") bu liareket içinde olduğunu sıra­
sı gelmişken belirtelim- düştüğünü söylemeye bilmem ge­
rek var mı!

Tarihsel sorumluluk kime. ne kadar düşerse düşsün.


sonuc aynı olarak kalır: partinin, sovyetlerin ve sendika­
ların boğazlanması, proletaryanın politik olarak atomize
edilmesi anlamına gelir. Toplumsal uzlaşmaz karşıtlı klar
politi k olarak değil idari olarak bastırılmıştır. Bunlar, on­
ları normal yollarla çözebilecek politik kaynakların da
baskı altına alınmasına yol açmaktadır. İçten ya da dış­
tan gelsin, ilk toplumsal çalkalanma. atomize olmuş Sov­
yet toplumunu bir iç savaş ortamına sürükleyebilir. Eko­
nomi ve devlet üzerinde denetimleri ni yitirmiş işçiler bir
öz-savu nma 'silahı olarak kitle grevlerine girişebilirler.

(*) Bu peygamber Rus Bolşevik-Leninistlerini kararlı olma­


makla suçluyor. Avusturya-Marksistlerine yakışır bir bi­
çimde devriml ve karşı-devrimi; ve burjuva demokrasisi­
ne geri dönüş ile proletarya diktatörlüğünün korunmasını
birbirine kanştırarak Laurat Rakovsky'e devrimci mücade­
le nutku çekiyor. Gene bu zat, laf arasında, Lenin'i 'alela­
de bir kuramcı' olarak niteliyor. Buna hiç şüphe yok! En
karmaşık kuramsal sonuçlan en basit haliyle formüle eden
Lenin'in bu kendi zayıf ve sığ genellemelerine deruni bir
hava veren küçük burjuva-ya yapabileceği hiçbir şey yok.
Şöyle bir davetiye kartı nasıl olurdu?! 'Luclen Laurat -ho­
bisi Rusya'da proleter devrimin kuramcısı ve stratejisyeni
olmak- esas mesleği: Leon· Blurn'un yardımcılığı ...
Bu ithaf bir parça uzun ama doğru oldu. Bu 'kuramcının'
gençlik içinde taraftarları olduğu söyleniyor. Gençliğe ya­
zık oluyor!

28
Diktatörlüğün disiplini kırılmış olur. Proletaryanın hamle­
si karşısında ve ekonomik zorlukların baskısı altı nda
tröstler pl-Onlı başlangıçları yı kmaya zorlanmış olacaklar
ve tröstler birbirleriyle rekabete girişeceklerdir. Rejimin
çözülüşü. doğal olara k, vahşi ve karmaşık yansısını köy­
de de bulaca k ve bu kaçınılmaz olarak orduya da sıçra­
yacaktır. Sosyalist devlet yerini kapitalist rejime ya da
daha doğrusu kapitalist kaosa bırakarak çökecektir.

Stalinist basın, doğal olarak, uyarıcı çözümlememizi


karşı -devrimci bir kehanet. dahası Troçkistlerin 'arzu'la­
rı n ı n dışavurumu olarak yansıtacaktır. Sta linist aygıtın
gazeteleri yoluyla kılçı k atması karşısında çoktandır içi­
mizde sessizce nefret dışında başka bir duygu besleme­
d ik. Bizim görüşümüze göre durum teh l i kelidir ama hiç
de ümitsiz değildir. Her durumda. en büyük devrimci sa­
vaşın kaybedildiğini -savaştan önce ve savaşa glrmeden­
sôylemek, adice bir korkaklık ve doğrudan ihanet olacak­
tır.

Bürokrasiyi 'Barışçıl' Olarak


Ortadan Kaldırmak Olası mı?

Eğer bürokrasin i n bütün iktidarı ve iktidara giden bü­


tün yolları elinde tuttuğu doğruysa -ki doğrudur- burada
hiç de önemsiz olmayan bir sorun ortaya çıkıyor: Sovyet
devletinin yeniden-örgütlenmesine nasıl yaklaşılmalı? Ve
b u görevi barışçıl yöntemlerle yerine getirmek olası mı?

Herşeyden önce, bu görevin ancak devrimci bir parti


tarafı ndan çözülebileceğini değişmez kabul edilmiş bir
g erce!< olarak ortaya koyalım. Esas tarihi görevimiz,
SSCB'de devrimci partiyi eski partinin sağlıklı unsurları­
n ı n içi nden ve genelik arasından oluşturmaktır. Daha son­
ra. bu görevin yerine getirilebileceği koşullarla ilgilene­
ceğiz. Bununla birlikte, böylesi bir partinin şu an varol­
duğunu farzedelim. Bu parti hangi yol lardan i ktidara ula-

29
şabilir'? Daha 1 927'de Stalin, Muhalefeti kastederek, ' Mev­
cut egemen grup sadece iç savaş yol uyla ortadan kaldı­
rılabilir' demişti. Bonapartist bir tavırla yapılmış bu mey­
don okuma Sol M uhalefet'e değil fakat partiye yönelik­
ti. Bütün manivelaları elinde toplayan bürokra s i bu ndan
sonra proletaryanın başını kaldırmasına izin vermeyece­
ğini açıkça söylemiştir. Olayların sonraki akışı bu mey­
dan okumanın önemini daha da arttırmıştı. Son yılları n
deneyimlerinden sonra, Stalinlst bürokrasin i n parti veya
Sovyet kong resiyle ortadan kaldırılacağını sanmak çocuk­
ça olacaktır. Gerçekte, Bolşevik pa rtisinin son kongresi.
1 923 başlarındaki 12. parti Kongresi o lmuştur. Daha
sonraki bütün kongreler bürokratik gösteri lerdi. Bugün,
bu tür kongrelerden bile vazgeçilmiştir. Yönetici kliği ye­
rinden uzaklaştıracak hiçbir 'anayasal' yol kalmamıştır.
Bürokrasi iktidarı proleter öncüye bırakmaya ancak şid­
det yoluyla zorlanabilir.

Bütün mankafalar derhal koro halinde haykıracaklar:


'Troçkistler', Kautsky gibi, proletarya di ktatörl üğüne kar­
şı silah lı bir ayaklanma çağrısında bulunuyorlar. Ancak
birkaç söz daha söylememize ilin verin . Yeni parti için
pratik anlamda i ktidarı ele geçirme sorunu ancak bu par­
ti işçi sınıfının büyük çoğunluğunu etrafında topladığı za­
man gündeme gelecektir. Güçler ilişkisindeki böylesi ra­
dikal bir değişim sürecinde bürokrasi gittikçe artan bir
biçimde soyutlanacak ve darmadağınık olacaktır. Bildiği­
miz üzere bürokrasinin toplumsal kökleri etkin bir destek­
le olmasa dahl, her durumda proletaryan ı n 'hoşgörüsün­
de' yatmaktadır. Proletarya harekete geçtiğinde Stallnist
aygıt havada ası l ı olarak kalacaktır. Ancak hôlô karşı
koymaya çabalarsa. proletarya, ic savaş tedbirlerini de­
ğilse bile polisiye tedbir leri uygulamak zorunda kalacak­
tır. Her durumda, sözkonusu olan, proletarya diktatörl ü ­
ğ ü n e karşı bir silahlı ayaklanma değil, ancak onun ü s­
tündeki habis urun ortadan kaldırıimasıdır.

30
Geroek bir ic savaş Sto l i nist bürokrasi ile yeniden di­
rilen proletarya o rasında değil ancak proletarya ve karşı
devrimin etkin g ü çleri arasında gelişebilir. Bu iki kitlesel
kam p arasındaki böylesi bir acık çatışmada bürokrasinin
bağ ımsı z bir rol oynamasının sözü bile edilemez. Bürok­
rasi kanatlarıyla barikatın bir o tarafına bir bu tarafına
çarpıp yalpalayacaktır. Sonraki gelişmelerin kaderi ta­
bii ki mücadelenin. sonucu tarafından belirlenecektir. Dev­
rimci kampın zaferi , her durumda, ancak, karşı-devrim
karşısında zctfer kazanmış olmakla doğal olarak iktidarı
ele geçirmiş proletarya partisinin liderliğinde mümkünün
alan ına girecektir.

SSCB'de Yeni Parti

Hangisi daha yakın: bürokratizm tarafından kuyusu


kazılan sovyet iktidarı n ı n çökmesi tehlikesi mi, yoksa pro­
letaryanın Ekim'den artakalan mirası kurtarma gücüne
sah i p yeni b i r parti etrafında güçlerini birleştirme saati
mi? Böylesi bir soru için a priori bir cevap yoktur; kararı
mücadele verecektir. Bir temel tarihsel deney, -bir savaş
da olabilir bu- güç i l rşkilerini bel irleyecektir. Her durum­
da, dünya proleter hareketinin daha ileri bir çöküşü ve
Faşist egemenliğinin daha da genişlemesi halinde, Sov­
yet iktidarını . tek başına iç güçler sayesinde daha uzun
bir süre için ayakta tutmak olanaksızlaşacaktır. Sovyet
devletini kökünden sarsa cak reform için ana koşul dün­
ya devriminin m uzaffer yayılımıdır.

Batıda devrimci hareket bir parti olmadan da canla­


nabilir; ama zafere ulaşması ancak partinin önderliğinde
mümkündür. Tüm toplumsal devrim cağı boyunca, onyıl­
lardır, uluslararası devrimci parti tarihsel gelişimin te­
mel aracı ol makta devam etmektedir. Urbahns 'eski bi­
cimler'in aşıldığı ve 'yeni' bir şeylerin gerektiği noktasın­
da feryad ederken -tam olarak nedir bu?- yalnızca olduk­
ça eski bir bicimde, içinde bulunduğu a hmakça durumu

31
göstermektedir. . . 'Planlı' kapitalizm koşulları a ltında sen­
dikalarda çalışma, Faşizme karşı mücadele ve savaş teh­
diti şüphesiz yeni yöntemlerin ve mücadele örgütleri tür­
lerinin ortaya çı kmasıyla sonuçlanacaktır. Brandlercller
gibi illegal sendikalar üzerine hayaller kurmak yerine.
yalnızca, mücadelenin gerçek akışı n ı , işçilerin kendi in­
siyatiflerinin bu mücadele içindeki yerini kavrayıp, bunu
yaygınlaştırı p geliştirerek. incelemek gerekir. Fakat ilk ve
önemli olan. bu görevi yerine getirmek için proleter ôn ­
cünün politi k olarak kaynaştığı bir parti zor u n ludur. Ur­
bohns'ın konumu özneldir: kendi 'partisini' taşlar üze­
rinde başarıyla parçaladıktan sonra, parti konusunda ha­
yal kır ı kl ı ğ ı na uğramıştır. Kôşifler orasından -biz yeni
partilere gereksinme olduğunu 'çok önceden' söylemiş­
tik; şimdi Troçkistler de dediğimize geldiler; zamanla
Sovyetler birliğinin bir işçi devleti olmadığını da anlaya­
caklardır- diyen birkaç kişi çıkacaktır. Bu insanlar gerçek
tarihi süreci inceleyeceklerine astronomik 'keşifler' yap­
makla meşguller. Daha 1 921 '1erde, Gorter 'in h izbi ve Al­
man Komünist İ şçi Partisi Komintern'in iflôsa mahkum
olduğuna karar vermişti. O zamandan beri bu türden
uyarılar hiç eksik olmadı ( Loriot. Korsch , Souvarine ve
diğerlerince) . Buna rağmen, bu 'teşh isler' sonuçta orti::ı ·
ya hiçbir şey koymadı; çünkü bunlar tarihsel sürecin
nesnel taleplerini değil yanlızca kişilerin ve grupları n öz­
nel hayal kırıklı kları nı yansıtıyorlardı. İşte tamamen b u
nedenden dolayı bugün b u gürültücü keşiflerin herbiri
şimdi köşesine çekilmiştir. ( • )

(•) Doğası gereği, yukarıda belirtilenler, sosyal demokrasiden


ötekilerine oranla daha yeni kopan örgütler; ya da genel­
de kendilerine özgü bir gelişime sahip olan örgütler (Hol­
landa Sosyalist Partisi gibi) ve doğal olarak kendi kader­
lerini, çürüme dönemine girmiş Komintern'ln kaderine
lıağlı kılmayı reddeden örgütler için geçerli değildir. Bu
örgütlerin en iyileri, şimdi, yeni Enternasyonal'in bayrağı
altında yerlerini alıyorlar. ötekiler de yarın bu bayrak
altındaki yerlerini alacaklardır.

32
Olaylar ı n akışı önceden çizilmiş bir rota izlemez. Ko­
m lntern, Faşizme teslim olmakkı kendini değil bireylerin,
kitlelerin gözünde yık ı ma uğrattı. Fakat Komintem'in çö­
küşünden sonra bile Sovyet devleti varolmakta devam
etmektedir; devrimci otoritesini büyük ölçüde kaybetmiş
olduğu doğrudur. Kişi kaprisli olmadan ve Simone Weil
gibi dudak bükmeden olguları gerçek gelişimlerinde ola­
geldiği haliyle ele almalıdır. Ne tarihe fazla abanmalıyız.
ne de ona sırtımızı dönmeliyiz.

Yeni partileri ve yeni Enternasyonali i nşa etmek için,


h erşeyden önce, sağlam, i lkel i ve çağa uygun düşen te­
mell er zorunludur. Bizim , Bolşevlk leninistlerin teorik bi­
r ikimlerinin kusursuz ve eksiksiz olduğuna dair hayalle­
rimiz yok. Ancak Bolşevik-Leninistlerin on yıllık çalışma­
sı yeni enternasyonalin inşası için temel kuramsal ve
strateiik önkoşulları hazırlamıştır. Yeni müttefiklerimizle
elele, bu önkoşul ları geliştireceğiz ve mücadelenin gerçek
a kışının eleştirisi temelinde bunları somutlaştıracağız.

iV. Enternasyonal ve SSCB

SSCB'de, yeni partinin çekirdeği -gerçekte Bolşevik


partisi nin yeni koşul lar altında yeniden ca nlanmış hali­
Bolşevik-leninistler olacaktır. Son birkaç aydır resmi
Sovyet basını bile, bizim taraftarlarımızın çalışmalarını
cesurca ve hiç de başarısız ol mayan bir biçimde yürüt­
tüklerini kabul lenmiştir. Fakat bu noktada hayallere yer
yoktur: devrimci E nternasyonal izmin partisinin işçiler!
ulusal bürokrasin i n çözücü etkisinden kurtarmaları an­
cak bir mücadele gücü olarak u luslararası proleter ön­
cünün dünya arenasına tekrardan çı kmasıyla mümkün
olacaktır.
Emperyalist savaşın başlangıcından itibaren ve da­
ha ilerki dönemlerinde, Ekim devriminden beri, Bolşevik
partisi dünya devrimci mücadelesinde öncü rolü oyna-

F. : 3 33
mıştır. Bugün bu durum tamamen ortadan kal kmışt ı r. Bu.
yalnızca p a rtinin resmi görü nümü için geçerli değildir.
Rus Bolşevik-Leninistlerinin içinde çalıştıkları oldukça
zor koşu l l a r. onları uluslararası ölçekte öncü l ü k etme
imkônından yoksun bıra ktı. Bundan da öte, SSCB'de Sol
M uhalefet grubunu n yeni bir parti haline gelmesi a ncak
yeni Enternasyonol'in başarıyla oluşturulması ve büyü­
mesinin bir sonucu olabilir. Bugün için devrimin ağırl ık
merkezi kesinlikle partilerin i nşası imkônları n ı n kıyasla­
namayacak kadar büyü k olduğ u Batıya kaymıştır.

Geçmiş yılların trajik deneyim lerinin etkisi a ltı nda,


acık bir çağ rı ve lekesiz bir bayrak bekleyen bütü n ü l ke­
lerin proletaryası içinden cok sayıda devrimci unsur bir­
araya gelmiştir. Komintern'in etkisinin, aşağ ı yukarı her
yerde yeni bir işçi tabakasın ı sosyal demokrasiye doğru
çektiği doğrudur. Ama tam da paniğe kapılmış kitleleri n
b u a k ı n ı reformizm için ölümcül bir tehlike o luşturmakta­
dır; reformizm dikişlerinden sökülmekte. fraksiyonlara ay­
rılmakta ve içinden heryerde devrimci bir kanat fışkırt­
makta. Bütün bunlar yeni Enternasyonal için doğrudan
politik önkoşullardır. Artık temel taşı konmuştur: bu. dört
örgüt tarafı ndan il kelerimizin kabulü n ü n ilan edil mesidir.

Daha sonraki başarılar için koşul, Sovyetler Birliği'­


nin sınıf karakteri ni de içeren, d ü nya durumunun doğru
bir değerlendirmesini yapmaktan geçmektedir. Bu doğ­
rultuda varl ı ğ ı n ı n i l k günü nden itibaren yeni Enternasyo­
nal deneylerle sınanacaktır. Sovyet devletini yeniden dü­
zenlemeden önce, onun savu nulmasın ı üstlenmek zorun­
dad ı r.

Proleter olmadıj:iı b a h anesiyle Sovyetler Birliği ' nden


umudu kesen her politik eğilim, emperyalizmin edilgen bir
ara c ı olma tehl i kesi ni içinde taş ı r. Ve bizi m bakış acı mız.
doj:ial olarak, b ü rokrasi tarafından zayıflatılan i l k işçi dev­
letinin iç ve dış düşmanl a r ı n ı n o rta k hücumuna uğraması

34
tra j i k olasılığını dıştalamamaktadır. Fakat bu en kötü
olasılık karşısında devrimci m ü cadelenin daha sonraki
akışında büyük öneme sahip şu soru nun gündeme gele­
ceği aşikardır: bu felaketin sorumluları nerede? En ufak
bir suç dahi devrimci E nternasyonalistlere düşmemelidir.
Ö lümcül teh l i ke a n ı nda devrimci enternasyonalistler son
bari kata kadar direnmel idirler.

Bugün, SSCB'deki bürokratik dengenin bozulması


muhakkak ki karşı devrimci g ü çlerin de işine gelecektir.
Ancak gerçek devrimci bi r Enternasyonal 'i n varl ığı şart­
larında Stalinist rejimin kaçınılmaz krizi SSCB'de yeni bir
canlanış olasılığını yaratacaktır. Bu, bizim a n a yönelişi­
mizdir.

Kremi i n 'i n dış politikası d ünya proletaryasına herg ü n


yeni darbeler i ndirmektedir. Kitlelerden kopuk, Stal i n ' i n
liderliği ndeki di plomatik memurlar bütün ü l kelerin işçile­
rinin e n ilksel d�vrimci duygularını ayaklar altına alırken
en önce Sovyetler Birliğinin kendisine büyük zarar ver­
mektedirler. Fakat bunda beklenmedik bir şey yok. Bü­
rokrasinin dış politikası, onun iç politikasını tamamlamak­
tadır. Birine olduğu kadar ötekine karşı da savaşırız. Fa­
kat mücadelemizi işçi devletini koruma i lkesiyle sürd ü rü ­
rüz.

Çözülen Komintern'in memurları. değişik ü l kelerde,


Sovyetler Birliği'ne bağlılık yeminleri etmeye devam et­
mektedir. Bu yemin l er üzeri ne herhangi bir şey inşa et­
mek aptalca b i r davranış olacaktır. Bu kişilerin çoğ unlu­
ğ u ici n , SSCB'nin g ü rültülü bir bicimde 'savu nulması' bir
inanç değil bir meslektir. Onlar. proletarya d iktatörlüğü
için döğüşmüyorlar; fakat Stal i nist bürokrasinin önündeki
yolları temizliyorlar ( Ö rneğin, L'Humanite'ye bakınız). Bar­
busslaştırı lmış Komintern kriz anında, Sovyetler Birl iğ i 'ne
H itler'e karşı sunduğu muhalefetten daha fazla destek
veremeyecektir. Ancak, devrimci e nternasyonalistler için

35
durum b u n u n karşıtıdır. Bürokrasi WtJrafından utanmaz bir
biçimde o n yıl boyunca izi sürülen devrimci enternasyo­
nalistier Sovyetler Birliğ i 'ni korumak i çi n işçi lere y ı l ma ­
dan çağrıda bulunacaktır.

Yeni Enternasyonal ' i n . işçi devletinin savu n u l ması


yolunda kendisinin ve yal n ızca kendisinin tavır aldığını
göstereceği gün geldiğinde, hem sözde hem eylemde,
Bolşevi k-Leni n istleri n Sovyetler Birliği'ndeki d urumları 24
saat içinde değişecektir. Yeni Enternasyonal Stalinist bü­
rokrasiye ortak düşman karşısında bir birleşik cephe öne­
recektir. -Eğer Enternasyonal'imiz bir güç temsil edebi l i ­
yorsa, teh l i ke anı nda bürokrasi birleşik cepheden kaçına­
mayacaktır. O zaman uzun yıiların yalan ve iftira yığının­
dan geride ne kalacaktır.

Savaş durumunda bile Stali nist b ürokrasi ile bir bir­


leşik cephe. burjuva ve sosyal demokrat partilerinki gibi
halkı daha iyi aldatmak için emperyalist dalaş süresin­
ce karşıl ı klı eleştiri nin askıya alı konması şekl inde bir
'kutsal ittifa k' olmayacaktır. Hayır; savaş sırasında bile,
saf devrimci bir savaşa önderlik etmeye gücü yetmeye­
cek olan bü rokratik merkezcilikle aramızdaki eleştirel
uzlaşmazl ığı koruyacağız.

Sovyetler Birliği'nin olduğu kadar dü nya devriminin


de sorunu tek ve aynı formülde toplanabi lir :

Dördüncü Enternasyonal

1 Ekim 1 933

36
iŞCi DEVLETİ
VE
TERMİDOR, BONAPARTİZM SORUNLARI
GİRİŞ

18. yüzyılın sonundaki Fransız devriminin tarihi nden


a l ı nan Termidor ve Bonapartizm ifadeleri Sovy�tler Bir­
liği 'ne ilişkin Troçkist yazında sık sık k u l lanılır. Bu ifade­
lerin 1 9 1 7 sonrası Rusya'sındaki gelişmelere i l i ntili ola-
rak kullan ılış biçimi b u makalede Trocki'nin kendisi tara­
fından açıklanmıştır. İ l k olarak Temmuz 1 935'te New ln­
ternational'da ve daha sonra 1 956 yazında lnternational
Socialist Review'de basılmıştır.

Bu makalede belirttiği gibi, Trocki. Termidor kavramı­


nı i l k olarak. bürokrasinin Rus toplumundaki küçük bur­
j uva unsurların siyasi aracı olma yolunda göründüğü
1 920'1erin ortasında, Sovyet politikası üzerine tartışma­
larda kullanmıştı. Bu unsurlar daha sonra 1921 'de 'Savaş
Komü nizmi'nin ye ri ni N EP'in almasının etkisiyle dirilmiş
v.e yaygı nlaşmıştı. 1 935'te ki görüş acısı ndan geriye baka­
rak. Trocki, kendi eski 'Termidorizm' kuramını eleştiriyor
ve işçi devletinin yozlaşmasının ge rçekte nasıl bir yol iz­
lediği konusunda yaşanmış olan üzerine yeniden gözde n
geçirdiği yaklaşımının anahatların ı ortaya koyuyor.

Makale, Trocki 'nin büro krasiyi devirmek için politik


bir devrimin gerekliliğini anlamakta oldukça geç kalması;
sol m uhalefeti n Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin için­
de b i r h izip olarak çalışması n ı n Sovyetler Birliğ i 'nin geliş­
mesinde h içbir olumlu etki yapmamakla birlikte bun u n
büyü k bir zaman ve caba israfı ol ması; ve Rusya'da orta­
ya çıkanın 'devlet kapitalizmin i n ' bir biçimi olduOu şekli n­
deki savlarla öze l li kle yak ı ndan i l işkindir.

38
Fransız devri mci hükümetinin eski takvimi kaldırma­
sı ve yerine değişik aylar ve ay isimlerine dayanan bir
yenisini koyması açıklanmak durumundadır. 'Dokuz Ter­
midor' 27 Temmuz (1 794) ve ' 1 8 Brumer' 9 Kasım ( 1 799)·
d ı r. Bu tari h leri n ilkinde. sonradan Direktuar adıyla anı­
lan h ükümeti kuracak olan bir grup politikacı Robespierre'
in di ktatörl üğünü devirmişti. Bunları n da ayağı, bu ta­
rihlerden ikincisinde iktidarı ele geçiren Napoleon Bona­
parte'ın askeri diktatörlüğü tarafından kaydırılmıştır. ( Kari
Marx, Napoleon'un yeğeninin 2 Aralık 1 851 'deki h ü kümet
darbesine ilişkin kitabını ' Louls Bonaparte'ın 18 Brumer'i,
olarak adlandırmıştı. Louis, i mparator 1 1 1 . Napoleon ün­
vanını üstlendi).

'Plebisiter' (refer:anduma dayalı) sıfatının Bonapar­


tist hükümet tipleriyle birlikte kullanılmasının nedeni, bu
rejimlerde, kural olarak, izin verilen tek secim biçiminin
halkın kendine sunulan seçenekler arasında olumlu bir
seçim yaparak değil de, yanfızca, yöneticileri lehine ya
da aleyhine oy kullanabileceği, bir tür plebisit (referan­
dum) ol masıdır.

Trocki, ı . Napoleon'un kendini nasıl önce 'Birinci


Konsül ' , daha sonra 1 804'te, kendini i mparator ilan etti­
ğini; aynı zamanda. Fransa'da 1 81 4'de Napoleon'un ye­
nilgisiyle iktidarı yeniden ellerine geçiren Bourbon kral­
ların ı n nasıl toplumun feodal düzenini onarmakta başarı­
sız! ık gösterince Temmuz 1 830'da politik bir devrimle or­
tadan kaldırıl ışlarını çağrıştırıyor. Trocki aynı zamanda
20. yüzyılın Bonapartizm örnekleri olarak, Fransa'da 1 934'
Doumergue'nin ve Almanya'da Hitler'i n 1933'teki başarı­
s ı n ı n arifesindeki diktatörlük ve kriz hükümetıerinden
sözediyor.

Trocki tarafı ndan değ inilen, esas olarak Almanya'­


da merkezileşmiş ve (SAP-Sozialastische Arbeiter Partie­
Sosyalist işçi Partisi) Trockistlerle yan l ızca Komintern'in

39
'aşırı-sol' hatalarını eleştirmede fikir blrllğl içinde bul u nan
cı'ncak bu hataların öneminin ve kaynağının farkında ol­
mayan Brandlerciler enternasyonal Komünist harekette
'Sağ Muhalefet'tiler. Stalinlstlerin 1 934-35'te sağa carket­
mesiyle bu insanlar şaşkınlığa d ü şmüşler ve hatta bazı­
ları Stalinist bayrakla yarışmaya cahşmışlardı. (Rusya'­
daki ideoloj i k esin kaynakları Buharin, 1 938'de idam edil­
miştir.) Amerikan Brandlercileri Jay Lovestone tarafın­
dan yönlendirilmekteydi ler.

Sovyetler Birliği 'nde ortaya çıkan 'terörist eğilimler'e


yapılan atıf ise. Ara l ı k 1934'te meydana gelen ve bir bu­
nalımlar dalgasının ortaya çıkmasına yol açan. Stalln'in
Leningrad temsilcisl Kirov'un öldürülmesine i l işkind ir.
Trockl. Kirov'un öldürülmesinden sorumlu tutulm u ştur.
'Bessedovsky, Dimitrievsky, Agabekov' kapltolist dünya­
ya i ltica eden Sovyet d i plomatlarıdır.

Editörler

40
Stalinist bürokrasinin d ı ş politikaları önceli kle dip­
loması ve buna yard ı mc ı olarak Komintern kanalıyla. sta­
tükonun korunması reformistler ve burjuva demokrasisiyle
ittifak yolunda Cemiyet-i Akvam'a doğru kesin bir dönüş
yaptı. Aynı zamanda, iç politikada do pazara ve 'hali­
vakti yerinde köylüye' do�ru yönelindi. M uhalif ve yarı­
muhallf gruplara olduğu kadar. yal nızca. eleştirel olan
yalıtılmış gruplara karşı da yürütülen son temizlik h a re­
kôtı ve partinin yeni kitle katliamı n ı n hedefi Stalin'in Sa­
ğa koyış.ı özgürce gerçekleştlrmesini sağlamaktır. Burda
esas olan, (kulaka dayanma, Koumintang'la ittifak, Anglo­
Rı:ıs Komitesi, vs.) eski orga nik sürece ancak çok daha
büyük çapta ve ölçülemeyecek kadar külfetli koşullarda
geri dönüştür. Bu yol nereye götürür? Yine, sık sık Termi­
dor'dan sözedilmekted ir. Maalesef, bu kelime kullanıla
kullanıla artık eskimiştir; somut içeriğini yitirmiş ve hem
Stali nlst bürokrasinin içinden geçmekte olduğu aşama­
nın hem de hozırladı(lı felClketln tanımlanması görevini
yerine getirmekte bellrgln bir fekllde yetersiz kalmakta­
dır. Biz her şeyden önce termlnolollmlzi yerleştirmeliyiz.

Geçmifte 'Termidor' Üzerine Tartıfmalar

'Termidor' sorunu SSCB'de Sol M u halefetin tarihiyle


sıkı sı kıya bağlantılıdır. Termidor tari h i benzetmesine i l k
önce kimi n başvurduğu n u belirlemek bugün h iç de kolay
olmayacaktır. Her durumda. 1926'da bu konuda o rtaya
konan tavırlar şöyleydi : 'Demokratik Merkeziyetçil ik ' gru-

41
bu (V. M . Smirnov, Sapronov ve bu gruptan Stal i n tarafı n ­
Jl a n sürgünde öldürülenler) 'Termidor'un o l m u ş bitmiş
bir gerçek olduğunu!' açıkladılar. Sol M uhalefet platfor­
munun taraftarları. Bolşevik-Leninistler, bu iddiayı kate­
gorik olarak reddettiler. Ve bu konu üzerinde b i r ayrılık
cıktı. Sonuçta kimin haklı olduğu ortaya cıktı? Bu soruyu
yanıtlamak lcin iki grubun da 'Termldor'dan ne anladığını
kesin hatlarıyla göstermeliyiz: tarihsel benzetmeler değ i­
şik yorumlara yol açab i l i r ve bunun için de kolayca kö­
tüye kullanılabilirler.

Eski Bolşevik ekolün en iyi temsilcilerinden merh u m .


V. M . Smirnov, endüstrileşmedeki gecikmeni n , K u lak'ın
ve Nepman'ın (Veni burjuvazi) , gelişmesinin, Nepman'la
bürokrasi arasındaki gizli i l işklnin ve partinin yozlaşma­
sının artık yeni bir devrim olmadan sosyalist yola geridö­
n üşü imkônsızlaştıran bfr yere kadar ilerlemiş olduğunu
savundu. Proletarya iktidarı şimdiden kaybetmiş b u l un­
maktadır. Bürokrasi. Sol M uhalefet'i ezerek yeniden fi­
l izlenen burjuva rejiminin çıkarlarını ifade etmeye başla­
mıştır. Ekim devriminin temel kazanımları kaybedilmiştir.
Bütün bunlar. temelde. 'Demokratik Merkeziyetçiler' gru­
bunun tavrıydı.

Sol M uhalefet. ikili i ktidar ögeleri nin bütün ülke bo­


yunca filizlendiğini şüphesiz kabul etmesine rağmen,
bu ögelerden burj uvazinin hegemonyasına geçişin karşı
devrimci bir alt-üst oluş olmaksızın ortaya cıkamıyacağını
iddia ediyordu. Halen Nepman ve Kulak'a dayanmasına
rağmen bürokrasi, esasta, işçi sınıfının içine kök salmış­
tı. Sol M uhalefet'e karşı mücadelesinde ona zehirli iğne­
sini sokarken b ü rokrasi. şüphesiz, peşinde Nepman ve
Kulak şeklinde ağır b i r kuyruk taş ı maktayd ı.

Fakat yakında b u kuyruk gövdesindeki kafaya, yan i


egemen bürokrasiye b i r darbe i ndirecekti. Bürokratik ka­
demeler içerisi nde yeni çatlaklar kaçınılmazdı. Karşı-dev-

-42
rimci dönüşüm teh l ikesiyle doğrudan yüzyüze kala n
Merkezci bürokrasin i n a na çekirdeğ i , büyüyen kırsal bur­
juvazi karşısında işçi sınıfının desteği n e almaya çalışa­
caktı . Çelişki nin sonucu, o zaman için, belirlenmiş ol­
ma ktan uzaktı. Ekim devriminin kuyusu daha yeni kazılı·
yordu. Sol Muhalefet'in ezilmesi 'Termidor'un işini kolay­
laştırdı. Fakat 'Termidor' daha henüz gerçekleşmemişti.

Daha sonraki gelişmelerin ışığında Bolşevik-Leninist'­


lerin tavırlarının doğruluğunu göstermek için, yanlızca.
1 926-27 tartışmalarının özünü doğru olarak yeniden göz­
den gecirmellyiz. Daha 1927'1erde Kulaklar, kendi ellerin­
de toplamaya çalıştıkları ekmeği vermeyi reddederek bü­
rokrasiye bir darbe i ndirdiler. 1 928'de bürokrasi içinde
acık bir çatlak ortaya çıktı. Sağ, Kulaklara daha da ta­
viz verilmesinden yanaydı. Merkezciler, kendilerin i , sağ­
cılarla birlikte ezdikleri sol muhalefetin fikirleriyle silah­
landırarak, işçiler arasında kendilerine destek buldular
ve sağcıları da yolun kenarında bırakarak sanayileşme
ve daha sonra da kollektifleştirme yolunu tuttular. Ekim
devrim i n i n temel toplumsal kazanımları, gereksiz yere sa­
yısız kurbanlar verilmiş olma pahasına kurtarılmıştı.

Bolşevi k-Leninistlerin teşhisi (daha doğrusu onların


teşh islerin i n optimum olanı) tamamen doğrulanmıştır. Bu­
gün bu noktada anlaşmazlık olamaz. Ü retici güçlerin ge­
lişimi özel mülkiyetin yeniden d i riltilmesi yoluyla değil fa­
kat planlı yönetim yoluyla, toplumsallaştırma temelinde
sürd ü rü ldü. Bu olgunun dünya çapında tarihsel önemi
ancak politik olarak kör olanlarca görülmeyebilir.

Termidor'un Gerçek Anlamı

Bununla birli kte, bugün Termidor benzetmesinin so­


runu berra klaştırocağı yerde daha çok bulandırdığını söy­
l eyebi l i riz ve söylemeliyiz. 1794'de, Termidor, iktidarı n
Konvansiyon'daki bir gruptan diğerinin eline, muzaf-

43
fer 'halkın' bir kesiminden boşko bir tabaka nı n eli­
ne geçmesini ortaya çıkarmıştı. Termidor kınşı-dev­
rlmci miydi? Bu sorunun yanıtı, bu verili durumda 'karşı
,
devrim kavrmaından ne anladığımıza baOlıdır. 1789-1793
arasındaki toplumsal dönüşümü n niteliği burjuvaydı.
Özünde, kendini, sabit feodal m ü lkiyet yerine 'hür' bur­
juva mülkiyetini koymakla sınırlıyordu. Bu devrimin kar­
şısında, bir karşı-devrim, feodal mülkiyetin yeniden ku­
rulmasını &ağlamak zorundaydı. Fakat Termidor bu yön­
de bir girişim dahi yapamadı. Robespierre desteğini arti­
zankJrda -orta burj ovazi içindeki Direktuorda- buluyordu.
Bonaparte ban kalarla ittifak kurdu. Bununla birlikte. tabii
ki sadece politik olarak değil, toplumsal olarak da belir­
gin olan bütün bu dei;iişiklikler yeni bir burjuva toplumu
ve devleti temelinde meydana geldi.

Termldor, Devrimin Toplumsal Temellerinde


Gelişen Bir Tepkiydi

Gericilik yolunda bir sonra ki aşama. Bonaparte'ı n 1 8


Brumeri d e aynı derecede önemliydi. İ ki olayda d a sözko­
nusu olan. eski mülkiyet biçimlerin i n veya eski yönetici
sınıfların iktidarının onarıiması deği l , fakat yeni toplum­
sal rejimin kaza nımları n ı n m uzaffer ' Ü çüncü Zümre'ni n
değişik kesimleri arasında bölüşülmesiydl. Burjuvazi. ken­
dine durmadan daha fazla m ü l k ve güç edinirken (doğ­
rudan veya dolaysız. ya da Bonaparte gibi özel aracılar
yoluyla) devrimin toplumsal kazanımlarına karşı hiç bir
girişimde bulunmadı ; tam tersine. şevkle, onları güçlen­
dirmenin. örgütlemenin ve pekiştirmentn yolları n ı aradı.
Napoleon, köylülerinki de dah i l olmak üzere burjuva mül­
kiyetini. m ü l ksüzleştiri lmiş eski m ü l k sahiplerinin hak id­
dialarından ve 'ayak takımından' korudu. Feodal Avrupa
Napoleon'dan devri m i n canlı gövdesi oldui:ju için nefret
etti ve bu kendi içinde doğruydu.
SSCB'nin Marksist DeğerlendlrUmesl

Bugün SSCB'nin Lenin'in 1917'de tanım ladığı Sov­


yet Cumhuriyeti tipiyle (sürekli bir bürokrasi ve o rd u n u n
olmaması; seçilmiş memurlan n heran geri eoğırılabllmesl
hakkı ve ' birey olara k kim olurlarsa olsunlar' kitlelerin
bu memurlar üzerinde etki n denetimi, vs.) en ufak bir
benzer yan ı olmadığına hiç şüphe yoktur. Bürokrasinin ü l ·
k e üzerindeki egemenliği. Stalin'in bürokrasi üzerindeki
egemenliği kadar mutlak bir yetki nliğe erişmiştir. Fakat
bundan ne gibi sonuçlar çıkar? Proleter devri m i n sonucu
olarak ortaya çıkan b u devletin ideal a priori normlara
uymadığını söyleyerek ona sırtını dönenler var. Bu. pa­
sifist-demokratlar. l i beraller, anarko-sendikalistler ve ge­
nel l i kle küçük-burjuva çevrelerdeki aşırı solcu aydı nlar­
da ortak olan pol itik züppeliktir. Bunun yanısıra . bu dev­
let. proleter devri min sonucu olarak ortaya çıktığına gö­
re her eleştiri saygısızl ı k ve karşı devrimciliktir. diyenler
de var. Bu. gene aynı küçük burjuva ayd ı n çevresinin ve­
ya i şçi bürokrasin i n içinden bazı grupların maddi çıkar­
larının arkasına saklandığı ikiyüzl ülüğün sesidir. Bu iki
tip -politik züppe ve politik i kiyüzlü· kişisel durumlara gö­
re hemen birbirleriyle yer değiştirebilirler.

Bir Marksist, acı kça, bugünkü SSCB'nin bir Sovyet


Devletinin a proiri normlarına uymadığını söylemelidir; bu­
nunla birl i kte programatik normlarımızı bell rlerken neleri
önceden görmekte başarısızlığa uğradığımızı ortaya çıka­
ralım; dahası, işçi devletini hangi toplumsal etmenlerin
şekilsizleştirdiğini de çözümleyelim; bir kere daha. bu
bozul maların devletin ekonomik temellerine kadar derin·
leşip derinleşmedlğine, yani proleter devrim i n toplumsal
kazan ımların ı n korunup korunmadığına bakalım; eğer b u
temeller korunmuşsa. bunlar hangi yönde bi r değişim
göstermektedirler; SSCB'de ve dünya arenasında gerici­
liğin karşısında gelişmenin ileriye yönelik yanları n ı n üs-

45
tünlüğünü kolaylaştıran ve hızlandıran türden etmenlerin
bulunup, bul u nmadığına bakmalıyız. Böyle b i r yaklaşım
karmaşıktır. Tembel kafalar için o çok sevdi kleri hazır
anahtarlardan biri n i vermez. Buna karşıl ı k, bu yaklaşım
i nsanı ya n l ızca, iki vebadan, şüphecil i k ve ikiyüzl ü l ü kten
korumakla kalmaz; ama aynı zamanda SSCB'nin kade­
rinde aktif b i r etki yaratma olanağını da sağlar.

' Demokratik merkeziyetçi ' grup 1 926'da işçi devleti ­


n i n ortadan kaldırıldığını bildirdikleri nde bu, açıkça , dev­
rimi diri diri gömmek deme.kti. Bunun karşısına Sol Mu­
halefet Sovyet rejimi için b i r reformlar program ı çı kardı.
Stalinlst bürokrasi kend ini korumak ve ayrıca l ı k l ı bir kast
olarak kalabi lmek için Sol Muhalefeti ezd i . Fakat kendi
konumunu korumak için yaptığı mücadelede demokrasi,
yalnızca bu programda b ul unan ve Sovyet devleti n i n top­
l u msal temelini kurtarabilecek önlemler! almak zorunda
kaldı. Bu paha biçilmez bir pol itik derstir!

Bu. köylülüğün geriliği, proletaryanın bezginliği, Ba­


tı'nın kara rl ı desteğinden yoksunluğu gibi özgü l tarihsel
şartların. proleter öncünün bastırılması ve devrimci en­
ternasyonalistlerin tutucu m i l l i bürokrasi tarafından ezi l­
mesiyle belirlenen devrimde 'ikinci bir döneme' yolaçtı­
ğ ı nı gösterir. Ancak yine aynı örnek. 'ikinci dönemin' ga­
liplerin i n 'birinci dönemin' devrimcilerinin haklarını yese­
ler bile, doğru bir siyasi çizginin bir Marksist grubun ge­
lişmeleri değerlendirmesini m ümkün kıldığını da gösterir.
Hazır normlar ve gelişmenin can l ı süreçlerini bu
normlara mekan i k olarak uydurarak işleyen b i r yapay
ideal ist düşünce biçimi. i nsan ı kolayca coşkudan a l ı p
bezgin l iğ i n içine atabilir. Yanlızca bütün varoluşu kendi
gelişim sürecinde ve içsel güçleri n i n çatışmasında incele-/
meyi öğreten diyalekti k materyalizm bize düşünce ve ey­
lem arasındaki gerekli dengeyi sağlayabilir.

46
Proletarya Diktatörlüğü ve
Bürokrasinin Diktatörlüğü

Daha önceki b i r dizi yazı m ızda, üret i m araçlarının


millileştirilmesiyle sağlanan ekonomik başarıların yonısı­
ra. Sovyet toplumunun çel işkili bir geçiş topl umu niteliği­
ni tamamen koruduğunu; yaşam koşuldrının eşitsizliği ve
bürokrasinin ayrıcalıkları ölçüt alındığında hôlô kapitalist
rej i me, geleceğin komünizminden daha yakın bir yerde
durduğu olgusunu ortaya koymuştuk.

Aynı zamanda. korkunç b ü rokratik yozlaşmaya rağ­


men, Sovyet devletinin, ekonominin ve kültürün gelişme­
sini milli l eştirilmiş üretim araçları temelinde sağladığı sü­
rece işçi sınıfının tarihi bir aracı o l ma konumunu koru­
makta olduğunu ve bürokrasi ve toplumsal eşitsizliği or­
tadan kald ı rarak ezilenlerin gerçek kurt!Jluşunun bu sa­
yede sağlanacağını da ortaya koymuştuk.

Bu iki ona önermeyi ciddi bir biçimde irdelemeyen


11e kabu l etmeyen, SSCB konusunda 1 923 ve sonrası Bol­
şevik-Leninist yazını genelde incelemeyen herkes, her ye­
ni olayı bir öncekine bağlayan ipin ucunu kaçırma ve ôdi­
�e yakınmalar için Marksist çözümlemeyi terketme riski
ile karşıkarşıyadır.

Sovyet (daha da doğrusunu söylemek gerekirse Antt­


Sovyet) bürokratizmi, köy ve kent; proletarya ve köylü­
lük (bu iki tip çelişki özdeş değ i ldir); ul usal cumhuriyetler
ve bölgeler; köylü lüğün farklı grupları, işçi sınıfının fark­
lı katmanları. farklı tüketici gruplar ve sonuçta b i r bütün
olarak sovyet devletiyle etrafında ki kapitalist cevre ara­
sındaki toplumsal çelişkilerin ü rünüdür. Bütün i lişki lerin
parasal hesaplamaya dönüştüğü bugün. ekonomik çeliş­
k iler olağand ışı bir keski nl ikle en ön plana çıkmaktadır.

Kendini kitlelerin üzerinde yü kselterek bürokrasi bu

47
çelişkileri yönlendirmektedir. Bürokrasi bu işlevini ege­
menliğini güçiendi rmekte kullanmaktadı r. Denetlenmeyen
ve başına buyruk yönetimiyle. yoluna çıkan hie kimse o l ­
madan. bürokrasi yeni çelişkiler doğurmaktadır. B u nları
sömürerek, bürokratik m utlakiyetci i i k rej i mini yaratmak­
tadır.
Bürokrasinin kendi iç çelişkileri, ana yönetici kadro­
nun tek tek elle seçilmesi sistemi ne. seçil miş bir hiyer­
a rşi içi nde disiplin ihtiyacı tek bir kişinin yönetimine ve
değişmez bir lidere tapmaya neden oldu. Tek ve aynı sis­
tem, fabri kalarda, kolhozlarda (kolektif çiftlik), ü niversi­
te ve h ükümet içinde h ü künı süren tek ve aynı sistemdi r:
bir lider sadık tebôsının üstünde yükselmekte, geri ka­
lanlar lideri izlemektedir. Stal i n . h içbir zaman kitlelerin
l ideri olmadı ve doğası gereği , olamazdı da; o bürokratik
'l iderl i ğ i n ' l ideri. ustası ve kişi leşmesidir.

Ekonomik görevler karmaşıklaştıkça, nüfusun talep


ve ilgisi arttıkça, sosyal ist gelismeyle bürokrasi arasın­
daki çelişki de bir o kadar keskinleşir; bürokrasinin ken­
di konumunu korumak için verdiği mücadele de bir o ka­
dar vahşileşir ve bir o kadar da utanmazca bürokrasi da­
ha fazla şiddete, düzenbazlığa ve rüşvetçiliğe başvurur.

Ekonomi ve kü ltürün gelişmes; karşısında siyasi re­


j i m i n sürgit kötüleşmesi -şunda veya bunda ifadesini bu­
lan- bu acı gerçeğin izahı şudur: bu baskılar. yargılama­
lar ve insanların ezilmesi bugün büyük ölçüde devletin
değil fakat bürokrasi nin egemenliğinlr. ayrıcal ı k larının ko­
runmasına hizmet etmektedir. Bu. aynı zamanda, düzen­
bazl ı k ve iftiralar yoluyla baskılt:ı�ı maskeleme i htiyacı nı n
d a kaynağıdır.

'Ama böylesi bir devlete işçi devleti denebilir mi?' di­


ye h iddetle soracak ah lôkçılar, idealistler ve 'devrimci' züp­
peler. Diğerleri, aşağıdaki gibi, kendilerini biraz daha d ik­
katle i fade edecekler: 'Belk i , b u son çözümlemede, bir

48
işçi devletidir; ama proletarya diktatörlüğünden en ufak
bir iz bile kalmamıştır. Elimizde bürokrasin i n d iktatörlüğü
altında bulunan yozlaşmış bir işçi devleti var.'

Bir bütün olarak bu irdelemeyi yeniden ele almak


için h içbir neden görmüyoruz. Buna dair söylenmesi ge­
rekli herşey eğilimimizin yaz ı nında ve resmi dökümanla­
rında söylenmiştir. Hic kimse, Bolşevik-Leninlst'lerin bu
çok öneml i sorun üzerine söylediklerini çü rütmeye, d ü ­
zeltmeye y a da tamamlamaya girişmemiştir.

Biz burada kendimizi yan lızca bürokrasin i n fiili dik­


tatörlüğü olgusunun proletarya d i ktatörlüğü olarak ad­
landırı l ı p adlandırılamayacağı sorunuyla sını rlayacağız.
Burada d iktatörlü k deyiminin bu haliyle kısıtlı politik bir
a nlamda ve yine, daha çok sosyoloj ik anlamda kullanıl­
ması olgusu terminoloji acısından bir güçlük doğurmak­
tadır. 'Mussolini'nin d i ktatörlüğü'nden bahsederken aynı
zamanda Faşizm'in yanlızca mali sermayenin bir aracı
olduğunu söylüyoruz. Hangisi doğru? Farklı düzeylerde
olmak üzere, buniarı n h er ikisi de doğrudur. Bütün yü­
rütme gücü n ü n M ussoli n i ' n i n ellerinde yoğunlaştığı karşı
konulamaz bir gerçektir. Ancak devletin etkinliğirti n bütü n
f i i l i iceriğiniri de mali sermayenin çıkarlarınca belirlendi­
ğ i de bir o kadar gerçektir. Bir sınıfın toplumsal egemen­
l iği (diktatörl üğü) birçok siyasi bicimde ortaya çı kabi lir.
Burjuvazin i n orta çağlardan günümüze kadarki tüm tari­
hi bunu doğrulamaktadır.

Sovyetler Birliği deneyinde de aynı sosyolojik yasa­


nın genişletil mesi -bütün gerekli değ işikliklerle birl i kte­
prol e tarya d i ktatörlüğü i ç i n de geçerlidir. İ ktidarın ele ge­
çirilmesi ile işçi devletinin sosyalist toplumda çözülmesi
arosı rıdatı:t- -zamcın--.m-alığında, p roleter yönetiminin bicim
ve yöntemleri ulusal ve u lusla rara s ı alanaci Sfi'llt muı:ü­
delesin i n akı şına bağl ı olarak öneml i değişikliklere uj:ira­
yabilir.

F. : 4 49
Dolayısıyla, Stalin'in bugünkü yönetimi hiçbir şekilde
devrimin ilk yıllarındaki sovyet iktidarına benzememekte­
d ir. Bir rejimin diğeriyle yer değiştirmesi bir darbede ol­
mamış, bir d izi önlem ve bürokrasinin proleter öncüye
karşı kazandığı bir dizi ufak iç savaş yoluyla olmuştur.
Nihai tarihsel çözümlemede, sovyet demokrasisi toplum­
sal çelişkilerin baskısıyla berhava olmuştur. Toplumsal
çelişkileri sömürerek. bürokrasi iktidarı kitle örgütlerinin
elinden almıştır. Bu anlamda bürokrasinin ve hatta Sta­
l in'in kişisel d iktatörlüğünden bahsedebiliriz. Ancak, ikti­
dara böylesi bir elkonuşun mümkün olabilmesi ve bu ik­
tidar üzerinde varlıCını koruyabilmesi, bürokrasinin dikta­
törlüğünün toplumsal içeriğinin proleter devrimince yara­
tılmış üretim ilişkileri taraftndan belirlenmesi nedeniy­
ledir. Bu anlamda, proletarya diktatörlüğünün çarpıtılmış
ama onun oldu!:ju şüphe götürmez ifadesini bürokratik
di ktatörlükte bulduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.

Tarihse! Benzetme Gözden Geçirllmell


Ve Düzeltllmelldir

Rusya'daki muhalefet ve Uluslararası M uhalefet için­


deki tartışmaları mızda Termidor'dan. koşullu olarak, lşci
devletinin toplumsal temeli ne yönelmiş burjuva karşı dev­
riminin birinci aşamasını anlıyorduk. ı•ı Gördüğümüz .g i­
bi, bu. geçmişte tartışmanın özü acısından bir zorluk çı-

(*) Menşevikler de Termidorcu yozlaşmadan sörıedlyorlar.


Bundan ne kasdettiklerini anlamak lmklnsız. Menşevikler
proletaryanın iktidarı ele geçirmesine karşıydılar. Onlara
göre, sovyet devleti proleter olmayan bir niteliğe sahiptir
(Gerçekte bu devletin ne olduğu, onlar için, bir glıı' olarak
kalmaktadır) . Geçmişte, kapitallzme geridönüşü öneriyor­
lardı ; bugün, 'demokrasiye' geridönüşü öneriyorlar. Eğer
onlıL
..!!� ken.cilierl Termidorcu eğilimlerin sözcüleri değil­
lerse, 'Term1dor' ne e.nlıı.ma gelmekte ki? Bunun yalnızca
son günlerde kullanılan bir edebi ifade olduğu açıkça
·

ortada.

50
karmamasına rağmen, tarihsel benzetme, tamamen ko­
şullu ve gerçekçi olmayan bir niteliğe bürünmüştür ve
onun bu koşullu niteliği Sovyet devletinin en yeni evrimi­
ni çözümleme yolunda gittikçe artan bir çelişkiye yol aç­
maktadır. Stalin'in Bonapartist veya plebisiter rejiminden
birçok nedenle sık sık sözettlğlmlzi belirtmek bile gerek­
siz. Fransa'da Bonapartizm Termldor'dan sonra mı orta­
ya cıkmıştır? Eğer kehdimizi tarihsel benzetmenin ana­
hatlarının içinde kalmakla sınırl ıyorsak. şu soruyu sormak
zorundayız: Eğer henüz bir Sovyet Termidor'u olmamışsa,
Bonapartizm ne zaman ortayci cıkmıştır? Ö nceki irdele­
melerlmizin 'özünde hiçbir değişiklik yapmadan - b unu yap­
mamız için hiçbir neden yoktur- tarihsel benzetmeyi kök­
ten düzeltmeliyiz. Bu bize geçmişteki bazı olaylara daha
yakından bakabilme yeteneğini kazandıracak ve bazı yeni
belirtileri daha iyi anlamamıza yolaçacaktır.
9 Termidor'daki altüst oluş, burjuva devriminin te­
mel kazanımlarını yok etmedi; fakat iktidarı burjuva top­
lumunun daha işe yarar ögeleri olan. daha ılımlı ve tutucu
Jakobenlerin eline verdi . Bugün Sovyet devriminde de
uzun zaman önce aynı şekilde bir sağa dönüşün. Termi­
dor'a oldukça benzeşen bir dönüşün. daha yavaş ve da­
ha üstü örtülü bir biçimde gerçekleşti{;jlnl görmezlikten
gelemeyiz. Sovyet Bürokrasisinin sol kanada karşı düş­
manlıı')ını ilk dönemlerde 'kansız' olarak sürdürebilmesi,
yalnızca, fesadın kendisinin 9 Termidor'un yeniden orta­
ya çıkarıimasından daha sistematik ve bütünsel olarak
yerine getirilmesi nedeniyledir.
Toplumsal olarak proletarya burjuvaziden daha tür­
deştir; a ncak, işci sınıfı içinde. oluşumlan, iktidarın bu
sınıfca ele geçiri Jıaesı ve buna eşlik eden bürokrasinin
ve işçi aristokrasisinin biçimlenmeye başladığı dönem
içinde çok net olarak ortaya çıkan bir dizi tabaka vardır.
Sol muhalefetin ezilmesi, i ktidarın devrimci öncüden bü­
rokrasi nin ve işçi sınıfın ı n yukarı katmanlarındaki tutucu

51
ögelerinin eli ne derhal ve doğrudan geçişini ifade eder.
1924 yıl ı Sovyet Termidor'unun başladığı yıldı.
Burada sözkonusu olan, elbette ki bir tari h sel özdeş­
l i k değil, değişik toplumsal yapılarla ve çağlarla sınırlı bir
tarihsel benzetmedi r. Fakat bu benzetme ne yapay ne de
rastlantısaldır: devrim ve karşı-devrim sürecinin o rtaya
çıkardığı aşırı geri limle belirlenmiştir. Her iki durumda
b ü rokrasi yen i rejimin zaferini temin eden yoksullar de­
mokrasisinin sırtında yükselmiştir. Jakoben klüpleri süreç
içinde boğazlanmıştır. 1 793'ün devrimcileri savaş a lanla­
rında öldüler; diplomat ve general oldular; üzerleri ndeki
baskının sonucu olarak yenik düştüler ya da yeraltına
geçtiler. Sonradan diğer Jakobenler Napoleon'un memur­
ları haline geldiler. Eski partiler, eski aristokrasi ve adi
kariyeristler içinden gelen döneklerin göğsündeki rütbe­
ler h ızla arttı. Ve Rusya 'da, aşağı yukarı 1 30-140 yıl son­
ra aynı yozlaşma görünümü, ama çok daha devasa bo­
yutta ve daha gelişkin bir temel üzerinde, Sovyetlerden
ve parti klüplerinden. yanl ızca 'coşkunlukla sevi len ön­
der'e bağlı buyurucu sekreterli klere doğru kayışla aynı
şekilde yeniden gerçekleşti.
Fransa'da Termidorcu-Bonapartist rejimin uzun sü­
reli istikrarl ılığı yaln ızca, feodal izmin zincirlerinden kur­
tulan ü retici güçlerin gelişmesi sayesinde gerçekleşmiş­
ti. Şanslı lar, zenginleşen yağmacı lar, bürokrasinin akra­
baları ve müttefikleri olmuştur. Hayal kırıklığına uğrayan
kitleler yılgınlığa düşmüşlerdir.
M i l lileştirilmiş üretici güçlerin 1923'den başlayarak
Sovyet bürokrasisi için bile beklenmedik bir şekilde geli­
şimi. b ürokrasinin istikrarlılığı için gerekli ekonomik ön­
koşulları yaratmıştır. Ekonomik hayatın gelişimi, etkin ve
yetenekli yöneticiler, idareci ler ve teknisyenlerin enerj i­
lerini dışarıya akıtmaları için bir çıkış yolu oldu. Bunları n
maddi ve moral d u rumları hızla düzeldi . Egemen üst züm­
reye s ı kıca bağl ı geniş, ayrıcalıklı bir katman ya ratıldı.

52
Ezilen kitleler ya umutlarıyla yaşad ı lar ya da kayıtsızlığa
düştüler.
Rus devriminin değişik aşamalar ı n ı 18. yüzyilıh so­
nunda Fransa'da meydana gelmiş benzer oiaylara uy­
durmaya çalışmak ddice bir bi lgiçlik olacaktır. Fakat Sov­
yet politik rejimiyle İ mpa rtorluğa az bir zaman kala, Kon­
sül'lüğünün son demlerinde 1. Konsü l dönemi n i n rejimi
arasındaki benzeyiş karşısında i nsan ôdeta beyninden vu­
rulmuşa dönüyor. Stalin zaferlerin şônı nda n yoksun ol­
masına rağmen, ö rgütlü yaltakçı l ı k rejiminde 1 . Bonapar­
te'ı kat be kat aşmıştır. Böylesi bir güc ancak partiyi,
Sovyetleri, bütün işçi sı nıfını boğazlayarak elde edilebilir­
di. Stalin'in dayandığı bürokrasi tamamlanmış ulusal dev­
rimin sonuçlarında maddi temel lerini bulmaktadır; fakat
onun gelişen uluslararası devrimle hiçbir ilişkisi yoktur.
Yaşam biçimleri, çıkarları ve ruh durumları acısından
bugünkü sovyet görevlileri Devrimci Bol şeviklerden ne
denli farklıysa. Napoleon'un general ve vali leri de dev­
rimci Jakobenlerden o denli farklıdır.

Termidorcular ve Jakobenler

Londra'daki Sovyet Büyükelcisi Maisky, kısa bir sü­


re önce, bir grup İ ngiliz sendika temsil cisine 'karşı-dev­
rimci' Zinovievcilerin Sta linist mah kemeler tarafından
yargı lanması n ı n ne kadar gerekli ve haklı olduğunu açık­
ladı . Bu çarpıcı olay -yalnızca böylesi bir o laydan biri ola­
rak- bizi hemen sorunun candamarına getiriyor. Zi novi­
evcilerin kim olduğunu biliyoruz. Hataları ve kaygı ları ne
ol ursa o lsun, kesitı olan bir şey var: onlar ' profesyonel
devrimci' tipinin temsil ci,leridir. Dü nya işçi hareketinin so­
run ları :- onları n kanına bu sorunlar girdi. Maisky kim­
dir? Trans-Ural Beyaz hükümeti nde. bir bakanlık kopar­
mak fırsatıyla karşı laşınca Ko)cağın koruması altında
191 8'de partisinden kopup, Sağa kaya n bir sağ kanat
Menşevi k. Ancak Kolcak'ın yenilgisinden sonra Maisky

53
yüzünü Sovyetlerden yana çevirme zamanmın geldiğini
a n lamıştır. Lenin -ve onunla birl i kte ben- böyleleri için,
h iç sakınmadan söylemek gerklrse. en büyük güvenslz­
Aii:ji duyardık. Bugün . aynı Malsky, büyükelçl rütbesinde
'Troçklstleri ' ve 'Zinovlevcllerl' kapitalizmi yeniden kur­
mak için -Malsky'nln iç savaş yöntemleriyle bize karşı
savundui:ju aynı kapitalizmi- askeri müdahale yolunda
kışkırtmaya çalışmakla suçluyor.
SSCB'nln bugü nkü ABD Büyükelcisl A. Troyanovsky,
gençliğinde Bolşeviklere katılmış; kısa bir süre sonra par­
tiyi terketmiş; savaş sırasında bir yurtsever; 1 91 7'de ise
Menşevik olmuştur. Ekim devrimi onu Menşevik Merkez
Komitesi üyesi olarak bulmuş. bunların da üstüne. daha
sonraki yıllarda Troyanovsky, proletarya dlktatörlüı'jüne
karşı yasadışı mücadelesini sürdürmüş; Stalinist partiye
daha doğrusu d iplomatik servise. Sol M uhalefet ezildik­
ten sonra girmiştir.
SSCB'nin Paris Büyükelclsl Potemkln. Ekim devrimi
sırası nda bir burjuva tarih profesörüydü; Bolşeviklere za­
ferden sonra katılmıştır. Berlin Büyükelcisi Kh inchuk. Sağ
kanat Sosyal Devrimci (SR) ve şu an Maliye Halk Komi­
seri olan Grlnko ile beraber Ekim devrimi sırasında kar­
şı-devrimci, Devrimin ve Anavatanın Selameti'nin Mosko­
va Komitesinde yer aldı. Berlin'de Khlnchuk'un yerine ge­
cen Surltz. Sovyetler birinci başkanı Menşevik Chekheid­
ze'nin siyasi sekreteri idi; Bolşeviklere zaferden sonra
katılmıştı. Aşağı yukarı bütün diplomatlar aynı türdendir
ve şu sıralarda yurt d ışına atananlar yanlızca -özellikle
Bessedovsky, Dimitrievsky, Agabekov ve dli:jerlerinln de­
neyinden sonra- en güvenilir kişiler olmaktadır.
Pek de uzun olmayan bir süre önce, Sovyet altın ma­
denciliği endüstrisinin büyük başarılarıyla i lgili, örgütleyi­
cisi M ühendis Serebrovsky'ye ilişkin yorumları da içeren
düzmece haberler dünya basınında yayınlandı. Bugün ,
Doranty v e Louls Fischer'le, bü rokratik üst tabakanın

54
resmi sözcüsü olmak için başarıyla yarışan. Temps'i n Mos­
kova muhabiri Serebrovsky'nin 1903'ten beri Bolşevik ve
'Eski Muhafız' üyesi olduğu olgusunu vurgulamak için
kıvranıyor. Bunlar yal nızca Serebrovsky'nin parti kartın­
da yazan şeylerdir. Aslına bakılacak olursa Serebrovsky
gene bir öğrenci ve Menşevik olarak 1905 devri mine ka­
tıldı ve burjuva saflara geçmesi uzun yıllar aldı. Şubat
devrimi, onu. h ükümette iki savaş gereçlert·- tcbrlkasının
yöneticisi görevinde.. Ticaret Odasının bir üyesi ve metal
işçilerinin sendikasına karşı mücadelede etkin yer alırken
buldu. Mayıs 1917'de Serebrovsky Lenin'in 'Alman alanı'
olduğunu açıkladı! Bolşeviklerin zaferinden sonra, Sereb­
rovsky, diğer 'spetz' (teknik ve diğer türden uzmanlar)
lerle birlikte benim tarafımdan teknik çalışma içine çe­
kilmiştir. Lenln'in ona hiç güveni yoktu; benim de içimde
onun hakkında en ufak bir güven duygusu yoktu. Bugün ,
Serebrovsky Parti Merkez Komitesinin b i r üyesidir!

Merkez komitenin teorik yayın organı Bolşevik (31


Aralık 1 934) cSSCB'de Altın ModenclliOI Endüstrisi Ü zerl­
neı adlı Serebrovsky tarafından yazılmış bir makale sun­
maktadır. Birinci sayfayı çeviriyoruz: ' . . . işçi sınıfının
ve partinin saygıdeğer l ideri Yoldaş Stalln'ln liderllğln­
de .. .'; üç satır aşağıda 'Amerikalı muhabir Mr. Duranty'le
bir konuşma sırasında yolda Stalin .. . '; beş satır daha
aşağıda ' . . . Yoldaş Stalln'in kesin ve önemli yanıtı .. .'; say­
fanın en sonunda: ' İ şte altın için savaşmanın Stallnlst
yolu budur.' İ kinci soyfQ: ' . . . büyük önderimiz Stali n Yoi­
daş'ın bize öğrettlOi gibi . . .'; dört satır aşağıda ' . . . onların
(Bolşevlklerin) raporuna yanıt olarak Yoldaş Stalin: 'Ba­
şarınızı tebrikler' yazmıştır . . .'; aynı sayfada biraz daha
aşağıda: 'yoldaş Stalin'ln rehberliğinin verdiOi ilhamla ... ';
Bunu izleyen iki satırda: ' . . . Starın Yoldaşın (!) ve partinin
yolgöstericillğlnde.' Şimdi de makalenin sonuç bölümüne
geçelim. Yarım sayfa boyunca şu satırları okuyoruz:
'. .. partinin ve işçi sınıfı nın dahi yolgöstericlsl. Yoldaş Sta-

55
l i n 'in yolgöstericiliğinde . . .'; ve üç satır sonra : ' . . . saygıde­
ğer liderimiz Yoldaş Stalin'in sözleri .. . . '

Böylesi dalkavu kiuk cığınıh a rdında ki hiciv bütün


çıplaklığıyla o rtadadı r! 'Saygıdeğer Önderler', düşünebile­
ceğimiz gibi, sayfa başına beş kez ve ü stelik, Ö nder'in yıl­
dönümüne sunulmuş bir makalede değil, ama . . . altın ma­
dencil iği üzerine bir makalede sevgi bildirimlerine asla
gereksinme duymazlar. Öte yanda, böylesi yaltakçılık ye­
tene{jine sahip bir makale yazarında, elbette ki, bir neb­
ze devrimcilik yoktur. İ şçilere karşı mücadele vermiş, sa­
bık bir Carcı, bir büyük fabrika yöneticisi, bir burjuva ve
bir yurtsever olan ve bugünkü rej imin ateşli bir savunu­
cusu olarak Merkez Komite üyesi ve yüzdeyüz Stalln ist
olan bu kişinin düzeyi budur.
Diğer bir örnek . . . Bugünkü Pravda'n ı n önde gelenle­
rinden Zavlavsky, bu Ocak'ta. Troçki, Zinoviev v e Kame­
nev'in karşı-devrimci eserleri gibi Dostoyevsky'nin gerici
romanlarının da basılmasına izin verilem�yeceğini bel irt­
ti. Kimdir bu Zavlavsky? Yakın geçmişte bir sağ-kanat
Bundist (Yahudi Bı.ind'unun Menşevik kanadı ) , daha son­
ra 191 7'de Alman ajanlığı suçlamasıyla Troçki ve Leni n'e
karşı yürütülen alçakça ka m panyanın yürütücüsü bir
burjuva. gazetecisi. Lenin'in 191 7'deki makalelerinde 'Zav­
lavsky ve benzeri diğer alçaklar' ifadesine sık sık rastla­
nabilir. Böylece Zavlavsky parti yazınına tam bir satılmış
burjuva iftiracısı olara k geçmiştir. i ç savaş sırasında.
Beyaz Ordu yayınlarının gazetecisi olarak Kiev'de sak­
ıanmaktaydı. Ancak 1 923'te Sovyet i ktidarı saflarına geç­
miştir. Bugün Zavlavsky karşı-devrimci Zinoviev. Kame­
nev ve Troçki'ye karşı Stalinizmi savunmaktadır! SSCB
gibi yurt dışında da Stalin'in basını böyleleriyle doludur.
Eski Bolşevik kadrolar ezilmiştir. Devrimciler ezilmiş­
tir. Devrimcilerin ayağı . her yana eğilmekten belkemiği
yumuşamış memurlar tarafından kaydırıimıştır. Marxçı
düşünce korku. entrika ve dalkavukluk tarafından yerin-

56
den sürü l müştür. Lenin'in politbürosundan bugün yalnız­
ca geriye Stalin kalmıştır: İ ki üyesi politik olarak iflas et­
miş ve yerlerde sürünmektedir (Rykov ve Tomsky) ; iki
üyesi hapisted ir (Zinoviev ve Kamenev) ; bir üyesi ise
sürgündür ve yurttaşl ı ktan çı karılm ıştır (Troçki). lenin,
Krupskaya'nın kendisinin ifade ettiği haliyle, ölü mden ya l­
nızca büro krasinin baskılarından dolayı ü rküyordu: onu
hapse atma fırsatı nı kaçıran epigonlar, onu bir mozoleni n
içine tıkmışlardır. Yöneten katmanın tümü yozlaşmıştır.
Jakobenler, Termidorcular ve Bonapartistler tarafından
yerlerinden sürülmüşlerdir; Bolşeviklerin yerini Stalinist­
ler almıştır.
Maisky'ler. Serebovsky'ler ve Zaslavsky'ler gibi, bü­
yük, orta ve küçük; tutucu ve ilgisiz geniş katman için
Stalin nihai karar verici, tüm l ütufların kaynağı ve olası
tüm muhalefetlerden koruyucudur. Bunun karşı lığında bü­
rokrasi zaman zaman ul usal plebisit yoluyla ona sada­
katini belirtmektedir. Parti Kongreleri, Sovyet kongreleri
gibi, tek bir kıstasa dayanmaktadır: Stal in'e karşı olmak
ya do olmamak? Yalnızca 'karşı-devrimciler' Stali n'e karşı
olabilirler ve onlarda hakettikleri karşılığı alırlar. Bugün­
kü iktidar mekanizması budur. Bu, Bonapartist bir meka­
nizmadır. Bugün politik sözlükte bu mekanizma için baş­
ka hiç bir ta nım yoktur.

Bir Burjuva Devleti ile Bir İşçi Devletinin


Konumları Arasındaki Fark
Ta rihsel benzetmeler yapmadan tarihten öğreneme­
yiz. Fakat benzetme somut olmalıdır: benzer unsurlc:irın
ardındaki benzeşmeyen unsurları gözardı etmemeliyiz.
İ ki devrim de feodalizme ve serfl iğe son vermiştir. Fakat
bir tanesi, en aşırı kanadında bile, yal n ı zca beyhude ye­
re burj uva toplumunun sın ırlarını geçmeye çabalamıştır;
d iğeri fiilen burjuvaziyi devirdi ve işçi devleti ni yarattı.
Benzetme için gerekl i maddi sınırları çizen bu aıia sınıf­
sal ayr ı m teşhis için belirleyici bir öneme sahiptir.

57
Köylüleri serflikten kurtaran ve onlara toprak veren
köklü demokratik devrimden sonra, feodal karşı-devrim
genellikle olanaksızdır. Devrik monarşi kendi iktidannı
yeniden kurabilir ve ortaçağ hayaletlerinin gölgesine sı­
ğ ı nabilir. Fakat artık feodal ekonomiyi yeniden i nşa etme
g ücünde dei:li ldir. Bir kez feodalizmin zincirlerinden kur­
tulduğunda burjuva ilişkileri duraklamaksızın gelişir.
Hiçbir dış güç tarafından denetim altında tutulamazlar:
daha önce kendi mezar kazıcılarını yarattıkları gibi, ken­
d i mezarlarını da kendileri kazmak d urumundadırlar.
Sosyalist il işkilerin gelişmesi bunun tam karşıtıdır.
P roleter devrimi üretici güçleri yalnızca özel mülkiyetin
zincirlerinden kurtarmakla kalmaz ama aynı zamanda bu
ü retici güçleri kendi yarattıi:lı devletin doğrudan yöneti­
mine devreder. Devrimden sonra burj uva devleti pazarı
kendi yasaları ile başbaşa bırakarak kendini yalnızca hi­
maye etme konumuyla sınırlarken. işçi devleti doğrudan
bir iktisatçı ve bir örgütleyici olma konumunu benimser.
Bir siyasi reJimin yerini bir diğerinin alması. pazar ekono­
misi üzerinde yalnızca dolaylı ve yüzeysel bir etki tııra­
kır. Bunun karşıtı olarak işçi hükümetinin yerini bir bur­
juva veya küçük-burjuva hükümetine bırakması; kaçınıl­
maz olarak planlı başlangıçların ortadan kaldırılmasına
ve ardından özel mülkiyetin yeniden yerleşmesine yolu
açacaktır.
Kapitalizmin karşıtı olarak sosyalizm kendiliğinden
değil ancak bilinçli olarak kurulur. Sosyalizm yolunda
ilerleme, sosyalizme yönelen ya da yönelmek içi n zorla­
nan devlet Jktidanndan ayrı ele alınamaz. Sosyal izm an­
cak üretici güçlerin kapitalizminkinin çok daha üstüne
çıktığı, insan isteklerinin herkes için ve tam anlamıyla
cömertçe doyurulduğu, devletin tamemen toplumun için­
de çözülerek eridiği gelişmenin çok yüksek bir 0'4Jmasın­
da eksiksiz bir niteliğe kavuşabilir. Fakat bunlar, hôlô,
cok uzak bir geleceğe a ittir. Gelişmenin şu anki aşama­
sında, sosyalist inşa işi işçi devletine düşmekte ve da-

58
yatmaktadır. Burjuva (anarşik) ve sosyalist (planlı) eko­
nomilerin arası ndaki oluşum farkı iyice bellrlendikten
son ra Büyük Fransız devrimi benzetmesinin ötesindeki
sınırları anlamak mümkün olacaktır.
Ekim 1917, demokratik devrimi tamamladı ve sosya­
list devrim i başlattı. Dünyadaki h içbir güç Rusya'daki ta
rımsal-demokratik dönüşümü geri döndüremez: bu anlam­
da Jakoben devrimiyle tam bir benzetme yapabiliriz. Fa­
kat bir Kolhoz dönüşümü hôlô tüm güçlülü(!ünü koruyan
bir tehdittir ve o da ü retim araçlarının kamulaştırılması­
nı tehdit altında tutmaktadır. Politik devrim Polonya'da
karşı-devrimci Romanov hanedanının geri dönmesine ne­
den olsa bile, toprak üstünde feodal mülkiyeti yeniden ku­
ramaz. Fal«ıt Menşevik ve Sosyalist Devrimcilerden olu­
şan bir bloğun iktidara geri gelmesi sosyalist inşanın bo­
zulması için yeterli olacaktır.

Bürokratik Merkezclllğln
Bonapartizme Doğru Hızla Büyümesi

İ ki devrim ve dolayısıyla onlara 'karşılık düşen' iki


karşı-devrim arasındaki ana fark. Stolin'ln re;iminin özü­
nü meydana getiren gerici politik değişmelerin belirtilerini
anlamamızda en önemli yeri tutar. Köylü devrimi ve onu·
destekleyen burjuvazi de, Napoleon rejimi ile barış yap­
ma ve hatta bunu XVl l l . Louis'nln iktidarı altında da sa�­
lama gücündeydi. Proleter devrimi Stalin'in rejimi altında
bugün bile ölümcül teh likeyle karşı karşıyadır: sağa doğ­
ru en ufak bir değişmeyi göğüslemeye gücü yetmeyecek­
tir.
Geleneklerinde 'Bolşevik' ama aslında geleneklerlni
terkedeli uzun süre olduğundan. ruhunda ve bileşiminde
küçük burjuva olan Sovyet bürokrasisi proletarya ve köy­
lülük arası ndaki, işçi devleti ile dünya emperyalizmi ara­
sındaki uzlaşmaz karşıtlığı düzenlemek içi n ayakta tutul­
maktadır. Bu bürokratik Merkezciliğin zigzogtormın.

59
i ktidarıhın. zayıflığının ve d ü nya proleter h a reketi üzerin­
d eki hayati öneme sahip etkisinin toplumsal temeli i şte
b udur. (") Bürokrasi sürgit bağımsızlaştıkca. güç, gittikçe
'
tek kişinin ellerinde yoOunlaştı; dahası bürokratik m er­
kezcilik gittikçe Bonapartizme dönüştü.
Cok geniş olan Bonapartizm kavram ı n ın somutlaştı­
rılması gerekmektedir. Son yıllarda bu deyi mi, proleter ve
faşist kamplar arasındaki uzlaşmaz karşıtl ığı sömürerek
ve dolaysız olarak asker-polis aygıta dayanarak kendini
' m i lli birliğin' koruyucusu olarak demokrasinin ve parla­
m entonun üstü ne çıkaran kapitalist hükü metler için kul­
lanmıştık. Her ·zaman için çürümüş ve gene Bonapartizm
a rasında bir fark koyduk; gelişen Bonapartizm yanl ızca
burı uva devriminin politik il kelerinin mezar kazıcısı değ i l
ama aynı zamanda toptumsal kaza nımlarının da koruyu­
cusuydu. Bu iki özellik için ortak bir deyim kullanıyoruz
çünkü bunların ortak özellikleri var; zaman ı n acımasız
yıpratmasına karşın seksenlik bir kişideki genetiği ortaya
çıkarmak herzaman m ümkündür.
Bizi ilgilendiren acıdan . Jakoben ve Sovyet köken l i
i ki Bonapartizm'in topl umsal temelindeki fark çok daha
önemlidir. Ö nceki d u rumda sorun, burjuva devriminin, po­
litik kurumlarını ve ilkelerini bir yona bırakarak, pekişti-

(") SAP'ın önderleri de dahil olmak üzere, Brandlerciler bu­


gün hlla Thalhaimer'ın teorik yetiştirmeleri olmakta de­
vam etmekted irler. Bunlar, yalnızca, Kom intern'in politi­
kalarındaki 'aşın-solculuğu' görüyorlar ve bürokratik mer­
kezciliğin gerçek özütıü dün reddettiler, bugün de reddedi­
yorlar. Stalin'in Avrupa işçi hareketini resmi refbrrnizmin
sağına doğru, Komintern'in dümen suyuna doğru çektiği
'Dördüncü Dönem' Thalheimer-Walcher ve şürekasının si­
yasi felsefelerinin ne kadar yüzeysel ve oportünist oldu­
ğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu kişiler, bir tek sorunu bile
sonucu ile birlikte düşünmüyorlar. İşte tam da bu nedenden
dolayı, bir şeyin ne olduğunu söylemeK. ilkesinde yani her
bilimsel çözümlemenin ve her devrimci politikanın en
önemli ilkesinde ani ve k ökten bir değişiklikle karşı karşı­
ya kalıyorlar.

60
rilmesiydi. Şu o n ki d u rumda ise sorun, işçi-köylü devrim i ­
n i n . onun uluslararası progra m ının, öncü partisinin, sov­
yetlerinin ezilerek pekiştirilmesi sorunudur. Napoleon Ter­
midor politikalarını geliştirirken yanlızca küçü k ve orta
burj uvazinin 'başıboş' ve demokratik kesimlerine karşı
bir mücadele vermed i ; aynı zamanda, bu yolla devrimin
içinde doğan rejimin meyvalarını yeni burjuva aristok­
rasisin i n el lerinde yoğunlaştırd ı . Stalin, Ekim devriminin
kazanımlarını yanlızca feodal-burj uva karşı-devrime kar­
şı korumakla kalm ıyor, ama aynı zamanda bu kazanım­
ları çalışanların h a k iddialarına. sabırsızlıklarına ve hoş­
nutsuzluklarına karşı da koruyor; çalışan kitlelerin ayrı­
calıksız kesimlerinin tarihsel olara k doğru ve ilerici eği­
limlerini savunan sol kanadı eziyor: ü cretlerde, rütbeler­
de, ayrıcalıklarda vs.de aşırı farklılıklar meydana getire­
rek yeni bir aristokrasi yaratıyor. Yeni toplumsal tabaka­
laşmanın üst katlarına sırtlarını dayayarak alt katlara
karşı aldığı desteğe dayanarak -bazen bunun tam tersi­
Stalin i ktidarı tümüyle kendi ellerinde topladı . Bu rejime
Sovyet Bonapartizmi denmez de ne denir?
Bonapartizm, özü gereği , kendini uzun süre için ayak­
ta tutamaz: bir piramidin tepesinde sallanan bir küre kı­
sa sürede ya bir tarafa, ya da öte tarata yuvarlanacaktır.
Fakat, daha önce de görd üğümüz gibi, tarih sel benzet­
menin sınırları da tam bu noktada bitmektedir. Napo­
leon'un düşüşü , doğal olarak, sınıflararası ilişkiyi etkile­
meksizin gerçekleşmed i ; ama özünde, Fransa'nın toplum­
sal pramidi burjuva nitel iğini korudu. Stalinist Bonapar­
tizmin kaçınılmaz cöküşü, h emen kendisiyle birl i kte SSCB'
nin bir işçi devleti olma nitel iğini sorg ulamayı getirecek­
tir. Sosyalist ekonomi sosyalist bir iktidar olmaksızın in­
şa edilemez. SSCB'nin bir sosyalist devlet olarak kaderi
Stalinist Bürokrasin i n yerin i alacak politik rejime bağlı­
dır. Ancak kır ve kent ça lışanları n ı kendi etrafında hare­
kete geçirmeyi başarabilen proleter öncü Sovyet sistemi­
ni yeniden canlandırabi lir.

61
Sonuç

Çözümlememizden aşağıda kısaca gösterdiğimiz bir


dizi sonuc çı kmaktadır :
1 . Büyük Rus Devriminin Termldor'u geleceğe ait de­
ğ ildir; Termidor çoktan gerimizde kalmıştır. Termidorcular
za(erlerinin aşağı yukarı 10. yıldönümünü kutlayabilirler.
2. SSCB'deki şimdiki politik rejim tip olarak Konsül­
l ü kten cok imparatorluğa benzeyen; 'Sovyet' (veya An­
ti-Sovyet) Bonapartlzmldir.
3. Toplumsal kuruluşunda ve ekonomik eğilimlerinde
SSCB hala bir işci devletidir.
4. Bonapa rtizmin siyasi reji miyle sosya list gelişmenin
talepleri arasındaki çelişki ülke içindeki bunalımların en
önemli kaynağıdır ve bu, SSCB'nin bir işçi devleti olarak
varlığına karşı doğrudan bir tehlike teşkil etmektedir.
5. Ü retici güçlerin şimdiki geri düzeyi ve kapitalist
kuşatma nedeniyle, sınıflar ve sınıf celişkllerl, kah zayıf­
layıp, kôh keskinleşerek her durumda proletaryanın dün­
yanın önemli kapitalist ülkelerinde tam zaferine kadar
SSCB'de varlıOını önceden kestirilemeyecek bir dönem
için sürdürecektir.
6. Proletaryanın di ktatörlüğünün varl ığı gelecek için
de SSCB'nin ekonomik ve kültürel gelişimi için gerekli
bir koşul olmakta devam edecektir. Dolayısıyla diktatör­
lüğün Bonapartist yozlaşması proletaryanın tüm toplum­
sal kazanımlarına karşı doğrudan ve acıı bir tehlike ifade
eder.
7. Komünist geneli k içinde varolan terörist eğilimler,
Bonapartizmi n politik l m kdnlarını yitirdiğinin ve varolmak
için amansız bir m ü cadele dönemine girdiğinin en keskin
belirtileri nden biridir.
8. Staiinist siyasi rejimin kaçı nılmaz çözül üşü. ancak
Bonapartizmin proleter öncü n ü n bilineli bir eylemiyle or­
tadan kaldırılışı sonucu Sovyet demokrasisinin yerleşme-

62
sine yolu açabilir. Diğer bütün hallerde, Stalinlzmin yeri­
ne sadece Faşist-kapitalist karşı-devrim gelecektir.
9. Bu koşullar altında, bireysel terörizm taktiği, han­
gi bayrak altında uygulanırsa uygulansın, yanlızca pro­
l etaryanın en kötü düşmanlarına h izmet edecektir.
1 0. Komünist gençli k içinde terörizmin doğuşunun si­
yasi ve moral sorumluluğu partinin mezar kazıcısına.
Stalin 'e aittir.
1 1 . SSCB'de p roleter öncünün Bonapartlzme karşı
mücadelesi nin zayıflamasının ana nedeni dünya proletar­
yasının uğradığı aralıksız yenllgilerdir.
1 2. Dünya proletaryasının yenilgilerinin ana nedeni,
Stalinist Bonapqrtizmin kör savunucusu ve aynı zamanda
reformist bürokrasinin en iyi müttefiği olan Komi ntern'in
canice politikalarıdır.
-
13. Uluslararası arenada başarının i l k koşulu uluslar­
arası proleter öncünün Sovyet Bonapartizminin moral
bozucu etkisinden, yani Komintern denilen onurunu sat­
maya hazır bürokrasiden kurtulmasıdır.
14. &S C B'nin bir sosyalist devlet olarak kurtuluşu
için mücadele, tam anlamıyla, , iV.· Enteımosyonal için ve­
rilen mücadeleyle çakışmaktadır.

Ardeöz

Karşıtlarımız 'özeleştirimize' dört elle sarılacaklardır


ve bunu yapmakta serbesttirler. 'Demek temel bir sorun
olan Termidor sorunu üzerine tavrını değiştirdin!' diye
feryadı basacaklardır. ' Ö nceleri yanlızca Termidor teh li­
kesinden sözediyordun; şimdi birden bire Termidor'un ge­
ride kaldığını ilan ediyorsun'. Bu, belki, yaklaşımımızı as­
keri müdahal eyi daha da kolayca kışkırtmak için fikri­
mizi değiştird iğimiz şeklinde ileri götüren Stalinistler ta­
rafından söylenecektir. Bir yanda Brandlerciler ve Loves­
tonecular. öte yanda 'aşırı solcu' ukalôlar, kendilerini bu-

63
nunla özde ayn ı olan bir yolda ifade edebilirler. Bu kişiler
hiçbir zaman i çin bize Termidor benzetmesinde neyin ha­
ta l ı olduğunu göstermediler; şimdi hatamızı kendimiz dü­
zelttiğimiz için daha da yü ksek perdeden feryat edecek­
l e rdir.
Hata mızın SSCB'nin genel irdelenmesindeki konumu­
nu yukarda gösterm iştik. Bu hiçbir za man, bazı resmi
belgelerde ortaya konan ilkeli tavrımızda bir değişiklik
yaptığımız anl amına gelmez; sözkonusu olan yanlızca il­
keli tavrımızı daha da kesin bir hale getirmektir. ' Özeleş­
tirimiz' SSCB'nin sınıfsal niteliğine ya da onun yozlaş­
masının nedenlerine ve koşullarına değin uzanmaktadır;
yanl ızca bu süreçlerle Büyük Fransız devri minin bel l i baş­
l ı aşamalarıyla benzetmeler kurarak bu süreçlerin tarih­
sel bir açıklamasını yapışımıza ilişkin bir özeleştirid ir bu.
Bir noktaya kadar hata deni lebilecek ama gene de önem­
li olan bir hatanın düzeltilmesine rağmen Bolşevik-Leni·
nist'lerin temel tavrı sarsılmamış olarak durmakta, daha·
sı bu, tavrı mızı daha doğru ve gerçekçi benzetmelerle
daha kesin ve somut olarak o rtaya koymamızı da müm­
kün kılmaktadır. Şunu da eklemek gerekir ki, hatanın
açığa çıkışını kolaylaştıran büyük çapta burada sözünü
ettiğ imiz siyasi yozlaşma süreçlerinin kendilerinin orada
geçen zaman içinde daha kesin biçimler kaza nması ol­
gusudur.
Eğilimimizin h içbi r zaman hatasız olduğunu iddia et·
memiştik. Hiçbir zaman Stal inizm i n yüce rahipleri gibi
kendi kendilerini ortaya koymuş olan gerçekleri. bir if­
şaat gibi öne sürmeyiz. Biz çalışırız. tartışırız, vorgıları­
mızın doğruluğunu. yanlışlığını varolonın ışığında görme·
ye çalışırız; yaptığımız hataları acıkça düzeltirj;z: v� yolu·
muzda i lerleriz. Bilimsel i nanç ve bireysel kararl ı l ı k Mark·
sizm ve Leninizmi n en iyi geleneklerindendir. Bu açıdan
da usta larımıza ters düşmemeye ça l ışırız.

1 Şubat 1935

You might also like