You are on page 1of 76

‫بسم اهلل الرمحن الرحيم‬

“Sen Onları Bir Sanırsın, Kalpleri Paramparçadır.” (59/Haşr, 14)

Cemaziyel Evvel
Nisan ‘12 SAYI: 3

Hamd Allah’a, salat ve selam Rasûlü’ne olsun…

İslam’a davet etmek, yoğun bir uğraşıyı beraberinde getirmektedir. Rasulullah’ın sallallahu aleyhi ve
hayatındaki davetin her sahası, karşılaştığı zorluklar, bu zorluklara nasıl ve ne şekilde göğüs
sellem
gerdiği, hedefe giden yolda hangi adımları izlediği biz Müslümanlara örnek teşkil etmelidir.

Bugün Müslümanlar herhangi bir meşru aracı kullanarak bu dine hizmet etmelidirler. Zira
globalleşen dünya, beraberinde küfrü pompalamaktadır. Burada her davetçinin basiretli hareket
etmesi gerekmektedir. Bu hususta ‘İslami Davetin Özellikleri ve Meşru Araçların Kullanımı’ yazı-
sında, Hocamız güzel meselelere değinmektedir.

Bu daveti gerçekleştirecek bir cemaatin, bu yolda kendi içinde samimiyeti ve kardeşliği inşa
etmesi gereklidir. Bu samimiyet salt sözlerle değil, lisan-ı hal ile gösterilmelidir. ‘Cemaatsel Tavır
ve Samimiyet’, ‘Uhuvvet’ yazları da bu konuda okunmaya değer makalelerdir.

İktidar savaşları tarih boyunca tekerrür eden bir durum olsa gerek. Ne kadar yakın olursa ol-
sunlar, ne kadar aynı menheci takip ederlerse etsinler, küfrün tek olduğu, çıkardan başka bir amaç
taşımadığı ayan beyan ortadadır. MİT depreminin ardındaki sır açığa vurulmayıp, üstü kapatılsa
da dumanın boşuna gelmediği, yanan bir alevin olduğunu bizlere göstermektedir. Bu hengâme,
neler gösterir neler…

Bir sonraki sayıda görüşmek duası ile…

EDİTÖR
03 İslami Davetin Özellikleri
ve Meşru Araçların Kullanımı
Ebu
HANZALA

09 İlmin Önündeki Engeller Ekrem


BULCA

12 Bir Sevda, Bir Sancak Gerek Şiir

13 Cemaatsel Tavır ve Samimiyet Ömer Faruk


TÜZÜNER
İÇİNDEKİLER

16 “Sen Onların Kalplerini.


Bir Sanırsın Kalpleri Paramparçadır."
Siyasi
GÜNDEM

21 İslami Durgunluğu, İslami Harekete


Dönüştüren Şuur: UHUVVET
Özcan
YILDIRIM

24 Cahiliye:
Genel Olarak Arapların Durumu 3
Enes
YELGÜN

28 Alimlerin Sözleri
İtikadı Belirler mi?
Ferhat
CURA

32 Dua Silahınızdır
Ey Cihad Ehli
Hamd Bin Abdullah
El-Humeydî

36 Cihad için
İmani Hazırlığın Önemi
Yiğit
İNAN

42 Şeytan ve
Şeytanın Aldatmaları
Abdulmetin
AKSOY

46 Buhranların Doğurgan Anası:


Demokrasi
Kerem
ÇAĞLAR

51 CIA`nin Gölge Kuruluşu


Stratfor ve Faaliyetleri
İktibas Yazı

54 ‘Think Tank’in Varsa


Varsın!
İktibas Yazı

56 Kulluk
İbni Teymiye
Ayın Kitabı
Ebu Ensar

Fiyatı: 5 TL
İmtiyaz Sahibi:
Abonelik:
Aylık Dergi Tevhid Dergisi
Reklam ve Abonelik: 12 sayı + 3 kitap 60 TL
Cemaziyel Evvel İletişim:
info@tevhiddergisi.com
Nisan 2012 info@tevhiddergisi.com
www.tevhiddergisi.com
Sayı: 3 www.tevhiddergisi.com
Rehberliğinde
Vahyin
Ebu
İslami Davetin Özellikleri Hanzala

ve Meşru Araçların Kullanımı


Kitaba ve sünnete dayalı olmayan hassasiyet,
takva değil aşırılıktır. Unutmamak gerekir ki
takva ile aşırılık arasında ince bir çizgi vardır.
Biri ‘Merğub’ iken, biri ‘Menfur’dur.

A llah subhanehu ve teâlâ hiçbir alanda Müslüman-


ları başıboş bırakmamıştır. Müslümanlar
bu konuda Allah subhanehu ve teâlâ’ya ne kadar hamd
likleri kendimizde bulundurmak zorundayız. Bir
insan veya yapının ümmetin parçası olma iddi-
ası, ümmetin mümeyyiz vasıflarını kendinde
etse azdır. Aksi durumda her kafadan bir ses bulundurduğu oranda geçerlidir. Davetçi kimli-
çıkacak, tartışma ve anlaşmaya harcanan ener- ğine sahip çıkacak Müslümanlar bu konuda da
jiden insanlar dine hizmet edemeyecekti. Ki hali başıboş bırakılmadıklarını bilmelidirler. Davet
hazırda var olan ihtilafların ümmete olumsuz içeriği, üslubu ve araçları sözlü ve pratik olarak
etkileri ortadadır. belirlenmiştir. davet imamları olan Rasûllerin
davetleri incelendiğinde ‘Davette Rabbanî metot’
İslam ümmetinin belirleyici vasıflarından bir ortaya çıkacaktır. Hayati öneme sahip ve tafsilat
tanesi ‘Davetçi’ kimliğidir. isteyen bu konunun bir makaleye sığdırılması
zordur. Ancak genel hatlarıyla Rasûllerin aleyhissa-
“Siz insanların arasından çıkarılmış en hayır- latu ve sellem davetleri incelendiğinde en bariz özel-
lı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten nehy likler şunlardır:
edersiniz ve Allah’a iman edersiniz...”  1
1. Davetçilerin kimliği nettir: Hiçbir Rasûl
“Sizden hayra davet eden, iyiliği emredip, kö-
yaşadığı toplumda tanınmayan veya kimliğini
tülükten nehy eden bir topluluk olsun. İşte kur-
tuluşa erenler onlardır.”  2 gizleyen bir insan değildir. En zor dönemlerde
dahi açık kimlikleriyle Allah’a subhanehu ve teâlâ davet
“De ki: Bu benim yolumdur, ben ve benimle etmişlerdir. Onlar vahyin şahidi olan insanlardır.
beraber olanlar Allah’a basiret üzere davet edi- Şahitlik bir misyondur, tabiatı açık olmayı gerek-
yorum. Allah’ı noksanlıklardan tenzih ederim. tirir. Mekke döneminin en zor zamanlarında Al-
Ben müşriklerden değilim.”  3 lah subhanehu ve teâlâ bu görevi hatırlatmıştır.

Rasûller ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem “Biz Firavuna bir Peygamber yolladığımız gibi,
bu hakikatten hiç kopmamıştır. Onların hayatı- size de şahit olarak bir Peygamber yolladık”  4
nın özeti mücadeledir. Bunun büyük kısmını da
Allah’ın dinine davet oluşturur. Aynı ümmetin, Onlar vahyin ne istediği, nasıl bir hayat ta-
tevhid kervanının mensupları olarak aynı özel- savvur ettiği neyi yıkıp, neyi ıslah ve inşa etmek
istediği noktasında insanlara şahitlik ettiler. San-
ki Allah subhanehu ve teâlâ; ‘Benim Rasûllerime bakın,
1. 3/Al-i İmran, 111 azi
yel Evv
e
Cem

2. 3/Al-i İmran, 105 1433


l

3. 12/Yusuf, 109 4. 74/Müddesir, 16

NİSAN’12 • SAYI: 3

5
onlar bu öğretinin canlı şahitleridir. Onlarda ne Bugün İslam davetçisi de, söylemlerinde net
görüyorsanız, İslam’ın hedefi onu gerçekleştir- olmalıdır. Allah’a subhanehu ve teâlâ tevekkül edip hak-
mektir’ demektedir. ka davet etmelidir. Aksi durumda davetine heva
karıştırmış ve müstakim menhecten sapmış olur.
Misyonu bu olan insanların gizliliği düşünü-
lemez. Ancak yüzyıllar boyu hareket ve canlılığı- 3. Toplumda revaçta olan özelliklerle do-
nı yitiren ümmet, bu noktada müstakim menhe- nanmışlardır: Peygamberlerin davetçi olarak
cinden saptı. Seksenlerde başlayan İslamî uyanış bulundukları toplumlarda, revaçta olan ve in-
modelini sol örgütlerden aldı. İslam’ın gizlilik sanların rağbet ettiği şeyler vardı. Meşru daire
anlayışı yerine, sol örgütlerin gizlilik anlayışı, iyi içerisinde Peygamberler bunları kullandılar.
niyetli ve arayış içinde olan Müslümanlara örnek
Sihrin yaygın olduğu bir toplumda, Musa
oldu.
aleyhisselam sihirbazların sihrini alt edecek mucize-

İslam’da ve Rasûller’in davetinde asıl olan şa- lerle donatılmıştı. Başta sihirbazlar olmak üzere,
hitlik ve açıklıktır. Gizlilik ise zarurî durumlar- insanlar üzeninde ciddi etki bırakmıştı. Onların
da, davetin selameti için baş vurulucak bir araçtı. davete icabet etmesine vesile olmuştu.
Ki tarihte nerdeyse hiçbir Peygamber bu araca
Tıbbın revaçta olduğu bir dönemde İsa aleyhisse-
başvurmamıştı. Canları ve mallarının tehlike-
lam tıbbi bir takım mucizelerle donatılmıştı. Allah
de olması pahasına davetlerini kitlelere açıktan
subhanehu ve teâlâ’nın izniyle, ölüler diriliyor, hastalar
ulaştırmışlardı.
şifa buluyordu.
vahyin rehberliğinde

Gizlilik; teşkilat alanında çalışan Müslüman-


Rüya tabirinin revaçta olduğu, insanların
ların, iç işleyişi ve projeleri düşmandan gizli tut-
gördükleri rüyaları önemsediği bir dönemde
masıdır.
Yusuf aleyhissalatu ve sellem rüya tabiri ilmiyle donatıl-
Bu noktada bize düşen tekrar Rabbanî meto- mıştı. Başta zindan arkadaşları olmak üzere, kra-
da dönmektir. Davet açık ve davetçiler net olma- lı dahi etkilemesine de bu özelliği vesile olmuştu.
lıdır. Ancak bu davetçilerin yetişmesi, bunlara
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem edebiyatın
dair plan ve program gizli olmalıdır. Burada ana
ve Arap şiirinin revaçta olduğu bir dönemde,
gaye kalplerin selameti değil, davanın selameti-
Kur’an’la gelmişti. İçinde barındırdığı edebi
dir. Ta ki İslam için düşünülen bu projeler müş-
değer müşrikleri aciz bırakmış, en önemli
rikler tarafından dumura uğratılmasın...
şiirlerini Kâbe duvarından indirmişlerdi.
2. Davet ettikleri şey nettir: Onlar Allah sub- Düşmanlık etmelerine rağmen gizli-gizli Kur’an
hanehu ve teâlâ’nın tek ilah olduğu, onların ve ataları-
dinlemelerine bu i’caz ve edebilik sebep oluyordu.
nın ibadet ettiği sahte ilahların, dünya ve ahirette
Günümüz davetçileri de her toplumda revaç-
fayda vermeyeceğine davet ediyorlardı. Bu da-
ta olan, İslam nezdinde meşru olan araçları kul-
vette hiçbir kapalılık yoktu. Toplumun tepkisini
lanmak durumundadır. Müntesibi olduğumuz
çekip onları zor durumda bıraksa da bu netlik-
İslam toplumu ve önderleri bu araçlarla dona-
ten hiç vazgeçmediler.
nımlı bir şekilde davet yapmışlardır.
Müşrikler onları alıkoymak için her yolu de-
Bu bir meslek olacağı gibi, bir sanat olabilir
niyordu. Alay, hakaret, yalanlama ve fiziki işken-
Her toplumun şartları ve revaçta olan unsurları
ce... Muvahhitlerin sebatını görünce farklı yollar
farklıdır. Mühim olan meşru dairede olmasıdır.
aramaya başlamışlardı. Söylemlerin yumuşatıl-
ması için çalışmaya başladılar. İlahların fayda 4. Davetlerine aracı olarak her meşru yolu
ve zarar vermediği ve babalarının ateşte olduğu kullandılar: İnsanları davet ederken, davetin
hakikatini dillendirmemeleri için Ebu Talib ara- içeriği sabittir. Allah subhanehu ve teâlâ tarafından be-
cılığıyla Allah Rasûlü’ne sallallahu aleyhi ve sellem baskı lirlenmiştir. Ancak davet için kullanılan araçlar
kurmaya gayret ettiler ama tüm çabaları nafile...! meşru olmak kaydıyla davetçilere bırakılmıştır.
Ne Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ne de sahabe Allah’a subhanehu ve teâlâ kullukta ihsan ilkesiyle hare-
netlikten hiç vazgeçmedi, geri adım atmadılar. ket etmekle me’mur Müslümanlar bu konuda da

6
seçici ve hassas olmalıdırlar. Çünkü örneğimiz ve eğitme faaliyetlerine devam etmiştir.
olan Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir meşru Bugün İslam
davetçisi de,
aracı kaçırmamış, her yolla İslam’a davet etmiştir. Bu ikisi birbirine karışmamalıdır. Karışma söylemlerinde
durumunda ya özel davete muhatap insanlar net olmalıdır.
Davetin iki boyutu vardır: olmayacak, davet niceliği olan ama niteliği ol- Allah’a
subhanehu ve
1. İnsanlara tevhidin ulaşması (genel davet). mayan bir hüviyet kazanacaktır; ya da içine ka- teâlâ tevekkül
panık, dışa açılmamış, şahitlik görevini yerine edip hakka
2. Tevhidi kabul edenlerin, İslamî bir yapı getiremeyen topluluklar oluşacaktır. İki durum davet etmelidir.
içerisinde eğitilmeleri (özel davet) Aksi durumda
da Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem metoduna davetine heva
aykırıdır. Bu iki problemden biri bulunan yapı- karıştırmış
Birincisi çok geneldir. Her yolla (meşruluk nın ‘İslamî yapı’ vasfını sürdürmesi imkansızdır. ve müstakim
kaydıyla) yapılabilir. İkincisi ise özeldir, gizlilik menhecten
ve özel çaba ister. Kendine has bir fıkhı ve meto- sapmış olur.
Bir yapı kaliteli Müslümanlar yetiştirmeli,
du vardır, tam ehliyet ister. onlara kitabı ve hikmeti öğretmeli, onları cahili-
yeden arındırmalıdır. Bu eğitim ve arınma esna-
Ancak birincisi böyle değildir. Ne ciddi bir sında oluşan imanî enerji, genel davet ve o yolda
ehliyete ne de özenle seçilmiş bir programa ih- karşılaşılan sıkıntılara harcanmalıdır. Aksi halde
tiyaç yoktur. Amaç tevhidin insanlar tarafından yapının enerjisi kendine zarar vermeye başlar,
duyulmasını sağlamaktır. Allah Rasûlü sallallahu içeride çatlaklar oluşur. İslam tarihi bu duru-
aleyhi ve sellem’in davetinde bu iki boyut çok açıktır.
mun en hayırlı şahididir. Rehavet ve rahatlık
döneminde itikadî sapmalar ve düşmanlıkların
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in davetine Müslümanları bitirdiğine şahit oluyoruz.
baktığımızda;
Enerjisi ile hareket eden bir dağ veya buz
Kimi zaman; bir kayaya çıkıyor insanlara ses- kütlesi düşünün... Bu hareket önüne set çekile-
leniyordu, toplananların yaşına, statüsüne, idra- rek dışa dönük ilerleyişi engellendiğinde, enerji
kine bakmadan ortak bir mesaj veriyordu. iç çatlaklara sebep olacaktır. Kur’an ve sünnetin
pak eğitimi de enerjidir ve hareketsizliği kabul
Kimi zaman; yolda karşılaştığı insanlara aya-
etmez. İslam’da ruhbanlığın yasaklanması da
küstü Allah’ın dinini tebliğ ediyor, inen ayetleri
bundandır...
okuyordu.
‘Bu noktada en hayırlı yol Rasûlullah’ın sallal-
Kimi zaman; Kâbe’nin yanına gidiyor, orada
yoludur.’ ilkesini hatırdan çıkar-
lahu aleyhi ve sellem
bulunan müşriklere tevhidi hatırlatıyordu.
mamalıyız. Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem
Kimi zaman; müşriklerin kurduğu, onların davetinin iki yönlü oluşu, her yönün farklı özel-
kotrolünde olan ticaret ve eğlence panayırlarına liklere sahip olduğunu unutmamalıyız. Bizlerin
gidiyor, insanları Allah’ın subhanehu ve teâlâ dinine daveti de, bu iki yönü barındırmadığı müddetçe
davet ediyordu. sıkıntılar olacak, istenilen seviye tüm çabalara
rağmen yakalanamayacaktır.
Kimi zaman; başka beldelerde ve topluluklar-
da davet imkanı arıyordu. Ashabını Habeşistan’a Güncel bir mesele: Günümüzde genel dave-
yolladığı gibi, kendi Taif şehrine gidiyor, İslam te imkan tanıyan Müslümanların kullanması ko-
davetinin insanlara ulaşması için çaba sarf edi- laylaşan radyo, televizyon, dernek, vakıf, dergi ve
yordu. gazete gibi araçların kullanımı caiz midir? Bun-
ların kullanımı davet metoduna zarar verir mi?
Bu örneklerden anlaşılan, neredeyse her im-
kan davet için değerlendirilmiştir. Burada gaye; Bu araçların hiçbiri zatından dolayı yasaklan-
hakkın daha fazla insana ulaşması, daha fazla mamıştır. Yani içki, kumar, zina vb. yasaklarda
insanın tevhidi duymasıdır. Özel davette ise tek olduğu gibi ‘Bunu yapmayın’ diye bir nehy/ya-
bir yol kullanmıştır. Daveti kabul edenlerle bi- saklama mevcut değildir. Hakkında yasaklama
yel Evv
rebir ilgilenmiş; müşriklerden uzak kimi zaman olmayan hususlarda asıl olan, onun mubah ol- azi e
Cem

1433
l

sahrada, kimi zaman evlerde onları arındırma masıdır. Ancak bazen bir şey bizatihi yasaklan-

NİSAN’12 • SAYI: 3

7
masa dahi yapıldığı takdirde Allah’ın subhanehu ve sı gerekir. O zaman aslı meşru olmakla beraber,
teâlâ başka yasaklarını tetikleyeceği için yasakla- ortaya çıkan özel durumlardan dolayı meşrui-
nır. Yani bizatihi olmasa da liğayrihi yasaklama yetini yitirmiş olur. Ancak iddia edilen yasaklar
söz konusu olur. açık, zahir ve delile dayalı olmalıdır. Faraza, ha-
yal mahsulü fantazileşmiş hassaslığa dayanma-
Örneğin; ‘Televizyon kanalı kurmayın’ diye
malıdır.
bir yasak yoktur. Lakin televizyon kanalı ku-
rulduğunda dinden taviz verme, di-
nin yasakladığı müzik, kadınların
Kuruluş Aşamasında
teşhiri vb. unsurları barındırır. Ortaya Çıkabilecek
Asıl gaye
Bu noktada bu işlemin yasak Yasaklar
Allah’ın dinini
olduğuna hükmedilir. Her ne a. Tüzükten kaynaklı
kadar bizzat yasaklanmasa insanlara ulaştırma, problemler: Yaşadığımız
da, (bu unsurlar) bariz ya- tevhide gönül sistemin tağuti bir sistem
saklama sebebi olduğu ve verenlerle bu dinin olduğu su götürmez bir ha-
işleyişte bu yasaklar meydana hakimiyeti için kikattir. Küfrü gelenek haline
geldiği için liğayrihi/kendi dı- çalışmaktır. getirip , insanların her alanda
şındaki sebeplerden haramlığı- kendine kulluk etmesi üzere
na hükmedilir. kurgulanmış bir sisteme sahiptir.
Bu sebepten dolayı Müslümanlar dik-
Konumuz hassas ve konuşanların dikkatli katli olmalıdır. Herhangi resmiyet gerektiren iş-
vahyin rehberliğinde

olması gereken bir konudur. Çünkü sorumuzda lemde, sözleşmeler güzelce okunmalı, yasaklara
zikredilen araçlar aslı itibariyle meşrudur. Hatta, düşmekten sakınmalıdırlar.
Rasûllerin iletişim ve sosyal araçları kullanmış
olması hasebiyle, bu ve benzeri araçlar ‘Rabbanî Dinde sıkıntıya sebep olacak bir madde veya
davet’ metodunun parçasıdır. Hiç kimsenin istek varsa onu reddetmeli yerine İslami bir
farazi düşüncelerle Müslümanları bu meşru madde koymalıdırlar. Ancak asla tavize yanaş-
araçlardan men etme hakkı yoktur. Kitaba ve mamalı, Allah’ın subhanehu ve teâlâ gazabına düçar
sünnete dayalı olmayan hassasiyet, takva değil olmak pahasına onun rızasına ulaşma iddiasın-
aşırılıktır. Unutmamak gerekir ki takva ile aşı- daki ironiye düşmemelidir. Allah subhanehu ve teâlâ
rılık arasında ince bir çizgi vardır. Biri ‘Merğub’ temizdir ve ancak temiz olanı kabul eder. Dinde ,
iken, biri ‘Menfur’dur. Hariciler yeryüzünün en özellikle de itikadî alanda verilen tavizler o ame-
hassas insanlarıdır. Ancak kitaba ve sünnete li batıl kılar. Allah’ın subhanehu ve teâlâ yanında hiç
dayalı olmayan bu korku ve hassasiyet, Allah sub- hükmünde olmasıyla beraber, sahibine vebaldir.
hanehu ve teâlâ adına, Allah’ın subhanehu ve teâlâ cennetle
müjdelediklerini tekfire kadar varmıştır. Ne bü- Söz konusu araçlar kuruluş ve inşa aşamasın-
yük ironi!! Ne akıl almaz bir son!!! Allah’ın subha- da bu noktada irdelenmelidir. Her ihtimale karşı,
nehu ve teâlâ rızasına erişmek adına, Allah subhanehu ve İslami esaslara dayalı tüzük oluşturulmalı, inanç
teâlâ dostlarına eziyet etmek... ve amaç ortaya konmalıdır.

İşte bunun gibi somut delillere dayanmayan b. İşleyişte meydana gelebilecek problem-
her türlü hassasiyet, sahibini Allah ve kul hak- ler: Aslı meşru olan bu araçlar işleyiş esnasında
kında sıkıntıya sokacaktır. ortaya çıkacak bazı yasaklardan dolayı meşrui-
yetini kaybedebilir. Bu konu çok geniş olmakla
Bu araçların kullanımı hakkında tafsilat beraber, en bariz hallerine bazı örnekler verelim.
esas olup, aslı itibarıyla meşru ve Rabbani da-
vet metodunun parçasıdır. Bu asrın panayırları, İnancın gizlenmesi: Bu araçların devamı ve
toplanma yerleri, kitlelere ulaşmak için çıkılan elden çıkma endişesiyle hakkın anlatılmaması...
yüksekçe yerler mesabesindedir. Bu yönüyle Tağutların istediği ve tehlike görmediği kadarıy-
Müslümanların rağbet etmesi gerekir. Bununla la yetinilmesi.
beraber; kuruluş ve işleyişte içine düşülecek ya-
saklar olması halinde bunlardan uzak durulma-

8
İslam’da açık olan haramların işlenmesi: Bu konuda endişesi olan Müslümanlar ola-
İslam’da yasaklanan unsurların bu meşru araç- bilir. Şayet bu davaya olan bağlılıkları ve kar-
larda işlenmesi, o işin meşruiyetini zedeler... İçki, deşlerinin selametine olan düşkünlüklerinden
müzik, kadın-erkek ihtilatı, haramların reklamı- kaynaklanıyorsa, bu Müslümanlar için rahmet-
nın yapılması vb. tir. Böyle Müslümanların olması, her daim şükür
kaynağı olmalıdır. Onlar sapmaların önünde
Aracın amaç haline gelmesi: Bunların araç engeldir. Diyalog ve karşılıklı paylaşımlarla bu
olduğunu unutup, amaç ve asıl gayeymiş gibi ha- endişeler giderilmelidir.
reket etmek. Bu menhecî sapmadır. Muhakkak
beraberinde ameli ve itikadi sapmalar da mey- Bu noktada önemi ve lüzumu gereği bir ko-
dana gelecektir. nuya dair bakış açımızı ve kardeşlerimize tavsi-
yemizi beyan etmekte fayda görüyorum. Eleş-
Unutulmamalıdır ki, asıl gaye Allah’ın sub- tirilere karşı nasıl tutum olmalı, nasıl karşılık
hanehu ve teâlâ dinini insanlara ulaştırma, tevhide
vermeliyiz.
gönül verenlerle bu dinin hakimiyeti için çalış-
maktır. Bu kurum ve unsurlar bu amaca hizmet Öncelikle eleştirinin varlığı hareketler için
eden araçlardır. Dava ve menhec bu kurumlar rahmettir. Bir yapı ihsan ilkesini çalışmalarında
üzerinden okunamaz. Asıl olan mücadelenin ve esas alacaksa, eleştiriye açık olmalıdır. Hiçbir şey
hedefin selametidir. Yeri geldiğinde bu kurumlar başlangıcında kemale eremez. İşleyiş esnasında
kapatılabilmeli, işlevini yitirdiğinde başka araç- yapılan ıslah ve yenilikler o çalışmayı mükem-
lar aranmalıdır. mele doğru götürür. Bu anlamda iç ve dış eleştiri
çok önemlidir. Bu dayanışmayı artırdığı gibi, ça-
Bunlar amaç haline gelirse, daha fazla insan, lışmaları kemale götürür. Bu mekanizmanın adı
daha fazla organizasyon sevdası, nitelikli insan yapıcı eleştiridir. Bununla beraber; münafıkların
yetiştirme ve onlarla mücadeleye katkıda bu- moral bozmak, yapılan işleri ağırlaştırmak, yarı
lunmayı unutturur. Sayı ve kalabalıkla yetinilir. yolda bırakmak için kullandıkları en tehlikeli si-
Toplumsal kabul, reyting, satış reklamları başa- lah eleştiridir. Bu da yıkıcı eleştiridir. Ve bu ikisi
rı göstergesi olarak kabul edilir. Oysa bu araçlar, arasında ince bir çizgi vardır. Çünkü münafıklar
özel davet ve dinin hakimiyetine yardımcı ola- da İslam toplumunun zahiri üyeleridir. Bu nok-
cak unsurlardır. taya dikkat edilmeli, yapıcı eleştiriye teşvik edil-
meli, yıkıcı olanın önü alınmalıdır. Allah subhanehu
Daha fazla satmak, daha fazla izlenmek, daha ve teâlâ, münafıkların savaşa çıkmasını bu sebep-
fazla faaliyet ve organize adına Allah’ın subhanehu ve ten engellemiştir. Çünkü eleştirileriyle mümin-
teâlâ hoşnut olmadığı insanlarla ilişki içine girile-
leri zayıflatacak, onların moralini bozacaklardır
cek, insanlar onların meş’um fikirleriyle zehirle- (bkn; Tevbe 47-48). Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sel-
necektir. lem yapıcı eleştiri oluşması için ashabıyla istişare
ediyor, onlardan gelen her türlü öneriyi dikkatle
Bu noktada iç mekanizma oluşmalıdır. Yapı-
dinliyordu.
nın kendini denetleyen, menhecine bağlı birey-
ler yetişmelidir. Ayrıca uyarı ve nasihatlere kulak İslami bir yapı olarak herhangi bir eleştiri
verilmeli araçların amaç haline gelmesinin önü- karşısında şu adımları izlemeliyiz:
ne geçilmelidir.
1. Eleştiri yapanın mücadele sahasında ol-
Sözün Özü ması: Müslümanları eleştiren şahıslar, İslami
Müslümanların dergi çıkarması, televizyon sahada çalışan ve bilinen insanlar olmalıdırlar.
kanalı açması, dernek kurması, internet siteleri İslam içi dikili bir tek ağacı olmayanların Müslü-
kurması ve bunları İslami çalışmada araç olarak manları eleştirme hakkı yoktur.
kullanmasında asıl itibarıyla sorun yoktur. An-
cak kurulma ve işleyiş esasında meydana gelebi- Saha içerisinde olmayanların mücadeleyi,
lecek sıkıntılar olabilir. Bunlara dikkat edilmeli- ruhunu ve gereklerini anlamaları mümkün
yel Evv
dir. Bu sıkıntıların varlığı durumunda, bu araçlar değildir. Bu tiplerin genelde moral ezmeye azi e
Cem

1433
l

meşruiyetini yitirir. endeksli eleştirileri olur. Çalışma ve bireyler bu

NİSAN’12 • SAYI: 3

9
tip eleştirilerden korunmalıdır. Bu noktada gereksiz hassasiyetlere dikkat
etmeliyiz. Konu içinde dikkat çektiğimiz gibi
2. Bariz problemlere sahip, hastalıklı in- ölçüsü olmayan hassasiyet, sahibine ve Müslü-
sanlar olmamaları: Eleştiri yıkıcı olduğunda manlara zarar verir. Faraza ve ihtimallerle eleş-
Müslümanları olumsuz etkilediği gibi psikolojik tiri olmaz. Bir insanda göz olması, onun harama
olarak sahibini rahatlatır. Yapamadıklarına haset bakma tehlikesi var demektir, bu ihtimalle gözü
edenler, kıskananlar; yapabilenleri eleştirerek eleştirmek ve kullanmayalım demek ölçüsüz
kendilerini rahatlatırlar. Bu tipler Allah’a subha- hassasiyet olduğu gibi; meşru davet araçlarını
nehu ve teâlâ kulluk yapamadıkları gibi mü’minlere faraza ve ihtimaller sebebiyle kullanmayalım
kardeş de değildirler. Sorun yaşamadıkları insan deyip eleştirmek de böyledir. Ve bu hassasiyet,
yok gibidir. Kendilerine sınırsız tolerans bekler- günün birinde insanı helaka götürecektir. Ha-
ken, başkalarına karşı çok sert ve hassastırlar. ricilerde olan hassasiyet bunun en güzel örne-
ğidir. Örneğin Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem
İslam toplumunun kalbi hastalıklı tipleridir. Taif dönüşü ‘Neden müşriklerin korumasına
Ne tam İslam’a gönül verebilirler, ne de fıskı tam girdi, Allah’a tevekkül etmesi gerekmez miydi?’,
manasıyla yaşarlar. Her zaman iki şey arasında ‘Ecel Allah’ın subhanehu ve teâlâ elinde değil mi?’, ‘O
sıkışık ve huzursuzdurlar. Huzursuzluklarının dilemezse kimse zarar veremez; akidemizin bir
faturasını Müslümanlara keserler. Bunun dışa parçası değil mi?’, ‘Neden azimeti tercih etmedi?’,
yansıması da eleştiridir. Yapılan hiçbir şeyi be- ‘Ashabı o durumdayken onun gerek amcası, ge-
ğenmez muhakkak eksik bulurlar. Ancak ha- rek girdiği himayeden dolayı işkenceden muaf
yatlarında hakkını vererek yaptıkları hiçbir şey kalması doğru mu?’, ‘Yanlış anlaşılmaya sebep
vahyin rehberliğinde

yoktur. Yapamadıklarını bastırdıkları bu yol, olmaz mı?’...


üzerlerine sinen iş gibidir. Onlar görünmediğini
sanır, ancak kokusu kilometrelerce öteden his- Sorular, sorular, sorular... Gereksiz hassasi-
sedilir. Sineğin sağlam bedende yaraya konduğu yetle Rasûlullah’ı sallallahu aleyhi ve sellem eleştirebilir-
gibi, her daim bardağın boş tarafını görürler. Bu siniz. Allah subhanehu ve teâlâ muhafaza bu noktaya
tiplerin eleştirileri kaale alınmamalı, yokmuş dikkat etmeliyiz. İnsanların ölçüsüz ve hamasete
gibi davranılmalıdır. Çünkü bunlar kaale alın- dayalı hassasiyetleri kendilerini bağlar.
dıkça nefsi tatmin olan ve eleştiri hakkının ken-
dilerine teslim edildiğine inanan insanlardır. Bunun yanında sahibinin İslami mücadele
sahasında olduğu, Müslümanların elinden, di-
3. Eleştiri konusunun içtihadi olmaması: linden selamette olup, eleştirisi nassa dayalı her
İçtihadi konularda eleştiri olmaz, herkes kendi- insan ve kurum rahmet olarak görülmeli, detaylı
ne ve şartlarına uygun olanı yapar. Bu konularda dinlenmeli, anlamaya çalışılmalıdır. Haklı bulu-
fikir alışverişi olabilir, kimse kendi doğrusunu nan noktalarda tevbe edilip, geri dönülmeli, yan-
karşısındakine dayatmaz. Bu tip konularda tar- lış anlaşılmalarda endişeler giderilmelidir.
tışma anlamsız ve vakit kaybıdır.
Bu yazı iki tür eleştiriye cevap mahiyetinde
4. Eleştirinin muhkem ölçülere dayanması: ele alınmıştır. Kendilerine her daim müteşekkir
Yapılanın yanlışlığına dair açık nass bulunmalı- olduğumuz, hürmetimizden ellerinden öpmeyi
dır, aksi halde insanların akıllarının ve duygu- şeref kabul ettiğimiz büyüklerimizin endişelerini
larının sınırı yoktur. Bir aklın hoş görmediğini, gidermek maksadıyla lafı uzattık. Yazıda yer alan
bir başka akıl hoş görebilir. Duygular da böyledir. bazı olumsuz ifadelerden dolayı helallik isteriz,
İnsanların duygularını, yetişme şekilleri ve mi- hiçbiri onlara yönelik değildir; yıkıcı eleştiri ya-
zaçları belirler. Her insanın duygusu ve olaylara pıp, buna ehil görmediğimiz, ne idüğü belirsiz
tepkisi farklıdır. Hiç kimsenin kendi mizaç ve şahıslara yönelik kullanılmış ifadelerdir. Yapıcı
karakterini Müslümanlara dayatma hakkı yok- eleştirileriyle kardeşlerini nasihatten mahrum
tur. Açık verilere dayanmayan eleştiri ya akli ya bırakmayan tüm hocalarımızdan ve büyükleri-
da duygusaldır. İkisi de sonuca götürecek etken- mizden Allah subhanehu ve teâlâ razı olsun.
lerden değildir.
Selam ve dua ile...
Ebu Hanzala

10
İlim
Meclisi

Ekrem
Bulca

İlmin Önündeki Engeller


İlim talebesinin ilme başlarken gayesinin İslam’ını
güzelleştirmek olması gerekir. Her ilim okuyan
veya her Müslüman olanın İslam’ı güzel değildir.

İ lmin Allah ve Rasûlü’nün yanındaki fazile-


ti, sahabenin ilme olan rağbeti, ilmin insana
getirdiği güzellikler anlatıldığı zaman, bu güzel-
liklerden faydalanmak isteyen Müslümanların
ilim öğrenmeye yöneldiklerini görmekteyiz. Za-
ten imkânı olduğu halde bu güzelliklerden uzak
durmak akıl kârı değildir. Fakat şunu bilmek
gerekir ki ister dünyevi olsun ister uhrevi olsun
hiç fark etmez, her güzel şeyin önünde mutla-
ka bazı engeller vardır. Bu engeller aşılmadan
istenilen güzel şeylerin elde edilmesi mümkün
değildir. İlim öğrenmek de güzel ve faydalı ol-
duğu için, önünde birçok engel vardır. Her ilim insanın yapacağı hayırlara engel olacağına dair
talebesinin bunları araştırıp öğrenmesi ve bun- Allah’a subhanehu ve teâlâ söz vermiştir. Allah subhanehu
lara karşı tedbirlerini alması gerekir. Çünkü bu ve teâlâ şöyle buyuruyor:
engeller öğrenilip aşılmadan, ilmin güzellikle-
rinden istifade etmek mümkün değildir. ‘‘(Şeytan) Dedi ki: ‘Senin dosdoğru yolunun
üzerine oturacağım. Sonra andolsun, önlerin-
Peki ilmin önündeki den, arkalarından, sağlarından, sollarından
engeller nelerdir? onlara sokulacağım. Böylece çoğunu şükreden-
lerden bulmayacaksın.’ ”  1
İlmin önündeki en büyük engel şeytandır.
Tarihten beri Müslümanlara düşmanlık yapan Şeytan, okuduğu ilimle kendisine ve baş-
ve hala da yapmakta olan şeytan mü’minlerin kalarına faydalı olmayan, okuduğu ilimle ken-
bu güzelliklerden istifade etmesinden razı ol- di sapıp başkalarını da saptıran insanları, ilim
maz. Şeytanı, sadece ilmin önündeki engel ola- okumaktan alıkoymaya çalışmaz; bilakis kedisi-
rak düşünmememiz gerekir. Allah’ın subhanehu ve ne yardımcı oldukları için daha fazla teşvik eder.
teâlâ razı olduğu, kendisine değer verip kulların- Şeytan, okuduğu ilimle ilk başta kendisine son-
dan yapmalarını istediği hangi amel olursa ol- ra da başkalarına faydalı olan kişileri alıkoymak
sun şeytan ondan razı olmaz. Razı olmadığı için için uğraşır. Çünkü asıl tehlikeli olanlar onlardır. yel Evv
azi e
de her türlü yola başvurarak kişiyi faziletli olan
Cem

1433
l

o amelden alı koymaya çalışır. Çünkü şeytan 1. 7/A’râf 16–17

NİSAN’12 • SAYI: 3

11
Şeytan kişiyi ilim öğrenmeden alıkoymaya çalı- ihlasa dikkat etmeleri gerekir.
şırken kişiye sen ilim okuyup bu güzelliklerden
faydalanma demez. Böyle dediğinde, istediğini Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:
elde edemeyeceğini bilecek kadar akıllıdır. Öyle
‘‘Onlar sadece ihlaslı bir şekilde Allaha ibadet
tuzaklar ve hilelere başvurur ki kişi kendisine etmekle emrolundular’’  2
tuzak kurulduğunun farkına bile varmaz.
İlim azim ve istikrar/devamlılık ister. Bunu
Şeytanın, insi düşmanlar gibi sıradan bir da ancak ihlaslı olanlar yerine getirebilir. İhlaslı
düşman olmadığını unutmamamız gere- olmayan, bir kimsenin ilim okuması mümkün
kir. Babamız Adem’den aleyhisselam bu yana değildir. Çünkü ihlaslı olmayan azim ve sürek-
insanlarla uğraşıtığı için insanları sap- lilik gösteremez. Seleften biri şöyle der: ‘Allah
tırma konusunda çok tecrübe elde için olan her şey devamlı, Allah için olmayan her
Vakit, etmiştir. Bugün bizler dahi şey de kesiktir’. İhlaslı olmayan kişiler, yaptıkları
genel bir insanın fıtratını tanıdığı- amellerin karşılığını hemen beklerler. Karşılığı-
olarak tüm mızda onunla aynı fıtratta nı görmediklerinde yapmakta oldukları amel-
insanların, özel olan başka birisini görünce leri terk ederler. İhlaslı olanlar ise yaptıklarının
hemen ‘Bu gibi insanların karşılığını Allah’tan subhanehu ve teâlâ bekledikleri
olarak da ilim şu zafiyetleri olur, şundan
talebelerinin için ölünceye kadar amellerinde istikrar göste-
hoşlanırlar, şundan nefret rirler.
sermayesidir. ederler, ondan dolayı
Kişi bu şunu şunu yapmamız Allah subhanehu ve teâlâ için okumayıp, başka-
sermayesini gerekir’ deriz. Şeytan ları için okuyan kişiler ilim okumaktan çabuk
gibi insanların fıtratlarını sıkılırlar. Allah subhanehu ve teâlâ için okuyanlar ise
güzel ezberlemiş olan birisinin sıkılmak bir yana okudukları ilmin her saniye-
değerlendirirse kişiyi saptırma konusunda sinden lezzet alırlar. Allah subhanehu ve teâlâ için oku-
geleceği için ne kadar uzman olabilece- mayanlar belli bir süre sonra ilim okumayı bı-
iyi bir adım ğini tahmin edebiliyoruz- rakmak isterler. Çünkü gereksiz görürler. Fakat
dur herhâlde. Allah subhanehu ve teâlâ için okuyanlar ilmi cenneti
atmış olur.
elde etmek için bir araç gördükleri için bırak-
Şeytan, ilk başta elinden gelen mak bir yana eksiklerini, yapmaları gerekenleri
bütün imkânları kullanarak kişiyi ilim öğrendikleri için daha fazla ilme yönelirler.
okumaktan, ilim öğrenme ortamlarına
gitmekten alıkoymaya çalışır. İlim öğren- İlim öğrenmeye devam edebilmek için öğre-
meye gittiğinde, dünyevi olarak kaybedeceği nilen ilimden lezzet duyulması gerekir. Kişinin
güzellikleri kişinin gözünün önüne getirir. Kişi tat almadığı, lezzet duymadığı bir şeye devam
bu engeli aşıp, ilim öğrenmeye gittiğinde şey- etmesi mümkün değildir. Okudukları ilimden
tandan kurtulduğunu zannetmemesi gerekir. lezzet alanlar öğrendiklerini amele dökenler-
Şeytan pes etmez. Bu sefer kişinin ilmi ihlassız dir. Bugün ilim öğrenip de ilimden sıkılanların
bir şekilde öğrenmesini sağlayarak ilmin fayda- birçoğu öğrendiklerini amele dökmeyenlerdir.
larını elde etmesine engel olur. Her ilim talebe- Kişinin öğrendikleriyle amel edebilmesi için de
sinin ilme başladığı günden itibaren bu konuya ihlaslı olması gerekir. İhlaslı olmayanlara amel
çok dikkat edip bir saniye dahi unutmaması ge- yapmak zor gelir, amel etmeye çalıştıkça sıkılır-
rekir. Aksi takdirde öğreneceği ilmin kendisine lar, ondan dolayı da ilimden lezzet almayıp ilmi
hiçbir faydası olmaz. bırakmak isterler.
İhlas, kişinin yaptıklarını sadece Allah subha- Şeytan, talebenin ihlassız bir şekilde ilmi öğ-
için yapmasıdır. İhlas, amellerin kabul renmesini sağlayıp istediğini elde edemeyince bu
nehu ve teâlâ
olması için gerekli olan iki şarttan birisidir. İh- defa kişinin ilim ortamında vaktini gereksiz şey-
las olmadığında yapılan amellerin Allah subhanehu lerle harcamasını sağlar. Bunu yaparaktan kişi-
ve teâlâ katında bir değeri olmadığı gibi kişiye de
nin kazanacağı hayırları en aza indirmeye çalışır.
hiçbir fayda sağlamaz. Yaptığı amellerinin kar-
şılığını görmek isteyen kimselerin amellerinde 2. 98/Beyyine, 5

12
Vakit, genel olarak tüm insanların, özel ola- Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
rak da ilim talebelerinin sermayesidir. Kişi bu
sermayesini güzel değerlendirirse geleceği için “Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk
iyi bir adım atmış olur. İyi değerlendirmez ise etmesi İslam’ının güzelliğindendir.’’
geleceğini heba etmiş olur. Düşünün elinizde
size ait olan bir miktar sermayeniz var. Bunu Şeytan kişinin vaktini gereksiz şeylerle har-
istediğiniz şekilde kullanma noktasında özgür- camasını sağlayınca kişinin ilim öğrenecek vak-
sünüz. Eğer siz bunu güzel değerlendirir gerekli ti neredeyse hiç kalmaz. Çünkü, kim kendisini
yerlere yatırım yaparsanız, ileride yaşlandığınız- ilgilendirmeyen şeylerle uğraşırsa kendisini il-
da fazla sıkıntı yaşamazsınız. Fakat siz bunu ge- gilendirenleri zayi eder. Kişinin ilim okumaya
reksiz şeylerde harcayıp iyi değerlendirmezse- vakti kalmayınca bu sefer şeytan, kişinin yaptığı
niz yaşlandığınızda sıkıntı içerisinde yaşarsınız. başka hayır amellerini bahane göstererek; ‘Sen
Vakit de bunun gibidir. Vaktini güzel değerlen- bu işlerden dolayı derslerini yetiştiremiyor-
direnler ilerde cenneti elde edip rahat sun’ der. Kişi de buna kanarak yapmış olduğu
ederler. Vaktini güzel hayır amellerini terk
değerlendirmeyenler etmek ister. Onları
“Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk edince ilim öğ-
ise, cennete giden yol- terk etmesi İslam’ının güzelliğindendir.’’
da sıkıntı yaşarlar. renmeye daha fazla
yöneleceğini zanneder.
İlme vakit ayırma- Bilmiyor ki şeytanla is-
dan, ilmi elde etmek mümkün değildir. Şeytan tişare eden hiçbir zaman karlı çıkmaz. Bilmiyor
da bunu bildiği için kişinin vaktini gereksiz şey- ki şeytan hiç kimsenin menfaatini düşünmez
lerle harcamasını sağlayarak buna engel olmaya sadece kendi menfaatini düşünür. Kişi yaptı-
çalışır. Bunu başarınca şeytan çok sevinir. Çün- ğı hayır amellerini terk edince bu sefer şeytan
kü bu şekilde kişi hem ilim ortamından elde onu daha fazla gereksiz şeylerle uğraşmaya sevk
edeceği hayırlardan hem de dışarda olsaydı ya- eder. Bu şekilde bütün güzelliklerden mahrum
pacağı hayırlardan mahrum olmuş olur. İmam olur.
Şafi rahimehullah şöyle der: ‘Vakit kılıçtır ya sen onu
kesersin ya o seni keser. Şayet sen nefsini hak ile Şeytanın ilim talebelerine kurduğu tuzaklar
meşgul etmezsen batıl seni meşgul eder.’ sadece bu ikisi ile sınırlı değildir. Şeytanın ilim
talebelerine kurduğu daha birçok tuzağı vardır.
Aslında ilim talebeleri de, diğer Müslüman- Kişi birini atlatınca şeytan diğer tuzağını devre-
lar da gereksiz şeylerle uğraşılmaması gerekti- ye sokar. Ancak şeytan gibi bir düşmanı olduğu-
ğini bilirler. Fakat buna rağmen vakit gereksiz nun bilincinde olan ve bunu dert edinen, onun
şeylerle doluyor. Bunun birçok sebebi vardır. tuzaklarının farkına varır. Yaptığı işlerde şeyta-
Diğer sebepleri de kendisi altında toplayan te- nı hesaba katmayıp devre dışı bırakanın, onun
mel konumunda olan asıl sebep; kişinin içeri- tuzaklarını fark etmesi mümkün değildir.
sinde olduğu her ortamı Allah’ın subhanehu ve teâlâ
razı olduğu bir ortama çevirme gayretinde ol-
mamasıdır. Bu şekilde bir düşüncesi olan birisi
gereksiz şeylerle uğraşmaz. Uğraşmaya başladı-
ğında hemen şöyle düşünecektir: ‘Allah subhanehu
ve teâlâ bu konuştuklarımızdan veya bu yaptıkla-
rımızdan razı mıdır? Değil midir?’ Eğer değilse
hemen onu terk eder.

İlim talebesinin ilme başlarken gayesinin İs-


lam’ını güzelleştirmek olması gerekir. Her ilim
okuyan veya her Müslüman olanın İslam’ı güzel
değildir. Ancak gereksiz şeylerle uğraşmayı terk
edip içerisinde olduğu her ortamı Allah’ın razı azi
yel Evv
e
Cem

olduğu bir ortama çevirenin İslam’ı güzelleşir. 1433


l

NİSAN’12 • SAYI: 3

13
Bir Sevda,
Bir Sancak Gerek

İslam garip, ehli mahzun her yanda Bir Usame, bir Zerkavi olup
Güneşi çalınmış bulutların arasında Mezar taşı olmayan kabirlerde
Rahmet yelleri terk etmiş yerini fırtınalara Takılmalı bir Filistinlinin sapanına
Alabora olmuş, umutlar saçılmış etrafa Kahır, intikam ve öfkeyle yoğrulup
Bugününe ağlarken ümmet Siccil olup düşmeli zulmün kafasına
Kitap mehcur, mazisiz ümmet Bir sevda, bir sancak gerek
On dördüncü asır ilmik ilmik örülen sevde Bedir de meleklerin sancağına eklenerek
Bir kar tanesine konan ve çığa dönen Dalgalanmalı Irak topraklarında
Muhammedî Seda Selahaddin’in meşalesi gibi yanmalı Mescid-i Aksa’da
Hiç olmamış, yaşanmamış adeta Mazlumların ahına ve gözyaşlarına karışıp
Tih çölünde anlamsız vaveyla Yusuf yürekli yiğitlerin avucuna konmalı
Umutsuz bekleyiş, korkulu gözlerde Temiz ağızlarda dua olup
Bir çağrı, bir umut gerek Bir kelebek kanadında yükselmeli semaya
şiir

Ümmü’l-Kura’da Muhammedî nuru eklenerek Bir ölümün titrettiği gibi arşı


Zemzem sularında yıkanmalı Bir dirilişle titrelemeli
Kâbe örtüsünü libas yapıp kendine Rahmet olup sağnak sağnak yağmalı insanlığa
Yeryüzünü sarmalı. Öfke olup, kinle bilenmiş yüreklerde kafire
Mezopotamya güneşinde kuruyup Şefkat olup, tebessümle yansımalı mü’mine
Fırat suyunda çağlamalı İffetin rahmine yerleşip
Yüklenip Dicle’nin dinginliğine Gelecek olmalı, yarınları kararmış nesillere
Sarp yokuşlara tırmanmalı Bir çağrı, bir umut gerek
‘Ahad Ahad’ olup Bilal’in iniltisinde Bir çığlık, bir feryat gerek
Yeşertmeli umutsuz, kuru çölleri Bir sevda, bir sancak gerek
Müjde olup al-i Yasir’e Bir nesil gerek
Diriltmeli Tih çölüne düşmüş ümmeti Ölümüm, diriltecekse ümmeti
Bir çığlık, bir feryat gerek Ben de varım, Rıdvan biatına eklenerek
Ümmü’k-Kura’da İbrahim’in sesi eklenerek
Menatların, Latların yüzünü karartmalı
Musa’nın sesiyle yankılanıp sarayalar da
Firavun ve Bel’amların tahtını sarsmalı
Tohum olup düşmeli Nil topraklarına
Destan olup, yazılmalı Mısır zindanlarında
Ve fidan olarak bitmeli Torabora da

14
Yusufiler
Ömer
Cemaatsel Tavır Faruk
Tüzüner
ve Samimiyet
Kişinin samimiyeti ancak Allah’ın hükümlerini
kendi çıkarlarına aykırı olduğu halde kabul
etmesiyle anlaşılabilir.

Y üce Rabbimize hamd, Rasûlümüze salat ve


tüm kardeşlerimize selam olsun.

“Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendi-


rip, ona fücur ve takvayı ilham edene and olsun
ki…”  1

Fıtratımızın temelinde iki ana unsur vardır:


Takva ve fücur. Bu sebeple bütün davranışla-
rımızın ve tepkilerimizin çıkış noktası olarak
nefsimizdeki bu takva veya fücurdur. Hangi
konuda olursa olsun verdiğimiz kararların bu
iki asıldan hangisine uyduğunu sorgulamamız
ğunu bilir. Ve hatta bunu hararetle savunabilir
gerekir. Şayet takvaya uygunsa bu samimiyeti-
fakat kişinin samimiyeti ancak bu hükümleri
mizi gösterir. Fakat nefsin hastalıklarına yenilip,
kendi çıkarlarına aykırı olduğu halde kabul et-
fücur üzerine verdiğimiz kararımız varsa bu da
mesiyle anlaşılabilir.
maalesef Allah’a subhanehu ve teâlâ ve dinimize karşı
samimiyetsizliğimizi gösterecektir. Örneğin hırsızlık suçunun İslam’daki ceza-
sını tek hak olarak görebiliriz, onu savunabiliriz.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta şu-
Fakat asıl mesele bu suçu kendimiz, annemiz,
dur: Normal şartlarda bize uzak, bizi ilgilen-
babamız, eşimiz, çocuğumuz, dostumuz işledi-
dirmeyen konularda net kabullerimizin olması
ğinde verilecek cezayı nasıl karşıladığımızdır.
nedeniyle, kalbimizde şüphe olmaksızın gerçe-
Şayet Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gibi “Hırsız-
ği kabul edebilmek kolaydır. Asıl zor olan ise
lık yapan Fatıma da olsa eli kesilir” diyebiliyor-
bizzat bize, ailemize, dostlarımıza taalluk eden
sak bu samimiyetimizin, kalbimizdeki takvanın
emirleri, kendi doğrularımızla zıt bile olsa ka-
açığa çıkmasıdır. Ama iş bize döndüğünde ‘İyi
bul edebilmek, içselleştirebilmektir. Samimi-
de şöyle de olsa olmaz mı?’ diye bahaneler üre-
yet burada anlaşılır. Sözgelimi, İslami çevrede
tiyorsak burada durup, samimiyetsizliğimizin
yaşayan herkes, Allah’ın subhanehu ve teâlâ hüküm-
kaynağını araştırmamız gerekir.
lerinin mutlak adalet olduğunu, tek doğrunun
Allah’ın subhanehu ve teâlâ buyurduğu şekilde oldu- Gözlerimizle ahir zamanı müşahede ettiği- yel Evv
azi e
miz karanlık günler yaşıyoruz. Böyle bir za-
Cem

1433
l

1. 91/Şems, 7-8 manda hidayetten sonraki en büyük lütuf hiç

NİSAN’12 • SAYI: 3

15
şüphesiz İslami bir yapının içerisinde yer al- cihada katılmaması neticesinde Peygamber sal-
maktır. İşte bu lütfun şükrünü eda edebilmek lallahu aleyhi ve sellem tarafından ceza alan sahabeler-
için –her şeyde olduğu gibi- genel olarak ve- den birisiydi. Cezası gereği, Medine’de kimse
rilen emirlerin, kendimize taalluk eden kısım- Kab’a radıyallahu anh selam vermiyor ve selamını
larında da durduğumuz noktayı iyi belirleme- almıyordu. Bu durum bütün ağırlığıyla Ka’b’ı
liyiz. Yani tabiri caizse kendimize samimiyet radıyallahu anh sıktığı bir zamanda o, çocukluktan
testi yapmalıyız. Çünkü herkes menhec beridir arkadaşı, en iyi dostu olan am-
sahibi, kuralları net, attığı adımlar- cası oğluna bir umutla gidip, se-
dan emin bir cemaat içerisinde lam vermiş fakat amcası oğlu
bulunmaktan memnuniyet da Ka’b’ın radıyallahu anh sela-
duyar. Verilen kararlar ehil Bir insanın mına karşılık vermemiş-
insanların elinde, şeriata ti. Hiç şüphesiz ne Ka’b
uygun bir şekilde veriliyor,
kalbindeki hastalığı radıyallahu anh için ne de en
vakıada da güzel seme- görebilmesi, ‘Ben bu yakın dostu için buna
releri görülüyorsa herkes konuda hatalıyım’ katlanmak kolay değil-
bu kararları sahiplenir di. Fakat onlar şunu çok
hatta över, ancak bu sami- diyebilmesi en büyük iyi biliyorlardı ‘Bu kararı
miyetin göstergesi değildir. nimetlerdendir. veren emirimizdir, biz de
Samimiyetin göstergesi; onun bu işte ehil olduğu-
verilen bir karar kişinin bekle- na inanıyoruz. O halde bize
mediği, bizzat kendi yakınlarıyla düşen en güzel şekilde bunu
alakalı olduğunda göstereceği tep- uygulamaktır.’ İşte kalplerindeki
kidir. Eğer insan böyle bir durumda içinde bir takva gereği bu cezayı hakkıyla uygulayan bu
yusufiler

sıkıntı duyuyorsa fücur üzere olduğu anlaşılır. kulların tevbesini ise, bizzat Allah subhanehu ve teâlâ
Yok, verilen kararı her halükarda içinde hiçbir yedi kat göğün üzerinden ayet indirerek kabul
sıkıntı duymadan kabullenip uygulayabiliyorsa, etmişti.
buradan da takva üzere olduğu anlaşılır. Çünkü
insanın benliğindeki asıl duygular bu tip çatış- Şimdi şöyle bir düşünelim: Şayet Medi-
ma ortamlarında ortaya çıkar. Bu sebeple insa- ne’deki İslam cemaati içerisinde Ka’b’a radı-
nın bu tip durumlarda kendisindeki duygulara yallahu anh uygulanan cezayı bir kısım insan uy-
dikkat edip gerçek halini anlaması gerekir. gulasaydı, bir kısım insan ise arkadaşlarına,
dostluklarına, samimiyetlerine yaslanıp uygu-
Bir İslami hareketi hakiki manada İslami lamaya katılmasaydı acaba ne olurdu?
hareket yapan emri bi’l maruf nehyi ani’l mün-
ker anlayışıdır. İyiliği emreder, yahut kötülüğü Evet, böyle bir halde sonucun hayra ulaş-
nehyederken, içerisindeki bireylerin her birinin ması mümkün olmazdı. Nasıl olabilir ki! Bizler
toplu bir şekilde sürece iştirak ettiği yapılar İslam cemaatini bir vücuda benzetiyoruz. Bir
ancak gerçek manada İslami yapılar olabilir- ayağı başka yöne giderken, öbür ayak diğer
ler. Bazen Müslüman bir kardeşimizin düzelti- yöne çekiyor, burada sonucun hayır olmasını
lebilmesi, ıslah olabilmesi için İslam; önünde nasıl bekleyebilir?
namaz kılmama, selam vermeme vs. gibi ceza-
lar uygulamamızı teşvik etmiştir. Burada İslam Yine öyle bir vücut ki kollarıyla karşısında-
alimlerinin koyduğu tek şart ise bu uygulama- ki adamı kucaklamış, aşağıda ise ayakları ile
ların karşıdakine yarar sağlıyor olmasıdır. İşte tekmeliyor. Burada samimiyetten bahsetmek
bu cezaların yerli yerince uygulanabilmesi ve mümkün olmadığı gibi hayra ulaşmak da im-
sonuçta yararın sağlanabilmesi için de ancak kansızdır. Cemaatsel tavır ise bu vücudun her
bütün bireylerin ortak bir şekilde sürece katıl- bir uzvunun aynı yönde hareket etmesini ge-
maları şarttır. rektirir.

Ka’b Bin Malik radıyallahu anh kıssasını burada Bu konuda sıkıntı yaşayan insanın dönüp
gözümüzün önüne getirmekte yarar var. Bildiği- kendisine bakması şarttır. Şayet problemi karar
miz gibi, Ka’b radıyallahu anh mazeretsiz bir şekilde mekanizmasındaki insanların, bu işe ehil olma-

16
dığı ve yanlış kararlar verdiği noktasında ise, o
zaman neden böylesine yanlışların olduğu bir
yapıda bulunuyor?

Yok, bu insanlar karar verme yetkisine sa-


hipse ve verilen kararlar başkalarına yönelik
olduğunda hiçbir sıkıntı olmuyor, hatta verilen
kararları alkışlıyor; ancak iş kendine dönünce
sıkıntı hissediyorsa bunun İslam’daki tek ismi
kalp hastalığıdır.

Çünkü hakikat nettir. Müslüman ancak ba-


şındakilerin doğruluğundan, uygulamalarının
ve kararlarının hak olduğundan emin olduğu
kişilerle bir yapı içerisinde bulunur.

“Ey iman edenler Allah’tan sakının ve sadık-


larla, doğrularla beraber olun.”  2

Doğruluklarına ve hakkın bu olduğuna


gerçekten kalben inanıp, bu insanlarla beraber
olduysa da, insanın üzerine düşen; yapının her
türlü kararına tam bir teslimiyetle teslim ol-
maktan başka nedir?

Sonuç olarak şu unutulmamalıdır: Bir in-


sanın kalbindeki hastalığı görebilmesi, ‘Ben bu
konuda hatalıyım’ diyebilmesi en büyük nimet-
lerdendir. Çünkü hatasını görebilenin bundan
dönme imkanı da ortaya çıkmış demektir. Bu
sebeple, verilen kararlar sonrasında kalbinde sı-
kıntı hisseden, uygulamada problemler yaşayan
her Müslüman bu nimetin bilincinde olmalı ve
hemen hastalıklarına reçete sunabilecek dok-
torunun yanına gidip ‘Kalbimin durumu bu-
dur, içinde bulunduğum hal böyledir’ diyerek,
Allah’a da tevbe edip, O’ndan yardım isteyerek
bundan kurtulmaya çabalamalıdır.

“...nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.”  3

yel Evv
azi e
Cem

2. 9/Tevbe, 119 1433


l

3. 91/Şems, 9

NİSAN’12 • SAYI: 3

17
Gündem
Siyasi

“Sen Onların Bir Sanırsın


Kalpleri Paramparçadır. "(59/Haşr, 14)
Küfrün ittifakları debdebeli anlaşmaları, anlamsız
kibirleri bizi mücadeleden alıkoymamalı. Şeytanın
ancak kendi dostlarını korkuttuğu anlarda, bu
hakikatle karanlık vesveseleri dağıtmalıyız.

K afirler çıkarları etrafında toplanabilirler.


Zahiren birlik görüntüsü verseler de haki-
katte paramparçadırlar. Çünkü bu birliktelikleri
nice ittifak, sudan sebeplerle dağılmıştır.

AKP-Cemaat Gerçeği
çıkar üzerine kuruludur. Menfaatler çakışma- Yukarıda anlattığımız hakikatin bir örneğini
dığı sürece normal seyrinde ilerleyen birlikleri, bugünlerde yaşadık. Çıkar üzere kurulu, tabia-
menfaatleri çakıştığı anda kaybolur. Başlık ola- tında sevgiden ziyade korku ve endişe barındı-
rak zikrettiğimiz ayet, bu hakikati ifade etmek ran bir ittifakın çatırdamasına şahit olduk. Al-
için indirilmiştir. İman-küfür mücadelesinde, lah subhanehu ve teâlâ basiret sahiplerine bu gerçeği
Müslümanların menheclerinin esasını oluştu- hakka’l-yakin göstermiş oldu.
ran, bu hakikattir.
Aslında güç gösterisi ve iktidar kavgası, yola
Allah’ın subhanehu ve teâlâ Sünnetullah’ı gereği beraber koyulan iki grup arsında uzun zaman-
Müslümanlar dünyalık olarak zayıftır. dır anlaşmazlıklara sebep oldu. Perde arkasında
İnsanların çoğu, dünya zevklerine aykırı olduğu devam eden bu anlaşmazlık MİT yöneticileri-
için vahyi kabul etmezler. Vahyin öğretilerini nin ifadeye çağrılmasıyla gün yüzüne çıktı. Sav-
kabul etmek; yaşanabilecek zevkleri erteleyip, cı, Hakan Fidan ve dört MİT yöneticisini ifade-
belirsiz tarihte yaşanacak hakiki saadete talip ye çağırdı. Bu çağrı iktidara yönelik algılandı.
olmaktır. Bu insanların çoğuna sevimsizdir. Kamuoyu nezdinde Yargı ve Emniyet, Gülen
İslam, insanlığa rahmet olarak gelmiştir. Bu Cemaatine, MİT ise hükümete yakın biliniyor.
durumu değiştirmek ve insanların hakikatle Özellikle PKK ve MİT arasında Oslo’da yapılan
tanışması için sürekli mücadele içindedir. görüşmeler basına sızdırıldığında, Başbakan ve
Kafirler bu noktada İslam’ın karşısında Hükümet MİT’e sahip çıkmış, yapılanı tasvip
birlik olurlar. Ortak menfaatleri İslam’ın ve etmişti. Erdoğan bununla da yetinmeyerek ‘Ha-
Müslümanların karşısında tehlikededir. Normal kan Fidan’ın iyi bir bürokrat olduğunu, onu ko-
şartlarda bir araya gelmesi mümkün olmayan lay kolay harcamayacağını’ dile getirmişti. Sav-
topluluklar, birlik oluştururlar. Zahirde bir cının Hakan Fidan’ı ifadeye çağırması bunun
kuvvetmiş gibi algılanabilirler. Ancak kalplerin Hakan F. üzerinden Başbakan’a yapılan bir mü-
esrarına muttali olan Rabb’ı zül-Celal, onların dahale olduğu kanaatini pekiştirdi. Hükümetin
bu durumunu mü’min kullarına bildirmiştir. Ta Savcıyı, KCK operasyonlarını yürüten Emniyet
ki aldanmasınlar, bu kuvvet karşısında korkuya ve Müdürlerini Ankara’ya ataması, KCK soruş-
kapılıp, mücadeleden geri durmasınlar. Tarih, turmasında görevli polislerin çoğunu Şark’a ta-
bu hakikatin şahididir… Dünyevi çıkarları için yin etmesi bu iddianın yabana atılmayacak cins-
bir araya gelen ve hastalıklı kalplere korku salan ten olduğunu gösterdi.

18
Genel resme bakıldığında iki grup arasın-
daki gerilim çok net anlaşılmakta. MİT olayıyla AKP ayaklanmaların başladığı günden
açığa çıkan anlaşmazlık sürecini, maddeler ha- bu yana, halkların destekçisi görünmek
linde özetleyecek olursak: suretiyle, Ortadoğu da model ülke olmaya
soyundu. Bu Cemaatin dış politika
Mavi Marmara Olayı anlayışına aykırıydı.
İsrail yardım gemisini vurduğunda bu Tür-
kiye ve Dünya kamuoyunda yankı bulmuştu. Açıklayıcı olması açısından şu örneği zikre-
AKP olayı siyasi arenada dillendirmiş, İsrail’i delim. İlker Başbuğ tutuklandığında Başbakan
zor durumda bırakmıştı. Özellikle İslami Ca- ve Hükümet yetkilileri bu tutuklamanın gerek-
mianın İsrail hassasiyetini kullanılarak ‘oy dev- siz olduğu yönünde açıklama yaptılar. Bir gün
şirme’ operasyonuna dönüştürülmüştü. Aynı sonra, yaklaşık bir yıldır tutuksuz yargılanan
günlerde Fettullah Gülen’in yaptığı bir açıkla- Hurşit Tolon tutuklandı. Sanki hükümete cevap
ma, hükümetin bu tavrından rahatsız oldukla- verilmek istendi.
rının açık göstergesiydi. Gerilime sebep olacak
girişimlerin yanlışlığı ve İsrail’den izin alınması Şike Davası
gerektiğine vurgu yapılmıştı. AKP’nin bu den- Şike davasıyla birlikte, Türkiye dokunulmaz
li sahiplendiği bir olayda, Cemaatin bu soğuk olduğu düşünülen bir zümreyi daha yargılama-
tavrının; anlaşmazlık ve gerilim nedeni olacağı ya başladı. Özellikle Ergenekonvari yapılanma-
aşikardır. lara, mali finansmanın futbol sektöründen kar-
şılanıyor olması bu davaya ilgiyi artırdı. Daha
Ergenekon Soruşturması ilk günlerde Fenerbahçeliler bunun bir Cemaat
Cemaat ve AKP ittifakının en belirgin oldu- operasyonu olduğunu dillendirdiler. Şubat ayın-
ğu sahadır. Ancak sürecin uzaması anlaşmazlık- da mahkeme önünde açılan şu pankart durumu
lara sebep oldu. Uzun tutukluluk halleri, Savcı özetler mahiyetteydi ‘Cemaat Fenerbahçe’yi
ve Hakimlerin keyfi tutuklamaları, basın men- Yenemez’… Yine Aziz Yıldırım savunmasında,
suplarının gözaltına alınması bunlardan bazı- Bu davanın; Fenerbahçe’yi, Atatürkçü yoldan
larıydı. Özellikle Ahmet Şık ve Nedim Şener’in alıkoymak için yapıldığına vurgu yapması ma-
gözaltına alınması bu çatlağı büyüttü. Kamuoyu nidardır.
Cemaat hakkında kitap yazdıkları için tutuk-
Yargılama sürecinde AKP’nin muhalefet
landıklarını düşündü. AKP’ye Ergenekon so-
partileriyle birleşip şike yasasını değiştirme-
ruşturmasında en ciddi desteği veren liberal ve
si, cemaat cenahında tepkiye yol açtı. Aradaki
Muhafazakar Demokratlar kaygılanmaya baş-
gerilim iyice arttı. Bazı yazarlar AKP’ye yakın
ladı. Henüz taslak halinde bir kitabın alelacele
isimlerinde şikeye karıştığını, kimisi oy kaygı-
yasaklanması, yazarlarının tutuklanması ‘Acaba’
sıyla yasanın değiştirildiğini iddia etti. Sonuç ne
dedirtti. Çoğu kesim Demokrasi mücadelesi ve
olursa olsun, Cemaatin en kuvvetli görüldüğü
Darbecilerle hesaplaşma olarak gördüğü davaya
yargı ve emniyetin hamlesi, AKP’nin kanun de-
‘Şahsi hesaplaşmalar mı alet ediliyor?’ diye kuş-
ğişikliğiyle akamete uğramış oldu.
kuyla yaklaşmaya başladı.
Arap Baharı ve Ortadoğu
AKP ayaklanmaların başladığı günden bu
yana, halkların destekçisi görünmek suretiy-
le, Ortadoğu da model ülke olmaya soyundu.
Bu Cemaatin dış politika anlayışına aykırıydı.
Cemaat batıya yakınlaşıp, onların yanında yer
alma, Türkî cumhuriyetlerin problemleriyle il-
gilenme taraftarıydı. Bugüne kadar yapılan tüm
alt yapı çalışmaları buna yönelikti. AKP ise hem
batının iyi bakmadığı İslamcı partilere yakın azi
yel Evv
e
duruyor, hem de halklardan yana tercih koy-
Cem

1433
l

NİSAN’12 • SAYI: 3

19
muş gibi davranıyordu. Ortadoğu yeniden şe-
killendiği için, tercihler uzun vadeli etkiye sahip
olacaktı. Bu konuda ki ayrılık AKP ve Cemaat
arasında uzun vadeli çekişme ve ayrılık demekti.

İslami Cemaatlere Tutum


AKP sistem mağduru bir partinin devamıdır.
Kitlesel ve ferdi mağduriyetlerden yeterince na-
sibini aldı. Milli görüşten ayrılıp yeni yapılan-
maya gittiğinde, bunun uluslararası bir projeye
bakan yönü vardı. ABD ve AB, 11 Eylül sonrası
yeni bir arayışa girdiler. Cihad ruhunun yayıl-
maması, Afgan İslam Devleti’nin dünya Müs- Gözaltına alınmış veya yargı önüne çıkarıl-
lümanlarına model olmaması için ‘Ilımlı İslam mış her insan İslamî camiaya karşı var olan kini
projesi’ düşünüldü. Radikal eğilimli, cihadî rahatlıkla gözlemleyebilir. Aynı şekilde gözal-
söylemleri olan yapılar bu projede eritilecek ve tı, tutuklama, yargılamada bulunan keyfilikler
Afgan cephesine destek kesilecekti. Aynı anda izahtan varestedir.
dünyanın dört bir yanında bazı alim ve kanaat
önderleri tutuklandı, bazı isimler ön plana çık- Bu tutum AKP aleyhine olduğu için Ce-
maya başladı. Türkiye’de 28 Şubat’ta başlayan maatle aralarının açılmasına neden oldu. AKP
süreç Hizbullah Operasyonlarıyla ivme kazan- içinde bulunduğu konumu, İslamî kesimi rahat-
dı. 2003 Sinagog patlamasıyla yeni bir döneme latmak adına seçtiğini iddia ediyor, cemaat bas-
siyasi gündem

girilmiş oldu. Bir yandan yeni düzende tavsiye- kın ve gözaltılarsa adeta bu iddiayı yalanlıyordu.
ler yapılıyor, bir yandan da bazı parti, dernek ve
kuruluşlar ön plana çıkarılıyordu. Son Süreç Kürt Sorunu
AKP Kürt sorununun Türkiye üzerindeki
Bu proje AKP’nin lehine göründüğü için
olumsuz etkilerini iyi tahlil etti. Sorun çok
dört elle sarıldı. İslamî cemaatler resmi hüvi-
boyutluydu. Çözümsüzlük hali Dünya ve
yete kavuşacak, AKP’ye doğal taban oluşacaktı.
Türkiye’de AKP’yi zor durumda bırakacaktı.
Hem ılımlı İslam projesi hayata geçecek, hem
Ekonomik, siyasi ve kültürel etkileri üzerine
de AKP bilinçli tabanını oluşturacaktı. AKP, bu
sayısız çalışma yapıldı.
siyaset gereği mevcut yapılarla anlaşma yolunu
tercih ediyordu. Destek olmasalar da, kendine Ortak Kanaat: ‘Ülkeyi olması gereken yer-
karşı olmamalarını sağlamaya çalıştı. Her hare- den bir asır geride bırakan bu sorun, çözülme-
ketin bulunduğu bölgede sivil toplum üzerinde- diği takdirde, önümüzdeki yüzyılı da olumsuz
ki etkisi malumdur. İslamî yönetim ve hakların etkileyecektir. Sorunun çözümünde silah ve ça-
olmadığı doksan yıl boyunca İslamî kesim bu tışmaya yer kalmamıştır. Güvenlik konseptine
ihtiyacı cemaatleşme üzerinden giderdi. Bu da dayalı her adım sorunu içinden çıkılmaz hale
sivil halkı örgütleme ve yönlendirme tecrübesi getiriyor. Müzakereler yapılmalı, iki tarafta bazı
oluşturdu. tavizler vermek suretiyle barışı tesis etmelidir.’
Ancak emniyet ve yargıda kuvvetli olan Bu ortak kanaat AKP’yi örgütle müzakereye
Cemaat kadroları kısmi haset, kısmi parano- itti. Basına sızan Oslo görüşmeleri bunun kanı-
yaklık nedeniyle sürekli cemaatleri rahatsız tıydı. Konuşmacı olan Hakan Fidan; Başbaka-
etti. Tutuklama ve baskınlar normal hale geldi. nın talimatıyla orada bulunduğunu ifade edi-
Kendileriyle anlaşmayan her camiayı medya yordu. Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü, özerklik,
aracılığıyla karalayıp mağdur ettiler. Tevhid PKK militanlarının öz savunma gücü olarak
ehline düşmanlıkları anlaşılabilir. Ancak kendi dağdan inmesi (bir nevi Kürdistan polis teşki-
meşreplerinden olan Nurcuların bir kısmına ve latı olması), anadilde eğitim de dahil çok yönlü
tasavvufî yapıların bir kısmına tahammülsüz- bir müzakere olduğu kayıtlardan anlaşılıyordu.
lükleri nasıl izah edilebilir? AKP çözüm için ciddi risk almış ve kararlı oldu-

20
ğu anlaşılıyordu. Ancak Emniyet ve Cemaat bu sorusunu sorarak, bir çekişme olma ihtimalini
kanaatte olmayan ve yürütülen müzakerelerden yalanlıyor.
rahatsız olan taraftı.
Öyle ya bu çekişmeden cemaatin zarar göre-
2008 nisan ayında ’PKK analiz ve notlar, mü- ceği kesinken neden?
cadele metotları’ isimli bir kitapçık yayınlandı.
Emniyet analizi olan bu kitap, isim verme- Kendini koruma güdüsüyle aslana kafa
den ‘Bazı kurumlar geçici ateşkes- tutan tavuk neden böyle bir girişte
le sonuç alacaklarına inanıyor- bulunuyorsa, ondan!
lar’, ‘MİT’; Hükümeti, süreci
eleştiriyorlardı. Öcalan’la Kendilerine Bu nokta çok açıktır.
görüşmelerin faydasız ol- alan açmak ve Yaşanan trafik neticesin-
duğuna vurgu yapıyorlardı. kafirlere şirin görünmek de Başbakan danışmanı
Yalçın Akdoğan; sorun
için Müslümanları olmadığını, cemaat ve
Emniyet; donanımlı
ve son teknolojiye sahip taciz edenler, kadın ve AKP arasında gönül
profesyonel ordu projesiy- çocukları ürkütenler bağı olduğuna dair bir
le örgütün sonlandırılabi- aynı duruma düşmeye makale kaleme aldı. An-
leceğine inanıyordu. Bunca müstahaktır. cak cemaat sitesinden
yıl çözüm alınamamasının olan Aktif haber de; Yet-
nedeni Ergenekonvari yapılan- kin Yıldız bu yazıya cevap verdi,
malar ve bunların örgüte kaos için yazının ana teması; ‘AKP cema-
müsaade etmesiydi. Bu analiz sığlığı, so- ate yakın isimleri tasfiye ederken, bir
runun derinliğinden uzaklığı ve içerdiği kibir taraftan da Cemaate olumlu demeçler verip
bir yana, açıkça hükümete ve stratejisine cephe yüzüne gülüyor.’ şeklinde özetlenebilir. Yalçın
almaktı. Akdoğan bu yazıya cevap vererek, Cemaat adı-
na bu şahsı muhatap aldığını kanıtlamış oldu
Emniyet bu muhalefetini pratikleştirdi. (dileyenler Yalçın Akdoğan yazısına, Yasin Do-
KCK operasyonlarıyla görüşme sürecini balta- ğan mustaar adıyla Yeni Şafak’tan, Yetkin Yıl-
ladı. Çünkü operasyon PKK’nın güvensizliğini dız yazısına Aktif Haber’den, bu yazıya Yalçın
artırdı, hükümetin kendilerini oyaladığını dü- Akdoğan’ın cevabına Star Gazetesi Açık Görüş
şündüler. Bir yandan müzakere yapılıyor bir ekinden ulaşabilirler.).
yandan KCK tutuklamaları devam ediyordu.
Bu süre zarfında Ortadoğu da yaşanan ayak- Perde arkasında yaşanan bu olaylar ve uzun
lanmaların başlaması örgütü yeni bir sürece zamandır oluşmuş fay hattı harekete geçmiş
itti. Devrimci halk ayaklanması, Serhildan gibi oldu. MİT süreci olarak kamuoyuna yansıyan
söylemler barış sözcüklerinin yerini aldı. Yani ve AKP’nin zaferiyle sonuçlanan çekişme ya-
Emniyetin tutumu. AKP’nin risk alıp başlattığı şandı. Olayın perde arkasını bilmeyenler, böyle
süreci baltaladı. bir çekişme olmadığını vurgulasa da , yukarıda
özetlemeye çalıştığımız süreç ve yaşananlar tam
Bu durumdan rahatsız olan MİT, Cemaatçi aksi yöndedir.
çevrenin tasfiyesi için çalışmalara başladı. Bu
çalışma cemaat mensuplarını korkuttu, kamu- Buna Zaman gazetesi kuruluş yıldönümü
oyuna hiç yansımadı bu süreç. Ancak MİT ola- münasebetiyle tertip edilen gecede, Başbaka-
yıyla beraber, cemaate yakın yazarlar, MİT fiş- nın ‘Pasta kesmesi’ ve ‘Bu ağız tatlılığını fikir
lemeleri ve cemaate yakın bürokratların tasfiye dünyasında sürdürelim’ sözlerini ve ameliyat
edildiği iddiasını dillendirmeye başladılar. olmasına rağmen Fettullah Gülen’in geçmiş ol-
sun mesajı yayınlamamasını eklersek, daha iyi
Süreci tetikleyen kilit nokta bu korkuydu… anlamamızı sağlar.
Bu korku onları AKP’ye karşı hamle yapmaya
itti. Ancak kendi hamlelerinin altında kaldılar. Kürt sorunu neticesinde yaşanan bu fikir azi
yel Evv
e
Bir çok yazar ‘Cemaat-AKP ile neden çekişsin?’ ayrılığı, Cemaatte oluşan tasfiye endişesi, başka
Cem

1433
l

NİSAN’12 • SAYI: 3

21
konulardaki ihtilafları da tetikleyerek MİT sü-
reci başladı.

Bunun Suriye olayı, İran meselesi, İsrail’in ‘Başkalarının omuzuna


Hakan Fidan’la alakalı rahatsızlığı ile alakalı basarak yükselenler,
olabilir. Ancak asıl mesele ve bazılarının ısrar-
başkalarının ayaklarının
la görmezden gelmeye çalıştıkları ‘Kalplerin
paramparça’ oluşudur. Başkalarının omuzuna altında ezilmeye
basarak yükselenler, başkalarının ayaklarının mahkumdur.
altında ezilmeye mahkumdur. Kendilerine Kendilerine alan
alan açmak ve kafirlere şirin görünmek için açmak ve kafirlere
Müslümanları taciz edenler, kadın ve çocukları şirin görünmek için
ürkütenler aynı duruma düşmeye müstahaktır.
Müslümanları taciz
Mazlumla Allah’ın subhanehu ve teâlâ arasında perde
yoktur. Bunca mazlumun ahı, samimane beddu-
edenler, kadın ve
ası elbette onlara dünya ve ahiret azabı olacaktır. çocukları ürkütenler
Onlar mü’minleri rahatsız etmek suretiyle dü- aynı duruma düşmeye
zenlerini bozdular, insanların hayatlarını altüst müstahaktır. Mazlumla
ettiler. Aynı durumu kendileri yaşıyor. Hangisi Allah subhanehu ve teâlâ
soruşturma görecek, sürgün edilecek, kurduğu arasında perde yoktur.’
düzen bozulacak endişesiyle bekliyorlar…

İlahi adalet! Dünyada karşılığı bu olanın,


siyasi gündem

ahirette azabı nice olur!! Keşke kavmim biliyor


olsaydı!

Müslümanlar olarak Allah’a olan güvenimi-


zi tazelemeli, yapay güçlerin kofluğunu idrak
etmeliyiz. Küfrün ittifakları debdebeli anlaş-
maları, anlamsız kibirleri bizi mücadeleden
alıkoymamalı. Şeytanın ancak kendi dostlarını
korkuttuğu anlarda, bu hakikatle karanlık ves-
veseleri dağıtmalıyız. Bizler Allah’ın subhanehu ve
teâlâ dinine hizmet etmek, öne çıkmak, örnek
olmak zorundayız… Allah subhanehu ve teâlâ dini-
nin ve Müslümanların hakkını müdafaa ede-
cek olandır… Ad, Semud, Firavun, Nemrut ve
kavimlerini helak edip, müminleri yeryüzüne
varis kılanı unutmamalıyız. Ve düşmanda olsa
adaleti şiar edinmeli, hiçbir surette zulme rıza
göstermemeliyiz. Allah subhanehu ve teâlâ başkala-
rına zulüm ederek, kendilerine alan açanları,
kendi yöntemleriyle rezil edendir.

Rabbimiz bizleri hayra muvaffak kılıp, İman


ve Cihad üzerinde sabit kılsın. Dünya küfrünün
paramparça kalpleriyle oluşturdukları ittifakla-
rın çatırdayışını ve çöküşünü dünyada göster-
mek suretiyle yakinimizi arttırsın.

Selam ve Dua ile...

22
Fikriyat
İslami Durgunluğu,
Özcan
İslami Harekete Dönüştüren Şuur: Yıldırım

-1- UHUVVET
Ahiret yolunun yakıtı olması gerekirken, yolun kasisleri
olmuş uhuvveti tedavi etmemiz gerekiyor kardeşim. O
hemen yanı başımızda… Sadece samimi duygularındaki
bakışları ona doğru çevirmen yeterli. Uhuvvetin olduğu
vadiye gitmeye var mısın kardeşim?”

H isleri ölen bir topluluktan ne beklenebilir ki?


Anestezi verilen bir uzvu koparsanız, kalan
beden ne hissedebilir ki? Paha ile kıyas edilme-
retli birer avukatı mı
olduk?

yen uzvun koparılışına seyirci kalan fertten kim Nerede okuduğu-


çekinir, korkar ki? Esarete bağlı kardeşinin, o ba- muz “İnneme’l mumi-
ğın acısını çeken ailenin sessiz çığlıklarını nasıl nune ihvatun”  2 ayeti?
hissedebilir ki? Kendi ruh dengesini kaybetmiş, Onu kendi vadimize
hissiyat zerrelerini hayatın habis akışına saçan; çekmeye ne denli çeki-
kalbi ile bedeni, dilini harfiyen inkar eden, boş- nir olduk kardeşim?
vermişliğin doruğunda kîl-u kâl yapandan ne
beklenebilir ki? Ahiretyolunun ya-
kıtı olması gerekirken,
Biz uhuvvetin neresindeyiz kardeşim? Kaç yolun kasisleri olmuş uhuvveti, tedavi etmemiz
defa bunun hesabını yaptık? Yoksa ticari kar- gerekiyor kardeşim. O hemen yanı başımızda…
zarar hesabını buna takdim mi ettik? Kâfirler Sadece samimi duygularındaki bakışları ona
mallarını son raddesine kadar gözünü kırpma- doğru çevirmen yeterli. Uhuvvetin olduğu vadiye
dan saçarken, biz infak yerine nifak mı yaptık? gitmeye var mısın kardeşim?
Kardeşlik duygusunu ne denli hissettik?
Giriş
Hedefimiz cennet iken, birbirimize mi düş- Kulların kalplerini birbirine ısındıran, bu
tük? Haset, kin, çıkar çatışması döngüsünde nimeti ile kardeş olmalarını sağlayan, onla-
mehteran takımı misali, iki ileri bir geri yaparak rın kalplerinden kini çekip çıkaran, dünya ve
mı hedefe kilitlendik? ahirette birer kardeş kılan Allah’a hamd olsun.
Salat ve selam kardeşliği kendi cehdi gayretiyle
Kaç defa kendi nefislerimizi ayaklar altına tesis etmeye bir ömür adayan Nebi’ye (sallallahu
alıp “La uksimu binnefsil levvame”  1 dedik? Yok- aleyhi ve sellem), pak ailesine, ashabına ve onlara söz,
sa öncekilerin düştüğü tuzaklara göz kırpar mı fiil, adalet ve ihsan üzere tabi olanların üzerine
olduk? Her yaşanan olumsuzluğa göğüs germek, olsun.
kardeşimizi hamletmek yerine suçlayıcı mı ol-
duk? Nefislerimizin savcısı olmak yerine, hara- Bugün toplumun kendi çıkarlarının ho- yel Evv
azi e
Cem

1433
l

1. “Kendini kınayan nefse yemin ederim” (75/Kıyame, 2) 2. Ancak mü’minler kardeştir. (49/Hucurat, 10)

NİSAN’12 • SAYI: 3

23
roz dövüşü yaptığı, ‘Ruveybida’ların cirit atıp Uhuvvet şuuru, bir topluluğun/cemaatin gö-
insanları küfre sürüklediği, Müslümanlara nüllerinde tesis etmesi gereken bir olgudur. Bu
yumuşak güçle, ılımlı maskelerle yoğun bas- şuur, fertlerin arasında kökleşmesi halinde iç
kı yapıldığı seküler bir hayatın içindeyiz. Bu döngünün sağlamlaşmasını, buradan hareketle
vakıada ayakta kalıp, sebat etmek için gerek- dış tehlikelere karşı da kalkan oluşmasını sağlar.
li olanlar yapılmaz ise birçoklarının ısırıldı-
ğı yerden bizlerin de ısırılması kaçınılmazdır. Bugün dillerde olsa da, fiilde mehcur bırakı-
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmakta- lan yitik bir şuurdur uhuvvet.
dır:
Uhuvvet… Müminlerin birbirlerine
“İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki di- ‘Bunyanûn Marsûs’ ilkesi ile kenetlendiği
ninin gereklerini yerine getirme konusunda sabır- olgu… Müminlerin arasında dönen bir ruh…
lı/dirençli davranıp Müslümanca yaşayan kimse, Ümmetin ezalarla dolu yolda ihtiyaç duydu-
avucunda ateş tutan kimse gibi olacaktır.”  3 ğu, sürekli tecdid ve tedariki gerekli olan mef-
hum… Müstebit kâfirlerin leş kargaları gibi
Bu oldukça zor görünen bir durumdur. Zira üşüştüğü, İslam ümmetindeki müzmin maraz…
avucundaki koru bırakan imanı bırakmış ola- Uhuvvet; zihinlerdeki bencillik prangalarını
cak; imana sarılsa bu da kendi nefsini fiziki ilmek ilmek parçalayan enerji yığını, kökü sev-
manada yaralayacaktır. Demek oluyor ki iman gi ve muhabbet, gövdesi iyilik ve takva üzere
eden bir kimsenin bu zamanda fedakarlık yap- yardımlaşma, meyvesi de Allah’ın subhanehu ve teâlâ
maktan, elini taşın altına koymaktan başka bir yardımı olan bir ağacın kalplere, zihinlere kök
çaresi yoktur. Tüm bu zorlukları hamleden biz- salmasının adıdır!
ler kendi otokontrolümüzü yapmalı, alışılagel-
miş lakin uygulamakta sürekli tevakkuf edilen Evet, uhuvvete dair söylenecek çoktur. Fakat
fikriyat

kavramları benliğimizde yenilemeliyiz. kalemlerin ciltlerce kitaba denk gelecek şekilde


oynaması, derslerde ve vaazlarda anlık duygu-
İslam’ın sancağını yükseklere taşıyan enerji, lanmalar, bunu asla köklü olarak canlandırma-
bazı mefhumların zihinlerde doğru tasavvur yacaktır. Bilakis bunu canlandıracak olan sami-
edilmesinden ileri gelir. Bu kavramların doğ- miyet ve dert edinmedir.
ru tasavvur edilmesi demek, modernistlerin,
sekülerizmi kendisine şiar edinen kitap yüklü Burada uhuvvete dair serdedeceğimiz sözler
merkeplerin aksine, vakıaya Rasul, sahabe, selef hatırlatma babından olacaktır inşaallah.
anlayışı ile bakmaktır.
Uhuvvet İmanın Gereğidir
Bizler herhangi bir kavramı ele aldığımızda,
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbiri-
bu kavramın altını dolduran bir çok ayet ve ha- nizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş sayılmaz-
disin olduğunu görürüz. Bu kavram zihinlerde sınız”  4
canlı tutulsun ki, bu dönemde sebatı sayıklayan
bizlerin düşünceleri, bizlere dayatılan fikirler- Vahyin rehberi Rasulullah sallallahu aleyhi ve
den bağımsız hale gelsin. sellem cenneti imana bağlamıştır. Konunun
önemine binaen uzunca mukaddimeler yerine
Bu bağlamda bir cemaaî yapılanmanın te- ‘Cevamiu’l Kelim’ sahibi Rasûl, tek cümlede
mel harcı olan uhuvvet kavramını ele alabili- bir saatlik mukaddimeye tekabül edecek bir
riz. Uhuvvet/Kardeşlik, bir ferdin herhangi bir giriş yapıyor. Biz ortamlarda nasihat, mevizede
cemaat içinde bulundukça diri tutabileceği bir bulunurken veya kardeşimizi ikaz ederken
kavramdır. Bencil olan, sosyallikten ve ümmet incinmesin, kırılmasın, gücenmesin diye
şuurundan yoksun olan, kendi egosunu her konunun İslam’daki yeri, zararlarını neredeyse
şeye takdim eden bir kimse, bu mefhumu yü- bir ders oturumuna sığdıracak kadar uzatırken,
reğine satır satır yazacağı yerde, suyun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem tek bir cümle ile
yazan kimse olmuştur. meselenin önemini bitiriyor.

3. Tirmizî, Fiten,73; Ebu Davud, Melahim,17 4. Müslim

24
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz!” kardeşi için istemedikçe iman etmiş olamaz”  6
Uhuvvet;
İman, cennet kapısının anahtarı ve vizesidir. Hadis, mümin olmanın sağlamasını bizle- zihinlerdeki
bencillik
İmanı elde eden cennet ve nimetlerine kavuşa- re öğretmektedir. Yani, biz kendi nefsimiz için prangalarını
cak, küfrün buhranlarında boğulan, depreşen dünyevi ve uhrevi isteklerimizi, beklentilerimi- ilmek ilmek
ise cehennemin sonu bilinmez vadilerinde çığ- zi kardeşimiz için de istemez isek imanımızın parçalayan
lık çığlığa ceremesini çekecektir. Bu bir şarttırW. kemale ulaşmayacağını bilmeliyiz. enerji yığını,
kökü sevgi
Tıpkı dünyevi her hangi bir meselenin şartı ol- ve muhabbet,
duğu gibi… Bugün kendi dünyevi arzularımıza ulaşmak gövdesi iyilik
için çabanın en üstününü gösterirken, karde- ve takva üzere
Hadisin devamı bu şartın iman olduğu- şimizin hacetini hissettiği bir durumu ikincil yardımlaşma,
meyvesi
nu bildirmektedir. Buradan hareketle, kişinin meselemiz yapıyorsak, bir bedenin uzvu oldu- de Allah’ın
imanının oluşabilmesi için gerekli bir takım ğumuzu yalanlamış oluruz. Dünyevi hırs ve subhanehu ve teâlâ
azıklara ihtiyacı vardır. Bu anlayışa destek ma- ihtiraslarımızın zerre-i miskalini kardeşimiz yardımı olan
hiyetinde olan bir takım azıklar… Rasulullah sal- için istemiyor, haset ve kin dolu benliğimizin bir ağacın
kalplere,
lallahu aleyhi ve sellem bireyin imanını oluşturacak en tezahürlerini sergiliyorsak, bu iman dairesinin zihinlere kök
önemli amillerden birinin kardeşlik hukuku hangi kapısından gireceğiz? salmasının
olduğunu belirtmiştir. adıdır!
Kardeşliği diline dolayıp, şahsi bir takım so-
Yani kardeşlik hukuku, imana, iman da cen- runları, problemleri içsel maraz haline getiren
nete götürür. bir kimse, bunları haset haline getirip, hayatın
tüm alanına yansıtarak bu şuurun oluşmaması-
Zaten mümini sevmeyen, nefret eden, on- na ne de büyük katkıda bulunur! ‘Ben bu kişi ile
dan beri olan, buna mukabil kafirlerle dost olan, bir arada bulunmam, bu kişi bana şöyle şöyle
onlara daha çok sevgi gösteren, iman dolu kal- yaptı, bana zulmetti’ gibi cümleleri sarf ederek
bini telef etmiştir. karşı karşıya dahi gelmemek için cambazlık ya-
pan bir kimsenin, uhuvveti ne denli idrak ettiği
“Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun bellidir. Konu itikada, İslami harekete gelince
-babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları mangalda kül bırakmayan, herkesi cebinden
da olsa- Allah’a ve Rasul’üne düşman olanlarla
çıkaran nice kimseler, atom zerreciklerinden,
dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbi-
çevresini tahrip edeceği bir atom bombası üret-
ne Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile
onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmak- miştir. Durumu öyle bir hale getirirler ki, kar-
lar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kala- deşi hakkında her gördüğünü katlarca sayılarla
caklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da çarparak, kalplerine haset oklarını göndermiş-
Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın ler, her rüzgarı da aleyhine zanneder hale gel-
tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa ere- mişlerdir.
cekler de sadece Allah’ın tarafında olanlardır.”  5
Halbuki asıl kardeşlik, kardeşinde görülen
Allah subhanehu ve teâlâ ayette bu durumun muhal hasleti bir ve üstü rakamlarla çarpıp yorumla-
olduğunu net bir şekilde belirtmiştir. Ardından mak, su-i zan yapmak değil, yutan eleman olan
kalplerine iman yazılanların bunlar olduğunu ‘0’ ile çarpıp o zannı ortadan kaldırma eylemini
söylemiş ve cennetin anahtarını da yine buna gerçekleştirmektir!
bağlamıştır.
Uhuvvet imanın gereği ise, sahada hareket
Buna binaen bir kardeşimizi imanından do- eden kimselerin bu azığının sürekli olması gere-
layı sevmek imanın gereği ise bunu kalbimize, kir. Allah subhanehu ve teâlâ bizleri uhuvvet şuuru ile
yüreğimize, duygularımıza yüklemeliyiz. Bu yoğrulan, her daim bunu ihya eden kullarından
yükleyiş bizleri kardeşlik hukukunu ayakta tu- kılsın. Amin.
tacak işleri yapmaya itmelidir.
(DEVAM EDECEK…)
“Sizden biriniz kendisi için istediğini (mü’min) yel Evv
azi e
Cem

1433
l

5. 58/ Mücadele/22 6. Muttefekun Aleyh

NİSAN’12 • SAYI: 3

25
Notları
Siyer

Enes
Yelgün Cahiliye
Genel Olarak Arapların Durumu -3-
Asırlar geçti ama değişen pek bir şey yok. Her
zamanda, farklı milletlerde, farklı şekillerde, açığa
çıkabilen bu haslet (kavmyetçilik), günümüzde de
toplumlara şekil veren en önemli etkenlerdendir.

K avmiyetçilik had safhada idi. Kişi kendi


kavminden olana haklı da haksız da olsa
yardım etmeyi bir görev bilir, bu yardım sadece
İslam işe bu cahilî toplumda meydana çıkan
bağları tespit etmekle ve onların yanlışlığını
izah etmekle başladı. İlk inen ayetlerde insa-
lafta kalmayıp kan akıtmaya kadar giderdi. nın bir kan pıhtısından yaratıldığı vurgulandı.
Yani ‘Benim kavmim ya da atam şunlar, bunlar-
Arap toplumunda gördüğümüz kavmiyet- dır’ diyen müşriklere; onların da atalarının da,
çilik, günümüzdeki modern ırkçılık şeklinde ırkları ile övünerek ezdikleri diğer kavimlerin
değildi. Öyle olsa idi, hepsi Arap ırkından olan de aslında aynı unsurdan meydana geldiklerini
o kabilelerin asla birbirlerine kılıç çekmeme- hatırlatıyordu. İşin zaten ilginç yanı da buydu:
leri gerekirdi. Onlar kavmiyetçiliği kabilecilik Onlar övündükleri konuda hiçbir etkiye sahip
olarak algılamışlardı. Evs ve Hazreç örneğinde değillerdi. Öyle ya, onun veya diğerinin anne
olduğu gibi aynı babanın iki oğlu olmalarına ya da babasını seçme gibi bir hakkı yoktu ki
rağmen babaları ölünce kabileler ayrılıyor ve gururlanıp diğer kavimlere üstünlük taslayabil-
yıllarca sürecek savaşlara giriyorlardı. sinler!

Kabilelerin birbirleri ile yaptıkları savaşlar Aslında sinelere sinsice yerleşmiş, İslam
artık kavimlerin gücünü tüketmiş, mecburen için neredeyse her şeylerini feda etmiş Ensar ve
aralarında bazı ittifaklar yapmak zorunda kal- Muhaciri, Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem dizi-
mışlardı. nin dibinde geçirdikleri onca zamandan sonra
bile, birbirine düşürebilen bu cahiliye hasleti
NOTLAR: köklü bir geçmişe sahiptir. Âdem aleyhisselam top-
raktan yaratıldığında Melekler secdeye kapa-
Hamd, Allah’a, salat ve selam O’nun nırken Şeytan’ı Allah’ın subhanehu ve teâlâ emrinden
Rasûlüne sallallahu aleyhi ve sellem olsun. yüz çevirten neydi ki? Önderi iblis olan bu zih-
niyetin, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanın-
1. Arap toplumunda olan ve Peygamber’in
daki temsilcileri olan Mekke müşrikler davete
sallallahu aleyhi ve sellem ilahi direktiflerle temizlemeye
nasıl karşılık vermişlerdi?
çalıştığı pisliklerden bir tanesi de kavmiyetçilik
idi. İslam güneşinin doğduğu Arap yarımadası- ‘Biz atalarımızdan böyle bir şey duymadık’
nın en büyük sorunlarından bir tanesi de buy- dünya ve ahiret saadetlerini etkileyecek olan bir
du. Sosyal yaşantı, savaşlar barışlar, ekonomik meselede karar vermek için kullandıkları ölçü-
durum, hep bu kavmiyetçilik zihniyetinin etkisi ler yine cahili ölçülerdi: ‘Atalarımız, Kavimle-
alında şekilleniyordu. rimiz, Soylarımız!’

26
Asırlar geçti ama değişen pek bir şey yok.
Her zamanda, farklı milletlerde, farklı şekil-
lerde, açığa çıkabilen bu haslet, günümüzde
de toplumlara şekil veren en önemli etkenler-
dendir. Arap toplumunda bir kavmin ferdi, di-
ğer kavmin tavuğuna ‘Kışt’ dedi diye aylarca
savaşabilirken, onların itikadî yönden torunları
olan asrımızın cahiliyesi küfür mirasına sahip
çıkmada hiç de geri durur mu?!

Bugün neredeyse ülke sınırlarını belirleyen ağızdan Almanya’ya iletildi. Ne yaman bir çe-
tek ölçü ırk oldu. Topraklarında yaşayan diğer lişki!
milletleri yok saymak ya da varmış gibi yapıp
kendi değerlerini(!) eritmek, hemen hemen Aynı kaynaktan beslendikleri için savaşın
her devletin öncelikli hedefleri arasına girdi. karşı cephesinin de çelişkileri bitmek bilmiyor.
Demokrasi ve insan haklarının beşiği olarak PKK eylemlerinde sivil Kürtler ölünce özür di-
gösterilen ve bireye sadece ‘İnsan’ olması ha- liyor. Ama sivil Türkler ölünce sesini çıkartmı-
sebiyle değer verilmesi gerektiğini her seferde yor. İnsan bu hali görünce İslam’ı bizlere nasip
geri kalmış(!) ülkelere öğütleyen Avrupa’nın ettiği için Allah’a subhanehu ve teâlâ ne kadar da az
hali, her şeyi özetlemiyor mu? Yakın bir zaman şükrettiğini hatırlıyor.
da topraklarında gerçekleşen ırkçı cinayetle-
rin tevafuken ortaya çıkması sonucu ne oldu? 2. İslam, hastalığın teşhisini yaptıktan son-
Timsah gözyaşları içerisinde sarf edilen bir-iki ra hemen tedavi yöntemini de ortaya koydu:
cümle haricinde demokrasi havarileri sus-pus! Toplumu birbirine bağlayan bütün cahili bağlar
Devletin bütün istihbarî kurumlarının olayların koparılacak. Yerine iman kardeşliği tesis edile-
faillerini gözettikleri ortaya çıkınca kıyamet cek. İnsanların birbirlerine karşı üstünlükleri-
mi koptu? Dahası Avrupa’da iktidarlar ırkçılığı nin tek ölçüsü takva olacak.
önemseyen sağ görüşlü partilerin eline geçi-
yor. Artık yıllardır, ‘Demokrasi, insan hakları...’ Elbette bu tedaviden en çok nasibini alan
diye Avrupa, Amerika ve diğer tağuti güçler ta- bağ da, kavmiyetçilik bağı oldu. Fakat Mekke
rafından sömürülen toplumların, demokrasi ve toplumunda Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem işi
insan haklarının helvadan birer put olduğunu, hiç de kolay değildi. Bu bağları ortadan kaldır-
acıktıkları zaman tapıcıları tarafından yenilip mak ve iman kardeşliğini tesis etmek için çok
yeni putlar ortaya çıkarılacağını anlama vakit- çabaladı. Yanında kendisi ile beraber birçok
leri gelmedi mi? zorluğu göğüsleyen güzide ashabı, daha sene-
ler sonra bu cahilî kalıntı ile yüzleştiler. Ebu
Çok uzağa gitmeye gerek yok. Yaşadığımız Zer ve Bilal radıyallahu anhum arasında geçen hadi-
coğrafyada 30 yıldır süren savaş, başka birçok se, Evs ve Hazreç kabilesinin birbirlerine kılıç
nedeni olmakla beraber, temelde bir ırkın diğer çekecek hale gelmeleri dikkat çekecek örnek-
ırka üstünlük kurmaya çalışması değil mi? Her lerden bir kaçıdır. Allah’ın subhanehu ve teâlâ bizatihi
sabah farklı milletlerden 7-8 milyon öğrenci eğittiği ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in de
gözlerini ‘Türküm’ diyerek açmıyor mu? İkti- içinde bulunduğu bir toplumda bile, bu tür has-
dara geldiğinden beri ‘Yaratılanı, yaratandan talıklar tekrar dan ortaya çıkıyor, kalıntılarının
ötürü severiz’ cümlesini ağzına sakız yapan temizlenmesi seneler alıyorsa, bizim çok daha
siyasi mekanizmanın, 34 tane köylüyü öldür- dikkatli olmamız lazım ‘Bende böyle bir şey
dükten ağızlarından doğru düzgün bir özür bile olması mümkün değil’ gibi düşünceleri bir ke-
çıkmayışı, sakın ölenlerin Kürt olması ile ala- nara bırakıp, damarlarımızda pusuda bekleyen
kalı olmasın! Daha vahim olan, halkın da buna iblisin kışkırtmalarına karşı, sürekli teyakkuz
tepkisiz kalması. Demek ki yıllarca damarlara halinde olmalıyız
akıtılan zehir, vicdanlarda tesirini göstermiş.
yel Evv
İlginç olan bu olay yaşandığında Almanya’ya 3.  İslam’ın kavmiyetçilik bağını ortadan azi e
Cem

1433
l

çıkarma yapıldı. En üst düzeyde tepkiler birinci kaldırması, ana-baba ve akrabalarımıza düş-

NİSAN’12 • SAYI: 3

27
man olmamızı, onlardan nefret etmemizi ge- çok katkı sağlayan falan ile falanı niye anlatmı-
rektirmez. Bu kimselere karşı bir sevgi duymak yorsun?’ Mesela bir Arap için Emevi tarihinin
fıtrî bir gerçektir. Hayattaki yegâne örneğimiz bitişi aynı zamanda İslam tarihinin bitişi gibiy-
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kafir olan annesi- se burada bir ilginçlik var demektir. Bir Türk
nin kabrini ziyaret etmiş ve gözyaşı dökmüştür. günahıyla sevabıyla Osmanlı tarihinin her anını
Zaten anne-babaya her halde iyilikle muamele büyük bir ibadet şuuru ile yâd ediyor. Devle-
edilmesi gerektiğini söyleyen, akrabalara iyilik tin kurucusu Osman Bey’in rüyasında gördüğü
ve sıla-i rahim yapılmasını emreden birçok nass ağacın kaç tane dalı olduğunu bile biliyor. Ama
mevcuttur. Yasaklanan şey ise, iman kardeşliği sahabe hayatından habersiz yaşıyorsa, insanın
bağı ile çatıştığında, ana-baba, akraba sevgisi- zihninde farklı şeyler canlanmaya başlar. Ya
ni bu bağın önüne geçirmektir. Olayı özetleyen da bir Kürt, İslam tarihinde hayır ile hatırlanan
ayet ise şudur: bir komutan ya da alimin Kürt olduğunu ispat
etmek için olmadık yorumlara dalıyorsa ‘Buna
“Allah’a ve ahiret gününe inanan hiçbir kav- ne gerek vardı? Zaten yaptıkları ameller kimlik
min, Allah ve Rasûlü ile sınır mücadelesi ya- olarak ona yetmez mi?’ sorusunu bize sorduru-
panlara sevgi beslediklerini göremezsin. İsterse yor.
bunlar babaları, oğulları, kardeşleri veya soy-
daşları olsalar bile...”(Mücadele 22) Bu kesim, kendi ırklarından olan kişilerin
İslam’a yaptıkları katkı nedeniyle mutlu olabi-
4.  Günümüzde, cahiliyede yaşanan kavmi-
lirler. Bunda sorun yok ama bu durum onların
yetçiliği neredeyse birebir kopyalayan bir top-
milliyetçilik damarlarını harekete geçiriyorsa,
lumla karşı karşıyayız. İnançlarına ‘İslam’ de-
aşağıdaki soruları ve buna benzer bir çok soru-
seler de, dinlerinin İslam’la uzaktan yakından
yu kendilerine sormalı, cevaplarını iyice tahlil
siyer notları

alakası olmayan bu toplumun fertleri, sosyal


etmelidir.
ilişkilerinde ırklarını en önemli kriterlerden
birisi olarak öne sürüyorlar. Gerçi eğitim sis- a. Kendi ırkından olan, İslam tarihine mâl
temiyle, televizyon ve interneti ile, sokağıyla, olmuş şahsiyetlerin İslam’a aykırı fiillerini te-
siyasetiyle, bu duygu sürekli beslendiği için mize çıkarmak için olmadık yorumlara giriyor
sonuca çok da şaşırmamak gerekir. İçinde de- musun? Eğer giriyorsan ve bunu da hüsnü zan
belendikleri bataklığın ne kadar derin olduğu- olarak adlandırıyorsan, bu halini başka millet-
nu siyer okumalarımızda Arap cahiliyesinden ten olan şahsiyetlerin yaptıkları yanlışlarda da
örnekler karşımıza çıktıkça daha net göreceğiz. onları hoş görerek sürdürebiliyor musun?!

Burada dikkat çekmek istediğimiz bir nokta b. Irkının İslam’la mı şereflendiğine yoksa
var:
İslam’ın mı ırkınla şereflendiğine inanıyorsun?!
Toplumun genelinin hali yukarıda resmet-
c. Kavminin İslam’a girmeden önceki tari-
tiğimiz şekilde olsa da, bir kesim var ki bun-
hini okurken, orada İslam’a muhalif şeyler olsa
ları ayrı değerlendirmek daha uygun olacaktır.
da kalbine bir heyecan dalgası sarıp, mutluluk
Çünkü bunlar ne toplumun içinde bulunduğu
ve gururu bir arada hissediyor musun?
hal üzereler ne de İslam’ın onlara emrettiği hal
üzere. Peki kim bunlar ve ne yapıyorlar? d. Irkından birilerinin İslam için yaptığı
amellerin aynısını, başka bir kavmin yaptığını
Bu insanlar İslam tarihini inceledikten son-
gördüğünde ne hissediyorsun? Mutlaka bir yer-
ra, kendi ırklarından olan şahsiyetleri, yaptıkla-
lerde eksik bir şeyler vardır diye didiklemeye
rı amellerin İslam’a katkısı ne olursa olsun, gü-
başlıyor musun?
nahları ve fıskları hangi boyutlara varırsa varsın
ayrıma gitmeden alıp, öne sürüyorlar. Onların e. En önemlisi nasslarda övülen ilk üç neslin
faziletlerini ve menkıbelerini anlatmakla bitire- hayatını mı yoksa kendi kavminin İslam tari-
miyorlar. Aslında görünürde yapılan şey, o şah- hindeki serüvenini mi daha iyi biliyorsun? Ya
siyetlerin İslam’a hizmetlerini anlatmak. Ama da hangisini öğrenmeye daha isteklisin?
insanların akıllarında şu soru beliriyor: ‘İyi de,
onlardan daha faziletli olan ve İslam’a daha (DEVAM EDECEK...)

28
YAKINDA…

ALLAH İLE NASIL MUAMELE


ETMELİSİN?
Allah sana merhamet ettiğinde,
Kızdığında,
Razı olduğunda,
Seni sevdiğinde,
Senin duanı kabul etmediğinde…
O’nunla muamelen nasıl olmalı?
Tezkiye ve kalp amellerine yönelik farklı bir
yaklaşımı olan bu yazı dizisini kaçırmayın…!

yel Evv
azi e
Cem

1433
l

NİSAN’12 • SAYI: 3

29
Akaid
Notları

Ferhat
Cura

Alimlerin Sözleri
İtikadı Belirler mi?
İtikat, ne alimlerin sözleri ile ne akılla ne de duygu
ile belirlenir. Bilakis, Kur’an ve sünnet ile belirlenir.

A llah’a hamd ve Rasûlüne de salat ve selam


olsun.
de faydalı olamamaktadır. Çünkü kendi inan-
cıyla sorunlarını çözemeyen ve itikatlarını sa-
bitleyemeyen insanların davaya ve mücadeleye
Allah’ın subhanehu ve teâlâ izniyle dergimizin bu hizmet etmeleri imkansızdır (kendi itikatlarıyla
sayısında itikadi sapmalara sebep olan ‘Alimle- uğraşmalarından dolayı). Maalesef insanların
rin sözleri, itikat belirler mi? Ve Alimerin sözle- çoğunun durumu budur. Yani bir şeye itikat
ri itikadi meselelerde nasıl anlaşılması gerekli- ederken, başka bir Alimin sözünü gördüğünde
dir.’ Konularını anlatmaya çalışacağız. ‘Biz bu güne kadar yanlış düşünmüşüz’ diyerek
itikadını değiştirmekte; daha sonra aynı Alimin
İlmin ve alimlerin İslam’da ne kadar önemli farklı bir görüşünü gördüğünde ise yine ‘Biz
olduğunu İslam’ın ilk emri olan “Seni yaratan yanlışmışız’ diyerekten tekrardan eski itikadı-
rabbinin adıyla oku’’ ayet-i kerimesinden, yine na dönmektedir. Dikkat edilirse kendi itikadını
Rasulullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem alimlerin, nebile- deneme tahtası gibi sürekli değiştirmesinden
rin varisi olduğunu ve ilmin önemini ve fazileti- dolayı veya kendisiyle uğraşmasından dolayı
ni ifade eden naslardan anlamaktayız. Bunla be- İslami davaya katkıda bulunmaya vakit bulama-
raber Alimler noktasında çok dikkatli olunması maktadır. Bunun sebebi ise alimlerin sözlerine
lazım. Çünkü insanlar Alimlere bir usul olma- bir usul ve menhec takip edilmeden rastgele
dan ve şeriatın koyduğu sınır çerçevesinde itaat yaklaşılması ve anlaşılmasıdır. İnsanların hata-
etmezlerse, bizden önceki ümmetlerin haktan ya düşmemeleri için mutlaka alimlerin sözle-
sapıp helak oldukları gibi, bizlerin de helak ol- rinin anlaşılmasında bir usulün takip edilmesi
mamıza neden olurlar. Ancak belirli ölçülere gereklidir.
tabi olarak Alimlere yaklaşırlarsa, insanlar için
bir rahmet olur. Alimlerin sözlerinin
Bugün özellikle usülsüzlüğün zararlarını
anlaşılmasındaki usuller
çok bariz bir şekilde görebilmekteyiz. Bugün Bu usulleri belirtmeden önce var olan büyük
tevhidi Müslümanların bir çoğu, üç ayda bir bir yanlışın düzeltilmesi lazım. İnsanların hata-
itikat değiştirebilmekte; ya da gece yastığa ba- ya düşmesinin en büyük sebebi olan bir yanlı-
şını bir itikatla koyup sabah bir itikatla kalka- şın. İtikadımızı alimlerin sözlerine göre belirle-
bilmekteler. Sürekli bir şekilde itikadın değiş- memiz büyük bir hatadır. Onun için ilk olarak
mesi insanın kendisine fayda sağlamadığı gibi itikat ne ile belirlenir sorusunun cevaplanması
aynı şekilde İslam ümmetine ve mücadelesin gerekir. Bu soruya verilen cevaba göre ya sürekli

30
insanlar itikat değiştirecek ya da itikatta istika- bir konu hakkında tüm sözlerini toplamadan,
met üzere olacaktır. İtikat ne alimlerin sözleri ile o sözler hakkında hüküm vermemek veya bir
ne akılla ne de duygu ile belirlenir. Bilakis itikat tarafı diğer tarafa kesinlikle tercih etmemek
ancak Kur’an ve sünnet ile belirlenir. Alimlerin gerekir. Nitekim Allah’ın subhanehu ve teâlâ kela-
sözleri ise bunlara uyduğu müddetçe bizim için mında bile ayetler muhkem ve müteşabih diye
delil ve hüccet olur. iki kısma ayrılır. Müteşabih olanlar, tek başına
ele alındığı zaman insanı saptırıp kalpleri eğri
Alimlerin sözlerine yaklaşmadaki usullere olanlardan kılabiliyorsa; sözü, Allah’ın subhanehu ve
gelince: teâlâ sözünün rutbesinden milyon kat aşağı olan
alimlerin sözlerinin de muhkem ve muteşabih
1. Her alimin sözü değil, sözünün delili hüc- olmaması ve bunlarda ayrıma gidilmemesi ka-
cettir. İslam da asıl deliller kur’an,sünnet ,kuran çınılmazdır.
ve sünnete istinad eden icma ve kıyastır. Alim-
lerin sözleri ise aslen delil değil, bilakis delillen- Yine bir alim, bazen özel bir meseleye ait
dirilmeye muhtaçtır. Hangi alimin sözü olursa fetva verebilir ve o fetvasını genele uygulamak
olsun aslı bir delile dayanıyorsa, o zaman o de- mümkün değildir. Bazen de verdiği fetva umu-
lille beraber hüccet hükmündedir. Bunun dışın- midir, başka yerlerde de o fetvasını tahsis eden
da alimlerin sözü şer’i bir delil değildir. Mesela; cümleler kullanmış olabilir. Bu yüzden özellik-
Allah’ın subhanehu ve teâlâ hükümlerini en iyi bilen, le ciddi ve önem arz eden meselelerde, bir ali-
yıllarca Rasûlullah’la sallallahu aleyhi ve sellem beraber min hangi görüşte olduğunu öğrenebilmek, bu
yaşamış sahabelerin dahi sözlerinin delil olup görüşü kabul veya reddebilmek için o alimin
olmadığının ihtilaf konusu olduğu bir dinde, konuya dair sözlerini bütünlük içerisinde ele
sahabeden yüzyıllar sonra yaşamış bir alimin almak gerekir.
görüşlerinin delil olarak kabul edilmesi söz ko-
nusu değildir.

2. Her alimin sözü kendi vakıasıyla alaka-


lıdır. Yani o alimin sözlerinin anlaşılması için
alimin yaşadığı vakıanın çok iyi fehmedilmesi
gerekir. Özellikle bu husus, dikkat edilmeme-
sinden dolayı, en çok insanların itikat değiş-
tirmesine sebebiyet vermiştir. Mesela okul, as-
kerlik ve oy kullanma gibi güncel meselelerde
insanlar o alimlerin vakıalarına bakmadan;
mücerred olarak alimlerin yazdığı kitaplara ba-
kıp ‘İşte filan şeyh oy kullanmanın tekfirinde
tafsilata gidiyor veya okulun küfür olmadığını
söylüyor vb.’ gibi sözlerle itikadını değiştirebil-
mektedir. Maalesef bunun örneğini Türkiye’de
çok görmekteyiz. Rabbim sen bizleri doğrula-
ra isabet edenlerden eyle, bu durum gerçekten
üzücüdür. Çünkü bizim hedeflerimiz varken
Müslümanlar her gecen gün daha zelil duruma
düşerken, İslam’ın aziz sancağı yerlerde iken,
bizler hala itikadi meseleleri tartışarak bu şekil-
de kendi içimizdeki dinamiğimizi bitirmekteyiz.
Bu bizim değil, tağutların ve yandaşlarının fay-
dasına olmaktadır.

3. Bir alimin bir konu hakkında tek yönlü


sözlerini değil o konu hakkında bütün görüş ve azi
yel Evv
e
Cem

sözlerinin ele alınması lazımdır. Yani alimlerin 1433


l

NİSAN’12 • SAYI: 3

31
Bu kaidelerin daha güzel anlaşılabilmesi için
Allah‘ın subhanehu ve teâlâ izniyle İbni Teymiye’nin hem dinin aslı hem de fer’i meselelerde tekfi-
fetavadaki sözleri ve muasır alimlerin sözlerin- rin olabilmesi için mutlaka hüccet ikamesinin
den örnek verelim. şart olduğunu söylemektedirler. Buna Şeyh’in,
Fetava’da bu görüşlerini ifade eden sözlerini de-
Seleften İbni Teymiye’nin lil getirirler.
Fetava’daki sözleri ‘Sözler veya fiiller küfür olabilir. Kim bunu
İslam alimleri her ne kadar farklı isimler yaparsa o kafirdir.’ diye söz itlak edilse bile onu
verselerde dinin meselelerini Dinin aslına söyleyen veya yapan; muayyen şahsa gelince ta
dahil olan meseleler ve dinin aslına da- ki terk edildiği zaman insanın kafir olduğu hüc-
hil olamayan fer’i meseleler diye ikiye cet ona ikame edilinceye kadar, muayyen şahıs
ayırmışlardır. tekfir edilmez. Tehdit içeren tüm nasslarda bu
geçerlidir. Ehli kıbleden olan muayyen bir şahsa
Dinin aslına dahil olan ateş ehli olduğu hükmedilmez. Bu ona layık ol-
meseleler: Bunlar herke- mamasının caiz olmasından ötürüdür. Yani bir
‘Hiç kimsenin sin (alim ve avam olanla- şartın ortadan kalkması veya bir maninin subu-
bir Müslümanı rın) bilmesi gereken ve hiç tundan dolayıdır.’
tekfir etmesi caiz kimsenin bilmemekle ma-
olmaz. Velev zur olmadığı meselelerdir. Yine Şeyh başka bir yerde şöyle der: ‘Hiç
Bunlara muhalif bir iti- kimsenin bir Müslümanı tekfir etmesi caiz ol-
hata ve yanlış kad, söz ve amel ortaya maz. Velev hata ve yanlış yapsa bile. Ta ki hücce-
yapsa bile. Ta ki konulursa o zaman o kişi tin ikame edilmesine kadar.’ Ve buna benzer bir
hüccetin ikame bu muhalif noktaların ge- takım sözlerini getirirler. Hiçbir usul olmadan
edilmesine ka- reğince yargılanır. bakıldığında gerçekten de onların dediği gibi
dar.’ Şeyh, bir insanın tekfir edilmesi için mutlaka
Dinin fer’ine dahil hüccet ikamesi yapılıp şartların yerine gelmesi
olan meseleler: Kişilerin ve manilerin de ortadan kalkması gerektiğini
cehaletiyle mazur olduğu söylüyor gibi. Böyle olunca da dinin usul ve
ve herkesin bilemeyeceği hafi furu ayrımına gitmeden her meselede cehaletin,
ve kapalı olan meselelerdir. Bunlara tevilin özür olduğunu veya her meselede tek-
muhalif itikad, söz ve amel ortaya ko- firin şartlarına bakmak gereklidir görüşünün
nulduğu zaman, kişi cehaletiyle mazur doğru olduğunu insanlara ve muhaliflerine ka-
görüleceği, ancak kendisine hüccet ikame bullendirmeye çalışmaktadırlar. Bu şekilde hem
edilene kadar hüküm (tekfir, had vs.) verileme- kendilerini hem de insanları itikat noktasında
yeceği meselelerdir. çok tehlikeli uçurumlara sürüklemektedirler.
İslam alimleri bu noktadan yola çıkarak Oysa bizler yukarıda belirttiğimiz usuller
tekfiri, mutlak tekfir ve muayyen tekfir diye çerçevesinde Şeyh’in sözlerine yaklaştığımızda
iki kısma ayırmışlardır. Dinin aslına dahil olan ve bu konu hakkındaki sözlerini bir bütün ha-
meselelere muhalefet edenlerin tekfiri nok- linde ele aldığımızda, meselenin hiç de onların
tasında hiçbir ayrım yapmadan o insanların belirttiği gibi olmadığını görmekteyiz. Şöyle ki;
tekfir edileceğini belirtmişlerdir. Ancak dinin
aslına dahil olmayan konularda ise bir şahsın Öncelikle Fetava’da Şeyh’in bu sözlerini
muayyen olarak tekfir edilmesi yani ‘Sen kafir söylediği yerlere baktığımızda on, yirmi sayfa
oldun’ denilebilmesi için hüccetin mutlak bir öncesinde ya arşa istiva meselesinden konu-
şekilde ikame edilmesi gerektiğini belirtmişler. şuyor ya kader ya da sıfat vb. meselelerinden
Dikkat edilirse alimlerimiz hüccet ikamesini bahsetmektedir. Dikkat edilirse bu meselelerin
her meselede şart koşmamış ancak kapalı ve hepsi hafi ve kapalı olan meselelerdir ki zaten
hafi olan meselelerde şart koşmuşlardır. İşte bu bu meselelerde cehaletin mazur olduğunu ve
noktada bazı insanlar Fetava da Şeyhul İslam hüccetin ikame edilmesi gerektiğini yukarıda
ibn Teymiye’nin tekfir noktasında bir takım belirtmiştik.
sözlerine yapışarak, Şeyh’in her meselede; yani

32
Ayrıca tekfir noktasında Şeyh’in farklı söz-
lerine baktığımızda; meselelerde usul ve furu
ayrımına gittiğini ve hüccetin ise ancak furu ve
kapalı olan meselelerde olacağını, asıl yani usul
olan meselelerde hüccetin şart olmadığını kesin
bir şekilde belirtmiştir.

Şeyh Fetava’da kelam ehline reddiye verirken


şöyle der: ‘Bu tip şeyler hafi olan meselelerde
söylenebilir. Yani ‘Sahibi sapıktır hüccet ikame
olunmamıştır’ denir. Lakin bu kelamcıların ba-
zısında öyle şeyler vaki olur ki; alimler ve avam
da bunun İslam dininden olduğunu bilirler. Bi-
lakis Yahudi ve hristiyanlar dahi, Rasulullah’ın Aynı şekilde şu anda muasır tevhidi Şeyh-
sallallahu aleyhi ve sellem onunla gönderilip muhalifleri
lerin bir takım sözlerine de bu şekilde bir usûl
tekfir ettiğini bilir (yani böyle açık meselelerde olmadan yaklaşılmakta ve insanlar hataya düşe-
hataya düşüyorlar). bilmektedirler. Bundan dolayı Müslümanların
çok dikkatli olması lazım.

Her alimin sözü kendi vakıasıyla Hamd, davamızın sonu Alemlerin Rabbi
alakalıdır. Yani o alimin sözlerinin olan Allah’adır.
anlaşılması için alimin yaşadığı vakıanın
çok iyi fehmedilmesi gerekir.

Bunlar; Allah’a subhanehu ve teâlâ ibadet edip Ona


ortak koşmamak veya Allah’tan subhanehu ve teâlâ
başkasına (nebiler, melekler, güneş…) ibadet
etmenin nehy edilmesi gibi İslam’ın zahir olan
meselelerindendir.’

Burada dikkat edilirse Şeyh meseleleri ikiye


ayırıp her muayyenin tekfiri için hüccet ika-
mesini dahil etmeyerek açık ve zahir olan me-
selelere muhalefet edenlerin kafir olduğunun
hatta Yahudi ve hristiyanların bile onların kafir
olduklarını bildiğini söylemekte yani zahir olan
meselelerde hüccet ikame edilmeden tekfir edi-
leceğini belirtmektedir.

Sonuç olarak bu konuda Şeyh’in sözlerini


bir bütün içinde ele aldığımızda meselenin aslı
ortaya çıkmaktadır. O da hüccet ikamesinin
sadece fer’i meselelerde yapılacağı, şartlara ve
manilere bakılacağının gerekli olduğunu söyle-
mektedir. Ama asli meselelerde ise bunların şart
olmadığını açık bir şekilde söylemektedir.

yel Evv
azi e
Cem

1433
l

NİSAN’12 • SAYI: 3

33
Makale
Çeviri

Dua Silahınızdır
Ey Cihad Ehli -2-
Bilmelisin ki yaptığın duada hiçbir şey
kaybetmezsin. Bu, Allah’ın kullarına olan
fazlı, rahmeti, keremi, cömertliği ve lütfudur.

M
lar;
üslüman kardeşim, bilmelisin ki duada
yasaklanmış olan durumlar vardır. Bun-
“Sizden biriniz başına gelen herhangi bir za-
rardan dolayı sakın ölümü temenni etmesin.
Mutlaka isteyecekse: Allah’ım, yaşamak benim
için hayırlı ise beni yaşat. Benim için ölmek ha-
1.  Duada acele etmek, günah için veya sıla-i yırlı ise beni öldür, desin.”
rahim’i kesmek için dua etmek:
Enes radıyallahu anh şöyle demiştir:
Müslim, Ebu Hureyre’nin radıyallahu anh
Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem şunu dediğini “Eğer Allah Rasulü’nden ölümü temenni etme-
rivayet eder: yin’ dediğini duymasaydım ölümü isterdim”  2

“Kul, günah talep etmedikçe veya sıla-i rahmin Kays b. Ebu Hazım şöyle dedi: ‘Habbab’ın
kopmasını istemeyip, acele etmediği müddetçe yanına hasta ziyareti için girmiştik. Karnına yedi
duası kabul olur. ‘Ya Rasulallah acele nedir?’ diye dağlama yapılmıştı. Habbab hastalığının şiddetli
sorulunca şöyle buyurur: “Dua ettim, ettim de ka- ıstırabını ifade ederek: ‘Eğer Allah Rasûlü bizim
bul olduğunu görmedim” der ve o anda duayı terk ölümü istememizi yasaklamış olmasaydı muhak-
eder.” kak ölümü isterdim’ dedi.’

2.  Aileye ve Mala Beddua Etmek: 4.  Duada “Dilersen” demek:


Cabir b. Abdullah’tan radıyallahu anh Rasulullah Enes’ten radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur:
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Sakın kendinize, çocuklarınıza, hizmetçileri- “Sizden biriniz dua ettiği zaman kesin bir ifa-
nize, mallarınıza beddua etmeyin. Çünkü yap- de ile dilekte bulunsun. Allah’ım, dilersen bana
tığınız beddua, Allah’ın kabul edeceği bir vakte ver, demesin. Çünkü Allah’ı zorlayan hiçbir güç
rastlar da kabul edilir”  1 yoktur.”  3

Yine Buhari ve Müslim de, Ebu Hureyre ra-


3.  Gelen zarardan ötürü
Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
dıyallahu anh
ölümü temenni etmek: buyurduğunu rivayet eder:
Enes’ten radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz Allah’ım dilersen beni affet, di-

2. Buhari, Müslim
1. Müslim, Ebu Davud 3. Muttefekun Aleyhi/Buhari-Müslim

34
lersen bana merhamet et, dilersen beni rızıklan-
dır, demesin. İsteğinde azimli olsun, Şüphesiz O
dilediğini yapar. Allah’ı baskı altına sokacak
kimse de yoktur”

Bu nasslar, istekte azimli olmaya, ‘dilersen’


demenin haramlığına delildir. Şüphesiz ki, ver-
diği bir şey Allah’a subhanehu ve teâlâ kıymetli
değildir.

Süfyan b. Uyeyne şöyle demiştir: ‘Herhangi


birinizin daha önce yaptığı kötü hareketleri ken-
disini dua etmekten alıkoymasın. Çünkü Allah
Teâlâ, bütün mahlukatın en şerlisi İblis’in duasını Senin buna gücün yetmez. Allah’ım bize dünya-
bile kabul etmiştir. da iyilik, ahirette de iyilik ver. Ve bizi cehennem
azabından koru, deseydin ya!” buyurdu. Sonra
“İblis: ‘Bana kıyamete kadar ömür ve mühlet Allah’a onun için dua etti. Allah da şifasını verdi.”
ver’ dedi. Allah da: ‘Sen mühlet verilenlerdensin’
buyurdu” ‘  4
  ·  Duada aşırı gitmek ve sesi yükseltmek:
Aynı şekilde duada kerih görülen durum-
lar vardır. Bunlar; Sa’d bin Ebi Vakkas radıyallahu anh oğlunun şöy-
le dediğini işitti: ‘Allah’ım senden cennet ve onun
nimetlerini, onun ipeğini… ve buna benzerlerini
istiyorum, cehennemden ve onun zincirlerinden ve
 ·  Duada Seci’ Yapmak (Kafiyeli
bukağılarından… ve benzerlerinden sana sığını-
okumak): yorum.’ Bunun üzerine (Sa’d): ‘Allah’tan çok hayır
istedin ve çok şerden sığındın dedi, ben Rasulullah’ı
Buhari, ‘Duada Seci’nin Mekruh Olma- sallallahu aleyhi ve sellem işittim buyuruyordu ki: “Dua-
sı Bâbı’ diye bölüm açmış ve ardından İbni da haddi aşan bir kavim olacaktır ve şu ayeti
Abbas’ın radıyallahu anh İkrime’ye söylediği şu sö- okudu: “Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua
zünü zikretmiştir: ‘Duada kafiyeli sözden sakın! edin. Bileseniz O, haddi aşanları sevmez.”  5 Sana
Çünkü ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve asha- şöyle demen yeterlidir: “Allah’ım senden cenneti ve
bının yaptıkları şeyin, sadece kafiyeli sözlerden ka- ona yaklaştıracak söz ve ameli senden istiyorum,
çınmak olduğunu biliyorum.’ ateşten ve ona yaklaştıracak söz ve amelden sana
sığınıyorum.”
Bil ki, seci’nin mekruh olması zor olduğu
içindir. Çünkü bu kalbin hazır, zelil ve huşulu Sesi yükseltmeye gelince; bunun hakkında
olmasını oyalar. da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur-
muştur: “Ey insanlar, kendinize acıyınız! Çünkü
siz ne sağıra dua ediyorsunuz, ne de olmayan biri-
  ·  Dünyada azabın peşin ne. Muhakkak ki siz, en iyi işiten ve size çok yakın
verilmesi için dua etmek: olana dua ediyorsunuz. Ve O her zaman sizinle
beraberdir”
Enes radıyallahu anh rivayet etti ki: “Rasulullah sal-
lallahu aleyhi ve sellem Müslümanlardan zayıflamış da
Hasan El Basri şöyle der: ‘(Eskiden) kişi, bü-
kuş yavrusu gibi olmuş bir zatı dolaştı Rasulul- tün Kur’an’ı ezberlese kimse bunu farkına varmaz-
lah sallallahu aleyhi ve sellem ona: “Allah’a bir şeyle dua dı. Yanında ziya­retçiler olduğu halde kişi, evinde
ediyor yahut ondan bir şey istiyor muydun?” uzun namaz kılardı da ziyaretçileri bunu hisset-
diye sordu. O: ‘Evet! Allah’ım, bana ahirette ne mezlerdi. Biz, öyle kimselere eriştik ki; yeryüzün-
ile ceza vereceksen, onu bana dünyada peşin de gizlice yapabilecekleri hiçbir amel yoktu ki onu
ver, diyordum’ cevabını verdi. Bunun üzerine aleni olarak yapsınlar. Müs­ lümanlar, çok fazla
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Subhanallah! dua ederlerdi. Ama onlardan hiçbir ses işitilmez-
yel Evv
azi e
Cem

1433
l

4. 7/A’râf, 14-15 5. 7/A’râf, 55

NİSAN’12 • SAYI: 3

35
di. Sâdece Rableri ile kendi aralarında bir fısıltı- sı, teşehhüd sonrası, namazların hemen sonrası,
dan ibaret olurdu. Zira Allah subhanehu ve teâlâ: itaat olan fiillerden sonra, kardeşin diğer karde-
“Rabbinize yalvara yakara gizlice dua edin.” buyur- şinin gıyabında yaptığı duası, Cuma gününün
muştur. Allah subhanehu ve teâlâ başka bir ayette vakti, ilim meclisleri, Arafat günü oradakilerin
de kendisinden ve fiilinden hoşnut olduğu salih duası, yolcunun duası, oruçlunun duası, mazlu-
bir kulu zikredip şöyle buyurur: “Hani o, Rabbine mun duası, düşmanla karşılaşıldığı vakit. Hadis
içinden yal­varmıştı”. ‘  6 kitapları bunlara sahih demiştir.
Ey Müslüman, Mücahid kardeşim; Burada duanın edepleri de vardır. Bunlar;
Bilmelisin ki yaptığın duada hiçbir şey kay- • Abdestli olmak,
betmezsin. Bu Allah’ın kullarına olan fazlı, rah-
meti, keremi, cömertliği ve lütfudur. • Kıbleye yönelmek,

“Allah’ım bize dünya ve ahirette iyilik


ver. Bizi cehennem azabından koru.”

Ebu Said El Hudri’den radıyallahu anh rivayetle • Elleri kaldırmak,


Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
• Günahları itiraf edip, tevbe etmek
“Hiçbir Müslüman yoktur ki, Allah’a dua et-
• Duayı hamd ve sena ile açmak ve ardından
sin de, Allah duasına şu üç halden biri ile ce-
Rasulullah’a sallallahu aleyhi ve sellem salat okumak.
vap vermesin: Kişi dua ettiğinde, Allah, onun
karşılığını dünyada acilen (peşin) verir. Duanın • Allah’ın güzel isimleri ile istemek
karşılığını ahirete erteler. Yaptığı dua kadar, o
kuldan bir dert ve sıkıntıyı giderir.”  7 • İstemeye devam edip, duanın kabulünden
ümit kesmemek,
Tirmizi buna sahih deyip, Ubade hadisinde
şu ziyadeyi yapar: “Topluluktan bir adam; ‘O • İstekte hazır bir kalp ile azimli olmak,
halde duayı çoğaltırız’ dedi. Rasulullah sallallahu • Duanın öncesinde sadaka vermek
aleyhi ve sellem: “Allah daha çok lütufkardır. Bunlar-
la beraber Allah’ın dua eden kuluyla olan bera- Buna benzer şeyler olursa ve duanın kabu-
berliği bundan daha büyüktür.” lüne engel bir husus da olmazsa –haram yemek,
içmek, giymek gibi- Allah’ın subhanehu ve teâlâ
Ebu Hureyre’den radıyallahu anh gelen rivayette, izniyle kulun duası geri çevrilmez.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Tıpkı Ebu Hureyre’nin radıyallahu anh hadisinde
“Allah (a.c) şöyle buyurmuştur: Ben kulumun geldiği gibi:
zannı üzereyim, o bana dua ettiğinde onunla
beraberim”  8 “Uzun yolculuk yapan, saçı-başı dağınık, toz-
toprak içinde ellerini semaya kaldırıp: “Ya Rab!
Müslüman Kardeşim; Ya Rab! der, Halbuki yediği haram, içtiği haram,
giydiği haramdır. Bunun duası nasıl kabul ol-
Bilmelisin ki duanın kabulünün olduğu yer sun?”  9
ve zamanlar vardır. Bunlar; secdeler, gecenin
son üçte biri, ezan ve kamet arası, abdest sonra- Abdullah ibni Mesud’un radıyallahu anh meşhur
teşehhüd hadisinde, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sel-
6. 19/Meryem, 3
7. Ahmed
8. Lafız Müslim’e aittir 9. Müslim

36
lem şöyle buyurmaktadır: Süleym dedi ki: ‘Allah dilediğinde insanlar karşı
karşıya geldikleri zaman yarın (ne olacağını)
“Sonra dualardan hoşuna gideni seçer ve görecekler.’ Ravi dedi ki: İnsanlar uhud savaşına
onunla dua edersin”  10 hazırlanıyorlardı. Süleym de savaşa katıldı ve
şehit oldu. Allah rahmet eylesin.’
Ayrıca bu konuda kapsayıcı dualar vardır.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bunlarla duayı çoğaltır, Zeyd b. Erkam’ın radıyallahu anh şöyle dediği ri-
bu dualara teşvik ederdi. vayet edilmiştir:

Enes’ten radıyallahu anh gelen rivayette Rasulul- ‘Ben size Rasulullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem söy-
lah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: lediğinden başkası­nı söylemiyorum. Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle diyordu: “Allah’ım! Aciz-
“Peygamber en çok şöyle dua ederdi; ‘Allah’ım likten, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan,
bize dünya ve ahirette iyilik ver. Bizi cehennem kötü ihtiyarlıktan ve kabir azabından sana sığı­
azabından koru.’ ”  11 nırım. Allah’ım! Nefsime takvasını ver ve onu
pak eyle! Onu pak edecek yegâne sen varsın.
Müslim Tarık b. Eşim, Uşeym’den radıyallahu anh Onun velisi ve mevlâsı sensin. Allah’ım! Fay-
şu hadisi nakleder: da vermeyen ilimden, huşu duymayan kalpten,
doymayan nefisten, kabul olunmayan duadan
Bir adam müslüman olduğu zaman Nebi ona sana sığınırım.”  13
namazı öğretti sonra da ona şu kelimelerle dua
etmesini öğretti: “Ya Rabbi beni bağışla, beni af- İbn-i Ömer radıyallahu anh diyor ki: Peygamber
fet ve beni rızıklandır.”  12 Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem sabah akşam şu du-
aları etmeyi bırakmazdı:
İmam Ahmed, Ebu Davud ve İbni Mace şu
hadisi rivayet etmiştir: “Allah’ım dünya ve ahirette senden af ve afi-
yet dilerim. Allah’ım dinim, dünyam, ailem ve
‘Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Süleym denilen gence malım hususunda senden af ve afiyet dilerim.
şöyle demiştir: “Ey Süleym! Kur’an’dan ezberin- Allah’ım açık yerlerimi ört, beni korkulardan
de ne var?” Süleym şöyle dedi: ‘Ben Allah’tan emin et. Allah’ım beni, önümden, arkamdan,
cenneti istiyorum’ veya şöyle dedi: ‘Ben Allah’tan sağımdan, solumdan, üstümden koru. Altım-
cenneti isterim ve cehennemden O’na sığınırım’ dan pusuya (tuzağa) düşürülmekten sana sığı-
Vallahi Muaz’ın değil, senin mırıldanman ne nırım.”  14
güzel. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi:
“Benim mırıldanmam da, Muaz’ın mırıldanma- (DEVAM EDECEK…)
sı da Allah’tan cenneti istememiz ve cehennem-
den O’na sığınmamızdan başka bir şey midir?”

Hamd Bin Abdullah El-Humeydî


Çeviri: Özcan YILDIRIM

10. Buhari-Müslim azi


yel Evv
e
Cem

11. Buhari-Müslim 13. Müslim, Nesâî 1433


l

12. Müslim 14. Ahmed, Ebu Davud, Nesai, İbn Mace

NİSAN’12 • SAYI: 3

37
Menhec
Notları

Yiğit
İnan

Cihad İçin İmani Hazırlığın


Önemi
Allah cihadı mü’minlerin üzerine farz kıldığı gibi, aynı şekilde
bu farizanın yerine gelebilmesi için yapılacak hazırlığı da
mü’minlerin üzerine farz kılmıştır.

B u ay ki sayımızda son aşama olarak aktardı-


ğımız cihadın mahiyeti üzerinde duracağız.
Başarı Allah’tandır.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor;

“Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette


bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah
Cihad demiş olduğumuz fariza şartsız ve onların davranışlarını çirkin gördü ve onları
kuralsız yerine getirilebilecek bir fariza de- geri koydu. Onlara «Oturanlarla (kadın ve ço-
ğildir. Bu farizanın yerine getirilmesi için bir cuklarla) beraber oturun!» denildi.”  2
takım hazırlıkların yerine getirilmesi gerekir.
Meselenin daha etraflıca anlaşılabilmesi için
Nitekim Allah subhanehu ve teâlâ cihadı mü’minlerin
cihada yapılacak olan hazırlığı iki kısım halinde
üzerine farz kıldığı gibi aynı şekilde bu fariza-
inceleyebiliriz. Hazırlık iki kısımdır; Maddi ha-
nın yerine gelebilmesi için yapılacak hazırlığı da
zırlık ve manevi (imani) hazırlık.
mü’minlerin üzerine farz kılmıştır.

“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği MANEVİ (İMANİ)


kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen HAZIRLIK VE ÖNEMİ
atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını, Şurası bir gerçektir ki; imani hazırlık sadece
sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bil- cihad için değil, bütün çetin ve zor işlerin ön-
mediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri
cesinde gerekli olan birşeydir. Bu gerçeği Allah
korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız
azze ve celle şu ayette belirtmiştir;
size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratıl-
mazsınız.”  1
“Ey örtünüp bürünen (Rasûlüm)! Birazı hariç,
geceleri kalk namaz kıl. (Gecenin) yarısını (kıl).
Yine Allah subhanehu ve teâlâ cihad için gereken
Yahut bunu biraz azalt, ya da çoğalt ve Kur’an’ı
bu hazırlığı yerine getirmeyenlerin aslında ci- tane tane oku. Birazı hariç, geceleri kalk namaz
hadı istemeyen kimseler olduğunu söyleyip bu kıl. (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz
fiillerinden dolayı onları kınamıştır. azalt, ya da çoğalt ve Kur’an’ı tane tane oku.
Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahye-
deceğiz. Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar
arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraata
daha elverişlidir. Zira gündüz vakti, sana uzun

1. 8/Enfal, 60 2. 9/Tevbe, 46

38
bir meşguliyet var. Rabbinin adını an. Bütün İmani hazırlık, Allah’ın subhanehu ve teâlâ zor ve
varlığınla O’na yönel. O, doğunun da batının meşakkatli görevler öncesinde Müslümanlara
da Rabbidir. O›ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse tavsiyesidir. Müslümanların kendi imanlarını
yalnız O›nun himayesine sığın.” 3 muhafaza etmek babından hazırlığın bu şeklini
yerine getirmeleri gerekir.
Buradan anlaşılıyor ki güç ve şer’i yüküm-
lülükler için mutlaka imani hazırlık gereklidir. “Eğer onlar kendilerine verilen öğüdü yerine
Konumuz olan cihad farizası da Allah’ın subhanehu getirselerdi, onlar için hem daha hayırlı hem de
ve teâlâ buyurduğu gibi insanlara ağır gelen bir va- (imanlarını) daha pekiştirici olurdu.”  5
ziffedir. Allah subhanehu ve teâlâ itabında bu konuya
(şu şekilde) dikkat çekiyor; Hiç şüphesiz ki Rabbimiz bizlere bu hazırlı-
ğı emrederken bir faydaya binaen emretmiştir.
“Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kı- Çünkü Rabbimiz bizlere zarar verecek olan bir-
lındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi emretmez.
şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha
kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de müm- Hiç şüphesiz ki imani hazırlığın en önemli
kündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”  4 azığı takvadır. Takvanın cihad farizasını yerine
getirecek olan insanlara birçok faydası bulun-
Burada aklımıza şu soru meşgul edebilir: maktadır. Bu faydaları sıralayacak olursak;
’Cihad neden insanlara sevimsizdir?’ İnsan fıt-
ratı rahata meyyaldir. Cihad farizası ise insanın Takva, kafirlerle müslümanlar
rahatını ortadan kaldıran bir ibadettir. Nitekim
cihad neticesinde canlar, mallar, ırz, namus ve
arasındaki sayı farkını
dünya rahatı elden gidecektir. İşte bu sebepten ortadan kaldırır:
dolayı cihad insanların nefislerine ağır gelmek- Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor;
tedir. Madem ki cihad insanın hoşuna gitmeyen,
ağır gelen bir emir, o zaman Müslümanların yu- “Nice az sayıda bir topluluk Allah’ın izniyle
karıda zikrettiğimiz kaide gereği cihad farizası- çok sayıdaki topluluğu yenmiştir. Allah sabre-
nı ifa etmeden önce onun için gerekli olan ma- denlerle beraberdir.”  6
nevi yani imani olan hazırlığı yerine getirmeleri
Allah subhanehu ve teâlâ bu ayeti Talut ve Calut
gerekir. Bu kaide cihad gibi zorluğun ve meşak-
kıssasını anlatırken zikretmektedir. Kıssaya ge-
katin aşikar olduğu tüm farzlarda da geçerlidir.
nel olarak bakıldığı zaman bu ayeti kerime ile
Mesela; bugün sokaklarda şirk kol gezmekte,
kastedilen anlaşılacaktır. Talut, ordusunu bir
küfür her daim insanların ensesindedir. Böyle
takım imtihanlara tabi tutulmuş, nehirle kar-
bir durumda Müslümanın üzerine düşen gö-
şılaştıkları zaman bir avuç müstesna nehirden
revlerden en önemlisi insanlara tevhidi anlatıp
su içmeyi yasaklamıştır. Komutan’ın bu emrini
onları bir ve tek olan Allah azze ve celle’ye kul-
yerine getiren insanlar yani takvalı davranıp
luğa çağırmaktır. Lakin cihad da olduğu gibi bu
verilen emirlere itaat edenler, az bir topluluk
farizayı da ifa etmek bir hayli zor ve meşakkatli
olmalarına rağmen sayı bakımından çok üstün
olan bir ameldir. Bunun zor bir ameliyye oldu-
olan Calut’un ordusunu yenilgiye uğratmış-
ğunu yine şeriat ikrar etmektedir. Genel ola-
tır. Takvanın en büyük faydası da budur. Yani
rak Peygamberlerin hayatı incelendiğinde bu
Müslümanlar ile kafirler arasındaki sayı farkını
çok bariz bir şekilde görülecektir. Özel olarak
ortadan kaldırmasıdır. Şurası bir gerçek ki geç-
ise Rasûlullah’a sallallahu aleyhi ve sellem “Kalk ve uyar”
mişten günümüze kadar Müslümanlar kafirlere
emrinin geldiği ilk yıllarda Varaka b. Nevfel’ e
göre hep azınlık konumundadırlar. Buna karşın
gittikleri zaman Varaka bu gerçeği şu şekilde
kafirler hep çoğunluk olan taraf olup, teknoloji
dile getirmişti; ‘Senin getirdiğini getiren hiç kimse
gibi çağın bütün imkanlarını ellerinde bulun-
yoktur ki mutlaka kendisine düşmanlık edilmiştir.’
durmuşlardır. Bu Allah’ın subhanehu ve teâlâ değişme-
Demek ki davet öncesinde de imani hazırlığın
yen bir sünneti, değişmeyen bir yasasıdır. İşte
yerine getirilmesi gerekir.
yel Evv
azi e
Cem

3. 73/Müzzemmil, 1-9 5. 4/Nisa, 66-67 1433


l

4. 2/Bakara, 216 6. 2/Bakara, 249

NİSAN’12 • SAYI: 3

39
aradaki bu sayı farkını ortadan kaldıracak olan aynı şekilde lojistik destek konusunda da en bü-
şey, takvadır. Ömer radıyallahu anh İranlılara karşı yük yardımcıdır.
savaşan Sad İbni Ebi Vakkas’a radıyallahu anh yazdı-
ğı mektupta bu gerçeği çok güzel ifade ediyor; Takva, kişiye hak ile batılın arasını
‘Sana ve beraberinde bulunan askerlere her durum- ayırabilecek furkan verir:
da Allahu Teâlâ’dan sakınmanızı emrediyorum.
Çünkü Allah korkusu düşmana karşı hazırlıkların Cihad ortamı, fitnelerin vaki olma ihtimali-
ve düşmana karşı taktiklerin en büyüğüdür. Sana nin çok fazla olduğu yerlerdendir. İslam tarihi-
ve askerlerine düşmandan sakındığınızdan çok ne şöyle bir göz atıldığında fitnelerin birçoğu-
günahlardan sakınmanızı emrediyorum. nun cihad ortamında vaki olduğu görülecektir.
Çünkü askerlerin günahları, kendileri Çünkü şeytan, cihad ortamında çok fazla mesai
için, düşmanlarından daha çok tehlikeli- yapar. İşte böyle bir ortamda takvanın kişiye
dir. Müslümanlar ancak düşmanın olan en büyük faydası; kişiye doğru ile yanlışı,
Şeytan, günahları sebebiyle muzaffer hak ile batılı birbirinden ayıran furkanı verme-
olurlar. Böyle olmazsa, on- sidir. Allah subhanehu ve teâlâ takva sahibi olan kulla-
cihad lara karşı gücümüz yetmez. rına furkanı vereceğini şu ayette belirtiyor;
ortamında çok Çünkü ne sayımız onlar ka-
fazla mesai yapar. dardır, ne de hazırlığımız “Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız
onların hazırlığı kadardır. O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış
İşte böyle bir Günahlarda onlarla aynı (furkan) verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar.
ortamda takvanın olursak, kuvvet bakımın- Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.”  8
kişiye olan en dan onlar bizden üstün
olurlar. Faziletimizle on- Takva, kişinin ilmini arttırır:
büyük faydası; lardan üstün olmazsak, on-
kişiye doğru ile ları kuvvetimizle yenemeyiz. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor;
yanlışı, hak ile Seyrinizde Allahu Teâlâ’dan
“Allah’tan korkun ki Allah size öğretsin.”  9

batılı birbirinden sizin yaptıklarınızı bilen


gözetleyici meleklerin oldu-
ayıran furkanı ğunu biliniz, onlardan uta- İlim cihad ortamının olmazsa olmazların-
vermesidir. nınız, Allahu Teâlâ yolunda dandır. İlimden bihaber olan insanların şer’i
iken masiyetleri işlemeyiniz.’ Bu olan bir şey yapmaları mümkün değildir, şer’i
Müslümanların menhecine kazınması olmayan şeyler yapanlara ise Allah’ın subhanehu ve
teâlâ yardım etmesi mümkün değildir.
gereken noktalardandır. Yani sadece iti-
kad ile yol yürünmez, sadece itikadımı-
zın düzgün olmasıyla Allah’ın subhanehu ve teâlâ Takvanın cihad farizasını yerine getiren
yardımı gelmez. Allah’ın subhanehu ve teâlâ yardımı- insanlara faydaları olmakla beraber yapılacak
nın gelebilmesi için itikad ile beraber amellerin olan salih amellerin de bir takım faydaları var-
de düzgün olması gerekir. dır. Mesela;

Salih ameller sebebiyle Allah insanı


Takva, rızık meselesine korur, salih ameller olmadığı zaman
yardımcı olur: ise Allah kulun ayağını kaydırır:
Cihadda sıkıntı olabilecek en temel mesele- İnsanı, cihad esnasında koruyan kalben sa-
lerden bir tanesi de rızık meselesidir. Allah sub- lih amelleri olduğu gibi, insanın ayağını kaydı-
hanehu ve teâlâ bizim lojistik destek dediğimiz rızkı, racak olan da kişinin işlediği günahlardır. Bu-
takvaya bağlayarak şöyle buyuruyor; nun delili ise;

“Kim Allah’tan sakınırsa, Allah ona bir çıkış “(Uhud ‘da) iki ordu karşılaştığı gün, sizi bı-
yolu ihsan eder. Ve ona hiç beklemediği yerden rakıp gidenleri, sırf işledikleri bazı hatalar yü-
rızık verir.”  7 zünden şeytan (yerlerinden) kaydırmıştı. Yine
de Allah onları affetti. Çünkü Allah, çok bağış-
Takva sayı meselesine bir çare olduğu gibi

8. 8/Enfal, 29
7. 65/Talak, 2-3 9. 2/Bakara, 282

40
layıcıdır, halîmdir.”  10
ayetidir.

Bilindiği üzere Uhud Savaşı’nda tepede bu-


lunan elli tane okçu Rasulullah’ın sallallahu aleyhi ve
sellem emrine rağmen yerlerini terketmişti. Bu
itaatsizlik, Müslümanların yenilmelerinin sebe-
bi olmuştu. Demek ki kişilerin işlemiş oldukları
bir günah bütün bir topluma etki edebilmekte-
dir. Bunun yanında Allah subhanehu ve teâlâ mümini
salih amelleri sebebiyle korur. Allah subhanehu ve
teâlâ Hudeybiye günü ile alakalı şöyle buyuruyor;

“Andolsun ki o ağacın altında sana biat eder-


lerken Allah, o müminlerden razı olmuştur. ona göre değişiklik arzeder.
Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu
vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllen- Cihad meydanı, şeytanın da müdahalesi ile
dirmiştir.”  11 çok fazla sorunun yaşandığı yerlerdir. Lakin so-
runlar genel itibariyle çok küçük olan şeylerden
Uhud gününde sahabeyi yenilgiye uğratan, çıkabilmektedir. Mesela; ‘Ben buraya savaşma-
sahabelerin önceden işlemiş oldukları bir takım ya mı geldim yoksa bulaşık yıkamaya mı?’, ‘Ben
günahlarıydı. Hudeybiye gününde ise sahabe- yemek yapmam yemek sırası kimde?’ gibi sözler
nin ayaklarını sabitleştirip onlara fetih müjdesi buralarda çok sık duyulabilir. Bunun sebebi ise
getiren ise işlemiş oldukları salih amelleri idi. imani hazırlığın tam olarak yerine getirilmeme-
sidir. Şayet şahıslar imani hazırlıklarını yerine
İmam Buhari rahimehullah Cihad Bölümünde; getirmiş olsalardı bu gibi küçük meselelerde
‘Savaştan önce salih amel işleme babı’ diye bir sabretmeyi öğrenip kendisiyle beraber savaşan
bölüm ayırmıştır. Ebu’d-Derda radıyallahu anh; ‘Siz- kardeşlerine daha müsamahakâr davranabilir-
ler ancak amellerinizle savaşıyorsunuz.’ der. lerdi. Lakin bu hazırlığın ihmal edilmesi küçük
meselelerin dahi büyütülüp ciddi sorunların
Aynı şekilde Allah subhanehu ve teâlâ ayeti kerime çıkmasına sebebiyet verebilmektedir. İşte bu
de şöyle buyuruyor; sebepten dolayı cihad edecek olan taifenin ima-
ni hazırlıklarını yerine getirmeleri; bilinçlerine
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri ni-
fedakarlık, sabır gibi ahlakları yerleştirmeleri
çin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söy-
lazımdır.
lemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşı-
lanır. Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı
Ayrıca burada şunu da bir kaide olarak zik-
gibi saf bağlayarak savaşanları sever.”  12
redebiliriz; imanın kuvvetliliği Müslümanla-
Dikkat edilirse Allah subhanehu ve teâlâ ayetin ilk rın aynı safta kenetlenmelerine sebebiyet verir,
kısmında yapılmayan şeylerin söylenmemesi imandaki zayıflık ise Müslümanların ayrılığa
gerektiğinden bahsediyor. Yani tabiri caizse ‘Ya düşmesine sebebiyet verir.
amel yapın ya da konuşmayın.’ diyor. Hemen
“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı
peşindeki ayette ise kendi yolunda kenetlenip
yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan ni-
savaşanlardan hoşnut olduğunu ifade ediyor. metini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman
Demek ki insanların kenetlenip savaşmadan kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve
önce amel yapmaları gereklidir. Yapmadıkları O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuş-
ile değil, yaptıkları ile ‘Ben amel yaptım.’ de- tunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kena-
meleri lazım. Yani bir kimsenin yapmış olduğu rında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte
ameli ne ise cihad meydanındaki pozisyonu da Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu
bulasınız.”  13

10. 3/Al-i İmran, 155 azi


yel Evv
e
Cem

11. 48/Fetih, 18 1433


l

12. 61/Saff, 2-4 13. 3/Al-i İmran, 103

NİSAN’12 • SAYI: 3

41
“O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler ol- laiklik dinini savunan insanlar da bu ayeti oku-
muştunuz.” yor, Yahudi ve Hristiyanlara okul açıp milleti
Hristiyanlaştıranlar da aynı ayeti okuyor, Allah
Allah’ın subhanehu ve teâlâ nimeti imandır. Bu subhanehu ve teâlâ yolunda cihad eden de aynı ayeti
ayetin üzerlerine indiği insanları bir düşünür- okuyor, doğuda PKK’yi savunan hocalar bile bu
sek görürüz ki bu insanlar cahiliye hayatında ayeti okuyor vs. Bu ayet Müslümanların men-
en fazla birbirleriyle savaşan, en fazla düşman hecini ortaya koyan bir ayettir. Allah subhanehu ve
olan ve aralarında bitmek bilmeyen bir kin olan teâlâ diyor ki;
insanlardı. Lakin daha sonra Allah’ın subhanehu ve
teâlâ iman nimeti ile beraber yeryüzünün en faz- “Allah müminlerden, mallarını ve canlarını,
la birbirine bağlı olan insanları haline geldiler. kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın
Demek ki iman Müslümanların biraraya gelip almıştır.”
kalplerinin birbirine kenetlenmesini sağlayan
bir nimettir. Burada iman derken kastımız Peki kimdir bu müminler? Bu müminler
sadece olayın itikadi boyutu de- Allah subhanehu ve teâlâ yolunda sava-
ğildir. İtikadi boyutu ile beraber şıp ölen ve öldüren müminlerdir.
olayın ameli boyutunu da İşin Yani Allah subhanehu ve teâlâ nin
kastetmekteyiz. Yani amel- sadece savaş razı olduğu yolda savaşan
lerdeki bağlılık ve sebat, boyutunu alıp insanlardır. Allah subhanehu
ve teâlâ fisebilillah (Allah
Müslümanların biraraya ibadet boyutunu terketmek
gelmelerini sağlar. Gü- yolunda) kaydını getir-
yanlış olduğu gibi sadece diği zaman bunun için-
nümüzde Müslüman-
ibadet boyutuna eğilip den şirk davası uğruna
ların en ciddi sıkıntısı
menhec notları

da budur. Aynı düşünen savaş boyutunu gözardı savaşıp ölen ve öldüren


birçok insan maalesef etmek de aynı oranda insanlar çıkmış oldu. Bu
paramparça haldedirler. hatadır. ayetle alakalı bir de şöyle
Lakin şunun bilinmesi ge- bir yanlış yöneliş sözkonu-
rekir ki iman Müslümanların sudur; bazıları bu ayeti alıp
biraraya gelmelerini gerektirir. işin sadece savaş boyutuna önem
vermektedir. Bunun sonucunda
Ferdi bir düzelme değil de toplu bir düzelme ayet anlaşılmadığından dolayı Allah’ın subhanehu
Allah’ın subhanehu ve teâlâ yardımını getirecek olan ve teâlâ yardımı gelmemektedir. Hâlbuki Allah sub-
birşeydir. Toplu bir bozulma ise Allah’ın subhane- hanehu ve teâlâ ayetin devamında bu ticareti yapan
hu ve teâlâ azabını getirecektir. Burada sorumluluk insanların özelliklerini belirterek diyor ki;
cemaatlerin üzerine düşmektedir.
“(Bu alış verişi yapanlar), tevbe edenler, ibadet
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor; edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû eden-
ler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alı-
“Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, koyanlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlardır.
kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın O müminleri müjdele!“  15
almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşır-
lar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat’ta, İncil’de Yani alışverişi kazanacak ve müjdelenecek
ve Kur’an’da Allah üzerine hak bir vaattir. olan müminler bu özelliklere sahip olan mü-
Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim minlerdir. Sadece Allah subhanehu ve teâlâ yolunda
vardır! O halde O’nunla yapmış olduğunuz bu savaşmakla bitmiyor. Aynı zamanda bu insan-
alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçek- ların tevbe eden, ibadet eden, hamdeden, oruç
ten) büyük kazançtır.”  14 tutan, rükû eden, secde eden, emr-i bi’l ma’ruf
nehy-i ani’l münker yapan insanlardan olmaları
Allah’ın subhanehu ve teâlâ bu ayeti her kesimin gerekir. Eğer zahiri ve batıni olan amellerle ci-
ağzında tabiri caizse sakız gibi dönmektedir. had ameliyesi bir araya gelirse o zaman alışveriş
Allah’ın subhanehu ve teâlâ razı olmadığı demokrasi, tamamlanacaktır. İşin sadece savaş boyutunu

14. 9/Tevbe, 111 15. 9/Tevbe, 112

42
yardımının gelmesi mümkün değildir. Ayete ge-
nel olarak bakıldığı zaman diyebiliriz ki Allah’ın
subhanehu ve teâlâ yardımını hakeden topluluk hem
kendisi için hem de İslam toplumu için faydalı
olan amelleri hayatına geçirip o şekilde savaşan
topluluktur. Ayette tevbe, ibadet, hamd, oruç,
rüku, secde gibi ameller kişinin kendisine fay-
dası olacak amellerdir lakin iyiliği emredip kö-
tülükten nehyetmek ise bütün bir İslam toplu-
muna faydası olacak amellerdendir.

alıp ibadet boyutunu terketmek yanlış olduğu


gibi sadece ibadet boyutuna eğilip savaş boyu-
tunu gözardı etmek de aynı oranda hatadır. Bu
iki tür anlayış da Allah’ın subhanehu ve teâlâ vadettiği
yardımın gelmesine engel teşkil etmektedir. İki-
si birarada olup mesele menhece veya pratiğe
dökülürse işte o zaman Allah’ın subhanehu ve teâlâ
yardımı sözkonusu olabilir.

Allah’ın subhanehu ve teâlâ bu ayette dikkat çektiği


amellerden bir tanesi de iyiliği emredip kötü-
lükten nehyetmek amelidir. Bu amel genel ola-
rak insanların nazarında bir şey ifade etmemek-
tedir. Bir topluluğun bu ameli arka plana atıp
insanların hatalarını örtmesi veya hataları gör-
memezlikten gelmesi adeta bunu bir cemaatsel
çalışma haline getirmesi Allah’ın subhanehu ve teâlâ
azabını çekecek bir ameldir. Hâlbuki bu amel
bu ümmetin en büyük özelliklerinden biridir;

“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en


hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten
meneder ve Allah’a inanırsınız.”  16

O zaman emr-i bi’l-ma’ruf demiş olduğu-


muz müessese her yapıda bulunması gereken
bir müessesedir. Emr-i bi’l-ma’ruf ameli saflar-
da sapmaya ve bozulmaya, engel teşkil etmekte-
dir. Allah subhanehu ve teâlâ tevbe suresinde ki ayette
iyiliği emredenler kötülükten nehyedenler de-
dikten sonra Allah’ın subhanehu ve teâlâ sınırlarını
koruyanlar demektedir. Yani bu ameliye ger-
çekleştirildiği taktirde Allah’ın subhanehu ve teâlâ sı-
nırları da korunmuş olacaktır. Bunun terkedil-
mesi Allah’ın subhanehu ve teâlâ sınırlarını muhafaza
etmemek manasına gelir ki bu da azabın sebebi
olur. Allah’ın subhanehu ve teâlâ sınırlarını muhafaza
etmeyen bir topluluğa da Allah’ın subhanehu ve teâlâ
yel Evv
azi e
Cem

1433
l

16. 3/Al-i İmran 110

NİSAN’12 • SAYI: 3

43
Nasihat

Abdulmetin
Aksoy

Şeytan ve
Şeytanın Aldatmaları -2-
“Şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. Eğer
mü’minler iseniz onlardan korkmayın benden
korkun.” (3/Al-i İmran, 175)

H amd, bize bilmediğimizi öğreten Allah’a,


salat, bu bilgiyi en güzel şekilde hayatına
geçiren Rasulullah’a, ashabına ve ailesinin üze-
ma, istikrarsızlık gibi alışkanlıkları barındır-
maktadır. Bu alışkanlıklar bize zaman zaman
sorumluluklarımızı ertelettirir. Oysa ki ertele-
rine olsun. mek şeytanın bize karşı oluşturduğu ve üzeri-
mize saldığı bir ordudur. Seleften bir âlim bunu
Geçen sayımızda yazmaya başladığımız şey- şöyle beyan eder: ‘Ertelemekten sakının. Çünkü
tan ve tuzaklarından, amelleri süslü göstermek, ertelemek şeytanın en büyük askeridir.’ Üstadı-
unutturmak komplolarını beyan ettik. Rabbi- mız, hayatımızda en çok yaptığımız bu eylemi,
mizden dileğimiz, yazdığımız konuların bizi ne güzel tanımlamış. Bugün bizler ‘İslam için
gaflet uykusundan uyandırması ve şeytana kar- fedakârlık yapmayı, Allah için infak etmeyi,
şı harekete geçirmesidir. Rabbimizin yardımıyla nafileleri çoğaltmayı, bugün öğrenmemiz gere-
bu sayımızda da şeytanın tuzaklarını yazmaya kenleri, yapmamız gereken sorumluluklarımızı,
devam edeceğiz. Allah’ın emirlerini yerine getirmeyi ve nehiyle-
rinden kaçınmayı, İslam ümmetinin (cemaatin)
Şeytan kâinatın başından beri insanoğlu ile isteklerini, yarın yaparım, falan gün başlarım’
uğraşıyor. O günden bu yana damarlarımızda düşünceleriyle ertelerken acaba şeytanın or-
geziyor. Bu uğraş ve düşmanlık, şeytana bir- dusuna asker sevkiyatı yaptığımızın farkında
çok tecrübe kazandırmış. Elinden o kadar de- mıyız? Evet, her birimiz bu tuzağın farkındayız,
nek geçmiş ki, insanın fizikiyle, maneviyatıyla, fakat nedendir bilinmez bu uykudan uyanmak
maddiyatıyla beraber insanlığın her yönünü istemiyoruz. Oysa şu ana kadar ertelediğimiz
öğrenmiş. O kadar ki her zamana, her mekâna hiçbir şeyi yerine getiremeden gerisin geriye
ve herkesin zaafiyetine karşı ayrı ayrı tuzaklar döndük. Ertelediğimiz hiçbir şeyden istifade et-
kurmuş. Şeytanın Âdemoğluna kurmaya de- medik. Aksine erteleyerek hem kendimize, hem
vam ettiği bu tuzakları sıralamaya devam ede- de davaya zarar verdik. Buna rağmen hayatımı-
cek olursak; zın büyük çoğunluğu ertelemekle geçiyor. Oysa
Kur’an ve Sünnet bizi sürekli aceleye çağırıyor.
Ertelettirme
İslami mücadele içerisinde karşılaştığımız “Altı şey gelmeden önce amellerde acele ediniz.
sorunlardan biri de şeytanın yapmamız gere- Bunlar; duhan, deccal, kıyamet, sizden birinizin
kenleri ertelettirmesidir. İnsan yaratılışı gereği ölmesi ve karanlık gecelerin fitnesinin gelmesidir.”
fıtratında gevşeklik, nefsin isteklerini arzula-
Rabbim bizlere, Peygamberimizin bu dave-

44
tine icabet etmeyi nasip eylesin (Allahumme âmin).
Sizlerle aklıma gelen şu beyti burada paylaş-
mak istiyorum;

• Ertelemektir bizleri hayatın sonsuz karanlıkla-


rına iten,
• Ertelemektir bizleri rabbimize, islama, davaya
karşı nankör kılan,
• Ertelemektir şeytanı sevindirip, cemaati yıkıp
yok eden,
• Ertelemektir izzeti kaybettirip, zillete düşürten,
• Ertelemektir bizlerin yükünü daha da ağırlaş-
tıran
pratiğe geçiremezken, canın, malın istendiği
Birgün sahabeler Ömer ibn Abdülaziz’in çağrıya nasıl koşacağız? Bu gün namazları ce-
yanına ziyaret için geldiklerinde Ömer ibn maatle kılma sorumluluğunu bile kaldıramaz-
Abdülaziz’i ibadet edip, gece uykusuz kalmak- ken, uykumuzdan fedakârlık yapıp sabah zikir-
tan, gündüzleri oruçlu geçirip, Kur’an okumak- lerini, işimizden vakit ayırıp akşam zikirlerini
tan perişan bir halde bulurlar ve: ‘Ey müminlerin yapamazken, kınanmamak için Allah’ın subhanehu
emiri, kendini helak ediyorsun’ derler, Ömer ibn ve teâlâ dinini insanlara ulaştırmazken, cemaate
Abdülaziz cevaben: ‘Bir günün ameli beni bu hale
veya bir emirin buyruğu altına girmeye taham-
getiriyorsa (ki bu benim sorumluluğumdur) ben
mül edemezken canın, malın istendiği çağrıya
bunu yarına ertelersem iki günün ameli beni ne
nasıl lebbeyk diyeceğiz? Bir sonraki aşamayı
hale getirir?’ buyurmuştur. Evet, bu gün ertele-
düşünen hangi insan bu çağrıya cevap verdi ki;
diğimiz her şey, yarın karşımıza daha büyük bir
bizler bu ve buna benzer çağrılara lebbeyk diye-
bela olarak gelecektir ve gelmektedir de…
bilelim. Burada bizim üzerimize düşen, içinde
Müslümanın hayatına olumsuz yönde etki bulunduğumuz vakıada kendimize vacip olan-
eden erteleme hastalığı şeytanın bize karşı kur- ları tespit edip, onunla uğraşıp, geri kalanlarla
muş olduğu bir tuzaktır. Var olan bu komplo ilgilenmemektir. Çünkü bir müslüman, gelecek-
virüs gibi hayatımızın her alanına sirayet etmiş te olacak olan şeyleri bilmez ve bu gibi kendini
bir durumdadır. İslami mücadele içerisinde ilgilendirmeyen şeylerle de meşgul olmaz.
bu tuzağa düşmemizin sebebi, üzerimize va-
cip olan sorumlulukları terk edip bir sonraki Korkutmak
merhalenin vaciplerini düşünmeye başlama- Kendini İslam’a teslim etmiş olan kişi şim-
mızdır. Bu, ertelemenin en tehlikeli olan bi- diye kadar yazdığımız şeytanın bu tuzaklarına
çimi ve şeytanın en kuvvetli askeridir. Hayatı- karşı kendini muhafaza etmeyi başardığı za-
mızdan bu konuya şöyle bir örnek verebiliriz; man, şeytan hemen istişare grubunu toplaya-
Bir ilim talebesi düşünün, bu ilim talebesinin rak kendisine verilen bütün imkânlarla yepyeni
üzerine ihlasla, sadakatle ilim talep etmek ve tuzakların müzakeresini yapar. Müslümanın bu
bunun gerekleriyle yaşamak farzdır. İlim talep İslami yaşantısı şeytana ve havarilerine korku
eden bu kardeşimiz bunu yapamadığı zaman verir, bu korku onları Müminlere karşı tuzak
şeytanın ona oynayacağı en büyük oyun, bir kurmaya sevk eder. Yaşadığı vakıadaki tüm
sonraki aşamayı göstermesi ve onun üzerine korku çeşitlerini peyderpey Müminin önüne
yoğunlaştırmasıdır. Veya bir sonraki merhaley- sürmeye başlarlar. Yapmış oldukları bu kurnaz-
le teselli ettirmesidir. ‘Sen ilim talep edemezsin lıkları sayesinde eşrefe doğru ilerleyenleri esfele
ama yarın bir cihad nidası çıksa sen hemen düşürürler, yaşadığımız bu coğrafyada olduğu
lebbeyk (buyur) diyeceksin’ diyerek kandırır. gibi. Kimisi tağutun, kimisi menfaatinin, kimisi
Oysa bu gün rahatlık anımızda, basit bir me- ailesinin, kimisi değer verdiği kişilerin, kimisi yel Evv
azi e
selede, Allah’ın subhanehu ve teâlâ çağrısına ‘lebbeyk’ cemaatinin korkusu nedeniyle izzeti seçmekten
Cem

1433
l

diyemezken, öğrendiklerimizi kolaylık anında mahrum kalmıştır. İnsanda olan bu korkular

NİSAN’12 • SAYI: 3

45
Allah’a ve onun azaplarına yönelik olursa bu in- ğunu unutturup sizin içinize fakirlik korkusunu
san izzeti seçmekten, zilleti kaldırmaktan geri salacaktır. Nitekim Allah subhanehu ve teâlâ şöyle bu-
durmayacaktır. Ki Allah da subhanehu ve teâlâ kulla- yuruyor;
rından korkuyu kendisine yönlendirmesini is-
tiyor: “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size kötülük-
leri emreder.”  2
“Şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. Eğer
mü’minler iseniz onlardan korkmayın benden Başka bir gün internette cihadi videolar iz-
korkun.”  1 lediniz, bir sohbette sahabelerin cihad mey-
danlarında ki şehit oluşunu dinlediniz, o anda
Değerli kardeşim! İçinde bulunduğumuz damarlarınızdaki kanların hareketliliği size
toplumda korku kiminin Allah’a subhanehu ve teâlâ şehit olma isteğini arzulattı ve cihad etme ka-
ve ahkâmlarına iman etmesini sağlamış, kimi- rarı aldınız. Kişiyi izzetlendiren bu kararı işiten
sinin de tağuta ve anayasasına iman etmesini şeytan hemen ‘Aman ha! Karşındaki ordunun
sağlamıştır. İşte bu korku, şeytanın kurduğu askeri, teknolojik silahları çok fazla. Mücade-
tuzaklar arasında çok ince bir tuzaktır. O kadar len ona zarar vermez, sonra ailenin, çocuğunun
ki; tevhid ehli bu inceliği zaman içerisinde basit durumu ne olacak…’ vesvesesiyle Allah’ın subha-
görünce, zamanın korkuları, onların fikirleri- nehu ve teâlâ yardımını, kudretini unutturup içini-
nin, inançlarının ve saflarının değişmesine ve- ze dünya sevgisi ve ölüm korkusunu salacaktır.
sile olmuştur. Bir zamanlar o, imanıyla şeytanı, Ashabı suffanın görkemli medrese tarihini, eski
istişare yaptıracak kadar korkuturken, bu sefer âlimlerin ilim için çektikleri zorlukları ve ilmin
şeytan onu korkutmaya başlamıştır. Şöyle ki; faziletini anlatan nasları okuduğunuz zaman
Müslüman Allah subhanehu ve teâlâ için mescid aç- hemen medreseye gitme/ilim okuma kararı al-
mak, sohbet ortamı oluşturmak gibi bir şeyler dınız. Bu sefer şeytan size, maddi durumunuzu,
nasihat

istediğinde hemen şeytan ‘Senin karşında öyle ileride geçiminizi nasıl sağlayacağınızı hatırlata-
bir devlet var ki, senin her yaptığından haberi rak içinize gelecek endişesi bırakır. Her gün alı-
var. İstihbaratıyla, askeriyesiyle, polisiyle seni nan bu farklı kararlardan sonra İblis’in kurduğu
her taraftan kuşatmış’ demeye başlar. Veya Müs- korkular bizim korkumuzu arttırdıkça arttırır,
lüman, İslami çalışmalar yapan kişilere gitmek, aldığımız kararlardan vazgeçirir. Bu korkuların
onlara katılmak istediği zaman hemen: ‘Bu va- hayatımızda fazlalaşması, zaman içerisinde bizi
kıada böyle bir çalışma yapılması mümkün de- İslam için yeni karar almaktan, cemaatin işleri-
ğildir. Bunlar ya Amerika’nın ya da İsrail’in ada- ni yapmaktan mahrum bırakır. Artık korku ile
mıdır…’ demeye başlar. Müslümanlar arasında ümit arasında kalıp bir kenarda tuzaklar içeri-
yayılan bu kurgular, kişilerin her şeyden geri sinde düşünceye çekiliriz, Allah muhafaza!
durmasını sağlar ve tağuta karşı korkularını art-
tırır. Bunun ismi de hiçbir zaman korku olmaz, Hayatın korkuları bizi hiçbir zaman emel-
tedbir almak olur. Kendi yanında geçerli olan lerimizden, hedeflerimizden geri çevirmeme-
bu gerekçe, onu birçok şeyden mahrum bırakır. li, Allah’ı subhanehu ve teâlâ, yardımını, kuvvetini ve
Allah’ın subhanehu ve teâlâ rahmet ettikleri bundan Allah subhanehu ve teâlâ ile daima beraber olmayı
müstesnadır. unutturmamalıdır. Kişi Allah subhanehu ve teâlâ ile
beraber olduğu zaman şeytanın hangi tuzağı
Düşünün, bir gün sahabe tarihini okudunuz. onu korkutabilir ki! Korkuların Allah’a subhanehu
Hepinizin Ebu Bekir’in radıyallahu anh infak edişi, ve teâlâ olduktan sonra şeytanın hangi tuzağı seni
Ömer radıyallahu anh ile aralarında ki infak yarışı hedefinden, inancından geri çevirebilir ki! Kor-
dikkatinizi çekti. Bu heyecandan sonra infak kumuz âlemlerin Rabbi olan Allah’adır subhanehu
etme kararı verdiniz. Bu heyecanınızı fark eden ve teâlâ.
şeytan ‘Elindekini verirsen sen muhtaç duru-
ma düşersin, bugün infak edeceksin yarın sen Adım adım yaklaşma
insanlardan para almak zorunda kalacaksın…’ Şeytanın insana kötülükleri yaptırırken kul-
sözleriyle Allah’ın subhanehu ve teâlâ rızık verici oldu- landığı başka bir yöntem ise, ‘Damlaya damlaya

1. 3/Al-i İmran, 175 2. 2/Bakara, 268

46
göl olur’ atasözü misali, büyük hedeflerini ufak
uygulamaya başlayıp, elin zinası, gözün zinası
parçalara bölerek yavaş yavaş uygulatmasıdır.
ile kalbimizi siyah notalarla doldurduktan son-
Nitekim Allah da subhanehu ve teâlâ Kur’an’da şeyta- Kişi Allah
ra şeytan ‘Hadi onunla zina yap’ dediğinde artık
nın bu adımlarına dikkat çekmektedir. Allahu ile beraber
hayır diyemeyiz. Çünkü kalp şehvetlerin lez-
Teâlâ şöyle buyuruyor: olduğu zaman
zetini aldığı zaman itaatlerin lezzetini, Allah’ın
şeytanın hangi
subhanehu ve teâlâ korkusunun ne olduğunu bilmez.
“Şeytanın adımlarına tabi olmayın.” tuzağı onu
O anda insan şehvetlerin esiridir. Artık kalp
korkutabilir ki!
Dikkat edilirse Allah subhanehu ve teâlâ bu ayet- kişinin elinden kayıp şeytanın elinde yönetme
te şeytana değil de onun adımlarına tabi ol- mekanizması haline gelir. Karanlık onu çepe-
mayın buyurmaktadır. Anlaşılan şeytan da bi- çevre kuşatır, o anda aydınlığı göremez. Çünkü
rinci, ikinci basamakları çıkamadan başarıya kalp kişinin kendisini ıslah edeceği dünyasıdır.
ulaşamıyor. Bir de karşısındaki insan olunca, bu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bunu şu hadisiyle
uygulama onun yanın da daha da bir kesinle- desteklemektedir:
şiyor. Çünkü insanoğlunun yanında ufak olan
şeylerin önemi fazla yoktur, ona göre ufak şeyler “Vücutta bir et parçası vardır. O salah olursa
bütün vücut salah olur, o ifsat olursa bütün vü-
zarar vermez. Fakat büyük şeyler onun yanında
cut ifsat olur. Dikkat edin o kalptir.”
önemli ve tehlikelidir. Şairin biri insandaki var
olan bu tehlikeyi hem haber vermek, hem de İşte bu kalp dünyasını bir değil de iki kişi
bu kötü zihniyeti ortadan kaldırmak için şöy- yönetirse (yani hem küfür hem tevhid hem
le söylüyor ‘Ufak şeyleri küçümsemeyin. Gördü- ihlas hem riya hem takva hem masiyet olursa)
ğünüz büyük dağlar bile ufacık çakıl taşlarından
bu kâinat fesada uğrar. İnsanın kalbini bu şe-
oluşmuştur’. İnsan evrendeki gelişen şeylere
kilde fesada uğratan şey şeytanın zina tuzağını
baksa bile, ufak şeylerin nedenli büyük şeylere
parçalara bölüp yavaş yavaş insana yaklaşması
yol açtığını görecektir. Herhâlde insan, dev gibi
veya insanın bu parçaları önemsememesinden
ağaçların küçücük tohumlardan, gökdelenlerin
olmuştur. Oysa Müslüman, hangi günahın
ufacık tuğlalardan, büyük alevlerin minik ateş
Allah’ın subhanehu ve teâlâ azabını ne kadar çeke-
kıvılcımından meydana geldiğini unutmuş bir
ceğini bilemez. Âdem aleyhisselam ağaçtan yediği
durumda… Bu sebeple ufak şeyleri önemseme-
zaman, bu yemenin onun ve bütün ümmetin
yip gözardı etmemek gerekir. İşte şeytan da yap-
cennetten kovulmasına sebep olacağını nere-
tıracağı kötülükleri tespih dizercesine bir ipe
den bilebilirdi ki! Yunus aleyhisselam insanlara kızıp
sıralayıp yavaş yavaş boğarak bizleri helak eder,
‘Yeter artık’ dediği zaman Allah’ın subhanehu ve teâlâ,
küçük günahlarla kalbimizi karartmaya başlar.
onu balığın karnında hapis edebileceğini nere-
Şeytanın kurduğu bu tuzağa pratikten şöyle ör-
den bilebilirdi ki! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
nek verebiliriz;
âmâdan yüz çevirdiği zaman Allah subhanehu ve teâlâ
Şeytan bize gelip zina yap demez. Ancak tarafından uyarılacağını nereden bilebilirdi ki!
tebliğ ayetlerini hatırlatarak kadın erkek fark Bu sebeple küçük veya büyük bir amel yaparken
etmez tebliğ etmemiz gerektiğini ve İslam dinin Müslüman, Allah’ın subhanehu ve teâlâ azabını üzeri-
ancak bu şekilde yayılacağını söyler. Normalde ne çekip, çekmediğini muhasebe etmeli ve şua-
bunda bir sıkıntı yoktur ve olması gereken de na kadar yazdığımız şeytanın genel tuzaklarına
zaten budur. Fakat erkek kadına, kadın da er- karşı sürekli uyanık olmalıdır.
keğe tebliğ yapmaya başladığı zaman sıkıntılar
Satırlarıma şu hatırlatmayı yaptıktan sonra
başlar. Biz şeytanın bu hatırlatması üzerine ka-
son vermek istiyorum; bu yazdıklarım sadece
dına tebliğ yapmaya başlayınca şeytan ‘Kadının
genel olan, şeytanın herkese kuracağı tuzak-
yüzüne bakılmadan, ona karşı güler yüzlülükle,
lardır. Bir de şeytanın, kişinin zaafiyetine göre
nezaketle davranılmadan, ona meseleleri tafsi-
kurmuş olduğu tuzaklar vardır. Burada Müslü-
latlı anlatmak için yanında uzun süre kalma-
manın üzerine vacip olan şey, zaaf noktalarını
dan, onun dertlerini ve sıkıntılarını dinleyip bu
tespit edip kendini o konuda koruma altına al-
konudaki samimiyetini göstermeden, tebliğde
masıdır. Rabbim bizleri şeytana karşı üstün ge- azi
yel Evv
başarılı olman mümkün değildir’ der. Bizler de e
lenlerden eylesin (Allahumme amin).
Cem

1433
l

tebliğde daha güzel yerlere gelmek için bunları

NİSAN’12 • SAYI: 3

47
Serbest
Kürsü

Kerem
Çağlar Buhranların Doğurgan Anası:
Demokrasi
Fevkalade zorlama olduğu açıkça görülen yorumlar
ve temennilerle demokrasi, adeta yeryüzünün
binlerce yıllık kadim geçmişi olan en eski sosyal ve
siyasal sistemi olarak ilan edilmektedir.
NEDİR BU DEMOKRASİ? olarak birçok tartışmalar var. Bu tür tartışma-

R ivayet olunur ki adına ‘Demokrasi’ denen ları, konumuzun dışında olduğu ve bizi pek de
şu mefkûre-i harabiye İslam’ın zuhurun- ilgilendirmediği için geçiyoruz.
dan çok önce ortaya çıkmış uğursuz, murdar ve
Eskiye rağbet olsa bitpazarına nur yağardı
menhus bir musibettir. Bu musibet-i kebirenin
derler. Fevkalade zorlama olduğu açıkça görü-
Antik Mısır’da milattan önce yirmi üçüncü yüz-
len yorumlar ve temennilerle demokrasi, ade-
yılda neşvünema bulduğu söylenir. Bazılarına
ta yeryüzünün binlerce yıllık kadim geçmişi
göre ise iş bu demokrasi, çok daha yakın bir dö-
olan en eski sosyal ve siyasal sistemi olarak ilan
nemde milattan önce dördüncü yüzyılda Antik
edilmektedir. Binlerce yıllık bir geçmişi olduğu
Yunan’daki şehir devletleri tarihinde önemli rol
kabul edilse dahi, bu husus tek başına herhangi
oynayan siyasal bir rejimin adıdır.
bir öğretinin doğruluğuna veya haklılığına da-
Demokrasi uzun yüzyıllar boyunca düşe yanak olamaz. Bunu, kulak verdiği çeşitli tar-
kalka, itile kakıla, helva olmayı bekleyen un- tışmalardan dolayı her gün din değiştiren na-
yağ-şeker troykası kıvamında ve gerektiğinde sipsizlerin dışında aklı başında hiç kimse kabul
kullanılmak üzere ham haliyle bekletildi. etmez, edemez. Mevzu eğer sadece eski olmak-
sa, milattan şu kadar yüzyıl eskilere dayanıyor
Demokrasi, Avrupa’da kendi halklarının olmaksa, Nuh’un aleyhisselam kavmi bunlardan da
enselerinde boza pişirir gibi onlara her türlü bunların atalarında da çok daha eski tarihlerde
zulmü reva gören, canlarını da durmadan yap- yaşamışlardı. Ne var ki Nuh’un aleyhisselam kavmi-
tıkları işgal ve sömürü savaşlarında hoyratça nin bunca ‘Kıdemli’ olmaları, mukadder akıbet-
harcayan gaddar krallıkların ve aristokrasinin lerini değiştirmeye yetmemiştir.
bir alternatifi gibi, siyasal bir antitezi gibi dil-
“Onlar bir ümmet idi, gelip geçti. Onların ka-
lendirmeye başlandığında 18. yüzyıl sonlarıydı.
zandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız
Ülkemizdeki politik liderlerin dillerinden dü-
sizindir. Siz onların yaptıklarından sorgulan-
şürmedikleri ve adeta günlük ‘Vird’leri haline mayacaksınız.”  1
gelen ‘Çağdaş Demokrasi’ de ete kemiğe bü-
rünmeye başladığında ise tarihler Amerika’da Doğrusu bizi öncelikli olarak ilgilendiren
1776, Avrupa Paris’te ise 1789 idi. Amerika’da husus, bir asırda daha uzun bir süre önce coğ-
1776’daki ‘Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’ ve rafyamıza ve halkımıza sirayet etmeye başlayan
Avrupa’da da 1789 ‘Fransız İnsan Hakları Bildir- bu menhus virüsün bünyemizi zayıflatıp tahrip
gesi’ Çağdaş Demokrasi’nin yeniden doğduğu
tarih olarak kabul görmektedir. Bununla ilgili 1. 2/Bakara, 134

48
eden öldürücü tesirlerinden korunabilmektir. lışıldı. Batının şeytani zekası, devreye girdi ve
tarih öncesinden kalma dinozora, hiçbir mas-
Bir yönüyle irtidat illeti olan bu uğursuz raftan kaçınılmadan alımlı- albenili makyajlar
mefkûrenin, İslam coğrafyasını ve bu coğraf- yapılarak ‘kedi yavrusu’ suretinde diğer halkla-
yada yaşayan halkları nasıl, meflûç bir hal-i ra pazarlanıp, ihraç edilmeye başlandı. Buna da
pür melale soktuğunu hem aynel yakin hem de fevkalade ehemmiyet gösterildi.
ilmel yakin müşahede etmekteyiz. Bu cesamet
ve yakınlıkta olan böylesi bir tehlikeye karşı
mü’mine yaraşır tavrı ortaya koymak, çağımız
toplumunda bir Muvahhid’in alamet-i farikası-
dır. Bilindiği üzere her devrin belirleyici/ayırıcı/
netleştirici meseleleri vardır.

Misal; İslam’ın ilk çağında, kelime-i tevhidi


ikrar etmek aynı anda İslam’ı izhar etmek de-
mekti ve bu ikrar, söyleyenin Müslüman olarak
isimlendirilmesine kafiydi.

Günümüze misal; Müslüman olduğunu


söyleyen bir kimse La ilahe İllallah’ın (birinci
kısmının) gereği ve şartı olan tağutu inkarı ger-
çekleştirmesi günümüzün, furkan meselelerin-
dendir. Başka bir açıdan baktığımızda, şöyle bir
sonuca ulaşırız: Çağımızın ‘İtikad vebası’ gibi
olan demokrasi illetinden beraatını ilan ve izhar
etmekde günümüz furkan meselelerinden bir
cüz olarak değerlendirebilir.

Demokrasi İstikametine
Tebdil-i Kıble
Çağdaş demokrasinin önde gelen ideologla-
rı demokrasinin; hiçbir zaman hiçbir yerde ger-
çek anlamda uygulanmasının mümkün olama-
yacağını itiraf etmişlerdir. Hem nasıl olabilir ki?
Esasen demokrasinin özünü ‘klasik demokrasi Yirminci yüzyılın ikinci yarısı, bu tür pazar-
anlayışı’ oluşturur. Burada bütün insanları top-lama ve ihraç ‘operasyonlarının’ yoğunluk ve ba-
lumu etkileyecek kararlarda, söz sahibi olmalarışarı açısından adeta tavan yaptığı bir dönemdir.
Fiili sömürgeciliğin bittiği bir dönemde koloni-
için belli sayıda (seçkin) insana hak tanınır. Bu
lerini terk ederlerken, arkalarında daha ‘çağdaş’
hak, halk toplantıları aracılığıyla uygulanır. Ka-
rarlar doğrudan bu kimseler tarafından verilir. sömürge doktrinlerini uygulayacak yerli emir
Bu sistemin uygulanabilirliği, ancak bu hakkı erlerini ‘atamış’ olarak ülkelerine dönüyorlardı.
kullanmalarına izin verilen vatandaş kitlesinde Kendilerine her açıdan bağlı ve bağımlı olarak
görece, az sayıda ve homojen olduğunda müm- yetiştirip başa geçirdikleri kimseler de halkla-
kündür. Misalen nüfusu birkaç bin olan bir ka- rının ‘baba’sı, ‘ata’sı, ‘ölümsüz lideri’ oluyordu!
sabada veya birazcık daha fazla olan şehirlerde Batılılar kendileri için çok pahalıya mal olmaya
bunun uygulanması mümkündür. Daha fazla başlayan ve halkların güçlü direniş hareketleri
nüfus yoğunluğu olan kentlerdeyse, böyle bir örgütlemeleri karşısında, eski tarz sömürgeci-
sistemin uygulama alanı bulması zordur. liğin sürdürülemez olduğunu biliyorlardı. Za-
manla demokrasi büyüsüyle halklarda ‘önemli
Durum böyle olunca sonraki yüzyıllarda ve ve değerli’ oldukları hissi uyandırıldı. Halklar
yel Evv
azi
özellikle de son yüzyılın başlarında demokrasi, da denize düşenin yılana sarılması misali, ken- e
Cem

1433
l

farklı ve yeni yorumlarla ıslah(!) edilmeye ça- di seslerine kulak verdiği ve yönetimde karar

NİSAN’12 • SAYI: 3

49
alma mekanizmalarında söz sahibi olabilecek- İçerisinde güçlü bir müjde ihtiva eden bu
leri, vehmiyle kendilerine takdim edilen ve adı güzel hadisi okuyup ‘amin ,en yakın zamanda
‘demokrasi’ olan beyaz gelinlik içindeki fettan inşaallah!’ diyoruz.
cadının tuzağına düşmekten kurtulamadılar.
Çünkü artık hak ile batılı birbirine karıştırmaya Demokrasi denilen fitne-i zaman, bir yö-
başlamışlardı. nüyle de sivrisineklerin üreyip çoğalarak, sağ-
lıklı bünyelere mikrop ve değişik hastalıklar
Özünden saptırılmış ve özgünlüğü tahrif taşınmasına neden olan bir bataklıktır. Bu ba-
edilmiş olduğu halde, ‘münzel bir din’ zannet- taklıkta ekranlarda, manşetlerde veya meydan-
tikleri maharref dinlerine dahi başkaldırmış larda görüldüğü/gösterildiği gibi ne leylak ne
şımarık menfaatperest ve ahlaksız bir batının, menekşe ne zambak ne de fulya yetişir. Buh-
bu durumda kendi dışındaki toplumlara ve ranların ve marazların menbaıdır demokrasi.
tabii olarak İslam’a karşı hangi sebepten ötürü Bu bataklıkta karanfil, şebboy ya da yaseminler
edebini takınması beklenebilir ki? Niçin ‘keke- dermeyi umanlar, fena halde yanıldıklarını an-
ye hürmet’ etsin! Batılıların tarih boyunca yap- layacaklardır. Biz de umarız ki bunu anlamaları
tıkları işgal, sömürü ve paylaşım savaşlarında çok uzun sürmez
ölenlerin mezarlıkları her ne kadar büyük olur-
sa olsun, celladı oldukları ahlak, fikir ve vicdan Demokrasi Bataklığından
mezarlıklarından daha büyük değildir. Böyle Maraz Saçan ‘Sivrisinekler’
bir batıdan insanlığa kurtuluş reçetesi ummak,
Evvela bu beşeri ideolojinin ortaya çıkması/
ebediyyen mümkün değildir.
çıkarılması, farklı tarihlerde ve değişik toplum-
larda uygulama alanı bulmuş olması fert ve top-
Eskiler ne güzel demiş; ‘Kelin dermanı olsa
serbest kürsü

lumun dünya ve ahiretini ilgilendiren, çok ciddi


önce başına sürer ‘diye. Yahudiliği ve Hristiyan-
sorunun, yani şirk meselesinin meydana çıktığı
lığı akli ve hevai saiklerle tahrif etmekle yetin-
anlamına gelir. ‘Can’, ’Ruh’ olmayınca bedenin
meyen batıl ehli, insanlığa yine aynı bozuk yön-
adı ‘ceset’ olur. Orta yerde ilke olarak Allah’ın sub-
temin ürünü olan ‘çağdaş demokrasi’ fitnesini
hanehu ve teâlâ egemenliğini kabul etmeyen bir şirk
‘armağan’ etmekle küresel şirk önderliğindeki
düzeni varken, başkaca hususlardan söz etmek
yerini sağlamlaştırıyordu. İlaç içmemek ya da
daha az önemli ve daha az gereklidir. Ancak şu
iğne yaptırmamak için nazlanan çocuklar ola-
da bir hakikattir ki; demokrasi özellikle de gü-
rak gördüğü, bazı ülkelere demokrasiyi kısa
nümüzde çok çeşitli şirk ve küfür akımlarının
yoldan bomba-füze ambalajlarıyla ihraç etmeye
da güç merkezi ve katalizörü konumundadır.
devam ettiler (Bkz: Afganistan, Irak, Somali...ve
Hemen hemen bütün dünyayı saran demokrasi,
örnekleri).
halkların fevç fevç şirke doğru sürüklenmeleri-
Küfür ehlinin bu kokuşmuş sistemleri- ne neden olmaktadır.
ni, adeta ağızlarından salyalar akıtıp gözlerini
Bu bataklıktan fert, aile ve toplum hayatına
yaşartacak derecede bir inanç ve kararlılıkla
sirayet eden marazlar saçılmaktadır. Uzun bir
sahiplenen, özümseyen ve toplum içerisinde
zamandır allanır, pullanır, yenilenip ambalaj-
yaygınlaşıp kökleşmesine ciddi katkılarda bu-
lanır, hediye paketlerinde sunulur. Lakin eline
lunan, Don Kişot tiynetli yerli demokratların
alanın dünya ve ahiretini harap eden, tahrip
ve onlara tabi olan yığınların, kökleri üzerinde
gücü yüksek bir bomba olduğu gerçeği hiç de-
dimdik duran sedir ağaçlarından bir orman gibi
ğişmemiştir. Bu tahrif ve tahrip bombasının
görünüyor olmaları aslında aleyhlerine olan bir
tesiri ve neticeleri sadece dünya hayatıyla da
manzaradır. Zira Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
sınırlı kalmıyor. Kişinin itikadını bozduğundan
şöyle buyurur:
dolayı, en ağır ve yıkıcı sonuçlarıyla ahirette
‘...kafir ise kökleri üzerinde dimdik ayakta du- yüzleşilecektir.
ran sedir ağacı gibidir. Onu hiçbir şey eğemez
ama devrilmesi de bir anda olur.’  2 Dünya hayatındaki etkileri ve sonuçları da
pek hafif ve basit değildir. Devlet idaresi, güç,
iktidar ve servet paylaşımı kavgalarıyla tefessüh
2. Buhari-Müslim ediyor. Ekonomisinin temeli faiz üzerine bina

50
edilip uluslararası tefecilik sistemine entegre Cezayir’de, toplumsal çözülme ve ahlaki yoz-
hale getirilmiştir. ‘Deri kokarsa tuzlanır, peki laşmayı hızlandırmak için uyguladıkları gayr-i
ya buz kokarsa?!’ dedirten cinsten uygulamalar, insani yöntemlerin başında bu vardı. Kadınları
ancak bu sistemden ‘ürer’. Halkının emniyetini sözde özgürleştirmek adına, evlerinden çıkartıp
tesis etmekle görevli ‘güvenlik kurumlarında’ atölyelere ve fabrikalara hapsettiler. Çocuk yani
işkence kayıp ve faili meçhul olayları hem de insan yetiştirmekten uzaklaştırıp, farklı işyer-
sayısız kez yaşandı, yaşanıyor. Kamu ihalele- lerinde emekleri sömürülerek düğme dikmeye,
rinin gözetim ve denetimini yapmakla görevli cıvata sıkmaya, yönelttiler. Netice itibariyle öz-
kurumun yetkililerinin yaptığı astronomik çap- gürlük ve eşitlik nakaratları eşliğinde kimlikle-
taki yolsuzluk ve rüşvet haberleri insanları uzun rini, kişiliklerini, değerlerini ve en önemlisi de
süre meşgul ediyor. Ahlaki yozlaşma bundan itikadlarını kaybettiler.
önceki devirlere nazaran, kıyas kabul etmez bir
derecede fevkalede bir bozuklukta giderek art- Şu menhus ve mel’un demokrasi illetinin do-
maya devam ediyor. ğurduğu ferdi, ailevi ve ictimai o kadar çok buh-

Demokrasi, özellikle de günümüzde çok


çeşitli şirk ve küfür akımlarının da güç
merkezi ve katalizörü konumundadır.

Memleketin profesör kartvizitli ilahiyatçıla- ranlar vardır ki, hepsini tek tek kaydetmek pek
rı, tamamen mikroskobik ayrıntılara ilişkin fık- de kolay ve mümkün değildir. Baş kesildikten
hın ve devletin mahkemelerinde uygulamayla sonra saça ağlanmaz. Doğrusu baş gidince saça
hiçbir ilgisi bulunmayan hükümlerin üzerinde ağlayacak kimsecikler de kalmadı. Kalanların
soyut teorik etütlerle ömür tüketiyor. Belki de, ekseriyeti de, tarihteki yerini almış kör ve topal
böyle yapıcı ve uyumlu olmalarından dolayıdır bir imparatorluğa nostaljik tapınma ayinleriyle
ki en az emekli ve muvazzaf ‘general’ sayısı ka- meşguller. Amellerinin rehini olarak berzahta
dar ilahiyatçı profesör ‘vazifelerini’ deruhte ey- hesap gününü bekleyen kellerin sırma saçları,
lemektedirler. körlerin de badem gözleri, pehlivan tefrikası
gibi anlatıla anlatıla bitirilemiyor. Ağıtlar da öv-
Gençler ve çocuklar sözde, ‘akıl ve bilim’ ve güler de daima kellere ve körlere! Dedik ki; iş
‘özgür irade’ mavallarıyla dönüşü olmayan mec- bu demokrasi bir yönü itibariyle de mefkure-i
ralara kişkişlenmektedirler. ‘Tanrılardan tanrı şeytaniyedir. Zira şeytan adem oğluna bilhassa
beğenin!’ diye fıtratları yoğun bir kirliliğe tutul- da, mü’minlere her daim su-i ameli, günahları
maktadır. Bundan amaçlanan şey şudur, yeter bidati, hurafeleri ve nihayetinde şirki hoş ve
ki bu gençler ve çocuklar ‘Rabbimiz Allahtır!’ güzel gösterir. Yirmibirinci yüzyılda gücünün,
demesinler. etkinliğinin ve yaygınlığının zirvesine ulaşmış
olan bu mefkure-i şeytaniye (demokrasi) ken-
İnsanlık tarihinde, günümüzde olduğu gibi disini gayet masumane bir surette gösterme kıv-
başka bir dönemde vehamet derecesinde teşhis raklığına ve esnekliğine sahiptir
ve tedavisi zor bu yoğunlukta hastalıklar görül-
memiştir. Demokrasinin tanımı ve uygulamasındaki
farklılıklar, ülkelerinde hakim olan rejim ve ik-
Toplumu inşa eden, temel eğitimini veren tidarlar için olabildiğince gri alanların açılma-
ve en önemli iş olan ‘insan yetiştirmek’ gibi sına neden oluyor. Teşbihte hata olmaz, sapık
ulvi bir görevi olan kadınların evlerinden çı- ittihat akidesi ile demokrasi akidesi arasında
karılması da, demokrasi bataklığının sosyal müthiş paralellikler olduğunu söylemek müm-
dokuyu felç eden sivrisineklerinden birisidir. kündür. Vahdet-i vücutçuların hezeyanları ile
Bu konunun ehemmiyeti malumdur. Sömürge demokrasi, demokrasi don kişotlarının söylem- azi
yel Evv
e
Cem

yıllarında İngilizlerin Mısır’da, Fransızların da leri bir arada düşünüldüğünde, sağlıklı bir mu- 1433
l

NİSAN’12 • SAYI: 3

51
kayese yapılabilecektir. Bu paralellikler yöntem bir meltem esintisiyle dahi sürüne yuvarlana
ve mantık açısından değerlendirilmelidir. oradan oraya savrulur ve nihayetinde parça par-
‘‘Bugün size
dininizi ça olup börtü böceğe yem olur.
ikmal ettim, Demokrasinin tarihsel süreç içerisinde, ide-
üzerinize al bir sistem olarak mükemmeliyete ulaşmasını Ferdi, ailevi ve içtimai hayatta daimi olarak
nimetimi beklemek, akan bir çeşmenin delik bir bidonun buhran/kriz menbaı/kaynağı olan demokrasi
tamamladım
ve sizin için
dolmasını beklemek gibi beyhude bir bekleyiş- kendi öz evlatlarına dahi bir fayda sağlayama-
Din olarak tir. Sahipleri ve tabilerinin iddia ettikleri gibi, mışken, bu makyaj küpü hain ‘üvey ana’ya ya-
İslam’ı seçtim’’ içerisinde barındırdığı bir takım özgürlük, hak naşma olmak için fevkalade gayret gösteren
ve eşitlik söylemlerinin aslında tam anlamıyla ‘müezzeb’ kişiliklere, faydalı olabileceği nasıl
(5/Maide, 3)
gerçek olmadığı da artık bilinen bir husustur. düşünülebilir?

Tarih boyunca ve özellikle de son yüzyılda Kendilerini aynı anda, hem ‘müslüman’ hem
yenilikçi teorisyenleri tarafından daima revi- de ‘demokrat’ olarak tanımlama cüretinde bulu-
ze edilen demokrasi, İslam coğrafyasında boy nan kişiliklere DİN’in tanımına tekrar bakma-
vermeye başladığı tarihlerden başlayarak gü- ları tavsiye olunur. Din, bağlılık ve itaattir. Sizin
nümüze dek birçok değişikliklere uğradı. İslam bağlandığınız, uyduğunuz, itaat ettiğiniz, sayı-
coğrafyasındaki geniş halk kitlelerince kabul sını ve gücünü arttırdığınız, ilkelerini benimse-
edilebilir bir kıvama gelebilmesi için, büyük bir diğiniz, tarafını tuttuğunuz, gereklerini yerine
ehemmiyet ve özen gösterilerek yoğun çabalar getirdiğiniz, antidemokratik deyip, dışında ka-
harcanmıştır. lanlarından sakındığınız demokrasi de çok açık
bir ifadeyle modern bir dindir.
Kimliklerinde Müslüman, kartvizitlerinde
serbest kürsü

de ‘siyasetçi, akademisyen, hoca’ ve benzeri sı- ‘‘Kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki
fatlar yazan kişiliklerin demokrasiye inanç ve kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilme-
bağlılıklarını beyan etmeleri, itikadi kimlikleri yecek ve o ahirette ziyan edenlerden olacaktır.’’  3
açısından yeni tanımlamalar ve sınıflandırma-
lar yapılmasını zaruri kılmıştır. İçine düştükleri Çağımızdaki itikadi bozukluğun, başlıca ze-
bu gayya kuyusunun, farkında olsalar da olma- minlerinden olan demokrasi fitnesinden koru-
salar da, tabi ve takipçilerinin de dünya ve ahi- nabilmek için, izzet ve onur yurdu olan Tevhid
retlerinin harap olmasına neden olmaktadırlar. kalesine iltica ediniz. Bizler:
Hatta sadece vesile olmakla da kalmıyorlar, bu
‘‘Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan ve
yolla onlara önderlik de ediyorlar: ‘Saptırıcı ön-
nebi olarak Muhammed’den razı oldum/olduk’’  4
derlik!’
‘‘Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize
İşte bu tür insanlar, ortaya koydukları tavır- nimetimi tamamladım ve sizin için Din olarak
larla tarifi mümkün olmayan derin bir gaflet İslam’ı seçtim’’  5
içerisinde bulunduklarını, ‘gören gözlere’ gös-
termektedirler. Dışarıdan bakınca zannedilir Bize bağışladığı İslam nimetinden dolayı,
ki, Aziz ve Celil olan Rabbimiz, İslam’ı eksik Allah’a subhanehu ve teâlâ hamd ederiz. O ki, nimet-
bırakmıştır da onun ikmalinin demokrasi ile lerin en büyüğü ve hayırların anasıdır. Allah’ın
yapılmasını emretmiştir! La havle vela kuvvete salat ve selamı Efendimiz Muhammed’e sallallahu
illa billah. Şüphesiz ki, böyle bir inanç ve kanaat aleyhi ve sellem, temiz ehli beytine ve seçkin ve saygı-
katıksız küfürdür. Derin ve uzak bir sapıklıktır. değer ashabının üzerine olsun.
Bu yelkenleri dolduran en kuvvetli rüzgar ise,
çoğunlukla batı yönünden gelen akli ve hevai
rüzgar ile cereyanlardır. Hoş, akla ve hevaya
tabi olduktan sonra, rüzgarın hangi yönden kaç
şiddetinde eseceğinin de pek bir kıymeti kalmı-
yor. Çünkü tevhid akidesinin, tam yerleşmediği
kalpler, tıpkı hazan mevsiminde dökülen yap- 3. 3/ Al-i İmran, 85
raklar gibidir. O, sararmış kuru yapraklar hafif 4. Ebu Davud, Tirmizi, Ahmed
5. 5/Maide, 3

52
İktibas
Yazı

CIA`nın Gölge Kuruluşu


Stratfor ve Faaliyetleri
S tratfor olarak bilinen Stratejik Tahminler
Kuruluşu, bilgi toplama ve değerlendirme
ağırlıklı çalışmalar yapan bir şirket.

`Cesaret bulaşıcıdır’ sloganıyla yayın yapan


WikiLeaks sitesi, ABD merkezli bir şirket olan
Stratfor’dan sızdırdığı beş milyon e-postayı
yayınlamaya başladı. Şirket içi yazışmaların
ortaya çıkarılmasıyla Stratfor’un CIA gölgesin-
de istihbarat yapan bir şirket olduğu savı kuv-
vetlenmiş oluyor. Sızan belgelerle kredi kartı
bilgileri, şifreler, kendilerinden istihbarat dev-
us adlı hacker grubunun LulzXmas’ adlı kam-
şirilenlerin kimlikleri deşifre edilmiş oldu. Wi-
panyayla sistemlerine saldırmasıyla tanınmaya
kiLeaks, El Ahbar’dan The Rolling Stone’a, The
başlandı.
Guardian’dan Taraf ’a birçok gazeteye de ilettiği
belgelerle oldukça önemli içeriğe sahip bilgileri 
E-postaların okunmasıyla kurumun nasıl
dünya kamuoyuyla paylaşıyor. yapılandığı, kaynakların bilgiyi bir araya getir-
me süreçleri ve çalışanların birbirleriyle nasıl

Stratfor olarak bilinen Stratejik Tahminler iletişim kurdukları ortaya çıkıyor.
Kuruluşu, bilgi toplama ve değerlendirme ağır-
lıklı çalışmalar yapan bir şirket. 1996’da kuru- 
Stratfor nedir?
lan şirket, NATO’nun Kosova’yı bombalamaya

On yıl önce Austin,Texas’ta eski bir siyaset
başladığı dönemlerde küresel önem kazanmaya
bilimci profesör George Friedman tarafından
başladı. Ama şirketin asıl önem kazandığı yıllar
kuruldu. Friedman şirketin baş istihbarat yetki-
11 Eylül olaylarıyla başlayan ‘teröre karşı savaş’
lisi, finansal yöneticisi ve CEO’su olarak görev
konseptinden sonra dünyanın sayılı haber ağ- yapıyor.
larından Bloomberg, Associated Press, Reuters,
The New York Times ve BBC ile birlikte anıl- 
Şirketin web sitesindeki ‘hakkımızda’ bö-
masıyla başladı. 
Yaygın olarak ‘özel CIA’ olarak lümüne tıklandığında kendisini ‘en çok oku-
bilinen Stratfor, topladığı bilgiyi kamuya açık nan yazarlardan’ olarak nitelendiren Fried-
kaynaklardan, kablosuz ağlar, chat hubları diğer man, Amerikan ordusunda ve meşum RAND
internet siteleri ve gizli hükümet çalışmalarının Corporation’da güvenlik ve savunma konula-
yanı sıra ABD içinde iyi yerlere yerleştirilmiş rında çalışmalar yapmış biri. 
Kendisini Leo
kaynaklardan elde ediyor. Acentanın 300.000’e Strauss* gibi neo-con ikonlarının müridi olarak
yakın abonesi ve günlük iki milyondan fazla gören Friedman, her daim El Qaide’nin ‘cihatçı yel Evv
azi e
e-posta alıcısı var. Son aylara kadar birçok faali- tehdidinden’ bahsedip duran biri. Stratfor men-
Cem

1433
l

yeti bilinmeyen şirket Aralık ayında Anonymo- suplarınca 2005–2015 yıllarıyla ilgili olarak ya-

NİSAN’12 • SAYI: 3

53
pılan bir değerlendirmede de ABD’nin El Qaide 
Çok sayıdaki e-postadan anlaşıldığına göre
ile yaşadığı ihtilaftan sonra küresel hegemonya- ME1 (en az) 2006’dan beri Stratfor için çalışı-
cı bir güç olarak temayüz ettiği dile getiriliyor. yor. Kaynağın Lübnan ordusundan olduğu, iyi
derecede İngilizce bildiği ve görünüşe bakılırsa

Friedman’ın karısı Meredith de düşünce Stratfor için çalıştırılan içlerinde Hamas üyele-
kuruluşunda uluslararası işler ofisi direktörü rinin kolej öğrencileriyle Lübnan ve diğer bazı
olarak görev yapıyor ve e-postalardan anlaşıl- ülkelerdeki diplomatlardan da bir dizi satıcıyı
dığı kadarıyla kuruluşun halkla ilişkiler ağının kullandığı anlaşılıyor.
başına geleceği, kocasının medyayla toplantıları
ayarladığı ve çalışanları uluslararası konferans- 
ME1’in Ekim 2011’de aylığını 6.000 dolara
lara gönderdiği anlaşılıyor. yükseltmiş olması bu kişinin ne derece önemli
olduğunu ortaya çıkarıyor. 2011 yılında gerçek-

Karşıt terörizm başkan yardımcısı Fred leşen para transferi listesi ME1’in en çok para
Burton da kuruluşun liderliğini yapanlardan. alan üçüncü kişi olduğunu ortaya koyuyor.
ABD Diplomatik Güvenlik Servisinde özel ajan
olarak görev yaptığında Washington tarafından 
ME1’e duyulan itimat iki farklı e-postaya
İzak Rabin, Rahip Meir Kahane ve 11 Eylül ön- yansıyor. İlki, Stratfor mensuplarının ME1’in
cesi gerçekleşen bir dizi el Qaid’e eylemini araş- Lübnan’daki hemen her medya acentasında
tırmakla görevlendirilmişti. bağlantı içinde olduğu muhabirler olduğunu
belirtiyor. İkinci ve belki de Stratfor mensupla-

Burton’ın israil yanlısı olduğu ve israil ordu- rının gerçek bilgiden yoksun oluşlarını ve kay-
suyla ilişki içinde olduğu biliniyor. E-postaların naklarına ve kendilerine duydukları aşırı dere-
birinde Gazze Özgürlük Filosuna değinen Bur- cede güvenin iyi bir örneğini oluşturan e-posta
iktibas yazı

ton, israillilerin hikâyesini tutmuş gözükerek fi- ise Suriye Savunma Bakanı yardımcısı ve Buşra
lonun şüphe uyandıran kaynaklarca desteklen- Esed’in kocası Asaf Şevket’ın ve Suriye Genel
diğini tartışıyor. İstihbarat Direktörü Ali Memluk’un mezhep-
sel kimlikleri hakkında bir tartışmayı içeriyor.

Kaynaklar: İki ucu keskin bıçak Şevket ve Memuk’ün Sünni olduklarını belirten
ayrıntılara rağmen analistlerden biri ME1’in

Stratfor ile bilhassa ABD içindeki diğer gü- satıcılarından (elemanlarından) biri olan Reva
venlik kuruluşları arasında bir tür bağlantının Bella’nın şöyle cevap yazdığını belirtiyor: “Bu
olduğu kesin. Şirket içi yazışmaların bazıların- hususta ME1’e güveniyorum. Bu bölgeden nef-
da FBI ve diğer kurumlara ait bazı dokümanlar ret ediyorum, off ”.
da yer alıyor. Sızan belgeler derinlemesine in-
celendiğinde direkt bazı bağlantıların da bulun- 
Türkiye’siz olur mu?
ması muhtemel.

Türkiye ile ilgili maillerin 6 Mart’ta yayın-

Örgütlenmesi piramit modeli olarak tarif lanmaya başlanacağı belirtilse de 28 Şubat tari-
edilen şirketin en tepesinde karar verici olan hinde WikiLeaks sitesinde yayınlanan belgeler-
Freidman çifti ve Burton bulunuyor. Onların den Türkiye ile ilgili olanı hayli ilginç bir içeriğe
altında basit bile olsa değişik istihbarat kay- sahip. E-postada şu an TÜSİAD Washington
naklarından elde edilen her türlü veriyi tarayan temsilcisi olarak çalışan Emre Doğru ile şirket
İzleme Komitesi bulunuyor. Sonra da menajer arasında yapılan bir yazışmanın dökümü yer
olarak nitelendirilen analistler(uzman)bulunu- alıyor. Mail 22 Aralık 2011 tarihli.
Konu: Re:
yor. Bunların görevi istihbaratı tartışarak ince- Emre’nin yeni kaynakları-Kaynak güncellemesi
lemek ve bilgiden yararlanmak için bireylerle
ilişkiye geçmek olarak tanımlanıyor. 
İyi iş Emre, sanırım seni daha çok konfe-
ranslara göndereceğiz

Kaynaklar A’dan F’ye doğru önem sırasına
göre sıralanmış. Yine bölge veya ilgili oldukla- 
Konu: Emre’nin yeni kaynakları-Kaynak
rı konu yönünden de kodlanmışlar. Stratfor’un güncellemesi
Orta Doğu’daki en büyük kaynağı ME1 koduyla

Merhaba Meredith ve Scott, Geçen hafta
şifrelenmiş.

54
içinde katıldığım güvenlik konferansından
sonra yeni kaynaklarım hakkında kısa bir
güncelleme yapmak istiyorum. (Meredith,
kaynak ağımı genişletmek için Kasım ayında
bu konferansa katılım için Scott’tan izin is-
temiştim). Aşağıdaki liste tüm kaynaklarımı
içermiyor ama işbirliği yapabileceğim ve buna
istekli kişilerden oluşuyor. Bu yeni kaynakların
enerji, ordu ve dış ticaretle ilgili teknik konu-
larda bilgi toplama kabiliyetimizi arttıracağına
inanıyorum. 
Şerefe, Emre


Kaynak: TPAO’da çalışan bir erkek ve bir temasa geçeceğim.


bayan. Erkek Orta Doğu’da enerji güvenliği ko-
nusunda uzman, kadın da Kafkasya, Orta Av- 
Kaynak: Dış Ticaret müsteşarlığında uz-
rupa ve Karadeniz üzerinde çalışıyor. İkisi de man.
doğalgaz ve petrolden sorumlu.

Konumu: Bu kişiyle güvenlik konferansında

Konumları: Gerçekten de işbirliği yapma tanışmadım. Onu üniversite yıllarından tanıyo-
konusunda istekliler ve konferansın sonunda rum. Takriben beş yıl önce bir resepsiyon esna-
kişisel olarak da yakınlaştık. İleride kendileriyle sında tanışmıştık. Bu hafta üzerinde çalışaca-
görüş ve bilgi alışverişinde bulunacağım. Bize ğım özel bir rapor için Dış ticaret enstitüsünden
değerli bilgiler kazandıracaklarından eminim. bazı bilgiler almam gerekiyordu. Bana yardımcı
Ayrıca bana bu hafta üst kademelerindeki kişiy- olabilecek ve araştırmam konusunda tonlarca
le Stratfor’un kurumsal aboneliğini satın alma bilgi sunabilecek kişilere ulaşmamı sağladı. İle-
konusunda konuşacaklarını da söylediler. Ken- ride bana gerekli olacak her konuda kendilerin-
dilerinden bir haber alırsam size ileteceğim. den yardım isteyebileceğimi dile getirdiler.


Kaynak: Türk ordusunda stratejik araştır- Kaynak güncellemesi: Geçmişte bizleri


malar merkezinde uzman. PKK ateşkesi hakkında üç kez bilgilendiren (TR
705)en önemli Kürt kaynağımız, geçen hafta

Konumu: İşbirliği yapmaya istekli. İletişim gerçekleşen kongre sonrası Türk ana muhalefet
bilgilerimizi paylaştık. Ama yeterlilikleri hak- partisinin (CHP) yönetimine girdi.
kında emin değilim.

*Paul Wolfowitz, Richard Perle gibi neo-

Kaynak: Türk hava kuvvetleri yetkililerin- conların fikir babası sayılan Almanya doğumlu
den ve stratejik planlama başkanı. Bana Milli ve Yahudi asıllı siyaset felsefecisi. Ayrıca ‘Neo-
Güvenlik kurulu toplantılarına katıldığında conların Faşist Babası’ şeklinde de nitelendiril-
hava kuvvetleri komutanının konuşma notları- mektedir.
 
nı hazırladığını söyledi.
 dogruhaber.com.tr

Konumu: Öğlen ve akşam yemeklerinde
kendisiyle konuştuğumuzda oldukça istekli gö-
rünüyordu. Soracağım sorular varsa bilgi sağ-
lama noktasında yardımcı olmaktan mutluluk
duyacağını söyledi.


Kaynak: Türk Dışişleri Bakanlığı’nın NATO


departmanında diplomat.


Konumu: Bilgi alışverişinde bulunmak için yel Evv


azi e
sözleştik. NATO departmanında çalışan çok
Cem

1433
l

kişiyi tanıyorum ama ihtiyacım olursa onunla

NİSAN’12 • SAYI: 3

55
İktibas
Yazı

‘Think Tank’in Varsa


Varsın!
D ünya genelindeki yaklaşık 6 bin düşünce
kuruluşundan 2 bine yakını ABD’de. En
etkin 10 think-tank yine ABD’de. ABD hariç
Başlangıçta bir durumu anlama, analiz etme ve
geleceğe yönelik öngörüler çıkarma konusunda
çalışan think-tankların günümüzde amaca uy-
tutulduğunda en belirleyici ilk 10 ise Avrupa’da. gun yapay düşünceler de geliştirdiklerini izliyo-
Bugün dünya sahnesinde yaşananların arka pla- ruz. ‘Düşünce fabrikası’ olarak da tanımlanan
nında düşünce kuruluşlarının olduğu bir gerçek. bu yapıların, laboratuarlarında deyim yerin-
deyse GDO’lu düşünce de ürettiklerini öğreni-
İSRAFİL KURALAY / Uluslararası Teknolo- yoruz. İşte bunlardan bazı örnekler:
jik Ekonomik Vakfı (UTESAV) Başkanı
1. İslamofobi oluşturma: Anlam olarak ‘İs-
Rene Descartes, yaklaşık 500 yıl önce “Dü- lam korkusu (fobisi)’ demek olan kavram,
şünüyorum, o halde varım” demişti. Var olmak İslam’dan ve Müslümanlardan korkma, çekin-
için düşünmenin şart olduğunu miras bırakan meyi ifade ediyor. Kelime ilk kez 1991 yılında
Descartes 1650’de hayata veda etti, ancak on- kullanılmış olup 11 Eylül saldırılarıyla gündeme
dan sonra gelenler bu anlayışı geliştirdiler. Hat- getirildi. Tarihi kökleri İspanya’da Endülüs’ün
ta ‘Düşünce Kuruluşu/Think-Tank’ adı altında Müslümanlar tarafından fethedilmesine kadar
kurumsal yapılara kavuşturup sistematik hale inen kavram, Samuel Huntington’un ünlü “Me-
getirdiler. deniyetler Çatışması” makalesi ile güncellendi.
Karikatür krizleriyle de beslendi, büyütüldü.
Kurumsal olarak ilk think-tank’lerin Samuel Huntington’un ABD’nin en etkin think-
1901-1917’lerde ABD’de ortaya çıktığı belirti- tank’lerinden CFR’nin ideologu olması, dünya-
liyor. Bu yüzden en fazla think-tank kuruluşu nın nasıl yapay bir düşünceyle karıştırılabildiği-
ABD’de bulunuyor. Dünya genelindeki yaklaşık ni gösteriyor.
6 bin düşünce kuruluşundan 2 bine yakınının
bu ülkede faaliyet gösterdiği kaydediliyor. 2. Savaş çıkarma: laboratuarlarda üretilen
düşüncelerle savaş bile çıkarıldığını, ülkelerin
Dünyanın en etkin 10 think-tank kuruluşu- işgal edildiğini gördük, yaşadık. Nitekim Irak
nun ABD’de olması, ABD hariç tutulduğunda işgalinin yalan bir istihbarat (Irak’ta kimya-
en belirleyici ilk 10’un ise Avrupa coğrafyasında sal silah olduğu yönündeki düzmece raporlar)
yer alması dikkate değer bir konu olarak ortaya bilgisi sonucunda yapıldığı itiraf edildi. Do-
çıkıyor. Diğer bir ifadeyle, bugün dünya sahne- kuz yılda resmi rakamlara göre 120 bin kişinin
sinde var olanların arka planında düşünce ku- ölümüne neden oldu. ABD’nin “Kasıtlı yanlış”
ruluşlarının bulunduğunu gözlemliyoruz. istihbaratla; tüm dünyaya, hem de Birleşmiş
Milletler’de, yalan söyleyerek başlatılan bir sa-
GDO’lu düşünce fabrikaları vaştan geriye, resmi rakamlara göre 120 bin
Milyonlarca dolar bütçesi ve binlerce çalı- ölü kaldı. Britanya’nın en saygın gazetelerinden
şanı bulunan küresel think-tankların zaman- The Observer’ın ORB kamuoyu araştırma şir-
la yeni yeni misyonlar edindiği dikkat çekiyor. ketine dayandırarak yayınladığı bir araştırma-

56
ya göreyse, ABD “Irak halkını özgürleştirmek”
için başlattığı bu savaşta 1 milyon 200 bin ki-
şinin ölümüne neden oldu.Geride parampar-
ça, kaos içinde, tüm kurumları ve altyapısıyla
çöküntü içinde ve daha da fakirleşmiş bir Irak
kaldı. Daha da önemlisi ABD bölgede Şii-Sünni
cepheleşmesine yol açtı.

3. Darbe geliştirme: Bir gazete manşetiyle


Düşünce Fabrikaları’nın darbe geliştirme mer-
kezleri olarak da kullanıldığını öğrendik. “As- deneyiminden de hareketle global güç odak-
kerin ‘think’i gitti ‘tank’ı kaldı” başlıklı habere larının ‘Ekonomik savaş taktikleri’ geliştirme-
göre dönemin Genelkurmay 2. Başkanı emekli ye başladıkları yazılıp çiziliyor. Çünkü ülkeler
Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın ön ayak olduğu, artık ekonomik atraksiyonlarla krize sokulu-
aynı dönem Genelkurmay Başkanı olan emek- yor, teslim alınıyor. Esasında bu taktik çok da
li Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından yeni değil... John Perkins’in “Bir Ekonomik
açılışı yapılan Stratejik Araştırma ve Etüt Mer- Tetikçi’nin İtirafları” adıyla yayınlanan anı ki-
kezi (SAREM) 2011 kasımında faaliyetlerine tabından bunun bir meslek haline getirildiği-
son verilmiş. (20 Ocak 2012, Akşam) Askerin ni ve özellikle gelişmekte olan ülkelere yönelik
düşünce kuruluşu (think-tank) olarak bilinen sistematik bir biçimde uygulandığını anlıyoruz.
SAREM’in adını gündeme getiren en önem- John Perknis Türkiye’de çalışmamış. Ancak bu
li gelişme 2007 yılında yaşanmıştı. Türkiye durum, ekonomik tetikçilerin Türkiye’de görev
üzerine ‘felaket senaryoları’nın konuşulduğu yapmadığı anlamına gelmiyor. Zamanın IMF
ABD’deki Hudson Enstitüsü’nde (ABD’nin et- Başkan Yardımcısı Stanley Fischer, sorumluluk
kin think-tank’lerinden) düzenlenen toplantıya, alanındaki Türkiye’ye verdiği akıllarla ülkemi-
dönemin SAREM Başkanı Süha Tanyeri’nin ka- zi 2001’de tarihinin en büyük ekonomik krizi-
tıldığı ortaya çıkmıştı. Uzun süre tartışılan se- ne sürüklemişti. Aynı Stanley Fischer’in daha
naryolara göre, dönemin Anayasa Mahkemesi sonra İsrail Merkez Bankası Başkanı olarak bize
Başkanı Tülay Tuğcu suikasta kurban gidecek, önerdiklerinin tam tersini yapması, bir görevi
Beyoğlu’nda düzenlenecek canlı bomba saldırı- yerine getirdiğini gösteriyor.
sını PKK üstlenecek, ardından da TSK 50 bin
askerle K. Irak’a girecekti. Basına sızan senar- Bağdat harap olduktan sonra...
yonun ardından Genelkurmay bir açıklama ya-
parak Tuğgeneral Tanyeri’nin, bir dizi temasta Bütün bunlar, bizi birilerinin düşündürdü-
bulunmak üzere ABD’de olduğu, Hudson Ens- ğünü gösteriyor. Bunlar GDO’lu, yapay, em-
titüsü’ndeki toplantıya da bu çerçevede katıldı- poze edilmeye çalışılan düşünceler. Suriye
ğını duyurdu. Tanyeri daha sonra ‘Balyoz’ da- konusunda da benzer bir durum söz konusu.
vası kapsamında tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne Tam da bu sıralarda her şeye bir gazeteci has-
gönderildi. sasiyeti ile yaklaşmak durumundayız. Genel
kural olarak bir gazeteci, duyduğu konuyu
4- Terörü destekleme: Başbakan Recep Tay- hemen yazmaz, taraftar ve karşıtlarının gö-
yip Erdoğan, 2011’in ekim ayında gerçekleştir- rüşlerine de başvurarak doğruluğunu teyid
diği Makedonya ziyareti dönüşünde uçaktaki eder. Hucurat Suresi 6. ayet-i kerimede (Ömer
gazetecilerle yaptığı sohbette bazı Alman va- Nasuhi Bilmen Meali) şöyle buyruluyor: “Ey
kıflarının BDP’li belediyeler üzerinden PKK’ya imân etmiş olanlar! Eğer size bir fasık bir ha-
para aktardığını açıklamıştı. Ankara, İstanbul ber ile gelirse hemen onu etraflıca araştırın. Bel-
ve İzmir’de de yapılanan bu vakıfların aynı za- ki, bilmeksizin bir kavme saldırırsınız da sonra
manda bir think-tank kuruluşu olduklarını ha- yaptığınızın üzerine pişman olmuş olursunuz.”
tırlatmamız gerekiyor. Bağdat harap olduktan sonra pişmanlık da fay-
da vermez. yel Evv
azi
5- Ekonomi batırma: Özellikle 2008’de baş- e
Cem

1433
l

layan ve etkisini hâlâ sürdüren küresel kriz  Star Gazetesi | 18.03.2012

NİSAN’12 • SAYI: 3

57
Ayın
Kitabı

Ebu
Ensar

Kulluk
İbni Teymiyye
li bir noktayı açıklamakta fayda vardır.

Şeyh’in yaşadığı dönem Tatarların İslam coğ-


rafyasına saldırdıkları dönem idi. Bu dönem İslam
tarihinin en acı dönemlerindendir. Bu dönemle
ilgili İbni Esir der ki: ‘Bu tüm Müslümanları ku-
şatan öyle büyük bir felakettir ki, birisi ‘Allah’ın
subhanehu ve teâlâ Adem aleyhisselam yarattığı günden bu
yana, yeryüzü böyle bir bela görmemiştir.’ Derse
doğru söylemiştir.’ Bu durum İslam coğrafyasın-
da büyük siyasal çalkantıların sebebi olmuştur. Bu
siyasi bunalımlar beraber iktisadi problemler ge-
tirmiştir. Bunlara bir de muhtelif mezhepler ara-
sında cedel/çekişme eklenince insanlar ahlaken
bozulmuşlardır. Hile/ihtikar, hırsızlık, bi’dat ve
Kitap: Kulluk hurafeler yaygınlaşmıştır. Bu durum, bugün bi-
Yazar: Şeyhu’l-İslam İbni Teymiyye zim yaşadığımız döneme çok benzemektedir.
Yayınevi: Pınar Yayınları
Bizim yaşadığımız dönem ile Şeyh’in yaşadığı
H amd ancak Allah’a subhanehu ve teâlâ mahsustur.
O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret
dileriz.
dönemin ortak benzerlikleri olması hasebiyle ki-
tabın konusu yaşadığımız dönemin vakasına bire-
bir örtüşmektedir.
Allah’tan subhanehu ve teâlâ başka ilah olmadığına Kitabın konularına gelince: Allah’tan subhanehu ve
şehadet ederim, O tektir ve ortağı yoktur ve şeha- teâlâ başka hiç kimseyi hüküm sahibi kabul etme-
det derim ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O’nun mek, Allah subhanehu ve teâlâ çeşitli dönemlerde gön-
kulu ve Rasûlü’dür. derdiği elçilerin tevhid ve kulluk mücadelelerini
başta tasavvufçular olmak üzere kulluk sınırlarını
“Ey iman edenler Allah’tan ona yaraşır şekilde
korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.”  1
aşarak, ilahlık iddia eden kimselerin aşırı tavırla-
rına reddiyeler ve Allah subhanehu ve teâlâ ile kul arasın-
Bu ayda yeni bir eser tanıtma imkanı veren da vasıta kılmanın hükmüyle, kulların gereği gibi
Allah’a subhanehu ve teâlâ hamd olsun. Şeyhu’l-İslam kendisine kulluk yapabilmesi için, Allah subhanehu ve
İbni Teymiyye’nin rahimehullah, Kulluk adlı eserini ta- teâlâ hakkında bilgiler, delilleriyle beraber kitapta
nıtmaya çalışacağız. Ancak eseri tanıtmadan önce zikredilmiştir.
İbni Teymiyye’nin rahimehullah yaşadığı dönemle ilgi-
Davamızın sonu Alemlerin Rabbi olan Allah’a
hamd etmektir.
1. 3/Al-i İmran, 101

58
KariKatür

S. Akkaya

yel Evv
azi e
Cem

1433
l

NİSAN’12 • SAYI: 3

59
Çengel
Bulmaca

Bu bulmacadaki kareler önceden doldurulmuştur.


Amaç: verilen tanımların cevaplarını bulup işaretlemek. Her tanımın
cevabı, tanımın verildiği karenin herhangi bir kenarından başlamak-
ta ve yatay veya dikey hareketlerle ilerlemektedir. Diyagramdaki her
harf sadece bir kez kullanılmalıdır. Cevaplardan biri örnek olarak
işaretlenmiştir.

60
mahi

Her
Derde deva
İrade

İrade, iki temayül (yöneliş, istek) arasından


birini seçme, bilinçli bir kararlılık halidir. Yani
harama bakma ya da bakmama tercihidir.

H er gün bir vukuat işliyor çocuklarımız. Ya


şikâyetle geliyorlar, ya da kavganın şiddetli
gürültüsüne siz koşuyorsunuz. “Suçlu kim?” so-
şekilde programlanmıştır.

Allah subhanehu ve teâlâ çok merhametlidir. Nef-


rusunun cevabı o kadar çetrefilli ki; artık nere- sin fücura meyline ve dışarıdaki tüm tahriğe
deyse suçu siz üstlenecek oluyorsunuz… Traji rağmen insana irade denilen mekanizmayı yer-
komik bir durum. Yaşamayan yoktur sanırım. leştirmiştir. Ve kişi bu iradeyi kullanarak hakkı
seçebilir, batıldan uzaklaşabilir.
Biz büyüklerde de var bu hastalık. Ancak
çocukluktan kalma olduğu için çözüme yönelik İrade, iki temayül (yöneliş, istek) arasından
nasihatlerimizi yavrular üzerinden yapacağız.
birini seçme, bilinçli bir kararlılık halidir. Yani
Fakat yalan veya suçu kabullenmeme virüsün-
harama bakma ya da bakmama tercihidir. Ya da
den değil de bu ve bunun gibi tüm illetlerin ila-
cını zikredeceğiz…. yalan söyleyip cezadan kurtulmayı ya da söyle-
meyip ceza alsa da doğrulardan olmayı tercih
Hepimiz insanın fücur ve takva ile yoğ- etmedir irade.
rulduğunu biliriz. Ancak maya mıza fücura yel Evv
azi e
karşı ekstra bir meyil katılmış ve içinde pişti- Peki, irade Allah subhanehu ve teâlâ vergisi midir?
Cem

1433
l

ğimiz dünya fırını da bu meylimizi arttıracak Doğuştan mı gelir? Sonradan mı kazanılır?

NİSAN’12 • SAYI: 3

63
Hamdolsun ki irade, çaba ile kazanılan bir Çocuklarınıza bol çeşidin olduğu sofralar
güçtür. Bilim insanları iradeyi kasa benzetirler. kurmayın. Gerekirse kuru ekmek verin eline.
Nasıl ki kaslarımız belli spor aktiviteleri ile geli- Sert yatakta yatırın. Rahata alıştırmayın. Çünkü
şiyorsa, güçleniyorsa irademiz de belli çalışma- nasıl alışırsa öyle gider.
larla gelişir ve güçlenir. Beynimizin ön kısmın-
daki ventromedial, kişinin karar verme sürecini Bu, geç kalmış olsak da bizler için de iyi bir
ve nasıl bir insan olmak istediğini kontrol et- yöntemdir. Nefsin rahatını kaçırmak, meşru da
mektedir. Belli aktiviteler bunu güçlendirecek- olsa bir takım isteklerine engel olmak...
tir. İşte bu bilgiye ulaşan insanoğlunun, daha
küçük yaşlardan itibaren çocuğunun iradesini 2.  Oruç ibadetinin farz kılınma hikmet-
geliştirme çabasında bulunması kaçınılmazdır. lerinden biri de insanoğlunun iradesini çelik-
Anne ve babalar çocuklarının gelecekte karşıla- leştirmektir. ‘Yüce bir gücün emrine uyarak
şacakları ister ibadetlerin, ister günlük yaşamın yemeği terk etme ya da emre asi olarak yeme’
zorluklarını, kolaylıkla aşabilmeleri, tercihleri- temayülü arasında yapılan bir tercihtir oruç iba-
ni iyiden, güzelden, doğru ve haktan yana kul- deti. ‘İyi de çocuk nasıl dayanacak? Kısa günler
lanabilmeleri için harekete geçmelidirler. neyse de uzun günlerde bu nasıl olur?’ demeyin.
Buradaki gaye de zaten dayanma gücünü sına-
Nerden başlayacağız diyenleri satırlarla, biz- mak, günbegün bu gücü arttırmaktır.
den geçti diyenleri sorunlarıyla baş başa bıra-
kıyoruz. Daha yavrucağızın oruç tutacağı ilk günden:
‘Dayanamazsan bozarsın. Sen, kuş orucu tut ya-
1.  Çocuklarda haz duygusu çok baskındır. rım gün.’ demek doğru değildir. Siz birine bir
Hep bir şeyler isterler. İstedikleri gerçekleşme- hedef gösterdiğinizde,’ Yarısını yap gerisini bı-
yince ya da ertelenince elem duyarlar. Ancak rak.’ mı diyorsunuz? Yoksa hedefi tamamlaması
unutulmamalıdır ki karakter 0-6 yaş arasında için gayretlendiriyor, teşvik ve taltif mi ediyor-
gelişir. Öyleyse çocuğumuzun güçlü sunuz?
bir iradeye sahip olmasını isti-
yorsak, ona hayır demesini bil- Sahabe çocuklarını yün bebeklerle oyalamış,
meli, her isteğini yerine getir- vakit geçsin diye. Siz de sırf geliştireceğiniz ira-
memeliyiz. Bu konuda denin hatırına alternatifler üretebilirsiniz onları
Küçük istikrarlı olmalıyız. oyalayacak. Ve Allah’ın subhanehu ve teâlâ izni ile bir
çocuğumuzu, Çocuğun yanlış taşla iki kuş vurmuş olacaksınız. Hem orucun
davranışlarında ecrini hem iradeye hassasiyeti yavrunuza ka-
iradesini güçlendi- onu uyarmalı doğ- zandıracaksınız.
rebilmek için sevdiği ru davranışlarını
takdir etmeliyiz. 3.  Namaz ibadeti de başka bir yöntemdir
oyuncağı arkada- iradeyi güçlendirecek.
şına vermesi için ‘Konuşma
teşvik etmeliyiz. Hat- dahi bilmeyen Oyuna dalmış oynuyor yavrucak. Babasının
ta bunun en güzel bir çocuğa mı ‘Bu tatlı çağrısını duyuyor: ‘Haydi namaza… Haydi
yanlış\Bu doğru, yaratanımızı razı etmeye. Verdiği nimetler için
yolu, ailecek sevilen aferin.’ diyeceğiz.’ ona şükretmeye.’
şeyleri infak etme- diyenler olabilir.
Oyun mu namaz mı? İşte iki temayül daha.
yi adet haline Onlara cevabımız
Ebeveynin teşviki, çocuğa namaz sonrasında
şudur: Çocuk ko-
getirmektir. nuşmasını bilmiyor,
verilen küçük bir şeker, dışarı çıkma izni gibi
mükafatlarla namazın sevdirilmesi, oyun oy-
anlamasını değil.
nama isteğinin baskınlığına rağmen iradesini
Devam edecek olursak İbni namaz kılmaktan yana kullanmasına vesile ola-
Kayyım rahimehullah bu konuda şun- caktır. Böylece tercih etme melekesi gelişecek-
ları aktarıyor: tir. Ama çocuğu bir vakitte çağırıp dört vakitte
unutmak, bizim iradesizliğimiz olup tam aksi
bir etki yapacaktır.

64
4.  Çocuklara verilen ev içi ufak sorumlu-
luklar da iyi bir irade eğitimidir. Sorumluluktan
kastımız ertelemesi, es geçilmesi ya da baştan
savma yapılması mümkün olmayan işlerdir. Ço-
cuk bu işleri yapmak için bir takım meşguliyet-
lerini yarıda kesecektir. İşte böylece iki teyamül
oluşacak, yapılan tercih ile irade güçlenecektir.
Ancak verilen sorumluluğa dair kurallar çocu-
ğa özenle anlatılmalıdır. Ve yapıp yapmadığına
dair kontrol ihmal edilmemelidir.

Bu sorumluluklar neler olabilir derseniz;

Aile fertlerinin ayakkabılarını boyamak, sof- adet haline getirmektir. Çocuğun diğer aile fert-
ra kurulurken malzemeleri taşımak, evin ek- lerinin sevdikleri şeyleri başkalarına verdiğini
mek ihtiyacını karşılamak, babanın terliklerini görmesi, çok etkili olacaktır. Böylelikle sahip
getirmek, her akşam yorgun gelen babaya kısa olma, dünyanın süsüne aldanma hastalığı yayıl-
bir omuz masajı yapmak, gelen misafirlerin madan, güçlü irade ile önlenecektir.
ayakkabılarını silip dizmek, merdivenleri sü-
6.  www.video-izlesen.com/cocuklarda-
pürmek… Ancak verilen sorumluluk ve hangi
çocuğa verildiği yazılıp panoya asılmalı, böyle-
irade-egitimi-izle.html linkini yazdığım vi-
deoyu kesinlikle izlemeli ve belli aralıklarla
likle çocukların sorumluluklarını sürekli hatır-
uygulamalısınız. Bu video çocuklar üzerinde
larında tutması sağlanmalıdır.
uygulanan bir irade testini tanıtıyor. Odaya
Ayrıca çocuğu yaptığı işten dolayı takdir et- tek tek alınan çocuklara bir şekerleme verili-
meli, hatta örneğin ‘Sen olmasan ekmeksiz ka- yor. Bunu istersen yiyebilirsin ancak yemezsen,
lacağız, Sen olmasan ayakkabılarımızı kim bo- süren dolunca iki tane şekerleme kazanacaksın
yardı?’ gibi sözlerle onun gönlünü okşamalıyız. deniliyor. Görüntüde bunu ,başaran iradesi-
Bu sorumluluklar zaman zaman çocuğa ağır ni yememekten yana kullanıp iki şekerlemeyi
gelebilir. Anacak vazgeçilmemelidir. Zira Peda- hak eden bir çocuk var. Testin amacı çocuğun
gog Adem Güneş, erkek çocukların babalarını nefsini ne kadar kontrol edebildiğini görmek,
model aldıklarını ve zorluklara direnme davra- iradesini hangi yönde kullandığını ölçmektir.
nışı karşısında iradelerinin geliştiğini söylüyor. Bunu aralıklarla uygulamanız ise çocuğunu-
Ve devamla bahçede çalışan baba oğlu örnek zun iradesini adım adım kontrol altına almasını
veriyor. Baba oğul birlikte çalışırken oğul yo- sağlayacaktır. Ancak her uygulamada süre uza-
rulur haliyle. Baba terlemiştir ama hala kazma tılmalıdır.
sallamaktadır. İşte burada yorgunluğa rağmen
Tekrar etmeden geçemeyeceğim. Tüm bun-
işe devam eden, iradesini işi bitirme yönünde
ları yaparken, çocuğun yanında ‘Çikolatayı çok
kullanan bir babayı görür ve örnek alır çocuk
seviyorum. Aşırı tüketiyorum. Ama bir türlü
diyor. Demek ki zorluğuna rağmen sorumlulu-
vazgeçemiyorum’ ya da ‘Çok zararlı biliyorum
ğunu yerine getirmesi için yavrumuzu yürek-
ama, bu sigaraya insan alıştı mı bırakamıyor’
lendirmeliyiz ki; irade eğitiminin mahsullerini
ya da ‘Çetelemde teheccüt namazı var ama bir
alabilelim
türlü kalkamıyorum. Uykumu bölemiyorum’
5.  Herkesin değer verdiği bir eşyası vardır. gibi cümleler sarf ediyorsanız hiç uğraşmayın.
Bunu başkasına vermek gerçekten yürek ister, Sonuç alamayacaksınız. Çünkü çocuğa iradeyi
irade ister. öğretenin, iradeli olması şart...

Öyleyse küçük çocuğumuzu, iradesini güç-


lendirebilmek için sevdiği oyuncağı arkadaşına
yel Evv
vermesi için teşvik etmeliyiz. Hatta bunun en azi e
Cem

1433
l

güzel yolu, ailecek sevilen şeyleri infak etmeyi

NİSAN’12 • SAYI: 3

65
Ya Rab
YA RAB!
Sen ki beni özenle yaratan
Beni sonsuz kudretinle kuşatan
İsmiyle cihanda huzur dağıtan

YA RAB!
Elimde eteğimde sonsuz nimet
Ey insan! Haline hep şükret
Olsun seninde evinde bereket

YA RAB!
Kurumuş bir gül bile kokar
Bu aciz kul sana el açar
Elbet bir gün gelecek bahar

YA RAB!
Ölüm bize yaklaştı ya
Şehid olalım bu dava uğruna
Böylece yaklaşalım sana

YA RAB!
Cenneti hakedenlerden olmak
Hiç Cehennemde yanmamak
Biz Müslümanlara yakışır ancak

esved

66
hicâb

“Gökte ve Yerde
Ne Varsa,
Hepsi Allah’ı Tesbih Eder.”
(62/Cuma, 1)

Bulutlar meclisi oluşmuş, Güneş’in


imamlığında toplanmış, safları
sıklaştırmışlar. Dağların üzerine doğru
dizilmişler... Dağlar kaldırmış başını yukarı,
bulutlar meclisine dahil olmuşlar...

R üzgar, öyle gayretli ki... Birşeyler anlatıyor.


Dikkatim dağıldığında sesini yükseltiyor.
Adeta haykırıyor.
dece.

Hayat durdu... Köyün tüm elektronik girda-


bına dur dedi rüzgar. Hepimize söyleyecekleri
Yapraklar meşgul... Ağaçlar kol kola girmiş
vardı...
aynı yöne eğiliyor. Bir tanesine ilişti gözüm.
Küçük bir söğüt ağacı... Daha, bir insan boyu “Gökte ve yerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih
kadar... Koca koca kavaklar başlarını neredeyse
eder.”  1
bellerine kadar eğerken, küçük söğüt sanki tüm
gücüyle rüzgara direniyor...
Bulutlar meclisi oluşmuş, Güneş’in imamlı-
Öğle sıcağında etrafta vızıldayan sinekler, ğında toplanmış, safları sıklaştırmışlar.
arılar nerede? Sanki bir işleri var. Kaybolmuşlar
ortadan... Dağların üzerine doğru dizilmişler... Dağlar
kaldırmış başını yukarı, bulutlar meclisine da-
Annem ‘Fırtına aktı’ dedi. Bu bir fırtına hil olmuşlar... Dağlar... yel Evv
azi e
mıydı, sadece bu kadar mı? Ve sonra kardeşim
Cem

1433
l

‘Elektrikler kesildi’ dedi. İşte... Fırtına değil sa- 1. 62/Cuma 1

NİSAN’12 • SAYI: 3

67
Şimdi bir insan olarak ben soruyorum artık.
Hala neden duymuyorsunuz? Daha dinlemi-
yorsunuz bile... Bundan fazla kayıtsız kalma fır-
satımız olmayabilir. Alem Rabbine yönelirken,
O’ndan başkasını aramak niye?

Ve ahali şenlik kuruyor köyün meydanına,


tüm umursamazlığıyla...Selam verdi kainat...
Şimdi dağılıyor bulutlar. Güneş çekiliyor... Rüz-
gar hamdler ediyor son olarak. Umudunu yitir-
memiş. Duyan olur belki diye...

Tüm zulme inat nasıl dikmiş başını... Üzer-


lerinde insan kisvesine bürünmüş şeytanlara,
Alemlerin Rabbinin dışında Rab edinenlere,
ibadetin hedefi şaşmışlara rağmen...

Duyun artık!.. Kâinat tesbihine çağırıyor.


Buraların namaz vakti gelmiş... Rüzgarın gayre-
ti, yaprakların huşusu insanın içini ürpertiyor.
Bu tesbihin huşusu, farkına varanı içine çekiyor.

Meğer ne kadar da ihlaslı imişler... Ne kadar


takvalı... Onları anlayabildiğim için daha sev-
dim onları...

Akıllı geçinenler nerde peki? Rabbini tesbih


için böyle muazzam bir organizasyonda bir si-
nek kadar da olamayışlarına yanmıyorlar mı?

Yağmur sinyal veriyor... Gören şimşek di-


yor... Gören şimşek diyor...

Önce rüzgar yaz sıcağında tatlı tatlı anlatma-


ya geldi insanlara, ama insan oralı bile olmadı.
Sonra sesini yükseltti kainatın müezzini rüzgar.
‘Haydi tesbihe’ dedi. ‘Haydi kurtuluşa...’ İnsan
kulak asmadı. Bir yandan toplanmaya bir yan-
dan uyarmaya devam ettiler. Rüzgarın okuduğu
ezanla toplandı bulutlar. İnsanın işine oldukça
yarayan Güneşin arkasına saf tuttular, yine an-
lamadı insan. Ve yağmur geliyor ardından... Bu,
hem suların ezanla tesbihe iştiraki, hem de in-
sana son ikaz...

“Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci ola-


rak gönderen O’dur. Nihayet o rüzgarlar ağır
bulutları yüklenince biz onu ölü bir beldeye sev-
kederiz.”  2

2 7/A’râf, 57

68
şahid

Bize gelen
Mektup

‘Ne zamandır söylemek istediğim, ama söyleyemedi-


ğim bir şey var. Sana teşekkür etmek istiyorum. Kendin
gibi birini yetiştirmek idiyse hayalin, tebrikler başardın.’

N urdan Hanım, kapısına bırakılmış mektu-


bu alınca çok sevinmişti. Çocukları ara-
sında onu bir tek hatırlayan, çok sık olmasa da
uzuncaydı. Şaşırmıştı Nurdan Hanım. Okurken
burnunun direği sızladı… Zira:

mektup yazarak hal hatırını soran bir tek Suzan ‘Ne zamandır söylemek istediğim, ama söy-
idi. Evleneli 3 yıl olmuş, baba evinden çok uzak- leyemediğim bir şey var. Sana teşekkür etmek
lara gitmişti. Senede ancak bir kez anne babası- istiyorum. Kendin gibi birini yetiştirmek idiyse
nı ziyarete gelebiliyordu. hayalin, tebrikler başardın.

Nurdan hanım kızının evlilik hayatı ile Hani her ne yapsak bağırırdın ‘Yeter ömrü-
alakalı hiçbir şey bilmiyordu… Nasıl bilebilir mü yediniz, bıktım sizden’ derdin ya… Ben de
ki? Suzan çok içine kapanık bir kızdı. Uzaklara küçücük çocuğuma tahammül edemiyorum…
da gidince iletişim hepten zorlaştı. Habire bağırıyor, senin cümlelerinle konuşuyo-
rum.
Heyecanla açtı Nurdan Hanım mektubu.
Suzan her mektuba ‘Nasılsın anne?’ diyerek Babamı kınar, parasızlıktan yakınırdın. Ben
başlıyor, ihtiyacının olup olmadığını sorarak de evdekilerle yetinemiyor, daha iyisini istiyo- yel Evv
azi e
bitiriyordu. Hep kısacıktı mektubu. Kendin- rum. Bir yere gitmek için kırk dereden su ge-
Cem

1433
l

den hiç bahsetmiyordu. Bu sefer mektup biraz tiriyor, dışarı çıkarken tıpkı senin gibi en güzel

NİSAN’12 • SAYI: 3

69
Her Aya Bir Hadis
Yazması Bizden Uygulaması
Sizden...
“Aranızda selamı yayın."

‫أفشوا السالم بينكم‬


kıyafetimi giyiyor, evde eşimin karşısına paspal
kıyafetlerle çıkıyorum.

Yazık adam, bana ne zaman nasıl olduğumu


sorsa ağrılarımdan şikâyet edip çeşit çeşit has-
talıklar buluyorum.

Bir yere gidelim dese, dönene kadar bir sürü


laf ediyorum. Bunu senden öğrenmişim.

Sana tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Beni


öpüp koklamadığın, kucağına almadığın gibi
ben de sevgimi yavruma ifade edemiyor, onu
kucaklayamıyorum.

Bana vurduğun zamanları hatırlıyorsundur.


Ben de sinirimi küçük yavrumu döverek çıka-
rıyorum…

Teşekkür ederim anneciğim. Kendin gibi bir


anne ve eş yetiştirmeyi başardın’ diyordu Suzan.

Nurdan Hanım’ın elindeki sayfaya düşen


geç kalınmış gözyaşları oldu…

70
Peygamberimizin
Hanımlarıyla Olan
İlişkisi

R asûlullah sallallahu aleyhi ve sellem her sabah mes-


cidden çıktıktan sonra ve her ikindi nama- lahu
Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem Aişe’ye radıyal-
anha olan sevgisini diğer Müslümanlar da öğ-
zını kıldıktan sonra hanımlarını ziyaret eder, renmişti. Onlardan birisi Rasûlullah’a sallallahu aley-
“Kadın, kabur-
ga kemiği
gibidir. Eğer
belirli sürelerde onlarla sohbet ederdi. Ailesiyle hi ve sellem bir hediye göndermek istediğinde bunu doğrultmaya
vakit geçirir, hal ve hatırlarını sorar, şakalaşır ve Aişe’nin radıyallahu anha sırası gelene kadar bekletir kalkarsan
onlara büyük bir ciddiyetle eğitirdi. ondan sonra gönderirdi. kırarsın.
Eğer ondan
yararlanmak
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur- Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Aişe’nin istersen, eğrilik
muştur: ‘ radıyallahu anha yanına girerken, Aişe radıyallahu anha: olduğu halde
de yararla-
“Sizin en hayırlınız ehline karşı en iyi davra- -‘Ey Allah’ın Rasûlü neredeydin’ diye sorar, nabilirsin.”
nanızdır. Ben aileme en iyi olanınızım.”  1 Rasûlullah, (Buhari, Müslim)

“Kadın, kaburga kemiği gibidir. Eğer doğrult- -‘Ümmü Seleme’nin yanındaydım’ der. Aişe,
maya kalkarsan kırarsın. Eğer ondan yararlan-
mak istersen, eğrilik olduğu halde de yararlana- -‘Doymadın mı?’ deyince Rasûlullah tebessüm
bilirsin.”  2 ederdi.

buyurarak sert, haşin davranışlardan uzak Ebu Hureyre radıyallahu anh rivayetle Rasûlullah
durmakla beraber ilgi ve alakanın hiç bir şekil- şöyle buyurmuştur:
sallallahu aleyhi ve sellem

de kesilmemesi gerektiği ikazında bulunmuştur.


‘’Mü’min bir erkek, mü’min hanımına kin bes-
Kadın erkekten daha hassas, daha ince mi- lemesin. Eşinin bir huyundan hoşlanmıyorsa,
zaca sahiptir. Öyle ise hoşa gitmeyen davranış- hoşlanacağı mutlaka bir başka huyu vardır”  3
larına karşı anlayış ve müsamaha esas olacaktır.

Aişe radıyallahu anha,


Peygamberimiz’in sallallahu
evinde ona yakın ve kalbini umut ile
aleyhi ve sellem
dolduran bir sevgilisi olarak yaşadı. Ne zaman
Aişe’den radıyallahu anha ayrılsa hemen yanına dön-
mek isterdi. Bir yolculuğa çıktığında ise, döne-
ne kadar kalbi şevk ve hüzünle dolardı.
yel Evv
azi e
Cem

1 Müslim, Birr 149 1433


l

2 Buhari - Müslim 3 Müslim

NİSAN’12 • SAYI: 3

71
Firavun’un Korkusu
F iravun Mısır topraklarında hükümranlığını kuran zalim bir kralmış. Bir kahin, Firavun’a İs-
railoğullarından bir erkek çocuğun dünyaya geleceğini ve kendi saltanatını elinden alacağını
söylemiş. Firavun sözde korkusuz zalim, çok korkmuş. Hemen askerlerine İsrailoğullarının erkek
çocuklarının öldürülmesini emretmiş. Bir kadın yeni doğmuş bebeğini zarar gelir endişesiyle bir
sepet içinde Nil nehrine bırakmış.

Allah’ın subhanehu ve teâlâ takdiri o ki; Firavun’un karısı nehirdeki bu bebeği bulmuş ve onu sahiplen-
miş. Kocası Firavun’a:

-‘Benim ve senin için göz aydınlığıdır! Onu öldürmeyin. Belki bize bir faydası dokunur ya da
onu evlat ediniriz’ demiş.

Bebeğin annesi de hep çocuğunu düşünüyor, ondan ayrı olduğu için çok üzülüyormuş. Kızını
kardeşini gözetmesi için Firavun’un hanedanına göndermiş. O sıra bebeği emzirmek için bir süt
anne arıyorlarmış. Bebeğin ablası Firavun ailesine:

-‘Size onun için bir süt anne gösterebilirim’ demiş. Böylece Allah’ın subhanehu ve teâlâ izniyle anne
küçük yavrusuna kavuşmuş.  1

·  Kıssada anlatılan ve bir Peygamber olan küçük bebeğin adını biliyor musunuz?

1 28/Kasas, 4-13

Rabb’imin
Güzel İsimlerini
Haydi çocuklar, her hafta Allah’ın subhanehu ve teâlâ bir güzel ismini ezberleyelim.
Bunun içinde okuduğumuz her güne artı (+), okuyamadığımız günlere eksi (-) koyalım.
Hergün okumaya devam edelim Rabb’imizi zikredelim.

“Kim bir toplulukta Allah’ı subhanehu ve teâlâ


anarsa, Allah subhanehu ve teâlâ onu daha hayırlı
Cumartesi
Çarşamba
Perşembe
Pazartesi

bir toplulukta anar.”  1


Cuma

Pazar
Salı

1 Buhari, Tevhid 15; Müslim, Zikir 2, 19


El-Cebbar: İradesini her durumda yürüten,
ta
af
H

mahlukatın halini iyileştiren.


1.

El-Mütekebbir: İradesini her durumda yü-


ta
af
H

rüten, azamet ve yüceliğini izhar eden.


2.

El-Hâlik: Her şeyi, takdirine uygun şekilde


ta
af
H

yaratan.
3.

El-Bâri: Bir örneği olmadan canlıları yara-


ta
af
H

tan.
4.

72
Yapılışı: Yumurta, tuz, su ve undan katı bir hamur yapılır.
Portakal büyüklüğünde bezeler yapılarak ıslak bez altında din-
YEMEK TARİFİ: lendirilir. Diğer tarafta kıyma, rendelenmiş suyu sıkılmış soğan
KAYSERİ MANTISI ile yoğurulur. Tuz ve karabiber ilave edilir. Dinlenen hamurdan
bezeler alınıp ince bir şekilde yufka açılır. 1,5 cm. kareler şeklinde
Malzemeler: kesilip ortasına iç malzeme koyulur ve dört ucu üstte birleşecek
1 yumurta, şekilde birleştirilir. Eğer hemen yenilecekse yağlı kağıt üzerinde
biriktirilir, saklanacaksa bir tepsiye alınarak fırında pişirilip don-
2 tatlı kaşığı tuz, durucuya atılır.
1 bardak su, alabildiği kadar
un.
Tencerede su kaynatılır kaynayan suya hazırlanan mantılar
atılıp pişirilir. Kevgir yardımıyla pişen mantılar servis tabağına
İçi = 500 gr. dana kıyma, 300 alınır. Üzerine sarımsaklı yoğurt ve tavada nane ve pul biber ya-
gr. rendelenmiş kılmış yağ gezdirilerek servis yapılır
Soğan, 1 tatlı kaşığı karabi-
ber, tuz

ALTERNATİF
TIP

H epimiz günlük hayatta pek çok sağlık sorunlarıyla karşılaşıyoruz ve bundan sıkıntı duyuyo-
ruz. Bazı zamanlar ne yapacağımızı bilemez, sızlanır dururuz ya... İşte o zamanlar için pratik
öneriler inşaAllah bize yardımcı olabilir.

ÖKSÜRÜK: Öksürük, özellikle çocuklarda soğuk algınlıklarıyla


birlikte başlayıp uzun süre geçmeyebiliyor. Genelde gece uyutmadı-
ğından şikayet edilir. Öyleyse; iki kaşık limon suyunu bir litre kaynar
suya ilave edip süzme bal ekleyin. Kıvamı şerbet gibi olana kadar ka-
rıştırın ve bu karışımdan her sabah 1 veya 2 kaşık için.

ATEŞİNİZ Mİ YÜKSELDİ? O halde iki yemek kaşığı sirkeyi bir


su bardağı soğuk suya koyup için ve vücuda özellikle eklem yerlerine sirke ile pansuman yapın.
Rabbim şifa versin.

SAĞLIK HABERLERİ PRATİK BİLGİLER

İ stanbul gıda kontrol laboratuvar sonuç-


larına göre zaman zaman bisküvide je-
latin, meyve suyunda da ahşap malzeme
• Eğer örtünüze meyve suyu dökülürse he-
men tuz serpin ilk yıkamada çıkacaktır.

kalıntısına rastlandı. • Balık kokan tavayı limonla bir güzel ova-


layın ve yıkayın.
Bilim adamları, tıp tarihinde ilk kez
• Kadife kaplı koltukların kadifesini sirkeli
hastanın kendi kalbinden alınan kök hüc-
su ile silerseniz parlar.
relerini hasarlı kalp dokusunu onarmak
için kullandı. yel Evv
azi e
Cem

1433
l

NİSAN’12 • SAYI: 3

73
Bul - Çiz- Öğren
Yandaki verilen erkek sahabe isimlerini bulmacamızda bul. Geriye kalan harfler ise, onla-
rın neden bu kadar tanınmış olduklarının cevabıdır, kolay gelsin.

İ Z E N E S M T A N İ EBUBEKİR
ÖMER
V E B U D U C A N E B EBU DUCANE
ENES
E Y U M A S E L M A N HALİD
USAME
B D B A T A T H E S M TALHA
SELMAN
Y L E N A M İ A M İ E ZEYD
NUMAN
E Y K E K E A B B A S UMEYR
KATADE
B B İ L A L R Y E M U HUBEYB
SA’D BİN MUAZ
U T R E M Ö H A L İ D İBNİ MESUD
ABBAS
H S A D B İ N M U A Z BİLAL

Bulmacadaki kadın sahabi isimlerini bul. Geriye kalan harflerle de, bu seçkin kadın saha-
belerin özelliklerini öğren, kolay gelsin.

E D İ A Z İ N N İ R E MAVİYE
ÜMMÜ SULEYM
M E Y M U N E H A Y A ERUZ
HAVLE
E Y İ R A M A V İ Y E
SAFİYE
FATIMA
Y Ü M M Ü S Ü L E Y M
BEREKE
Y U E T A E K E R E B ZİNNİRE
ESMA
İ E D İ L A H A V L E ÜMMÜ GÜLSÜM
HALİDE
F A T I M A K V A A S MEYMUNE
ZAİDE
A Ü M M Ü G Ü L S Ü M HANSA
MARİYE
S U A Y R A H A N S A SUAYRA

74

You might also like