You are on page 1of 34

Sekiz ülkeyi kapsayacak gezi projesinin önemli bir gerekçesi var: Gençlere Balkanlar’daki ecdad

izlerini tanıtmak.Gençlik ve Spor Bakanlığı bugüne kadar yapılmamış projelere imza atıyor. Geçen yıl
başlayan tematik kamplar “Lider Gençlik Kampları” adıyla bu yıl da devam ediyor. Üniversite
eğitimlerine devam eden gençlerimiz Uluslararası İlişkiler, Tarih, Siyaset Bilimi, Edebiyat, Hukuk,
Matematik gibi alanlarda Türkiye’nin çeşitli yerlerde düzenlenen kamplarda hem söz konusu alanlarda
kendilerini geliştirme imkânı buluyorlar, hem de çeşitli sosyal faaliyetlere iştirak ediyorlar. Binlerce
başarılı gencimiz, eğlenerek öğrenme fırsatını yakalıyor.

Gerçekten de, ilkokul yıllarından itibaren sosyal bilgiler ve tarih derslerinde Osmanlı
İmparatorluğu’nun Balkanlar ve Orta Avrupa’daki fütuhatını, atalarımızın “Rumeli” olarak isimlendirdiği
bu toprakları adım adım nasıl yurt haline getirdiğini öğrendik durduk. Ama çok azımız bu kadim vatan
parçasını görme, kitaplardan ve derslerden öğrendiğimiz yerleri dolaşabilme imkânı bulduk.

Coğrafya, tarih ve uluslararası ilişkiler eğitiminin ayrılmaz parçasıdır. Karlofça denildiğinde


çoğumuzun aklına Karlofça Antlaşması’nın tarihi geliverir. Budin, Osmanlı’nın Habsburglar
karşısındaki büyük zaferlerinin sembolüdür. Sırpsındığı, Varna, Mohaç, “fatihan”ın Haçlı ordularını
bozguna uğrattığı yerlerdir. Kosova Murad Hüdavendigar’ın şehadet şerbetini içtiği, Niğbolu
Bayezid’in “Yıldırım”laştığı, Selanik Mustafa Kemal’in doğduğu, Kanije, cesaretin zekâyla birleştiği,
Estergon hüzünle tüllenen mekânlardır. Orta ve Yüksek Öğretimdeki öğrencilerimize bütün bu yer
isimlerini ezberletiriz de, bunların bugün nerelerde bulunduklarını ancak çok dikkatli öğrenciler bilirler.

Harita üzerinde İstanbul’u merkez alarak batıya doğru 500 km yarıçaplı bir yarım daire çizseniz,
yukarıdaki yerlerin çoğunun o alan içinde yer aldığını görürsünüz. Çok değil 100 yıl önce Osmanlı
ülkesinin parçası olan Balkanlar, neredeyse tümüyle o sahanın içindedir. Arada geçilmesi gereken
sınırlar olsa da, aslında Balkan şehirleri yanıbaşımızdadır. Tarihin coğrafyayla bağlantısı
koparıldığında yabancılaşma da başlar. Yer isimleri, ihtiva ettikleri manadan uzaklaşıp, sınavlar için
ezberlenen, çoğu kez de sınav sonrası unutulan harita üzerindeki kimliksiz noktalara indirgeniverir.
Böyle bir öğrenme/öğrenememe ikliminde, hâkim kültürün de tesiriyle, Paris’i, New York’u, Tokyo’yu,
Londra’yı bir gün görebilmeyi arzu eden gençlerimizin aklına, derslerinde ismini defalarca duydukları
Rumeli şehirlerini dolaşmak pek gelmez.

Aslında, tarihin mekândan koparılmasının, etrafımızdaki dünyaya dair algılarımızın ve Türkiye’nin


bulunduğu bölgeye dair tasavvurumuzun şekillenmesi üzerinde pek açık bir menfi tesiri de oluyor.
Üniversite seviyesine bile gelmiş olsalar, gençlerimizin büyük bir bölümü için, sokakları, çarşıları
Bursa kadar Osmanlı kokan Üsküp, sanki Berlin’den daha uzak. Kalkandelen’den, Dedeağaç’a,
Pazarcık’tan, Filibe’ye adını ecdadımızın verdiği, bugün de Evlad-ı Fatihan’a ev sahipliği yapan
yerlerin isimlerini pek çok gencimiz duymamış olabiliyorlar. O zaman da, günümüzde Türkiye’nin dış
politikasında Balkanlar’da daha aktif olmaya çalışmasının sebeplerini anlamakta güçlük çekiyorlar.
“Osmanlı Barışı” tabirinin, tarihin küflü sayfalarında kaldığını düşünüp, Türkiye’nin arabuluculuğu ve
hakemliğiyle bugün birçok Balkan probleminin çözümüne nasıl ve neden katkı sağlayabileceğini
tahayyül dahi edemiyorlar.

Tüm bunları dikkate alınca, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın “Balkan Treni” projesinin ne kadar önemli
olduğu daha iyi anlaşılıyor. Gezmenin sadece “değişiklik” ve “eğlence” olarak görülmeye başladığı bir
zaman diliminde, tarihimizi daha iyi öğrenmenin ve bugünkü uluslararası ilişkiler düzenini daha iyi
anlayabilmenin bir aracı olarak gençlerin Balkanlar’a götürülmesi eğitim sistemimize doğrudan pozitif
katkı sunmaktadır.

Gençlerimizi bu fırsatı değerlendirmeye ve yaz programlarını yaparken Balkan Treni’ne “bilet almayı”
unutmamaya davet ediyorum.
10 kişilik ekiple geçtikleri Balkan ülkelerinde Osmanlı mirasını tanıdıkları ve yerel halklarla
tanıştıklarını aktaran Özdemir, "Makedonya'dan buraya kadar yol kenarlarında mezarlıklar gördük.
Bunların trafik kazasında ölen insanlara ait olduğunu öğrendik. Bu insanlar için yol kenarında anıt da
yapılıyormuş. Bunlar son derece ilgimizi çekti." dedi.
Özdemir, trafik konusunda Balkan ülkelerinin bisikletçilere son derece saygılı olduğunu söyleyerek,
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da yaşanan en büyük insanlık trajedisi olarak kabul edilen ve
en az 8 bin 372 Boşnak sivilin Sırplar tarafından öldürüldüğü Srebrenitsa soykırımında hayatını
kaybedenlerin anısına sırtlarında "mavi kelebek" simgesini taşıdıklarını sözlerine ekledi.

AvOs Proje tanıtımı

‘’AvOs Avrupa’daki Osmanlı eserleri ve izleri´´ projesini oluşturmak üzere bu işe gönül vermiş
arkadaşlar olarak bir araya geldik. Bu eserleri özellikle tanıtıp ve gün ışığına çıkartmak için 2006 yılı
itibariyle Avrupa genelinde ecdadımızın bizlere bıraktıkları kültür mirası eserleri hakkında bilgi
toplayıp, akabinde eserleri bizzati yerinde görüp, resmetme hissini bizlerde uyandırdı ve bu gönül
işine keşif gezilerimizle başlamış olduk.

Bizim çalışmamızın gayesi ise ecdadımızın Avrupa’da bulunma tarihi olan 1363-1918 yılları arasında
yapılan ve halen günümüze kadar ayakta kalabilen Osmanlı tarihi eserlerini ve kültür mirasımızı
özellikle Avrupa’da yetişen toplumumuzu ve gençlerimizin yaşadığı kimlik sorununu gidermek için
onlara bu güzide eserleri nakşetmek ve ziyaret etmelerini sağlamaktır.

Tanıtım kitaplarımız 6 cilt halinde bir el rehberi niteliğindedir ve aynı zamanda bu rehberler ile kendi
başına, ailesiyle veya gruplarla bütün eserleri gezebilecek özelliğe sahip ve şu ülkelerden oluşacaktır:
Bosna Hersek, Kosova, Makedonya, Arnavutluk, Karadağ, Bulgaristan, Romanya, Yunanistan,
Sırbistan, Macaristan, Avusturya, Almanya, Polonya, Slovakya, Çek, Ukrayna, Moldovya, İspanya,
İtalya ve Kırım.

Hazırladığımız projenin tanıtımı sadece kitap baskısı ile değil, aynı zamanda İnternet sayfamız olan
www.osmanli-eserleri.com adresinden bütün eserler hakkında GoogleMaps haritası üzerinden hem
coğrafi hemde eserlerin bilgileri ve resimleri olacaktır. Bunun yanında facebook sayfamız olan
‘Rumeli’den Viyana’ya Osmanlı eserleri ve izleri‘ ve ‘Avrupa’daki Osmanlı eserleri‘ ve kurduğumuz
tanıtım Derneğimiz ‘Avrupadaki Osmanlı eser ve izleri kültür derneği’ ile de tanıtıma çok katkı
sağlayacaktır.

Projemizin diğer faaliyetleri ise gezi turları düzenlemek, eser araştırmasını yaymak, yarışmalar
düzenlemek, tarihi festivallere katılımı sağlamak, rehberlik yapmak, kütüphane oluşturmak,
seminerler düzenlemek, resim galerisi düzenlemek, periyodik dergi çıkartmak ve periyodik TV
sunumu yapmak.

Sevgi ve saygılarımızla

Nihat Saymaz ve Yılmaz Kahramanoğlu


Hun Türkleri, 352 yılında hakanları Kama Tarkan idâresinde Avrupa topraklarına yerleşerek Avrupa
Hun İmparatorluğu’nu kurdular. İmparatorluk, Dengizek döneminde 469 yılında dağıldı ise de, Hun
kabileleri varlıklarını devam ettirdiler. ‘Bulgar Türkleri’ olarak anılan bu kabileler, Günümüzdeki
Bulgaristan halkının atalarıdır. Onlar, önce dillerini sonra dinlerini en sonunda da milliyetlerini
kaybedip, hiçbir iz bırakmadan Slavlaştılar.

1352 yılında Osmanlı Türkleri Avrupa’da görüldüler. Osmanlı Cihan Devleti’nin Avrupa topraklarındaki
hâkimiyet alanı, 8 Ekim 1912 târihinde başlayan Birinci, 24 Haziran 1913’te başlayan ikinci Balkan
Savaşları ile iyice daraldı. 29 Temmuz 1913 tarihinde imzalanan İstanbul Antlaşması ile Trakya’da bu
günkü sınırlarımız çizildi.

1352’den 1913 yılına kadar devam eden 561 yıl boyunca Avrupa’da pek çok eser meydana getirdik.
Hıristiyan batılıların vandalizminden1 kurtulan eserlerimizi Yavuz Bülent Bâkiler, yerinde inceledi ve
görüp yaşadıklarını ‘Avrupa’da Türk İzleri’ adı ile TRT Ankara Televizyonu ekranından sundu.
Televizyon programına ait notlar, Şubat 2017’de, 13,5 X 21 santim ölçülerinde 192 sayfalık kitap
hâlinde yayımlandı.

Kitap, ifâdeler ve kelimelerle çizilen yüzlerce tablo ile, Osmanlı ihtişamının âbidesi hükmündedir.
‘Türk izleri’ olarak isimlendirilen eserlerle birlikte Osmanlı’nın zarâfeti, letâfeti ve insanlık anlayışı da
anlatılıyor: ‘Türk adâleti, kilise adâletinden iyi işlerdi. Nitra2 zabıtlarından açıkça öğreniyoruz ki Macar
çiftçiler, aralarındaki anlaşmazlıklar için kendi kilise mahkemelerine değil, Nitra’daki Türk kadısına
başvuruyorlardı.’ (s: 15)

Bâkiler’i Prizren’de3 ilk selamlayan kubbelerle minârelerdir. Sokaklardaki insanlar, sanki uzun yıllar,
birlikte yaşadığımız komşularımızdır. Evler, dost kapılarla açılıp kapanıyor. Arasta Câmii’nin minâresi,
göğe doğru çekilen bir elif gibi. Dağ eteğinde kurulan eski bir mahallenin ismi: Maraş. (s: 58, 59)

Yazarın nesir şiirleri ile Yahya Kemal Beyatlı’nın nazım şiirleri bir ihtişam yarışındadır. Bu yarış eseri
bir solukta okunur hâle getiriyor: ‘Her gün Bismillahlarla açılan Gazi Hüsrev Bey4 Bedesteni’nin kapısı
üzerinde büyük devlet adamımızın ismi, yüzyıllardan beri gülümsüyor. Bedestenin serin iç
dünyasında dünkü medeniyetimizin yüreği vuruyor. Bedesten, Türk’ün Avrupa’daki yüz akı
eserlerinden biri.’ Bir başka cümle: ‘Eski hamamın küçük havuzundan su içmek istercesine uzanan
Türk lâleleri, Türk’ün sanat sembolleri, Pâdişah tuğraları yanında bu güzelim lâleler, güzelim Oğuz
Boyu’nun imzalarıdır.’ (s: 75, 76)

Ve… taştan bir hilal: Mostar Köprüsü. Çeşitli Türk eserleriyle birlikte bugün Bosna Hersek’te turizmin
altın damlatan musluğu… Sonra Mehmet Paşa Câmii. Evliya Çelebi’nin yazdığına göre Cihan Devleti
Osmanlı döneminde Mostar’da 45 câmi ve mescit, 19 su değirmeni, 26 han, 2 hamam, 5 medrese
vardı. Ve bunlar şehrin 53 mahallesine dağılmışlardı. 17. Yüzyıl başlarında 304 evli, 350 dükkânlı bir
yerleşme merkeziydi. (s: 84) Mostar halkı köprüye, bir sevgiliye bakar gibi hayranlıkla bakıyor. Bu
bakışlarla iç huzuruna kavuşuyor.

Bilindiği gibi Mostar köprüsü 400’ü aşkın yaşında iken, 1992 yılında vandalist Sırplar tarafından
yıkıldı. 2003 yılında Türk mimarlar tarafından yeniden inşa edilip dünya kültür mirasına kazandırıldı.
Nazımda ve nesirde zirve edip Bâkiler, Tuna Nehri’ni, Mohaç’ı, Nazlı Budin’i, 400 yaşındaki câmileri,
Estergon Kalesi’ni okuyucularına tanıttıktan sonra rehberlik ettiği insanları Gülbaba Türbesi’nde
mânevî kirlerinden arındırıp, büyük Türk cihangiri Atilla’nın sokağına götürüyor. Macarlar, ‘Tanrı’nın
Kırbacı’ olarak andıkları Atilla’yı, bizdeki solaklara-salaklara inat, ‘ata’ olarak kabul edip saygı
duyuyorlar.
Bâkiler sonra da, arkasına takılan, çevresinde toplanan turist okuyucularını Buda-Peşte’de İbrâhim ve
Hamza Bey sokaklarına, Türk Yusuf Caddesi’ne, nazlı Tuna’ya ve Estergon Kalesi’ne götürüyor.

Türklerin, Tuna târihindeki büyük rolünü, Türkiye’de kaç kişi biliyor? O büyük rolü, rehberimiz Bâkiler,
Macar Türkologlarından Prof. Lazslo Rasonyi’nin açıklamasıyla naklediyor. (s: 131) Türkiye’de
Faymonville5 Köyü’nü bilen Türklerin sayısı az değildir. Köye gelen Turistler, ayyıldızlı bayrağımızın
aydınlık ve sevgi sıcaklığı ile karşılanıyor. Dünyada benzeri yok. (s: 170) Yavuz Bülent Bâkiler’in
Avrupa’daki Türk izlerini tâkip eden seyahati, Romanya’nın Dobruca ve Köstence şehirlerinde sona
eriyor. Romanya, bir zamanlar Kırım Türklerinin sığınağı, Gagavuz ‘Gökoğuz) Türklerinin Türklük ruh
ve şuurunu kazandığı yurdu idi. Günümüzde ise 800.000 nüfusu ile Sekel Türkleri yaşıyor. (s: 187-
192)

‘Avrupa’da Türk İzleri’ okuyucusunu ecdadımızın yaşadığı topraklarda gezdiriyor. Köprülerden


çarşılara, medreselerden câmilere, hanlara, hamamlara… mimârî doku arasında târihiyle kültürüyle
sosyal hayatıyla Türk sanatının hayranlık uyandıran inceliklerini anlatıyor, gurur veren zaferleri
hatırlatıp âbide şahsiyetlerle tanıştırıyor.

Kaynak: https://www.oncevatan.com.tr/avrupada-turk-izleri-bir-yavuz-bulent-bkiler-klasigi-
makale,40281.html

Önce Vatan Gazetesi

Avusturya-Macaristan:
İlhan Karaçay, bu iki dost ülkeyle ilgili şu bilgileri vermektedir:
1. İki yılda bir Macaristan’ın Bugaç kentinde düzenlenen ve 2012 yılında iki yüz binden fazla insanın
katıldığı Turan Festivaline, Türkiye dahil Türk dünyasının her yerinden katılım gerçekleşmektedir.

2. Sekeller… Kuzeyden gelen özel bir Türk halkı… Hala Romanya ve Macaristan’da yaşamaktadırlar.
Katolik Hıristiyandırlar. Ayrıca bugünkü Macaristan’da bir bölge Kumanların adını taşımaktadır.

3. Budin’den geriye kalanlar. Budin’deki yüzlerce Türk eserinden sadece bir kaçı kalmış. Osmanlı
Avrupa politikasında Budin’in önemi neydi? Karşısındaki Peşte ile farkı neydi… Budin ele geçmeden
yıllarca önce Macaristan kralı neden Fatih’e dayanışma için özel ilgi gösteriyordu?
4. Gül Baba’nın Türbesi ve Balkan Müslümanlığındaki önemi. Galatasaray’la bağı…
5. İki Viyana kuşatmasının günümüze kalan izleri. Müzedeki objeler ve günlük hayatta hala devam
eden izler… Sadece bu savaş için ordu hareket halindeyken yapılan büyük köprü.
6. Karlofça antlaşmasının yapıldığı yer ve antlaşmanın önemi.
Avrupa kıtasında Osmanlı izleri
Osmanlılar yüzlerce yıl önce Avrupa'ya yerleşip burada kalıcı eserler bıraktı. 1352 yılında
Orhan Gazi'nin oğlu Süleyman Paşa'nın bugünkü Gelibolu'da bulunan Çimpe Kalesi'ni
fethetmesiyle başlayan ilerleme Osmanlı ordusunun Viyana kapılarına kadar ulaşmasına değin
devam etti. Sonrasında da Macaristan'dan Yunanistan'a uzanan geniş bir coğrafyada çok
sayıda mimari eser kaldı. Beş asır boyunca Avrupa'nın hakimiyet kuran Osmanlı
İmparatorluğu'ndan geriye kalan bazı eserlere ve kentlere birlikte bakalım.
• 16 Ekim 2021 - 02:20• Son Güncelleme: 16 Ekim 2021 - 02:42
1
İhsan Dindar - Milliyet.com.tr 
Yüzyıllar boyunca Rumeli eyaleti olarak anılan Osmanlı'nın Avrupa toprakları zaman içinde artan
nüfus ve dönemin siyasi, ekonomik koşulları doğrultusunda farklı bölgelere de ayrıldı. Pek çok tarihçi
tarafından bir Balkan imparatorluğu olarak anılan Osmanlı'nın 14. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar hüküm
sürdüğü bu coğrafyada sayısız esere imza attı.
2
En kuzeyde Macaristan'dan en güneydeki Yunanistan'a kadar çok geniş bir coğrafyayı Rumeli, Tuna
Boyları gibi farklı isimlerle adlandıran Osmanlılardan geriye bu topraklarda geriye pek çok eser kalmış
olsa da aslında büyük bölümü de savaşlar nedeniyle yok olurken bir bölümü de bilinçli bir şekilde yok
edildi.
3
Kalemegdan, Belgrad 
Sırbistan'ın başkenti Belgrad, yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'ya açılan
kapılarından biri olma özelliği taşıdı. Tuna ve Sava nehirlerinin kesiştiği geniş bir düzlükte kurulu olan
Belgrad, konumu nedeniyle tarih boyunca stratejik öneme sahip olurken Osmanlıların da Avrupa
seferlerinin hareket noktası oldu. Kentte bulunan Kalemegdan, bugün Belgrad'ın en turistik noktası
olmakla birlikte Osmanlı'nın da stratejik bir kalesiydi.
4
Kalemegdan, Belgrad 
Başkent Belgrad'a en hakim noktada bulunan Kalemegdan, günümüzde turistlerin ziyaretine açık bir
açık hava müzesi konumundadır. Şehirde günbatımının en iyi izlendiği noktalardan biri olma özelliği
de taşıyan Kalemegdan'da günümüze ulaşmayı başaran çok sayıda Osmanlı dönemine ait ağır silah
da bulunmaktadır. Şehirde Osmanlılara ait izler elbette Kalemegdan ile sınırlı değil.
5
Belgrad Bayraklı Camii 
Sırbistan'ın başkenti Belgrad'ta bir zamanlar çok sayıda cami, hamam ve Osmanlı sivil mimarisine ait
örnekler de mevcuttu. Ancak 1828'de kesin olarak Osmanlı yönetiminden çıkan Belgrad'ta kurulan
Sırp Krallığı'nda ve sonrasında bu eserlerin pek çok kaderine terk edildi ya da yıkıldı. Günümüze
ulaşan az sayıdaki eserlerden biri ise Bayraklı Camii'dir. 1575 yılında inşa edildiği tahmin edilen
Bayraklı Camii, 2. Abdülhamid'in girişimleriyle yüzyıllar sonra restore edilmişti. 1990'lı yıllarda
Yugoslavya'da yaşanan iç savaş sırasında yakılan cami, sonrasından yeniden restore edilmiştir.
Bununla birlikte bugün Terazija olarak bilinen Belgrad'ın en işlek caddesi başta olmak üzere pek çok
yer adı Türkçe kökenli. Belgrad aynı zamanda son yıllarda Avrupa'da Türklerin en çok ziyaret ettiği
kentlerin başında geliyor. Bunda kuşkusuz, uygun fiyatlar ve vizesiz seyahat imkânının da payı çok
büyük.
6
Gül Baba Türbesi, Budapeşte 
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mohaç Meydan Muharrebesi'nin zaferle sonuçlanmasının
ardından Osmanlı topraklarına katılan Budin'in İslamlaşması için çaba sarf eden isimlerden biri de Gül
Baba idi. Son araştırmalara göre Isparta'nın Uluborlu ilçesinde doğan ve asıl adı Cafer olan Gül Baba,
hoşgörüsü ve iyilikseverliği sayesinde hayatını sürdürdüğü Budin'de insanların sevgi ve saygısını
kazanmayı başaran bir isim olur. 1541 yılında Budin Savaşı'nda şehit düşen Gül Baba'nın cenaze
namazı Şeyhülislam Ebussuud Efendi tarafından kıldırılmıştır. Bugün türbesinin olduğu yere
defnedilen Gül Baba, zaman geçse de unutulmadı. Türbesi geçtiğimiz yıllarda restore edilen Gül
Baba'ya günümüzde de çok sayıda ziyaretçi gelmektedir. Tuna nehrine hakim bir noktada bulunan
türbe, Budapeşte'deki en önemli Osmanlı izlerinden biri konumundadır.
7
Eski şehir, Berat, Arnavutluk 
2008 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilen eski şehir bölgesi Berat'ın en turistik
noktasıdır. Arnavutluk'un bu tarihi kenti, Osmanlı döneminden kalma sivil mimari eserleriyle dikkat
çekmektedir. Bekarlar Camii, Kurşunlu Camii, Sultan Camii, Beyaz Camii, Hüseyin Paşa Camii gibi
anıtsal yapıların yanı sıra Rufai ve Halveti tekkelerinin de bulunduğu Berat'ta kendinizi Avrupa'dan
ziyade Anadolu'nun iyi korunmuş tarihi bir kentinde hissetmeniz daha yüksek olasılık.
8
Drina Köprüsü, Vişegrad, Bosna-Hersek 
Yugoslav yazar İvo Andriç'e 1961 yılında Nobel Edebiyat Ödülü kazandırmasıyla dünya çapında ilgi
çeken Drina Köprüsü, Sokollu Mehmet Paşa'nın memleketi Vişegrad'a bir armağanı olarak
yaptırılmıştır. Mimar Sinan'ın 1577 yılında yaptığı köprü, 11 gözden oluşmaktadır. Drina nehri üzerine
inşa edilen köprü, 180 metrelik bir uzunluğa sahiptir. Enine 7 metre genişliğe sahip olan bu taş köprü,
Yugoslavya'daki iç savaş sırasında büyük hasar almıştır. Savaş sonrası Türkiye tarafından
restorasyonu gerçekleştirilen köprü günümüzde Bosna-Hersek'in en önemli simgelerinden biridir.
9
Kethüda Hamza Bey Camii, Eger, Macaristan 
Macarca Eger, Türkçede ise Eğri olarak anılan Macaristan'ın kuzeyindeki bu sınır kenti, Osmanlıların
en kuzeyde inşa ettikleri camiye ev sahipliği yapmakta. 3. Mehmet döneminde Osmanlı topraklarına
katılan Eğri'de inşa edilen Kethüda Hamza Bey Camii'nden günümüze sadece minaresi kalmıştır. 40
metre yüksekliği sahip caminin minaresinin tepesine 97 merdiveni tırmanarak çıkmak mümkün.
10
Filibe, Bulgaristan 
Günümüzdeki adı Plovdiv olan Filibe, Avrupa'nın en sakin şehirlerinden biri olarak adlandırılmakta.
Osmanlı döneminde Bulgaristan'daki en önemli yerleşim yerlerinden biri olan Filibe, Roma
döneminden kalma antik tiyatrosunun yanı sıra sivil mimari eserleriyle de dikkat çeker. Geçmişte
Avrupa Kültür Başkenti unvanına da sahip olan şehirde Osmanlı döneminden kalma çok sayıda tarihi
konak, kentin tarihi sokaklarında Filibe'ye gelen turistleri ağırlamakta. Hayranlık uyandıran bu tarihi
konaklar şehrin en çok ziyaret edilen bölgesi olma özelliğine sahip.
11
İskeçe, Yunanistan 
İskeçe ya da günümüzde kullanılan adıyla Xanthi, Batı Trakya'nın en önemli yerleşimlerinden biridir.
Osmanlı kayıtlarında adı yer yer Eskice olarak da geçen İskeçe, günümüzde Dedeağaç ile birlikte
Yunanistan'da Türklerin en yoğun yaşadığı kenttir. 1363 yılında Osmanlı topraklarına katılan ve
yaklaşık 600 yıl boyunca bir Osmanlı kenti olan İskeçe'de tarihi sivil mimari yapılarda belirgin biçimde
bu devrin izlerini görmek mümkün. Her yıl Mart ayında gerçekleştirilen karnavalıyla ünlü olan
İskeçe'nin tarihi kesiminde Osmanlı döneminden kalma çok sayıda tarihi yapı ve cami bulunmaktadır.
Ayrıca Batı Trakya'daki müftülük de bu kentte bulunmaktadır.
12
Alaca Camii, Kalkandelen, Kuzey Makedonya 
Kalkandelen ya da diğer ismiyle Tetova, Kuzey Makedonya'nın Şar Dağı eteklerinde yer alan
Müslüman çoğunluklu bir şehirdir. Günümüzde ağırlıklı olarak Arnavutların yaşadığı Kalkandelen,
tarihte başta İstanbul ve Bursa olmak üzere Türkiye'ye büyük göç vermiştir. Kentte Osmanlı
döneminden kalma çok sayıda cami, tekke ve sivil mimari eser bulunur. Bunlardan en ünlüsü de
Alaca Camii'dir. 1438'de İshak Bey tarafından yaptırılan cami, renkli duvar işlemeleriyle dünya
çapında bir üne sahiptir.
13
Blagaj Tekkesi, Bosna-Hersek 
Mostar kenti yakınlarında ve Buna nehri kıyısında yer alan Blagaj Tekkesi, masalsı güzelliğiyle
ziyaretçilerini büyülüyor. Hersek bölgesinde bulunan tekkenin inşasına 16. yüzyılda başlanmış ancak
tamamlanması epey zaman almıştır. Türbe ve misafirhane gibi bölümlerin de bulunduğu Blagaj
Tekkesi, 1851 yılında kapsamlı bir yenileme çalışmasına geçirmiştir.
14
Kavala, Yunanistan 
Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın doğum yeri olan Yunanistan'ın Ege Denizi kıyısındaki bu tarihi kent
1397'den 1912'ye kadar Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır. Milâttan önce 6. yüzyılda kurulan şehirde
farklı medeniyetlere ait izler günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. Tepesinde bulunan Ortaçağ'dan
kalma kalesi ve tarihi sokaklarıyla Kavala, turistlerin de ilgi odağıdır. Kentte çok sayıda tarihi yapının
imarı Osmanlı döneminde gerçekleştirilmiştir.
15
Köstence Mahmudiye Camii, Köstence, Romanya 
Romanya'nın Karadeniz kıyısındaki liman kenti Köstence'de bulunan Mahmudiye Camii, zaman
içinde harabeye dönünce. Romanya Kralı 1. Karol tarafından bölgede yaşayan ve 1. Dünya
Savaşı'nda gösterdikleri üstün başarı nedeniyle Türk askerlerinin şerefine yeniden inşa edilmiştir.
Caminin bir diğer adı da Kral Camii'dir.
16
Manastır, Kuzey Makedonya 
Kuzey Makedonya'nın Yunanistan sınırında yer alan Manastır, Osmanlı döneminde önemli bir eğitim
kentiydi. Mustafa Kemal Atatürk'ün de okuduğu askeri okula ev sahipliği yapan Manastır'da bu tarihi
binanın yanı sıra yine Osmanlı döneminden kalma ünlü çarşı ve çok sayıda camiyle sivil mimari
eserleri bulunmaktadır.
17
Mostar Köprüsü, Mostar, Bosna-Hersek 
Mimar Sinan'ın talebesi Mimar Hayreddin tarafından 1566 yılında inşa edilen ve adeta Neretva
üzerindeki bir "Osmanlı gerdanlığı" gibi uzanan Mostar Köprüsü, şehrin yerli ve yabancı turistler
tarafından yoğun ilgi görmesinin de başlıca sebebi olarak gösteriliyor. Hersek bölgesindeki Mostar
şehrine adını veren Eski Köprü'nün yıkıldığı 9 Kasım 1993, Mostarlıların hafızalarında kara bir gün
olarak yer alıyor. Mostar'ın Boşnak ve Hırvat mahallelerini de birbirine bağlayan tarihi köprü, asırlardır
dini ya da etnik kökeni fark etmeksizin Mostarlı gözü kara gençler tarafından bir atlama platformu
olarak da kullanılıyor. Bugün barışın ve hoşgörünün sembolü olan, şehirdeki farklı din ve etnik
kökenlerden insanların yeniden yakın ilişki kurmasında önemli bir rol üstlenen Mostar Köprüsü'nün
yıkılışı, her yıl 9 Kasım'da törenlerle anılıyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan tarihi yapı,
Türkiye'nin de aralarından bulunduğu bazı ülke ve uluslararası kuruluşların desteğiyle aslına uygun
olarak 2004'te yeniden inşa edildi.
18
Mostar Çarşısı, Mostar, Bosna-Hersek 
Tıpkı Mostar Köprüsü gibi Mostar'ın tarihi çarşısı da Osmanlı döneminde kalma tarihi bir yapılar
bütünüdür. Günümüzde ağırlık olarak hediyelik eşya satan dükkanların bulunduğu tarihi çarşı,
Mostar'a dünyanın dört bir yanından gelen yabancı turistlerin en uğrak noktalarından biri olma özelliği
de taşımaktadır.
19
Ohrid, Kuzey Makedonya 
Kuzey Makedonya'daki en eski yerleşim yerlerinden biri olan Ohrid'in tarihi antik çağlara kadar
uzanmaktadır. Roma döneminden kalma antik bir tiyatroya da ev sahipliği yapan Ohrid, aynı adlı
gölün kıyısında yer almaktadır. Arnavutluk ile sınır komşusu olan Ohrid'te Osmanlı döneminden
kalma çok sayıda dini, devlet ve sivil yapı günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır.
Bölge film yapımcıları tarafından da bu yönü nedeniyle sıklıkla açık hava platosu olarak da
kullanılmaktadır.
20
Gazi Kasım Paşa Camii, Pecs, Macaristan 
Başkent Budapeşte'nin ardından Macaristan'ın en büyük ikinci kenti olan Pecs, Günümüzde kilise
olarak kullanılan Gazi Kasım Paşa Camii'nin yanı sıra Yakovalı Hasan Paşa Cami, Pecs kentinde
bulunan bir diğer önemli Osmanlı yapısıdır. Kosova doğumlu bir asker olan Yakovalı Hasan Paşa
Camii günümüzde el sanatları müzesi olarak kullanılmaktadır. Pecs aynı zamanda ünlü Osmanlı
tarihçisi İbrahim Peçevi'nin de doğduğu kenttir.
21
Priştine, Kosova 
Avrupa'nın en genç ülkesi Kosova'nın başkenti Priştine, 1389'da Osmanlı ile Haçlı orduları arasındaki
Kosova Savaşı'nın yapıldığı Kosova Ovası'na çok yakın bir konumda yer alır. Osmanlı tarihinde tek
şehit padişah olan Murat Hüdavendigâr'ın türbesi buradadır. Priştine aynı zamanda Avrupa'da iki
cami arasındaki mesafenin en yakın olduğu kenttir. Kentin en önemli Osmanlı dönemi yapıları Fatih
Sultan Mehmet Camii, Yaşar Paşa Camii ve 2. Abdülhamit döneminde yaptırılan saat kulesidir.
Bunun dışında eski çarşı ve çok sayıda konak da kentin Osmanlı döneminde kalma önemli
yapılarıdır.
22
Prizren, Kosova 
Kosova'nın en büyük ikinci kenti olan Prizren, ülkede Türk izlerinin en yoğun hissedildiği yerdir.
Kosova'nın Arnavutluk ve Kuzey Makedonya ile kesiştiği noktada yer alan Prizren, ekonomik ve kültür
açıdan tarih boyunca büyük öneme sahip oldu. Tarihi kale, Sinan Paşa Camii, Taşköprü, Namazgah
ve tekkelerinin yanı sıra çok sayıda konağıyla Prizren, Avrupa'da Anadolu kimliğini yansıtan
şehirlerden biridir. Öyle ki Türkçe, Prizren'de yerel düzeyde resmi dil olup tüm tabelalarda yer
almakta.
23
Maraş Mahallesi, Prizren, Kosova 
Prizren'de bulunan bu tarihi mahallenin neredeyse tamamı Osmanlı döneminden kalma yapılarla
doludur. Cumbalı evleri, Arnavut kaldırımlı sokaklarıyla Maraş Mahallesi'nde kendinizi zaman içinde
bir yolculuğa çıkmış gibi hissedeceksiniz. Üstelik burada kendinizi Anadolu'nun herhangi bir
kasabasında hissetmeniz çok büyük olasılık.
24
Başçarşiya, Saraybosna, Bosna-Hersek 
Saraybosna, Avrupa'da Osmanlıların kurduğu en önemli kentlerden biri. Gazi Hüsrev Bey tarafından
kurulan kent, yüzyıllar boyunca Rumeli'de Osmanlı imzasını en güçlü şekilde yansıtan kentlerden biri
olma özelliğine sahipti. Müslüman, Katolik, Ortodoks ve Yahudi inancına sahip insanların bir arada
yaşadığı Saraybosna, Osmanlı döneminde inşa edilmiş çok sayıda esere de ev sahipliği yapmaktadır.
Tarihi kentin merkezinde yer alan Başçarşı ve etrafındaki sokaklar günümüze kadar ulaşmayı
başarmıştır. Savaşta büyük hasar alan pek çok yapı, sonraki yıllarda restore edilmiş ve yeniden
kullanıma açılmıştır.
25
Gazi Hüsrev Bey Camii, Saraybosna, Bosna-Hersek 
Saraybosna'nın kurucusu kabul edilen Gazi Hüsrev Bey Camii, kentin en simgesel yapılarından biri
olarak kabul edilmektedir. caminin iç yapısı kadar, avlusunda yer alan şadırvan da görme değerdir.
Özellikle Cuma ve Bayram namazları için kentin farklı yerlerinden insanların akın ettiği Gazi Hüsrev
Bey Camii'nin Saraybosnalıların gönlünde yeri başkadır.
26
Beyaz Kule, Selanik, Yunanistan 
Rotamızı Yunanistan'a çeviriyoruz. Osmanlı İmparatorluğu'nun İstanbul'dan sonra en büyük ikinci
kenti olan Selanik, tıpkı Saraybosna gibi Müslüman, Ortodoks, Katolik ve Yahudilerin bir arada
yaşadığı kozmopolit bir kentti. Öyle ki 1492'deki büyük sürgünden sonra Selanik'e gelen Sefaradlar ile
birlikte kent, uzun bir süre dünyanın önemli oranda Yahudi nüfusuna ev sahipliği yapıyordu. 2. Murat
döneminde 1430 yılında Osmanlı topraklarına katılan Selanik, 1912'ye kadar da imparatorluğun en
önemli kentlerinden biriydi. 23 metre yüksekliğindeki Beyaz Kule, bu dönemin en anıtsal yapılarından
biridir. Tam olarak ne zaman inşa edildiği bilinmese de 2. Beyazıt dönemiyle ilişkilendirilir.
27
Selanik, Yunanistan 
Selanik aynı zaman da Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün de
doğduğu kenttir. Şehirdeki tarihi Türk mahallesinde dünyaya gelen Atatürk'ün çocuğunu geçirdiği ev
günümüzde Türkiye Cumhuriyeti'nin Selanik Başkonsolosluk arazinin içinde yer alır ve bir müze
olarak ziyaretçilerini ağırlamaktadır.
28
Banyabaşı Camii, Sofya, Bulgaristan 
Rotamızı Selanik'in kuzeyine, ortak komşu Bulgaristan'ın başkenti Sofya'ya çevirelim. Ülkenin
batısında yer alan Sofya, yüzlerce yıl boyunca Osmanlı hakimiyetinde kaldı. Sonrasında kurulan
Bulgar Krallığı'nın başkenti olan Sofya'da zaman içinde pek çok Osmanlı eseri yıkıldı ya da kaderine
terk edildi. Banyabaşı Camii, şehirde günümüze kadar gelmeyi başaran Osmanlı döneminden kalma
önemli yapılardan biridir. 1566 yılında ibadete açıldığı kabul edilen cami, geçmişte yangın ve saldırı
gibi badireler atlatmıştır.
29
Çarşı, Üsküp, Kuzey Makedonya 
Türk Edebiyatı için Selanik nasıl ki Nazım Hikmet'i armağan etmiştir, Üsküp'e de Yahya Kemal'i
borçluyuz. 2. Murat döneminde kesin olarak Osmanlı topraklarına katılan ve sonrasında 500 yıl
boyunca bölgenin önemli bir kenti olan Üsküp, Vardar nehri kıyısında gelişim göstermiştir. Tipik bir
Osmanlı kenti olan Üsküp, çarşısı, camileri, hamamları, kervansarayları ve sivil mimari örneklerinin
yanı sıra tarihi kalesiyle de hayranlık uyandırmaktadır.
30

Murat Paşa Camii, Üsküp, Kuzey Makedonya 


Üsküp'te bulunan çok sayıdaki camilerin içinde en ünlüsü Murat Paşa Camii'dir. Tarihi çarşıda yer
alan cami ve etrafındaki yapılar kentte Osmanlı döneminde inşa edilmiş eserlerdir. 1803 yılında
tamamlanan cami, şehirde Osmanlı döneminde kurulmuş geç dönem yapılarından biri olarak da kabul
edilebilir.

You might also like