You are on page 1of 15

BARDA: ŞİDDET BAĞLAMINDA BARIN İÇİ VE DIŞI

Senem A. Duruel Erkılıç*- Hakan Erkılıç*

ÖZET
Bu çalışmada Barda, sinemasal anlatım özellikleri ve yapısı açısından incelenerek bu yapının
‘şiddet’, ‘adalet’, ‘hukuk’, ‘öteki’ kavramlarını anlamlandırmadaki etkisi tartışılmıştır. Film, za-
man kullanımı, oyun kavramını hem içeriğe taşıması hem de oyunlu bir yapı oluşturması, dikiş
(sutur) ile bu oyunlu yapıyı tamamlaması, seyircinin özdeşleşmesinin ötesine geçen ve duygudaş-
lıkta temellenen katılımını sağlaması, geleneksel anlatı içinde çağdaş anlatı özelliklerini taşıması
gibi gerek içeriksel gerekse sinematografik kodlar üzerinden değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Filmin bu yapısal özellikleriyle seyirciyi, adalet ve hukuk kavramları karşısında ikilemde bıraka-
rak tartıştırdığı öne sürülmüştür. Bu anlamda filmin seyirci açısından da şiddeti üretenlerle ya-
kından bir rastlaşma/yüzleşme sağladığı düşüncesi üzerinde durulmuştur. Mekânsal bağlamda
şiddet, oyun-şiddet ikiliği, erkeklik kavramı bağlamında şiddet öğesinin ortaya çıkışı konuları
incelenmiştir.
Anahtar sözcükler: Barda, şiddet, erkeklik, adalet, hukuk, öteki

BARDA: IN THE CONTEXT OF VIOLENCE INSIDE AND OUTSIDE OF THE BAR

ABSTRACT
In this study Barda is examined from the point of view of its narrative structure. This structure’s
effect on interpreting the concepts of ‘violence’, ‘justice’, ‘law’, ‘the other’ are discussed. The
movie is evaluated in terms of using cinematic time, both carrying the concept of game to its con-
tent and forming a playful structure; completing this playful structure by sutur; providing partici-
pation of spectator in the basis of empathy which is beyond identification; and holding specifica-
tions of contemporary narrative style in a traditional form. With these structural characteristics, it
is suggested that Barda puts the audience into a dilemma on the concepts of justice and law, while
motivating the spectator to think on them. In this sense the movie causes the audience to encoun-
ter/face with the producers of violence. The following topics as violence in the context of space,
game-violence duality, the emergence of violence in the concept of masculinity are examined.
Keywords: Barda, violence, masculinity, justice, law, the other.
kötüleri yok etmesinin, çocuklar üzerindeki
GİRİŞ
etkileri tartışılmış; çocuklarda, şiddetin iyi
insanlar tarafından da uygulanabildiği algısını
Serdar Akar’ın yönettiği Barda (2006) adlı
oluşturan medya içeriklerinin sunulduğu görü-
film, gerçek bir olaydan yola çıkan senaryosu
şü üzerinde durulmuştur. Uzun bir dönem ise
ile şiddet, hukuk, adalet kavramları hakkında
şiddetin fantazya kurgulaması içinde gösteri-
seyirciyi yeniden düşünmeye çağırırken, sine-
minin, arınma (catharsis) sağlayacağı savunul-
ma-şiddet (medya-şiddet) ilişkisi üzerine var
muştur. Bir başka görüş ise medya içeriklerin-
olan tartışmaları da tekrar gündeme getirir.
deki şiddetin bireyler üzerindeki etkilerinin
Şiddetin (1) toplumda yaygınlaşması tartışma-
klinik deneylerle ölçülemediği yönündedir (3).
larında, kitle iletişim araçlarının -özellikle
Bu çalışmada ele alınan Barda, bir taraftan
televizyon ve sinema gibi görsel medyanın-
şiddeti tekrar üreten medyanın bir parçası ola-
etkilerinin güçlü olduğu, insanların içlerindeki
rak eleştirilmiş (bunda yönetmenin filmografi-
şiddet dürtülerini açığa çıkarttığı ve hatta suç
sinde yer alan bir başka film (4) de etkili ol-
işlemeye teşvik ettiği görüşü yaygındır (2).
muştur), diğer taraftan da metropolde büyüyen
Filmlerdeki olumlu kahramanların elindeki
küresel ve yerel şiddetin bir uyaranı olarak
silahla, adaleti sağlamak için peşine düştüğü
dikkate değer bulunmuştur. Özellikle son dö-

*
Yrd. Doç., Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi
Selçuk İletişim, 5, 3, 2008

nem Türk sinemasındaki ve televizyon dizile- cinselliği keşfettikleri, kürtaj yaptırmak ve


rindeki film kişilerinin, şiddete başvurmalarına evlenmek arasında ikilem yaşadıkları, gençlik
gerekçe olarak hak, hukuk ve adaletin sağlan- problemlerini çözümlemeye çalıştıkları bir
masının gösterilmesi, şovenizmle süslü bireysel süreçtedirler. Bir gece yarısı, arkadaşlarının
kahramanlık hikâyelerinin şiddetle bağlantılı işlettiği ‘Vesika’ adlı barda son biralarını içip
bir biçimde sunulması, şiddet-adalet kavramları eve dönecekken içeri giren yaşları 20 ile 45
ve bunların ilişkisine odaklanılmasını gerek- arasında değişen egzozcu Selim, hap satıcısı
tirmiştir. Patlak, mahalle dönercisi Kırkbeş, Selim’in
memleketten gelmiş amcaoğlu Nasır ve çaylak
Barda’yı değerlendirmeye alan az sayıdaki Çırak’tan oluşan beş kişilik bir grup tarafından
eleştirel makalede dikkat çeken olgu, yönetme- silahla alıkonulurlar. Elleri, ayakları, ağızları
nin filmografisinde yer alan Kurtlar Vadisi Irak bağlanan gençler sabaha kadar dayak, işkence
ile Gemide gibi filmlerin farklı bağlamlardaki ve tecavüze maruz kalır. Nail bacağından vuru-
yükünün, Serdar Akar’ın son filmine de taşın- lur. Bar işletmecisi Barbo ile gençlerden TGG
masıdır. Herkesin kendi adalet anlayışını em- Güven öldürülür. Gençlere şiddet uygulayan
poze ettiği “derin devlet” hikâyeleriyle örülü Selim ve arkadaşları mahkemede yargılanır.
Kurtlar Vadisi Irak ile Barda’daki adalet arayı- Savcı, onlara verilen cezadan vicdanen tatmin
şının ilişkilendirilmesi, önceki filmin oluştur- olmaz ve bir hukuk adamı olmasına rağmen
duğu ezber üzerinden yapılmakta ve Barda’nın hukuk dışı yollara başvurarak hapishanedeki
nesnel bir biçimde değerlendirilmesinin önüne bir başka gruba suçluları öldürtür. Filmde şid-
geçmektedir. det olayları ve şiddeti uygulayanların yargılan-
dığı hukuk süreci, iç içe anlatılır.
Bu çalışmada, Barda, sinemasal anlatım özel-
likleri ve yapısı açısından incelenecek; bu ya- Filmin ele aldığı kavramları tartışmadan önce
pının, ‘şiddet’, ‘adalet’, ‘hukuk’, ‘öteki’ kav- film anlatısının, bu sorunları nasıl sunduğuna
ramlarını anlamlandırmadaki etkisi üzerinde bakmakta yarar vardır. Filmde, şiddet ve adalet
durulacaktır. Filmin büyük bölümünün geçtiği kavramına bakışın izlerini, anlatının kurgulanı-
Vesika Bar’daki mini-futbol sahasından hare- şı, zaman öğesiyle oynanması, açı- karşı açı
ketle, oyun ve şiddet (futbol ve şiddet) ilişkisi kullanımı vb. öğeler üzerinden sürmek müm-
kurularak, Serdar Akar filmlerinde başat bir kündür. Günümüz sinemasında ayrımlar bula-
öğe olan “erkeklik” olgusuna odaklanılacaktır. nıklaşırken, sinemasal yaklaşımlar arasındaki
Son dönem Türk sinemasında belirgin biçimde etkileşimler ön plana çıkmaktadır. Geleneksel
bir “şiddet mekânı” olarak sunulan metropole, anlatı filmleri, çağdaş anlatıdan beslenebilmek-
Barda’nın bakışı üzerinde durulacak, sokaklar- te, özellikle bağımsız sinema olarak tanımlanan
dan iç mekânlara taşınan şiddet tartışılmaya yapımlar, ele aldıkları konu, anlatı yapısı ve
çalışılacaktır. sinematografik kodları kullanımları ile bu etki-
leşimin örneklerini vermektedirler (5). Barda,
Film çözümlemeleri içerdikleri, öyküledikleri anlatı yapısı ve konuyu provokatif işleyiz tarzı
ve anlatı yapıları üzerinden yapılır. Barda ise ile bu yaklaşımdan beslenerek şiddet olgusunu
gösterdiklerinin yanı sıra göstermedikleri, tartışmaya açmaktadır. “Geleneksel anlatı
anlatmadıkları üzerinden de tartışılmaya açık- filmi, adaletin gerçekleşip gerçekleşmediği gibi
tır. Bu nedenle filmin anlatı yapısını incelemek somut bir sorunu tartışır. Örneğin bir polisiye
gerekir. Bunun için film, metin çözümlemesi filmde suçlu yakalanır ve cezasını bulur. Böy-
yöntemiyle değerlendirilecektir. lece adalet gerçekleşmiş olur. Oysa çağdaş
anlatı filmi ‘adalet’ kavramını tartışır. Polisiye
1. FİLMİN YAPISI filmdeki suçlu kime, neye göre suçludur, suç
nedir, vb. gibi soyut sorunları işleyen çağdaş
Barda, seyirci açısından izlenmesi kolay olma- film anlatısının bilinen anlamda bir ‘son’u da
yan filmlerdendir. Konusu kısaca şöyledir: yoktur. Filmde geliştirilen izleğin çözümü su-
Nail, Nil, TGG Güven, Sevgi, Aynur, Aliş, nulmaz izleyiciye. Soyut sorunlar görüntü ve
Pelin ve Cenk, yaşları 18 ile 25 arasında deği- onu destekleyen konuşmalarla sunulur. (…)
şen ve genç çiftlerden oluşan bir arkadaş gru- Soyut sorunlar işlenirken anlatı parçalanır,
budur. Orta ve orta-üstü sınıftan bu gençler, zaman ve uzam bölünür, olay niteliği olmayan

206
Barda: Şiddet Bağlamında Barın İçi ve Dışı (205-219)

olaylar gösterilir.” (Büker 1985: 101 -102). birileri görünür. Nil “bakalım bu gelen kime?”
Barda, geleneksel anlatıyı, zaman kurgusuyla, der. Gelenler, gençlere şiddet uygulayacak olan
seyircinin özdeşleşmeden öte duygudaşlık grup, yani “kötüler”dir. Bu sahne filmin “oyun
temelinde filme katılımıyla, dikiş (sutur) kulla- yapısı”nı da gösterir. Gençler son biralarını
nımlarıyla ve oyun-yapısı ile kırar. Fakat yö- içmektedirler. TGG’nin (Güven) birası bitmiş,
netmen ele aldığı temel kavramları, çağdaş yeni birasını beklemektedir. TGG, “bekliyo-
anlatı filmlerindeki gibi tartışmaz; bu kavram- ruz” der. Barmen Barbo yanıt verir: “geliyor”.
ların seyirci tarafından tartışmasını ister. Böy- Filmin ilk bölümünün sonunu oluşturan bu
lece film, çağdaş anlatılarda olduğu gibi, seyir- diyaloglar, yönetmenin “sıkılan” seyirciye
ciye soyut kavramların (hukuk, adalet, şiddet) seslenmesidir. Gençlerin dünyasını anlatan 25
ipucunu konuşmalarla (özellikle Selim’in diya- dakikalık ilk bölümün sonunda seyirci ne ola-
loglarıyla) verir ve zamanı parçalar. Bu açıdan cağını merak eder. “Bekliyoruz”, “geliyor” ve
Barda çağdaş anlatı özellikleri taşır, fakat ge- “bu gelenler kime bakalım” konuşmalarının
leneksel anlatıdan da beslenir. karşılığı, egzozcu Selim, amcaoğlu Nasır, hap
satıcısı Patlak, seyyar dönerci Kırkbeş, çaylak
Film doğrusal bir zaman akışını izlemez. Za- Çırak’tan oluşan grup olur.
manda ileriye atlama (flashforward) ve geriye
dönme (flashback) teknikleriyle zaman ve Hayward (1996:122), zamanda geri dönüşlerin,
mekân parçalanır. Zamanda ileriye atlamalarla belleğin, geçmişin ve en önemlisi öznel gerçe-
mahkeme sahnelerine geçiş, şiddet sahnelerini ğin temsili olduğunu söyler. Nail ve Nil’in
bölerken hem tecavüz-şiddet sahnelerinin se- barda ilk karşılaşmaları dışındaki diğer iki geri
yirci üzerindeki sarsıcı etkisini dizginler, hem dönüş sahnesi herhangi bir film kişisinin öznel
de gençlerin bir kısmının kurtulduğu ve bu gerçeği değildir. Örneğin Nail ve Nil’in sokak-
vahşetin sorumlularının cezalandırılacağı bilgi- ta Selim’e saati sordukları sahne, hiçbirinin
sini verir. Parçalı zaman kullanımı, filmin tar- belleğine ve gerçeklik algısına yaslanmaz.
tıştığı adalet ve hukuk kavramları üzerine se-
yircinin düşünmesini sağlar. Geriye dönme Barda, çekim/karşı çekim kullanımı açısından
(flashback), yaşanan sorunların nedenine gön- da farklılıklar gösterir. Çoğunlukla şiddet ey-
derme yapar: “bunun yüzünden bunlar oldu”; lemini yapanların gösterildiği, şiddete uğrayan-
ileriye atlama (flashforward) ise yaşanan olay- ların ise gösterilmediği çekimler dizisinde,
ların sonucunu gösterir, “bu olayların gelişi- seyirci bir yandan şiddet eyleminin bütününü
minde son böyle olacak”. Geriye dönme ve görmeyeceği halde başını perde alanının dışına
ileriye atlama bağlayıcıdır; dramatik yapının çevirir, diğer yandan karşı açı kullanımının
neden-sonuç ilişkilerini gösterir. sınırlılıklarından dolayı rahatsızlık duyar. Bir
taraftan şiddeti görmek istememekte, diğer
Filmin ilk geriye dönüşü, Nail ve Nil’in birbir- yandan tamamını seyretmekten kendini alıko-
lerini ilk kez gördükleri sahnedir. Nail, TGG yamamaktadır. Yönetmen, “seyircinin farkına
Güven ve Cenk’ten oluşan arkadaş grubu, bara vardığı eksik alanın yerini tutmak üzere, karşı
yeni gelen kızın “kime” olacağına dair konu- çekimle ikinci alanı verir ve anlatının gücüyle
şurlar ve kız arkadaşlarını böyle seçerler. Nail seyirciyi film akışına sokar… Seyircinin açılan
de Nil’i böyle seçmiştir. “Kapıdan gelenin kim yarasını diker” (Erdoğan 1993: 36). Oudart’a
için olduğu”, dramatik yapıya dolanmış, film göre dikiş (6) “iki görüntü arasındaki semantik
boyunca kullanılacak temel motiflerden biridir. bir ‘değiş-tokuş’tan önce ve çekim/karşı-çekim
Filmin ilk ileriye atlama (flashforward) sahne- ilkesi üzerine kurulu bir sinematik sözce çerçe-
si, gençlerin bardaki konserde buluşmak üzere vesinde, Biri (Eksik Biri) olarak algılanan bir
sözleşmelerinden sonra yer alır. Boş mahkeme yokluğun belirmesinin ardından, bunun, aynı
salonu bir dava için hazırlanmaktadır. Gençler [eksik] alana yerleştirilen biri ya da bir şey
henüz Selim ve arkadaşlarıyla karşılaşmadan, tarafından ortadan kaldırılmasıdır” (36). Barda,
film bize gelecekle ilgili ipuçları verir; olaylar çekim/karşı çekim ilkesine uygun planların
adli vaka boyutuna taşınacaktır. Kapıdan gele- yanında bu ilkeye uygun olmayan kurgusuyla
nin “kim için” olacağı filmin düğüm noktasını anlatıyı oluşturur. Dikişe dikkat çeken en
da oluşturur. Barda kimse kalmaz. Gençler de önemli sahne, düğüm noktasını da oluşturan
son biralarını bitirip gideceklerdir. Kapıda Selim ve diğerlerinin bara giriş sahnesidir.

207
Selçuk İletişim, 5, 3, 2008

Gençler biralarını içerler. Girişte Çırak, ait sunmaz. Barda’da seyirci kimseyle özdeşleş-
olmadığı bir mekâna girmenin çekingenliği mez; kendisini film kişilerinin yerine koymaz.
içindedir; geri döner. TGG giriştekileri görür. Ne dövülen, tecavüze uğrayan gençler yerine,
Çırak ve Kırkbeş tekrar girişte belirir. Barbo, ne de bunları yapan kötüler yerine koyar ken-
girişe bakar. Çırak, Kırkbeş, Patlak, amcaoğlu dini. Filmde iyi tarafı temsil eden gençlere belli
Nasır ve Selim içeri girerler. İki grubun karşı- bir mesafede durur. Ama onlara şiddet uygula-
laşması, açı/karşı açı ilkesi ile verilir. Bu etki- yan “kötülerle” karşılaştıktan sonra, seyirci,
leyici karşılaşma sahnesinin aksine, filmde “iyiliği” temsil eden gençlerle belli bir duygu-
tecavüz sahneleri bu ilkeye uygun olarak ve- daşlık temelinde bağ kurar. Çünkü onlar mağ-
rilmez. Patlak’ın Pelin’i jiletlemesi, Kırkbeş’in dur durumdadırlar. “Seyircinin (…) öyküle-
Aynur’a tecavüzünde karşı açı gösterilmez. menin yarattığı hiyerarşide kendisinden daha
Böylece seyircinin, bu çekimlerin içeriğinden düşük bir düzeyde konumlanan kişiyle olan
duyduğu rahatsızlık, sinemasal anlatımla da ilişkisi daha çok duygudaşlık (empati) ile açık-
pekiştirilir. Seyirci karşı açının yoksunluğun- lanabilir” (39). Seyirci şiddetin, vahşetin bit-
dan dolayı görmedikleriyle Kırkbeş’in mutfak- mesini ve suçluların cezalandırılmasını ister.
ta Aynur’a tecavüz ettiği sahnede yüzleşir. Filmin bundan sonraki şiddet sahneleri ve
Burada tecavüzü görmeyiz fakat kurbanların - mahkeme sahneleri boyunca seyirci, gençlerin
Pelin ve Aynur’un- yüz yüze getirilişi, masada tarafında yer alacaktır.
suratı parçalanmış Aynur ile yerde kanlar için-
de yatan Pelin’in bakışmaları, açı/karşı açı Seyircinin kahramanla özdeşleşmemesi, kendi
ilkesiyle gösterilir. Seyircinin kurbanlarla duy- gerçekliği ile filmin gerçekliği arasındaki fark,
gudaşlık kurması sağlanır. filmden kopmasına neden olabilir. Seyirci
“filmi bir süre kendi gerçekliğinin bilincinde
Filmin dikiş üzerinden açılımını, dramatik olarak izler ama hemen sonra, öykülemenin
yapının kuruluşunda da görmek mümkündür. yarattığı yeni konumlamalarla filme katılır”
Filmin ilk bölümünde gençleri tanırız. Selim ve (Erdoğan 1993: 40). Barda’da izleyicinin film-
diğerlerini ise bara geldikleri sahneye kadar den koptuğu ‘an’lar, filmin kurcaladığı temel
görmeyiz. Onların dünyasına ait hiçbir referan- sorunlar üzerine de düşünmeye başladığı
sa sahip değilizdir. Gençlerin kaygılarını ve ‘an’lardır. Seyirci bir taraftan şiddet ve hukuk
gelecek planlarını öğreniriz. Buna karşılık üzerine düşünürken diğer taraftan mahkeme
Selim’in başını çektiği gruba ilişkin ipuçlarını sahneleriyle filme bağlanır. Ta ki savcının
ancak filmin sonlarına doğru Selim’in konuş- verilen kararı, adalet açısından yeterli görme-
malarından edinebiliriz. Filmin bu yapısını yip hukuka rağmen cezalandırmayı seçtiği
dikişin eksiltme/dikme oyunu olarak görmek sahneye kadar… Bu noktada seyirci ikilem
mümkündür. “Çekim/karşı çekim sistemi dı- içinde kalır. Hukuktan yana mı olacaktır? Hu-
şındaki sistemleri de kapsayabilecek şekilde kuka rağmen cezalandırmadan yana mı olacak-
düşünüldüğünde, dikişin, ilke olarak, seyircinin tır? Zaman zaman hukukun sınırlarını zorlayan
film içinde ‘bilgisizlikten bilgilenmeye doğru savcı yerine koyarken bulur kendisini. Bar-
yöneltilmesi’ olduğu ileri sürülebilir. Ancak da’da seyircinin film kişileriyle yaşadığı duy-
bu, bir ‘eksiltme/dikme’ oyunuyla yürütülür. gudaşlık, filmin sonlarına doğru farklı bir bo-
Özne bir veya birden fazla soru ile karşı karşı- yut kazanır. Suçluların cezalandırıldığı sahne-
ya bırakılır; ardından bir yandan bir kısmının lerde yönetmen, seyircilerin olayların akışını
yanıtı verilirken, diğer yandan başka sorular kavramadaki zihinsel dizgeyle oynar. Suçlula-
ortaya çıkar” (Erdoğan 1993: 36). Bilgisizlik- rın teker teker cezalandırılışını gösterir. Sahne-
ten bilgilenmeye doğru yönelme şiddet, adalet nin sonunda Nail ile savcının konuşması sıra-
ve hukuk kavramları üzerine düşünmemizi sında aslında bu cezalandırma yönteminin
sağlar. uygulanmadığı, bunun sadece bir öneri olduğu
anlaşılır. Fakat bu önerinin gerçek olduğunu
Barda, seyircinin özdeşleşmesine dayanan düşünerek sahneyi takip eden seyirci, hukuksal
geleneksel anlatıdan farklılıklar gösterir. Gele- yoldan değil de kaba kuvvetle gerçekleştirilen
neksel anlatıda seyirci kahramanla özdeşleşir cezalandırma sırasında, otoritenin (yönetme-
ve böylece haz alarak anlatıya dâhil olur. Film, nin) yerine geçmiştir ve cezalandırmayı gerçek-
özdeşleşme açısından seyirciye belli kodlar leştirmektedir. Bu sahne boyunca seyirci, film-

208
Barda: Şiddet Bağlamında Barın İçi ve Dışı (205-219)

dışı bir özneyle, yani yönetmenle özdeşleşir ya devam eder. Türk sinemasının genç yönetmen-
da bir zıtlık özdeşleşmesi yaşar. Artık seyirci, leri Zeki Demirkubuz, Cemal Şan, Çağan Ir-
“iyiler”in haklılığı veya “kötüler”in cezalandı- mak, Selim Demirdelen ve Serdar Akar hapis-
rılması konusuyla değil, kendi ceza anlayışını hanede Selim ve diğerlerini cezalandırmak için
ve kavrayışını sorgulamakla baş başadır. Bu haber bekleyen -kötülerin kötüsü- bir grup
anlamda otorite (yönetmen) seyirciye kendisiy- katili canlandırmaktadırlar. Zeki Demirkubuz,
le çekişme yaşayacağı bir zemin hazırlamıştır. Üçüncü Sayfa’daki başrol oyuncusu Serdar
Sıradan izleyici “oh cezalarını buldular” ile Orçin’i (dönerci 45) sopa darbesiyle öldürür.
tatmin olurken, entelektüel seyirci de kendisini Nejat İşler (Selim) ve Erdal Beşikçioğlu (am-
bu tatmine katıldığı anda yakalar (gençler için caoğlu Nasır) hapishanede bir koridorda diğer
hak ve hukuk arayan seyirci, hukuka rağmen yönetmenler tarafından sıkıştırılır. Nejat İşler’e
suçluların bu biçimde cezalandırılmasını onay- öldürücü darbeyi Mustafa Hakkında Her Şey
lar mı? Onayladığı noktada şiddeti yeniden filminde yönetmeni olan Çağan Irmak vurur.
üretmez mi?) ve asıl tartışma o zaman başlar. Selim ve Nasır’ın sıkıştırıldıkları koridordaki
Nail’in kararının tersine, Savcının hapisteki açı, tıpkı bara girmek için kafalarını uzatıp içeri
Selim ve arkadaşlarının öldürülmesi için tele- baktıkları planın açısına benzer. Daha sonraki
fonla arayarak işaret vermesiyle öneri gerçek planlarda Çırak’ın kendini asmış olduğunu,
olur. Kanun dışı cezalandırma yöntemi, seyir- Patlak’ın ise bileklerini jiletle keserek intihar
cinin şiddete ve adalete bakışını tekrar gözden etmiş olduğunu görürüz. Her ikisi de muhteme-
geçirmesi (TGG) için neden oluşturur. Riches len intihar süsü verilmiş cinayetlerdir.
(1989: 19) “şiddet”in, eylemi yapandan çok
eyleme maruz kalan ve eyleme “ tanık” olana Erdem’in (2007) de belirttiği gibi, bir açıdan
ait bir sözcük olduğunu söyler. Sinemada se- yönetmenler, şiddete şiddetle karşılık veren
yirci şiddet eyleminin hem tanığı hem de adeta katilleri canlandırarak sinemacıların mevcut
kurbanıdır. Bu anlamda Barda seyirciyi çift şiddet ortamına katkıları konusunda iğneyi
yönlü bir şiddet duygusuyla karşılaştırmakta- kendilerine batırırlar. Fakat bunun da ötesinde
dır. “İzleyici, şiddet oyununun parçası olma- tanınırlıklarını –belki de- kendi filmlerinde rol
sından dolayı duyduğu rahatsızlığın yanı sıra, alarak elde etmiş oyuncularını ortadan kaldıra-
sinema perdesinin onu zorunlu kıldığı karak- rak, tüm bunların bir film olduğunu hatırlatır,
terlerle empati kurma durumu aracılığıyla da, izleyiciyi sorunun asıl kaynağına, gerçek haya-
filmdeki kurbanların maruz kaldığı şiddetten ta yönlendirirler. Bu anlamda Serdar Akar,
rahatsız olmaktadır. Böylelikle filmin izleyiciye şiddetin kaynağı olarak sinemanın gösterileme-
iki taraflı şiddet uyguladığı görülmektedir” yeceğini ifade eden oyunlu bir yapı kurar.
(Yaşat 2006: 93).
2. NEDENSİZ ŞİDDET DEĞİL
Barda, oyuncu- karakter seçimiyle de seyirci
ile oynar. Oyuncuların alışık olduğumuz tiple- Barda’ da şiddet uygulayanların ne tür gerek-
melerini ters-yüz eder. Türk sinemasının bir çeleri olduğu ve olabileceği konusu temel soru-
dönem kötü adam rollerinin değişmez oyuncu- lardan biridir. Sevgi, sevgilisi TGG Güven’i
larından Eray Özbal, filmde, adaleti savunan başından vuran Selim’e beklenmeyecek kadar
savcı rolüyle yer alır. Özellikle televizyon kibar bir tonla sorar: “Neden?”
dizilerinde canlandırdığı iyi kalpli tiplemeleriy-
le genç kızların beğenisini kazanmış olan Nejat Baudrillard’a (2004: 227) göre, bolluk ve şid-
İşler, filmde sapkın grubun lideri egzozcu Se- det birlikte varolur, ikisi birlikte çözümlenme-
lim olarak döven, tecavüz eden, öldüren bir lidir. Bazı ülkelerde hala tek tük olan, ama
karaktere bürünür. Film, seyircinin belleğinde- gelişmiş ya da aşırı gelişmiş ülkelerin tama-
ki iyi-kötü oyuncu tiplemelerinin yerini değişti- mında yerleşiklik kazanan bu “amaçsız” şiddet
rir; zihinlerde yer eden oyuncu imajlarını yıkar. sorununun da içine dâhil olduğu daha genel
Barda’yı Nejat İşler için izlemeye gelen seyir- sorun, bolluğun temel çelişkilerinin sorunudur.
ci, bir de bu açıdan vurulur. Şiddet, (20 yüzyılda şiddet-karşı şiddet şeklin-
de ya da yabanlarda devlete karşı verilen şiddet
Filmdeki oyunlu yapı, suçların hukuka aykırı şeklinde hedefliyken), postmodern olarak ad-
biçimde cezalandırıldığı hapishane epizoduyla landırılan dönemde ise hedefsizleşmeye başla-

209
Selçuk İletişim, 5, 3, 2008

dığı ve aynı zamanda tözünü kaybetmekte lerin kapitalistleşme sürecini; Düğün’de marji-
olduğu görülmektedir (Akay 2006: 13). Dola- nal iş alanlarında var olma süreçlerini, Diyet’te
yısıyla “bugün gelmiş olduğumuz yerde, siyasi, ise sendikaya katılım ve emek bilinçlenmesi
sosyolojik, antropolojik ve sanatsal anlamda üzerinde durur. Akad, göç edenlerden umutlu-
her türlü şiddet öğesinin kullanımı, hedefsiz, dur ve umudunu da kadından yana kullanır.
telos’suz ve töz’süz, nereye gittiği belli olma- Lütfi Akad, yıllar sonra yapılan bir röportajda,
yan ve kendi etrafında, kendi ekseninde dönen bir film ya da üçleme yapacak olsa hangi ko-
bir şiddetin dağılması üzerine kurulu”dur(13). nuyu işleyeceğini şöyle anlatır: “Türkiye için
aynı sorun devam ediyor. O göçlerin yetiştirdi-
Nedensiz şiddet, bizim yaşama kültürümüz ve ği bir kuşak var. Onların da geliştireceği kendi
dolayısıyla sinemamız için de ithal bir kavram- incelikleri olan bir uygarlık doğacak. Bunun
dır. Tüketim toplumu üzerine çözümlemelerin- ipuçlarını gören bir film olabilir” (Yüce 1995).
de Baudrillard (2004: 226-227), gelişmiş ya da Oysa Akad’ın umut ettiği kendi incelikleri olan
aşırı gelişmiş ülkelerin toplumlarındaki şiddeti, uygarlığı oluşturacak gelecek kuşaklar (ikinci,
bolluğun temel çelişkilerinde görür: “Söz konu- üçüncü kuşaklar) ile Akar’ın Akad filmleri
su olan belli bir eşiğe ulaştığında bolluğun ve üzerinde temellendirdiği kuşak arasında derin
güvenliğin doğurduğu gerçek, denetlenmez bir uçurum vardır. Göç edenlerin çocukları,
şiddet sorunudur. Bu artık başka bir şeyle kente uyum sağlayamamış, dışarıda kalmış,
bütünleşen, tüketilen şiddet değil, ama refahın hatta “öteki”leştirilmiştir.
kendi gerçekleşmesinde doğurduğu denetlene-
mez şiddettir. Bu şiddet (tam olarak yapay Akar, filminde göstermediği göç sonrası met-
anlamında değil, bizim tanımladığımız biçimiy- ropollerde oluşan kuşakların sorunlarını, şidde-
le) amaçsız ve nesnesiz olmasıyla belirlenir.” tin nedeni olarak sunar (7). Şiddeti uygulayan-
Özellikle Haneke sineması, Avrupa’daki şidde- ları gündelik hayatları içinde göstermez. “Ne-
ti bu yaklaşımla ele alır. Oysa günümüz Türki- densiz” bir şiddet uygulaması gibi görünen
ye’sinde gelişmiş ülkelere özgü olan nedensiz durum (8), Selim’in diyalogları arasında neden-
şiddete dayalı münferit olaylar görülse de, lerini ortaya çıkarır. “Ama sen beni hiç anla-
şiddetin nedenleri gündelik hayat pratiği için- mamışsın ki güzelim. Ben bu bara niye gecenin
deki çelişkilerde yer almaktadır. “Birinci say- köründe geliyorum ha? Çünkü başka zaman
fadan verilen kan ve cinsellik, toplumsal ve gelirsem kapıdaki hıyar beni içeri almaz da
ahlaki düzeni tehdit etmez, (bu konuda hem ondan. Neden almaz? Şeklimi beğenmez almaz,
kendilerini hem de bizi ikna etmeye çalışan hareketlerimi beğenmez almaz, konuşmamı
sansürcülere rağmen). Kan, şiddet ve cinsellik, beğenmez almaz. Egzozcu bu der, s(…)i çeker.
yalnızca bu dengenin geçici olduğuna ve bu Farz-ı misal, içeri girdik diyelim; o zaman ne
düzenin çelişkilerden oluştuğuna tanıklık eder” olacak? Sizin yaptığınız gibi, sizin baktığınız
(Baudrillard 2004: 226). Fakirlik, eğitimsizlik, gibi benden öküzler, bana dik dik bakar. ‘Bu
cinsel sömürü, töre cinayetleri, terör ve göç hayvan da nereden çıktı? Ne güzel eğleniyor-
gibi etkenler gündelik hayat içindeki şiddetin duk, ne güzel oturuyorduk’ demezler mi? Der-
görünüm nedenleri olarak belirir. Serdar Akar, ler… Demediniz mi lan? Dediniz.” Necmi
kendisi ile yapılan röportajlarda bu olguya Erdoğan (2007: 47), zengin ve yoksul kesim
dikkat çeker: “ Ömer Lütfi Akad’ın üçlemesi arasındaki “bakışma”lara odaklandığı ve “gari-
vardı; Gelin, Düğün, Diyet. Barda filmi ‘o ban”ların dünyasına eğildiği “Yok-Sanma:
günlerden bu günlere gelmişiz’in filmidir. Ö. Yoksulluk-Mâduniyet ve ‘Fark Yaraları’” baş-
Lütfi Akad’ın işaret ettiği şeyler tek ve asıl lıklı yazısına Müslüm Gürses’in bir şarkı sö-
sebep olamaz, ama önemli sebeplerden biridir; züyle giriş yapar. Gürses’in Tanrı İstemezse
kırdan kente göç meselesi… Bu insanların (1986) adlı kasetindeki “Fark Yaraları”nın
problemleri vardı. Şimdi bunları yapanlar, sözleri şöyledir: “Yaşantımız sanki ateşten
kırdan kente göçmüş ve o yaşantıya adapte gömlek/İçimizden gelir bin defa ölmek/ Hakkı-
olamamış kişilerin çocukları” (Karayel 2007: mız değil mi bizim de gülmek/Bizi bu fark yara-
25). Akad, göç üçlemesini 1973-1974 yılların- ları öldürür”. Necmi Erdoğan’a göre yoksul-
da gerçekleştirir. Filmlerinde, göç edenleri mâdunların anlatılarını adeta özetleyen ve
sosyolojik olarak anlamaya çalışır ve kente kendilerine uygulanan sembolik şiddeti en iyi
katılım süreçlerini gösterir. Gelin’de göç eden- biçimde tanımlayan “fark yaraları” sözünün,

210
Barda: Şiddet Bağlamında Barın İçi ve Dışı (205-219)

belli bağlamlarda Barda’daki Selim’i ve onun göç olgusuyla birlikte çığ gibi büyüyen sorun-
geçmişini de tanımladığı söylenebilir. Normal larını çeşitli filmlerle anlatmaktadır. Dönersen
şartlar altında bar kapısından içeri bile alınma- Islık Çal (Orhan Oğuz 1993), Tabutta Rövaşata
yacaklarını fiziksel görünüme, giyime, konuş- (Derviş Zaim 1996), Gemide (Serdar Akar
maya, hal ve tavra bağlı olarak gerekçelendiren 1998) ve Laleli’de Bir Azize (Kudret Sabancı
Selim, “fark yarası”nı açıkça dile getirir. Ken- 1998), Sır Çocukları (Aydın Sayman, Ümit.
dilerine sorun çıkaracak tipler gözüyle bakıldı- Cin Güven 2002), Metropol Kâbusu (Ümit Cin
ğını, dışlandıklarını, bela olarak görüldüklerini Güven 2004), Anlat İstanbul (bir bölümü) gibi
biliyordur. “Gözmerkezliliğin kurduğu bakış filmlerde anlatılan İstanbul güven telkin etme-
hiyerarşisi (bakan özne/bakılan nesne ilişkisi) yen, ürkütücü, huzursuzluk veren bir mekândır.
aynı zamanda mekânsal hiyerarşi (yüksek/ Metropol, yaşama isteği ve mutluluk veren bir
aşağı ilişkisi) ile iç içedir” (Erdoğan 2007: 54). mekân olmak yerine şiddetin ürediği, sert ger-
Bakışlarla kurulan bu hiyerarşiye “benden çekliğin insanları ezip geçtiği, mutsuzluk
öküzler, bana dik dik bakar” sözleriyle isyan mekânıdır. Bu anlamda metropolün şiddetle
eder. “Toplumsal ilişkiler mekânsal yapılara doğrudan bir akrabalığı vardır. Son dönem
kazındığı, toplumsal mesafe mekânsal mesafe- Türk sineması şiddet mekânı olarak İstanbul’u
de maddeleştiği ölçüde, mekânın kendi iktida- işaret ederken kent kimliğinin deşifre edilmesi-
rını dayattığı ve sembolik şiddet uyguladığı ne ilişkin anlatılar iki ana damardan akar. Bir
alanlardan biri olduğunu söyleyebiliriz” (Bo- taraftan Anlat İstanbul (Ümit Ünal, Kudret
urdieu’dan aktaran Erdoğan 2007: 54). Bu Sabancı, Selim Demirdelen, Yücel Yolcu,
açıdan sosyal ve kültürel olarak kendisine me- Ömür Atay 2004), Organize İşler (Yılmaz
safe konan Selim, bu mesafenin maddeleştiği Erdoğan 2005), Duvara Karşı (Fatih Akın
bara zorla girerek kendine uygulanmış sembo- 2004), Yaşamın Kıyısında (Fatih Akın 2007)
lik şiddetin intikamını fiziksel şiddetin en vahşi gibi filmlerde İstanbul’un kentsel kimliği öne
biçimiyle alıyordur. Selim tiplemesinin sözle- çıkmakta; diğer taraftan Gemide (Serdar Akar
rinin altı kazındıkça şiddetin gerekçelerinin 1998) Üçüncü Sayfa (Zeki Demirkubuz 2000)
birer birer telaffuz edildiği görülür. Şiddetin ve Barda (Serdar Akar 2006) gibi filmlerde
nedenli olması, yani gerekçelendirilmesi bir seyirci İstanbul’un iç mekanlarına kapatılarak
bakıma şiddetin meşrulaştırılması anlamını da kent kimliğine ilişkin bir bilgi aktarılmamakta-
taşıdığı için filmde bıçak sırtı bir durum söz dır. Asuman Suner’in tespitiyle son dönem
konusudur. Bu bakımdan Barda’da Selim’in ve Türk sinemasında, “içeride geçen öykülerle”
arkadaşlarının öncesini görmeyiz. Selim ve kapalı alana kapatılmışlık duygusu, kendini
arkadaşlarına ilişkin bileceğimiz her yeni du- keskin bir biçimde gösterir (2006: 167). Film-
rumun, onların yaptıklarını adeta haklılaştıra- lerde güven telkin etmeyen mekânların, ağırlık-
cağı, meşrulaştıracağı endişesinin taşındığı ve lı olarak İstanbul’un sadece sokakları değil de,
bu nedenle anlatılmaktan kaçınıldığı çok açık- iç/kapalı mekânlar olması ise ilginçtir. Artık
tır. ürkütücü olan İstanbul’un tekinsiz dış mekânla-
rı değil, aynı zamanda iç mekânlarıdır da. Vah-
3. FRAGMANLAŞMIŞ METROPOLDE
şet iç mekânlara taşınmış, yanı başımıza kadar
ARA BÖLGE: ŞİDDET MEKÂNLARI
gelmiştir. İlk filmini çeken yönetmenlerden
Olgun Arun da Tramvay’ da (2006) Beyoğlu
Kent üzerine çalışmalarda, mekânsal farklılık-
İstiklal caddesinde, tramvay içindeki yolcuları
ların sosyal hayat üzerindeki etkileri iletişim-
esir alan ve psikolojik-fiziksel şiddet uygula-
sizlik, kopukluk, yabancılaşma, zenginlik,
yan bir adamın hikâyesine eğilmektedir. Film
yoksulluk, saldırganlık, adalet vb. kavramlarla
İstanbul’un en tanıdık sokaklarından birinde,
incelenmiştir (Harvey 2006, Senet 1996, 1999).
fakat yine kapalı bir mekânda (tramvayda)
Yoksulluk, eşitsizlik ve toplumsal dışlanmışlık-
geçmektedir.
la suç arasında kurulan ilişki, kentlerde zengin-
lik ve refahla yoksulluğun yan yana bulunma-
Barda’da sınıf, yaşama biçimi ve kültür olarak
sından kaynaklanan tezada dayandırılmaktadır.
farklı olan gençler ve şiddeti uygulayanlar,
(Aykut 2006: 58).
göründükleri mekânlarda da ayrıştırılmıştır.
Son dönem Türk sineması (9), seyircilerine Gençler; ev, bar, kürtajın yapıldığı oda, bar
metropolü, onun keşmekeşini, güvensizliğini, sokağı, mahkeme ve park; şiddeti uygulayanlar

211
Selçuk İletişim, 5, 3, 2008

ise bar, mahkeme ve hapishanede görülür. ilk jeneriğinden itibaren seyirci, mini-futbol
Ortak mekânlar kısa bir sahnede bar sokağı, sahasının duvarlarındaki yazıyı okumuştur:
zorunluluktan mahkeme salonu ve alıkonulma “Futbol asla sadece futbol değildir”. Fink’e
ile bardır. Sokak tesadüfen karşılaşılan ve şid- göre ‘oyun-olan’ ile ‘ciddi-olan’ iç içedir. Aynı
detin makro nedenleri altında yatan mikro anda hem iç-dünyasını, hem de dış gerçekliği
nedenlerinin anlaşılmasına olanak sağlayan yaşayabilen insan ölürken bile ‘oynar’. Oyunun
sahnenin geçtiği mekândır. Mahkeme ise şiddet yansıttığı, oynayan’ın oynadığı dünyasıdır, ama
karşısında hukuk üzerinden hesaplaşmanın oyun basit bir ‘ayna’ değildir (aktaran Oskay
yapıldığı bir mekân olarak filmde yer alır. Bu 1993: 164) Bu bakımdan erkeklik düş mekânı
mekânsal farklılıklar, adeta normal koşullar olan futbol sahası, aynı zamanda şiddetin üre-
altında bu grupların bir araya gelmelerinin ya tildiği ve vahşi bir ölüm kalım savaşının veril-
da ortak bir faaliyet içinde bulunmalarının diği bir mekândır. Huizinga açısından oyun,
mümkün olmadığını göstermektedir. hem “fazla enerjinin boşaltılması (…)(hem de)
kişinin kendi üstünlüğünü sınamak ve göster-
4. OYUN-ŞİDDET İKİLİĞİNDE FUTBOL mek için toplumun diğer üyeleri ile yarışmaya
SAHASI: FUTBOL ASLA SADECE FUT- girişmesi”dir (aktaran Oskay 1993: 146).
BOL DEĞİLDİR!
Riches (1989: 21), “ ‘şaka’ ya da ‘ritüel’ edim-
Şiddetin, oyunlu bir biçimde sunumu, her za- ler, ya ciddi şiddet ‘tehditleri’ olarak tasarlan-
man tüyler ürpertici olmuştur. Tarantino’nun mıştır ya da söz konusu toplumda şiddete baş-
Rezervuar Köpekleri’ndeki danslı kulak kesme vurmanın ya da başvurmaya hazırlıklı olmanın
sahnesinden, Polanski’nin Piyanist’inde savaş taşıdığı değerin oyun biçimindeki simgeleridir”
esirlerinin zorla dans ettirildiği sahneye kadar, der. Film boyunca süren, saati sorma, böylece
şiddetin bir eğlence ve oyun formatında uygu- karşıdakinin saati taktığı kolunu çevirmesiyle
lanması, psikolojik olarak şiddetin daha sarsıcı elinde tuttuğu bardağın içindeki sıvıyı üzerine
olmasını sağlamıştır. dökmesi motifi, asıl şiddetin habercisi olan,
çocukça bir oyundur. Selim bu oyunu/ aldat-
Barda da, şiddetle oyunun ürpertici birlikteli- macayı defalarca tekrarlar. Savcı onun ifadesini
ğinden faydalanır. “Zoraki futbol oyunu” fil- alırken, Selim barda işkence yaparken, barda
min en çarpıcı sahnelerinden biridir. Sahne olanlardan belki de günler önce barın girişinde
mini-futbol sahasının Selim ve diğerleri tara- Nail ona saati sorduğunda aldatıldığını düşü-
fından fark edilmesiyle başlar. “Bar içinde nüp “bas lan bas… Almayayım hadi!” diye
mini-futbol sahası” adeta bir erkek düşünü arkasından küfrederken… Riches’e (1989: 21)
temsil etmektedir. Zorbalar, gençlerin “gizli göre, başlıca yanlış anlama konuları, kişilerin,
oyun bahçesini” tesadüfen keşfetmişlerdir. asli olarak şaka ya da ritüel olarak düşünülmüş
Burada, onları barda görmek istemeyenlerin, zarar verici edimleri, dolaysızca ciddi olarak
rahatsızlık duyanların alanında, en sevdikleri amaçlanmış olanlardan ayırt etmekte kimi
oyunu oynayarak var olacaklardır. Kırkbeş ve zaman güçlük çekmelerinden kaynaklanır.
Patlak, önce kendi aralarında büyük futbolcula- Selim’in dünyasında şakaların, zarar verici
rın gol atma taklitlerini yapar, tribünlerin edimlerden ayırt edilemeyecek bir biçimde
önündeymiş gibi kendilerini yerlere atarlar. yapıldığı açıktır. Örneğin bara ilk geldiklerinde
Sonrasında ise Selim gençleri oyuna zorlar. Patlak’ın arkadaşlarına hap ikram ettikten son-
“Her oyun, her şeyden önce gönüllü bir eylem- ra, Çırak’a uzattığı kutunun kapağını kapatıp,
dir. Emirlere bağlı oyun, oyun değildir” el hareketiyle “al” deyişi, bu dünyayı en net
(Huizinga 2006: 24). Bu sahnede filmin drama- biçimiyle tanımlamaktadır. Bu yüzden, Selim,
tik gerilimi daha da artar. “Oyun serbesttir, ona “gerçekten” saatin kaç olduğunun sorulma-
oyun özgürlüktür” (25). Ama Selim tutsağı sıyla, onu aşağılamak için yapılan bir oyun
olan gençleri, silah zoruyla oyuna dâhil etmek- olarak -elindeki ayranı kendi üstüne dökmesi
tedir. Egzozcu Selim’in silahıyla ve kaba kuv- için- sorulması arasındaki farkı kavrayama-
vetiyle kurduğu erk, yetenekli Nail’in oyunuyla maktadır. Erdem’in (2007: 54) söz ettiği “aşa-
bozulur. İktidarı sarsılan Selim, sahada tekrar ğılık kompleksinden kaynaklanan bir aşağı-
iktidarını kurar, belinden çıkarttığı silahla lanma vehmi” bu yüzdendir. Erdem’e göre bu
Nail’i dizinden vurur. Oyun bitmiştir. Filmin

212
Barda: Şiddet Bağlamında Barın İçi ve Dışı (205-219)

sahne şiddeti besleyen yerel ruh hallerine de şinin sarsıldığının bir göstergesidir: “Bizim
işaret eder. olduğumuz yerde olan her şey bizim yüzümüz-
den olmuştur”. Bu sözlerle Selim, sarsılan
Barda mini-futbol sahasının dışında, oyun otoritesini tekrar kurmaya çalışır. Hegemonik
parkını andıran daha pek çok alan vardır. Bara erkek söylemine örnek olan bu diyalog, erkek-
–Vesikalı Bar- adını veren köşede, müşteriler lik söyleminin, mekân-sahiplik ilişkisi üzerin-
polaroid vesikalıklarını çekerek içeriye bedava den kurulduğunun da önemli bir göstergesidir.
girebilmektedirler. Bu minik oyun sayesinde Bulunduğu mekâna egemen olma, o mekânda-
bara gelen tüm müşterilerin “vesika”sı olmak- kileri yönetme ve yönlendirme çabası, hep
tadır. Vesika (fotoğraf) ile o barda oldukları da iktidarı yeniden kurmak veya pekiştirmek için-
kanıtlanıyordur. Vesika Bar’a gelen baskıncı dir. Selim, gençlerin her gece eğlendikleri yere
grubun ise fotoğrafları yoktur. Dolayısıyla sahip olmuştur. Selim, “Her gece burada karı-
filmin sonunda yakalanmasalar, Vesika Bar’a lar, kızlar eğleniyordunuz. Buralar hep sizindi.
girdiklerine dair hiçbir kanıt olmayacaktır. Bu gece benim ulan burası” der. Mekândan
Filmde söylendiği gibi “gören olmamış, duyan kastedilen sadece bar değil, Selim’in ayak
olamamış” denecek, olayın gerçekliğine kuş- bastığı ve var olduğu her yerdir. Selim’in
kuyla yaklaşılacaktır. mekân olgusu üzerinden hiyerarşisini kurarken
sarıldığı en önemli unsurun böylesine ona bağlı
Barın adının “Vesika” olmasının, doğrudan ve kaygan olması, irrasyonel bir mekân ve
cinsel çağrışımları ve fahişeliğe göndermeleri benlik algısını yansıttığı için gülünçtür, ama
de vardır. Bu anlamda mekân olarak bar, dışar- gülünç olduğu kadar da korkunçtur. Arendt’e
dan gelen grubun erkek dünyasında zaten vesi- (1997: 62) göre iktidar ve şiddet birbirinin
kalıdır. Bir geceliğine girebildikleri bu mekân karşıtıdır. “Birinin mutlak hâkimiyetini kurdu-
ile elde etmek istedikleri fakat hor gördükleri ğu yerde diğeri barınamaz. Şiddet iktidarın
kadınlar, adeta özdeştir. tehlikeye girdiği anda ortaya çıkar”. Bu açıdan
silahla kurduğu iktidarının tehlikeye girdiğin-
5. ŞİDDET, ERKEKLİK VE ÖTESİ den şüphe duyduğu an Selim, daha da saldır-
ganlaşmakta ve şiddet üretmektedir. Nail’in
“Günümüz (‘modern’) toplumlarının pek ço- silaha karşı gol atmasını kabullenemez. Söyle-
ğunda olduğu gibi Türkiye’de de hâkim erkek- miyle ve davranışlarıyla “zoraki sahiplik” üze-
lik klişesinin, sertlik, saldırganlık, şiddet, öfke rinden hâkimiyetini kurar. Selim: “Ayaklarında
ve en önemlisi uzlaşmazlık olduğu bilinir” benim a…. koyayım. O s.. kafan da benim.
(Atay 2004: 11). Barda bu klişenin en vahşi Burası benim lan. Karın da benim”. Cengiz,
örneğini verir. Erkeklik halinin derin biçimde Tol ve Önder’in (2004: 61) yaptıkları araştırma
çözümlendiği sahne ise kavga, işkence, tecavüz için lise mezunu muhafazakâr eğilimli bir
sahnelerinin yanı sıra kötülerin söylemlerinde gençle görüşürler. Gencin konuşması, tıpkı
ve oyun aracılığı ile iktidarın kurulduğu barın Selim’inki gibi başlar: “ Mesela bu mekân
içindeki mini-futbol sahasında geçer. Selim benim mekânımdır, burada kimse benden yuka-
gençleri birer birer öldürmeden önce son dilek- rıya çıkamaz, racon dedikleri budur. Gücünü
lerini alalım der ve ağızlarındaki bağları çözdü- ispatlamadır. Tek olmak, üstün olmak vardır,
rür. Gençlerden Aliş, bağın çıkarılmasını fırsat eğer biri gelip de benim bu üstünlüğümü sars-
bilerek TGG’ye (Güven) isyan edercesine mak isterse olmaz! Başkasının yaptığını sindi-
bağırmaya başlar: “Senin yüzünden oldu… remem” .
Gidelim dedim. Ben kızlar rahatsız oldu gide-
lim dedim… Kızlar rahatsız oldu dedim. Sevgi Erkeklik, söylem düzeyinde de iki grubu birbi-
gidelim dedi. Nail gidelim dedi. Senin yüzün- rinden ayırır. Şiddet üreten grup, mahrum ol-
den oldu Güven… Senin yüzünden”. TGG dukları her şeyi, eksikliklerini, söylem düze-
erkeklik gururuna ‘yediremediği’ için mekânı yinde gençlerin üzerine kusarak hiyerarşi oluş-
Selim’lere bırakmayı istememiş, barda içkileri- tururlar; söz ile de şiddet üretirler. Argo konu-
ni bitirinceye kadar kalmaları konusunda ısrar- şur, küfür ederler; dilleri cinsel çağrışımlar ile
cı olmuştur. Aliş, sık sık tekrarlar: “senin yü- doludur. Selim, gençlere küfür eder ama kendi-
zünden oldu”. Selim’in araya girdiği ve konuya sine küfür edilmesine izin vermez, “terbiyeli
müdahalede bulunduğu an, mekândaki hiyerar- konuş” diyerek onları döver. Gençlerin erkeklik

213
Selçuk İletişim, 5, 3, 2008

organları için “bamya gibidir bunların şeyi” tinde belirtilenlerdir. Yönetmen, hamilelik-
diyerek alay eder, küçük düşürmek isterler. tecavüz, bekâret-tecavüz karşıtlıkları üzerinden
Böylece onların güzel kız arkadaşları olmasına maço erkek dünyasını serimler. Machismo
karşın erkek olmadıklarını savlarlar. Tecavüz kavramı, “cinsel güçlülüğü, erkekliğe ve ergil-
ettiği kızın bakire olması, Selim’in bu savını liğe (virility) erkekçe olabilme gururunun kay-
kendi zihniyeti açısından doğrular. “Başka nağı saymayı; aynı zamanda, bir tür narsisizmi
birisinin üzerinde tam bir egemenlik kurmak, ifade eder. Machismo, kadın cinsini erkek için
onu isteklerimizin çaresiz nesnesi durumuna bir araç saymayı; kadını ‘kullanmayı’, kadına
sokmak, onun tanrısı olmak, onunla istediğimiz erkeğin gönlünce muamele edebilmesini; aşırı
gibi oynayabilmek… asıl amaçsa o insana acı hallerinde ise, cinsel eylemde bir cinsel doyum
çektirmektir; çünkü kendisini savunma gücünü aracı olarak, kadın üzerinde erkeğin şiddet
yitirmiş bir insan üzerinde ona zorla acı çek- uygulayabilmesi anlayışı”dır (Oskay 1993:
tirmekten daha büyük bir egemenlik kurmak 364-365).
yolu yoktur. Sadist dürtünün özünde, başka bir
Film, gençlerin cinsellikle ilişkili sakındıkları
kişi üzerinde kesin egemenlik kurmanın getir-
her şeyin, daha sonra vahşice yıpratıldığını
diği zevk yatar” (Fromm 1994: 27) Selim “ta-
gösterir. Çocuk aldırmaktan çekinen ve kürtaj
rifnamesiz yaşayamaz bunlar” diyerek hayat
olmak için gittiği muayenehanedeki kötü ko-
deneyimi açısından da gençleri küçümser. Oysa
şulları gördükten sonra vazgeçen Pelin barda
Selim ve diğerleri istediklerini, istedikleri za-
ilk tecavüz edilen ve jiletlenen kadındır.
man elde edebilirler. Bunu nasıl yapacaklarını
Bekâretini kaybederken acı duymaktan korkan
ne kimseye açıklamak zorundadırlar ne de bir
ve bu durumu onun gibi bakir olan Nail’le
yerlerden ‘tarif’ almak durumundadırlar.
paylaşan Nil, bekâretini tecavüze uğrayarak
kaybeder. Şakayla karışık sevgilisi Güven
Erkeklik, Selim ve arkadaşları arasındaki hiye-
(TGG) ile didişen ve ‘bıktım bundan ya’ diyen
rarşiyi de belirler. “(…) Hegemonik erkekliğin
Sevgi, Güven’in ölümüne tanık olur. Evlilik
dikey ve hiyerarşik güç ilişkileri üzerine kurul-
hazırlıkları içinde olan Aynur, yemek yapmaya
duğu açıkça görülmektedir. (…) Delikanlılık
zorlanır ve tecavüze uğrar.
anlatısını kuran bütün bu unsurlar (harbilik,
dobralık, racon vb.) erkekler arasında eşit,
6. HUKUK VE ADALET: ÖTEKİ İLE
demokratik ve sıcak bir ilişkinin gelişmesine
RASTLAŞMA
engel olan hiyerarşik mekanizmalardır” (Cen-
giz ve ark. 2004: 61). Selim, her şeyi belirle-
Barda, mahkeme ve final sahneleri ile hukuk
yen, yönetendir. Akıl, güç, erk ondadır. Erkek-
ve adalet kavramlarını tartışmaya açar. Film,
liği temsil eden silah da Selim’dedir. Silah
mahkeme sahnelerinde gerçeği temsil etme-
çıktığında kavga biter. Gençler, karşı koyamaz,
mekle eleştirilir (10). Hukuk ve adalet kavram-
kötülüğe ve şiddete boyun eğerler. Selim’in
larını tartışmaya açan bir filmin, hukukun tek-
diğerleri üzerindeki tüm gücüne ve iktidarına
nik ve işleyişi ile ilgili konularda da özen gös-
rağmen, Patlak’ın Pelin’i jiletlemesine, Kırk-
termesini beklemek gerekir. Filmin, temsil
beş’in Aynur’un kafasını patlatmasına engel
kusurlarına rağmen hukuk ve adalet üzerine ne
ol(a)mamıştır. Riches’e (1989: 20) göre, şidde-
söylediğine bakabiliriz.
tin boşalımının büyük ölçüde önceden tahmin
edilemez olması kaçınılmazdır; gerek verilen
Hâkim, oturumu açar. “Adalet insanların vic-
fiziksel zarar bakımından, gerek şiddet edimleri
danını rahatlatmak için uydurulmuş bir şey
silsilesinin hangi seyri izlediği bakımından.
değildir. Bu yüzden vicdanınız rahatlamayabi-
Şiddet kullanımı üzerinde toplumların kısıtla-
lir. Bu olay asla olmamalıydı. Keşke olmasay-
malarını geçersizleştiren şey, şiddet pratiği
dı. Siz belki de bunu bir gün diyebileceksiniz”.
üzerindeki insan kontrolünün dehşet verici
Barda, gençlerin yaşadığı vahşet karşısında
ölçüde dayanaksız olmasıdır.
seyirciyi ikilemde bırakır. Suçlulara, hukuk
Millet (1987: 90), zorbalık ve işkence duygula- sisteminin verdiği ceza yeterli midir? Bu ceza
rını cinselliğe bağlamanın ataerkil toplumun vicdanımızı ve adalet duygumuzu tatmin eder
tipik bir tutumu olduğunu söyler. Erkeklik mi? Film, bu soruların izini, hukuk adamı olan
olgusuyla bağlantılı olarak irdelenmesi gereken Savcı ile gençler arasındaki cezaya bakıştaki
bir konu da, kadın cinselliğine ilişkin alt me- farklılıkta arar.

214
Barda: Şiddet Bağlamında Barın İçi ve Dışı (205-219)

Adliye önünde hâkim ve savcı konuşurlar. Alt zedelenir. “Adalet ve onu yansıtmak, gerçekleş-
açıdan yapılan çekimde Adliye binası arka tirmek durumunda olan hukuk, düzen demektir.
planda tüm fonu kaplamış, heybetli bir konum- Hukuk düşüncesi her türlü keyfilik, rastlantı,
dadır. Savcı ve Hâkim ön planda, o “büyük” başıbozukluk kavramlarının dışlanması anla-
kurumun altında küçülmüşlerdir. İki hukuk mına gelir. Çünkü adalet ahlaki bir değerdir.
adamının konuşmaları, hukuk mekanizmasını Hukuktaki anlam ve işlevi ile de o, niteliği
sorunlu ve tartışmalı bir alan olarak ortaya gereği temelde öznel (subjektif) olan, kişinin
çıkarır. Savcı, Selim ve arkadaşlarının en sert erdemini oluşturan ahlakın, daha öznel olarak
cezaya çarptırılmasını istemektedir. Çünkü adaletin nesnelleşmesini (objektifleşmesini),
onlar, ağır suç kapsamına giren cinayet, yara- belirli normlar biçiminde, insanların iç tutum
lama, ırza tecavüz, silahlı saldırı, gasp gibi ve zihniyetinden uzak, sırf dış davranışlara
olayları, bu ağır suçların hepsini işlemişlerdir; yönelmesini deneyimler” (Aral 1994: 49).
hem de bilerek, isteyerek… Hâkim, hukuk Düzeni, hukuk adına sağlayacak olan devlet ve
kuralları çerçevesinde ne gerekiyorsa onun devlet adamları, keyfilik bağlamında adalet
yapılacağını belirtir. Savcı “senin kızın olsay- kavramını tartışılır bir hale getirir. Savcının
dı”, diye sorduğunda, Hâkim, “Ne demek, kararı, her türlü olayı “sallandıracaksın üç
yasal kitabımız, usulümüz var (…) Selim oğ- kişiyi, bak bir daha oluyor mu?” zihniyetiyle
lum olsaydı diye düşüneyim o zaman” diyerek değerlendiren genel bakışla örtüşür. Bu tavır,
karşı çıkar. Savcı tatmin olmaz, “vicdanımız kendi adalet anlayışını uygularken şiddeti ye-
yok mu?” diye sorar. Hâkim, “Kanun, kural niden ürettiğini fark etmez.
var. Kadılık yapmıyoruz” der. Savcı yanıt verir:
“Adaletten bahsediyorum”. Adliye önündeki bu Bu çerçevede, Türk sinemasında melodramlar
sahne, hukuk, adalet, vicdan kavramlarının üzerinden “Türk toplumunun hukuku algılama
göreceli olduğunu gösterir. Sokrates, Platon ve biçimini ve bu algının sinemadaki suretini”
Aristoteles’den beri tartışılan adalet kavramı, çalışmasında arayan Maktav’ın (2007), Barda
mekân ve zamana bağlı olarak toplumdan top- üzerine getirdiği eleştirilere bakabiliriz. “Film
luma göre değişen anlamı nedeniyle herkesin gibi” benzetmesi üzerinden Türk melodram
kabul edeceği bir içeriğin oluşturulmasını zor- sinemanın hukuk alanını ‘oyun alanı’ olarak
laştırmaktadır. Çünkü “Adalet (…) insanların gördüğünü belirten Maktav (2007: 230), “hu-
vicdanlarında yer etmiş, ondan kaynaklanan kukun oyun olmaktan da çıkarak, dibe vurduğu
nesnel bir değerdir” (Aral 1994: 44); “bir top- bir filmdir Barda ve bu, melodramlardaki hu-
lumda değerlerin, ilkelerin ideallerin, erdemle- kuk oyunlarından daha da sorunlu bir durum-
rin cisimleşmiş, somutlaşmış, hayata geçirilmiş dur” der. Maktav, filmin kısasa kısas biçimin-
olması durumudur. Adalet en yüce, nesnel ve de gelişen adalet duygusunu pekiştirdiğini,
mutlak bir değerin anlatımı olarak insanın bunu da tartışır gözüktüğü kavramları oyun
davranışını ahlaki açıdan inceleyen ve eleştiren kavramı çerçevesinde yaptığını ileri sürmekte-
bir düşünce” (Cevizci 1996: 11) biçiminde dir. Maktav, sanki Kurtlar Vadisi Irak (2006)
tanımlanmaktadır. Öyleyse “Adaletten bahse- üzerinden Barda’ya bakmaktadır. Oysa Barda,
diyorum” diyen savcı ne kastetmektedir? “Bir hem ele aldığı kavramları hem de anlatı yapısı-
kuralın adalete aykırı olduğunu söyleyen bir nı oyun kavramı ile ters yüz eder. Oyun kav-
kimse daha çok söz konusu kuralla ilgili olarak ramı Barda’da, Öteki ile rastlaşma üzerine
kendi duygularını, sempatilerini ve antipatileri- kurulu yapıyı oluştur.
ni açıklamaktadır” (Gürüz 1994: 13). Savcı,
olay karşısında Hâkim’in “Sen bir hukuk ada- Bauman’a göre (2005: 223), adalet fikri, “ben-
mısın, sınırlarını aşma”, uyarısını da dikkate zersizlik deneyimi (Öteki’nin ahlaki sorumlu-
almaz; hukuk adamı kimliğini unutur. Adaleti, luğunda verili olan) ile ötekilerin çokluğunun
hukuk alanı dışında arar. Gençlerin hayata deneyimi (toplumsal hayatta verili olan) ara-
bıraktığı kararı Savcı verir ve kendisi gibi ka- sındaki karşılaşma anında kavranır”. Bu tanım-
rarlı adamlara uygulatır. Selim ve arkadaşlarını lama bizi, Levinas’ın (11) (2002: 242) Öteki ile
hapishanede öldürtür. Böylece, ilk görüşmele- rastlaşma, sorumluluk yaklaşımına götürür.
rinde Selim’e söylediği “bir gece rüyana gire- “Rastlaşma Ötekinin ölümü olabileceği gibi
rim, uyanamazsın. Karanlık… Anladın mı?.. ötekinin sorumluluğunu almaya da dönüşebilir.
Karanlık…” sözünü yerine getirir. Hukuk, Ötekinin Yüzünde daima Ötekinin ölümü vardır

215
Selçuk İletişim, 5, 3, 2008

ve böyle bir biçimde cinayete kışkırtma, sonuna landırır. Böylece şiddet, belirli bir gruba ait
dek gitmeye, ötekini tümden göz ardı etmeye olmaktan öte toplumun genelinde var olan bir
eğilim vardır, aynı zamanda da Yüz, işte çeliş- soruna dönüşür; devletin uyguladığı şiddet
kili olan da bu, ‘öldürmeyeceksin’dir. Öldür- (Savcı üzerinden) tartışmaya açılır.
meyeceksin daha da açılabilir: bu ötekini tek
Fragmanlaşmış metropolde, mekânsal olarak
başına bırakmayacağım olgusudur…” Öteki ile
da birbirinden koparılmış yaşamlar karşılaş-
rastlaşma ve onun sorumluluğunu alma, ondan
mazlar. Bu karşılaşmama hali, ilk karşılaşmada
kendimizi sorumlu hissetmemiz, beraber yaşa-
çatışma ve şiddet üretir. İnam’a (2007) göre bu
mamızın yollarını da açacaktır. Ancak filmde,
geçicidir; “yürümeye, keşfe, buluşmaya yar-
öteki ile rastlaşma şiddeti, ölümü doğurmuştur.
dımcı” olur. Levinas’ın anlatımıyla rastlaşma,
bizi Öteki’ye götürür. Öteki ile ne kadar çok
Kant, “adalet gerçekleşmiyor ise, insanın yer-
karşılaşır ve farklılıklarımıza rağmen ötekiyi
yüzünde yaşamasının bir anlamı yoktur” der.
kendimize eşit olarak görmeyi başarabilirsek,
Barda’da adalet gerçekleşmiş midir? Seyircinin
toplumsal hayatımızı da bir o kadar birlikte
bu soruya yanıtı, “birlikte yaşayabilecek mi-
düzenleme olanağı bulabiliriz. Böylece çatışan
yiz?” sorusuna da verilecek yanıtın ipuçlarını
talepleri çözmek için bir ilkeler bütünü olarak
içerir.
tanımlanan ve özünde bir ahlak sorunu olarak
görülen adaleti, insan pratiklerinden kaynakla-
SONUÇ
nan sosyal süreçlerle bağlantılı bir yaklaşım
Barda, yönetmenin diğer filmlerindeki gibi haline getirebiliriz. Barda, içerdiği yüksek
sınırlandırılmış bir alandaki insan ilişkilerinin şiddet dozuna rağmen bizi, birbirimizi öteki
girift yapısını anlatır. Gemide, dar alanda ve olarak gören yüzümüzle karşılaştırıyor. Bu
barda (12) … Bu içerdeki (belirlenen alandaki- karşılaşma, kesinlikle kolay, rahat bir karşılaş-
ler) ve dışarıdaki (bu alanların dışında kalanlar) ma değil, ama ötekini keşfetmemizi sağlarken
ayrımını getirir. İçerideki olaylar, dışarıdakile- gündelik hayat pratiğimizi oluşturan birçok
rin yüzünden olur. İçeride olanların nedeni kavram üzerinde de düşünmemizi sağlıyor.
dışarıdadır. İçeride aslında dışarının tahakkü-
Nedeni ve koşulu ne olursa olsun şiddet kabul
mü, belirleyiciliği vardır. Yönetmen, o alanı,
edilemez, meşrulaştırılamaz. Şiddet evde, tele-
belirlenen alanı, içeriyi yapıbozuma uğratır.
vizyonda, okulda, iş yerinde, özel ve kamusal
Gemide’de düzeni dışarıdan gelen kız bozar.
alanda; cinsiyetler, ırklar, etnik kimlikler, sınıf-
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’da futbol sahası
lar arasında her geçen gün artmaktadır. Buna
dışındaki etkenler oyunu belirler; taşraya dışa-
karşılık biz ne yapıyoruz? Belki de bu sorunun
rıdan gelen girişimci huzuru bozar. Barda’da
yanıtını, filmlerin ana örgüsünü destekleyen
dışarıdan gelenler şiddet doğurur. Film dışarı-
fakat gözden kaçan kimi sahnelerde arayabili-
dan gelenleri “öteki”leştirir; şiddetin nedeni
riz. Türk sinemasında temsil edilen şiddetin
olarak gösterir. Filmin ilk bölümünde sadece
dramatik dönüşümünü gözlemlemek açısından
gençlerin dünyasının tanıtılması, Selim ve
1990 yapımı Camdan Kalp ile Barda filmlerini
arkadaşlarının ise anlatıya daha sonra dâhil
ilişkilendirebiliriz. Fehmi Yaşar’ın Camdan
edilmeleri, onların filmsel yapı açısından da
Kalp filmiyle Barda arasında konuları birbirle-
öteki olarak konumlandırılmış olduklarını gös-
rinden ne kadar farklı olsa da bir akrabalık
terir. Bu bakımdan filmin yapısal özelliği ile
olduğu söylenebilir. Camdan Kalp, senaryo
içeriği örtüşür. Gençler açısından dışarıdan
yazarı Kirpi (Genco Erkal) ile evde temizlik
gelenler; Selim ve arkadaşları açısındansa
işlerine bakan Kiraz’ın (Şerif Sezer) ilişkisine
içerdeki gençler ötekidir.
ve bu ilişki üzerinden kültürel farklılıklar me-
Barda’da şiddet yalnızca alt sınıf insanlara selesine eğilmektedir. Barda ile akrabalık nok-
özgü bir şey olarak karşımıza çıkar. Film, bunu tası, “film yapısına ustalıkla yedirilmiş ve ha-
bir ölçüde kırmak için gruptan Çırak’ı farklılaş- yatımızı gitgide, umarsız biçimde sarmakta
tırır. Çırak’ı toplumun vicdanı olarak gösterir. olan şiddet”e (Dorsay 2004: 52) dikkat çekme-
Ayrıca hukuk adamı olan Savcıyı -düzeni, sidir. Filmdeki, kesilen elektrik nedeniyle asan-
vicdanı, adaleti ve hukuk kurallarını uygula- sörde kalan Kirpi’nin imdat çığlıklarına aldır-
makla yükümlü olan kişiyi - tüm sorumlulukla- maksızın insanların geçip gitmesi, bir arabanın
rına karşın şiddet uygulayan biri olarak konum- Kirpi’yi ıslatması ve sonra onu karanlık yollar-

216
Barda: Şiddet Bağlamında Barın İçi ve Dışı (205-219)

da peşinden kovalaması, Kirpi’nin Kiraz’ın lir) (Rigel 1996: 588). Televizyonun çocuklar
babası ile kurşun yağmuru altında buluşması üzerindeki etkisi, bu konuda hassasiyetleri
gibi sahneler, kentte ve taşrada yükselmekte artırmaktadır.
olan şiddeti anlatmaktadır. Filmin finalinde,
(3) Laboratuar deneylerinden hareket edenler,
Kirpi’nin şehrin varoşlarında bir otoban viya-
televizyon ve sinemanın, şiddet ya da suça
dükü altında yatan cesedi, şehrin varoşları ile
önemli bir katkı yaptığına ilişkin henüz yeterli
kent arasındaki uçurumun şiddete ve ölüme
bir kanıt olmadığını ileri sürerler (Freedman ve
neden olacağını gösterir. Şehrin varoşundaki
ark. 1993: 292-294). Fakat Freedman’a çeşitli
Öteki ile kentte, asansörde kalanlara yardım
eleştiriler gelmiştir. Lofer ve Huston, Liebert
etmeyen arasında aslında bir fark yoktur. Asan-
ve Sprafkin, Huesman ve arkadaşlarının farklı
sörde kalan Kirpi’ye aldırış etmeyen umarsız
zamanlarda yaptıkları araştırmalar, televizyon-
kişiler, 1990’ların başından 2006’ya daha da
da şiddet izlemenin, saldırgan ve anti-sosyal
umarsızlaşmış, adeta vahşileşmiştir. Artık Bar-
davranışı öğretebileceği; saldırgan olanlarda
da’da tecavüz ve cinayet sahnelerine aldırma-
saldırganlık eğilimin artırabileceği; genel ola-
dan geçip gitmektedirler. Her iki filmdeki aldı-
rak toplumdaki şiddet düzeyini arttırıcı yönde
rışsızlar, şiddete ya da acıya tanık olup müda-
etkileri olduğunu ileri sürmüşlerdir. Televiz-
hale etmeyenler, belki de şiddeti anlamamız,
yonda şiddet izlemenin etkilerinin her bireyde
şiddetin ortaya çıkışını kavramamız için ele
aynı olmadığı ve şiddet içerikli programların
alınması gereken film kişileridir. Barda’nın son
saldırgan davranışın tek nedeni olmayacağı da
jeneriği aktıktan sonra gösterilen ve muhteme-
belirtilmiştir (Milburn 1998: 246-247).
len çoğu seyircinin bu nedenle izlemeden çekip
gittiği sahnedeki, mini-futbol sahasının iç kıs- (4) Serdar Akar, 2006 yılında Kurtlar Vadisi
mında uyuyakalmış, Selim’in elindeki silahla Irak’ı yönetmiştir
gençleri öldürmek için yaptığı saymacaya al-
(5) Cantek (2000), sanat sineması ile tecimsel
dırmadan orayı terk eden adam (Camdan
arasındaki etkileşimi Hollywood bağımsız
Kalp’te, asansörde kalan Kipri’ye yardım et-
sinemasında görmekte ve son dönem Türk
meden çekip giden kişi), jenerik yazıları ile
sinemasında bu sinemanın etkileri olduğunu
birlikte filmden çıkan seyircinin ta kendisi
ileri sürmektedir.
değil midir?
(6) Dikiş (Sutur) ile ilgili Baudry, Rothman ve
NOTLAR Dayan’ın görüşleri için bakınız, Stam ve ark.
1992: 169-170.
(1) Şiddet eylemlerinin ve saldırganlığın kay-
nakları öteden beri insanlığın temel soruların- (7) Film üzerine yazılan eleştirilerde şiddetin
dan biridir. Şiddet, ya içgüdüsel olan ve top- nedenleri şöyle gösterilmektedir. “Şiddetin
lumsallaşma sürecinde çok az değişen, ya da nedensiz değil, birçok nedeni olduğuna işaret
sadece çevre etkenlerinden kaynaklanan bir ediyor Barda. Yıllarca insan yerine konulma-
davranış olarak görülür (Moses 1996: 23). mışlıktır neden; güzel bir kız tarafından sevil-
memişliktir; dışlanmışlıktır; adaletsizliktir;
(2) Sinema/Medya –şiddet ilişkisi çok tartışma-
İstanbul’dur; bir gruba ait olamama hissidir;
lı bir konudur. Genel paylaşım televizyon ve
herhangi bir bara elini kolunu sallayarak gire-
sinemanın şiddeti beslediği, öğrettiği ve yay-
memişliktir; her yerde al başına belayı olmuş-
gınlaştırdığı üzerinedir. Bu alandaki inceleme-
luktur; hırslanmışlıktır; boyun eğmişliktir.
ler dört teori üzerinde yapılanır: I. Arınma
Barda nedenlerin insan ruhunda ne büyük yara-
(televizyondaki şiddetin, kişiyi gerçek yaşam-
lar açabildiğine, nasıl bir öteki hissi uyandıra-
daki şiddetinden arındırma gibi bir yararı oldu-
bildiğine, bunların doğurduğu soğukkanlılıkla
ğunu ileri sürer). II. Saldırgan Örnek Teorisi
ne kadar korkunç noktalara varılabildiğini
(televizyonda görülen şiddet, var olan saldır-
anlatıyor” (Özçelik 2007: 93).
ganlığı hızlandırıcı etki yapar). III. Destekleyi-
ci Saldırgan Teorisi ( saldırganlık eğilimi fazla (8) Erdem ise nedensiz şiddet ile aydınları
olan kişi, televizyondaki şiddeti gerçek hayatta öldüren nedenli şiddet arasında filmin bir bağ
kullanabilmek için bir deneyim olarak görür). kurduğunu ileri sürer. “Serdar Akar’ın Bar-
IV. Deneysel Öğrenme Teorisi (saldırgan dav- da’sı, filmde sergilenen ‘nedensiz’ şiddet ile
ranışlar şiddet programları seyrederek öğreni- aydın yazarları öldüren ‘nedenli’ şiddet arasın-

217
Selçuk İletişim, 5, 3, 2008

daki ortak paydayı serimliyor: Aşağılık komp- Altınok M (2007) Kurtlar Vadisi ‘Barda’yken,
leksinden kaynaklanan bir aşağılanma vehmi” Birgün Gazetesi, 12.2.2007.
(Erdem 2007: 54 ).
Aral V (1994) Bir Adalet Bilimi Olarak Hukuk
(9) Son dönem Türk sinemasında şiddete ve Bilimi, Adnan Gürüz (der.) Adalet Kavramı,
şiddetin işlenişine ilişkin farklı eğilimden söz Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara.
edilebilir. Birincisi Zeki Demirkubuz’un Ma-
Arendt H (1997) Şiddet Üzerine, Bülent Peker
sumiyet, Kader, Üçüncü Sayfa gibi filmlerinde
(çev), İletişim Yayınları, İstanbul.
temsil edilen sert gerçekliğin seyircinin yüzüne
vurulduğu ve karakterlerin içinde bulundukları Aykut E (2006) Adaletin Terazisini Dengele-
durumdan ve yaşadıkları hayattan üreyen şid- mek: Şiddet ve Politika Firdevs Gümüşoğlu
dettir. Bu filmlerde şiddet eylemini doğrudan (der), Terör, Şiddet ve Toplum, Bağlam Yayın-
görmesek de, film kişilerinin söylemleriyle, ları, İstanbul, 51-66.
daha önce yaşamış olduklarıyla, vücutlarında
Baudrillard J (2004) Tüketim Toplumu, H.
ve benliklerinde açılmış yaralarla varlığını fark
Deliceçaylı ve F. Keskin (çev), Ayrıntı Yayın-
ederiz. İzlediğimiz şiddet doğrudan hayatın katı
ları, İstanbul.
gerçekliğinden üremiş olan şiddettir. Örneğin
dili kesilmiş kadınlar, otel lobilerindeki sabit Bauman Z (2005) Bireyselleşmiş Toplum, Y.
bakışlı yaşlılar, umutsuz bir tutkunun peşinden Alogan (çev), Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
sürüklenen âşıklar… İkincisi, dünya sinema-
Büker S (1985) Sinema Dili Üzerine Yazılar,
sında ve Türk sinemasında çok sayıda örneğini
Dost Kitapevi Yayınları, Ankara.
gördüğümüz macera ile karışık, cinsellik içe-
ren, şiddetin gösteri haline getirildiği ve meşru- Cantek L (2000) Gönderen: Bağımsız
laştırıldığı filmlerdir. Üçüncüsü ise doğrudan Hollywood Sineması, Kültür ve İletişim, 3/2
şiddet olgusuna odaklanan Haneke gibi yönet- Yaz, 55-73.
menlerin filmleriyle dünya sinemasında da
Cengiz K, Tol Ö U ve Küçükural Ö ( 2004)
örneklerine sıklıkla rastlamaya başladığımız
Hegemonik Erkekliğin Peşinden, Toplum ve
yapımlardır. Türk sineması, şiddet konusunu
Bilim, 101, 50- 70.
kan davaları, töre cinayetleri, 12 Eylül dönemi
işkenceleri, mafya örgütlenmeleri ve cinayetle- Cevizci A (1996) Felsefe Sözlüğü, Ekin Yayın-
ri, derin devlet hesaplaşmaları gibi temalar ları, Ankara.
çerçevesinde ele almıştır.
Dorsay A (2004) Sinemamızda Çöküş ve Rö-
(10) Altınok (2007), filmin hukuk sistemi ile nesans Yılları, Remzi Kitabevi, İstanbul.
kurulan yanlış ilişkilerini şöyle saptar: Davanın
Erdem T (2007) Şiddetin Faturası, Empire, 4,
Ağır Ceza Mahkemesi yerine Asliye Hukuk
54.
Mahkemesi’nde görüşülmesi; suçu birbirinin
üzerine atan sanıkların tek bir avukat tarafından Erdoğan N (1993) Seyirci ve Sinema /Seyirci
savunulması; duruşma başında başkanın vicda- ve Bir Anlamlama Süreci Olarak Sinema, Med-
nıyla karar vereceğini belirtmesi; sanık avuka- Campus Proje, 126 Yayınları:2, Ünal Ofset,
tının mahkeme dışında hâkimle görüşmesi gibi. Ankara.
(11) Öteki’yi savunan Levinas’ın, Filistinlileri Erdoğan N (2007) Yok-Sanma: Yoksulluk-
Öteki saymaması, büyük bir hayal kırıklığı Mâduniyet ve Fark Yaraları, Necmi Erdoğan
yaratmıştır (Levinas 2002). (der) Yoksulluk Halleri, Türkiye’de Kent Yok-
sulluğun Toplumsal Görünümleri, İletişim
(12) Serdar Akar’ın bir başka filmi Maruf
Yayınları, İstanbul.
adında bir mekân vurgusu yoksa da film taşra-
da, bir köyde geçer. Freedman J L ve ark.(1993) Sosyal Psikoloji,
A. Dönmez (çev), İmge Kitabevi, Ankara.
KAYNAKLAR
Fromm E (1994) Sevginin ve Şiddetin Kayna-
Akay A (2006) Sunuş, Firdevs Gümüşoğlu
ğı, Öteki Yayınları, Ankara.
(der), Terör, Şiddet ve Toplum, Bağlam Yayın-
ları, İstanbul, 7-14.

218
Barda: Şiddet Bağlamında Barın İçi ve Dışı (205-219)

Gürüz A (1994) Adalet Kavramının Belirsizli- Suner A (2006) Hayalet Ev/ Yeni Türk Sine-
ği, Adnan Gürüz (der.) Adalet Kavramı, Türki- masında Aidiyet, Kimlik ve Bellek, Metis Ya-
ye Felsefe Kurumu, Ankara, 11-13. yınları, İstanbul.
Harvey D (2006) Sosyal Adalet ve Şehir, M. Atay T (2004) Erkeklik En Çok Erkeği Ezer!,
Moralı (çev), Metis Yayınları, İstanbul. Toplum ve Bilim, 101, 11-30.
Hayward S (1996) Key Concepts In Cinema Yaşat D (2006) Haneke Sinemasında Oyun ve
Studies, Routledge, London. Şiddet, Firdevs Gümüşoğlu (der), Terör, Şiddet
ve Toplum, Bağlam, İstanbul, 89-96.
Huizinga J (2006) Homo Ludens/Oyunun Top-
lumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme, Mehmet Ali Yüce D (1995) Sinema İnsanı Tanımaktır, Yeni
Kılıçbay (çev), Ayrıntı Yayınları, İstanbul. Yüzyıl Gazetesi, 11 Mayıs 1995.
İnam A (2008) Karşılaşma Ahlakı Üzerine
Bazı Düşünceler, www.karto.itu.edu.tr/ dersle-
rimiz/etik/ karsılasmahlaki.pdf, 22.10.2007.
Karayel B (2007) Keselim mi Yoksa Besleye-
lim mi, SinemaTürk, 5, 25-26.
Levinas E (2002) Sonsuz Tanıklık, Zeynep
Direk (yay haz), Metis Yayınları, İstanbul.
Maktav H (2007) Türk Sinemasında Bir
‘Oyun’ Olarak Hukuk, Toplum ve Bilim, 109,
201-233.
Milburn M A (1998) Sosyal Psikolojik Açıdan
Kamuoyu ve Siyaset, A.Dönmez (çev), İmge
Kitabevi, Ankara.
Millet K (1987) Cinsel Politika, Seçkin Selvi
(çev), Payel Yayınları, İstanbul.
Moses R (1996) Şiddet Nerede Başlıyor?, Ayşe
Kul (çev), Cogito, 6-7, 23-27.
Oskay Ü (1993) Kitle İletişimin Kültürel İşlev-
leri, Der Yayınları, İstanbul.
Özçelik C Ö (2007) Barda Biz Yaptık, Altyazı,
60, 93.
Riches D (1989) Şiddet Olgusu, David Riches
(der) Antropolojik Açıdan Şiddet, Dilek Hatta-
toğlu (çev), Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
Rigel N (1996) Haberin Gizli Tüketicisi Ço-
cuk, Yeni Türkiye, 11, 561-589.
Sennett R (1996) Kamusal İnsanın Çöküşü, S.
Durak, A.Yılmaz (çev), Ayrıntı Yayınları,
İstanbul.
Sennett R (1999) Gözün Vicdanı, S. Sertabi-
boğlu ve C. Kurultay (çev), Ayrıntı Yayınları,
İstanbul.
Stam R ve ark. (1992) New Vocabularies In
Film Semiotics, Routledge, London.

219

You might also like