You are on page 1of 16

Önder Aytaç (Polis Akademisi Öğretim Üyesi)

Mahmut Cengiz (Başkomiser KOM Daire Başkanlığı)

MAFYA TİPİ SUÇLAR VE KURTLAR VADİSİ DİZİSİ


BAĞLAMINDA MEDYANIN ROLÜ
1. Giriş
Suç kavramı evrensel bir olgudur. Suç kavramı tarihin en eski çağlarından itibaren
var olan ve bundan sonra da var olmaya devam edecek bir eylemdir. Bir diğer
anlatımla, suçun işlenmediği bir toplumdan bahsetmek, bir hayal ya da ütopya gibi
gözükmektedir Suç bir bakıma, bazı kişilerin davranışları ve tutumları ile, bunların
içinde yaşadıkları grupta yerleşmiş davranış örnekleri arasındaki atipiklik, bir çelişkiler
yumağının örüntüsüdür. Suçtaki bu çelişki, her zaman ve her yerde zorunlu olarak
var olacağından, genel ve evrensel bir olgu şeklinde karşımıza çıkar.

Suç ve suçluluk alanında nitel ve nicel anlamda değişiklikler olduğu için, özellikle
örgütlü olarak işlenen mafya tipi organize suçlarda son yıllarda bir artış eğilimi söz
konusudur. Türkiye’de de son 20 yıldır terör suçları gündemin birinci sırasında
olmasına karşın, yaşanan gelişmeler organize suçlarla mücadeleyi, güvenlik birimleri
için birincil hale getirmektedir.

Günümüzde hemen herkes tarafından genelde Mafya olarak ifade edilen organize
suç örgütlerinin, ilk defa nerede ve ne şekilde ortaya çıktığı, örgütlenme ve çalışma
usul ve esasları ile ortaya çıkmasında ve gelişmesinde etkili olan temel faktörler
konusunda, çok sayıda bilimsel ve güncel çalışmalar bulunmakla birlikte, bu olgu
halen çok farklı görüşlerin ileri sürüldüğü, tartışmalı bir alan olarak dikkatleri
çekmektedir.

Çok failli suçlar olarak da tarifi yapılan organize suçların en önemli tehlikesi,
toplumun üzerinde toplum adına ülkeyi yönetme yetkisini, yani üstün otoriteyi temsil
eden devletin elinde bulundurduğu otoriteyi, doğrudan tehdit edebilmeleri ve
toplumda bir kaos ve panik havası yaratmak suretiyle, ülkedeki ekonomik, siyasal,
hukuksal sistemin sarsılmasına, dengelerin bozabilmasına ve hatta ülkenin kaosa
sürüklenmesine neden olabilmesidir.

Mafya tipi organize suç tanımlamasında; üçten fazla kişiden oluşan, eylemlerinde
süreklilik olan ve şiddete başvuran, para ve gücü hedefleyen, faaliyetlerinde toplumu
göz ardı etmeyen, toplumun değerlerine vurgu yaparak topluma şirin görünmeye
çalışan ve bu amaçla medyatik kişilerle ve sanatçılarla kameralar önünde birlikte
görünmeyi hedefleyen, yine her türlü afette toplumun yardımına koşan bir kişi imajı
vermeye çalışan, hem yasadışı faaliyetlerini daha kolay yürütmek, hem de legal
görüntü çizmesine yardımcı olması maksadıyla siyasiler ve bürokratlarla ilişkilerinde
son derece hassas olan bir suç grubu akla gelmektedir. Burada gözden
lkaçırılmaması gereekn konu, mafya tipi organize suçların öncelikli hedefinin ve hatta
en önemli isteminin toplumun kazanılması ve kendisine sempati ile yaklaşılmasının
sağlanmasıdır.

Türkiye’de organize suç olgusu, ciddi anlamda ilk kez “Susurluk Kazası” olarak
bilinen olay ile geldi. Uzun bir süre Türkiye'nin en önemli gündem konularından biri
haline gelen bu kaza, başta organize suçlar olmak üzere, bir çok konuda temel bir

1
referans kaynağı oldu. Uzun yıllardır var olan, ancak pek üzerinde durulmayan ve
genellikle kabadayılık olarak geçiştirilen mafya ya da organize suç ile ilgili konular, bu
trafik kazasından sonra ciddi anlamda konuşulmaya ve tartışılmaya başlandı.

Türkiyenin yakın tarihi incelendiğinde, ülkede oluşan otorite boşlukları, toplumun bu


duygusunun tatmini amacıyla ortaya çıkan bir takım yapılarla doldurulmaya
çalışılmaktadır. Örneğin, ilk başta sadece görevli oldukları hamamı, oteli, restorantı
korumakla görevli külhanbeyleri, daha sonradan, toplumda çok geniş kabul görerek,
bir nevi adaleti koruyucu / sağlayıcı unsur olarak hareket etmeye başlamışlar ve
insanlar arasındaki anlaşmazlıklarda da araya hakem rolüyle girerek çözüm bulmaya
çalışan sosyal bir rol üstlenmişlerdir. Sosyal bir süreç olarak külhanbeyliğin devamı
olduğu değerlendirilen ‘kabadayılık’ için de benzeri bir yorum yapılabilir. Yıllardır
arkasına sığındıkları ‘delikanlılık’ sıfatıyla, toplumda kabul görmeye çalışanlar ve
bunda da nispeten başarılı olanlar, hareket ve davranış tarzı olarak toplumun sosyal
ve kültürel değerleriyle paralellik arz eden şekilde hukuk dağıtma eyleminde
bulunduklarından toplumda da oldukça geniş bir konsensus oluşmasına zemin
hazırlamışlardır. Elbette burada yargının, çabuk, ucuz ve hızlı çalışmamasının da
rolü söz konusudur.

Güvenlik güçleri yalnızca suçun ortaya çıkması durumunda aktif hale geldiği için ve
bu da organize suçla yapılan mücadelede etkinliğinin azalmasına neden olduğu için,
şuçun oluşum sürecine de müdahale eden bir yapının sağlıklı olarak çalışmasına
gerek vardır. Mafya suçlarında olduğu gibi, nitelikli suçların oluşum sürecinde de
birçok etkenin varlığından söz edilebilir. Ekonomik sorunlar, eğitim eksikliği, adli
süreçin çok uzamasından kaynaklanan sorunlar, toplumdaki güvensizlik algısı ve
şiddetin yaygınlığı burada sayılabilecek belli başlı örneklemelerdir.

Suçla mücadele ve suçun oluşması sürecinde birçok faktörün etkin rol oynaması söz
konusudur. Bu çerçevede medyanın da ‘rol modelleme’ ve ‘copy cat sendromu’
bağlamında öneminin yadsınamıyacağı da bilinen bir diğer gerçektir. Bütün dünyada
olduğu gibi Türkiye’de de kitle iletişim araçları sıradan yurttaşların, toplumsal
gerçekliği kavramak için kullandığı neredeyse birincil araçtır. Burada yayınlanan
imajlar, imgeler, genel kabul görmesini sağlayabilecek, model teşkil edebilecek,
kültürel açıdan insanları etkileyebilecek bir güce / bir yapıya sahiptir. Meşrulaştırma,
sıradanlaştırma, özendirme ya da duyarsızlaştırma gibi ideolojik etkileri vurgulanmış
olan medyanın ve özellikle görsel bağlamda televizyonun, konunun toplumsal olarak
kavranması ve tanımlanmasında önemli bir etkisinin olduğunu söylemek hiç de
kehanet olmayacaktır.

Türkiye gibi sözel kültürün, yazılı kültüre göre daha dominant olduğu ülkelerde,
bireyler medyadan ve özellikle de televizyondan, toplumsal gerçekliği algılama ve
anlamlandırmaya olanak tanıyan haberleri ve bilgileri almaktadırlar. Bu bağlamda,
kurgusal televizyon programları içerisinde, en çok üretilen ve en çok reyting toplayan
tür ise, televizyon dizileridir. Özellikle Susurluk skandalından sonra, örgütlü suçların
gündemde birinci sırada yer almasına parelel olarak, televizyon dizilerinin
içeriklerinde de örgütlü suç konusunda bir yoğunlaşma gözlenmektedir. Bu dizilerden
en çok izlenme oranına sahip ve örgütlü suçu konu alan diziler içerisinde tanımlayıcı
özellikleri bakımından en yetkin olanı / en çok reyting alanı, içeriği ve gerçeklik ile
ilgili göndermeleri ile gündeme gelen “Kurtlar Vadisi” isimli dizi ve filmlerdir.

2
Ancak bu dizinin irdelenmesi ve mercek altına tutulması açısından, öncelikle mafya
tipi organize suçların genel özelliklerinin incelenmesi, sonra da Türkiye’deki durumun
irdelenmesi, daha sonra da ‘Kurtlar Vadisi’nin artı ve eksilerinin tartışılmasının
yapılması gereklidir.

2. Mafya Tipi Organize Suçların Genel Görünümü Nasıldır?


Kamuoyu, yasama organı, kolluk kuvvetleri ve sosyal bilimciler tarafından değişik
şekillerde tanımlaması yapılan mafya tipi suç üzerinde, farklı yaklaşımlar ve görüşler
söz konusudur. Bir kesim konuyu hukuki açıdan ele alırken, diğer kesim ise
sosyolojik veya ‘de facto’ perspektiflerden değerlendirmelerde bulunmaktadır.

Abadinsky, organize suçu toplumsal değerler çerçevesinde tarif ederken oldukça


geniş bir çerçeve çizmektedir. Organize suç örgütlerinin özelliklerinin tamamına
yakınına yer veren bu tanımlama adeta konunun bir özeti gibidir. Abadinsky’e göre
organize suçlar; ‘yasal veya yasal olmayan metotlarla, para ve güç elde etmek
maksadıyla, en az üç kişiden oluşan ve düzeyli hiyerarşik bir yapı sergileyen ve belirli
bir grup disiplininde hareket eden, ancak ideolojik amaçlı olmayan kişilerin yapmış
olduğu birlikteliklere verilen addır.’ (1990: 4)

Abadinsky organize suçların özelliklerini de sekiz başlık altında aşağıdaki şekilde


toplar: a) İdeolojik değildir: Organize suç örgütlerinin motivasyonu para ve güçtür.
Şiddet içerikli eylemlerine uygun zemin oluşturmak ve kendilerini korumak için kamu
görevlileri ile irtibata geçerler. Bu yönü itibariyle, organize suçlar birkaç kişinin suç
işlemek amacıyla oluşturduğu örgüt tipinden ayrılmaktadır. b) Kendi içinde hiyerarşik
yapıya sahiptir: Üç veya dört kademeden oluşan dikey bir yapılanmaya sahiptir.
Askeri sistemdeki ast-üst ilişkisine benzer bir sistemleri vardır. c) Sınırlı ve özel bir
üyelik sistemi vardır: Bir organize suç örgütü, elemanlarının sınırlı olması konusunda
özel bir hassasiyet gösterir. Genellikle etnik köken, akrabalık ve suç kaydı olması gibi
unsurlara önem verilir. Kişilerde suç işleme isteğinin olması, kurallara uyabilme,
verilen emri yerine getirme ve gizliliğe dikkat etme özellikleri aranır. d) Süreklilik
vardır: Elemanlarının grupta kalmasına ve yapılan bir işte veya düzenlenen bir
eylemde süreklilik olmasına dikkat edilir. Nitelikli bir elemanın en büyük özelliği
budur. e) Rüşvet verme ve şiddette bulunma istekliliği olmalıdır: Bir organize suç
örgütünde şiddet, her zaman için kullanılmaya ve kabul edilmeye hazır bir içgüdü
halinde olmalıdır. Gerektiğinde, yapılan faaliyetleri gizleme amaçlı rüşvet verilebilir;
bunun için ahlaki bir sınırlama yoktur. f) İş bölümü bulunur: Bir organize suç
örgütünde nitelikli elemanlar tarafından yerine getirilen iş bölümü bulunmaktadır.
Cinayet işlemekten her türlü şiddet kullanımına kadar görevler, elemanlar arasında
paylaştırılır. g) Tekelciliğe önem verilir: Organize suç örgütleri içinde de bölge ve
faaliyet paylaşımı olur. Birbirleriyle kesinlikle rekabet halinde olmazlar. Sadece
zaman zaman mücadeleci birimlere karşı işbirliği içine girerler. h) Kendi içinde
kuralları ve düzenlemeleri vardır: Organize suç örgütlerinin, yasal organizasyonlar
gibi grup içi özel kuralları bulunur. Verilen görevi yerine getirmeyen örgüt elemanına
farklı müeyyideler uygulanır. (1990: 6-7)

Abadinsky’in yukarıdaki şekliyle tasnifinden sonra İnterpol (Uluslararası Polis Birliği)


tarafından yapılan organize suç tanımlamasını da buraya taşıyacak olursak,
Interpol’un anlatımında konunun ağırlıklı olarak uluslararası boyutta ele alındığını
gözlemleriz. İnterpol’a göre organize suç; esas amacı, süreklilik arz eden bir şekilde
gelir elde etmek ve ulusal sınırlara bakılmaksızın teşebbüsü devam ettirmek olan ve

3
bu nedenle yasadışı faaliyetlerle meşgul olan şahısların teşekkül ettirmiş olduğu,
herhangi bir teşebbüs ya da grup olarak tanımlanmaktadır (Ryan, 1997: 137).

3. Türkiye’de Mafya Tipi Organize Suçlar Nasıldır?


Türkiye’de kavramsal tartışmanın yaşandığı alanlardan biri de mafya tipi suçlar
üzerinedir. ‘Çıkar amaçlı suç’, ‘organize suç’, ‘profesyonel suç’, ‘örgütlü suç’, ‘illegal
girişim’, ‘yeraltı dünyası imparatorluğu’, ‘gizli topluluk’, ‘çete’, ‘şebeke’, ‘teşekkül’,
‘örgüt’ ya da basitçe ve çok yaygın bir şekilde ‘mafya’ gibi terimler, farklı zaman ve
ortamlarda mafya tipi suç ve suçluluk terimi yerine kullanılmaktadır.

Dünya literatüründe organize suç denildiğinde, genel anlamda örgütlü olmak ve


şiddet kullanmak suretiyle işlenen ve içerisinde narkotik ve mali suçlar gibi çok geniş
suç çeşitleri bulunan alan kast edilmektedir. Ancak Türkiye’de, TCK 220. maddede
bahsi geçen suç örgütleri ile mafya tipi organize suçlar aynı anlamda
kullanılmaktadır. Dikkat edilirse, Türkiye’de narkotik ve mali suçlar için farklı kanuni
düzenlemeler yapılmıştır. Mafya tipi organize suçlar konusu İtalya’ya özgü bir
ifadedir. Zaten her iki ülke tanımları incelendiğinde, çok büyük benzerliklerin varlığı
söz konusudur.

İçel (2000) ve Kazan (2000)’a göre; örgütlü suç, en geniş anlamı ile birden çok
kişinin, hiyerarşik düzende belirli bir disiplin uygulayarak, süreklilik özelliği içinde
çoğunlukla aynı amaca yönelik bulunan ve kamu düzenini bozduğu varsayılan suçları
işlemek için oluşturdukları örgütlenmelerdir. Siyaset, medya, kamu yönetimi, adliye
ve ekonomi üzerinde etkide bulunarak kazanç ve güç elde etmeleri organize suç
faillerinin ortak özellikleridir. Örgütlü suçlarla ilgili, gerek bilimsel alanda, gerekse
kamuoyunda yapılan tartışmalarda ‘mafya’ terimi sık sık bu kavramlarla eş anlamda
kullanılmaktadır.

Türkiye'de Suçların Sınıflandırılması

İştirakli Suç Toplu Suç


Ferdi Suç

Örgütlü Suç

Mafya Tipi Organize Suç


Terör Suçu

Çıkar Amaçlı Olma


Tehdit, Yıldırma,Şantaj
Baskı, Cebir, Şiddet Kullanma
Adam Yaralama, Öldürme
Üçden fazla kişiden oluşma

Şekil 1- Türkiye’de Suçların Genel Anlamda Sınıflandırılması

4
Türk Ceza Kanunu 220. maddede “Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma” başlığı
altında yapılan düzenlemede, kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt
kuranlar veya yönetenlerin cezalandırılacağı hükme bağlanmaktadır. Örgütlü olarak
işlenen suçlar bakımından genel bir hüküm olma özelliğindeki bu madde de; “örgütün
yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç, suçları
işlemeye elverişli olması halinde” denilerek örgütün varlığı için gerekli olan şartların
da gözetilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Ayrıca kanuna göre, bir örgütün varlığı
için üye sayısının en az üç kişi olması da gerekmektedir.

Suç örgütü kurmakla ilgili bu hüküm (m.220), eski TCK’ya göre (m.313) daha ayrıntılı
bir tanımlama yapmakta, teşekkül yerine “örgüt” terimini kullanarak hem TCK
313’deki örgütü, hem de yürürlükten kaldırılan 4422 sayılı kanunda tanımlanan çıkar
amaçlı suç örgütünü içine almaktadır.

Bizim bu çalışmamızda mafya olgusu ile kast edilen, TCK 220. maddede bahsi geçen
suç örgütü anlamındaki mafya tipi organize suç örgütleridir. Organize suçların özel bir
biçimine işaret eden mafya tipi suç örgütleri tabiri aslında kolluğun belirli karakteristik
özelliklere sahip suç gruplarını, diğer suç gruplarından ayırmak amacıyla ortaya
çıkmış olan bir tanımlamadır.

4. Türkiye’de Terör ve Mafya Tipi Organize Suçların Tasnifi Nasıldır?


Mafya tipi organize suçlar, genel olarak örgütlü suçlar başlığı altında terör suçları ile
birlikte anılmaktadır.

ÖRGÜTLÜ SUÇLAR
SUÇLAR

TERÖR SUÇLARI MAFYA TİPİ SUÇLAR

İdeolojik AMACI Haksız Kazanç

Siyasi Örgütlenme ÖRGÜTLENME Adi Örgütlenme

Legal/İllegal ÖRGÜT ŞEKLİ Legal/İllegal

Rejim/Devlet HEDEF Rantiye/Devlet

ORTAK PAYDA VE ARAÇ

Şiddet Silah
Uyuşturucu Kaçakçılığı

5
Şekil 2- Örgütlü Suçların Yapılanması (Özben, 2000)

Mafya tipi organize suç örgütleri ile terör örgütleri işlenen suçların tanımları
bakımından önemli farklılıklara sahiptirler. En önemli fark, suçun işleniş amacı
olmakla birlikte, terörün tarifinde karşılaşılan bazı zorluklar, mafya tipi organize suçun
tarifinde de bulunmamaktadır.

Örneğin, terör suçu siyasi içerikli olduğundan farklı tepkiler doğurabilmektedir. Bazı
ülkeler yapılan eylemleri ‘özgürlük savaşı’ olarak görürken, diğer bir kısım ülkeler ise,
bunları terör eylemi olarak yorumlamaktadır. Dolayısıyla ortaya her zaman bir türlü
giderilemeyen sorunlar çıkmaktadır. PKK-Kongra Gel, Avrupa ülkeleri içinde daha
farklı yorumlanmış ve terörle mücadelede aranılan destek uzun süre bulunamamıştır.
Son zamanlara kadar PKK-Kongra Gel terör örgütü, bazı ülkelerin terör örgütleri
listelerinde bile yer almamıştır. Ancak PKK-Kongra Gel tarafından yapılan uyuşturucu
kaçakçılığı ve silah ticaretinin Avrupa ülkelerini olumsuz etkilemeye başlamasıyla
birlikte, terör örgütüne karşı oluşan olumsuz algılamalar, Türkiye’nin bakış açısıyla
paralellik göstermeye başlamıştır.

Mafya tipi suçların faaliyetlerini sürdürüş şekilleri, terör gruplarına göre farklılık arz
etmektedir. Terör örgütü elemanları, yaptıkları eylemlerle kıvanç duyarlar ve bu
faaliyetleri örgüt bazında üstlenebilirler. Örgüt propagandalarını ve reklamını en iyi bu
şekilde yapabileceklerini düşünürler. Mafya tipi organize suç örgütleri ise, yapmış
oldukları faaliyetleri çoğunlukla gizlilik içerisinde ifa ederler. Bu yönden organize suç
örgütlerinin yapmış oldukları faaliyetler, profesyonel bir şekilde takip edilmedikçe,
boyutlarının bilinmesi neredeyse olanaksız hale gelmektedir. Yaptıkları etkinlikleri
gizlilik içerisinde yürüttükleri için, çoğu zaman günlük hayatta karşılaşılan bir lokanta
sahibi, bir galerici veya bir otel sahibi uluslararası bir suç örgütünün lideri veya o
örgütün en etkin bir üyesi olabilir (Bal, 2001: 55).

Mafya ile terör odakları arasında Çulcu (1992: 817) tarafından belirtilen diğer bir fark
da; mafya tipi suçların devlet düşmanı gibi değil, devletin içinde örgütlendiği; buna
karşılık terörizmin askeri bir konu olduğu, teröristin silahlı çatışma düzeyine ulaşması
gerektiği, aksi takdirde eylemin suç teşkil etmediğidir. Mafyanın, bir sıvının içinde
dağılan başka bir sıvı gibi devlet mekanizması ile bütünleştiği, devletin onu ittikçe ve
yasadışı ilan ettikçe, onun devlete daha fazla yaklaşıp kendisini yasal göstermeye
çalıştığı, bundan dolayı da onun gerçek ağırlığının ve miktarının bir türlü
öğrenilemediği, öğrenilmeye kalkıldığında ise devletin büyük sarsıntılar geçirmesi söz
konusu olmaktadır / oabilmektedir.

Terör ve organize suçlar arasında teori bazında bu denli farklılıklar bulunurken,


suçların işlenmesinde zaman zaman bir işbirliğinden ve etkileşimden bahsetmek de
olasıdır. Uluslararası terörizm ve uyuşturucu madde kaçakçılığı, bütün insanlığı ve
demokratik değerleri tehdit eden, birbiriyle bağlantılı iki tehdit oluşturmaktadır. İki
sorun içiçe geçmiş ve bu durumun yarattığı tehdit, “soğuk savaş” sonrasında daha da
belirginlik kazanmaktadır. Uyuşturucu kaçakçılığı, terör örgütlerinin silah satın almak
için finansman sağlama ve karapara aklama operasyonlarında kullandığı en temel
yöntemler arasında yer almaktadır. Türkiye’de de benzer bir durum görülmektedir.
Emniyet Genel Müdürlüğü KOM tarafından hazırlanan yıllık raporlarda da ifade
edildiği gibi, terör örgütü PKK-Kongra Gel, faaliyetlerini sürdürebilmek için uyuşturucu

6
madde ve silah kaçakçılığına da yönelmekte ve faaliyetlerini de bu yönde
yoğunlaştırmaktadır.

Yukarıdaki bacground bilgisi olarak bilinmesi gereken anlatımlardan sonra, biraz


daha ilerleyerek suç ve medya arasında bir ilişkinin olup olmadığının irdelenmesine
çalışacağız.

5. Suç ve Medya Arasında Bir İlişki Var Mıdır?


Toplum bir uzlaşım temelinde varlığını sürdürmesine rağmen, toplum içerisinde
çatışmalar da olmaktadır. Bunlar bazen gelişim için topluma bir ivme kazandırabilme
bazen de bir yıkım yaratabilme potansiyeline sahip toplumsal hareketlere
dönüşebilirler. Bu çatışmalar, uzlaşım temelinde insanların yöneldikleri amaçlar için
toplumdaki bazı kesimlerin yeterli araçları olmamasından kaynaklanmaktadır. Bu
durumda da ortada bir çatışma söz konusu olmaktadır. Bu amaçları elde etmekte
bazı insanlar yasal yollar yerine yasal olmayan yolları tercih etmekte ve suç
işlemektedir.

Suç, toplumsal köklerini göz önüne aldığımızda bazı toplumsal sorunların,


hastalıkların, yetersizliklerin semptomu olarak da görülebilir. Çağdaş toplumlarda
genelde kabul edilen toplumsal sistem, insanları daha yüksek amaçlara
yönlendirirken, toplumsal adaletsizlikler bazı insanların kolaycı yollardan zengin olma
istemlerine de çanak tutmaktadır. Genelde kabul edilen ya da ettirilen bu amaçların
meşruluğu ya da ahlaki doğruluğu tartışılabilir düzeydedir. Amaçlar bu denli önemli
bir hal alınca tek değer amaca ulaşabilmek olmaktadır. Bu da bir çok aracın, suç da
dahil, bireylerin kafalarında meşrulaşmasına neden olabilmektedir.

Ulaşılmak istenen amaçların kaynağı daraldıkça bireyler arasında daha sert bir
rekabet ortaya çıkmaktadır. Bazılarının yasal bazılarının yasal olmayan yolları tercih
etmeleri, toplumu ayakta tutan sistemlere olan inancı bozabilmekte ve sistemin de
insanların hukuka uygun yaşamalarını sağlamaktaki caydırıcılığının da yetersiz
kalmasına neden olmaktadır.

Suç, çağdaş toplumlarda hem derin toplumsal kökleri olan sorunların birer
semptomu, hem de varolan toplumsal sistemler için bir tehdit halindedir. Çünkü bu
durum, ya toplumu ayakta tutan uzlaşım temeline zarar verecek, ya da kötülüğün,
suçun, şiddetin üzerinde bir uzlaşımla ayakta duran anomik ve karmaşa içindeki
toplum yapılarına sebep olabilecektir.

Dünyada vahşi kapitalizm anlayışının gelişmesiyle birlikte, insanların önüne konulan


tek hedef, zengin olmak ve bu konuda sınır tanımamaktadır. 1980’li yıllardan sonra,
bireylerin ve onlardan oluşan toplumların hızla tüketim toplumu haline dönüşülmesi,
insanların zengin olma duygu ve düşüncelerinde değişikliklere neden olmuş ve ne
pahasına olursa olsun zengin olma, insanların önüne hedef olarak konulmuştur.

Türkiye’de de benzer bir süreç yaşanmaktadır. Bu konuda Merton (1964), toplumsal


yapının toplumdaki bazı insanlar üzerinde, uyumsuz davranışlar göstermeleri için
kesin bir baskı yaptığını savunur. Merton kişinin çevresini ikiye böleren, ‘değerler ve
normlar kültürel çevreyi, insanlar ise toplumsal çevreyi meydana getirir’ anlatımında
bulunur. Toplumsal çevre ile kültürel çevre arasında uyumsuzluk olduğu zaman
gerilimler ortaya çıkar. Bu gerilim sonucunda toplumsal çevre, insanı, kültürel

7
normlara uygun eylemde bulunmaya yöneltir (akt. Kongar, 2002: 164-165). Merton
(1975) sapma kuramında, kültürel amaç ve araç arasında uyumsuzluk var ise, yenilik
icat edileceğini söyler (akt. Wallace ve Wolf, 2004).

Türkiye örneğinde bu yaklaşım insanların geçim anlayışlarına uyarlandığında, zengin


olmanın insanlarda bir tutku haline geldiği ve herkesin daha fazla kazanmak üzere
yaşamını yeniden düzenlediğini söylemek olasıdır. Ancak zengin olma amacının
nasıl gerçekleştirileceği konusunda da belirsizlikler söz konusudur. Resmi
kuruluşlardaki görevli bazı memurlar yolsuzluğa bulaşarak bunu gerçekleştirirken,
bazı kişiler de maddi getirisinden ötürü, tek çıkar yol olarak mafya tipi suç faaliyeti
yürütmektedir.

Medyanın da etkisiyle insanlar Türkiye’de de, hangi teknikle / yöntemle olursa olsun
zengin olmayı olmazsa olmaz bir kaçınılmaz olarak görmektedirler. Mafyaya katılan
kişiler, insanların hayranlığını çekmekte, bunlara akıllı kişiler olarak bakılmaktadır
(Bovenkerk ve Yeşilgöz, 1998: 56). Bu konuda medyanın da çok olunlu bir misyon
üstlendiği de söylenemez. Bir taraftan yayınlanan magazin ve paparazi
programlarıyla, az sayıdaki mutlu azınlığın yaşam tarzı halka model olarak
gösterilmete ve özendirilmekte, öte yandan da mafya konulu dizilerle, bu amaca bir
yönü itibariyle nasıl kolaylıkla ulaşılacağı da dolaylı olarak gösterilmektedir.

Yine yazılı ve görsel medyada yapılan haberlerde de büyük kamusal tüketim


sağlamak adına, en vahşi, en kanlı ve en fazla heyecan yaratacak olan, sansasyonel
olan suçlar haber olarak topluma sunulmaktadır. Yine haber olarak kamuoyuna
taşınan konuların seçiminde de, medyanın içinde bulunduğu ekonomik yapının katı
ve acımasız rekabetinin de önemli yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda
durmaktadır. Medya, büyük oranda, sunduğu ve çok hızla seyredilerek / okunularak
tüketilen ürünün toplumsal sorumluluğu ve etik kuralları yerine, pazarlanabilirlik ve
karlılık prensiplerine göre hareket etmektedir. Haber de olsa, kurmaca da olsa suç-
şiddet-vahşet konulu ürünler, bireylerin kafasında yalnızca görüntüler ve sesler
olarak kalmaktan çok, gerçek olana doğru da evrimlenilmektedir. Yine medya
tarafından sunulan bu ürünler, tüketiciler olan izleyicilere / okuyuculara / dinleyicilere,
adaletle ilgili konularda, kişisel görüşlerini geliştirebilmeleri için, suçla ilişkili toplumsal
sorunların nasıl tanımlanacağına dair bir kavramsal çerçeve de sunmaktadır
(Kappeler, Victor, E.Blumberg, Mark ve Gary Potter, 2002).

McQuail (1994: 53), “medyanın, toplumun imajını kendisine yansıtan bir ayna
olduğunu, fakat bunu yaparken insanların görmek istediklerine yer vererek, bir başka
deyişle değiştirerek, veya cezalandırmak ve baskı altında tutmak istediklerine yer
vererek yapar” değerlendirmesinde bulunur.

Toplumsal gerçeklik içerisinde istediğine ulaşamayan ve acı çeken insanların görmek


istediklerinin değiştirilerek sunulması konusunda Eric Fromm, kitle iletişim araçlarında
üretilen suçla ilişkili popüler kültür ürünleri ile bu ürünlerin tüketicileri arasındaki
ilişkiyi şöyle açıklar: “Milyonlarca insan her gün cinayet haberleriyle ve polisiye
romanlarla kendilerinden geçerler. Ana teması cinayet ve felaket olan filmlere sürü
halinde giderler. Bu ilgi ve bu kendinden geçiş, salt beğenisizliğin ve skandal arama
arzusunun ifadesi olmayıp, insan yaşamındaki nihai şeyin yani yaşam ve ölümün,
suç ve ceza ile, insanla doğa arasındaki mücadele ile dramatize edilmesine duyulan
derin arzuya karşılık düşer” (aktaran, Mandel, 1996: 28).

8
O halde yapılması gereken nedir diye bir soru sorulduğunda, kaos ve stres dışındaki
çözümlere ulaşmak için, medyanın kayıtsız şartsız her verdiğinin doğrudan alınması
değil, bir filtre sistematiği içinde ve alternatif medya seçeneeklerini de düşünerek
bilgilerin alınması ve içselleştirilmesidir. Bu olguda profesyonel medya takipçileri
dışında sıradan yurttaşlar açısından neredeyse olanaksız olan bir durumdur. O halde
şiddet seyredilecek, mafya yaşanılacak ve fakat bunlardan da elden geldiğince etik
değerler çerçevesinde uzak durulmaya çalışılacaktır. Yine sistem içerisinde herkesin
kaybedeceği birşeylerinin olması ve isterse / çalışırsa, arzularına kavuşabileceği
inanıcının da insanlarda olacağı bir yapının sistematize edilmesinin gerekliliği de
kaçınılmazdır.

6. Televizyon ve Suç Arasında Bir İlişki Var Mıdır?


Kitle toplumu içerisinde yalnızlaşan, yabancılaşan, bütünün bilgisinden kopmuş,
fragmanlaşmış bir hayatı yaşamakta olan her birey, hem yaşadığı hayatın kendisine
tattırdığı acılardan ve başarısızlıklardan, unutmak yoluyla kurtulmak, hem de bütünün
bilgisini edinmek için kitle kültürünün çevrelediği popüler kültür ürünlerine
yönelmektedir (Oskay, 2000:151-59).

Burada yeri geldiği için beelirtmekte yarar var, popüler kültür üzerindeki çalışmaların
iki ana yönde yoğunlaştığı görülür. Bunlardan biri, popüler kültürün, hakim ideolojinin
bir yansıması olarak değerlendirildiği ve içindeki aldanımcı yapının, ürünlerin
yapısının içerisinde çözümlenmeye çalışıldığı yapısalcılık ve işçi sınıfının kendi
kültürünü üretme ve yaşama ihtimali üzerinde duran kültürelciliktir. Gramsci ile
yapısalcılık ve kültürelcilik uçları birleştirilmiştir. Kültür alanı üzerinde tek taraflı bir
akış yerine karşılıklı baskılarla biçimlenen hegemonik bir güç alanından bahsedilir.
Gramsci, kapitalizmde mücadelenin, egemenlikten çok hegemonya için bir mücadele
olduğunu söyler. “Popüler kültür ne yapısalcıların dediği gibi saf burjuva ideolojisi
taşımaktadır, ne de kültürelcilerin dediği gibi halkın gerçek kültürünün sitesidir.
Popüler kültür, egemen ideolojiyle çatışan empoze edilmiş kitle kültürü değil, iki sınıf
arasındaki bir pazarlık sahasıdır” (Alemdar ve Erdoğan, 1994).

Popüler kültür, kitle kültüründen farklı olarak bir baskıcı hoşgörü biçiminde
işlemektedir. Kitle kültürü ve ürünleri, tüketicilerinin dışında bir yerlerde, onların
denetiminden ve etkisinden uzaktaki karar odaklarında ve işletmelerde üretilmektedir.
Kitle kültürü içinde yaşayan bireyler ise burada yalnızca edilgen bir tüketici olarak
varlıklarını devam ettirmektedirler. Popüler kültür ise –en azından başlangıcında- bu
durumdan farlıdır. Sanayi kapitalizminden önceki aşamadaki toplumlarda, merkezi
iktidar, egemen / bağımlı ilişkisine süregenlik kazandıracak kültürel, siyasi yönetim
donanımlarının yeterince gelişmemiş olması yüzünden, merkezden uzaktaki yerlerde
yerel koşulları da göz önünde tutmak zorundaydı. Buradaki insanlar, hayatlarının bir
bölümüyle köle statüsünde olsalar da kendi dinlerine göre tapınıp kendi dillerine göre
müzik yapmakta ve hayatı eleştirmekteydi” (Oskay, 2000: 153-154).

Fakat sanayi devrimi sonrasındaki toplumlarda, bu yerel kültürlerin ve özgün kültürel


kimliklerin yaşayabilmesinin neredeyse sonu gelmişti. Bu anlamda da günümüzdeki
popüler kültürün geçmiş toplumlardaki gibi bir alt yapısı yoktur. Televizyon popüler
kültürün en yoğun olarak üretilip tüketildiği araçların başında gelmektedir. Kitlelerin
televizyon izleyicisi haline gelmeleri çok hızlı bir sürecin sonunda gerçekleşmiştir.

9
1950 yılında Amerika’lıların yüzde 10’undan azının evinde televizyon vardı. Yalnızca
10 yıl sonra bu sayı yüzde 90’lara çıkmıştır. Bugün televizyonsuz, hatta tek ve siyah
beyaz televizyonlu bir ev bulmak neredeyse olanaksız hale gelmiştir. Yine, 1950
yılında evlerinde televizyonları bulunanlar televizyonlarını günde yalnızca 4-5 saat
açık tutmaktayken, yakın tarihte sayı 7-9 saate çıkmıştır (DeFleur ve Dennis, 1996).

Radyo gibi televizyon da hem bir teknolojik araç hem de kitle iletişiminde karmaşık bir
iletişim ortamıdır. En önemli özelliği ise bu aracın tek taraflı bir iletişim akışını
gerçekleştiriyor olmasıdır. Televizyon günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir.
Öylesine ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir ki, insanlar bir araya geldikleri
zamanlarda bile birbirleri ile iletişimlerini koparmakta, televizyon ekranı, tüm dikkatleri
kendi üzerinde toplamaktadır. Bu araç gündelik hayatımızın bir parçası haline
gelmenin de ötesinde, yaşadığımız hayatı anlamlandırmamızda duygu ve
düşüncelerimizin, önceliklerimizin belirlenmesinde de rol oynar.

Eski çağlardan itibaren, halk öyküleri, mitler, tiyatro oyunları, romanlar, hikayeler,
filmler vb. rehberliğinde insanların kafalarında, suç konusunda çeşitli fikirler
oluşmuştur. Modern toplumlarda ise suçun günlük imajı televizyon kamerasının
lenslerinden süzülerek insanlara ulaşmakta, kamuoyu tarafından paylaşılmakta ve
toplumsal bilince katılmaktadır (Beirne ve Messerschimdt, 1991:6).

Kellner, televizyon ahlakının gerçekte hegemonik ideolojiyi ürettiğini ve ilettiğini


söylemektedir. Amerika’dan gelen diziler, toplumsal kuralları ihlal etmenin getirdiği
acıları çekmeyi ayinleştirmektedir. Bir başka deyişle, alışılagelmiş bir pratik haline
getirmektedir. Programlarda verilen imajlar ve hikayeler günlük hayattaki problemleri
çözmede yeni mitolojiler üretmektedir. Bu mitler insan hayatında önemli olan
sorunlarla ilgilenir ve insanların ölümle, şiddetle, aşkla, seksle, işle ve toplumsal
çatışmayla uzlaşmalarını çekici çerçeveler içinde olası kılmaktadır. “Gangsterlere,
Kızılderililere, devrimcilere, katillere, haydutlara karşı güçsüz kalan toplumun
sorunlarını superman veya kahraman kovboyların, kötülerin de kullandıkları
yöntemlerle çözmes,i popüler kültür ürünlerinin çoğunda egemendir (aktaran,
Alemdar ve Erdoğan, 1994).

Suç mitlerinin popüler kültür içerisinde televizyonda kurgusal olarak yer aldıkları en
önemli program türü ise televizyon dizileridir. Bunlar, televizyon tarihinde en önemli
ve gelir getirici, hemen hemen de en çok üretilmiş televizyon program türleridir.
Televizyona bu tür radyodan geçmiştir. Radyodan, tiyatrodan, sinemadan aldığı
özellikleri bir potada eriten bu tür, seyirci için sürekli izlenen bir program türü ve kar
amaçlı televizyon şebekeleri için de önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır.

Dizideki karakterlere ve olaylara, seyircilerin bağlanması yalnızca her hafta tanıdık


bildik kişileri izlemelerinden değil, haftadan haftaya izleyicilerin kendilerinin de bu
kişiler için yabancı olmadıklarını düşünmelerinden kaynaklanmaktadır. Öyle ki, her
hafta olan bu ziyaretler önemli bir kavramı ortaya çıkarmaktadır: Yalnızlaşmış,
yabancılaşmış bireyler için bir “parasosyal bir etkileşimi”. Böylece izleyiciler bir süre
sonra televizyondaki karakterler ile konuşmaya, onlar için endişelenmeye, onlara
davranışları konusunda önerilerde bulunmaya başlarlar. Dizisellik, izleyicilerin,
karakteri, karakterin kendisinden daha iyi tanımak ve olayları bu denli iyi bilmek ise,
izleyicilerde olup, bitenler üzerinde kontrolleri olduğu duygusunu beraberinde
getirmektedir (Liebes ve Katz, 1990). Bu özellikler, dizilerin televizyon drama türünde
neden açıkça önde olduğunu da göstermektedir.

10
Türkiye’de tek kanallı dönemde de televizyon dizileri, çoğunlukla izleyicinin ilgisini en
çok çeken yapım türü olma özelliğini korumuştur. Gerek yerli yapımlar, (Bizimkiler,
Kaynanalar, Perihan Abla gibi) gerekse yabancı yapımlar (Webster, Bonanza,
Profesyoneller, Kaçak, Küçük Ev, Mavi Ay, Zenginlerde Ağlar, Köle İsaura, Flamingo
Yolu gibi) izleyicinin hala hatırladığı yapımlardır (Mutlu, 1991).

Üretilen yapımların içeriklerinin ise zaman zaman belirli konulara yoğunlaştığı


görülmektedir. Bu yoğunlaşmanın toplumdaki kültürel ve sosyo-ekonomik yapılarla ya
da toplumsa sorunlarla ilişki içinde olmasından kaynaklandığı da söylenebilir.
Türkiye’nin yaşadığı toplumsal sorunları göz önüne aldığımızda, bunlar içinde en
önemlilerinden birisi olan ve özellikle 9 Kasım 1996 tarihindeki bir trafik kazasıyla
ortaya çıkan çeteleşme, mafya, devlet ve suçlu ilişkisi konularının, Susurluk
kazasından hemen sonra, hem toplumun, hem yazılı basının, hem de görsel
medyanın gündemine oturduğu görülür (Aytaç, 1997).

Konu gündemde olunca, kar amaçlı özel televizyonların programlarında da bu


konuya bir yönelim gözlemlenir. Özellikle haberlerde ve yerli televizyon dizilerinde bu
konu işlenmeye başlar ve tüm konusunu organize suçun oluşturduğu “Deli Yürek” ve
“Kurtlar Vadisi” gibi diziler, senaryolarının / öykülerinin içine, hem olay hem de
karakter bazında mafya içerikli konuları alırlar.

Bu dizilerin içerisinde bir tanesi, son dönemde en çok tartışılan ve gündemde olan,
“Kurtlar Vadisi” isimli dizidir. Devlet ve mafya ilişkilerini konu alan dizi gerçek
gündeme göndermeler de yapmaktadır. Rating ölçümlerinde uzun süreler rekor
denebilecek değerler alan bu dizi, kamuoyunda büyük yankılar uyandırmaktadır. Bazı
gençler kendi aralarında ve sosyal çevrelerinde adeta dizinin kahramanları gibi
hareket etmeye başlamışlardır. Dizideki Babalar Konseyi’ni örnek alan çeteler bile
oluşturulmuştur. Bir dönemde iki farklı TV kanalında yayınlanan dizinin, ikinci defa
yayınlanmasında bile gösterilen ilgi dikkat çekicidir. Bu arada “Kurtlar Vadisi Irak”
adıyla dizinin kadrosu ve hikayesi temelinde bir de sinema filmi çekilmiştir. Türk
askerlerine çuval geçirme olayının konu edildiği bu filmde de yine bir toplumsal olaya
gönderme yapılmaktadır. Bu film de büyük izleyici kitlesi toplamıştır. Yine son
dönemde dizi haline getirilen ‘Kurtlar Vadisi’, RTÜK tarafından yasaklanınca da
inanılmaz ölçüde ilgiye mazhar olmuş v egünlerce hem kamuoyunca, hem de medya
tarafından tartışmöaların odak noktası haline getirilmiştir. O halde bu filmin burada
irdelenmesinde ve organize suç bağlamında tartışılmasında yarar vardır…

7. Kurtlar Vadisi Dizisi’nde Organize Suça Özendirme Var Mıdır?


Suç gruplarının örgütlenmesinde, ihtiyaç duyulabilecek kuruluşlarla ilişkiler
hassasiyetle düzenlenir. Bunlar arasında özellikle resmi kuruluşlar ve medya ile
ilişkileri profesyonelce yürütmeye çalışılır.

Suç grupları, politik, ekonomik ve lobiciliğe dönük iktidar konumunu elde etmeye,
bunlarla iyi ilişkiler içinde olmaya çalışırlar. Mafya zaman içinde devlet örgütü içine
sızar, yeni koşullara kendisini uydurur. Devletin özel güçlerinin mensupları ele
geçirilebilir ve devlet örgütü içinde kendi adamlarını yerleştirebilir. Böylece dışarıdan
fark edilmeme, organize suçluluğun bir niteliği olarak kendisini göstermekte, bu
amaçla da suç organizasyonu, kendisini yasal bir oluşum olarak takdim etmenin
yolarını bulmaya çalışmaktadır (Canak, 2005:34).

11
Mafya tipi suçun özellikleri arasında medya ile bağlantılı olması da bulunur (Canak,
2005:39). Türkiye’de de suç örgütleri gerek kamu görevlileri, gerekse de tanınmış
medyatik kişiler ve medya ile ilişkilerinde hassastırlar. Son yıllarda suç örgütleriyle
bağlantılı birçok kamu görevlisinin ilişkilerinin deşifre edilmesi de, bu gerçeği teyit
eden bir örneklem olarak karşımızda durmaktadır.

Suç örgütlerinin medya ile ilişkilerinde de hedeflerine ulaştıkları söylenebilir. Örneğin


bazen önemli gazeteciler, bilinçli / bilinç dışı bir şekilde, suç örgüt liderlerinin adeta
reklamlarını yapmakta ve örgütlerce hedeflenen topluma şirin görünerek faaliyetler
için uygun zemin bulma amacına hizmet etmektedirler. Toplumun farklı kesimlerince,
mafya tipi suçlara karşı özenti uyandırdığı, mücadele edilemez güçlülükte ve
karmaşıklıkta gösterdiği değerlendirmesiyle zararlı olduğu dile getirilen mafya konulu
diziler, artan bir şekilde yayınlanmaya devam edilmektedir.

Türkiye’de en çok izlenen diziler benzer bir şekilde mafya güzellemesi yapan diziler
olmaktadır. Bu film ve dizilerin çoğu, mafya öykülerini, ‘temiz ve çatal yürekli’
kabadayı öyküleriyle başarılı bir şekilde süsleyerek, zihnimize kaydetmeyi
başarmıştır. Bu öykülere göre mafyözler; delikanlı, haysiyet ve şerefi her şeyin
üzerinde tutan, ilkeli ve bu ilkeleri için gözünü daldan budaktan sakınmayan
insanlardır. Vurguncu zenginlere karşı çıkar, yoksulu kayırır, zenginden alıp yoksula
verir ve mütevazı bir hayat sürerler. Aralarından ‘racona’ ters davrananlar çıkarsa,
onlar da hemen hizaya getirilir (Lappalainen, 2005:9).

Mayne (1985)’ye göre, psikanalitikte rüyalar nasıl bilinç altının yansıması ise,
televizyonlarda yayınlanan filmler de toplumun bilinçaltının izdüşümünün
yansımasıdır (akt. Cindoğlu, 13). Örneğin ülkemizde 1970’li yıllarda çekilen filmlerde
kırdan kente göç sonrası yaşanan sorunlarla ilgili ekonomik eşitsizlikler konu
edinilmiştir. 1980’li yıllarda da dünyada feminizm hareketinden etkilenilerek filmlerin
konusu değiştirilmiş ve 1980-1987 yıllar arasında birçok feminist film çekilmiştir.
Kısacası bu süreçler içerisinde, hep toplumun bilinç altı dikkate alınmış ve ona göre
hareket edilmiştir.

Hall (1973), televizyon söyleminde ‘şifreleme ve şifre çözme’deki textin oluşturulması


ve yorumlanmasında farklı safhaları birbirinden ayırır: ilk safhada üreticiler textteki
özel anlamları şifreler. Seyirci de özel anlam ve şifreleri anlamdırmaya çalışır. İkinci
safhada ise, dilin formel kuralları ve söylem baskındır. Semboller birçok anlam
taşıdığından, oyunda oluşturulan anlamlar yorumlanmaya açık hale gelir. Üçüncü
safhada da, text seyirci tarafından çözülür. Bu safhada okuyucu / seyirci, textin
arkasındaki dil ve söylemler ile kendi yaşamı ve ruhundaki olgunlaşmamış kısımları
bulursa o oyunu izler. Bundan dolayı Hall, safhaların gerçekte üretildiğini göstermeye
çalışır (akt. Edles,2002:74).

Bu bağlamda, ülkemizde son yıllarda yayınlanan mafya konulu dizilerde, yukarıda


belirtilen safhalara benzer bir süreç yaşanmaktadır. Öncelikle izleyici dizide kendi
yaşamı veya ruhundaki birtakım kesitlerle ilgili detayları bulmakta ve izlemektedir.
Burada öncelikle yapılması gereken, toplumun geldiği nokta itibari ile bilinç altının
sorgulanmasının gerekliliğidir. Yalnızca dizilerin neden yayınlandığı üzerinde
yoğunlaşmak veya bir diziyi eleştirerek çözümü onun yayından kaldırmasında
görmek, pansuman tedavisine yararlı olsa da, soruna gerçekçi çözümler
bulunmasına engel oluşturur.

12
Bir toplumsal gerçeklik olarak suçun algılanmasında televizyon dizileri gibi kurgusal
program türlerinin çok önemi vardır. Çünkü izleyici haber programlar karşısındaki
tutumundan farklı olarak, bunun bir kurmaca olduğu düşüncesiyle tamamen
savunmasız bir biçimde kendisini iletilerin akışına bırakmaktadır. Böylece de
etkilenme olasılığı oldukça yükselmektedir.

Türkiye’de dizilerden olumsuz etkilenildiği, nicel ve nitel araştırma sonuçlarında da


teyit edilmektedir. 2004 yılında 148 organize suç şüphelisi üzerinde kendi rızaları
gözetilerek yapılan ankette aşağıdaki gibi sonuç çıkmıştır (Cengiz, 2005:135):

Tablo 1: Televizyon dizi ve kahramanlarının katılımcılar üzerindeki


etkisini gösterir dağılım
Tercihler Sayı Yüzd
e
Kurtlar Vadisi-Çakır 68 31,3
Deli Yürek-Yusuf Miroğlu 38 17,5
Asmalı Konak- Seymen 32 14,7
Ağa
Kınalı Kar-Cabbar Ağa 22 10,1
Zerda-Şahin Ağa 26 12,0
Diğer 31 14,3
Toplam 217 100,0

Araştırmaya katılanların önemli bir çoğunluğunun, araştırmanın yapıldığı dönemlerde


yayında olan dizilerden mafya konulu olanları izlediği görülmektedir. Özdiker
(2000:416)’e göre; ülkemizdeki medya, sıklıkla yasa dışılığı ve legal olmayan
davranış biçimini haber yapmakta, programlardaki 'ünlü baba', 'yer altı dünyasının
tanınmış ismi', 'ünlü kabadayı' gibi terimlerle zımnen övmekte ve izleyicilerde korku
ve olumsuzluk yaratılmasına zemin hazırlamaktadır.

Çölaşan’ın (2001:120) bir suç örgütü lideri ile yaptığı röportajında, örgüt lideri şu
ifadelere yer verirken medyanın etkisini ortaya koymaktadır. “mesele şuradan geliyor:
şimdi biliyorsunuz memlekette işsizlik falan var bir sürü genç başıboş geziyorlar ve
kendilerini bir şey zannetmeye başlıyorlar. Bunlar hep özentidir yani. Gazete, ‘baba’
diye yazıyor, bir genç çocuk bakıyor ‘ulan bu baba nedir’ demeye başlıyor o zaman
özenti sarıyor. Ama ne zaman hapishaneye düşüyor, orada ne yaptığının bilincine
varıyor. Mesela herif muhabbet tellalıdır. Bir gece kavga ediyor. Bir bakmışsın ertesi
gün gazetede herifi manşete koyuyorlar ‘babalar kavga etti’ diye.”

Türkiye’de son yıllarda şiddetin artmasında birçok etkenin varlığından söz edilebilir;
ancak bunlar içinde medyanın üstlendiği rol de yadsınamaz. Şiddet olayları ilk
öğretim okullarına kadar yayılırken, okullarda öğrencilerin kendi aralarında kurdukları
çeteler ve zaman zaman bunların birbirleriyle yaptıkları taşlı, bıçaklı sokak kavgaları
bu anlamda tehlikenin boyutlarını göstermesi açısından kanımızca önemli
örneklemelerdir. Sakarya’da 2004 yılında yakalanan bir organize suç örgütü,
kendisini bulunduğu bölgeye ‘Miroğlu Çetesi’ olarak tanıtmış ve örgüt elemanları ‘Deli
Yürek’ dizisinin kahramanının saç ve kıyafet şekline kadar örnek almaya
çalışmışlardır. Yine Kayseri’de 2004 ve Antalya’da 2006 yılında yakalanan suç

13
örgütleri, ‘Kurtlar Vadisi’ dizisinde yer alan ‘Babalar Konseyi’ yapısını kendilerine
örnek almışlar ve bulundukları bölgede suç faaliyetinde bulunmuşlardır. Yine bir
kafeye giren bir suç örgüt elamanının “hepinizi mermi manyağı yaparım” veya bir
öğrencinin işlediği cinayet öncesi “racon kesmem, boğaz keserim” gibi ifadeleri,
toplumun dizilerden olumsuz etkilendiğinin somut örnelmeleri ve göstergeleridir.

Bir araştırma gereği, haklarında mafyayla mücadele kanunu olarak bilinen ve


yürürlükten kaldırılan 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele
Kanunu’ndan işlem yapılmış dört sanıkla yapılan mülakatta da ortaya çıkan sonuç,
mafya konulu dizilerin toplumu olumsuz yönde etkilediği şeklindedir.

Bunların anlatımlarına göre; A) Diziler hep özendirdi, Deli Yürek, herkes palto giyiyor,
Deli Yürek gibi oturup kalkıyor, pavyona gidiyorsun hepsi Deli Yürek hepsi Polat,
Pavyonda uysan yandın, adama tav oluyorsun, takım elbise altın tespih gülüyorlar
sana, yürümek istiyorsan çok akıllı olacaksın, şeytandan bile akıllı olacaksın. B) 18
yaşında bebeler bu dizileri izleyince felekleri şaşıyor, hepsi zannediyor ki mafya
oldun mu parayı bulacaksın, baştan aşağı Vakko olacaksın. Özenti olarak başlıyorlar.
Toplum veya medya da bunlara çok acımasızca prim veriyor. C) Ne olur bunları
özendirmeyin, televizyon ortamı mahvetti, toplumu öyle bir özendirdi ki herkes
kendini Polat, Çakır görüyor, ben en babasının bile ayaklarının titrediğini gördüm,
çocuklarıma hayatımdan bahsetmiyorum, özenti başlayınca giriyorsun ama bu yolun
sonu yok, dedim ya: ya paket, ya ölüm. Belli bir noktaya geldikten sonra adamın tek
özlediği şey ben memur olsam saatim belli olsa. Bu işleri bıraktım ama tetikte olman
lazım, bu zamanda isim yapmak için büyüğü vurman lazım, lider bu işleri bıraksa da
hayatta rahat olamaz, isim yapmak isteyen deli çok, sana çok imrendim, ben
yürürken hep arkama bakarım. D) Sistemle ilgili sorun, halkın içinde uçurumlar var,
özendirici unsurlar da önemli, Kurtlar Vadisi’nin yaptığını özenti olarak hiçbir şey
yapmadı.

Yukarıdaki değerlendirmelerden ve anlatımlardan sonra şimdi de makalemizi


sonuçlandıralım

8. Sonuç
Modern toplumlarda, organize suç çok önemli bir toplumsal sorun haline gelmektedir.
Bu suç, belirli toplumsal koşullarda ve toplumsal sistemlerde ortaya çıkmaktadır.
Yalnızca devletin yapacağı kanuni düzenlemeler, ya da kolluk güçleriyle sorunu
ortadan kaldırma çabası, toplum tarafından desteklenmedikçe yeterince etkili
olamamaktadır. Toplumun bu düzeyde bir tepki oluşturabilmesi, sorunun çözümüne
katkıda bulunabilmesi için de sorunu doğru algılayabilmesi gerekmektedir.

Dünyadaki yaşam anlayışının değişmesiyle birlikte öncelikli hedef, daha fazla para
kazanma üzerine oturtulmaktadır. Toplumsal sorumluluğu olan kurumlar da bu
süreçten olumsuz etkilenmektedirler. Bunlardan biri ve belki de en önemlilerinden bir
tanesi de medyadır. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de medya toplumu olumlu /
olumsuz yönde etkileyen kurumlar arasında en çok tartışılanlardan birisidir.

Gerçek hayatta bir oluşum sürecinin yaşandığı konularda, medya bir kıvılcım etkisi
göstermektedir. Örneğin okullarda yaygın hale gelen şiddetin birçok alt nedenleri
bulunmasına rağmen, medya yalnızca bu oluşum sürecinde en son aşamada aktif
olmakta ve fakat fişekleme bağlamında inanılmaz bir rrol oynamaktadır. Dolayısıyla

14
okullardaki şiddet eylemlerine getirilecek çözümlemelerde, aralarında medyanın da
bulunduğu diğer etmenlerin de değerlendirilmesiyle / ortak çalışmasıyla bu
mücadeleden başarılı sonuç alınabilir.

Bu bağlamda, yine Türkiye’de son yıllarda en çok tartışılan konulardan birisi de,
toplumsal yozlaşma, karakter ve değer aşınmasıyla birlikte, mafya ve yolsuzluk gibi
nitelikli suçların artış göstermesidir. Provokatif ve manipulatif bir suç olan terör
suçlarının, arada husumete neden olan faktörlerin bertaraf edilmesiyle birlikte
ortadan kaldırılması mümkün iken, toplumda yerleşik hale gelen mafya tipi suçların
bitirilmesi hiç de kolay olmayan bir süreç olarak ortaya çıkmaktadır.

Teröre verilen ağırlık nedeniyle, genellikle ikincil kalan ve palazlanması için uygun
zemin ve atmosfer bulan organize suç örgütleriyle mücadelede, birçok sorunla
karşılaşılmaktadır. Son yıllarda yayınlanan mafya konulu diziler bunların içinde en
önemli olanlardan bir tanesidir. İletişim uzmanları ve resmi kurumlar aracılığıyla
birçok defa zararlı olduğu ve toplumu yanlışlara yönlendirdiği dile getirilen “Kurtlar
Vadisi” dizisi, her şeye rağmen yayınlanmaya devam etmiş ve ancak son aşamada
da spekilasyonlara neden olacak şekilde yasaklanmıştır. Diziden olumsuz
etkilenildiğini gösteren birçok örnek bulunmasına karşın, diziyi yayınlayanlar ısrarla
dizinin zararsız olduğu konusunda da görüş belirtmişlerdir.

“Kurtlar Vadisi” dizisinde olduğu gibi, mafya konulu dizilerde çoğunlukla organize
suçların işlenme nedenleri kişisel sebeplere indirgenmektedir. Devlet suçlara ancak
sonuç aşamasında müdahale etmekte ve hiçbir suçlu hukuken
cezalandırılmamaktadır. Bu durum, kurumlaşmış otoriteye güvensizliğin bir ifadesi
olarak değerlendirilebilir. Örgütlü suç önlenememektedir. Suçların büyük kısmını,
ancak kahraman önleyebilmekte, bu durumda da kahraman şiddet kullanımı yolunu
seçmektedir. Bu da, yasal olmayan şiddet kullanımının meşrulaştırıldığını
göstermektedir. Mağdurların da büyük bölümü suçludur. Bu da suça karşı değil
suçlular arasında bir mücadelenin sergilendiğini göstermektedir. Suçlular ve
mağdurların genellikle yardımcı karakter ya da figüran oldukları gözlemlenmektedir.

Sonuç olarak bu dizide, varolan toplumsal yapıdaki sorunların ve organize suç


olgusunu oluşturan temel koşullar ve karşıtlıkların, popüler kültürün varolan toplumsal
gerçekliği katlanılabilir kılmak ve böylece sürekliliğini sağlamak yoluyla, mitsel
yapıların basit ve temel karşıtlıklarına indirgendikleri gözlenmektedir.

Organize suçlarla etkin mücadelede profesyonel yaklaşım önemli bir gerekliliktir. Bu


yaklaşımın gereği olarak organize suçların oluşumunda etkin olan unsurlarla ilgili
geniş bir bakış açısı sergilenmeli ve yalnızca bir dizinin yayından kaldırılmasının
yeterli olacağı düşünülmemelidir. Ancak mücadelede medyanın daha sorumlu bir
yayın anlayışına sahip olması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır yada bu anlamda da
medyada da oto kontrol sisteminin içselleştirilmesine gayret edilmelidir.

9. Kaynaklar
Abadinsky, H., (1990) Organized Crime, The Maple Vail Book Manufacturing Group,
Nelson Hall Inc, Chicago.
Beirne, P., Messerschmidt, J, (1991), Criminology, Harcourt Brace Jovanovich
Publishers, USA.

15
Canak, E., (2005), Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma ve Çıkar Amaçlı
Örgütlenme Suçları, Vedat Kitapçılık, İstanbul.
Cengiz, M., (2005), Türkiye’de Mafya Tipi Organize Suçlar, TADOC Yayınları,
Ankara.
Cindoğlu, D., (1991), “Re-viewing Women: Images of Patriarch and Power in
Modern Turkish Film”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, University of New York
Çölaşan, E., (2001), Tarihe Düşen Notlar, Ümit Yayıncılık, Ankara.
Çulcu, M., (1992), Dünyamızı Saran Mafia, 3. Cilt, Kastaş Yayınları, İstanbul.
Edles, L.D., (2005), Sociology in Practice, Blackwell, Oxford.
Erdoğan, İ., (1994), Popüler Kültür ve İletişim Ümit Yayıncılık, Ankara.
İçel, K., (2000), Karşılaştırmalı ve Uygulamalı Ceza Kanunları, İstanbul Hukuk,
İstanbul
Kappler,V., Blumberg, P., (2004), The Mythology of Crime and Criminal Justice,
Waveland Pr Inc, USA.
Kazan, T., (2000), Hukuk Kurultayı, Baro Yayınları, Ankara
Kongar, E., (2002), Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, Remzi
Kitabevi, İstanbul.
Lappalainen, T., (2005), Mafya, çev. A. Arda, Yerdeniz Yayınları, İstanbul.
Liebes, T., Elihu K., (1990), “Dallas and Genesis, Primordiality and Seriality in
Popular Culture”. Media, Myths and Narratives, Television and The Press, Ed.
James W.Carey, 3rd. Edition, Sage Publications, Inc, USA.
McQail, D., (1994), Kitle İletişim Kuramı, çev. A. H. Yüksel, Kibele Sanat Merkezi,
Eskişehir.
Mutlu, E., (1991), Televizyonu Anlamak, Gündoğan Yayınları, Ankara.
Oskay, Ü., (1982), XIX.Yy’dan Günümüze Kitle İletişimin Kültürel İşlevleri,
Kuramsal Bir Yaklaşım. Ankara Üni. S.B.S.F.Yay. 495, Ankara.
Özdiker, C., (2000), “Televizyondaki Mafya Tiplemeleri”, Polis Dergisi Sayı 22, s.
408-421
Ryan, P.J., Rush, G.E., (1997), Understanding Organized Crime in Global
Perspective, Sage Publications, London.
Wallace, R.A., Wolf, A., (2004), Çağdaş Sosyoloji Kuramları, çev. L. Elburuz ve M.
R. Ayas, Punto Yayıncılık, İzmir.
Yeşilgöz, Y. (1998), Türkiye’nin Mafyası, İletişim Yayınları, İstanbul.

16

You might also like