You are on page 1of 18

MARKA HUKUKUNDA SESSİZ KALMA SURETİYLE

HAKKIN KAYBI İLKESİ

I. GİRİŞ

Marka hakkı sahibinin, MK md. 2 uyarınca belli bir davranışta bulunması gerekirken
sessiz kalması sonucu, iyi niyetli bir şekilde markayı daha sonra tescil ettiren kişiye karşı
hükümsüzlük davası açma hakkını veya sonraki tarihli markanın kullanımını men etmek hakkını
kaybetmesine “sessiz kalma yoluyla hak kaybı” denilmektedir1.

Çalışmamızda genel olarak hükümsüzlük davasının açılmasında sessiz kalmak suretiyle


hak kaybından bahsedecek olsak da marka hukukunda bu ilke tecavüz, men davalarında ve
haksız rekabet davalarında da gündeme gelmekte olduğundan söz konusu hallerde de ilkenin
uygulamasına kısaca değinmeye çalışacağız.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, KHK’ da sessiz kalma suretiyle hak kaybını tanımlayan
ve düzenleyen her hangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu eksiklik uygulama ve mahkeme
kararları ile her somut olaya göre ayrı ayrı giderilmeye çalışılmaktadır. Hukukumuzda sessiz
kalma nedeniyle hak kaybı müessesesi hakkaniyet ilkesine dayandırılmakta olup, kaynağını MK.
md.2 dürüstlük kuralında bulur.

Hak sahibi, hakkını uzun süre kullanmayarak karşı tarafa kullanmayacağı yolunda bir
güven uyandırmışsa, uyandırılmış olan bu güven nedeniyle artık bu hakkını kullanamayacağı
kabul edilmektedir. Sessiz kalma nedeniyle hakkın ileri sürülememesi bir hak kaybı olarak kabul
edilmektedir. Ancak bu durum hakkı sona erdiren feragat olmayıp, hakkı ihlal edenin fiiline izin
verme olarak anlaşılmaktadır. Böylece hak genel olarak sona ermemekte, bu durumdan sadece
eyleme sessiz kalınan kişi ya da kişiler yararlanabilmektedir.

Sessiz kalma yolu ile hak kaybı iddiası uygulamada mahkemeler tarafından 5 yıl olarak
değerlendirilmektedir. Fakat tanınmış markalar hariç bu 5 yıllık sürenin bütün ihtilaflarda
uygulanmasının hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla sessiz kalma yolu ile hak
kaybı iddiası ve süresi için her olaya göre ayrı ayrı değerlendirme yapılmalıdır. Bu süre bazı
ihtilaflar için 5 yıldan daha az olabileceği gibi, bazı ihtilaflarda 5 yıldan fazla da olabilecektir.

1
Hamdi YASAMAN, Sıtkı Anlam ALTAY, Tolga AYOĞLU, Fülürya YUSUFOĞLU ve Sinan YÜKSEL, Marka
Hukuku 556 Sayılı KHK Şerhi, C:2, İstanbul, 2004, s. 856.
II. YABANCI MEVZUATLARDA İLKENİN UYGULAMASI

AB’ nin Marka Konusunda Kanunların Yeknesaklaşmasını öngören Yönergesi ve


Topluluk Markası Tüzüğü sessiz kalma suretiyle hak kaybı kurumunu düzenlemiştir. 556 Sayılı
KHK’ nın kaynağı olan 89/104 sayılı Yönergenin 9. maddesine göre de; tescilli bir markanın
sahibinin, markanın aynısının veya bir benzerinin bir başka kişi tarafından tesciline sessiz
kalması nedeniyle ve fiilen kullanmadan itibaren beş yıl sonra marka hakkını yitireceğini hükme
bağlamıştır2.

Mevzu bahis düzenlemelerin amacı, hükümsüzlük davasının açılacağı süreyi belirlemek


değil, hangi hallerde önceki marka hakkı sahibinin hükümsüzlük davası açma hakkının ortadan
kalktığını göstermektir. Burada marka sahibinin, dürüstlük kuralı gereğince sonraki aynı veya
benzer markanın tescil ve kullanımı karşısında sessiz kalmayıp, buna aktif olarak karşı çıkması
sağlanmaya çalışılmıştır3.

Alman ve İngiltere Marka Kanunu bu düzenlemeleri iç hukuklarına aktarmışlardır 4.


Örneğin Alman Markalar Kanunu’ nda; tescilli bir marka hakkı sahibinin, sonraki bir tarihte
markasının aynısı veya benzerinin tescil ettirildiğini, kullanıldığını bilmesine rağmen, arka
arkaya beş yıl boyunca bu tescile ve kullanıma sessiz kaldığı takdirde, sonraki markanın
iyiniyetle tescil edilmiş olduğu varsayımında, önceki tescilli markasına dayanarak sonraki
markanın hükümsüzlüğünü isteyemeyeceği yönünde düzenleme mevcuttur5.

Alman Federal Mahkemesi’ nin ticaret unvanı ile ilgili verdiği bir kararına göre;
“Davalı iltibasa elverişli unvan üzerinde iyiniyetli bir zilyetlik durumu kazanmışsa ya da hak
düşümü itirazına başarıyla dayanabilirse ticaret unvanının korunması artık ileri sürülemez.
İltibasa elverişle bir unvandan davalının itiraza uğramaksızın uzun süre yararlanmasıyla,
yararlanan için önemli bir durum (korunmaya layık zilyetlik durumu) yaratılmış olup da objektif
iyiniyet kurallarına göre bu durumun korunması gerekiyorsa ticaret unvanının korunması hak
düşümüne uğramıştır. Ticaret unvanı ihlale uğrayan kişi bu zilyetlik durumunu kendi
davranışıyla mümkün kılmışsa, bundan yararlanana karşılık bu zilyetlik durumunu tartışma
konusu yapamaz6.”

III. TÜRK MEVZUATINDA İLKENİN UYGULANMASI

Yönerge md. 9’ un KHK’ ya alınmamış olması marka hukukunda bir boşluk yaratmıştır.
Var olan bu boşluğun nasıl doldurulması gerektiği yönünde doktrinde bir takım fikirler ortaya

2
Osman ŞANAL, Markalarda Hükümsüzlük Davaları, Ankara, 2006, s. 196; Arslan KAYA, Marka Hukuku,
İstanbul, 2006, s. 342; YASAMAN, s. 856.
3
YASAMAN, s. 856.
4
Ünal TEKİNALP, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul, 2004, s. 438.
5
KAYA, s. 342.
6
Sami KARAHAN, “Haksız Rekabet Davalarında Dava Zamanaşımları ve Sessiz Kalma Nedeniyle Hakkın Kaybı
İlkesi”, Prof. Dr. Hayri DOMANİÇ’ e 80. Yaş Günü Armağanı’ ı, İstanbul, 2001, s. 301. Buna karşılık Federal
Mahkemenin sonradan oluşan iyiniyetin de yeterli olabileceğini savunan kararı da bulunmaktadır.
atılmıştır. Bir görüşe göre, markanın haksız tescili devam ettiği müddetçe bu davanın
açılabileceği, söz konusu tescilin ve kullanımın esas itibariyle haksız bir tescil ve kullanım
olduğu, devamlılık arz eden bu durumda herhangi bir süreye bağlı olmadan dava hakkı verdiği
savunulmaktadır. Buna karşılık, bu boşluğun TTK md. 62’de ki süre ile ve KHK md. 70’ de ki
genel zamanaşımı süresi ile doldurulması gerektiği7 görüşleri de mevcuttur8.

KHK’ de hükümsüzlük davasının açılması için ne hak düşürücü süre, ne de bir


zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Bunun sebebi hukuka aykırılık oluşturan tescilin devam
ediyor olmasıdır9.

551 Sayılı Markalar Kanununun 15. maddesinde terkin davaları için 6 aylık ve 3 yıllık
hak düşürücü süreler düzenlendiği halde, 556 Sayılı KHK’ da hükümsüzlük davasının açılması
için her hangi bir sürenin konulmamış olması, burada kanun koyucunun bilinçli bir boşluk
bıraktığına delalet eder10. Bu sebeple kıyas veya yorum yoluyla markanın hükümsüzlüğüne
yönelik her davanın süreye bağlanması hakkaniyete aykırı sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Bu
bakımdan genellemeye gitmemek gerekecektir. Nitekim hükümsüzlük davasının açılması
bakımından süre sınırı istisnai olarak iki halde mevcut kabul edilir. Bunlardan ilki tanınmış
markalara ilişkin düzenleme, ikincisi ise sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesidir.

KHK m. 42/I-a11’ da “tanınmış markalar12” için öngörülen hal hükümsüzlük davasında


süre sınırı getiren birinci istisnai durumdur. Paris Sözleşmesinin 1. Mükerrer 6. maddesine13 göre
tanınmış markanın herhangi bir mal veya hizmet için kullanılması sahibinin iznine bağlıdır.
Tanınmış marka sahibinden izin alınmadan tescil işlemi yapılmışsa, bu durum hem 556 Sayılı
KHK’ ya hem de Paris Sözleşmesi’ ne aykırılık oluşturacaktır. Marka sahibi bu tescil işlemine

7
Tekinalp’ in ve ŞANAL’ ın savunduğu bu görüş için bknz. TEKİNALP, s. 439., ŞANAL, s. 196.
8
KAYA, s. 342.
9
Erdal NOYAN, Marka Hukuku, Ankara, 2006, s. 192; ŞANAL, s. 194.
10
NOYAN, s. 192.
11
KHK m. 42/1-a: “7’inci maddenin (ı) bendinde belirtilen tanınmış markalarla ilgili davanın tescil tarihinden
itibaren 5 yıl içerisinde açılması gerekir. Markanın tescilinde kötüniyet varsa iptal davası süreye bağlı değildir.”
12
Markanın henüz ilgili tacirler ya da o malın alıcıları değil, bu mal ile ilgisi bulunmayanlar tarafından da bilinmesi
halinde tanınmış markadan bahsedebilineceği yönünde bknz. Ömer TEOMAN, “Markaya Tecavüz”, Yaşayan
Ticaret Hukuku, Hukuki Mütalaalar, C:1, Kitap 8, (1997), İstanbul, 1997, s. 41.
13
Paris Sözleşmesi 1. Mükerrer 6. Madde: “Birlik ülkeleri tescilin talep edildiği ülkenin yetkili makamları
tarafından söz konusu ülkede bu sözleşmeden yararlanacağı kabul olunan bir şahsa ait olduğu aynı veya benzer
ürünlerde kullanıldığı herkesçe bilindiği mütalaa edilen bir markanın karışıklığa meydan verebilecek surette
örneğini, taklidini ve tercümesini yapan bir fabrika veya ticaret markasının tescilini gerek ülke mevzuatı müsait
olduğu takdirde doğrudan doğruya, gerek ilgilinin isteği üzerine red veya hükümsüz kılmayı taahhüt ederler.
Bu tür markaların kaydının terkininin istenmesi için, tescil tarihinden itibaren en az beş yıllık bir sürenin tanınması
gerekir. Birlik memleketleri kullanmanın menini talep için bir mühlet derpiş etmekle muhtardır.
Suiniyetle tescil edilen ve kullanılan markaların terkinini, kullanılmasının yasaklanmasını istemek için süre tespit
edilmez.”
karşı, tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde hükümsüzlük davası açılabilir. Bu 5 yıllık süre
içerisinde hükümsüzlük davası açılmaması halinde hak sahibi hakkını kaybedecektir14. Bu süre
tescil sahibinin iyi niyetli olduğu durumda geçerlidir. Haksız tescil sahibinin kötü niyetli olması
halinde bu davanın açılması süreye tabi değildir. Kötüniyetten anlaşılması gereken; markanın
tanınmış olduğunun bilinmesi veya bilinmesinin gerekli olmasıdır15.

Hükümsüzlük davası için herhangi bir sürenin öngörülmemiş olması, davanın ilelebet
açılabileceği anlamına gelmez. Aksi yaklaşım, hukuk güvenliğini tehdit eder. Hukukumuzda bu
yönde pozitif bir düzenleme olmaması sebebiyle hakimin önüne gelen her uyuşmazlıkta, olayın
somut özelliklerine göre durumu çözmesi gerekecektir16.

Marka sahibinin, üçüncü kişinin markanın özdeş veya benzerinin tescil edildiğini
öğrenmesine rağmen uzun süre dava açmaması halinde MK md. 2 kapsamında davanın reddi
mümkün olabilmektedir. Yargıtay bu yaklaşım tarzını benimsemekte ve birçok olayda sessiz
kalmak suretiyle hak kaybı ilkesini uygulamaktadır. Türk uygulamasında mehazdaki gibi süre
öngörülmemekte, somut olayın şartlarının dikkate alınacağı, Yönerge ve Alman Hukukuna
kıyasla daha kısa veya daha uzun sürelerin yeterli olabileceği kabul edilmektedir. Bir işaret
üzerinde hak sahibi olan bir kişinin, hareket tarzı ile hakkın ihlaline müsaade etmesi durumunda,
örneğin bir kişinin senelerden beri iyiniyetle kullandığı ve tanıttığı marka konusunda sessiz
kaldıktan sonra hükümsüzlük davası açması MK md.2 ‘de yazılı dürüstlük kuralları ile
bağdaşmaz. Zira hak sahibinin sessiz kalması genel görünüm itibariyle zımni icazet görüntüsü
yaratır. Hak sahibi sessiz kalmak yerine aktif bir tutum seçmiş olsa, kullanıma veya tescile karşı
çıksa, karşı tarafın başka hareket tarzını seçmesi muhtemeldir17.

TEKİNALP, KHK m. 42/1-(a)’ nin tanınmış markalar için öngördüğü beş yıllık hak
düşürücü sürenin, hukuka aykırılığın, yani tescil olgusunun varlığı süresince zamanaşımının
işlemeyeceği savının Türk kanun koyucusu tarafından kabul edilmediğinin bir göstergesi
olduğunu söylemektedir. Başka bir deyişle, Türk kanun koyucusunun hukuka aykırılık devam
ederken de hak düşürücü sürenin cereyanını öngörerek söz konusu tescilin varlığı devam ettikçe
süreler durur kuralının, eşyanın doğası gereği olduğu savını reddetmiş bulunduğunu
savunmaktadır. Ayrıca yazara göre markanın hükümsüzlüğü davası, terkini de kapsayan bir eda
davası olduğundan, eda davalarının belirli bir süre içerisinde açılması zorunludur18.

14
“…sözcüğünün, 19.2.1982 tarihinden itibaren tescilli marka olarak kullanıla gelmesine rağmen, yıllar sonra
17.9.1990 tarihinde, sözcüğün markadan silinmesi davasının ikame edilmiş olmasının MK. M.2’de yazılı iyiniyet
kuralları ile bağdaştırılması mümkün görülmemiş bulunmaktadır.” Y. 11. HD., 10.3.1997, 1996/9094 E. 1997/1587
K. ŞANAL, s. 195.
15
Necati MERAN, Marka Hakları ve Korunması, Ankara, 2004, s. 214; ŞANAL, s. 195; KAYA, s. 339.
16
KAYA, s. 342; Terkin, bir tecavüzün durdurulması olmadığı, hukuka aykırılığı belirli sebeplerle bertaraf ettiği
için, tecavüz sürdükçe sürenin işlemeyeceğine ilişkin dogmanın bu halde geçerli olmadığına dair bknz. TEKİNALP,
s. 439.
17
KAYA, s. 344.
18
TEKİNALP, s. 439; Benzer görüş için bknz. ŞANAL, s. 196.
IV. İLKENİN ŞARTLARI

1. Hak Sahibinin Dava Açma Hakkına Sahip Olması

Hak sahibinin böyle bir dava açma imkanının bulunmaması halinde, sessiz kalma
yoluyla dava hakkının kaybı ilkesinin ileri sürülmesine de esasen gerek olmayacaktır 19. Yönerge
ve Tüzükte “önceki marka sahibi” nin dava açma hakkı bulunduğu düzenlenmektedir. KHK md.
8/3’ e göre önceki bir hakkın sahibinin de hükümsüzlük davası açma hakkı düzenlendiğinden,
önceki markanın tescilli olma zorunluluğu bulunmamaktadır20.

2. İyi Niyet

Başkasının hakkını ihlal eden kişinin, iyiniyetli olması gereklidir. MK md. 2’ de de ifade
edilmiş olduğu üzere, kanun hiçbir zaman kötüniyeti himaye etmez. İyiniyetin kapsamı, aynı
veya benzer markanın önceki bir tarihte bir başkası adına tescil edilmiş olduğunu ya da tescile
hak kazanıldığını, bilmeme ve bilebilecek durumda olmamadır. Kötüniyetin varlığını iddia eden
bunu ispat yükümü altındadır. (MK md. 3/1) Tescilli markanın sahibi aksi ispat olununcaya
kadar iyiniyet karinesinden yararlanacaktır. Zira MK m. 7 uyarınca resmi sicil, belgelediği
olguların doğruluğuna kanat oluşturmaktadır. Özel bir düzenlemenin bulunmadığı hallerde
bunun ispatı herhangi bir şekle bağlanmış değildir21.

Bir kimsenin ithalatını yaptığı ve Türkiye’ de de tescilli olmadığını bildiği markayı


kendi adına tescil ettirmesi ya da bir kişinin unvanının asıl unsurunu oluşturan ibareyi marka
olarak da tescili hazırlıklarını bilen bir çalışanın erken harekete geçerek, markayı bir kişiye bedel
karşılığında satmak amacıyla tescil ettirmesi hali uygulamaya sıklıkla yansıyan kötüniyet
örnekleridir22. Yargıtay uygulamasında markanın dünyaca tanınmış olması halini, yaygın tescil
halini ve tescil başvurusunda bulunanın aynı sektörde faaliyet göstermesini bilme olgusunun
varlığı için yeterli görülmüş, aksini iddia etmenin hayatın olağan akışına aykırı olduğu
belirtilmiştir23.

19
KARAHAN, Haksız Rekabet, s. 302; Sami KARAHAN, “Gerçek Kişi Unvanlarının Korunması ve Sessiz Kalma
Nedeniyle Hakkın Kaybı İlkesi-Karar Tahlili”, BATİDER, 2001, C:XXI, S:1, s. 280.
20
YASAMAN, s. 858.
21
KAYA, s. 342; KARAHAN, Sessiz Kalma, s. 283; YASAMAN, s. 862.
22
Tescil girişimini bilen kişinin erken harekete geçerek markayı kendi adına tescil ettirmesi olgusu marka vekilleri
marifetiyle de gerçekleşebilmektedir. Bu tarz durumlarda marka hakkı sahibinin hükümsüzlük davası açmasında bir
sakınca bulunmamakla birlikte, KHK md. 17’ de düzenlenen tescilli markanın kendi adına devrini talep etmesi,
marka hakkı sahibinin daha lehine olan bir yoldur.
23
Yargıtay, Alvorado kararında; “Aynı sahada çalışan davalının, 15 ülkede tescilli bir markayı bilmediğini ve o
nedenle Türkiye’ de tescil ettirdiğini ileri sürmesi, TTK md. 20/2’ ye aykırı olduğu gibi, MK 2. Maddesine göre de
mümkün görülmez. Şu halde Paris Sözleşmesi’ nin 6’ ıncı maddesinin 3’ üncü bendi anlamında kötüniyetli tescil
vardır ve bu şekilde oluşturulan tescilin terkini gerçek marka sahibince talep edilebilir.” demektedir. Y. 11. HD.
19.4.2002, 2001/9903 E. 2002/3699 K.; Aynı yönde ki karar için ayrıca bknz. Y. 11. HD. 23.6.2000, 2000/5459 E.
2000/5902 K., KAYA, s. 341.
İyiniyetin aranması gereken zaman dilimi ise tescil anıdır. Markanın tesciline engel olan
durumun sonradan öğrenilmesi, ikinci tescili yapan kişinin kötüniyetli sayılmasını gerekli
kılmayacaktır24.

3. Hak Sahibinin Hak İhlalini Bilmesi

Sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olabilmesi için, önceki marka sahibinin,
sonraki markanın tescil edildiğini veya kullanıldığı bilmesi gerekir. Hak sahibinin ihlali bilmesi
durumu, objektif kriterler ile belirlenecektir. Yargıtay Telsim kararında “davalının kamuoyunda
bilindiği” esasını kabul etmiştir25.

Marka hakkı sahibinin kullanmayı öğrenme tarihi tespit edilemiyorsa, bu tespit iyi niyet
ve dürüstlük kuralları çerçevesinde yapılmalıdır. Kullanımdan haberdar olmak için öncelikle
markanın kullanılmış olması gerekmektedir. Kullanım, markalı malların kamuya sunulmuş
olması, markanın tanıtılması için yapılan reklamlar vb. şeklinde gerçekleşir. Marka hakkı
sahibinin basiretli bir tacir gibi davranarak bu kullanımdan haberdar olması gerekmektedir. İşte
bu gibi kullanım durumlarında marka hakkı sahibinin kullanımı bilmediği kabul edilemez26.
Spot Markasına ilişkin bir davada; markanın hükümsüzlüğünü talep eden şirket, bizzat
bu şirketi ve logoyu yeni kurulan şirkette kullanan kişidir. Dolayısıyla davacı şirketin dava
konusu logonun davalı şirket tarafından kullanıldığını bilmeme hali söz konusu olamaz. Aynı
kişiler tarafından kurulan her iki şirkette de aynı tanıtıcı ibare ve logonun kullanılmasının açık
kabul oluşturacağı yönünde hukuki mütalaa verilmiştir27.

4. Süre

Dava açan kişinin, markanın kullanıldığını bildiği halde, bu kullanıma belirli bir süre
katlanmış olması gerekmektedir. Sessiz kalma süresinin ne kadar olacağı konusunda bir kesinlik
yoktur. Her ne kadar, Yönergede ve Alman Markalar Kanununda beş yıllık süre öngörülmüş olsa
da, Türk Hukukunda somut olayın şartlarının dikkate alınması ve daha kısa veya uzun sürelerin
yeterli olabileceği kabul edilmektedir28.

İlk marka sahibinin tedbirli bir tacir gibi davranma zorunluluğu kapsamında süre
değerlendirilecek olursa, tedbirli bir tacirin, markasına tecavüz durumunu öğrenmesinden kısa
bir süre içerisinde markasını korumak için harekete geçmesi beklenecektir. Burada öğrenmeden
itibaren başlayan beş yıllık süre çok uzun sayılacaktır. Dolayısıyla sürenin doğru olarak tayin
edilmemesi hukuk güvenliğini sarsacaktır. Nitekim iyiniyetli olarak bir markanın tanıtılması için
24
YASAMAN, s. 863.
25
KARAHAN, Haksız Rekabet, s. 302; KARAHAN, Sessiz Kalma, s. 281.
26
YASAMAN, s. 858.
27
Hamdi YASAMAN, Marka Hukuku İle İlgili Makaleler, Hukuki Mütalaalar, Bilirkişi Raporları III,
İstanbul, 2008, s. 176.
28
YASAMAN, s. 860; KARAHAN, Haksız Rekabet, s. 303; KARAHAN, Sessiz Kalma, s. 281.
yatırım yapan, markalı ürünleri piyasaya süren kişinin hakkının uzun süre muallâkta kalması
hukuk güvenliğini sarsar.

Genellikle, daha sonra tescil edilen markanın tanınmış hale gelmesi durumunda,
tanınmış fakat önce tescil edilmiş markanın terkinini talep etmesi oluşan malvarlığı değerinden
haksız olarak kazanç sağlamasına yol açar. Nitekim İsviçre Hukukuna göre, sessiz kalma yoluyla
hak kaybının gerçekleşmesi için, ikinci marka hakkı sahibinin korunmaya değer bir malvarlığı
değerinin oluşması aranmaktadır29.

Benzer markaların söz konusu olduğu durumlarda, markalar arasında karıştırılma


ihtimalinin bulunup bulunmadığının ve ikinci markanın kullanılmasının birinci marka üzerindeki
hakkı ihlal edip etmediğinin tespiti için belli bir sürenin geçmesi gerekir. Bu sebeple bu hallerde
sürenin daha uzun tutulması gerekecektir30.

“Altınbaşak” Markasına ilişkin bir davada verilen hukuki mütalaaya göre; 17 yıl
boyunca Altınbaşak markasının havlu ve bornoz gibi ürünlerde kullanılmasına izin verildikten
sonra, marka hakkına dayanarak bu kullanıma ve dolayısıyla tescile karşı çıkma, MK md. 2
uyarınca dürüstlük kuralına aykırı görülmüştür31.

Tescilli bir marka ile işletme adının, bir başkasının ticaret unvanına tecavüz teşkil
etmesi durumunda markanın terkinin söz konusu olacağı söylenen “Kültür” markası ile ilgili
olan davada verilen hukuki mütalaada; tescilli markayı oluşturan ismin 20 yıldan bu yana
kullanılmasına rağmen, ticaret unvanı sahibinin sessiz kalması sebebiyle, markanın
hükümsüzlüğüne karar verilemeyeceği sonucuna varılmıştır32.

5. Sessiz Kalma

Sürenin geçmesine rağmen, dava hakkı sahibi dava açma hususunda, kendi isteğiyle
hareketsiz kalmalıdır. Hareketsiz kalma mücbir sebepten veya objektif imkansızlıktan
kaynaklanıyorsa bu takdirde davacıya bu ilkenin savunma olarak ileri sürülmemesi gerekir33.

29
Vatan Gazetesi ile ilgili verilen bilirkişi raporuna göre; “Davalı yayına uzun süre ara vermiş, yerel bir yayının
adına istinat ederek diğer tarafın markasına ve mevkute beyanına dayanarak, ulusal düzeyde VATAN esas unsurunu
havi isimli gazetenin çıkarılmasına, maruf ve meşhur hale getirilmesine, VATAN isminin davalı lehine ayırt edicilik
kazanmasına, bütün yurt çapında örgütlenmesine, milyonlarca liralık makine, teçhizat ve personel yatırımlarına
girilmesine sessiz kalması “iyiniyetli ve dürüstlük kurallarına uygun bir davranış olarak” vasıflandırılmaz.” Hamdi
YASAMAN, Marka Hukuku ile İlgili Makaleler, Hukuki Mütalaalar, Bilirkişi Raporları, İstanbul, 2005, s.
210.
30
YASAMAN, s. 865.
31
Hamdi YASAMAN, Marka Hukuku İle İlgili Makaleler, Hukuki Mütalaalar, Bilirkişi Raporları II, İstanbul,
2005, s. 225.
32
YASAMAN II, s. 161.
33
KARAHAN, Haksız Rekabet, s. 303; KARAHAN, Sessiz Kalma, s. 282. Örneğin davacı fiili öğrendikten sonra
ciddi bir hastalığa yakalanmış ve bunu belgelendirebiliyorsa, burada ilkenin uygulanmaması gerekir. Buna karşılık,
Sessiz kalma, genel olarak dava açma konusunda hareketsiz kalma olarak kabul
edilmekte, sadece ihtarname gönderimi, marka hakkı sahibinin kullanıma katlanamadığı sonucu
doğurmamaktadır. Dolayısıyla marka hakkı sahibinin, kullanımın daha fazla devam etmesini
istemediği iradesini sadece ihtarname ile ortaya koyması durumunda, kullanımın devam etmesi
ihtimalinde dava yolu açık olmasına rağmen bu yolu kullanmaması, kullanıma sessiz kaldığına
delalet edecektir34.

6. Sessiz Kalmanın MK 2 Çerçevesinde Zımni İcazet Olarak Değerlendirilmesi

Dava hakkı sahibinin dava açma hususunda ki hakkını kullanmaması, MK 2 çerçevesinde


zımni bir icazet ve aksine hareket edilmesi hakkın kötüye kullanılması olarak
değerlendirilebilmelidir35. Özellikle markanın terkini için dava açılmayacağı izlenimi
yaratılmışsa, davanın açılması halinde hakkın sona erip ermediği dürüstlük kuralları
çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bir hak uzun süre kullanılmayarak karşı tarafta bir güven
oluşturulmuşsa, oluşturulan bu güven sebebiyle, bu hakkın kullanımına imkan tanımamak
gerekir36.

7. İtiraz Niteliğinde Olması

Sessiz kalma nedeniyle kendisine karşı dava açılamayacağı savunması bir defi olmayıp
itirazdır. O nedenle hakimin hükmüne esas olabilmesi için mutlaka davalı tarafından ileri
sürülmesi gerekli olmayıp, MK md. 2’ ye dayanan her durum gibi, mahkemenin durumu
kendiliğinden dikkate alması gerekecektir37.

Şartları anlatmayı bitirmeden önce şunu da söylemek gerekir ki; marka hakkı sahibinin
markasının kullanımına sessiz kalması, üçüncü kişiler bakımından bir hak doğurmayacaktır.
Sessiz kalan marka sahibi, sadece sessiz kaldığı kişiye karşı dava açma hakkını kaybedecektir.
Yoksa bu sessiz kalmadan üçüncü kişiler lehine hak veya sonuç çıkmamaktadır38.

dava harcını karşılayacak maddi gücü olmaması gibi haller objektif kriter olarak kabul edilemeyeceğinden, ilke bu
hallerde uygulama alanı bulacaktır.
34
YASAMAN, s. 862. Nitekim Paris İstinaf Mahkemesinin vermiş olduğu son tarihli kararlara göre, markanın
kullanılmasına itiraz edilmesi, hükümsüzlük talebinin olumlu sonuçlanması için yeterli görülmemiş, beş yıllık süre
içerisinde dava açılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
35
KARAHAN, Haksız Rekabet, s. 303; KARAHAN, Sessiz Kalma, s. 282.
36
YASAMAN, s. 867.
37
Sami KARAHAN, Cahit SULUK, Tahir SARAÇ ve Temel NAL, Fikri Mülkiyet Hukukunun Esasları, Ankara,
2007 s. 14; KARAHAN, Haksız Rekabet, s. 305; KARAHAN, Sessiz Kalma, s. 284
38
YASAMAN, s. 859.
V. MARKA HAKKINA TECAVÜZ DAVALARINDA İLKENİN UYGULAMA ALANI

KHK md. 70 uyarınca marka hakkına tecavüzden doğan özel hukuka ilişkin taleplerde,
zamanaşımı süresi için, Borçlar Kanunun zamanaşımına ilişkin hükümleri uygulanır
denilmektedir. Marka hakkına tecavüz esasen bir haksız fiil niteliğinde olduğuna göre KHK’ da
ki bu madde gereğince haksız fiil ile ilgili olan BK md. 60 hükmünün burada da uygulanması
gerekecektir39. Bu durumda marka hakkına tecavüz ile ilgili açılacak olan tazminat davaları zarar
ve faili öğrenme tarihinden itibaren bir yıl40, ve her halükarda tecavüz fiilin gerçekleşmesinden
itibaren on yıl içinde açılmalıdır. Bu zamanaşımı özel hukuka ilişkin tüm talepler bakımından
uygulanır41.

Tanınmış marka hakkına tecavüz söz konusu olduğunda ise marka sahibinin tescil
olunmuş markaya karşı açacakları davalarda beş yıllık hak düşürücü süre öngörülmüştür.
Kötüniyet halinde ise, bu dava süreye bağlı değildir42.

İki tescilli marka söz konusu ise, ilk olarak tescil ettirenin öncelik hakkı bulunduğundan
sonradan tescil ettirene karşı süreye bağlı olmaksızın terkin davası açabilir. Ancak uzun süre
ikinci markanın kullanılmasına sessiz kalan kişinin talebi MK md. 2 uyarınca değerlendirilmeli
ve talebi hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ya da talep sahibinin önceki tutum ve
eylemleri karşısında çelişkili bir davranış sergilemesi anlamına geliyorsa açılan marka tecavüz
davasının zamanaşımının ilk görünüşte dolmamış olmasına karşılık yine de reddi gerekecektir 43.

Marka hakkına tecavüzün meni davasında ise, zamanaşımı söz konusu değildir. Çünkü
tecavüz devam ettiği sürece zamanaşımı işlemeye başlamayacaktır. Tecavüz durmuş veya
tekrarlama tehlikesinin bulunmaması durumunda ise, durdurma davasının açılması zaten söz
konusu değildir. Zamanaşımı, markaya tecavüz oluşturan eylem tekrarlandıkça kesilip yeniden
işlemeye başlar44. İşte bu durumlarda da tecavüz eylemi devam ettiği müddetçe zamanaşımı
işlemeyeceği kuralı bir takım haksız sonuçlara yol açabileceğinden, sessiz kalma suretiyle hak
kaybı ilkesinin gündeme getirilmesi gerekecektir. Nitekim tecavüz eylemeni bildiği halde, hak
kaybına yol açacak kadar uzun süre sessiz kalan kişinin, iyi niyetle markayı kullanıp yatırımlar
yapan kişi karşısında ilelebet üstün tutulması, yasanın ruhu ve mantığı ile bağdaşmayacaktır.

39
Buna karşılık TEOMAN, md. 70’ in yasadaki sistematik yeri itibariyle tazminat ve yoksun kalınan kazanç ile
ilgili md. 64 ve 66’ dan sonra geldiği için, bunun sadece marka hakkı tecavüze uğrayanın maddi ve manevi tazminat
istemlerinde uygulama alanı bulabileceği söylenebileceği gibi, BK’ nın genel zamanaşımını düzenleyen hükmü olan
md. 125’ de on yıllık zamanaşımı düzenlendiği göz önünde tutulacak olursa, KHK’ nın BK md. 60’ a gönderme
yapmasının başarılı olduğunu söylemenin güç olduğunu dile getirmiştir. Ayrıca BK md. 60’ da on yıllık üst sınırın
hukuk güvenliğini sarsacak nitelikte olduğunu, marka hakkına tecavüzün haksız rekabetin özel bir hali olduğu kabul
edilerek, burada özel düzenleme niteliğindeki TTK md. 62’ in uygulanması gerektiğini savunmaktadır. TEOMAN,
Kitap 8, s. 43.
40
1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan 6098 Sayılı TBK m. 72’ de iki yıl olarak düzenlenmiştir.
41
MERAN, s. 266; KAYA, s. 313.
42
MERAN, s. 266.
43
KAYA, s. 316; TEOMAN, Kitap 8, s. 43.
44
MERAN, s. 267; TEOMAN, Kitap 8, s. 43.
“Party” markasına ilişkin bir davada verilen hukuki mütalaaya göre; marka hakkına
tecavüz teşkil eden durumun, tescilden itibaren 16 ay sonra dava edilmesi hak kaybına yol
açmayacak kadar kısa görülmüş, ayrıca davacının ceza davası ikame etmek suretiyle de tecavüze
rıza göstermediği yönündeki iradesini ortaya koyduğu kabul edilmiştir45.

VI. HAKSIZ REKABET DAVALARINDA İLKENİN UYGULAMA ALANI

TTK md. 62’ ye göre; haksız rekabetten doğan davalar, davaya hakkı olan tarafın bu
hakkın doğumunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde bunların doğumundan itibaren
üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar46. Ancak, haksız rekabet devam ettiği sürece zamanaşımı
işlemeye başlamayacaktır. Zamanaşımı ancak haksız rekabetin maddi öğesini oluşturan eylemin
son bulması ile başlar47.

TTK md. 62 hükmünün tüm haksız rekabet davaları açısından mutlak anlamda
uygulama alanı bulmadığı kabul edilmektedir. Genel kabul edilen görüşe göre tespit ve durdurma
davalarında zamanaşımı işlemeyecektir48. Ancak durdurma davaları eda davası niteliğinde
olduğundan, zamanaşımının bunlar bakımından işlemeyeceği kuralı her zaman hakkaniyete ve
dürüstlük kuralına uygun sonuçlar doğurmayacaktır.

Bununla beraber hukuka aykırı davranışın önlenmesine ya da hukuka aykırı davranışa


son verilmesine ilişkin talebin kullanılmasını çok geciktiren kişinin MK md.2’ de ki dürüstlük
kuralına aykırı davranıp davranmadığı da somut olayda hükme varılırken göz ardı edilmemesi
gerekir. Dolayısıyla her ne kadar hukuka aykırı eylem devam etiği sürece zamanaşımı süresi
işlemeye başlamasa da, hukuka aykırı davranışın önlenmesine ya da hukuka aykırı davranışa son
verilmesine ilişkin talebin kullanılması MK md. 2 anlamında dürüstlük kuralına aykırı düşecek
kadar geciktirilmemelidir49.

45
YASAMAN III, s. 478.
46
Ceza kanunlarına göre daha uzun zamanaşımı süresine tabi olan cezayı gerektiren bir fiil işlenmiş bulunursa, bu
süre hukuk davaları hakkında da uygulanır. KARAHAN, Haksız Rekabet, s. 295.
47
Ömer TEOMAN, “Haksız Rekabette Zamanaşımı”, Yaşayan Ticaret Hukuku, Hukuki Mütalaalar, C:1, Kitap 5
(1992-1993), İstanbul, 1995, s. 46.
48
Haksız rekabet dava türleri bakımından hükmün uygulama alanı için bknz. KARAHAN, Haksız Rekabet, s. 295-
296.
49
TEOMAN, Kitap 5, s. 47. Hukuki mütalaası yapılan olay bakımından; Davalı şirket Mart 1990’ da kurulduğu ve
Davacı ile aynı yerdeki taşınmazı kiraladığı ve Davacının da bunu bilmemesine olanak bulunmadığı, nitekim
yayınlanan ilan ile bu müspet vukuf dile getirildiği halde, davanın aradan 2 yıl geçtikten sonra açılması Teoman
tarafından dürüstlük kuralının ihlali olarak değerlendirilmiştir.
VII. KARARLAR

1. Genel Olarak Yargıtay’ ın İlkeye Bakışı

Yargıtay dava açma hakkının sınırsız süreye yayılmasını yasanın ruhu ve hukuk mantığı
yönünden bağdaşmayacağını, sessiz kalmanın muvafakat veya zımni izin anlamına geldiğini
belirtmekte ve beş yıllık hak düşürücü sürenin tanınmış markalar için olduğu gibi diğer markalar
için açılan hükümsüzlük davaları için de uygulanması gerektiği görüşünü benimsemektedir50.

Yargıtay’ a göre özellikle başkasının hakkına iyi niyetle el atan kimsenin, büyük
harcamalar yaparak yatırım yapmış olabileceği, bu durumda uzun süre sessiz kalmış kişinin
bundan istifadeye kalkışmasının MK md. 2’ ye aykırı olacağı üzerinde durulmaktadır. Yargıtay’a
göre uzun süre sessiz kalma zımnen icazet anlamına gelmektedir. Bu nedenle aradan uzun süre
geçtikten sonra açılacak dava hakkın kötüye kullanılması teşkil edebilir. Ancak hak sahibinin
gecikmede haklı sebebi bulunuyorsa hak kaybından söz edilmez. Bu halde hakka tecavüz eden
kimse, gecikmenin haklı bir nedeninin bulunmadığını ve gecikme nedeniyle kendisinin önemli
derecede zarar göreceğinin ispatı gerekir. Diğer yandan ilkeye dayanan tecavüz edenin iyi niyetli
olması gerekmektedir. Zira ilkenin temeli dürüstlük kuralına dayanmaktadır51.

2. Merinos Kararı

“Davacı vekili, müvekkilinin "Merinos Yünlü Sanayi İşletmesi" unvanını 11.5.1955


tarihinden, "Merinos" markasını 29.5.1991 tarihinden beri tescilli olarak kullandığı halde
davalının 16.12.1997 tarihinde unvanını ve 147589 nolu "Demmerinos+Türk Malı" ve 99019691
nolu "Merinos Halı San ve Tic. A.Ş. + özel bir şekil"den oluşan markalarını haksız olarak
kullandığını, unvan ve markalar arasında iltibas olduğunu, ileri sürerek davalının eylemlerinin
haksız olduğunun tespiti ile önlenmesine, davalı markalarındaki ve unvanındaki "Merinos"
ibaresinin terkinine, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece, 556 sayılı KHK'nin 42/a maddesi uyarınca hükümsüzlük davasının 5 yıllık
süre içerisinde açılması gerektiği bu sürenin markanın tescilinden itibaren başlayacağı, davalının

50
Ülker Kararı; “556 sayılı KHK.da, marka tescil başvuruları değerlendirilirken … marka tescilinin hükümsüz
sayılması için dava açma olanağı da tanınmasına rağmen, bu davanın hangi sürede açılacağı hususunda bir
düzenleme getirilmemiş ise de, yine anılan KHK.nın 42. maddesinde Paris Konvansiyonuna göre tanınmış sayılan
marka sahiplerinin hükümsüzlük davasını, tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde açması gerekeceği belirtilmiş, dava
açma hakkının sınırsız sürede kullanılmasının da yasanın ruhu ve hukuk mantığı ile bağdaşmayacağı gözetilerek bu
yasal boşluğun yukarıda sözü edilen tanınmış sayılan markalar için öngörülen 5 yıllık sürenin, en azından diğer
markalar yönünden açılacak davalar için de uygulanarak yasal boşluğun doldurulması dairemizce uygun
görülmüştür. Nitekim, Avrupa Topluluğu Antlaşması'nın 189 ncu maddesi uyarınca kabul edilen 89/104 sayılı
Yönerge'de tanınmamış markalar için de, 5 yıllık hak düşürücü süre öngörülmüştür.” Y. 11. HD. 11.9.2000,
5607/6604, www.kazanci.com.
51
KARAHAN, SULUK, SARAÇ ve NAL, s. 14.
ise 1993 yılından beri bu unvan ve markayı kullanmakta olduğu, davacının zamanında tescillere
itiraz etmediği halde bu davayı açmasının iyiniyetle bağdaşmadığı… sebebi ile davanın reddine
karar verilmiştir.

KHK.nin 42. maddesinde, Paris Konvansiyonu'na göre tanınmış sayılan marka


sahiplerinin hükümsüzlük davasını, tescil tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılması gerekeceği
belirtilmiş, dava açma hakkının sınırsız sürede kullanılmasının da yasanın ruhu ve hukuk mantığı
ile bağdaşmayacağı gözetilerek yukarıda sözü edilen sürenin en azından diğer markalar
yönünden açılacak davalar için de uygulanarak yasal boşluğun doldurulması Dairemizce uygun
görülmüştür. Nitekim, Avrupa Topluluğu Anlaşması'nın 189. maddesi uyarınca, kabul edilen
89/104 sayılı Yönerge de tanınmış markalar için de, 5 yıllık hak düşürücü süre öngörülmüştür. 5
yıllık sürenin başlangıcı tescil tarihidir. Ancak, Paris Konvansiyonunun 1.mükerrer
6.maddesinde sözü edilen ve herkesçe bilindiği kabul olunan markanın başkası adına kötüniyetle
tescil olunması halinde ise, hükümsüzlük davasının beş yıl içinde açılmasını öngören hüküm
uygulanmaz. Paris Konvansiyonu'nun bu hükmünün kapsamına giren ve dolayısıyla Türkiye'de
de tanınmış olan markanın bir başka kişi tarafından kendi adına tescilinin istenmesi halinde
kötüniyetin varlığı asıldır. Bu anlamda kötüniyetten kasıt; iyiniyetli olmamak, yani tanınmış
markanın varlığını bilmek veya öğrenebilecek durumda bulunmaktadır. Yoksa bir hilenin,
aldatmanın veya dolanmanın varlığını veya TPE'nin kusuru bulunup bulunmadığını aramaya
gerek yoktur. TPE'nin tanınmış markanın varlığını bilmesi tanınmış markayı tescil ettirenin
kötüniyetini ortadan kaldırmaz. Dairemiz uygulamasına göre ise; davalının kötüniyetli
olmadığının ispatının somut verilere dayanması gerekir. Örneğin, davacının, davalının ticaret
unvanından haberdar olduğu halde uzun süre sessiz kalınması, aralarında ticari işlemlerin
varlığını gösteren belgeler olmasına rağmen uzun süre sonra dava açılması vs. gibi hallerde
davalının MK.2. madde hükmünden yararlanmasının mümkün olduğu kabul edilmektedir.

Mahkemece… davalının yalnızca "DEMMERİNOS " markası yönünden 5 yıllık süre


geçmesi nedeniyle ve MK.2.maddesinden hareket ederek davanın REDDİNE karar verilmesi
doğru görülmemiştir. Davalının markalarını tescilde kötüniyetli olup olmadığı bu şekilde
davanın süresinde açılıp açılmadığı hususunda rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi
gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. Ve karar davacı
lehine bozulmuştur.52”

3. Adese Kararı

Dava konusu markanın kapsadığı ve mahkemece de kullanılmadığı belirlenen emtialar


yönünden, uzun süre sessiz kalındıktan sonra açılan davanın MK m.2 kapsamında hakkın kötüye
kullanılması olarak değerlendirilmesi hali ancak tescil edilmemesi gereken bir markanın tescili

52
Y. 11. HD. 8.4.2002 T, 2001/10860 E, 2002/3275 K. (MERAN, s. 215-217).
ile bu markanın kullanımına karşı çıkma hakkı bulunan bir kimsenin bu duruma uzun süre ses
çıkarmaması sonucu, karşı tarafın bu şekilde ticari faaliyette ve yatırımda bulunmasından sonra
556 Sayılı KHK’ nin 42/1-(a) ve (b) bentlerine dayalı olarak açılan hükümsüzlük davasında
uygulanması mümkün olup, somut olayda ki gibi kullanılmayan bir markanın hükümsüzlüğüne
ilişkin olarak aynı KHK’ nın 14 ve 42/1-(c) bendine göre açılan bir iptal davasında açıklanan
ilkenin uygulanması mümkün bulunmamaktadır53.

4. Telsim Kararı

Davacı vekili müvekkilinin unvanında yer alan ve aynı zamanda markası olan “Telsim”
ibaresini davalının unvan ve marka olarak kullanmasının haksız rekabet ve marka hakkına
tecavüz oluşturduğunu öne sürerek haksız rekabetin tespit ve men’ine ve bu sözcüğün davalı
unvanından silinmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili zamanaşımı iddiasıyla…
davanın reddini istemiştir. Mahkemece zamanaşımı itirazı reddedilmiş, davacının üstün hakkı
varsa da davalının dava dışı PTT Genel Müdürlüğü ile sözleşmeler yaptığının tüm kamuoyunca
bilindiği, davacının uzun süre davalının unvanından haberdar olduğu halde, sessiz kalmasının
zımni icazet olduğu, davacı başta karşı çıksaydı belki de davalının başkaca bir hareket tarzı
seçeceğinin muhtemel olduğu, uzunca bir süre sonra böyle bir dava açılmasının hakkın kötüye
kullanımı oluşturup, MK’ nın 2. maddesine aykırı bulunduğu gerekçeleriyle dava reddedilmiştir.
Kararın davacı vekilince temyizi üzerine Dairece onanmıştır54.

5. Sabuncakis Kararı

551 sayılı Markalar Kanunu'nun 15/2 maddesi hükmü gereğince tescilli marka sahibine
karşı, aynı marka üzerinde üstün ve öncelikli hak sahibi olduğunu ileri sürenlerin açacakları
marka terkini davaları için 6 ay ve 3 yıllık hak düşürücü süreler getirilmiş iken, her ne kadar, 556
sayılı KHK.da, marka tescil başvuruları değerlendirilirken ilgililere, itiraz olanağı ile birlikte
sonradan marka tescilinin hükümsüz sayılması için dava açma olanağı da tanınmasına rağmen,bu
davanın hangi sürede açılacağı hususunda bir düzenleme getirilmemiş ise de yine anılan
KHK.nun 42.maddesinde Paris Konvansiyonuna göre tanınmış sayılan marka sahiplerinin
hükümsüzlük davasını, tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde açması gerekeceğinin belirtilmesi ve
bu hususta dava açma hakkının sınırsız sürede kullanılmasının yasanın ruhu ve hukuk mantığı ile
de bağdaşmayacağı nazara alındığında, bu husustaki yasal boşluğun, yukarıda sözü edilen
tanınmış sayılan markalar için öngörülen 5 yıllık sürenin, en azından diğer markalar yönünden
açılacak davalar içinde uygulanarak doldurulması Dairemizce uygun görülmekle ve somut
olayda, marka tescilinin 1.9.1992 olması, 556 sayılı KHK.nin önceki yasada ( 551 sayılı
Markalar Yasası Md.15 ) benimsenen 3 yıllık hak düşürücü sürenin dolmasından önce ve
27.6.1995 tarihinde yürürlüğe girmesi ve iş bu davanın 22.7.1996 tarihinde ve sözü edilen 5

53
Y. 11. HD. 19.11.2009, 2008/5295 E. 2009/12100 K. BATİDER, 2010, C:XXVI, Sayı: 1, s. 239-242.
54
Y. 11. HD. 30.6.2000, 2000/5841 E. 2000/6238 K. KAYA, s. 343.
yıllık süreden önce açılmış olması karşısında ve dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle
gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin
yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanması gerekmiştir55.

6. Jump Kararı

“…Davacının markasının tanınmış marka olarak değerlendirilmesi halinde bu markayı


davalının farklı mal ve hizmetlerde dahi kullanması mümkün olmayacaktır. Ayrıca tanınmış
marka olarak kabulü halinde de hükümsüzlük davasının tescili tarihinden itibaren 5 yıllık süre
içinde açılması, ancak markanın tescilinde kötüniyetin varlığı durumunda ise iptal davasının
süreye bağlı olmaması nedeniyle öncellikle mahkemece davacı markasının tanınmış olup
olmadığı hususunda gerekli delillerin toplanarak değerlendirilmesi, tanınmış olduğunun kabulü
halinde de davalının tescilinin kötüniyetli olduğunun ispatı gerekmekte olup, buna göre davanın
süreye tabi olup olmadığı hususlarının belirlenmesi zorunlu bulunmaktadır. Oysa mahkemece bu
konuda yeterli inceleme yapılmadan ve bu yönler açıklığa kavuşturulmadan yazılı şekilde karar
verilmiştir. Bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir56.”

7. Mita Kararı

“Üç yıl boyunca bir markanın distribütörlüğünü yapan bir kişinin, daha sonra markaya
çok benzer bir ibareyi ticaret unvanı olarak tescil ettirmesi ve bu ibareyi marka olarak yaklaşık 6
yıl kullanması; bu kişinin markaya büyük değer kazandırması ve marka sahibinin bundan
yararlanması gerçekleşmediği için, MK md. 2 uygulama alanı bulmayacak ve ticaret unvanının
ticaret sicilinden terkini sonucunu doğuracaktır57.”

8. Grin Nicci Kararı

“Markalı saatleri ithal eden kişinin, Türkiye’ deki satış yetkisinin elinden alınmasından
sonra, bu markayı iltibasa meydan verebilecek şekilde kendi adına tescil ettirmesi, hukukun
temek ilkelerinden olan ve MK md. 2’de yer alan iyiniyet kuralları çerçevesinde hareket etme
yükümlülüğüne ters düşmekte olduğundan hukuken himaye edilmesi mümkün değildir58.”

55
Y. 11. HD. 25.12.1997, 1997/5417 E. 1997/9676 K. www.kazanci.com ; Aynı yöndeki karar için bknz. Y. 11.
HD. 1.9.2000, 2000/5607 E. 2000/6604 K.
56
Y. 11. HD. 26.2.2004, 2003/7150 E. 2004/1792 K. ŞANAL, s. 198-200.
57
Y. 11. HD. 17.9.2001. 2001/4321E. 2001/6860 K., YASAMAN, 889.
58
Y. 11. HD. 29.1.1999. 1998/5372 E. 1999/256 K. YASAMAN, s. 887.
VIII. DEĞERLENDİRME ve SONUÇ

Kural olarak tescil süreklilik arz ettiği için hükümsüzlük davası her zaman
açılabilmelidir. Örneğin marka olarak tescil edilemeyecek işaretler her nasılsa tescil edilmişse,
bu işaretler sicilden terkin edilmediği müddetçe marka olarak korunacaklardır. Burada beş yıllık
bir dava açma süresi kabul edilirse, kural olarak marka olarak tescil edilemeyecek işaretlerin
zaman geçmesi ile marka olabilme niteliği kazanması gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır. Kamu
düzenine ve genel ahlaka aykırı, dini değerler ve semboller içeren markaların bu şekilde marka
olarak muhafazası hukuki güvenliği sarsacaktır.

Ancak her halde hak sahibinin haksız tescil aleyhine hükümsüzlük davası açabilmesi
bakımından sınırsız süreye sahip bulunmaması gerekir. Marka hakkı sahibinin uzun süre
boyunca dava açmayarak sessiz kalması MK md. 2 anlamında bu kullanıma zımni icazet verdiği
ve aksi halin hakkın kötüye kullanılması olduğu şeklinde yorumlanmalıdır.

Bu düşünce sistemi ticari hayatın olağan akışına ve hakkaniyet prensibine de uygun


düşmektedir. Zira haksız tescil yapıldığı tarih ile hükümsüzlük davasının açıldığı tarih arasında
çok uzun bir sürenin geçmiş olması ve bu süre içerisinde marka sahibi markasını, emek, zaman
ve para harcamak suretiyle, yatırımlar yaparak, reklam ve ilan faaliyetleri gerçekleştirerek,
piyasada tanıtımlar yapmış ve bunun sonucunda da ticari piyasada korunmaya değer ekonomik
bir yer edinmiş olabilir. Böyle bir durumda, bu marka üzerinde hak sahibi olan kişi uzunca bir
süre bekledikten sonra dava açması ve böylece marka sahibinin büyük çalışmalar ve
harcamalarla elde etmiş olduğu ekonomik değeri yok etmeye çalışması, ayrıca davacının marka
sahibinin bu ekonomik durumundan faydalanmak istemesi hakkaniyet prensibine aykırılık
oluşturacaktır. Ayrıca iyiniyetli olarak kullanımda bulunan kişinin hakkını da ilelebet muallak
durumda bırakmak hukuki güvenliği sarsacaktır.

Bu bağlamda her olay için geçerli olacak somut normlar konulmasından kaçınılarak, her
somut olayın şartlarının MK md. 2 çerçevesinde değerlendirilmesi doğru sonuca ulaştıracaktır.
KISALTMALAR CETVELİ

BK. : Borçlar Kanunu

Bknz. : Bakınız

C. : Cilt

E. : Esas Numara

K. : Karar

HD. : Hukuk Dairesi

KHK. : Kanun Hükmünde Kararname

md. : Madde

MK. : Medeni Kanun

s. : Sayfa

S. : Sayı

T. : Tarih

TBK. : 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu

TPE : Türk Patent Enstitüsü

TTK : Türk Ticaret Kanunu

Y. : Yargıtay
KAYNAKÇA

BATİDER 2010, C:XXVI, S:1, s. 239-241.

KARAHAN, Sami “Gerçek Kişi Unvanlarının Korunması ve Sessiz Kalma Nedeniyle Hakkın
Kaybı İlkesi -Karar Tahlili-“, BATİDER, 2001, C:XXI, S:1, s. 271-285. (Sessiz Kalma)

KARAHAN, Sami “Haksız Rekabet Davalarında Dava Zamanaşımları ve Sessiz Kalma


Nedeniyle Hakkın Kaybedilmesi İlkesi”, Prof. Dr. Hayri Domaniç’ e 80. Yaş Günü
Armağanı, C:1, İstanbul, 2001, s. 293-305. (Haksız Rekabet)

KARAHAN, Sami, SULUK, Cahi , SARAÇ, Tahir , NAL, Temel Fikri Mülkiyet
Hukukunun Esasları, Ankara, 2007. (Fikri)
KAYA, Arslan Marka Hukuku, İstanbul, 2006.

MERAN, Necati Marka Hakları ve Korunması, Ankara, 2004.

NOYAN, Erdal Marka Hukuku, Ankara, 2006.

ŞANAL, Osman Markalarda Hükümsüzlük Davaları, Ankara, 2006.

TEKİNALP, Ünal Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul, 2004.

TEOMAN, Ömer “Haksız Rekabette Zamanaşımı”, Yaşayan Ticaret Hukuku, C:I Hukuki
Mütalaalar, Kitap 5 (1992-1993), İstanbul, 1995. (Kitap 5)

TEOMAN, Ömer “Markaya Tecavüz”, Yaşayan Ticaret Hukuku, C:I Hukuki Mütalaalar,
Kitap 8 (1997), İstanbul, 1997. (Kitap 8)

YASAMAN, Hamdi Marka Hukuku İle İlgili Makaleler, Hukuki Mütalaalar, Bilirkişi
Raporları, İstanbul, 2005. (YASAMAN I)

YASAMAN, Hamdi Marka Hukuku İle İlgili Makaleler, Hukuki Mütalaalar, Bilirkişi
Raporları II, İstanbul, 2005. (YASAMAN II)
YASAMAN, Hamdi Marka Hukuku İle İlgili Makaleler, Hukuki Mütalaalar, Bilirkişi
Raporları III, İstanbul, 2008. (YASAMAN III)

YASAMAN, Hamdi, ALTAY Sıtkı Anlam, AYOĞLU Tolga, YUSUFOĞLU Fülürya, YÜKSEL
Sinan, Marka Hukuku 556 Sayılı KHK Şerhi, C:2 İstanbul, 2004. (YASAMAN)

Kazancı İçtihat Arama Motoru www.kazanci.com

You might also like