You are on page 1of 2

İslamdan Önce Türk Felsefesi

• Türk Felsefesi derken neyi kastettiğimizi söylemeliyiz. Türk uyruğuyla bilinen şahıslar ve çevrelerce yapılan felsefe
etkinliğine Türk felsefesi adı vermek mümkündür. Biz burada felsefe adına Türklerce yapılmış çalışmaları
irdeleyeceğiz. Öncelikle felsefe nedir? sorusunu sormalıyız. [bak.dmy.info/felsefe-nedir] Felsefenin yaşamı ve yaşamanın
niteliklerini sorgulayan, bunlar hakkında soru soran bir etkinlik olduğunu var sayacağız. Zira felsefenin tanımı çoktur ve
çeşitlidir.
Türklerin tanımı ise nispeten daha kararlıdır. “Türk” adıyla anılan ilk kimseler MÖ.2. yy. da Çin yıllıklarında bu adın farklı
formlarıyla kaydedilmiştir. İlk Türkçe edebiyat ürünleri ve bu adla anılan devlet 7-8. yy. larda Altay kökenli bozkır kültürüne
aittir. Türkler Çin’in batısında kent uygarlıkları ile batıda Avrupanın ortalarına ve güneyde Hindistan- İndus Vadisi’ne
kadar yerleşmiş, kültürler oluşturmuştur. Buralarda yerleşirken fikir hayatlarından etkilenmiş, ve onları da etkilemiştir. Kıta
Avrupası veya modern batı gibi felsefi bir sistem yoktur. Göçer hayatı yerleşik hayata geçene dek felsefe metni üretmeye
imkan vermemiştir. Bozkır göçebeliği felsefe yapamayacak kadar da zorludur. Ancak kent hayatına geçen Türkler daha
sonra uyarlama eserlerle Türkçe felsefe üreteceklerdir.
• Edebiyat oluşturacak kadar yoğunluğa ilk olarak Köktürklerde rastlanır. Orhun Abideleri olarak bilinen anıtlar 8. yy ortaları
nda dikilen 4-
5 metre yükseliğindeki taşlardan oluşan halka seslenişlerdir. Burada hayatın ve eylemlerin sorgulanmasına dair birkaç küç
ük ayrıntı bulunur. Örneğin, Bilge Kağan, kardeşi Kül Tigin’in ölümü üzerine, “zamanı tanrı yaşar”
der. İnsanoğlunun ölmek için yaratıldığı, gökteki tanrının dünya işlerine müdahale ettiği söylenir.
Türk ulusunun bütünlüğü adına hitabet örnekleri bulunur. Toplumsal düzen ve kağanın önemi adına yazılan bu kitabeler fe
lsefe metinleri değildir. Ancak felsefece değerlendirilebilir. Yine, ifade etmeliyiz ki Türkçe ilk felsefi eserler 570’li yıllardan i
tibaren Budist Köktürkler için Çinceden çevrilmiştir. Elimize ulaşmayan bu eserlerden ilki olan Nirvana
Sutra, Çin’de Ts’i hükümdarı tarafından Türkçe bilen bir Budist rahibe çevirtilmiştir
İslamdan Önce Türk Felsefesi
• Eski Türklerde, elimize ulaşan felsefe eserleri için bakmamız gereken en önemli yer “Uygurlar” dır. Uygur
Türklerinin 9.yy. dan itibaren Budizm’e geçişiyle bu felsefi dinin getirdiklerini Türkçede görürüz. Büyük bir uygarlık
kurarak bir de Soğd kaynaklı milli alfabe oluşturan Uygurlar hem bugüne dek yapılan çalışmalar, hem de ilgiye
değer olmak bakımından mutlak bir araştırma sahasıdır. Uygurlar 10. yy. dan itibaren bugünkü dünyanın
çoğunluğunun ulaşamadığı hukuk, sanat, kültür ürünleri vermiştir. Ürün vermenin yanı sıra çalışmalarını
belgelemiş ve saklamıştır. 20.yy. da Çin sınırlarında kalan Uygur bölgesindeki mağaralarda on binlerce evrak
keşfedilmiştir. Tasnifi halen devam eden bu evraklar arasında günümüz Türkiye Türkçesine yakın Uygurca eserler
vardır. Budist külliyatın yoğunlukta olduğu eserlerde Çince, Tibetçe, Hotanca, Eski Türkçe, Sanskritçe, Soğdca gibi
birçok dil görülür. Bunlardan Uygurca olanları A.V. Gabain tarafından Masallar, Sütralar, Tövbe duaları, Büyü
metinleri ve Felsefi metinler olarak beşe ayrılmıştır.Bugüne kadar yapılan çalışmalarda Budizm adı altında dini
bakış açısıyla işlenen metinlerde felsefeyi görmek ve onu ortaya çıkarmak gerekmektedir. Edebi ve siyasi olarak
işlenen ancak felsefesine bakılmayan Altun Yaruk, Sekiz Yüknek, Ses İşiten İlah, Kışanti Kılguluk Nom Bitig Irk Bitig
gibi sudurlar, İyi Düşünceli Prens ile Kötü Düşünceli Prens Hikayesi, Dantipali Bey, Çeştani Bey, Maytrisimit gibi
çatikler, yayımlanmamış abidharmalar ve hukuk vesikaları gibi önemli eserlerde Budist Uygurların hayatı merak
etme, anlamlandırma uğraşını görmekteyiz. Edebiyat çevrelerince incelenen ve diğer sosyal bilim dallarınca
yeterince ilgi gösterilmeyen bu eserlerin birçoğu hala incelemeyi ve kamuoyuna sunulmayı beklemektedir. Felsefe
açısından bakıldığında özellikle Budist külliyatın hayatın anlamını arayan, acılardan kaçınmayı ve sade bir yaşamı
öğütleyen metinlerine felsefece yaklaşılabilir. Mö. 6. yy. da Hintlilere cahillikten, arzu ve tutkulardan sıyrılarak
acının önünü kesme ve bağımlı varoluşlarını fark etmenin(pratītyasamutpāda) yollarını gösteren Siddhartha
Gautama(Buda) ’nın sonradan dinleştirilen felsefesi Türklerin ilk felsefe uğraşlarına yol açmıştır denilebilir. Budist
Türkler hayatın ne olduğunu, nasıl yaşamak gerektiğini Uygurcada kaleme almıştır. Bu metinlerin çoğu diyalog

You might also like