You are on page 1of 5

‘Türk gibi atan bir kalbim

var’ssssss111
AvrupaSöyleşi•
22 Ocak 23:02

Kariyerinin bir bölümünü orkestra ve koro şefi olarak İstanbul ve Samsun


Devlet Opera ve Balesi’nde geçiren Markus Baisch ile keyifli bir söyleşi
yaptık

ÇİĞDEM ERÇİN
 Orkestra ve koro şefi olarak çalışıyorsunuz. Kariyerinizin bir
bölümünü de Türkiye’de geçirdiniz. Okuyucularımızın bilmesi
açısından bu röportajı sizinle Türkçe yapıyoruz. Kendinizden
biraz bahseder misininiz? Markus Baisch kimdir, nerede doğdu,
hangi bölümden mezun oldu ve neler yapıyor?
Ben de hem ilginiz hem de böyle bir fırsat verdiğiniz için çok teşekkür
ederim. Müzisyenim. Freiburg’ta müzik eğitimi aldım. Orkestra şefliği
üzerine yüksek lisans yaptım. Koro ve orkestra şefi olarak Almanya’da
birçok Devlet Opera ve Balesi’nde ve altı yıl kadar da önce İstanbul, daha
sonra Samsun Devlet Opera ve Balesi’nde çalıştım. Stuttgart’ta doğdum.
Almanya için oldukça büyük sayılabilecek bir ailem var. Beş çocuklu bir
ailenin dördüncü çocuğuyum. Küçükken tüm aile bir arabaya doluşur, tatile
giderdik. Hatta komşularımız bizi görünce “Türk komşularımız yine tatile
gidiyor.” diyerek espri yaparlardı. Aslında çocukluğumdan beri Türk gibi
atan bir kalbim var. Özellikle aile kavramı benim için çok önemli, bu da
benim birçok Türk ile benzer özelliklerimdendir.
 Aile birliği Türkler için çok önemlidir... Peki, müziğe olan ilginiz
ne zaman başladı?
Aslında müziğe olan ilgim ve sevgim çok küçük yaşlarda başladı. Kız
kardeşlerim piyano çalıyordu, ben de öğrenmek istedim. Altı yaşında piyano
çalmaya ve aynı zamanda çok tanınmış bir çocuk korosunda şarkı
söylemeye başladım.
 Almanya’da uzun yıllar devlet opera ve tiyatrolarında çalıştıktan
sonra kariyerinize Türkiye’de devam etme kararı aldınız.
Türkiye’de çalışma fikri nasıl doğdu?
Sizinle konuştukça o günleri hatırlıyorum ve Türkiye’yi çok özlediğimi fark
ettim… 2005 yılıydı, bir gün telefonum çaldı ve ekranda +90 alan kodunu
gördüm. Şaşırdım ve nereden arandığımı da anlayamadım. Telefonu açtım.
İtalyan bir meslektaşım beni İstanbul’dan arıyordu. Kendisi İstanbul Devlet
Opera ve Balesi’nde Genel Müzik Direktörü olarak çalışıyordu. Bana,
“Benimle çalışmak ister misin?” diye sordu. Hemen İstanbul’a uçak biletimi
aldım, karar vermeden önce çalışacağım yerin nasıl bir yer olduğunu
görmek istedim ve İstanbul’a âşık oldum. Önce İstanbul ve sonrasında
Samsun’da olmak üzere altı yıl Türkiye’de yaşadım.
 Türkiye’de yaşama kararınıza aileniz nasıl yaklaştı? İlk zamanlar
çok zorlandınız mı, nasıl geçti?
Annem ve babam 90 yaşın üzerindeler. Kendi jenerasyonları açısından
aslında oldukça ileri görüşlüler. Türkiye’de çalışmaya karar verdiğimi
anlattığımda, ailem kararıma çok sıcak bakmadı. Özellikle annem terör
olaylarından dolayı oldukça endişeliydi. Aslında İstanbul’un, Londra ya da
Madrid’den daha tehlikeli olmadığını anlatmaya çalışsam da pek ikna
edemedim. Almanya’daki basının bilinçli ya da bilinçsiz olarak Türkiye
hakkında yaptıkları kaos haberleri, ailemi de endişelendirmişti. İlk geldiğim
günlerde Taksim’de bir otelde kalıyordum ve güneş batımında çok güçlü bir
patlama sesi duydum. Annemin söyledikleri aklıma geldi (gülümsüyor).
Televizyonu açtım, gazeteleri taradım ama patlamanın nerede olduğu
konusunda hiçbir habere ulaşamadım. Ertesi gün operadaki arkadaşlara
anlattım. Çok güldüler. Ramazan ayı olduğu için top atıldığını anlattılar.
İlk kaldığım ev de çok enteresandır. Uygun, eşyalı, işime yakın bir ev
arıyordum. Çok otantik bir yerde ev buldum. Ev temizlenmemişti.
Buzdolabında küflenmiş eşyalar vardı. Ama yine de çok sevmiştim evi,
sokağı. Otantik bir sokaktaydı. Kış ayıydı, kalorifer çalışmıyordu. Isınmak
için Taksim’de bir bardak çayla tüm günü aynı kafede geçirmeye başladım.
Yaşadığım yer Tarlabaşı’ymış. Operada orada kaldığımı duyanlar çok
şaşırdılar, hemen ev arayışına girdiler. Meşhur Arif Paşa apartmanında iki
haftalık kalabileceğim bir ev buldular. Sonrasında iki haftadan üç yıla
yayılan güzel bir ev arkadaşlığım oldu.
‘TÜRKLER ÇOK PRATİK VE HIZLI’
 İstanbul ve Samsun Devlet Opera ve Balesi’nde orkestra ve koro
şefi olarak çalıştığınız o dönemi biraz anlatır mısınız?
Türkiye’deki opera ve müzikalleri nasıl buluyorsunuz?
Açıkçası Türkiye’ye ilk gelişimdi ve Türkiye’deki operalar nasıl, hangi
seviyede çalıyorlar, söylüyorlar, repertuvarları nasıl, bilmiyordum.
Karşılaştığım sanat seviyesi çok yüksekti. Orkestra müzisyenleri,
sanatçıları, korolar, hepsi çok çok iyi.
Samsun Devlet Opera ve Balesi’ni 2008 yılında kurduk. Mozart’ın meşhur
“Saraydan Kız Kaçırma” eserini de böylelikle ilk kez Samsun’da sahnelemiş
olduk. Samsun halkının ilgisi büyüktü, operamız çok kısa sürede
Samsun’un vazgeçilmez bir parçası oldu. Ayrıca Samsun operasıyla birlikte
turneye çıktık. Ordu, Rize, Artvin, Kars, Van ve Iğdır’da gösterilerimiz oldu.
Almanlar genelde İstanbul, Antalya, Marmaris’i biliyordur ama sanırım çok
az Alman Türkiye’nin her köşesinin kendine özgü rengi ve güzelliği
olduğunu biliyordur.
 Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma” operası benim de çok
sevdiğim, aynı zamanda Wiesbaden Devlet Tiyatrosu’nda
oynadığım ilk oyunlardan. Gösterimler sırasında unutamadığınız
bir anınız oldu mu? Okurlarımızla paylaşır mısınız?
Çok güzel anılarım oldu Türkiye’de. Bir keresinde İstanbul’da Mozart’ın
sevilen eseri “Sihirli Flüt”ün gösterimi sırasında elektrik birkaç kez kesildi.
Orkestrayı karanlıkta yönetmeye çalışıyordum. Orkestra beni göremiyor ve
ezberinden çalıyordu. Birden herkes cep telefonunu çıkarıp bize ışık
tutmaya başladı. Bir seyirci hemen arkama geçip ufak bir fenerle notalarımı
aydınlatıyordu. İzleyiciler sorunu çok hızlı ve pratik bir şekilde çözdü. Biz,
Almanlar çok detaycı olduğumuz için bazen beklenmedik olaylara karşı hızlı
ve esnek tepkiler veremiyoruz. Özellikle Kovid-19 sürecinde çok zorlanıldı.
Keşke hem Alman tiyatrolarında hem de Alman siyasetinde daha pratik ve
çözümcü yaklaşımlar görebilsek.
‘TÜRKİYE’Yİ ÖZLÜYORUM’
 Almanya’ya döndükten sonra neler yaptınız?
Mesleğimi icra etmeye devam ettim. Önce Darmstadt, sonra Neustrelitz ve
Wuppertal operalarında çalıştım. Türkiye’deki anılarımı bir kitapta
toparladım, evlendim, baba oldum. Bunun dışında gönüllü olarak çalıştığım
bir vakıf kurdum, Gana’da zor şartlar altında yaşayan çocuklara enstrüman
çalmayı ve şarkı söylemeyi öğretiyoruz.
 Almanya’da sanat yapmak kolay mı? Bir opera sanatçısının ya
da orkestra çalışanının yaşadığı zorluklar var mıdır?
Almanya ve Türkiye’deki çalışma sistemleri çok farklı. Türkiye’de genç
yaşta bir müzisyen kadrolu olabiliyor. Almanya’da koro ve orkestra
çalışanlarının iş konusunda daha çok güvencesi varken, aynı şey solistler
için maalesef geçerli değil. Solistlerin iş sözleşmeleri genelde yıllık
yenileniyor. Almanya’da işten çıkarmadan evvel çalışanın genelde üç kez
uyarı alması gerekiyor. Bu nedenle normal şartlarda işçiyi işten çıkarmak
zorken, opera ve tiyatrolarda durum farklı. Örneğin, yönetim değişmişse
hiçbir gerekçe gösterilmeden istenilen solist işten çıkartılabiliyor.
 Çok başarılı bir kariyeriniz var. Gençlere örnek olması açısından
soruyorum bu soruyu, başarı için geliştirdiğiniz bir formülünüz
var mı?
Zor bir soru. Bence hayatımızda önemli olan şey, mutlu olmamız. Mutlu
olduğunuz şeyi yaptığınızda başarı zaten geliyor. Müzikle ilgilenmek,
sanatımı geliştirmek beni mutlu ediyor. Çevremde işinden dolayı sürekli
şikâyet eden insanlar görüyorum, oysa değişim için insanın her zaman bir
fırsatı olduğunu düşünüyorum. Yaşadığım şehirde ya da çalıştığım
operalarda kendimi herhangi bir nedenden dolayı mutsuz hissetmiş veya
işimde ilerleyemediğimi düşünmüşsem, işimi mutlaka değiştirmişimdir.
Örneğin, başka bir şehre taşınmışımdır. Uzun vadede bu durum yorucu
olabilir ama mutsuz olup sanatıma duyduğum aşkı kaybetmekten daha
iyidir. Bununla ilgili bir anekdotum var. Bir gün çok yorgun işten geliyordum
ve bu defa ben söyleniyordum. Binamızın çalışanı, “Nasılsın?” diye
sorunca, “Çok yorgunum, işler çok yoğun.” dedim. O da bana “Şükredin, en
azından bir işiniz var.” dedi. Çok haklıydı.
 Türkiye’de tekrar yaşamayı düşünür müydünüz?
Türkiye’yi Almanya’ya döndükten sonra hep çok özledim ve her zaman
özleyeceğim. İyi bir teklif gelir ve ailem için de şartlar uygun olursa, hemen
Türkiye’ye dönerim.l

You might also like