Professional Documents
Culture Documents
Açlık Oyunları - Suzanne Collins (PDFDrive)
Açlık Oyunları - Suzanne Collins (PDFDrive)
AÇLIK OYUNLARI
Sevgili okuyucu,
En iyi dileklerimle,
Suzanne Collins.
KISIM I
'HARAÇLAR'
I
Uyandığımda yatağımın diğer tarafı buz gibiydi.
Parmaklarımı uzatıp, Prim'in sıcaklığını arıyorum ama tek
bulduğum, yatağın sert kumaşı oluyor. Kötü bir rüya görüp,
annemizin yanına tırmanmış olmalı. Tabii ki öyle yapmış.
Bugün, toplama günü.
Primrose Everdeen.
II
Bir zamanlar, bir ağaçta pusuya yatmış, bir av hayvanının
geçmesini beklerken, dengemi kaybedip, üç metre
yükseklikten aşağı, sırtüstü düşmüştüm. Çarpmanın etkisiyle,
ciğerlerimdeki bütün hava çekilmişti sanki; orada öylece
yatıp, çaresizlik içinde, nefes almaya, nefes vermeye ya da
herhangi bir şey yapmaya çalışmıştım.
Peeta Mellark!
"O zaman kendine bir yay yap," diyor. "Zayıf bir yay bile
hiç yoktan iyidir."
"Annem," diyorum.
"Dedi ki, 'O kız, tam bir savaşçı.' O kız!" diyor Peeta.
Peeta da, ben de başımızı sallıyoruz. "Son bir şey daha var.
Halkın önündeyken, ikinizi sürekli bir arada görmek
istiyorum” diyor Haymitch. İkimiz de itiraz etmeye
yelteniyoruz ama Haymitch elini masaya vurup, bizi
susturuyor. "Her saniye dedim! Bu tartışmaya açık bir konu
değil. Her söylediğimi yapmayı kabul etmiştiniz. Bir arada
olacak, birbirinize yakın görüneceksiniz. Şimdi çıkın! Saat
onda eğitime gitmek üzere asansörde Effie'yle buluşun."
Dudağımı ısırıyor ve hışımla odama girip, kapımı Peeta'nın
duyacağı şekilde çarpıyorum. Yatağıma otururken,
Haymitch'ten, Peeta'dan, uzun zaman öncesinde kalan o
yağmurlu günden bahsettiğim için kendimden nefret
ediyorum. Şaka gibi! Peeta'yla dostmuşuz gibi
görünecekmişiz. Birbirimizin güçlü yanlarını övüp,
yetenekleri sayesinde övgü almasını sağlayacakmışız. Bir
noktada, bu işi bir kenara bırakıp, aslında rakip olduğumuzu
kabullenmemiz gerekecek. Haymitch eğitim boyunca bir
arada hareket etmemiz konusunda aptalca bir talimat vermese,
ben bu işe hemen şu anda soyunurdum. Sanırım, ona ikimize
ayrı ayrı koçluk yapması gerekmediğini söylediğim için hata
bende. Ama bu benim her şeyi Peeta'yla birlikte yapmak
isteyeceğim anlamına gelmez ki. Bu arada, onun da benimle
ortak hareket etme konusunda istekli olduğunu hiç
sanmıyorum.
"Yapacak bir şey yok," diyor Peeta. "Ben sohbet olsun diye
söyledim."
On bir!
"Dönüşmüyorum!" diyorum.
"İyileşirler," diyor.
Hiçbir faydası yok. Bir saat geçiyor. Sonra iki... Üç. Göz
kapaklarım ağırlaşmamakta direniyor. Yarın nasıl bir araziye
atılacağımı düşünmekten kendimi alamıyorum. Bir çöl mü
olacak? Bataklık mı? Dondurucu, çorak bir arazi mi? Bana
kendimi gizleme, barınma ve yiyecek bir şeyler bulma şansını
verecek ağaçların olmasını her şeyden çok diliyorum. Çorak
araziler sıkıcı olduğu ve ağaç yokluğunda Oyunlar çabucak
nihayetlendiği için genelde ağaç olmasına özen gösteriliyor.
Peki ya iklim nasıl olacak? Oyun Kurucular ağırlaşan anları
canlandırmak üzere nasıl tuzaklar kurdular, kim bilir? Ve tabi
diğer haraçları da unutmamalı.
"Aileni mi düşünüyordun?"
Bir saat kadar sonra, kamp kuracak bir yer bulma ihtiyacım
ayyuka çıkıyor. Gece yaratıkları yüzlerini göstermeye
başladılar bile. Ara sıra bir baykuş uğultusu ya da uluma sesi
duyuyorum. Bu sesler, tavşanlar için yırtıcı hayvanlarla da
rekabet etmem gerekeceğinin göstergesi.
Öyle mi? İşte yeni bir haber daha. Bugün, sevgili dostum
Peeta hakkında ne çok şey öğreniyorum.
"Hayır, ama şimdi öldü," diyor Peeta. Ve aynı anda top atışı
duyuluyor. "Devam etmeye hazır mısınız?"
Rue.
Benden sadece bir karış uzaktaki bir dala tüneyen bir kuşun
cıvıltısıyla, yeni bir günün doğmakta olduğunu anlıyorum.
Sabahın gri ışığında ellerimi inceliyorum. Merhem, bütün
kırmızı ve su toplamış lekeleri bebek teni pembeliğine
dönüştürmüş. Bacaklarımda hâlâ hafif bir yanma hissi var
ama oradaki yanıklar ellerimdekilerden çok daha derin.
Bacağıma bir kat daha merhem sürdükten sonra, eşyalarımı
toparlıyorum. Ne olursa olsun, hızlı, çok hızlı hareket etmek
zorundayım. Bu arada bir parça kraker ve kurutulmuş et
yiyip, biraz su içiyorum. Dün midemde hiçbir şey kalmadığı
için, açlık hissi şimdiden baş göstermeye başladı.
"Yapabiliriz, biliyorsun."
"Neyi?"
"Mıntıkayı terk edebiliriz. Kaçıp, ormanda yaşayabiliriz.
Sen ve ben. Bunu başarabiliriz."
Bundan hiç şüphem yok. Etin onun için çok nadir bulunan
bir şey olduğuna bahse girerim. "Diğerini de al," diyorum.
"Bu da ne demek?"
"Genelde en yukarı ben tırmandığım için, işi bırakma
zamanının geldiğini haber veren bayrağı ilk ben görürüm. O
zaman söylediğim özel bir şarkı bile var." Rue dudaklarını
aralıyor ve tatlı, berrak sesiyle dört notalık küçük bir melodi
mırıldanıyor. "Alaycı kuşlar, şarkımı bütün bahçeye yayarlar,
insanlar işi bırakma saatinin geldiğini böyle anlıyor. Gerçi,
yuvalarına çok yaklaşırsan tehlikeli de olabiliyorlar. Ama
bunun için onları suçlayamazsın."
"Katniss! Katniss!"
Açık alana adımımı attığım anda, onu yerde, bir ağın içinde
hapsedilmiş halde buluyorum. Mızrak vücuduna saplanmadan
Önce, ağın arasından elini uzatıp, adımı haykırıyor.
XVIII
1. Mıntıka'nın haracı, mızrağı çıkarma fırsatını bulamadan
son nefesini veriyor. Okum, boynunun tam ortasına
saplanıyor. Dizlerinin üstüne yıkılıyor ve canının son
kırıntılarını oku çekmek ve kendi kanında boğulmak için
harcıyor. Yeni bir ok takıp, hızla sağa sola dönerken, Rue'ya
bağırıyorum: "Başkası var mı? Başkası var mı?"
"Harika," diyor.
Daha önce hiç aşık olmadığım için, bu bir hayli zorlu bir
numara olacak. Annemle babamı düşünüyorum. Babamın,
ormandan hiçbir zaman eli boş dönmediğini... Annemin
yüzünün, babamın çizmelerinin sesini kapıda duyduğu anda,
nasıl aydınlandığını.
"Evet, bu iyi bir plan," diyor. Ancak bunun daha çok benim
lehime olduğunu hissediyorum.
"Bir şeyler yemelisin. Gücünü korumak zorundasın. Sana
çorba yapayım," diyorum.
"Biz sadece birkaç diş izi olan bir hayvan için anlaştık.
Bunun için değil. Eğer bu keçiyi alacak kadar aptalsa, şu kıza
sat bence," dedi Rooba. Uzaklaşırken, çaktırmadan göz kırptı.
"Sanırım, neden?"
"Çok yakında değil ama tamam mı? İzin ver, bir süre de
ben sana bakayım."
Çok fazla bir şeyimiz kalmamış. İki parça hindi kuşu eti,
bir avuç bitki kökü ve birazcık kuru meyve.
"Yoksa?" diyorum.
"Sanırım," diyorum.
"Kim? Neyi?"
"Olamaz," diyorum.
Ona bir ıslık -Rue'nunki gibi bir melodi değil, iki notalık
kısa bir ıslık- öğretiyorum. İyi olduğumuzu birbirimize haber
vermek için, arada sırada çalacağız. Neyse ki ıslık çalmak
konusunda başarılı. Onu çantayla birlikte orada bırakıp,
yoluma devam ediyorum.
"Katniss?"
"Anladım” diyor.
"Kim?"
Peeta mı? Hayır, bunun onunla bir ilgisi yok. Her şey
Capitol, Oyun Kurucular ve seyircilerle ilgili. Her ne kadar
Cinna'nın tasarımını tam olarak çözemesem de, bu bana
Oyunlar'ın henüz sona ermediğini hatırlatıyor. Sevecen
cevabının altında, bir uyarı seziyorum. Sanki, diğer ekip
üyelerinin önünde açıkça belirtemeyeceği bir şeyi ifade
etmeye çalışıyor.
Eğitim aldığımız kata inmek üzere asansöre biniyoruz.
Galibin ve destek takımının sahnenin altından yükselerek,
halkın önüne çıkması gibi bir âdet var. Önce hazırlık ekibi,
arkasından eskort, stilist, akıl hocası ve nihayet galip. Bu
sene, iki galip de aynı eskortu ve akıl hocasını paylaştıkları
için, her şeyin yeniden düşünülmesi gerekmiş. Kendimi
sahnenin altında, çok az aydınlatılmış bir alanda buluyorum.
Beni yukarı taşıması için yepyeni bir metal plaka
yerleştirilmiş. Hâlâ küçük talaş yığınları görmek ve taze boya
kokusunu almak mümkün. Cinna ve hazırlık ekibi
kıyafetlerini çıkarıp, özel kostümlerini giyiyor ve yerlerini
alıyorlar. Tek başıma kalıyorum. Loş ışıkta, biraz ilerideki bir
paravanı seçiyorum; Peeta o paravanın arkasında olmalı.
Bir kâse sıcak tahıl ve yahni yemek için sadece beş dakika
bulabiliyorum. Hemen sonra, hazırlık ekibinin üyeleri tepeme
üşüşüyorlar. Tek söylemem gereken, "Kalabalık size bayıldı!"
oluyor. Sonrasında birkaç saat boyunca, konuşmama gerek
kalmıyor. Cinna odama geldiği zaman, hepsini dışarı
çıkarıyor ve bana beyaz tiril tiril bir elbise ve pembe pabuçlar
giydiriyor. Ardından, makyajımın son rötuşlarını kendi
elleriyle yapıyor ve çevreye pembe bir ışıltı saçmamı sağlıyor.
Bir süre havadan sudan sohbet ediyoruz. Ona gerçekten önem
taşıyan herhangi bir şey sormaya korkuyorum. Çünkü önceki
geceki kapı meselesinden sonra, sürekli izlendiğim
duygusundan kurtulamıyorum…
"Neden dersin?"
Tren yakıt almak için kısa bir mola verince, biz de hava
almak için iniyoruz. Artık kimsenin bize bekçilik etmesi
gerekmiyor. Peeta'yla birlikte, el ele, peron boyunca
yürüyoruz. Yalnızız ve ben söyleyecek hiçbir şey
bulamıyorum. Peeta, benim için bir demet kır çiçeği topluyor.
Buketi bana uzattığında, mutlu görünmek için kendimi
zorluyorum. Çünkü bana verdiği çiçeklerin yaban
soğanlarının tepeleri olduğunu ve bana Gale'le geçirdiğim
saatleri hatırlattığını hiç bilmiyor.