You are on page 1of 3

1921 “ANAYASA’SI”, ANAYASA MIDIR?

Salman YILMAZ
Yeminli Mali Müşavir/ Tarihçi

“Bu kanun doğrudan doğruya yalnız bizim kafalarımızdan, ilmimizden


çıkmış bir kanun değildir ! Bu kanun doğrudan doğruya her ferdi milletin
kalbi vicdanında kendiliğinden tecelli etmiş (tir)……İşte efendiler!
Teşkilatı Esasiyemiz böyle bir kanunu hakikidir. Çünkü milletimizin
vicdanından, kanaatinden çıkmıştır.” (Atatürk)

Teşkilat-ı Esasiye Kanunu; Büyük Millet Meclisi (BMM) tarafından, 20 Ocak 1921
tarihinde 85 sayılı kanun olarak kabul edilmiş olup, 23 asıl, bir de geçici maddeden oluşan
“anayasa niteliğinde, geçici bir belgedir.”
Sadece ilk dokuz maddesi genel nitelikte olup, ondört maddesinin beşi vilayet, biri kaza
ve altı maddesi ise nahiye yönetimlerini düzenlemektedir.
1921 Anayasa’sının kabul edildiği tarihte, ulusal kurtuluş savaşı henüz örgütlenme
aşamasında olup, ülke İtilaf Devletleri’nin işgali altındadır.
İstanbul’da padişah Vahdettin ve Sadrazam Tevfik Paşa’nın yönetimi devam etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti henüz kurulmamıştır. Ülke, 1876 tarihli Kanun-i Esasi
hükümlerine göre yönetilmeye devam etmektedir. 1921 Anayasası, 1876 tarihli Kanuni
Esasi’yi ortadan kaldırmamıştır. 1921 Anayasa’sı ile çelişmeyen maddeleri uygulanmaya
devam etmektedir. 1909 yılında, 1876 tarihli metninde önemli değişiklikler yapılmış olsa
da, 121 maddeden ibaret Kanuni Esasi belirleyici niteliktedir. Bu itibarla, aynı dönemde,
yürürlükte iki anayasa bulunmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk, Sadrazam Tevfik Paşa’ya “1909 Anayasası’nın, Teşkilatı Esasiye
Kanununun esas maddeleri ile çatışmayan hükümlerinin yürürlükte olduğunu” bildiren bir
telgraf göndermiştir (Belgelerle, 1916- 1922, 2003, s. 230).
İzmir mebusu Yunus Nadi başkanlığındaki Hukuk-ı Esasiye Komisyonu tarafından
hazırlanan kanun tasarısı 18 Ağustos 1920 tarihinde meclise sunulmasına rağmen, bu
tasarı meclis tarafından kabul edilmez. Meclis, Mustafa Kemal’in Halkçılık Programı’nı
esas alan yeni bir tasarıyı 18 Eylül 1920’de görüşmeye başlar. 31 maddeden 24
maddeye indirilen komisyon tasarısı, 27 Ekim 1920’de meclis başkanlığına sunulur. Üç
aya yakın görüşmelerin ardından, kanun 20 Ocak 1921’de yürürlüğe girer.
1-Kanunun 1.maddesinde egemenliğin kayıtsız koşulsuz millete ait olduğu
vurgulanmış olmakla birlikte, saltanat ve hilafet henüz devam etmektedir.
Kanunun 3. Maddesinde, “ Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve
hükümeti << Büyük Millet Meclisi Hükümeti >> unvanını taşır.” denilmektedir.
Kanunda, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu gibi makamlar
bulunmamaktadır.

2-Kuvvetler ayrılığı ilkesi ve yargı bağımsızlığı ilkesi yer almamaktadır. Yasama,


yürütme ve yargı erki mecliste toplanmıştır. Şer’i mahkemelerin yanında, modern
mahkemeler de varlığını sürdürmektedir. Çok hukuklu sistem Lozan Antlaşmasına kadar
devam edecektir.
Kanununun 2. Maddesinde;” İcra kudreti ve teşri salâhiyeti milletin yegâne ve hakikî
mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder.” şeklinde ifade
edilmiştir.

3-Temel insan hak ve özgürlüklerine ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu


konuda da 1876 Anayasasının ilgili hükümleri geçerlidir.

Kanununu, 4. ila 9. Maddeleri ise, meclisin seçimi ve çalışma usul ve esaslarına ilişkin
hükümleri taşımaktadır.

Cumhuriyetin ilan ile birlikte, 29 Ekim 1923 ‘de kanun metninde zorunlu
değişikliğe gidilir. Bu değişikliklere göre; Kanununu 1. Maddesine, “Türkiye
Devletinin şekli Hükümeti, Cumhuriyettir.” ibaresi eklenirken, 2. Madde tümüyle
değiştirilerek, “ Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır. Resmi lisanı Türkçedir.” olarak ifade
edilmiştir.
Saltanat kaldırılmış, Cumhuriyet yasa metnin girmiş olmakla birlikte, laiklik henüz
gündemde bile değildir.

Kanunu’nun 10. ila 21. maddeleri, Osmanlı döneminden kalma, yerel yönetimlere ilişkin,
1871 tarihli Vilayetler Nizamnamesinin güncellenmesinden ibarettir.
Teşkilat-ı Esasi’nin 11. Maddesinde; “Vilâyet, mahallî umurda mânevi şahsiyeti ve
muhtariyeti haizdir.” Vilayet idaresinin, “Evkaf,(vakıflar) Medaris, (medreseler) Maarif,
Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafıa (bayındırlık) ve Muaveneti İçtimaiye (sosyal yardım) işlerinin
tanzim ve idaresi vilâyet şûralarının salâhiyeti dâhilindedir.” denilmek suretiyle, vilayet
meclislerinin yetkili olduğu konular belirtilmiştir.
Ancak, Kanunun bu maddesi yapıldığında, hala saltanat ve hilafetin yürürlükte olduğu
unutulmamalıdır. Saltanatın kaldırılması ve cumhuriyetin ilanı ile birlikte yasanın bu
maddesi de yasa metninden çıkartılmıştır.

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına sadece bir buçuk yıl kalmışken, bundan yüz yıl önce
ve sadece kırk aya yakın bir süre yürürlükte kalmış bir yasa, bugün için referans olarak
kabul edilemez. Teşkilat-ı Esasi Kanunu, olağanüstü koşulların gerektirdiği ihtiyaçlara
cevap verebilecek niteliğinden ötürü, ülkenin işgalden kurtarılıp, cumhuriyetin ilanına
müteakip, 20 Nisan 1924 tarihinde yeni anayasanın kabulü ile birlikte yürürlükten
kaldırılmıştır.
Sonuç olarak, olağanüstü koşulların ürünü olan, 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu,
anayasa niteliğinde geçici bir belge olarak kabul etmek daha doğru olacaktır.

You might also like