Professional Documents
Culture Documents
1
"Köy romanı" tartışmalarının yoğunlaştığı 1970'lerde, başlangıçta modaya uyarak
romanında köy konusunu işleyen bir yazarın, "Artık köy romanı para getirmiyor, ben de
şehir romanı yazmaya başladım" dediğini kulaklarımla duymuşumdur! Kuşkusuz, bu
anlayıştaki bir yazar, köyü de yazsa kenti de yazsa, hiçbir zaman "roman"
yazamayacaktır.
2
>Varlık,Aralık 1979, sayı: 867;Yaşar Nabi'ye Saygı,Varlık Yayınları, İstanbul 1982, s.
54-59.
3
acele acele.
4
Bit, yoksul kesimin doğal saydığı bir kan emiciydi. Köyde öyle de kentte başka türlü
mü? O zamanın Diyarbakır'ında da durum aynıdır: "Avlunun gölgelik yerlerinde, kızının
başındaki bitleri sessizce ayıklayan bir ana ya da yaşlı neneyle karşılaşabilirsiniz. Kız, bit
sirkelerini kökünden kurutan gazyağının kendisini güzelleştirdiği sanısıyla size gülerek
bakar." (Adnan Binyazar,Masalını Yitiren Dev,Can Yayınları, İstanbul 2003, 5. Basım, s.
108-111, 231-232.)
5
O dönemlerde Türkiye'ye gelen Elia Kazan da, İstanbul'un göbeğindeki hamalları şöyle
anlatıyor: "... Galata Köprüsü'nü geçip toptancı pazarına vardığımızda o insan kılıklı yük
hayvanını, hamalı gördük. Yükleri hafifse iki metre yüksekliği bulabiliyordu. Kimilerinin
sırtındaki yük öyle ağırdı ki boşaltmak için başkalarının yardımı gerekiyordu. Hamallar
çabuk, kısa adımlarla ilerliyorlardı; aynen onlar gibi yüklü, onlarla aynı işi gören eşekler
de öyle. Hamallar karşılaştıklarına haşin bir ses, donuk bir yüzle sesleniyorlardı. Gözleri
'ölmüş'tü. Bu yaratıklar çevreye ne dost ne düşmandılar; evet, eşeklerden bir farkları
yoktu. Bağırışları insan sesine hiç benzemiyordu. Bu toplumun, insanlığın en alt
katındaydılar." ("Kazan İstanbul’da, Ankara’da, Kayseri'de",Akşamlık,28 Kasım 2003, sayı:
82, s. 3; [Yazarın, 1989’da Güneş Yayınları'nca yayımlananBir Yaşamadlı kitabının tanıtım
yazısından)).
6
Yun. Utopia;u:yok,topos:yer, ülke.
7
Yücel, Tahsin:Alıntılar("Bizim Köy ve Huzur"), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1997, s.
184.
8
"Köy Enstitülü yazarlar edebiyatımızı felce uğrattı" diyenler çıktığı gibi, Kemal Tahir
de,Beş Romancı Tartışıyor’da,"Köyde görülecek ne var yahu, altı toprak, üstü toprak dört
köşe evler..." diyecektir. Daha da ileri giderek, onlara yol gösterenler de oldu.
Örneğin,Bizim Köy'ünyayımlanmasından on yıl sonra (1960) Reşat Nuri Darago'nun kanısı
şöyledir: "Üstünkörü müşahede edildiği için derinliğine gösterilmeyen bir âlemin ezeli
davalarını binlerce defa geveleyen bu köy hikâyeleri roman üslubunun gelişmesine de
engel olmakta. Dil ve tasvir ettiği muhitin iptidailiğini muhafaza etmekte, hazin bir intiba
bırakmaktadır. Bu yeni muharrirler Türk romanını köyden kurtarıp hiç değilse bir kasabada
aram etmesine (burada, "olayları kasabada geçirme" anlamında) yardım ederlerse pek
kıymetli bir adım atmış olacaklardır." Romanı köşklerde, konaklarda geçen bayatlamış aşk
serüveni sanan tuzu kuru "beyefendi" hanımlarının, köy anlatılarını kastederek, "Artık
romanlar da tezek kokmaya başladı!" demeleri de bu döneme rastlamaktadır.
9
Kayıt olmak:Rıza göstermek (burada, "Allah da razı olmaz" anlamında).
10
Değeyde bulunmak:Temasta bulunmak, ilişki kurmak.
11
Alıntılar,BizimKöy'ün (Güldikeni Yayınları, Ankara 2000, 14. Bası) 14., 19., 20.-21., 23.,
27., 32., 34., 40., 44., 45.-48., 52., 62.-64., 82.-85., 90.-91., 95.-97., 103., 116.-117., 130.
sayfalarından yapılmıştır.
12
'Yaşar Kemal ve Türk Halkının Epopesi",Milliyet Sanat Dergisi,15 Kasım 1981, Yeni
Dizi: 36 (Altan Gökalp’in Yaşar Kemal'le yaptığı bu konuşma daha önce Fransa’da çıkanLe
Monde'un4 Ekim 1981 günlü Ek'inde yayımlanmıştır).
13
Türk Dili,Mayıs 1978; Makal, Mahmut,Bir İşçinin Günlüğünden,Tekin Yayınları, İstanbul
1980, s. 5-17.
14
Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık’ın düzenlediği (02 Aralık 2003) "Edebiyat 80 Yılda
Devri Âlem - III [1943-1953] konulu toplantıda Bizim Köy üzerinde dururken, dostum
Konur Ertop, ele aldığını konuya yönelik olarak bana bir "not" verme inceliğinde bulundu.
Bilindiği gibi, kitabaBizim Köyadını, -Makal, daha önce Cahit Beğenç’in 1948 yılında
yayımlandığı bu adda bir kitabının olduğunu anımsatmasına karşın- bu benzerlikte bir
sakınca bulmayan Yaşar Nabi Nayır koymuştur. Konur Ertop, ilettiği "not"ta şu açıklamayı
yapıyor:"Bizim Köybaşlığını, Mahmut Makal’ın kitabından 20 yıl kadar önceKadrodergisinde
Falih Rıfkı Atay’ın kullandığını anımsamalıyız. / Kadro'daki yazısında milletvekilibaşyazar,
'Etimesgut köyünün bir İsviçre köyünden ne farkı var?' diye sorar. 1933 yılında Ankara’nın
bu köyüne asfalt yol, demiryolu, elektrik getirilmiş, sulama kanalları açılmış, okul,
dispanser, otel, çarşı eksik değilmiş. Ancak Etimesgut köylüsünün yaşamı hâlâ Van
köylüsünün yaşamından farksızmış:/'Kışın yakmak için, o da, ineklerinin gübresini
kurutuyor. Evinin bir tarafını büyüteceği zaman, o da kerpiç yoğuruyor. O da kaşınıyor. O
da avucu ile bulgur yiyip ot üstünde yatıyor.'/Falih Rıfkı, köyü eğitimcinin ve iktisatçının
kurtaracağını düşünüyor. Köyün geleceğini düşlüyor: Bizim Köy, Kemalist Köy, Türk
ihtilalinin köyü, baştanbaşa bir dinamo gibi cihazlanmış, kilovat ışığı ile bakan, dalga
uzunluğu ile dinleyen, ocağı başında gazetesinin Köy Saati'ni okuyan, Hamburg
piyasasının tahıl fiyatlarını soran Kemalist köylü...'Bu düş gerçekleşmedi. Köy, kente
taşındı, hatta yurt dışına sürüklendi. 'Köy Romanı', bu başarısızlığın hikâyesidir."
Kadrodergisi söz konusu olduğuna göre, Falih Rıfkı’nın tasarladığı köy ütopyasının,
Şevket Süreyya Aydemir'de Toprak Uyanırsa(1963) ile romanlaştığını da
15
Din dersi 1948’de konuldu.
Ara Güler - Resimler
Ara Güler’in kitabın Fransızca baskısı için o dönemde çektiği Bizim Köy
albümünden seçmeler...
İşte bizim köy... Bir film platosu değil. Doğuda, batıda, güneyde, kuzeyde değişmez bu
görüntü. Doğa bile cömert davranmamıştır bu topraklara.
Yazgısı kara gül bebeler hayata tutunmayı becerirlerse, bu sokakta koşup
oynayacaklar.
Yoksulluk bellerini bükse, işsizlik kırıp geçirse de avunurlar duvara astıkları film
afişiyle. Dost sohbetlerine, "Dertli Çoban" duvardan eşlik eder.
Gökkuşağının yedi rengi vardır yüreklerinde. Allı dallı fistanlar içinde, yoksulluğa
meydan okur güleç yüzleri.
Toprak testiden olursa abıhayattır içtiğin. Hele bir de güzel köylü gelini sırtında
taşımışsa, ne doyulmaz tattır o...
Bebeler sacda pişecek lavaş ekmeği bekler. Katığı, biraz yokluk, biraz sevgi. Peki ya
umut, hiç uğramaz mı yanlarına?
Dağları taşları kömür memleketimin. Ama onlara düşmez kömürü, gazı, odunu.
Kadının nasırlı elindeki tezektir onların yakıtı.
Yalınayak, bakracı kolunda... Şafakla başlar uğraşısı, günbatımında bitmez. Bir tas
çorba, bir lokma ekmek için...
Cemre düştüğünde toprağa, değme manzara fotoğrafları sönük kalır yanında.
Öküzüdür tek aracı. Yükünü taşır, harmanını döver. Sürücüsünün genç yaşta
yoksulluktan beli bükülmüş olsa da.
Yüreğinde hangi fırtınalar kopuyor kim bilebilir ki? Gözlerinin güler onun. Çünkü sevgi
ve sevecenliktir en büyük zenginliği.
Bu gül yanaklı bebelerin çocukluk albümleri yoktur. Belki de çocukluklarının belgesi tek
karedir bu.
İşte bereketi bile kıt doğanın sana verdikleri... Yokluktur tek yükün. Eşeğin de olmasa,
nasıl taşırdın yokluğun bunca yükünü?
Şimdi koyun sağma zamanı. Kıraç topraklarda ne bulup da yesin ağzı yok dili yok
hayvanlar? Verecekleri süt de ona göre işte...