You are on page 1of 99

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

OTOPSİDE ALINAN BEYİN ÖRNEKLERİNDE


CIVA VE KURŞUN DÜZEYLERİNİN
BELİRLENMESİ

Seda KAYA

DİSİPLİNLERARASI ADLİ TIP ANABİLİM DALI


ADLİ KİMYA VE ADLİ TOKSİKOLOJİ PROGRAMI
YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Prof. Dr. Tülin SÖYLEMEZOĞLU

2008- ANKARA
ii

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

OTOPSİDE ALINAN BEYİN ÖRNEKLERİNDE


CIVA VE KURŞUN DÜZEYLERİNİN
BELİRLENMESİ

Seda KAYA

DİSİPLİNLERARASI ADLİ TIP ANABİLİM DALI


YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Prof. Dr. Tülin SÖYLEMEZOĞLU

Bu tez “Toksik Metaller ve İz Elementlerin Sağlıklı ve Hasta Bireylerde


Düzeyleri” başlıklı ve 2003K1201920-6 numaralı DPT Projesi kapsamında
desteklenmiştir.

2008- ANKARA
ii

KABUL VE ONAY
iii

İÇİNDEKİLER

Kabul ve Onay ii

İçindekiler iii

Önsöz vii

Simgeler ve Kısaltmalar viii

Şekiller ix

Çizelgeler x

1. GİRİŞ 1

1.1. Cıva 1

1.1.1. Cıvanın Özellikleri ve Kullanım Alanları 1

1.1.1.1. Tıbbi Uygulamalar 3

1.1.2. Cıvanın Sağlık Üzerine Etkileri 4

1.1.2.1. Cıva Nedenli Ölümler 4

1.1.2.2. Sistemik Etkiler 5

1.1.2.2.1. Solunum Etkileri 5

1.1.2.3. Kardiyovasküler Etkiler 7

1.1.2.4. Gastrointestinal Etkiler 7

1.1.2.5. Hematolojik Etkiler 8

1.1.2.6. Renal Etkiler 9

1.1.2.7. Endokrin Etkiler 10

1.1.2.8. Dermal Etkiler 11

1.1.2.9. Nörolojik Etkiler 11

1.1.3. Cıvanın Toksikokinetiği 12


iv

1.1.3.1. Absorbsiyon 13

1.1.3.2. Dağılım 14

1.1.3.3. Metabolizma 15

1.1.3.4. Eliminasyon ve Boşaltım 16

1.1.4. Cıvanın Farmakokinetiği 16

1.2. Kurşun 19

1.2.1. Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri 19

1.2.2. Kurşunun Kullanım Alanları 20

1.2.3. Kurşunun Sağlık Üzerine Etkileri 20

1.2.3.1. Ölüm 20

1.2.3.2. Sistemik Etkiler 21

1.2.3.2.1. Solunum Sistemi Etkileri 21

1.2.3.2.2. Kardiyovasküler Etkiler 21

1.2.3.2.3. Gastrointestinal Etkiler 22

1.2.3.2.4. Hematolojik Etkiler 22

1.2.3.2.5. Hepatik Etkiler 23

1.2.3.2.6. Renal Etkiler 23

1.2.3.3. Reprodüktif Etkiler 23

1.2.3.4. Gelişimsel Etkiler 24

1.2.3.5. Nörolojik Etkiler 24

1.2.3.5.1. Yetişkinlerde Nörolojik Etkiler 24

1.2.3.5.2. Yetişkinlerde Nörodavranışsal Etkiler 24

1.2.4. Kurşun Toksikokinetiği 25

1.2.4.1. Absorbsiyon 26
v

1.2.4.2. Dağılım 28

1.2.4.2.1. Kanda Kurşun 28

1.2.4.2.2. Kemikte Kurşun 29

1.2.4.3. Metabolizma 30

1.2.4.4. Boşaltım 30

1.3. Beyin Bariyer Sistemleri 30

1.4. Atomik Absorbsiyon Spektroskopisi 32

1.4.1. Atomik Absorbsiyon Spektroskopisinin Temel İlkeleri 32

1.4.2. Atomik Spektranın Doğası 35

1.4.2.1. Absorbans – Konsantrasyon Bağıntısı 36

1.4.2.1.1. Lambert Kuralı 36

1.4.2.1.2. Beer Kuralı 36

1.4.2.2. İyonlaşma 37

1.4.2.3. Atomlaştırma 38

1.4.2.3.1. Grafit Fırınlı Atomlaştırıcı 38

1.4.2.3.2. Buhar Oluşturma 41

2. GEREÇ VE YÖNTEM 43

2.1. Gereçler 43

2.1.1. Analiz Örnekleri 43

2.1.2. Kullanılan Araç ve Gereçler 48

2.1.3. Kullanılan Kimyasal Maddeler 48

2.2. Yöntem 49

2.2.1. Beyin Doku Örneklerinin Alınması 49

2.2.2. Analiz Öncesi Ön İşlemler 49


vi

2.2.3. Analiz İşlemleri 50

2.2.3.1. Cıva Analizi 50

2.2.3.2. Kurşun Analizi 53

3. BULGULAR 55

3.1. Metal Düzeyleri ile Yaş Arasındaki İlişki 55

3.2. Metal Düzeyleri ile Yerleşim Yerleri Arasındaki İlişki 56

3.3. Metal Düzeyleri ile Mesleki Risk Arasındaki İlişki 56

3.4. Metal Düzeyleri ile Sigara Kullanımı Arasındaki İlişki 57

3.5. Metal Düzeyleri ile Beden Kitle İndeksi (BKİ) Arasındaki İlişki 58

3.6. Metal Düzeylerinin Birbirleri ile İlişkisi 58

4. TARTIŞMA 60

5. SONUÇ VE ÖNERİLER 64

ÖZET 65

SUMMARY 67

KAYNAKLAR 69

EKLER 85

ÖZGEÇMIŞ 88
vii

ÖNSÖZ

Yüksek lisans eğitimimin sonuna gelmiş bulunmaktayım. Bu zorlu yolda hedefime


ulaşmamda bana yardımcı olan, maddi ve manevi desteğini hiç eksik etmeyen,
kendilerine teşekkürü borç bildiğim insanlar oldu.

İlk olarak; akademik yaşantıma devam etmemde çok büyük payı olan, beni
yüksek lisans yapma konusunda cesaretlendiren, ilgisini, desteğini ve akademik
birikimlerini benden asla esirgemeyen, akademik hayatta ve özel yaşantımda bana
yol gösteren, kendime her zaman örnek aldığım, danışman hocam, Ankara
Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Müdür Yardımcısı Sayın Prof. Dr. Tülin
SÖYLEMEZOĞLU’na

Tezim için gerekli olan biyolojik materyalleri temin eden Dr. B. Servet
İRİTAŞ’a;

Laboratuvar çalışmalarım süresince desteklerini esirgemeyen, bana güzel bir


çalışma ortamı sağlayan ve sundukları önerilerle bu tezin ortaya çıkmasını
kolaylaştıran çok sevgili arkadaşlarım Bayram Yüksel ve Vugar ALİYEV’e;

Tez çalışmalarım boyunca her zaman yanımda bulunan arkadaşlarım Aybike


DİP, Görkem MERGEN, Emrah DURAL, Ayşe KARAKUŞ, Zeliha
KAYAALTI’na;

Her zaman maddi ve manevi desteklerini üzerimde hissetmemi sağlayan sevgili


aileme;

Teşekkür ederim.
viii

SİMGELER VE KISALTMALAR

a Absorbsiyon Katsayısı (absorbtivite)


ALA δ-aminolevulinik asit
ALAD δ-aminolevulinik asit dehidrataz
ALAS δ-aminolevülinik sentaz
ATSDR Agency of Toxic Substances and Drug Registry
b Absorbsiyon Yolunun Uzunluğu
BKİ Beden Kitle İndeksi
BLL Kan Kurşun Seviyesi
BMI Body Mass Index
c Absorblama Yapan Atomların Konsantrasyonu
EP Eritrosit Protoporfirin
Hg Cıva
Io Gelen Işığın Şiddeti
It Geçen Işığın Şiddeti
Pb Kurşun
ppb Milyarda Bir Ölçütü
ppm Milyonda Bir Ölçütü
T3 3,5,3’-triiyodotironin
T4 Tiroksin
WHO Dünya Sağlık Örgütü
ix

ŞEKİLLER

Şekil 1.1. Havadaki, Sudaki ve Sedimentteki Cıva Dönüşümü (Stem ve ark.,


1996)……..................................................................................................3
Şekil 1.2. Tipik bir atomik absorpsiyon spektroskopisinin şematik gösterimi
(Varian Australia Pty. Ltd. (A.C.N. 004 559 540) 1997)……..….……..33
Şekil 1.3. Tipik bir atomik absorpsiyon kalibrasyon grafiği örneği...….…….…....34
Şekil 1.4. Bir atom için uyarılma, iyonlaşma ve emisyon basamakları..……..…...36
Şekil 1.5. Platform teknikli bir grafit tübün şematik gösterimi.…………...……....40
Şekil 1.6. 3-kanallı sistem olarak hidrür jenerasyonu için tasarlanmış Varian VGA-
77 buhar jenerasyon aksesuarı…………...................................……..42
Şekil 2.3. Cıva analizine ait kalibrasyon grafiği.…………………..………….…..51
Şekil 2.4. Kurşun analizine ait kalibrasyon grafiği.……………………………….53
x

ÇİZELGELER

Çizelge 2.1. Çalışılan örneklere ait sıra numaraları, cinsiyet, yaş, ikamet yeri,

meslek, sigara alışkanlığı ve beden kitle indeksi bilgileri.….............43

Çizelge 2.2. Mikrodalga fırına ait beyin dokusu yakma programı...……………..50

Çizelge 2.3. Cıva analizi için soğuk buhar yöntemli atomik absorpsiyon cihazında
uygulanan metod.……………...…………………………………….52
Çizelge 2.4. Kurşun analizi için grafit fırın teknikli atomik absorpsiyon cihazında
uygulanan metod.…………………………………...……………….54
Çizelge 3.1. Beyin dokusunda belirlenen metal düzeyleri ile bireylerin yaşlarına ait
istatistiksel veriler.………………..…………………………………55
Çizelge 3.2. Beyin dokusunda belirlenen metal düzeyleri ile bireylerin yerleşim
yerleri arasındaki ilişkiye ait istatistiksel veriler.......……………….56
Çizelge 3.3. Beyin dokusunda belirlenen metal düzeyleri ile bireylerin meslek
grupları arasındaki ilişkiye ait istatistiksel veriler.……....………….57
Çizelge 3.4. Beyin dokusunda belirlenen metal düzeyleri ile bireylerin sigara
kullanımı arasındaki ilişkiye ait istatistiksel veriler.…………..…….57
Çizelge 3.5. Beyin dokusunda belirlenen metal düzeyleri ile bireylere ait BKİ
değerleri arasındaki ilişkiye ait istatistiksel veriler.…...…………… 58
Çizelge 3.6. Metallerin birbirine göre düzeylerinin korelasyonu …………....…..59
1

1. GİRİŞ

Çevre kirliliği toplumların önde gelen sorunlarından birisidir, metaller bozunmaya


uğramayan kalıcı kirlenme etkenlerinden olduğundan özellikle araştırılması gereken
toksik etkenlerdir. Bireylerin biyolojik materyallerinden yapılacak analizler
toplumların maruziyeti hakkında bilgilenmek açısından önemlidir. Kronik maruziyet
sonucu metaller dokularda biriktiklerinden ve her metalin dokulardaki birikimi de
farklı olduğundan araştırma için en uygun koşul otopsi olgularından elde edilecek
doku örnekleridir. Birçok ülke için; bireylerin tüm dokularında esansiyel iz
elementlerin olduğu kadar toksik metallerin de düzeyleri belirlenmektedir. Nörolojik
hastalıklarda (Yamada ve ark. 1986, Fung ve ark 1997, Shirabe ve ark.2002),
karaciğer hastalıklarında (Lech ve ark. 2007) bilinen metal maruziyeti olduğunda
(Opitz ve ark. 1996, Eto ve ark.2002, Bocio ve ark 2005, Guzzi ve ark. 2006,
Bjorkman ve ark.2007, ) veya maruziyet söz konusu olmadığında (Yoshinaga ve ark.
1990, Bush ve ark.1995, García ve ark. 2001, Rahil-Khazen ve ark. 2002)
toplumdaki bireylerin beyin dokusunda birçok ülkede metal düzeyleri ölçülmüştür.
Beyin metaller arasında özellikle cıva, kurşun, manganez, alüminyum ve arsenik için
hedef dokudur.

1.1. Cıva

1.1.1. Cıvanın Özellikleri ve Kullanım Alanları

Cıva çevrede doğal olarak bulunan bir metaldir. Metalik veya elementel cıva (Hgo)
cıvanın doğal yollarla açığa çıkan ana formudur. Cıvanın (Hg+1) ve (Hg+2)
değerlikleri diğer kimyasallarla bağ oluşturabilir. Cıva +2 değerlik basamağında
kararlıdır. Bir çok anorganik ve organik cıva bileşikleri merkürik (divalan)
katyondan oluşurlar (ATDSR, 1999). Cıva, akışkanlığı, yüksek yüzey gerilimi ve
diğer metallerle alaşım oluşturabilme yeteneği gibi benzersiz özellikleri nedeniyle
2

endüstride birçok kullanım alanına sahiptir. Bununla beraber, cıvanın yerel kullanımı
1970’lerin başından beri düşmeye başlamıştır. Cıvanın çoğu formunun yüksek
toksisitesi nedeniyle birçok alandaki kullanımı kaldırılmıştır (ATDSR, 1999).

Absorbsiyon olduğu zaman, metalik ve anorganik cıva yükseltgenme-


indirgenme döngüsüne girer. Metalik cıva kırmızı kan hücrelerinde ve akciğerlerde
divalan anorganik katyonuna yükseltgenir. Merkürik bileşiklerine maruziyet
sonucunda absorbe olan divalan katyon metalik ve monovalan formlara indirgenir ve
metalik cıva buharı olarak eksalasyonla dışarı atılır. Protein sülfidril gruplarının
varlığında merkürik cıva (Hg+) oransız bir şekilde bir divalan katyona (Hg+2) ve bir
temel oksidasyon basamağına (Hg0) dönüşür. Divalan anorganik cıvanın metil cıva
ve fenil cıvaya dönüşmesi muhtemelen absorbsiyondan hemen sonra gerçekleşir
(ATSDR1999).

Cıva alkali bataryalarda kullanılan önemli bir elementtir. Geçmişte, cıva


bataryalarda aşırı miktarda kullanılmıştır, bununla birlikte, Avrupa, Japonya ve
Amerika Birleşik Devltelerindeki alkali batarya üreticileri bataryalardaki cıva
içeriğini %0.1’den %0.025’e düşürmüşlerdir. Bu düşme batarya endüstrisinde
kullanılan cıva miktarının her yıl 4 metreküp ton azalmasına neden olacaktır (Cole ve
ark. 1992; Reese 1990). Cıva oksidin galvanik hücrelerin üretimindeki ticari önemi
çinko veya kadmiyum katotlarıyla cıva oksit anodu olarak birleşmesi nedeniyle
artmaktadır. Bu küçük, düğme şeklindeki bataryaların voltajı akım boyunca sabit
kalmaktadır. Bataryalar, işitme aygıtlarında, dijital saatlerde, cep hesap
makinelerinde ve güvenlik tesisatlarında kullanılır (IARC, 1993) fakat son
zamanlarda cıva içermeyen bataryaların kullanımı artmıştır. Bazı elektrik
lambalarında cıva buharı kullanılır. Bu lambalar verimli, dayanıklı ve diğer
endüstriyel lambalara göre watt başına daha fazla lümen üretirler (Drake 1981). Cıva,
vinil klorür ve üretan köpük gibi polimerlerin oluşum reaksiyonunda katalizör görevi
görür. Deniz suyundan klor ve kostik soda (NaOH) hazırlanmasında da katalizör
görevi yapar. Bu işlemde, cıva, sodyum ve kloru ayıran hareketli katot olarak
bulunur (Rieber ve Haris 1994). Buradaki cıva %95 verimlilikle tekrar kullanılabilir
(Drake 1981).
3

1.1.1.1. Tıbbi Uygulamalar

Metalik cıva, diğer metallerle alaşım oluşturabilme özelliği nedeniyle dental


dolgularda kullanılır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) (1991) endüstrileşmiş ülkelerde
toplam cıva alımının %3’ünün dental amalgamlardan kaynaklandığını belirtmiştir.
1992 dental üreticileri temel alınarak amalgam (karışım); yaklaşık olarak %50
metalik cıva, %35 gümüş, %9 kalay, %6 bakır ve eser miktarda çinkodan oluştuğu
belirtilmiştir. 30 yıl öncesine kadar, cıva bileşiklerinin farmasötik alandaki
kullanımları yaygındı. Organik cıva bileşikleri antisifilitik ilaçlarda ve bazı
laksatiflerde kullanılıyordu. Fenilcıva asetat, kontraseptif jel ve köpüklerde ve
dezenfektan olarak kullanılmıştır (IARC, 1993). Fakat daha sonraki yıllarda, cıva
içeren farmasötikler yerini daha etkili ve daha az toksik alternatiflerine bırakmıştır.
Termometre ve manometre gibi medikal aletlerde sıcaklık ve basıncı ölçmek için
metalik cıva kullanılmaktadır (Carrico 1985).

Şekil 1.1. Havadaki, Sudaki ve Sedimentteki Cıva Dönüşümü


4

1.1.2. Cıvanın Sağlık Üzerine Etkileri

İnhalasyon maruziyeti ile ilgili çalışmaların çoğu metalik cıva buharı maruziyetiyle
ilgilidir. Fazla seviyelerde metalik cıva buharının inhale edilmesi hem hayvanlarda
hem de insanlarda sistemik toksisiteyle ilişkilendirilir. İndüklenmiş-metalik cıvanın
temel hedef organları böbrekler ve santral sinir sistemidir. Yüksek maruziyetlerde
solunum, kardiyovasküler ve gastrointestinal etkiler de görülür. Metalik cıvanın bir
kısmı buharlaşır (Milne ve ark. 1970) veya buharın dental amalgamdan
kaynaklandığı durumlarda tükürükte çözünebilir (WHO, 1991).

Anorganik cıva tuzlarının (Hg(II) veya Hg(I) tuzları, oksit) inhalasyonu


sonrasında etki seviyeleri hakkında yapılmış çalışma yoktur. Organik cıva
bileşiklerinin inhalasyon yoluyla maruziyeti hakkındaki bilgiler vaka raporlarıyla
sınırlıdır ve gastrointestinal, renal, musküler ve nörolojik etkiler sadece kalitatif
olarak mevcuttur. Çoğu durumda, maruziyete uğramış kişideki etkilerin doğrudan
olarak cıva maruziyetinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını belirlemek zordur
(ATSDR, 1999) .

1.1.2.1. Cıva Nedenli Ölümler

Metalik cıva buharının konsantrasyonu belirtilmemiş olmakla beraber, akut


maruziyet süresinin uzun olmasına bağlı olarak insanda ölümle sonuçlanmış bir kaç
çalışma rapor edilmiştir (Campbell 1948; Kanluen ve Gottlieb 1991; Matthes ve ark.
1958; Rowens ve ark. 1991; Soni ve ark. 1992; Taueg ve ark. 1992; Teng ve Brennan
1959; Tennant ve ark. 1961). Tüm vakalarda ölüm solunum yetersizliğinden
kaynaklanmıştır. Vakaların tümünde, metalik cıvanın ısıtılması sonucunda yüksek
seviyede cıva buharı oluştuğu belirlenmiştir.

Hayvan çalışmalarında, metalik cıva buharı maruziyeti sonucunda gerçekleşen


ölüm durumları maruziyet süresiyle sınırlıdır (Ashe ve ark. 1953; Christensen ve ark.
1937; Livardjani ve ark. 1991). Sıçan, kobay ve fareler için, dökülen cıva
5

damlacıklarının yayılan, konsantrasyonu belli olmayan, metalik cıva buharına


dönüşmesi sonucunda 24 – 48 saatlik maruziyeti takiben ciddi pulmoner ödem
nedeniyle ölüm gerçekleşmiştir (Christensen ve ark. 1937). 2 saat süreyle 27 mg/m3
elementel cıva buharına maruz kalan sıçanlarda 15 günlük gözlemi takiben 32
sıçanın 20’sinin ölümüyle sonuçlanmıştır (Livardjani ve ark. 1991b). Tavşanlar
metalik cıva buharına karşı daha az hassasiyet gösterirler. 30 saat boyunca 28,8
mg/m3’lük metalik cıvaya maruz bırakılan 2 tavşandan, birisinin ölümüyle
sonuçlanmış, 20 saat veya daha az süre maruz bırakılan tavşanlarda ölüm
gözlenmemiştir (Ashe ve ark. 1953).

Alkil cıva bileşikleri nedeniyle oluşan organik cıva buharı inhalasyonunu


takiben oluşan mesleki maruziyetlerde ölümler bildirilmiştir. Ölüm nedeni
bildirilmemiştir fakat çoğu kişinin gelişen şiddetli nörotoksisite sonrasında öldüğü
belirtilmiştir (Hill 1943; Hook ve ark. 1954). 4–5 aylık dietil cıva buharı maruziyeti
(tahmini maruziyet seviyesi: 1 – 1,1 mg/m3) 2 kadının ölümüyle sonuçlanmıştır (Hill
1943). Ölüm nedeni belirtilmemekle beraber kadınlarda görülen semptomlar cıva
toksisitesiyle uyuşmuş ve otopsiler belirgin gastrointestinal hasarı göstermiştir.
Gastrointestinal etkilerin doğrudan olarak cıva maruziyetinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığı kesin değildir. 41 yaşında 3 – 4 yıldır alkil cıva bileşiklerini tohum
ekiminde kullanan bir erkek dökülmüş sıvı alkil cıvayı temizledikten yaklaşık olarak
3 ay sonra ölmüştür (Hook ve ark. 1954). 57 yaşında 5 yıldır kereste için alkil cıva
hazırlanması işini yapan bir kadın nörolojik toksisite gelişiminden kısa bir süre sonra
ölmüştür (Lundgren ve Swensson 1949). 39 yaşında 6 – 7 sezondur tohumlara
fenilmerkürik asetat uygulayan bir çiftçi ciddi nörolojik toksisite gelişmesini takiben
bir kaç ay sonra ölmüştür (Brown 1954). 4 sıçan 22 gün boyunca konsantrasyonu
belli olmayan metil cıva iyodür buharına maruz bırakılmış ve ciddi ataksi gelişmesini
takiben kısa bir süre içerisinde ölümler gerçekleşmiştir (Hunter ve ark. 1940).

1.1.2.2. Sistemik Etkiler

1.1.2.2.1. Solunum Etkileri


6

İnsanlarda, akut, yüksek seviyeli metalik cıva buharı maruziyetinin solunum sistemi
semptomları üzerinde belirgin etkileri vardır. En çok bildirilen semptomlar öksürük,
dispne ile daralma veya göğüste yanma hissidir (Bluhm ve ark. 1992a; Gore ve
Harding 1987; Haddad ve Sternberg 1963; Hallee 1969; Kanluen and Gottlieb 1991;
King 1954; Lilis ve ark. 1985; Matthes ve ark. 1958; McFarland ve Reigel 1978;
Milne ve ark. 1970; Rowens ve ark. 1991; Snodgrass ve ark. 1981; Soni ve ark.
1992; Taueg ve ark. 1992; Teng ve Brennan 1959; Tennant ve ark. 1961). X ışınları
analizinde akciğerlerde pnömonit görülmüştür (Bluhm ve ark. 1992a; Garnier ve ark.
1981; Gore ve Harding 1987; Hallee 1969; King 1954; Soni ve ark. 1992; Tennant ve
ark. 1961). Aynı zamanda pulmoner fonksiyonlar da zarar görebilir. Hava yollarında
tıkanma, daralma (Snodgrass ve ark. 1981) ve vital kapasitede azalma (Lilis ve ark.
1985; McFarland ve Reigel 1978) bildirilmiştir. Lilis ve arkadaşları (1985) vital
kapasitedeki azalmayı maruziyetten sonra 11 ay boyunca gözlemlemişlerdir. Daha
ciddi durumlarda, solunumda güçlük, pulmoner ödem (alveolar ve interstisyel), lobar
pnömoni, fibroz ve bronş epitelinde deskuamasyon gözlenmiştir. Bronşlarda mukus
ve sıvı nedeniyle oluşan tıkanmayı takiben alveolar genişleme, amfizem,
pnömotoraks ve ölümle sonuçlanabilir (Campbell 1948; Gore ve Harding 1987; Jaffe
ve ark. 1983; Kanluen ve Gottlieb 1991; Matthes ve ark. 1958; Taueg ve ark. 1992;
Teng ve Brennan 1959; Tennant ve ark. 1961).

Yukarıdaki semptomların hangi maruziyet düzeylerinde gerçekleşeceği ile ilgili


çok az bilgi mevcuttur. Bununla beraber, cıva buharına 4-8 saat arasında 44,3
mg/m3’ün üstünde seviyelerde maruz kalan işçilerde göğüste acı, dispne, öksürük,
hemoptizi, pulmoner fonksiyonlarda azalma (vital kapasitenin düşmesi gibi), difüz
pulmoner sızıntı ve interstisyel pnömoni belirtisi görülür (McFarland ve Reigel
1978).

Bir kaç sezon boyunca fenilmerkürik asetatla çalışmış çiftçilerde dispne,


solunum depresyonu ve solunumun sık sık mukusla tıkanması gözlenmiştir (Brown
1954). Bir otopside iltihaplı bronkopnömoni görülmüştür. Fakat bunun fenil
merkürik asetatın solunum sistemine doğrudan ya da ikincil etkisi olup olmadığı
kesin değildir. Bir vaka rapor formunda, dört erkeğin bir kaç ay boyunca belirli
7

olmayan konsantrasyonda metil cıvaya maruz kaldığı fakat herhangi bir solunum
rahatsızlığı gözlenmediği bildirilmiştir (Hunter ve ark. 1940). Her iki çalışma da
maruziyet seviyeleri bilinmediği için sınırlıdır.

1.1.2.3. Kardiyovasküler Etkiler

İnsanlarda metalik cıva inhalasyonunu takiben kan basıncı ve kalp atışında artma
gözlenmiştir. Bu vakaların birinde, sinus taşikardi olarak ifade edilen, kalp atışında
artma gözlenmiştir (Soni ve ark. 1992). Uzun süreli mesleki maruziyetlerde kan
basıncında (Fagala ve Wigg 1992; Foulds ve ark. 1987; Friberg ve ark. 1953;
Karpathios ve ark. 1991; Taueg ve ark. 1992) ve kalp atışında artma gözlenmiştir
(Fagala ve Wigg 1992; Foulds ve ark. 1987).

Organik cıva bileşiklerinin inhalasyonu sonucu oluşan kardiyovasküler etkilere


neden olan sadece iki vaka vardır. Metil cıva bileşiklerine maruz kalan iki erkekte
kan basıncında artma bildirilmiştir (Hook ve ark. 1954).

1.1.2.4. Gastrointestinal Etkiler

Metalik cıva buharına inhalasyon yoluyla kronik maruziyet sonucunda


gastrointestinal etkilerin oluştuğuna dair birçok örnek vardır. Cıva
intoksikasyonunun en belirgin işareti oral mukoza yanmasıdır. Yüksek seviyede akut
maruziyetlerde diğer gastrointestinal etkiler karın ağrıları (Bluhm ve ark. 1992a;
Campbell 1948; Haddad ve Sternberg 1963; Milne ve ark. 1970; Teng ve Brennan
1959), bulantı ve/veya kusma (Haddad ve Sternberg 1963; Hallee 1969; Kanluen ve
Gottlieb 1991; Lilis ve ark. 1985; Milne ve ark. 1970; Rowens ve ark. 1991;
Snodgrass ve ark. 1981; Soni ve ark. 1992; Taueg ve ark. 1992) ve diyaredir (Bluhm
ve ark. 1992a; Kanluen ve Gottlieb 1991; Rowens ve ark. 1991; Taueg ve ark. 1992;
Teng ve Brennan 1959).
8

Organik cıva bileşiklerine maruz kalan bir kaç kişide gastrointestinal etkiler
bildirilmiştir (Brown 1954). Dietil cıva buharına mesleki maruziyete uğrayan iki
kadında ağız ve dişetinde iltihaplanma, tükürükte artma ve tanımsız gastrointestinal
bozukluk görülmüştür (Hill 1943).

1.1.2.5. Hematolojik Etkiler

Elementel cıva buharına yüksek konsantrasyonlarda ilk maruziyetin sendromları,


metal yorgunluğu, ateş, titreme ve lökosit sayısında artma olarak tanımlanabilen
“metal buharı” sendromlarına benzerdir. Nötrofili ile birlikte orta veya yüksek
lökositoz, metalik cıva buharına akut inhalasyon maruziyeti belirtisidir (Campbell
1948; Haddad ve Sternberg 1963; Hallee 1969; Jaffe ve ark. 1983; Lilis ve ark. 1985;
Matthes ve ark. 1958; Rowens ve ark. 1991).

Benzer şekilde, 12 yaşındaki bir kız çocuğunun 6 ay boyunca evde, dökülen


metalik cıvadan kaynaklanan cıva buharına maruz kalması sonucunda beyaz kan
hücrelerinde artma gözlenmiştir (Fagala ve Wigg 1992). Aynı şekilde cıva buharına
maruz kalmış bir ailenin 4 üyesinden ikisinde trombositopeni ve burun kanaması
gözlenmiştir (Schwartz ve ark. 1992).

Dental amalgamı olan gönüllülerle yapılan çalışma, dental amalgamı olmayan


kontrol grubuyla karşılaştırıldığında hemoglobin ve hematokritte belirgin bir düşüş,
korpüsküler hemoglobin konsantrasyonunda da bir artış bulunmuştur (Siblerud
1990). Tungsten çubuklar üreten bir fabrikada çalışan ve elementel cıvaya maruz
kalan işçilerde eritrositlerde δ-Aminolevulinik asid dehidrataz aktivitesinde azalma
gözlenmiştir (Wada ve ark. 1969). Azalma, idrardaki cıva artışıyla orantılıdır.

Fabrikada tahmin edilen cıva buharı maruziyeti seviyesi 0,1 mg/m3’den biraz
daha azdır. Fakat işçiler 0,106 – 0,783 mg/m3 cıva buharına maruz kalmışlardır,
maruziyete uğramayan işçilerle karşılaştırıldığında α2-makroglobülin ve bakırın
9

taşınması ve depolanmasında görev alan α-globulin proteini serüloplazminde belirgin


bir artış vardır (Bencko ve ark. 1990).

1.1.2.6. Renal Etkiler

Metalik cıvanın inhalasyon yoluyla maruziyetinde böbrek hassas bir hedef organdır.
Bu hassasiyetin bir kısmı cıvanın temel olarak böbreklerde akümüle olmasından
kaynaklanabilir. İnsanda akut yüksek konsantrasyonlu inhalasyon maruziyetinin hafif
geçici proteinüri veya idrar asit miktarında (Bluhm ve ark. 1992b; Soni ve ark. 1992)
hafif değişimlerden hematüri ve oligüriye kadar giden (Campbell 1948; Hallee 1969;
Snodgrass ve ark. 1981) dejenerasyonla birlikte akut renal yetmezliğe veya
proksimal sarmal tübüllerin (Campbell 1948; Jaffe ve ark. 1983; Kanluen ve Gottlieb
1991; Rowens ve ark. 1991) nekrozuna kadar geniş etkileri vardır. Bu durumların
gerçek maruziyet konsantrasyonları bilinmemektedir fakat idrar cıva
konsantrasyonunun 59 – 193 µg/saat kadar yüksek olduğu bildirilmiştir (Bluhm ve
ark. 1992b).

Birkaç çalışmadan elde edilen sonuçlar, kronik olarak cıva buharına maruz
kalan işçilerde renal toksisite oluştuğunu göstermiştir (Barregard ve ark. 1988;
Bernard ve ark. 1987; Buchet ve ark. 1980; Cardenas ve ark. 1993; Danziger ve
Possick 1973; Ehrenberg ve ark. 1991; Kazantzis ve ark. 1962; Langworth ve ark.
1992; Piikivi ve Ruokonen 1989; Roels ve ark. 1982; Stewart ve ark. 1977; Stonard
ve ark. 1983; Sunderman 1978; Tubbs ve ark. 1982). Bu raporların bazıları
proteinürisi olan işçiler üzerine yoğunlaşırken (Danziger ve Possick 1973; Kazantzis
ve ark. 1962; Tubbs ve ark. 1982), diğerleri de maruz kalan popülasyonlarda değişik
üriner parametreleri incelemiştir. Proteinürili işçilerle yapılan çalışmalardaki
biyopsiler hem proksimal tübüler hem de glomerüler değişiklikler göstermiştir.
Kazantzis ve ark. (1962) ağır albuminürinin hem proksimal tübüler hasara hem de
glomerüloskleroza eşlik ettiğini belirtmiştir.
10

Akut ve orta-süreli maruziyetleri takiben orta-yüksek seviyelerde metalik cıva


buharına maruz bırakılan hayvanların böbreklerinde ciddi dejeneratif etkiler
gözlenmiştir (Ashe ve ark. 1953). 2-30 saat boyunca 28.8 mg/m3 konsantrasyonunda
cıva buharına maruz bırakılan tavşanlarda belirgin hücresel dejenerasyondan doku
yıkılmasına ve yaygın nekroza kadar değişen etkiler gözlenmiştir. 1-saatlik
maruziyetlerde ayrıca orta düzeyde patolojik değişiklikler de gözlenmiştir. Maruziyet
süresi 30 saate kadar artırıldığında böbreklerde hücre nekrozu belirgin hale gelmiştir.

Orta-süreli bir çalışmada, 12 hafta boyunca, haftada 5 gün, günde 7 saat, 0.86
mg/m3 konsantrasyonda cıva buharına maruz bırakılan tavşanlarda, maruziyetin sona
erdirilmesiyle geri dönüşümlü olabilen orta seviyede patolojik böbrek değişiklikleri
gözlenmiştir (Ashe ve ark. 1953).

Yüksek-seviyede akut, alkil cıva buharına maruz kalan bireylerin ölümünden


sonra yapılan otopside tübül epitelinde nekroz, granüllü protoplazmada şişme ve
böbreklerde boyanamayan çekirdeklere rastlanmıştır (Hook ve ark. 1954). İnsanlarda
orta süreli yada kronik organik cıva buharına maruziyeti takiben renal etkilerle ilgili
herhangi bir çalışma mevcut değildir. Ayrıca hayvanlarda inhalasyon yoluyla organik
cıvaya maruziyet sonrası renal etkileri inceleyen herhangi bir çalışma da mevcut
değildir.

1.1.2.7. Endokrin Etkiler

2 hafta boyunca cıva buharına maruz kalan 13-yaşındaki bir erkek çocukta tiroid
büyümesi ve düşük tiroid-stimüle-edici hormon seviyelerine rastlanmıştır
(Karpathios ve ark. 1991). Ortalama 10 yıl boyunca metalik cıva buharına maruz
kalan kloroalkali işçileri ile yapılan bir çalışmada, en yüksek konsantrasyona maruz
kalan işçilerde serum serbest-tiroksini (T4) ve serbest tiroksinin, serbest 3,5,3’-
triiyodotironin’e (T3) oranı biraz, ancak anlamlı şekilde yüksek çıkmıştır (Barregard
ve ark. 1994a, 1994b). Ayrıca serum serbest T3’ü, kümülatif cıva maruziyetiyle ters
orantılıdır, bu durum; cıvanın, T4’ün aktif hormon T3’e dönüşümünden sorumlu olan
11

5’-deiyodinazlar üzerindeki olası bir etkisine işaret etmektedir. Bu çalışmada, serum


total testosteronun (ancak serbest testosteron değil) kümülatif cıva maruziyetiyle
pozitif korelasyonu bulunurken; prolaktin, tirotropin ve üriner kortisol
konsantrasyonları maruziyetle ilişkilendirilememiştir.

İnsanlarda veya hayvanlarda inhalasyon yoluyla organik cıvaya maruziyetten


sonra meydana gelen endokrin etkilerle ilgili herhangi bir çalışma mevcut değildir.

1.1.2.8. Dermal Etkiler

İnsanlarda inhalasyon yoluyla elemental cıva buharına akut ve orta süreli maruziyet
eritematoz ve pruritik deri hastalıklarıyla sonuçlanmıştır (Aronow ve ark. 1990;
Bluhm ve ark. 1992a; Foulds ve ark. 1987; Karpathios ve ark. 1991; Schwartz ve ark.
1992; Sexton ve ark. 1976). Cıva maruziyetine karşı diğer dermal reaksiyonlar; ağır
perspirasyon (Aronow ve ark. 1990; Fagala ve Wigg 1992; Karpathios ve ark. 1991;
Sexton ve ark. 1976) ve avuç içlerinde ve ayak tabanlarında kızarıklık ve
kabarıklıkları içermektedir (Aronow ve ark. 1990; Fagala ve Wigg 1992; Karpathios
ve ark. 1991). İnhalasyon yoluyla metalik cıvaya maruziyetten sonra hayvanlarda
meydana gelen dermal etkilerle ilgili herhangi bir çalışma mevcut değildir.
İnsanlarda ve hayvanlarda inhalasyon yoluyla organik cıvaya maruziyet sonrası
meydana gelen dermal etkilerle ilgili herhangi bir çalışma mevcut değildir.

1.1.2.9. Nörolojik Etkiler

Merkezi sinir sistemi metalik cıva buharı maruziyeti için muhtemelen en hassas
hedef organdır. Metalik cıva maruziyetini takiben oluşan merkezi sinir sistemi
bozuklukları hem birbiriyle tutarlı hem de çok kesindir. Akut-, orta süreli- ve kronik
maruziyetler benzer nörolojik etkiler ortaya koymuştur. Maruziyet süresi ve/veya
konsantrasyonu arttıkça semptomlar şiddetlenmekte ve geri dönüşümsüz bir hale
gelmektedir. İnsanlarda, yüksek konsantrasyonlu akut cıva buharı inhalasyonunu
12

takiben advers nörolojik etkiler rapor edilmiştir. Genellikle, algısal, kişisel,


kavramsal ve motor karışıklık rapor edilmiştir. En önemli semptomlar titreme (ilk
olarak ellerde ve bazı durumlarda vücudun diğer bölümlerine de yayılmış biçimde),
duygusal hassasiyet (aşırı alınganlık, utangaçlık, güven kaybı ve sinirlilik), insomnia,
hafıza kaybı, nöromusküler değişimler (zayıflık, kas atrofisi ve kas çekilmesi), baş
ağrısı ve polinöropatidir (Adams ve ark. 1983; Bluhm ve ark. 1992a; Hallee 1969;
Jaffe ve ark. 1983; Karpathios ve ark. 1991; Lilis ve ark. 1985; McFarland ve Reigel
1978; Snodgrass ve ark. 1981). Bir kaç durumda, duyma kaybı, görmede azalma ve
halüsinasyonlar da rapor edilmiştir (Bluhm ve ark. 1992a; McFarland ve Reigel
1978).

1.1.3. Cıvanın Toksikokinetiği

İnhale edilmiş metalik cıva buharının absorbsiyonu yüksektir (yaklaşık olarak % 70–
80) ve sıvı metalik cıva maruziyeti için ihmal edilebilir düzeydedir. Anorganik cıva
tuzlarının absorbsiyonu cıvanın yapısı ve test şartlarına göre %2 ila %38 arasında
değişir. Metalik, anorganik ve organik cıva için dağılım verileri biyoakümülasyonun
en yüksek olduğu organın böbrek olduğunu göstermiştir. Lipofilik yapısı nedeniyle,
metalik cıva, plasenta ve kan – beyin bariyerinden kolayca geçebilir. Beyindeki
metalik cıvanın, anorganik divalan katyonunun oksidasyonu cıvanın beyinde
tutulmasıyla sonuçlanabilir. Anorganik cıva bileşikleri birçok organa ulaşabilirler,
bununla birlikte, bu organların düşük lipofiliteleri, bariyerlerden geçişi azaltır ve
beyin ve fötusta akümülasyon gerçekleşir. Metil cıvanın dağılımı da metalik
cıvanınkine benzerdir, fakat nispeten kan – beyin ve plasental bariyerleri geçme
özelliği nedeniyle beyin ve fötusta (anorganik cıvayla karşılaştırıldığında)
akümülasyonu daha fazladır ve organik cıva beyin ve fötusta anorganik divalan
katyonuna dönüşür (ATSDR, 1999).

Metalik cıva, bir çok dokuda gerçekleşen, hidrojen peroksidaz – katalaz yolağı
ile anorganik divalan cıvaya yükseltgenir. Anorganik divalan katyon sırayla metalik
cıvaya indirgenebilir. Hg+ iyonu sulfidril gruplarının varlığında kararsızdır ve
13

düzensiz bir şekilde metalik cıva ve Hg2+ iyonuna dönüşür. Metalik cıvayla birlikte
organik cıva da anorganik divalan cıvaya dönüşür fakat dönüşüm oranı metalik
cıvadan düşüktür.

Metalik cıva maruziyetini takiben, eliminasyon idrar, feçes ve solunumla


gerçekleşebilir. Anorganik cıva maruziyetinde ise eliminasyon idrar ve feçes yoluyla
olur. Organik cıva bileşikleri, insanlarda baskın olarak feçesle atılır. Hayvanlarda,
metil cıva feçesle ve fenil cıva bileşikleri birincil olarak feçesle ardından idrarla
atılır. Organik cıva bileşikleri baskın olarak anorganik formda atılır. Hem anorganik
cıva hem de metil cıva anne sütüyle atılır.

Metalik cıva buharı absorbsiyonunun akciğerler boyunca hızlı bir şekilde


difüzyona uğradığı düşünülmektedir. Anorganik (Hg2+) cıva bileşiklerinin oral
absorbsiyonu gastrointestinal yol boyunca hızlı bir şekilde difuzyonu içerir. (Hg+)
cıva bileşiklerinin oral absorbsiyon mekanizması bilinmemektedir. Organik cıvanın
oral absorbsiyonu organik cıva moleküllerinin sistein gibi moleküllere bağlanma
yeteneğine bağlıdır. Anorganik ve organik cıva bileşiklerinin mekanizması bu
kimyasalların proteinlerin sülfidril veya tiol gruplarına ve diğer biyolojik bileşiklere
olan ilgisini de içerebilir (ATSDR, 1999).

1.1.3.1. Absorbsiyon

Metalik cıva buharı inhalasyonunda absorbsiyon oldukça yüksektir. Metalik cıvanın


akut oral maruziyetinde absorbsiyon hem insan hem de hayvanlar için ihmal
edilebilir düzeydedir. Metil ve fenil cıva bileşikleri anorganik cıvaya oranla daha
kolay absorbe olur. Hayvan çalışmaları, organik ve anorganik cıvanın her ikisininde
absorbsiyonun diyet ve yaştan etkilenebileceğini göstermiştir. Anorganik ve organik
cıvanın dermal maruziyetindeki absorbsiyon düzeyleri ile ilgili sınırlı sayıda bilgi
mevcuttur.
14

1.1.3.2. Dağılım

İnsanlarda, metalik cıva inhalasyon yoluyla maruziyetten sonra, tüm vücuda dağılır.
Yağda yüksek çözünürlüğü nedeniyle kan-beyin ve plasental bariyerleri kolayca
geçebilir. Hg2+ iyonuna oksidasyonundan sonra birincil olarak böbreklerde birikir.
Anorganik divalan cıva bileşikleri benzer şekilde tüm organlara ulaşır, bununla
beraber, anorganik cıva bileşiklerinin lipofiliteleri daha düşük olduğu için beyin ve
fötustaki akümülasyonu metalik cıvaya göre daha düşüktür. Organik cıva bileşikleri
oral maruziyeti takiben vücut boyunca dağılır ve en fazla böbreklerde birikir. Metalik
cıva gibi, metil ve fenil cıva bileşiklerinin kan-beyin ve plasenta bariyerini geçme
kabiliyetleri vardır ve bu özellik dağılıma ve beyin ve fötusta birikmesine olanak
verir.

Metalik cıvanın lipofilik yapısı vücut boyunca dağılımına izin verir. Vücutta
çözelti halindeki metalik cıva oldukça lipofiliktir böylece kan-beyin ve plasental
bariyerlerden kolayca geçebilir (Clarkson 1989). Cıva tüm dokulara dağılır ve 24
saat içinde en yüksek seviyeye ulaşır, beyinde ise daha farklı olarak en yüksek
seviyeye 2-3 gün içerisinde ulaşır (Hursh ve ark. 1976). Cıva buharına inhalasyon
youyla maruziyetten sonra cıva en uzun süre beyinde kalır (Takahata ve ark. 1970).
Metalik cıvaya en son 10 yıl önce maruz kalmış Japon işçilerin otopsilerinde
beyinlerinde hala yüksek düzeyde cıva bulunmuştur (Takahata ve ark. 1970).

Oral yolla absorbe olan metalik cıvanın dağılımının birçok yönden, metalik
cıvanın biyolojik sıvılarda Hg2+ iyonuna yükseltgenmesi nedeniyle Hg2+ tuzlarına
benzemesi beklenir. Elementel cıvadan farklı olarak, kan-beyin ve plasental
bariyerleri geçen divalan cıva miktarı düşük lipofilitesi nedeniyle çok daha düşüktür
(Clarkson 1989).

İnsanlarda, organik cıva maruziyetini takiben cıvanın beyindeki dağılımı


incelenmiştir. Aschner ve Aschner (1990) tarafından, akut metil cıva maruziyetini
takiben beyindeki toplam cıvanın, organik cıvadan geldiğini bununla birlikte, kronik
maruziyetten sonra ise, toplam cıvanın çoğunun anorganik cıvadan geldiğini
15

belirtmişlerdir. Bu bulguların anlamı, organik cıvanın beyinde anorganik cıvaya


dönüştüğüdür. Maymunlarda yapılan çalışmalar, metil cıvaya kronik maruziyet
sonrasında ortalama yarı ömrün beyinde daha uzun olduğunu göstermiştir, bunun
nedeni metil cıvanın beyinde, beyin dokularına kuvvetli şekilde bağlanan bir
formuna dönüşmesidir (Rice 1989).

Metil cıva zehirlenmesinin ilk olarak 26 yıl önce görüldüğü bir erkeğin otopsisi
göstermiştir ki en yüksek cıva seviyesi (0.62–1.19 µg Hg/g) serebral korteksin
girusunda, serebellum, pallidum ve beyindeki oksipital kutupta bulunmuştur
(Takeuchi ve ark. 1989). Beyinde, toplam cıva seviyesi (0.02–1.19 µg/g) metil cıva
seviyesinden (yaklaşık olarak <0.01 µg/g) çok daha fazla bulunmuştur.

Bu bulgular Suda ve arkadaşlarının (1989) metil cıvanın beyinde anorganik


cıvaya dealkillendiği görüşünü destekler niteliktedir.

1.1.3.3. Metabolizma

Mevcut kaynaklar, cıvanın tüm formlarının metabolizmasının insan ve hayvanlar için


benzer olduğunu göstermiştir. Metalik ve anorganik cıva bir kere absorbe olduğu
zaman yükseltgenme-indirgenme döngüsüne katılır. Metalik cıva, kırmızı kan
hücrelerinde ve akciğerlerde divalan anorganik katyonuna yükseltgenir. Hg2+
bileşiklerine maruziyet sonucu absorblanan divalan katyon bileşikleri sırasıyla
metalik veya monovalan forma indirgenir ve ekselasyon yoluyla metalik cıva buharı
şeklinde atılır, protein sülfidril grupları varlığında, merküro cıva (Hg+) oransız bir
şekilde divalan katyona (Hg+2) ve sıfır oksidasyon basamağına (Hg0) dönüşür. Metil
cıva veya fenil cıvanın divalan anorganik cıvaya dönüşmesi absorbsiyondan hemen
sonra olur, aynı zamanda yükseltgenme-indirgenme yolağına da katılır (ATSDR,
1999).
16

1.1.3.4. Eliminasyon ve Boşaltım

Anorganik cıvanın eliminasyonu idrar ve feçes yoluyla olurken metalik cıvanın


eliminasyonu idrar, feçes ve hava yoluyla olur. Boşaltımla ilgili hayvan verileri
sınırlıdır fakat boşaltımın türe ve doza bağlı olduğu gözlenmiştir. Feçes anorganik
cıva bileşikleri için ana eliminasyon yoludur, fakat yüksek akut dozlarda idrarla
boşaltım yüzdesi artar. Organik cıvanın boşaltımı insanlarda baskın olarak safra
yoluyla olur. Hayvanlarda, metil cıva birincil olarak safra ve sonrasında feçes
yoluyla boşaltıma uğrarken, fenil cıva boşaltımı başlangıçta safra yoluyla sonrasında
idrarla gerçekleşir. Sıçanlarda anorganik ve organik maruziyetini takiben
eliminasyon için yaş bir faktördür, daha genç sıçanlarda daha yaşlı olanlara göre
belirgin bir şekilde daha yüksek bir tutma kapasitesi gözlenmiştir. Anorganik ve
organik cıva bileşiklerinin her ikisi de anne sütüyle boşaltıma uğrayabilir (ATSDR,
1999).

1.1.4. Cıvanın Farmakokinetiği

Metalik cıvanın akciğerler boyunca absorbsiyonu hızlı difüzyonla gerçekleşir.


Anorganik cıva bileşiklerinin oral absorbsiyonu intestinal yoldaki bozunmasına
bağlıdır. Bir kaç durumda, cıvanın toksik etki mekanizmasının temelinde cıvanın
sülfidril veya tiol grubu içeren proteinlere yüksek ilgi göstermesine bağlanır.

Metalik cıva buharı hızlı difüzyonla alveolar membranlardan geçer (Berlin ve


ark. 1969; Clarkson 1989). 10 hafta boyunca (her hafta 5 gün) yüksek
konsantrasyonda (0.5–1.0 mg/m3) cıva buharına maruz bırakılmış cıvaya karşı
duyarlı SJL/N farelerinin beyinlerindeki cıva dağılımının maruziyet büyüklüğünden
etkilendiği bulunmuştur (Warfvinge 1995). Günde 19 saat 0.5 mg/m3 veya günde 3
saat 1 mg/m3 cıvaya maruz bırakılan hayvanların neredeyse beyinlerinin bütün
bölgelerinde cıva bulunmuştur, günde 6 saat 0.3 mg/m3 maruziyette ise cıva birincil
olarak neokortikal tabakada, ak maddede, talamusda ve beyin sapında bulunmuştur.
Farelerde günde 1.5 saat 1 mg/m3 maruziyette cıva akümülasyonu için ak madde ve
17

beyin sapının hedef bölge olduğu bulunmuştur. Farelerdeki bu bulgular genel olarak
cıvaya duyarlı sıçanlardaki cıvanın beyindeki dağılımlarının uyumlu derecede
olduğunu göstermiştir (Schionning ve ark.1991; Warfvinge ve ark. 1992), sadece ak
madde cıva akümülasyonu için hedef bölge olarak bulunmamıştır.

Metalik cıvanın oral absorbsiyonu, muhtemelen in vivo ortamda divalan cıvaya


dönüşmesi ve sülfidril gruplarına bağlanması veya elementel formunun
absorbsiyonunun zayıf olması nedeniyle düşüktür. Anorganik cıva bileşikleri için
akciğerlerdeki düşük absorbsiyon muhtemelen üst solunum yollarında tortu olarak
kalan parçacıkların hızlıca temizlenmesinden kaynaklanmaktadır (Friberg ve
Nordberg 1973). Çözünürlük ve diğer kimyasal özellikler absorbsiyonu etkileyen
faktörlerden olabilir. Anorganik (Hg2+) cıvanın intestinal absorbsiyon mekanizması
difüzyon işlemini ve absorbsiyon hızı bağırsaklarda lümendeki cıva
konsantrasyonuyla olan oranı da içerir (Piotrowski ve ark. 1992). Anorganik cıvanın
intestinal sistem boyunca taşınma miktarı çözünürlüğüne (Friberg ve Nordberg 1973)
veya lümende bileşiklerin ne kadar kolay bozunduğuna bağlıdır (Endo ve ark. 1990).
Hg2+ bileşiklerinin absorbsiyonu, çözünürlük veya gastrointestinal sistemdeki
divalan katyona dönüşüm nedeniyle düşüktür.

Divalan katyon hem difüzyona uğramayan (dokularda) hem de uğrayabilen


cıva formunda mevcuttur (Halbach ve Clarkson 1978; Magos 1967). Cıva ve
bileşiklerinin dağılım mekanizması, muhtemelen farklı dokulardan difüzyona
uğrayamayan cıva formlarının alınmasına veya kırmızı kan hücrelerinde ve plazma
proteinlerinde cıva bağlı proteinlerin bağlanma bölgelerine (sülfidril grupları)
bağlıdır (Clarkson 1972).

Anorganik ve organik cıvanın toksik etki mekanizmalarının benzer olduğu


düşünülmektedir. Cıvanın farklı formlarının (metalik, monovalan ve divalan
katyonlar, metil ve fenil bileşikleri gibi) bağıl toksisitelerinin hassas dokulardaki
akümülasyona bağlı olduğu belirtilmiştir. Bu teori cıvanın böbreklerde ve santral
sinir sistemindeki belirli bölgelerde akümülasyonuyla desteklenmiştir (Rothstein ve
Hayes 1960; Somjen ve ark. 1973).
18

Vahter ve arkadaşları tarafından anorganik cıva ve metil cıvanın dişi


maymunların (Macaca fascicularis) beynindeki akümülasyonu araştırılmıştır (1994).
Bu çalışmada, hayvanlara 6, 12 veya 18 aylık periyotlarla 50 µg/kg/gün oral dozla
cıva verilmiştir. Normal ağırlıktaki maymunların (2.4 – 4.1 kg), kanlarındaki sabit
haldeki total cıva konsantrasyonları 4 ay boyunca belirlenmiştir. Kandaki
eliminasyonun yarı-ömrü 26 gün olarak bulunmuştur. Beyindeki akümülasyon
bifazik olarak belirlenmiştir. 12 ay boyunca cıvaya maruz bırakılan maymunlarda
beyin metil cıva eliminasyon yarı-ömrü 35 gün olarak belirlenmiştir. Diğer yandan
anorganik cıvanın yarı ömrü yıllara dağılmıştır. Aynı zamanda 6-12 aylık
maruziyette anorganik cıvanın beyindeki total cıvanın %9’unu, 18 aylık maruziyette
ise %18’ini oluşturduğu bulunmuştur. Araştırmacı, beyinde anorganik cıva
varlığının, beyindeki metil cıvanın demetilasyona neden olduğunu belirtmiştir.
Normal ağırlıklı maymunlara göre ağır maymunlarda daha yüksek konsantrasyonda
cıva bulunmasının nedeni daha yüksek kan cıva seviyeleri ve beyin-kan dağılım
oranıdır.

Organik cıvanın dağılımı, vücutta proteinlerle kompleks oluşturması şeklinde


gerçekleşir. Sülfidril gruplarının (SH-) metilmerkürik katyona (CH3Hg+) yüksek
afinitesi nedeniyle metil cıva suda çözünen moleküllerle veya tiol içeren amino
asitlerle birlikte bulunur (Aschner ve Aschner 1990). Kanda, karaciğerde ve safrada
metil cıvanın sistein veya glutatyonla oluşturduğu kompleksleri bulunmuştur
(Aschner ve Aschner 1990). Subkütan enjeksiyonundan sonra metil cıvanın beyine
taşınması tiol içeren amino asitlere bağlanması şeklinde gerçekleşir (Aschner ve
Clarkson 1988). Metil cıva katyonu sistein amino asitinin tiol grubuna bağlanabilir
ve demir ve sülfür atomlarıyla 180 derece açılık valans bağ oluşturarak bir kompleks
oluşturur, oluşan bu kompleks methionine amino asitine benzer kimyasal yapıdadır
(Clarkson 1995). Bu sayede metil cıva, kan-beyin bariyerini “gizlenmiş” bir amino
asit gibi taşıyıcı-aracı sistemi ile geçebilir (taşınma sadece metil cıvanın yağda
çözünürlüğü sayesinde gerçekleşmez). Metil cıvanın beyinde tutulması leusin,
methionine, fenilalanin ve diğer büyük nötral aminoasitler sayesinde engellenir
(Clarkson 1995).
19

1.2. Kurşun

1.2.1. Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri

Kurşun çevrede doğal olarak bulunan ve periyodik tablonun IVA grubuna ait olan bir
208
elementtir. Doğal kurşun, Pb (51–53%), 206Pb (23.5– -27%), 207Pb (20.5–23%) ve
204
Pb (1.35–1.5%) olmak üzere dört kararlı izotopunun karışımından oluşur
(ATSDR, 2007).

Kurşun çok bol bulunan bir element değildir fakat kurşun cevheri birikintileri
çok bulunur ve çevreye dağılmış durumdadır. Kurşunun, korozyon rezistansı,
yoğunluğu ve düşük erime noktası gibi özellikleri, boru, lehim ve akü yapımında
kullanılmasına olanak sağlamaktadır.

Kurşun üç oksidasyon basamağına sahiptir: Pb(0), metal; Pb(II) ve Pb(IV).


Kurşun çevrede birincil olarak Pb(II) olarak bulunur. Pb(IV) sadece çok fazla
oksitleyici şartlar altında oluşabilir ve normal çevre koşullarında doğada bulunmaz.
Metalik kurşun doğada nadir olarak bulunur (ATSDR, 2007).

Kurşun havaya ve suya maruz bırakıldığı zaman, kurşun sülfat, kurşun oksit ve
kurşun karbonat filmleri oluşur ve bu filmler, metalin temelindeki korozyonu
durdurucu veya yavaşlatıcı bir koruyucu bariyer görevini üstlenirler. Kurşun,
elektromotor serilerinde hidrojenin biraz üstünde bulunur ve asidik ortamda teorik
olarak hidrojenle yer değiştirebilir. Bununla beraber, küçük potansiyel fark ve
yüksek hidrojen aşırı gerilimi bu yer değiştirmeyi engeller (King ve Ramachandran
1995; Sutherland ve Milner 1990).
20

1.2.2. Kurşunun Kullanım Alanları

Kurşun, saf olarak veya diğer metal veya kimyasal bileşiklerle alaşım halinde
kullanılabilir. Kurşunun ticari önemi, kolay şekil verilebilmesi, yüksek yoğunluk,
düşük erime noktası, fabrikasyon kolaylığı, asit rezistansı, sülfirik asitle
elektrotermal reaksiyonu ve hava, su ve topraktaki kimyasal kararlılığı gibi
özelliklerinden kaynaklanır (King ve Ramachandran 1995; Shea 1996; Sutherland ve
Milner 1990). Kurşun, akü üretiminde; kurşun alaşımları pirinç, bronz ve bazı
lehimlerde; tabaka ve borularda nükleer ve x-ışını kaplamasında, kablo korumasında,
ses kontrol materyallerinde; kimyasal rezistans astarlamasında; cephane ve kurşun
bileşikleri cam yapımında, seramiğe cam kaplanmasında, plastik dengeleyici ve
boyalarda kullanılır. Kurşunun günümüzdeki en yaygın kullanımı kurşun-asit
bataryalarıdır. Kurşunun bu yaygın kullanımı geniş bir alana yayılmış maruziyete
neden olduğu için, çevre ve sağlık otoriteleri tarafından kullanımı kısıtlanmaya
başlanmıştır (Larrabee 1998).

Kurşun arsenit ve kurşun arsenat zirai alanda herbisit, insektisit veya rodentisit
olarak kullanılmıştır. 1960’lı yıllara kadar meyve bahçelerindeki kullanımı yaygın
olmuş, fakat 1988 yılında tüm kurşun arsenat insektisitlerinin kullanımı
yasaklanmıştır. (EPA 2002; PAN Pesticides Database 2004; Peryea 1998; Wisconsin
Department of Health and Family Services 2002).

1.2.3. Kurşunun Sağlık Üzerine Etkileri

1.2.3.1. Ölüm

Mesleki olarak kurşuna maruz kalmış işçilerle yapılan mortalite çalışmaları olduğu
kadar genel popülasyonla yapılmış çalışmalar da mevcuttur. 1946-1970 yılları
arasında en az bir yıl boyunca çalışmış 4519 pil fabrikası işçisi ve 2300 kurşun
üretim işçisiyle 1947 ve 1980 yılları arasında mortalite çalışması yapılmıştır (Cooper
21

1988; Cooper ve ark. 1985). Artan mortalite oranlarının büyük kısmı habis
neoplazmalardan, hipertansiyon ve nefriti de içeren kronik renal hasardan ve “tam
tanımlanmamış” nedenlerden kaynaklanmıştır. Kurşun işçilerinde, serebrovasküler
hasara bağlı olarak artan ölümleri destekleyen ek çalışmalar da yapılmıştır (Fanning
1988; Malcolm ve Barnett 1982; Michaels ve ark. 1991). Malcolm ve Barnett (1982),
1921 ve 1976 yılları arasında kurşun asit batarya fabrikasında çalışan işçilerin ölüm
nedenlerini araştıran bir çalışma yapmış ve 65-69 yaşları arasındaki işçilerde
serebrovasküler hasarın neden olduğu ölümlerde anlamlı bir artış olduğunu
bulmuşlardır. Fanning (1988), 1926 yılından 1985 yılına kadar kurşuna maruz kalmış
867 işçiyle, kurşuna düşük oranda veya hiç maruz kalmamış 1206 işçinin ölüm
nedenlerini karşılaştırmış ve kontrol grubuyla karşılaştırıldığında 1946 ve 1965
yılları arasında serebrovasküler hasara bağlı olarak ölen işçilerin sayısında anlamlı
bir artış olduğunu bulmuştur.

1.2.3.2. Sistemik Etkiler

1.2.3.2.1. Solunum Sistemi Etkileri

Kurşun maruziyetini takiben insanlarda oluşan solunum sistemi etkileriyle ilgili


sınırlı sayıda bilgi mevcuttur. Türkiye’de 62 erkek kurşun işçisiyle yapılan bir
çalışmada kontrol grubuyla karşılaştırıldığında pulmoner fonksiyonlarda anlamlı bir
değişim olduğu rapor edilmiştir (Bagcı ve ark. 2004).

1.2.3.2.2. Kardiyovasküler Etkiler

Kurşunun hayvanlar üzerinde çeşitli kardiyovasküler etkileri olmasına rağmen


(Vaziri ve Sica 2004), insanlarda düşük seviyeli maruziyetlerde ve düşük kan kurşun
seviyelerinde sistemik kan basıncında artış ve glomerüler filtrasyonda azalma
gözlenmiştir. Glomerüler filtrasyon oranındaki azalmanın kan basıncındaki artışlara
katkısı olabilir ve yükselmiş kan basıncı insanlarda glomerüler hasar oluşma riskini
22

artırabilir. Diğer kardiyovasküler değişimler, artan kurşun vücut yüküyle ve/veya


insanlarda kardiyak ritimdeki değişikliklerle birlikte ortaya çıkar (Böckelmann ve
ark. 2002; Cheng ve ark. 1998; Kirkby ve Gyntelberg 1985; Kosmider ve Petelenz
1962).

1.2.3.2.3. Gastrointestinal Etkiler

Kolik, kurşun zehirlenmesinde ortaya çıkan ilk semptomdur. Kolik; abdominal ağrı,
konstipasyon, kramp, bulantı, kusma, anoreksi ve kilo kaybı gibi semptomların
kombinasyonuyla karakterize edilmektedir. Gastrointestinal semptomlar 100-200
µg/dL kan kurşun seviyelerinde ortaya çıksa da, kan kurşun seviyesi 40 ve 60 µg/dL
olan işçilerde de bu semptomların gözlemlendiği durumlar oluşmuştur (Awad El
Karim ve ark. 1986; Baker ve ark. 1979; Haenninen ve ark. 1979; Holness ve
Nethercott 1988; Kumar ve ark. 1987; Marino ve ark. 1989; Matte ve ark. 1989;
Pagliuca ve ark. 1990; Pollock ve Ibels 1986; Rosenman ve ark. 2003; Schneitzer ve
ark. 1990).

1.2.3.2.4. Hematolojik Etkiler

Kurşunun hematolojik sistemde değişikliklere neden olduğu bilinmektedir. Kurşun


anemiyi indükler ve sonuç olarak hem sentezi inhibisyonuna ve eritrosit ömründe
kısalmalara neden olur. Kurşun hem sentezine δ-aminolevülinik asid dehidrataz
(ALAD) ve ferroşelataz aktivitelerini değiştirerek dahil olur. Bu değişimler
sonucunda, hem biyosentezi azalır ve yolaktaki hız belirleyici enzim olan δ-
aminolevülinik sentaz (ALAS) aktivitesi artar. Enzim aktivitelerindeki bu değişimler,
idrar porfirin, koproporfirin ve δ-aminolevülinik asid (ALA)’da artış, kan ve plazma
ALA’da artış ve eritrosit protoporfirin (EP)’de artışla sonuçlanır.
23

1.2.3.2.5. Hepatik Etkiler

Çocuklarda kurşun maruziyetinin hem içeren protein sitokrom P-450’nin oluşumunu


inhibe ettiği belirlenmiştir. Akut kurşun zehirlenmesi tanısı konmuş iki çocukta, test
ilacı antipirinin kontrol grubundaki kadar hızlı metabolizasyona uğramadığı
belirtilmiştir (Alvares ve ark. 1975). Diğer bir çalışmada, kontrol grubuyla
karşılaştırıldığında, pozitif kurşun idrar atılımı olan (≥500 µg/24 saat) çocukların
kortizolün 6β-hidroksilasyonunda anlamlı bir düşüş olduğu bulunmuştur (Saenger ve
ark. 1984).

1.2.3.2.6. Renal Etkiler

Kurşun nefrotoksisitesi, proksimal tübüler nefropati, glomerüler skleroz ve


interstisyel fibrozla karakterize edilir (Diamond 2005; Goyer 1989; Loghman-
Adham 1997). İnsanlarda aşırı seviyede kurşun maruziyeti, enzimüri, düşük ve
yüksek molekül ağırlıklı proteinüri, organik anyonlarla ve glukozun taşınmasında
bozukluk ve deprese glomerüler filtrasyon oranını da içeren fonksiyonel eksikliklerle
birlikte ortaya çıkar.

1.2.3.3. Reprodüktif Etkiler

İsviçre’de bir kurşun işleme fabrikasında çalışan kadın işçilerle yapılan çalışmada,
gebelik süresince çalışmaya devam eden (294 gebeliğin %13.9’u düşükle
sonuçlanmıştır) veya gebelik öncesinde çalışmış ve devamında fabrikanın 10 km
kadar yakınında yaşayan (176 gebeliğin %17’si düşükle sonuçlanmıştır) kadın
işçilerde kendiliğinden olan düşük sıklığında artma gözlenmiştir (Nordstrom ve ark.
1979).
24

1.2.3.4. Gelişimsel Etkiler

Düşük seviyeli kurşun maruziyetinin konjenital anomalilere neden olduğu ile ilgili
raporlanmış bilgi mevcut değildir. Ancak 5183 birbirini izleyen doğumda 20. haftada
kordon kanındaki kurşun düzeyi ile hemanjiyom, hidrosel, deri anomalileri ve
inmemiş testis gibi minör anomaliler görülmekle birlikte büyük malformasyonlara
rastlanmamıştır (Needleman ve ark. 1984), kurşunla bağıntılı özel bir malformasyon
bilinmemektedir. Araştırmacılara göre, sonuçlar kurşunun diğer teratojenik risk
faktörleriyle birleşebileceğini ve anormal sonuçları arttırabileceğini belirtmişlerdir.

1.2.3.5. Nörolojik Etkiler

1.2.3.5.1. Yetişkinlerde Nörolojik Etkiler

Yetişkinlerde en ciddi nörolojik etki, beyin fonksiyonlarında çeşitli hasarlara neden


olan kurşun ensefalotopisidir. İlk maruziyeti takiben, birkaç hafta içinde
gelişebilecek erken semptomlar; durgunluk, iritabilite, zayıf dikkat süresi, baş ağrısı,
kas titremeleri, hafıza kaybı ve halüsinasyondur. Daha ileri seviyelerde, deliryum,
konvulsiyonlar, paralizi, koma ve ölüm görülebilir (Kumar ve ark. 1987).
Yetişkinlerde kurşun ensefalotopisinin neden olduğu ölüm durumlarındaki
histopatolojik bulgular çocuklardakiyle benzerdir.

Yetişkinlerde, ciddi kurşun ensefalotopisi, 460 µg/dL ye ulaşabilen çok yüksek


kan kurşun seviyeleri ( Kehoe 1961) haricinde genellikle gözlenmez.

1.2.3.5.2. Yetişkinlerde Nörodavranışsal Etkiler

Mesleki kurşun maruziyeti sık sık nörotoksisite belirtileriyle ilişkilendirilir. Literatür,


akut-orta ve kronik mesleki maruziyeti takiben, kan kurşun seviyesi yaklaşık olarak
40 ila 120 µg/dL aralığına ulaştığı zaman huzursuzluk, unutkanlık, iritabilite, letarji,
25

baş ağrısı, yorgunluk, impotans, azalmış libido, baş dönmesi, güçsüzlük ve parestezi
de dahil olmak üzere sınırsız sayıda olgu içermektedir (Awad El Karim ve ark. 1986;
Baker ve ark. 1979, 1983; Campara ve ark. 1984; Haenninen ve ark. 1979; Holness
ve Nethercott 1988; Lucchini ve ark. 2000; Marino ve ark. 1989; Matte ve ark. 1989;
Pagliuca ve ark. 1990; Pasternak ve ark. 1989; Pollock ve Ibels 1986; Rosenman ve
ark. 2003; Schneitzer ve ark. 1990; Zimmerman-Tanselia ve ark. 1983).

Yukarıda belirtilen bulgulara ek olarak, bir çok çalışmada kurşun işçilerinde


nöropsiklojik etkiler rapor edilmiştir. Bu çalışmalardaki kan kurşun aralığı 40 ila 80
µg/dL’dir. Örneğin, Parkinson ve arkadaşları (1986), kurşun işçilerinin kurşuna
maruz kalmamış işçilerle karşılaştırıldığında toplumsal ilişkilerinde yüksek derecede
çelişkiler bulunduğunu rapor etmişlerdir.

1.2.4. Kurşun Toksikokinetiği

Anorganik kurşun, inhalasyon, oral ve dermal maruziyeti takiben absorbe olabilir,


fakat dermal yol, diğer iki maruziyet yoluna göre daha az etkilidir. Hayvan
çalışmaları organik kurşunun en fazla deri yoluyla absorbe olduğunu göstermiştir.
Daha büyük partiküller ancak yutma yoluyla absorbe olabilirken, mikron düzeyinden
küçük anorganik kurşun partikülleri solunum sistemi boyunca tamamen absorbe
olabilirler. Kurşunun gastrointestinal sistemdeki absorbsiyon hızı ve miktarı kişinin
özelliklerine ve mideye alınma ortalamasına bağlıdır. Yetişkinler oral dozla suda
çözünebilir kurşunun ancak %3-10’unu absorblayabilirken (Heard ve Chamberlain
1982; James ve ark. 1985; Rabinowitz ve ark. 1980; Watson ve ark. 1986), çocuklar
%40-50’sini absorblayabilirler (Alexander ve ark. 1974; Ziegler ve ark. 1978).
Anorganik kurşunun gastrointestinal absorbsiyonu birincil olarak onikiparmak
bağırsağında gerçekleşir. Kurşunun vücut boyunca dağılımı değişik yollarla olur ve
yetişkinlerde vücuttaki toplam kurşunun %94’ü kemiklerdedir, çocuklarda bu oran
%73’tür (Barry 1975). Kandaki kurşun birincil olarak kırmızı kan hücrelerinde
bulunur. Hamilelik, emzirme dönemi, menapoz ve osteoporoz gibi dönemlerde
kemik resorpsiyonu arttığı için kandaki kurşun oranı da artar. Kurşun anneden fötusa
26

geçebilir ve aynı zamanda anne sütü yoluyla bebeğe de geçebilir. Anorganik


kurşunun metabolizması çeşitli protein ve protein olmayan ligandlarla kompleks
oluşumunu içermektedir. Organik kurşun bileşikleri, karaciğerde, sitokrom P-450
enzimleri tarafından oksidatif dealkillenme yoluyla etkin olarak metabolize olurlar.
Kurşun maruziyet yolundan bağımsız birincil olarak idrar ve feçes yoluyla boşaltıma
uğrar. Ter, tükürük, saç, tırnaklar ve anne sütü minör boşaltım yollarıdır. Kanda ve
kemiklerde anorganik kurşunun eliminasyon yarı-ömrü yaklaşık olarak sırasıyla 30
gün ve 27 yıldır. Kurşun farmokokinetiği için, kurşun dönüşüm oranlarını, çeşitli
organlarda kurşunun tutulma şekilleri ve doku grupları arasında dağılma oranlarını
karakterize eden bir kaç model vardır. Bazı modellerin kurşun risk değerlendirmeleri
için geniş bir kullanım alanı vardır.

1.2.4.1. Absorbsiyon

Parçacıklı aerosolleri içeren çevre havasında bulunan anorganik kurşun, aerosol


inhale edildiği zaman soluk borusunda depolanabilir. Soluk borusundaki parçacıklı
aerosolün miktarı ve bıraktığı tortu, inhale edilen parçacıkların boyutuna, solunum
şekline (burun solunumu, ağız solunumu gibi), havadaki geometrisine ve soluk
borusundaki hava-buhar hızına bağlıdır (James ve ark. 1994). Kurşun tortusunun
absorbsiyonu parçacık boyutundan ve çözünürlüğünden etkilenir.

Soluk borusundaki tortu ve soluk borusundan klirensi yetişkin insanlarda


ölçülmüştür (Chamberlain ve ark. 1978; Hursh ve Mercer 1970; Hursh ve ark. 1969;
Morrow ve ark. 1980; Wells ve ark. 1975). Bu çalışmalarda, maruziyetler, ortalama
aerodinamik çapı 1 µm’den düşük olan kurşun-ilgili parçacıkları içerir, bununla
beraber inhale edilmiş kurşun parçacıkları birincil olarak soluk borusundaki
bronşiolar ve alveolar bölgelerde tortu bırakır (James ve ark. 1994). İnhale edilmiş
kurşun klorürün veya kurşun hidroksitin yaklaşık olarak %25’i, 5 dakika boyunca
anorganik kurşun aerosolünü inhale eden yetişkinlerin soluk borularında tortulaşma
bulunmuştur (Morrow ve ark. 1980). Yaklaşık olarak tortulaşmış anorganik kurşunun
27

%95’i inhale edilmiş mikrondan küçük parçacıklardır (Hursh ve ark. 1969; Wells ve
ark. 1975).

Radyoaktif (203Pb) tetraetil kurşun buharına (1-2 dakika boyunca yaklaşık


olarak 1 mg/m3 maruziyet) tek maruziyeti takiben dört kadında, inhale edilmiş
203
Pb’nin %37’si birincil olarak soluk borusunda tortulaşmış, yaklaşık olarak %20’si
48 saati takiben eksale edilmiştir (Heard ve ark. 1979). Maruziyetten bir saat sonra,
203
Pb’nin yaklaşık %50’si karaciğerde yüklenir ve kalan yük vücudun tamamına
dağılır. Tetrametil kurşunla (203Pb) yapılan benzer bir deneyde, inhale edilmiş
203
Pb’nin %51’i birincil olarak soluk borusunda tortulaşır, yaklaşık %40’lık kısmı ise
203
48 saat içinde eksale olur. Pb’nin, maruziyetten bir saat sonra dağılımı tetraetil
kurşununkine benzerdir.

Alınmış anorganik kurşunun gastrointestinal absorbsiyonunun hızı ve miktarı


kişiye (yaş, perhiz, besindeki kalsiyum ve demir durumu, hamilelik gibi) ve alınmış
kurşunun fizikokimyasal özelliklerine (parçacık minerolojisi, çözünürlük ve kurşun
türü) bağlıdır.

Anorganik kurşun bileşiklerinin dermal absorbsiyonu genellikle inhalasyon


veya oral yolla maruziyetle karşılaştırıldığında çok daha azdır. Sekiz erkek gönüllüye
203
12 saat boyunca Pb etiketli kurşun asetatın kozmetik olarak hazırlanmış şeklinin
(0.1 mL krem içinde 0.12 mg Pb veya 0.1 g krem içinde 0.18 mg Pb) deriye
uygulanmasını takiben, absorbsiyon tüm vücutta, idrarda ve kanda ≤0.3%
ölçülmüştür ve bu tarz karışımların normal kullanımı süresince absorbsiyonun %0,06
olduğu tahmin edilmektedir (Moore ve ark. 1980). Absorbsiyonun çoğu 12 saatlik
maruziyet içinde gerçekleşmiştir. Kurşun, aynı zamanda kurşun nitrat olarak deriye
uygulandığı zaman da absorbsiyon gerçekleşir fakat bununla ilgili miktar analizi
bildirilmemiştir.

Tavşan ve farelerde, anorganik kurşun ve organik kurşun tuzları, tetraalkil


kurşun bileşiklerinin deri boyunca hızlıca ve geniş ölçüde absorbe olduğu
gösterilmiştir (Kehoe ve Thamann 1931; Laug ve Kunze 1948). Tavşanların karın
28

bölgelerine 25 cm2’lik bir alana eşit olarak dağıtılan 0,75 mL tetraetil kurşun, 10,6
mg kurşuna ve 0,5 saat içinde ölümle ve 4,41 mg kurşuna ve 6 saat içinde ölümle
sonuçlanmıştır (Kehoe ve Thamann 1931). Tetraetil kurşunun, kurşun asetata göre
sıçanların derilerinden daha büyük miktarda absorbe olduğu bildirilmiştir (Laug ve
Kunze 1948). Deri yoluyla absorbsiyon oranları insanlar ve kobaylar için; tetrabutil
kurşun > kurşun nuolat (kurşun linoleik ve oleik asit compleks) > kurşun naftanat >
kurşun asetat > kurşun oksit (Bress ve Bidanset 1991).

1.2.4.2. Dağılım

Yapılan çalışmaların çoğu, çocuklar ve yetişkinlerde kurşunun dağılımının benzer


olduğunu göstermesine rağmen, yetişkinlerde kurşunun büyük bir kısmı kemikte
depolanır (Barry 1975, 1981; Gross ve ark. 1975; Schroeder ve Tipton 1968).

İnsanlarda, organik kurşun maruziyeti sonrasında vücutta dağılımıyla ilgili


bilgiler çok sınırlıdır. Tetraetil veya tetrametil kurşuna (1 mg/m3) 1-2 dakikalık
maruziyetten bir saat sonra yaklaşık olarak %50’si karaciğerde ve %5’i böbrekte
toplanır kalan kurşun vücut boyunca dağılır (Heard ve ark. 1979). %31 oranında
tetraetil kurşun içeren (ağırlıkça %17,6) çözücüye kaza sonucu inhalasyon yoluyla
maruz kalan bir kadın ve bir erkekte dokulardaki kurşun konsantrasyonları en
yüksekten en düşüğe olmak üzere karaciğer, böbrek, beyin, pankreas, kaslar ve kalp
olarak belirtilmiştir (Bolanowska ve ark. 1967). Kurşun maruziyetiyle ilgili diğer bir
vakada %59 tetraetil kurşun içeren bir kimyasala maruz kalan kişide, kurşun
konsantrasyonu en fazla karaciğerde bulunmuş böbrek, pankreas, beyin ve kalp
karaciğeri takip etmişlerdir (Bolanowska ve ark. 1967).

1.2.4.2.1. Kanda Kurşun

Kandaki kurşun konsantrasyonu, yaşa, fizyolojik duruma (hamilelik, emzirme


dönemi, menapoz) ve maruziyeti etkileyen sayısız faktöre göre değişir. Yetişkinler
29

arasında, kandaki kurşun konsantrasyonu 60 yaşı ve fazlasını da içermek üzere en


fazla stratumdadır.

Yetişkinlerde kandan kurşunun atılım yarı-ömrü yaklaşık olarak 30 gündür


(Chamberlain ve ark. 1978; Griffin ve ark. 1975; Rabinowitz ve ark. 1976). Kurşun
kanda birincil olarak kırmızı kan hücrelerinde bulunur (%99) (Bergdahl ve ark. 1997,
1998, 1999; Hernandez-Avila ve ark. 1998; Manton ve ark. 2001; Schutz ve ark.
1996; Smith ve ark. 2002). Kırmızı kan hücrelerinde bulunan kurşunun çoğu eritrosit
membranlarından daha ziyade proteinlere bağlanır. Plazmadaki kurşunun yaklaşık
olarak %40-75’i, albüminin dominant ligand olarak ortaya çıktığı plazma
proteinlerine bağlıdır (Al-Modhefer ve ark. 1991; Ong ve Lee 1980). Kurşun aynı
zamanda γ-globulinlerede bağlanabilir (Ong ve Lee 1980). Kurşun serumda,
proteinlere bağlı olarak bulunmaz, küçük molekül ağırlıklı sülfidril bileşikleriyle
(sistein, homosistein gibi) ve diğer ligandlarla büyük kompleksler oluşturarak
bulunur (Al-Modhefer ve ark. 1991).

1.2.4.2.2. Kemikte Kurşun

Yetişkinlerde vücuttaki toplam kurşun yükünün %94’ü kemiklerde bulunur.


Çocuklarda ise bu değer %73’tür (Barry 1975). Kemikteki kurşun konsantrasyonu
yaşla birlikte artar (Barry 1975, 1981; Gross ve ark. 1975; Schroeder ve Tipton
1968). Maruziyet sona erdikten sonra yetişkinlerin kemiklerindeki bu büyük kurşun
havuzu kan kurşun seviyelerinin devamlılığını sağlar (Fleming ve ark. 1997; Inskip
ve ark. 1996; Kehoe 1987; O'Flaherty ve ark. 1982; Smith ve ark. 1996). Bu kurşun
havuzu aynı zamanda hamilelerde fötusta kemik oluşumu başladığı zaman bebeğin
kemiklerine de geçer (Franklin ve ark. 1997; Gulson ve ark. 1997, 1999, 2003).
Kurşun kemikte eşit olarak dağılmaz.
30

1.2.4.3. Metabolizma

Anorganik kurşun, çeşitli protein veya protein yapısında olmayan ligandlarla


kompleks oluşumlarını içerir. Majör ekstrasellüler ligandlar albümin ve protein
yapısında olmayan sülfidrilleri içerir. Kırmızı kan hücrelerindeki majör intrasellüler
ligand ALAD’dır. Kurşun aynı zamanda hücre çekirdeğinde ve sitozolde de
proteinlerle kompleks oluşturur.

Alkil kurşun bileşikleri karaciğerde, sitokrom P-450 tarafından katalizlenerek


oksidatif dealkilleme ile metabolize olur. Tetraetil kurşuna mesleki maruziyete
uğramış işçilerle yapılan çalışmlarda tetraetil kurşunun, dietil kurşun, etil kurşun ve
anorganik kurşun olarak idrar yoluyla atıldığı belirtilmiştir (Turlakiewicz ve
Chmielnicka 1985; Vural ve Duydu 1995; Zhang ve ark. 1994). İşçilerde tetraalkil
kurşun bileşiklerine maruziyeti takiben karaciğer, böbrek ve beyinde tetraalkil
metabolitleri bulunmuştur, aynı zamanda bu metabolitler mesleki maruziyete
uğramamış kişilerin beyin dokularında da belirlenmiştir (Bolanowska ve ark. 1967;
Nielsen ve ark. 1978).

1.2.4.4. Boşaltım

Maruziyet yolundan bağımsız olarak, absorbe edilmiş kurşun birincil olarak idrar ve
feçes, daha az olarak da ter, tükürük, saç ve tırnaklar yoluyla vücuttan atılır
Chamberlain ve ark. 1978; Griffin ve ark. 1975; Hursh ve Suomela 1968; Hursh ve
ark. 1969; Kehoe 1987; Rabinowitz ve ark. 1976; Stauber ve ark. 1994).

1.3. Beyin Bariyer Sistemleri

Beyin bariyeri veya beyin bariyer sistemi kavramı kan-beyin bariyeri ve kan-
serebrospinal sıvı bariyerini içerir. Bu beyin bariyerleri, merkezi sinir sistemini,
farklı tamamlayıcı mekanizmalarla, kimyasal saldırılara karşı korur. Toksik metal
31

molekülleri, bu mekanizmaları baypas geçebileceği gibi, ayrılabilirler de, ve böylece


beyin-bariyerlerine potansiyel olarak toksik zarar verebilirler. Kan- beyin bariyerinin
zarar görmesinin, kimyasal olarak indüklenmiş nörotoksisiteye neden olabilmesi
destekleyici kanıt olarak önerilebilir.

Çoğu metal (kalsiyum, bakır, magnezyum, mangan, demir, çinko, kobalt ve


molibdenyum) merkezi sinir sisteminin optimizasyonu için gerekli ve esansiyeldir.
Bu metaller beyin fonksiyonu için katalizör olarak, ikincil taşıyıcı ve gen tanıma
regülatorleri olarak önemli roller oynarlar. Yani, metaller optimal seviyelerde
merkezi sinir sistemi için sağlanmalıdır, çünkü, metallerin az ya da fazla olması
merkezi sinir sisteminde bozulmalara yol açar.

Böylece metal iyonlarının kan beyin bariyerinden geçişleri, merkezi sinir


sistemindeki seviyelerinin belirlenmesi için ilk adımdır. Bunun yanında, cıva ve
kurşun gibi esansiyel olmayan metallerde merkezi sinir sistemine kolaylıkla erişim
sağlayabilirler. Kan beyin bariyerinde ve kan- serebrospinal sıvı bariyerinde akümüle
olmuş en az dokuz metal bulunmuştur (Zheng, 2001). Klinik olarak, kurşun, cıva, ve
arsenik zehirlenmelerinin vasküler tahribe ve serebral kanamaya neden olduğu
kanıtlanmıştır. Kan beyin bariyerinin endotelyal yapısındaki zarara temel olarak
beyin parenkimasını çevreleyen kan-kemik materyalerinin eksikliği neden olur.

Kan beyin bariyerinin kurşun toksisitesi için hedef olduğu bilinmektedir. Akut
kurşun zehirlenmesinde açıkca görülen klinik belirtilerden birisi, fıtıkla birlikte
beyinde şişme, ventrikülar sıkışma ve peteşiyal kanamadır (Pentschew, 1965; Smith
ve ark. 1960; Struzynska ve ark. 1997). Artan serebral kanamanın oranı, tromboz ve
ateroskleroz, yüksek seviyelerde kurşuna maruz kalmış İngiliz pil işçilerinde
gözlemlenmiştir (Dingwall-Fordyce ve Lane, 1963).

Metil cıva plasenta ve kan-beyin bariyerini kolayca aşabilir. Hamilelik dönemi


boyunca yüksek seviyelerde metilcıva maruziyeti, çocukta ensefalopatiye neden
olabilir (Davis ve ark. 1994). Yetişkin beyinleri gençlerle karşılaştırıldığında
metilcıva maruziyetine bağlı patolojik değişimlerin dağılımında farklılıklar
32

belirlenmiştir (Takeuchi ve ark., 1979). Yetişkinlerde metilcıva maruziyetini takiben


merkezi sinir sistemi hasarı birincil olarak serebellum ve serebrumun vizual korteksi
gibi belirli bölgelerdedir (Choi, 1989). Metilcıva maruziyeti anne karnında ya da
erken yaşlarda olduğu zaman merkezi sinir sistemi hasarı belirli bir yerde değil
dağılmış bir düzeyde olur. Yetişkin maruziyetinden sonra, metilcıva beyin boyunca
bulunur ve lokalizasyonu patolojik değişimlerle korelasyon göstermez.

1.4. Atomik Absorbsiyon Spektroskopisi

1.4.1. Atomik Absorbsiyon Spektroskopisinin Temel İlkeleri

Atomik absorbsiyon spektroskopisi aşağıdaki temel prensiplere dayanır;

• Tüm atomlar ışığı absorblayabilir.


• Absorblanan ışığın dalga boyu her elemente özgüdür. Kurşun yada bakır gibi
elementlerle birlikte bulunan nikel içeren bir örnek nikel elementine özgü bir
dalga boyundaki ışığa maruz kalırsa, sadece nikel atomları bu ışığı
absorblayabilir.
• Bu dalga boyundaki absorblanan ışığın miktarı, ışık yolundaki seçilen
elementin atomlarının sayısı arttıkça artar ve absorblanan atomların
konsantrasyonuyla orantılıdır.
• Absorblanan ışığın miktarı ve bilinen standartlardaki analitin konsantrasyonu
arasındaki ilişki, absorblanan ışığın miktarı ölçülerek bilinmeyen
konsantrasyonları belirlemek için kullanılabilir.

Bir atomik absorbsiyon spektroskopisi bu temel prensiplere dayanan kantitatif


analiz için kullanılan bir alettir.
33

Şekil 1.2. Tipik bir atomik absorpsiyon spektroskopisinin şematik gösterimi (Varian Australia Pty Ltd
(A.C.N. 004 559 540) 1997).

Bir atomik absorbsiyon spektroskopisi aşağıdaki temel komponentleri içerir:

• Analit elementine özgü dalga boyunda ışık yayan bir ışık kaynağı. Bu
genellikle oyuk katot lambalarıdır.
• Örnekten serbest analit atomlarının oluşmasını sağlayan bir atomlaştırıcı.
Serbest atom oluşturmak için gerekli enerji kaynağı genelikle hava/asetilen
veya nitroz-oksit/asetilen alevidir. Örnek alevin içine aerosol olarak verilir ve
yakıcı ışık demetinin geçtiği optik yol üzerinde bulunur.
• Atom popülasyonu boyunca ve monokromatörde kaynaktan gelen ışığı
yöneten bir optik sistem.
• Oyuk katot lambasından yayılan belirli analitik dalga boyundaki ışığı analitik
olmayan diğer ışıklardan ayıran bir monokromatör.
34

• Monokromatörden gelen ışığı ölçen ışık-duyarlı dedektör (genellikle


fotoçoğaltıcı tüp).
• Dedektörün yanıtını ölçen ve bu yanıtı kullanılabilir analitik ölçümlere
çeviren uygun elektronik aletler. Cihaz çıktısı bir veya bir kaç tipte olabilir.
Eski cihazlarda sayaçlar kullanılırken modern teknolojilerde bu sayaçların
yerini uygun arayüzlü bilgisayarlar almıştır.

Genel analitik metodun en temel aşamaları aşağıda maddelenmiştir:

• Örneği çözelti şekline dönüştürmek.


• İçinde analit elementi bulunmayan boş bir çözelti (analitik blank).
• İçinde bilinen miktarlarda analit elementi bulunan çözeltilerin hazırlanması
(standartlar).
• Boş çözeltinin ve standartların sırasıyla atomlaştırılması ve her bir çözelti için
yanıtın ölçülmesi.
• Aşağıda da gösterildiği gibi her çözeltiden elde edilen verilerle bir
kalibrasyon eğrisi oluşturulması (şekil 1.3.)
• Örnek çözeltisinin atomlaştırılması ve yanıtın ölçülmesi.
• Kalibrasyon grafiğinden bilinmeyen örnekten elde edilen absorbans temel
alınarak örneğin konsantrasyonunun belirlenmesi

Şekil 1.3. Tipik bir atomik absorpsiyon kalibrasyon grafiği örneği


35

Temel olarak, atomik absorbsiyon spektroskopisiyle kantitatif analizlerde temel


olan örnekleri ve standartları çözelti haline dönüştürmek, örnek ve standartları
enstrümental yanıtlarını karşılaştırmak ve aranılan element için doğru konsantrasyon
değerlerine ulaşmaktır.

1.4.2. Atomik Spektranın Doğası

Atomik absorbsiyon metodunu anlamak için öncelikle atomların yapısını ve


orbitallerini tanımlayan Bohr atom modelini anlamak gereklidir. Bir atom, pozitif
yüklü proton ve nötral nötronlardan oluşan merkezi bir çekirdek içerir. Çekirdeği
çevreleyen enerji orbitalleri olarak tanımlanan elektronlardır. Tüm nötral atomlar eşit
sayıda proton ve nötrona sahiptir. Bu elektron orbitallerinin her birinin enerjisi vardır
ve orbitaller çekirdekten uzaklaştıkça elektronun kopması kolaylaşır. Atomik
spektroskopi bu dış elektronlardaki enerji değişimlerini temel alır. Atom ve
elektronları en düşük enerji seviyesinde (E0) ise bu duruma temel seviye denir.

Atomlar enerji ihtiyaçlarına göre farklı dalga boylarında farklı miktarda ışığı
veya ısıyı absorblayabilir. Işığın absorblanması, ısı veya diğer parçacıklarla çarpışma
(elektron, atom, iyon veya molekül) sonucunda enerji atoma eklendiği zaman, bir
veya daha fazla değişim gerçekleşebilir. Absorblanan enerji atomun kinetik enerjisini
arttırabilir veya atom enerjiyi absorblar ve uyarılmış enerji seviyesine geçebilir. Eğer
atom iki enerji seviyesindeki farka eşit bir enerjiyi absorblarsa diğer seviyeye
uyarılabilir.

Atomik absorbsiyon, temel seviyedeki bir atomun belirli dalga boyundaki ışığı
absorblayarak daha yüksek enerji seviyelerine geçmesi prensibine dayanan bir
yöntemdir. Örnek olarak sodyum atomları için enerji seviyelerindeki geçiş 589,0 nm
dalga boyundaki ışığın absorblanmasıyla gerçekleşir. Bu elektronik geçiş sodyum
elementine özgüdür ve farklı enerji gereksinimleri olan diğer elementler bu ışığı
absorblayamazlar.
36

Her atomun enerji seviyesi proton ve elektron sayılarına göre belirlenir. Her bir
element farklı elektron ve proton dizilimine sahiptir ve bu nedenle enerji seviyeleri
her bir atom için farklıdır. Bir element bir kaç elektronik enerji seviyesine sahip
olabilir.

Şekil 1.4.Bir atom için uyarılma, iyonlaşma ve emisyon basamakları. Atom için enerji seviyeleri yatay
çizgilerle ve enerji geçişleri dikey oklarla gösterilmiştir.

1.4.2.1. Absorbans – Konsantrasyon Bağıntısı

Absorbans değeri ölçüldüğü zaman, bu değerden çözeltideki elementin


konsantrasyonu hesaplanabilir. Işık absorbsiyonu ve analit konsantrasyonu
arasındaki bağıntı Beer-Lambert yasası olarak ifade edilir:

1.4.2.1.1. Lambert Kuralı

Lambert Kuralı, şeffaf bir ortam tarafından absorblanan ışık miktarının gelen ışığın
şiddetinden bağımsız olduğunu ve ortamın birbiri ardına gelen her bir biriminin,
içerisinden geçen ışığı aynı miktarda absorbladığını söyler.

1.4.2.1.2. Beer Kuralı

Beer Kuralı, ışık absorbsiyonunun örnekteki absorbans yapan nicelik sayısıyla


orantılı olduğunu söylemektedir. Etkin olarak AA için bu ifade; absorblanan enerji
37

(ışık) miktarının atomlaştırıcıdaki atom konsantrasyonuyla orantılı olduğu anlamına


gelmektedir. Buna göre ‘c’ konsantrasyonundaki atomlar ‘a’ kadar bir absorbans
oluşturursa, ‘2c’ konsantrasyonu ‘2a’lık bir absorbans oluşturur. Beer-Lambert
kuralının birleştirilmesi şu şekilde açıklanabilir:

log10Io/It = absorbans = a * b * c

Io = gelen ışığın şiddeti


It = geçen ışığın şiddeti
a = absorbsiyon katsayısı (absorbtivite)
b = absorbsiyon yolunun uzunluğu
c = absorblama yapan atomların konsantrasyonu

Sabit bazı koşullar için a ve b sabittir. Absorbsiyon yolunun uzunluğu, b, farklı


yakıcıların kullanılması durumunda değişecektir, hava/asetilen yakıcılarının ışık
yolunun uzunluğu 100 mm iken nitrozoksit/asetilen’inki 60 mm’dir. Eğer bu eşitlikte
absorbans’a karşılık konsantrasyon grafiği çizilirse, Beer Yasası düz bir doğru elde
edileceğini belirtir. Pratikte, spektral etkilerle ve enstrümental tasarımla ilgili bir çok
etkenin bir araya gelerek, özellikle yüksek konsantrasyonlarda lineer kalibrasyondan
sapmalara neden olduğunu görürüz.

Atomik absorbsiyondaki en önemli parametrelerden birisi de atomların cihazın


ışık yolunda kalma süreleridir. Tipik alev alıkonma zamanları sadece milisaniye
bazındadır. Daha uzun alıkonma zamanları genellikle daha yüksek
konsantrasyonlarla ilişkilidir.

1.4.2.2. İyonlaşma

Alev sıcaklığı dış elektronlarını koparmak için yeterli yüksekliğe ulaştığı zaman
iyonlaşma gerçekleşir. İyonlaşma reaksiyonu gerçekleştiren atomlar atomik
absorbsiyon gerçekleştiremez, bu nedenle ölçülen sinyal azalır. Bir anyon veya
38

katyon analitle reaksiyona girdiği zaman temel seviyedeki analit atomlarının


oluşmasını değiştirir ve iyonlaşma olur.

Analitin iyonlaşması hassasiyeti düşürür ve yüksek konsantrasyonlarda aşağı


yönde bir kavislenmeye neden olur. Analit belirli derecede iyonlaştığı zaman
meydana gelen kalibrasyon eğrisindeki bu kavislenme, iyonlaşma etkisinin düşük
konsantrasyonlarda daha ciddi seviyede olduğunu gösterir. Yüksek analit
konsantrasyonlarında ve elektron rekombinasyonlarında temel seviyedeki dağılımın
daha fazla olması ve uygun absorbsiyon gerçekleşmesi daha olasıdır. Alev sıcaklığı
arttıkça iyonlaşma derecesi de artar. İyonlaşma derecesi her element için farklıdır.
Kolay iyonlaşabilen grup I elementleri bu etkilerin görülmesi için daha eğilimlidir.

Analitin iyonlaşması büyük konsantrasyonda daha kolay iyonlaşan sodyum,


potasyum veya sezyum gibi maddelerin (%0,2 KCl gibi) eklenmesiyle durdurulabilir.

1.4.2.3. Atomlaştırma

Atomlaştırma, atomların absorbansının ölçülmesi için uygun duruma getirilmesini


sağlayan bir yöntemdir. Atomik absorbsiyon analizi, temel enerji seviyesinde
oluşturulmuş serbest analit atomlarının oluşturulmasına ve bu atom popülasyonuna
özgü dalga boyundaki ışığın kullanılmasına bağlıdır. Diğer spektrokimyasal teknikler
gibi atomik absorbsiyon spektroskopisi genellikle sıvı halde olmak üzere
elementlerin konsantrasyonunun belirlenmesinde kullanılır. AAS, çözülmüş sulu
çözeltilerin veya seyreltilmiş örneklerin veya organik çözücü gibi diğer çözücülerle
seyreltilmiş elementlerin analizi için en uygun yöntemdir. Atomik absorbsiyon
spektroskopisinde kullanılan üç tip atomlaştırma tekniği vardır; alev, grafit fırın ve
buhar oluşturma.

1.4.2.3.1. Grafit Fırınlı Atomlaştırıcı


39

Alevli atomlaştırıcıda en önemli sınırlama örnekleme cihazı için alevin tam olarak
uygun olmayışıdır. Alevli atomlaştırıcılarda, örneğin sadece küçük bir miktarı
(yaklaşık %10) atomlaştırıcıya ulaşabilir. Ek olarak, örnek, ayrosolü aleve taşımak
amacıyla kullanılan gazın büyük hacimleriyle seyreltilir. Temel seviyede atomların
oluşturulması, alev sıcaklığı, alev gazıyla etkileşimler, matriks bileşenleri, kimyasal
engellemeler ve analitin fazla miktarda çözünmesi gibi bir çok etken tarafından
yönetilir. Serbest atomlar ışık yolunda 10-4 saniye gibi kısa bir süre için bulunurlar.
Işık yolunda kalma süresi alev gazının hızına bağlıdır. Bu nedenlerle, aleli
atomlaştırıcıyla yapılabilen ölçümler genellikle ppm seviyesindedir.

Analitik hassasiyet, örnek bir kerede atomlaştırılsa ve serbest atomların ışık


yolunda kalma süresi arttırılırsa belirgin bir biçimde arttırılabilir. Grafit fırınlı
atomlaştırıcılar bu şartları sağlamaktadırlar.

Grafit fırınlı atomlaştırıcılarla, alev yerini bir argon yatağında bulunan


elektrikle ısıtılan grafit tüpe bırakır. Argon gazı, grafit tüpün hızlı bir şekilde yüksek
uygulama sıcaklıklarına ulaşmasını ve kurutma ve külleme basamaklarıyla matriks
bileşenlerinin ve diğer engelleyici maddelerin ışık yolundan uzaklaştırılmasını sağlar.
Genellikle 1 ve 70 µL arasındaki örnekler pirolitik olarak kaplanmış grafit tüpe
doğrudan verilirler. Grafit tüp üzerindeki bu pirolitik kaplama, tüpün okistlenmeye
karşı rezistansını arttırır ve bunun sonucunda da tüplerin kullanım ömürleri artar.

Tüp içinden kontrollü elektrik akımının geçmesiyle ısıtılır ve her bir basamak
için ayrı ayrı programlanır. Moleküler çözünme, atomlaştırma sıcaklığı, ısıtma hızı
ve sıcak grafit tüp yüzeyineki çevresel etkilerin azaltılmasıyla yönetilir.
40

Şekil 1.5. Platform teknikli bir grafit tübün şematik gösterimi

Grafit tüpe verilen tüm analit atomlaşır ve atomlar grafit tüp içinde alıkonulur.
Sonuç olarak, hassasiyet ve deteksiyon sınırları ppb seviyesine düşürülür.

Tipik bir grafit tüp programı üç basamaktan oluşur:

1. Kurutma
Örnek grafit tüpe enjekte edildiği zaman, örnek belirli bir sıcaklıkta kurutulur, bu
sıcaklık genellikle çözücünün kaynama sıcaklığının altındadır (genellikle 80 ve 200
o
C). Çözücü buharlaştırılır, tüp yüzeyinde ince bir film halinde katı madde kalır.

2. Külleme
Külleme basamağında, sıcaklık matriks maddesini, analiti kaybetmeyecek derecede,
ortadan kaldırmak için arttırılır. Külleme sıcaklığı genellikle 350-1600oC arasındadır.

3. Atomlaşma
Atomlaştırma basamağında, fırın, külleme basamağından kalan artıkların
buharlaşması için sıcaklık yükseltilir. Böylece optik yol üzerinde serbest atom bulutu
oluşturulur. Absorbans ölçümü bu basamakta yapılır. Atomlaşma sıcaklığı elementin
uçuculuğuna bağlıdır ve minumum 1800oC (kadmiyum için) ile maksimum 3000oC
(bor için) arasında değişir.
41

1.4.2.3.2. Buhar Oluşturma

Son yıllarda, arsenik, selenyum, antimon ve cıva gibi çevrede düşük seviyelerde
bulunan elementlerin analizi önem kazanmıştır. Çevrede doğal olarak bulunan bu
ağır metaller, çevreye zirai ve endüstriyel kullanımları sonucunda yeniden dağılırlar
ve bu nedenle biyolojik sistemler üzerindeki etkileri önem kazanır. Buhar oluşturma,
cıva tayini ve metal hidrürleri şeklinde kararlı olan arsenik, selenyum, antimon,
bizmut ve kalay gibi hidrür-sınıfı elementlerin tayini için oldukça hassas bir
yöntemdir. Bu elementler, kimyasal indirgeyici maddelerle gaz hidrürleri oluşturulup
ve sonrasında ısıtılmış quartz tüpte hidrürün ayrılması şeklinde tayin edilir.

Buhar oluşturma, sıklıkla, arsenik, selenyum ve cıva için analiz hızı ve zemin
engellemelerinin azlığı nedeniyle grafit tüpe tercih edilir. Buhar oluşturmalı atomik
absorbsiyon spektroskopisi için deteksiyon limiti genellikle ppb seviyesindedir.
Soğuk buhar tekniği, cıvanın ultra-eser seviyelerinin belirlenmesi için en hassas ve
en uygun yöntemdir. Buhar oluşturma tekniğinin gelişmiş hassasiyeti %100 ölçüm
verimliliği sağlar. Örnek çözeltisindeki tüm analit, kimyasal indirgeme
reaksiyonunda kullanılır ve ölçüm için örnek hücresine taşınır. Bu basamak aynı
zamanda analit elementinin kimyasal matriksinden ayrılmasını, atomlaştırma
basamağındaki matriks engellemelerinin ortadan kaldırılmasını ve zemin
absorbsiyonunu minimum seviyeye indirilmesini sağlar.

Bir çok ticari buhar oluşturma yöntemi mevcuttur. Varian Buhar Oluşturma
Sistemi sürekli bir buhar oluşumu sağlayan bir peristaltik pompayla çalışır. Bu
sistem şematik olarak aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. Bu teknikte, örnek reaksiyon
haznesine pompalanmadan önce, derişik asit ve sodyum borhidrür çözeltisiyle
(indirgeyici) birleşir. Uçucu hidrürler, bir çok element için oluşturulabilir ve bu
hidrürler gaz sıvı ayırıcısı ile çözeltiden ayırılırlar. Gaz hidrürler optik yola göre
ayarlanmış ısıtılmış kuartz hücreye geçerler. Kuartz hücre genellikle hava/asetilen
aleviyle ısıtılır. Hidrür, hücrede atomlaşır ve analit ve hidrojen ayrılır. Böylece
analitin atomik absorbsiyonunun ölçümü sağlanmış olur.
42

Şekil 1.6. 3-kanallı sistem olarak hidrür jenerasyonu için tasarlanmış Varian VGA-77 buhar
jenerasyon aksesuarı.

Soğuk buhar tekniği cıva için, hidrür yerine atomik cıva buharı oluşturulması
haricinde diğer elementlere benzerdir. Saf atomik cıva buharı oluşturuluken,
absorbsiyon hücresinden su buharının uzaklaştırılması gerekli değilse hücre
ısıtmasına gerek yoktur (Varian, 1997)..
43

2. GEREÇ VE YÖNTEM

2.1. Gereçler

2.1.1. Analiz Örnekleri

Çalışmada otopsi sırasında beynin sağ serebral hemisferinden alınan örnekler


kullanılmıştır. Örnekler, Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı’na Haziran
2007–Kasım 2007 tarihleri arasında Türkiye’nin çeşitli il ve ilçelerinden gelmiş olan
erişkin (18 yaş üstü) otopsi olgularından alınmıştır. Karsinoma veya tümor metastazlı
dokular çalışma dışı bırakılmıştır.

Örneklerin sıra numarası, cinsiyet, yaş, ikamet bilgisi, meslek, sigara bilgisi ve
beden kitle indeksi bilgileri çizelge 2.1.’de verilmiştir. İkamet durumu belirlenirken
Ankara içinde ve dışında yaşayanlar olarak ayrılmıştır. Meslek bilgilerinde inşaat,
kaporta, demir, boya ve fabrika işçileri riskli meslek grubunda değerlendirilmiştir.
Beden kitle indeksi, örneklerin ağılıklarının, boylarının karesine bölünmesi ile
hesaplanmıştır.

Çizelge 2.1. Çalışılan örneklere ait sıra numaraları, cinsiyet, yaş, ikamet yeri, meslek, sigara
alışkanlığı ve beden kitle indeksi bilgileri.

Beden Kitle
Sıra Sigara
Cinsiyet Yaş İkamet Yeri Meslek İndeksi
No Kullanımı
(kg/m2)
1 Erkek 36 Şehir içi Risksiz Var 27,68
2 Erkek 30 Şehir dışı Riskli Var 26,12
3 Erkek 47 Şehir dışı Risksiz Var 30,11
5 Erkek 75 Şehir dışı Risksiz Var 28,23
6 Erkek 20 Şehir dışı Risksiz Var 22,86
44

Beden Kitle
Sıra Sigara
Cinsiyet Yaş İkamet Yeri Meslek İndeksi
No Kullanımı
(kg/m2)
7 Erkek 51 Şehir içi Risksiz Veri yok 23
8 Kadın 18 Şehir dışı Risksiz Yok 21,53
9 Erkek 43 Şehir içi Riskli Var 20,76
10 Kadın 38 Şehir içi Risksiz Var 22,03
11 Erkek 19 Şehir dışı Risksiz Yok 22,49
12 Erkek 51 Şehir dışı Risksiz Var 25,95
13 Erkek 43 Şehir içi Risksiz Var 25,05
14 Kadın 50 Şehir dışı Risksiz Yok 31,25
15 Erkek 36 Şehir dışı Riskli Var 23,86
16 Kadın 23 Şehir dışı Risksiz Yok 20,21
17 Kadın 76 Şehir dışı Risksiz Yok 29,32
18 Erkek 38 Şehir içi Risksiz Var 26,12
19 Erkek 27 Şehir dışı Risksiz Veri yok 18,52
20 Erkek 26 Şehir dışı Risksiz Veri yok 23,88
21 Erkek 47 Şehir içi Riskli Var 30,11
22 Kadın 25 Şehir dışı Risksiz Yok 20,19
23 Erkek 65 Şehir içi Risksiz Yok 27,04
25 Kadın 25 Şehir içi Risksiz Yok 27,34
26 Erkek 32 Şehir dışı Riskli Var 20,91
28 Kadın 72 Şehir dışı Risksiz Yok 19,72
31 Erkek 72 Şehir içi Risksiz Var 27,68
32 Kadın 47 Şehir dışı Risksiz Yok 33,87
33 Erkek 25 Şehir dışı Risksiz Yok 28,23
34 Kadın 76 Şehir içi Risksiz Yok 29,39
35 Erkek 47 Şehir içi Riskli Var 25,95
36 Erkek 55 Şehir dışı Risksiz Veri yok 25,91
37 Erkek 40 Şehir dışı Risksiz Var 27,71
38 Erkek 18 Şehir dışı Riskli Var 23,87
45

Beden Kitle
Sıra Sigara
Cinsiyet Yaş İkamet Yeri Meslek İndeksi
No Kullanımı
(kg/m2)
39 Erkek 31 Şehir içi Risksiz Var 20,04
40 Kadın 38 Şehir dışı Risksiz Var 23,38
41 Erkek 26 Şehir içi Risksiz Var 25,95
42 Erkek 73 Şehir dışı Risksiz Yok 23,32
43 Erkek 50 Şehir dışı Veri yok Var 23,43
44 Kadın 50 Şehir dışı Risksiz Yok 27,54
45 Erkek 38 Şehir dışı Risksiz Var 21,91
46 Erkek 43 Şehir dışı Riskli Var 27,68
47 Erkek 31 Şehir içi Risksiz Var 25,53
48 Erkek 37 Şehir içi Risksiz Var 21,84
49 Erkek 50 Şehir dışı Riskli Var 26,67
50 Erkek 43 Şehir dışı Risksiz Var 29,38
51 Erkek 23 Şehir içi Risksiz Var 29,32
52 Erkek 22 Şehir dışı Risksiz Yok 25,05
53 Erkek 77 Şehir içi Risksiz Var 25,47
54 Erkek 46 Şehir içi Riskli Yok 30,43
55 Erkek 39 Şehir dışı Veri yok Var 20,28
56 Kadın 25 Şehir içi Risksiz Var 24,03
58 Erkek 42 Şehir dışı Veri yok Yok 24,22
59 Erkek 29 Şehir içi Risksiz Yok 23,14
60 Erkek 48 Şehir içi Risksiz Var 27,04
61 Erkek 56 Şehir dışı Risksiz Var 23,67
62 Kadın 75 Şehir içi Risksiz Yok 32,03
63 Erkek 51 Şehir içi Risksiz Var 26,23
66 Erkek 41 Veri yok Risksiz Var 27,68
67 Kadın 30 Şehir içi Risksiz Veri yok 25,71
68 Erkek 86 Şehir içi Risksiz Yok 23,68
69 Erkek 49 Şehir içi Risksiz Var 22,86
46

Beden Kitle
Sıra Sigara
Cinsiyet Yaş İkamet Yeri Meslek İndeksi
No Kullanımı
(kg/m2)
70 Erkek 72 Şehir içi Risksiz Yok 25,25
71 Erkek 61 Şehir dışı Riskli Var 27,75
72 Erkek 53 Veri yok Risksiz Var 26,12
73 Erkek 47 Şehir içi Risksiz Var 26,58
74 Erkek 38 Şehir içi Riskli Var 22,09
75 Erkek 62 Şehir içi Risksiz Var 24,69
78 Erkek 44 Şehir içi Risksiz Yok 22,92
79 Erkek 63 Şehir içi Risksiz Var 26,73
80 Erkek 32 Şehir içi Risksiz Var 24,15
81 Kadın 29 Şehir içi Risksiz Var 23,03
82 Kadın 24 Şehir içi Veri yok Yok 22,51
83 Erkek 52 Şehir içi Riskli Var 27,64
85 Erkek 21 Şehir dışı Risksiz Yok 22,86
86 Erkek 52 Şehir içi Riskli Var 25,71
87 Erkek 67 Şehir içi Risksiz Yok 27,41
88 Erkek 32 Şehir içi Risksiz Var 25,53
89 Erkek 58 Şehir dışı Riskli Yok 30,11
90 Erkek 30 Şehir dışı Risksiz Yok 25,82
91 Erkek 24 Şehir dışı Risksiz Var 21,61
92 Erkek 66 Şehir içi Risksiz Yok 23,39
93 Erkek 46 Şehir içi Riskli Var 27,69
94 Kadın 34 Şehir içi Risksiz Yok 21,26
95 Veri yok - - - - -
96 Erkek 46 Şehir dışı Risksiz Var 25,82
97 Erkek 39 Şehir içi Riskli Var 25,95
98 Erkek 47 Şehir içi Risksiz Var 25,95
99 Erkek 21 Şehir içi Risksiz Var 23,42
100 Kadın 20 Şehir içi Risksiz Yok 19,03
47

Beden Kitle
Sıra Sigara
Cinsiyet Yaş İkamet Yeri Meslek İndeksi
No Kullanımı
(kg/m2)
101 Kadın 48 Şehir içi Veri yok Var 27,04
102 Erkek 25 Şehir içi Veri yok Yok 23,88
103 Erkek 38 Şehir içi Risksiz Var 27,77
104 Kadın 26 Şehir içi Risksiz Yok 21,25
105 Erkek 66 Şehir dışı Riskli Yok 25,95
106 Erkek 27 Şehir dışı Riskli Var 23,15
107 Kadın 27 Şehir dışı Risksiz Yok 26,82
108 Erkek 48 Şehir içi Riskli Var 20,76
109 Erkek 68 Şehir içi Risksiz Var 19,03
110 Kadın 53 Şehir içi Risksiz Yok 26,67
111 Erkek 20 Şehir içi Risksiz Yok 26,12
112 Erkek 60 Şehir dışı Riskli Yok 29,41
113 Erkek 58 Şehir dışı Risksiz Var 23,87
114 Erkek 58 Şehir dışı Risksiz Yok 29,41
115 Erkek 56 Şehir içi Risksiz Yok 25,71
116 Erkek 69 Şehir içi Risksiz Var 23,43
117 Erkek 52 Şehir dışı Risksiz Var 27,77
118 Kadın 24 Şehir içi Risksiz Yok 25,39
119 Kadın 73 Şehir dışı Risksiz Yok 22,89
120 Erkek 68 Şehir içi Risksiz Var 23,43
121 Erkek 26 Şehir içi Risksiz Var 23,14
122 Erkek 71 Şehir içi Risksiz Var 25,05
123 Kadın 29 Şehir içi Risksiz Yok 25,39
124 Erkek 30 Şehir içi Risksiz Var 26,58
125 Erkek 46 Şehir içi Risksiz Var 27,13
48

2.1.2. Kullanılan Araç ve Gereçler

Atomik Absorbsiyon Spektrometresi VarianVGA77Vapor Generation


Atomik Absorbsiyon Spektrometresi Varian AA240Z Zeeman
Hg Oyuk Katot Lambası Varian Spectra AA Lamp
Pb Oyuk Katot Lambası Varian Spectra AA Lamp
Grafit Tüp Atomlaştırıcı Varian GTA 120
Grafit Tüpleri Varian GTA
Sample Cup 2 ml Vial Pothtech Elkay
Argon Tüpü
Hassas Terazi Mettler Toledo 4 digit
Mikrodalga Fırın Mars X press
Su Pürifikasyon Sistemi Human UP 900 Scholar-UV
Etüv Memmert
Otomatik Pipetler Ephendorf
Polipropilen, Kapaklı Tüpler ( 15, 25 ml’ lik)
Cam Malzemeler

2.1.3. Kullanılan Kimyasal Maddeler

Hg Standart Çözeltisi AA Standart Etanol pour SCP SCIENCE


Pb Standart Çözeltisi AA Standart Etanol pour SCP SCIENCE
Hidrojen peroksit Merck
Sodyum bor hidrür Fluka
Sodyum hidroksit Merck
Hidroklorik asit Merck
Triton X Scharlau
Nitrik asit Merck
Orto fosforik asit Merck
49

2.2. Yöntem

2.2.1. Beyin Doku Örneklerinin Alınması

Beyin örnekleri, Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığına 2007 –2008 yıllarında
gelmiş olan erişkin (18 yaş üstü), 125 ölüm vakasında, beynin sağ serebral
hemisferinden (Garcia ve ark. 2001) paslanmaz çelik bıçaklarla kesilerek alınmıştır.
Yaklaşık 1 g’lık parçalar polipropilen tüplere konulmuş ve analiz zamanına kadar
-20°C’de saklanmıştır (Aalbers ve ark. 1987).

2.2.2. Analiz Öncesi Ön İşlemler

Polipropilen tüpler içinde -200C’de derin dondurucuda saklanan örnekler oda


sıcaklığında bekletilmiştir. Örneklerin hassas terazide yaş ağırlıkları alınmıştır.
Örnekler sıra numaralarına göre kurutma işlemi için cam tablaya yerleştirilmiştir.
Önceden 750C’ye ayarlanmış etüvde 24 saat kurumaya bırakılmıştır.

24 saat sonunda kurumuş olan beyin dokularının kuru ağırlıkları alınmıştır.


Kuru örnekler yakma işleminin uygulanması amacıyla sıra numarasına göre
mikrodalga fırına ait teflon tüplere konulmuştur. Örneklerin üzerine %75’lik 5 ml
nitrik asit ve %60’lık 2 ml hidrojen peroksit eklenmiştir. Mikrodalga fırında analiz
için uygun program oluşturulmuştur. Mikrodalga yakma programına ait bilgiler
Çizelge 2.2.’de verilmiştir.
50

Çizelge 2.2. Mikrodalga fırına ait beyin dokusu yakma programı.


Basamak 1 2 3
Güç (W) 800 800 800
% Güç 100 100 100
Zaman (dak.) 4 2 2
Basınç Maks. Maks. Maks.
Sıcaklık (0C) 140 180 200
Bekleme (dak.) 2 2 4

Yakma işlemi tamamlanmış örneklerin toplam hacmi deiyonize su kullanılarak


10 ml’ye tamamlanmıştır.

2.2.3. Analiz İşlemleri

2.2.3.1. Cıva Analizi

Analiz için uygun duruma getirilmiş olan beyin doku örneklerindeki toplam cıva
metali analizi için soğuk buhar yöntemli atomik absorbsiyon spektroskopisi
kullanılmıştır. Yöntemde taşıyıcı gaz olarak argon kullanılmıştır.

Cıva bileşikleri asidik ortam içinde uygun redüktant kullanılarak serbest cıva
metaline indirgenmiştir. Asidik ortamın sağlanması için 5M HCl kullanılmıştır.
Redüktant olarak %0.3 NaBH4 ve %0.5 NaOH içeren çözelti kullanılmıştır.

Yöntemde kalibrasyon eğrisi oluşturmak için 1000 ppm’lik cıva stok


çözeltisinden 80, 40, 20, 10, 5 ppb konsantrasyonlarda standart çözeltileri
hazırlanmıştır.
51

Cıva analizine ait kalibrasyon grafiği Şekil 2.3.’de verilmiştir.

Abs Linear - Cal. Set 9


0.92 Calibrated

0.80

0.60

0.40

0.20

0.00
0.00 20.00 40.00 60.00 80.00
Hg ug/L

Şekil 2.3. Cıva analizine ait kalibrasyon grafiği.

Cıva analizi için soğuk buhar yöntemli atomik absorbsiyon cihazında


uygulanan metod Çizelge 2.3.’de verilmişir.
52

Çizelge 2.3. Cıva analizi için soğuk buhar yöntemli atomik absorpsiyon cihazında uygulanan
metod.
53

2.2.3.2. Kurşun Analizi

Beyin doku örneklerinde kurşun metalinin miktarsal analizi için grafit fırın teknikli
atomik absorbsiyon cihazı kullanılmıştır. Analizde yakıcı gaz olarak argon
kullanılmıştır. Daha önceden deiyonize su ile hacimce 10 ml’ye tamamlanan
örneklere ek bir seyreltme işlemi uygulanmamıştır.

Yöntemde kalibrasyon eğrisi oluşturmak amacıyla konsantrasyonu 1000 ppm


olan kurşun stok çözeltisinden 10, 20 ve 40 ppb’lik konsantrasyonlarda standartlar
çözeltileri hazırlanmıştır.

Kurşun analizine ait kalibrasyon grafiği Şekil 2.4.’de aşağıda verilmiştir.

Abs Linear - Cal. Set 2


0.45 Calibrated
0.40

0.30

0.20

0.10

0.00
0.000 10.000 20.000 30.000 41.000
Pb ug/L

Şekil 2.4. Kurşun analizine ait kalibrasyon grafiği.


54

Kurşun analizi için grafit fırın teknikli atomik absorbsiyon cihazında uygulanan
metod Çizelge 2.4.’de aşağıda verilmiştir.

Çizelge 2.4. Kurşun analizi için grafit fırın teknikli atomik absorpsiyon cihazında uygulanan
metod.
55

3. BULGULAR

Çalışmada kurşun ve cıva metallerinin düzeyleri belirlenirken örneklerin kuru


ağırlıkları esas alınmıştır. 125 otopsi beyin örneğinden 116 tanesi çalışmaya dahil
edilmiştir. 10 otopsi beyin örneğinde cıva; belirleme düzeyi altında olduğundan
analize katılmamıştır.

İstatistiksel analizlerde SPSS 16.0 programı kullanılmıştır. Kurşun ve cıva


düzeyleri, yaş, yerleşim yeri, meslek, sigara kullanımı ve BKİ’ye göre istatistiksel
analizi yapılmıştır.

3.1. Metal Düzeyleri ile Yaş Arasındaki İlişki

Beyin dokusuna ait Hg ve Pb düzeylerinin yaşa göre istatistiksel analizi yapılırken


örnekler yaş aralıklarına göre 18-40, 41-60 ve 61- ve üzeri olarak üç grupta
toplanmıştır. İstatistiksel hesaplamalar SPSS 16.0 programı kullanılarak, one-way
ANOVA analizi ile yapılmıştır.

Cıva ve kurşun düzeylerinin ppb cinsinden verildiği çizelgede, “n” birey


sayısını göstermektedir (Çizelge 3.1.).
Çizelge 3.1. Beyin dokusunda belirlenen metal düzeyleri ile bireylerin yaşlarına ait
istatistiksel veriler.

Ortalama Std Minimum Maksimum p


Yaş n
değer sapma değer değer değeri
18-40 46 172,50±52,51 384,31 2,20 2287,99
Hg 41-60 33 134,81±52,21 351.30 2,16 1956,60
0,600
(ppb) 61-üzeri 11 260,71±109,50 526,96 3,13 2055,53
Toplam 94 173,35±36,04 396,85 2,16 2287,99
18-40 50 194,28 ±106,99 756,54 21,42 5352,25
Pb
41-60 39 73,26 ±13,41 83,74 10,29 463,85
(ppb) 0,456
61-üzeri 19 58,88 ±6,11 26,65 29,26 136,76
Toplam 108 126,76±49,88 518,37 10,29 5352,25
(*p <0,1).
56

3.2. Metal Düzeyleri ile Yerleşim Yerleri Arasındaki İlişki

Beyin dokusuna ait Hg ve Pb düzeylerinin bireylerin yaşadıkları yerleşim yerlerine


göre istatistiksel analizi yapılırken örnekler şehir içinde ve dışında yaşamış olan
bireyler olarak iki grupta toplanmıştır. İstatistiksel hesaplamalar SPSS 16.0 programı
kullanılarak, one-way ANOVA analizi ile yapılmıştır.

Cıva ve kurşun düzeylerinin ppb cinsinden verildiği çizelgede, “n” birey


sayısını göstermektedir. (Çizelge 3.2.)

Çizelge 3.2. Beyin dokusunda belirlenen metal düzeyleri ile bireylerin yerleşim yerleri
arasındaki ilişkiye ait istatistiksel veriler.

Ortalama Std Minimum Maksimum p


Yerleşim n
değer sapma değer değer değeri
Şehir içi 40 136,41 ±55,27 358,22 2,33 2055,53
Hg
Şehir dışı 54 160,33±47,63 386,95 2,16 2287,99 0,528
(ppb)
Toplam 94 151,02±36,04 374,52 2,16 2287,99
Şehir içi 45 85,43 ±21,47 139,14 10,29 921,66
Pb
Şehir dışı 67 153,05 ±80,56 654,46 21,42 5352,25 0,511
(ppb)
Toplam 112 126,76 ±49,88 518,37 10,29 5352,25
(* p<0,10).

3.3. Metal Düzeyleri ile Mesleki Risk Arasındaki İlişki

Beyin dokusuna ait Hg ve Pb metal düzeylerinin bireylerin meslek gruplarına göre


istatistiksel analizi yapılırken meslek grupları metale maruz kalma olasılığı düşük ve
yüksek olmak üzere iki grupta toplanmıştır. İnşaat, kaporta, demir, boya ve fabrika
işçileri riskli meslek grubunda değerlendirilmiştir. İstatistiksel hesaplamalar SPSS
16.0 programı kullanılarak, one-way ANOVA analizi ile yapılmıştır.
Cıva ve kurşun düzeylerinin ppb cinsinden verildiği çizelgede, “n” birey sayısını
göstermektedir. (Çizelge 3.3.)
57

Çizelge 3.3. Beyin dokusunda belirlenen metal düzeyleri ile bireylerin meslek grupları
arasındaki ilişkiye ait istatistiksel veriler.
Ortalama Std Minimum Maksimum p
Meslek n
değer sapma değer değer değeri
Riskli 21 87,38±31,86 151,86 2,69 501,35
Hg
Risksiz 67 143,13 ±39,38 379,09 2,16 2055,53 0,354
(ppb)
Toplam 88 131,10±31,65 330,82 2,16 2055,53
Riskli 22 309,67±240,65 252,03 10,26 5352,25
Pb
Risksiz 80 81,66±12,97 125,52 10,19 921,66 0,076*
(ppb)
Toplam 102 130,84±52,80 573,33 10,19 5352,25

(* p<0,10).

3.4. Metal Düzeyleri ile Sigara Kullanımı Arasındaki İlişki

Beyin dokusuna ait Hg ve Pb metal düzeylerinin bireylerin sigara alışkanlığına göre


istatistiksel değerlendirmesi yapılmıştır. İstatistik hesaplamaları SPSS 16.0 programı
kullanılarak, one-way ANOVA analizi ile yapılmıştır.

Cıva ve kurşun düzeylerinin ppb cinsinden verildiği çizelgede, “n” birey


sayısını göstermektedir. (Çizelge 3.4.)

Çizelge 3.4. Beyin dokusunda belirlenen metal düzeyleri ile bireylerin sigara kullanımı
arasındaki ilişkiye ait istatistiksel veriler.

Ortalama Std Minimum Maksimum p


Sigara n
değer sapma değer değer değeri
İçen 43 118,23±43,41 316,03 2,33 1956,60
Hg
İçmeyen 40 197,46±72,08 472,65 2,16 2287,99 0,471
(ppb)
Toplam 83 153,72±40,18 393,71 2,16 2287,99
İçen 38 70,73±10,07 73,34 10,29 463,84
Pb
İçmeyen 67 81,15±21,08 138,24 21,42 921,66 0,637
(ppb)
Toplam 105 75,40±10,91 106,87 10,29 921,66
(* p<0,10).
58

3.5. Metal Düzeyleri ile Beden Kitle İndeksi (BKİ) Arasındaki İlişki

Beyin dokusuna ait Hg ve Pb metal düzeylerinin bireylere ait beden kitle indeksine
(BKİ) göre istatistiksel değerlendirmesi yapılırken BKİ değerleri, 0-24,9 kg/m2
(normal) ve 24,9 kg/m2 üstü (kilolu) olarak iki ayrı gruba ayrılarak
değerlendirilmiştir. Beden kitle indeksi, örneklerin ağılıklarının, boylarının karesine
bölünmesi ile hesaplanmıştır. İstatistik hesaplamaları SPSS 16.0 programı
kullanılarak, one-way ANOVA analizi ile yapılmıştır.

Cıva ve kurşun düzeylerinin ppb cinsinden verildiği çizelgede, “n” birey


sayısını göstermektedir. (Çizelge 3.5.)

Çizelge 3.5. Beyin dokusunda belirlenen metal düzeyleri ile bireylere ait BKİ değerleri
arasındaki ilişkiye ait istatistiksel veriler.
n Ortalama Std Minimum Maksimum p

BKİ(kg/m2) değer sapma değer değer değeri

0-24,9 42 147,83 ±50.98 345,77 2,69 2287,99


Hg
24,9- 50 123,22±40,99 317,47 2,16 1956,6 0,704
(ppb)
Toplam 92 133,90±31,92 328,67 2,16 2287,99
0-24,9 46 206,13 ±116,14 787,67 21,42 5352,25
Pb
24,9- 60 66,85 ±2,30 73,93 10,29 463,84 0,176
(ppb)
Toplam 106 127,29 ±50,82 523,24 10,29 5352,25

(* p<0,10).

3.6. Metal Düzeylerinin Birbirleri ile İlişkisi

Beyin dokusuna ait Hg ve Pb metal konsantrasyonlarının birbirleri ile ilişkisinin


istatistiksel analizi yapılmıştır. İstatistik hesaplamaları SPSS 16.0 programı
kullanılarak, Independent T-test analizi ile yapılmıştır (Çizelge 3.6.).
59

Çizelge 3.6. Metallerin birbirine göre düzeylerinin korelasyonu.


Hg Pb
Hg Pearson Korelasyon 1 0,057
(ppb) p değeri 0,572
n 101 101
Pb Pearson Korelasyon 0,057 1
(ppb) p değeri 0,572
n 101 101
(* p<0,01)
60

4. TARTIŞMA

Bir çok insan cıva buharına amalgam dolgular yoluyla, anorganik Hg+2’ye besinler
yoluyla, metil cıvaya (CH3Hg+) balıklar ve deniz memelileri yoluyla ve aşıların
içeriğinde bulunan cıva nedeniyle maruz kalırlar (Clarkson ve ark., 2003). Buna ek
olarak bazı insanlar cıvaya mesleki olarak maruz kalırlar. Diş hekimleri ve
teknisyenleri dental personel elementel cıvaya mesleki olarak maruz kalanlar
arasında en büyük grubu teşkil etmektedir. Maruziyet ayrıca elektrikli cihazların
(bataryalar ve fluoreosan elektrik ampülleri) üretiminde ve klorür ve sodyum
hidroksit kullanılan elektrolizlerin üretilmesinde de oluşabilmektedir (Clarkson ve
ark., 2003). Toksikolojik bir bakış açısıyla incelendiğinde deniz ürünleri yoluyla
alınan metil cıva ve cıva buharı en önemli kısmı teşkil etmektedir.

Onlarca yıldır dental amalgamlardan meydana gelen cıva maruziyetine bağlı


olası sağlık riskleri incelenmiş ve değerlendirilmiştir (USPHS, 2007; Health Canada,
2007; Norwegian Board of Health, 2007). Amalgamların sürekli bir şekilde
elementel cıva buharı açığa çıkardığı (Gay ve ark., 1979; Björkman ve ark., 1996) ve
bu buharın inhale edildiği ve vücut tarafından absorblandığı ve beyin de dahil olmak
üzere dokulara yayıldığı bilinmektedir (Nylander ve ark., 1987; Sällsten ve ark.,
1996; Kingman ve ark., 1998). Beyindeki metil cıva seviyelerinin kandakinden
yüksek olmasından dolayı metil cıvanın kan-beyin bariyerini kolaylıkla geçtiği
açıkça anlaşılmaktadır, buna karşılık genellikle kandaki cıvanın beyindeki anorganik
cıva konsantrasyonuna yansımadığına inanılmaktadır (International Programme on
Chemical Safety, 1991). Diagnostik bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde; hem
balıklardan metil cıvaya maruz kalmış hem de dental amalgamlardan elementel cıva
buharına maruz kalmış toplumlarda popülasyonlarda, kandaki ve diğer dokulardaki
cıva seviyelerinin beyindeki anorganik cıva konsantrasyonlarına ne ölçüde
yansıdığını bilmek önemlidir.

Cıva içeren yakıt kullanan (örneğin, kömür veya fosil yakıtlar) atık
bölgelerinin, çöp yakma fırınlarının veya elektrik santrallerinin çevresindeki
kontamine olmuş havanın solunmasıyla metalik cıva buharına maruz kalınabilme
61

ihtimali vardır fakat genellikle bu çevrelerdeki hava zararlı derecede cıva içermez.
Cıva bileşiklerine maruz kalma, bu tehlikeli atık bölgelerindeki toprağa el ile
temasla, su içilmesiyle veya bu bölgelerin yakınındaki sularda yaşayan balıkların
tüketilmesi yoluyla gerçekleşir. Tüm tehlikeli bölgeler cıva içermez ve cıva içeren
atık bölgelerinin hepsinden havaya, suya ya da toprağa cıva yayılmaz (ATSDR,
1999).

Cıva buharına cıva içeren fungisitlerin kullanılması yoluyla da maruz


kalınabilir. Bu ürünlerin fazla kullanımı ortalamanın üstünde maruziyete neden
olabilir. Aynı zamanda, son kullanma tarihi geçmiş cıva klorür içeren tıbbi ürünlerin
(laksatifler, antihelmint ilaçlar ve diş macunları) yutulması veya cilde uygulanması
yoluyla da cıvaya maruz kalınabilir. Bunların yanında, renk açıcı kremler, bazı
antiseptik veya dezenfektan ajanlar (merkürokrom ve thimerosal) gibi cıva içeren
diğer kimyasalların fazla veya yanlış kullanımı sonucunda da maruziyet
gerçekleşebilir (ATSDR, 1999).

Daha önceki çalışmaların sonuçlarından (Kosta ve ark 1975) da beklendiği gibi


Falnoga ve arkadaşları (1999) da yaptıkları çalışmada en yüksek cıva
konsantrasyonlarına Slovenya’da bulunan emekli Idria cıva madeni işçilerinde
rastlamışlardır. Böbrek korteksini ve kas dentatusunu özellikle tiroidde ve pituitaride
güçlü cıva akümülasyonu bulunmuştur.

Bazı araştırıcıların cıva seviyeleriyle ilgili yaptığı çalışmaların sonuçları


incelendiğinde Wiadrowska ve Syrowatka (1983)’nın Polonya’nın değişik
bölgelerinde yaşayan insanların saçlarında elde ettiği sonuçlar bölgelere bağlı olarak
240, 880 ve 3930 ng/g bulunmuştur. Ayrıca Wiadrowska ve arkadaşlarının (1983)
böbrek ve beyin dokularında buldukları cıva seviyeleri sırasıyla 280 ng/g ve 130 ng/g
bulunmuştur. Bu sonuçlar Japon popülasyonunda yapılan çalışmalarda elde edilen
konsantasyonların yaklaşık iki katıdır. Muramatsu ve Parr (1988)’ın İsveç
popülasyonuyla yaptıkları çalışmada saçtaki, renal korteksteki ve karaciğerdeki total
cıva seviyeleri sırasıyla 1260, 220 ve 96 ng/g olarak bulunmuştur. Japonya’da
62

(Suziki ve ark., 1993) saçtaki, renal korteksteki, karaciğerdeki ve serebellumdaki


cıva konsantrasyonlarını sırasıyla 2980, 597, 354 ve 63 ng/g bulmuşlardır.

Bu çalışmada otopsi beyin dokularında ortalama total cıva seviyesi


203,57±50,96 ng/g olarak bulunmuştur. Cıva seviyelerinde bu denli farklılıklarla
karşılaşılmasının olası nedenleri arasında balık tüketimindeki ve çalışmanın yapıldığı
bölgelerdeki çevrenin cıva kontaminasyonu arasındaki farklılıklar gösterilebilir. Bir
çok çalışmada balık tüketiminin artmasıyla birlikte saçlardaki cıva seviyesinin arttığı
rapor edilmiştir (Lopezartiguez ve ark., 1994; Sarmani ve ark., 1994; Schweinberg ve
Kroiher, 1994), toplumumuzda ise balık tüketiminin fazla olmadığı bilinmektedir.

Kurşun genellikle toprakta, özellikle; otoyol yakınlarında, eski evlerde, eski


meyve bahçelerinde, maden alanlarında, endüstriyel bölgelerde, çöp yakma
alanlarında, şehir çöplüklerinde ve zehirli atık bölgelerinde bulunur. Zehirli atık
bölgelerine yakın yerlerde yaşayan insanlar havayı soluyarak, su içerek, gıda
tüketerek ya da toz ve kirleri yutarak kurşun içeren kimyasallara ve kurşuna maruz
kalabilirler. Yukarıda da bahsedildiği gibi vücuda giren kurşunun bir kısmı tozun ya
da kurşun içeren kimyasalların solunmasıyla vücudumuza girmektedir. Bu kurşun
akciğerlere bir kere girdiği zaman kana geçerek hızlı bir şekilde vücudun diğer
bölgelerine yayılır. Akciğerlere giremeyecek kadar büyük partiküller
yutulabilmektedir. Yutma yoluyla alınan kurşunun çok küçük bir kısmının kana
karışmasına rağmen vücuda giren kurşunun büyük bir bölümü yutma yoluyla
alınmaktadır. Mide yoluyla vücuda alınan kurşun miktarı alınan gıdalara bağlıdır. Bu
miktar ayrıca yaşa ve alınan partiküllerin mide asidinde ne kadar çözündüğüne de
bağlıdır. Yetişkin gönüllülerle yapılan çalışmalar göstermiştir ki beslenmeden sonra
yetişkinlerde kana karışan kurşun miktarı alınan kurşun miktarının yalnızca %6’sı
olmuştur. Bir gün boyunca yemek yemeyen yetişkinlerde mide yoluyla alınan
kurşunun %60 ila 80’i kana karışmıştır. Genel olarak yetişkinlerin ve çocukların
mide yoluyla aynı miktarda kurşun almaları durumunda çocuklarda kana karışan
miktar yetişkinlerdekine oranla daha yüksek olmaktadır (ATSDR, 2007).
63

Kurşun toksisitesinin belirlenmesi ve kurşun toksisitesinden korunma önemli


bir uluslar arası halk sağlığı önceliği olmuştur. Düşük kurşunlu boyaların ve
kurşunsuz benzinin kullanılmaya başlanmasıyla ve konserve kutularında kurşun
lehimlerin yasaklanmasıyla birlikte son 30 yılda kurşuna maruz kalan popülasyonda
bir düşüş gözlenmesine karşın bu kaynaklara bağlı kayda değer kurşun maruziyeti
devam etmektedir (Spivey A., 2007). Bunlara ek olarak, Amerika Birleşik Devletleri,
İngiltere, Avrupa ve Asyanın da dahil olduğu bir çok ülkede kullanılan geleneksel
ilaçların kontaminasyonu gibi yeni maruziyet kaynakları da ön plana çıkmaktadır
(Eisenberg ve ark., 1993, Gogtay ve ark., 2002, Thomas ve ark., 2003).

1960’larda 60 µg/dl’lik bir kan kurşun seviyesi (BLL) güvenli olarak kabul
edilmiştir. Kurşun toksisitesinin daha iyi anlaşılmasıyla birlikte kabul edilebilir BLL
1985 yılında 25 µg/dl’ye ve 1991 yılında da 10 µg/dl’ye düşürülmüştür (CDC,
Atalanta, 1991). Bu değişikliklere rağmen kurşun maruziyetinin klinik öncesi etkileri
BLL<10 µg/dl’de rapor edilmiştir (Canfield ve ark., 2003, Chiodo ve ark., 2004).
Kurşunun insan vücudunda herhangi bir biyolojik fonksiyonu gösterilemediği için bu
konu biraz karmaşıktır. “Güvenli” bir BLL’nin tanımlanması bile tartışmaya açıktır.
Falnoga ve arkadaşları (1999) bir maden bölgesi olan Idria’da yaşayan bireylerin
otopsi tiroid kurşun seviyelerini araştırmışlardır ve tiroid kurşun seviyelerinin 133-
148ppb aralığında olduğunu bulmuşlardır. Kontrol grubuyla kıyaslandığında bu
değerler yaklaşık olarak kontrol grubunun 3 katı olduğu gözlenmiştir. Aynı
çalışmada hipokampüs bölgesi için kurşun seviyesi çalışılan kontrol grubunda
yaklaşık 41 ppb olarak belirlenmiştir.

Çalışmamızda, otopsi beyin doku örneklerinde ortalama beyin kurşun seviyesi


76,67±7,15 ppb olarak bulunmuştur, elde edilen veriler meslek grubuna göre
sınıflandırılmış ve riskli meslek grubunda bulunan bireylerin beyin kurşun
seviyelerinin yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu sonuçlar aynı zamanda istatistiksel
olarak da anlamlı çıkmıştır (p<0.1). Veriler beden kitle indeksine göre
değerlendirildiğinde ise beden kitle indeksi büyük olan grupta beyin kurşun
seviyeleri daha az bulunmuş ancak istatiksel olarak bir anlamlılık belirlenememiştir.
64

5. SONUÇ VE ÖNERİLER

Bu çalışmada Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığına gelen 125 ölüm
olgusunda yapılan otopsilerde alınan beyin dokusu örneklerinde, cıva ve kurşun
düzeylerinin belirlenmesi amacıyla AAS cihazı ile yöntem kuruldu ve metal
düzeyleri belirlendi. Bireylere ait cinsiyet, yaş, yerleşim yeri, meslek ve sigara
alışkanlığı bilgileri ile otopsi beyin dokusunda ölçülen metal düzeyleri arasında
korelasyon olup olmadığı araştırıldı. Bu çalışma ile otopsi beyin dokularında kan-
beyin bariyerini geçebilen toksik metallerden cıva ve kurşun düzeyleri belirlenerek
bireylere ait bilgiler ile birlikte genel olarak istatistiksel değerlendirmeleri
yapılmıştır. Otopsi yapılan bireyler endüstriyel kirliliğe maruz kalma olasılığı fazla
olmayan Ankara ve çevresinde yaşadıklarından ülkemizde bu toksik metallere
maruziyet konusunda başlangıç için veri tabanı oluşturulmuştur.

Otopsi beyin dokularından elde edilen metal düzeylerinin riskli meslek


gruplarına göre yapılan istatistiklerde, riskli meslek grubunda bulunan bireylerin
otopsi beyin kurşun seviyeleri daha yüksek bulundu ve p<0,1 olarak kabul
edildiğinde istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Otopsi beyin cıva seviyelerinde
ise meslek gruplarına göre herhangi bir farklılık gözlenmedi. Otopsi beyin kurşun
seviyelerinin BKİ değeri düşük olan bireylerde daha fazla olduğu bulunmuş fakat bu
fark istatistiksel olarak anlamlı bulunamamıştır. Beyin doku örneklerindeki kurşun
ve cıva seviyeleri için yapılan diğer istatistiklerde anlamlı bir sonuç bulunamamıştır.

Toplumumuzda iz element ve toksik metal düzeyleri belirlenerek, bu verilerin


daha sonra yapılacak olan, bilinen metal maruziyeti olan yerleşim bölgelerinde
yaşayan bireylerde ve metallerle kontamine olmuş besinlerle beslenme olasılığı olan
bireylerden alınacak doku örneklerinde yapılacak araştırmalar için veri tabanı
olabileceği düşünülmüştür.
65

ÖZET

Otopside Alınan Beyin Örneklerinde Cıva ve Kurşun Düzeylerinin Belirlenmesi

Bu çalışmanın amacı, otopsi olgularından alınan beyin doku örneklerinde toksik


metal cıva ve kurşun düzeylerinin belirlenmesi ve bilimsel literatüre metallerin risk
faktörü olarak rolü ile ilgili katkıda bulunulması ve ülkemizde yaşayan bireylerin
kronik metal toksisitesi açısından risk altında olup olmadıklarının belirlenmesidir.

Beyin örnekleri, Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığına 2007 –2008
yıllarında gelmiş olan erişkin (18 yaş üstü), 125 ölüm vakasında, beynin sağ serebral
hemisferinden (Garcia ve ark. 2001) paslanmaz çelik bıçaklarla kesilerek alınmıştır.
Otopsi beyin dokusu örneklerinde cıva ve kurşun seviyeleri belirlenmiştir.
Örneklerdeki cıva seviyesini belirlemek için soğuk buhar yöntemli Atomik
Absorbsiyon Spektroskopisi, kurşun seviyesini belirlemek için grafit fırın teknikli
Atomik Absorbsiyon Spektroskopisi kullanılmıştır.

Otopsi beyin dokusu örneklerinde bulunan ortalama cıva düzeyi 203,57±50,96


ppb olarak, ortalama kurşun seviyesi 76,67±7,15 ppb olarak bulunmuştur.

Otopsi beyin dokusu örnekleri, yaş, yerleşim yeri, meslek, sigara kullanımı ve
beden kitle indeksine göre sınıflandırılmış ve elde edilen cıva ve kurşun verilerinin
bu sınıflandırmaya göre istatiksel analizi yapılmıştır. İstatiksel analizde SPSS 16.0
programı kullanılmıştır.

Otopsi beyin dokusundaki kurşun seviyelerinin mesleki riske göre yapılan


istatistiksel analizinde riskli meslek grubunda bulunan bireylerin ortalama kurşun
seviyesi 309,67±240,65 ppb olarak, risksiz meslek grubunda bulunan bireylerin
ortalama kurşun seviyesi 81,66±12,97 ppm olarak bulunmuş ve bu değerler istatiksel
olarak anlamlı çıkmıştır (p<0,1). Kurşun seviyelerinin beden kitle indeksine göre
yapılan istatistiksel analizinde BKİ değeri 0-24,9 kg/m2 arasında bulunan bireylerin
66

ortalama kurşun seviyeleri 206,13 ±116,14 ppb, BKİ değeri 24,9- kg/m2 üzerinde
bulunan bireylerin ortalama kurşun seviyeleri 66,85 ±2,30 ppb olarak bulunmuş fakat
istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır.

Otopsi beyin dokusu örneklerindeki kurşun ve cıva seviyeleri için yapılan diğer
istatiksel analizler anlamlı bulunamamıştır.

Anahtar Kelimeler: Cıva, Kurşun, Beyin Dokusu, Otopsi, AAS, Hidrür Oluşturma
Yöntemi
67

SUMMARY

Determination of Mercury and Lead Levels in Autopsy Brains Tissue Samples

The purpose of this study is to determine the toxic metal mercury and lead levels in
autopsy brain tissue samples and to contribute to scientific literature regarding the
role of metals as a risk factor and also to state whether Turkish population is under
risk with regard to chronic metal toxicity.

Brain samples were taken with stainless lancet from the right cerebral
hemisphere of brain (Garcia et al. 2001) from 125 adults (over 18 years old) autopsy
cases in the Counsil of Forensic Medicine between 2007 – 2008. Mercury and lead
levels were determined in autopsy samples. In order to determine the mercury level
Cold Vapor Atomic Absorption Spectroscopy was used while Graphite Furnace
Atomic Spectrometry was used for lead level determination.

Average mercury level was found to be 203,57±50,96 ppb and average lead
level was found to be 76,67±7,15 ppb.

Autopsy brain tissue samples were classified according to age, residence,


occupation, smoking habit, and body mass index and statistical evaluation was made
according to this classification. SPSS 16.0 software was used for statistical analysis.

In the statistical analysis of lead levels in autopsy brain tissues, the average
lead levels of the individuals working in risky occupation group was found to be
309,67±240,65 ppb while the average lead levels for occupation group under no risk
was found to be 81,66±12,97 ppb and these values were found to be statistically
significant (p<0,1). In the statistical analysis of lead levels according to Body Mass
Index (BMI), the average lead level was found to be 206,13 ±116,14 ppb for the
individuals having a BMI of 0-24,9 kg/m2 while the average lead level was 66,85
±2,30 ppb for the individuals having a BMI of 24,9- kg/m2. However, no statistically
significant differences were obtained.
68

No other statistically significant differences were obtained in lead and mercury


levels in autopsy brain tissue samples.

Key Words: Mercury, Lead, Brain Tissue, Autopsy, AAS, Hydride Generation
69

KAYNAKLAR

AALBERS TG, HOUTMAN JP, MAKKINK B. (1987) Trace-element concentrations in


human autopsy tissue.Clin Chem.;33(11):2057-64.

ADAMS C, ZIEGLER D, LIN J. (1983). Mercury intoxication simulating amyotrophic


lateral sclerosis. JAMA 250:642-643.

AL-MODHEFER AJA, BRADBURY MWB, SIMMONS TJB. (1991). Observations on the


chemical nature of lead in human blood serum. Clin Sci 81:823-829.

ALEXANDER FW, CLAYTON BE, DELVES HT. (1974). Mineral and trace-metal
balances in children receiving normal and synthetic diets. QJ Med 43:89-111.

ALVARES AP, KAPELNER S, SASSA S, et al. (1975). Drug metabolism in normal


children, lead-poisoned children, and normal adults. Clin Pharmacol Ther 17:179-
183.

ARONOW R, CUBBAGE C, WISNER R, et al. (1990). Mercury exposure from interior


latex paint. Morbidity and Mortality Weekly Report 39(8):125-126

ASCHNER M, ASCHNER JL. (1990). Mercury neurotoxicity: Mechanisms of blood-brain


barrier transport. Neurosci Biobehav Rev 14(2):169-176.

ASCHNER M, CLARKSON TW. (1988). Distribution of mercury 203 in pregnant rats and
their fötuses following systemic infusions with thiol-containing amino acids and
glutathione during late gestation. Teratology 38(2):145-155.

ASCHNER, M., GANNON, M., (1994). Manganese transport across the rat blood– brain
barrier: saturable and transferrin-dependent transport mechanisms. Brain Res. Bull.
33, 345–349.

ASHE W, LARGENT E, DUTRA F, et al. (1953). Behavior of mercury in the animal


organism following inhalation. Arch Ind Hyg Occup Med 17:19-43.

AWAD EL KARIM MA, HAMED AS, ELHAIMI YAA, et al. (1986). Effects of exposure
to lead among lead-acid battery factory workers in Sudan. Arch Environ Health
41:261-265

ATSDR. (2007). Toxicological profile for lead.

ATSDR. (1999). Toxicological profile for mercury.

BAGCI C, BOZKURT AI, CAKMAK EA, et al. (2004). Blood lead levels of the battery and
exhaust workers and their pulmonary function tests. Int J Clin Pract 58(6):568-572.

BAKER EL, LANDRIGAN PJ, BARBOUR AG, et al. (1979). Occupational lead poisoning
in the United States: Clinical and biochemical findings related to blood lead levels.
Br J Ind Med 36:314-322.
70

BAKIR F, DAMLUJI SF, AMIN-ZAKI L, et al. (1973). Methylmercury poisoning in Iraq.


Science 181:230-241.

BARREGARD L, HORVAT M, SCHUTZ A. (1994a). No indication of in vivo methylation


of inorganic mercury in chloralkali workers. Environ Research 67(2):160-167.

BARREGARD L, HULTBERG B, SCHUTZ A, et al. (1988). Enzymuria in workers


exposed to inorganic mercury. Int Arch Occup Environ Health 61(1-2):65-69.

BARREGARD L, LINDSTEDT G, SCHUTZ A, et al. (1994b) Endocrine function in


mercury exposed chloralkali workers. Occup Environ Med 51(8):536-540.

BARRY PSI. (1975). A comparison of concentrations of lead in human tissue. Br J Ind Med
32:119 139.

BARRY PSI. (1981). Concentrations of lead in the tissues of children. Br J Ind Med 38:61-
71.

BENCKO V, WAGNER V, WAGNEROVA M, et al. (1990). Immunological profiles in


workers occupationally exposed to inorganic mercury. J Hyg Epidemiol Microbiol
Immunol 34(1):9-15.

BERGDAHL IA, GRUBB A, SCHUTZ A, et al. (1997). Lead binding to δ-aminolevulinic


acid dehydratase (ALAD) in human erythrocytes. Pharmacol Toxicol 81:153-158.

BERGDAHL IA, SHEVELEVA M, SCHUTZ A, et al. (1998). Plasma and blood lead in
humans: Capacity-limited binding to δ-aminolevulinic acid dehydratase and other
lead-binding components. Toxicol Sci 46:247253.

BERGDAHL IA, VAHTER M, COUNTER SA, et al. (1999). Lead in plasma and whole
blood from lead-exposed children. Environ Res 80:25-33.

BERLIN M, FAZACKERLY J, NORDBERG G. (1969). The uptake of mercury in the


brains of mammals exposed to mercury vapor and mercuric salts. Arch Environ
Health 18:719-729.

BERNARD AM, ROELS HR, FOIDART JM, et al. (1987). Search for anti-laminin
antibodies in the serum of workers exposed to cadmium, mercury vapor or lead.
Arch Occup Environ Health 59:303-309.

BJÖRKMAN L, LUNDEKVAM BF, LAEGREİD T, BERTELSEN BI, MORİLD I,


LİLLENG P, LİND B, PALM B, VAHTER M. (2007). Mercury in human brain,
blood, muscle and toenails in relation to exposure: an autopsy study. Environ
Health.6(1):30

BJÖRKMAN L, PEDERSEN NL, LICHTENSTEIN P (1996). Physical and mental health


related to dental amalgam fillings in Swedish twins. Community Dent Oral
Epidemiol 24:260-267.

BLUHM RE, BOBBITT RG, WELCH LW, et al. (1992a). Elemental mercury vapour
toxicity, treatment, and prognosis after acute, intensive exposure in chloralkali plant
workers: Part I. History, neuropsychological findings and chelator effects. Hum Exp
Toxicol 11(3):201-210.
71

BLUHM RE, BREYER JA, BOBBITT RG, et al. (1992b). Elemental mercury vapour
toxicity, treatment, and prognosis after acute, intensive exposure in chloralkali plant
workers: Part II. Hyperchloraemia and genitourinary symptoms. Hum Exp Toxicol
11(3):211-215.

BOCİO A, NADAL M, GARCİA F, DOMİNGO JL. (2005). Monitoring metals in the


population living in the vicinity of a hazardous waste incinerator: concentrations in
autopsy tissues. Biol Trace Elem Res;106(1):41-50.

BOLANOWSKA W, PIOTROWSKI J, GARCZYNSKI H. (1967). Triethyllead in the


biological material in cases of acute tetraethyllead poisoning. Arch Toxicol 22:278-
282.

BÖCKELMANN I, PFISTER EA, MCGAURAN N, et al. (2002). Assessing the suitability


of cross-sectional and longitudinal cardiac rhythm tests with regard to identifying
effects of occupational chronic lead exposure. J Occup Environ Med 44:59-65.

BRESS WC, BIDANSET JH. (1991). Percutaneous in vivo and in vitro absorbtion of lead.
Vet Hum Toxicol 33:212-214.

BROWN IA. (1954). Chronic mercurialism: A cause of the clinical syndrome of


amyotrophic lateral sclerosis. Arch Neurol Psychiatry 72:674-681.

BUCHET J, ROELS H, BERNARD A, et al. (1980). Assessment of renal function of


workers exposed to inorganic lead, cadmium, or mercury vapor. J Occup Med
22:741-750.

BUSH VJ, MOYER TP, BATTS KP, PARİSİ JE. (1995). Essential and toxic element
concentrations in fresh and formalin-fixed human autopsy tissues. Clin Chem.
Feb;41(2):284-94.

CAMPARA P, D'ANDREA F, MICCIOLO R, et al. (1984). Psychological performance of


workers with blood-lead concentration below the current threshold limit value. Int
Arch Occup Environ Health 53:233-246.

CAMPBELL J. (1948). Acute mercurial poisoning by inhalation of metallic vapor in an


infant. Can Med Assoc J 58:72-75.

CANFIELD RL,HENDERSON CRJ, CORY-SLECHTADA, COX C, JUSKO TA,


LANPHEAR BP. (2003) Intellectual impairment in children with blood lead
concentrations below 10 microgram per deciliter. N Engl J Med ;348:1517–2

CARDENAS A, ROELS H, BERNARD AM, et al. (1993). Markers of early renal changes
induced by industrial pollutants. I. Application to workers exposed to mercury
vapour. Br J Ind Med 50(1):17-27.

CARRICO LC. (1985). Mercury. In: Mineral facts and problems. Bulletin 675. Washington,
DC: U.S. Department of the Interior, Bureau of Mines, 499-508.

CDC. (1991). Centre for disease control and prevention. Preventing lead poisoning in young
children. A statement by the CDC. Atlanta GA: US Dept. of Health and Human
Services.
72

CHAMBERLAIN A, HEARD C, LITTLE MJ, et al. (1978). Investigations into lead from
motor vehicles. Harwell, United Kingdom: United Kingdom Atomic Energy
Authority. Report no. AERE-9198. 1979. The dispersion of lead from motor
exhausts. Philos Trans R Soc Lond A 290:557-589.

CHENG Y, SCHWARTZ J, VOKONAS PS, et al. (1998). Electrocardiographic conduction


disturbances in association with low-level lead exposure (the Normative Aging
Study). Am J Cardiol 82:594-599.

CHIODO LM, JACOBSON SW, JACOBSON JL. (2004). Neurodevelopmental effects of


postnatal lead exposure at very low levels. Neurotoxicol Teratol;26: 359–71.

CHOI, B.H., (1989). The effects of methylmercury on the developing brain. Prog. Neurobiol.
32, 447–470.

CHRISTENSEN H, KROGH M, NIELSEN M. (1937). Acute mercury poisoning in a


respiration chamber. Nature 139:1026-1027.

CLARKSON TW. (1972b). The pharmacology of mercury compounds. Ann Rev Pharmacol
12:375-406.

CLARKSON TW. (1989). Mercury. J Am Coll Toxicol 8(7):1291-1296.

CLARKSON TW. (1995). Environmental contaminants in the food chain. Am J Clin Nutr
61(3):682s-686s.

COLE HS, HITCHCOCK AL, COLLINS R. (1992). Mercury warning: The fish you catch
may be unsafe to eat – A study of mercury contamination in the United States.
Washington, D.C.: Clean Water Fund/Clean Water Action.

COOPER WC, WONG O, KHEIFETS L. (1985). Mortality among employees of lead


battery plants and lead producing plants, 1947-1980. Scand J Work Environ Health
11:331-345.

COOPER WC. (1988). Deaths from chronic renal disease in US battery and lead production
workers. Environ Health Perspect 78:61-63.

COX C, CLARKSON TW, MARSH DO, et al. (1989). Dose-response analysis of infants
prenatally exposed to methyl mercury: An application of a single compartment
model to single-strand hair analysis. Environ Res 49(2):318-332.

DANZIGER SJ, POSSICK PA. (1973). Metallic mercury exposure in scientific glassware
manufacturing plants. J Occup Med 15:15-20

DAVIS, L.E., KORNFELD, M., MOONEY, H.S., FIEDLER, K.J., HAALAND, K.Y.,
ORRISON, W.W., CERNICHIARI, E., CLARKSON, T.W., (1994). Methylmercury
poisoning: long-term clinical, radiological, toxicological, and pathological studies of
an affected family. Ann. Neurol. 35, 680–688.

DIAMOND GL. (2005). Risk assessment of nephrotoxic metals. In: Tarloff J, Lash L, eds.
The toxicology of the kidney. London: CRC Press, 1099-1132.
73

DINGWALL-FORDYCE, I., LANE, R.E., (1963). A follow-up study of lead workers. Br. J.
Ind. Med. 20, 313.

DRAKE HJ. (1981). Mercury. In: Mark HF, Othmer DF, Overberger CG, et al. eds. Kirk-
Othmer encyclopedia of chemical technology. New York, NY: John Wiley and
Sons, Inc., 143-156.

EHRENBERG RL, VOGT RL, SMITH AB, et al. (1991). Effects of elemental mercury
exposure at a thermometer plant. Am J Ind Med 19(4):495-507.

EISENBERG D, KESSLER RC, FOSTER C, NORLOCK FE, CALKINS DR.


(1993).Unconventional medicine in the US. Prevalence, costs and patterns of use. N
Engl J Med;328:246–52.

ENDO T, NAKAYA S, KIMURA R. (1990). Mechanisms of absorbtion of inorganic


mercury from rat small intestine: III. Comparative absorbtion studies of inorganic
mercuric compounds in vitro. Pharmacol Toxicol 66(5):347-353.

EPA. (2002). National primary drinking water regulations. Washington, DC: U.S.
Environmental Protection Agency. EPA816F02013.

ETO K, TOKUNAGA H, NAGASHİMA K, TAKEUCHİ T. (2002). An autopsy case of


minamata disease (methylmercury poisoning)--pathological viewpoints of peripheral
nerves.Toxicol Pathol; 30(6):714-22.

FAGALA GE, WIGG CL. (1992). Psychiatric manifestations of mercury poisoning. J Am


Acad Child Adolesc Psychiatry 31(2):306-311.

FALNOGA I, TUSEK-ZNIDARIC M, HORVAT M, STEGNAR P (1999). Mercury,


selenium, and cadmium in human autopsy samples from Idrija residents and mercury
mine workers. 84:211-218

FANNING D. (1988). A mortality study of lead workers, 1926-1985. Arch Environ Health
43:247-251.

FLEMING DEB, BOULAY D, RICHARD NS, et al. (1997). Accumulated body burden and
endogenous release of lead in employees of a lead smelter. Environ Health Perspect
105(2):224-233.

FOULDS D, COPELAND K, FRANKS R. (1987). Mercury poisoning and acrodynia. Am J


Dis Children 141:124-125.

FRANKLIN CA, INSKIP MJ, BACCANALE CL, et al. (1997). Use of sequentially
administered stable lead isotopes to investigate changes in blood lead during
pregnancy in a nonhuman primate (Macaca fascicularis). Fundam Appl Toxicol
39:109-119.

FRİBERG L, HAMMARSTROM S, NYSTROM A. (1953). Kidney injury after chronic


exposure to inorganic mercury. Arch Ind Hyg Occup Med 8:149-153.

FRIBERG L, NORDBERG F. (1973). Inorganic mercury-a toxicological and


epidemiological appraisal. In: Miller MW, Clarkson TW, eds. Mercury, mercurials
and mercaptans. Springfield, IL: Charles C. Thomas, 5-22.
74

FUNG YK, MEADE AG, RACK EP, BLOTCKY AJ. Brain mercury in neurodegenerative
disorders.

GARCIA F, ORTEGA A, DOMINGO JL, CORBELLA J. (2001). Accumulation of metals


in autopsy tissues of subjects living in Tarragona County, Spain. J Environ Sci
Health A Tox Hazard Subst Environ Eng.;36(9):1767-86.

GARNIER R, FUSTER J, CONSO F, et al. (1981). Acute mercury vapor poisoning. Toxicol
Environ Res 3:77 86. (French)

GAY DD, COX RD, REINHARDT JW (1979). Chewing releases mercury from fillings.
Lancet 1:985-986.

GOGTAY NJ, BHATT HA, DALVI SS, KSHIRAGAR NA. (2002). The use and safety on
nonallopathic Indian medicines. Drug Safety;25:1005–9.

GOLDSTEIN, G.W., ASBURY, A.K., DIAMOND, I., (1974). Pathogenesis of lead


encephalopathy: uptake of lead and reaction of brain capillaries. Arch. Neurol. 31,
382–389.

GORE I, HARDING SM. (1987). Sinker lung: Acute metallic mercury poisoning associated
with the making of fishing weights. Ala J Med Sci 24:267-269.

GOYER RA. (1989). Mechanisms of lead and cadmium nephrotoxicity. Toxicol Lett
46:153-162.

GRIFFIN TB, COULSTON F, WILLS H. (1975). [Biological and clinical effects of


continuous exposure to airborne particulate lead.] Arh Hig Toksikol 26:191-208.
(Yugoslavian)

GROSS SB, PFITZER EA, YEAGER DW, et al. (1975). Lead in human tissues. Toxicol
Appl Pharmacol 32:638651.

GULSON BL, JAMESON CW, MAHAFFEY KR, et al. (1997). Pregnancy increases
mobilization of lead from maternal skeleton. J Lab Clin Med 130(1):51-62.

GULSON BL, MIZON KJ, KORSCH MJ, et al. (2003). Mobilization of lead from human
bone tissue during pregnancy and lactation - a summary of long-term research. Sci
Total Environ 303:79-104.

GULSON BL, POUNDS JG, MUSHAK P, et al. (1999). Estimation of cumulative lead
releases (lead flux) from the maternal skeleton during pregnancy and lactation. J Lab
Clin Med 134(6):631-640.

GUZZİ G, GRANDİ M, CATTANEO C, CALZA S, MİNOİA C, RONCHİ A, GATTİ A,


SEVERI G. (2006). Dental amalgam and mercury levels in autopsy tissues: food for
thought. Am J Forensic Med Pathol; 27(1):42-5

HADDAD J, STENBERG E. (1963). Bronchitis due to acute mercury inhalation: Report of


two cases. Am Rev Respir Dis 88:543-545.
75

HÄENNINEN H, MANTERE P, HERNBERG S, et al. (1979). Subjective symptoms in low-


level exposure to lead. Neurotoxicology 1:333-347.

HALBACH S, CLARKSON TW. (1978). Enzymatic oxidation of mercury vapor by


erythrocytes. Biochem Biophys Acta 523:522-531.

HALLEE TJ. (1969). Diffuse lung disease caused by inhalation of mercury vapor. Am Rev
Respir Dis 99:430-436.

Health Canada: The Safety of Dental Amalgam. Minister of Supply and Services Canada
2007

HEARD MJ, CHAMBERLAIN AC. (1982). Effect of minerals and food on uptake of lead
from the gastrointestinal tract in humans. Hum Toxicol 1:411-416.

HEARD MJ, WELLS AC, NEWTON D, et al. (1979). Human uptake and metabolism of
tetra ethyl and tetramethyl lead vapour labelled with 203Pb. In: International
Conference on Management and Control of Heavy Metals in the Environment,
London, England, September. Edinburgh, United Kingdom: CEP Consultants, Ltd.,
103-108.

HERNANDEZ-AVILA M, SMITH D, MENESES F, et al. (1998). The influence of bone


and blood lead on plasma lead levels in environmentally exposed adults. Environ
Health Perspect 106(8):473-477.

HILL W. (1943). A report on two deaths from exposure to the fumes of a di-ethyl mercury.
Can J Pub Health 34:158-160.

HOLNESS DL, NETHERCOTT JR. (1988). Acute lead intoxication in a group of


demolition workers. Appl Ind Hyg 3:338-341.

HOOK O, LUNDGREN K-D, SWENSSON A. (1954). On alkyl mercury poisoning. Acta


Med Scand 150:131-137.

HUNTER D, BOMFORD RR, RUSSELL DS. (1940). Poisoning by methyl mercury


compounds. Quart J Med 9:193-213.

HURSH JB, CLARKSON TW, CHERIAN MG, et al. (1976). Clearance of mercury (Hg-
197, Hg-203) vapor inhaled by human subjects. Arch Environ Health 31:302-309.

HURSH JB, MERCER TT. (1970). Measurement of 212Pb loss rate from human lungs. J
Appl Physiol 28:268274.

HURSH JB, SCHRAUB A, SATTLER EL, et al. (1969). Fate of 212Pb inhaled by human
subjects. Health Phys 16:257-267.

HURSH JB, SUOMELA J. (1968). Absorbtion of 212Pb from the gastrointestinal tract of
man. Acta Radiol 7(2):108-120.

IARC (1993). Beryllium, cadmium, mercury, and exposures in the glass manufacturing
industry: Evaluation of carcinogenic risks to humans. International Agency For
Research On Cancer. Vol 58.
76

INSKIP MJ, FRANKLIN CA, BACCANALE CL, et al. (1996). Measurement of the flux of
lead from bone to blood in a nonhuman primate (Macaca fascicularis) by sequential
administration of stable lead isotopes. Fundam Appl Toxicol 33:235-245.

International Programme on Chemical Safety (1991): Environmental health criteria 118.


Inorganic mercury Geneva: World Health Organization.

JAFFE KM, SHURTLEFF DB, ROBERTSON WO. (1983). Survival after acute mercury
vapor poisoning--role of intensive supportive care. Am J Dis Child 137:749-751.

JAMES AC, STAHLHOFEN W, RUDOLF G, et al. (1994). Deposition of inhaled particles.


Ann ICRP 24(13): 231-299.

JAMES HM, HILBURN ME, BLAIR JA. (1985). Effects of meals and meal times on uptake
of lead from the gastrointestinal tract of humans. Hum Toxicol 4:401-407.

JEFFERIES, W.A., BRANDON, M.R., HUNT, S.V., WILLIAMS, A.F., GATTER, K.C.,
MASON, D.Y., (1984). Transferrin receptor on endothelium of brain capillaries.
Nature 312, 162–163.

KANLUEN S, GOTTLIEB CA. (1991). A clinical pathologic study of four adult cases of
acute mercury inhalation toxicity. Arch Pathol Lab Med 115(1):56-60.

KARPATHIOS T, ZERVOUDAKIS A, THODORIDIS C, et al. (1991). Mercury vapor


poisoning associated with hyperthyroidism in a child. Acta Paediatr Scand
80(5):551-552.

KAZANTZIS G, SCHILLER K, ASSCHER A, et al. (1962). Albuminuria and the nephrotic


syndrome following exposure to mercury and its compounds. Q J Med 3:403-419.

KEHOE RA, THAMANN F. (1931). The behavior of lead in the animal organism: II.
Tetraethyl lead. Am J Hyg 13:478-498.

KEHOE RA. (1961). The metabolism of lead in man in health and disease: Present hygienic
problems relating to the absorbtion of lead: The Harben lectures, 1960. J R Inst
Public Health Hyg 24:177-203.

KEHOE RA. (1987). Studies of lead administration and elimination in adult volunteers
under natural and experimentally induced conditions over extended periods of time.
Food Chem Toxicol 25:425-493

KERSHAW TG, CLARKSON TW, Dhahir PH. (1980). The relationship between blood
levels and dose of methylmercury in man. Arch Environ Health 35:28-36.

KING G. (1954). Acute pneumonitis due to accidental exposure to mercury vapor. Ariz Med
11:335.

KING M, RAMACHANDRAN V. (1995). Lead. In: Kirk-Othmer encyclopedia of chemical


technology. 4th edition. New York, NY: John Wiley & Sons, 69-113.

KINGMAN A, ALBERTINI T, BROWN LJ (1998). Mercury concentrations in urine and


whole blood associated with amalgam exposure in a US military population. J Dent
Res 77:461-471.
77

KIRKBY H, GYNTELBERG F. (1985). Blood pressure and other cardiovascular risk factors
of long-term exposure to lead. Scand J Work Environ Health 11:15-19.

KLAUSNER, R.D., ROUAULT, T.A., HARFORD, J.B., (1993). Regulating the fate of
mRNA: the control of cellular iron metabolism. Cell 72, 19–28.

KOSMIDER S, PETELENZ T. (1962). [Electrocardiographic changes in elderly patients


with chronic professional lead poisoning.] Pol Arch Med Wewn 32:437-442.
(Polish)

KOSTA L, BYRNE AR, ZELENKO V (1975). Correlation between selenium and mercury
in man following exposure to inorganic mercury. 254:238-239

KUMAR S, JAIN S, AGGARWAL CS, et al. (1987). Encephalopathy due to inorganic lead
exposure in an adult. Jpn J Med 26:253-254.

LANGWORTH S, ELINDER CG, SUNDQUIST KG, et al. (1992). Renal and


immunological effects of occupational exposure to inorganic mercury. Br J Ind Med
49(6):394-401.

LARRABEE D. (1998). Comments on chapter 4 of the draft toxicological profile for


lead/metals division. U.S. Department of Commerce, February 11, 1998.

LAUG EP, KUNZE FM. (1948). The penetration of lead through the skin. J Ind Hyg Toxicol
30:256-259.

LECH T, HYDZIK P, KOSOWSKI B. (2007). Significance of copper determination in late


onset of Wilson's disease. Clin Toxicol (Phila); 45(6):688-94.

LILIS R, MILLER A, LERMAN Y. (1985). Acute mercury poisoning with severe chronic
pulmonary manifestations. Chest 88:306-309.

LIVARDJANI F, LEDIG M, KOPP P, et al. (1991). Lung and blood superoxide dismutase
activity in mercury vapor exposed rats: Effect of N-acetylcysteine treatment.
Toxicology 66(3):289-295.

LOGHMAN-ADHAM M. (1997). Renal effects of environmental and occupational lead


exposure. Environ Health Perspect 105:928-939.

LOPEZARTİGUEZ M, GRİLO A, MARTİNEZ D (1994). Mercury and methylmercury in


population risk groups on the Atlantic Coast of Southern Spain. Arch Environ
Contamination Toxicol 27:415]419.

LUCCHINI R, ALBINI E, CORTESI I, et al. (2000). Assessment of neurobehavioral


performance as a function of current and cumulative occupational lead exposure.
Neurotoxicology 21(5):805-812.

LUNDGREN KD, SWENSSON A. (1949). Occupational poisoning by alkyl mercury


compounds. J Indust Hyg Toxicol 31:190-200.

MAGOS L. (1967). Mercury-blood interaction and mercury uptake by the brain after vapor
exposure. Environ Res 1:323-337.
78

MALCOLM D, BARNETT HAR. (1982). A mortality study of lead workers: 1925-76. Br J


Ind Med 39:404410.

MANTON WI, ROTHENBERG SJ, MANALO M. (2001). The lead content of blood serum.
Environ Res 86:263273.

MARINO PE, FRANZBLAU A, LILIS R, et al. (1989). Acute lead poisoning in


construction workers: The failure of current protective standards. Arch Environ
Health 44:140-145.

MATTE TD, FIGUEROA JP, BURR G, et al. (1989). Lead exposure among lead-acid
battery workers in Jamaica. Am J Ind Med 16:167-177.

MATTHES F, KIRSCHNER R, YOW M, et al. (1958). Acute poisoning associated with


inhalation of mercury vapor: Report of four cases. Pediatrics 22:675-688.

MCFARLAND R, REIGEL H. (1978). Chronic mercury poisoning from a single brief


exposure. J Occup Med 20:534-534.

MICHAELS D, ZOLOTH SR, STERN FB. (1991). Does low-level lead exposure increase
risk of death? A mortality study of newspaper printers. Int J Epidemiol 20:978-983.

MICHOTTE, Y., MASSART, D.L., LOWENTHAL, A., KNAEPEN, L., PELSMAEKERS,


J., COLLARD, M., (1977). A morphological and chemical study of calcification of
the choroid plexus. J. Neurol. 216, 127–133.

MIETTINEN JK, RAHOLA T, HATTULA T, et al. (1969). Retention and excretion of


203Hg- labelled methylmercury in man after oral administration of CH3203Hg
biologically incorporated into fish muscle protein - preliminary results. Fifth RIS
(Radioactivity in Scandinavia) Symposium, Department of Radiochemistry,
University of Helsinki, Stencils, as cited in Berglund et al. 1971

MILNE J, CHRISTOPHERS A, DE SILVA P. (1970). Acute mercurial pneumonitis. Br J


Ind Med 27:334-338.

MOORE MR, MEREDITH PA, WATSON WS, et al. (1980). The percutaneous absorbtion
of lead-203 in humans from cosmetic preparations containing lead acetate, as
assessed by whole-body counting and other techniques. Food Cosmet Toxicol
18:399-405.

MORROW PE, BEITER H, AMATO F, et al. (1980). Pulmonany retention of lead: An


experimental study in man. Environ Res 21:373-384.

MURAMATSU Y, PARR RM (1988). Concentrations of some trace elements in hair, liver


and kidney from autopsy subjects-relationship between hair and internal organs. Sci
Total Environ;76:29-40.

NEEDLEMAN HL, RABINOWITZ M, LEVITON A, et al. (1984). The relationship


between prenatal exposure to lead and congenital anomalies. JAMA 251:2956-2959.

NIELSEN T, JENSEN KA, GRANDJEAN P. (1978). Organic lead in normal human brains.
Nature 274:602 -603.
79

NORDSTROM S, BECKMAN L, NORDENSEN I. (1979). Occupational and environmental


risks in and around a smelter in northern Sweden: V. Spontaneous abortion among
female employees and decreased birth weight in their offspring. Hereditas 90:291-
296.

Norwegian Board of Health (2007): The use of dental filling materials in Norway.

NYLANDER M, FRIBERG L, LIND B (1987). Mercury concentrations in the human brain


and kidneys in relation to exposure from dental amalgam fillings. Swed Dent J
11:179-187.
O’FLAHERTY EJ, HAMMOND PB, LERNER SI. (1982). Dependence of apparent blood
lead half-life on the length of previous lead exposure in humans. Fundam Appl
Toxicol 2:49-54.

ONG CN, LEE WR. (1980). Distribution of lead-203 in human peripheral blood in vitro. Br
J Ind Med 37:78-84

OPİTZ H, SCHWEİNSBERG F, GROSSMANN T, WENDT-GALLİTELLİ MF,


MEYERMANN R. (1996). Demonstration of mercury in the human brain and other
organs 17 years after metallic mercury exposure. Clin Neuropathol;15:139–44.

PAGLIUCA A, MUFTI GJ, BALDWIN D, et al. (1990). Lead-poisoning: Clinical,


biochemical, and hematological aspects of a recent outbreak. J Clin Path 43:277-
281.

PAL, P.K., SAMII, A., CALNE, D.B., (1999). Manganese neurotoxicity: a review of clinical
features, imaging and pathology. Neurotoxicology 20, 227– 238

PAN Pesticides Database. (2004). PAN pesticides database-chemicals. San Francisco, CA:
Pesticide Action Network.

PARKINSON DK, RYAN C, BORMET J, et al. (1986). A psychiatric epidemiologic study


of occupational lead exposure. Am J Epidemiol 123:261-269.

PASTERNAK G, BECKER CE, LASH A, et al. (1989). Cross-sectional neurotoxicology


study of lead exposed cohort. Clin Toxicol 27:37-51.

PENTSCHEW, A., (1965). Morphology and morphogenesis of lead encephalopathy. Acta


Neuropathol. 5, 133–160.

PERYEA FJ. (1998). Historical use of lead arsenate insecticides, resulting soil
contamination and implications for soil remediation. Wenatchee, WA: Tree Fruit
Research and Extension Center, Washington State University.

PIIKIVI L, RUOKONEN A. (1989). Renal function and long-term low mercury vapor
exposure. Arch Environ Health 44(3):146-149.

PIOTROWSKI JK, SZYMANSKA JA, SKRZYPINSKA-GAWRYSIAK M, et al. (1992).


Intestinal absorbtion of inorganic mercury in rat. Pharmacol Toxicol (Copenhagen)
70(1):53-55.
80

POLLOCK CA, IBELS LS. (1986). Lead intoxication in paint removal workers on the
Sidney Harbour Bridge. Med J Aust 145:635-639.

RABINOWITZ MB, KOPPLE JD, WETHERILL GW. (1980). Effect of food intake on
fasting gastrointestinal lead absorbtion in humans. Am J Clin Nutr 33:1784-1788.

RABINOWITZ MB, WETHERILL GW, KOPPLE JD. (1976). Kinetic analysis of lead
metabolism in healthy humans. J Clin Invest 58:260-270.

RAHIL-KHAZEN R, BOLANN BJ, ULVIK RJ. (2002). Correlations of trace element levels
within and between different normal autopsy tissues analyzed by inductively coupled
plasma atomic emission spectrometry (ICP-AES). Biometals; 15(1):87-98.
REESE RG. (1990). Mercury. In: Minerals yearbook. Washington, D.C.: US Dept of the
Interior, Bureau of Mines, 743-747.

RICE DC. (1989). Brain and tissue levels of mercury after chronic methylmercury exposure
in the monkey. J Toxicol Environ Health 27(2):189-198.

RIEBER M, HARRIS DP. (1994). Mercury pollution: The impact of U. S. government


stockpile releases. In: Watras CJ, Huckabee JW, eds. Mercury pollution integration
and synthesis. Boca Raton, Florida: Lewis Publishers, 615-620.

ROELS HA, LAUWERYS R, BUCHET JP, et al. (1982). Comparison of renal function and
psychomotor performance in workers exposed. Int Arch Occup Environ Health
50:77-93.

ROSENMAN KD, SIMS A, LUO Z, et al. (2003). Occurrence of lead-related symptoms


below the current Occupational Safety and Health Act allowable blood lead levels. J
Occup Environ Med 45(5):546-555.

ROTHSTEIN A, HAYES AL. (1960). The metabolism of mercury in the rat studied by
isotope techniques. J Pharmacol Exp Ther 130:166-176.

ROWENS B, GUERRERO-BETANCOURT D, GOTTLIEB CA, et al. (1991). Respiratory


failure and death following acute inhalation of mercury vapor: A clinical and
histologic perspective. Chest 99(1):185-190.

SAENGER P, MARKOWITZ ME, ROSEN JF. (1984). Depressed excretion of 6β-


hydroxycortisol in lead-toxic children. J Clin Endocrinol Metab 58:363-367.

SÄLLSTEN G, THOREN J, BARREGÅRD L, SCHUTZ A, SKARPING G (1996). Long-


term use of nicotine chewing gum and mercury exposure from dental amalgam
fillings. J Dent Res 75:594-598.

SARMANI SB, KIPRAWI AZ, ISMAİL RB. (1994). Mercury determination in hair of
Malaysian fishermen by neutron activation analysis. Biol Trace Elem Res
;43]45:435]441.

SCHIONNING JD, POULSEN EH, MOLLER-MADSEN B, et al. (1991). Ultrastructural


localization of mercury in rat dorsal root ganglia after exposure to mercury vapor.
In: Graumann W, ed. Progress in histochemistry and cytochemistry, vol. 23, No. 1-4:
Histo-and cytochemistry as a tool in environmental toxicology. XXXII Symposium
81

of the International Association of Histochemists, Gargellen, Austria, September 26-


29, 1990. New York, NY: Gustav Fischer Verlag, 249-255.

SCHWEINBERG F, KROIHER A. (1994). Mercury exposure by fish consumption in Rhine


fishermen. Zentralbl Hyg Umweltmed;195:529]543.

SCHNEITZER L, OSBORN HH, BIERMAN A, et al. (1990). Lead poisoning in adults from
renovation of an older home. Ann Emerg Med 19:415-420.

SCHROEDER HA, TIPTON IH. (1968). The human body burden of lead. Arch Environ
Health 17:965-978.

SCHÜTZ A, BERGDAHL IA, EKHOLM A, et al. (1996). Measurement by ICP-MS of lead


in plasma and whole blood of lead workers and controls. Occup Environ Med
53:736-740.

SCHWARTZ JG, SNIDER TE, MONTIEL MM. (1992). Toxicity of a family from
vacuumed mercury. Am J Emerg Med 10(3):258-261.

SEXTON D, POWELL K, LIDDLE J, et al. (1976). A nonoccupational outbreak of


inorganic mercury vapor poisoning. Arch Environ Health 33:186-191.

SHEA EE. (1996). Lead regulation handbook. Rockville, MD: Government Institutes.

SHERLOCK J, HISLOP J, NEWTON D, et al. (1984). Elevation of mercury in human blood


from controlled chronic ingestion of methylmercury in fish. Human Toxicol 3:117-
131.

SHIRABE T, IRIE K, UCHIDA M. (2002). Autopsy case of aluminum encephalopathy.


Neuropathology;22(3):206-10.

SIBLERUD RL. (1990). The relationship between mercury from dental amalgam and the
cardiovascular system. Sci Total Environ 99(1-2):23-36.

SMITH D, HERNANDEZ-AVILA M, Tellez-Rojo MM, et al. (2002). The relationship


between lead in plasma and whole blood in women. Environ Health Perspect
110(3):263-268.

SMITH D, OSTERLOH JD, FLEGAL AR. (1996). Use of endogenous, stable lead isotopes
to determine release of lead from the skeleton. Environ Health Perspect 104(1):60-
66.

SMITH, J.E., MCLAURIN, R.L., NICHOLS, J.B., ASBURY, A., (1960). Studies in cerebral
edema and cerebral swelling. 1. The changes in lead encephalopathy in children
compared with those in alkyl tin poisoning in animals. Brain 83, 411–424

SMITH, J.E., MCLAURIN, R.L., NICHOLS, J.B., ASBURY, A., (1960). Studies in cerebral
edema and cerebral swelling. 1. The changes in lead encephalopathy in children
compared with those in alkyl tin poisoning in animals. Brain 83, 411–424.

SMITH, Q.R., RABIN, O., CHIKHALE, E.G., (1997). Delivery of metals to brain and the
role of the blood–brain barrier, in: Connor, J.R. (Ed.), Metals and Oxidative Damage
in Neurological Disorders, Plenum, New York, pp. 113–130.
82

SNODGRASS W, SULLIVAN JB, Rumack BH, et al. (1981). Mercury poisoning from
home gold ore processing: Use of penicillamine and dimercaprol. JAMA 246:1929-
1931.

SOMJEN SG, HERMAN S, KLEIN R, et al. (1973). The uptake of methylmercury (203Hg)
in different tissues related to its neurotoxic effects. J Pharmacol Exp Ther 187:602-
611.

SONI JP, SINGHANIA RU, BANSAL A, et al. (1992). Acute mercury vapor poisoning.
Indian Pediatr 29(3):365-368.

SPIVEY A. (2007). The weight of lead: effects add up in adults. Environ Health
Perspect;115:A31–6.

STAUBER JL, FLORENCE TM, GULSON BL, et al. (1994). Percutaneous absorbtion of
inorganic lead compounds. Sci Total Environ 145:55-70.

STEWART W, GUIRGIS H, SANDERSON J, et al. (1977). Urinary mercury excretion and


proteinuria in pathology laboratory staff. Br J Ind Med 34:26-31.

STONARD MD, CHATER BR, DUFFIELD DP, et al. (1983). An evaluation of renal
function in workers occupationally exposed to mercury vapor. Int Arch Occup
Environ Health 52:177-189.

STRUZYNSKA, L., WALSKI, M., GADAMSKI, R., DABROWSKA-BOUTA, B.,


RAFALOWSKA, U., (1997). Lead-induced abnormalities in blood–brain barrier
permeability in experimental chronic toxicity. Mol. Chem. Neuropathol. 31, 207–
224.

SUDA I, ETO K, TOKUNAGA H, et al. (1989). Different histochemical findings in the


brain produced by mercuric chloride and methyl mercury chloride in rats.
Neurotoxicology 10(1):113-125.

SUNDERMAN FW Sr. (1978). Clinical response to therapeutic agents in poisoning from


mercury vapor. Ann Clin Lab Sci 8(4):259-269.

SUTHERLAND CA, MILNER EF. (1990). Lead. In: Elvers B, Hawkins S, Schulz G, eds.
Ullmann's encyclopedia of industrial chemistry. 5th edition. New York, NY: VCH
Publishers, 193-236.

SUZUKI T, HONGO T, YOSHINAGA J et al. (1993). The hair - organ relationship in


mercury concentration in contemporary Japanese. Arch Environ Health; 48:221-229.

TAKAHATA N, HAYASHI H, WATANABE B, et al. (1970). Accumulation of mercury in


the brains of two autopsy cases with chronic inorganic mercury poisoning. Folia
Psychiatr Neurol Jpn 24:59-69.

TAKEUCHI T, ETO K, TOKUNAGA H. (1989). Mercury level and histochemical


distribution in a human brain with Minamata disease following a long-term clinical
course of 26 years. Neurotoxicology 10(4):651-658.
83

TAKEUCHI, T., ETO, N., ETO, K., (1979). Neuopathology of childhood cases of
methylmercury poisoning (Minamata disease) with prolonged symptoms, with
particular reference to the decortication syndrome. Neurotoxicology 1, 1–20.

TAUEG C, SANFILIPPO DJ, ROWENS B, et al. (1992). Acute and chronic poisoning from
residential exposures to elemental mercury. J Toxicol Clin Toxicol 30(1):63-67.

TENG C, BRENNAN J. (1959). Acute mercury vapor poisoning: A report of four cases with
radiographic and pathologic correlation. Radiology 73:354-361.

TENNANT R, JOHNSTON H, WELLS J. (1961). Acute bilateral pneumonitis associated


with the inhalation of mercury vapor: A report of five cases. Conn Med 25:106-109.

THOMAS KJ, COLEMAN P, NICHOLL JP. (2003). Trends in access to complementary or


alternative medicines via primary care in England: 1995–2001 results of a follow-up
national survey. Fam Pract;20:575–7.

TUBBS R, GORDON D, GEPHARDT N, et al. (1982). Membranous glomerulonephritis


associated with industrial mercury exposure--study of pathogenic mechanisms. Am J
Clin Pathol 77:409-413.

TURLAKIEWICZ Z, CHMIELNICKA J. (1985). Diethyllead as a specific indicator of


occupational exposure to tetraethyllead. Br J Ind Med 42:682-685.

USPHS (2007): Dental amalgam: a scientific review and recommended public health service
strategy for research, education, and regulation. US Public Health Service
Committee to Coordinate Environmental Health and Related Programs
Subcommittee on Risk Management 1993. Washington DC: U.S. Department of
Health and Human Services, Public Health Service Accessed September 27, 2007

VAHTER M, MOTTET NK, FRIBERG L, et al. 1994. Speciation of mercury in the primate
blood and brain following long-term exposure to methyl mercury. Toxicol Appl
Pharmacol 124:221-229.

VALOIS, A.A., WEBSTER, W.S., (1989). Retention and distribution of manganese in the
mouse brain following acute exposure on postnatal day 0, 7, 14 or 42: an
autoradiographic and gamma counting study. Toxicology 57, 315–328

Varian Basic Atomic Absorption Theory Australia Pty Ltd (A.C.N. 004 559 540)1997

VAZIRI ND, SICA DA. (2004). Lead-induced hypertension: Role of oxidative stress. Curr
Hypertens Rep 6:314-320.

VURAL N, DUYDU Y. (1995). Biological, monitoring of lead in workers exposed to


tetraethyllead. Sci Total Environ 171:183-187.

WADA O, TOYOKAWA K, SUZUKI T, et al. (1969). Response to a low concentration of


mercury vapor: Relation to human porphyrin metabolism. Arch Environ Health
19:485-488.

WARFVINGE K, HANSSON H, HULTMAN P. (1995). Systemic autoimmunity due to


mercury vapor exposure in genetically susceptible mice: Dose-responses studies.
Toxicol Appl Pharm 132:299-309.
84

WARFVINGE K, HUA J, BERLIN M. (1992). Mercury distribution in the rat brain after
mercury vapor exposure. Toxicol Appl Pharmacol 117(1):46-52.

WATSON WS, MORRISON J, BETHEL MIF, et al. (1986). Food iron and lead absorbtion
in humans. Am J Clin Nutr 44:248-256.

WELLS AC, VENN JB, HEARD MJ. (1975). Deposition in the lung and uptake to blood of
motor exhaust labelled with 203Pb. Inhaled Particles IV. Proceedings of a
Symposium of the British Occupational Hygiene Society. Oxford, England:
Pergamon Press, 175–189.

WHO. (1991). Inorganic mercury. Vol. 118. Geneva, Switzerland: World Health
Organization, International Programme on Chemical Safety, 168.

WIADROWSKA B, SYROWATKA T (1983). Assessment of total mercury content in


human tissues. II. Mercury content of human hairs in the general population and in
subjects with occupational exposure to mercury vapours. 34:87-94.

Wisconsin Department of Health and Family Services. (2002). Lead arsenate pesticides.
Madison, WI: Department of Health and Family Services.

YAMADA M, OHNO S, OKAYASU I, OKEDA R, HATAKEYAMA S, WATANABE H,


USHIO K, TSUKAGOSHI H. (1986). Chronic manganese poisoning: a
neuropathological study with determination of manganese distribution in the brain.
Acta Neuropathol; 70(3-4):273-8.

YOSHINAGA J, IMAI H, NAKAZAWA M, SUZUKI T, MORITA M. (1990). Lack of


significantly positive correlations between elemental concentrations in hair and in
organs. Sci Total Environ; 99(1-2):125-35.

ZHANG W, ZHANG GG, He HZ, et al. (1994). Early health effects and biological
monitoring in persons occupationally exposed to tetraethyllead. Int Arch Occup
Environ Health 65:395-399.

ZHENG, W., (2001). Toxicology of choroid plexus: a special reference to metal-induced


neurotoxicities. Microsc. Res. Tech. 52, 89–103.

ZHENG, W., BLANER, W.S., ZHAO, Q., (1999). Inhibition by Pb of production and
secretion of transthyretin in the choroid plexus: its relationship to thyroxine transport
at the blood–CSF barrier. Toxicol. Appl. Pharmacol. 155, 24–31.

ZIEGLER EE, EDWARDS BB, JENSEN RL, et al. (1978). Absorbtion and retention of lead
by infants. Pediatr Res 12:29-34.

ZIMMERMAN-TANSELIA C, CAMPARA P, D’ANDREA F, et al. (1983). Psychological


and physical complaints of subjects with low exposure to lead. Hum Toxicol 2:615-
623.
85

EKLER
86
87
88

ÖZGEÇMIŞ

I- Bireysel Bilgiler

Adı : Seda
Soyadı : KAYA
Doğum Tarihi : 13/12/1979
Doğum Yeri : Balıkesir
Iletişim Adresi : A.Ü. Adli Tıp Enstitüsü Tıp Fakültesi Cebeci Kampüsü
Dikimevi/ANKARA
Tel: 0312 319 27 34

II- Eğitimi

1996-2002 Hacettepe Üniversitesi- Fen Fakültesi- Kimya Bölümü - (Lisans)-


ANKARA
1993-1996 Bursa Atatürk Lisesi-(Fen)- BURSA
1990-1993 Mehmet Akif Ersoy Ortaokulu - MALATYA

Yabancı Dil: İngilizce

III- Mesleki Deneyimi

2007- A.Ü. Adli Tıp Enstitüsü- Disiplinlerarası Adli Tıp Adli Kimya ve
Adli Toksikoloji Bölümü- Proje Görevlisi

You might also like