You are on page 1of 65

İçindekiler

YAZARLARDAN XV • BIR BÖLÜMDE REHBERLE GEZI XVI • GÜNCELLEME VE EKLEMELER XX • ÖĞRETME


VE ÖĞRENME YARDIMLARI XXII • TEŞEKKÜRLER XXIV • ÇEVIRMENIN SUNUMU VE TEŞEKKÜR XXV

2.2 Moleküller 23

1
Kovalan Kimyasal Bağlar 23
Homeostaz: İnsan Fizyolojisi
İyonik Bağlar 25
için Temel Çerçeve 1 Hidrojen Bağları 25
Molekülün Biçimi 26
1.1 İnsan Fizyolojisinin Kapsamı 2 İyonik Moleküller 26
1.2 Beden Nasıl Örgütlenmiştir? 2 Serbest Radikaller 26
Kas Hücreleri ve Dokusu 3 2.3 Çözeltiler 27
Nöronlar ve Sinir Dokusu 3 Su 27
Epitel Hücreleri ve Epitel Dokusu 3 Moleküler Çözünürlük 28
Bağ Dokusu Hücreleri ve Bağ Dokusu 4 Derişim 28
Organlar ve Organ Sistemleri 4 Hidrojen İyonları ve Asitlik 29
2.4 Organik Molekül Sınıfları 30
1.3 Beden Sıvı Bölükleri 5 Karbonhidratlar 30
1.4 Homeostaz: Fizyolojinin Belirleyici bir Lipidler 31
Özelliği 6 Proteinler 34
1.5 Homeostatik Denetim Sistemlerinin Genel Nükleik Asitler 38
Özellikleri 7 ATP 40
Geribildirim Sistemleri 7
Bölüm 2 Klinik Olgu Sunumu 43
Ayar Noktalarının Yeniden Ayarlanmaları 9 DEĞERLENDİRME SORULARI 43
İleribildirimli Düzenleme 9 FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 44
1.6 Homeostatik Denetim Sistemlerinin
Bileşenleri 10
Tepkeler (Refleksler) 10

3
Yerel Homeostatik Yanıtlar 11
1.7 Homeostazda Hücreler Arası Hücre Yapısı, Proteinler ve
Kimyasal Habercilerin Rolü 11 Metabolizma 45
1.8 Homeostaz ile İlgili Süreçler 12
Uyum ve Akklimatizasyon 12
Biyolojik Ritimler 13 KISIM A Hücrenin Yapısı 46
Kimyasal Maddelerin Bedendeki Dengeleri 14
3.1 Hücrelerin Mikroskopla Gözlemlenmeleri 46
1.9 Fizyolojinin Genel İlkeleri 15
3.2 Zarlar 48
Bölüm 1 Klinik Olgu Sunumu 17 Zar Yapısı 49
DEĞERLENDİRME SORULARI 19 Zar Bağlantıları 51
FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 19 3.3 Hücre Organelleri 51
Çekirdek 51
Ribozomlar 53
Endoplazmik Retikulum 53

2
Golgi Aygıtı 54
Bedenin Kimyasal Endozomlar 54
Bileşimi 20 Mitokondriler 55
Lizozomlar 56
Peroksizomlar 56
2.1 Atomlar 21 Vault’lar 56
Atomların Bileşenleri 21 Hücre İskeleti 56
Atom Sayısı 22
Atom Kütlesi 22
İyonlar 23
Bedenin Atomik Bileşimi 23

v
4
KISIM B Protein Sentezi, Yıkımı
ve Salgılanması 58
Moleküllerin Hücre Zarları
3.4 Genetik Şifre 58 Üzerinden Geçişi 96
3.5 Protein Yapımı 59
Transkripsiyon: mRNA Sentezi 59
Çeviri (Translasyon): Polipeptid Sentezi 61 4.1 Sızma (Difüzyon) 97
Protein Sentezinin Düzenlenmesi 63 Sızmanın Genliği ve Yönü 97
Mutatsyon 64 Sızma Hızı ve Mesafesinin Karşılaştırılması 98
3.6 Protein Yıkımı 65 Zarlar Üzerinden Sızma 98
3.7 Protein Salgılanması 66 4.2 Aracılı-Taşınma Sistemleri 101
Kolaylaştırılmış Sızma 102
Etkin Taşıma 103
KISIM C Proteinler ve Ligandlar Arasındaki
4.3 Osmoz 107
Karşılıklı Etkileşimler 68
Hücre Dışı Osmolarite ve Hücre Hacmi 109
3.8 Bağlanma Noktasının Nitelikleri 68 4.4 Endositoz ve Ekzositoz 110
Kimyasal Özgüllük 68 Endositoz 111
Afinite 68 Ekzositoz 113
Doygunluk 70 4.5 Epitelden Taşıma 113
Yarışma 70 Bölüm 4 Klinik Olgu Sunumu 116
3.9 Bağlanma Noktasının Niteliklerinin DEĞERLENDİRME SORULARI 117
Düzenlenmesi 71 FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 119
Allosterik Modülasyon 71
Kovalan Modülasyon 72

5
KISIM D Enzimler ve Kimyasal Enerji 73 Hücrelerin Kimyasal
3.10 Kimyasal Tepkimeler 73
Habercilerle
Tepkime Hızının Belirleyicileri 73 Denetlenmesi 120
Geri Dönüşümlü ve Dönüşümsüz Tepkimeler 73
Kütlesel Etki Yasası 74 5.1 Almaçlar (Reseptörler) 121
3.11 Enzimler 75 Almaçlar ve Ligandları ile Karşılıklı Etkileşimleri 121
Kofaktörler 76 Almaçların Düzenlenmesi 123
5.2 İşaret (Sinyal) İletim Yolları 123
3.12 Enzim Aracılı Tepkimelerin Düzenlenmesi 76
Yağda Çözünür Habercilerle Başlatılan Yollar 124
Substrat Derişimi 76
Suda Çözünür Habercilerle Başlatılan Yollar 124
Enzim Derişimi 76
Diğer Haberciler 131
Enzimin Etkinliği 76
İşaret İletim Yollarında Etkinliğin Kesintiye Uğraması 133
3.13 Çoklu-Enzimli Tepkimeler 77
Bölüm 5 Klinik Olgu Sunumu 135
DEĞERLENDİRME SORULARI 136
KISIM E Metabolik Yollar 79
FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 137
3.14 Hücrede Enerji Aktarılması 79
Glikoliz 79
Krebs Döngüsü 81

6
Oksidatif Fosforlama (fosforilasyon) 82
3.15 Karbonhidrat, Yağ ve Protein Nöronal İşaretleşme ve Sinir
Metabolizması 85 Sisteminin Yapısı 138
Karbonhidrat Metabolizması 85
Yağ Metabolizması 87
Protein ve Amino Asit Metabolizması 88 KISIM A Sinir Dokusu 139
Metabolizmanın Özeti 90
3.16 Vazgeçilemez (Zorunlu) Besinler 90 6.1 Nöronların Yapı ve Bakımları 139
Vitaminler 91 6.2 Nöronların İşlevsel Sınıfları 140
Bölüm 3 Klinik Olgu Sunumu 93 6.3 Glia Hücreleri 142
DEĞERLENDİRME SORULARI 94 6.4 Nöral Büyüme ve Tazelenme
FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 95 (Rejenerasyon) 143

vi İçindekiler
KISIM B Zar Potansiyelleri 145 7.3 Duysal Sistemlerde Yukarı Tırmanan
Nöral Yollar 198
6.5 Elektriğin Temel İlkeleri 145
7.4 Assosiyasyon Korteksi ve Algılama İşlemi 200
6.6 Dinlenim Zar Potansiyeli 146
Algılamayı Etkileyen Etmenler 200
6.7 Dereceli Potansiyeller ve Aksiyon
Potansiyelleri 150
Dereceli Potansiyeller 151 KISIM D Özel Duyu Sistemleri 203
Aksiyon Potansiyelleri 152
7.5 Somatik Duyu 203
Dokunma ve Basınç 203
KISIM C Kavşaklar 160 Postür ve Hareket Duyuları 203
Sıcaklık 204
6.8 Kavşakların İşlevsel Anatomisi 161
Ağrı 204
6.9 Nörotransmiter Salınma İşlergeleri 161
Somatosensoriyel Sistemin Sinirsel Yolları 206
6.10 Kavşak-ardı Hücrenin Etkinleşmesi 162
Uyarıcı Kimyasal Kavşaklar 162 7.6 Görme 207
Bastırıcı Kimyasal Kavşaklar 163 Işık 207
6.11 Kavşaksal Tümleştirme Göz Anatomisine Genel Bakış 208
(Sinaptik Entegrasyon) 163 Görmenin Optiği 208
6.12 Kavşaksal Güç 165 Fotoalmaç Hücreler ve Fototransdüksiyon 211
Kavşaktan İletimin İlaçlar ve Hastalık Tarafından Görmenin Sinirsel Yolları 213
Modifiye Edilmesi 166 Renk Görme 216
6.13 Nörotransmiterler ve Nöromodülatörler 167 Renk Körlüğü 216
Asetilkolin 168 Göz Hareketleri 217
Biyojenik Aminler 169 7.7 İşitme 217
Amino Asit Nörotransmiterler 170 Ses 217
Nöropeptidler 171 Sesin Kulakta İletilmesi 218
Gazlar 172 Korti Organındaki Tüy Hücreleri 221
Pürinler 172 Duymanın Sinirsel Yolları 222
6.14 Nöroefektör İletişim 172 7.8 Denge Sistemi 223
Yarımdaire Kanalları 224
Ütrikül ve Sakkulus 224
KISIM D Sinir Sisteminin Çatısı 173
Denge Bilgisi ve Yolları 225
6.15 Merkezi Sinir Sistemi: Beyin 174 7.9 Kimyasal Duyular 225
Önbeyin 175 Tad 226
Beyincik (serebellum) 177 Koku 227
Beyinsapı 177
6.16 Merkezi Sinir Sistemi: Omurilik 177 Bölüm 7 Klinik Olgu Sunumu 225
6.17 Periferik Sinir Sistemi 178 DEĞERLENDİRME SORULARI 231
6.18 Otonom Sinir Sistemi 180 FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 233
6.19 Kan Desteği, Kan-Beyin Engeli ve
Beyin-Omurilik Sıvısı 184
Bölüm 6 Klinik Olgu Sunumu 187
DEĞERLENDİRME SORULARI 188

8
FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 189
Bilinç, Beyin ve
Davranış 234

7
Duyu Fizyolojisi 191 8.1 Bilinç Durumları 235
Elektroensefalogram 235
Uyanıklık Hali 236
Uyku 236
Bilinç Hallerinin Sinirsel Malzemesi 238
Koma ve Beyin Ölümü 240
KISIM A Genel İlkeler 192
8.2 Bilinçli Deneyimler 241
7.1 Duysal Almaçlar 192 Seçici Dikkat 241
Almaç Potansiyeli 193 Bilinçli Deneyimlerin Sinirsel İşlergeleri 242
7.2 Birincil Duysal Şifreleme 194 8.3 Güdülenme ve Duygu 243
Uyartının Tipi 195 Güdülenme 243
Uyartının Şiddeti 195 Duygu 244
Uyartının Konuşlanması 195
Aferent Bilginin Merkezi Denetimi 197

İçindekiler vii
8.4 Bilincin Değişikliğe Uğradığı Durumlar 245 Bölüm 9 Klinik Olgu Sunumu 295
Şizofreni 246 DEĞERLENDİRME SORULARI 296
Duygu-Durum Rahatsızlıkları: Depresyon ve Bipolar FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 298
Rahatsızlıklar 246
Psikoaktif Maddeler, Bağımlılık ve Tolerans 246
8.5 Öğrenme ve Bellek 249
Bellek 249

10
Öğrenme ve Belleğin Sinirsel Temeli 249
8.6 Serebral Başatlık ve Dil 250
Beden Hareketlerinin
Bölüm 8 Klinik Olgu Sunumu 254
Denetimi 300
DEĞERLENDİRME SORULARI 255
FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 256
10.1 Motor Denetimin Hiyerarşisi 301
İstemli ve İstemsiz Eylemler 302
10.2 Motor Nöronların Yerel Denetimi 303

9
Ara-nöronlar 303
Kas 257 Yerel Aferent Girdi 304
10.3 Beyin Motor Merkezleri ve Denetledikleri
Aşağı-İnen Yollar 308
Beyin Kabuğu 308
Subkortikal ve Beyinsapı Çekirdekleri 310
KISIM A İskelet Kası 258
Beyincik 310
9.1 Yapı 258 Aşağı İnen Yollar 311
9.2 İskelet Kası Kasılmasının Moleküler 10.4 Kas Tonüsü 312
İşlergeleri 262 Anormal Kas Tonüsü 312
Zarın Uyarılması: Sinir-Kas Kavşağı 262
10.5 Dik Duruş Postürü ve Dengenin
Uyarılma-Kasılma Keneti 265
Sürdürülmesi 313
Kayan-Filaman İşlergesi 267
10.6 Yürüme 313
9.3 Tek-Lif Kasılmasının Mekaniği 269
Sarsı (İrkilme) Kasılmaları 270 Bölüm 10 Klinik Olgu Sunumu 316
Yük-Hız İlişkisi 272 DEĞERLENDİRME SORULARI 316
Frekans-Gerim İlişkisi 272 FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 317
Uzunluk-Gerim İlişkisi 273
9.4 İskelet Kası Enerji Metabolizması 274
Kas Yorgunluğu 275
9.5 İskelet Kas Liflerinin Tipleri 276
9.6 Tüm-Kas Kasılması 278
Kas Geriminin Denetlenmesi 278
Kısalma Hızının Denetlenmesi 279
Kasın Egzersize Uyumu 279
11 Endokrin Sistemi 319

Kas ve Kemiklerin Kaldıraç Etkisi 281


KISIM A Hormonlar ve Hormon Denetim
9.7 İskelet Kası Rahatsızlıkları 282 Sistemlerinin Genel Özellikleri 320
Kas Krampları 282
Hipokalsemik Tetani 282 11.1 Hormonlar ve İç Salgı Bezleri 320
Kas Distrofisi 283
11.2 Hormon Yapısı ve Sentezi 321
Amin Hormonlar 321
Miyasteniya Gravis 283
Peptid ve Protein Hormonlar 321
Steroid Hormonlar 324
KISIM B Düz ve Kalp Kası 286 11.3 Kanda Hormon Taşınması 327
9.8 Düz Kasın Yapısı 286 11.4 Hormon Metabolizması ve Atılımı 327
9.9 Düz Kas Kasılması ve Denetlenmesi 287 11.5 Hormon Etki İşlergeleri 328
Çapraz-Köprü Etkinleşmesi 287 Hormon Almaçları 328
Hormon-Almaç Bağlanmasının Uyandırdığı Olaylar 328
Sitozolik Ca2+’un Kaynakları 288
Hormonların Farmakolojik Etkileri 329
Zarın Etkinleşmesi 289
11.6 Hormon Salgılanmasını Denetleyen
Düz Kas Tipleri 291
Girdiler 329
9.10 Kalp Kası 292 Mineral İyonları veya Organik Besin
Kalp Kasının Hücresel Yapısı 292 Maddelerinin Plazma Derişimleri Tarafından
Kalp Kasında Uyarılma-Kasılma Keneti 292 Denetim 330
Nöronlar Tarafından Denetlenme 330
Diğer Hormonlar Tarafından Denetlenme 330

viii İçindekiler
11.7 Endokrin Rahatsızlıkların Tipleri 331

12
Hiposekresyon (Az Salgılanma) 331
Kalp-Damar
Hipersekresyon (Aşırı Salgılanma) 331
Az-Yanıtlılık ve Çok Yanıtlılık 331
Fizyolojisi 362

KISIM B Hipotalamus ve Hipofiz Bezi 333


KISIM A Dolaşım Sistemine Genel Bakış 363
11.8 Hipotalamus ve Hipofizi İçeren Denetim
Sistemleri 333 12.1 Dolaşım Sisteminin Bileşenleri 363
12.2 Basınc, Akım ve Direnç 364
Arka Hipofiz Hormonları 333
Ön Hipofiz Bezi Hormonları ve Hipotalamus 335
KISIM B Kalp 368
KISIM C Tiroid Bezi 340 12.3 Anatomi 368
Kalp Kası 369
11.9 Tiroid Hormon Sentezi 340
12.4 Kalp Atımının Eşgüdümü 370
11.10 Tiroid İşlevinin Denetimi 341
Uyarılma Dizgisi 371
11.11 Tiroid Hormonunun Etkileri 342
Kalbin Aksiyon Potansiyelleri ve SA Düğümünün
Metabolik Etkiler 342
Uyarılması 372
İzin Verici Etkiler 342
Elektrokardiyogram 374
Büyüme ve Gelişme 342
Uyarılma-Kasılma Keneti 376
11.12 Hipotiroidizim ve Hipertiroidizim 343
Kalbın Yanıtsız Dönemi 376
12.5 Kalp Döngüsündeki Mekanik Olaylar 377
KISIM D Strese Verilen Endokrin Yanıt 344 Diastol Ortasından Diastol Sonuna Kadar Olan Dönem 378
Sistol 378
11.13 Kortizolün Fizyolojik İşlevleri 345
Erken Diastol 380
11.14 Streste Kortizolün İşlevleri 345
Pulmoner Dolaşım Basıncı 380
11.15 Böbreküstü Yetmezliği ve Cushing
Kalp Sesleri 381
Sendromu 346
12.6 Kalp Debisi 381
11.16 Stres Sırasında Salınan Diğer Hormonlar 348
Kalp Hızının Denetlenmesi 381
Atım Hacminin Denetlenmesi 382
KISIM E Büyümenin Endokrin Denetimi 349 12.7 Kalp İşlevinin Ölçülmesi 385
11.17 Kemiğin Büyümesi 349
11.18 Büyümeyi Etkileyen Çevre Etmenleri 349 KISIM C Damar Sistemi 387
11.19 Büyüme Üzerine Hormon Etkileri 350
12.8 Atardamarlar (Arterler) 387
Büyüme Hormonu ve İnsülin Benzeri Büyüme Faktörleri 350
Arteriyel Kan Basıncı 387
Tiroid Hormonu 352
Sistemik Arteriyel Basıncın Ölçülmesi 390
İnsülin 352
12.9 Arteriyoller 391
Cinsiyet Steroidleri 352
Yerel Denetimler 392
Kortizol 352
Dışsal (ekstrinsik) Denetimler 394
Endotel Hücreleri ve Damar Düz Kası 395
KISIM F Ca2+ Homeostazının Endokrin Özgül Organlarda Arteriyoler Denetim 395
Denetimi 353 12.10 Kılcaldamarlar (Kapillerler) 395
11.20 Ca2+ Homeostazının Efektör Noktaları 353 Kapiller Ağın Anatomisi 397
Kemik 353 Kapiller Kan Akımı Hızı 398
Böbrekler 354 Kapiller Duvar Üzerinden Sızma: Besin Maddeleri ile
Mide-Bağırsak Kanalı 354 Metabolik Son Ürünlerin Değiş-Tokuşu 398
11.21 Hormonal Denetimler 354 Kapiller Duvar Üzerinden Kütlesel Akım: Hücre Dışı
Paratiroid Hormonu 354 Sıvının Dağılımı 399
1,25-Dihidroksivitamin D 355 12.11 Toplardamarlar (Venler) 402
Kalsitonin 356 Venöz Basıncın Belirleyicileri 402
11.22 Metabolik Kemik Hastalıkları 356 12.12 Akkan Sistemi (Lenfatik Sistem) 404
Hiperkalsemi 356 Lenf Akımının İşlergesi 404
Hipokalsemi 357
Bölüm 11 Klinik Olgu Sunumu 358
DEĞERLENDİRME SORULARI 359
FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 361

İçindekiler ix
KISIM D Kalp-Damar İşlevinin Tümleştirilmesi: Soluk Verme (Ekspirasyon) 454
Sistemik Ateriyel Basıncın Düzenlenmesi 407 Akciğer Kompliyansı 455
Havayolu Direnci 458
12.13 Baroalmaç Tepkeleri 410 Akciğer Hacimleri ve Kapasiteleri 459
Arteriyel Baroalmaçlar 410 Alveoler Ventilasyon 459
Medüller Kalp-Damar Merkezi 411 13.3 Gazların Alveoller ve Dokular Arasında
Arteriyel Baroalmaç Tepkesinin Çalışması 411 Değiş-Tokuşu 461
Diğer Baroalmaçlar 412 Gazların Pay Basınçları (parsiyel basınçları) 462
12.14 Kan Hacmi ve Arteriyel Basıncın Uzun- Alveoler Gaz Basınçları 464
Erimli Düzenlenmesi 413 Alveoller ve Kan Arasında Gaz Değiş-Tokuşu 465
12.15 Diğer Kalp-Damar Tepkeleri ve Yanıtları 413 Alveollerde Ventilasyon ve Kan Akımı Eşleşmesi 466
Dokular ve Kan Arasında Gaz Değiş-Tokuşu 467
KISIM E Sağlıkta ve Hastalıklar Kalp-Damar 13.4 Kanda Oksijenin Taşınması 467
Nakışları (Kalıpları) 415 PO2’nin Hemoglobin Doygunluğu Üzerine Olan
Etkisi Nedir? 468
12.16 Kanama ve Hipotansiyonun Diğer Kandaki CO2 ve Diğer Etmenlerin ve Farklı İzoformların
Nedenleri 415 Hemoglobin Doygunluğu Üzerine Olan Etkileri 470
Şok 417 13.5 Kanda Karbon Dioksitin Taşınması 471
12.17 Dikduruş Postürü 417 13.6 Hidrojen İyonunun Dokular ve Akciğerler
12.18 Egzersiz 418 Arasında Taşınması 472
Azami Oksijen Tüketimi ve Antrenman 420 13.7 Solunumun Denetlenmesi 473
12.19 Hipertansiyon 421 Ritmik Solumanın Nöral Üretilmesi 473
12.20 Kalp Yetmezliği 422 Ventilasyonun PO2, PCO2 ve H+ Derişimi Tarafından
12.21 Hipertrofik Kardiyomiyopati 424 Denetlenmesi 474
12.22 Koroner Arter Hastalığı ve Kalp Krizi 424 Egzersiz Sırasında Ventilasyonun Denetlenmesi 478
Diğer Ventilasyon Yanıtları 479
KISIM F Kan ve Hemostaz 428 13.8 Hipoksi 480
Ventilasyon-Perfüzyon Anormallikleri Neden O2’i
12.23 Plazma 428 CO2 Daha Ziyade Etkiler? 481
12.24 Kan Hücreleri 428 Amfizem 481
Alyuvarlar (Eritrositler) 428 Yüksek İrtifaya İklimlenme 481
Akyuvarlar (Lökositler) 431 13.9 Akciğerlerin Solunumsal Olmayan
Trombositler 432 İşlevleri 482
Kan Hücrelerinin Üretilmesinin Düzenlenmesi 432 Bölüm 13 Klinik Olgu Sunumu 486
12.25 Hemostaz: Kan Kaybının Önlenmesi 432
DEĞERLENDİRME SORULARI 487
Trombosit Tıkacının Oluşması 433
FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 489
Kan Pıhtılaşması: Pıhtı Oluşması 434
Pıhtılaşma-Karşıtı (Antikoagülan) Sistemler 437
Pıhtılaşma Karşıtı İlaçlar (Antikoagülanlar) 438

14
Bölüm 12 Klinik Olgu Sunumu 440
Böbrekler ve Su ve
DEĞERLENDİRME SORULARI 441
İnorganik İyonların
FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 443
Düzenlenmesi 490

13
KISIM A Böbrek Fizyolojinin Temel İlkeleri 491
Solunum Fizyoloji 446
14.1 Renal İşlevler 491
14.2 Böbrekler ve İdrar Sisteminin Yapısı 492
14.3 Temel Renal Olaylar 494
13.1 Solunum Sisteminin Örgütlenmesi 447 Glomerüler Süzme 497
Havayolları ve Kan Damarları 447 Tübüler Geriemilim 500
Gaz Değiş-Tokuşu Noktası: Alveoller 448 Tübüler Salgılama 501
Akciğerlerin Göğüs (Toraks) Duvarı ile İlişkisi 450 Tübüler Metabolizma 502
13.2 Ventilasyon ve Akciğer Mekaniği 450 Zar Kanalları ve Taşıyıcıların Düzenlenmesi 502
Soluklar Arasında Kararlı Bir Denge Tübüllerde “İşbölümü” 502
Nasıl Başarılır? 452 14.4 Renal Klirens Kavramı 502
Soluk Alma (İnspirasyon) 454 14.5 İşeme 503
İdrar Kaçımma (İnkontinenz) 504

x İçindekiler
K I S I M B İyon ve Su Dengesinin Düzenlenmesi 506 Pankreas Salgıları 555
Safra Salgısı 557
14.6 Sodyum ve Suyun Total-Beden Dengesi 506
İnce Bağırsak 559
14.7 Sodyum ve Suyun Temel Renal Olayları 506
Kalın Bağırsak 560
Birincil Etkin Na+ Geriemilimi 506
15.6 Mide-Bağırsak Kanalının Fizyopatolojisi 562
Su Geriemilimi ile Na+ Gerimeliminin Birbirine
Ülserler 562
Kenetlenmesi 507
Kusma 562
İdrarın Deriştirilmesi: Zıtakım Çoğaltıcı Sistem 509
14.8 Renal Sodyum Düzenlenmesi 513 Safra Taşları 562
GFR’nin Denetlenmesi 513 Laktoza Tahammülsüzlük 564
Na+ Geriemiliminin Denetlenmesi 514 Kabızlık ve İshal 565
14.9 Renal Su Düzenlenmesi 516 Bölüm 15 Klinik Olgu Sunumu 569
Vazopressin Salgılanmasının Osmoalmaç Denetimi 516 DEĞERLENDİRME SORULARI 570
Vazopressin Salgılanmasının Baroalmaç Denetimi 517
FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 571
14.10 Bir Örnek Özet: Terlemeye Yanıt 518
14.11 Susama ve Tuz İştahı 518
14.12 Potasyumun Düzenlenmesi 519

16
K+’un Renal Düzenlenmesi 519
14.13 Kalsiyum ve Fosfat İyonlarının Renal Organik Metabolizması
Tarafından Düzenlenmesi 520 ve Enerji Dengesinin
14.14 Özet - İşbölümü 521 Düzenlenmesi 572
14.15 Diüretikler 521

KISIM A Karbonhidrat, Protein ve Yağ


KISIM C Hidrojen İyonunun Düzenlenmesi 524
Metabolizmasının Denetim ve Tümleştirilmesi 573
14.16 Hidrojen İyonu Kazanma ve Yitirmenin
Kaynakları 524 16.1 Emilim ve Emilim Ardı Dönemlerde
14.17 Bedende Hidrojen İyonunun Olaylar 573
Tamponlanması 524 Emilim Dönemi 573
14.18 Homeostatik Denetlemelerin Emilim Ardı Dönemi 576
Tümleştirilmesi 525 16.2 Emilim ve Emilim Ardı Durumların
14.19 Renal İşlergeler 525 Endokrin ve Nöral Denetlenmesi 578
HCO3– Ele Alınması 525 İnsülin 578
Plazmaya Yeni HCO3– Eklenmesi 526 Glukagon 582
14.20 Asidoz ve Alkalozun Sınıflandırılması 527 Adrenalin ve Karaciğer İle Yağ Dokusuna
Bölüm 14 Klinik Olgu Sunumu 529 Giden Sempatik Sinirler 583
Hemodiyaliz, Periton Diyalizi ve Böbrek Nakli 529 Kortizol 583
Büyüme Hormonu 584
DEĞERLENDİRME SORULARI 531
Hipoglisemi 584
FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 532
16.3 Egzersiz ve Streste Enerji Homeostazı 584

KISIM B Total-Beden Enerji Dengesi

15
ve Sıcaklığın Düzenlenmesi 587
Yiyeceklerin Sindirilmesi 16.4 Enerji Harcanmasının Genel İlkeleri 587
ve Emilmesi 533 Metabolik Hız 587
16.5 Total-Beden Enerji Depolarının
Düzenlenmesi 588
15.1 Sindirim Sistemine Genel Bakış 534
Yiyecek Alınmasının Denetimi 589
15.2 Mide-bağırsak Kanalı Duvarının Yapısı 535
Gürbüzlük ve Şişmanlık 590
15.3 Sindirim Kanalı ve Aksesuvar Organlarının
Enerji Bozuklukları: Anoreksiya Nervoza ve
Genel İşlevleri 538
Bulimia Nervoza 591
15.4 Sindirim ve Emilim 540
Ne Yememiz Gerekir? 591
Karbonhidrat 541
16.6 Beden Sıcaklığının Düzenlenmesi 592
Protein 541
Isı Kaybetme ve Kazanma İşlergeleri 592
Yağ 542
Sıcaklığı Düzenleyen Tepkeler 593
Vitaminler 544
Sıcaklığa Uyumlanma (Akklimatizasyon) 595
Su ve Mineraller 545
16.6 Ateş ve Hipertermi 595
15.5 Sindirim Kanalı Olayları Nasıl
Düzenlenmektedir? 545 Bölüm 16 Klinik Olgu Sunumu 598
Temel İlkeler 546 DEĞERLENDİRME SORULARI 600
Ağız, Farinks ve Yemekborusu 548 FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 601
Mide 550

İçindekiler xi
17.19 Gebelik 633

17
Üreme 602 Yumurtanın Taşınması 633
Cinsel Temas, Sperm Taşınması ve Kapasitasyon 634
Dölleme 634
Erken Gelişme, İmplantasyon ve Plasenta Oluşması 635
Gebelik Sırasında Hormonal ve Diğer Değişiklikler 638
K I S I M A Gametogenez, Cinsiyetin Belirlenmesi ve Doğum 639
Cinsel Farklılaşma; Üreme Endokrinolojisinin Genel Emzirme 643
İlkeleri 603 Gebelikten Korunma 645
Kısırlık 646
17.1 Gametogenez 603
17.20 Menopoz 646
17.2 Cinsiyetin Belirlenmesi 605
17.3 Cinsel Farklılaşma 605 Bölüm 17 Klinik Olgu Sunumu 649
Gonadların Farklılaşması 606 DEĞERLENDİRME SORULARI 650
İç ve Dış Genitallerin Farklılaşması 606 FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 651
Beyinin Cinsel Farklılaşması 606
17.4 Üreme Endokrinolojisinin Genel İlkeleri 609

KISIM B

17.5
17.6
Erkek Üreme Fizyolojisi
Anatomi 612
Spermatogenez 614
612

18 Bağışıklık Sistemi 652

17.7 Spermin Taşınması 617


Ereksiyon 617 18.1 Bağışıklık Yanıtlarına Aracılık Eden
Ejakülasyon 618 Hücre ve Salgılar 653
17.8 Erkek Üreme İşlevlerinin Hormonal Bağışıklık Hücreleri 653
Denetlenmesi 618 Sitokinler 654
Testislerin Denetlenmesi 618 18.2 Doğal Bağışıklık Yanıtları 654
Testosteron 619 Beden Yüzelerinde Savunmalar 656
17.9 Buluğ (Püberte) 619 Yangı 656
İkincil Cinsiyel Özellikleri ve Büyüme 619 İnterferonlar 660
Davranış 620 Toll-Benzeri Almaçlar 661
Anabolik Steroid Kullanılması 620 18.3 Uyumcul Bağışıklık Yanıtlar 662
17.10 Hipogonadizim 620 Genel Bakış 662
17.11 Andropoz 621 Lenfoid Organlar ve Lenfositlerin Kaynakları 662
B ve T Hücrelerinin İşlevleri 664
Lenfosit Almaçları 666
KISIM B Dişi Üreme Fizyolojisi 622
T Hücrelerine Antijen Sunumu 668
17.12 Anatomi 622 NK Hücreleri 670
17.13 Ovariyum İşlevleri 623 Bağışıklık Hoşgörüsünün Gelişmesi 670
Oogenez 623 Antikor-Aracılı Bağışıklık Yanıtları: Bakteriler,
Follikülün Büyümesi 624 Hücre Dışı Viruslar ve Toksinlere Karşı Savunma 671
Korpus Lüteumun Oluşması 625 Virusla-Enfekte Hücreler ve Kanser Hücrelerine
Ovariyum Hormonlarının Sentez Noktaları 626 Karşı Savunmalar 674
17.14 Ovariyum İşlevinin Denetlenmesi 626 18.4 Enfeksiyonun Sistemik Belirtileri 676
Erken ve Orta Folliküler Evrelerde Follikül Gelişmesi ve 18.5 Enfeksiyona Karşı Direnci Değiştiren
Östrojen Sentezi 626 Etmenler 678
LH Patlaması ve Ovülasyon 629 Edimsel İmmün Yetmezlik Sendromu (AIDS) 679
Lüteal Evre 629 Antibiyotikler 679
17.15 Adet Döngüsündeki Uterus Değişiklikleri 630 18.6 Zararlı Bağışıklık Yanıtları 680
17.16 Gonadal Steroidlerin Ek Etkileri 632 Doku Reddi 680
Transfüzyon Tepkileri 680
17.17 Buluğ 633
Allerji (Aşırı Duyarlılık) 681
17.18 Dişide Cinsel Yanıt 633
Otoimmün Hastalık 683
Aşırı Yangıcıl Yanıtlar 683
Bölüm 18 Klinik Olgu Sunumu 689
DEĞERLENDİRME SORULARI 690
FİZYOLOJİDE SIRA SİZDE’NİN YANITLARI 691

xii İçindekiler
19.C3 Laboratuvar Testleri 700

19
Tıbbi Fizyoloji: Klinik 19.C4 Tanı 701
Olguların Kullanıması ile 19.C5 Fizyolojik Tümleştirme 702
Tümleştirme 692 19.C6 Tedavi 702

O L G U D Bulantı, Al Basması ve Terleme Gösteren


O L G U A Çarpıntı ve Sıcağa Tahammülsüzlük
Kolej Öğrencisi 703
Gösteren Bir Kadın 693
19.D1 Olgu Sunumu 703
19.A1 Olgu Sunumu 693
19.D2 Fizik Bakı 703
19.A2 Fizik Bakı 693
19.D3 Laboratuvar Testleri 704
19.A3 Laboratuvar Testleri 694
19.D4 Tanı 704
19.A4 Tanı 694
19.D5 Fizyolojik Tümleştirme 704
19.A5 Fizyolojik Tümleştirme 696
19.D6 Tedavi 706
19.A6 Tedavi 696

O L G U B Uzun Bir Hava Yolculuğundan Sonra


EK A: Test Soruları ile Genel İlkelerin
Göğüs Ağrısından Yakınan Erkek 697
Değerlendirilmesi E-1
19.B1 Olgu Sunumu 697
EK B: Klinik Deyimlerin İndeksi E-17
19.B2 Fizik Bakı 697
19.B3 Laboratuvar Testleri 697
SÖZLÜK S-1
19.B4 Tanı 697
19.B5 Fizyolojik Tümleştirme 698 KAYNAKLAR K-1
19.B6 Tedavi 699 İNDEKS İ-1

O L G U C Karın Ağrısı, Ateş ve Dolaşım Yetmezliği


Bulunan Erkek 699
19.C1 Olgu Sunumu 699
19.C2 Fizik Bakı 700

İçindekiler xiii
Bir Bölümü Rehber Eşliğinde Dolaşmak
Bölüm Girişi
Her bölüm, okuyucuya o bölümün içeriğini kısaca özetleyen
bir giriş kısmı ile başlamaktadır. Kitabın onüçüncü baskısın-
da bu bölüme ilk kez yeni bir özellik olarak, Fizyolojinin Ge-
nel İlkeleri’nden (Bölüm 1’de anlatılmıştır) o bölümle ilgili
olanların bir yinelenmesi de eklenmiştir.

Fizyolojinin Genel İlkeleri – YENİ!


Fizyolojinin Genel İlkeleri, taşıdıkları önemi sürekli vurgula-
mak için her bölüme kaynaştırılmıştır. Her bölüm, özellikle
o bölümde sunulan materyelle ilgili olan ilkelerin gözden ge-
çirilmesi ile başlamaktadır.

Klinik Olgu Sunumu


Yazarlar, her bölümde, öğrenciye gerçek yaşamdan alınmış
uygulamaları sunmak için Klinik Olgu Sunumu başlığı altın-
da, kendi eğitim ve araştırma deneyimleri ve meslektaşlarının
klinik deneyimlerinden aldıkları örnekler vermektedir.

xviii
Özetleyici Tablolar
Kitabın her yanına dağılmış halde bulunan büyük miktarda bilgiyi bir
araya getirmek veya bir ölçüde az veya orta miktarda bilgiyi özetle-
mek için özetleyici tabloları kullanılmıştır. Bu tablolar, eşlik ettileri
şekillerle birlikte, o bölümdeki en önemli materyeli hızla gözden ge-
çirmek için bir fırsat sunmaktadır.

Sıra Sizde
Yazarlar, bütün bölümlerde yer alan, verilen şekle dayalı eleştirel soruların sayı-
sını arttırma ve bunları arılaştırma çabalarını sürdürmektedirler. Bu kavram bu
kitaba ilk kez önbirinci baskıda dahil edilmiş olup okurların büyük ilgisini çekme-
ye devam etmektedir. Bu sorular, öğrencinin şekil içinde özetlenen kavram veya
olayı daha iyi anlamasına yardım etmek üzere tasarlanmıştır. Sorular öğrenciyi
şeklin içeriğini çözümlemeye, ve bazen daha önceki bölümlerde verilmiş olan
bilgileri anımsamaya zorlamaktadır. Soruların bir çoğu nicelikli beceri de gerek-
tirmektedir. Birçok eğitimci bu Sıra Sizde bölümlerinin büyük bir sınav sorusu
oluşturduğu kanısındadır.

Anatomi ve Fizyoloji Belleteni (AFB)


İmgesi – YENİ!
AFB imgeleri şekil halinde sunulmuştur. Bu imgenin varlığı,
bu başlığa ait Connect Plus ile birlikte verilen e-kitap içinde
AFB’ye doğrudan bağlantı olduğunu işaret etmektedir.

Betimleyici Sanat Biçemi


Sunulan kavrama büyük bir netlik getirmek ve kavramın anlaşıl-
masını sağlamak için şekillerin birçoğuna gerçek, üç-boyutlu ba-
kış dahil edilmiştir.

xix
Bir Bölümü Rehber Eşliğinde Dolaşmak
Akış Şemaları
Uzun süredir bu kitabın bir özelliği olan akış şemaları, bu baskıda da
geniş ölçekli olarak kullanılmayı sürdürmüştür. Şemalar öğrenmeyi
kolaylaştırmak için güncelleştirilmiştir.

Akış Şemaları İçin Kullanma Anahtarı


n Şemaların başlangıç kutuları yeşil rankle şifrelenmiştir.
n Diğer kutular kitabın heryerinde aynı renkte şifrelenmiştir.
n Yapılar daima üç-boyutlu şekilde gösterilmiştir.

Bir Örnek Renkte Şifrelenmiş Çizimler


Öğrenmeyi teşvik için renk şifreleri verimli olacak şekilde kullanılmıştır. Ör-
neğin, hücre dışı sıvı, hücre içi sıvı, kas filamanları ve taşıyıcı moleküller için
özgül renkler kullanılmıştır.

Çok-Boyutlu Bakış
Öğrencinin giderek ardışık olarak ayrıntılanan çizimler arasındaki ilişkiyi an-
lamasını kolaylaştırmak için resimler, karmaşık yapı ve olayların makroskopik
ve mikroskopik görünümlerini bileştirecek şekilde çizilmiştir.

Kısım Sonu
Kitap boyunca her kısmın sonunda bir özet, gözden geçirme
soruları, anahtar deyimler ile klinik deyimleri bulacaksınız.

xx
Bölüm Sonu
Bölümlerin sonunda şunları bulacaksınız:
n Öğrencinin kilit kavramları ne ölçüde anladı-
ğını sınayan sorular.
n YENİ!—Öğrencinin okuduğu bölümde ge-
çen materyeli Bölüm 1’de sunulmuş olan Fiz-
yolojinin Genel İlkeleri’nden biri veya daha
fazlası ile ne ölçüde bağdaştırabildiğini ölçen
Genel İlke Değerlendirilmesi. Bu sorular öğ-
rencinin fizyolojinin genelini ne ölçüde bü-
tünleştirebildiğini gösterdiği gibi, öğrencinin
eğitimin başlangıcından itibaren ne ölçüde
ilerleme gösterdiğini de ölçer.
n Klasik sorular, öğrenciyi bilgileri ezberleme-
den öte sorun çözmede ne ölçüde yol aldı-
ğını gösterir ve öğrenciyi salt okuduğu şeyin
ötesinde daha geniş ve anlamı sorgulayan bir
tavır alma yönünde teşvik eder.
n O bölüme ait Sıra Sizde sorularını yanıtlar.

xxi
1.1 İnsan Fizyolojisinin Kapsamı Döllenmiş yumurta

Canlı organizmaların işlev görmesini inceleyen bilim dalı Hücre


fizyolojidir. İnsan türüne uygulanırken bu bilimin kapsa- bölünmesi
ve
mı son derece geniş tutulur. Yelpazenin bir ucunda mole- büyümesi
küllerin tek tek incelenmesi yer alırken (örneğin, belli bir
proteinin biçimi ve elektriksel nitelikleri bunun, iyonla-
rın hücrenin içine girmesi ve çıkmasında bir kanal olarak Hücre
farklılaşması
görev yapmasını nasıl sağlamaktadır?) yelpazenin diğer
ucunda bedendeki birçok organın tümleşik şekilde işlev Özgülleşmiş
görmesine bağlı olan karmaşık süreçler ele alınmaktadır hücre tipleri
(örneğin, bir kişi tuzlu yiyecekler yediğinde idrarla daha
fazla sayıda sodyum iyonu atabilmek için kalp, böbrekler Epitel Bağ dokusu Nöron Kas
hücresi hücresi hücresi
ve birçok iç salgı bezi nasıl elbirliği ile çalışmaktadır?)
Fizyologlar işlev ve tümleştirmeye ilgi duyarlar; yani,
beden bölümleri farklı örgütlenme düzeylerinde ve en
önemlisi, tüm organizmada nasıl birlikte çalışmaktadır? Dokular

Fizyologlar, organizmanın bölümlerini tek tek molekülle-


re inecek şekilde incelerlerken dahi temel amaçları enin-
de sonunda tüm bedenin işlevini anlamayı sağlatacak bilgi
elde etmektir. 19. yüzyılda yaşamış bir fizyolog olan Cla- Epitel
dokusu
Bağ
dokusu
Sinir
dokusu
Kas
dokusu
ude Bernard’ın belirlediği gibi “Bir olayın çözümlemesini
tamamladıktan sonra daima yapmak zorunda olduğumuz
şey…. ayrı ayrı ele alınmış tüm parçaların bileşik etkisini
görmek için kendi fizyolojik sentezimizi gerçekleştirmek-
tir….”
Bu bağlamda, fizyolojinin bugünü ve yarını için çok
önemli bir noktayı vurgulamak zorunludur. Bir öğrenci,
bir ders kitabını okuduktan sonra o konudaki hemen her- Organ
(böbrek) İşlevsel
şeyin bilindiği izlenimine kolayca kapılabilirse de fizyoloji birim
için başka hiçbir şey gerçeklikten bu kadar uzak olamaz. (nefron)
Beyinin çalışmasının bilinçli düşünce ve belleği nasıl üret-
tiği gibi birçok işlev alanı halen sadece pek az anlaşılabil-
miştir.
Son olarak, bu kitabın birçok bölümünde fizyolojiyi
tıp ile ilişkilendireceğiz. Bazı hastalık halleri, “hatalı çalı-
şan” fizyoloji veya fizyopatoloji olarak kabul edilebilir ve
bu durum tıbbın öğrenilmesi ve uygulanmasında fizyoloji Böbrek

bilgisini vazgeçilemez kılar. Gerçekten de birçok fizyolog,


çok büyük sayıda hastalığın fizyolojik temellerini konu
edinen araştırmalara etkin şekilde katılmaktadırlar. Bu Üreter

kitapta, hastalığın tabanında yatan temel fizyolojiyi göz


önüne sermek için birçok fizyopatoloji örneği vereceğiz. İdrar
kesesi
Bu kitapta tartışılan hastalıkların ve tıbbi tabloların tümü-
ne ait kısaltılmış bir indeks Ek B’de sunulmaktadır. Şim- Üretra
di, insan bedeninin yapısı ve örgütlenmesini tanımlayarak
fizyolojiyi ele almaya başlıyoruz. Organ sistemi
(Boşaltım sistemi)
1.2 Beden Nasıl Örgütlenmiştir?
İnsan bedeninin nasıl çalıştığını araştırmaya başlamadan Şekil 1.1 Hücresel örgütlenme düzeyleri. Nefron ölçekli
önce bedeni oluşturan yapıları ve bunların birbirleriyle olarak çizilmemiştir.
olan anatomik ilişkilerini anlamak gerekir. Karmaşık bir
çok hücreli organizmanın, yaşamı belirleyen işlevleri ko-
ruyarak bölünebileceği en küçük yapıcıl birimlere hücre gelişme sırasında her hücre, kuvvet üretmek ve hareket
adı verilir (Şekil 1.1). Her insan döllenmiş yumurta olan etmek veya elektriksel sinyaller üretmek gibi belli bir gö-
tek bir hücre ile işe başlar, bu hücre iki hücre vermek için revi gerçekleştirmek için özelleşmektedir. Özgülleşmemiş
bölünürken bunlar da tekrar bölünüp dört hücre yapar- bir hücrenin özgülleşmiş bir hücreye dönüşmesi olayına
lar ve bu olay sürer gider. Burada görülen tek olay hüc- hücrenin farklılaşması adı verilmekte olup bu olayın
re bölünmesi olsa idi sürecin sonucunda, birbirinin aynı incelenmesi günümüzde biyolojinin en heyecan veren
olan hücrelerin yaptığı küresel bir kitle elde edilirdi. Oysa alanlarından bir tanesidir. Bedende, yapı ve işlev farklılığı

2 Bölüm 1
gibi birçok inorganik molekülün derişimlerinin de b. Plazmanın daha yüksek derişimde protein içermesi
düzenleniyor olması zorunludur (Bölüm 11). Bede- bir yana bırakılırsa intersitisyel sıvı ile plazma esas
nin en önemli işlevlerinden biri egzersiz yapan kasta olarak aynı bileşime sahiptir.
c. Hücre dışı sıvı, hücrelerin içindeki sıvı olan hücre içi
besin maddeleri ve oksijene duyulan gereksinimin
sıvısından bileşim olarak belirgin derecede farklıdır.
artması türünde değişen isteklere yanıt vermektir. d. Beden suyunun yaklaşık üçte biri hücre dışı bölükte
Bu ise kaynakların belli bir anda buna en fazla ge- yer alırken üçte ikisi hücre içindedir.
reksinim duyan bölgelere eşgüdüm altında tahsis II. Bölüklerin farklı bileşimlerde oluşu bu bölükleri ayıran
edilmesini gerektirir. Bedendeki organ sistemleri- engellerin etkinliklerini yansıtır.
nin değişen istekleri farketme ve bunlara yanıt ver-
Homeostaz: Fizyolojinin Belirleyici Bir Niteliği
mede kullandığı mekanizmalar Bölüm 6’dan 19’a I. Bedenin iç ortamı hücre dışı sıvıdır.
kadar sürekli karşılaşacağınız bir konudur. II. Organ sistemlerinin işlevi kararlı bir iç ortamı sürdür-
8. Yapı işlevin bir belirleyicisidir ve bunlar birlikte mek olup buna homeostaz adı verilir.
evrilirler. Hücre, doku, organ ve organ sistemleri- III. Bedendeki çok sayıda değişkenin homeostatik olarak
nin biçim ve bileşimleri bunların birbirleri ve fizik sürdürülmesi zorunludur. Bir değişkene ait homeostaz
dünya ile nasıl karşılıklı etkileşeceğini belirler. Tüm yitirilecek olursa bu olay diğer değişkenlerde bir dizi de-
kitap boyunca, farklı beden bölümlerinin benzer iş- ğişikliği tetikler.
levleri yerine getirmek için yapı olarak nasıl birbir- Homeostatik Denetim Sistemlerinin Genel Nitelikleri
lerini yinelediklerini göreceksiniz. Örneğin, zardan I. Homeostaz, kompensatuvar hemostatik denetim sistem-
taşıma ve sızmayı kolaylaştırmak amacıyla çok geniş lerinin çalışması sonucu ortaya çıkan, iç ortamın kararlı
yüzey alanlarına sahip olmak dolaşım (Bölüm 12), durumunu betimler.
a. Bir eksi geribildirimli denetim sisteminde denetime
solunum (Bölüm 13), boşaltım (Bölüm 14), sindirim
tabi bir değişkende meydana gelen bir değişiklik bu
(Bölüm 15) ve üreme (Bölüm 17) sistemlerinde göz- değişkeni, görülen değişikliğin aksi yönüne itme eği-
lenebilir. limi gösteren yanıtlara neden olur. Eksi geribildirim
sistemin kurma noktasında meydana gelen değişik-
likleri, kararlı duruma yol açmak üzere en aza indi-
rir.
ÖZET
b. Homeostatik denetim sistemleri iç ortamdaki de-
İnsan Fizyolojisinin Kapsamı ğişiklikleri en aza indirir fakat tam bir değişmezlik
I. Fizyoloji canlı organizmaların nasıl yaşadığının incelen- sağlayamaz.
mesidir. Fizyologlar beden işlevinin düzenlenmesi ile c. İleribeslemeli düzenleme düzenlemeye tabi değiş-
meşgul olurlar. kende meydana gelecek değişiklikleri öngörür, be-
II. Hastalık halleri fizyolojinin “yanlış yöne sapmasıdır” denin vereceği homeostatik yanıtların hızını daha iyi
(fizyopatoloji). hale getirir ve düzenlemeye tabi değişkenin düzeyin-
de meydana gelecek dalgalanmaları en aza indirir.

Beden Nasıl Örgütlenmiştir? Homeostatik Denetim Sistemlerinin Bileşenleri


I. Hücreler, karmaşık bir çok hücreli organizmanın bölü- I. Bir tepke yapısının bileşenleri almaç, alıcı (afferent) yol,
nebileceği ve yaşam için belirleyici olan işlevlerini hala tümleştirici merkez, eylemci (efferent) yol ve eylemcidir.
koruyabileceği en küçük yapısal birimdir. Yollar nöral veya hormonal olabilir.
II. Hücre farklılaşması sonucunda özelleşmiş hücrelerin II. Yerel homeostatik yanıtlar da uyarı-yanıt zincirleri ise
dört genel grubu oluşur: de bunlar sadece uyarılan alanda görülür ve olaya sinirler
veya hormonlar katılmaz.
a. Kas hücreleri kuvvet ve hareket oluşturmak için me-
kanik etkinlik yaratır. Homeostazda Hücre İçi Kimyasal Habercilerin
b. Nöronlar elektriksel işaretleri başlatır ve iletir. Rolü
c. Epitel hücreleri geçiş engelleri yaratmakta ve iyon- I. Tepke ve yerel yanıtların başarılması için hücreler arası
lar ile organik molekülleri seçici şekilde salgılamakta iletişim zorunlu olup bu iletişim nörotransmiterler, hor-
ve emmektedir. monlar ve parakrin veya otokrin maddeler ile sağlanır.
d. Bağ dokusu hücreleri beden yapılarını birbirine bağ- Daha seyrek kullanılan hücreler arası iletişim yöntemleri
lamakta, birbirlerine kancalamakta ve destek sağla- gedikli bağlantılar veya hücreye bağlı haberciler üzerin-
maktadır. den gider.
III. Özelleşmiş hücreler dokuları oluşturmak üzere benzer
hücrelerle birliktelik gösterir: kas dokusu, sinir dokusu, Homeostazla İlişkili Olaylar
epitel dokusu ve bağ dokusu. I. Akklimatizasyon çevresel bir strese yanıt vermenin daha
IV. Organlar, farklı oran ve desenler halinde düzenlenmiş mükemmel bir şeklidir. Bu mükemmelleşmeyi genetik
iki veya daha fazla tür dokudan oluşur. Birçok organ çok çeyizde herhangi bir değişiklik yapmaksızın strese uzun
süre maruz kalma gerçekleştirir.
sayıda, küçük, benzer işleve sahip işlevsel birimler içerir.
II. Biyolojik ritimler homeostatik denetim sistemlerine bir
V. Bir organ sistemi genel bir işlevi başarmak için bir araya
ileribildirimli bileşen ekler.
gelmiş bir organlar toplamıdır.
a. Ritimler beyindeki önder-odaklar tarafından içsel
olarak yönetilirse de ışık gibi ortama ait ipuçları
Beden Sıvı Bölükleri tarafından da düzenlenmekte olup bu ipuçları ge-
I. Beden sıvıları bölükler içine yerleşmeştir. rektiği zaman ritimlerde faz-kaydırılması (yeniden
a. Hücre dışı sıvısı intersitisyel sıvı (hücreler arasındaki ayarlama) yapmaya da hizmet eder.
sıvı) ve kan plazmasından oluşur. Hücre dışı sıvının b. İpuçlarının yokluğu halinde ritimler serbest şekilde
%75-80’i intersitisyel sıvı, %20-25’i plazmadır. seyrederler.

16 Bölüm 1
2.1 Atomlar daha az kabuğa sahiptir. Herhangi bir atomun birinci ve
en içte bulunan kabuğu tek, sferik (“s”) bir yörüngede yer
Kimyasal maddelerin tümünü oluşturan madde birimleri- alan en fazla iki elektron taşıyabilir (Şekil 2.1a). En içteki
ne atom denir. Her tip atoma (karbon, hidrojen, oksijen,
kabuk bir kez doldu mu şimdi elektronlar ikinci kabuğu
vb.) kimyasal element adı verilir. Her elementi simge-
doldurmaya başlar. İkinci kabuk sekiz taneye kadar elekt-
lemek üzere bir veya iki-harfli kısaltılmış bir imge kulla-
ronu taşıyabilmekte olup ilk iki elektron sferik bir yörün-
nılır. Doğada 100’den fazla elementin bulunmasına veya
geye otururken geride kalan elektronlar eklenen üç adet,
laboratuvarda sentez edilmesine karşın bunların sadece 24
pervane şeklinde (propeller=”p”) yörüngeye yerleşir. Ek
tanesinin (Tablo 2.1) insan bedeninin yapı ve işlevi için
kabuklar ek yörünge eklenmesi yapabilir; bu olay daha
vazgeçilemez önem taşıdığı ve dolayısı ile fizyologların
içteki kabuklar dolduktan sonra görülecektir. Konuyu
özel ilgisini çektiği bilinmektedir.
sadeleştirmek için s ve p yörüngeleri arasındaki farkı gör-
Atomların Bileşenleri mezden gelecek ve bir atomun kabuklarını Şekil 2.1b’de
azot için gösterildiği gibi iki boyutlu olarak göstereceğiz.
Atomların kimyasal özellikleri üç adet atomaltı (subato-
Bir atom, en dıştaki kabuğuna ait yörüngeler her yö-
mik) parçacık olan proton, nötron ve elektron terimleri
rüngede iki elektron olarak doldurulduğu zaman en ka-
ile betimlenebilir. Proton ve nötronlar bir atomun atom
çekirdeği denilen merkezinde çok küçük bir hacimi iş- rarlı halde bulunur. Bir veya daha fazla sayıda yörünge-
gal eder. Elektronlar çekirdekten farklı uzaklıklarda bu- nin elektron kapasitesi doldurulmadığı zaman atom, daha
lunan yörüngelerde döner. Her yörünge sadece, en fazla sonra anlatılacağı gibi molekülleri yapmak üzere diğer
iki elektron taşıyabilir. Atom ne kadar iri ise o kadar daha atomlarla tepkileşebilir. Fizyolojide en büyük önemi ta-
fazla elektron taşıyacak ve dolayısı ile çekirdeğin çevresin- şıyan atomların çoğunun dış kabuk yörüngelerinde, ka-
de o kadar fazla sayıda yörünge bulunacaktır. Yörüngeler pasitelerinin tamamen doldurulması için sekiz elektronun
elektron kabukları adı verilen bölgelerde yer alır; atomlar bulunmasına gerek vardır.
büyüdükçe çekirdekten giderek uzaklaşan mesafelere yeni
İlk elektron kabuğu
kabuklar eklenir. Karbon gibi bir atom tek bir elektrona iki elektronla
sahip hidrojene göre daha fazla kabuğa sahip iken daha doldurulmuştur

fazla sayıda elektron taşıyan demir gibi bir atoma göre ⴚ


İkinci elektron kabuğunun
s yörüngesi iki
ⴚ ⴚ elektronla
ⴚ doldurulmuştur

ⴚ ⴚ
İkinci elektron kabuğunun
üç tane p yörüngesinin
Bedendeki Esansiyel Kimyasal ⴚ her birinde bir elektron
TABLO 2.1 Elementler (neo-Latin deyimler bulunmaktadır
yatık harşerle yazılmıştır) (a) Yörüngedeki elektronları gösteren azot atomu

Element Simge Birinci İkinci elektron


elektron kabuğunun s
Ana (major) Elementler: Bedendeki Total Atomların %99,3’ü kabuğundaki ⴚ ⴚ
yörüngesinde
elektron çifti bir çift elektron
Hidrojen H (%63)
ⴚ ⴚ
Oksijen O (%26) Çekirdek; İkinci elektron
kabuğunun üç adet p
Karbon C (%9) Nükleus
ⴙ ⴙ yörgünesinden bir
Azot N (%1) ⴚ ⴙ ⴙ ⴚ
tanesinde bulunan
ⴙ tek elektron
Mineral Elementler: Bedendeki Total Atomların %0,7’si ⴙ ⴙ Birinci elektron kabuğu
Kalsiyum Ca
Fosfor P
İkinci elektron
Potasyum K (kalium) kabuğu
Kükürt S ⴚ

Sodyum Na (natrium) (b) Bir azot atomunun sadeleştirilmiş çizimi


(yedi elektron; iki elektron birinci elektron kabuğunda,
Klor Cl beş tanesi ise ikinci elektron kabuğunda bulunmaktadır.)
Mağnezyum Mg
İz Elementler: Bedendeki Total Atomların %0,01’inden Daha Az Şekil 2.1 Bir atomda, burada azot için gösterilmiş olan ato-
Demir Fe (ferrum) maltı parçacıkların düzenlenmesi. (a) Artı yüklü protonlar ve
İyot I (hidrojen hariç) yüksüz nötronlardan oluşan bir çekirdek etra-
Bakır Cu (cuprum) fında yer alan eksi yüklü elektron yörüngeleri. Bir yörüngeyi en
Çinko Zn fazla iki taneye kadar elektron işgal edebilmekte olup bu resimde
Mangan Mn bunlar elektronların bulunma olasılığı olan bölgeler olarak çi-
Kobalt Co zilmiştir. Elektron kabukları içinde yer alan yörüngeler atomlar
Krom Cr büyürken çekirdekten giderek daha uzak mesafelerde yer almak-
Selen Se tadır. Farklı kabuklar farklı sayıda yörüngeler içerebilir. (b) Bir
Molibden Mo azot atomunun sadeleştirilmiş, iki boyutlu çizimi olup en içteki
Fluor F kabuğun iki elektronla tamamen doldurulduğu ve beş elektro-
Kalay Sn (stannum) nun, en dışta yer alan ikinci kabukta yer aldığı gösterilmiştir. Bir
Silikon Si atomu en sade şekilde gösteren bu sunumda yörüngeler çizil-
Vanadyum V memiştir.

Bedenin Kimyasal Bileşimi 21


Polar Olan ve Olmayan Bağlara ve hemen eşittir. Karbon ve hidrojen atomları ve iki karbon
TABLO 2.3
İyonize Kimyasal Gruplara Örnekler atomu arasındaki bağlar elektriksel olarak nötr, polar ol-
mayan kovalan bağlardır (bkz. Tablo 2.3). Polar olmayan
kovalan bağları yüksek oranda taşıyan moleküllere polar
—C—H Karbon-hidrojen bağı
Polar olmayan moleküller denir ve bunlar, polar kovalan bağ-
Olmayan lar içeren moleküllere göre suda daha az çözünme eğili-
Bağlar
Karbon-karbon bağı
mindedir. Sonuç olarak bu tür moleküller sıklıkla hücre
—C—C—
zarlarının lipid çift-katmanında ve hücre içi organellerde
bulunur. Kan gibi beden sıvılarında bulunduklarında bun-
lara, polar olmayan molekülün çözeltiden ayrılıp gitmesi-
(δ–) (δ+) Hidroksil grubu (R—OH)
—R—O—H ni önleyen bir tür “taşıyıcı” olarak hizmet veren polar bir
Polar molekül eşlik edebilir. Moleküllerin çözelti içinde göster-
Bağlar (δ–) (δ+)
diği özellikler bu bölümde daha sonra ele alınacaktır.
Sülfidril grubu (R—SH)
—R—S—H
İyonik Bağlar
(δ–) Daha önce değinildiği gibi, sofra tuzu (NaCl) türünde
H Azot-hidrojen bağı bazı elementler iyon oluşturabilir. Artı sodyum iyonları
(δ–) ile eksi klor iyonları arasındaki güçlü elektriksel çekim
R—N—R nedeniyle NaCl katı bir kristalize maddedir. İki zıt yük-
lü iyon arasındaki bu güçlü çekime iyonik bağ denir. Bir
O sodyum klorür kristali suya bırakılacak olursa ileri derece-
Karboksil grubu (R—COO–)
R—C—O– de polar su molekülleri kısmi artı ve eksi yükleri aracılığı
ile yüklü sodyum ve klor iyonlarına çekilir (Şekil 2.4).
H Su moleküllerin iyonların çevresine yığılmaları sodyum
+ ve klor iyonlarının birbirlerinden ayrılıp suya geçmesine,
Amino grubu (R—NH3+)
R—N—H yani çözünmelerini sağlar.
İyonize
Gruplar H Hidrojen Bağları
O İki polar molekül birbirleri ile sıkı temas halinde ise
aralarında elektriksel bir çekim oluşabilir. Örneğin, bir
Fosfat grubu
R—O—P—O– moleküldeki polar bağda yer alan hidrojen atomu ile bir
(R—PO42-)
diğer moleküldeki polar bağda yer alan bir oksijen veya
O– azot atomu birbirlerini çekerek hidrojen bağı denilen bir
bağ tipi oluştururlar. Bu tür bağlar aynı molekül içinde
olarak, polar moleküller denilen bu moleküller kan, in- yer alan atomlar arasında da oluşabilir. Hidrojen bağları,
tersitisyel sıvı ve hücre içi sıvıda kolayca çözünür. Aslında, çizim yapılırken, kovalan bağlardan ayırd edilmeleri için,
kısmen eksi yüklü bir oksijen atomu ile kısmen artı yüklü şekilde (Şekil 2.5) su molekülleri arasında yer alan bağ-
ların gösterildiği tarzda noktalı veya kesik çizgiler halin-
iki hidrojen atomu içeren suyun bizzat kendisi polar bir
de gösterilir. Hidrojen bağları çok zayıf olup tek bir su
molekülün klasik örneğini oluşturmaktadır.
molekülü içinde hidrojen ve oksijen atomları arasında yer
Polar Olmayan Kovalan Bağlar alan polar bağların gücünün sadece %4’ü kadar bir kuv-
vete sahiptir. Hidrojen bağları tek başlarına olduklarında
Polar kovalan bağların aksine, benzer elektronegativiteye zayıf olmalarına karşın büyük sayıda bulundukları zaman
sahip atomlar arasındaki bağlara polar olmayan kovalan moleküler etkileşimlerde ve iri moleküllerin biçimlerinin
bağlar adı verilir. Bu tür bağlarda elektronlar iki atom belirlenmesinde son derece büyük önem taşırlar. İri mo-
arasında tamamen veya aşağı yukarı eşit şekilde paylaşıl- leküllerin biçimleri, çoğu kez bunların işlevleri ve diğer
dığından bağ üzerinde yükün dağılımı eşit veya hemen moleküllerle etkileşme becerilerini belirlediğinden bu

δ+
δ+
δ+

δ+
δ
δ

δ

+ δ+ δ–
+

δ+
δ+

δ
δ–

δ+

Na+ Na+
δ–

CI– CI– CI–


δ

δ
δ+


δ–

+
δ
+

Na+
δ+
δ+ +δ

δ+

δ

δ

CI– Na+ Na+ CI– Na+ CI–


δ+

CI–

δ
δ


δ–
δ+

δ+ δ


+
δ

δ+ +
δ+
δ+

CI– Na+ Na+ CI– δ+


δ

CI– δ+
+

δ– δ–
δ+

Su
δ+

δ
δ+


δ

+
δ

Katı NaCl Sodyum ve klorür iyonlarının çözeltisi

Şekil 2.4 Yüklü sodyum ve klor iyonları arasındaki elektriksel çekim katı NaCl’de iyon bağları oluşturur. Su moleküllerinin polar
ve kısmen yüklü bölgeleri iyon bağlarını kırar ve sodyum ile klor iyonları çözünür.

Bedenin Kimyasal Bileşimi 25


δ+ δ+
H H H H
δ–
O
H C H H H H O H

δ+
H H

δ– + δ+
O δ
H H

O
C O

δ–
H H
δ+ δ+ H H
H H
δ– δ + δ+ H H
H H H
O H
δ– δ+
O H

Şekil 2.5 Beş su molekülü. Her molekülün içinde hidrojen


ve oksijen atomlarını birbirine bağlayan polar kovalan bağlar
ile bitişik moleküller arasında oluşan hidrojen bağlarına dikkat
ediniz. Hidrojen bağları çizimde kesik veya noktalı çizgilerle
gösterilirken kovalan bağlar düz çizgilerle gösterilmiştir. Metan (CH4) Amonyak (NH3) Su(H2O)

SIRA SİZDE
„ Sıvı suyun buhar haline dönüşmesinde hidrojen bağlarının Şekil 2.6 Hidrojen atomları ile bağlanmış karbon, azot ve
sıcaklık üzerine ne tür etkisi olabilir oksijen atomlarının çevresindeki kovalan bağların geometrik
Yanıtı bölüm sonunda bulabilirsiniz. konfigürasyonlarının farklı şekillerde gösterilmesi.

zılabilmekte olup burada R molekülün geri kalan kısmını


husus fizyolojide büyük önem taşır. Örneğin, bazı mo- temsil eder. Hidrojene bağlı oksijenin bir hidrojen iyonu
leküller “anahtar-kilit” şeklinde bir düzenlenme halinde
(H+) salarak bir karboksil iyonu (R-COO-) vermek üzere
etkileşmekte olup bu olay sadece her iki molekülün kesin-
hidrojenin yegane elektronunu kapması ile karboksil gru-
kes doğru biçime sahip olması halinde mümkündür ve bu
bu iyonize olur:
da kısmen, hidrojen bağlarının sayısı ve konuşlanmasına
bağlıdır. R — COOH R—COO– + H+
Molekülün Biçimi Amino grubu, iyonize bir amino grubu (R-NH3+) yap-
Biraz önce değinildiği gibi atomlar birbirlerine bağlan- mak üzere bir hidrojen iyonuna bağlanabilir:
dıkları zaman çeşitli biçimlerde moleküller yaparlar. Mo-
leküllerin çatısını kağıt üzerinde iki boyutlu olarak şema- R — NH2 + H+ R—NH3+
tize etmemize karşın moleküller üç boyutlu nesnelerdir.
Belli bir atom birden fazla kovalan bağ oluşturuyor ise bu Bu grupların herbirinin iyonize olmaları çift ok işa-
bağlar atom çevresinde bakışımlı (simetrik) olan veya ol- retinin işaret ettiği gibi geridönüşümlü olabilir; iyonize
mayan bir desen halinde dağılabilir (Şekil 2.6). karboksil grubu iyonize olmayan karboksil grubu vermek
Moleküller katı, esnek olmayan nesneler değillerdir. üzere bir hidrojen iyonu ile bağlanabilirken iyonize ami-
Bir molekülün biçimi belli sınırlar içinde, atomlarını bir no grubu iyonize olmamış bir amino grubu yapmak üzere
araya bağlayan kovalan bağlarda kırılma olmaksızın deği- bir hidrojen iyonu kaybedebilir.
şikliğe uğratılabilir. Kovalan bir bağ bağlanan atomların
çevresinde dönebildiği bir tekerlek miline benzer. Şekil
Serbest Radikaller
2.7’de gösterildiği gibi, altı karbon atomlu bir dizi çeşitli Daha önce anlatıldığı gibi bir atomun çekirdeği etrafında
kovalan bağların çevresinde dönerek çok sayıda biçim ala- dönen elektronlar enerji kabuklarını işgal etmekte olup
bilir. Daha sonraki bölümlerde göreceğimiz gibi, mole- her bir kabuk iki elektrona kadar varan sayıda elektron
küllerin üç-boyutlu esnek biçimleri moleküler etkileşim- taşıyan bir veya daha fazla sayıda yörünge tarafından işgal
leri yöneten ana etmenlerden bir tanesidir. edilebilir. Bir atom, en dış kabuktaki her yörünge elekt-
ronlarla tam olarak doldurulduğu zaman en kararlı halin-
İyonik Moleküller de bulunur. Dış kabuğundaki bir yörüngede tek bir (eşleş-
İyonizasyon olarak bilinen iyon oluşması olayı daha önce memiş) elektron bulunan bir atom, bu tip atomları taşıyan
anlatıldığı gibi sadece tek tek atomlara has olmayıp mole- moleküller gibi serbest radikal olarak bilinir. Serbest ra-
kül içinde kovalan olarak bağlı atomlarda da görülür. Mo- dikaller, oksidasyon olarak bilinen bir olay üzerinden gi-
leküllerde iyonizasyona uğrayan atom gruplarından sık derek diğer atomlarla tepkimeye girebilen kararsız mole-
karşılaşılan iki tanesi karboksil grubu (—COOH) ami- küllerdir. Bir serbest radikal bir diğer atomu okside ettiği
no grubudur (—NH2). Kısaltılmış formülde molekülün zaman serbest radikal bir elektron kazanır ve diğer atom
sadece bir bölümü R—COOH veya R—NH2 şeklinde ya- mutad olarak yeni bir serbest radikal halini alır.

26 Bölüm 2
(a)

O H H H H H H H H H H H H H H H H H

HO C C C C C C C C C C C C C C C C C C H

H H H H H H H H H H H H H H H H H

Doymuş yağ asiti (stearik asit)


O

HO C (CH2)16 CH3 (Sadeleştirilmiş formül)

Cis çift bağlar

O H H H H H H H H H H H H H H H H H

HO C C C C C C C C C C C C C C C C C C H

H H H H H H H H H H H H H

Çoklu doymamış yağ asiti (linoleik asit)

HO C (CH2)7 C C CH2 C C (CH2)4 CH3 Sadeleştirilmiş formül

(b)

H H
O O

H C OH HO C (CH2)16 CH3 H C O C (CH2)16 CH3


O O
⫹ Dehidrasyon
H C OH HO C (CH2)16 CH3 H C O C (CH2)16 CH3 ⫹ 3 H2O
O O

H C OH HO C (CH2)16 CH3 H C O C (CH2)16 CH3

H H

Gliserol ⴙ Üç yağ asiti Trigliserid (yağ)

(c)
H O
H C O C CH2 CH2 CH3

O
H C O C CH2 CH2 CH3

O
+ CH3
H C O P O CH2 CH2 N CH3
H O– CH3

Fosfolipid (fosfatidilkolin)

Şekil 2.12 Lipidler. (a) Yağ asitleri doymuş veya doymamış olabilirler ve bunların sık rastlanan iki örneği burada gösterilmiş-
tir. Yağ asiti formülünü sadeleştirmek için kullanılan sisteme dikkat ediniz. (b) Gliserol ve yağ asitleri, trigliserid ve su oluşturan
bir dehidrasyon tepkimesi ile birbirlerine bağlanan iki alt-birimdir. (c) Fosfolipidler gliserol, iki yağ asiti ve bir veya daha fazla
yüklü gruplardan oluşur.

SIRA SİZDE
„ Şekil 2.12c’de çizilen fosfolipidin hangi bölümü Şekil 2.8’de gösterilmiş olan su molekülleri ile yüzyüze gelecektir?
Yanıtı bölüm sonunda bulabilirsiniz.

Bedenin Kimyasal Bileşimi 33


Yan grup 1 Yan grup 2

Peptid bağı
R1
R1 O R2 O O
Dehidrasyon
NH2 CH C OH + NH2 CH C OH CH NH C OH + H2O
Amino Karboksil Amino Karboksil NH2 C CH
grubu (asit) grubu grubu (asit) grubu
O R2
Amino asit 1 + Amino asit 2

Eklenen amino asitler

R1 R3 R5

NH2 COOH

R2 R4 R6
Peptid bağları

Polipeptid

Şekil 2.15 Amino asitlerin bir polipeptid oluşturmak üzere peptid bağları ile birbirlerine bağlanması.

proteinlerde dördüncü(l) yapı denir. Fizyolojinin genel şur ve beta yassı yapraklar denilen görece düz, uzun bir
bir ilkesi yapı ve işlevin birbirlerine bağlı olduğudur. Bu bölge oluşur (bkz. Şekil 2.17). Öte yandan, birçok nedene
ilke moleküler düzeyde dahi geçerlidir. Bir proteinin biçi-
bağlı olarak, bir polipeptid zincirinin belli bir bölgesi bir
mi bunun fizyolojik etkinliğini belirler. Bir proteinin biçi-
mi ise her durumda, proteinin birinci yapısı olarak bilinen sarmal veya beta yassı yaprak konfigürasyonu almayabilir.
amino asit dizgisine bağlıdır.
1
Birinci Yapı NH2
Bir proteinin birinci yapısını iki değişken belirler: (1)
zincirdeki amino asitlerin sayısı, ve (2) zincir üzerindeki
her konuşta bulunan amino asitin özgül tipi (Şekil 2.16).
Zincir üzerindeki her konuş 20 farklı amino asitten her-
hangi birisi tarafından işgal ediliyor olabilir.

İkinci Yapı
Bir polipeptid bir tesbihe benzetilebilir ve tesbihin her
boncuğunu bir amino asit temsil eder (bkz.Şekil 2.16).
Üstelik amino asitlerin polipeptid zinciri içindeki bağlar
çevresinde dönebilmesi nedeniyle bu zincir esnektir ve bir
tesbihin birçok konfigürasyon verilecek şekilde kıvrılıp
bükülmesi gibi çok çeşitli şekillerde kıvrılabilir. Doğadaki
proteinler bir tesbihte olduğu gibi çizgisel bir zincir ha-
linde görülmez; her amino asitin yan gruplarının karşılıklı
COOH
etkileşimleri zincirin daha kompakt bir çatı yapmak üzere
kıvrılma, bükülme ve katlanmalarına yol açar. Proteinin 223
soncul biçimine bunun konformasyonu denir.
Bir polipeptid zinciri boyunca yer alan çeşitli bölge-
ler arasındaki çekimler proteinde ikinci yapıyı yaratır. Şekil 2.16 Bir polipeptid zincirinin birinci yapısı amino
Örneğin bir peptid zincirindeki azot atomuna bağlı bir asitlerin diziliş sırasıdır. Şekilde sunulan polipeptidde 223 ami-
hidrojen ile bir diğer peptid bağındaki çift bağlı oksijen no asit bulunmaktadır. Farklı amino asitler farklı renkte hal-
atomu arasında hidrojen bağları görülebilir (Şekil 2.17). kalarla temsil edilmiştir. Numaralama sistemi amino ucundan
Peptid bağlarının bir polipeptid zinciri boyunca düzenli (NH2) başlayarak yapılır
aralıklarla görülmesi nedeniyle bunların arasındaki hid-
rojen bağları zinciri, alfa sarmal adı verilen zemberek SIRA SİZDE
şeklinde bir konformasyon almaya zorlar.Bir polipeptid „ Polipeptid ve protein deyimleri arasında ne fark vardır?
zincirinin uzunca bölgelerinin diğerine aşağı yukarı koşut Yanıtı bölüm sonunda bulabilirsiniz.
şekilde uzanması halinde aralarında hidrojen bağları olu-

36 Bölüm 2
NH2 NH2
Fosfat Fosfat
N N
O Baz (sitozin) O Baz (sitozin)

O P O CH2 N O –O O
P O CH2 N
O O
O– O–
C C C C
H H Şeker (deoksiriboz) H H Şeker (riboz)
H H H H
C C C C
OH H OH OH

Tipik deoksiribonükleotid Tipik ribonükleotid


(a) (b)

Şekil 2.20 DNA ve RNA’nın nükleotid altbirimleri. Nükleotidler bir şeker, bir baz ve bir fosfat grubundan kuruludur. (a) DNA’da
bulunan deoksiribonükleotidler şeker olarak deoksiriboz içerir. (b) RNA’da bulunan şeker olan riboz, deoksiribozda sadece tek bir
hidrojen atomunun bulunduğu bir konuşta bir OH’a sahiptir.

G C

Fosfat NH2
T A
N
O N
Adenin
O P O CH2 N (DNA ve RNA)
N

O
O
T A
O
Şeker C G
N
O HN
Guanin
O P O CH2 N N NH2 (DNA ve RNA) A T
Nükleotid O
O–
NH2

N
O Sitozin
O P O CH2 N O (DNA ve RNA) G C
O
O– C G
O
CH3 A T
NH
O Timin
O P O CH2 O (sadece DNA)
N
O
O–

O Urasil T A
(sadece RNA)
NH
O
O P O CH2 N O
O
O–
Şekil 2.22 Bir pürin ile pirimidin bazı arasındaki eşleşme
DNA çift sarmalının iki polinükleotid ipliğini birbirlerine bağlar

Şekil 2.21 Fosfat–şeker bağları nükleik asitleri yapmak üze-


re nükleotidlere ardışık olarak bağlanır. Pirimidin bazı timinin
sadece DNA’da, urasilin ise sadece RNA’da bulunduğuna dikkat
ediniz.

sonucu olarak G daima C ile ve A daima T ile eşleşir. Bu


özgüllük genetik bilginin ikiye katlanması (duplikasyon)
ve aktarılmasında kullanılan işlergeyi sağlar.
mu gibi fosfat-şeker omurgasına dik konumda yassı bir
Bazlar arasındaki hidrojen bağları enzimler tarafından
düzlem üzerinde uzanır. Bu baz eşleşmesi, her iki zincir
kırılabilir. Bu olay çift sarmalı iki ipliğe ayrıştırır; böyle
birbirlerinin çevresinde dolanırken şeker-fosfat omurga- bir DNA’ya denatüre olmuş DNA adı verilir. Tek iplik-
ları arasında sabit bir mesafenin sürdürülmesini sağlar. lerin herbiri iki yeni DNA molekülü yapmak üzere rep-
Özgüllük, dört bazdaki hidrojen bağı gruplarının ko- likasyona uğrayabilir. Bu olay hücre bölünmesi sırasında
nuşları ile sağlanan baz eşleşmesi ile gerçekleşir (Şekil görülmekte olup böylece her yavru hücre tam bir DNA
2.23). Bir pürin olan guanin ile bir pirimidin olan sito- çeyizi (kompleman) almaktadır. Bağlar DNA’nın bir test
zin arasında üç hidrojen bağı (G-C eşleşmesi) oluşurken tüpünde ısıtılmasıyla da kırılabilmekte olup bu da araştırı-
bir pürin olan adenin ile bir pirimidin olan timin arasın- cılara DNA replikasyonu gibi olayları incelemede uygun
da sadce iki hidrojen bağı (A-T eşleşmesi) oluşur. Bunun bir yöntem sağlamaktadır.

Bedenin Kimyasal Bileşimi 39


Çekirdek
Çekirdekçik
Çekirdek deliği
Çekirdek zarı
Vault
Peroksizom

Salgı
Plazma vezikülü
zarı

Pürtüklü Lizozom
endoplazmik
retikulum
Sentrioller
Bağlı
ribozomlar Endozom

Serbest
ribozomlar Golgi
aygıtı

Düz
endoplazmik
retikulum

Mitokondri

Aktin filamanları

Mikrotübül

Şekil 3.3 İnsan hücrelerinin çoğunda bulunan yapılar. Bütün yapıların ölçekli şekilde çizilmediğine dikkat ediniz.

Plazma zarları
TABLO 3.1 Plazma Zarlarının İşlevleri

Maddelerin hücre içine ve hücre dışına ve hücre organelleri


Çekirdek ile sitozol arasında geçişini düzenler.
Hücre yüzeyine erişen kimyasal habercileri saptar.

Organeller Zar bağlantıları ile bitişik hücreleri birbirlerine bağlar.

(a) Sitoplazma (b) Sitozol Hücreleri hücre dışı yatağa kancalar.

Şekil 3.4 Sitoplazma ve sitozolün karşılaştırılması. (a) meyerek moleküllerin geçişi için seçici bir engel oluş-
Sitoplazma (gölgeli alan) çekirdeğin dışında kalan hücre
turmalarıdır. Plazma zarları maddelerin hücre içine giriş
bölgesidir. (b) Sitozol (gölgeli alan) sitoplazmanın hücre
ve çıkışlarını düzenlerken hücre organellerini kuşatan
organelleri dışında kalan sıvı kısmıdır.
zarlar maddelerin organeller ile sitozol arasındaki seçici
SIRA SİZDE hareketliliğine izin verir. Moleküllerin zarlar üzerinden
„ Hücre içi sıvısının tamamını hangi bölükler oluşturur? hareketini sınırlamanın yararlarından bir tanesi kimyasal
Yanıtı bölüm sonunda bulabilirsiniz. tepkimelerin ürünlerinin özgül hücre organelleri içinde
tutulmasıdır. Bir zarın zor altında kalması, çeşitli işaret-
lere yanıt olarak zarın her iki yanındaki moleküller ve
iyonların akışını arttıracak veya azaltacak şekilde madde
3.2 Zarlar geçişlerini değiştirebilir.
Seçici bir engel olarak davranmasına ek olarak plazma
Zarlar hücrelerin büyük bir yapısal elemanıdır. Zarların
zarı diğer hücrelerden gelen kimyasal işaretlerin farkedil-
fizyolojide önem taşıyan çeşitli işlevler görmesine karşın mesi ve hücrelerin bitişik hücrelere ve bağ dokusu prote-
(Tablo 3.1) bunların en evrensel rolü, bazı moleküllerin inlerinin hücre dışı yatağına kancalanmasında da önemli
kendilerini aşmasına izin verirken diğerlerine izin ver- bir rol oynar.

48 Bölüm 3
Hücre dışı sıvı
Plazma Proteinler
zarı

Alyuvarın
sitozolü

Kolesterol

Yağ asitleri

Fosfolipid çift-katmanı

(a)
Fosfolipidlerin polar bölgeleri
Hücre içi sıvı
(b)
Şekil 3.5 (a) İnsan alyuvar plazma zarının elektron mikrofotoğrafı. Plazma zarları 6-10 nm kalınlıkta olup elektron mikroskopu
yardımı olmaksızın görülemeyecek kadar incedir. Elektron mikrofotoğrafında zar, soluk renkte bir boşlukla birbirlerinden ayrılmış iki
koyu renkli çizgi halinde görülür. Koyu çizgiler proteinler ve lipidlerin polar bölgelerine karşılık gelirken soluk renkli boşluk bu mo-
leküllerin polar olmayan bölgelerine karşılık gelmektedir. (b) Bir zarda proteinler, fosfolipidler ve kolesterolün şematik düzenlenişi.
Bazı proteinler hücre dışı yüzeylerine bağlanmış karbonhidrat moleküllerine sahiptir. J. D. Robertson in Michael Locke (ed.), Cell Membranes in
Development, Academic Press, Inc., New York.’dan alınmıştır.

Zar Yapısı olmayan halka yapısına sadece tek bir polar hidroksil gru-
Zarların yapısı bunların işlevlerini belirler. Örneğin, bü- bunun bağlı olması nedeni ile hafifçe amfipatiktir (bkz.
tün zarlar, içine gömülü halde proteinler içeren, lipid mo- Şekil 2.13). Dolayısı ile kolesterol, tıpkı fosfolipidler gibi,
leküllerinin yaptığı bir çift katmandan oluşmuştur (Şekil polar bölgesi lipid çift-katmanının çift-katmanlı yüzeyi-
3.5). Ana zar lipidleri fosfolipidlerdir. Bir fosfolipidin ne saplanırken polar olmayan halkalarının içerde yağ asiti
bir ucunda yüklü veya polar bir bölge bulunurken iki tane zincirleri ile birlikte bulunacağı bir konuşlanma gösterir.
uzun yağ asiti zincirinden oluşan molekülün geri kalan Polar hidroksil grubu fosfolipidlerin polar bölgeleri ile
bölümü polar değildir; dolayısı ile fosfolipidler amfipa- hidrojen bağları oluşturur. Kolesterolün polar olmayan
tiktirler (bkz. Bölüm 2). Plazma zarlarındaki fosfolipidler, halkalarının fosfolipidlerin yağ asiti kuyrukları ile sıkı
polar olmayan yağ asiti zincirleri ortada kalmak üzere bir birliktelik göstermesi zarda yağ asitlerinin düzenli şekilde
çift katman halinde örgütlenmiştir. Fosfolipidlerin polar paketlenmesini sınırlama eğilimindedir. Yağ asitlerinin
bölgeleri, hücre dışı sıvısı ve sitozoldeki polar su molekül- ileri derecede düzenli, sıkı paketlenmesi ne kadar fazla ise
lerinin çekmesi sonucunda zarların yüzeylerine yerleşmiş- zarın akışkanlığı o denli azalma eğilimindedir. Yani, koles-
tir. Lipid çift-katmanı, polar moleküllerin hücrenin içine terol ve fosfolipidler zar akışkanlığının intermediyer dü-
girmesi ve çıkmasını önleyen bir engel olarak davranır. zeyde sürdürülmesinde eşgüdüm halinde görev yaparlar.
Bazı ayrıcalıklar bir yana bırakılırsa kimyasal bağlar Yüksek sıcaklıklarda kolesterol, olasılıkla fosfolipidlerin
fosfolipidleri birbirlerine veya zar proteinlerine bağla- yana doğru hareketine sınırlama getirerek zarın akışkan-
maz. Dolayısı ile her molekül diğerlerinden bağımsız ola- lığını azaltır. Düşük sıcaklıklarda, kolesterol, aksi takdir-
rak serbestçe hareket etmede özgürdür. Bu ise hem zar de görülecek olan akışkanlıktaki azalmayı en aza indirir.
lipidlerine ve hem çift-katmanın yüzeylerine koşut olarak Bu son etki, büyük olasılıkla, yağ asiti zincirlerinin sıkıca
uzanan proteinlere yanlara doğru önemli bir rastgele ha-
paketlenmiş düzenli çatı oluşturma becerilerini azaltarak
reketlilik kazandırır. Buna ek olarak, uzun yağ asiti zincir-
sağlanmaktadır. Kolesterol, bazı plazma zarı fosfolipidle-
leri bükülebilir ve ileri geri hareket edebilir. Sonuç olarak
ri ve protein sınıfları ile işbirliği de yaparak örgütlenmiş
lipid çift-katmanı, su yüzeyine dökülmüş zeytinyağına
öbekler oluşturur ve bu öbekler birlikte çalışarak plazma
çok benzer şekilde bir sıvının özelliklerine sahiptir ve bu
da zarı önemli derecede esnekleştirir. Bu esneklik, hüc- zarından veziküller yapmak üzere parçalar kopartır; bu
relerin sıvı ile dolu olması ile birlikte, hücrelere yapısal veziküller içeriklerini, Bölüm 4’de anlatılacağı gbi çeşitli
bütünlüklerinde bir bozulma olmaksızın şekillerinde ılım- hücre içi organellere sunarlar.
lı değişiklikler yapmaya izin verir. Tıpkı bir kumaş par- Zar proteinlerinin integral ve periferik olmak üzere iki
çası gibi bir zar bükülüp katlanabilirse de yırtılmaksızın sınıfı bulunmaktadır. İntegral zar proteinleri zar lipidle-
önemli derecede gerdirilemez. Bölüm 4’de öğreneceğiniz ri ile sıkı bir birlik kurmuş olup lipid çift-katmanını tahrip
gibi zarların bu yapısal özellikleri hücrelere ekzositoz ve etmeden zardan özütlenemezler. Tıpkı fosfolipidler gibi
endositoz gibi olaylar gösterebilmesine ve osmotik den- integral proteinler de amfipatik olup molekülün bir böl-
gesizliklere bağlı olarak hacimde görülen hafif değişiklik- gesinde polar amino asit yan zincirleri taşırken ayrı bir
lere göğüs germesine olanak sağlar. bölgede polar olmayan yan zincirler bir araya kümelen-
Plazma zarı kolesterol de içerirken hücre içi zarlarda miştir. Amfipatik olmaları nedeniyle integral proteinler
pek az kolesterol bulunur. Kolesterol, görece katı, polar zarda amfipatik lipidlerle aynı konuşa sahip olacak şekilde

Hücre Yapısı, Proteinler ve Metabolizma 49


Hücre dışı
Hücre dışı sıvı sıvı
Transmembran NH2
Glikoproteinin proteinler Fosfolipidler Transmembran
karbonhidrat polar olmayan parça
kısmı
Fosfolipid
çift-katmanı
Kanal

İntegral
proteinler
Kolesterol

Periferik
protein

Polar bölgeler

Polar olmayan bölgeler Hücre içi sıvısı


COOH
Şekil 3.6 İntegral ve periferik zar proteinlerinin fosfolipidle- Hücre içi sıvısı
rin çift-moleküllü katmanına eşlenik olarak düzenlenişi.
Şekil 3.7 Lipid çift-katmanını kesen çok sayıda hidrofob par-
çalara sahip tipik bir transmembran protein. Her transmembran
düzenlenir yani, polar bölgeler polar su molekülleri ile
parça alfa-sarmal konformasyonda spiral yapmış polar olmayan
birliktelik kurduğu yüzeylerde yer alırken polar olmayan
amino asitlerden kuruludur (resimde silindirler olarak gösteril-
bölgeler, iç kısımda, polar olmayan yağ asiti zincirleri ile
miş).
birliktelik kurar (Şekil 3.6). İntegral proteinlerin birçoğu,
tıpkı zar lipidleri gibi zar düzleminde yana doğru hareket
edebilirse de diğerleri, esas olarak zarın sitozolik yüzeyine yüzeyinden hücre dışı sıvının içine doğru uzanır ve bura-
yerleşik bir periferik protein bağına bağlı olmaları nedeni da, glikokaliks adı verilen bir katman oluşturur. Bu yüzey
ile hareketsiz hale getirilmiştir. karbonhidratları hücrelerin birbirlerini tanımaları ve bir-
İntegral proteinlerin çoğu zarı boydan boya keser ve birleri ile etkileşime girmelerinde önemli roller oynar.
bunlara transmembran proteinler adı verilmiştir. Bu Çift-katmanın dış yarısında bulunan lipidler tür ve ni-
transmembran proteinlerin birçoğunun polipeptid zin- celik olarak iç yarıdan bir nebze farklıdır ve daha önce
cirleri lipid çift-katmanını defalarca keser (Şekil 3.7). Bu gördüğümüz gibi, dış yüzde yer alan proteinler veya pro-
proteinler, lipidlerin zarın iç kısmındaki polar olmayan tein bölümleri de iç yüzde yer alanlardan farklılık göste-
bölgelerine eşlik eden, polar olmayan segmentlerle birbir- rir. Zar işlevlerinin birçoğu, bir zarın iki yüzeyi arasında
lerine bağlanmış polar bölgelere sahiptir. Transmembran kimyasal bileşimde görülen bu bakışımsızlık ile ilişkilidir.
proteinlerin polar bölgeleri lipid çift-katmanının yüzeyin- Bütün zarlar, sıvı-mozayik modeli adlı anlatılan
den oldukça ötelere kadar uzanabilir. Bazı transmembran bu genel yapıyı gösterir ve bu adın verilme nedeni, zar
proteinler iyonlar ve suyun zarı aşabilmek için kullandığı proteinlerinin bir karışımı veya “mozayiyiğinin” bir lipid
kanallar oluştururken diğerleri, kimyasal sinyallerin zarı denizinde serbestçe yüzüyor olmasıdır (Şekil 3.8). Öte
aşmasına veya hücre dışı ve hücre için hücresel protein yandan, plazma zarındaki proteinler ve, daha az ölçüde
filamanlarının plazma zarına kancalanmasına eşlik etmek- de olsa lipidler, organel zarlarında bulunanlardan, örne-
tedir. ğin kolesterolün dağılımı gibi, farklıdır. Dolayısı ile, esas
Periferik zar proteinleri amfipatik değillerdir ve li-
pidlerin zarın iç kısmındaki polar olmayan bölgeleri ile Fosfolipid
birliktelik göstermez. Bunlar zar yüzeyine yerleşmiş olup çift-katmanı
burda integral zar proteinlerinin polar bölgelerine (bkz. Kolesterol
Şekil 3.6) ve keza bazı hallerde, zar fosfolipidlerinin yüklü
polar bölgelerine bağlanırlar. Periferik proteinlerin çoğu
plazma zarının sitozolik yüzeyinde yer alır ve burada bir-
birinden farklı çeşitli etki tiplerinden birini gösterebilir-
ler. Örneğin, bazı perifeik proteinler zar bileşenlerinin
metabolizmasına aracılık eden enzimler iken diğerle-
ri küçük moleküllerin zar üzerinden veya zar ile sitozol
arasındaki yerel taşınmasına katılır. Bunların birçoğuna, Proteinler
hücrenin şekli ve hareketliliğini etkileyen hücre iskeleti
elemanları eşlik eder. Şekil 3.8 Plazma zar yapısının sıvı-mozaik modeli. Protein-
Plazma zarının hücre dışı yüzeyinde, zar lipid ve prote- ler ve lipidler çift-katman içinde hareket edebilirler; kolesterol,
inlerinden bazılarına kovalan olarak bağlanmış az miktarda polar ve polar olmayan bölgeleri üzerinden fosfolipidlerle etki-
karbonhidrat bulunur. Bu karbonhidratlar kısa, dallanmış leşimler kurarak intermediyer zar akışkanlığının sürdürülmesine
monosakkarit zinçirleri yapmakta olup bu zinçirler hücre yardımcı olur.

50 Bölüm 3
Plazma Plazma
zarları zarları

Keratin
filamanı Sıkı
bağlantı
Kesif
plak Kaderinler
Hücre dışı
Hücre dışı mesafe
mesafe Hücre dışı yol sıkı
bağlantı tarafından
kapatılmıştır
Lümene bakan yüz
Lümene bakan taraf

Kana bakan yüz


Kana bakan taraf
Epiteli aşan
transsellüler yol
(a) Desmozom (b) Sıkı bağlantı

Plazma
zarları

Sıkı
bağlantı
Apical
Apikal Gedikli
side
taraf bağlantı zar
proteini
(konneksinler)
Hücre dışı Bitişik hücrelerin
mesafe sitozollerini
birbirine
bağlayan 1,5 nm
çaplı kanallar
Lümene bakan yüz

Desmozom

Kana bakan yüz

Bazolateral
Basolateral taraf
side

(c) Bağırsak hücrelerinin elektron mikrofotoğrafı (d) Gedikli kavşak

Şekil 3.9 Üç tip özelleşmiş zar bağlantısı: (a) desmozom; (b) sıkı bağlantı; (c) apikal (lüminal) yüze yakın bir noktada sıkı bağ-
lantı ve sıkı bağlantının altında bir desmozom ile birbirlerine bağlanmış iki bağırsak epitel hücresinin elektron mikrofotoğrafisi;
ve (d) gedikli kavşak. Elektron mikrofotoğraflar M. Farquhar and G. E. Palade, J. Cell. Biol., 17:375–412’den alınmıştır.

SIRA SİZDE
„ Bu şeklin (c) bölümünde gösterildiği gibi bağırsak epitelinde yer alan sıkı kavşağın fizyolojik işlevi ne olabilir?
Yanıtı bölüm sonunda bulabilirsiniz.

52 Bölüm 3
Golgi aygıtı

Yapı: Kase şeklinde, sıkıca karşılıklı yerleşmiş, yassı,


zarımsı keselerin yaptığı bir dizi; çok sayıda veziküllere
eşlik eder. Genel olarak, bir hücrenin merkez kısmında,
çekirdeğe yakın bir noktada tek bir Golgi aygıtı bulunur.
İşlev: Pürtüklü endoplazmik retikulumdan gelen proteinleri,
Golgi vezikülleri yoluyla diğer organellere veya hücreden
salgılanmaya göndermeden önce derişik hale getirir,
modifikasyona uğratır ve sıralar.

Golgi aygıtı

Zarla kuşatılıp kapatılmış


vezikül

Şekil 3.12 Golgi aygıtı. W. Bloom and D. W. Fawcett, Textbook of Histology, 9th ed. W. B. Saunders Company, Philadelphia’dan alınmış elektron mikrofotoğraf.

Yatak
İbikler (matriks)
(kristalar)
(iç zar)

Dış zar

Pürtüklüofendoplazmik
Lumen rough
endoplasmiclümeni
retikulumun reticulum

Mitokondri
Yapı: İki zarla kuşatılmış çomak veya oval şekilli cisim. İç zar mitokondrinin yatağı içine katlanmalar göstererek ibikleri (kristaları) oluşturur.

İşlev: ATP üretimi, O2 tüketimi ve CO2 oluşumunun ana noktasıdır. Krebs döngüsü ve oksidatif fosforlamada etkinlik gösteren enzimleri içerir.

Şekil 3.13 Mitokondri. K. R. Porter’ın lütfettiği elektron mikrofotoğraf

Mitokondriler küresel veya uzamış, çomak şeklinde şıyor olabilir. Üstelik bu retikulumun yaygınlık derecesi
yapılar olup bir iç ve bir dış zarla sarılıdır (Şekil 3.13). farklı fizyolojik kurgularda değişikliğe uğrayabilir; hücre-
Dış zar düz iken iç zar, iç mitokondri bölüğü olan yatak lerin enerji istemi değiştikçe daha fazla sayıda mitokondri
(matriks) içine uzamış, ibikler (kristalar) olarak adlandırı- birbirleriyle kaynaşabilir, birbirlerinden ayrılabilir ve hat-
lan yapraklar veya borucuklar yapar. Mitokondrile sitop- ta kendi kendilerini tahrip edebilir.
lazmanın her yanına dağılmıştır. Büyük miktarda enerji Kas kasılması gibi fizyolojik olaylara güç sağlamak için
tüketen hücrelerde 1000 tane gibi çok büyük sayılarda bu-
gereken enerjinin çoğunu sağlamalarına ek olarak mito-
lunurken daha az etkin hücreler daha az sayıda mitokond-
kondriler, östrojen ve testosterone hormonları gibi bazı
riye sahiptir. Öte yandan, mitokondrilerin yapı ve işlevi
lipidlerin sentezinde de rol oynuyor olabilir (Bölüm 11).
hakkındaki çağdaş anlayışa göre her mitokondri fiziksel ve
işlevsel olarak diğer mitokondrilerden yalıtılmış haldedir. Lizozomlar
İncelenen bütün hücre tiplerinde mitokondriler sanki bir
retikulum içinde en azından bunun bir parçası olarak kar- Lizozomlar tek bir zarla sarılı küre veya oval şekilde or-
şımıza çıkmaktadır (Şekil 3.14). Mitokondrilerin yaptığı ganellerdir (bkz. Şekil 3.3). Tipik bir hücrede yüzlerce li-
bu birbirine bağlı ağ, hücre içinde dağılmış halde bulunan zozom bulunabilir. Lizozom içindeki sıvı asit olup çeşitli
mitokondrilere oksijen ve enerji kaynaklarının (özellikle sindirim enzimleri içerir. Lizozomlar bir hücre tarafından
yağ asitlerinin) sunulması yönünden özellikle önem ta- yutulan bakterileri ve ölü hücre artıklarını yıkıma uğratır.

Hücre Yapısı, Proteinler ve Metabolizma 55


O CoA SH
CH3 C S CoA

Asetil koenzim A

COO−
1
CH2
COO−
HO C COO− Sitrat
Oksaloasetat C O
H2O CH2
CH2
COO−
2
COO−
8

COO−
COO− CH2
NADH + H+
H C OH H C COO−
İzositrat
CH2 H C OH
Malat Oksidatif
COO− fosforlama COO−
NADH + H+
7 H2O 3

NADH + H+
COO− CO2
FADH2 COO−
CH
Fümarat CH CH2 α-Ketoglutarat

COO− COO− CH2


COO− CoA
5
CH2 C O
Pi CH2
6
CH2 4 COO−
CH2
COO− CO2
CoA C O
GTP GDP
Süksinat
S CoA

Şekil 3.44 Krebs döngüsü. Döngünün Süksinil koenzim A


her dönüşünde üretilen iki molekül CO2’deki ADP ATP
karbon atomlarının döngüye bir asetil grubu
halinde giren iki karbon atomu olmadığına
dikkat ediniz (bu şekilde kesik çizgili kutu şek-
linde gösterilmiştir).

TABLO 3.8 Krebs Döngüsünün Karakteristikleri


Giren substrat Asetil koenzim A—asetil grupları pirüvat, yağ asitleri ve amino asitlerden türetilir
Bazı ara-ürünler amino asitlerden türetilir.
Enzimin konuşu Mitokondrilerin iç bölüğü (mitokondri yatağı)
ATP üretimi 1 GTP doğrudan üretilir ve bu ATP’ye dönüştürülebilir
Bu yolda moleküler oksijenin doğrudan kullanılmamasına karşın sadece aerobik koşullarda çalışır
Koenzim üretimi 3 NADH + 3 H+ ve 2 FADH2
Son ürünler Yola giren her asetil koenzim A molekülü başına 2 CO2
Bazı ara-ürünler amino asitleri ve özgül hücre işlevleri için gereken diğer organik molekülleri sentez etmek
için kullanılır.
Net tepkime Asetil KoA + 3 NAD+ + FAD + GDP + Pi + 2 H2O 2 CO2 + CoA + 3 NADH + 3 H+ + FADH2 + GTP

Hücre Yapısı, Proteinler ve Metabolizma 83


nel zarında bulunur. Plazma zarında, H+-ATPaz hidrojen
Hücre içi sıvı
iyonlarını hücre dışına atar ve bu yolla hücre pH’sının
Hücre dışı sıvı sürdürülmesine yardımcı olur. Bedendeki bütün enzimler
Na+ 145 mM en uygun etkinlik için dar bir pH aralığı gereksindiğinden
Na+ 15 mM bu etkin taşıma olayı hücre metabolizması ve yaşaması
K+ 5 mM
K+ 150 mM için dirimsel önem taşır.
H+/K+-ATPaz, hidrolize olan her ATP molekülü ba-
ATP
şına hücre dışına bir hidrojen iyonu pompalayıp hücre
Na+/K+ -ATPaz 3 Na+ içine bir K+ alınmasını sağlayan bir pompa olarak görev
2 K + yaptığı böbrek ve midedeki asit-salgılayan hücrelerin
ADP plazma zarında yer alır. Hidrojen iyonları, proteinlerin
sindiriminde önemli bir rol yüklendikleri mide lümenine
geçerler.

Şekil 4.12 Hücre içi düşük Na+ ve yüksek K+ derişimlerin- İkincil Etkin Taşıma
den sodyum ve potasyum iyonlarının plazma zarında Na+/K+- İkincil etkin taşımada bir iyonun elektrokimyasal farklan-
ATPaz tarafından zıt yönde birincil etkin taşınması sorumludur. ması uyarınca yokuş aşağı hareketine örneğin glükoz veya
Hidrolize edilen her ATP için üç sodyum iyonu hücre dışına bir amino asit gibi bir diğer besin molekülünün taşınması
atılırken iki potasyum iyonu hücre içine alınır. kenetlenmiştir. Yani, ikincil etkin taşımaya aracılık eden
taşıyıcıların üzerinde iki bağlanma noktası bulunmak-
ta olup bir tanesi bir iyon (bu iyon tipik olarak Na+ ise
de daima bu iyon söz konusu değildir) bağlarken diğeri
birlikte taşınacak molekülü bağlar. Bu tür taşımanın bir
Na+/K+-ATPaz taşıyıcıya ek olarak hücrelerin çoğun- örneği Şekil 4.13’de sunulmuştur. Bu örnekte Na+’un
da bulunan ana birincil aktif taşıyıcı proteinler (1) Ca2+- elektrokimyasal farklanması, hücre dışı sıvıdaki yüksek
ATPaz; (2) H+-ATPaz; ve (3) H+/K+-ATPaz’dır. Bu ve Na+ derişimi ve hücre içinde eksi yük fazlalığı nedeniyle
diğer etkin taşıma sistemlerinin etkinlikleri hep beraber hücre içine yöneliktir. Öte yandan, taşınacak diğer so-
ele alındığında insan bedeninin total enerji tüketiminin lütün hücre içindeki yüksek derişim farklanmasına karşı
önemli bir bölümünden sorumludur. Ca2+-ATPaz, plaz- yani, yokuş yukarı taşınıyor olması zorunludur. Na+’a
ma zarında ve endoplazmik retikulumun zarları dahil ait yüksek afiniteli bağlanma noktaları taşıyıcının hücre
birçok organel zarında bulunur. Plazma zarında, etkin dışı yüzeyine yerleşiktir. Na+’un bağlanması taşınacak
kalsiyum taşınmasının yönü
sitozolden hücre dışı sıvıya
doğrudur. Organel zarların- Düşük Na+/Yüksek solüt Hücre içi sıvısı Yüksek Na+/Düşük solüt Hücre içi sıvısı
da ise bu taşıma sitozolden
organel lümenine yöneliktir. Aşırı
– – –
Yani, Ca2+’un Ca2+–ATPaz – – – – – –
– – – – – eksi – – –
Taşıyıcı yük
yoluyla sitozolden dışarı protein
atılması hücrelerin çoğunda
sitozoldeki Ca2+ derişiminin Na+
yaklaşık 10-7 mol/L litre gibi
Na+
çok düşük düzeyde olmasın-
dan sorumlu olup hücre dışı
Ca2+ derişimi bunun 10.000
katı olan 10-3 mol/L düze-
yindedir. Bu taşıma işler- Hücre dışı sıvı
geleri, hücrelerdeki birçok Yüksek Na+/Düşük solüt Yüksek Na+/Düşük solüt Hücre dışı sıvı
fizyolojik etkinliğin (örneğin Birlikte taşınmaya
hücre salgılarının depo ve- (kotransport)
uğratılan solüt
ziküllerden hücre dışı sıvı-
ya salınması) kalsiyum iyon
Şekil 4.13 İkincil etkin taşıma modeli. Bu örnekte, bir sodyum iyonunun taşıyıcıya bağlanma-
derişimindeki değişikliklerle
sı zarın hücre dışı yüzündeki solüt bağlayıcı noktanın afinitesinde allosterik artış yapmıştır. Na+ ve
sağlanması nedeniyle önemli
solütün bağlanması hücre sıvıya bakan bağlanma noktalarını açığa çıkartan mimari bir değişikliğe
bir görev olan hücre içi kal-
neden olur. Na+ kendi elektrokimyasal farklanması boyunca hücre içine sızar ve solüt bağlanma
siyum iyonu homeostazının
noktasını eski düşük afiniteli haline geri çevirir.
güvence altına alınmasına
yardım eder. SIRA SİZDE
H+-ATPaz, plazma zarı „ Solütlerin ikincil etkin taşıma ile taşınma olayında ATP hidrolize edilmekte midir?
ve iç mitokondri ve lizozo- Yanıtı bölüm sonunda bulabilirsiniz.
mal zarlar dahil birçok orga-

Moleküllerin Hücre Zarları Üzerinden Geçişi 105


TABLO 4.2 Maddelerin Zarları Aşmada Kullandıkları Yolların Ana Nitelikleri

Sızma Aracılı Taşınma


Lipid Çift- Protein Kolaylaştırılmış Birincil Etkin İkincil Etkin
katmanından Kanalından Sızma Taşıma Taşıma
Net akışın yönü Yüksekten Yüksekten Yüksekten Düşükten Düşükten
düşük derişime düşük derişime düşük derişime yüksek derişime yüksek derişime
Denge veya kararlı Cd = Ci Cd = Ci* Cd = Ci Cd ≠ Ci Cd ≠ Ci
durum
İntegral zar proteini Hayır Evet Evet Evet Evet
kullanma
Yüksek derişimde Yok Yok Var Var Var
(doyma) azami akış
Kimyasal özgüllük Yok Var Var Var Var
Enerji kullanımı ve Yok Yok Yok Var: ATP Var: iyon farklan-
kaynağı ması (çoğu kez Na+)
Yolu kullanan tipik Polar olmayan: O2, İyonlar: Na+, K+, Polar: glükoz İyonlar: Na+, K+, Polar: amino asitler,
moleküller CO2, yağ asitleri Ca2+ Ca2+, H+ glükoz, bazı iyonlar
*Bir zar potansiyelinin bulunması halinde denge sırasında hücre içi ve hücre dışı iyon derişimleri birbirlerine eşit olmayacaktır.

Na+ 4.3 Osmoz


Su polar bir moleküldür ve buna rağmen çoğu hücrenin
H+ Ca2+ plazma zarlarını çok hızlı bir şekilde aşar. Bu olaya, su-
ADP ATP yun içlerinden sızdığı kanallar yapan ve akuaporinler
ATP K+ ADP adı verilen bir zar proteinleri ailesi aracılık eder. Bu su
Na+ kanallarının tipi ve sayısı farklı zarlarda farklılık gösterir.
ADP ATP
Na+
Birincil Amino
asidler Sonuç olarak bazı hücreler diğer hücrelere göre suya çok
etkin
taşıma
daha fazla geçirgendir. Bazı hücrelerde, akuaporin kanal-
larının sayısı ve dolayısı ile zarın suya olan geçirgenliği
İkincil Na+ çeşitli işaretlere yanıt olarak değişikliğe uğratılabilir. Bu
K+ İyon
kanalları
etkin H+ olay böbreğin bazı borucuklarını kaplayan epitel hücre-
taşıma
lerinde özellikle önem taşır. Bölüm 14’de öğreneceğiniz
Ca2+ gibi böbreklerin ana işlevlerinden bir tanesi idrarla atı-
HCO3– Na+ lacak su miktarını düzenlemektir; bu beceri, beden sıvı
Cl– Kolaylaştırılmış
sızma bölüklerindeki suyun total niceliğinin homeostatik dü-
zeyde tutulmasına yardım eder. Böbrek borularının epitel
hücreleri, herhangi bir andaki beden su dengesine bağlı
Ca2+ Cl– olarak sayıları arttırılan veya azaltılan çok miktarda akua-
Glükoz porin taşımaktadır. Örneğin, dehidrate (suyunu yitirmiş)
bir kişide böbrek epitel hücrelerindeki akuaporinlerin sa-
yısı artacak ve bu da renal borularda oluşan idrardan daha
Şekil 4.15 Solütlerin, zar proteinlerini de dahil ederek ti- fazla suyun tekrar kana geri verilmesine izin verecektir.
pik bir plazma zarı üzerinden hareketi. Özgülleşmiş hücreler İşte bu yüzden, bir kişi susuz kaldığı zaman idrar hacmin-
bu şekilde gösterilmeyen ek taşıyıcı ve kanallar içerebilir. Bu de azalma olacaktır.
zar proteinlerinin birçoğu, zar üzerinden özgül solüt akışlarını Suyun bir zar üzerinden net sızmasına osmoz denir.
denetim altında azaltan veya arttıran, çeşitli işaretler tarafından Herhangi bir sızma olayında olduğu gibi net bir akımın
modühasyona uğratılabilir.Birlikte taşıyıcıların stoikiyometrisi
sağlanması için bir derişim farkının bulunması zorunlu-
gösterilmemiştir
dur. Bir zarın iki yanı arasında, su derişiminde böyle bir
fark nasıl yaratılabilir?
Suya bir solütün eklenmesi, suyun çözeltideki derişi-
Tablo 4.2’de su moleküllerinin zarlar üzerinde hare-
mini, arı sudaki derişimine göre azaltır. Örneğin, glükoz
ket etmede kullandıkları işlergeye yer verilmemiştir. Bu gibi bir solüt suda çözünecek olursa oluşan çözeltideki su-
polar molekülün beden sıvı bölükleri arasında hareket et- yun derişimi arı sudaki derişiminden daha azdır. Belli bir
mesi özel nitelik taşımakta olup aşağıda anlatılmaktadır. hacimdeki glükoz çözeltisi, her glükoz molekülünün daha

Moleküllerin Hücre Zarları Üzerinden Geçişi 107


Golgi
Solütler ve Çekirdek aygıtı
H2O’nun Ligand
özgül Almaç Çekirdek
olmayan
alınması
Solütler Vezikül
Klatrin kaplı
bir çukur oluşturan
klatrin Bağlanmamış
Plazma proteini ligand
zarı
Vezikül

Lizozom
Hücre dışı sıvı
Klatrin proteinleri
(a) Sıvı endositozu vezikülden
salınmaktadır

Bakteri Çekirdek Almaç


Lizozom Endozom Almaç tekrar
Sitozol zara döngülenir
Vezikül
oluşması

Yalancı ayak (c) Almaç aracılı endositoz


Fagozom

Hücre dışı sıvı

(b) Fagositoz

Şekil 4.21 Pinositoz, fagositoz ve almaç aracılı endositoz. (a) Pinositozda solütler ve su endositototik veziküller yolu ile hücre
dışı sıvıdan özgül olmayan şekilde hücre içine alınır. (b) Fagositozda, özgülleşmiş hücreler, bakterileri ve hücre kalıtları gibi diğer
iri nesneleri içine alacak yalancı ayak adlı plazma zarı uzantıları oluşturur. Oluşan veziküller vezikül içeriğini tahrip edecek enzimler
ve diğer molekülleri içeren lizozomlarla kaynaşır. (c) Almaç aracılı endositozda bir hücre, bir plazma zarı almacına bağlanan özgül
bir hücre dışı ligandı tanır. Bağlanma endositozu tetikler. Burada sunulan örnekte, ligand-almaç bileşimleri klatrin kaplı veziküllerle
içselleştirilmekte olup bunlar endozomlarla kaynaşır (resmi sadeleştirmek için uyumcu proteinler gösterilmemiştir). Ligiandlar daha
ileri işlenmeye alınarak Golgi aygıtına veya lizozomlara yönlendirilebilir. Almaçlar tipik olarak tekrar plazma zarına geri dönüp dön-
gülenmiş olur.

trin kılıfı soyulur ve klatrin proteinleri tekrar zara geri zarla kaynaşması vezikül içeğirini bu sindirici enzimlerin
döngülenir. Veziküller daha sonra, hücrenin ve yutulan etkisine açık hale getirir. Son olarak, birçok durumda,
ligandın tipine bağlı olarak çeşitli olası yazgılara yönlenir. vezikülle içselleştirilmiş olan almaçlar tekrar gerisin geri
Veziküllerden bazıları bir hücre içi organelin zarı ile kay- plazma zarına döngülenir.
naşır ve vezikül içeriği organelin lümenine eklenir. Diğer Endositotik veziküllerin bir diğer yazgısı potositoz adı
endositotik veziküller sitoplazmayı aşar ve hücrenin karşı verilen özgün bir almaç-aracılı endositozdur. Potositoz
yanındaki plazma zarı ile kaynaşıp içeriklerini hücre dışı diğer tip almaç-aracılı endositozlara benzemekte olup bu-
boşluğa bırakır. Bu yöntem, proteinler gibi iri molekülle- rada da hücre dışı bir ligand tipik olarak bir plazma zarı
rin, bedendeki iki sıvı bölüğünü (örneğin kan ve intersi- almacına bağlanarak hücre içi bir vezikül oluşmasını baş-
tisyel sıvı) birbirinden ayıran hücre katmanları üzerinden latır. Öte yandan potositozda ligandlar sanki esas olarak
aktarılması için bir yol sağlar. Benzer bir olay küçük mik- bazı vitaminler gibi düşük molekül ağırlıklı maddelerle
tarda makromoleküllerin bağırsak epiteli üzerinden geç- sınırlı gibi ise de yukarda anlatılmış olan lipoprotein kar-
mesine izin vermektedir. malarını da kapsayabilirler. Aslında potositozu, klatrine-
Endositotik veziküllerin çoğu, plazma zarı ile Golgi bağlı, almaç-aracılı endositozdan ayıran fark endositotik
aygıtı arasında uzanan ve endozom olarak bilinen (Bölüm vezikülün yazgısıdır. Potositozda, kaveoller (“küçük ko-
3) bir dizi hücre içi vezikül ve tübüler elemanlarla kayna- ğuklar”) denilen minik veziküller plazma zarından kopup
şır. Golgi aygıtı gibi endozomlar da, vezikülün içeriği ve ayrılır ve içeriklerini lizozomlarveya diğer organellerle
zarını, çeşitli konuşlara dağıtmak üzere sıralama işlevi ya- kaynaşma yerine doğrudan hücre sitozolüne boşaltır. Ka-
par. Endositotik veziküllerin içeriklerinin bir bölümü en- veoller içindeki küçük moleküller sitozol içine kanallar
dozomlardan Golgi aygıtına aktarılır ve ligandlar burada içinde sızabilir veya taşıyıcılar ile taşınabilir. İşlevlerinin
modifikasyona ve işlenmeye tabi tutulur. Diğer veziküller, halen yoğun olarak araştırılmakta olmasına karşın kaveol-
protein, polisakkarit ve nükleik asitler gibi iri molekül- ler, hücre işaretleşmesi, transsellüler taşıma ve kolesterol
leri parçalayan sindirim enzimleri içeren organeller olan homeostazı gibi çeşitli önemli hücresel işlevlerle ilişkilen-
lizozomlarla kaynaşır. Endozomal veziküllerin lizozomal dirilmiştir.

112 Bölüm 4
Her dal, aksondan nörotransmiter salınmasından so- rından oluşmuştur. Beyin ve omurilikte miyelin oluşturan
rumlu bir akson terminali ile sonlanır. Bu kimyasal ha- bu hücreler oligodendrositlerdir. Her oligodendrosit,
berciler terminalin karşısında yer alan hücreye erişmek sayısı 40’a kadar varan aksonun çevresinde miyelin yap-
için aradaki hücre dışı boşluğu sızarak aşar. Bir diğer se- mak için dallanabilir. PSS’de Schwann hücresi denilen
çenek olarak bazı nöronlar kendilerine ait kimyasal haber- hücreler, bazı aksonlar üzerinde, düzenli aralıklarla bir-
cileri, akson boyunca yer alan ve varikozite adı verilen bir birlerinden ayrılmış 1- ila 1,5 mm uzunluktaki segmentle-
dizi kabartı alanından salmaktadır. ri bireysel miyelin kılıfları ile sarmalamaktadır. Miyelinin
Birçok nöronun aksonu miyelin kılıfı ile kaplı olup birbirine komşu segmentleri arasındaki mesafede aksonun
(Şekil 6.2) bu kılıf mutad olarak, komşu bir destek hücre- plazma zarı hücre dışı sıvı ile temas etmekte olup buralara
sinden gelen ve aksonun çevresini 20-200 kez sarmalayan Ranvier düğümleri (boğumları) adı verilir. Daha sonra
ileri derecede değişikliğe uğramış plazma zarı katmanla- göreceğimiz gibi miyelin kılıfı elektriksel işaretlerin akson
boyunca iletilmelerini hızlandırmakta ve enerji sakınmak-
tadır.
(a) Hücre aksonunun yapı ve işlevinin sürdürülmesi için
Schwann hücresi Miyelin
çekirdeği
çeşitli organeller ve diğer malzemenin hücre gövdesi ile
akson uçları arasında 1 metreye kadar varan bir mesafede
Akson
hareket etmesi zorunludur. Aksonal taşıma adlı bu hare-
ket akson boyunca giden, mikrotübüllerin yaptığı “raylı”
Hücre gövdesi bir iskelete ve kinezinler ile dineinler denilen özel mo-
tor protein tiplerine bağlıdır (Şekil 6.3). Bu çift başlı mo-
Terminal tor proteinlerin bir ucu taşınacak hücre kargosuna bağla-
nırken diğer ucu, mikrotübüller boyunca “yürümek” için
ATP’nin hidrolizinden türetilen enerjiyi kullanır. Kine-
(b) zin taşıması esas olarak hücre gövdesinden akson termi-
nallerine doğru olup (anterograd) besin molekülleri, en-
zimler, mitokondriler, nörotransmiter dolu veziküller ve
diğer organellerin taşınmasında öneme sahiptir. Dinein
hareketi zıt yönde (retrograd) olup yeniden döngülenen
zar veziküllerini, büyüme faktörlerini ve möronun morfo-
lojisi, biyokimyası ve bağlantı kurabilirliğini etkileyebilen
diğer kimyasal işaretleri taşır. Retrograd taşıma, tetanoz
Ranvier toksini ve herpes simpleks, kuduz ve çocuk felci virusları
boğumu
dahil MSS’ni işgal eden bazı zararlı ajanlar tarafından da
kullanılan bir yoldur.

6.2 Nöronların İşlevsel Sınıfları


Nöronlar afferent nöronlar, efferent nöronlar ve ara-
Oligodendrosit
nöronlar olarak üç işlevsel sınıfa bölünebilir (Şekil 6.4).
Afferent nöronlar bedenin doku ve organlarından gelen
bilgiyi MSS’ne doğru iletir. Efferent nöronlar bilgiyi,
MSS’den kas, bez veya diğer hücre tipleri gibi efektör
(c)
hücrelere doğru götürür. Ara-nöronlar MSS’i içindeki
nöronları birbirine bağlamak üzere arada yer alır. Kabaca
bir hesaplama ile MSS’ne giren her afferent nöron başına
10 eferent nöron ve 200.000 ara-nöron bulunmaktadır.
Aferent nöronlar periferik uçlarında (MSS’den en
Miyelin
kılıfı uzak olan sonlanmalar) çevrelerindeki çeşitli fiziksel veya
kimyasal değişikliklere nöronda elektriksel işaretler üre-
terek yanıt veren duysal almaçlar taşır. Almaç bölge-
Akson
si plazma zarının özelleşmiş bir bölgesi olabileceği gibi
nöron sonlanması ile sıkı bir birliktelik gösteren ayrı bir
hücre de olabilir (Bölüm 5’den anımsayacağınız gibi al-
maç deyiminin birbirinden farklı iki anlamı bulunmakta
olup burada bunun birinci anlamı söz konusu iken diğeri,
bir hedef hücre üzerinde etkilerini göstermek için kimya-
sal bir haberci ile bağlanabilen özgül proteinleri betim-
ler.). Afferent nöronlar almaçlarından gelen elektriksel
işaretleri beyin veya omuriliğe taşırlar.
Şekil 6.2 (a) Schwann hücreleri tarafından oluşturulan mi- Aferent nöronlar, hücre gövdelerinden çıkan ve mutad
yelin, ve (b) aksonlar üzerindeki oligodendrositler. (c) Beyindeki olarak bir akson olarak kabul edilen sadece tek bir uzantı-
miyelinli bir aksondan yapılmış enine kesitin mikrofotoğrafı. ya sahip olmalarından ötürü Şekil 6.1’de çizilenden farklı

140 Bölüm 6
Salgı
vezikülü

Kinezin
proteini

Mikrotübül
Hücre gövdesi Mikrotübül

Akson
Akson
terminali
Mikrotübül

Dinein
proteini

Tekrar döngülenen
zar vezikülü Şekil 6.3 Dinein ve kinezin tarafından
mikrotübüller üzerinden aksonal taşıma.

Merkezi sinir sistemi Periferik sinir sistemi

Hücre gövdesi

Hücre gövdesi Aferent nöron Dendritler

Duysal almaç
Akson Akson
(periferik uzantı) (merkezi uzantı)

Aranöronlar

Akson
Akson Akson Terminali

Kas, bez veya nöron

Eferent nöron

Şekil 6.4 Nöronların üç sınıfı. Oklar nöral etkinliğinin iletilme yönünü göstermektedir. PSS’deki afferent nöronlar genellikle
duysal almaçlardan gelen girdileri alır. PSS’nin efferent bileşenleri kas, bez veya diğer efektör hücrelerin üzerinde sonlanabilir. Hem
afferent ve hem efferent bileşenler, burada gösterildiği gibi, iki nörondan oluşabilir.

bir biçime sahiptir. Hücre gövdesinden çıktıktan kısa bir kan damarlarının eşliğinde, PSS’nin sinirlerini oluşturur.
mesafeden sonra akson ikiye bölünür. Periferik uzantı de- Burada dikkat edeceğiniz bir husus sinir lifi deyimi bazen
nilen bir tanesi, almaç uçlarından gelen dendritik dalların tek bir aksonu işaret etmek için kullanılırken sinir deyimi-
kavuşum yaptığı noktadan başlar. Diğer dal olan merkezi nin bağ dokusu ile birbirine bağlanmış bir aksonlar (lifler)
uzantı, diğer nöronlarla kavşak kurmak üzere MSS’e gi- demetini işaret ettiğidir.
rer. Şekil 6.4’den farkedeceğiniz gibi, afferent nöronlarda Ara-nöronlar bütünüyle MSS’nin içinde yer alır. Bun-
hem hücre gövdesi ve hem uzun akson MSS’nin dışında lar tüm nöronların %99’undan fazlasını yapar ve çok de-
bulunmakta olup sadece merkezi uzantının bir bölümü ğişik fizyolojik özellikler, biçimler ve işlevlere sahiptir.
beyin veya omuriliğe girmektedir. Özgül aferent ve efferent nöronların arasına yerleşen ara-
Efferent nöronlar Şekil 6.1’de çizilene benzer bir bi- nöronların sayısı, bunların denetlediği etkinliğin karma-
çime sahiptir. Genel olarak, bunların hücre gövdeleri ve şıklık derecesine göre değişir. Diz kapağının altına vur-
dendritleri MSS içinde olup aksonları perifere doğru uza- makla uyandırılan diz-sıçratma tepkesi (patella refleksi)
nır. Öte yandan, Bölüm 15’de anlatılmış olan, sindirim araya ara nöronlar girmeksizin baldır kaslarını etkinleş-
kanalının sinir sistemi gibi yerlerde görülen ayırcalıklar tirir, yani afferent nöronlar efferent nöronlarla doğrudan
vardır. Aferent ve efferent nöron aksonları, bağ dokusu ve etkileşmektedir. Aksine, bellekteki bazı anılarınızı uyan-

Nöronal İşaretleşme ve Sinir Sisteminin Yapısı 141


Kapiller

Nöronlar

Astrosit
Oligodendrosit

Miyelinli aksonlar

Miyelin (kesilmiş)
Ependimal
hücre

Beyin-omurilik Mikroglia
sıvısı

Şekil 6.6 Merkezi sinir sisteminin glia hücreleri.

Glia hücresinin üçüncü tipi olan microglia özelleş- Büyüyen büyüme konisi bir kez hedefine erişti mi
miş, MSS’de bağışıklık işlevlerini yerine getiren makro- kavşaklar oluşur. Öte yandan kavşaklar, soncul olgunlaş-
faj-benzeri hücrelerdir (Bölüm 18) ve kavşakların yeniden malarından önce etkin haldedir. Bu erken etkinlik kısmen
biçimlenmesi ve plastisitesine katkıda da bulunuyor ola- bunların soncul işlevini belirler. Gebeliğin her üç üç-ayı
bilirler. Son olarak, beyin ve omurilikte içi sıvı dolu boş- (trimester) ve bebeklik çağında görülen nöron gelişmesi-
luklar ependimal hücreler ile kaplı olup bu hücrelerin nin bu erken basamakları sırasında alkol ve diğer ilaçlar,
beyin-omurilik sıvısının üretim ve akışını düzenlenmeleri ışın, kötü beslenme ve viruslar gelişmekte olan fetal sinir
daha sonra anlatılacaktır. sistemi üzerinde kalıcı hasara neden olacak etkiler göste-
PSS’nin glia hücresi olan Schwann hücreleri MSS rebilir.
Glia hücrelerinin çoğu niteliğine sahiptir. Daha önce Sinir sistemi gelişmesinin ilginç bir yönü aksonların
değinildiği gibi Schwann hücreleri, periferik nöronların büyümesi ve yansımalarından sonra görülür. Yeni oluşan
aksonlarına ait miyelin kılıflarını oluşturur. nöronlar ve kavşakların birçoğu yozlaşır. Aslında, geliş-
mekte olan MSS’de yer alan nöronların %50-70’e varan
6.4 Nöral Büyüme ve Tazelenme bir bölümü apoptoz denilen programlı kendini-yoketme
(Rejenerasyon) olayına uğrar. Bu görünürde büyük savurganlık olayının
Sinir sistemini niteleyen nöronal uzantıların yaptığı kar- neden görüldüğü tam olarak bilinmemekte ise de beyin
maşık ağlar bütün insanlarda kayda değer bir benzerlik bilimciler bu olayın sinir sisteminde bağlantıları arıttığını
gösterir ve özgül aksonların özgül hedeflere doğru geliş- veya ince ayar çektiğini ileri sürmüşlerdir.
me göstermesine bağımlıdır. Tüm yaşam süresi boyunca beynimiz, plastisite deni-
Dölütte (embriyo) sinir sisteminin gelişmesi, sonradan len bir niteliğini kullanarak uyartı veya örsentilere yanıt
nöronlar veya glia hücrelerine gelişebilecek farklılaşma- olarak yapı ve işlevini modifiye etme yönünden harikula-
mış öncül hücrelerin (kök hücreleri) bir dizi bölünmeye de bir beceri göstermektedir. Bu olay hem yeni nöronlar
uğraması ile başlar. Son hücre bölünmesi tamamlandıktan üretmeyi ve hem kavşak bağlantılarını yeniden biçimlen-
sonra her yavru nöronal hücre farklılaşır, soncul konuşu- dirmeyi kapsamakta olup egzersiz ve bilişsel sorun çözme
na göçeder ve akson ve dendritlere dönüşecek uzantılar etkinliklerine katılma ile uyarılmaktadır.
çıkartır. Büyüme konisi adlı özelleşmiş bir genişleme Nöral plastisitenin derecesi yaşla değişikliğe uğrar.
uzayacak her aksonun tepesini oluşturur ve uzantının Örneğin tutarık (denetim altına alınamayan aşırı nöral
doğru yolu bulması ve soncul hedefine erişmesi olayına etkinlik) nedeniyle bir bebeğin beyninin hemen hemen
katılır. yarısı çıkartılabilir ve beyin, yeniden biçimlenme becerisi-
Akson büyürken rehber olarak, çoğunluğu glia hüc- ni kullanarak erişkin çağa tüm işlevlerini tekrar kazanmış
releri olan diğer hücrelerin yüzeylerini kullanır. Aksonun halde girebilir. Aynı cerrahi girişim bir erişkine uygulana-
hangi yolu izleyeceği büyük ölçüde, çeşitli tipte molekül- cak olursa kesilip atılan beyin bölgelerinin yüklendiği gö-
ler tarafından gösterilen çekici, destekleyici, saptırıcı veya revlerde kalıcı bir kayıp görülecektir. Birçok nöral sistem
inhibe edici etkilere bağlıdır. Bu moleküllerden hücre için gelişmeye ait kritik zaman aralığı oldukça küçük yaşta
yapışma (adezyon) molekülleri gibi bazıları glia ve embri- yer alır. Örneğin görme yollarında görsel uyarıların iş-
yonik nöronların zarlarına yerleşmiştir. Diğerleri ise, bü- lenmesine katılan beyin bölgeleri, 1-2 yaşlar arasında yer
yüme konisini veya o nöronun uzaktaki bir hedefini ku- alan kritik bir zaman dilimi içinde görsel uyarılar alma-
şatan hücre dışı sıvıda yer alan suda çözünür nörotrofik yacak olurlarsa kalıcı olarak bozulur. Aksine dil öğrenme
faktörlerdir (sinir dokusunun büyüme faktörleri). becerisi, plastisitede daha yavaş ve daha belli belirsiz bir

Nöronal İşaretleşme ve Sinir Sisteminin Yapısı 143


Merkezi sinir sistemi Periferik sinir sistemi

Beyin
Somatik duysal

Aferent bölüm Visseral duysal

Özel duysal

Omurilik
Somatik motor

Eferent bölüm

Otonom motor

Sempatik
Parasempatik
Enterik

Şekil 6.37 Sinir sisteminin


çatı ve işlevsel örgütlenmesine
genel bakış.

Öncelikle bazı önemli deyimleri tanımlamak zorun- Frontal lob Parietal lob
dayız. Anımsayacağınız gibi tek bir nöronun uzun uzan- Önbeyin Serebrum Oksipital
tısına akson veya sinir lifi derken sinir deyimi ile, PSS’de Diensefalon lob
aynı genel yerleşime gitmek veya bu yerleşimden gelmek
Korpus
için birlikte hareket eden çok sayıda aksonun yaptığı bir kallozum
grup anlaşılmaktadır. MSS’de sinir bulunmaz. Bunun ye-
rine, MSS’de birlikte seyreden akson grubuna yol, yolak
veya MSS’nin sol ve sağ yarılarını birbirlerine bağlıyorsa
komissür adı verilir. MSS’de yolların iki genel tipi var-
dır. Birincisine bazen uzun nöral yollar da denilmekte olup
bunlar görece uzun aksonlardan oluşur ve bilgiyi beyin ile
Temporal
omurilik veya beyinin geniş bölgeleri arasında doğrudan Ortabeyin lob
taşır. Ikinci tip ise çok-kavşaklı yollar (mültisinaptik yollar) Beyinsapı Pons
olup dallanmış aksonlara ve çok sayıda kavşak bağlantıla- Medulla Beyincik
oblongata
rına sahip birçok nöronu kapsar. Kavşakların yeni bilginin
nöral iletiler haline tümleştirilebildiği noktalar olması ne-
deniyle bu yollar karmaşık nöral işlemleri başarırken uzun Omurilik
nöral yollar işaretleri görece pekaz değiştirerek iletmek-
tedir. Benzer işlevlere sahip nöronların hücre gövdeleri
çoğu kez bir araya kümelenme eğilimindedir.PSS’de nö-
ron hücre gövdesi kümelerine gangliyon denirken bunla-
ra MSS’de çekirdek adı verilir ve bu çekirdek deyiminin Şekil 6.38 Serebral korteksin yüzeyi ve sagital kesit yapılmış
hücre çekirdeği deyimi ile karıştırılmaması gerekir. beyinin bölümleri. Serebrumun dış yüzeyi (korteks) şekilde gös-
terildiği gibi dört loba bölünmüştür.

6.15 Merkezi Sinir Sistemi: Beyin


Gelişme sırasında MSS uzun bir borudan oluşur. Boru- ve beyinciğe (Şekil 6.38) dönüşür. Serebrum ve diense-
nun beyin halini alacak ön kısmı, oluşumu sürerken dört falon beraberce önbeyini oluşturur. Beyinsapı ortabe-
ayrı bölge belirecek şekilde katlanır. Bu bölgeler beyinin yin, pons ve medulla oblongata’dan kuruludur. Beyin-
dört alt-bölümü olan serebrum, diensefalon, beyinsapı de, içleri sıvı ile dolu, birbirleri ile bağlantılı dört boşluk

174 Bölüm 6
6.18 Otonom Sinir Sistemi ların gangliyon-ardı nöronlarla kavşak kurmadan önce
birçok segment boyunca yukarıya veya aşağıya doğru sey-
İskelet kası dışında kalan diğer dokuların efferent in- rediyor olmalarıdır (bkz. Şekil 6.45, no.:1 ve 4). Sempatik
nervasyonu otonom sinir sistemi ile sağlanır. Otonomik liflerin izleyebildiği diğer olası yollar Şekil 6.45’te 2, 3 ve
nöronların bağırsak kanalı duvarındaki bir sinir ağını in- 5 numara ile gösterilmiştir.
nerve ettiği sindirim kanalında özel bir durum görülür. Sempatik ve parasempatik sistemlerdeki genel etkin-
Bu ağa enterik sinir sistemi denir ve çoğu kez otono- lik desenleri kısmen anatomilerindeki farklılıklara bağlı
mik efferent sinir sisteminin bir alt-bölümü olarak sınıf- olarak farklı olma eğilimindedir. Sempatik gangliyonla-
landırılmasına karşın duysal nöronlar ve ara-nöronlar da rın yakın anatomik birlikteliği ve kavşak-önü sempatik
kapsamaktadır. Bu ağ Bölüm 15’de daha ayrıntılı olarak nöronların belirgin bir ayrışma göstermesi bu sistemin
anlatılacaktır. tek bir birim gibi yanıt verme eğiliminde olmasına neden
Somatik sinir sisteminin aksine otonom sinir sistemi olur. Küçük segmentlerin arada sırada bağımsız olarak
MSS ve efektör hücreleri birbirine bağlayan iki nöronlu etkinleşmelerine karşın koşullar etkinleşmeyi gerektirdi-
dizilerden kuruludur (Şekil 6.43). Birinci nöronun hücre ğinde sempatik etkinlik artışının tüm bedeni kapsayacak
gövdesi MSS’de bulunur. MSS dışında iki nöron arasın- tarzda görüluyor olması çok daha tipiktir. Bunun aksine
daki kavşak, otonom gangliyon adı verilen hücre öbekle- parasempatik system daha az ayrışma gösterir; dolayısı ile
rinde görülür. MSS ve gangliyonlar arasında geçiş yapan bu system, her fizyolojik durum için çok daha incelikle
nöronlara gangliyon-önü (pregangliyonik) nöronlar ayarlanmış bir desene göre özgül organları etkinleştirme
denirken gangliyonlar ve efektör hücreler arasında geçen eğilimindedir.
nöronlara gangliyon-ardı (postgangliyonik) nöronlar Hem sempatik ve hem parasempatik bölümler için
adı verilir. otonom gangliyonlardaki ganliyon-önü ve -ardı nöronlar
Otonom sinir sistemindeki anatomik ve fizyolojik fark- arasında salınan nörotransmiter asetilkolin olup gang-
lılıklar bunların daha sonra sempatik ve parasempatik liyon-ardı hücreler başat olarak nikotinik asetilkolin al-
bölümler şeklinde ikiye bölünmelerinin temelini oluştur maçlarına sahiptir (Şekil 6.46). Parasempatik bölümde
(Şekil 6.37’ye bakınız). Sempatik ve parasempatik bölüm- gangliyon-ardı nöron ile efektör hücre arasında salınan
lerin nöronları MSS’ni farklı düzeylere terk etmekte olup nörotransmiter gene asetilkolindir. Sempatik bölümde
sempatik lifler omuriliğin torasik (göğüs) ve lumbar (bel) gangliyon-ardı nöron ile efektör hücre arasında mutad
bölgelerinden terk ederken parasempatik lifler beyinsapı olarak salınan transmitter noradrenalindir. Burada “mu-
ve omuriliğin sacral kısmından gelmektedir (Şekil 6.44). tad” sözcüğünü kullanmamızın nedeni birkaç sempatik
Dolayısı ile sempatik bölüme torakolumbar bölüm, para- gangliyon-ardı sonlanmada asetilkolinin salınıyor olma-
sempatik bölüme kraniyosakral bölüm de denilmektedir. sıdır (örneğin, terlemeyi düzenleyen sempatik yollar).
Bu iki bölüm gangliyonlarının konuşlanması yönün- Birçok otonom kavşakta bir veya daha fazla sayıda kot-
den de birbirlerinden farklıdır. Sempatik gangliyonların ransmiter depolanmakta ve ana nörotransmiter ile birlikte
çoğu omuriliğe yakın bir konuşa sahip olup her biri omur- salınmaktadır. Bunların arasında ATP, dopamin ve birçok
ganın bir yanında yer alan ve sempatik kütükler (sütun- nöropeptid bulunmakta olup bunların tümü sanki görece
lar) denilen iki gangliyon zinciri oluşturur (bkz. Şekil 6.44 küçük bir rol oynamaktadır.
ve Şekil 6.45). Kollateral gangliyonlar denilen diğer sem- Yukarda anlatılmış olan klasik otonomik nörotransmi-
patik gangliyonlar, yani çöliyak, üst mezenterik ve alt me- terlere ek olarak adrenerjik-olmayan (nonadrenerjik) ve
zenterik gangliyonlar karın boşluğunda, innerve ettikleri kolinerjik-olmayan (nonkolinerjik) olarak tanınan gang-
organın yakınında yer alırlar (bkz. Şekil 6.44). Bunların liyon-ardı nöronların yaptığı geniş bir ağ bulunmaktadır.
aksine parasempatik gangliyonlar, gangliyon-ardı nöron- Bu nöronlar kan damarı dilatasyonunun bazı türlerine
ların innerve ettiği organların içinde veya çok yakınında aracılık etmek ve çeşitli sindirim kanalı, solunum, üriner
yer almaktadır. ve üreme işlevlerini düzenlemek için nitrik oksit ve diğer
Gangliyon-önü sempatik nöronlar sadece ilk tora- nörotransmiterleri kullanırlar.
sik ve ikinci lumbar segmentler arasında omuriliği terk Otonom sinir sisteminin çeşitli bileşenlerini uyaran
ederken sempatik kütükler boyunda üst servikal düzeyden veya bastıran birçok ilaç asetilkolin ve noradrenalin al-
sakral düzeye kadar tüm omurga boyunca uzanmaktadır. maçlarını etkiler. Burada da her nörotransmiter için çe-
Sempatik kütüklerin fazladan uzantıları içinde bulunan şitli tipte almaçlar bulunduğunu anımsamanız gerekir.
gangliyonlar gangliyon-önü nöronlarını torakolumbar Otonom gangliyonlardaki asetilkolin almaçlarının büyük
bölgelerden almakta olup bunun nedeni, başlangıçta sem- kısmı nikotinik almaçlardır. Aksine, gangliyon-ardı oto-
patik kütükler içinde yer alan bazı gangliyon-önü nöron- nom nöronların hedef hücreleri üzerinde bulunan ase-
tilkolin almaçları ise müskarinik almaçlardır. Otonomik
MSS Somatik sinir sistemi Eylemci organ
nöronlar olmayan somatik motor nöronlar tarafından in-
İskelet
kası nerve edilen iskelet kas lifleri üzerindeki kolinerjik almaç-
lar nikotinik almaçlardır (Tablo 6.10).
MSS Otonam sinir sistemi Sempatik bölümde yer alan gangliyon-ardı nöronların
Düz ve kalp
kasları, bir takımı hiçbir zaman akson geliştirmez. Bu nöronlar
bezler bunun yerine böbreküstü iliği (adrenal medulla) denilen
Gangliyon-önü Gangliyon-ardı veya diğer
lif Gangliyon lif hücreler bir iç salgı bezi yaparlar (bkz.Şekil 6.46). Gangliyon-önü
sempatik aksonlar tarafından etkin hale getirilen böbre-
Şekil 6.43 PSS’nin somatik ve otonom sinir sistemlerine ge- küstü iliği hücreleri kana, %80 adrenalin ve %20 norad-
nel bir bakışı da kapsayan efferent bölünmesi.
renilanden oluşan bir karışım salar (artı az miktarda, do-

180 Bölüm 6
Parasempatik gangliyon-önü nöronlar
Parasempatik gangliyon-ardı nöronlar
Sempatik gangliyon-önü nöronlar
Sempatik gangliyon-ardı nöronlar
Ortabeyin
Pons Gözyaşı
bezi Üst
III servikal
Beyinsapı VII gangliyon
IX
X
Göz
C1
Olfaktör
Medulla bezler
Ser vikal

Vagus Orta
siniri servikal
gangliyon
Tükürük
bezleri
Alt C8
servikal T1
gangliyon

Sempatik kütük
Kalp
Torasik
Omurilik

Akciğerler Çöliyak
gangliyon

Dalak Üst T12


mezenterik L1
Mide gangliyon
Lumbar

Böbrek-
üstü bezi L5
Kalın bağırsak S1
Böbrek
Sakral

Alt S5
İdrar İnce mezenterik
kesesi bağırsak gangliyon

Şekil 6.44 Otonom sinir sisteminin parasempatik (solda) ve sempatik (sağda) bölümleri. Beyinsapı ve omuriliği terk eden sinirler
bir tane olarak gösterilmişse de bunların hepsi çift (sol ve sağ) sinirlerdir. Sadece tek bir sempatik kütük işaret edilmişse de herbiri
omuriliğin bir yanında yer alan iki kütük bulunmaktadır. Çöliyak, üst mezenterik ve alt mezenterik gangliyonlar kollateral gangliyon-
lardır. Karaciğer, kan damarları, genital organlar ve deri bezlerine giden lifler gösterilmemiştir.

pamin, ATP ve nöropeptidleri kapsayan diğer maddeler). lara yakın olmayan yerlere yerleşik olabilir ve dolayısı ile
Bu durumda nörotransmiter yerine daha doğru bir ifade sadece dolaşımdaki adrenalin veya noradrenilan tarafın-
ile hormon denilen bu katekolaminler kan yoluyla, kendi- dan etkinleştirilir. Bu katekolaminlerin genel etkisi, bazı
lerine duyarlı almaçlar taşıyan efektör hücrelere taşınır.
adrenerjik almaç alt-tipleri adrenaline daha büyük bir afi-
Bu almaçlar, sempatik gangliyon-ardı nöronların salım
noktaları civarına yerleşik adrenerjik almaçlarla aynı ola- nite gösterirken (örneğin, β2) diğerlerinin (örneğin, α1)
bilir ve normalde bu nöronlardan salınan noradrenalin noradrenaline daha yüksek bir afinite göstermesine bağlı
tarafından etkinleştirilir. Diğer hallerde, almaçlar nöron- olarak hafifçe farklıdır.

Nöronal İşaretleşme ve Sinir Sisteminin Yapısı 181


salınan nörotransmiterler
Beyine
arasında glutamat ve P mad- giden
desi bulunmaktadır. duysal yol
Gelen noziseptif affe-
rentler ara-nöronları et-
kinleştirdiği zaman vuran
Arka kök
ağrı (yansıyan ağrı) adlı bir gangliyonu
olaya yol açabilmekte olup
bu olay ağrının örselenmiş
ve hasta dokudan başka bir Ağrı
almacı
noktada algılanmasıdır. Ör- Omurilik
neğin bir kalp krizi sırasında
hasta çoğu kez sol kolunda
ağrı hisseder. Vuran ağrının Paravertebral
gangliyon
nedeni hem visseral ve hem
somatik afferentlerin omuri-
likte çoğu kez aynı nöronlar
Deri
üzerinde kavuşum yapma-
sıdır (Şekil 7.17). Aferent
deşarjın çoğunlukla mutad
nedeni somatik afferent lif-
Duysal
lerin uyarılması olduğundan Kalp sinir lifi
visceral ağrının varlığı halin-
de bile biz almaç etkinleşme- Şekil 7.17 Visseral ve somatic afferent nöronların yukarı tırmanan yollarda kavuşum göster-
sinin nedeni olarak somatik mesi yansıyan (vuran) ağrı denilen olaya neden olur.
kaynağı düşünür ve dolayısı
ile yanlış algılamaya gideriz.
Şekil 7.18 iç organlara ait
vuran ağrının tipik dağılımı-
nı göstermektedir.
Ağrı, diğer somatosensoriyel
modalitelerden önemli farklılık-
lar gösterir. Aferent nöronda ilk
noksiyöz uyartının aksiyon po-
tansiyeller haline çevrilmesinden
sonra ağrı yolu bileşenlerinde,
bizzat noziseptörlerin üzerindeki
iyon kanalları dahil bir dizi de- Akciğer ve
ğişiklik görülebilmekte olup bu diafram

değişiklikler bu bileşenlerin daha Karaciğer Kalp


sonra gelen uyartılara verdiği ve safra kesesi Mide
yanıtı değişikliğe uğratır. Ağrılı İnce Pankreas Karaciğer ve
safra kesesi
uyartılara karşı duyarlılıkta hem bağırsak
Yumurtalıklar
artma ve hem azalma görülebilir.
Kalın bağırsak
Bu değişiklikler ağrılı uyartıla- Appendiks İdrar kesesi
ra olan duyarlılıkta hiperaljezi Üreter Böbrek
denilen bir artışla sonuçlanacak
olursa ağrı, ilk uyartı ortadan
kalktıktan saatler sonra dahi de-
vam ediyor olabilir. Dolayısı ile,
ilk uyartı ile karşılaşmadan hatta
çok kısa süre sonra karşılaşılan Şekil 7.18 Visseral organlardan gelen yansıyan ağrının tipik olarak algılandığı deri yüze-
yindeki bölgeler
ikinci bir uyartıya yanıt olarak
beliren ağrı ilk ağrıdan çok daha SIRA SİZDE
şiddetli olabilir. Bu tip ağrı yanı- „ Bir kadının birkaç günden beri boynu ağrımaktadır. Hekimin bakı sırasında hastanın
tına şiddetli yanık örsentilerinden göğüs ve sırtının üst tarafını stetoskopla dikkatle dinlemesinin nedeni sizce ne olabilir?
sonra sık rastlanır. Üstelik diğer Yanıtı bölüm sonunda bulabilirsiniz.
herhangi bir duyudan olasılıkla

Duyu Fizyolojisi 205


rar. Şimdi ikinci nöron, beyinsapında yukarı doğru tırma- bölgelerin birbirine yakın olduklarına dikkat ediniz). So-
nırken çaprazlanır. İkinci kavşak, tıpkı anterolateral yolda matosensoriyel korteks bu yeniden örgütlenmeye gider-
olduğu gibi, talamusta olup buradan somatosensoriyel ken o kişinin cenesine dokunulması kişi tarafından kaybet-
kortekse uzantılar gönderilir. tiği koluna dokunulduğu şeklinde algılanabilir.
Burada dikkat edilecek nokta her iki yolun da afferent
nöronların merkezi sinir sistemine girdiğin yerin karşı ta-
rafına, ama omurilik içinde (anterolateral sistem) ama be- 7.6 Görme
yinsapında (arka kolon sistemi) çaprazlandığıdır. Bunun Görme insanların günlük yaşamları için olasılıkla en bü-
sonucunda bedenin sol yanındaki somatik almaçlardan yük önemi taşıyan duyudur. Görsel bir işaretin algılanma-
gelen duysal yollar sağ beyin yarımküresinin somatosen- sı ışığı odaklayacak ve buna yanıt verecek bir organ (göz-
soriyel korteksinde sonlanır. Baş ve yüzden gelen somato- ler) ile bu işaretin yorumlanması için uygun sinir yolları
sensoriyel bilgi beyine bu iki omurilik yolu içinde gitmez; ile çatıların varlığını gerektirir. Biz bu konuya ışık enerjisi
bunlar beyinsapına kafa sinirleri yoluyla doğrudan girer- ve gözün çatısına genel bir bakış atarak başlayacağız.
ler (bkz. Tablo 6.8).
Somatosensoriyel kortekste özgül somatik yolların
Işık
aksonları bu yollara girdi veren almaçların periferdeki
yerleşimlerine göre gruplanmıştır (Şekil 7.20). En yoğun Gözdeki almaçlar elektromagnetik ışınların geniş yelpa-
innervasyona uğramış beden bölümleri (parmaklar, baş- zesi içinde sadece görünür ışık dediğimiz dar bir aralığa
parmak ve yüz) somatosensoriyel korteksin en geniş alanı duyarlıdır (Şekil 7.21a). Işın enerjisi dalga boyu ve fre-
tarafından temsil edilir. Bununla beraber bu görünürde kans deyimleri ile betimlenir. Dalgaboyu elektromagne-
kesin tablodan çıkmalar söz konusudur. Beden bölümle- tik ışımada ardışık iki dalganın dorukları arasında kalan
rinin temsilinde önemli ölçüde örtüşme bulunmakta olup mesafedir (Şekil 7.21b). Dalgaboyları, yelpazenin radyo
alanların büyüklükleri duysal deneyime göre değişebilir. dalgaları ucunda kilometrelerce boyda uzun-dalgadan
Bu bölümün ilk kısmında anlatılan hayalet ekstremite olayı gama ışınları ucunda bir metrenin trilyonda birine kadar
somatosensoriyel korteksin dinamik doğasına mükemmel değişiklik gösterir. Işın dalgasının frekansı (hertz olarak
bir örnek oluşturur. Üst ekstremiteleri kesilmiş kişilerde bir saniyedeki döngü sayısıdır) dalgaboyu ile ters orantı-
yapılan araştırmalar, yitirilmiş bir el ve koldan eskiden lıdır. Gözdeki almaçları uyarma becerisine sahip dalga-
sorumlu olan kortikal alanların sıklıkla, yüzden kaynak- boyları, yani görünür spectrum, 400 ila 750 nm arasın-
lanan girdilere yanıt vermek üzere yeniden “döşendiğini” dadır. Işığın bu yelpaze içinde kalan farklı dalgaboyları
göstermiştir (Şekil 7.20’de bu alanları temsil eden kortikal farklı renkler olarak algılanır.

Tepeden bakış

Sol Sağ
Gövde
Boyun

Ön
Kalça

Omuzş

yarımküre yarımküre
Ba

Dirseol
k
K

YüSerç El b nkol
k ar E i
ileğ
pa m l

Frontal lob
Ba

rm ak
ca

ak

Ay ak
k

ak rm ı
zü e p

Merkezi Ay pa mağ k
ak a
rt a r a
Birincil sulkus pa O t P parm z
rm re ş Gö n
motor Ge
akl
arı İşa Ba ru
nita Bu z
korteks l or Yü k
ga a
n dud
lar Üst aklar
Dud dak
Alt du
Dişeti ve altçene

Parietal Dil
KaFarenks
lob rın
içi

Oksipital Sağ
lob yarımküre
Somatosensoriyel
korteks Arka

Şekil 7.20 Kortikal bölgeler arasında aslında çok büyük miktarda örtüşme bulunmasına karşın bedenin farklı bölgelerinden gelen
yolların somatosensoriyel kortekste sonlanma yerleri. Bedenin sol yarısı beyinin sağ yarımküresinde, sağ yarısı ise burada gösterilme-
miş olan beyinin sol yarımküresinde temsil edilir.

Duyu Fizyolojisi 207


(a) (b)
Kas Siliyer kas

Vitröz humor Mercek


(arka oda)
Sklera
Retina
Kornea
Kan damarları
Göz
Fovea bebeği
centralis
Optik sinir Iris

Koroid ve Akköz humor


pigmentli epitel (ön oda)
Zonüler lifler

(c)

Optik disk

Makula lutea
Fovea centralis

Şekil 7.22 İnsan gözü. (a) İç yapıları gösteren kesitin yandan Kan damarları
görünüşü, (b) önden görünüş, ve (c) oftalmoskopla gözbebeğin-
den içeri bakıldığında retinanın yüzeyi. Kan damarları retinanın
yüzeyinde gözün arkası boyunca seyretmektedir.

retina üzerinde tekrar kavuşum yapması için daha fazla


kırılmaya uğramaları zorunludur. Daha önce belirtildiği
gibi görsel resmin retina üzerine odaklanmasında en bü-
yük payın korneaya ait olmasına karşın mesafe konusun-
(a) daki bütün ayarlamalar merceğin şeklinin değiştirilmesi
Cam Hava ile sağlanır. Bu tür değişiklikler uyum denilen bir olayın
Kırılma
bir bölümüdür.
Nokta ışık
Kırılma yok kaynağı Merceğin biçimi siliyer kas ve merceğin siliyer kasına
bağlanmış zonüler liflerin bu kasa uyguladığı gerim tara-
fından denetlenir (Şekil 7.24). Parasempatik sinirler ta-
Kırılma rafından uyarılan siliyer kas çember şeklinde olduğu için
kasıldığı zaman merceğin kenarlarını merkeze doğru çe-
(b)
ker. Kas kasılırken zonüler lifler üzerindeki gerilim azalır.
a
Bunun aksine, siliyer kas gevşediği zaman kasın yaptığı
b'
halkanın çapı genişler ve zonüler lifler üzerine olan gerim
a' b de artış gösterir. Dolayısı ile, merceğin biçimi siliyer kasın
kasılıp gevşemesi ile değişikliğe uğrar. Uzaktaki nesnelere
odaklanmak için siliyer kas gevşer ve zonüler lifler merce-
Şekil 7.23 Işığın nokta kaynağının odaklanması. (a) Ayrı- ği yassı ve oval bir şekil alacak şekilde çekiştirir. Siliyer ka-
şan ışık ışınları yoğun bir ortama dış bükey yüzden açılı olarak sın kasılması, zonüler liflerdeki gerimi kaldırıp merceğin
girecek olursa kırılarak içeri doğru kıvrılır. (b) Işığın gözün kendi doğal esnekliği ile daha yuvarlak olan şekline geri
mercek sistemi tarafından kırılması. Sadeleştirmek için ışığın dönmesine izin verir ve böylece göz yakındaki nesnelere
sadece korneanın yüzeyinde kırılması gösterilmiş olup burası odaklanmış olur (Şekil 7.25). Merceğin biçimi ışık ışın-
en büyük kırılmanın gerçekleştiği yerdir. Kırılma mercekte larının ne ölçüde kırılacağını ve bunların retina üzerine
ve gözün diğer noktalarında da görülür. a (üst) ve b (alt)’den nasıl yansıtılacağını belirler. Siliyer kas kasıldığı zaman
gelen ışık zıt yönlere bükülmekte olup retinada b’ nün a’ nün gözbebeğinde büzülme de olur ve bu olay resmin daha da
üzerinde yer almasına neden olmaktadır.
keskinleşmesine yardım eder.

Duyu Fizyolojisi 209


Bu yandaki üst-
oblik çıkartılmıştır
bu da sese karakteristik niteliği
olan tınısını kazandırır.
Binlerce farklı ses arasında
Üst
oblik ayırım yapabiliriz. Örneğin bir
piyanoda çalınan bir C notasını
(261,63 Hz) bir kemanla çalı-
nan aynı notadan ayırd edebili-
riz. Keza, bir toplantı sırasında
arka plandaki gürültüyü süzüp
tek bir sese yoğunlaşacak şekil-
Üst-oblik; Alt-oblik
(saydam görünüm) de sesleri seçici olarak algılaya-
Yan
rektus mayabiliriz.

Alt rektus Sesin Kulakta İletilmesi


Orta
rektus Sesin işitilmesinde ilk basamak
Bu yandaki üst
ses dalgalarının dış kulak yo-
Üst
rektus çıkartılmıştır rektus luna girmesidir (Şekil 7.37).
Üst levator
Dış kulağın (pinna ve sayvan,
Optik kiazma her iki yanda kulak kepçesi) ve dış kulak yo-
çıkartılmıştır
lunun biçimi sesi büyütecek ve
yönlendirecek tarzdadır. Ses
Sol göz Sağ göz
dalgaları kanalın kenarları ve
dış kulak kanalının bitiminde
yankılanır ve kanalı kesintisiz
Şekil 7.35 Bakışı yönlendirmek ve kavuşum sağlamak için gözü hareket ettiren kaslara yu-
kardan bakış.
basınç dalgaları titreşimleri ile
doldurur.
Timpan zarı (kulak zarı)
zonlarından oluşur. Hava moleküllerinin birbirlerine tos- dış kulak yolunun bitimini ge-
laması ile sıkışma ve gevşeme dışarıya doğru püskürür ve rilerek kapatmış olup hava molekülleri zara çarptıkça bu-
ses dalgası uzak mesafelere kadar iletilir. nun ses dalgası ile aynı frekansta titreşmesine neden olur.
Zaman temeline göre ölçülen bir ses dalgası (Şekil Sıkışma zonu sırasındaki yüksek basınç altında kulak zarı
7.36e) hızlı almaşık basınçlardan kurulu olup bu basınç, içeri doğru kabarır. Zarın hareket ettiği mesafe, daima
moleküllerin sıkıştığı andaki yüksek düzeyden gevşeme sı- çok küçük olmasına karşın hava moleküllerinin vuruş gü-
rasındaki düşük düzeye inip ardından tekrar yükselir ve bu cünün bir fonksiyonudur, dolayısı ile ses basıncı yani se-
değişim kesintisiz olarak sürer gider. Sıkışma ve gevşeme
sin gürlüğü ile orantılıdır. Ardından gelen gevşeme zonu
zonları arasındaki basınç farkı dalganın genliğini belirler
sırasında zar dışarı doğru kabarır ve ses kesilince tekrar
ve bu da sesin gürlüğü ile ilintilidir; genlik ne kadar fazla
orta durumunu alır. Kulak zarı ses dalgalarının değişen
ise ses o kadar gürdür. İnsan kulağı hacim değişikliklerini
basınçlarının tümüne yanıt verecek kadar çok büyük bir
çok büyük sınırlar içinde farkedebilmekte olup bir oda-
duyarlılığa sahip olup düşük frekanslı seslere yavaş, yük-
daki kişinin soluk alma sesinden pistin kenarında kalkışa
sek frekanslı seslere hızlı bir titreşimle yanıt verir.
geçen bir jet uçağının sesine kadar herşeyi duyabilir. Bu
Kulak zarı dış kulak yolunu, kafatasının temporal ke-
inanılmaz geniş sınırlar nedeniyle sesin gürlüğü ses basın-
miğinin içinde yer alan ve hava ile dolu bir boşluk olan
cının logaritmik fonksiyonu olan desibel (dB) ile ölçülür.
İnsan kulağının işitme eşiği olarak belirlenen 0 dB’den ör- orta kulak’dan ayırır. Dış kulak yolu ile orta kulak boş-
neğin 30 dB’e kadar olan bir değişme bu sesin şiddetinde luğundaki basınçlar normalde atmosfer basıncına eşittir.
1000 kat bir artışı temsil etmektedir. Orta kulak boşluğu, orta kulak ile farenksi birbirine bağ-
Ses dalgasının titreşim sayısı (belli bir zaman içinde- layan östaki borusu yoluyla atmosfer basıncına maruz-
ki sıkışma veya gevşeme zonlarının sayısı) sesin işittiği- dur. Bu borunun farenksteki yarık şeklinde sonlanması
miz tonunu belirler; titreşim ne kadar hızlı ise ses o denli normalde kapalı ise de esneme, yutkunma veya sümkürme
tizleşir. İnsan kulağı tarafından en rahat şekilde duyulan sırasındaki kas hareketleri boruyu açar. İrtifada ani deği-
ses 1000 ile 4000 Hz (hertz bir saniyedeki döngü sayısı- şiklikler olması (örneğin asansör veya uçakla yükselip al-
dır) arasında frekansta titreşen ses kaynakları ise de insan çalırken) bir basınç farkı yaratabilir. Kulağın dışı ile kulak
kulağı tarafından duyulabilen frekansların tam sınırı 20- kanalındaki basınçlar değiştiği zaman, orta kulak basıncı
20.000 Hz arasında yer alır. Çoğu ses tek bir ton olma- östaki borusunun kapalı olması nedeniyle başlangıçta sa-
yıp farklı frekanslardaki tonların bir karışımı halindedir. bit kalır. Bu basınç farkı kulak zarında gerilme yapabilir
Farklı frekanslarda arı tonların yaptığı diziler genellikle ve ağrıya neden olur. Bu sorun, östaki borusunu açacak ve
müzik olarak algılanır. Temel bir arı ses dalgasının üze- orta kulak basıncını yeni atmosfer basıncı ile eşitleyecek
rine diğer frekansların bindirilmesine armoni denir ve istemli esneme veya yutkunma ile giderilir.

218 Bölüm 7
Titreşme
zonu

Hava molekülleri

Sıkışma Sıkışma
zonu zonu

(a) (b) (c)

Saniyedeki döngü sayısı = Frekans = Tizlik

Basınç
Genlik = Gürlük

Zaman

(d) (e)

Şekil 7.36 Titreşen bir diyapozonla ses dalgalarının oluşturulması.

Çekiç Örs Yarımdaire kanalı

Vestibülokohlear sinir
Vestibüler dal
Temporal Salyangoz dalı
kemik

Salyangoz

Dış
kulak
yolu
İşitme borusu
(östaki tüpü)
Timpanik Üzengi Orta
zar (oval kulak
pencere boşluğu
üzerinde)
Pinna
(orikül)

Şekil 7.37 İnsan kulağı. Bu ve bunu izleyen iki resim grubunda menekşe rengi dış kulağı, yeşil orta kulağı ve mavi iç kulağı gös-
termektedir. Çekiç, örs ve üzengi orta kulak bölüğünün bileşeni kemiklerdir. Östaki tüpü, yutkunma ve esneme gibi farenksin hareket
etme durumları hariç genellikle kapalıdır.

Duyu Fizyolojisi 219


Sarkoplazmik retikulum

Miyofibriller

Sitozol

Plazma
zarı

Transvers
tübüller

Transvers
tübülün hücre dışı
sıvıya açılma deliği
Terminal sisternalar
Mitokondri

Şekil 9.6 Tek bir iskelet kas lifinde transvers tübüller ve sarkoplazmik retikulum.

9.2 İskelet Kas Kasılmasının yapar. Tek bir motor nöron birçok kas lifini innerve eder-
se de her kas lifi sadece bir motor nöronun bir dalı tarafın-
Moleküler İşlergeleri dan denetlenir. Bir motor nöron ile bunun innerve ettiği
Kas fizyolojisinde kullanıldığı şekliyle kasılma deyimi ille kas liflerine topluca bir motor birim denir (Şekil 9.7a).
de “kısalma” anlamına gelmez. Bu deyim sadece kas lifle- Tek bir motor birimdeki kas lifleri tek bir kas içinde yer
ri içinde bulunan kuvvet üretme noktalarının yani çapraz alırsa da bunların birbirlerine bitişik olmasına gerek yok-
köprülerin etkinleştiğini betimler. Örneğin, dirseğinizi tur ve kasın her yanına dağılmış haldedirler (Şekil 9.7b).
bükerek bir el halterini elinizde tutmanız kas kasılmasını Bir motor nöronda bir aksiyon potansiyeli görüldüğü za-
gerektirmekte fakat kasta boyca bir kısalma gerektirme- man bu motor birimdeki tüm kas lifleri kasılma yönünden
mektedir. Kasılmanın ardından kuvvet üreten işlergeler uyarılırlar.
kapatılır, gerim azalır ve kas lifinde gevşeme görülür. Her motor nöronun aksonunu kuşatan miyelin kılı-
Şimdi, nöronlar tarafından etkinleştirilen işlerge ile iske- fı bir kas lifinin yüzeyine yakın bir noktada son bulur ve
let kaslarının nasıl kasıldığını açıklamaya başlayalım. akson kas lifi yüzeyindeki oluklara gömülen bir dizi kısa
uzantıya bölünür (Şekil 9.8a). Bir motor nöronun akson
Zarın Uyarılması: Sinir-Kas Kavşağı terminalleri, iki nöron arasındaki kavşak bağlantılarında
Bir iskelet kasına giden nöronların uyarılması bu tip kas- bulunanlara benzer veziküller içerir. Veziküllerde asetil-
ta aksiyon potansiyelleri başlatmanın biricik işlergesidir. kolin (Ach) nörotransmiteri vardır. Aksonun terminal kıs-
Daha sonraki bölümlerde kalp ve düz kas kasılmasını et- mının doğrudan tam altına isabet eden kas lifi plazma zarı
kinleştirmek için kullanılan ek işlergeler göreceksiniz. bölgesine motor son plak adı verilir. Akson terminalinin
Aksonları iskelet kas liflerini innerve eden nöronlara motor son plak ile yaptığı kavşak sinir-kas kavşağı (nöro-
motor nöronlar (veya somatik efferent nöronlar) denir müsküler bağlantı) olarak adlandırılmıştır (Şekil 9.8b).
ve bunların hücre gövdeleri beyinsapı ile omuriliğe yer- Şekil 9.9 sinir-kas kavşağında görülen olayları gös-
leşmiştir. Motor nöronların aksonları miyelinli olup (bkz. termektedir. Bir motor nörondaki bir aksiyon potansiyeli
Şekil 6.2) bedendeki en kalın çaplı aksonlardır. Dolayısı akson terminaline ulaştığı zaman plazma zarını depolari-
ile bunlar aksiyon potansiyellerini yüksek hızda iletebilir ze eder, voltaja duyarlı Ca2+ kanallarını açar ve hücre dışı
ve merkezi sinir sisteminden gelen işaretlerin en az ge- sıvıdaki kalsiyum iyonlarının akson terminaline sızmasına
cikme ile iskelet kas liflerine aktarılmasına izin verir (bkz. izin verir. Bu Ca2+ asetilkolin içeren veziküllerin nöronal
Şekil 6.24). plazma zarı ile kaynaşmasını sağlayan proteinlere bağlanır
Bir kasa eriştiği zaman motor nöronun aksonu birçok (bkz. Şekil 6.27) ve böylece asetilkolin akson terminali ile
dala bölünmekte olup her dal bir kas lifi ile tek bir kavşak motor son plağı ayıran hücre dışı yarığa salınır.

262 Bölüm 9
(a) Tek motorlu birim
Sinir-kas kavşakları
Motor akson

Motor Sinir-kas
nöron kavşakları

(b) İki motor birimler


Kas
lifleri

(a)
Motor sinir lifi
Miyelin
Akson terminali
Schwann hücresi
Kavşak vezikülleri
(ACh içeren)
Motor Etkin zon
nöronlar

Şekil 9.7 (a) Bir motor nöron ve bunun tarafından innerve


edilen kas liflerinden oluşan tek motorlu birim. (b) İki motorlu Sarkolemma Kavşak
birimler ve bunların bir kas üzerinde birbirine dolanmış lifleri. yarığı

Kavşak
ACh almaçları
Kas lifinin çekirdeği katlanma-
ACh akson terminalinden motor son plağa sızar ve bulunan
ları
burada nikotinik tipte iyonotropik almaçlara bağlanır sarkolemma bölgesi

(bkz.Bölüm 6). Ach bağlanması her almaç proteininde bir


iyon kanalını açar; hem sodyum hem potasyum iyonları (b)
bu kanallar üzerinden geçiş yapabilir. Plazma zarı üzerin-
deki elektrokimyasal gradiyentlerin farklı oluşu nedeniyle
Şekil 9.8 Sinir-kas kavşağı. (a) Motor nöron aksonlarının
dallanmasını gösteren taramalı elektron mikroskop fotoğrafı;
(bkz. Şekil 6.12) K+’un dışarı çıkışından çok Na+’un içeri akson terminalleri kas lifinin yüzeyindeki oluklara gömülmüştür.
girişi görülür ve bu da motor son plakta, son plak po- (b) Bir sinir-kas kavşağının çatısı.
tansiyeli (EPP) denilen yerel bir depolarizasyon oluş-
turur. Yani bir EPP, bir nöron-nöron kavşağındaki bir
EPSP’nin (uyarıcı kavşak-ardı potansiyel) analoğudur
(bkz. Şekil 6.28). aksiyon potansiyeli üretir. Bu olay, kavşak-ardı zarda bir
Öte yandan, tek bir EPP’nin genliği, nörotransmite- aksiyon potansiyeli oluşturmak ve eşiğe erişmek için çok
rin geniş bir yüzey alanı üzerine salınması, çok daha fazla sayıda EPSP’lerin görülmesinin zorunlu olduğu kavşak
sayıda almaçlara bağlanma ve çok daha fazla iyon kanalını bağlantılarındaki durumdan oldukça farklıdır.
açması nedeniyle bir EPSP’den kat kat daha büyüktür. Bu Nöronlar arası kavşaklarla sinir-kas kavşakları arasın-
nedenle, tek bir EPP normalde, bir aksiyon potansiyeli
da bir başka fark daha bulunmaktadır. Bölüm 6’da gör-
başlatmak üzere son plak zarına bitişik kas plazma zarını
düğümüz gibi IPSP’ler (bastırıcı kavşak-ardı potansiyel-
eşik potansiyeline eriştirmeye yetecek depolarizasyonu
leri) bazı kavşak bağlantılarında üretilmektedir. Bunlar
yaratmak için gerekenden çok daha yüksek bir değere sa-
kavşak-ardı zarı hiperpolarize etmekte veya kararlı hale
hiptir. Bu aksiyon potansiyeli daha sonra, aksiyon potan-
siyellerinin miyelinsiz akson zarları üzerinde yayılmasını getirerek bunun aksiyon potansiyeli ateşleme olasılığını
gösteren Şekil 6.23’deki aynı işlerge ile kas lifiinin yüze- düşürmektedir. Bunun aksine, insan iskelet kasında inhi-
yinde ve T-tübüllerinin içinde ilerler. Sinir-kas kavşakla- bitör potansiyeller görülmez; sinir-kas kavşaklarının tümü
rının çoğu bir kas lifinin ortasına yakın yerleşme gösterir uyarıcı tiptedir.
ve yeni üretilen kas aksiyon potansiyelleri bu bölgeden AC almaçlarına ek olarak kavşak bağlantısında, tıp-
her iki yönde lifin uçlarına doğru ilerler. kı sinir sistemindeki ACh aracılı kavşaklarda görüldüğü
Bir motor nörondaki her aksiyon potansiyeli nor- şekilde ACh’i yıkan bir enzim olan asetilkolinesteraz
malde, kendisine ait motor birimdeki her kas lifinde bir bulunur. Kolin daha sonra akson terminallerine gerisin

Kas 263
lerle taşınan bilgiyi kullanır. Daha önce belirtildiği gibi
TABLO 10.1 İstemli Hareketler İçin Kuramsal
Motor Denetim Hiyerarşisi afferent lifler, hiyerarşinin daha yüksek düzeylerine de
I. Yüksek merkezler bilgi iletir.
A. İşlev: Kişinin niyetine göre karmaşık planlar oluşturur
ve komut nöronları yoluyla orta düzeyle iletişim kurar. Ara-Nöronlar
B. Çatılar: Bellek, duygular ve güdülür ile sensorimotor Motor nöronlara aferent nöronlardan ve inen yollardan
korteksi kapsayan alanlar. Bu çatıların tümü diğer gelen kavşak girdilerinin çoğu motor nöronlara doğru-
birçok beyin çatısından girdiler alır ve bunları birbirleri dan erişme yerine daha ziyade motor nöronlarla kavşak
ile uyuşturur.
yapan ara-nöronlara gider. Ara-nöronlar omurilikteki
II. Orta düzey nöronların %90’ını oluşturur ve çeşitli tipleri vardır. Ba-
A. İşlev: Yüksek merkezlerden aldığı planları, hareketi zıları kavşak yaptıkları motor nöronun yakınında yer alır
gerçekleştirmek için gereken nöral etkinleşme
ve bu nedenle bunlara yerel ara-nöronlar denir. Diğerleri
nakışlarını belirleyecek bir dizi daha küçük motor
programlar haline dönüştürür. Bu programlar her bir omurilik ve beyinsapında aşağı ve yukarıya doğru kısa bir
eklemin hareketini belirleyecek alt-programlara mesafe kateden veya merkezi sinir sisteminin tüm uzun-
bölünür. Programlar ve alt-programlar aşağı inen yollar luğu boyunca bile giden uzantılara sahiptir. Uzun uzan-
üzerinden yerel denetim düzeyine indirilir. tılara sahip ara-nöronlar, sağ elinizle bir beyzbol topunu
B. Çatılar: Sensorimotor korteks, beyincik, bazal fırlatırken sol ayağınızla ileri doğru bir adım atmanız gibi
çekirdeklerin bazı bölümleri, bazı beyinsapı çekirdekleri.
tümleşik karmaşık hareketlerin yapılmasında önem taşır.
III. Yerel düzey Ara-nöronlar motor denetim hiyerarşisinin yerel dü-
A. İşlev: Orta denetim düzeylerinden alınan program ve zeydeki önemli elemanlarıdır ve sadece yüksek merkezler
alt-programları gerçekleştirmek için gerekecek, özgül ve periferik almaçlardan gelen girdileri değil aynı zamanda
zamanlarda, belli kasların gerimi ve özgül eklemlerin
açılanmasını belirler.
diğer ara-nöronlardan gelen girdileri de tümleştirir (Şekil
B. Çatılar: Beyinsapı veya omurilik ara-nöronları, afferent 10.3). Bunlar hangi kasların ve ne zaman etkinleştirilece-
nöronlar, motor nöronlar. ğini belirlemede kilit rol oynar. Bu husus, yürüme veya
koşma gibi eşgüdüme tabi, yineleyen, ritmik etkinliklerde
özellikle önemli olup bu gibi hareketler için omurilikteki
rümek gibi ileri derecede bilinçli bir eyleme bile, bacak
ara-nöronlar, bacak hareketlerini ardışık bir sıra halinde
kaslarının kasılma nakışının değişik engeller ve yürünülen
etkinleştirip bastırmadan sorumlu nakış üretim devrelerini
zemindeki düzensizliklere bilinçsiz olarak uyum sağlama-
şifreler. Üstelik ara-nöronlar bir hareketi, yüksek motor
sında olduğu tarzda birçok refleksif bileşen katılmaktadır.
merkezlerden gelen komutlara göre başlatıp durduran
Dolayısı ile çoğu motor davranış ne tümüyle istemli
“anahtarlar” olarak da davranabilir. Örneğin, elinize sıcak
ne de tümüyle istemsiz olup her ikisinden de elemanlar
bir tabak aldığınızda el derisindeki ağrı almaçları yerel bir
içermektedir. Üstelik eylemler, yapılan şeyin sıklığına
tepke yayı başlatır ve normalde tabağı elinizden düşürür-
göre bu süreklilikte kaymalar gösterir. Örneğin bir kişi el
vitesi kullanarak bir araç kullanmayı ilk kez öğrenirken vi-
tes değiştirme büyük bir bilinçli dikkat gerektirir. Sürekli Yerel kalıp
Eklem Deri
pratik yapıldığında ise aynı eylemler şimdi otomatik hale almaçları üretme devreleri almaçları
gelir. Öte yandan, tepke davranışları genellikle istemsiz
olup özel bir çaba sarfederek bunlar bazen istemli olarak Kiriş Uyarıcı ve bastırıcı Diğer spinal
modifiye edilebilir ve hatta tümüyle önlenebilir. almaçları yerel ara-nöronlar düzeyler
Şimdi motor denetim sisteminin bireysel bileşenle- + –
rinin analizine geçebiliriz. Tartışmaya yerel denetim iş- Kas
Motor nöron
Aşağı inen
almaçları yollar
lergeleri ile başlamamızın nedeni bu etkinliklerin, inen
yolların etki yaptığı bir taban görevi yapmasıdır. Bütün bu +

tanımlamalarda sürekli akılda tutulacak olan nokta motor Kas lifleri

nöronların daima kaslara giden son ortak yol olduğudur.


Şekil 10.3 Motor nöron etkinliğini denetleyen yerel ara-
10.2 Motor Nöronların nöronlar üzerinde kavuşum yapan girdiler. Artı işareti uyarıcı
Yerel Denetimi kavşakları ve eksi işareti bastırıcı kavşakları işaret etmektedir.
Resimde gösterilenlere ek olarak nöronlar motor nöronlar üze-
Yerel denetim sistemleri, motor denetim hiyerarşisinde
rinde doğrudan kavşak da kurabilirler.
yüksek merkezlerden motor nöronlara gönderilen tali-
matların durak noktalarıdır. Ek olarak, yerel denetim sis- SIRA SİZDE
temleri, motor birimin etkinliğinin, harekete karşı koyan „ Birçok omurilik ara-nöronu glisin nörotransmiteri sal-
beklenmeyen engellere ve dış çevreden gelen ağrılı uyar- makta olup glisin, kavşak-ardı hücre zarları üzerindeki
tılara karşı ayarlanmasında da önemli bir rol oynarlar. klor iyon kanallarını açar. Bitkisel kaynaklı bir kimyasal
Yerel denetim sistemleri bu ayarlamaların yapılabil- olan striknin glisin almaçlarını bloke ettiğine göre striknin
mesi için kas, kiriş, eklem ve hareket eden beden bölüm- zehirlenmesinin belirtilerini tahmin ediniz.
lerindeki deride bulunan duysal almaçlardan afferent lif- Yanıtı bölüm sonunda bulabilirsiniz.

Beden Hareketlerinin Denetimi 303


(a) Kasın gerilmesi
Ekstrafüzal kas lifi

İntrafüzal
lif

Aksiyon potansiyelleri

Aferent Gerilme
nöron Zaman

(b) Ekstrafüzal lif kasılması


Alfa motor nöron aksiyon
potansiyelleri

Kasılma
Zaman

(c) Alfa-gamma birlikte-etkinleşmesi


Alfa motor nöron
aksiyon potansiyelleri
Gamma motor nöron
aksiyon potansiyelleri

Kasılma
Zaman

Şekil 10.5 (a) Kasın bir dış yük tarafından edilgen gerilmesi iğin gerilme almaçlarını etkinleştirir ve afferent sinirdeki aksiyon po-
tansiyel hızında artışa neden olur. (b) Ekstrafüzal liflerin kasılması gerilme almaçları üzerindeki gerilimi kaldırır ve aksiyon potansiyeli
ateşleme hızını düşürür. (c) Alfa ve gama motor nöronların eşzamanlı etkinleşmesi intrafüzal liflerin merkezi bölgesindeki gerilimin
devam etmesi ile sonuçlanır. Kas boyu hakkındaki afferent bilgi merkezi sinir sistemine ulaşmaya devam eder.

nın bir parçasıdır. Bakıyı yapan hekim diz üzerinden aşan deni ile içeriye doğru çökünce bunun bağlı olduğu baldır
ve baldırın ekstensör kaslarını alt bacakta tibiyaya bağla- kasları gerilir ve bu kaslardaki gerilme almaçlarının tümü
yan patella kirişine vurur (bkz.Şekil 10.6). Kiriş vuruş ne- etkinleşir. Bu ise gerilme almaçlarına ait afferent sinir lif-

Beden Hareketlerinin Denetimi 305


Kapiller İntersitisyel sıvı Follikül hücresi Follikül lümeni (kolloid)

1 İyot Na+
ile birlikte
taşınır
3 İyodür kolloid içine taşınır,
I– okside olur ve tiroglobülindeki
2
Na+ Sızm
a (TG) tirozinlerin halkalarına
bağlanır
I
I– OH (DIT)
I–
I– I
Pendrin
Na+ I
RBC
OH (MIT)
TG
içinde
likül hücreleri
I– TG fol salgılanır
se nte z edilip kolloide TG
Na+

Lizozomlar
4 Bir MIT veya DIT’in
iyotlanmış halkası bir başka
Serbest noktadan bir DIT’e eklenir
amino asitler
TG sentezi için
tekrar kullanılır
I I
Lizozomal
I– enzimler OH (T3)
Na+ TG’den T3 6
ve T4’ü I
serbest I I
7 bıraktırır
T3 OH (T4)
T4
Salgılanması T3 I I
T4
5 T3
T3 ve T4 moleküllerini içeren T4
tiroglobülinin endositozu

Şekil 11.21 T3 ve T4 oluşmasına katılan basamaklar. Basamaklar metine göre numaralandırılmıştır.

SIRA SİZDE
„ İyotlanmış tiroglobülinin kolloid içinde depolanmasının yararı nedir?
Yanıtı bölüm sonunda bulabilirsiniz.

halinde bile tiroid hormonunu haftalarca sağlamaya ye- (Şekil 11.22). Öte yandan TSH, sadece T3 ve T4 üretimi-
tecek kadar iyotlanmış tiroglobülin depolanmıştır. Bu ni uyarmaktan daha fazla şey yapmaktadır. TSH, follikü-
depolama kapasitesi tiroid bezini diğer endokrin bezle- ler epitel hücrelerindeki protein sentezini de arttırmakta,
ri arasında özgün bir konuma getirirse de aslında, çoğu DNA replikasyonu ve hücre bölünmesini arttırmakta ve
hayvanın diyetlerindeki iyot alımının öngörülememesine folliküler epitel hücrelerinin protein sentezi için gerek-
bağlı uyumcul bir olaydır. sinim duyduğu pürtüklü endoplazmik retikulum ve diğer
hücre aygıtlarının miktarlarını da arttırmaktadır. Dolayı-
11.10 Tiroid İşlevinin sı ile, tiroid bezi normalden daha fazla TSH derişimi ile
Denetimi karşılaşacak olursa hipertrofiye uğrayacak, yani büyük-
Folliküler epitel hücrelerinin yukarda anlatılmış olan tüm lüğünde artış olacaktır. Hangi nedene bağlı olursa olsun
işlevleri esas olarak TSH tarafından uyarılmakta olup bu büyümüş bir tiroid bezine guvatır adı verilir. Guvatır,
da, daha önce gördüğümüz gibi TRH tarafından uyarıl- bu bölümün sonraki kısımlarında ve Bölüm 19’un Olgu
maktadır. TSH üretiminin temel denetleme işlergesi T3 Sunumu’nda görüleceği gibi, tiroid bezinin TSH’ya aşırı
ve T4’ün ön hipofiz bezi ve daha az ölçüde olmak üzere maruz kalmasına ek olarak daha birçok nedene bağlı ola-
hipotalamus üzerine uyguladığı eksi geribildirim etkisidir rak da görülebilir.

Endokrin Sistem 341


IV. Hipokalsemi (plazma Ca2+ derişiminin kronik olarak yüksek K I SI M F ANAHTAR DEYİMLER
oluşu) de çeşitli nedenlere bağlı olabilir.
a. Birincil hipoparatiroidizimde (paratiroid işlevinin kay- 1,25-(OH)2D 355 osteoklast 354
bı) düşük PTH derişimleri kemikten Ca2+ emilmesinde hidroksiapatit 354 osteosit 354
azalma, idrardan Ca2+ geri emilmesinde azalma ve böb- hiperkalsemi 356 paratiroid bezi 355
rekte 1,25-(OH)2D üretilmesinde azalma yaparak hipo- hipokalsemi 357 paratiroid hormonu (PTH) 354
kalsemiye yol açar. kalsitonin 356 vitamin D 355
b. Yalancı hipoparatiroidizmin nedeni hedef organın mineralizasyon 354 vitamin D2 (ergokalsiferol) 355
PTH’nın etkisine karşı direnç göstermesidir. osteoid 353 vitamin D3 (kolekalsiferol) 355
c. İkincil hiperparatiroidizmin nedeni, yetersiz alım, emi-
lim veya böbrekte etkinleştirmeye (örneğin böbrek has- K I SI M F ANAHTAR DEYİMLER
talığı) bağlı vitamin D eksikliğidir.
birincil osteomalasi 356
hiperparatiroidizim 356 osteoporoz 356
K I S I M F TEKRAR SORULARI birincil PTH ile ilintili peptid
1. Kemiğin yeniden biçimlenmesini anlatınız. hipoparatiroidizim 357 (PTHrp) 357
2. Ca2+’un böbrek ve sindirim kanalı tarafından ele alınışını an- bisfosfonat 356 raşitizim 356
latınız. hipokalsemik tetani 357 seçici östrojen almaç
3. Paratiroid hormonun salgılanmasını ne denetler ve bu hor- ikincil hiperparatiroidizim 357 modülatörü (SERM) 356
monun ana etkileri nelerdir? malignitenin hümoral yalancı hipoparatiroidizim 357
4. 1,25-(OH)2D’nin oluşması ve etkisini anlatınız. Paratiroid hiperkalsemisi 357
hormonu bu hormonun üretilmesini nasıl etkiler?

B Ö L Ü M 11 Klinik Olgu Sunumu: 35 Yaşındaki Bir Erkekte


Ağızda Ağrı, Uyku Apnesi ve Ellerde Büyüme
35 yaşındaki erkek hasta diş heki- hormonu-salgılayan tümör olasılığı ile bağdaşan 1,5 cm’lik bir
mine kronik ağız ağrısı ve başağ- kütle keşfedilmiştir. Hasta normal boyda olduğu için tümörün,
rısı yakınmaları ile baş vurmuştur. epifiz plaklarının kapanması nedeniyle boy atmanın durduğu
Bakının ardından hekim kendi- buluğ çağından sonraki herhangi bir zamanda geliştiği sonu-
sinde herhangi bir diş rahatsızlığı cuna varılmıştır. Şayet ur buluğ çağından önce gelişmiş olsaydı
bulunmadığını fakat alt çenesi- bu kişinin, büyüme hormonu ve IGF-1’in büyümeyi-teşvik edici
nin büyük ve dilinin kalın ve iri etkileri nedeni ile normalden oldukça daha uzun olması bekle-
olduğunu gözlemiştir. Diş hekimi nirdi. Bu gibi kişiler hipofizer devler olarak bilinir ve bu tabloya
hastayı bir hekime göndermiştir. devleşme (jigantizim) denir. Birçok durumda, Şekil 11.33’de
Hekim, alt çene ve dilde büyüme, gösterildiği gibi hastada hem jigantizim vardır ve hem daha
el ve ayak parmaklarında büyü- sonra akromegali gelişir.
me ve çok boğuk bir sesin varlığını saptamıştır. Hasta sesinin Kana fazla miktarda büyüme hormonu süregen (kronik) şe-
son birkaç yıldır boğuklaştığını ve çok dar geldiği için artık ni- kilde salgılandığında akromegali ve jigantizim görülür. Hemen
kah yüzüğünü takamadığını söylemiştir. Hastanın boyu ve kilo- tüm olgularda, akromegali ve devleşmenin nedeni, kanda IGF-1
su normal sınırlar içindedir. Kan basıncı önemli derecede yüksek derişiminde artışla sonuçlanmak üzere çok yüksek hızda büyü-
olup açlık kan glükoz derişimi de anlamlı derecede yüksektir. me hormonu salgılayan ön hipofiz bezinin iyi huylu (kanseröz
Hasta, aşırı horlaması ve uyku apnesi nedeniyle artık eşi ile aynı olmayan) urlardır. Bu tümörler anormal bir doku olduğu için,
odada yatamadıklarını da belirtmiştir. Bu işaret ve belirtilere da- IGF-1 gibi normal eksi geribildirim inhibitörleri tarafından ye-
yanarak hekim hastayı bir endokrin hastalıkları uzmanına gön- terince süprese edilemediğinden büyüme hormonu derişimleri
dermiş, bu hekim de bu çeşitli belirtilerin nedenini aydınlatmak yüksek kalmaya devam eder. Bu tümörler tipik olarak çok yavaş
için hastadan bir dizi test yaptırmasını istemiştir. büyürler ve buluğ çağından sonra meydana gelecek olurlarsa
Genişlemiş kemikler ve yüz hatları bir akromegali (Elence hastanın kendisinde birşeylerin yanlış gittiğini farketmesinden
akros, “uç”, “aşırı” veya “ekstremite” ve megalos, “iri” anlamına evvel aradan yıllar geçebilir. Hastamızda, dış görünümdeki de-
gelmektedir) olasılığını telkin etmekte olup bu hastalık kanda ğişiklikler öylesine yavaş seyretmiştir ki hasta görece genç ol-
aşırı büyüme hormonu ve IGF-1 derişimlerinin varlığı ile karak- masına karşın bu değişiklikleri basitçe “yaşlanmaya” bağlamıştır.
terizedir. Bu durum yapılan kan testinin, her iki hormonun çok Uzunlamasına büyümenin artık mümkün olmadığı zaman-
yüksek derişimde bulunduğunu göstermesi ile onaylanmıştır. da bile (yani büyüme plaklarının kaynaşmasından sonra) çok
Bu sonuçlara dayanarak, ön hipofiz bezinde olası bir uru ara- yüksek plazma büyüme hormonu ve IGF-1 düzeyleri bedendeki
mak için bir MRI tarama istenilmiştir. Sella tursikada, büyüme birçok kemikte ve en belirgin olarak eller, ayaklar ve kafadakile-
(devamı var)

358 Bölüm 11
7. Bir kadına, artritini tedavi için çok yüksek dozda yapay glüko- 9. Tam zamanında (miadında, fulterm) doğmuş bir bebek anor-
kortikoid verilmiştir. Bu hastada, kortizolün salgılanmasında mal derecede küçüktür. Bu olay en büyük olasılıkla, fetal ya-
ne görülecektir? şam sırasındaki büyüme hormonu eksikliğine mi, tiroid hor-
8. Hipotiroidizim belirtileri (yani, miskinlik ve soğuğa taham- monu eksikliğine mi yoksa besin maddelerinin eksikliğine mi
mülsüzlük) bulunan bir kişide T4, T3 ve TSH’ın plazma deri- bağlıdır?
şimleri anormal derecede düşük bulunmuştur. Bir TRH zer- 10. 12 yaşında kısa boylu bir kişide büyümeyi uyarmak için and-
kinden sonra her üç hormonun plazma derişimleri artmıştır. rojenlerin kullanılmasına hangi ters etkisi nedeniyle son veri-
Hastayı hipotiroidizme götüren kusur nerededir? lebilir?

BÖLÜM 11 SIRA SİZDE SORULARININ YANITLARI


Şekil 11.3 Bir iç salgı hücresinde hormonun büyük miktar- Şekil 11.21 İyot yiyeceklerde yaygın şekilde bulunmaz; iyot-
da depolanması ile hücre uyarıldığı zaman plazma hormon lu tuzun yokluğunda diyetteki iyot için akut veya kronik bir
derişimini saniyeler içinde arttırmak mümkün olabilir. Bu yoksunluk olasıdır. Kolloid, diyetteki iyotun azalması veya
tür hızlı yanıtlar homeostaza yönelik bir tehdide doğru yanıt yokluğu zamanlarında kullanılabilecek iyotlanmış tiroglobü-
vermede kritik olabilir. Peptidlerin bu şekilde paketlenmesi linin uzun-erimli depolanmasına izin verir.
ise bunların hücre içi yıkımdan korunmasında da kullanıla- Şekil 11.24 Plazma kortizol derişimleri yükselecektir. Bu ise,
cak bir yöntemdir. hipofiz ve hipotalamus üzerindeki eksi geribildirimde artışa
Şekil 11.5 Steroid hormonlar kolesterolden türetildiklerinden bağlı olarak sırasıyla sistemik kandaki ACTH derişimi ile
lipofiliktirler. Sonuç olarak, salgı veziküllerini yapanlar da portal ven kanındaki CRH derişimini azaltır. Sağ böbreküs-
dahil lipid çift katmanından kolaylıkla sızabilirler. Dolayı- tü bezi, ACTH derişimindeki azalmanın bir sonucu olarak
sı ile bir steroid hormon bir kez sentez edildi mi hücrenin (böbreküstü kabuğunun “azalmış” trofik uyarılması) büzü-
dışına sızar. lecektir (atrofi).
Şekil 11.9 Bu hastadaki belirtilerin bir açıklaması hastanın do- Şekil 11.28 Şekilde plazma glükoz derişimlerindeki bir azal-
laşımındaki tiroid hormon derişiminin artmış olması olabi- manın büyüme hormonu derişiminde bir artış ile sonuçlan-
lir. Bu durum, hastanın tiroidinin örneğin tiroid hastalığına dığını görmektesiniz. Büyüme hormonunun metabolik et-
bağlı olarak aşırı uyarılmış olması halinde görülebilir. Tiroid kilerinden bir tanesi kandaki glükoz derişimini yükseltmek
hormonu derişimindeki artış adrenalinin etkilerinde daha da olduğundan bu bir anlam taşımaktadır. Aynı akıl yürütme
büyük bir potansiyasyona neden olacak ve hastada sanki ad- ile, bu örnekte anlatılan intravenöz infüzyon dahil, herhan-
renalin derişimi fazla imiş gibi görülecektir. gi bir nedene bağlı olarak kandaki glükoz derişimindeki bir
Şekil 11.13 Hipofiziyotropik hormonların salgılandığı kanın artışın dolaşımdaki büyüme hormonu derişimini düşürmesi
miktarı bunun bedenin genel dolaşımına salgılanması halin- beklenecektir.
de görülecek olan kan miktarına göre çok küçük olduğundan
Şekil 11.32 1-hidroksilaz etkinliği granülomanın bizzat ken-
belli bir derişimin eldesi için gereken mutlak hormon mikta-
disinde 25-OH D’nin 1,25-(OH)2D’ye dönüşümünü uyara-
rı çok daha azdır. Bu da, hipotalamus hücrelerinin portal kan
caktır; 1,25-(OH)2D daha sonra granüloma hücrelerinden
damarlarında fizyolojik olarak etkin (yani, hipofiz hücrele-
dışarıya sızıp plazmaya girecek ve sindirim kanalından Ca2+
rindeki almaçları etkinleştirebilecek ölçüde) düzeye erişmek
emilmesinde artışa yol açacaktır. Bu ise plazma Ca2+’unu
için sadece çok küçük miktarda hipofiziyotropik hormon
arttıracak, bu ise paratiroid hormonu üretimini süprese ede-
sentez etmesinin yeterli olacağı anlamına gelir. Bu ise, ön
cektir; sonuç olarak, plazma paratiroid hormonu derişimi
hipofiz bezinin, hipotalamustaki çok küçük sayıda farklı nö-
düşecektir. Olay, ikincil hipoparatiridizmin bir şeklidir.
ronlar tarafından sıkıca denetlenmesine izin verir.

Endokrin Sistem 361


(–) Derivasyon I (+)

(–)
(+) (+)
(–) (–)
aVR aVL

(–)
Derivasyon II (–) Derivasyon III

aVF
(+)

V1 V2
V6
V5
V3 V4

Topraklama
(+) (+)

(a) (b)

Şekil 12.15 Elektrokardiyografide elektrodların yerleştirilmesi. 12 derivasyondan her biri referans (eksi kutup) ve kayıt (artı
kutup) elektrodların farklı bir bileşimini kullanır ve böylece kalbin elektriksel etkinliğinin farklı açılardan “görüntülenmesini” sağlar.
(a) Standart ekstremite derivasyonları (I, II ve III) bilekler ile sol bacağa (sağ bacağa topraklama elektrodu takilıdır) takılı elektrodlar
arasında bir üçgen oluşturur. Arttırılmış (augmented) derivasyonlar iki elektrodu referans alarak üçgenin açılarını ikiye böler. (Örne-
ğin, aVL derivasyonu için sağ bilek ve ayak eksi kutup olarak bileştirilerek bunların arasında uzanan bir çizgi üzerinde, sol bilekteki
kaydedici elektrodu işaret eden bir referans noktası yaratılır. ((b) Prekordiyal derivasyonlarda (V1-V6) kaydedici elektrodlar göğüs
üzerine şekilde gösterildiği şekilde konurken ekstremite derivasyonları kalbin merkezindeki bir referans noktasında bileştirilir.

TABLO 12.2 ElektrokardiyograŞ Derivasyonları


Derivasyonun Adı Elektrodun Konuşu
Standart Ekstremite Derivasyonları Referans (-) Elektrod Kaydedici (+) Elektrod
I. Derivasyon Sağ kol Sol kol
II. Derivasyon Sağ kol Sol bacak
III. Derivasyon Sol kol Sol bacak

Arttırılmış Ekstremite Derivasyonları


aVR Sol kol ve sol bacak Sağ kol
aVL Sağ kol ve sol bacak Sol kol
aVF Sağ kol ve sol kol Sol bacak

Prekordiyal (Göğüs) Derivasyonları


V1 Bileştirilmiş ekstremite derivasyonları 4.interkostal mesafe, sternumun sağı
V2 “ “ “ 4.interkostal mesafe, sternumun solu
V3 “ “ “ 5.interkostal mesafe, sternumun solu
V4 “ “ “ 5.interkostal mesafe, köprücük kemiğe göre
ortalanmış clavicle
V5 “ “ “ 5.interkostal mesafe, V4’ün solu
V6 “ “ “ 5.interkostal mesafe, sol kolun altı

Kalp-Damar Fizyolojisi 375


(a)

Trakea

Sol akciğer
arteri
Akciğer
venleri

Bronşiyol

Sol ana
bronş
Terminal
Kalp bronşiyal
Akciğer
veninin dalı

Akciğer arterinin
dalı

Düz kas

Respiratuvar
broşiyol

(b)
Alveoller

Şekil 13.3 Kan damarları ile havayolları arasındaki


ilişki. (a) Akciğer saydan görüldüğünden bu ilişkiler gözle Kapiller
görülür. Bronşiyollerden sonraki havayolları görülemeye-
cek kadar küçüktür. (b) (a)’nın küçük bir kesitinin büyü-
tülmüş resmi havayollarının uçlarında alveol kümeleri ile
devam ettiğini göstermektedir. Akciğerin sadece yüzeyi
değil hemen hemen tamamı bu tür kümelerden oluşmuş-
tur. Kırmızı oksijenli kanı gösterirken mavi renk deoksi-
jene kanı temsil etmektedir.

duvarın endoteli birbirbiyle kaynaşmıştır. Yani, alveol tır. Alveollerin kapillerlerle temas eden toplam yüzey
duvarı kapillerinin içindeki kan alveol içindeki havadan alanı kabaca bir tenis alanı genişliğindedir. Bu geniş alan
son derece ince bir engelle (0,2 μm kalınlıkta olup orta- ve engelin ince oluşu büyük miktarda oksijen ve karbon
lama alyuvar çapı olan 7 μm ile karşılaştırınız) ayrılmış- dioksitin sızma ile hızla değiş-tokuşuna izin verir. Bütün
bunlar fizyolojinin iki genel ilkesine mükemmel bir örnek
oluşturmakta olup bu ilkeler, fizyolojik olayların bölükler
arasında madde (bu örnekte oksijen ve karbon dioksit) ve
TABLO 13.1 Havayollarının İletim Bölgesinin
İşlevleri enerji aktarması ve dengesini gerektirdiği ile yapının (bu
Hava akımı için düşük dirençli bir yol sağlar. Direnç
örnekte, sızma engelinin inceliği ve gaz değiş-tokuşu için
fizyolojik olarak, bronşiyal düz kasın kasılmasındaki kullanılan alanın son derece geniş olması) işlevin (alveol
değişiklikler ve dışardan havayolları üzerine uygulanan havası ile akciğer kapillerlerindeki kan arasında oksijen ve
fizik kuvvetlerle düzenlenir. karbon dioksit aktarılması) belirleyicisi olduğu ve birlikte
evrildiğidir.
Mikroplar, zehirli kimyasallar ve yabancı cisimlere karşı
Alveol duvarlarının bazılarında bulunan delikler ha-
savunma. Bu görevi kirpikler, mukus ve makrofajlar yerine
getirir. vanın alveoller arasında akmasına izin verir. Bu yol, bir
alveole giden havayolunun hastalık nedeni ile tıkanması
Havayı ısıtır ve nemlendirir. halinde bu alveole bir kısım havanın bitişik alveoller ara-
Fonasyon (ses telleri).
sındaki delikler yoluyla hala girebilmesine izin vermesi
nedeniyle çok önemli olabilir.

Solunum Fizyolojisi 449


(devamı)

(a) (b) (c)

Hava akışı

Yumuşak
damak
Dil kökü

Küçük dil
Bademcik

Normal uyku sırasında hava akışı Uyku apnesi sırasında hava akışı Burun üzerine yerleştirilen bir maske
boğazdaki yapılar üzerinden kolayca tamamen bloke edilir olan CPAP havayı, hava geçitini açık
geçer tutarak boğaza yönlendirir

Şekil 13.45 Tıkayıcı uyku apnesinin fizyopatolojisi ve standart tedavisi. (a) Soluk alma sırasında havanın boğazdaki yapılar
üzerinden serbestçe aktığı normal uyku. (b) Tıkayıcı uyku apnesinde (ve özellikle hasta sırtüstü yatarken) yumuşak damak, küçük
dil ve dil hava yolunu tıkayarak hava akışına karşı büyük bir direnç yaratır. (c) Bir nazal maske ile kesintisiz pozitif hava yolu basıncı
(CPAP) uygulanması havayolunun kollabe olmasını önler.
Klinik deyimler: asfiksi, merkezi uyku apnesi, kesintisiz artı
havayolu basıncı (CPAP), gündüz vakti uyuklama, tıkayıcı
uyku apnesi, uyku apnesi

Tam, tümleştirici olgu öyküsü için Bölüm 19’a bakınız

BÖLÜM 13 TEST SORULARI Yanıtlar Ek A’dadır

1. Patm = 0 mmHg ve Palv = -2 mmHg ise 4. Aşağıdakilerden hangisi alveoler PO2’yi arttıracaktır?
a. transpülmoner basınç (Ptp) 2 mmHg’dir. a. metabolizmada artış ve alveoler ventilasyonda hiçbir
b. olay normal soluk almanın bitim noktasıdır ve hava değişikliğin bulunmaması
akımı yoktur. b. deniz düzeyinde %15 oksijen içeren hava solumak
c. olay normal soluk vermenin bitim noktasıdır ve hava c. metabolizmadaki artışla uyumlu alveoler ventilasyon
akımı yoktur. artışı
d. alveoler ventilasyonda artış ve metabolizmada hiçbir
d. transpülmoner basınç (Ptp) -2 mmHg’dır.
değişikliğin bulunmaması
e. hava akciğerin içine akmaktadır.
e. karbon monoksit zehirlenmesi
2. Transpülmoner basınç (Ptp) normal bir soluk alma sırasın-
5. Aşağıdakilerden hangisi kandaki sistemik arteriyel oksijen
da 3 mmHg kadar artar. A kişisi 500 mL hava solumakta- doygunluğunda en büyük artışa neden olacaktır?
dır. B kişisi Ptp’de aynı miktarda değişiklik için 250 mL a. Alyuvar derişiminde (hematokrit) %20 artış
hava solumaktadır. Doğru olan ifadeyi bulunuz? b. deniz düzeyinde, sağlıklı bir kişinin %100 oksijen solu-
a. B kişisinin akciğer kompliyansı A kişisininkinden daha ması
düşüktür. c. arteriyel PO2’de 40’dan 60 mmHg’ya yükselme
b. A kişisindeki havayolu direnci B kişisininkinden daha d. deniz düzeyinde, sağlıklı bir kişide hiperventilasyon
büyüktür. e. deniz düzeyinde, %5 CO2, %21 O2 ve %74 N2 içeren
c. B kişisinin akciğerindeki yüzey gerilimi A kişisininkin- bir gaz solumak
den daha küçüktür. 6. PO2 60 mmHg olan arteriyel kanda aşağıdaki hallerden
d. A kişisinin akciğerinde sürfaktan eksikliği vardır. hangisi en düşük oksijen doygunluğu ile sonuçlanacaktır?
e. Verilen bilgilere dayanarak kompliyans hesaplanamaz. a. normal beden sıcaklığı ve kan pH’ında DPG’de azalma
b. beden sıcaklığında artış, asidoz ve artmış DPG
3. Alveoler ventilasyon 4200 mL/dak, solunum sıklığı 12 so-
c. düşmüş beden sıcaklığı, alkaloz ve artmış DPG
luk/dak ve soluk hacmi 500 mL ise anatomik ölü boşluk
d. alkalozun eşlik ettiği normal beden sıcaklığı
ventilasyonu ne kadardır, e. alkalozun eşlik ettiği artmış beden sıcaklığı
a. 1800 mL/dak 7. Astım hakkındaki aşağıdaki betimlemelerden hangisi doğru
b. 6000 mL/dak değildir?
c. 350 mL/dak a. Temel kusur kronik havayolu yangısıdır.
d. 1200 mL/dak b. Olayın nedeni daima bir allerjidir.
e. Verilen bilgilerden belirlenemez. c. Havayolunun düz kası aşırı yanıtverirdir.
d. Solumalı steroid tedavisi ile tedavi edilebilir.
e. Bronkodilatatör tedavisi ile tedavi edilebilir.

Solunum Fizyolojisi 487


TABLO 14.1 Böbreğin İşlevleri

I. Su, inorganik iyon dengesi ve asit-baz dengesinin


(akcığerlerle işbirliği yaparak; bölüm 13) düzenlenmesi. Diafram

II. Metabolık artık ürünlerın kandan uzaklaştırılması ve


idrarla atılması Böbrek

III. Yabancı kimyasalların kandan uzaklaştırılması ve idrarla


atılması
Üreter
IV. Glükonegonez

V. Hormonlar/Enzimlerin Üretimi:
A. Alyuvar üretimini denetleyen eritropoietin
(Bölüm 12). İdrar kesesi
B. Kan basıncı ve sodyum dengesini etkileyen (bu
bölüm) anjiyotensin üretimini denetleyen bir enzim Üretra
olan renin
C. Kalsiyum dengesini etkileyen 25-hidroksivitamin
D’nin kalsiyum dengesini etkileyen
1,25-dihidroksivitamin D’ye dönüşmesi (Bölüm 11)
(a)

Dördüncü bir işlev glükoneogenezdir. Uzun süren Kabuk


(korteks)
açlık sırasında böbrekler amino asitler ve diğer öncül-
lerden glükoz sentez eder ve bunu kana salar (bkz. Şekil İlik
3.48). (medulla)

Son olarak böbrekler, eritropoietin (Bölüm 12’de an- Papilla


Böbrek
veni
latılmıştır) ve 1,25-dihidroksivitamin D (Bölüm 11’de an- Böbrek
latılmıştır) gibi en az iki hormon salgılamalarından ötürü Pelvis
arteri
bir içsalgı bezi gibi davranır. Böbrekler, kan basıncı ve Kaliks

sodyum dengesinin denetlenmesinde önem taşıyan bir Kapsül


enzim olan renin de salgılamaktadır (bu bölümde daha
sonra anlatılacaktır).
Üreter

14.2 Böbrekler ve İdrar Sisteminin


Yapısı
Her iki böbrek karın duvarının arkasında yer alırsa da (b)
aslında karın boşluğu içinde değillerdir. Bunlar retro-
peritoneal konuma sahip olup bunun anlamı bunların,
karın içi boşluğunu kaplayan peritonun hemen arkasında
Şekil 14.1 (a) Kadında idrar sistemi. Erkekte üretra penisin
içinden geçer (Bölüm 17). Diyafram oriyentasyonu sağlamak için
yer alıyor olmasıdır. İdrar böbreklerden üreterler yo-
gösterilmiştir. (b) Böbreğin ana yapısal bileşenleri. Kibble, 2009.
luyla idrar kesesine akar ve sonra üretra yoluyla dışarı
atılır (Şekil 14.1a). Böbreğin ana çatı bileşenleri Şekil
14.1b’deki enine kesitte gösterilmiştir. Böbreğin diş diş
olan yüzeyine hilum denilmekte olup burada böbrekleri
perfüze eden (böbrek arteri) ve boşaltan (böbrek veni)
kan damarları yer alır. Böbreği innerve eden sinirler ve
idrarı böbrekten boşaltan boru (üreter) da hilumdan ge-
çer. Üreter, idrarı üretere boşaltan, huni şeklinde yapılar
Her böbrek, nefron adı verilen birbirinin aynı yakla-
olan kaliksler tarafından oluşturulur. Keza dikkat edi-
şık 1 milyon alt-birim içerir. Her nefron (1) başlangıçta
lecek bir husus böbreğin, bağ dokusundan yapılmış ko-
ruyucu bir kapsül ile kuşatılmış olmasıdır. Böbrek dışta yer alan, renal korpüskül adlı bir süzücü bileşen ile (2)
yer alan bir kabuk (renal korteks) ile içte yer alan iliğe renal korpüskülden dışarıya uzanan bir borudan (tübül)
(renal medulla) ayrılmakta olup bunlar daha sonra ay- kuruludur (Şekil 14.2a). Renal tübül çok ince, yuvarlar
rıntılı olarak anlatılacaktır. Medullanın tepesi ile kaliks bir silindir olup bir bazal membran üzerine oturmuş
arasındaki bağlantıya papilla denir. tek katlı epitel hücrelerinden yapılmıştır. Epitel hüc-

492 Bölüm 14
Distal büklümlü borucuk Eferent arteriyol
Peritübüler kapillerler Aferent arteriyol
Proksimal büklümlü borucuk

Arter

Ven

K
a
b
Renal u
korpüskül k
( Glomerül
Bowman (glomerüler kapillerler)
k
kapsülü o Böbrek cisimciği
Kortikal r (korpüskülü)
Glomerül toplayıcı Bowman kapsülü içindeki
t
kanal e Bowman mesafesi
Makula k Renal borucuk
densa s Proksimal büklümlü borucuk
)
Proksimal borucuk
Proksimal düz borucuk

Ven
Arter Henle kulpunun inen bacağı
Henle
kulpu
İnen bacak Henle kulpunun çıkan bacağının
ince kısmı Henle kulpu

Kortikomedüller İ
Çıkan kavşak l Henle kulpunun çıkan bacağının
bacağın i kalın kısmı
k
kalın
kısmı (
m Distal büklümlü borucuk Distal büklümlü
Medüller e borucuk
toplayıcı kanal d
Çıkan u Kortikal toplayıcı kanal
İdrar l
bacağın l Toplayıcı kanal
ince kısmı a sistemi
Medüller toplayıcı kanal
)
Vaza
rekta Jukstamedüller nefron Kortikal nefron Renal pelvis

(a) (b)

Şekil 14.2 Bir nefronun temel çatısı. (a) Anatomik örgütlenme. Makula densa ayrı bir segment olmayıp Henle
kulpunun çıkan ayağının, o böbrek cisimciğini besleyen arteriyollerin arasından geçtiği noktada yer alan bir plaktır.
Böbreğin dışta yer alan kısmına kabuk (korterks), içte bulunan kısmına ilik (medulla) denir. Resimde iki tip nefron
gösterilmiştir: jukstamedüller nefronlar medullanın derinliklerine giren uzun Henle kulplarına sahip iken kortikal
nefronların kısa (veya hiç) Henle kulpu bulunmaktadır. Burada dikkat edilecek nokta, jukstramedüller nefronların
efferent arteriyolleri uzun, ilmik yapan vaza rekta yaparken kortikal nefronların efferent arteriyollerinin peritübüler
kapillerler oluşturmasıdır. Kortekste yerleşik jukstamedüller nefron borucuklarını kuşatan peritübüler kapillerler re-
simde sadeleştirme amacıyla gösterilmemiştir. Bu peritübüler kapillerler birincil olarak diğer kortikal nefronlardan
doğar. (b) Nefronun ardışık segmentleri. Sarı renkli alanda yer alan bütün segmentler renal borucuğun kısımlarıdır;
sağda parentez içinde gösterilen deyimler sıklıkla birçok ardışık segmentin adı olarak kullanılmaktadır.

relerinin yapı ve işlevi boru boyunca değişmekte olup veya çıkartılır. En sonunda, her nefronun bitim noktasın-
günümüzde, birbirinden ayırd edilen en az sekiz farklı da geride kalmış olan sıvı toplayıcı kanallarda bir araya
segment bulunmaktadır (Şekil 14.2b). Bununla beraber, gelir ve böbrekleri idrar olarak terk eder.
işlevin tartışılması sırasında geleneksel olarak iki veya Önce renal korpüsküllerin yani süzgecin anatomisini
daha fazla kesintisiz tübüler segment kullanılmakta olup inceleyelim. Renal korpüskül, fizyolojinin, yapının işle-
bu kitapta biz de bu yolu izleyeceğiz. vin belirleyicisi olduğuna dair genel ilkesinin klasik ör-
Böbrek korpüskülü kandan, hücreler, iri polipeptidler neğini oluşturur. Her korpüsküldeki çok sayıda kapiller,
ve proteinlerden arındırılmış bir süzüntü oluşturur. Bu sadece artık maddelerin plazmadan süzülmesi için geniş
süzüntü daha sonra böbrek korpüskülünü terk edip tübüle bir yüzey alanı oluşturmakla kalmaz aynı zamanda bun-
girer. Tübül içinde akarken süzüntüye maddeler eklenir ların çatıları, plazmanın ultrasüzülmesi için verimli bir

Böbrekler ve Su ve İnorganik İyonların Düzenlenmesi 493


Mikrovilluslar ile birlikte
olan basit silindirik epitel

Dairesel katlan Kapiller ağ

Mukoza Goblet hücreleri


Submukoza
Müskülaris
İç dairesel katman Lakteal
Dış boylamasına katman Enteroendokrin hücreler
Dairesel katlanma (hormon salgılarlar)
Seroza

(a)
Bağırsak bezi
Lenfatik düğüm

Bağırsak
villusları Müskülaris mukoze
Venül
Lenf damarı
Submukoza Arteriyol

(c) Bağırsak villusu

İç dairesel katman
Müskülaris
Dış boylamasına katman
Seroza

(b) İnce bağırsakta salgılama

Şekil 15.4 İnce bağırsak duvarının, yüzey alanında artış gösteren mikroskopik yapısı. (a) Mukoza ve submukozadan oluşan daire-
sel katlanmalar yüzey alanını arttırır. (b) Yüzey alanı, mukozadan oluşan villuslarla daha da arttırılır. (c) Villusların yapısı: epiteliyal
mikrovilluslar yüzey alanını daha da arttırır.

örtüsü, antikanser ilaçlar ve ışın tedavisi gibi hücre bölün- dan, karaciğeri terk etmeden önce ikinci bir kapiller ağdan
mesini inhibe eden tedavilerle tahrip olmaya çok yatkın- geçer ve kalbe öyle döner. Bu portal dolaşım nedeniyle,
dır. Villusların tabanında, daha sonra öğreneceğiniz gibi, bağırsak kapillerlerine emilen materyel, lakteallerin ak-
motilite ve ekzokrin pankreas salgıları dahil çok çeşitli mi- sine, genel dolaşıma girmeden önce karaciğer tarafından
de-bağırsak işlevlerini denetleyen hormonları salgılayan işlenebilir. Bunun önemli olmasının nedeni, karaciğerde
enteroendokrin hücreler de bulunmaktadır. bulunan enzimlerin yiyeceklerle alınabilen zararlı madde-
Her bağırsak villusunun merkezini hem, lakteal adlı leri metabolize edebilmeleri (zehirsizleştirme) ve böylece
tek bir kör-uçlu lenfatik damar ve hem kapiller bir ağ işgal bunların genel dolaşıma girmelerini önlemeleridir. Len-
eder (bkz.Şekil 15.4). Daha sonra göreceğiniz gibi, ince fatik sistem, dolaşım sistemi ve MB kanalının emici yüzeyi
bağırsaktan emilen yağın büyük bölümü lakteallere girer. arasındaki ilişkiler Şekil 15.3 ve 15.4’de gösterilmiş olup
Laktealler tarafından emilen materyel genel dolaşıma, fizyolojinin, farklı organ sistemlerinin işlevleri arasında
lenfatik sistemi en sonunda geniş venlere boşaltan, tora- eşgüdüm vardır şeklindeki genel ilkesini vurgular. Bu çok
sik duktus adlı bir yapı ile erişir. büyük emme ve salgılama kapasitesinin değerini anlamak
Emilen diğer besin maddeleri kan kapillerlerine girer. için kişinin, sindirim kanalına olan kan akımının dağıtımı-
İnce bağırsağın (ve keza kalın bağırsak, pankreas ve mide nı ve lenfatik drenajı çok iyi kavraması zorunludur.
bölümlerinden gelen kanın) venöz drenajı doğrudan vena Mide-bağırsak kanalının çeşitli bağışıklık işlevleri de
kavaya olmayıp önce, hepatik portal venle karaciğerden bulunmakta olup bu da, bu sistemin antikorlar üretmesine
geçer. (Hepatik deyimi karaciğeri işaret eder). Kan bura- ve mide asitliği tarafından yok edilmemiş enfeksiyon ya-

Yiyeceklerin Sindirilmesi ve Emilmesi 537


(a) Sert damak (b)Yumuşak damak Farinks (c) (d)

Yiyecek

Dil
Epiglot

Glottis Üst
özofageal
Trakea sfinkter
Yemekborusu

Şekil 15.15 Yutkunma sırasında lokmanın farinks ve üst yemekborusunda hareketi. (a) Dil lokmayı farinksin arkasına doğru
iter. (b) Yumuşak damak, yiyeceğin nazal geçite girişini önlemek için yükselir. (c) Epiglot, yiyecek veya sıvının trakea girmesini
(aspirasyon) önlemek için glottisi örter ve üst özofageal sfinkter gevşer. (d) Yiyecek, yemekborusu içinde aşağı doğru iner.

SIRA SİZDE
„ (b) ve (c)’ye bakarak aspirasyonun sonuçlarından bazılarının ne olacağını söyleyiniz.
Yanıtı bölüm sonunda bulabilirsiniz.

Yutmanın yemekborusu evresi üst özofageal sfinkterin


gevşemesi ile başlar. Sfinkter, lokma geçer geçmez kapa-
nır, glottis açılır ve solunum tekrar başlar. Lokma bir kez
yemekborusuna girdi mi, lümeni sıkıştırıp lokmayı ileriye
doğru itelemek üzere özofagus üzerinde boylu boyunca
ilerleyen ilerleyici bir kas kasılması dalgası yoluyla mideye
doğru hareket eder. Bir boruyu kuşatan kas tabakalarında
görülen bu tür kasılmalara peristaltik dalgalar denir. Bir
Üst özofageal peristaltic dalganın mideye erişmesi 9 saniye ka-
özofageal dar sürer. Yutma, kişinin başaşağı durması veya sıfır yer-
sfinkter
çekiminde (dış uzay) bulunması halinde de görülebilmek-
Alt te olup bunun nedeni, olayın birincil nedeninin yerçekimi
özofageal olmayıp yiyeceği mideye doğru iteleyen peristaltik dalga
sfinkter
olmasıdır.
Trakea Yutmada alt özofageal sfinkter açılır ve olay boyunca
açık kalmayı sürdürerek yiyeceğin mideye girmesine izin
verir. Yiyecek geçtikten sonra sfinkter kapanır ve yemek-
borusu ile mide arasındaki kavşak yeniden örtülür.
Yutma eylemi, topluca yutma merkezi denilen bir be-
yinsapı çekirdekleri grubu tarafından eşgüdümü sağlanan
Yemek- nöral ve müsküler bir tepkedir. Olaya hem iskelet ve hem
borusu düz kaslar katıldığı için yutma merkezinin hem somatik
Diafram sinirlere (iskelet kası) ve hem otonom sinirlere (düz kas)
efferent etkinlik yöneltmesi zorunludur. Eş zamanlı ola-
Mide rak, özofagus duvarındaki almaçlardan kalkan afferent
lifler yutma merkezine bilgi gönderir; bu bilgi efferent et-
kinliği değiştirebilir. Örneğin iri bir lokma, ilk peristaltik
dalga ile mideye erişmeyecek olursa lokma (bolus) tarafın-
dan özofagusun gerilmeye devam etmesi tepkeleri başlata-
cak almaçları etkinleştirecek ve bu da yinelenen peristaltik
Şekil 15.16 Üst ve alt özofageal sfinkterlerin konumu.
etkinlik dalgalarına (ikincil peristaltizim).

Yiyeceklerin Sindirilmesi ve Emilmesi 549


Hepatik sinusoid

Merkezi ven
Hepatositler Hepatik Safra kanalcıkları
lobül

Merkezi ven
Hepatik sinusoid
Safra
kanalcıkları Hepatosit

Portal üçlü
Safra kanalının
(a) Karaciğer lobülleri dalı
Hepatik portal
venin dalı
Şekil 15.31 Karaciğerin mikroskopik görünümü. (a) Karaci-
Hepatik
ğerin işlevsel birimleri karaciğer lobülleridir. (b) Safra kanalcıkla- arterin dalı
rı ve kanallarının kan ve karaciğer hücrelerine (hepatositler) göre
yerleşimlerini gösteren karaciğerin küçük bir kesiti. Hepatik portal
ven hepatik sinüzoidlerle iletişim halindedir ve ince bağırsaklardan
emilen maddeleri karaciğere getirir. Hepatositler besin maddeleri
ve diğer faktörleri hepatik sinüzoidlerden almakta ve işlemektedir.
Safra (yeşil), hepatositlerin safra tuzlarını alması ile üretilmekte ve
safra kanalcıklarına salgılanmaktadır. Son olarak, her lobülün mer- (b) Hepatositler ve sinüzoidler
kezinde yer alan merkezi venler kanı lobüllerden sistemik venöz
dolaşıma boşaltmaktadır.

büyük miktarda maddeyi, ortak hepatik safra kanalını de salgılar. Safra salgılama ve ardından kolesterolün dışkı
yapmak üzere birbirleriyle birleşen safra kanalcıklarına içinde atılması, kanda kolesterol homeostazının sürdü-
salgılayabilir (bkz. Şekil 15.6). rülmesinde kullanılan işlergelerden bir tanesidir (bkz.
Safranın altı büyük bileşeni vardır: (1) safra tuzları, Bölüm 16) ve keza, kolesterol düşürücü bazı ilaçların etki
(2) lesitin (bir fosfolipid), (3) HCO3– ve diğer tuzlar, (4) işlergesini de oluşturur. Diyetteki lifler de safrayı sekest-
kolesterol, (5) safra pigmentleri ve küçük miktarda diğer re eder ve bu yolla plazma kolesterolünü düşürür. Bunun
metabolik son ürünler ve (6) iz elementler. Safra tuzları görülme nedeni, sekestrasyona uğramış safra tuzlarının
ve lesitin karaciğerde sentez edilir ve daha önce gördüğü- enterohepatik dolaşımdan kaçmalarıdır. Dolayısı ile, daha
müz gibi yağların ince bağırsakta solübilize edilmelerine fazla safra tuzu üretmek için, karaciğerin ya yeni koleste-
yardım eder. HCO3– duodenumda asiti nötralize ederken rol sentez etmesi veya bunu kandan alması veya her ikisini
son üç bileşen, karaciğer tarafından özütlenen ve safra yo- birden yapması zorunludur. Kolesterol suda çözünmez ve
luyla atılan maddeleri temsil etmektedir. bunun safrada çözünürlüğü miçellerin içine yerleştirilme-
Safranın en önemli sindirici bileşenleri safra tuzla- si ile başarılır (kolesterol kanda bulunurken lipoproteinler
rıdır. Yağlı bir yemeğin sindirilmesi sırasında bağırsak içine yerleşik haldedir). Çökelmiş kolesterolden oluşan
kanalına safra yoluyla giren safra tuzlarının büyük bölü- safra taşları bu bölümün sonunda tartışılacaktır.
mü ileumda (ince bağırsağın son segmenti), özgül, Na+’a Safra pigmentleri, yaşlı veya örselenmiş alyuvarlar
kenetli taşıyıcılar tarafından emilir. Emilen safra tuzları, dalak ve karaciğerde yıkıldığı zaman hemoglobinin hem
portal venle karaciğere geri döner ve burada bir kez daha bölümünden oluşan maddelerdir. Başat safra pigmenti,
safra içine salgılanır. Safra tuzlarının portal kandan hepa- karaciğer hücreleri tarafından kandan özütlenen ve safra
tositlere alınmasını Na+’a kenetli ikincil etkin taşıma yö- içine etkin şekilde salgılanan bilirübindir. Bilirübin sarı
netir. Karaciğerden bağırsağa ve ortadan tekrar karaciğe- renktedir ve safranın rengine katkıda bulunur. Bunların
re giden bu döngülenme yoluna enterohepatik dolaşım bağırsak kanalından geçişi sırasında safra pigmentlerinin
adı verilir (Şekil 15.32). Az miktarda (%5) safra tuzu bu bir kısmı kana emilir ve en sonunda idrara atılarak idra-
döngülenmeden sıyrılır ve dışkı ile yitirilirse de karaciğer rın sarı rengini sağlar. Bağırsak kanalına girdikten sonra
bu kaybı karşılamak için kolesterolden yeni safra tuzları bilirübinin bir bölümü, dışkıya karakteristik rengini veren
sentez eder. Bir yemeğin sindirilmesi sırasında bedendeki kahverengi pigmentler oluşturmak üzere bakteriyel en-
safra tuzu kapsamının tamamı, enterohepatik dolaşım yo- zimler tarafından modifikasyona uğratılır.
luyla defalarca döngülenebilir. Safra bileşenleri iki farklı hücre tipi tarafından salgı-
Karaciğer, kolesterolden safra tuzlarını sentez etme- lanır. Safra tuzları, kolesterol, lesitin ve safra pigmentleri
sine ek olarak kandan özütlediği kolesterolü safra içine hepatositler tarafından salgılanırken HCO3–’dan zengin

558 Bölüm 15
Duodenum
Yağ asitleri

Karaciğer CCK salgılanması

Sentez %5

Safra tuzları Plazma CCK

Hepatik
portal ven Safra kesesi Oddi sfinkteri
Kasılma Gevşeme

Ortak safra
Safra kesesi kanalı
Ortak safra Duodenum içine
Duodenum Ileum
kanalına safra akışı safra akışı
Safra tuzları Dışkı ile
%5 kayıp

İnce bağırsak Şekil 15.33 İnce bağırsağa safra girişinin düzenlenmesi.

Şekil 15.32 Safra tuzlarının enterohepatik dolaşımı. Safra


tuzları safraya (yeşil) salgılanır ve ortak safra kanalı üzerinden
duodenuma girer. Safra tuzları bağırsak lümeninden karaci- İnce Bağırsak
ğer portal kanına tekrar geri emilir (kırmızı oklar). Karaciğer
(hepatositler) safra tuzlarını hepatic portal kandan tekrar alır. Salgılama
Hepatik portal ven, resimde gösterildiği gibi (sadeleştirilmiştir) Her gün, ince bağırsak duvarlarından lümen içine kan-
sadece ileumdan değil bağırsağın tamamından gelen kanı bu dan 1500 mL kadar sıvı salgılanır. Lümen içine olan bu
bölgeden uzaklaştırmaktadır. su hareketinin (salgılama) nedenlerinden bir tanesi bağır-
sak epitelinin villusların tabanından lümen içine, özellikle
SIRA SİZDE
Na+, Cl- ve HCO3– olmak üzere bir dizi mineral iyonu
„ Hepatik portal vene ek olarak bir başka portal ven sistemi-
salgılaması ve suyun da bu iyonları osmozla izlemesidir.
nin adını söyleyebilir ve portal sözcüğünün anlamını açık-
Bu salgılar, mukusla birlikte bağırsak kanalının yüzeyini
layabilir misiniz?
kayganlaştırır ve epitel hücrelerinin, lümendeki sindirici
Yanıtı bölüm sonunda bulabilirsiniz. enzimler tarafından tahrip edilmesinin önlenmesine yar-
dım eder. Buna karşın, bu hücrelerde gene de bir kısım
harabiyet görüldüğünden bağırsak epiteli, bedendeki tüm
dokular arasında en yüksek hücre yenilenme hızına sahip
olanlardan bir tanesidir.
çözeltinin büyük bölümü safra kanallarının epitel hücre Daha önce belirtildiği gibi, yemekteki solütlerin yük-
örtüsü tarafından salgılanır. HCO3–’dan zengin çözeltinin sek derişimde olması ve sindirim olayının iri molekülleri
safra kanalları tarafından salgılanması, tıpkı pankreas ta- çok daha fazla sayıda küçük moleküllere parçalaması ne-
rafından salgılanması gibi, duodenumda asit bulunmasına deniyle mideden ince bağırsağa giren kimüs hipertonik
yanıt olarak sekretin tarafından uyarılır. olduğundan buna bağlı olarak su da lümene doğru hare-
Safra salgılanmasının bir yemek sırasında ve yemek- ket eder. Bu hipertonisite, suyun izotonik plazmadan in-
ten hemen sonra en üst düzeyde olmasına karşın karaci- tersitisyel lümene osmotik geçişine neden olur.
ğer daima bir miktar safra salgılar. Ortak safra kanalının,
duodenuma açıldığı noktada etrafını Oddi sfinkteri adlı Emilme
bir düz kas halkası kuşatmıştır. Bu sfinkter kapalı iken, ka- Normalde, ince bağırsağa salgılanan suyun hemen tama-
raciğer tarafından salgılanan seyreltik safra safra kesesine mı kana geri emilir. Ek olarak, tükürük, mide, karaciğer
yönlendirilir. Kesede, bir kısım NaCl ve suyun kana emil- ve pankreas salgılarını kapsayan çok büyük hacimde bir
mesi ile safranın organik bileşenleri derişik hale getirilir. sıvı ve keza içilerek alınan su eş zamanlı olarak bağırsak
Yağlı bir diyeti yemeğe başladıktan kısa süre sonra lümeninden kana emilir. Yani, ince bağırsaktan büyük
Oddi sfinkteri gevşer ve safra kesesi kasılarak içerdiği saf- hacimde suyun net bir emilimi söz konusudur. Bağırsak
rayı onikiparmak bağırsağına boşaltır. Safra kesesinin ka- lümeninden kana emilme iyonların, birincil olarak Na+
sılması ve sfinkterin gevşemesi için işaret bağırsak hormo- ve besin maddelerinin birlikte-taşınması yoluyla başarılır
nu CCK olup daha önce gördüğümüz gibi duodenumda (bkz. Şekil 15.8 ve 15.9) ve bunu su, osmoz yoluyla izler.
yağ bulunmasının bu hormonun salınması için ana uyartı
olması nedeniyle bu durum oldukça akla uygundur. Safra Motilite
kesesinde kasılma yaptırabilme becerisi nedeniyle kolesis- Mideyi boydan boya süpüren peristaltik dalgaların aksi-
tokinine bu ad verilmiştir: kole, “safra”; kisto, “mesane” ve ne, bir yemeğin sindirilmesi sırasında ince bağırsakta en
kinin, “hareket ettirmek”. Şekil 15.33 safranın ince bağır- sık görülen hareket bağırsak segmentlerinin geçici olarak
sağa girişini denetleyen etmenleri özetlemektedir. kasılıp gevşemeleri ve kalın bağırsak yönünde net bir ha-

Yiyeceklerin Sindirilmesi ve Emilmesi 559


Yarıklanma

Blastomerler

2-hücre evresi 4-hücre evresi 8-hücre evresi


İkinci kutup (30 saat) Morula
cismi (72 saat)
Zigot
Yumurtanın
pronükleusu
Spemin
pronükleusu

Zona pellüsida
Blastokist

Döllenme
(0 saat) Ovaryum
Olgunlaşan
follikül
Sperm
hücresi Korpus
lüteum
İmplante
Birinci kutup Ovülasyon olmuş
cismi blastokist
(6 gün)
İkincil
oosit

Şekil 17.30 Ovülasyondan implantasyona kadar olan olaylar. Sadece tek bir ovaryum ve fallop tüpü gösterilmiştir (hastanın sağ
tarafı).

Zigotun blastokiste gelişmesi, tipik bir adet döngüsü-


nün 14-21 günleri arasında gerçekleşir. Bu dönem sıra-
(a) sında, uterus örtüsü progesteron tarafından (korpus lü-
Trofoblast teumdan salgılanan) blastokisti kabul etmeye hazırlanır.
Döngünün yaklaşık yirmiyedinci günü (yani ovülasyondan
Blastokist
7 gün sonra) implantasyon, yani blastokistin endometri-
yum içine gömülmesi başlar (bkz.Şekil 17.31). Trofoblast
İç hücre
kütlesi hücreleri, özellikle iç hücre kütlesinin üzerine isabet eden
noktada ileri derecede yapışkandırlar ve blastokistin bu
bölümü endometriyuma tutunur ve implantasyon başlar.
Uterus
duvarı
Blastokist ile endometriyum arasındaki ilk temas
trofoblastın hızla proliferasyonunu indükte eder ve bu
hücreler endometriyum hücrelerinin arasına nüfuz eder
(penetre olur). Trofoblast tarafından salgılanan proteo-
litik enzimler blastokistin kendisini endometriyum taba-
(b) kasının içine gömmesini sağlar. Endometriyum da temas
noktasında değişikliklere uğrar. İmplantasyon, blastokist
ve endometriyum hücreleri arasında, birçok parakrin işa-
retler yoluyla karşılıklı iletişimi gerektirir. İmplantasyon
İşgalci tamamlanır tamamlanmaz besin maddelerinden zengin
trofoblast
endometriyum hücreleri embriyonun erken büyümesi
için gereken metabolik yakıt ve ham maddeleri sağlar.
Öte yandan bu basit besleme sistemi embriyoya, sade-
ce çok küçük olduğu ilk birkaç hafta için yeterlidir. Daha
sonra bu işlevi, gebeliğin geri kalan süresi boyunca anne
ve fetus arasında değiş-tokuşu sağlayacak bir organ olarak
hizmet verecek, fetal ve anne dokularının içiçe geçmiş bir
Şekil 17.31 Önceki LH doruğundan 6-7 gün sonra blas- bileşimi olan plasenta yüklenir.
tokistin uterus duvarı ile (a) teması ve (b) implantasyonu. Tro-
Plasentanın embriyonik kısmı trofoblast hücrelerin
foblast hücreler anne dolaşımına hCG salgılar ve bu da korpus
lüteumu koruyup gebeliği sürdürür. Trofoblast en sonunda pla-
en dış katmanı olan koriyon tarafından sağlanırken an-
sentanın bir yapıtaşı haline gelişir. neden gelen kısmı koriyonun altında bulunan endomet-
riyum sağlar. Trofoblast hücrelerin koriyonik villuslar

636 Bölüm 17
denilen parmak şeklindeki uzantıları koriyondan endo- gibi bazı maddeler sızma ile geçer. Glükoz gibi diğerleri,
metriyumun içine doğru uzanır (Şekil 17.32). Villuslar, epitel hücrelerinin plazma zarlarındaki taşıyıcı proteinleri
embriyonun dolaşım sisteminin bir bölümü olan zengin kullanır. Diğer bazı maddeler ise (örneğin birçok amino
bir kapiller ağı içerir. Villusların çevresindeki endomet- asit ve hormonlar) bizzat plasentanın trofoblast katmanla-
riyum, işgalci villusların hücreleri tarafından salgılanan rı tarafından üretilir ve fetal ve anne kanına eklenir. Bura-
enzimler ve parakrin moleküller tarafından değişikliğe da dikkat edilecek nokta bu iki kan akımı arasında madde
uğratıldığından her villus, anne arteriyollerinin beslediği alış-verişinin bulunduğu fakat fetal ve anne kanında ger-
anne kanından oluşan bir havuz veya sinüsle çepeçevre çek bir karışmanın söz konusu olmadığıdır. Göbek venleri
kuşatılmıştır. plasentadan fetusa oksijen ve besin maddelerinden zengin
Annenin kanı uterus arteri yoluyla bu plasental sinüs- kanı taşırken göbek arterleri, artık ürünler ve düşük oksi-
lere girer; kan sinüsler boyunca akar ve sonra uterus ven- jen kapsamı içeren kanı plasentaya taşımaktadır.
leri yoluyla burayı terk eder. Eşzamanlı olarak, fetustan Bu arada, iç hücre kütlesi ile koriyon arasında am-
gelen kan, göbek arterleri yoluyla koriyonik villusların niyos boşluğu (kavitesi) denilen bir aralık oluşur (Şekil
kılcal damarları içine akar ve göbek veni yolu ile tekrar 17.33). Boşluğu kaplayan epitel katmanı iç hücre küt-
fetusa geri döner. Bu göbek damarlarının tümü, fetusu lesinden türemiştir ve amniyon veya amniyotik kese
plasentaya bağlayan uzun ve ip şeklindeki bir yapı olan adını alır. Bu katman en sonunda koriyonun iç yüzeyi ile
göbek kordonu içinde yer alır. kaynaşır ve artık fetusu sadece tek bir bileşik membran
İmplantasyondan beş hafta sonra plasenta tamamen kuşatır. Amniyos boşluğundaki sıvı yani amniyos sıvısı
yerleşmiştir; fetal kalp kanı pompalamaya başlar; embri- (amniyotik sıvı) fetal hücre dışı sıvıya benzer ve mekanik
yonun ve daha sonra fetusun beslenmesine ve artık ürün- darbelerle sıcaklıktaki değişiklikleri tamponlar. Amniyos
lerin atılmasına ait işlerge tam olarak çalışmaktadır. Vil- boşluğunda yüzen ve plasentaya göbek kordonu ile bağlı
luslardaki bir epitel hücre katmanı ile fetal kapillerlerin olan fetus, izleyen 8 ay boyunca yaşama katılacak bir be-
endotel hücreleri anne ve fetal kanı birbirlerinden ayırır. bek haline gelişecektir.
Artık ürünler fetal kapillerlerden, bu katmanları aşarak Amniyos sıvısından, gebeliğin onaltıncı haftası gibi
anne kanına geçer; besinler, hormonlar ve büyüme faktör- çok erken bir dönemden başlayarak amniyosentez ile ör-
leri ise zıt yönde hareket eder. Oksijen ve karbon dioksit nek alınabilir. Bu işlem amniyos sıvısına bir iğne sokula-
rak gerçekleştirilir. Bazı kimyasalların sıvı veya sıvı içinde
Plasenta Amniyos yüzen fetal hücre döküntülerinde saptanması bazı kalıtsal
boşluğu hastalıkların tanısını sağlar. Bu fetal hücrelerin kromo-
Uterus veni
ve arteri zomları, tıpkı fetusun cinsiyetini saptama gibi bazı has-
talıkların tanısı için de incelenebilir. Fetal tanı için kulla-
Endometriyum-
daki bez nılan bir diğer yöntem koriyonik villus örneklemesidir.
Endometriyum Gebeliğin 9-12.haftası gibi erken bir döneminde uygula-
Miyometriyum nabilen bu yöntemle plasentanın koriyonik villusundan
Göbek arter doku elde edilir. Öte yandan bu yöntem, amniyosente-
ve veninin
dalı
ze göre fetusun kaybını indükte etme (düşük) yönünden
daha büyük bir risk taşır. Fetal tanıda kullanılan üçüncü
Göbek veni
(fetusa giden) bir yöntem ultrason olup bu yöntemle, x ışınları kullanıl-
madan fetusun bir “resmi” elde edilir. Fetal anormallikle-
ri taramada kullanılan dördüncü bir yöntem sadece anne
kanını gerektirir ve bu anormalliklerin varlığı halinde
Göbek arterleri
anne kanındaki derişimleri değişen birçok normalde mev-
(fetustan gelen) cut maddenin analiz edilmesini kapsar. Örneğin, insan
Fetusa giden koriyonik gonadotropini ve östriol gibi gebelik sırasında
göbek kordonu
Koriyonik villusların
üretilen iki hormondaki özgün değişiklikler ve alfa-fe-
ana kökü toprotein (plasentayı aşarak anne kanına geçen büyük bir
Koriyonik villuslar fetal plazma proteini), özgün yüz ve beden özelliklerine
Koriyon eşlik eden zeka ve gelişme geriliğinin kalıtsal bir şekli olan
Anne kanı Down sendromlu birçok olgunun saptanmasına izin verir.
gölü Annenin beslenmesi fetus için kilit öneme sahiptir.
Gebeliğin erken dönemindeki beslenme bozuklukları
Şekil 17.32 Plasentanın oluşmasında fetus ve anne dokula- doğmalık yani doğumda mevcut olan özgün anormallik-
rının ilişkisi. Plasentanın konuşlanması için Şekil 17.33’e bakı- lere neden olabilir. Beslenme bozukluğu fetal büyümeyi
nız. B. M. Carlson, Patten’s Foundations of Embryology, 5.baskı., McGraw-Hill, geriletir ve bebeklerde, normalden daha yüksek ölüm hı-
New York’dan alınmıştır. zına, doğumdan sonra yavaşlamış büyümeye ve öğrenme
bozukluğu insidansında artış ile diğer birçok tıbbi soruna
SIRA SİZDE neden olur. Sadece total kalori değil, özgün besin mad-
„ Önemli miktarda feal kan annenin dolaşım sistemine sıza- deleri de çok büyük önem taşır. Örneğin, annelerinde bir
cak olursa bunu nasıl belirleyebilirsiniz? B vitamini olan folat (buna folik asit ve folasin de denir)
Yanıtı bölüm sonunda bulabilirsiniz. eksikliği bulunan bebeklerde nöral kusurların insidansı
artar. Bölüm 11’de, normal fetal gelişme için normal anne

Üreme 637
(a) Miyometriyum ve fetal tiroid hormon derişimlerine gerek duyulduğunun
Embryo anlatıldığını anımsıyorsunuzdur.
Endometriyum Gelişmekte olan embriyo ve fetus, annenin karşılaşa-
bildiği, gürültü, ışınlar, kimyasallar ve viruslar gibi çevre-
den gelen ve beslenme ile ilgisi olmayan çeşitli etmenlerin
de büyük ölçüde etkisine açık haldedir. Örneğin, anne-
nin kullandığı ilaçlar plasentadan taşınma yolu ile fetusa
erişebilir ve fetusun büyüme ve gelişmesini bozabilir. Bu
yönden özellikle üzerinde durulması zorunlu olan bir şey,
aspirin, alkol ve tütündeki kimyasalların, tıpkı kokain türü
yasa dışı ilaçlar gibi çok güçlü ajanlar olduğudur. Fetusta
doğum kusuruna neden olabilen herhangi bir ajana tera-
tojen denir.
Fetal genlerin yarısı (babadan gelen genler) annenin
Serviks genlerinden farklı olduğu için fetus aslında anne için ya-
bancı bir transplanttır. Fetal-maternal kan engelinin sağ-
(b) Koriyon lamlığı fetusu annenin bağışıklık saldırısından da korur.
Embryo Amniyon
Gebelik Sırasında Hormonal ve Diğer
Amniyotik
Değişiklikler
boşluk Östrojen ve progesteronun plazma derişimleri tüm gebe-
lik boyunca kesintisiz olarak artar (Şekil 17.34). Östro-
jen uterus kas kütlesinin büyümesini uyarır ve bu da en
sonunda, fetusun doğumu için gereken kasılma kuvvetini

Sarı
kesesi

Servikal Doğum
bezler
İnsan koriyonik gonadotropini
Annedeki derişimler

(c)

Östrojen

Progesteron

Koriyon
0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
Servikal
kanal Son adetin başından sonra geçen aylar
Plasenta

Şekil 17.34 Gebelik sırasında annedeki östrojen, progeste-


Şekil 17.33 Döllenmeden (a) 3, (b) 5 ve (c) 8 hafta sonra ute- ron ve insan koriyonik gonadotropin derişimleri. Hormon de-
rus. Embriyo ve zarları gerçek boyutta çizilmiştir. Uterus gerçek rişimlerine ait eğriler bir ölçeğe göre çizilmemiştir. Gebelik sı-
boyutları içindedir. Sarı kesesi trofoblasttan oluşur. Bunun in- rasında anne kanındaki östrojen ve progesteron derişimlerinin
sanda hiçbir besleme işlevi yoksa da embriyonun gelişmesinde Şekil 17.22’de verilen tipik bir adet döngüsü sırasında saptanan
önemi vardır. B. M. Carlson, Patten’s Foundations of Embryology, 5.baskı, McGraw- değerlerden kat kat fazla olduğuna dikkat ediniz.
Hill, New York’dan alınmıştır.

SIRA SİZDE
„ İnsan koriyonik gonadotropin (hCG) derişiminin düşme-
sine karşın gebelik sırasında progesterone ve östrojen deri-
şimleri neden artmaya devam eder?
Yanıtı bölüm sonunda bulabilirsiniz.

638 Bölüm 17
Saplanan Bakteriler
cisim

Deri

Bakteriler
örsenti ile
içeri girer

Nötrofiller

Nötrofil
Kapiller
Endotel
hücresi

Kimyasal aracılar Diyapedez nötrofillerin,


A Bakteriler bir yaradan B C D Nötrofiller enfeksiyonu
vazodilatasyon ve kapiller bakterileri yutmak için
içeriye girer dokuya girmesi ile temizlemeye devam
geçirgenliğe neden olur; ederken kapillerler
kimyasal çekiciler sonuçlanır
normale geri döner
(kemoatraktanlar)
nötrofilleri alana çeker

Şekil 18.2 Bir yaraya verilen yanıtta görülen yerel yangıcıl olaylar.

TABLO 18.3 Bazı Önemli Yerel Yangıcıl Aracılar


Aracı Kaynak
Kininler Plazma proteinleri üzerine enzimatik etki ile üretilir
Kompleman Plazma proteinleri üzerine enzimatik etki ile üretilir
Kan pıhtılaşmasının ürünleri Plazma proteinleri üzerine enzimatik etki ile üretilir
Histamin Mast hücreleri ve örselenmiş hücreler tarafından salgılanır
Eikozanoidler Miyeloid hücreler dahil birçok hücre tipi tarafından salgılanır
Trombosit etkinleştirici faktör Miyeloid hücreler, endotel hücreleri, trombositler, örselenmiş doku hücreleri dahil birçok
hücre tipi tarafından salgılanır
Kemokinler dahil sitokinler Etkinleşmiş bağışıklık hücreleri, monositler, makrofajlar, nötrofiller, lenfositler ve endotel
hücreler ile fibroblastlar dahil birçok, bağışıklık hücre tipi olmayan hücreler tarafından
salgılanır
Lizozomal enzimler, nitrik oksit ve Örselenmiş hücreler, nötrofiller ve makrofajlar tarafından salgılanır
diğer oksijenden türeyen maddeler

Vazodilatasyon ve Proteinlere Olan Bu damar değişikliklerinin uyumcul değeri iki kattır:


Geçirgenlikte Artış (1) Yangı bölgesine olan kan akımındaki artış (kızarma ve
Çeşitli kimyasal aracılar, enfekte ve/veya harabolmuş ısınmadan sorumludur) proteinler ve akyuvarların buraya
bir alandaki mikrodolaşımın büyük bölümünde dilatas- sunulmasını arttırır; ve (2) proteinlere olan geçirgenlikte-
yon yapar. Bu aracılar, temas ettikleri epitel hücrelerini ki artış, yangıya katılan plazma proteinlerinin (ki bunların
indükte edip bu hücreler arasında, içinden proteinlerin çoğunun geçişi normalde daha önceleri sağlam endotel
geçebileceği boşluklar yaratarak bu damarları proteinlere tarafından kısıtlanmıştır) şimdi intersitisyel sıvıya girebil-
karşı daha geçirgen hale de getirir. mesini sağlar.

Bağışıklık Sistemi 657


Öte yandan, Bölüm 12’de anlatılan işlergeler kullanı- ğin, bir sitokin tipi nötrofillerin kemotaksisini uyarırken
larak (bkz. Şekil 12.42) vazodilatasyon ve proteinlere olan bir diğeri eozinofillerinkini uyarır. Sonuç olarak, akyuvar
geçirgenlikteki artış plazmanın intersitisyel dokuya net alt-takımları, bir yangı yanıtı sırasında, saldırganın tipi ve
süzülmesine ve ödem gelişmesine neden olur. Bu olay, bunun indükte ettiği sitokin yanıtına bağımlı olarak, be-
yangılı yerin şişmesinden sorumlu olup sadece mikrodo- lirlenmiş bir zaman çizelgesi içinde belli dokulara girmek
laşımdaki değişikliklerin bir sonucudur ve bilinen bir ken- üzere uyarılabilir. Kemoatraktan etkileri bulunan çeşitli
di başına uyumcul değeri bulunmamaktadır. sitokinlere topluca kemokinler adı verilir.

Kemotaksi Fagositler Tarafından Öldürme


Yangının başlaması ile birlikte dolaşımdaki nötrofiller ka- Nötrofil ve diğer akyuvarlar bir kez enfeksiyon noktası-
piller ve venüllerin endotellerini aşarak yangılı alana göç na erişti mi saldırgan patojenleri fagositozla tahrip etme
etmeye başlar (bkz. Şekil 18.2). Bu çok-basamaklı olaya olayına başlarlar (Şekil 18.3). Fagositozun ilk basamağı
kemotaksi denir. Olay, hem endotel hücreleri hem nöt- fagosit ve mikrobun yüzeylerinin birbirleri ile temas et-
rofil üzerindeki çeşitli protein ve karbonhidrat yapışma mesidir. Bu temas sırasında fagositozu tetikleyen ana te-
(adezyon) moleküllerini kapsar. Örsenti alanındaki, en- tiklerden bir tanesi, fagosit almaçları ile mikrobun hücre
dotel hücreleri dahil hücreler tarafından salınan haberci duvarlarındaki bazı karbonhidrat veya lipidler arasında
moleküller tarafından düzenlenir. Bu habercilere topluca karşılıklı etkileşim olmasıdır. Öte yandan bu temas, özel-
kimyasal çekiciler (kemoatraktanlar veya kemotaksin- likle bakterilerin kalın, peltemsi bir kapsülle sarılı olmala-
ler veya kemotaktik faktörler) denir. rı halinde yutulmayı tetiklemeye daima kafi gelmez. Bu-
İlk basamakta nötrofil endoel hücrelerine bazı yapış- nun yerine, beden tarafından üretilen kimyasal faktörler
ma molekülleri tarafından gevşek şekilde iliştirilir. Sınır fagositi mikroba sıkıca bağlayabilir ve bu yolla fagosite ol-
belirleme (marjinasyon) denilen bu olay nötrofil damar masını şiddetlendirir. Bu işi yapan herhangi bir maddeye,
yüzeyi boyunca ilerlerken meydana gelir. Esas olarak bu Elence “yenilmeye hazırlama” anlamına gelen bir sözcük
ilk geri dönüşümlü basamak nötrofili, örsenti alanında olan opsonin adı verilir.
salınan kemoatraktanla karşı karşıya getirir. Bu kemoat- Fagositin mikrobu yutması ile (Şekil 18.4) bu basa-
raktanlar nötrofil üzerine etki yaparak bunun plazma zarı makta, hücrenin içinde, fagozom denilen, içinde mikrop
üzerinde, bir diğer yapışma molekülleri sınıfının hızla bulunan bir kese oluşur. Plazma zarının bir bölümü mik-
belirmesini indükte eder ve bu moleküller şimdi endotel robu, fagositin sitozolünden ayırır. Fagozom zarı daha
hücreleri üzerinde kendileri ile eşleşen moleküllere sıkıca sonra fagositteki, içi hidrolitik enzimlerle dolu bir lizo-
bağlanır. Sonuç olarak nötrofiller, akan kan içinde yol- zom ile temas eder. Fagozom ve lizozomun zarları kay-
larına devam edip gideceklerine örsenti noktası boyunca naşır ve şimdi oluşan bu bileşik veziküle fagolizozom adı
toplanır. verilir. Fagolizozomun içinde lizozomal enzimler mikro-
Diyapedez olarak adlandırılan bir sonraki basamakta bun makromoleküllerini yıkıma uğratır. Ek olarak, fagoli-
nötrofilin ince bir uzantısı iki endotel hücresi arasındaki zozom zarındaki diğer enzimler nitrik oksit ile hidrojen
boşluğa sokuşturulur ve nötrofilin tamamı, ezilip büzü- peroksit ve diğer oksijen türevleri üretmekte olup bun-
lerek endotel duvarını aşıp intersitisyel sıvıya geçer. Bu ların tümü, mikrobun makromolekülleri için son derece
yolla çok büyük sayıda nötrofil yangılı alana göç eder. yıkıcıdır.
Nötrofiller bir kez intersitisyel sıvıya geçtiler mi şimdi bir Bu tür hücre içi tahribat fagositlerin patojenleri öldür-
kemotaktik farklanmayı (gradiyenti) izler ve doku harabi- mede kullandıkları tek yol değildir. Fagositler hücre dışıya
yetinin olduğu noktaya doğru göç eder (kemotaksi). Bu mikrop-karşıtı maddeler de salmakta olup bu kimyasallar
olayın görülme nedeni, patojen tarafından uyarılan doğal buralarda patogenleri önceden fagositoza gerek kalmadan
bağışıklık hücrelerinin kemoatraktanlar salmasıdır. Sonuç tahrip edebilir. Hücre dışı sıvıya salınan bu maddelerden
olarak nötrofiller, örsenti alanına girmiş patojenlere doğ- bazılarının (örneğin, nitrik oksit) (Şekil 18.5) yangı aracı-
ru gitme eğilimi gösterir. ları olarak da görevi vardır. Yani, fagositler alana girdik-
Akyuvarların kandan harabiyet alanına gidişi sadece leri ve patojenlerle karşılaştıkları zaman artı geribildirim
nötrofillerle sınırlı değildir. Bunları daha sonra monosit- işlergeleri, daha fazla fagositi buraya çekecek, kemokinler
ler izler; monositler doku içinde iken anatomik ve işlev- dahil yangıcıl aracıların salınmasına neden olur.
sel değişikliklere uğrar ve makrofajlara dönüşürler. Daha
sonra göreceğimiz gibi lenfositler, belli koşullarda bazo- Kompleman
filler ve eozinofillerin yaptığı gibi, uyumcul bağışıklık ya- Kompleman olarak bilinen bir plazma protein ailesi pa-
nıtları olarak kemotaksiye uğrar. tojenlerin, önceden fagosite edilmelerine gerek kalmadan
Çok-basamaklı kemotaksi olayının önemli bir özelliği, hücre dışında öldürülmeleri için bir diğer yol sağlar. Bazı
çeşitli akyuvar tiplerine göç etmeleri için seçicilik ve es- kompleman proteinleri kanda daima, etkin olmayan bir
neklik sağlamasıdır. Farklı akyuvarlar için görece ayırd et- şekilde bulunur. Bir kompleman proteini enfeksiyon veya
tirici çekicilik taşıyan çok sayıda yapışma molekülü farklı örsentiye yanıt olarak bir kez etkinleşti mi bir kompleman
kemoatraktan takımları tarafından denetlenir. Bu yönden şelalesi belirir yani etkinleşen protein ikinci bir komp-
özellikle önem taşıyanlar, farklı akyuvar alt-takımları için leman proteinini, bu ise üçüncü bir kompleman protei-
kemoatraktanlar olarak işlev gören sitokinlerdir. Örne- nini etkinleştirir ve zincir uzayıp gider. Bu yolla enfekte

658 Bölüm 18
yüzeyine sıvanmasıdır. C3b, Şekil 18.6’daki bakteri için
gösterildiği şekilde, tahrip etmek için patojeni hedeflemiş
Makrofaj
fagositler tarafından tanınan bir opsonin olarak davranır.
C3b, kompleman şelalesini büyüten ve zara saldırı kar-
ması (MAC) adlı çok-birimli bir proteinin üretilmesinde
yokuş aşağı gelişmeye yol açan proteolitik bir enzimin bir
bölümünü de oluşturur. MAC kendisini bakterinin plaz-
ma zarına gömer ve zar içinde, zarı kevgir haline getirecek
delik gibi kanallar oluşturur. Su, iyonlar ve küçük mole-
küller, hücre içi ortamı bozmak ve mikrobu öldürmek
üzere mikrobun içine dalar.
Bakteriler Patojenleri doğrudan öldürecek bir yol sağlamalarına
ek olarak kompleman sisteminin yangıda oynadığı diğer
önemli işlevler de vardır (Şekil 18.7). Etkinleşmiş komp-
leman moleküllerinden bazıları şelale boyunca, doğrudan
Şekil 18.3 Bakterilere temas eden ve bunları yutmaya hazır- veya dolaylı olarak (diğer yangı aracılarının salınmasını
lanan makrofaj.
uyararak) vazodilatasyon, mikrodamarların proteine ge-
çirgenliğinde artış ve kemotaksiye neden olur.
Daha sonra göreceğimiz gibi, klasik kompleman
yolu denilen tam bir dizgide, en başta yer alan komple-
alandaki hücre dışı sıvısında, buraya kandan gelen etkin man proteininin (C1) etkinleşmesi için, bazı lenfositler-
olmayan kompleman moleküllerinden çok sayıda etkin den salgılanan bir protein sınıfı olan antikorlara gerek
kompleman proteini üretilir. Bu sistemin en az 30 ayrı vardır. Öte yandan, özgün olmayan bir yangı sırasında,
proteinden oluşması nedeniyle sistem son derece karma- kompleman dizgisi nasıl başlatılmaktadır? Bunun yanıtı
şıktır ve tek tek kompleman proteinlerinden sadece birkaç alternative kompleman yolu olup bu yol antikora ba-
tanesinin oynadığı rol kimliklendirilecektir. ğımlı değildir ve C1’i atlayıp geçer. Alternatif yol, mik-
Kompleman şelalesindeki merkez proteini C3’dür. ropların yüzeyindeki karbonhidratlar ile C1’in ötesinde
C3’ün etkinleştirilmesi bir olaylar dizisini başlatır. Bun- yer alan etkin olmayan kompleman molekülleri arasındaki
lardan ilki, C3’ün bir bileşeni olan C3b’nin mikrobun karşılıklı etkileşimler sonucu başlar. Bu etkileşimler, bir

Lizozom Fagosit

Mikrop
(hücre dışı
sıvıda)

Endositoz
Fagozom Fagolizozom
oluşması
Son ürünlerin
Çekirdek hücre içi ve
dışına
salınması

Şekil 18.4 Bir mikrobun fagosite ve hücre içinde tahrip edilmesi. Fagolizozom içinde yıkım tamamlandıktan sonra son ürünler
ekzositozla hücre dışına atılır veya hücre tarafından , kendi metabolizması için kullanılır.

Bağışıklık Sistemi 659

You might also like