Professional Documents
Culture Documents
OYUN - 2 BOLUM
EKİM2010
1
OYNAYANLAR
RAŞİT(ORHAN KEMAL)
NAZIM
KATİP-- REMZİ
EMİN BEY
2.GARDİYAN -- ERTUĞRUL
ANNE
2
ÖN OYUN
3
MAHKUMLAR diye düşündü 21 yaşındayken.
4
BİRİNCİ BÖLÜM
l.TABLO
(Solda Hapishane kalemi ve müdür odası. Burası önce mahkeme salonudur. Mobilyalar 1940 yılına
uygundur. Sahne ortasında Raşit ve Nazım'ın 52.Koğuş'u. "TECRİT-52.KOĞUŞ" yazılıdır.Duvardaki
raflarda önce Raşit'in eşyaları bulunur. Koğuş giriş kapısı soldadır. Karşılıklı iki yatak, bir masa birkaç
sandalye bulunur. İki yatağın arasında pencere, dağları görür. Bir tarafta tahta sandık. Yanında
mutfak malzemeleri vardır. Sahnenin sağında normal koğuş. Görünür bir şekilde "46.KOĞUŞ"
yazılıdır. Üç ranza ve bir adet tek kişilik yatak vardır. Bir masa. Bir köşede mutfak olarak kullanılan
kısım. Ranzaların arasında bir pencere. Pencereden dağlar görünür. Duvardaki takvimde Aralık 1940
yazmaktadır.)
HAKİM Gereği düşünüldü.11 Ekim 1938 tarihinde yapılan duruşmada sanık 12.Piyade Alay
Bölüğü bedelcilerinden Abdülkadir Kemali oğlu Raşit Kemali komünistlik propagandası yapıyor diye
ihbar edilmesi üzerine evinde yapılan aramada kendi el yazısıyla yazılmış ve Nazım Hikmet'e hitap
eden şiir parçaları ve Maksim Gorki'nin Rus İhtilali'nden Safhalar ve Mahkumlar adlı bir kitabı
çıkmıştır. Şahitlerin ifadelerine göre Raşit'in,yabancı rejimler lehinde propaganda yaptığını, bu fiil ve
hareketlerin askeri şahıslar içinde yapılmış olmasının isyana kışkırtma sayıldığını, bu husus
şahitlerin tanıklıkları ve hatta kendisinin açıkça kabul etmesi ile sabit olmaktadır. Sanık Raşit'in bu fiil
ve hareketi Askeri Usul ve Ceza Kanunu'nun 94. maddesi hükmüne uyduğundan, beş yıl
mahkumiyetine karar verdim.
(Sahne kararır. Mahkeme salonu Cezaevi Kalemi olur. Sahne aydınlanır.)
5
RAŞİT Katip’in uzattığı evrakı alır,heyacanla okur) 14 Mayıs 1966 tarihinde bitecek
ceza süresini doldurmak üzere Mahkum Nazım Hikmet siyatiklerinden
rahatsız olup,kaplıcalardan İstifade etmesi için idarenizde bulunan Bursa
Hapishanesine naklen gönderilmektedir.Gereğinin yapılmasını..
6
MAHKUMLAR Yaşamak ne güzel şey
Yaşamak ne güzel şey
Anasını sattığımın.
NAZIM YAŞAMAK..
Ne acayip iştir ki
bu ne mene gidiştir ki TARANTA - BABU
bugün bu
«bu inanılmıyacak kadar güzel»
bu anlatılamıyacak kadar sevinçli şey:
böyle zor
bu kadar
dar
böyle kanlı
bu denlü kepaze...
RAŞİT (Necati ile karşılaşır. Heyecanla.) Haberin var mı? Nazım Hikmet geliyor!
(Necati inanmaz.) Yemin ederim yahu!
NECATİ Yaşasın! Yaşasın! Aman, İzzet'e falan tembih edelim, gidip şiir filan
okumasın. Rahatsız edilmekten hiç hoşlanmaz.
RAŞİT Onu rahatsız etmem. Koğuşuna gitmeyi veririm, hiçbir şey sormam, şiir
filan da okumam. Onunla tanışıp ahbaplık etmesem bile, hiç olmazsa yüz
be yüz görecek, sesini duyacağım ya! O bile yeter bana .
(Raşit 46.Koğuş'a gider, İzzet "Kira Kiralina"yı okumakta, diğerleri: Çorbacı, Emin Bey,
Yayalar Köylü İbrahim ve Ertuğrul her biri bir işle meşguldür. Biri maltıza kömür koymakta,
biri yanmış maltızda tenceresinin kaynamasını beklemekte, biri pirinç ayıklar, biri gazete
okur.Raşit, İzzet'in yanına oturur. İzzet'in arkasındaki pencereden karlı dağlar görünür.) ..
7
İZZET (Kitaptan başını kaldırıp, bakar.) Bugün pek neşelısın! İlk geldiğin günlerdeki
gibisin. Neydi o son zamanlardaki somurtkanlığın.
RAŞİT Cezası azdı. Zaman zaman gardiyan nezaretinde dışarı çıkar, gezer dolaşır,
hayali olduğunu sonradan öğrendiğim "mebus" dayılar, "kurmay" amcalarla
buluşup görüştüğünden, harçlıklar aldığından dem vururdu. O kadar fakir ve
acınacak haldeydi ki...
RAŞİT Etmez olur muyum? Dışarı çıktığı günler, ona fanilamı, iskarpinimi donumu
çıkarıp vermiştim. O, ise benim hakkımda yalan dolu jurnaller verirmiş.
İfadelerim alındı, sorgulara çekildim, hiç sebepsiz sataşmalara uğradım.O da
öteki arkadaşlarımla beraber bu ihbarı yapanlara sövdü saydı, hatta cezasını
doldurup çıkarken hapishane kapısında boynuma sarılıp "Ben senin gibi
arkadaşı bir daha nerden bulacağım," dedi.
İZZET Hadi geçmiş gitmiş artık. Sen niye neşelisin onu söyle?
RAŞİT Sana bir şey söyleyeceğim, bir şey söyleyeceğim ama, benden duymuş
olma.(İzzet merakla bakmaktadır.) Nazım geliyormuş!
İZZET Sen sevin, bana ne? (Raşit İzzet'in yanından ayrılır. Koğuşun diğer tarafında
kaynamış kuru fasulyenin suyunu süzen Emin Bey'in yanına gider.)
EMİN BEY (Heyecanla çalkalanır.) Hey koca Nazım! Onunla İstanbul Hapishanesi'nde
ne anılarımız vardır. Hey koca Nazım hey!
RAŞİT Duydum. O okurken insanın yüzü dalga dalga olur! Hem biliyor musun,
ağlayan bir çocuğu kucağına alsa, çocuk susuverirmiş !
(Sahne kararır.)
NECATİ (Necati nefes nefese girer.) Nazım Hikmet'i az önce getirdiler!Müdür Bey’in
yanına soktular. Ona senden bahsettim. Gel, şimdi neredeyse çıkar!
(Avluda yürürler, sahnede Müdür'ün odasına denk gelen kısımda beklerler. Kenarda duran
Nazım'ın eşyaları: Pötikareli bir çula sarılı yatak dengi. Meşini eskimiş iki bavul, bir sepet)
GARDİYAN Katip Bey’den duydum.Savcı Bey,Müdür Bey’e telefon etmiş.Ona tek bir
oda vereceksin. Öteki mahpuslarla konuşturmayacaksın.Çünki kiminle
konuşursa kendine çevirir demiş.
RAŞİT Demek.. Rahatsız edilmeye hiç gelmez. Yatağını topladığı gibi gider.
9
(Müdür'ün oda kapısı açılır. Nazım avluya gelir. Necati ona doğru koşar.)
NAZIM Vah vah, acıdım. Halbuki kuvvetli kışkırtma vardı... Sağlık olsun. Nasıl
vaziyetin? Evden yardım etmiyorlar mı?
NAZIM Demek Karantina'ya verdi Müdür Bey. İyi iyi... (Üstü başı paramparça bir
mahkumun yanına gider iri ve çıplak ayaklarıyla betona basmaktadır.)
Sonra Remzi?
REMZİ Teşvik ettiler, yedi lira için vurdum. Tekrardan cezam otuz seneye çıktı.
evladım? İnsan yedi lira için başka bir insana kıyar mı? Yaa.. Ettin bir
10
EMİN BEY Aaah Nazım Bey ah! Yedi buçuk sene verdiler. Temyiz de bozdu.
NAZIM Vay anasını be... Hafifletici sebep vardı halbuki. Neyse, geçmiş olsun.
Şey de buradaymış, şu Ertuğrul.
NAZIM Vay hınzır vay... Damayı öyle ilerlettim ki Emin Bey, burda onu mutlaka
yeneceğim. Dimitri de buradaymış.
(Nazım'ın eşyalarını Emin Bey, Necati ve Raşit taşımaktadır. Sahnede bulunan 46.Koğuş' a
doğru gitmektedirler. Nazım eşyalarını taşıyanların arkasından yürür.)
(Nazım'ın eşyaları 46.Koğuş'a bırakılır.)
EMİN BEY Siz gidin! Benim koğuşta yapacaklarım var. Haydi hoşça kalın.
NAZIM (Necati çıkar. Raşit, iki kişilik yemek hazırlamaya başlar. Aynı kaptan ikisi
yiyecektir. Nazım itiraz eder.) Ayrı tabaklarda yiyebilir miyiz? (Raşit, iki ayrı
tabağa yemeği böler.) Aynı kapta yemek yemek, iskorpit hastalığına
davetiye çıkartmak demektir. Ayrı kaplarda yemek daha sağlıklıdır. Siz,
yiyeceği nasıl tedarik ediyorsunuz?
RAŞİT Hapishane bakkalından. Küçük bir defterim var, veresiye alanın, borcunu bu
deftere yazar, aybaşında babamdan para gelince öderim.
RAŞİT Ne yapacaksınız?
RAŞİT Hayhay.
NAZIM Biliyor musunuz, yalnızlığı hiç sevmem. İdare'den izin alsak da, ben de
sizinle bu koğuşta kalsam.
Bir tek satır yazamam, çıldırırım. izin için idareye ricada bulunacağım.
(Nazım izin almak için idareye gider.)
( sahnenin iki tarafında Nazım’la Piraye görünür. Piraye mektup okur,Nazım mektup yazar)
PİRAYE Ben,
alaca karanlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarım kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim:
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
13
NAZIM(SES) Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanila bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.
(SAHNE AYDINLANIR)
Damlalardan doğmuştu, yine öyle eriyor, Kendini bir hayalden bir hayale
veriyor! Geride bıraktığı önünde canlandıkça….
NAZIM İzni kopardım, artık burada beraber kalacağız. Aman birader, kapı kapı
üstüne, kilit kilit üstüne... İdare'ye çıkmak da bir dert burda. Kaç kapı var
üzerimizde Allah aşkına?
14
RAŞİT Ortaokul sondan tasdiknameli.
NAZIM Adaaam siz de! Devlete memur olmaya niyetiniz yoksa boş verin.
RAŞİT Elbette.
NAZIM Pekala... Şimdi sizinle biraz genel meseleler üzerinde konuşalım. Mesela, bu
harpten, bu İkinci Dünya Savaşı'ndan ne anlıyorsunuz. Yani, bu Alman
taarruzlarının anlamı nedir?
NAZIM Zarar yok, getirin, görelim. (Raşit kalkar, bavulundan şiirlerini alır gelir.
Nazım, piposuna tütün koyar, ateşler.) Evet, sizi dinliyorum.
RAŞİT Elimde bir kırık ney, omuzumda bir dağarcık,Tepemde güneşleri yutan kara
bulutlar... İçimdeki her düğüm……
NAZIM Berbat!
RAŞİT İpleri mi kırıldı, koptu yoksa çenemin, İdraki mi eridi, ne oldu düşüncemin?
15
NAZIM Şimdi siz de benimkileri dinler misiniz? Ama, asla hatıra gönüle bakmak yok!
Siz de beni tenkit edeceksiniz, (Kara kaplı küçük defterden okumaya başlar.)
Bunun planını Çankırı Hapishanesi 'nde tasarlamıştım.
korkak,
cesur,
câhil,
hakîm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.
Demir,
kömür
ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
ve bilcümle sanayi kollarının
ve gökyüzü
ve sahra
ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının,
sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman.
En bilgin aynalara
en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok sözler edildi onlara dair
16
ve onlar için :
zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,
denildi.
ve ağalar :
Bağdasar Ağa'dan
Kellesi Büyük Mehmet Ağa'ya kadar,
düşmanla birlik oldular.
Ve inekleri, koyunları, keçileri sürüp, götürüp,
gelinlerin ırzına geçip,
çocukları öldürüp
ve istiklâli yakıp yıktıkça düşman,
dağa çıktı mavzerini, nacağını, çiftesini kapan
ve çığ gibi çoğaldı çeteler
ve köylülerden paşalar görüldü,
kara donlu köylülerden.
18
aktı Ren şarapları su gibi
ve şekerin sahibi
kapladı Miloviç'in yorganına 1000 liralıkları.
RAŞİT -Üstadım bu başka, bambaşka. Bunda kutsal kitapları hatırlatan bir dil, bir
ululuk var. Fevkalade, enfes !
NAZIM -Hayır, bana iltimas geçtiniz.Sizde, sanat için iyi kumaş var, kesin.
Demin şiirlerinize karşı fazla haşin davranmıştım. Beni hoş görün,sanat
konularında hiç şakam yoktur.
(Sahne kararır.) (müzik- sahne aydınlanır)
(2.Tablonun aynı. 52.Koğuş. Fırtına sesi. Pencerede yağan kar. Nazım,Koğuşta volta atar.)
NAZIM (Raşit'ten okuduğu şiiri ister.) Yazdığını verir misin! (Raşit şiirin yazılı
olduğu kağıdı verir. Nazım içinden okur, zaman zaman durur, düzeltme
yapar. Bu bir süre devam eder.) Haydi şimdi şiirin devamını oku!
20
RAŞİT Üstadım, siz bu Necati'ye fenalık yapıyorsunuz. İlkokulu bile bitirmemiş.
Kendisini sahiden şair sanıyor. Halbuki...
NAZIM (Piposundan aldığı dumanı savurur. Sözünü keser.) Sansın.
RAŞİT Ama hiç kimseye metelik vermiyor, beni diyor, Nazım Hikmet takdir ettikten
sonra...
NAZIM Desin.
RAŞİT Desin mi? Siz bir insana fenalık yapabilir misiniz?
NAZIM Ben ona fenalık yapmıyorum ki...
RAŞİT Kendisine kıymet verildiğine inanırsa, kültürünü artırmak için çalışmaz ki.
(Raşit karamsar ve kızgın,kitaplarını, defterlerini yatağı üzerinden kaldırır.
Bavuluna koyar. Koğuş penceresine oturur. Somurtmaktadır. Düşüncelidir.
Dağlara bakar.)
NAZIM (Gülümser.) Aynı kökten geliyoruz, sizi avucumun içi kadar tanıyorum.
(Sahne kararır.)
(2.Tablo devamı. 52.Koğuş.) -(Nazım, Raşit'in yatağı üzerinde birtakım kağıtlar bulur. Okur.)
NAZIM Revir meydancısı Yusuf, Trakya'nın kıraç bir köyündendi. Bir gece, koyun
çalmaya gelen bir hırsızı öldürüp gömmekten on sekiz yıla hüküm giymişti.
Hapishaneye düştükten sonra sık sık memleketini hatırlar, iri çoban
köpeklerinin gürler gibi havlayarak dolaştığı koyun sürülerini, tarlalara
yiyecek götüren kadınlar, mavi göklerde kıpkırmızı akan bulutlan görür gibi
olur, garip garip içini çekerdi.(Ayağında takunyalar hızla koğuştan çıkar.
Hapishane avlusuna koşarak gelir. Raşit avludadır.Heyacanlı elindeki
kağıtları gösterir) Siz mi yazdınız bunu ?
NAZIM Birader, neden bahsetmediniz bundan. Siz düzyazı yazın düzyazı! Mesela
bir küçük hikaye deneyin.
RAŞİT Ustadım edebiyatın kurallarıyla şimdiye kadar hiç uğraşmadım ki! Yapabilir
miyim bilmiyorum?
NAZIM Daha iyi ya, kimsenin tesirine kapılmadan kendinize has şekli bulursunuz!
21
(Avludan, koğuşa dönerler. Nazım raftan Mayakosvki'nin kırmızı ciltli kitabını alır.)
RAŞİT Yeni Mecmua' da bir yazı okumuştum. Serbest nazım şeklinin Nazım'a has
olmayıp Mayakovski'den kapma olduğunu dile getirmişti.
NAZIM Moskova'da bulunduğum, henüz Rusça bilmediğim günlerden bir gün elime
Rusça bir gazete geçti. Orada ilk defa kırık dökük mısralar gördüm. Bunun
bir şiir olması ihtimalini göz önünde tutarak, bir arkadaşıma tercüme ettirdim.
Yazı gerçekten bir şiirmiş, hem de Mayakovski 'nin bir şiiri. Onunla
tanışmam böyle oldu. Mayakovski'nin kırık dökük mısraları gerçekte
benimkine benzer ama, o bir nevi aruzla, Rus müstezadıyla yazar.
23
işbu Mister Bravn'a güveniyorlardı.
Bu zevata
NAZIM denildi.
Fakat ayak diredi efendiler :
«Mandanın, istiklâli ihlâl etmiyeceği muhakkak iken,»
dediler,
«Herhalde bir müzâherete muhtacız diyorum ben,»
dediler,
«Hem zaten,»
dediler,
«birbirine mani şeyler değildir
istiklâl ile manda.
Ve esasen,»
dediler
«müstakil kalamayız böyle bir zamanda.
Memleket harap,
toprak çorak,
borcumuz 500 milyon,
vâridat ise 15 milyon ancak.
Ve Allah muhafaza buyursun
İzmir kalsa Yunanistan'da
ve harbetsek,
düşmanımız vapurla asker getirir.
Biz Erzurum'dan hangi şimendiferle nakliyat yapabiliriz?
Mandayı kabul etmeliyiz, hemen,»
dediler.
«Onlar dretnot yapıyor,
biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz.
Hem, İstanbul'daki Amerikan dostlarımız :
Mandamız korkunç değildir,
diyorlar,
Cemiyeti Akvam nizamnamesine dahildir,
diyorlar.»
Ve böylece, bin dereden su getirdi İstanbul'dan gelen zevat.
Sıvas, mandayı kabul etmedi fakat,
«Hey gidi deli gönlüm,»
dedi,
24
«Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm,
ya İSTİKLAL, ya ölüm!»
dedi.
NAZIM -İki bin sayfa. Haydi bini yalan de, bin. iki seneden fazla çalışmak lazım..
RAŞİT -(Raftan bir dergi alır. Yüksek sesle okur.) İçlerinde "Taranta Babu" ve sırf
ideoloji propagandası olan parçalar çıkarılırsa "Benerci Kendini Niçin Öldürdü"
derecesindeki eserleriyle gençler arasında, hatta bu devirde dahi sıfatını
alabilecekler vardır. (Raşit okuduğu sayfayı üste gelecek şekilde dergiyi
katlar. Nazım'a şaka yollu uzatır.) Dahiliği ilan edilen koğuş arkadaşım
üstadımı saygılarımla selamlarım.
RAŞİT -Buyurun dergiyi okuyun, Halide Edip Hanım sizin dahi olduğunuzu yazıyor.
Demek sonunda değerinizi burjuva da kabul etti.
NAZIM -(Dergiyi alır. Koğuşta yürürken okur.) Hey şaşkın bayan, yediğin naneye bak!
Hem beni dahi mertebesine çıkarıyorsun, hem de ideoloji filan diyorsun. Bir
kere ben dahi, mahi değilim. Tevazu bir yana iyi bir sanatkarım.
NAZIM -Bu noktaya gelişim de lafla olmadı, bunu her şeyden önce ideolojime
borçluyum. Raşit, görüyorsun ya, bu anlı şanlı romancı bile hala sanatla
ideoloji arasındaki bağı kavrayamamış. Eğer sizin iyi sanatkarlarınız yoksa
ideolojinizin bugün artık iyi sanatkara ilham veremeyecek kadar özelliğini
yitirmesindendir. Hala ideolojiyle,inançsız, kafasız kalmanın ürünleri
arasındaki farkın nereden doğduğunu anlayamamış. Vah zavallı Halide
Edip bayancık vah!
25
RAŞİT -Üstadım, siz dışardayken, mesela bir kahveye giriverirmişsiniz,
sokulurmuşsunuz en fakir birisine, cebinizden para çıkarır, adama
dermişsiniz ki: 'Sen de çıkar bakayım paranı?' Adam çıkarırmış üç otuz
parasını, sonra birleştirirmişsiniz iki parayı, yarı yarıya paylaşırmışsınız.
Böyle bir şey oldu mu?
NAZIM -Asla, asla... hayatımda böyle zıpırca tek bir hareketim olmadı!
(Sahne kararır.)
3. TABLO
(52.Koğuş. Gece. Nazım uyumakta. Raşit çalışmaktadır. Dışarda lodos. Uğultu halinde
rüzgar eser.Japon saati ikiyi gösterir.Nazım yorganı atar, yataktan fırlar. Gözler uykulu.)
NAZIM Kaleminizi verir misiniz? (Başucundaki duvara bir şeyler yazar. Kalemi iade
eder. Yatar ve yorganı tepesine çeker.)
RAŞİT (Usulcacık kalkar, yazdığını sesli okur.) “En yalnız dalganın üstünde
NAZIM -Lütfen kaleminizi...( Raşit kalemini uzatana kadar, tekrar gider. Döner.
Kalemi unutmuştur.) En sinirlendiğim şey, böyle kendimi kaybederek
dolaşırken etraftan seyredilmek. Deli diyeceklerinden korkuyorum. Onun için
kendimi tamamıyla kapıp koyuveremiyorum. Bir gün akrabamın evinde
misafirim. Şiir yazacağım tuttu. Başladım odanın içinde köşeleme gidip
gelmeye, perde perde heyecanlanarak söylenmeye.Bu davranışımı gören
hizmetçi kız, "Aman hanımım, koş! Küçük bey oynattılar galiba" demiş.
RAŞİT -(Güler.) İlahi üstadım. Oynatanların hepsi sizin gibi olsa keşke.
(Konuşa konuşa kendi koğuşlarına gelirler. Nazım ve Raşit günlük çalışmalarını yaparlar.)
26
NAZIM Sanat işleri fevkalade ciddiye alınmalıdır. Sanatçı büyük bir sorumluluk
altındadır. Sanatçı, emekçi kitlelere karşı daima sorumlu Vaziyettedir.
“Aldanma ki şair sözü elbette yalandır” lafı yanlıştır.Şair ruhların mühendisidir.
RAŞİT -(Nazım'ı dinlerken, yatak üzerinde defterine Nazım'la ilgili notlar almaktadır.
notları alırken yüksek sesle okur.) İnsanlar vardır, kuramcıdırlar, fakat
pratikte kuramlarıyla taban tabana zıttırlar. Nazım Hikmet, teoride ve pratikte
aynı olmaya çalışırdı. Çalışkan insana saygısı sonsuzdu. Mahkumların
atölyelerine sık sık iner, Tahta rendeler, bez dokurdu. Bu hareketlerini
herhangi bir amaca yoranlar bulunabilir, fakat bence bu onun, üretimde rol
alana karşı duyduğu saygıdan başka hiçbir şeye yorumlanmamalıdır. Nazım
Hikmet inanmış insandı. Herhangi bir davaya inanmış kimselere saygısı
vardı. Mehmet Akife saygısı bundandı. Onun fikirlerinin doğruluğundan değil,
davasına inanmış karakter sahibi bir insan olduğundan dolayı takdir ederdi..
(Yazdığı şiiri uzatır.) Yazdığım bu şiiri, sizin üstünüze yıktım üstat!
NAZIM -Ama, düşünün kırk yaşında, kazık gibi bir herifin kısa pantolonla, çember
peşinde caddelerden geçişini!Yahut taşlığa oturmuş bir herif düşünün, zıpır
bir şey, bacakları arasında bir hamamtası, elinde de koca bir sabun kalıbı,
efendim? Havaya balonlar üflüyor..
27
NAZIM -Dilimizin sadeleşmesini sempatiyle karşılıyorum.Fakat aşırılıklara
düşmemeye dikkat etmek lazım. Dilde ölçü halk olmalıdır. Halkın yadırgadığı,
her günkü konuşma dilinde kullanmadığı kelimeleri almamaya bilhassa dikkat
etmelidir.
NAZIM -Evet! Genç şairleri ilgiyle izliyorum. Ancak, yapmak istedikleri şey yeni
değil. Vezni, kafiyeyi, ahengi, resmi hatta manayı atarak şiir yazılabilir.
Daha da ileri gidip yazıyı da atarak sadece şiir düşünülebilir. Fakat, ne
lüzum var bu kadar tasfiyeye?
NAZIM -Asırlardan beri gelişe gelişe bugüne varan şiirin kazandığı imkanlardan
niçin faydalanmamalı? Bu sadece şekli zorlamakla yeni şeyler
NAZIM -Yeniciler ümidi kırılmış, idealini kaybetmiş, dejenere olmuş veya olmaya
doğru giden bir sınıfın bezginliğini, dünyadan kaçmak özleyişini -ki gerçekler
karşısında yenilmekten gelir- bilhassa ölümü bol bol ifade ediyorlar. Bir acayip
egzotizme kaptırmışlar kendilerini, insanlığın büyük davalarıyla ilgilenmiyorlar,
yahut cesaretleri yeterli gelmiyor!
NAZIM -Var elbette! Tek olumlu tarafları dilleri. Dili iyi tasarruf -bu da kısıtlı olmakla
beraber- ediyorlar. Onların şiirleri, kocaman bir eserden dökülmüş parçalardır.
(Susar, kitap okumaya devam eder. Dışardan bir kurbağa vırak vırak diye
bağırmaya başlar. Okumayı bırakır, bu sesi dinler.) Şu münasebetsiz
kurbağanın bağırtısını duyuyor musun?
(52.Koğuş'a İbrahim ve Çorbacı gelirler. Nazım resim sehpasını kurar.Sehpanın bir ayağı
kırıktır. İple bir tahtayı ayağa tutturmuştur. Resim tuvalini koyar. Boya çantasını çıkarır,
tüpleri battaniyeye yayar.Fırçaları hazırlar. Battaniye boya içindedir.İbrahim'i karşısına
kül renkli tabureye oturtur. Yüzünü inceler. Gözlerini yumar.Raşit yatağında.Çorbacı masada
Nazım'ı izlemektedir. Nazım'ın piposu ağzındadır.Pipo yanık değildir.Bir elinde fırça zaman
zaman tuvale fırça vurur. İbrahim bir taraftan savaş yıllarını anlatır.)
RAŞİT -Eee Çorbacı! İzzet'le Necati cezalarını tamamlayıp çıktılar. Darısı başımıza.
ÇORBACI -(Göz kırpar.) İbrahim'de anılara başlar artık. Hele kulak ver dinle!
İBRAHİM -(O günleri yaşar gibi.) Selimiye Kışlası mahşer gibi asker dolu.
Kimi cepheden gelmiş, kimi cepheye gidiyor. Velhasıl sevkiyat merkezi
olmuştu kışla.Yemek vermezlerdi. Bütün ekmekleri yürütmüş katip denen
sıçanlar. İstanbul bile aç. Kışlanın önünde bitler kaynıyor. İnanır mısın,
ayaklar altında çatır çatır ezilmekteler. Açlık itten beter eder insanı elbet.
Gidenler aç susuz, dönenler sakat, ölüm Allahın emri. Memetler insan değil,
balıkmış. Ölse Memet yenisi gelir yerine.Günde yüz Memet’in ölüsü çıkar
kışladan.Ben de bir Memet öldürdüm galiba. Baktım taş merdivende
oturuyor. Elinde ekmek vardı Memet'in. Koparıp koparıp çiğniyordu. Ben de
kurt gibi açtım.
ÇORBACI -Açtın da sen ne yaptın peki İbrahim?
İBRAHİM -Gel dedim, değiş tokuş edelim. Sen dedim, kes ver bir dilim, ben de bir kulaç
kesip kuşağımdan vereyim.Yok, dedi, kuşağının tekmilini ver. Kızdım. Bir
tekme attım. Tekerleniverdi sırtüstü zaten fazla kuvvet istemezdi, öylesine
zayıftı ki, neredeyse şeffaftı. Kafası taş basamaklara vurdu. Ekmeği aldım
elinden. Baktım soluğu kesilmiş. Velakin merdivenin taşından bir kan akar
uzanır.İşte böyle üstadım, açlık çıkınca yoluna, itten beter eder insanı elbet.
29
NAZIM Ne korkunçtu hasreti
yaylı bir karyolada ölmenin.
Bunu Sakaryalı Şakir bilir.
Kartallı Kazım
başını dayadı tahtasına bölmenin.
Kısıldı sarı kurt gözleri.
Vagonla birlikte sarsılarak
başı sallanıyor iki yana.
Gözetliyor Şakir’i,
Ve teker teker
kesilmeden tekrarlıyor tukurdayan tekerlekler
(gitgide daha çabuk, gitgide daha sert):
30
O devir Pozantı son istasyondu.
Gardıfen Kartallı Kazım soyundu.
Çömeldi güne karşı, bitlenedursun.
Dağ taş Memet dolu, dağ taş sevkiyat.
Gidenler aç susuz, dönenler sakat.
Ölüm Allahın emri, açlık olmasa fakat.
Aç insan kurt olup saldıramazsa
açlık itten beter eder insanı elbet.
31
Belki de makarna yemez her zaman.
Ve lakin Kartallı öyle görüyor.
34
ÇORBACI -Üstadım, Yayalar Köylü İbrahim az konuşur, ama konuştuğu zaman, ferman
altına mühür basar gibi konuşur.Birinci harpte Çanakkale'de Ingilizlere karşı
savaşmış. Onun için şakaları bile zalimdir. Kıs kıs gülüşüyle insana en acı
tenkitlerin iğnesini batırır.
NAZIM -(Resmin en önemli yerinde piposunu bir tarafa fırlatır. Islık çalar.)
Eheheeeyyyt! Yakaladık beyim, yakaladık! (Piposunu arar. Bulamaz.)Gelin
bakın beyim, gelin bakın! Analar ne aslanlar doğururmuş. (Çorbacı ve Raşit
resme bakmak için hareketlenirler.)
RAŞİT -Siz aslan mısınız?
NAZIM -Elbette. Değil miyim, canım, niçin bana aslanlığı çok görüyorsunuz.
RAŞİT -Yok canım, çok filan gördüğüm yok. (Çorbacı ile birlikte resme bakarlar.)
NAZIM -(Resmi gösterir) Şuradan bakın! Şöyle, şu istikametten. Nasıl? Canım,
canım siz beni hiç övmüyorsunuz. Ben iyi ressam değil miyim?
ÇORBACI -(Güler.) Anlaşıldı üstat mana yakalamış olacak. Hele bir bakayım,
İbrahim'in şu kurt gözlerinin ne biçim manası varmış? Ressam iyi,
ona laf yok da...
İBRAHİM -(Sözünü keser.) Çorbacı çay ısmarlayacaksın. Uyuz çakaldan bir kıl
koparsam kar, işte sana mana.
(Nazım arkasına bakmadan, eliyle battaniye üzerindeki piposunu arar.)
(Sahne kararır.)
BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU
35
İKİNCİ BÖLÜM
4.TABLO
36
RAŞİT Gel de gülme. Bu adam bambaşka adam vesselam.
Hava bulanık. Yağmur çiseliyor. Hava serin. İşe gidemedik.
EMİN BEY ( Koğuşa gelir) Üstadım, Tolstoy'un tercümesi için okumaya geldim.
Ben okurum sizde yazarsınız.(Sessiz okur. Nazım hızlı daktilo yazar.)
NAZIM Vallahi bilmem üstat. Ben malum ya, balıklardan balinayla hamsiyi
birbirinden çok iyi ayırt ederim. (Emin Bey ve Raşit güler.) Ağaçlardan
çınarla dişbudağı ve serviyi karıştırırım. Kavak, söğüt, bir de çamı çok
iyi bilirim. Haa... Bir de atkestanesini tanırım, o da kestaneyi verdikten
sonra. Unutmayalım çiçeklerden gül, papatyayı bilirim.
NAZIM Fesleğen mi? Böyle münasebetsiz bir şeyi ilk defa duyuyorum.
ERTUĞRUL (Koğuşa girer.)Yahu üstat be, bir fikrim var ama, bilmem ne dersin?
NAZIM Nedir?
(Sahne kararır)
(Sahne aydınlanır. Hapishane avlusunda Nazım, Raşit, Emin Bey, Ertuğrul konuşmaktadır.)
37
NAZIM (Keyifli, heyecanlı. Piposundan dumanlar tütmekte.) Hiç sorma,
dokuma işi artık bizden sorulur. Haydi çocuklar, davranın! Şimdi artık
siparişler sonbaharda zeytinliklerden zeytin dökülür gibi üstümüze
yağacak. Tüccarları şöyle bir silkeleyelim. Kan şöyle paylaşacağız.
Bir pay Raşit'e, bir pay Kemal Tahir'e, bir pay Ertuğrul'a, iki pay
Piraye'ye, bir pay da bana.
EMİN BEY Ustat, işi büyüttün ha! Nasıl? Ya... Para böyledir işte.
ERTUĞRUL Gördün mü ya, insan işte böyle kapitalist oluyor. Yaman patron
kesildin, üstat!
NAZIM Tabii canım tabii, ben patron oldum artık, bozuldu tabiatım benim.
RAŞİT Yaa, fikirleriniz artık yabana atıldı. Artık hayır kalmadı sizden.
NAZIM (Gülerek.)Evet, maalesef öyle oldu. Kalmadı hayır bende. Beş para
etmem ben artık.
ERTUĞRUL Anlatsana!
RAŞİT Biri dedi ki, aman Nazım Baba sakınsın! Hacı Ağa onu vurmamı söyledi.
Güya nasılsa daha on sene yatacakmışım, parasız kalsam bir seneye bile
dayanamazmış insan. Patronu vurursan, dedi, iyi para alırsın benden. Fazla
ceza da görmezsin. Zaten hükümetin düşmanıdır o. Ben kabul edecek
oldum, sonra boş verdim bu işi. Öyle mangizleri çok gördük biz. Keriz, beni
haybeci mi zannetti? Vicdanım Baba Nazım'a el kaldıracak gibisinden değil.
Böyle söyledim adama Raşit Ağabey.
38
(Diğerleri baş sallar. Nazım tekrar avluya gelir. Emin Bey ve Ertuğrul çıkarlar. Raşit
bu konuşmayı tekrar Nazım'a el kol hareketleriyle kısaca sahnenin solunda anlatır.
İkisini aydınlatan üzerlerinde ışık vardır.) Hapishanenin en üst katındaki tecritlerden
birinde cinayetten yatan başka üç mahkumda sizi seyrederek şunları söylemişler:
(İkinci adembabanın anlattığı olayı, 46.Koğuş'ta bulunan mahkumlar canlandırır.
Bunlar sahneleri olmayan oyunculardır. 46.Koğuş aydınlanır. Avluya bakarak
konuşmaktadırlar.)
1.MAHKUM Bunu görüyor musun, bunu? Bunun adı tarihlere geçmiş dinime
imanıma. Adına Nazım Hikmet diyorlar.
1.MAHKUM Aklıma ne geliyor biliyor musun, şeytan diyor, öldür şunu. Neden dersen,
insan öldürünce böylesini öldürmeli. Biz, ne... Vuruyoruz bir fasaryayı yat
Allah yat. Amma bunu öldürdün mü, bütün dünya gazeteleri yazar, hem de
namın tarihlere geçer.
3.MAHKUM Yok canım, Nazım Ağabey o...Gariban babası. Adamın eli varır mı vurmaya?
RAŞİT Bu konuşmaları diğer adembaba duymuş, sonra dedi ki, aman Raşit
Ağabey, söyle Nazım Ağabey'e kollasın kendini. Dönmüş nevirleri enayilerin,
çakarsın ya!
NAZIM (Gülerek.) Bak sen, adı tarihlere geçsin diye, herif beni vuracak. Geçse bari.
Tarihlere geçmek için yapacak başka iş kalmadı da...
(Sahne kararır.)
5.TABLO
RAŞİT -Dün akşam hapishanede bağrışmalar oldu. Kapının önünde bir şeyler
oluyordu. Ne oldu gördünüz mü?
ERTUĞRUL -Kavga olmuş. Revire kavgayı çıkaran on beş yaşlarında yaralı bir çocuk
teslim ettiler.
39
EMİN BEY -Yarası tehlikeli olmadığı için çocuk sabahleyin bir fırsat bularak üstadın
yanına geldi, ağabey adım Mustafa. Senden bir ricam var, dedi.
ERTUĞRUL -Üstat, pekala Mustafa, ne istiyorsun? Diye sordu. Bana bir desen yapar
mısın? Nasıl bir desen? Dedi.
EMİN BEY Meğer Mustafa bir dokumacının yanında çırakmış. Hapishane örtülerinin
gördüğü büyük rağbet şehrin bütün dokuma atölyelerini endişeye düşürmüş.
EMİN BEY -Üstat, Mustafa'ya birkaç yeni desen yaptı. Fakat hapishane dokuma ustaları
buna isyan ettiler; görülmüş şey miymiş. Durup dururken hem de bedava
sırlar rakiplere verilir miymiş!
ERTUĞRUL -Nazım Hikmet onlara, bir insanın kafasındaki zindanın hapishanenin taş
binasından çok daha korkunç olduğunu, rekabetin insanları ayırdığını,
halbuki dokumacılar topluluğunun insanları birleştirmesi lazım geldiğini uzun
uzun anlattı. Üstelik iplik yedeklerinin de bitmekte olduğunu. Elinde yalnız bir
tek deseni olsa ve şuracıkta, kendi kafasında yüzlerce başka desen daha
yaratsa, iplik olmayınca ressam olarak kaç para ederdi. Ustalar ancak bu
son delil karşısında rıza gösterdiler.
EMİN BEY Mustafa desen örneklerini alınca öpmek için üstadın ellerine saygıyla sarıldı.
O ise Mustafa'nın başını okşayarak, bana borcun var. Sen de usta
RAŞİT Üstat, her zaman etrafındakilere iyilik etmekten zevk duyar. Geçenlerde
ondan borç para istediler. Borç verecek parası olmadığı halde, başkasından
40
borç aldı, getirdi, verdi. O kadar ki, bazı gardiyanların ona borçlandıklarını
gördüm.
(Sahne kararır.)
(Öğleye doğru. Hapishane bahçesi. Nazım'ın yaşlı annesi ziyaretine gelir. Siyah elbiseli,
gözlüklüdür. Annenin elinde şahsi ve resim çantası, diğer elinde bir file içinde kesekağıdıyla
çilek getirmiştir.)
ANNE -Hoş bulduk oğlum. Nasıl olacağım? Her yerim ağrıyor, gözlerim eskisi gibi
iyi değil. Seni görmek için yolları aştım geldim. Seversin diye sana çilek
getirdim. Sen nasılsın? Sağlığın nasıl? Çalışabiliyor musun?
NAZIM -(Banka yan yana otururlar. Annesine yazdığı şiirleri gösterir.) Ne iyi yaptın
gelmekle. Nasıl olunursa öyleyim. Geçenlerde göğsüm ağrımıştı. Birkaç gün
revirde yattım. Şimdi iyiyim. Bol bol okuyor, şiir yazıyorum. Bu arada
resimde yapıyorum tabii. Bir taraftan dokuma işimizde devam ediyor. İnsan
Manzaraları çok gelişti. İçindeki Kuvayi Milliye Destanı için yeni yazdığım
şiirlerimden sana okuyayım.
ANNE (Yaşaran gözlerini siler.) Çok güzel oğlum, şiirlerinle Milli Mücadeleyi çok
iyi anlatmışsın. Ellerin dert görmesin. Dayınla görüştüm. Dayına, tercüme
işlerin dolayısıyla savcılığın ikide bir seni sorguya çektiğini yazmışsın.
43
Dayın bana dedi ki, "Ben gereken yerlerle konuştum. Artık Nazım
tercüme işleri için takip edilmeyecek." Rahat ol oğlum çalışmana devam
et. (Nazım'ı elinden çeker.) Hadi şimdi de resim yapalım. Nazım gel
şöyle bakayım, bankın ucuna otur. Bana doğru dön, şöyle arkama doğru
bak! (Resim çantasını açar. Boyalan yayar, kağıt çıkarır. Nazım'ın
portresini yapmaya başlar. Emin Bey, Ertuğrul ve Raşit zaman zaman gelir
onları seyrederler.)
NAZIM (Kalkıp annesinin resmine müdahele eder.) Ama anne alnımı yanlış
yapıyorsun. Bak gözüm nasıl görünüyor?
ANNE Ne oldu? Yine istediğin gibi değil, öyle mi? Hoşuna gitmedi mi? Sen ne
demek istediğini kendi resimlerine sakla (Gülerek Raşit'e döner.) Değil
mi ama evladım?
NAZIM (Ayağa kalkar, resme bakar, annesine yine karışır.) Anneciğim, yüzüm çok
güzel görünüyor. Yüzümün ifadesini biraz gerçekçi hale getirsen! Yüz
çizgilerimi görüyorsun. Bunları da resminde göstersen.
44
kötü mü olmuş yani?
NAZIM Anneciğim, anlatamadım. Demek istiyorum ki, güzel bir kadının resmi
şüphesiz güzeldir. Ama Orta Anadolu'nun sıtmalı bir köyünde, bir deri bir
kemik, fevkalade çirkin, hatta iğrenç Fatma kadının okkalı bir portresi de
güzeldir! (Nazım bir portre getirmek için çıkar.)
ANNE (Sesini kısarak, Raşit'e.) Bu oğlan çılgın. Çılgın. Pekala resim işte. Ne
varmış da benim resimlerimi beğenmiyor.
(İki adembaba bahçeye girer. Bunlar: Kaya ve Çopur'dur. Siyah elbise içindeki
Anne'yi önce Kaya fark eder.)
KAYA Hele bak, tıpkı Nazım Baba'ya benziyor. Saçları da.. Tıpkı o, ta
kendisi! Gözleri de mavi ... Kocakarı bir Müslüman kadına
benziyor ama gavur işi yapıyor.
NAZIM (Elinde portreler rüzgar gibi gelir. Arkasından gardiyan bahçede belirir.
Adembabalar önde, gardiyan arkalarında bahçeden kaybolurlar.) Yani
demek istiyorum ki, tabiatın sadece bir kopyacısı olmaktan ziyade,
kendimizden de bir şeyler katmalıyız. Yani Cezanne, Picasso resimleri
gibi... (Nazım'ın konuşması sessizleşir. El kol anlatımı belirir. Anne
sabırla dinler. Gözlüğünün üzerinden Nazım'a bakar. Elinde boya
fırçalan.)
NAZIM (Sarılır.) Güle güle anne. Tanıdıklara selam söyle. Sana mektup
yazarım.Yine gel anneciğim!
ANNE Hoşça kalın çocuklar! (Raşit annenin elini öper, Nazım yolcu eder. Anne
çıkar.)
NAZIM Sorma. Onca yaşına rağmen buraya bana geliyor. Ne mübarek insandır
şu annem bilir misin?
NAZIM (Nazım başka bir konuya geçer.) Geçenlerde kalp ağrısından revire
yatmıştım. Bir süre sonra oraya, beni öldürüp tarihe geçmek isteyen
mahkumu ağır yaralı olarak getirdiler. İsminin Avni olduğunu öğrendim.
NAZIM Yaklaştım. Başını lime lime olmuş boz renkli revir muşambasından kaldırıp,
maşrapayı ağzına tuttum. Bir yudum içti. Sen misin baba? Benim evladım.
Ben de seni vuracaktım. Halbuki, son yudumumu elinden içecekmişim.
Bağışla, affet beni baba. Kusurumu bağışla. Dedi ve öldü.
RAŞİT Ne düşünüyorsunuz?
NAZIM Beni öldürerek tarihe geçmek istiyordu. Ama belli olmaz ilerde onu
yazarak tarihe geçirebilirim.
46
NAZIM (Heyecanlı.) Durun, pudraşekeri ısmarlayalım, ondan sonra yeriz. (Koğuşun
kapısından bir gardiyana seslenir. Para verir.)
Gardiyan efendi! Gardiyan efendi! Birader şu parayı al da, rica etsem bize
pudraşekeri aldırır mısın? (Tekrar döner. Çilek ayıklama, tabağa dizme işine
devam eder.) Biliyor musunuz ne yapacağız? Bir kat çilek, bir kat şeker, bir kat
çilek, bir kat şeker. Sonra yanaşacağız kaşıklarla.
NAZIM Hay Allah kahretsin, kırk yılda bir şöyle ağız tadıyla bir çilek yiyelim dedik!
(Kalkar, çıkmadan önce.) Bakın, mızıkçılık yok ha! Ben gelinceye kadar
yemeyın.
NAZIM Sakın... Beni hayatımda ilk defa katil edersiniz. (Raşit kahkahayla güler.
Nazım koşa koşa koğuştan çıkar, çok geçmeden koşa koşa geri döner.)
(Güler.) Hani, baban Hikmet Bey mezarından kalkıp gelmiş deseler, imkanı
yok bırakmayacağım çilekleri! (Masaya oturur, ikisi iki taraftan çilekleri
yemeye başlarlar. Bir süre sonra Nazım gülerek.) Ooooh be, çileğe
doyamadım demeyeceğim.
(Birden.) Benim hesabıma bir çay demleseniz de bir dem sürsek şu ölümlü
dünyada... (Neşeli ıslık çalar. Kalkar. Rafta duran yuvarlak bir taşı alır.
Üzerine lale resmi yapmaktadır. Raşit,
47
alay ediyorsunuz benim lalemle. (Kalkar. Rafın üzerinde bir şeyler
aranır.) Canım, nerde şu Türk motifleri? Şurada tarih kitabı vardı.
Orada olacak.
Canım, bu işi bari bana çaktırmadan yapın da, ben de rahat yaşayayım bu
dünyada. Siz beni kıpırdatmayacaksınız.
NAZIM Evet! Bu bahsin üzerinde bilhassa duruyorum, çünkü fert olarak bir
insanın ümitsizliğe kapılması, kapılmaması yalnız kendini ilgilendirir.
Fakat mesela insanların hastalıklara karşı mücadelelerinin boş bir gayret
olduğuna inanan bir doktorun doktorluk etmeye nasıl hakkı yoksa, bir
yazarında yazarlık etmeye hakkı yoktur. Kimse onlardan bu hakkı zorla
alamaz, ama realite eninde sonunda onları yok eder.
48
NAZIM Kederli, mahzun, acılı olmak için sebepler mevcuttur, fakat ümitsiz olmak için
tek bir sebep mevcut değildir. Aman evladım, kendini bundan sakın, daha
acı, daha mahzun ol, fakat sevincin ve ümidin pırıl pırıl parlasın. (Piposunu
alır, ağzına götürür.) Bir de şunu unutma Raşit! Dünya ölçüsünde yazar
olmak lazım. Uçak asrında, memleket ölçüsünde yazar olmak yetmez.
(Notlarını tutmaya devam eder. Bir taraftan okur. Nazım taşa resim yapmaya
devam eder.) Şiirleri hakkında Nazım Hikmet'in en kıymet verdiği ölçü halktı.
Onun için bir halk sanatkarı, her şeyden önce halk tarafından anlaşılmalı ve
halkın sanatkarı olmalıydı. Bundan dolayı Memleketimden İnsan
Manzaraları, hapishanede her sınıf halka defalarca okunup, anlaşılması güç
yerler atılıp daha sade, daha açık yazılmıştı. Ben çok rastladım, Nazım
okurken dehşetli etkilere kapılanlar, ağlayanlar, iç geçirenler olurdu.
Ağlayanlar arasında ben de olurdum. Hatta biri şunu söylemişti: Üstat be,
senin yazdıkların benim anlattıklarımdan daha çok benzedi gerçeğe.
(Not defterini kapar. Nazım'a seslenir.) Üstadım, 2000 yılını hayalleyerek bir
şiir yazdım. Dinler misiniz?
Ve Bahrimuhiti Atlasi'de
NAZIM İki bin yılını yaşayacak olanlar bu şiiri bir gün okurlar umarım. Böylece yıllar
öncesinden ne düşündüğümüzü öğrenirler. Duygularını çok güzel
yansıtmışsın. (Çorbacı 52.Koğuş'a gelir.Nazım işiyle meşguldur. Raşit
Çorbacı'yı yakalar.)
RAŞİT Gel Çorbacı gel. Sana üstat ile yaptığımız maçı anlatmadım. Geçen gün
Nazım Hikmet bana karşı bir takım kurdu. Ben onlara karşı santrfor
oynuyordum. Biliyorsun şiirdeki kadar usta ve nefesli olmadığı için, her
atakta onu ve ona dayanan defansı kolaylıkla geçip, gollerimi attıkça onu
çıldırttım.
RAŞİT Öyle sinirlendi ki, kurşuni kasketinin siperini hırsla geriye çevirdi, santrfora
geçti. Beklere, haflara çıkışarak oyuncuların yerlerini değiştirdi, taktikler
verdi. Ama sonuç yine hüsran oldu.
50
ÇORBACI (Güler.) Futbolda adamı kızdırmaktan zevk alıyorsan, tekmeyi de hak
ediyorsun demektir. Dur şimdi beni meşgul etme. (Nazım'a döner.) Üstat
radyo vakti geçıyor.
NAZIM (Hayretle taşı elinden bırakır.) Öyle mi? Niye söylemiyorsun birader?
Cihan harbiyle ilgili haberleri kaçırmayalım. Almanların son durumunu
öğrenelim. Bu şahlanan gericiler başarılı olursa, insanlık ve insanlığın
bugüne kadar kazandığı gelişmeler en az bin sene geriye gidebilir. Fakat
Almanlar yenilecekler.Çünkü bu tarihi bir zorunluluktur.
NAZIM -O zaman ona sorun! Peki, Sayın Deve cenapları, ya bir gün Alman
orduları tersyüz eder de, harekatı Almanya içinde takip etmek lazım
gelirse?
ÇORBACI -Kahkahayla gülerek, imkan var mı Monşer, imkan var mı? Diyecektir.
NAZIM -Eeeeh, son gülen iyi güler beyim, son gülen iyi güler. İmkanı yok, imkanı
yok müttefiklerin yenilmelerine. Tarih seyrini değiştirmeyecektir.
Almanya'nın sonu geldiğinde, hiç şüpheniz olmasın Deve de müttefiklere
yaklaşır, faşist yazarlarımız kadar demokrat oluverir bir anda.
1.GARDİYAN -(Koğuşa gelir, heyecanlı.) Nazım Bey, Piraye Hanım idareye telefon etmiş,
müdüriyetten çağrılıyorsunuz.
NAZIM -(İçini çeker. Gözlerini pencereye diker, hazin hazin bakar.) Piraye,
telefonda şehre gelip otele indiğini, çok yorgun olduğunu, hapishaneye
hemen gelemeyeceğini söyledi.(Raşit ilgiyle bakmaktadır.)
51
Ben de ona dedim ki, "Bizim Katip Bey, o oteli iyi bulmuyor, oraya inme,
başka otele git!
NAZIM -Ne yapacak? İnadı tuttu, "Hayır, dedi. Ben çocukluğumdan beri bu otele
inerim -anne ve babasıyla o otele geldiğini bilirim- hiçbir fenalığını
duymadım. Otelimi değiştirmekte sebep görmüyorum.
NAZIM -Benimle uzun süre tartıştı. İnersin, inmezsin, yok ille ineceğim, hayır
inmeyeceksin ... Velhasıl Piraye o otelde kalmaya karar verdi.
NAZIM -(Hırslanarak.) Gelme benim yanıma... Geldiğin yere geri dön, dedim. O, o
otelde kaldıkça onunla konuşmayacağım!
(Piposunu yakar, dumanını üfler. Ayağında takunyalarla koğuşta dolaşır. Sahne kararır.)
NAZIM -(Yüzü asılır. Raşit'e bakar. Başıyla "Ne dersin?" demek ister.)
NAZIM -(Raşit'e kızgınlıkla.) Git söyle ona, dönsün gitsin İstanbul 'una.
RAŞİT -Piraye Yenge'ye küstü. O otelde kalma dedi. Yenge kalacağım diye diretti.
Bunun üzerine git söyle ona, dönsün İstanbul'una, gelmeyeceğim dedi.
RAŞİT -Boş ver yahu, numara yapıyor! Benim böyle söylediğime bakmayın, işi
idare edin, beni nazlandırın işte biraz canım, demeye getiriyor.
52
(Konuşa konuşa ayrılırlar. Raşit 52.Koğuş'a Nazım'ın yanına döner.)
Üstadım, Piraye Yenge idarede sizi bekliyor. Müdür Bey, Nazım gelmezse
bir daha kendisiyle konuşmam, Katip Bey'de, Nazım Hikmet yengeyle
görüşmezse bir daha hiçbir isteğini yapmam, dedi. Görüyorsunuz herkes
yenge ile görüşmeniz için sizin harekete geçmenizi bekliyor. Artık hepimizin
hatırından dolayı bizi kırmazsınız herhalde.
NAZIM -(Bu ilgiden memnun, bir taraftan hazırlanır. Saçlarını tarar. Vişne çürüğü
ayakkabısını parlatır. Elbiselerini giyer. Hazırdır.) Nasıl oldum? Şık değil
miyim ben?
NAZIM -(San bıyıklarını yiye yiye güler.) Elbette canım, elbette. Ben Mister Eden
oldum.
(Sıkıntılı.) Yıl 1943 Raşit, aaaah canına yandığımın ah! Altı sene bitti.
NAZIM -(Birdenbire parlayan mavi gözleriyle, canlı ekler.) Biliyor musunuz şu anda
en arzuladığım şey nedir? İstanbul'da olmalıyım. kendi evimde, kendi
zevkime, kendi ellerimle döşediğim evimde. Sonra akşamlar inmeli,
almalıyım yanıma karımla oğlum Memct'i, geze geze inmeliyiz Barba
bilmem neyakinin meyhanesine, biz kan koca karşılıklı rakı içerken, oğlum
da mezelerimizden yemeli. (Tutkulu olarak.) Bu, bu kadarcık bir saadet için,
tereddütsüz söylüyorum, geri kalan ömrümün on senesini seve seve
verirdim.
53
sebebi senden çok uzakta olmamdır. Bol bol okuyor ve yazıyorum. Yakında
yanında olacağım. Sana roman, hikaye, şiir okur hoşça vakit geçiririz.
Hapishanede altı yüzden çok mahpus var. Hele adembaba denilen fakirler
öyle sefil ve perişanlar ki insan onlara baktıkça kahroluyor. Mektubumu
bitirirken seni ve Yıldızımı öperim. Sana yazmış olduğum şiiri de
gönderiyorum.
KARIMA
54
55