You are on page 1of 28

SOHBET : 3

Birgün Cebrail AS, Rabbül Aleminden soruyor.


Ey Rabbimiz diyor, gu anda senin yanında en makbul kulun kimdir
acaba? Lütfen bana haber ver onu görüp tanımak istiyorum,
Rabbül Alemin de Cebraile falan şehire git, falan yerde bir köprü vardır,
şafaktan evvelki bir saatte orda bulun. Her kim öncelikle o köprüden
geçerse bu zamanda en makbul kulum işte odur.
Cebrail emir edilen memlekete gidip saatin erken vakitlerinde şafaktan
evvel köprünün başında, bekliyor. Bakıyor ki fakir kendi halinde bir
adam omuzunda bir ip olduğu halde çıktı. Doğruca gelip köprüden geçti
gitti su başına abdest aldı, seccadesini yayıp sabah namazının
sünnetini kıldı.
Şafak atınca farz namazınıda kıldı, Sonra oturup virdini çekti ta güneş
doğuncaya kadar.
Güneş doğunca kalkıp odun topladı. Topladığı odunları sırtlayıp şehire
doğru gitmeye başladı. Tam köprünün üstüne gelince karşıdan bir atlı
belirdi, ayağında çizme elinde de kamçısı olduğu halde oda köprüye
1
geldi. O sıra atı birden, ürktü üzerindeki süvariyi yere attı yerden kalkan
süvari sofiye sen benim atımı ürküttün diye elindeki kamçıyla vurmaya
başladı. Çok fena dövdü yoruluncaya kadar, sofiden ise hiç ses
çıkmıyordu.
Süvari dayağımı bitirip atına binmeye gidince, Sofi ondan evvel koşup
atının başını tuttu. Süvarinin binmesine yardım etti, Süvariye;
-Benim yüzümden attan düştün, üstün hep toz toprak oldu, özür dilerim,
beni affet diye helâllık istedi
Eğer beni helâl etmessen, vallahi atının başını bırakmam dedi. Atın
dizginlerini tutup. durdu, Süvari nihayet
-Bırak git iste, tamam helâl ettim. Allah belanı versin deyince sofi atı
bıraktı
süvari yoluna devam ederken sofide odunlarını sırtlamak üzere
odunlarının yanına geldi.
Tam odunlarını sırtlayıp gideceği zaman Cebrail oradan çıkıp sofiyi
durduruyor Vallahi seni bırakmam. Eğer bana
Cebrail Eminin yerini söylemessen giden süvariden 100 defa daha,
fazla seni döver, ondan sonrada köprüden aşağıya atarım diyor. Sofi
2
- feryat-u figan ederek: Aman ben fakir, ben biçare, ben yüzükara hir
“ kimseyim neröden Cehrai! Eminin yerini bilebilirim onu nerden gör-
müşümki tanıyayım diye yakındı isede Cebrail hayır elimden kurtu-
lamassın vallahi azim eğer cebrailin yerini söylemessen seni öyle dö-
verim ki o kadar olur sonrada köprüden aşağıya atarım.

Sofiye kanaat geldiki bu adam dediğini yapacak kendini dövüp

" köprüden atacak çaresiz olduğu yerde oturdu, gözlerini yumdu öy-
lece bir müddet rabıtada kaldı sonra gözlerini açıp cebraile; Allah'a
kasem ederimki: bütün gök tabakalarını aradım cebrail emin gökte
değildi yer tabakalarınıda aradın oradada bulamadım bütün Dün-

3
yayı dolaştım yine yoktu geriye yalnız biz ikimiz kaldık, ya sen ceb-
railğin yahutta ben, ben kendimin cebrail olmadığımı biliyorum ge-.
riye sen kalıyorsun öyleyse cebrail senden başkası değildir diyor bu
durumda cebrail elini beline vurup Allah dostluğu sana mubarek
olsun diyerek oradan ayrılıyor. '

işte Allah yolu böyledir sofinin hiç kabahatı olmadığı halde sü-
veriden o kadar dayak yediği, kamçılandığı, tokatlandığı halde sabır
etti, tahammül etti, üstelik ondan özür diledi, :

İşte böyle insan sabırlı olmalı, işlerini Allah'a bırakmalı, kendi-


sine zulum eden olursa onu Allah'a havale etmesi daha makbuldur.
Allahın kuvveti insanınki gibi değildir.

Herzaman sabır ve tahammül ehli olmaya çalışmalı herhangi bir


ümmeti Muhammet kendisine hakaret ederse ümmeti Peygamber
A.S.V. olmanın hatırı için onu hoş görüp helâl etmesi daha uygundur.

4
Sultan HAzretleri K.S.A, Nefsini yenmiş kişiler kavak ağacına benzer
onun gibi oda yüksektir.
Nakşibendi sadatının Allah dostlarının tabiatı ve ahlakı dosdoğrudur,
kim onlara. gider sohbet ve cematlerinde bulunsa Ahlak ve tabiatı
yükselir aşağılarda olsa, bile.
Onun için İnsan Allah bahsinin yapıldığı cemaatlara devam etmeliki
ondan menfaat görsün
Nakşibendi adabındada şöyle der: Dünya adamlarından dünyaya gönül
bağlıyanlardan ceylanın aslandan kaçtığı gibi kaçılmalıdır.
Dünya konuşulan ortamlara, gidildiğinde oralarda Allah bahsi olmadığı
görülür oralarda sadece dünya bahsi, dünya işi, gaybet' ve dünya
muamelesi bulunur bu gibi yerlere devam eden kimsenin. Hali ve ahlakı
değişir; Allahtan dünyaya döner.

İnsan elinden geldiği kadar dünyaya, dünya işlerine gönül vermemeli


dünya ehlinin toplantılarına, sohbetlerine gönül vermemeli çünkü zararı
insanın dinine olur menfaatı ise hiç yoktur.
5
Sultan Hazretleri K.S.A. bir seferinde şöyle buyurdu:
Bir yerde bir cemaat toplandığı zaman oraya Allahın melekleri gelir ve
bakanlar Allah sohbetleri oluyor mu? diye şayet oluyorsa meleklerde
onların arâsına oturur günahlarının affı için Allahu Zülcelal’e niyazda
bulunurlar, yok eğer o cemaatta Allah bahsi değilde dünya bahisi
yapılıyorsa O zaman o cemaatten nefret ederek, şöyle derler,
«Sizler Allaha kul olsaydınız Allah'ın bahsini yapardınız. Siz Allah'ın
kulu değilsiniz» “ve nefret ederek oradan uzaklaşırlar.

Allah bahsi kadar menfaatli hiçbir şey yoktur. Allah muhabbeti,


Allah aşkında vaaz ve nasihatla Allah dostlarının sohbetiyle, sadatın
sohbetiyle meydana gelir.
İnsanın içi Allah hasretiyle dolar ne namaz, ne oruç nede hiç bir şey
Allah bahsi, ehlullahın bahsi kadar insana menfaat verip, Allah
muhabbeti, Allah aşkı meydana getiremez.

-Dünya ehlinin cemaatları kadar insana zarar veren hiçbir şey


6
yoktur. İnsan oralara devam ederse sohbetlerine giderse Allaha
muhabbeti kesilir, taat ve ibadeti azalır, Allah aşkı kalmaz kendisinde,

Eski zamanda müslümanlık çoktu, Allah aşkı, Allah mühabbeti çoktu,


daima Allah bahsi, Ehluliahın bahsi yapılırdı. Dünya bahsi yoktu.
Dünya bahsi çok azdı, tek tük dünyaya gönül bağlıyan vardı ki
güçsüzdüler onlardan korunmak çok kolaydı
İnsan kendini onlardan koruyabilirdi.
Şimdi ise bu zamanda insanlar bozulmuş, Allah bahsi kalkmış hangi
cemaata gidersen Dünya bahsi, gâybet, hakaret, zulum ve iftirayla
karşılaşırsın.
Tabiiki insanın muhabbeti, azalır. Allah sevgisi gider ve Allah bahside
yapılmaz olur, zamanımızda, insanın yüzü Allahtan dünyaya dönmüş,
Dünya işi ve muamelesine dönmüş onun içindir ki insanda büyük
zararlar meydana, gelmiş kötü ahlak haram hakim olmuştur.

7
Eski zamanda şimdiki gibi televizyon internet ve benzeri vasıtalar
olmadığı için kafirler islamın içine böyle girmemişlerdi İslâmın içinde de
daima Allah bahsi, Allah ehlinin sohbeti olurdu birbirleriyle görüşür,
bibirleriyle düşüp kalkarlardı
Ne zanlarki bu vasıtalar çoğaldı o vakit müslümanlarla, kafirler iç içe
girip biribirine karıştılar.
Kafirin “kıyafeti, kafirin ahlakı, kafirin elbisesi İslamın içine karıştı.
Müslümanın huyu ahlakına tesir etti. Hepsini değiştirdi buda ahir zaman
için büyük bir alamettir
Yoksa islâm öyle kolay kolay bozulmazdı eski zamanın vasıtaları böyle
değildi.
Seydanın zamanında Gavsun zamanında bile yoktu. Fakat şimdi ise bu
vasıtalar sebebiyle birbirine karıştılar bribirinin ahlakını aldılar, ozuldular
Zaten insan bozulmayana kadar dünyanın sonu olmaz işte buda bir
alamettir bunlar Peygamber A.S. ümmeti üzerinde bir musibettir, bütün
bu vasıtalar çıktıktan sonra kâfirler müslümanların içine girerek; kendi
adetlerini, kendi görüşlerini, kendi bozuk fikirlerini yaymaya başladılar,

8
Artık öyle olmuş ki; Bu zamanın insanı ne namaz kılıyor, ne oruç tutuyor
ve nede Allah'tan haberi vardır.
Bir şeye alışmışlar sadece
Kalbimize bak diyor, bizim kalbimiz temizdir diyor esas olan kalp
temizliğidir diyor.
Halbuki onlara bu telkinatı yayıp kandıran şeytandır.

İnsan aynen bir bakır kaba benzer o bakır kap kalay yapıp
temizlenmezse içi zehir pas tutar kirlenir ve çürürse Artık onda yermek
yenmez.
Şayet yemek yiyen olursa pastan dolayı zehirlenip ölür. İşte aynen
böyle İnsanda. bakır kab gibidir. Hem zahiri hemde batını taatla,
ibadetle, namazla, oruçla, Allah'ın taatiyle ve Allah rızasını gözetmekle
temizlenir.
Başka neyle temizlenebilir? Haşa Peygamber A.S.V. Kalbim temizdir
diyen kadar bilmiyormu idi ki?
«Esas kâlptir insanın kalbi temiz olursa; hiçbir şeye hacet kalmaz»
buyurmuştu.
9
İyiliklere zahire göre bilinir. Allahu Zülcelalin emrettiği bu namaz, bü taat
ve ibadet bize tecrübe içindir.
Eğer insan yüzünü Allah'a döndürmemişse, Taat ve ibadet etmiyorsa,
kalbi neye yarar.
Böyle insanın, kalbi şeytanın yeridir, Şeytanın tasarruf sahasıdır. Ahlakı
güzel olan kafirlerde vardır. Hiç güzel ahlakları onları kurtarır mı?

10
İnsan öyle kanaata varıyorki yüzünü Allah'a çevirmeyen; namaz taat ve
ibadetini yapmıyan, Allahın emirlerine itaat etmiyen Allahu Zülcelalin
elinden kurtulamaz. Halas. olamaz.
Haşa allahu Zülcelal kandırılamaz. İnsandan kavfını alır, İntikamını
insanda, bırakmaz.

Allahu Zülcelal insanın taatına bakar ne kadar çoksa taatı onu o kadar
sever, ondan 0 kadar razı olur.

Peygamberler ki Allah'ın peygamberleridir. Allah-i ü Taala onları


evveliyatından peygamber olarak halk etmiştir, günahlardan masum
kılmıştır.
Bununla beraber Allahu Zülcelal onlardan da iaat ve ibadet istemiş,
Taat ve ibadetsiz olmalarına razı olmamış emirlerine itaat etmemelerini
kabul etmemiş, zaman zaman emir almadan hareket eden
peygamberler olmuşsa Allahu Zülcelal onları ikaz etmiş.

11
Mesela Yunus Paygamber Rabbül alemin ona emir edip kavmini imana
davet etmeye göndermişti. Yunus peygamber emre uyarak ne kadar
davet ettiyse de kimse imana gelmedi oda darılıp kavminden ayrıldı.
Deniz kenarına gelip bir gemiyle oradan uzaklaştı.

Deniz ortasına gelen gemi orada durup gitmedi kaptanı ne yaptıysa


“gemiye hakim olamadı gemide bir remilci vardı geminin hareket
etmeme sebebini öğrenmek için remil atıp neticede gemimizde
efendisine muhalefet eden, emrini dinlemiyen birisi var buna
sebep olan
odur diyor.

Bunun üzerine gemide Dellal çağırıp efendisine mühalefet eden emir


dinlemiyen kimse meydana çıksın, yoksa onun yüzünden gemimiz
batacak diye bağırdılar.
Yunus Peygamber kalkıp Valİlahi efendisinin emrini tulmayan Rabbinin
emrini yerine getirmiyen benim vazifeli bulunduğum kavmimin içinden

12
rabbimin emrini almadan ben ayrıldım bu suçlu benim ben efendimin
emrini dinlemedim diyor,
Yunus Peygamberi tutup denize atıyorlar oradan bir balık çıkıp Yunus
Peygamberi yutuyor tam 7 sene suyun içinde balığın karnında kalıyor
bu yedi sene devamlı olarak şu zikirle meşgul oluyor.
Yapmış olduğu (LA İLAHE İLLA ENTE SÜPHANEKE İNNİ
KÜNTÜ MİNEZZALİMİN) zikrinin. hürmetine, Allahu Zülcelal onu
bu zikrin hatırına affederek balığın kamından çıkarıp dünyaya iade
etmişti.

İşte böyle Allahu Zülcelal Peygamberlerinin bile emrine


uymamalarından razı olmamışken nasıl olurda emrine muhalefet
eden insandan razı olur. İnsandan yaptıklarının hesabını sorupta
intikamını almaz. ”

Öyleyse dünyada insan kandırılmamaya bakmalı, Çünkü Allahu Zülcelal


bu dünyaya insanı imtihan için göndermiştir.

13
Eğer insan bir günah işlediği vakit Allahu Zülcelal onu yüzüne vursaydı
bu zaman imtihan olmazdı

Şayet muhalefet edildiğinde Allahu Zülcelal tarafından yüzlerine


vurulsaydı o zaman hiç kimse emirlere karşı gelmez, muhalefet etmez
günah işlemezdi

O vakitte bu dünya imtihan dünyalığından çıkardı.


Halbuki Allahu Zülcelal insanlara günah işledikleri zaman ömürlerinin
sonuna kadar mühlet vereceğim, Kıyamet gününde ise hesap
soracağım buyuruyor.
İşte şimdi insanlar günah işliyor. Allahu Zülcelal mühlet veriyor bu sefer
insan deha da azıyor Rabbini unutuyor Allah korkusu içinden birden
çıkıyor.
Böylece insan aldatılmış oluyor. Şeytan onu kandırıp Allah yolundan
uzaklaştırıyor. '

Allahu Zülcelal zerre-i miskal kadar insanın yaptığından gafil değil.


14
İnsan ne yaparsa hayır veya günah karşılığını mutlaka görecek, iyilik
yâpmışsa mükafatını, kötülük yapmışsa cezasını çekecektir.

Ehlullahtan olan zatlar bir günah işleyecekleri zaman kendilerini


azaplarla denemişlerdir.

Bir seferinde Seyda K.S. anlatı. Buyurdu:


Bir gün birisinin canı günah işlemek istemiş zina yapmak istemiş,
kalkmış gitmiş elini ateşe sokup yakmış, ta ciğerlerine kadar işlemiş.

Sonrada nefsine dönüp; Ey zalim nefis şu hafif ateşe bile tahammül


edemedim. Sabrın tahammülün yoktur. Peki Allahın azabına Cehennem
ateşine nasıl tahammül edeceksin. Mademki bu ateşe tahammül
edemiyecek kadar zayıf ve sabırsızsın. Tahammül ve takâatın yoktur,
ne cüretle günah işlemeye kalkıyorsun? Nasil Allah'ın emirlerine
muhalefet etmek istiyorsun? diye nefsini tezkiye edip te'dib etmiştir.
İşte kâmil insanlar böyle tekamül etmiş nefisleri icabı Allahın emirlerine
muhelefet mevzu bahis olduğu zaman İmanlarının tezahürü olarak
15
cehennem ateşinde yanacaklarını tam idrak etmişlerdir. Böylece Allah
korkusu içlerine işlemişti.

Allahın emirlerine muhalefet etmenin sebebi imanların zajf olmasıdır.


İtikadın zayıf olmasıdır. Hakikatte Cennet ve Cehenneme tam itikadın
olmamasıdır Allah korkusunun kalblerde hakkıyla yer etmemesidir, aksi
halde kimse günah işleyip emirlere uymamazlık yapamazdı.

İnsanda hakiki Allah korkusu hasıl olsa yerinden bile teprenemez.


İşte hakiki Allahı korkusuna Seyda (Abdurrahmani Tagi) misaldir..
Seyda Gavs'ın yanında amel yaptığı sıralarda kendisinde bir korku hali,
bir havfi İlâhi hasıl olmuştu. Allah korkusu kendisini o kadar kaplamıştı
ki ne yaptıysa camide duramadı, idare edemedi camiden kalktı çöle
çıktı, orada da karar kılamadı Allah korkusundan, gidip bir âğaç
kovuğune girdi, orada ağlamaya feryat ve figan etmeye başladı.

İşte Allah korkusu ehlullah olan zatlarda böyle hakimdi İmanları


böyle tekamül etimişti kendilerine bu derece hakim olan Allah
16
korkusu, Allah muhalefeti neticesinden dolayıdır ki emirlere
muhalefet etmezlerdi, yoksa aslında onlarda bizim gibi insandırlar,
onlarda bizim gibi beşeridirler, onlarda da şehvet vardır, onlarda
da dünya muhabbeti, dünya aşkı bulunur.

Dünya lezzetini onlarda bilirler, çünkü onlarda bizim gibi insandırlar.


Ama imanları, müstakim imanları kamil imanları çok olduğu için onları
günahtan, emre muhalefetten alıkor, meneder.

İnsanın imanının müstakim, Kâmil olması, ancak Allah'ın taat ve


ibadetiyle, Allahın rızasıyla mümkündür. İnsanım taat ve ibadeti ne
kadar çok olursa, namazı, taatı ne kadar fazlaysa, Allah rızasını taleb
etmek insanda ne kadar çoksa, İmanıda o derece kömil olur.

İnsan her günah işledikçe, emre mühalefet ettikçe imanı zayıflar,


sonunda gider.

17
Bundan dulayıdırki Rabbül âlemin şöyle buyurmuştur (FEL YA'BUT
RABBERE HATTA YETİNEKEL YAKİN.) «Bana ibadet edin taki yakın
sizde hasıl olana, imanınız ve itikadınız tam olana kadar. ,

İmanı kâmil: Allah hoşnutluğunu gözetmekle, iaat ve ibadete devamla


elde edilir. İmanın zayıflaması, gitmesi, Neuzubillah imansız kalmak,
günah yüzündendir, günah işlediğindendir.

Bir seferinde Seyda Hazretleri. sohbet etti buyurdu:


Allahu Zülcelal bize 3 büyük nimet vermiştir, bu 3 büyük nimetten daha
büyük hiçbir nimet bizlere Allahu Zülcelal tarafından verilmemiştir,

Bu nimetlerin birircisi bizleri İslâm olarak, Peygamber A.S.V. ın ümmeti


olarak yaratıp İMAN nimeti vermesidir.
Buyurdu ki eğer, Allahu Zülcelal insanın. yaradılışını kâfir olarak halk et-
18
seydi ne yapabilirdi?
Demekki Allahu Zülcelal in vermiş olduğu en büyük nimet iman
nimetidir. İman nimetinden daha büyük hiçbir nimet yoktur.
Çünkü insanı cehennem ateşinden ancak iman nimeti korur. Eğer
neuzubillah imanı olmayan bir kimsenin yer ve gök tabakaları kadar
altın ve gümüşü olsa, bunların hepsinide verse imanı olmadıktan sonra
kendisine bunların fayda temin edeceği yoktur,

İmanı olmayan kişi, Peygamberlerin şefantinden, evliyaların şefaatinden


istifade edemez, Ebedül ebed cehennem ateşinde kalır, ona bir son ve
kurtuluş ta yoktur.
Cehennem ateşi öyle. bir azaptırki hiç bir azapla ölçülemez. Gerçekten
Allahın azapları pek çoktur, Mesela hastalık bir azaptır, ağrı ve sızı bir
azaptır, romatizma bir azaptır. Binlerce çeşit Allalhın hastalıkları ve
azapları vardır.
Bu azaplar ne kadar zor olursa olsun ginede insan 5 dakika 10 dakika
veya 1 saat Allahın o azabına tahammül edemez.

19
Meselâ insan elini ateşe koysa bir dakika tahammül etmeye çalışsa,
tahammül edemez, ciğerlerine kadar yanar, gözünden ateş fışkırır

“ İşte iman insanı Allahın bu müthiş azabından kurtarmaya vesiİedir.


İnsanda zerrei miskal kadar iman olsa, Günahı ne kadar çok olursa
olsun sonunda onu Allah'ın azabından cehennemin azabından
kurtarır. İnsanın günahı ne kadar olursa zerrei miskal imanı varsa,
sonunda cehennem ateşinden kurtulur.

“Bundan dolayıdır ki Allahu Zülcelal nasib ettiği iman nimetinden daha


büyük bir nimet daha yoktur. Bütün dünya dolusu altın ve gümüşten mal
ve mülk olsa da, bütün bunları sana vereceğiz bir dakikacık ateşte dur

20
denilse kabul edilmez. İşte insanı cehetnem ateşinden kurtaran
imandan daha büyük birşey olamaz..
Bütün dünyanın malı ve mülkü insanın olsa. Allalun azabından
kurtarmaya faydası olmaz, kurtaramaz. Ancak insanı kurtaracak olan
imandır.

2'inci büyük nimet Allahu Zülcelal bizi Peygamber ASV ın ümmeti olarak
yaratmış olmasıdır.

Peygamberimiz eşrefi mahlükat olduğu gibi, Peygamberimiz A.S.V,


efdali Peygamber olduğu gibi, ümmetlerinde en efdali ümmeti
Muhammed A.s.V. dır.
Bu şeref Peygamber A.S.V. ın şerefinden gelmektedir. Peygamber'in
A.S.V. ümmeti olduğumuz için şereflenmişizdir.

Kölenin şerefi efendisinden gelir diye meşhur bir söz vardı,


Etendisinin şerefine mütenasib olarak köleye de itibar edilir,
21
Peygamberimizde ASV. Peygamberlerin en şereflisi, en efdali olması
sebebiyledirki ümmetide diğer ümmetlere nisbetle şereflidir, itibarlıdır.

Evet Allahu Zülcelal İman nimetinden sonrada bu büyük nimeti nasib


etmiştir. Bütün Peygamberler bizim peygambere gelerek şefaat
talebinde bulunacaklar kendi ümmetleri için şefaat ricasında
bulunacaklardır.
Allahu Zülcelalin lütfettiği 3 üncü büyük nimet ise Nakşibendi
Tarikatını nasib etmiş olmasıdır,
Nakşibendi tarikatı paha biçilmez bir inci gibidir. Çünkü bu Nakşibendi
Tarikatı taâ Hz. Ebubekir-i Sıddık'a kadar uzanır. Hz. Ebubekir-i Sıddık
R.A. bu talimatı, bu adabı Peygamber A.S.V. dan almıştır. Peygamber
A.S.V. ın arkadaşı olan Ebubekir sıddık bu tarikat adab ve talimatını
Peygamber A S.V, den öğrenmiştir.

Peygamber A.S.V. m ümmetinden en makbul, en efdal olan HZ


Ebubekir sıddıktır. Peygamberin A.S.V. ümmeti için Hz. Ebubekir.
den daha makbul! daha efdal kimse yoktur.
22
'Hz. Ebubekir Sıddık Peygambere çok sadıktı, onu çok tasdik etmişti
küfürde de hiç kalmamıştı, ümmetin erkekleri içinde en Önce iman
etmek şerefine o ulaşmıştı küfürde bir dakika bile kalmıyarak,
peygamberlik tebliğinde en önce O iman etmişti ondan evvel. hiç
kimseye iman etmek nasib olmamıştı.

Bu öyle bir tariktirki insanın amelinde riyanın eseri bile bulunmaz. Öyle
bir tariktirki, kişinin amelinin yalnız kendisi ile Rabbi 'arasında,
kalmasına vesile olur. Hiç kimse sırrına vakıf olamaz. Allah'tan başka.

Bir gün sahabelerden birisi Peygamber A.S.V. a gelip Hz. Ebubekir den
şikayet etti.
Ya Resulullah dedi Ebubekiri Sıddık Kebap yiyor da biz komşularına
ikram etmiyor.
Poygamber A.S.Y. tebessüm ederek, hayır buyuruyor.

23
Ebubekir et kebabı yemiyor o hafi olarak, gizlice kalben Alah'ı zikir
yaptığı zaman onun kalbi tutuşuyor, almış olduğunuz kebab kokusu
onun kebab olan kalbinin kokusudur.

24
İşte tarikat adabını Peygamber A.S.V. Hz, Ebubekire böyle öğretmişti.
Bu yolda aleni olarak, bir şey yapılmaz. Eğer aleni yapılırsa içine riya
karışır. Riya oluncada neuzubillah insana şirk olur.

Bir kimse amelini yaparken gösterirse artık o amel Allah için olmaktan
çıkar. Amelini gösterdiği kimse için yapılmış olur.
Nakşibendi tarikatında yapılan amelleri Allah'tan başka hiç kimsenin
haberi olmaz,
Hatta Allahu Taalanın meleklerinin bile haberi olmaz.
Biri sağ diğeri sol omuzda olan melekler bile haberdar olamazlar,
Sağda sevap yazmak, solda da günah yazmak için bulunan meleklerin
haberleri olmadığı için yapılan amelleri yazıp hesaba geçiremezler.

O Allah'ın ilminde ve emanetinde kalan gizli bir mal olur ki hiç kimsenin
haberi olmaz.
Ancak kıyamette Allahu Zülcelal açıkladığı vakit bilinir. Deha evvel
kimse bilemez,

25
Nasılki insanın malı, altın ve gümüşü olsa ve onları saklasa, yerin altına
gizlese. Artık o emniyettedir, kimsenin haberi olmaz hırsız tarafından
götürülme veya herhangi kimse tarafından zulümle elinden alınma
tehlikesi olmaz. Çünkü gizlidir, kimsenin ondan haberi yoktur.

İşte Nakşibendi zikride böyledir, Gizlenmiş bir mal gibidir. Onda nefis
meydana gelip hayrını batıl etmez, o öyle bir maldır ki Allahu Zülcelalin
melekleri bile onu tesbit edemezler.

Gavs Hazretlerin bir müridi vardı cahildi, bilgisizdi, bilgisizliğinden dolayı


bir gün Gavsa Kurban dedi, kalbimden zikir yaptığım zaman Melaikeler
yazmıyorlar. Fakat sesle zikir yapıp salavat getirdiğim Zaman
meleklerin yazılarımın, kalemlerinin sesini duyuyorum. Ama kalble zikir
yaptığımda sesleri duyamıyorum.
Tabii bunu bilmediğinden söylüyordu, bildiğinden değil, Gavs, K.S.V.
cevaben
Dağrudur buyurdu Kalpten yaptığın gizli zikirleri Allahu Zülcelal in melek
leri yazmazlar, yazamazlar İnsanın ağzından çıkmıyana kadar onlar
26
yazamazlar.
Fakat insanın o amelide melekler yazmadı diye kayıb olmaz. Allahın
yanında, Allahın emanetinde kalır ta kıyamete kadar.

Bu Nakşibendi tarikatımın en büyük menfaati insanın imanınadır. Onun


sayesinde insanın imanı olgunlaşır,
Çok ehlullah bu yolda yetişmiş, Peygamberin A.S.V. ümmetinden çok
evliyaullah bu tarikatte yetişmiştir. Büyük evliyaların bir çoklarını,
sadatların hemen hepsini bu Nakşibendi tarikatı yetiştirmiştir. Diğer
Tarikatlar böyle değil, şimdi onlar çok azalmış, yok gibidirler.

27
28

You might also like