You are on page 1of 202

£ l 9.

Y --
r\ X-^ ? ~y

GEMİDEKİ
KATİ L

YAZAN: CARTER DICKSON


ÇEVİREN: SEDAT ELMAN

T Ü R K İ Y E Y A Y I N E V İ N İ N

POLİS R O M A N LA R I
S E R İ S İ N D E N 6

I R K İ Y E B A S I M E V İ — İ S T A N B U L
ÇIKARAN :
I

“ V it P len L in „ acentasına a it v e a yn ı giin, öğleden


sonra bir İn giliz lim anına h areket ed ecek yirm i yedi bin
ton lu k “ E d v a r d ik ,,, harp gem isi gibi k o yu renge b o y a n ­
mış, rıhtım daki yirm inci iskeled e d uru yordu .
N e v -Y o rk ’un m u azzam binaları, b u lu tlara yü k sel­
m ekteydi. V a k it öğleye y a k la ştığ ı halde, b irk aç pence­
rede ışık görünüyordu. Rıhtımım b u lan ık suyu, insana
içine düşünce, derhal don acakm ış hissini veriyord u.
“ E d vard ik,, harekete h a zır old u ğu halde, gem inin
etrafın da nöbetçi tarafın d an durdurulm adan, bir te k a-
dım atm ak m üm kün değildi. Z iy a retçi k a b u l ed ilm iyo r­
du. Ç ü n kü “ E d vard ik,, bu defa y o lcu değil, İn giliz li­
m anlardan birine cephane nakled iyo rd u . T a şıd ığı
m alzem e, yarım m ilyon lira kıym etin d e idi.
G em ide m ürettebattan b aşka an cak döfkuz y o lcu
bu lun uyordu.
“ E d va rtik ,, n ih ayet hareket etti. A - G üvertesin in
küpeştesine dayanm ış bulunan adam , rah a t bir nefes

3
aldı. B ö y le olm akla beraber, h areket anını niçin bukadar
sabırsızlıkla beklediğini kendi de bilm iyord u . Buna esa-
sen hiçbir sebep te y oktu . K en disi, A m erik a y ı terkede-
rek v a tan a dönüyordu. F a k a t, orada kendisini bekliyen
kim se bulunm adıığı gibi, n a sıl biır v a ziy e tle karşılaşacağı
da m eçhuldü. T o p a lla d ığ ı için askerî v a z ife y e alınm ıya-
caktı. S ekiz belki d aha fa zla gününü, yü zen bir cepha­
nelikte geçirm ek m ecburiyetinde idi. İsabetli atılan bir
tek torpil, bü tün gem iyi içersinde bu lun an larla beraber
h a v a y a uçurabilirdi.
B ü tü n bunlara rağm en, rıhtım ile gem i arasındaki
su yu n genişlediğini gördükçe, m em nun oluyordu.
V ü cu d ün ü n bü tün ağırlığı ile p arm aklığa dayanan
bu adam , tahm inen otuz yaşlarınd a, k o y u siyah saçlı,
düzgün ve asîl çehreliydi. A y ağ ın ın aksadığını, taşıdığı
bir bastonla gizlem eğe çalışıyordu. Ü zerinde kareli ka ­
lın bir palto ve başında tü y lü şap ka vardı. İsm i M aks
M ath evs olan bu adam , söylendiğine göre evvelce, fev­
kalâd e ka b iliyetli bir m uharrir imiş. A m erika ile, İn gil­
tere arasında işliyen birço k İta ly a n v e A m erikan gemi­
leri olduğu halde, bu yü zen cephaneliği tercih etmesi
onu tan ıya n la r arasında h a yret uyan dırm ıştı.
A nsızın, yakın ın d a bir ses işitti :
— Soğuk, değil m i?
M a k s M ath evs, arkasın a döndü. Biriaz ötede, üze­
rinde pardesü bu lun an ve üçü ncü m evk i yolcularının
seya h a t ettiği, gem inin ön kısm ına bakan bir adam gör­
dü. B aşın ı öne eğmiş, y u m u şa k şapkasının kenarını g ö z­
lerinin üzerine k ad ar indirm işti.
A d am biran sonra :

4
— Soğuk, değil m i? d iye tekrar etti.
M aks, bir m uhaverenin b aşlayıp, başlam ıyacağının,
kendi cevabına bağlı olduğunu anladı. O ana k a d ar ko­
nuşm aktan çekinm işti. F a k a t, kendinde, biraz çene ça l­
m ak ih tiyacını hissetti:
— E vet, h akikaten soğuk, dedi. T ah m in im e göre,
daha da soğuyacak.
— K im b ilir, belki de istediğim izden ço k daha sıcak
olur.
A dam , bunu gülü m siyerek söylem işti
Sonra, M a k s’a bir sigara u zattı. B u suretle, m uha­
vere için zem in hazırlanm ış oluyordu.
Y ab a n cı, iriy a n bir adam dı. D u d a k la rı her an g ü ­
lüm süyordu. Y a ş ı tahm inen altm ış kadardı. Şapkasının
kenarlarından b ey a z sa çla n görünüyordu. F a k a t buna
rağm en, hareketlerinden ve bakışlarınd an dinç olduğu
anlaşılıyordu. Y ü zü n d en ve kahverengi gözlerinden e-
nerji akıyordu. M ak s, konuştuğu adam ın bir A m erikalı
olduğunu an layın ca h a yret etti. Ç ü n k ü harp b aşlıyalı,
A m erikan tebaasından onlalara, harice çık m ak m ü saa­
desi verilm iyordu. B ah u su s cephane nakleden gem ilerle
seyahat etm eleri k atiyen yasak tı.
Y a b a n cı kısa bir sü kû ttan sonra ko n u şm aya baş­
ladı :
— Ö ğrendiğim yan lış değilse, gem ide d okuz kişiyiz
^ galiba? dedi.
— Y o lc u o la rak m ı?
— E vet. İkinci v e ü çü n cü m evki tam am en boş. Y a l ­
nız birinci m evkid e d oku z y o lcu varm ış ve bunlardan
ikisi kadınm ış.

5
M aks,. h ayretle başını kald ırd ı :
— İk i kadın m ı? d iye sordu.
— E vet. G erçi bu gem ide b u lu n m aları doğru değil.
F a k a t m aalesef m enetm ek elim izde d eğil.
A d am , ellerini açtı ve sözüne d evam etti:
— K a p ta n ın söylediğine nazaran....
— K a p ta n ı gördünüz m ü?.. ^
— G ördüm . F a k a t fa zla konuşam adım . N için sor­
dunuz? O nu tan ıyor m usunuz yoksa?
M aks, bir an tereddüt ettikten sonra cev ap v e r d i: ^
— K en disi kardeşim dir. B u n a rağm en onunla ko­
nuşm ak b ü y ü k bir m u va ffa k iyettir. B ah u su s bu defa...
K a p ta n la sık sık görüşeceğim izi hiç zannetm iyorum .
— D em ek kardeşiniz o lu yor? B u gem i ile seyahat
etm enizin sebebini şim di anlıyorum .
— E vet, sebeplerinden biri de b u olabilir.
Y a b a n cı adam , kendini takd im etti :
— İsm im L an tro p 'tu r. Jon L antrop....
M ak s da kendini tak d im etti ve elini uzattı.
İkisi de şehrin gözden kayb olu şu n u seyrediyorlardı.
B ira z sonra L an tro p tekrar konuşm ağa başladı»:
— D o k u zu m u z bir ça n a k tak i bezelyelere benziyo­
ruz, dedi. H erhalde hepim izin m ühim işleri var.
— N e gibi?
— B alon ...
L an trop, sönen sigarasını attı ve parm aklığa d a y a ­
n arak kollarını k a vu ştu rd u k tan sonra sözüne devam etti:
— H epsinin, İn giltereye b u k a d a r acele dönmeleri
için m ühim sebepler olacak. C en ova ve ya Lizbon yolu
dururken bu d in am it ku tusu na binm eleri bunu ispat et-

6
m iyor m u? H ak la rın d a k i kan aatim e gelince : G em ide
bulunan yolcu lar, ço k enteresan kim selerdir.
— O labilir.
Lantrop, M a k s 'a d ik k atle b a k tı :
— B u nokta sizi a lâ k a d a r etm iyor galiba? diye
sordu.
— E tm iyo r. B en on bir aydanberi şunun yüzünden
hastanede yattım,..
G enç adam , elindeki bastonu ile a yağın ı gösterdi ve
sözüne devam etti:
— Şim di yegâne arzu m tem iz deniz h avası tenef­
füs etm ek ve etrafım d a m üm kün olduğu k a d a r az in­
san görm ek.
— Sizi incittim se affın ızı dilerim ..
— H ayır, hayır. B en i y an lış anlam ayın , isted iğim
sadece bol gıdalı, tem iz h a va lı bir yo lcu lu k tu r. “ E ğlen ­
celi,, bir y o lcu lu k değil... Y a n i, sükûnete ih tiy a cım var.
Esasen bu v a z iy e t kendiliğinden hasıl o lacaktır.
Lantrop, başını çevirdi ve gülm eye b aşlad ı:
— E vet, h akkım z var, dedi. D em ek, b u gem iyi ter­
cih etm enizin sebebi bu ym u ş?
— B u n a sebep denilebilirse, evet.
— Y a ln ız sizi söyletm iş o lm am ak için, kendim in de
niçin bu gemi ile seyah at ettiğimd sö y liy ey im . B en im hi­
kâyem daha basittir. Ben, b ir katilin peşindeyim .
K ısa bir sessizlik oldu
M ak s M ath evs, elindeki sig a ra ya b a k tı ve o anda,
bir cephane gem isinde bu lun du ğu n u h atırladı. S igarayı
yere attı ve üzerine b a sa rak söndürdü. Sonra:
— V a k it geçiyor, dedi. A şa ğ ıy a inip eşyalarım ı çı­

7
karsam iyi olacak. Y an ılm ıyo rsa m , veznedarın yanına
gidip bazı k â ğıtlar doldurulacakm ış..
L an trop, başka şeyler düşü nü yordu :
— Şu k a til m eselesini a n latm a k la sizi a p ta l yerine
ko yd u ğu m u m u zannettiniz? d iye sordu.
L an trop, bir an tereddüt ettikten sonra sözüne de­
v a m etti:
— Sonra size daha m u fassal m alû m at veririm . Y e ­
m ek salonunda nerede oturacaksınız?
— H erhalde kardeşim in m asasında. Siz de yanım ıza
gelebilirsiniz.
— D em ek süvarinin m asasında oturacağım ? M aali
m em m uniye!
L an trop, son kelim eyi, yeni arkadaşından ayrıld ık­
tan sonra söylem işti.
K u m rengi p a lto giym iş bir kadın , tah lisiye sandal­
larının yan ınd an geçerek A - G üvertesin e doğru yürüdü.
R ü zgârın tesirile gözlerini kırpıştırıyordu . A ttığ ı adım lar
sert ve emindi. G a y e t sık o ld u k la rı anlaşılan açık renk
saçlarının serbest kalan u ç la n rüzgârda uçan bir eşarpla
sıkılm şıtı. Y ü zü n ü n rengi kahveren giye çalıyord u . G ö z­
lerinin altın d aki deri, y a ğ lı im iş gibi parlıyordu . G özleri
m avi ,d u d a k la n dolgundu. K a d ın ın yaşı k ırk kadar
vardı. F a k a t bunun, an cak y akın d an farkın a va rılab i­
lirdi. P altosu n u n önü a çık old u ğu için, altında lâcivert
bir eteklik ve ipekli b ir b u lu z bu lun du ğu görülüyordu.
E lind e y ıla n derisinden bir çanta vardı. G öğsünü iri bir
broş süslüyordu.
K a d ın , iki erkeği görm edi. G özlerini kırpıştırarak
yan larınd an geçti.

8
Lantrop, kadının arkasın dan u zun zam an baktı.
M aks, aşağıya indi. G ö rd ü ğ ü kadının h a ya li bir an­
da zihnini doldurm uştu. O nbir ay, bir pap az gibi kapalı
kalm ıştı.
B u kadının, in kâr edilm ez bir cazibesi vardı. F a k at,
buna rağm en, yü zü n d e hoşa gitm iyen birşey m evcuttu.
A ğzının etrafın daki h atlard a lâü baliliğin ifadesi sezili­
yordu.
M aks, A - G ü vertesin deki kapılardan birini açtı ve
güçlükle geçtikten sonra, kap am a vazifesini rüzgâra
bıraktı. D erin sessizliği y ırtan bir gürü ltü işitildi. K o ri­
dorlarda ağır bir h ava vardı. H er tara fta dezenfekte
ilâçlarının ko ku su seziliyordu. O rtalık ta m akinelerin
çalışm asından hasıl olan gürültüden başka hiçbir ses
işitilm iyordu.
M aks, bastonu na d ayan arak, d algaların gem iyle
birlikte sallad ığı m erdivenlerden inm eğe başladı. H ava-
aşağıda, daha sıkın tılı idi. E m ir üzerine her tara f k a p alı
tutu luyor, salonda bile an cak em irle bir pencere açıla -
biliyordu.
M aks, şim d iye kadar kendini b u kad ar yaln ız
hissetm em işti.
G a y e t rah at ve bü tün konforu haiz olan kam arası,
B - G üvertesinin düm en kısm ında bulun uyordu. D a r
bir koridordan geçti ve sol ta ra fta k i k a p ıy ı açtı'.
K a m a rad a k i bü tün aşıklar yan ıyo rd u . K om odinin
üzerinde bulunan bir van tilâtö r, h a v a y ı biraz olsun se­
rinletiyordu M a k s’ın b a v u lu y ata ğın ın yan m a konm uş­
tu. İki hasır koltu kla, yerd e döşeli bulun an yeşil bir
halı, kam aranın m öblesini teşkil ediyordu. A ç ık b u lu ­
nan ban yo kapısının aralığından, gem i sallandıkça,
m usluğun üzerinde bu lun an diş y ık am a bardağının ta ­
kırtısı geliyordu.
H erşey tam am dı. F a k at...
K a p ı h afifçe vu ru ld u . B ir an sonra kam arot gö­
rün dü :
— A ffedersiniz... H erşey istediğiniz gibi mi? diye
sordu
— E vet. T eşekkü r ederim.
— G ong çaldığı zam an bü tün y olcu ların salonda
to p lan m aları lâzım'
— N için?
— Y e n i nizam nam e okun acak. L ü tfe n cankurtaran
yeleğinizi de beraber getirin. N a sıl ku llan ılacağın ı bi­
liyo r m usunuz?
— E vet.
K a m a ro t gülüm sedi :
— E m in m isiniz? dedi.
D o lab ın üzerinde iki canku rtaran yeleği duruyor­
du. M aks, bu nlard an b ir in i>indirdi. B u yelek, iki uzun
m an tar parçasından ibaretti. Ü zerine, yelken bezi ve
bağlar dikilm işti. M aks, yeleği başından geçirdi ve m an­
tarları göğsünü ve sırtını k a p a y a ca k şekilde yerleştir­
dikten sonra bağladı.
K a m a ro t genç adaman yap tık ların ı seyrettikten
sonra :
— E vet, tam am , dedi. Şim di lütfen şu kâğıd ı da d ol­
durun. P asap ortun u zla b irlikte veznedara götüreceğim .
K am arot, bunları söylerken elile, m asanın üzerinde
- duran bir kâğıdı gösterm işti.

10
— P ekâlâ.
M aks, y o lcu listesini tetk ik e k o yu ld u .
B u anda, y a n k a p a lı gözlerle önünden geçen, rü z­
gârın, elbisesini vü cu d u n a y ap ıştırd ığ ı san şın kadını
hatırladı. O nu h a trlad ık ça niçin b u k a d a r h eyecan lan ı­
yordu? A rzu ettiği yegân e şe y sü kû n et ve yaln ızlık
^ değil m iydi? V e sırf bu n u n için, yü zen bir dinam it k u ­
tusunda seyah at etm eyi göze alm am ış m ıyd ı?
K en d i kendine, b u kadın ın ism inin ne olabileceğini
* düşündü. Y o lc u listesini yeniden gözden geçirm eğe
başladı.
D oktor R ejin a ld Arher
Y üzbaşı Piev B en ua
M a tm azel V a leti Şa tford
Jorj A. H oper
Jerom H on. K en v o rti
J . E. Lantrop
M a k s M a th evs
Ziya B e y , M ad am E stela
Listede sekiz isim vardı. F a k a t L an trop, gem ide
d oku z y o lcu bu lun du ğu nu söylem işti. Listedeki son
isim, M a k s’ın n a za n d ik k a tin i celbetti:
M ad a m E stela Z iy a .
K en d i kendine söylen d i :
— M u h a k k a k odur. A ca b a m illiyeti ne? T ü rk mü?
► H ayır... M u h a k k a k İn giliz o lacak. B e lk i de y a n ılıy o ­
rum...
G em i m ü tem adiyen sallan dığı için, M a k s’ın h a fif
* h afif m idesi bu lan m ağa başladı. V e gem inin hareke-
tindenberi d u yd u ğ u h eyecanın sebebini anladı. H epsi

11
asabiyetin, sadece asabiyetin neticesi idi.
C an ku rtaran yeleğini çıkardı, kolu n a astı. O anda
evvelâ yavaş, sonra daha k u v v e tli bir gotıg sesi duyuldu.
K a p ıy ı açtı ve kam aran ın h avalan m ası için kap ıyı
arkadan çengelledikten sonra dışarı çıktı. B u defa, k a ­
dınla ansızın y ü z y ü ze geldi. K a d ın , koridora okad ar
hızla girm işti ki M a'ks’la çarpıştı. G en ç adam h afifçe ^
eğildi :
K am arası, herhalde kendi kam arasının karşısında
idi. B - 37 num aralı olan bu kam aranın b e y a z y ağ lıb o y a
kapısına erişm ek için, elini uzatm ası k â fi idi.
— A ffın ız dilerim , dedi.
K a d ın , bir an tereddüt ettikten sonra cevap verd i:
— B irşey değil efendim,. K a b a h a t bende.
Sesi çok tatlı idi. F a k a t, fa zla sigara içtiği belli o-
luyordu. M aks, y o l verm ek için kenara çekildi. K a d ın ,
kam arasının kapısını açtı. İçerde ışık yan ıyordu . K a ­
m aranın boyasın d an 'b a şk a , M a k s’ın kam arasından
hiçbir fark ı yoktu . B u rad a da bir ban yo dairesi vardı.
İçerisi biraz karışıktı. Ü zerlerinde E . Z. B . m arkası b u ­
lunan ik i b a vu l açılm ış, ortada duruyordu.
M aks, bunları, k ad ın arkasına dönüp, ona bak­
tık tan ve sonra tekrar dönüp k a p ıy ı k a p a yın cıy a ka d a r
geçen zam anda görm üştü. Y ıla n derisi çantasını yin e
elinde tu tu yord u. G en ç adam , kadın ın ağzının ken arın ­
da hasıl olan lâü bali tebessüm ü farkeder gibi oldu. *
F a k a t, fa zla ehem m iyet verm edi. Ç ü n k ü kadın, k a p ıy ı
kaparken, gözlerinin içine bakm ıştı.

12
n

M a ta , A -G ü vertesin e giden m erdivenleri düşünerek


çıktı.
T avan ı, renkli cam lard an yap ılm a m ozaiklerle
süslü olan salon çok b ü y ü k tü . B irço k m asa ve k o ltu k ­
lar yerleştirilm işti. B a ş k a zam an lard a, çiftlerin dön­
düğü parkenin üzerine bu defa k a lın bir h alı döşen­
mişti. G a y e t az olan. ışık, salon a esrarengiz bir hal v e ­
riyordu. Sanki salonda bulun anlar, ko rku n ç bir hikâye
dinlem ek için toplanm ışlardı. Ü çü n cü ka p tan açık ve
otoriter bir sesle konu şu yord u :
— B a ya n la r, b aylar... B u em n iyet tedbirlerini ta t­
b ik etm ek v e y a size an latm ak, içim izden hiçkim senin
hoşuna gitm ez. F a k a t m ecburuz. E v v e lâ yaklaşıp mas-
t kelerinizi alm anızı rica edeceğim .
— G a z m askesi m i? D enizd e gaz m askesine ne lü ­
zu m var?
* H erkes kendi kendine bu sualleri soruyor, fakat
kim se ağzını açıp birşey söylem eğe cesaret edem iyordu.

13
Ü çü n cü kap tan sözüne d evam etti :
— Ş ayet, bu nlara b u rad a ih tiy a cın ız olm azsa bile,
ilerde, İn giltereye a y a k basınca m u h a k k a k ku llanacak­
sınız. Size m askeleri b u m aksatla d ağ ıtıyoru z. K u tu ­
nun üzerine isim lerinizi ve kam aran ızın num arasını
yazın. Şim di lütfen y a k la şır m ısınız?
Salon da bu lu n an lar m asanın etrafın da top lan d ı­
lar.
— Y a rın m u fassal m alû m at verilecektir. S a a t tam
on birde, tahlisiye sandalı tecrübesi y ap ıla cak tır. A larm ^
verilir verilm ez herkes, C -G ü vertesin deki y em ek salo­
nunda toplanacaktır. B u rad a, icap eden ta lim a t veri­
lecektir. Y an la rın ızd a canku rtaran yeleklerinizi, gaz
m askelerinizi ve birer de b a tta n iy e bulundurun. Şunu
u n tm ayın ız ki, havadan, v e y a denizden gelen bir ta a r­
ruz vu ku u n d a hepiniz C -G ü vertesin de toplanacaksınız.
Ş im d ilik bukadar.
G en ç kap tan gülü m siyerek ilâve etti :
— H iç endişe etm eyin, herşeyi bize bırakın.
Y o lcu la r salonu terkettiler.
“ E d vard ik,, tam y o lla ilerliyordu . Sararan ben iz­
ler, m idelerin bu lan dığını gösteriyordu. H akikaten ilk
akşam yem eğe an cak dört y o lcu geldi. V eznedardan
başka gem iden de kim se gelm em işti.
K ırm ızı y a ğ lıb o y a duvarlarınd a birçok b ü y ü k a y ­
n alar bulunan yem ek salonu, derin bir sessizlik için d e r
idi. A rad a sırada m u tfaktan b a zı gürültüler geliyordu.
Süvarinin altı kişilik y u v a rla k m asasının etrafında
M aks, L an tro p ve kendini B risto riü Jorj A . H oper d iye ^
takd im eden orta yaşlı, u fa k tefek bir ad am oturuyordu.

14
K öşedeki m asalardan birinde de, ap u letlerin de kırm ızı
parlak şeritler bulunan ü n ifo rm alı bir su b a y b u lu n u ­
yordu. B u adam herhalde y o lc u la r listesinde y a z lı b u ­
lunan Y ü zb a şı P ier o la ca k tı. S u b a y ın y ü zü tam am en
ifadesizdi. B aşın ı önüne eğm iş, etrafın a h iç bakm ıyord u .
Y em ek listesini gözden geçiren L an tro p gülüm sedi:
— M ükem m el bir b aşlan gıç doğrusu, dedi.
Jorj A . H oper birşey sö y le m e k üzere idi ki, E stela
Z iy a ’nın içeri girm esile v a zg e çti ve sadece :
— Ş u raya bakın, dedi. G em im izin ilâhesi geliyor...
M ad am E stela Z iy a , p a rla k p u llu bir tu v a let g iy ­
mişti. D ekoltesi o kad ar a çık tı ki, H oper bakm aktan çe­
kindi. O m u zla n ile sırtından görülen v ü cu d u g ayet m un­
tazam , y ü zü gibi açık kahveren gi idi. K o lu n d a siyah, k ü ­
çük bir torba asılı idi. G em in in sallan m asın a rağm en m u­
vazenesini kayb etm ed en yürüyordu., Y a rd ım a koşan
garsona sadece gülüm sedi ve yo lu n a devam ederek iki
kişi için hazırlanm ış bir m asanın yan m a giderek oturdu.
Süvarinin m asasın d a d tu ran la r arasında bir ko­
nuşma oldu. Ö nüne ba'kan H op er :
— B u o lm am alıyd ı, dedi. B ü y ü k bir rezalet d oğ­
rusu.
L an trop kadına b a k a ra k cevap verdi :
— Ben, hiç te bu fik ird e değilim . G a y e t güzel bir
kadın. Y a p tığ ı herşey de y a k ışıy o r. İsm i E stela Z iy a ’-
dır. Boşanm ış v e y a bo şan m ak üzeredir. A m erikalı o l­
m akla beraber ilk kocası İn gilizdi. İkincisi, yani şimdi
boşanm ak üzere bu lun du ğu kocası, zengin bir T iirk-
tür.
M aks, L an tro p ’un kadın a olan alâkasını sezdiği

15
için :
— K en disile konuştunuz m u? diye sordu.
— ■Ç o k az, g a y et az...
L an tro p h a fifçe gülüm sedi ve ilâve etti :
— K a rım d an gizli tabiî.
M aks, kendi kendine, bu kadının rahatının b o ­
zulm asına m eydan verm em ek icap ettiğini düşünüyor­
du. O nunla tan ışm ak istem iyordu. F a k a t, buna rağm en,
m ukadderatın, kendisine m u kavem et edem iyeceği bir
y o l hazırladığın ı sezer gibi oluyordu. M eselenin en fecî
tarafı, bu kadının dış görünüşüne dahi tah am m ül ede­
m em esi idi.
Y em eğin sonuna doğru salona m avi üniform a g iy ­
m iş bir kam arot girdi ve süvarinin m asasına y a k la şa ­
rak :
— M ister M ath evs? d iye sordu.
— Benim .
— K a p tan ın selâm ları var, kahvesini onun yan ın ­
da, kam arada içm enizi rica ediyor.
M aks, salondan u za k laşacağ ı için sevindi. D ışarı
çıkarken, M ad am Z iy a ’nın m asasının yan ınd an geçm ek
m ecburiyetinde k a ld ı.' K a d ın , y a v a şça başını kaldırdı
ve M a k s’a baktı. K a d ın ın k o y u kırm ızı dudaklarında
bir tebessüm parladı.
M aks, yolu n a devam etti.
K a m a ro t onu A -G ü vertesin e çıkardı. Işığın dışarı
sızm am ası için, bütün cam ların önüne kalın siyah p er­
deler asılm ıştı.
M aks, şim diye k a d a r b ö yle karan lıkta yü rü d ü ğ ü ­
nü hatırlam ıyordu . B ir aralık, bastonu kaydı. A z daha

16
düşecekti. Ön güvertenin üzerine gerilm iş olan yelken
bezleri, rüzgârın tesirile h ışırdıyordu.
K am arotu takip ederek bir m erdiven d aha çıktı.
Ü zerleri örtülü birkaç ağır bom ,bardum an u çağının y a ­
nından geçtikten sonra süvarinin k a m arasın a girdiler.
K ardeşi, bir an sessizce b a k tık ta n sonra :
— B u gemi ile seyah at etm ek nereden a klın a geldi.
f Allahaş'kına? diye sordu.
M aks, kardeşini ik i b u çu k sene görm em işti. K a p ­
tan Fransis M atlıevs, bu zam an zarfınd a p ek az değiş-
v mişti. Y ü z ü kahverengi, gözleri m av i idi. A ile v î m ese­
leler bahis m evzuu olm ad ıkça m ü n akaşa etm ezdi.
Y azıhan esinin arkasın daki k o ltu ğ a oturm uş, k a r­
deşini tetkik ediyordu.
B ir an sonra kd lla n n ı göğsünün üzerinde ka­
vu ştu rdu :
— B ü y ü k bir tehlike içersinde bulun duğunu bili­
yor m usun? d iye sordu.
M aks, gülüm sedi :
— Sen de bu gem ide bulun uyorsun, dedi. A yn ı
tehlike senin için de y o k m u?
K a p ta n da gülüm sedi:
— A rad a çok fa rk var, dedi. B u benim m esleğim.
Sonra tekrar ciddî h alini ta k ın a ra k sordu :
— Ne oldu A lla h a şk ın a ? B ir k a za geçirdiğini d u y ­
m uştum . Z iy aret edem ediğim için beni affet.
m — Y a n a n bir b in a ya girm iştim . E v çö k tü ğü zam an,
fotoğrafçım ile b irlikte üst k a tta bu lun u yordu k. T a m a ­
men yan m ad iğım a şükretm em lâzım . Ş a y e t doktorum ,
» d ün yad a bulunanların en iyilerinden olm asaydı, bütün

17
h a ya tım m üddetince bir köşede oturm am ica p edecekti.
F oto ğra fçım a gelince, kurtulam adı. Z a v a llı öldü.
— Şim d i nasılsın?
— Ç o k iyi.
— N için în g iltereye dönüyorsun?
— N e v -Y o rk gazeteleri, on bir a y hastanede y a ta n
m em urlarına iş verm iyorlar. L on drada iş a n y acağ ım .
— P a ra y a ih tiy a cın v a r m ı?
— H ay ır, teşekkür ederim.
M aks, sessizce kardeşini seyrediyordu. K ah vesin i
içtik ten sonra ileriye doğru eğilerek sordu:
— N e yin v a r F ra n k ? Seni düşünceli görüyorum .
K a p ta n , likör kadehlerine k o n y a k doldurdu. G ö zle ­
rini yerden kald ırm aksızm cevap verd i :
— H areket etm ezden biraz evvel, m akin e dairesinde
iki tane saatli bom ba buhındu.
D erin b ir sessizlik oldu. Sonra k a p ta n sözlerine de-
v a m etti:
— B u n d an kim seye bahsetm iyeceğinden emin o l­
d uğu m için sö y lü y o ru m M ak s! A y a r la n n a göre, hare­
ketim izden altı saat sonra patlam ialan icap ediyordu.
Ş a y e t G rü n sh ak onları bu lm am ış olsaydı, hepim iz ço k ­
tan denizin dibini boylam ıştık.
— Y a alınan em niyet tedbirleri...
— E m n iy et tedbirleri! E vet... P olisleri gördün tabiî.
G em inin her tarafı aranm ıştı. B u n a rağm en... F akat, sa­
kın üzülm e. Sağ salim L o n d ra ’y a gidebileceğinden em in
olabilirsin.
K a p ta n kaşlarım kald ırd ı ve sözüne devam etti:
— Ü zerim deki şu m esu liyet olm asa. B an a b ak M ak s.

18
M ad em k i bir defa b u gem iye binm iş bu lun uyorsun ban a
bir iy ilik y ap . Senden, b an a y ard ım etm eni istiyeceğim .
K en d i m ürettebatım d an em inim . F a k a t y o lcu la ra em ­
niyetim y o k M aks.
M aks, a ya ğ a k a lk tı:
— B izim le beraber h a v a y a u çm ak için, b o m b a la n
yolcu lard an birinin koyd u ğu n u mu zan nediyorsun
yoksa? d iye sordu.
— K im b ilir?
K a p ta n yin e kolların ı kavu ştu rdu v e gülüm sedi. F a ­
k a t bu m eslekî bir tebessüm dü. So ğuk ve m anasız.
*
— Sana birşey daha sö y liy ey im M ak s, dedi. Y e ­
m in etm iştim . F a k a t d oku z yolcum ...
— Sekiz.
— E vet, sekiz. İçlerinde tan ıdığın v a r m ı?
— B irk açıle konuşuyorum . İ lk defa ir iy a n bir a-
dam olan M ister L an tro p ’la tanıştım . G a y e t şa k a cı b ir
adam . Söz arasında, bir katilin peşinde bu lu n d u ğu n u
söyledi. H erhalde yin e lâtife etm iştir.
— L âtife m i? H iç zan netm iyoru m . S an a h a k ik a ti
söylem iş.
— H ak ik a ti m i?
— E vet.. K a rio F en elli ism inde birinden bahsedil­
diğini duydun m u? K en disi, şim d i In gilterede h a p ish a ­
nede bu lun u yor ve altı cin ayetin hesabım verm ek üzere
A m erikaya gönderilecektir. F a k a t, teh lik eli bir adam ol-
r duğu için kaçm asından ko rk u lu yo r. L a n tro p ’un N e v -Y o rk
polisi ile alâkası var. F en e lli’yi, în giltered en alıp A m e­
rik a y a götürm ek vazifesin i alm ıştır* B u n la rı, ben de
% kendisinden öğrendim . N a m u slu b ir adam a benziyor.

19
K a p ta n M ath evs, kadehteki k o n yağ ı bir yudum da
boşalttı. Sonra y o lcu listesini çıkard ı ve parm ağile
“ Jerom H on. K en vo rti,, ism ini işaret etti :
%— B u genci çok iy i tanırım , dedi.
M aks, m erakla sordu :
— K im bu adam ?
— G en ç K en vo rti, bir Lordtın oğludur. G em im de
ikinci defa seyah at ediyor. F a zla parası var. Y o lu n ilk
yarısında, daim a deniz tutm asından m ustariptir, ikinci
yarısında ise m ütem adiyen sarhoştur. O nd an da emi­
nim. F a k a t diğerleri?..
M ak s gittikçe h eyecanlanıyordu :
— Y e m e k esnasında garplı bir tü cca r ve bir de
F ran sız zabiti gördüm , dedi. D o k to r A rher, K envorti
ve M atm azel V aleri ile henüz m üşerref olam adım .
B u n lard an başka...
K a p ta n , kaşlarını kald ırd ı ve kardeşinin sözünü
tam am ladı :
— M a d a m E stela Z iy a var.
— E vet. O nu nasıl buluyorsun? Enteresan bir tip
değil mi?
K a p ta n :
— O bir...
D iy e söze başladı. F a k a t cüm lesini tam am lam adı.
L a k a y t bir hareketle o m u zlan n ı kaldırdıktan sonra sö ­
zünü başka türlü b itird i:
— K en disin i tanım ıyorum . F a k a t, hakkında birçok
m alûm atım var.
M a k s’a, d ikk atle b a k tı ve ilâve etti :
— Beni dinlersen onunla tem as etm ekten çekin,
kardeşim .
M aks, gülüm sedi:
— Ç o k enteresan, dedi.
— O nu daha y a k ın d a n tanım ış olsayd ın başka
türlü düşünürdün, M ak s. Şim d i kon yağın ı iç ve git.
İşim başım dan aşkın. Y in e tekrar ediyorum : G özün ü
dört aç. G a y rita b iî b irşey görecek olursan, herhangi
birşey, daha fa z la sö yliyem em , derhal ban a gel ve h a ­
ber ver.
M aks, ağır ağır A -gü vertesin e döndü. H olde k im ­
seler yoktu . İçin deki sık ın tıy ı giderm ek için yürü m eye
devam etti. B ron z h eykellerle sü slü u zu n bir korid or­
dan geçti ve sigara salonuna girdi. İçerde M a d a m E s­
tela Z iy a ’dan başka kim se yoktu .
“ E d vard ik,, teki salon ların en sakini, sigara salonu
idi. G a y e t z a y ıf olan ışık lar etrafa m at bir ziy a akset­
tiriyorlardı. D u v a r ve k o ltu k la r kırm ızı renkte idi.
İki kapı arasın daki b ir köşede, k ü çü k bir A m eri­
kan b a n bu lun u yordu . A rk a tara fta, bara bakan, beyaz
elbiseli garson görünüyordu. B a n n önünde oturan M a ­
dam Z iya, elinde tu ttu ğ u C in -F is’i içm ekle m eşguldü.
M aks, kad ın a y a k la ştı :
— N asılsın ız? d iy e sordu.
M ad a m Z iy a sadece:
— T eşekkü r ederim .
D iy e cevap verdi ve içm eğe devam etti. P a rla k kir­
piklerinin altınd aki m avi gözleri parladı. Y an n ıd aki boş
k o ltu ğu işaret ederek :
— O tu rm az m ısınız? d iye sordu.
M aks, gösterilen yere oturdu.
m

“ E d vard ik,, O ca k ayın ın on doku zun cu cuma


gün ü y o la çıkm ıştı. M aks, ilk geceyi ço k fen a geçirdi.
Sa b a h a k a rşı tu h a f bir gürü ltü ile uyandı. Bir
m ü dd et dinleyince sebebini anlad ı : T a h lisiy e sandalları
ertesi gün y a p ıla c a k tecrübe için hazırlanıyordu. T ek ­
rar daldı. B u defa, alarm çanlarının gürültüsü ile u-
yandi'. Y a ta ğ ın ın yan ın a k a d a r gelm iş olan kamarot,
M a k s ’ın elbiselerini h azırlarken :
— T a h lisiy e san d alı tecrübesi M ister, dedi. Acele
etm eniz lâzım . S a a t on bir.
G en ç adam , b ir d akikan ın içersinde giyindi/ C an ­
k u rtaran yeleğini, gaz m askesini, battaniyesini aldı ve
sa k a t bacağın ın m ü saade ettiği bir hızla C - G üvertesin­
deki yem ek salonuna doğru yürüm eğe başladı.
Ç an h âlâ çah yordu .
G eçen geceye nazaran, y o lcu lar arasm da biraz da­
ha fa zla sam im iyet ve neşe vardı. Jon Lantrop, Jorj
A . H oper'e yü k sek sesle takılıyo rd u . K ırm ızı beresinin

oo
altın a gaz m askesini takm ış olan Y ü z b a ş ı B en u a, a c a ­
y ip bir m anzara arzed iyord u : E stela Z iy a geldiği z a ­
m an, eski dostm uşlar gibi M a k s’a gülüm sedi. Y a n la ­
rın a o va k te kadar görm edikleri b ir y o lcu d ah a yak­
laştı. Ü çü ncü kaptan ın “ D oktor,, d iye h itap ettiği b u
adam , kır saçlı, kibar tav ırlı idi.
A larm çanları susunca, üçü ncü kap tan ko n u şm a ­
y a başladı:
— B a ya n la r, b a y la r! Size dün akşam d a sö yled i­
ğ im gibi, bir taa rru z halinde tehlike çan ları ça lın acak
ve sizler hem en b u ray a koşacaksınız. F a k a t bu, gem iyi
terkedip tah lisiye san dalların a bineceğiz dem ek d e ğ il­
dir. B u sadece basit bir tedbirdir. F a k a t, şa y e t lüzu m
hissedilirse beni ta k ip eder güverteye gelirsiniz. Şim d i
benim le gelir m isiniz?
Y o lcu la r, genç kap tan ı ağır adım larla ta k ip ettiler.
D en iz b ey a z köpü klerle kaplanm ıştı. S o ğ u k bir rü zgâr
esiyordu. Ü zerleri a çık olan tahlisiye san dalların ın b u lu n ­
d u ğu güverte}^ geldikleri zam an, M a k s kendisini h a y ­
rete düşüren bir m an zara ile karşılaştı.
“ E d va rd ik ,, in bü tün m ürettebatı, saf halinde di­
zilm işti. Ön sıranın ilk kısm ım m avi ü n iform alı k a m a ­
rotlar, ikinci kısm ını b ey a z giyinm iş garsonlar arka sı­
r a y ı da kadın kam arotlar, a h çılar ve ta y fa la r işgal ed i­
yordu. H epsinin üstünde can ku rtaran yelekleri vardı.
G em i batarken, son y o lcu k u rtu lu n cıya k ad ar bö yle ha­
reketsiz k a lacaklard ı.
Ü çü ncü kap tan :
— M esele şu..
D iy e başladı, fa k a t cüm lesini bitirm edi. E trafın a
baktı. Y o lcu la rı sa y m ıy a başladı. Sonra :
— M atm azel V aleri Ş atfort, M ister Jerom Ken-
vorti, d iye seslendi.
C ecap veren olm adı.
Ü çü n cü kaptan ellerini boru gibi ağzına koyarak
b u iki isıpi tekrar etti.
Y in e cevap veren olm ayın ca bir k a m a ro t yanına
y a k la şa ra k ku lağına birşeyler söyledi. G en ç kaptan
hiddetlendi.
— H asta olm aları beni a lâ k a d a r etm ez, d iye bağır­
dı. B u rad a bu lu n m aya m ecburdurlar. D e rh a l çağırın.
B u , icabınd a h a y a t m em at m eselesi olabilir. Gidin.
B ü tü n yolcu ların vazifelerin i bilm eleri lâzım dır. Allah
A llah , şim di de F ran sız k ayb old u !
L an tro p gülüm sedi :
— “ G idin,, diye bağırm ad ınız mı?, dedi. Y üzbaşı
B en u a sadece altı kelim e İngilizce biliyo r. Onunla ko­
n u şm aya çalıştığım için bunu g ay et iy i bilirim . K endisi
fransızca, İngilizce b ir lügatin yard ım ı ile “ Ben B ir Ç in ­
geneye R astgeld im ,, rom anını o ku m ıya çalışıyor. F a ­
k a t bir tü rlü becerem iyor. O..
— L ü tfen susunuz! B a ya n la r, baylar, sizi m aale­
sef serbest bırak a m ıya ca ğım . S ö y liy ecek birkaç sözüm
daha va r: B u andan itibaren nereye giderseniz cankur­
taran yeleklerinizi de y an ın ızd a taşıyacaksınız.
M ad am Z iy a :
— D aim a tak ılı m ı duracak? diye sordu.
— H ayır. Sadece elinizde taşırsınız. F a kat, h içbir
zam an yan ınızdan ayırm ayın !
— Y a gaz m askesini?

24
— H ayır, gaz m askesine lü zu m yo k .
— Y a b attan iye?
— O na da lüzu m y o k .
— A cab a h im a ye ed ilecek m iyiz?
— B u hususta şim d ilik h içb ir m alûm atım y o k
f M adam . A rtık hepiniz a şa ğıy a inseniz iy i olur.
M aks, M a tm a zel Ş a tfo rt ve M ister K e n vo rti’y i y i ­
ne görememişti. F a k a t zihnini onlardan ziyad e M ad a m
v Estela Z iy a işgal ediyordu .
B u kadın dan h o şlan ıyo r m u yd u , yoksa nefret m i
ediyordu, bir tü rlü a n h yam ıyord u . B a z ı düşünceleri bi­
rincisinin b azıları da İkincisinin lehine idi. E stela Zi­
y a ’da herkesin sinirlerine d oku n acak şekilde başım ar-
ka3'a atarak y ü k sek sesle gülm ek itiy a d ı vardı. B u es­
nada ağzı son derecede b ü y ü y o r ve çirkin bir h a l alı­
yordu. H er on beş d a k ik a d a m u h a k k a k bir C in -F is içi-
yordtı. F a k a t bu na rağm en g ay et güzel konuşuyordu.
M aks, M a d a m Z iy a ’y ı öğle yem eğinden evvel b ir
k o kteyl içm eye d av et etti. B a ra gittikleri zam an y o lc u ­
lardan bir kısm ının orada b u lun du kların ı gördüler.
L antrop, şöm inenin yan ın d aki koltu ğa yerleşm işti. Y a ­
nında, D o k to r Rejinald! A rh er olduğu tahm in edilen
kibar tavırlı, sarışın bir adam oturuyordu. L an trop ,
yeni gelenleri görünce onları doktora tan ıttı ve hepsine
e birer m artini ikram etti. Sonra :
— S ık sık tah lisiye san dalı denem eleri y a p ılm a ­
lıdır b a yla r, dedi. B u g ü n k ü bir rezıalettir doğrusu. A -
* caba şu ik i tem beli y ata k la rın d an ka ld ırm ıy a m u v a f­
fa k old u lar mı?
D o k to r A rher gülüm siyere'k cevap verd i:

25
— E vet, bu gün onları ziy a ret ettim ... Şerefinize...
D o k to r Arher, görünüşüne n azaran tam bir hayat
ad a m ı idi. Y ü z ü g ay et sem p atik ve h a y a tla anlaşan
bir ad am gibi, d ud akların ın u cu n d a d a im î bir tebessüm
vardı.
Şöm inenin önündeki y u v a rla k , kırm ızı masanm e t­
rafın d a oturuyorlardı.
D o k to r Arher, içki kadehini ikin ci d efa kaldırdı:
— Bunun, başım ı yerine getirm esini tem enni ede­
rim , dedi. Ç ü nkü , çok fena bir gece geçirdim .
L an tro p a lâ k a ile sordu :
— D en iz m i tu ttu ?
D o k to r A rh er gülü m siyerek cevap verd i :
— K ısm en.
— K ısm en m i?
— E vet. M era k ettiğim; birşey var. A caba, gecenin
ikisinde, koridorda b ıç a k atm a egzersizleri yapan
kim di?
— B ıç a k atm a egzersizi m i?
L an tro p o ka d a r bağırm ıştı k i, garson, elinde tu t­
tu ğ u bardağı düşürdü.
D o k to r Arher, sükûnetle sözüne d evam etti :
— Y an ılm ıyo rsa m evet!
— N eler gördüğünüzü anlatır m ısınız?
D o k to r A rh er’in m ütebessim çehresi, ciddî bir h a l
aldı.
— Söylediğim gibi hâdise, gece saat ikiye doğru
cereyan etti, dedi. K a m a ram d a yatıyordu m . A sabım son
derece bozuktu. Gem i, bir ceviz kabu ğu gibi sallan ı­
yordu. B u n d an başka, etrafta hü kü m süren derin ses-

26
sizliğin alfanda sanki bir fen a lık gizlen iyor gibiydi....
— Y a!
— E ve t! V a k a y a d a h a iy i m ân a verebilm em iz için,
kam aram a y a k ın kim senin bu lun m ad ığın ı söyliye-
ceğim. B u lu n d u ğ u m y er C -G ü vertesin in orta kısm ında
< dır. K a m a ra la rın önünde, tahm inen beş m etre uzu n­
luğunda dar bir koridor v e korid oru n nihayetinde de
boş bir oda vardır.
% D ü n akşam ev v elâ h a fif bir gürü ltü işittim . Sanki
biri, bir tah ta üzerine vu ru yo rd u . Sonra bazen y a k la ­
şan, bazen u za k laşan a y a k sesleri duyd um . B u gidiş
geliş u zun zam an d evam etti. A y a k 9esleri g ay et hafifti.
Sanki biri, parm akların ın u cu n a b asarak yürü yordu .
B irk a ç san iye sonra ayn ı gürü ltü tekrar edildi. B u n u
yin e a y a k sesleri tald p etti.
D o k to r Arher, başım y a n a eğdi ve hafifçe gülü m ­
sedikten sonra sözlerine devam etti:
— O anda biraz k o rktu ğu m u itira f ederim . Zile
bastım . K a m a ro tu çağırdım . F a k a t gelen olm adı. B ü ­
tün cesaretim i topladım . Y erim d en k a lk tım v e k a p ıy a
gittim . B u esnada a yn ı gü rü ltü ik i defa d ah a tekrar
edildi. K a p ıy ı a çtığım zam an birinin hızla u za k la ştığ ı­
nı farkeder gibi oldum . A sab ım b o zu k o ld u ğu için
“ B elk i de h a y a l görm üş olabilirim ,, d iy e düşündüm .
* F a k a t bir yerden koridora sızan h a fif ışığın y ard ım ı ile
k ap ıya saplanm ış irice b ir b ıça k görünce duyduğum
seslerin, gördüklerim in hiç te h a y a l o lm adığım anla-
* dım. B ıçağın altınd a bir hedef kâğıd ı, k â ğ ıtta ta çok
acem icesine yap ılm ış bir insan başı resm i vardı. B ıç a ­
ğın hedef üzerinde b ıraktığı izlerden her atılışta hede-

27
fini bu ldu ğun u ve en ço k resm in gözleri üzerine sap­
lanm ış olduğunu anladım'.
Sarışın adam sustu. E lin d eki içk iy i bir nefeste b o ­
şalttı ve bard ağı m asanın üstüne ko yd u . H ikâyesini an­
lattığı m üddetçe, y ü z ü an laşılm az bir ifade almıştı. B ir
an düşünceli ka ld ık tan sonra başını kaldiTch.
— B irer kadeh daha içer m isiniz B a yla r? diye
sordu. Şu halde, m üsaade ediniz de akşam yem eği için
y u k a rı çıkıp h azırlanayım .
L an tro p doktora döndü :
— A n la ttık ların ız h akik aten doğru m u? diye
sordu.
— T am am en dostum . Ş ayet, bana inanm azsanız,
kap ıd aki b ıça k izlerini görebilirsiniz.
— B ıça ğ ı da gördünüz m ü?
— H ayır, m eydanda yoktu .
— İnanam ıyorum . A ffedersin iz doktor, darılm a­
yın fa k a t h ikâyen ize inanam ıyorum .
D o k to r A rh er otmüzlafnnü kald ırd ı, gülüm sedi.
Sonra a ya ğ a k a lk tı ve elbisesini d üzeltti. H erhalde
Lan trop, başkasın ın korku n ç h ik ây eler anlatm asına a-
lışm am ıştı. O, bu h akkı y a lm z kendisinde görüyor o l­
m alıydı. B u defa d a m ütereddit b ir ta v ır takındı v e
başım sallad ı. F a k a t d oktor hikâyesinin L an trop’a
tesir ettiğine em indi.
M ak s, söze karıştı ve gülüm siyerek :
— B e lk i gem i büyülen m iştir, dedi.
L an tro p ta gülüm sedi. B u n u n üzerine doktor :
— B elki... B e lk i de bu F ra n sız b ir h ayalettir, dedi.
O nu yem eklerden başka zam an görm ek m üm kün de-

28
ğil. İhtiyar, iy i k alp li H op er’in de b ir h a ya le t olm ası
ihtim ali var. Size hiç H op er’den bahsettim mi? K e n ­
disi lâstik m ühür im al ediyor. O ğlu ise...
M aks, doktoru n sözün ü kesti :
— A ffedersiniz, dedi. B u v a k a y ı1 haber verdiniz mi?
— H aber m i? K im e?
M aks, bu suale "K a p ta n a ,, d iye cevap verirdi.
F a k a t bütün an latılan ların sadece bir oyundan ibaret,
f v e y a daha doğrusu, d okto r R ejin a ld A rher’in bir lâti-
fesi olm ası ih tim ali vardı. İçinden gelen bir ses, M a k s’a
d oktor A rh er’in, cid dî y ü zle y a la n söyliyebilen ve a n ­
lattık ların ı herkese in an d ıran bir insan tipi olduğunu
telkin ediyordu.
L an trop, bir an sonra sordu :
— H edef o la rak ku llan ılan kâğıd ı ne yaptınız?
Y an ın ızd a m ı?
— K a m a ro ttad ır, v e y a d aha doğrusu kam arotta
idi. K a p ıy a bir toplu iğn e ile iliştirilm işti. B u n u k a m a ­
rota sorabilirsiniz. Söylediklerim in hepsi doğrudur.
L antrop, ellerini h a v a y a kald ırd ı ve ;
— İnanıyorum , in anıyorum ! diye m ırıldandı.
M a k s da söze karıştı:
— Şu halde b izim h a fiyeye bazı işler düşecek g a ­
liba, dedi.
D o k to r Arher, sa n kaşlarını kaldırdı.
— “ B izim hafiye,, mi dediniz? diye sordu.
c — M ister L an tro p ’tan bahsetm ek istedim tabiî.
K en disi ne de olsa N e v -Y o rk polisini tem sil ed iyor ve
İngiltereye, K a rlo F en elli’y i alm ak ü zere gittiğini
\ söylü yor.

29
L an trop, fa zla heyecan eseri gösterm eksizin itiraz
etti :
— Sö yled iklerin iz a n ca k kısm en doğru olabilir.
Zannedersem bu n ları kardeşin izden öğrendiniz?!
— E vet.
— M uhterem ağabeyin iz h ik â y e y i b iraz değiştirmiş!
G erçi K a rlo F en elli’nin peşinde o ld u ğ u m doğru. F a k at
polisle hiçbir a lâ k a m yok. B en sadece s e y y a r bir avuka-
tim . B ü tü n vazifem , K a rlo F en e lli’nin, b ir kolayım
bu lu p adaletin pençesinden kaçm am asın a d ikk at e t­
m ektir.
D o k to r Arher, m erakla :
— M evzu b ah s olan, şu h a y a t ad am ı K a r lo Fenelli
m i? d iye sordu.
— E vet. T a kendisi... B ıç a k a tm a meselesine ge­
lince, gördüğünüz gibi ben b ir polis h a fiyesi değil, sa­
dece bir avu katım . F a k a t ne de olsa kom plim anınıza
ve itim adın ıza teşekkür ederim . E sk id en p a rm a k izleri
üzerinde u zun zam an te tld k a tta bu lun du m . B unun için
size şunu sorm ak istiyo ru m d okto r: K â ğ ıd ın üzerine
çizilen y ü zü n herhangi bir alâm eti var m ıydı? Y a n i
m u ayyen bir kim senin y ü z ü m ü yd ü ?
D o k to r Arher, h a fifçe aln ın a vu rd u :
— N ek ad a r da a p ta lca h areket ettim ! diye bağır­
dı. B u n u daha evvel söylem em lâzım dı. H ayır... B u
yü zü n sahibini tan ım ıyoru m . D ed iğ im gibi resim sa­
dece ka b a bir k ro k i idi. F a k a t, şa y et sizce b ir ehemmi­
yeti varsa, birşey tesbit etm ek m üm kündür.
— N e gibi birşey?
— B u , bir kadın y ü z ü idi.

30
«

IV

— M aks...
— E fendim .
— M aksçığım !..
— Sö yleyin iz.
— Ç o k h araretim var. B a n a içecek birşey daha
verm ez m isin?
— B a n a balon E stela. B u gem ide bulun an bütün
k o n yağ ı size verm eğe hazırım . F a k a t m idenizi içk i ile
dold urd uğu nu z için çekiniyorum!. D a h a fazlasın ı sığ­
d ıracak yerin iz v a r m ı?
— M aks... N a sih a t verm eyi n ekad ar seviyorsun.
— P ekâlâ... İstediğini yap acağ ım . G arson!
G ece saat d oku zd a "E d va rd ik ,, kabaran d alg alarla
çetin bir savaşa girişm işti. M a k s da m ücadeledeydi.
D ar, u zu n ko rid ord aki ağır koltu klar, gem inin sal­
lanm ası ile yerlerinden o yn am ıy an yegâne şeylerdi. M a k s,
bunlardan birine oturm uş din leniyordu. Y em ek ten son­
ra, bir k a h ve içmjek üzere b u ra y a gelm işti. H avan ın

31.
fen alığı sa k a t ayağın a h a fif bir ağn getirm işti. A y m
zam and a m idesi de altü st oluyordu. B ir m üddet sonra
E stela Z iy a da yan m a gelm işti. G en ç a d a m onu görür
görm ez, ne v a ziy ette bulunduğunu derhal anlam ıştı.
M a k s yan ların a gelen garsona :
— L ü tfe n bir konyak, dedi.
— Ç ift olsun M aks.
Şu halde iki tane getirin. A lla h a şk ın a şu raya otu­
run Estela.
— N e yin va r M aks? K ü çü k E ste la ’m sevm iyor
m usun?
— Seviyorum ... F a k a t düşüp bir yerin i kırmasını
istem iyorum .
— U m urum da bile değil.
— Ö yle m i? C an ku rtaran yeleğin nerede?
— B ilm iyoru m ... B ir yerde b ırakm ış olacağım .
K ad ın , h afifçe gülüm siyerek elindeki çantayı, ata­
cakm ış gibi kald ırd ı:
— İy i bir nasihat kum kum asısın M ak s, dedi.
— O labilir. F a k at...
— B ö y le ciddî tavırla r takın m an a hacet yok.
Senden çok, ço k daha b ü y ü k bir sürü erkek tanırım.
Y a k ın d a bunlardan birini... O f... A m an ; neler de anla­
tıyo ru m ! İçtiklerim in parasını ödem ek için size ihtiya­
cım yok. E lim d e d elillerim var... Elim de...
— K en d in ize gelin canım ... İşte konyağınız.
K a d ın , bir anda değişti. M a k s’ın yanına geldi,
kendini onun k o lla n arasına b ıraktı ve başım göğsüne
dayadı.
— M a k s’cığım ! diye inledi.

32
O anda V a leri Ş a t fo r f ta koridora girm işti.
E ski zam anlard a, kırtasiye m ağazalarında, ‘‘F ecî
an,, isim li b a zı resim ler satılırdı. îşte M aks, bu anda
bö yle bir m an zara arzediyordu. E lin d e k o n y a k kadehi,
kucağında da, bü tün gayretin e rağm en ku rtulam adığı
sarhoş bir kadın o ld u ğu halde, bir gem inin um um î sa­
lonunda otu ru yord u .
F a k a t bütün buna rağm en, genç adam soğukkan­
lılığını kaybetm em işti. Y a ln ız hiddetini1 giderm eğe m u­
v a ffa k olam ıyordu. B u n a da, V a leri Ş a tfo rt’un m analı
bakışları sebep olm uştu.
G enç kız, koridora hol tarafın d an girm işti. A sîl bir
görünüşü vardı. Y ü rü rk en , ayağ ın ın altın d aki yere,
kendi şahsî m alı im iş gibi emin adım larla basıyordu.
M aks, genç k ızla fa zla a lâ k a d a r olm adı. V aleri Şatfo rt
gözden k a y b o ld u ğ u zam an genç adam , herşeye rağm en
E stela ’nın nekadar sevim li ve cana y ak ın olduğunu
anîadı.
— M aks’çığım .
-— Efendim .
— B en im k o n y ağ ım nerede?
— İşte, burada... F a k a t bana b a k E stela.
M aks, hiç te h a fif o lm ıyan bu yü k ü , kucağından
u za k laştırm ak için ne söyliyeceğin i, ne yap acağın ı bil­
m iyordu.
— Y a ln ız bir tek çare var, d iy e sözüne d evam etti.
B a n a y aln ız biraz m ühlet verin. B en de sizin gibi dü­
şünme kabiliyetim i kayb ed eyim . O ndan sonra ik im iz d e
aynı şeyi hissedeceğiz.
— Oh, M aks'cığım . N e k ad a r iyisin!
— G ü verteye çıkıp biraz h ava alsak nasıl olur?
Y ü rü y e b ilir m isin E stela?
— M aks, gülünç olm ayın... T a b iî yürürüm .
— P ek â lâ .
K a d ın g ay et u y sa l olm uştu. M ak s, ona karşı müş­
fik d avran ıyord u . E stela Z iy a ’nın, kendisini himaye e-
decek birine ih tiy a cı vardı.
A n a m erdivene açılan hole geldikleri zam an Estela
fısıld ad ı :
— M aks, son kadeh başım ı yerin e getirdi. Şim di ba­
na bir d ak ik a m üsaade et. K a m a ra m a inip mantomu
a la y ım ve y ü zü m e biraz pudra süreyim . B ir dakika
sonra yan ın d ayım .
— Seninle beraber geleyim m i?
— H ayır. Sen bu rad a kal. F a z la gecikm em .
M aks, bir m üddet dolgun çantasını kolunun al­
tında tu tarak ağır ağır m erdivenlerden çıkan kadının
arkasından baktı.
M erdivenin karşısında b ü y ü k bir saat asılı idi. Onu
çeyre'k geçiyordu.
M aks, beklediği m üddetçe, kalbinde Estela Z iy a ’ya
karşı gittikçe artan bir sıca k lık olduğunu hissetti. Belki
fa zla sarhoştu. F a k a t kadın m erdivenlerden inip te tek­
rar yan ına geldiği zam an b u hissin sarhoşluktan m üte­
vellit değil h akikaten m evcu t olduğunu hissetti.
E ste la ’nın an lattıkların ı hatırlam ağa çalıştı. B u n ­
lar kısım kısım dı. A n c a k birleştirildikten sonra bir m a­
lû m at elde etm ek m üm kündü. A ltı aydanberi ayrıldığı
ikinci kocasından sitayişle bahsetm işti. İk i çocuğu va r­
dı. M ah kem e kararile bu nlar babalarına verilm iş ve

34
halen İsviçrede tahsilde bulun uyorlarm ış.
Sa a t ilerliyordu. B eş d ak ik a geçti.
C an ku rtaran yeleğini om uzuna asm ış olan M aks,
bastonuna d ayand ığı halde, a y a k ta g ü çlü kle d u ru yo r­
du. G em i, d algalarla inip çıktıkça, d üşm em ek için bü­
y ü k bir gayret sarfediyordu. D a h a fa zla d ayan am ad ı.
Sütunlardan birine tu tu n a rak oradaki ko ltu k lard a n b i­
rine oturdu.
Sert bir rüzgâr esiyordu. H erhangi bir yerde, açık
kalm ış bir kap ı m ü tem ad iyen vu ru yo rd u .
B ö y le bir gecede, g ü v ertey e çık m am a k daha doğru
bir hareket olacaktı. D en iz son derece dalgalıyd ı.
A ca b a diğer y o lcu lar neredeydi? H olü n bitişiğindeki
salonda ağır b irşey düşer gibi oldu.. Sonra, gem inin
sallanm asına u y a r a k aşağı y u k a rı y u va rlan m ağ a baş­
ladı.
On d akika daha geçti.
A ca b a E stela niçin gecikm işti?
B elk i de u yu m u ş kalm ıştı. H erh alde kam arasına
girip te y atağın ı görünce, onu b ek liyen biri olduğunu
unutm uştu.
B eş d akika daha geçince M a k s sabırsızlanm ağa
başladı. E stela kam arasın d a düşm üş olabilirdi. B elk i de
bir yere başını vurm uştu...
A şağı inip, olup biteni anlam ası lâzım dı.
M erdiven, M a k s’a çetin b ir y o l gibi görümdü. B a ­
sam akların ön kısım larının m adenle k a p lı bu lun m ası
yetm iyorm u ş gibi, gem inin inip çıkm ası da bu na in zi­
m am ediyordu. F a k a t buna rağm en, yak ın d a bu lun an
B -G üvertesin e gitm ek için bundan dıaha kısa b ir yol

35
yoktu .
M aks, derin derin soluyordu. Ön kısım kam arala­
rın bu lun du ğu uzu n koridora geldi oradan bitişik kü­
çü k koridora saptı ve E stela ’nın kap ısın ı vurdu.
H iç cevap yok. B irk a ç defa daha vurdu.
O anda, M a k s ’ın kam arotu g ö zü k tü :
— Size bir yard ım d a bu lu n ab ilir m iyim , Sir? diye
sordu.
— H ayır, teşekkür ederim.
M ak s üçü ncü defa vu ru p ta hiçbir cevap alama­
yın ca k a p ıyı açtı.
K a m a ra zifirî karanlıktı. F a k a t h afifçe aralık olan
b a n yo dairesinden ince b ir ışık sızıyordu. A ydınlanan
kısım da bulunan eşyanın gölgesi, d u vara aksetmişti.
T a m karşıda bir k a ry o la görünüyordu. Y a m n d a bir ko­
m odin ve porselen bir kap vardı. B ira z ötede aynalı bir
tu v a let m asası d uruyordu.
G a y e t a z ışıkta, E stela Z iy a ’nın tu v a let masasının
önünde, sırtı M a k s’a dönük o ld u ğu halde oturduğu
görülüyordu. G en ç kadında, gem inin sallanmasından
m ü tevellit bir hareketten b aşka hiçbir kıpırdanm a yok­
tu. H erhalde, d ud akların ı b o y ad ığı esnada bayılm ış
olacaktı. K a m a ra d a hafif, fa k a t g a y et tuh af bir koku
seziliyordu.
M aks, ışığı y ak tı.
E vv elâ, ayn an ın üzerindeki kan lekelerini gördü.
F a k a t bir an sonra, içinde her ta ra fı kana boyanm ış g i­
bi bir his p eyd a oldu. D u y d u ğ u tu h a f koku herhalde
bundan ileri geliyor olm alıydı.

— M aks, kam arad an çık tı ve k a p ıy ı kapadı.
— K a m a ro t! d iye seslendi.
C evap alam adı.
Genç adam bir defa d aha seslendi :
— K am arot!
Y a v a ş yav aş b a şlıya n m iğde bulantısının önüne
geçm ek için gözlerini kapadı. T e k ra r açtığı zam an k a ­
m arotu karşısında gördü.
— L ü tfen bana kap tan ı çağırın, dedi.
B u sözler kam arotu şaşırttı. B ir an M a k s’ın y ü ­
züne d ikkatle b a k tık ta n sonra :
— K a p ta n mı, M ister M ath evs? d iye sordu.
— E vet... K a p ta n ı çağırın.
— F a k at.. F a k a t b u im kânsızdır. K a p ta n ı kim se
rahatsız edem ez.
M aks, m uvazenesini tem in edebilm ek için, d uvara
d ayan m ak m ecbu riyetind e kalıyord u .
— B a n a bakın, dedi. K a p ta n benim kardeşim dir,
anlıyor m usunuz? d iled iğim gibi hareket etm ek için
kendisinden em ir aldım . Şim di gidin v e b u ray a gelm e­
sini rica edin. F a k a t yerinizden m em nunsanız, kim se­
nin d u y a m am asına g a y ret edin. O nu B -7 n um aralı k a ­
m arada beklediğim i söylersiniz. K o şu n !
K a m a ro t, bir an d aha teredd ü t ettikten sonra u-
zaklaştı. M aks, tekrar B-37 nu m aralı ka m a raya girdi
ve kap ıyı kapadı.

37
V

M ad a m Z iy a ’nın b o yn u kesilm işti. T a v a n d a k i m at


ışık, b u h a k ik ati ço k açık gösteriyordu. B ir talih eseri,
ölünün başı, ko lla n n ın arasına d üştüğü için, y ü zü gö­
rülm üyordu. B e y a z gece elbisesi, g a y e t b e y a z olan sır­
tının bir kısm ını a çık bırakm ıştı. K a d ın , o kadar fazla
kan kayb etm işti ki, tu v a le t m asasının üzerinde bu lu ­
nan eşya tan ın m ıya ca k bir v a ziy ete gelm işti. Elbisesi­
nin de y an ları ve önü kanlanm ıştı. G em i, makinelerin
çalşım ası ile sarsıldıkça, E stela Z iy a ’nm ağladığı zan-
nedilirdi. B ir defasında tam am en k a y d ı ve Miaks tu t­
m am ış olsaydı, ceset yere yık ıla ca k tı.
G en ç adam rü y a gördüğünü zannediyordu. Bu
h a k ik a t olam azdı! F a k a t m aalesef h akikate benziyordu.
A rkasın d aki dolabm kap ağı m untazam fasılalarla
açılıp kap an ıyo r ve bu esnada m onoton bir gürültü çı­
kıyordu. G enç adam , asabına dokunan bu vurm anın <
önüne geçm ek için kap ağı dirseğile k ap attı. B undan
sonra, ö lü yü her tara ftan te tk ik etm ek için etrafında

38
dolaşm ağa başladı.
K a m a ra şim di derli top lu bu lun u yordu . E tra fa y a ­
yılm ış olan b a vu lla r in tizam a sokulm uştu. A ç ık b u lu ­
nan yatağın üzerinde b e y a z bir el çantası ile ku m rengi
bir palto duruyordu. B a tta n iyen in üzerinde de iki kan
lekesi vardı.
K am aran ın d u v arları m avi b o y a ile yapılm ış çi­
çeklerle süslenm işti. İçerisi son derece sıcaktı. M aks,
aradan bir asır geçtiğini zannetti. F a k a t aslında, K a ­
m arota em ir verdiğinden, kapının açılıp kaptan M a t­
lı evs’in içeri girm esine kad a r ancak beş d akika g e ç­
mişti.
Süvari, içeri girince kap ıyı h ızla kapadı. B ir an
olduğu yerde sessiz kaldı. Mİaks, kardeşin in derin derin
nefes aldığını d uydu. K a p ta n :
— İntihar m ı? d iye sordu.
M aks, başını salladı.
— H ayır, dedi. H iç olm azsa ö yle olabileceğini
tahm in etm iyorum .
— N için?
# — B o ğ a zı kesilm iş. O rtada, bu n u yap a b ilecek bir
silâh görülm üyor. M asan ın üzerinde sadece ok şek­
linde bir pan tan tif var.
— Y o k sa cinayet mi?
— Ö yleye benziyor.
K a p ta n M ath evs, etrafına bakındı.
— B u n u sen...
— H ayır, hayır!
— K a p ıy ı kilitle.
M aks, bu emri yerine getirirken, kaptan da y atağa

39
giderek üzerine oturdu. B ir an sonra kardeşine döndü:
— N asıl oldu? d iye sordu.
M aks, bildiklerin i anlattı.
B u n u n üzerine k ap tan :
— D em ek, ona çeyrek kala kam arasın a gitti? dedi*
Sen de tam onda aşağı indin, ö yle mi?
— E vet.
— B ir hâdise bekliyordum . F a k a t bu değildi. Bu...
G em inin, y a n a y a ttığ ı bir anda, ceset k ayd ı, iki
erkek tutm ağa m u v a ffa k olam adılar. C eset evvelâ sırt
üstü düştü, fa k a t hem en y ü zü stü döndü. B u esnada o-
turduğu san d alya da devrilm işti. T u v a le t m asasının üze­
rinde bulunan saç fırçası, rim el kutusu, bü yükçe bir
şişe oje yere düştü ve halının üzerine yeni lekeler yaptı.
M aks, an cak o anda ölünün elinde bir ruj tübü tut­
tuğunu gördü.
K a p ta n M athevs, a ya ğ a k a lk tı ve kadının yanına
yaklaştı.
— B ö y le v a k a la rd a ölüm , ço k geç ohır, dedi. A caba
kendini m ü d afaa etm em iş m i? B ağırm am ış mı?
— B en de bilm iyoru m . K a m a ro ta soralım. B e lk i o
b irşey duym uştur.
K a p ta n , ölünün k u m ral saçlarını tuttu:
— B aşın ın arka tarafına vurm uşlar, dedi. H erhal­
de m ü tecaviz, arkad an yaklaşm ış ve vurarak evvelâ
bayıltm ış. B u n u n üzerine başını kaldırm ış ve...
S ağ elile soldan sağa doğru bir işaret yaptı.
M a k s gülüm sedi:
— V a k a y ı çok güzel canlandırıyorsun doğrusu, de­
di.

40
K a p ta n M ath evs, başın ı kald ırd ı:
— Eskiden başım dan b ö y le bir v a k a geçm işti, de­
di. “ H eraldik,, vap u ru n d a bir kam arot...
— N e y ap tı?
— B ir k am arot kad ın ın birini bu tarzd a öldürdü.
K e y if için işlenen bir cin ayet. N e söylem ek istediğim i
anlıyorsun, değil m i? F a k a t bu va k a d a b ö yle bir işe gi­
rişilm iş olduğu...
— H ayır, h ayır!
— K a tili cin a yet işlem eğe sevkeden sebebi bu lm ak
biraz güç o la ca k galiba?!
M aks, içini çekti :
— B a n a kalırsa, dedi. B u işin arkasın da başka bir-
şey saklı.
K a p tan , başile tasd ik etti:
— M ü m kü n d ü r, dedi. F a k a t dediğim gibi sebebini
bu lm ak güç olacağa ben ziyor
K a p ta n cesedi bir defa d ah a d ikk atle m uayene et­
tikten sonra etrafına bakınd ı:
— M aks, dedi. O nu y a k a la d ık galiba? B ak.. B u ­
rada ve şurada... O nu y a k a la d ık d iyo ru m sana!
— N asıl? N e dem ek istiyorsun? A nlam adım .
— P a rm a k izlerini görm üyor m usun?!
M aks, kardeşinin gösterdiği yere balon ca bu izleri
farketti. B e y a z tu valetin sağ tarafınd a, ve cesedin sır­
tında, baş parm ak izine ben ziyen b irşey gördü. Ü çü n ­
cü ve daha bariz, kan lı bir parmak izi de belinin sağ
tarafında görünüyordu.
K a p ta n M ath evs, ağır ağır doğruldu. E tra fın a b a ­
karken, gözleri, tu v a let m asasının çekm ecesine tak ıld ı.

41
C ebinden kibrit ku tusu nu çıkard ı ve bir kibrit yaktık­
tan sonra m asanın üzerine tu ttu . T a m kenarda, biraz
evvel ölünün başı bu lun an yerde, bariz bir parm ak izi
daha vardı.
K a p ta n , porselen k a b ı te tk ik etti. B u nu n üzerin­
deki askıda iki el h avlu su bu lun m ası icap ederken, sa­
dece bir tane vardı. K a p ta n M ath evs, ikinci havluyu,
tu v a let m asasının altın d aki k â ğıt sepetinde bulunca:
, — Şim di anlaşıldı, dedi. K a til kadın ı öldürmüş,
fa k a t sonra nedense ellerini h a v lu y a silm iş ve kaçmış...
A p ta l! K u rtu ld u ğ u n u zannediyor.
— E ve t, göründüğüne n azaran öyle.
— Y o k s a sen b aşka fikirde m isin?
— H ay ır, h a yır
— B a n a niçin öyle tu h af tu h a f bakıyorsu n?
— Şüphesiz h akkın var. H içbir itirazım yok. Y a l­
nız....
— E vet?..
— A n la ttık ların bana ço k b asit geliyor. A k lı ba­
şında bulun an hiçkim se, k a n lı p a rm ak izlerini böyle
önüm üze serm ez. Ç ü n k ü kim senin gözünden kaçacak
gibi değil.
K ısa bir sessizlik oldu. Y a ln ız çalışan m akinele­
rin sesi işitiliyord u. K a p ta n M ath ev s bir an sonra h a­
fifçe gülüm sedi :
— B u saçm a fikirleri zihninden çıkar kardeşim ,
dedi. Senin daim a saçm a fikirlerin vardır... B ö yle v a ­
k alarda, daha tecrübeli o ld u ğu m için nasıl bir yol takip
edeceğim i g ay et iyi bilirim . E m inim ki katil bu anda
kam arasında o tu ru yor ve ter dökerek bunu niçin y a p ­

42
tığını ve onu ele verebilecek b ir iz b ırakıp bırakm adığım
düşünüyordur. V a k a y ı k o la y iza h edilir zan nettiği­
mi tahm in etme. H ayır, bilâkis. B e n b a şk a birşeye ü zü ­
lüyordum . F a k a t şim di ü zü n tü m bitti. G em id e bir
P sych o p ath var.
— B u fikrine ben de iştirak ederim . .G em ide h a k i­
katen bir P sych o p ath m evcuttur.
— B an a b a k M ak s. B u m evzu üzerinde konuşulm a­
sını istem iyorum . Y o lc u la rı k o rk u tm a k ta bir m ana yok.
T em kinli hareket edersek k a tili y a k a la rız. Şim d i ilk iş
olarak, gem ide bulun an ların p a rm a k izlerini alacağız.
Y ap a ca ğ ım ız hareketi izah etm ek için bir y a la n bu lm ak
g ayet kolaydır. K a tili y a k a la d ık ta n sonra, lim ana gelin­
ceye kadar hapsederiz.
— G a y e t m ak u l bir hareket. P a rm a k izinden anlar
m ısın? N a sıl m eydan a çıkarılıyo r?
K a p ta n bir an teredd ü t ettikten sonra :
— H ayır, d iye cevap verdi. F a k a t zannedersem bi­
zim veznedar anlıyor. E ve t, evet... G risv o ld ’un böyle iş­
ler de yap tığın ı g a y e t iy i biliyoru m . D u r, dur bak ayım !
Şu L antrop, d aktilo skop i ile m eşgul olduğunu söyle­
m em iş m iydi?
— B e lk i söylem iştir. E ve t, bize anlattığını h a tırlı­
yorum .
— G ü zel bir fikir. B u adam ı aram ıza alırız. K e n ­
disi polis olduğu için sır saklam asın ı bilecektir herhalde.
— O polis değil, a vu kattır. F a k a t bunun pek e-
hem m iyeti yok.
K a p ta n M ath evs, söylenene ehem m iyet verm iyor-
m uş gibi bir ta v ır takın d ı:

43
— Sen de çeneni tutarsın inşallah, dedi.
— T ab ii. B u n u k a ç kişiye açm ak niyetindesin
ağabey?
K a p tan , bir an düşündükten sonra cevap verdi:
— M ü m k ü n old u ğu k ad ar az. E v v e lâ veznedara
haber verm ek lâzım . B u n d a n başka, p a rm ak izlerinin
resmi alın acağı için fo to ğ ra fçıy ı da çağırm alı. Sonra
doktora da haber verm em iz lâzım ...
— D o k to r A rher’den mi bahsediyorsun?
— D o k to r A rh er mi? H ayır... G em inin doktorunu
söylü yoru m . F a k a t doktor A rh er’i de nerden çıkardın?
O nu va k a d a n niçin haberdar edelim ?
— Ç ü n kü geçen gece, m eçhul bir şahıs, doktor
A rh er’in kam arası önünde b ıça k atm a talim leri yap­
mış.
Mîaks, d oktör A rh er’den d u y d u k la rın ı yanlattı..
Sonra, kardeşinin düşünceli durd uğu nu görünce ilâve
etti :
— F ran k, seni ü zm ek istem em , dedi. F a zla m eşgul
olduğunu biliyoru m .
— Y o k cam m ... B u benim m esleğim dir.
— F a k a t bu vakayı P sy co h o p a t’la izah etm ek
doğru değil. B u n u sen kendin g a y et iy i biliyorsun. D ün
akşam bahsettiğin sır nedir? Y o lcu la rd a n kim den şüp­
he ediyorsun? H erşeyin y o lu n d a olm adığın ı biliyorum .
Sonra, dokuzun cu yo lcu kim dir? Ç ü n k ü gem ide dokuz
y o lcu olduğuna em inim ... B u h a k ik a ti benden sa k la ­
m ana bir sebep v a r m j?
K a p tan , cevap verm edi. Sadece elile lâk a y t bir
hareket yaptı.

44
— F rank... B u kadın ın öldürülm esinin tesadüf e-
seri olduğuna in an m ıyoru m . Sonra p a rm ak izlerinden
de şüpheleniyorum .
— B u n ları kendi gözlerinle gördün. B u n a rağm en
niçin şüpheleniyorsun?
— B ilm iyoru m .
— Saçm a!
— O labilir.
— K a d ın ın kasten öld ürüldüğünü neye istinaden
iddia ediyorsun? B u n u bilm en lâzım . Ç ü n k ü nasihat­
lerime rağm en onunla dolaşm aktan vazgeçm edin?
Söylesene, neye istinaden bu idd iada bulunuyorsun?
— B ilm iyoru m , dedim .
— P ek â lâ . Şu h ald e sükûnetle çalışarak katili y a ­
kalam ağa bakalım . Şim di d ik k a t et. L an tro p ’u bulup
b u raya getirm eni rica edeceğim . İşe ne k ad ar çabu k
başlarsak o k ad ar iy i olur. B u arada ben de kam arotla
konuşurum . B e lk i de k a m a ray a girip çıkan birini g ör­
m üştür. Sonra, M a d a m Z iy a ’y a h izm et eden k ad ın k a ­
m arotla da görüşsek iy i olacak. B u n lard an m üspet bir
netice elde edeceğim izi ü m it etm iyorum . Ç ü n kü ortada
parm ak izleri m evcut. F a k a t m erak ettiğim birşey var..
K a p ta n ın gözleri, kadın ın y a ta ğ ı üzerinde duran
b ey a z çantası ile paltosu na ilişti. Sonra önüne b a k a ra k
sözünü tam am lad ı :
— A ca b a kadını hırsızlık m aksadile öldürm üş o la ­
m azlar mı?
— B u n u ben de düşündüm .
— N için?
— B ü tü n gece zarfında, şurada duran çan tayı e­

45
linden hiç bırakm adı... O nu k ü çü k bir çocuk gibi mu­
h afaza etti desem yeri var.
M aks, bir an sustu. M u h te lif im kân lar gözünün
önünde dizildi. F a k a t biraz sonra sözüne devam etti:
— Sonra n a zan d ik k a tim i çeken b irşey daha var.
M ad a m E stela Z iy a ’y ı şim d iye k a d a r h iç çantasız gör­
m edim . K o ltu ğu n u n altınd a daim a, m u h telif cinste bir
çanta bulunduruyordu. B u n u yan ın d an h iç ayırm ıyordu.
Y a ln ız, oturduğu zam anlar dizlerinin üzerine koyu yor­
du. H er dafasında da, çantam n içersinde kalınca bir
cisim bulunduğunu görüyordum .
İki erkek, yata ğın yanına gittiler. K a p ta n M a t­
hevs, açık bulunan el çantasını ald ı v e ters çevirdi.
Ç antanın m u hteviyatı, b attaniyenin üzerine d ö k ü ld ü :
B ir ruj, bir pudriyer, k ü çü k bir anahtar dem eti, birkaç
k âğıt ve m adenî para, b ir ta ra k v e bir de posta pulu
defteri. F a k a t erkeklerin n a za n d ik k a tin i celbeden da­
ha fa zla , kü çü k cisim lerin arasına düşen iri bir cisimdi.
M a k s hayretle kardeşinin yü zü n e b a k tı. E stela Z iya’-
mn daim a yanında taşıdığı ve d ikk atle sakladığı şeyi
görm üştü.
B u , sadece bir m ürekkep şişesi idi.

46
VI

M aks, L a n tro p ’u aram ak üzere y u k arı çıktı.. Şişe­


nin ve içindeki m ürekkebin esrarengiz bir cisim o lm a­
dığına k a n a a t getirinciye kladar B-37 num aralı kam ara­
da kaldı.
M evzu b ah s olan alelâde, m avi m ürekkepti. B u cins
m ürekkebi A m erikan ın her yerinde birkaç sente alm ak
m üm kündü. Şişe tam am en d olu yd u ve henüz açılm a­
mıştı. K a p ta n M ath evs, tecrübe etm ek için birk aç
dam la m ürekkebi su y a dam lattı.
S a a t on bu çu ğa beş vardı. R ü zg â r biraz kesilm iş ve
deniz sakinleşm işti. “ E d vard ik,, sanki şim di daha y a v a ş
ilerliyordu. E tra fı derin b ir sessizlik kaplam ıştı. Y a n m
saat evvelki gürültü, insanın asabına nasıl dokunu­
yor duysa, bu andaki sessizlik te öyle dokunuyordu.
B u sü kû t sadece M a k s’a yaradı. L an tro p ’u k o la y ca
buldu. L antrop, salon daki piyanonun başına oturm uş,
hem ça lyo r hem de h a fif bir sesle şarkı söylü yord u .
M ak s’m içeri girdiğini görünce çalm ayı bıraktı.

47
— G elin, gelin dostum , dedi. Ş u ra y a oturun ba­
kalım . H oper’le aram ızd a geçen m ünakaşanın hakem i
olun. F ran sız su b a y la rı başlıkların ı odada da taşırlar
mı? P olis hafiyelerile, m u taassıp İta lya n ların böyle bir-
şey yap tık ların ı biliyoru m . Fakat F ran sız su bayları
h akkında hiç m alûm atım ı yok. Şu B en u a h akkında en­
teresan bir sonuca vardım . B a n a kalırsa b u adam bir
hayalettir.
Lan trop, bunları söyledikten sonra tekrar çalm ağa
başladı. M aks, nihayet L an tro p ’a kendisini ziyaretin ­
deki m aksadı an latm ıya fırsat bu ldu :
— L ü tfen benim le beraber B . 37 n um aralı kam a­
raya kad ar gelir m isiniz? dedi. M eçh u l bir şahıs, M a ­
dam E stela Z iy a ’y ı öldürm üş.
P iyanonu n sesi birdenbire kesildi ve etrafı derin
bir sessizlik kapladı. L an tro p ’un elleri, piyan on un tuş­
ları zerinde hareketsiz kalm ıştı. B aşın ı tekrar M a k s’a
çevirdi. B u anda yüzü , b ey a z saçların a u y a ca k k a d ar
yaşlı görünüyordu.
N ih ayet, içini çekerek :
— H erşeye rağm en, b ıça k atm a tecrübelerinin bir
sebebi varm ış, dedi.
— E vet, öyle olacak.
L antrop, birdenbire h eyecana geldi :
— Ö ldürülm üş, katledilm iş... A m an A llahım ...
D iy e söylendi. F a k a t kendini toplam ağa m u v a ffa k
o ld u :
— N e şekilde öldürülm üş? d iye sordu.
— B o yn u n u kesmişler. Ş im d iye kadar cin a y etin
işlendiği aleti bulam adık.

48
Lan trop, p iyan od a y ü k se k b ir tonun tuşuna bastı.
— B u n lar beni hiç a lâ k a d a r etm ez, dedi.
— K a p ta n sizi bekliyor.
— B en i m i? N için ? B en ne yapabilirim i? B a şk a
işim y o k galiba!!!
— B a ğırm ay ın canım .
— B an a cevap verin! B en ne yap abilirim ?
^ — P arm ak izlerinden anlad ığın ız doğrudur, değil
md?
— E v e t doğrudur... P a rm a k izi bulduğun uzu mu
söylem ek istiyorsu nu z? B u n a rağm en işe karışm ak iste­
m em.
M aks, son sözleri işitm em ezlikten geldi.
— M ister L an tro p , sualim e cevap verm enizi rica
edeceğim , dedi. B e lk i can sıkıcı bir sualdir fa k a t h a tı­
rım için cevap v e rin : P a rm a k izlerini ta k lit etm ek m üm ­
kün m üdür?
L antrop, bir an d üşündükten sonra:
— H ayır, d iye cevap verdi.
— E m in m isiniz? Z a b ıta rom anlarında bu pekâlâ
m üm kündür. B u suretle o ku yu cu , m asu m bir şahıstan
şüphelenir.
— B iliyo ru m . B en im sö yled iğim h a y a l değil h aki­
kattir. B ir parm ak izini ta k lit etm ek p ek â lâ m üm kün­
dür. F a k a t bir m ütehassıs hiçbir zam an aldanm az. E -
• sasen k im yevî bir tah lil yap ılın ca da b u h a k ik a t hemen
m eydana çıkar .B ana inanm ıyorsanız ,zab ıta rom anları­
nı hatırlayın. Y an ılm ıyo rsam , sizin dediğiniz gibi sahte
' parm ak izlerinin m ühim bir rol o yn ad ığı hiçbir kitap
yoktu r.

49
L antrop, biran su stu ktan sonra sordu :
— B u n u niçin öğrenm ek istediğinizi söyler misiniz?'
M aks, b irkaç cüm te ile, B-37 num aralı kamarada
cereyan eden hâdiseyi an lattı ve ilâve etti :
— B u sırrı sa k lıya ca ğın ızı ü m it ederiz. Vakadan
n ekad ar az kişi haberdar olursa okad ar iyi. G ayet ta­
biîdir ki..
L an tro p :
— Susunuz! dedi.
H a fif bir horlam a işiten M aks, başım çevirdi.
B risto riü M ister H oper, k o ltu klard an birine gö­
m ülm üş u yu yo rd u . H a fif bir ziy a y ü zü n ü aydınlat­
m ak ta idi. Y a n a k la rı hafifçe kızarm ıştı v e dudaklarının
kenarında donm uş bir tebessüm vardı. K ır saçları hafif
ziy a d a parlıyordu.
L an trop, M a k s’a eğildi.
— B ira z y a v a ş konuşun , dedi. Ş u ih tiyar bakirin
k ey fi yerinde değil. O ğlunun ço k hasta olduğunu size
söyledim m i? B u teh likeli seyah ata bunun için çıkmış.
B u n a rağm en.....
— E vet, buna rağm en?
— B iri bu kadım öldürdü.
— N asıl? B-37 n u m aralı k a m a ray a gelecek misi­
niz?
— T a b iî. E lim d en ne gelirse yapacağım . S iz de
benim le geliyorsun uz değil m i?
— H em en şim di geleceğim . Ç ü n kü veznedarı ça­
ğırm ak m ecburiyetindeyim . O da fo toğrafçıya haber
verecek. Şim di siz aşağıya inin. F a k a t gitm eden size
hususî bir sual sorm ak istiyorum . Şu parm ak izi me-

50
selesine ne dersiniz?
L antrop, yerinden k a lk tı .B ira z düşünceli görünül
yord u :
— K ard eşin izin fikrine iştira k ederim , dedi. B u n u
y apan bir... B iliyo rsu n u z y a . S u ç lu y u b elki y akalarız.
H erkese teker teker, v a k a esnasında nerede bu lu n d u k la ­
rını sorm ak icap edecek.
* — P arm ak izleri elim izde olduğuna göre,bilm em
buna lüzum va r m ı?
4 Lantrop, gülm eğe b aşlad ı :
— M eselâ ben, o esnada nerede bu lun du ğu m u ka­
tiyen ispat edem em , dedi. F en a havaya rağm en, bu
m üddet zarfında güvertede idim . Sadece, şim diye kadar
yatağın dan çıkm ıyan kahveren gi saçlı k ızla konuştum .
Garsonun söylediğine ba k ılırsa ism i Ş a tfo rt’muş.
— B e y a z kü rk lü , b a lık y ü z lü kızd an m ı bahsedi­
yorsunuz?
L an trop, M a k s’a h a yretle b a k tı :
— “ B a lık y ü zlü ,, dem ekle h ata ediyorsunuz, dedi.
B u kız g ay et güzel o lm akla beraber ayn ı zam anda a-
sîldir de. G erçi onunla d aha fa zla kon u şm ak fırsatım
bulam adım . F a k a t bu n a rağm en aleyhind e hiç birşey
söyliyem em .
— B a n a k alırsa b u kız, y eryü zü n d e gördüğüm en
soğuk insandır.
L antrop, tekrar M a k s’ın yü zü n e baktı. G en ç ada-
* mm ku llandığı ton tu h afın a gitm işti. B irşeyler söyli-
yerek, itiraz etm ek istedi. F a k a t sonra, herhangi bir
< sebepten vazgeçti v e dasece :
— P ek â lâ , pekâlâ, dedi. O na niçin bu k a d a r zalim

51
davrandığınızı bilm iyorum ... F a k a t şim di bunları bir
tarafa bırakalım . B en kardeşinizin yanına gidiyorum.
M aks, veznedarı; aram ak üzere C-Güvertesine çı­
karken, L a n tro p ’un k u llan d ığı “ Z a v a llı kız,, tabirine
fena halde kızıyord u.
V eznedarın yazıhan esin i k a p a lı buldu. M uavini­
nin kapısını vu rd u ve içeri girdi. Ö nünde yığılı bulunan
bir sürü evrakın içinden çık m ıya çabalıyan orta yaşlı
m uavin M a k s’ın sualine:
— H ayır, bu rad a yok, d iye cevap verdi. Şayet sa­
londa v e y a sigara odasında görem ezseniz, M ister Ken-
v o ti’nin yan ınd a bulursunuz. K en disi üst güvertede
B-70 num aralı kam arad a bu lun u yor.
M aks, h akikaten aradığım orada buldu. Vezneda­
rın kahkahasını, başka birinin kah kah ası takip etmişti.
M aks, k a p ıya vu ru nca içerden biraz asabı bir ses ce­
va p verdi :
— Ş a y et yin e sizseniz V alsingh am , derhal gidin!
T a v s iy e ettiğiniz yem ekleri yem ekten bıktım , anladınız
mı? B irşe y daha getirecek olursanız iy i bilin k i başı­
nıza atarım !
M ak s, k a p ıy ı açtı.
V eznedar G risvold, iriy a n , sıhhatli, kalın gözlüklü
bir zattı. D u d ak la rın d a sık sık görülen tebessüm, bir
kulağından bir ku la ğ ın a k ad ar uzardı. B u anda, hasta­
nın y a ta ğ ı yan ın d a bu lun an bir koltuğa oturmuş, siga­
ra içm ekle m eşguldü. M a k s ’ı görünce:
— L ü tfen içeri girin, dedi. M ister K en vo rti’den çe­
kinm enize hacet yok. K en disi biraz rahatsızdır.
H on Jerom K en vo rti başını k a ld ırd ı :
52
— B iraz rahatsız m ı dediniz? dedi. Y a k ın d a ö lü r­
sem sözünüzü geri alırsınız!
M a k s’a, dönerek sordu:
— B irşey mi arzu ettiniz? B ir a z ev vel söyledikle­
rim için af finizi dilerim . S zi k a m a ro tu m V alsingh am
zannetm iştim .Bana zorla h ususî yem ekler yedirm ek
1 istiyor. L ütfen k a p ıyı ka p a r m ısınız? Şim d i içeri girin
ve ruhum u nasıl teslim ettiğim i görün.
M aks, sonradan veznedardan, Jerom K en vo rti ile
* uğraşm aktan daha iy i bir spor olam ayacağını öğrenm işti.
F a k a t herşeye rağm en bu genç adam h akik aten hasta
idi. Y irm i dört saattenberi ağzın a bir lo k m a birşey k o y ­
m am ıştı.
Ü ç kişilik b ü y ü k bir k a m a rad a oturuyordu. Y a n
tarafına yatm ış, don uk gözlerde k a p ıy a bakıyordu . Z a ­
yıf, sinirli, hafifçe solgun y ü z lü b ir adam dı. F a k a t ağ­
zından ve gözlerinden lâ tife y i sevdiği anlaşılıyordu.
V eznedar, sigarasının dum anını, K e n v o rti’nin y ü ­
züne üfledi.
G enç adam inler gibi bir sesle :
— G risvold, dedi. L â tife etm iyorum ... D a h a fa z ­
lasına h akikaten tah am m ü l edem iyeceğim .
Veznedarın d ud akların d a açm ış o lan tebessüm
dondu.
— B u n u doğru m u sö ylü yo rsu n u z? d iye sordu.
J — B a n a inanın... Ö lü yoru m . B ira z evvel k a lk m a k
istedim ve düştüm . Ş u berbat şa k a y ı yap tığ ın ız zam an..
— Saçm a. B en size şaka yap m ad ım .
K en vorti, arka üstü y a ttı v e gözlerini kapadı. G a ­
yet yav aş bir sesle:

53
— G risvold, dedi. A ğu stosta yaptığım seyahattan
bana b irkaç m u zip lik bo rçlu olduğunuzu biliyorum.
F a k a t şim di sırası değil. K en d im i m üdafaa edecek va­
ziyete gelin ciye k a d a r bekleyin .
A nsızın b irşey h atırlam ış gibi başını kaldırdı. Ve
M a k s’a b a k tı
— A ffedersiniz, dedi. Size b ir yardım da bulunabi-
lir m iyim ?
— B ö y le anî o la rak içeri gird iğim için evvelâ atfı­
nızı dilerim . M ister G risv o ld ’u arıyordum . Kendisini *
k aptan istiyor.
Veznedar, yerinden oyn ad ı.
— İh tiya r beni m i çağırıyor? Y in e ne olmuş? diye
sordu.
— B ilm iyoru m ... F a k a t m ühim bir iş için olsa ge­
rek. D erh al gelebilir m isiniz?
— B iri öldürüldü galiba?.. P ek â lâ , pekâlâ. Emri­
nize am adeyim .
V ezn edar a ya ğ a kalktı. F a k a t dışarı çıkm azdan ev­
vel biran teredd ü t etti. Sonra K en v o rti’ye dönerek :
— D ostum , dedi. H erkesin, yolcu larla şakalaştığı­
m ı zannetm esini istem em . N am u su m üzerine yemin e-
derim ki, neden bahsettiğinizi anlamıyorum,. Size bir
m u zip lik yapm ış değilim .
K en vo rti tekrar gözlerini k a p a d ı:
— G id in ! dedi. V elsin gham ’a lazıyordü m ... Şimdifc
de size sinirleniyorum . G id in ve bir daha da gelmeyin. I
Son sözüm bu.
— F a k a t ben ne y ap tım ki?
K en vo rti gözlerini açtı:
— B a zı kim seler, deniz kudururken, gem ide ya­
ta k ta y atm aktan zevk a ld ık la rı gibi, b a zıları da bir gaz
m askesini takıp, ansızın k a p ıy ı aça ra k içeri bakm ak tan
hoşlanıyor galiba, dedi.
Veznedar adam a h a yretle baktı.
— G a z m askesile mıi? d iy e sordu.
— E vet, gaz m askesile! B ö y le korku n ç birşeyi h a­
y atım m üddetince görm em iştim . D o m u za ben ziyen bu
adam , kapıda durdu v e sessizce ban a b aktı. E v e t sa­
dece baktı. H a ttâ ona hitap ettiğim zam an dahi cevap
verm edi.
— Y em in ederim ki ben...
— B ana balan , b u rad a olup bitenlerden doğrusu
oka dar bıktm ki, lim an a varırsak, saatte üç y ü z seksen
beş kilom etre hızla ka p ıd a n dışarı fırlıyacağım .
K en vorti, iri kem ikli elini uzattı.
— Şu ropdöşam brım ı verir m isiniz? dedi. Sonra
önüm den çekilin. Y a n i, şa y et ölm ek üzere bulunan bir
adam a karşı kalb in izd e b iraz olsun m erham et varsa
hem en gidin.
— F a k at...
— Ç ıkın!
— M üteessirim dostum ... Sana doktoru gönderm ek
m ecb u riyetin d eyim .
— B u n u y a p a c a k olursanız, etrafta bu lun an bü ­
tü n eşyayı başınıza atarım . Y a lm z k a lm a k istiyorum ...
V eznedar, ışığı söndürdü, M a k s’la beraber salona
çıktı ve k a p ıyı kapadı.
K o rid or boyun ca ilerlerlerken veznedar, M a k s’a
iza h a t veriyord u:

55
— İşte, bu adam daim/a b ö y le hareket eder. Gru-
inshak ve ben onunla ço k uğraştık.
— Y a n i, sık sık, kam arasının kapışım açan mas­
keli adam lar gördüğünü m ü söylem ek istiyorsunuz?
G risvold kaşlarını kaldırdı.
— B ilm em , dedi. B e lk i de bu n u söylem ekle bana
bir oyu n o yn am a k istem iştir. A rad a sırada zabıta ro­
m anları okur m usunuz?
— S ık sık okurum .
V eznedar gülüm sedi.
— : G eçen seyah atta onunla a la y etmiştim,, dedi.
K en disin e: “ B irin i zehirlem ek isterseniz, bunu bir gemi­
de yapm . K u rb an ın ızın deniz tu tm asın ı bekleyin. Bunun
üzerine ona zehiri verin. V a ziy e ti g ittikçe fenalaşacak-
tır. D o k to r ise sadece karşıdan gülü m sem ek ve deniz
tutm asına karşı ilâ ç verm ekle ik tifa edecektir. K im se
birşey anlam ağa m u v a ffa k olam adan, ku rb an ınız öbür
d ü n y ay ı boylar.,, dem iştim . B u n ları, anlatırken K en-
v o rti’nin y ü zü sapsarı kesilm işti.
M aks, veznedarın dendisine gösterdiği sam im iyete
h a yret etti. H erhalde, kaptanın kardeşile konuştuğunu
hatırından çıkarm ıyordu. B iran sonra ilâ v e etti:
— F a k a t fena birşey düşünm enizi...
— H ayır, hayır. N e m ünasebet?
— Sahi, b a k unutm uştum .. İh tiya r benden ne is­
tiyo r? N erdedir?
M aks, olup biteni anlatırken, G risv o ld ’un yüzü
ciddî bir hal alm ıştı.
— Y azıh an em d e bir ıstam pa var, dedi. B u nu n la
p a rm ak izlerini m ükem m elen alabilirim . F oto ğra fçıd a

56
da bü yütm e tertibatı var. K a p ta n a , beş dakika sonra
yan ınd a b u lu n acağım ızı söyleyin . Affedersiniz...
G risvold, bu nları söyledikten sonra yazıhanesine
doğru koşm ağa başladı.
M aks, B -G ü vertesin d eki m erdivenin önünde duru­
yordu. M erdiven in karşısında bulun an geminin satış
m erkezi, çoktan kapanm ış o ld u ğu halde, içerde yine
ışık yan ıyo rd u . B u n u n arkasında, berber dairesi vardı.
M aks, vitrin de bu lun an şeylere bakıyo rdu . B irinin o-
m u zu na dokunm asile irkildi. A rkasın a dönünce, önün­
de D o k to r R ejin a ld A rh er’i gördü. A rher :
— M erh ab a dostum , dedi. V itrin alâkan ızı celbe-
d iyo r galiba? H erhalde bir bayan ı d üşünüyor olm ak­
sınız.
— E vet.
— S izi ko rku tm ad ım ya?..
— H ayır.
D o k to r Arher, herhalde m erdivenlerden çıkm ış o-
lacaktı. Ü zerinde bir born u z vardı. S a çla rı y aş olduğu
için bir h avlu ile ku ru lam ağa çalışıyordu . Ç ıp la k a y a k ­
larına terliklerini giym işti. F a k a t h erşeye rağm en, v a ­
zifesini unutm am ış, canku rtaran yeleğini koluna as­
m ıştı.
— Şim di yüzm e h avu zu n d an geliyorum , dedi. A -
m an A llah ım , saat on bire çeyrek va r! D em ek bir saate
y a k ın aşağıda kalm ışım .
— G ü zel m iydi?
B aşım ku ru la m a k ta devam eden D o k to r Arher,
cevap verdi :
— F evk alâd e! E v v elâ , gem i biraz sallan dığı için

57
pek hoşum a gitm em işti. F a k a t deniz b iraz sakinleşince
fevkalâd e v a k it geçirdim . S pordan gü zel şe y y o k doğ­
rusu. B u akşam m u h a k k a k rah a t uyu ru m .
— B u defa b ıça k o yu n ları o lm ıy a ca k m ı acaba?
— N asıl? A h evet! H iç tem enni etm em .
D o k to r A rh er etrafın a bakındı. Sonra:
— B u rası B -G ü vertesi galiba? d iy e sordu.
— E vet.
— B ira z y u k arı çıkm ışım . K a m a ta m C -G ü verte-
sinde bulunuyor. B a za n nekad ar dalgın oluyorum ....
Neyse... A rtık y a tm a zam an ı geldi. Y a r ın tek rar gö­
rüşürüz. A lla h rah a tlık versin.
— Size de...
O rtalık, yine sessizliğe göm üldü. Y a ln ız, arada sı­
rada. gem i sallan d ıkça bir gürü ltü işitiliyordu. M aks,
biran daha olduğu yerde kald ı v e sonra kendi kam a­
rasına doğru yürüdü.
K a p ısı k a p alı bulunan B-37 nu m aralı kam aradan,
h a fif sesler geliyordu. K o rk u içersinde bulun an bir er­
kek ve bir kadın kam arot bir köşede durm uş k o n u şu ­
yorlardı.
M aks, düşündü: Ç o k yorgundu. V ezn edar ve fo ­
to ğrafçı nerdeyse geleceklerdi. Y a p a b ile ce ğ i herşeyi
yap m ış bulun uyordu. V azifesi b itti gibiydi. K a m a ra sı­
na gidip y a tm a k zam am gelm işti. H erhalde F ran k, b u ­
nun için ona kızm azdı.
G en ç adam , k a p ıy ı açtı. Ç alışırken hiç görm ediği
kam arot, ka m a ray ı derleyip toplam ıştı. Y a t a k em rine
am ade idi. M u slu ğu n üzerinde m at bir ışık yan ıyo rd u .
M aks, yatağın ın üzerine oturdu, canku rtaran yeleğini

58
çrkardı ve bastonunu dolabın yan ın a k o yd u . İk i elile
ağrıyan başını tuttu . Y a ta k , ona bu anda son derece
cazip görünüyordu. Ü zerindeki yo rg u n lu ğ u a tm a k için
b irkaç d ak ik a uzansa ne çıkardı? H a fifçe gerindikten
sonra yattı. B irk a ç saniye sonra u yu d u .

59
vn
B ir el, M a k s in om uzuna d oku n arak onu u y k u ­
dan uyandırdı.
— N asılsınız?
G enç adam , doğruldu. K en d in i g ay et iy i hissedi­
yordu. K a m a ran ın b ü tü n ışık la n yakılm ıştı. L an trop,
M a k s’ın yatağın ın ucunda durm uş ona bakıyo rdu .
— B u kartın üzerine ism inizi y a z m a z m ısınız? dî­
ye sordu. Sonra iki elinizin b aş parm aklarım şurada
m ü rekkepliyerek kâğıd ın üzerine basm . K ard eşin iz u-
yum an ıza m üsaade edecekti. F a k a t, m adem ki ben b u
iş yüzü nd en u yk u su z kaldım , başkalarının da rah a t et­
m elerine gönlüm razı olm uyor.
— S a a t kaç?
— İki. Ö bür tara fta bü tü n işim izi bitird ik. B ir gör
şeydiniz... N ereye gittiysek, uzu n u zu n m eram an latm ak
m ecburiyetinde kaldık. H er tara ftan bol bol şikâyet
işittik. B izim le b erab er olm adığın ıza şükretm eniz lâ­
zım. K im se y i gücendirm ek istem em ... F a k a t h a ya ü m -

60
da rasgeldiğim in atçıların başında m u h akkak surette,
kardeşiniz ve gem inin d okto ru gelir.
— D iğer y o lcu ların p a rm a k izlerini aldınız mı?
— îşin çoğu n u vezn ed arla üçü ncü kap tan yaptı...
Ü ç saat evvel b a şla d ık ları halde onları henüz göreme­
dim . B elk i de y atm ışlard ır. E m ir m ucibince, b u akşam,
, sadece u ya m k bu lu n an yo lcu ların p a rm ak izlerini ala­
caklardı. Y a tm ış b u lu n an lar yarın a kalacak.
M aks, y a ta ğ m 'kenarına oturdu. Başı; biraz yerine
* gelm iş, sinirleri sakinleşm işti. Lanıtrop, ' m aharetle
M a k s’m p a rm a k izlerini alırken, bir tara ftan da söyle­
niyord u :
— K a p ta n , gem inin d oktoru ve ben, gerekli tah k i­
k a tta bu lun du k. Saatlerce m ünakaşa ettik, araştırm a­
lar y a p tık v e ka rşılık lı o la rak parm ak izlerim izi aldık.
M aks, içini çekti :
— Size yard ım d a bu lun am ad ığım için ço k m üte­
essirim, dedi. B u n u n n asıl old u ğu nu ben kendim de
bilm iyorum . E skid en b ö yle değildim . F a k a t yangın fe­
lâketinden sonra...
Lan trop, genç adam ın sözünü kesti :
— Siz, en fa zla neden ko rkarsın ız? d iye sordu.
M aks, hiç teredd ü t etm eden cevap verdi :
— İn filâ k ve ateşten. Y an an , k im y ev î b ir fabrifa
idi, anladınız m ı?
f L an trop, yere b a k a ra k :
— İn filâ k ve ateş.
D iy e tekrar etti. Sonra a ya ğ a k a lk a ra k M a k s’m
I
om uzuna dokun du ve gü lü m siyerek ilâ v e etti :
— Şim di bunları unutun! H epim izin yegâne ihti-

61
y acı u ykud u r. Y a rın , beni yin e birsürü iş bekliyor. T am
a ltıy ü z p a rm a k izi alacağım,. F a k a t ne de olsa başka
şeylerle m eşgul olm aktan d aha iyid ir. V icd anınd a, bir
cinayetin y ü k ü n ü taşıya n adam ın yerin d e o lm ak iste­
m ezdim . A ca b a b u akşam ne rü y a görü yo r? H er neyse.
Ş im d ilik A llah aısm arlad ık.
“ E d va rd ik ,, yolu n a devam ediyordu. B -37 num a­
ralı kam ara, şim di boştu. Ceset v a k a m ah allin den u-.
zaklaştın lm ıştı. M aks, ağır, a ğır so yu n d u v e pijam asını
giydi. Y a tm a z d a n evvel sıcak bir duş y a p m a k istedi.
B u m aksatla banyosunun kapışım açtı ve... V a leri Şat-
fort ile y ü z y ü z e geldi. H er ikisi de donm uş gibi old u k­
ları yerde kaldılar.
G en ç kız, banyonun kenarına oturm uş ona b a k ı­
yordu. B u anda, artık pek fa zla gururlu görü nm ü yor
gibiydi. B elk i de buna sebep, v ü cu tça y o rg u n bulun-
m asıydı. B an yon u n kenarını tu ta n p a rm a k la n gevşedi.
Y a v a ş ya v a ş kalktı. A y a k la n u yu şm u ş gibi m ütem a­
d iyen d urduğu yerde sallan ıyord u .
Ü zerinde k o y u renk b ir tu v a le t ve boynunda da
iri inciler vardı*. B e y a z k ü rk ü ve can ku rtaran yeleği
yerde duruyordu.
Elbisesi k a d a r k o yu ve incileri kadar p a rla k o-
lan gözleri, M a k s’ı süzüyordu.
G en ç adam , hiç ü m it etm ediği b ir anda kendi se­
sini d u yd u :
— N e zam andanberi burdasm ız?
— S a a t ondanberi.
— O ndanberi mi?
G en ç kız, M a k s’ın sözünü kesti:

62
— D ışarı hiç çıkm ad ım ki! dedi. Görünseydim
m u h a kka k y a k a lan acak tım . K a m a ran ızın önünden hiç
eksik olm adılar.
— D em ek dört saatten beri b o n yo dairem de otu­
ruyorsunuz?
— Evet... Şim d i artık b u korku n ç yerden u zak­
laşm am a m üsaade eder m isiniz?
M aks, kendini tu ta m ıy a ra k , bir centilm ene yakış-
m ıya ca k harekette bulundu. K u v v e tli bir kahkaha' attı.
G en ç kızın b u anda okad ar ko m ik bir görünüşü vardı
ki, genç adam gülm ekten kendini alam am ıştı.
G en ç k ız yan ınd an geçerken, eğildi ve m anto ile
can ku rtaran yeleğini kald ırd ı :
— F a k a t benim; b a n y o dairem de ne arıyordunuz?
d iye sordu. İstediğiniz zam an..
— B u şakaların ızı lütfen bir tara fa bırakır mısınız?
— H ak ik a ten b u rad an çık m ıya m u va ffa k olam a­
dınız mı?
— H ayır.
— Ç o k m üteessirim . B ir a z yorgun görünüyorsunuz.
Size.. Size otu racak daha rah at b ir yer takd im edebilir
m iyim ?
— T eşek k ü r ederim . M ü saad e ederseniz sadece
birk aç d akika a y a k ta d u rm ak istiyorum .
M aks, genç kızın v a k a la rı b ü kadar sükûnetle kar­
şılayışın a h a yret ediyordu. G en ç kuzı yak ın d a n gördüğü
için, h akkın d a verd iği ilk kararın yan lış olduğunu an­
ladı. Y ü zü n ü n cildi, nefis denecek k a d a r güzeldi. P a r­
lak, kısa, kahverengi bu kleli saçları, onu ço k gençleşti­
riyordu. A slınd a yaşı an cak yirm i ik i v e y a yirm i üç

63
kadardı.
M atm azel Şatfo rt, ansızın sordu :
— B ir gem i kaptan ın ın ço k geniş salâh iyeti vardır,
değil m i?
— N e gibi?
— K a p ta n , gem isinde istediğini yap a b ilir, değil mi?
Y a n i, birinin tev k if edilm esini isteyince b u em ir yerine
getirilir.

— B a n a kalırsa siz, “ E d va rd ik \, in ka p tan ı M at-
hevs’i, "B o n ti\, nin kaptan ı B lig ile karıştırıyorsunuz.
H er ne ise, lütfen devam edin.
— D uyduğum a nazaran siz, süvarinin kardeşi
im işsiniz.
M aks, kendi kendine: " K ız ,y a v a ş y a v a ş b a k layı
ağzından çıkarıyor. H erhalde benden bir istediği
var. F a k a t bu ne olursa olsun, arzu ettiğini elde edeme­
yeceksin. B u n d an başka, Fr-ank’ın insana fen alık yap a ­
bilecek bir karakterde olduğunu zan nattiğin içinde ce­
zasız kalm ıyacaksın .,, diye düşündü. Sonra m analı bir
sesle sordu :
— B u n u size kim söyledi?
— Zannedersem M ister... M ister Lantrop. B iraz ev­
ve l burada konuştuğunuz adam . H erhalde, onun üze­
rinde b ü y ü k bir tesir icra edebilirsiniz?!
— L an tro p ’un m u?
— Y o k canım ... K ardeşin izin üzerinde tabii.
— Tahm inen, başvekile olduğu kadar.
— Ş a k a y ı bir tarafa bırakın. K arşıd a oturan m a­
dam ın öldürüldüğünü biliyorum . Cesedi sizin keşfet­
tiğinizi de biliyorum . K a p ta n ı çağırdığınızdan ve k a -
dinin çantasında m ürekkep şişesi bu ldu ğun u zd an da
m alû m atım var.
— B ü tü n bu n ları nereden öğrendiniz?
M a tm a zel Ş atfo rt, biran tereddüt etti. F a k a t sonra
cevap verd i :
— Sizi gördüm ve dinledim . B en kendim de, M a ­
dam Z iy a ile görüşm ek üzere a şağıya inm iştim . F a k a t,
kam arasında bu lu n an bir ad am la konuştuğunu dü­
yun ca, y a ln ız kalm asın ı beklem ek üizere b u ra y a gir­
dim .
— D em ek ka tilin gittiğini gördünüz?
— H ayır, hayır.. G örm edim . K a p ıy ı kapam ıştım .
F a k a t sesini işitiyo rdu m . B irk a ç d ak ik a sonra k a p ıyı
tekrar açtım ve d ışa rıy a baktım . B u defa siz geliyor­
dunuz. K a rşık i kam aran ın kapısını açtığınızı gördüm .
K a m a ro tu ka p tan a gönderdiğiniz anda u za k laşm a k is­
tedim . F a k a t dışarı çıka ca ğım sırada, koridorun öbür
ucundan kadın k a m arot göründü. B u n u n üzerine tek­
rar içeri girm eğe m ecbur oldum . Sonra, artık fırsat bu­
lam adım . M ü tem ad iyen g elip giden oluyordu. U y u ­
duğunuz esnada dahi, b a n y o dairesinde kalm ak m ec­
buriyetinde idim . Ç ü n k ü öbür kam arad a birsürü insan
vardı.
M aks, genç k ızı te tk ik ediyordu. B iran sonra sor­
du:
— M ad a m Z iy a ’y ı tınırm ıydınız?
— H ayır. O nunla bir defa bile konuşm uş değildim .
— Şu halde niçin yan ına gitm ek istiyordu n uz? O -
nu kim in öldürdüğü h akkın d a bir fikrin iz v a r m ı? Son­
ra, şu m ürekkep şişesini niçin çantasında taşıyo rd u ?

65
V a leri Şatfort, biran tered d ü t ettikten yaonra ce­
v a p verd i:
-— M ürekkep şişesini taşım ıy o rd u ki...
— B u sözünüze itiraz etm ek m ecburiyetinde ol­
duğum için affınızı d ile r im : Ç ü n k ü y ap tığ ım ız araştır­
m ad a çantasından bir m ürekkep şişesi çıktı. B u n u göz­
lerim izle gördük. K en d in iz de b u n u bildiğin izi söyle­
m iştiniz.
— Beni m ütem adiyen yan lış a n lıyo rsu n u z! M ürek­
kep şişesinin evvelce çantasında o lm adığın ı söylem ek
istedim . Ç antasındaki şişkinlik, yan m d a taşıdığı bir
m ektup ve ev ra k tom arından ileri geliyord u . H erhalde
katil, bunları alm ış ve yerine de m ü rekkep şişesini k o y ­
muş.
— B u n u niçin yapm ış olabilir?
— B ilm iyoru m . F a k a t m eselenin b ö y le cereyan
ettiğine eminim. İşte bunun için ban a yard ım etmenizi
rica edecektim .
— Size yard ım mı edeyim ?
— Evet.. A n la m ıyo r m u su nu z canım ? Ç antada
bu lun anlar tam am değildi. K a d ın , b ü y ü k bir zarfı da
veznedara teslim etm işti. Şim di ne sö ylem ek istediğimi
anlıyorsunuz, değil m i?
— E vet, ne olacak?
— E veti fa lan bu.. K a p ta n emrederse.. K aptan ın
emri kanundur değil mi? B u zarfı veznedardan k o la y­
ca alabilirsiniz. Sonra da bana verirsiniz.
K ısa bir sessizlik oldu.
G a y e t soğu k kan lılıkla yap ıla n bu teklif, okadar
anî ve şaşırtıcı olm uştu ki, M a k s ağzını açam adı. Elini
gözlerinin üzerine götürdü ve V aleri Ş a tfo rt’u d ikk atle
süzdü. Sonra:
— Z arfı elde etm ek istediğinizi tab iî kim seye soy-
lem iyeyim değil m i? d iye sordu.
— Evet...
— Ve akşam bu rad a bu lun du ğu n u zu da?
— Evet... B u n u da söylem enize h acet yok .
— Sizden hiçbir iza h a t ta istem iyeyim m i?
— B u anda hiçbir iza h a tta bu lu n am am ! H iç birşey
de söyliyem em . F a k a t siz beni an lıyorsu n u z, bana iti­
m at ediyorsunuz değil m i?
— D oğrusunu sö ylem ek icab ederse, h a y ır! B u gi­
bi va kaları film lerde seyretm iş, rom an lard a okum uş,
fa k a t h akik atte m evcu t o ld u k la rın ı ak lım a getirm e­
m iştim . Sizi d inliyeceğim e v e sadece a rzu ettiklerinizi
söyliyeceğim e h akik aten in an ıyor m usunuz? H ayır, h a­
yır, tahm in ettiğiniz k a d a r a p ta l değilim . B u hususta
çok yan ılıyorsu n uz. B u g ü n a rtık ço k geç oldu. F a k a t
yarın sabah erkenden, kap tan , b ü tü n olup bitenleri öğ­
renecektir.
D ışarda, dalgalar, gem iye çarp arak m onoton bir
m
g ü rü ltü hasıl ediyorlardı.
V aleri Ş a tfo rt arkasın a d ayand ı. G en ç kızın, göz­
lerini k ıp ırd a ttık ça avu rtlarının üzerine gölge bırakan
g a y et u zun kirpikleri vardı. D erin derin soluyordu. H er
zam an olduğu gibi b u defa da konuşurken, san ki du­
d akları hiç k ım ıld am ıy o r gibiydi...
— D em ek herşeyi kap tan a söylem ek istiyorsunuz?
dedi.
— G a y e t ta b iî değil mi?

67
— Ş a y e t siz bunu y a p a ca k olursanız bende her-
şeyi inkâr ederim.
— G üzel..
— K a m a ra n ıza hiçbir zam an gelm ediğim i söyle­
rim.
— B u da sizin bileceğiniz b ir iş.
— F a k a t bana karşı niçin bu k a d a r haşin davranı­
yorsu n uz A llah aşkm a? Sizi o akşam ilk defa, sarhoş
bir halde ve o ka d ın ku cağın ızd a old u ğu halde gördü­
ğüm zam an...
— M atm azel Şatfort... V a k it ço k geç oldu... Sizin­
le, M ad a m Z iy a ’dan ko n u şm akta hiçbir m ana yok.
K en d isi esasen çok hoşum a gidiyordu.
— B u n u anlam ıştım zaten. S iz yaln ız, alâk ad ar ol­
duğunuz kadın lara karşı n a zik davranıyorsunuz...
V aleri, oturduğu yerden kalktı. B e y a z kürkünü
g iyd i ve can ku rtaran yeleğini k o lu n a astı. D ışarı çıkar­
ken tekrar arkasına döndü:
— Size sö yliyeceğim birşey daha var, dedi. Şayet
sizin gibi erkek olsaycbm , ateşten korktu ğu m u söyle­
m eğe utanırdım . M e ra k etm em eniz için size, M ister
L an tro p ile olan m uhaverenizi de işittiğim i bildireyim .
A lla h rah a tlik versin M ister M athevs...
G en ç kız, b u zehirli oku a ttıktan sonra kam arayı
ter ketti.

M aks, O ca k ayın ın yirm i biri olan P azar günü sa­
bahı, oldukça geç k a lk tı ve sonra güverteye çıktı. P ar­
m ak izlerini düşündüğü m üddetçe, V aleri Şatfort'u u-
nutm uştu.

68
Y em ek salonuna çıktığı zam an, bu rad a sadece dok-
tor A rh er’in otu rdu ğu nu gördü. G en ç adam buradan ge­
çerken doktoru nezaketle selâm ladı.
G em inin her tarafın d a bir ta til günü sessizliği se­
ziliyordu. H a v a fev k a lâ d e soğuktu. H a fif bir rüzgâr e-
siyordu.
M aks, gem inin her tarafım birkaç defa dolaşm ası­
na rağm en, b ir b a tta n iy ey e sarınm ış o ld u ğu halde, şez­
longlardan birinde otu ran Jorj A. H op er’den başka
kim seye tesad üf edem edi.
K ard eşin i, an ca k sa a t on birde, salonda yap ılan
dinî âyin esnasında görebildi.
B u m erasim i, k ap tan M ath evs, kendi idare edi­
yordu. H azır bu lu n an lar D o k to r A rher, H oper ve V a-
fceri Ş a tfo rt idi. G en ç adam , kızın yü zü n e b akm aktan
çekin iyor gibiyd i.
M aks, m erasim den sonra kardeşini bir kenara
çekti :
— İşler nasıl gid iyo r? d iye sordu. P a rm a k izlerini
aldınız mı?
K a p tan , etrafına b ak ın d ık ta n sonra parm ağın ı du­
daklarına götü rd ü :
— Ş-ŞŞ-Ş"! Y a v a ş konuş, dedi. B ira z ev vel vezne­
darla görüştüm .A kşam , H o p er’in ve F ran sızm parm ak
izleri alınmış. B u sabah ta sıra D o k to r Arher, M atm a ­
zel Ş a tfo rt ve genç K e n v o rti’de.. Y a ln ız seninle L an­
trop kaldı.
— N eticeyi ne v a k it öğreneceğiz?
K a p ta n M ath evs, d oğuşundan soğuk kan lı bir in­
sandı. G ü lüm siyerek kardeşinin om uzun a dokundu:

69
— B u k a d a r sabırsız olm a, dedi. V akanın failini na­
sıl olsa y ak a lıy a ca ğ ız . E lim izd en kaçm asına im kân yok.
— E vet, fa k a t ne zam an?
— L an tro p 'u n söylediğin e bakılırsa, daha bir gün­
lü k iş varm ış. O zam an a k a d a r sükûnetle beklemen lâ­
zım . N e ticey i elde eder etm ez sana m alû m at veririz. .
M ak s, kardeşine a n ca k y a rım saat sonra, Valeri
Ş a tfo rt h akkın d a b irşey söylem ediğini hatırladı. Fakait
buna hiç üzülm edi. N a sıl olsa v a k ti vardı. Ş a yet katil,
parm ak izlerinin kontrolü neticesinde yak alan acak o-
lursa kızın söyledikleri esasen ehem m iyetini kaybede­
cekti.
Ö ğle yem eğinde salona, sadece D o k to r Arher,
Y ü z b a şı B enua, H oper ve M a k s geldi. Süvarinin masa­
sındaki m uhavere bü tün hararetile d evam ediyordu.
B a şlıca m evzuu kara tah tad a y a z ılı bu lun an radyo ha­
berleri teşkil ediyordu. H epsinin, biran evvel takviye
a lm a k için sabırsızland ıkları anlaşılıyordu. D oktor Ar­
her, yard ım ın S u n th am pton ’dan geleceğini iddia edi­
yordu. H oper ise, L iv erp o l’a daha y ak ın bir ihtim al o-
larak b akıyo rd u . Ş ef garsona fikrini sordukları vakit
“ G lasgov,, cevabın ı aldılar.
Ç a y v a k ti geldiği halde, hâlâ bir haber alamamıştı.
V eznedarı v e y a L an tro p ’u b u lm a k m aksadile gemiyi
dolaşm ağa başladı. L an tro p 'u n C-42 num aralı kamarası
boştu. V eznedarın yazıhan esi kap alı idi. Genç adam
k a p ıya m ü tead dit d efalar vu rd u ğu halde hiçbir cevap
alam adı.
Güneş batarken rü zgâr şiddetlendi. M aks, salon­
dan, uzun koridorlardan ve sigara salonundan geçti.

70
Sigara salonunun bir köşesindeki ko ltu ğu n üzerinde
“ I m et a G ypsi,, isim li bir k itap bu ldu . İ lk 9ayfasma
m ühürle şu isim, basılm ıştı. ” P ier M a ri Selestin B en u a,,
M aks, o kun acak birkaç eser a lm a k için kü tü p h an e me­
m urunu aram ış fa k a t bulam am ıştı. B u k itab ı görünce
sevindi ve koltu klardan birine o tu rara k o k u m a y a baş­
ladı. F a k a t zihni m ü tem adiyen başka şeylerle m eşgul
olduğu için okuduğunu an lıyam ıyo rd u . B ir m ü d d et son­
ra kitabı bir tarafa b ırak a rak tekrar gü verteye çıktı.
N ih a yet burada veznedarı bu lm ağa m u v a ffa k oldu.
G risvold, M a k s’ı görünce gülüm sedi :
— B en de sizi arıyordum , M ister M ath evs, dedi.
G ruinshak ih tiya rı çağırm aya gitti. L ü tfe n beni y azıh a ­
neme kadar tak ip eder m isiniz?
— B ü tü n p a rm a k izleri tam am lan d ı mı?
— E vet... H epsini tesbit ettik.
Soğuk rüzgâra rağm en Mİaks, kalın paltosunun i-
çinde terlediğini hissetti. B e lk i de kendi kuruntusu idi.
F a k a t y a n karan lıkta, vezn edarın biraz düşünceli ol­
duğunu farketti.
G enç adam d aya n a m a d ı v e h eyecan la sordu:
— P ekâlâ, netice? K a t il kim m iş?
G risvold, cevap vereceği yerd e kadece :
— G eliniz! dedi.
V eznedarın C -G ü vertesin d eki yazıhan esi iyice a y ­
dınlatılm ıştı. K e s if b ir sigara d um anı ortalığı ka p lıyo r­
du. Lantrop, ko llarım sıvam ış, d u v ara y ak ın bulunan
m asanın arkasında o tu ru yord u . Ö nünde, p a rm ak izleri­
nin bü yültü lm ü ş fo to ğ ra fla rı d uru yordu . B u n ların y a ­
nında da b ü y ü k bir p ertavsız ve b ir tom ar k â ğıt bulun­

71
m ak ta idi.
K a p ı ikinci bir defa açılınca L an tro p , başını kal­
dırdı.
— B u y u ru n kaptanım , dedi.
— G ru in sh ak’ın söylediğine nazaran...
G özlerini oğuşturup hafifçe gerinen L an tro p , kap ­
tanın sözünü kesti:
— E vet, dedi. M evzub ah s olan p a rm a k izlerinin
sahibini öğrenm ek istiyorsunuz. C ev a b ım g a y e t kısa o-
la ca k : M aalesef bilm iyorum ! P a rm a k izleri, b u gem ide
bulunanların hiçbirine a it değil.

72
vra

B u haber üzerine, dört kişi birden konuşm ağa baş­


ladı. N ih a yet, K a p ta n M a th e v s’in kalın sesi hepsini
bastırdı.
— B u bir şaka m ıdır?
L an trop, başım sallad ı :
— H ayır, katiyen , dedi .Şim di şaka y a p a ca k va zi­
yette değilim . G risvold da ayn ı fikirdedir.
L antrop, b ü yü tü len izleri h a v a y a kald ırd ı ve ayn ı
ton la sözüne devam etti:
— İşte bu nlar v a k a m ahallin de alm an p arm ak iz­
lerinin b ü yü ltü lm ü ş şekilleridir. B u ra d a ise...
M asan ın üzerindeki diğer k a rtla n gösterdi.
— B u gem ide bulnan bü tü n şah ıslan n parm ak iz­
leri var. E lim d e tu ttu k la n m , bu nlard an hiçbirine u y ­
m uyor.
V eznedar, bu sözleri ta stik etti:
— E vet, d oğrudur kaptan ım .
— F a k a t bu im kân sız! B e lk i de bir yanlış...

73
V eznedar kaptan ın sözünü k esti:
— H içb ir y a n lışlık y o k kap tan ım . M ister Lantrop
v e ben, birbirim izden a y n o la rak hepsini ik i defa göz­
den geçirdik. Y a n lış olm asına imjkân y o k . H erhalde bi­
ra z p a rm a k izinden anlad ığım ı k a b u l edersiniz. .
K a p ta n M ath evs, m asaya ka d a r gitti ve dayandı.
B ira n kad ar düşündükten sonra:
— B u n a göre izlerin sahte olm ası lâzım değil mi?
d iy e sordu.
L an trop, itiraz etti :
— H ay ır, olam az.
V eznedar da söze karıştı:
— Söylediğin iz im kân sızd ır kaptanım , dedi. U y ­
m az!
— Ne gibi? Sahte p a rm ak izi y ap ıla m a z mı?
L â s tik bir d am ga ile bunun gibi...
K a p ta n M ath evs, sözünü bitirm edi. E lile alnını
ovuşturdu. Sonra devam etti:
— D u ru n b a k a lım ÎGemdde, lâstik m ühür im al
eden bir y o lcu var.
L antrop, yine başını sallad ı. K a p tan ın söyledikleri
herhalde hoşuna gitm em işti.
— B en i din leyin b a y kaptan , dedi. P arm ak izleri­
n i ta k lit etm ek im kân sız olduğu hald e ben ve Grisvold,
em in olm ak için, söylediğin izi bilhassa tetk ik ettik. G e­
m i doktorunun asistanı iyi bir kim yagerdir. Ona bir
ta h lil yap tırd ık.
K a p ta n M ath evs, inanm ıyorm uş gibi:
— T a h lil m i y ap tırd ın ız? d iye sordu. Ne demek
istiyorsunuz? B ir resim nasıl tah lil edilir? B ö yle şey

74
o lm az.
— H a k k ın ız var. F a k a t k a n lekeleri ve elbisenin
üzerindeki p a rm a k izleri herhalde ta h lil edilebilir. B u
k a ti bir delildir b a y kaptan. A ld ığım ız cevap la, p a rm ak
izlerinin sahte olm adıkları m eydana çıktı. Bu nokta
tesb it edilm iş bulunuyor.
B ir m üddet kim se konuşm adı.
B ira z sonra L an trop, m ütereddit b ir va ziy ette:
— K a p tan , dedi. V a zifen ize m üdah ale etm ek iste­
mem. F a k a t, acaba gem ide b aşka b ir y o lcu y o k m u?
N e söylem ek istediğim i an lıyo r m usunuz? M u h a k k a k
surette gizlem ek istediğiniz bu yolcu nu n da parm ak izle­
rini aldık. F a k a t yine bir netice elde edem edik.
M aks, kardeşine baktı. D em ek, gem ide dokuz y o l­
cu bu lun du ğu d oğru yd u ve F ran k, bu yo lcu yu m u­
h a k k a k surette gizlem ek istiyordu. F a k a t niçin? B u a-
dam kim di?
L an trop, sözüne devam etti:
— A n la tm a k istediğim şu : A cab a gemide, daha
başka, hiç görem ediğim iz bir yolcu nu z y o k m u kaptan ?
B elk i bu suretle işi halledebiliriz.
— H ayır.. B ö y le bir adam yok.
V eznedar içini çekti:
— Şu halde bü tün olanlar im kânsız, dedi.
K a p ta n M ath evs, odada dolaşm ağa başladı. B iran
sonra durdu ve :
— Ç o k m üteessirim G risvold, dedi. F a k a t ortada
yaln ız bir tek izah şekli kalıyor. Y a m eçh ul b ir şahıs
izleri karartm ış, ve ya siz bir hata yapm ışsınız. K o rk a ­
rım ki, bütün parm ak izlerini tek rar a lm a k m ecburi -

75
yetinde kalacaksın ız.
L an trop, gözlerini k a p a d ı ve içini çekti. F a k a t vez­
nedar sadece başını önüne eğdi. B u anda artık, bir gece
evvel Jerom K en vo rti ile a la y eden h a ya leti düşün­
m üyordu.
— Em redersiniz, k ap tan ım , dedi. F a k a t, siz, meç­
h u l bir y o lcu saklam ad ığınızd an nekad ar eminseniz, biz
de, yan lış y ap m ad ığım ızd an okad ar em iniz.
K a p ta n M ath evs, tekrar dolaşm ağa başladı.
— H erhangi bir kim se, k a rtla n değiştirem ez m iy­
di acaba? diye sordu.
— H a y ır kaptanım , bü tü n y o lcu la n n p a rm a k izle­
rini kendim iz aldık. Y a ln ız d ört kişi m üstesna. Sizi,
M ister L an tro p ’u, gem inin doktorunu ve M ister M at-
hevs’i....
C ü m leyi, L an tro p tam a m la d ı:
— B u şahısların da u ym u yor.
G risvold, sözüne devam etti :
— H içib şeyi kaçırm am ış olmîak için ölünün par­
m ak izlerini de aldık. O nunkiler de k a n lı izlere benze­
m iyordu.
K a p ta n M athevs, başın ı salladı., K en d i kendine
söyeniyorm uş gibi m ırıld a n d ı:
— Y a k ın d a düşünm e kab iliy etim i kaybedeceğim i
itira f ederim . O rtad a b ir cin a y et var. H epim izin birer
h a fiye olm ası lâzım- D em ek, kan lı izlerin, yolculardan
hiçbirinin p a rm a k izlerine u ym ad ığın ı iddia ediyorsu­
nu z G risvold?
— E vet, ö yle kaptan ım . Y a ln ız dün akşam bir v a ­
ka oldu. Söylem eden geçemdyeceğim. K a h ram an ı da şu
F ransız.
— Y ü z b a şı B en u a ’dan m ı bahsediyorsunuz? F a k a t
onun parm ak izlerinin de kanlı izlere uym adığını siz
kendiniz söylem ediniz m i?
— H a y ır kaptan ım ... M esele başkadır. Gruinshak
ve ben, va zife y e saat on birde başladık. B ize, uyan ık o-
lan yolcu ların p a rm ak izlerini alm am ızı emretmiştiniz.
İşte, F ran sız da henüz yatm am ıştı. K en disi, dümen
kısm ının B -7 1 num aralı kam arasınd a oturuyor. B aşı­
m ızı bu ka m a ray a soktu ğu m u z anda, ken di kendime
d üşündüm : “ İşte, k a tili y a k a la d ık !,, Ç ü n kü , h a yâ tım ­
da bu kad ar k o rkak bir çehre hiç görm em iştim . A dam
c anda, süt dökm üş b ir kediye ben ziyord u.
H epsi heyecanla dinliyordu.
— U fa k bir m asanın önünde otu ru yord u . Y ata ğın
üzerinde beş lâstik m ühür ve bir de stam p a vardı.
Lan trop :
— Y in e lâstik m ühürler çıktı! d iye söylendi.
— İçeri girdiğim iz anda, kâğıdın üzerine bir isim
basıyord u. M esele şu ki, F ran sız, an cak b irk aç kelime
İn gilizce b iliyo r ben de fra n sızca yı tam am en unut­
m uşum . G ru in sh ak her n ekad ar konuşabildiğini iddia
ettiyse de, d ik k a t ettiğim e nazaran sadece “ Ah, oui„
dem ekle ik tifa ediyordu. G ru in sh ak adam a şu cüm leyi
söyledi: “ M onsieur, nous voulons vo tre print de pouce,,.
F ran sızm yü zü n d eki ifa d eye b a k ıla ca k olursa bundan
hiçbir şey a n lam ad ığı sezdirdi. B ir çırpıda elli kadar
sap san kesidli. S ö yled iğim izd e issıar edince, parm ağını
y e cevap verdi. N ih a y e t F ran sız, ne istediğim izi anla­
yın ca terlem eğe ve sakalın ı kaşım ağa başladı. Y ü z ü

77
sapsarı kesikli. Söylediğim izd e İsrar edince, parm ağını
kendi stam pasında b o y a m a k istedi. G erçi h içb ir zararı
yoktu . F a k a t biz, herşeyden şüphe ettiğim iz için m ü­
saade etm edik. A rad ığım ız adam ı bu ld u ğ u m u zd a n
em indim . G ruin shak, Y üzbaşın ın kolunu tu ttu v e : ” N o ,
no, M onsieur, il fa u t se servir de nötre m aterial.,, dedi.
B u suretle istediğim iz parm ak izlerini elde etm iş o ld u k.
A d am , orada durduğum uz m üddetçe m ü tem adiyen k o ­
nuşmuş, G ru in shak ta m ütem adiyen “ A h , o u i„ d iye
cevap verm işti. F ran sızın bu cevaplara h a y re t ettiği a- #
şikârdı. D ışarı çıktığınızı zamlan, arkam ızd an tu h a f tu­
h a f baktı... B u bakışı nasıl tarif edeceğimi bilem iyo­
rum...
L antrop, ortaya a t ı l d ı :
— K a b a h atin i itira f eden bir bakış mı? diye sordu.
— P ek... değil. G ru in sh ak’a, adam ın neler söyle­
diğini sordum , fa k a t bu nu kendisi de bilm iyordu. A l ­
dığım ız parm ak izlerini derhal b ü y ü tm ek için fotoğ­
rafçının yan ına indik. K a tili yak a lad ığım ıza em indik.
F a k a t, m aalesef aksi çıktı. Y a p tığ ım ız tetk ik a t netice­
sinde, kan lı izlerin, y ü zb a şı B en u a ’nm kilere u ym adığını
anladık.
K ısa bir sü kû ttan sonra kap tan içini çekti:
— B u vakan ın da bize pek b ü y ü k bir fa y d a sı ola­
m az G risvold, dedi.
— B iliy o ru m kaptanım . F a k a t bu basit va k a , beni i
fazlasile alâkalandırdı. A ca b a bu adam , niçin b u kad ar
tu h a f hareketlerde bulunm uştu?
— B ir defa tetk ik ederiz. M aks, sen iyi fransızca
bilirdin, değil m i?

78
— E vet...
— Ş u hald e sen şu fransızı sorgu ya çek. G risvold,
bundan b aşka v a k a cereyan etm edi md?
— H a y ır kaptanım , .B ü tü n yo lcu lar ita a t ettiler.
V ezn ed ar »biran teredd ü t ettikten sonra sözüne de­
va m etti :
— K a p tan ım , m üsaade ederseniz size birşey daha
sorm ak istiyorum . C in a y e t h akkın d a iza h a t vereb ile­
cek şahitleriniz v a r m ı? K a d ın »veya erkek kam arot
birşey görm em işler m i acaba?
K a p ta n M ath evs, başını salladı.
— İkisi de hiç birşey görm em iş, dedi. B u n a rağm en
kadın kam arot, belki işim ize y a ra y a b ile ce k birşey söy­
ledi. K a d ın ın fikrine nazaran, M a d a m Z iya, çantasında
m ürekkep şişesi değil, m ektup v e y a kıym etli evrak ta­
şırmış. Sonra birşey daha var! K a d ın ın eşyaları arasın­
da, m ürekkep şişesine benzer birşey yokm uş. K a m a ro t
eşyaları kendi elile çıkarm ış ve yerleştirm iş.
V eznedar düşünceli bir tav ır takın dı.
— M ü rekkep ! d iy e m ırıldandı. B u n a göre katilin,
beraberinde bir şişe m ürekkep getirip bunu aldığı m ek­
tuplarla değiştirm iş olm ası icabeder.
— E vet...
— F a k a t, acab a niçin m ürekkebi tercih etm iş?
K ıra v a tın ı d ü zeltm ekle m eşgul bulunan Lan trop,
söze karıştı :
— B a n a kalırsa, dedi. Şim d i gider karn ım ı doyu­
rurdum . B ü tü n olup bitenden h iç b irşey anlam ıyorum .
E vv elâ kanlı izler, şim di de m ürekkep çıktı. H iç olm az­
sa zehirli bir iğne bu lm u ş olsayd ık... D u ru n bakalım ...

79
A k lım a birşey geldi! B a y K a p tan , gem inin doktoruna,
cesede otopsi yap m asım söyleyin. E vet, gerçi kadın ın
boynunun kesildiğini biliyoru m . F a k a t bir k an u n adam ı
olarak, bunun h içbirşey ifade etm ediğini söyliyebilirim .
E lin izd e ba şk a deliller v a r m ı?
V aleri Ş a tfo rt h akkın d a bildiklerini an latm ak fır­
satım ele geçirm iş olan M a k s :
— E vet, d iye cevap verdi.
G enç adam ın an lattığı h ik â y e y i hepsi dinledikten
sonra L antrop, dişlerinin arasından bir ıslık öttürdü:
— A m an yarabbim ! diye söylendi.! Sonunda kızla
anlaştınız mı yoksa?
— N e m ünasebet canım ...
K a p tan ın yüzü n d eki ifad e değişm işti. A n latılan lara
inanm ıyorm uş gibi söylendi:
— B u k a d a r kü çü k şey!
B u karan , herhalde V aleri Ş a tfo rt’un dış görünü­
şüne göre verm iş olacaktı. B iran tereddüt ettikten son­
ra sözüne devam etti:
—- Y o k sa sen, onun b u işle alâkası...
M aks, kard eşin in. sözünü kesti:
— K im b ilir, dedi .B elki var, b elk i de yoktu r. G er­
çi üzerinde kan lekesine benzer birşey görm edim . K a ­
tilin ise üzerinde kan lekeleri bulunm ası lâzım .
L antrop, h afifçe gülüm sedi.
— B u hiçbir şey ifa d e etm ez dostum , diye tekrar­
ladı. Z ab ıta hikâyelerind e ö yle v a k a la r va rd ır ki, k atil
çıp lak dolaştığı için üzerinde kan izleri yoktur.
V ezn edar itiraz etti:
— Zannedersem , M ister M ath evs, M atm azel Şat-

80
fo r t’un çıp lak dolaştığı hususunda hiç birşey söylem edi.
B u n a rağm en, şa yet böyle birşey o lsay d ı k im b ilir ne
m anzara...
— G risvold!
— A ffedersiniz kaptanım .
K a p ta n M ath evs, alnını kırıştırarak sözüne devam
e t t i:
— Şim di b u rad a m evzubahs olan elbise değil, par­
m ak izi m uam m asını çözm ektir. N e y ap acağ ız?
İlk o larak L an tro p atıldı:
— Sizin yerin izd e olsaydım , ne yap acağım ı bilir­
dim , dedi.
— Sö yleyin .
— B ü tü n m eseleyi, Sir S ta n le y ’e açardım . G erçi
onu şahsen tan ım ıyoru m , fa k a t işittiğim e nazaran en
güç m eseleleri dahi çözm ek ka b iliyetin i gösteriyorm uş.
M aks, L an tro p ’un sakin y ü zü n e hayretle baktı1. I-
çersinde bir his ona, yeryü zü n d ek i insanların gittikçe
akıllarını o yn attıkların ı sö ylü yo rd u . K en din i tuta-
m ıya rak :
— Sir S ta n ley M eriv al m i? d iy e bağırdı. Onu, sekiz
sene evvel tanım ıştım .K endisi m aalesef şim di bizden
iki bin m il kadar u zakta. B u zat...
L antrop, genç adam ın sözünü kesti:
— Y an lışın ız var dostum ! dedi. B u za t şim di, ü st
güvertede, kaptan m evkiinin yan ın d aki ka m a rad a b u lu ­
nuyor.
— İh tiya r S. M . bu gem ide mi?
L an tro p ’un yüzü nd e h a yret p eyd a oldu.
— K ard eşin iz size bundan bahsetm edi m i? diye
V.

sordu. S. M . d oku zun cu yolcu d ur. B u h akik ati niçin


bukadaır sa k lad ıkların ı bir tü rlü anlıyam ıyoru m . H er­
kesin p a rm a k izlerini almiak m evzu bahs olunca, bu me-
sele nasıl olsa m eydana çıkacaktı.
— İh tiy a r S. M .! H akikaten , b ize lâzım olan a-
dam odur! B u anda nerededir acaba?
K a p ta n M ath evs, cebinden saatini çıkardı.
— Y e m e k zam anı gelmiş, dedi. H erh ald e şim di ber- 4
berde tıraş oluyordur. K endisine, b u saatlerde fa z la
tıraş olan bulunm adığını söylem iştim .
K a p ta n M athevs, bunları söyledikten sonra gü- J
lüm siyerek ilâve etti:
— M aks, dem ek sen Sir S ta n ley ’i tan ıyorsu n ha?
— B ir zam anlar h aftad a ik i defa beni yazıh an e­
sinden ko vm a k m ecburiyetinde kalıyord u .
— Şu halde şim di, y u k a rıy a yan m a çık v e onunla
konuş. B en i dinlem iyeceğini iy i biliyo ru m . K en disi ha­
yatım d a O kyan u s üzerinden geçird iğim en inatçı yol­
cudur. O na bütün v a k a y ı anlat. B a k a lım ne yap a ca k ?
N eticeyi m erakla bekliyoru m .

82
IX

K a lın bir ses bü tün dükânı çınlattı.


— Canım , şu k ib arlığı bir tara fa bırakın ! Jü l Se-
zar kadar k a b a k k a fa lı old uğum u iyice biliyorum . B u ­
na rağm en, saç korum a ilâ cı istem iyorum . Şim d ilik sa­
dece tıraş o lm ak niyetind eyim . A r tık şu saç ilâcı bah­
sini kesin de beni h akik aten tıraş edin.
Berber m eram an latm ıya ça lışıy o rd u :
— F ev k a lâ d e b ir ilâ çtır efendim . B ir bilârdo to­
punda bile saç çıkarır. A m cam , kendi am cam ...
M aks, berber dükkân ın a yak la ştı. G ördü ğü m a n ­
zara karşısında gülm em ek için kendini zor zaptetti.
Y ü z kilo y a y ak ın b ir ağırlıkta bulunan S. M ., ber­
ber sandalyasının ö yle tehlikeli bir köşesine yaslan m ış­
tı ki, gören, gem inin sallan m asile devrileceğini zanne-

r derdi. B ü y ü k b ey a z bir h a v lu bü tün vü cu d u n u k a p lı­
yordu. Y a ln ız başı dışarda kalm ıştı. G ö zlü k le ri b u rn u -
^ nun ucuna düşm üş, d ükkân ın tavan ın a bakıyo rd u .
K ısa boylu , za y ıf bir adam olan berber, ustura bi-

83
lem ekle m eşguldü.
— B a n a inam n bayım , diyordu. A m cam da buka-
dar saçsızdı... H attâ sizden d aha fazla. Çünkü zatıali-
nizin ku la k la rı arkasında b irk aç la l var. A m cam altmış
üç yaşında idi. B u n a rağm en siyah saçları çıktı. Sizin
kaç yaşında olduğunuzu sorabilir m iyim ?
— B a n a bakın oğul... B en im saç ilâcına ihtiyacım
yok. Ben...
— N asıl isterseniz bayım . B en sizin iyiliğiniz için
söylüyorum . A ca b a başka bir burun a ihtiyacınız var
mı?
— H ak ik î burnum u kesm eye mi hazırlanıyorsunuz
yoksa?
— Ö yle şey olur m u b a yım ! B en im sorm ak iste­
diğim , m askeli balo içindir. G erçi, g ay et az yolcu bu­
lunm ası d olayısile bu defa balonun y a p ılıp yapılm ıya-
cağını bilm iyorum . Ş a y e t tertip edilirse, size bir çete
reisi elbisesi çok...
B u anda berber, M a k s’ı gördü.
— L ü tfen içeri girin, dedi. B a y d a n sonra sıra sizin.
— H ay ır teşekkür ederim ... B en sadece b a y la ko­
nuşm ak istiyorum .
A y n ı anda, saçsız baş döndü ve S. M. hiddetle
M a k s’a baktı.
— O! M u h b ir! Sen m isin?! B ira z istirahat edeceği­
mi zannederken karşım a yin e bir gazeteci çıktı! Berber
efendi, şu gözlüğüm ü verin bakalım !
— F a k a t bayım ...
— G ö zlü ğü m ü verin! K a ra rım ı değiştirdim . Tıraş
olm ak istem iyorum . S a k a l bırakacağım .
— G özlü ğü n üz bu rnu nu zun u cu n d a duruyor.
Sir Stanley, sa n d a ly a d a n k alktı, berberin parasını
verdi ve gözlüklerini yerleştirdi. B u n u n üzerine port­
m an toya k a d a r gitti, yağ m u rlu ğu n u giyd i, başına da,
ku lakların a ka d a r geçen bir se yy a h şapkası geçirdi,
E v v elâ Sir S ta n ley, arkasın dan da M a k s çıktı.
B irk aç adım y ü rü d ü kten sonra ih tiy a r adam durdu:
— Şim di anlatın bakalım., dedi. Ş a y et dükkânda
ağzınızı açm ış olsaydınız, on d akika içersinde bütün
sözleriniz gem iye y ayılırd ı.
M aks, rahat bir nefes aldı.
— Sir S tan ley, hiç ih tiyarlam ad ığın ızı b iliy o r m u ­
sunuz? dedi. F a k a t bu gem ide ne işiniz v a r A llahaşkı-
na?
— Y an ılıy o rsu n oğul.. İh tiyarlad ım . H em üstelik
te m ide ağrısından muztaribimj. B akın..
S. M ., yağm urlu ğu nu n cebinden b ü y ü k bir şişe çı­
kardı. İçersinde birtakım h aplar vardı.
— G ördün m ü? dedi. B elk i de artık uzun zam an
yeryüzün de kalam ıyacağım , oğul. B en gittikten sonra
belki hakkım da daha iy i şeyler düşünürler. B u gem ide
ne aradığım a gelince, bu seni pek a lâ k a d a r etm ez. B u ­
rada bulunm am için m u h a k k a k b a zı sebepler olacak.
— A m erikada nekadar kald ın ız?
— B eş gün.
M aks, başka su;al sorm aktan vazgeçti. S. M . nin
harp başladıktan sonra ne iş gördüğünü b ilm em ekle be­
raber, İngiliz istihbaratında onun yerin i d old uram ıya-
caklarından emindi. H edefine başka şekilde ulaşm ağa
çalıştı. Y em ek zam anı çoktan geldiği hald e M aks, se-
y a h a t esnasında ilk defa o la rak acıkm adığını hissetti.
B iran sonra :
— B u gem ide neler cereyan ettiğinden haberiniz
v a r m ı? diye sordu.
S. M . cevap vereceği yerd e sustuğu için M ak s, o-
lup bitenleri an latm ıya başlad ı. İh tiy a r adam d in ledik­
çe, gözleri bü yü yo rd u .
— A lla h cezasını versin, dedi. B a şk a ihtim al y o k
m u?
— M aalesef Sir Stanley... B u va k a n ın tah kik atın ı
üzerinize alırsanız, bize b ü y ü k yard ım d a bulunm uş o-
lacaksınız. K ard eşim in işi, esasen başından aşkın.
— B en im y o k m u zannediyorsun? K e n d i k eyfim
için m i seyahat ediyorum ?
— Ö yle olm adığı m u h akkak. F a k a t siz, tecrübeli
bir zabıta m em urusunuz. P a rm a k izi m uam m asını çö­
zebilecek yegâne insan da sizsiniz.
S. M . derin bir nefes ald ı:
— B ira z h a v a y a ih tiy a cım var, dedi. Şim di benimle
beraber yukarı, gü verteye gelirseniz vakan ın bütün te­
ferruatını dinlerim .
İki erkek, kara n lık geçitlerden, yolların ı bulm ağa
çalışıyorlardı. S e ya h atin b u ü çüncü gecesi, diğerlerine
nazaran daha a yd ın lıktı. İnsan, bir m etre ilerisini iyice
görebiliyordu. F a z la değil...
B -G ü vertesin in , üzerinde, yelken bezi gerili bulun­
mayan kısm ına çıktılar. G ö kyü zü n d e, gem ile inip k a lk T
tık la n sanılan b irkaç y ıld ız vardı. Son derece soğuk
hava, M a k s’ın y ü zü n ü dondurm akla beraber, genç a-
dam bundan bir h a z d uyu yordu .

86
r

O anda S. M . nin sesi d u y u ld u .


— Şim di anlat b a k a lım oğul..
M aks, bildiklerini bir defa d ah a tekrar etti.
H ik â y e sona erince, S. M . düşünceli bir h al aldı.
F a k a t bir an sonra :
— H iç te hoşa gid ecek b irşey değil, d iye söylendi.
Sizce, cum a akşam ı, D o k to r A rh er’in kap ısının önünde
bıçak atanla, k a til aym şahıs m ıdır?
— Evet...
— K asten ve ya tesadüfen K e n v o rti’nin kam arasına
giren m askeli adam da m ı a ym şahıs?
M aks, tereddüt etti.
— B ö y le birşey idd ia edem em , dedi. B elk i de ve z­
nedar ,sadece bir şaka yapm ıştır.
— B u veznedar benim hoşum a gitm iyor. N eyse,
bunun pek ehem m iyeti y o k . F a k a t ne de olsa, gaz m as­
kesi oyununun cin ayetle b ir a lâ k a sı bulun duğu fikrin-
desiniz, değil mi?
— B elki evet, b elki de h ayır. S ö y liy eceğ im birşey
varsa, olanların hiç hoşum a gitm ediğidir. B u n u n sebe­
bini ben kendim de b ilm iyo ru m .
— Sebebini ben sö y liy e y im . Ç ü n k ü bu rad a m ev-
zubahs olan kıym etsiz, zek âca geri kalm ış bir oyundur.
Y a p ıla n bütün ihtim am , gösterilen b ü tü n ze k â y a rağ­
m en bu böyledir. İşte hoşum a gitm iyen , bu zekâ ve
ehem m iyetsizliğin birleşm esidir. B a z ı araştırm alar y a p ­
tın ız mı? M eselâ, yolcu ların , dün akşam ona çeyrek
k ala ile on arasında nerede b u lu n d u kların ı tesbit et­
m eğe çalıştınız mı?
— D em ek siz, katilin y o lcu la r arasından biri ola­

87
cağını tahm in ediyorsunuz.
' — H a y ır oğul^. Hiçbjirşey t(ahmin etm iyorum .
Ç ü n kü vakan ın faili, pekâlâ gem inin m ürettebatından
biri de olabilir. F a k a t buna rağm en, işe bir yerden baş­
lam am ız lâzım , değil mi oğul? Ş im d i sö yleyin baka­
lım : Y o lcu la rın ifadeleri ahndı m ı?
— H ayır.... F a k a t birkaçının nerede bulundukla­
rını tesadüfen öğrendim . V aleri Şatfo rt, benim kam a­
ram da idi. D o k to r Arher, yü zm e h avu zu n d a v a k it ge­
çiriyordu. L an trop ise, güvertede dolaşıyordu.
— Y a F ran sız?
— Onun hakkınd a hiçbir m alû m atım yok. Saat
on biri biraz geçe, kam arasında b u lu n u yo rd u ysa da, b u ­
nun hiçbir ehem m iyeti yok.
— B u n d an başka, bir F ran sız subayı...
S. M . sözünü tam am lam adı. Y u m ru ğ u ile, geminin
kenarındaki parm aklığa vu ru yo rd u . B ir a z sonra tekrar
konuşm ağa başladı:
— A cab a bunda birşey v a r m ı? C u m artesi sabahı
n azan d ik k a tim i celbeden b irşey oldu.
— F ran sızın bu işle a lâ k a sı old u ğu nu m u tahm in
ediyorsunuz?
S. M . gay et ciddî bir h a l alm ıştı:
— B irşey bildiğim i tahm in ed iyorum oğul, d iye
cevap verdi. Sonra dün akşam , ziyaretçilerin neler söy­
lem ek istediğini m erak ed iyo rum doğrusu. Zanneder­
sem..
— E vet?
M aks, cevap alam adı. S. M . o kad ar sessiz duru yor­
du ki, genç adam , onun a y a k ta u yu d u ğu n u zannetti.
F a k a t yanılm ıştı. B iran sonra ayn ı kalın sçs te k ­
rar işitildi.
— A rtık bütün bu işlerden bıktım . E n karışık ci-
neyetlerin tah kikatı, hep bana m ı y ü k letilecek?
M aks, hemen atıldı:
— F a kat, belki bu v a k a sizin branşınızı a lâkad ar
eder.
— N e dem ek istiyorsun?
— V akan ın casu slu kla a lâkası olam az mı?
S. M . yine sustu. M aks, en p a rla k ışıkta bile, ih ti­
yar adam ın yüzü n d eki ifadeden neler düşündüğünü
keşfedem iyeceğini biliyord u .
“ E d vard ik,, yolu na tam h ızla devam etm ekteydi.
B ir m üddet geçtikten sonra S. M . cevap verdi :
— M üm kü nd ü r. C asu slu k, b u gün kü günde hiç şa­
ka ya gelm ez, oğul. Ç o k y a y ılm ış ve derinleşm iştir. D ü ş­
m an ajanı ekseriya, g a y e t sade, şüpheyi celbetm iyen bir
adam dır. B u n lar, p a ra y a bakm az. P e k fa zla zekâları da
yoktu r. F a k a t son derece idealisttirler. E n tehlikeli v a ­
zifeleri, gözlerini dahi kırpm ad an ifa ederler. M eselâ
bu gem iyi düşünün. B iri, kim seye görünm eden k o la y ­
lıkla u fa k bir delik açabilir. B e lk i bunun, sizce pek bü­
y ü k ehem m iyeti yoktu r. F a k a t, ışığın denizde, beş m il
m esafeden dahi göründüğünü düşünürsek,* meselenin bü ­
yü k lü ğü n ü hem en anlarsınız.
— B u adam ın, gem i ile beraber b a tm a y ı göze al­
dığını mı tahm in ediyorsunuz?
S. M . içini çekti.
— H iç öm rünüzde m üteassıp 'bir idealist gördünüz
m ü? d iye sordu. B ö y le bir insan, d enizaltı kaptanının
bütün yo lcu lar tah lisiye sandallarına binm ezden evvel
ateş etm iyeceğinden em indir.
— F a k a t, güvertedeki nöbetçiler, bu ışığın farkına
va ra m a zla r m ı?
— B elki.. N e v -Y o r k ’u terketm ezden evvel bana,
bu gem ide bu lun an bir kadının casus olduğunu sö yle­
m işlerdi. F a k a t bunun ne dereceye k a d a r doğru oldu­
ğun u bilm iyorum .
M aks, h ayretle ih tiy a r adam ın yü zü n e baktı.
— B ir ka d ın m ı? dedi. B u n u n la, E stela Z iy a ’y ı mı
kastediyorsunuz ?
— D a h a fa zla b irşey söyliyem em . K a p ta n ın da
hiçbir m alû m atı olm adığını zannediyorum . B en im fik­
rim ce, bunun bir kadın kam arot olm ası ih tim ali daha
fazladır. B ü y ü k bir iş görm ek tasavvu ru n d a bulunan e-
hem m iyetsiz bir şahıs.
— B u gem i ile seya h a t etm enizin sebebi bu mu?
— H a y ır oğul! B a şk a bir va zifem olduğu için çok
m em nunum . H aber verilen bu kadın kim olursa olsun,
herhalde bir M a tm a zel d oktor değildir. Bence, büyük
b ir aptaldır. C in a y et de bir tesadüften ibarettir. F akat
şunu sö y liy ey im ki, evvelden tasarlan m ış olduğu m u­
h a k k ak . B en i şaşırtan da bu noktad ır. K a tilin zihni çok
ça b u k çalışıyor. Y eg â n e tem ennim , yeni teşebbüslere
girişm em esidir. *
Mîaks, hayretle sordu :
— B a şk a ne gibi teşebbüslere girişebilir ki?
S. M . gülm eğe başladı.
— B a k ın oğul ,dedi. M eselâ, şim di sizden kurtul­
m ak istesem, bu bir an lık iştir. E n ku vvetsiz biri dahi,

80
sizi k o la y lık la denize itebilir.
M aks, bilm ediği bir k u vv etin tesirile gayriih tiyarî
om uzlarım kald ırd ı v e b ü tü n v ü cu d u ile ürperdi.
S. M . sözüne d eva m etti:
— N ek ad a r y ü zm e bilirseniz bilin, h attâ düştüğü-
% nüzü görseler dahi hiçbir işe yaram az. Gem i, denizin
üzerine bir tek ışık dah i b ırakm az. E m ir em irdir. K e n ­
di öz kardeşiniz bille size y ard ım a koşam az.
* M aks, kendini k a ra n lık denizde görür gibi oldu ve
tekrar ürperdi.
İh tiya r adam gülüm sedi.
— Sizi h eyecan lan d ırm ak istem em , dedi. F a k at,
bütün bunları b ilm ek lâzım . B u n d an başka...
M ak s, S. M . nin sözünü kesti:
— D in leyin ! dedi.
R ü zgâr, denizin gürültülerini onlara ka d a r getiri­
yordu. M aks, B -G ü vertesin d en gelen b aşka bir gürül­
tü d u y a r gibi oldu. B u n u n üzerine bir p a rla m a gördü ve
akabinde bir tab an ca sesi işitildi. Sonra, ağır bir cism in
denize düşm esinden m ü tevellit bir g ü rü ltü duyuldu.
O rtalığın yeniden aldığı sessizliği, güvertede koşuşan
nöbetçilerin a y a k sesleri bozdu.

91
>

M ak s ve S. M ., tabancanın sesini işittikleri anda»


saat tam doku za bir vardı.
G en ç adam , Sir S ta n ley ’in cebinden bir saat çı­
kardığım gördü. B iran sonra, ikisi birden, silâh sesinin
geldiği istikam ete doğru koşm ağa başladılar. S. M . bir
taraftan söylen iyordu :
— B u n u n m anası çalışm aktır oğul, anladın mı?
N ereye bastığın ıza d ik k a t edin!
M aks, bastonuna d a y a n a ra k m üm kün olduğu ka­
dar koşm ağa çalışıyordu . E tra f zifiri karan lık içersinde
idi. G en ç adam n ih a y et ih tiy a r arkadaşını gözden k a y ­
betti ve bir daha da bu lam adı. B ira z sonra, üst güver­
teye giden m erdivenlerin yan ın a gelm işti.
B aşın ın üzerinde, sarım tırak bir ışığın parladığını
gördü. B u sadece bir kibritti fa k a t karanlıkta, insana
b ü y ü k bir fener hissi veriyordu.
B u anda bir ses d u yu ld u :
— Şu k ib riti derhal denize atın!

92
G enç adam , an cak o anda etrafınd'a o ld u kça b ü yü k
bir kalabalığın toplanm ış olduğunu gördü.
E lind e kibrit tutan, Jorj A . H oper’di. İleriye d oğ­
ru eğildiği için kır saçlarını görm ek m ü m kü n olm uştu.
P arm aklıklard an biraz u za k ta duruyordu. E v v e lâ ileri,
sonra da ayakların ın altında sanki bir y ıla n dolaşıyor-
mtış gibi önüne baktı.
O anda, üçü ncü kap tan G ru in shak’ın sesi işitild i:
— G üvertede ışık y a k m a k ta n başka işiniz y o k m u
A llahaşkm a?!
H oper, cevap vereceği yerde ikinci bir kibrit çaktı.
G ru in sh ak :
— D elirdiniz m i? diye bağırdı. Verin şu kibrit ku ­
tusunu!
A y a k sesleri d uyu ld u . Işığı, y a rüzgâr v e y a üçü ncü
kaptan söndürdü. H oper’in sesi yükseldi. K en disi hid­
detli değil, sadece heyecanlıydı.
— B iri denize düştü, dedi. T a b a n ca ile vuruldu.
A llah aşkm a ö yle durm ayın. B iri denize düştü diyorum
size..
— Sakin olun! Söylediğinizden em in m isiniz?
K a ra n lık ta, başka bir ses d u yu ld u :
— E v e t doğrudur kaptanım . B en dört num aralı
nöbet m evkiinde bulunuyordum . Y u k a r d a n birinin de­
nize düştüğünü gördük. D erh al a la rm işareti verdim .
F a k a t, gem inin hızını azaltm asınd an b a şk a birşey y a p a ­
m adık.
— M ad em ki nöbettesin bu rad a işin ne? D erh al ye­
rine dön!
— N ereden düştüğünü tesbit etm ek için em ir al­

93
dım . Ü ç num ara ve B ilin gs, adam m intihar ettiği ka­
naatindeler. D enize düşm eden evvel biran yü zü n ü gör­
m ek m üm kün oldu. T a b a n ca , onunla beraber denize
düştü.
— Ö lm üş m ü yd ü ?
H oper, söze karıştı:
— M u h a k k a k ! K u rşu n u tamı beynin e yedi galiba.
Z a v a llı adam .. H em en ölm üş o lacak. B u , güzel ünifor­
m alı fransız su b ayı idi. F a k a t bu nu kendi yapm adı...
B u n a im kân y o k ! H a ttâ ,ben ateş edeni dahi görür gibi
oldum . O nu aşağıya itm ediyse ben de ne olayım ...
Ü çü n cü kaptan , H oper’in sözünü kesti:
— B ir d akika, dedi. F ran sızm öldüğüne emin m i­
siniz?
— Evet...
G ruinshak, dört n um aralı nöbetçiye doğru döne­
rek em retti :
— D erh al kap tan ı haberdar edin. D u ru n, durun...
B en kendim gideceğim . M ister H oper, siz burada ka­
lacaksınız... K ib ritin izi verir m isiniz? KÜm o gelen?.
V eznedarın sesi d u yu ld u :
— B en G risvold.. B u rad a ne olu yor?
— Y ü zb a şı B en u a, öldürülerek denize atılm ış.
M ister H oper, bunu gördüğünü id d ia ediyor. K endisile
m eşgul o lu n * B e n kaptan ın yan ın a gidiyorum ,
— İh tiyarın gem iyi d urd uracağını m ı zannediyor­
sunuz?
— H ayır. F ran sız henüz sağ olsa bile, onu bulm ak
üm idi m ilyonda birdir. Sonra bu iş, bizim için de te h ­
likelidir.
B u anda veznedar seslendi :
— M ister H oper, ne oluyorsun uz A llahaşkına?
— K alb im ... K a lb im .. B ü tü n bu heyecan..
— B a n a elinizi verin. İçeri girm ek ister m isiniz?
— E vet. F a k a t evvelâ can ku rtaran yeleğim i al­
m am lâzım . Ş u rad a, şezlongun üzerinde olacak.
V eznedar arkasına döndü:
— Y a n ın d a k im va r? d iye sordu.
M aks, bü tün konuşulanları h eyecanla dinlemişti.
B ir a ra lık eğilm iş ,düşen bastonunu arıyord u . B ir tesa­
d üf eseri o larak buldu. F a k a t b u esnada eli birinin p al­
tosunun eteğine dokundu. V eznedarın sualine S. M . ce­
v a p verdi:
— B en im oğul.
— Sir S tan ley?
— B ö y le işler halletm enin tam h avası değil mi?
— Sir Stanley, M ister H oper’i içeri götürm ek lû t-
fu n da bulun ur m usunuz? İşte eli. A y ak la rın ızın altında
bir ince tel hissederseniz onu tak ip edin. B ir kapının
yan ın a geleceksiniz. A y n ı y o lu terketm ezseniz içeri gi­
rebilirsiniz. Şim di bana m üsaade.
M aks, tu ttu ğu paltonun eteğini bırakm am ıştı. B u ­
nun, S. M . ye mi, yo k sa H oper’e mi ait olduğunu bil­
m eksizin iki erkeğin arkasından yürüm eğe başladı.
Y o lla rın a devam ettiler ve d ar bir koridordan geçtik­
ten sonra h afifçe a yd ın latılm ış bir hole girdiler. B u n ­
dan sonra, ön ta ra fta k i kam aralara açılan uzu n ve ge­
niş koridora geçtiler:
M a k s’ın gözüne, sağ ta ra fta bu lun an R -71 num a­
ralı kam ara ilişti. G en ç adam , burasının, yü zb aşı Benu-

95
a y a ait olduğunu hatırladı.
B u anda S. M . nin kalın sesi d uyu ld u :
— A rtık bu işe bir n ih a y et verm ek lâzım . Anlatın
oğul. D ışard a neler oldu?
H oper, h ikâyesini an latm ağa hazırdı. F a k a t ko­
nuşm ağa b a şla yın cıya ka d a r h a yli zam an geçti. B acak
lan n ı açm ış ve b ey a z d u vara dayanm ıştı. Gözlerini yere
dikm işti. Sağ elile kalbin i bastırıyor, sol elinde ise can­
kurtaran yeleğini tutu yord u.
N ih ayet, açık m avi gözlerini yerden kaldırarak an­
latm ağa başladı:
— B ira z tem iz h a va a lm a k istiyordum . Dışarda,
kapının önünde bir şezlong vardı. B u rad a on beş daki­
ka kadar otu rdu ktan sonra tekrar içeri girm ek niyetin­
de idim. B u anda k a p ı açıld ı.*H iç birşey göremediğim
halde bunu d uyabiliyord u m . G ü verteye insanlar çıktı.
— K a ç kişi?
H oper, biran düşündükten sonra cevap verdi:
— İki. O nları görm em ekle beraber, yürüdüklerini
gay et iyi işitiyordum . G em inin parm aklıkların a doğru
gidiyorlardı. O nların sadece baş ve om uzlarım farke-
der gibi oluyordum . B u n d an fena birşey çıkacağını hiç
düşünm em iştim . F a k a t iş tahm in ettiğim gibi çıkmadı.
B ira z sonra, boğuşm a gibi birşey duydum . Bunun üze­
rine de, su b a y beresinin üzerine d ayan an bir tabancanın
nam lusunu farkettim . D erh al yerim den fırladım ve ba­
ğırdım : “ B u da ne dem ek oluyor!,, T abancanın sesi i-
şitildiği zam an rü y a görüyorum, zannettim . Z a va llı a-
dam bağırdı. M ü m k ü n old u ğu kad ar çabu k vaka m a ­
halline koştum , fa k a t çok geç kalm ıştım . B içare başa-

96
sağı denize d üştü ve bir mlüddet su yu n üzerinde k a ld ık ­
tan sonra k ayb old u .
H oper, sustu ve kalb in in atışını y a v a şla tm a k is­
tiyorm u ş gibi elile göğsünü bastırdı. B aşın d an böyle bir
m acera geçtiğine h a yret ettiği anlaşılıyordu.
S. M . öünde duran adam a gözlüklerinin üzerinden
baktı.
— B a k sen, dedi. H erh alde bizi bir defa daha ap­
ta l yerine k o ym a k istediler. A teş eden adam ı tanıdınız
mı?
— H ayır, hayır!
— B o y u uzun m uydu, k ısa m ıyd ı? Şişm an mı
yoksa za y ıf m ı?
— B ilm iyoru m .
— H angi istikam ette kaçtı. Ö n güverteye doğru
mu, yoksa arka güverteye doğru m u gitti? Y o k sa k a ­
pıdan mı çıktı?
— B ilm iyorum ... F a rk ın d a değilim . B en sadece za ­
v a llıy ı düşünüyordum ...
K a ra n lık koridorun sonundaki kapı gürü ltü ile k a ­
pandı. Ü zerinde h afif bir y ağ m u rlu k taşıyan k ap tan
M athevs, içeri girdi. Y ü z ü ifadesizdi. Ü ç erkeğe selâm
verdikten sonra B -71 num aralı k a m a ra y ı işaret etti:
— D em ek B en u a öldü? d iye söylendi.
M aks, içini çekti ve:
— İkinci kurban, d iye cevap verdi.
K a p ta n kaşlarını çattı. Söylenilene itiraz etm ek
isterm iş gibi sert bir sesle:
— Y ü zb a şı B en u a in tih ar etti, dedi. B u n u bö yle
bilm eniz lâzım ...

97
H oper doğruldu.
F a k a t k a p tan birşey söylem esine m eydan verme­
den sözüne d evam etti:
— H edefim ize v a n n c ıy a kadar, herkesin, B enua’nın
intih ar ettiği kan aatin i beslem esini istiyorum . Beni an­
lıy o r m usunuz? G ü verted e bu lun an ik i kişi, yüzbaşının
tab an ca ile birlikte denize düştüğünü görm üştür. B u
adam , bir ruh hastasıyd ı. M ü th iş bir vicd an azabı içer­
sinde bu lun u yordu . K en d isi M a d a m Z iy a ’y ı öldürdü
sonra da intihar etti. A rtık hiçbir tehlike m evcut de­
ğildir. A n laşıld ı m ı?
K a p ta n , sustu ve etrafın a bakındı. B u anda kapı
tekrar açıld ı ve içeri ü çü n cü k ap tan girdi. K ısa bir sü­
kû ttan sonra süvari tekrar sözüne devam etti:
— B en im vazifem , gem iyi sağ salim lim ana götür­
m ektir. B u vazifem i y a p m a k istiyorum . B u nu n için,
gem ide bir k a rgaşalık çıkm asına m üsaade edemem.
A n laşıld ı m ı?
H oper başile tastik etti.
S. M . de bunu m u va fık b u ld u ktan sonra sordu:
— P e k â lâ ,ya y o lcu la r ne o lacak?
— Y o lcu la ra h a k ik a t old u ğu gibi söylenecek. A-
d am lan m d an em in o ld u ğu m için, bü tün kabahatler
yin e y olcu ların üzerinde toplanıyor. B u m üthiş katil,
yed i kişinin arasında bu lun sa gerek. U fa k bir ihtimal
d ah a var. F a k a t bu n u hiç ü m it etm iyorum . B elki de
zabitlerim den biri suçlu olabilir. B en im kanaatim e gö­
re ta h k ik a t yin e y olcu ların arasında yapılm alıdır.
G ru in sh ak!
— B u y u ru n kaptan ım ?

98
— D erh al veznedarı b u ra y a çağın n . Siy Stan ley
M erival, bir m u kad d im eye lü zu m görm eden so ru ya ,
ram : B u va k a n ın tah k ik a tın ı üzerinize a lm a k istiyor
m usunuz?
B ir kam aran ın kapısına d ayan m ış bu lun an S. M .
cebinden piposunu çıkard ı ve d ud akların ın arasına yer­
leştirdikten sonra :
— O ğul, dedi. B u benim için bir şeref olacaktır.
— L im an a v a sıl olm azd an evvel ka tili bu laca k
m ısınız?
S. M- hiç beklen ilm ed ik b ir cev ap verd i:
— H içbir söz verem em . E lim d en ne gelirse y a p a ­
cağım a şüpheniz olm am alıdır. K a rd eşin izin a n lattık ­
larını dinlerken, b irkaç n okta n a za n d ik k a tim i celbetti.
B a k a lım neler elde edeceğiz. Ş im d i evvelâ, B en u a ’nın
kam arasını ve eşyalarını gözden geçirm ek istiyorum .
O ra ya gidebilir m iyiz oğul? N e taraftad ır?
— T a m arkanızda. Y a rd ım a ih tiy a cın ız olursa b a ­
na derhal haber verin.
S. M . gülü m siyerek arkasın ı döndü. B aşın ın arka
tarafın d ak i saçsız kısm ı h a fif ziy a d a parlıyordu . O m u z­
larını kaldırdı, tekrar gülüm sedi ve k a p ıy ı açtı.

99
(

XI

B -7* num aralı k am arad a tav an d a k i ışık yan ıyor­


du. Y ü z b a şı B en u a, h a k ik î F ran sız tasarruf zihniyeti
ile, “ E d vard ik,, te bulun an, en u fak, tek kişilik k am a­
ray ı tutm uştu.
K a m a ran ın d u varları b ey a za boyan m ıştı. B iraz
uzun ve dar olmıası, kapısının da d ar kısım da bulunm ası
dolayısile bir çadırı andırıyordu. Y a ta k , sol tara fta du­
ruyordu. Y an ın a, güç sığdığı belli olan bir tu v a let m a­
sası yerleştirilm işti. A y n a lı gardrop, kap ın ın sağında
kalıyord u . İçerde, sadece bir tek sa n d alya vardı.
S. M . içeri girince, k am arad a yer kalm ad ığı için
diğerleri dışarda kald ılar. İh tiy a r adam , araştırm asını
derinleştirdikçe yüzünden, m em nuniyetsizliğin in çoğal­
dığı belli oluyordu.
D u v ard a bulun an askıda, y ü n lü bir pijam a ve a l­
tında da bir çift terlik d uru yordu . San d alyam n üzerin­
de, m u n tazam bir şekilde yerleştirilen bir cankurtaran
yeleği, bir gaz m askesi ku tu su ve bir d e battan iye

100
vardı. S. M . bu eşyayı gözden geçirdikten sonra tu v a ­
let m asasının yanına gitti.
M asanın üzerinde, çerçeve içine konm uş, ih tiy a r
bir F ran sız su b ayı ile bir kadın ın resim leri vardı. B u n ­
lar Y ü zb a şı B en u a ’nın ailesi olacaktı. T a ra k , fırça ve
m akas y an ya n a duruyordu. B u n ların yan ında bir d ü ğ ­
m e kutusu ve bir de a y a k k a b ı cilâsı vardı. E lb is e ve a-
y a k k a b ı fırça la n , üzerinde tıraş takım ları ile diş fırçası
ve m acunu bu lun an m usluğun yan ın d aki çengelde ası­
lıyd ı.
S. M . tu v a let m asasının çekm ecelerini teker teker
açtı. H a ttâ karyo lan ın altına b a k m ak zahm etinden da­
hi kaçınmadı- B u rad a kirli çam aşırlar bu lun an bir ba­
vu ld a n başka birşey yoktu . B ira n sonra a ya ğ a k a lk tı ve
gardrobun kapağın ı açtı. İçerde, ceketinin om u zlann da
sırm alı y ü zb a şı işaretlerini taşıyan ikinci bir F ran sız
üniform ası ile iki sivil elbise, b irkaç kravat, bir çizm e
v e iki çift te iskarpin bu lun uyordu. İh tiya r adam göz­
lüklerini iyice yerleştirdikten sonra, üniform alım ko l­
larım tetk ik etti.
N ih a y e t yatağın kenarına oturdu. Y ü zü n d e m em ­
nuniyet ifade eden bir tebessüm belirm işti.
K ap ın ın yan ında duran M a k s :
— N e arıyorsunuz A llah aşkın a? d iy e sordu.
F a k a t, hiçbir cevap alam adı.
Ü çü ncü kaptan , yan ın d a vezn edar old u ğu halde
yan larına gelm işti.
S. M . bir m üddet düşünceli k a ld ık ta n sonra ayağa
k a lk tı ve tekrar tu v a le t matsasını tetk ik e ko yu ld u . En
üstte bu lun an çekm eceden, orta b ü y ü k lü k te bir ku tu

101
çıkard ı ve m u h teviyatın ı y ata ğ ın üzerine boşalttı. İçin*,
den, a ğa ç saplı beş lâ stik d am ga v e b ir de stam pa dö­
küldü.
S. M . arkasını döndü v e elile ü çü ncü kaptanı ve
veznedarı göstererek sordu:
— S iz ikiniz, Y ü z b a ş ı B en u a ’m n p arm ak izlertoi
b u rad a aldm ız değil m i?
B u suale, G ru in sh ak cevap verd i:
— E v e t S ir Stan ley.
— S iz içeri girdiğiniz zam an, Y ü z b a şı B en u a’am
v a k it geçirdiği m ühürler b u n lar m ı idi?
Ü çü ncü kap tan ka m a ray a girdi ve mühürlerden
birini eline aldı, iyice tetk ik etti.
— E vet, onlara benziyor, dedi.
— P a rm a k izini a lm a k için, ken di stam pasını ku l­
lanm asına m üsaade etm ediniz değil m i?
Ü çü n cü kap tan başile tastik etti:
— E v e t Sir Stan ley.
O anda bir ses işitild i:
— Affedersiniz..
B u n u söyliyen , o v a k ite ka d a r daim a susmuş olan
H op er’di. E lile kendine y o l a ça ra k k am araya girdi ve
m ühürleri birer birer te tk ik etti. O k ad a r ciddî bir tavır
takın m ıştı ki, h azır bu lu n an lar ses çıkaram adılar.
B ira z sonra H oper, iza h a t verd i:
— B u n la r benim m am ulâtım . H oper m ühür fab­
rikasında im al edilm işlerdir!
Sonra m ühür kutusunu açtı. F a k a t birdenbire du-
ra k lıy a ra k gözlerini bir n o k ta y a dikti. Y ü z ü gayet cid­
dî bir hal alm ıştı. N azarid ik k a tin i celbeden m ühür kıı-

102
tusu değil, stam pa idi. B u n u evirdi çevirdi, p arm ağı
ile dokundu ve u fk î bir v a ziy ette gözün ün önünde tu t­
tu. Y ü zü n d e hayretin izleri oku n u yo rd u . B ira n sonra
konuşm ağa başladı :
— N ekad ar tuhaf... Z a v a llı adam ın a k lı p ek ye­
rinde değilm iş galiba. B u rad a bir yerd e m ürekkep var
m ı?
S. M . h ayretle :
— M ü rekkep m i? d iye sordu.
— E vet. B u ra d a bir yerd e m u h a k k a k surette y a ­
rısına kad ar dolu olan b ir m ürekkep şişesi bulunm ası
lâzım . Bu stam pada, n a za îîd ik k a tin izi celbeden birşey
bulam adığınızı id d ia ederim .
— B irşey görm ediğim i itiraf ederim.. N e varm ış?
H oper, gülm eğe başladı.
— B en ise bu rad a bir fev k a lâ d elik seziyorum , dedi.
S tam p a, tam am en yenidir. B u za v a llı adam ın ne y a p ­
tığım biliyo r m usunuz? S tam p am n üzerine y arım şişe
m ürekkep boşaltm ış! B u suretle sta m p ay ı bozm uş. B a ­
zı insanlar nekadar a p ta l olu yorlar değil m i?
H oper, bunları söyledikten sonra sta m p ay ı tekrar
yatağın üzerine bıraktı. G ru in sh ak, G risvo ld v e M aks,
bakıştılar.
B ir m üddet sonra ü çüncü kaptan , m erakla sordu:
— B u n u niçin yap m ış olabilir?
H oper, saatine b a k tık ta n sonra ellerini kaldırdı:
— Sebebini sorm am aksınız, dedi. S a a t neredeyse
dokuz bu çu k olacak. K on seri kaçırd ım galiba... B ana
ih tiyacın ız va r mı?
B akışları, sertleşm iş olan S. M . :

103
— B ir d akika oğul, dedi.
Sonra veznedara dönerek ilâve etti:
— K a p ta n size b a zı em irler verdi mi?
— Evet... S izin em irlerinize ita a t etm em i söyledi.
— P ekâlâ, pekâlâ. M a d a m Z iy a size bir zarf ema­
net etm iş galiba?
V ezn ed ar elile alnına vurdu.
— B a k bunu tam am en unutm uştum , dedi. D aha
evvel söylem em lâzım dı. E v e t Sir Stan ley, kendisi bana
m iuhafaza etm em için bir za rf verm işti... İhtiyarın... A ffe­
dersiniz, kaptan ın em ri üzerine bunu açm ıştım . İşte
burada.
G risvold, cebinden kalın bir za rf çıkard ı ve ilâve
etti:
— Fakat içersinden sadece k â ğ ıt p a rç a la n çıktı.
B akın .
S. M . zarfı eline aldı, evirdi çevirdi, koklad ı ve
m u hteviyatın ı tetk ik etti. B ir m üddet hiç konuşm adı.
E tra fta bulun anlar can sıkıntısından esnem eğe başladı­
lar. N ih a ye t zarfı tekrar veznedara u za ttı:
— H erşey yolunda, dedi. B a n a bakın oğul, siz, in-
sa n la n ko rk u ta cak v a ziy ette m isiniz?
G risvold, h ayretle k a şla n n ı kaldırdı.
S. M . sözüne d evam la:
— Size bir va zife vereceğim , dedi. T a h k ik a t esna­
sında, m üm kün old u ğu k a d a r az görünm ek isterim.
Şim di lütfen şu M a tm a ze l Ş a tfo rt’u bu lun ve zarfı gös­
tererek, dün akşam M a k s M a th e v s’in kam arasında ne
aradığını sorun. Ş ayet, diğer y o lcu lara rastgelirseniz,
dün akşam, saat d oku zda nerede bu lun du kların ı an la­
yın. A n latab ild im mi?
— E v e t Sir Stanley.
— Şim d ilik bukadar. G idebilirsiniz.
S. M ., G ruin shak ve H oper’e döndü :
— Siz ise bu rad a kalacaksın ız, dedi. Şim di rah at
edebilirsiniz.
S. M . piposunu doldurdu ve y ak tı. Sonra yatağın
üzerine oturdu ve yastıklara dayandı. B ir m üddet ses­
siz k a ld ık tan sonra piposu ile G u in sh ak’ı işaret etti :
— S iz ve veznedar dün akşam B en u a ile fransızca
konuşm ağa çalışm ışsınız, dedi. D o ğru sö yleyin oğul! B u
m uhavereden ne anladınız?
— M aalesef fa zla değil.
— Sizin fikrinizce B en u a neler söylem ek istedi?
Ü çü ncü k a p ta n biran tereddüt etti. Sonra:
— M esele şu, dedi. B aşın ı anlad ığım zam an, arka­
sını getirebiliyorum ... F a k a t başım anlam azsam , hiç
birşey an lıyam ıyoru m ... Zannedersem bir kadından
bahsediyordu.
— Ö yle m i?
— E vet. S ık sık “ elle,, kelim esini kullandığına d ik­
kat ettim . C in ayetten bahsettiğini zannederek daha
fa zla sorm ak istedim , fa k a t G risv o ld ’a bilgisizliğim i
gösterm ek istem ediğim için su sm ayı tercih ettim . A -
caba “ Traître,, kelim esi tahm in ettiğim m an ayı mı
veriyor?
S. M . kaşlarım kald ırd ı:
— B u n u n m anası “ hain,, dem ektir, dedi. B u ke­
lim eyi ku llan d ığın d an em in m isiniz? A m an A lla ­
hım, iyice düşünün oğul, iyice düşünün! A ca b a “ Traite,,

105
“ T raite,, v e y a "T raiteu r,, dem iş olm asın?
G ru in sh ak şaşırm ıştı.
— K a ti o la rak birşey söyliyem em , dedi. Fakat,
“ Traître,, dediğini g a y e t iy i biliyorum!. B u n d an başka
birşey daha v a r S ir S tan ley. Y a ln ız benim le a la y etme­
m enizi rica edeceğim . B en, B en u a ’nın F ran sız istihba­
ratının bir adama olm asından şüpheleniyordum .
S. M . nin yüzü nd e, tebessüm e ben ziyen birşey b e ­
lirdi. P iposun un dum anını h a v a y a doğru üfled i ve da­
ğılm asını seyretti. Sonra, k ü çü k gözlerile G ru in sh ak,ı
süzerek :
— B u n u evvelâ ben de düşünm üştüm , dedi. F a k a t
ban a kalırsa, F ran sız istih baratın a m ensup bir ajanın,
İngilizce bilm esi lâzım dır.
— Şim di düşündükçe, adaman, biraz olsun İngiliz­
ce bilip bilm ediğinden şüpheliyim .
S. M . piposunu ağzından çıkard ı:
— B u n a nasıl h ü km edebiliyorsu n uz? d iye sordu.
— Söylediğim d en em in değilim .. F a k a t buna rağ­
m en size an lata yım : B ir a ra lık G risv o ld ’a, şöyle söyle­
diğim i h atırlıyo ru m : “ N e dersiniz, herif acaba bu lâ s­
tik m ühürlerle ne yap ıyo r?,, B u cüm le üzerine B en u a’-
nın yüzü n d e beliren ifa d e ye b a k ıla c a k olursa, söyle­
diğim i anladığına h ü km etm ek lâzım gelir. M üh ü r­
leri a lm ak isterm iş gibi elini h ızla ileri doğru uzattı, fa ­
k a t kendini hem en topladı. G risvold ve ben, o zam an
çok heyecanlı o ld u ğu m u z için bu n o k ta y ı ancak şimdi
düşünebiliyorum . Sonra, sonra m ad em ki hiç İngilizce
bilm iyordu, A m erikad a k a ld ığı m üddetçe ne yapm ış?
D oğrusu B ro d v e y ’de, y o lu m u fransızca sorm ak iste-

106
memu
— Şim d i aklım a birşey geldi. L ü tfen yatağın al­
tın d a bulunan b a v u lu çıkarır m ısınız?
Ü çü n cü kaptan , verilen em ri yerin e getirdi, tkisi
dc, b avu lu n üzerinde bu lun an otel etiketlerini tetkike
ko yu ld u lar.
S. M . y ü k sek sesle o ku m a ya başlad ı:
— O tel P en sü lvan iya, N e v -Y o rk ve otel V ilard ,
Vaşington... B en u a ’nın p asaportu sizde değil mi?
— P asap ortların geri verildiğim zannetm iyorum .
H erhalde G risv o ld ’un yazıhan esin de o lacaktır. Siz...
G ru in shak sözünü kesti ve etrafın a bakın d ı:
— M ister H oper d e nereye gitti acaba? d iye
» sordu.
L â stik m ühür fabrikatörü , o rtadan kaybolm uştu.
K a p ın ın yan ınd a duran M a k s bile, H op er’in gittiğinin
farkın a varm am ıştı.
S. Mi. içini çekerek a ya ğ a kalktı.
— İn şallah kap tan ın em rini anlam ıştır, dedi. O-
lan lan , kam aroltard an birine a n la ta ca k olursa, yan dığı
gündür..
G ru in shak sordu:
— O nu aram ağa gid eyim m i?
— E vet, fena olm az. A ğ zın ı tutm asın ı tem bih edin.
B ir kargaşalığa m eydan verm iyelim .
G ruinshak, ka m a ray ı terkettikten sonra, S. M', a-
raştırm alan n a d evam etti. O rad a b u rad a bu lun an eş­
yayı tekrar eline ald ı ve bıraktı. N ih a yet, tu v a ­
let m asasının üzerinde bu lu n an u stu ra y ı kald ırd ı ve
açtı. K eskin çelik, ışığın tesirile parlıyordu .

107
M aks, tüylerin in ürperdiğini hissetti. Tereddüt e-
derek sordu: .
— B irin in boğazın ı kesm ek için ideal bir silâh ol­
duğunu düşünüyorsunuz galiba?
— E v e t oğul.. Şim di, tam onu düşünüyordum .
O anda, k a p ıd a n gelen bir feryat, nerdeyse, ustu­
ranın keskinliğini tecrübe eden S. M . nin parm ağını
kesm esine sebep olacaktı. G a y e t narin y ap ılı ve ince
sesli olan B en u a’mn kam arotu, M a k s’m arkasında d u ­
ruyordu. {
— Zile bastınız m ı Sir? d iye sordu.
S. M . :
— H ayır, diye cevap verdi ve bekledi.
K am arot, tekrar konuşm ağa b a şla yın cıya k adar
uzunca bir sü kû t oldu.
— A ffedersiniz Sir... B ir su al sorabilir m iyim ?
— T abii.
— Y ü z b a şı B en u a ’nın in tih ar ettiği doğru m u?
— M aa lesef doğru, niçin soruyorsunuz?
K a m a ro t d ud akların ı ıslattı.
— Ç o k m üteessirim , dedi. Zannedersem , onun ö-
lüm ünden evvel bıraktığı m ektu b u yaktım .
D erin bir sessizlik oldu. Y a ln ız u zaktan , m akine­
lerin gürü ltü sü geliyordu.
S. M . u stu rayı k a p a ttı ve yerine koydu.
K a m a ro t, sesini yü k selterek kendini m üdafaa et­
m eğe çalıştı.
— F a k a t m ektup, k â ğ ıt sepetinde idi! A kşam y e ­
meği esnasında ka m a rayı toplam ağa gelm iştim . B u a-
rada m ektubu k â ğıt sepetinde buldum . G erçi yırtılm a-

108
m ıştı, fa k a t sepette bu lun du ğu için yaktım .
S. M . sönm üş olan piposunu cebine soktu.
— B ir d ak ik a oğul, k â ğ ıt sepetinde başka ne var­
dı? diye sordu.
— H içbirşey Sir. M ek tu p gem inin kâğıtlarına y a ­
zılm ıştı. A ltın d a da y ü zb a şı B en u a ’nın im zası vardı.
— D em ek bu m ektub u siz buldunuz?
— Evet.... F a k a t fransızca old u ğu için onu okuya-
m adım . Y alm z, kap tan a hitaben yazılm ış olduğunu an­
ladım .
S. M . nin yüzü n d eki ifade anlaşılm az bir hal al­
mıştı. G özleri, odanın içersinde dolaşm ağa başlad ı ve
n ih ayet kapının yan ınd a bir n o ktaya tak ılıp kald ı. O-
raya doğru yü rü dü ve van tilâtö rü harekete geçiren düğ­
m eye bastı. E v v elâ bir ses d uyu ld u . Sonra da van tilâ-
tör, m u ntazam bir şekilde dönm eğe başladı. B en u a’nın
lâstik m ühürleri bu lun an ku tu d a b irkaç k â ğıt vardı.
S. M . bunlardan birini aldı ve kom odinin bir kenarına
koyd u . K â ğ ıt hareket etm eye başladı. O rada bulunan­
lara saatlerce uzun gelen b irkaç saniye sonra, k â ğıt a-
şağı doğru kayd ı.. B ir m ü dd et h a va d a k a ld ık ta n sonra
y a v a ş y a v a ş inerek k â ğ ıt sepetinin kenarına tem as etti
ve hâlinin üzerine düştü.
D iğerleri gibi hiç kım ıld am adan duran kam arot:
— A n lıyoru m , dedi. B u yan lışlık olm asaydı, y ü z­
başı B en u a ’nın intihar sebepleri elinizde bulunacaktı.
S. M . hayretle kam arota b a k tı :
— în tih ar sebepleri m i? d iye sordu.
F a k a t kendini hem en topladı ve sakin bir sesle ilâ­
ve etti :

109
— B u m ektup şim di nerede oğu l?
— M aa lesef çöp y a k m a dairesinde.
O anda u za k tan b ir kad u ı çığlığı duyuldu.
S. M . kaşlarını çattı.
— Ş u H oper b u d alası m acerayı an latm ıya başladı
galiba? dedi. Ş a y e t herşeyi m ü rettebata bildirm eğe kal­
karsa....
S. M . sözünü kesti ve kamJarota döndü:
— H epsi bu k a d ar oğul, dedi. H iç üzülm e... Senin
bu işte katiyen kab ah atin yo k . B u n u herkese de ser­
bestçe söyliyebilirsin. F ra n sız bir m ektup b ırakü k tatı
sonra intihar etmiş, bu m ektup ta bir k a za y a ku rban
gitm iş. B u bir sır değildir. G idebilirsin.
Sonra kâ ğıt sepetini gösterdi.
— B en u a ’nm özene bezene y a zd ığ ı itira fları m aa­
lesef elim ize geçm edi, dedi. T esad ü f, bu m ektub u orta­
dan kald ırd ı.

110
xn
B - G ü vertesin deki silâh sesinden bir m üddet son­
ra, V aleri Şatfo rt, ana m erdiveni takiben salona çıktı.
Geçerken, m erdiven başın da bulun an ayn alard a k en ­
dini tetk ik etti. H erkesin üzerinde, birçok gece elbise­
sine sahip olduğu tesirini bırak m a k için neler y a p a ca ­
ğını düşünüyordu. H albu ki, esasında y aln ız ik i elbi­
sesi vardı. F a k a t bunlardan ziyade, onu düşündüren
şey, üzerine aldığı v a zifeyi nasıl ifa edeceği idi. S e y a ­
hatin ilk gecesi deniz tu ttu ğ u için, hiçbirşey yap a m a ­
mıştı.
B u akşam yü zü n e biraz renk gelm işti. H er tarafını
daha iy i tetk ik edebilm ek için, başım sağa sola çeviri­
yordu. K en d i kendine gülüm sedi... B u öyle bir tebes­
süm dü ki, M a k s M ath evs, m u h a k k a k surette hayrete
düşerdi.. Ü zerine gül rengi tu v a letin i giym işti.
V aleri, h eyecan içersinde bu lun u yordu . G eçen ge­
ce, nerdeyse herşeyi b o zacaktı. B ö y le bir m u vaffaki-
yetsizliğe uğrasayd ı, evdekiler herhalde ço k kızacak-

111
lardı. O, onların kendisile iftih ar etm elerini istiyordu.
F a k a t, acaba bu adam a nasıl yaklaşabilecekti?
İşte, m eselenin en güç tarafı da burasıydı.
İlân tah tasın d aki y a z ıy a göre, salon da orkestra
dokuzdan itibaren, yan i b irkaç d ak ik a evvel çalm ıya
başlam ıştı. M ü zik , m erdivenlerden d uyu lu yo rd u . Va-
leri, salona girdi, ko ltu klard an birine oturdu ve biran
sonra istediği fırsatı elde etti.
Jerom K o n vorti, bu akşam ilk defa o la rak salona
geliyordu. İçeri girer girm ez, k o ltu k la rd a n birine çöktü.
V aleri, bu fırsatı k açırm am ağa karar verm işti.
K en vo rti, uzun b o y lu , za yıf, sarışın bir gençti. A lnı
arada sırada hafifçe kırışıyor v e ağzının kenarlarında
virgü l şeklinde o yu k lar hasıl oluyordu. G özünde, altın
çerçeveli bir gözlü k vardı. Ü zerine güzel bir sm okin
giym işti. G arsona em irlerini verirken, ağzını bir balık
gibi açıp kapıyordu . S ö y liyecekleri bitince, arkasına
dayand ı ve gözlerini kapattı.
Valeri, etrafına bakındı. K endisinden ve K en vo rti--
den başka y aln ız m üzisyenler vardı. G en ç kız, şim diye
k a d ar hiç görm ediği, fa k a t karakterini başkalarından
öğrendiği bu genç adam a nasıl y aklaşacağın ı g ay et iyi
tasarlam ıştı. A d am ın y a k ışık lı olm ası, h âdiseyi k o la y ­
laştırıyordu.
B ü tü n bunlara rağm en, V a leri’nin kalb i heyecanla
çarpıyordu. B irk a ç d ak ik a daha bekledi. Sonra yerin­
den kalktı, K e n v o rti’nin m asasına yak la ştı, karşısında­
ki san d alyalard an birine otu rd u ktan sonra dirseklerini
m asaya dayadı.
— Ü zü lm e kuzenim , ben seni ku rtaracağım .

112
S eyah atta, ilk viskisini içm ek üzere, bard ağı du­
dağına d okun duran Jerom K en vo rti irkildi.
— M asam a geldiğiniz için size m innettarım M a ­
dam , dedi. F a k a t, siz kim siniz?
— K o rk m a yın , ism im V a leri’dir.
K en vo rti, h afızasın ı yoklad ı.
— Y an ılm ıyo rsa m sizi şim diye k ad ar hiç görm e­
dim , dedi. A ile ism iniz nedir?
— Şatfort, V a leri Şatfort. F a k a t bunun ehem m iyeti
. y o k . K a d ın ın öldürüldüğüne üzülm em en lâzım . B ü tü n
m ektu p lar katilin elindedir. B u n d a n tam am ile eminim.
Jerom , genç kıza bir m ü dd et h ayretle b a k tık ta n
sonra, bardağını y a v a şça m asanın üzerine koyd u .
— A caba bu, yine G risv o ld ’un bir şakası m ı? diye
söylendi. G a z m askesi o yu n u y a h u t ta, şu saçm a par­
m a k izi tesbiti yetm ed i m i?
Valeri anlam am ış gibi sordu:
— K im bu G risvold?
— Zannedersem , birbirim izi hiç an lıyam ıyağız...
K onu şm am ;za devam etm ezden evvel beni kim e ben­
zettiğin izi söyler m isiniz?
— Siz, Jerom K e n v o rti’siniz! B a b a n ız, L o rd A bs-
d a l’dır. K endisi şim di vekâlette m ühim b ir m evkid ed ih
N e olduğunu bilm iyorum .
— B ah riye nazın .
— O ksforthir’deki, T h ed lan d s p a rk ’ta o tu ru yo r­
su n uz veya, hiç olm azsa eskiden orad’a o tu ru yord u nu z.
Sizi sık sık ziya ret ederdim . Annen M o li benim te y ­
zem , benim annem E len ise senin teyzen oluyor.
Jerom K en v o rti’nin zihninde, eski h atıralar can-

113
lanm ağa başladı. On iki v e y a on beş sen eevveline ait
bir hatıra... T h ed lan d s’d aki otların üzerinde koşup oy-
m yan uzun örgülü saçlı, kü çü k, yaram az bir kız gözü­
nün önüne geldi. O nunla, birçok defalar kavga ettiğini
hatırladı...
— Şim di hatırladım , dedi. E len Şatfo rt teyzeyi hiç
unutur m uyum .. E ve t, evet doğru! B u buluşm ayı tesit
etm em iz lâzım . Sana içecek birşey ikram etmeme mü­
saade eder m isin k ü çü k kuzin im ?
— M aalim em n un iye... B ir G ra n d M arn iye alabilir
m iyim ?
K en vo rti, garsonu çağırdı ve arzu edilen içkiyi ıs­
m arlad ı. Sonra:
— Şim di an lat b akalım ! dedi. N erede oturuyorsu­
nuz? N asılsın ız? Sizi görm ediğim seneler zarfında ne­
relerde dolaştınız
V aleri, kolların ı kavu ştu rd u . B aşın ı eğmiş, masa­
nın üzerine bakıyo rdu .
— G ezm ediğim iz yer bırakm adık, dedi. E vvelâ *
B erm u d a ’y a gittik. B u n u biliyorsun, değil mi?
— E vet, evet, b ö yle birşey d u yd u ğ u m u hatırlıyo­
rum .
— B u nd an sonra, tahm inen bir sene evvel N ev -
York* a geldik. F a k a t harp b aşlayın ca, belki biraz yar­
dım ım dokunur diye düşündüm .
G en ç k ız gözlerini kald ırd ı, hafifçe gülüm sedi ve
göz k ap akların ı indirdi. Sözlerine devam etti:
— H a ttâ ü m it ederim ki baban... F re d enişte bana
bir v a zife bulur. O na m ektu p la bildirm ek istem em . Çnü-
kü ailem le arasındaki m ü nakaşaları bilirsin. Sonra, o-

114
nun karakterini de g ay et iy i bilirsin.
K en vorti, ikinci visk iy i b o şalttıktan sonra biraz
neşelenmişti.'
— B ilm ez olur m u yu m hiç, dedi. B u n lar, hepsi es­
ki hikâyeler. B a b a m ın sana b ir iş bulm asın a yard ım ede­
ceğim. Ç ü n k ü . istediğinin ço k güç bir iş old u ğu nu tah ­
m in ediyorum . M aalesef beni dahi... Y an ın d an u za k laş­
tırm ak istiyor...
V aleri, hayretle başını k a ld ırd ı:
* — İn an ılm ıya ca k bir iş doğrusu. B u...
— Sözünü bitir gözlerim in yıld ızı. Şerefine!
— N e dedin?
— Şerefine!
— O! Şerefine, Jerom .
V aleri, k ü çü k kadehin i eline aldı.
— Şim di buluşm uşken sana şunu sö yliyeyim , de­
di. D a h a çocukken sana hürm et ederdim . Sen benim
çocu kluğu m u n kah ram an ıyd ın .
G enç kız hafifçe güld ükten sonra sözüne devam
etti :
— E vet, evet, söylediklerim tam am en doğrudur.
M o li teyze, bize her zam an senin m ektep notlarını gön ­
derirdi. M ektebin bü tün m ü kâfatların ı kazandığını b i­
liyorum . B u n d a n başka, diplom asi branşını tercih et­
tiğini de/ Sonra da... E v e t sonra da, o kad arla kaldığını
p öğrendim.
K u la k la rın a k a d a r kızaran K en vo rti :
— E vet, d iye m ırıldandı.
— Senden bahsettikleri zam an çok hoşum a gider­
di. B ir m üddet evvel, gazetelerden N e v -Y o rk ’ta bulun-

115
duğunu öğrendim . Sonra, §u korkunç kadına bağlan­
dığını öğrenince...
— H an gi kadına?
V aleri, m asam n üzerinden ileriye doğru eğildi:
— B u nu n için seninle konuşm ak istiyorum , dedi.
B u kadın, dün akşam , kam arasında öldürüldü. Y olcu ­
ların bundan haberdar edilm em eleri lâzım . Boğazını
kesm işler Jerom . Ç o k korku n ç birşeydi. Onu, o vazi­
yette gördüm .
— F akat... A llah ım , bu kadının ism i ne?
— Şşşşt... D a h a y a v a ş konuş!
— İsm i neym iş, söylesene?
— M ad a m E stela Z iy a. El çantasında, kocam an
bir deste m ektup taşıyo rd u . H erhalde, bunları şantaj
için k u llan m ak n iyetindeydi. Seninkilerden başka diğer
şahısların m ektu p ları da vardı. F a k a t, beni sadece se-
ninkiler alâ k a d a r ediyordu.
K en vo rti, düşünceli bir h al alm ıştı:
— V aleri, ister inan, ister inanm a, dedi.Ben, M a ­
dam E stela Z iy a ism inde bir kadın tanım ıyorum .
— Jerom , rica ederim !
— E vet, d oğru yu söylü yoru m .
G en ç kız, bunu hiç beklem iyordu. Ç ü n kü Valeri
Şatfort, hiçbir zam an d oğru lu ktan ayrılm am ıştı. Bunun
böyle olm ası lüzu m u n u hissettiği için m u ayyen bir ga­
ye tak ip ediyordu. O nun karakteri, zekâ, toyluk, doğ­
ruluk, k ıskan çlık ve geniş bir m u hayyiled en m üteşek­
kildi. B u ana kad a r tu ttu ğu işi bir ham lede bitireceğini
ku vvetle üm it ettiği için, K e n v o rti’nin yala n söylemesi
onu fena halde şaşırtm ıştı.

116
K a tilin , Jerom K en v o rti olm adığın ı g ayet iyi bi­
liyordu. Çünkü, kendisi, k a tili görm üştü. B unu, plâ­
nında m u va ffa k olm ak için saklıyo rd u . B ir analık sü­
kûttan sonra kekeliyerek sözüne d evam etti:
— F a....kat, bu ka tiyen o lam az! Sen “ Trim olşino,,
barını biliyorsun, değil m i? 65. ci so k a k ta bulunuyor.
* — F a rzet ki burasını biliyoru m , ne olacak?
— B u kadin da hergün öğled'en sonra orada bulu­
nuyordu.
*
G enç K en vorti, biraz düşündü.
— M adem ki “ Trim olşino,, da bulun uyordu, şu
halde onu görm üş olm am lâzım . B elk i de ismi başka
idi? Sonra şunu da derhal sö y liy ey im ki, h ayatım d a,
kıym etli bir m ektup yazm ış değilim . B izim aile a vu k a ­
tım ız, bu noktanm tehlikesini, bana daha on beş y a ­
şında iken anlatm ıştı. O günden itibaren, m ektup y a z ­
m aktan daim a çekindim . Söylediklerin im kânsız.
G en ç adam , biran sözünü kesti ve sonra devam
etti:
— Söylesene, “ Trim olşino,, barını sen nereden bi­
liyorsun?
V aleri, gözlerini yere indirdi.
— Ç o k m üteessirim , dedi. Sana sadece yard ım et­
m ek istedim .
— E vet, fakat....
— O nu kan d ırm ak için a şağıya inm em belki de
deliliktir. K ard eşin i belâdan k u rta rm a k istiyen acem i
^ bir m ektepli kız gibi h areket ettim . B u yü zd en çok fena
bir durum a düştüğüm ü itiraf ederim .
— F ena bir durum a m ı düştün?

117
— “ Trim olşino,, barına sık sık giden arkadaşlarım
vard ı. B u n la r bana sık sık senden bahsederlerdi. Annem,
d aim a senin ku rtan lab ileceğin i söylerdi. M ad am Ziya
ile görüşerek, m ektup ları im ha etm esini rica edecek­
tim . H a ttâ bu nları çalm ağa dahi karar verm iştim..
— C an ım söylediğim i niçin anlam ıyorsun... Ben hiç­
bir zam an m ektup yazm ış değilim !
V aleri, içini çekti.
— B en ise, bu sayede senin itim adım kazanm ak ve
eniştem i bana iş verm ek için teşvik etmeni istiyor­
dum . Şim di bunları unut. B u n u n her zam an olduğu gi­
bi, bu defa da yine m u hayyilem den doğm uş birşey ol­
duğu nu anlıyorum .
V aleri, K en vo rti’nin yu m u şam ağa başladığını m em ­
nu n iyetle gördü. H erhalde ku llan d ığı ta k tik onu doğru
y o la sevkediyordu.
Jerom , üçü ncü viski sod ayı bo şalttıktan sonra ta-
mamJen değişti.
— Valeri... B en im ço cu k lu k arkadaşım , dedi. Sen
bu lun m az bir kızsın. San a kendim den bahsetm ezden ev­
ve l bana, niçin fena v a z iy e te düştüğünü söylem eni is­
tiyoru m . Senin hesabına ü zü lüyoru m .
— Söylem eğe değm ez.. H iç ehem m iyeti yok.
K e n v o rti’nin alnı kırıştı. A ğzın ın etrafın daki oyu k­
lar bariz bir h al aldı.
— B ö y le fed a k âr bir tav ır takın m a kızım , dedi.
A nlad ığım a nazaran, bu gem ide bazı kirli v a k a la r ce­
reyan ediyor. C inayet.... B ir cin ayet işlenm iş! Sonra bu
kadını tan ıyıp tan ım adığım ı düşünm em lâzım . B elki de
G risvold bunu bilir. K a tili y ak a lam ışla r m ı?

118
— Zannetm iyorum .
— Senin bu va k a ile ne a lâkan var?
— Ben... B en vakan ın cereyan ettiği yerin karşı­
sındaki kam arada idim . M ath ev s ism inde bir adam ,
kaptana bütün gördüklerini yetiştirdi.
^ G enç kız, başından geçen bütün m acerayı tekrar
tek rar anlattı.
K en vorti, m üteessir olm uşa ben ziyord u.
♦ — D em ek, bü tün bunları kendi üzerine aldın? dedi.
— E h em m iyetli birşey değil Jerom . Y a ln ız , kap ­
tanın beni sorguya çekip çekm iyeceğini m erak ediyo­
rum . A cab a ne yapsam ?
— N e mi yapsan?
— E vet. F a k a t bü tün mesele bundan ibaret değil.
M a d a m Z iya, veznedara m ühürlü bir za rf bırakm ış. B u
za rfta da senin bazı m ektuplarının bulun m ası ih tim a ­
lini düşündüm . B u n u n için M ath ev s’e b u zarfı bana ge­
tirm esini rica ettim . F a k a t razı olm adı. B e lk i de k a p ­
tan, şim di bunu da öğrenm iştir.
K en vo rti gülüm sedi.
— Sevgili kuzinim , senin için yaln ız bir tek çare
v a r, dedi. V ezn edar G risvold, benim iyi arkadaşım dır.
O herşeyi a n lıyacaktır. O na h a k ik ati söyle. K a p tan a
herşeyi anlat.
— E v v e lâ ben de bö yle düşündüm . F a k a t bu şekil­
de fena bir v a ziy ete d üşm iyecek m isin?
— V aleri, yine tekrar ediyorum : B en im yazdığım
bir tek m ektup bile yoktu r. İstersen yem in ederim.
V aleri, derin bir nefes aldı. B errak, gri gözleri genç
adam ın üzerinde durdu.

119
— P ek i Jerom , dedi. F a k a t, farzet ki herkes se­
nin m ektup ların olduğu fikrinde olsun. O nlara, M adam
Z iy a ’y ı niçin görm ek istediğim i anlatm am lâzım . “ Tri-
m olşino,, barında da, senin M a d a m Z iy a ile düşüp kalk­
tığını ve ona m ektup y azd ığın ı söylü yorlard ı. N e olur­
sa olsun sana su al soracaklar. Seni de v a k a y a sokacak­
lar. Jerom , Jerom ... B en y aln ız seni düşünüyorum . İn-
giltereye döndüğüm üz zam an m ahkem ede sorguya çe­
kileceğini unutm a. E tra fta m üthiş bir dedikodu başlı-
yacak . B a b a n ise...
O rkestra susm uştu. Ansızın hasıl olan sessizliği bir
alkış bozdu. V aleri ve K en vo rti yerlerinden fırladılar.
A lkışlıyan , içeriye kim seye görünm eden giren Jon E.
L an tro p ’tu. V a leri’y i görünce elile selâm verdi. O anda
ikinci bir alkış d uyu ld u . D o k to r R ejin a ld Arher, kol­
tuklard an birine oturm uştu.
M aestro, n ezaketle eğilerek teşekkür etti. Saat do­
ku z bu çu ğu yedi d akika geçiyordu.
K en vo rti, m üm kün old u ğu kadar y a v a ş konuşm ağa
gayret ederek:
— İçim deki bir his, bana, bilm ediğim bir çukura
battığım ı telkin ediyor, dedi. A m a b u tam am en bilme­
den oluyor. A m an Allahım.! Ş a y e t kaptanla, veznedara,
h a k ik ati anlatam azsan, başka ne söyliyeceksin?
V aleri om uzlarını kaldırdı.
— Mathevs’in iddiasını yalanlıyacağım, dedi. Onu„
zaten böyle tehdit etmiştim. İnkâr edeceğim.
— Sonra?
— Seninle beraber olduğum u söyliyeceğim .
G en ç adam , h ayretle kızın yüzüne baktı.

120
— F a k a t bunu nasıl iddia edebilirsin? d iye sordu.
B u kirli iş ne zam an yapıld ı? O na çeyrek k a la ile on a-
rasında m ı? B u takdirde, benim kam a ram d a olduğunu
ve beni tedavi etmeğe çalıştığını söylem em lâzım . F a ­
k a t bundan ne çıkar?
— K a m aran d a olduğunu kim biliyor?
— Veznedar... D ik k a t et, işte G risvo ld içeri giriyor.
V eznedar, içeriye hiçkim seye görünm eden girm ek
istiyordu. İçeri girm esile salonda bir değişiklik sezildi.
Geçerken, D o k to r A rher’e başile selâm verdi. H içbir
tara fta durm adan, doğrudan d oğru ya V aleri ile K e n ­
v o rti’nin oturduğu tara fa doğru yürüdü. D a h a karşıdan,
yan akların ın kızardığı ve derin derin nefes aldığı anla­
şılıyordu.
V aleri, onun, niçin geldiğini tahm in ediyordu.

121
XIII

V aleri, herşeyi evvelden keşfetm ek hünerini göste­


riyord u . V ü cu d ün ü n bü tün adaleleri sertleşm işti. K en -
v o rti’nin bakışlarını tah lil etm eğe çalışıyordu . O nun üze­
rinde tesis ettiği h âkim iyetin , teh likeye girdiğini sezer
gibi oldu. H içbir zam an şüphe u ya n d ırm a k istem iyordu.
B a şla d ığ ı işi sonuna kad a r götürm esi lâzım dı. G enç a-
dam a doğru eğilerek y a v a ş b ir sesle sordu:
— V eznedar dün akşam ona çeyrek kala ile on a-
rasında senin kam aran d a m ıyd ı?
K en vo rti, cevap verm ezden evvel biran düşündü.
S o n ra :
— Saatin kaç olduğunu bilm iyoru m , dedi. Y ah u t,
dur b a k a yım ! Zannedersem an cak saat ondan sonra
geldi. E vet, evet şim di hatırlıyoru m . Şu gaz m askeli a-
dam a... H ayır, o daha evvel gözükm üştü. H erhalde
kendisi, bir k a d ın m isafiri a ğ ırlıy a ca k va ziyette olm a­
dığım ı biliyordu. N ekadar....
— Ş-ş~ş-t. Sus artık!

122
V eznedar, gülerek yan ların a yak la ştı.
— N asılsın ız M atm azel Ş atfo rt? dedi. T e k ra r a-
y a ğ a kalkabildiğin ize çok sevindim M ister K en vo rti.
— T eşekkü r ederim... B irşey içm ez m isiniz?
— T eşekkü r ederim . Şimıdi değil. Ş a y e t m üsaade
ederseniz M atm azel Ş a tfo rt ile b irkaç kelim e konuşm ak
istiyorum .
Valeri, L an tro p ’un a y a ğ a k a lk a ra k p iy an o y a doğru
gittiğini gördü. M akin elerin çalışm asından çıkan gü­
rültü, k u lakların d a u ğu ldu yord u .
— F a k a t bizim birbirim izden saklıyacağım ız sır
yo k tu r ki M ister G risvold, dedi. B a n a ne söyliyecekse-
niz, kuzenim in yan ın d a da söyliyebilirsin iz.
— K im in önünde?
— M ister K en vo rti benim kuzen im dir.
K en vorti, başını sallad ı :
— E v e t doğrudur, dedi. M a tm a z e l Ş a tfo rt’u daha
kü çü k bir çocukken tanırdım . O zam anlar, saçları ta ­
m am en örtülüydü. B en im çoban köpeğim in üzerine bi­
nerdi.
V eznedar san d alyalard an birine oturdu.
— B a n a şim diye k a d ar ku zin in izd en hiç bahsetm e­
m iştiniz, dedi.
K en vo rti gülüm sedi.
— G risvold, dedi. H er tan ıdığın ız kim seye, akra­
balarınızın isim lerini sa y ar m ısınız? B u k a d a r gülünç
bir iddiada bu lun acağınızı hiç zannetm iyorum .
— Beni yan lış anladınız. D ü n sizinle uzun uzadıya
konuştuğum uz zam an bana, kuzininizin bu gemide
bulunduğunu p ekâlâ söyliyebilirdiniz. Bahusus akra­

123
banız b u k a d a r güzel, cazip bir genç kız olunca vaziyet
büsbütün değişir. B u hareketinizi size lâ y ık görm üyo­
rum genç dostum .
K en vo rti, cevap verm ek için ağzını açtı fa k a t vez­
nedar konuşm asına m üsaade etm edi.
— Sizinle sonra konuşuruz eski dost, dedi. Y alnız,
şunu bilin ki şakanın zam anı geçm iştir.
G risvold, bir d ak ik a sustu ve dizine vurduktan
sonra, V a leriye döndü :
— M atm azel Ş atfort, dedi. K a p ta n d a n aldığım e-
m ir m ucibince size birkaç su al sorm ak istiyorum . Son­
ra kaptan, dün akşam v u k u b u lan cinayetin yolculardan
saklanm asına lüzum görülm ediği fikrindedir. K a d m
kam arotlard an biri, çenesini tutam am ış. Şim di bütün
gem inin olandan haberi var. Sizin de haberiniz olduğu­
nu tahm in ederim.
V aleri ürperdi:
— E vet... H erşeyi d uyd um , dedi.
— D em ek m alû m atın ız var?
G risvold, cebinden kalın m ühürlü bir zarf çıkardı.
Ü zerine b ü y ü k harflerle “ M ad a m E stela Ziya,, ismi ya­
zılm ıştı.
— M ister M a k s M ath evs, bu akşam bize birçok
şeyler anlattı, dedi. B u arada, elim de tuttuğum zarftan
da bahsetti. Ona, bu zarfı alm ası için ricada bulunm uş­
sunuz. Z a rf benim yazıh an em de bulunuyordu. K a p ta ­
nın emri üzerine onu açtım .
Veznedar, zarfı ters çevirdi ve içindekilerini bo­
şalttı. B unlar, bir gazeteden kesilm iş kâğıt parçalan
idi. G risvold, sözüne devam etti:

124
— M atm azel Şatfort, kaptan, bu zarfı niçin alm ak
istediğinizi öğrenm ek istiyor. B u n d an başka, M ak s
M ath ev s’in kam arasında ne aradığınızı d a soruyor?
Valeri, kanının yüzü n e hü cu m ettiğini hissetti.
H erhalde oyn adığı oyu n la biraz ileri gitm işti. A ca b a
hakik ati olduğu gibi söylem eli m i idi? H ayır, henüz
v a k it gelm em işti. Şim di sırası değildi.
— N eden bahsettiğinizi a n lıyam ıyo ru m M ister
G risvold , dedi.
— K a p tan ın bilm ek istediği birşey daha va r: M a ­
dam Z iy a ’nın çantasında bir deste m ektup taşıdığına
ve katilin, bu m ektup ları çaldığın a nasıl hükm ediyor­
sunuz?
— H â lâ anlam ıyorum .
— K a p tan , dün akşam M ak s M ath ev s’in k a m ara­
sında ne arad ığın ızı soruyor.
— F a k a t ben, M ister M ath ev s’in kam arasında de­
ğildim ki!
— Ö y le mi? Y a neredeydiniz?
— B en kuzenim M ister K en v o rti’nin y an ın d ay ­
dım.
Ü çü de alçak sesle konuşuyorlardı. G risvold, dir­
seklerini dizlerine d ayam ıştı. “ B u n u zaten tahm in et­
miştim ,, dem ek isterm iş gibi gülüm sedi.
— D em ek siz M ister K en vo rti ile beraberdiniz, ö y ­
le mi M is Şatfort? dedi.
— E vet...
— K a p tan , M ister K en vo rti ile saat k a çta beraber
olduğunuzu bilm ek istiyecektir.
— Zannedersem saat tahm inen d okuz buçuktu.

125
S a a t ona doğru da 'kam arasını terkettim .
— B u rakam ların doğru olduğundan em in m isiniz?
— O ld u kça.
Veznedar, K e n v o rti’ye baktı.
— B u hususta sö yliyecek birşeyiniz var mı acaba?
d iye sordu.
— D urun!
K en vo rti, okad ar h ızlı bağırm ıştı ki, piyanonun
başına oturup çalm ağa başlam ış olan L an trop dahi ba­
şını kaldırdı. G en ç adam , a lç a k sesle d evam etti:
— Sizin bü tün suallerinize cevap verm ezden evvel,
ben birşey sorm ak isterdim . A cab a, öldürülm üş olan
bu M a d a m Z iy a ’nın cesedine bir kere bakabilir m iyim ?
G risvold, kaşlarını kaldırdı.
— T ab iî, dedi. K en disi sizin ahbabınız değil m iydi?
— H ayır. H içolm azsa onu bu isim altında tanım ı­
yordum . F a k a t, benim m aksadım başka: Siz, N ev -
Y o r k ’taki “ Trim olşino,, barına sık sık gidiyordunuz,
öyle değil mi?
G risvold, şaşırm ıştı:
— E vet, b a n bilirim , dedi. F a k a t, uzun zam andan-
beri gitm iş değilim . B u rası bir nevi İngiliz kulübüdür.
B irço k denizcilerin toplan d ığı yerdir. B ildiğim e nazaran,
birçok casus ta bulun uyorm uş. F a k a t bu sualin m anası
ne?
— Siz M ad a m Z iy a ’y ı tanır m ıyd ın ız?
Veznedar, o m u zlan n ı kaldırdı.
— Sadece ondan bahsedildiğini işitmdştim, dedi.
F a k a t bu da m u ay y en b irşey değil.
— B u n la n nerede işittin iz? “ Trim olşino „ bann -
da m ı?
— H atırlam ıyo ru m . N için sordunuz?
K en vo rti, bir defa daha :
— M ak sad ım şu.
D iy e tekrar etti. E llerin i m ütem adiyen açıp k a ­
p ıy o rd u :
— A ca b a , M a d a m Z iy a ve...
V aleri, genç adam ın sözünü kesti.
— Jerom e! dedi.
K en vo rti, cüm lesini başka şekilde bitirdi:
— . . . m u ayyen bir şahıstan bahsedildiğini işitti­
niz mi?
G risvold, alnını kırıştırdı ve genç adam ın sualine:
— H aytr, b ö y le birşey hatırlam ıyorum , diye çe-
v a p verdi. Y a lm z bir defa, ism inin, bir m im ar ism ile
beraber söylendiğini duydum . B a şk a birşey b ilm iyo ­
rum . F a k a t bunları niçin soruyorsunuz A llahakşına?
K en vo rti, gülüm sedi.
— M era k etm iştim de, dedi.
Sözün ün gerisini getirem edi. Y a ln ız , m erakla:
— B u da ne? d iye sordu.
V aleri, ürperdi.
— B ir kadın çığlığına benziyor, d iye cevap verdi.
K en vo rti tastik etti:
— E vet, bir kadın bağırdı. F a k a t bunun M adam
Z iy a ’nın ruhu olduğunu zannetm iyorum .
A ln ı p arlıy an G risvold ,itiraz etti:
— B ö y le konuşm ayın, doğru değil, dedi. M atm a­
zel Şatfort, bu salona ne zam an geldiniz?
— Ben... Ben, orkestra başladığından biraz sonra

127
geldim .
— D a h a evvel neredeydiniz?
— A kşam yem eğinden sonra kam aram d ayd ım .
— Y a siz M ister K en vo rti?
G enç adam , alnını ovuşturdu.
— B u ra y a geldiğim zam an orkestra henüz çal­
m ağa başlam ıştı, dedi. D a h a evvel ise giyin d im ve tıraş
oldum .
Veznedar, biran düşündü. Sonra başın ı kaldırdı.
— O rkestra saat d oku zda ça lm a y a başladı, dedi.
D em ek ki b u ray a d o k u zd a n biraz sonra gelmişsiniz...
V ezn e d a r k o l saatine b a k tı v e devam etti:
— B ira z evvel birinin bağırdığım duydunuz? B u
çığlığı doku zdan biraz sonra da işittiniz mi? Y a h u t
başka bir gürültü?
İki ses birden cevap verdi:
— H ayır.
— E m in m isiniz? B-G üvertesin de bir itişm e falan.
— H ayır.
V a leri’nin, burnuna sigara dum anı gelm işti. A rk a ­
sına dönünce, gülüm siyerek ona b akan L an tro p ’u gör­
dü. G enç kız, bu adam a ka rşı bir hürm et d u ym ak taydı.
F a k a t, b eyaz saçlarına rağm en, V aleri onda çocukça
hareketler seziyordu.
L an trop, sigarasının dum anını h a v a y a savurarak:
— N erede k a vg a varm ış? d iye sordu.
V eznedar :
— H içbir yerde M ister L an trop, dedi.
— İçim rah at etti. İh tiy a r H oper’in başına bir fe­
lâket geldi diye ü zü lüyord u m .

128
G risvold h ayretle:
— H oper? d iye tekrar etti.
— Evet... İy i k a lp li H oper. B a n a , b u ray a gelip m ü­
zik dinliyeceğini söylediği hald e m eydan d a yok. İn­
şallah gem iden düşm em iştir. B a n a b ir k â ğıt oyu n u öğ­
retm ek niyetind eyd i. Ş a y e t b u oyu n d a da o k atm aktaki
k a d a r m ahirse, karşısında d aya n a m ıya cağ ım ı itiraf e-
derim . H epinize A lla h ra h a tlık versin.
V eznedar, L an tro p ’un arkasından seslendi :
— M ister L an tro p !
L an trop, b irkaç adım atm ıştı. A ğır, ağır döndü:
— Efendim .
— Â d et yerini bulsun d iy e size bir sual' sorm ak is­
terdim M ister L antrop... B u akşam sa a t d okuz suların­
da neredeydiniz?
— D o k u zd a m ı? K a m a ram d ay d ım .
— Y a , sizde m i?
— N asıl efendim ? S a a t tahm inen dokuzu on geçe,
orkestrayı dinlem ek üzere b u raya geldim . A ca b a yin e
birşey mi oldu?
B u son cüm le, bir sualden ziya d e tesbit edilen bir
h a k ik atin ifadesine benziyordu.
Veznedar, a ya ğ a k a lk tı ve:
— E vet...
D iy e cevap verd ikten sonra seslendi:
— D o k to r Arher!
Salonun öbür ucunda, kapının yan ın d a duran ve
elinde bir k ita p tu ta n doktor, hızlı, em in adım larla
yak la ştı. Y ü zü n d e bir tebessüm vardı. H ali, hastalarını
m u ayen eye gelen bir d oktoru andırıyordu... F a k a t du-

F: 9 129
d a k la n son derece k u ru yd u . İnsan, neredeyse çatlıya-
ca k la n n a hükm edecekti. V a le ri’y e gülüm sedikten son­
ra, bü tü n hazır bu lun anları selâm ladı.
— B irşey m i a rzu ettin iz M ister G risvold? diye
sordu.
Veznedar, biran tereddüt etti. Sonra o da gülüm ­
sedi.
— K a p ta n ın bir em ri, B a y D o ktor, dedi. Herkese
birer su al soruyoruz. B u akşam saat d oku zd a nerede
bulun du ğu nu zu h a tırlıy o r m usunuz?
— T abii..
— N erede idiniz?
— K am aram d a. N için gözlerinizi kapıyorsunuz?
G a y ri tab iî birşey m i söyledim ? Y o lcu la rın ekserisi ak­
şam yem eğinden sonra kam araların a çekiliyorlar. B a ­
zıları kitaplarım , bazıları p altoların ı alıyorlar. B en de,
tahm inen d oku zu çeyrek geçe, sigara salonuna çıktım
ve sonra da, m ü zik dinlem ek üzere b u ray a geldim . A f­
federsiniz, fa k a t bu gem ide başka y a p a ca k birşey yok
galiba...
D oktor, biran sustu ve sonra sesinin tonunu hiç
değiştirm eden ilâve etti:
— Şim di sö yleyin bakalım , yin e neler oldu? B u
gem ide bulunan herkes, dün akşam, neler olduğunu bi­
liyor. Y o k s a yeni bir hâdise m i cereyan etti?
V eznedar, derin bir nefes aldı.
— Evet... Yin e... B ir k a za oldu, dedi. F ak at, he­
yecanlan m an ız için hiçbir sebep yok.. K a p tan a itim at
edebilirsiniz. K endisi, herşeyi öğrenm enizi istiyor.
D o k to r m erakla:

130
— Y e n i bir cin ayet m i old u ? d iye sordu.
— M aalesef evet.
L antrop, ağır ağır nefes a lıyord u . K o n u ştu ğu za ­
m an .sesinin titrediği seziliyordu.
— Y o k sa, dedi .B iraz evvel y a p tığ ım şaşkanm ...
î-—* İh tiyar, iy i k alp li H oper....
V eznedar L an tro p ’un sözünü kesti:
— H oper m i? H op er’den bahseden İrim? dedi. M ev-
zubahs olan F ran sız, Y ü z b a şı B en u a ’dır. Ü ç çeyrek sa­
a t evvel B -G ü vertesin d e arkasın dan atılan bir kurşun­
la öldürüldü. Ş a y e t dün akşam neler a n latm ak istediğini
an lasayd ık, belki de h a ya tın ı ku rtarm ağa m u va ffa k o-
lurduk.
“ E d vard ik,, tam y o lla ilerliyordu.

131
XIV

îk i gün sonra “ E d v a rd ik „ denizaltı mmtakasma


girdi. P azartesi günü sabahından itibaren h ava tama-
m ile bozulm uştu. Şim ali şarkî istikam etinden ' şiddetli
bir rüzgâr esiyordu. T a h lisiy e san dalları içeri çekilip,
üzerleri örtüldü. Ç ü n kü on m etre yüksekliğinde olan
dalgaların, bunları p arçalam ası tehlikesi mevcuttu.
Y o lcu la r, gem inin sallan m asın dan fena halde müteessir
oluyorlardı. P azartesi gün ü akşam ı, yem ek salonuna
sadece M ak s ve L an tro p çıktı. S alı akşam ı ise salon tâ-
m am en boş kaldı..
Ç arşam b a akşam ı fırtın a biraz diner gibi oldu. Sa-
bah soğuk ve karan lıktı. S a a t sekize doğru, aynı isti­
kam ette seyreden, bir m il k a d a r u za ktan başka bir gemi
geçti. Verilen işarete nazaran bunun da, “ V it Plen Lin„ ^
acentasına ait “ A ndalusia,, gem isi olduğu anlaşıldı.
D ürbünle bakılın ca, güvertesinde on beş santim lik v
"*

iki topu bu lun dügu görülüyordu. “ E d va rd ik „ te ise,


kaptam n tabancasm ından ve ikin ci m akinistin av tüfe-

132
ğinden başka bir silâh yoktu .
Fırtınanın d evam ettiği ik i gün zarfın d a M aks
M ath evs, cinayetlerle m,eşgul olam ayacak kad a r fena
va ziy ette idi. K a m a rasın d a y a ta ra k deniz tutm asile
m ücadele etm ek m ecburiyetinde kaldı. Y a ln ız , arada
sırada V aleri Ş a tfo rt’u düşünm ekten geri kalm am ıştı.
—^ V aleri Şatfort... O ndan şüphe ettiği için, kendi ken­
dine kızıyord u. Şim di düşünürken, Jerom K en vo rti'-
nin söylediklerini hatırlıyord u . B u hâdise pazartesi sa­
bahı cereyan etm işti .F ırtına b a şlam azd an evvel, Jerom
K en vo rti de diğer y o lcu la r gibi 'kam arasına çekiL
m işti. M aks, K en vo rti, D o k to r A rh er ve L an tro p gü­
vertede dolaşırlarken, K en vo rti, VaÜeri’nin şu sözleri
söylediğini anlatm ıştı: “ N e olursa olsun, H itler fev k a ­
lâde bir adam dır ve A lm a n m illeti onu takip ettiği için
tenkide u ğrayam az.,,
Gerçi bunun hiçbir m anası olam azdı. M aks, bunu
bir m üddet için unutm uştu. F a k a t sonra, deniz tutm a­
sının tesirile u yu d u ğu zantan gördüğü rü y a d a V aleri
Şatfort, önüne başka şekilde dikilm işti. B eyn in e hücum
eden fena fikirle m ücadele etm ek istedi, fa k a t şüphe v
zihninden bir tü rlü silinm iyordu.
Ç arşam ba sabahı, kendini b iraz halsiz, fa k a t, buna
rağm en keyfin in yerinde old u ğu nu görünce h a yret etti.
K a h v a ltıd a n sonra neşesi biraz k a ç a r gibi oldu.
B u n a da, cin ayet tah kikatın ın yeniden b aşlıyacağı
havadisi sebep olm uştu. V a leri Ş a tfo r fta n şüphelen-
* mesi, işini güçleştiriyordu. B u n u da gördü ğü fena rü­
y a la ra atfediyord u . F a k a t, buna rağm en ortada bazı
h akik atler vardı. V aleri, veznedara, K e n v o rti’nin ku ­

133
zeni olduğunu söylem işti. K en v o rti de bu nu tastik et­
tiği h ald e M aks, yin e inanam ıyordu . C um artesi gecesi,
ona çeyrek k a la ile on arasında, K e n v o rti’nin kam ara­
sında b u lun du ğu iddiasının d a asılsız olduğunu gayet
iy i biliyorctu.
Ö ğleden biraz evvel güverteye çıktığı zaman,
ilk gördüğü V a leri oldu. G en ç kız, A - Güvertesindeki
şezlongların arasında d uru yordu . M a k s’ı görünce arka­
sını çevirdi. G en ç adam , gülüm sedi ve :
— G ü n aydın .
D edikten sonra, bilm ediği bir hissin tesirile ilâve
etti :
— H a y l H itler!
V aleri, birkaç saniye hareketsiz k a ld ık ta n sonra
birdenbire arkasım döndü.
— G ü naydın , dedi. Şu soğuk şakaların ızı lütfen bir
tarafa b ırakır m ısınız?
G enç adam , biraz bozu lu r gibi oldu, fa k a t hisset­
tirm edi. Sadece:
— B eni her defa gördüğünüzde, soğuk şakalarım ı
b ırakm am ı söylüyorsun uz, dedi.
M aks, genç kızın g a y e t cazibeli olduğunu itiraf et­
m ek m ecburiyetindeydi. G özlerin in altın d aki gölgelerle
g ay et taze ve sevim li görünüyordu.
— M atm azel Şatfo rt, dedi. M ad em ki şimdi bir
kuzen kazan d ın ız, b iraz daha sam im î olam az mısınız?
— Y o k sa, Jerom K e n v o rti’nin kuzenim olduğuna
inanm ıyor m usunuz?
— H iç Olmazsa, cum artesi akşam ı ona çeyrek kala
ile on arasında onun kam arasınd a olm adığınızı itiraf
edin.
G enç kızın gözlerinden, m asu m iyet akıyo rd u .
— B u n u niçin bilm ek istiyorsu nu z M ister M a t­
hevs? d iye sordu.
— Siz bana...
— H a y ır M ister M ath evs! H a y ır! Size hiçbir şey
söylem iş olam am . Sizi hiç görm edim ki. B u n u vezne­
dara ve kaptan a da b ö y le söyledim . S iz de aksini iddia
etm ediniz.
M aks, h a yatın d a a n cak birkaç defa, bir kadm ı gü­
zelce d övm ek ,arzusunu hissetm işti. Fakat bu arzu
şim diki kad ar k u vv etli olm am ıştı. O nu en fa zla sinir­
lendiren şey, V a leri’nin esrarengizlik olm ıyan yerlerde
esrar yara tm a sıy d ı .Şim diye k a d a r bü tün m uhavereler­
de üstün m evki daim a kızd a yd ı. F a k a t bir anda herşeyi
altü st etti:
— B a n a niçin “ H a y l - H itler,, dediniz? d iye sordu.
— O nu çok tak d ir ed iyor m uşsunuz?
— B ö y le birşey söylem edim M ister M ath evs.. Y a l­
nız, benim fikrim e göre insan düşm anını h içbir zam an
h akir görm em elidir.
M aks, gülüm sedi.
— Siz burada, İn giliz su la n üzerinde bu lun duğu­
nuz için istediğinizi sö ylem ekte serbestsiniz, dedi.
V aleri, sesini g ittikçe y ü k selterek genç adam ın sö­
zünü kesti:
— B en de bu nu y a p a ca ğ ım zaten! dedi. N e düşün­
düğü m ü söyliyeceğim ! Şu n u b ild irey im ki..
B u anda, L an tro p ’un sesi işitild i:
— Ş-ş-ş-şt!. N erede bu lu n d u ğu n u zu unutm ayın!

135
Sigara salonunun kapısı açılm ış ve eşikte Lantrop
belirm işti. L an tro p sözlerine d evam etti:
— Şim di, yarım, şişe sek içtim . İta a t etm iyen bir
m ideye karşı k u llan ılab ilecek en iy i çare.. Size bir na­
sihat vereyim M atm azel Ş a tfo rt : B ir a z d ilin izi tutm aya
ve ulu orta ko n u şm am aya alışın. S izin biraz eğlenceye
ih tiy a cın ız var. B u n u n için ü st gü verteye çıkıp oyun
o yn ıyalım .
V aleri, daha fa zla hiddetlendi:
-— O yu n o yn am a k niyetind e değilim , dedi. B ah u ­
sus b u çıngıraklı y ıla n la olursa yerim den kım ıldam ak
istem em .
L an trop, elile M a k s’ı gösterdi.
— B u d elikanlıdan mü bahsetm ek istiyorsunuz? di­
y e sordu. Y a p m a y ın canım ... F e n a bir ço cu k değildir...
İkisini de ko lu n d an tu ttu v e ilâ v e etti:
— G elin, gelin.. N a sıl olsa barışırsınız.
V aleri, d aha fa z la itiraiz etm edi.
G ü ve rtey e çık tık la rı v a k it, soğuk b ir rüzgâr y ü z­
lerini kam çıladı. B o m b ard ım an tayyarelerin in arka ta­
rafında bir tenis kord u vard ı. E tra fa bir sürü kanape
konm uştu. B u kanapelerden birinde Sir Stan ley M eri-
v a l oturuyordu.
A y a k la rın ı u zatm ış ve ayırm ıştı. G eniş şapkasını
ku lakların a k a d a r çekm iş, kendisinden birkaç metre
m esafede bulun an bir dem ire ipten yaplm ış ilm ekler
geçirm eğe çalışıyordu . B u oyu n a o k ad ar dalm ıştı ki,
gelenleri farketm ed i v e ilm ekleri a tm a k ta devam eder­
ken bir ta ra fta n da kendi kendine söyleniyordu:
— M ad em ki bu herif İngilizce biliyordu, bunu ni­

136
çin söylem edi? B ira z sağa düştü... Sonra ap u let mese­
lesi var. A m an , yine yükseğe gitti.
— Sir S ta n ley!
— A y m neviden bu k a d a r d am g aya ne lüzum var
acaba?. G a lib a gem i sallan dığı için hedefe isabet etti-
rem iyorum . B ir tek sebep b u la b ilse n v .
M aks, y a k la ştı ve bir defa daha seslendi. S. M .,
rü yad an u yan ır gibi irkildi.
— O, sim m isiniz? dedi. Z aten y a ta k ta n çıkm anızın
zam anı gelm işti
— Sizi deniz tu tm ad ı m ı?
— B eni mi? H a y a tım m üddetince, beni bir sa a t
bile deniz tutm uş değildir, oğul.
— Sizi rahatsız etm iyoru z y a?
— H ayır, hayır,. B en sadece biraz düşünüyordum .
E srarengiz bir cin ayet ve esrarengiz p a rm ak izleri biraz
düşündürüyor doğrusu.
— Zannedersem M a tm a zel Ş a tfo rt ile, M ister H o -
p er’i henüz tan ım ıyorsun uz. Y o k s a ald an ıyor m uyum ?
L an trop, S. M . nin elini h araretle sıktı. Valeri, ol­
d ukça soğuk d avran ıyo rd u . İh tiy a r adam , 'kızın önünde
eğildi. B u n d a n sonra yerd e bu lun an ilm eklerini topli-
y a ra k tekrar sıra ya döndü
L an trop, gülüm siyerek,:
— A m erikad a, sizden bahsedildiğini ço k işittik S ir
Stan ley, dedi. Y a ln ız , A m erik a d a bulunduğunuzdan
haberim olm adığı için çd k m üteessirim . B ilm iş olsay­
dım, size b ü y ü k bir k a b u l m erasim i hazırlaü rd ım .
— Biliyorum ,. İşte bunun için, m em lekete sessiz gi­
rip çık m ayı tercih ettim . A m erik a y ı severim . K a n a ati­

137
m e göre, d ün yan ın en m isafirsever m em leketidir. F akat,
o k ad a r fa zla m isafirseverdir ki, orada kald ığım ondört
günün sonunda, beni konserve halinde ve sızm ış bir va­
ziy ette gem iye taşıdılar. İh tiya r bir a d a m olduğum için
bu h a y a ta tah am m ü lü m yo k .
E lin d e bu lun an ilm eklerden birin i attı, fa k a t yine
hedefe geçirem edi. Sonra sözüne d eva m etti:
— E vet... N e d em ek istiyo rdu m ? H erh alde vezne­
dar, bu rad a u fa k bir cin a yet konferansı toplanacağını
söylem iştir.
O anda başile, H oper, D o k to r Arher, G n ıin sh ak ve
G risv o ld ’un indiği m erdiveni işaret etti. H epsinin yüzü
h âlâ sa n idi.
M aks, h a va d a b ir gerginlik sezer gibi oldu. Gerçi
veznedar neşe ile şapkasın ı elinde sallıyordu. F a k a t yü ­
züne d ik k a tle bakılınca, g ay et h eyecanlı olduğu anlaşı­
lırdı. U za k ta n seslendi:
— M erh aba! H epiniz burada masınız?
— H a y ır oğul. K a p ta n nerede?
O rtada kısa süren bir sessizlikten sonra ilk konuşan
G risv o ld oldu.
— K a p tan , bu sabah m eşgul, dedi. B elk i bu meş­
g u liye t akşam a k a d a r d eva m eder.
S. M. ilm eği atm a k için elini kaldırm ıştı. B u söz­
leri d uyu n ca hem en indirdi. K ü çü k , zeki gözleri vezne­
darı süzüyordu. Ü zerinde oturduğu sıra, geminin sal­
lanm ası ile inip çıkıyordu . S. M . :
— Y a!
D edi, ve elindeki ilm eği attı. B u ilm ek de uzağa
düşm üştü.

138
M aks, e trafta k i nöbetçilerin çiftîeştirildiklerini far-
ketti. F a k a t bu nu g a y et ta b iî görm ek lâzım d ı. Ç ü n k ü
gem i, d enizaltı m ıntalcasından geçiyordu.
O ana k a d a r hiç konuşm am ış olanı V aleri, o rtaya
atıldı.
— Demsek, oym yacağım az oyu n bu ym u ş M ister
L an tro p ! dedi. D e m ek top lan tı yap ılacağ ım g a y et iy i
b iliy o rd u n u z!
S. M . G risv o ld ’a dön dü:
— Ü zerinde p a rm a k izleri bulunan sekiz kartı,
kim senin erişem eyeceği b îr yere ko yd u n u z m u? diye
sordu;
— B u n la r yazıh an em deki kasad a saklıdır. D iğer­
lerini ise kilitlem edim . Ç ü n k ü m ü rettebattan şüphem iz
kalm am ıştır.
S. M . tekrar elini kald ırd ı ve yeni b ir ilm ekle ni­
şan aldı. B u esnada ağzını o yn atıyordu . B ü tü n hazır
bu lun anlar arasında gay et sıkıcı bir h ava esiyordu... B u
v a z iy e t M a k s’m fena halde sinirine dokundu.
B ir gözünü k a p a yıp nişan a jd iktan sonra ilm eği
a tan S. M . üçü ncü kaptan a:
— B a n a bakın oğul, dedi. K a tili, v e y a bu v a k a ile
a lâ k a d a r birini yak a lad ığım ızı farzedin... B u şahsı ne
yaparsınız? H apsedecek m isiniz?
Ü çü ncü kaptan güldü... F a k a t b u gülüşte bir tu­
h a flık vardı.
— H a y ır Sir Stanley, dedi. B u n u bana dün de
sordular. H apis, lim anlard a fa z la içip sızan m ürettebat
içindir... Y o lc u la r b u raya konam az.
S. M . :

139
— P ek â lâ , y o lcu ları ne yaparsınız? d iy e sordu.
G ru in sh ak om u zların ı k ald ırd ı:
— B e lk i kaptan , kam arasın d an dışarı çıkm am ası­
nı emreder, dedi. L im an a gelir gelm ez d e polise teslim
eder.
— B u n u n için kam arasının önüne nöbetçi konur
m u?
— K a m a r a y ı sadece kilitlerler zannederim . Nasıl
olsa, kaçm asına im kân yok... Y a n i kaçm ası için bir tek
y o l v a r dem ek istedim ...
— E vet... B en u a ’nın seçtiği y o l d eğil mi?
S. M . bunları sö yled ikten sonra, elindeki son ilmeği
de attı ve a ya ğ a k a lk tı:
— O halde şu genç M a tm a zeli hem en kam arasına
k ap atın , dedi. L im a n a geldiğim iz zam an, polise ben he­
sap veririm .

140
XV

O rtad a derin bir sessizlik oldu.


V aleri, b irkaç adım geri çekildi. Esen rüzgâr, saç­
larım uçu ru yord u . Y üzünde korkun un izleri peyda
old*u. G en ç kız, itiraz etm ek istedi:
— N eden bahsettiğinizi anlam ıyoru m ! dedi. Beni
mi hapsedecekler?
— E vet, sizi. K a p ta n ve adam ları, k o la y kolay
kan d ın lam az. Ş a y e t bilm iyorsan ız size şunu söyliyeyim
ki, son iki günde geçirdiğim iz fırtınada, O kyanustan
cephane geçirm ek ço cu k o yu n cağ ı değildir. B unun için
burada bulunanların hepsi tehlikede sayılır. M adam
Z iy a ’nın kam arasınd aki elektrik (Düğmesinin kenarında
ve m asanın üzerinde duran bir pudriyerde parm ak iz­
leriniz bulunm uştur. G ruinshak, dün akşam bunları al­
dı v e kaptan ın yam n d a sizinkilerle m ukayese etti. D oğ­
ru değil m i oğul?
Ü çü n cü kaptan, başile tastik etti:
/Veznedar, gözlerini yere indirdi.

141
D iğerleri sessizce duruyorcfu. H op er, y avaşça, S.
M . nin oturduğu sıraya çöktü. D o k to r A rh er, H oper’in
yan ın d a durdu.
— Y o k s a cinayeti...
S. M . genç kızın sözünü kesti:
— B en şim dilik hiçbir id d iad a bu lün m juyofum ..
H attâ, belki de V aleri Ş a tfo rt’un, K e n v o rti’nin kuzini
o lduğuna bile inanıyorum . B u n d an başka, K e n v o rti’nin
babası olan ih tiy a r L ord1 A b sd a l’ı da eskidenberi tanı­
rım. B u sabah kendisile m uhavereye giriştim .
L antrop, hayretle gözlerini açtı:
— O nunla m uhavereye m i giriştiniz? d iye sordu.
F a k a t nasıl? B u gem iden telgraf çekm em iz y a sa k değil
m i? B ü tü n d ü n ya ile alâkam ız kesilm iştir.
— B en ve kaptan , telsiz telgraf aletini ku llan m ak
salâhiyetine sahibiz.
S. M . bu kısa iza h a tı verdikten sonra tekrar V a ­
leri’y^ döndü:
— L ord 'A b sd a l’ın, E len K en vo rti ism inde bir kız-
kardeşi varm ış, dedi. B u b a y an ın ilk kocası, hariciye
vekâletind en Cesi B ern a rd ’mış. K en disi, sekiz sene ev­
vel ölm üş ve geriye, V a leri ism inde bir kız bırakm ış.
D a h a sonra Elen, Ş a tfo rt ism inde b ir m u allim le evlen­
miş. B u hâdise o rtalıkta bir bom ba tesiri yapm ış.
Ç ünkü, Ş a tfo rt y ü k sek sosyeteye m ensup değilm iş. Son­
ra L ord A b sd a l ço k m utaassıp bir adam olduğu için,
kadının Ş a tfo rt gibi old u kça h a va î bir insanla evlen­
mesini doğru bulm am ış. H er neyse.. Esas, E len en bu
adam la evlenm iş ve çocuğun u a la rak Berm oıda’y a git-
miş olm asıdır. Sö yled iklerim doğru değil m i genç dos-

142
tum ?
Y e n i bir ilmiek a tm a k için hazırlanan S. M . başını
çevirdi. K a lın b ir p a lto ya sarınm ış ve y akasım kald ır­
m ış olan Jerom K en vorti, om uzunda canku rtaran y e ­
leği old u ğu halde m erdivenlerden çıkıyordu . A ğ ır adım ­
larla ilerliyerek sıraya kadar geldi v e H op er’i biraz y a ­
na iterek oturdu.
S. M . sözlerine d evam etti:
k — B u genç adam , b a b a sıy la telefon la konuştu ve
bu k ızın asîl olduğunu söyledi. B u m eseleyi bu rad a bı­
rakalım . Fakat zikretm eden geçem iyec eğim iz birşey
varsa, o da, geçen akşam , K e n v o rti’nin kam arasında
onbeş d ak ik a kald ığın a d air sö yled iği yalan d ır. K ızım ,
M ad a m Z iy a ’nın kam arasın a girdiğinizi itira f ediyor
m usunuz, yoksa etm iyo r m usunuz?
V a leri’nin b e y a z y ü z ü sertleşir gibi old u K o rkm u ş
ve şaşırm ış old u ğu an laşılıyord u. B u n d an başka, M a k s­
in hiçbir m ana verem ediği bir takım hareketler y a p ­
m akla m eşguldü.
K en vo rti, aya k k a b ıla rın a b a k a ra k konuşm ağa baş­
ladı:
— H ay a tım ın ışığı... H erşeyi itira f etsen daha iy i
olur zannederim . B u sabah beni so rgu ya çektiler. B u ­
lun duğum yeri isp at etm ekten b aşka hiçbir işe y ara m a ­
dım. B u anda inan ki bence h erşey m üsavi. G em i batsa
dahi hiç ü zülm iyeceğim ... F a k a t, m u h a k k a k surette bu ­
rada, rüzgârda d urm am ız lâzım m ı A llah aşk m a? H e­
pim iz aşağıya, bara inip orad a ölem ez m iyiz?
Valeri, birdenbire o rta ya a tıld ı:
— F a k a t, dedi. F a rzed in ki ben h a k ik ati söylem e-

143
dim , bu nokta sizleri ne için alâ k a d a r ediyor, niçin bu-
k a d a r heyecanlanıyorsu nu z?
S. M . d ikk atle dinliyordu. Son cüm le karşısında,
ilm!eği atm ak için kald ırd ığı kolu h avada kaldı. Ağzı
açılm ış, şapkası gözlerinin üzerine düşm üştü.
— H e y A lla h ım ,dıiye söylendi. B ü tü n ilâhlar bo­
şuna çekişiyor... B eş günde iki cinayet... Bulunduğu-
m uz deniz altı m m takası için ço k güzel bir netice. Bir
elinde taban ca, bir elinde ustura ortada dolaşan bir deli
var. Sonra bu m asum kızcağız, bu n larla niçin alâkadar
oldu ğu m u zu ve niçin heyecanlandığım ızı soruyor.
V aleri, h afifçe gülüm sedi.
— Saçm a! dedi. Siz, katilin kim olduğunu gayet
iyi biliyorsunuz.
— ^Öyİe mi?
— T abiî.. Y ü z b a şı B enua değil m iydi?
— Y ü zb a şı B en u a mı ?
— Ö yle değil m i? B u n u gay et iyi biliyorsunuz. P a ­
zar akşam ındanberi m alûm atınız var.
— B enim k ü çü k kızım ...
— E tra fa y a y d ığ ın ız h ikâyeler beni alâkadar et­
mez. B en h a k ik a ti kam arotu m dan işittim . M ad a m Zi-
y a ’y ı Y ü z b a şı B en u a öldürm üş. D a h a sonra vicdan a-
zabı çekm eğe başladığı için in tih ar etmdş. K am arotun,
o gece nöbetçi bulun an bir kuzin i var. Y ü z b a şı Benua*-
mn tab an ca yı beynine d ayad ığım ve tetiğe bastığım da­
hi görm üş. Evet... B u adam m ecbur oldüğu için cinayet
işliyen biriydi. F ran sızlar b ö y le insanlardır. Kendisi,
herhalde M a d a m Z iy a ’y a bir' sü rü m ektup yazm ış ve
bunları geri a lam ayın ca kadım öld ü rm ek m ecburiyetin­

144
de kalm ış.
H oper, yerinden fırlad ı ve başını sa llam ağa başla­
dı. F a k a t V aleri, sözüne devam etti:
— Söylediğim gibi bunları size çok evvel izah ede­
bilirdim . Y ü z b a şıy ı cum artesi akşam ı gördüm .
S. M . kalın sesile m üdah ale edince genç kız susm ak
m ecburiyetini hissetti.
— Y ü z b a şı B en u a ’nın M ad'am Z iy a ’y ı öldürdüğü­
nü gördünüz m ü?
— H ayır... O nu öldürdüğün ü görm edim . B u biraz
fa zla olurdu... M a n za ra y a d ayanabileceğim i hiç zan­
n etm iyorum .F aka t, adam ı, kadm ın kam arasından çı­
karken gördüm .
İlm eği h âlâ elinde tutan S. M . ilk defa görüyorm uş
gibi genç k:za d ikk atle baktı. Sonra m ınld'andı:
— B enua cin ayet m ahallinde... B en u a birşeyler an­
la tm a k istiyo r ve m ütem adiyen “ ah, ou i„ cevabını a l­
d ıkça h a yret ediyor... B enua bir m ektup bırakıyor...
B en u a artık ortada yok.
B u anda S. M . nin sesi birdenbire değişti ve y ü k ­
seldi:
— Y ü zb a şı B en u a’nın, M ad a m Z iy a ’nın ka m a ra ­
sından çıktığını ne zam an gördünüz?
— T ahm inen ona çeyrek kala... K o lu n u n altında
bir deste m ektup taşıyordu. O n santim kalın lığın da bir
deste!..
— Y in e y ala n söylem iyorsun uz y a inşallah?
D o ktor Arher, söze karıştı:
— M ü saad e ederseniz birşey sö y liy ey im , dedi. B u
genç b a y an da, m ü tem adiyen m ektup destelerinden

F: 10 145
bahsetm ek h astalığı v a r galiba?.. O n santim kalınlığın­
d aki bir destede ep eyce m ektu p bulunm alı.
H oper, kendi kendine konuşuyorm uş gibi söylendi:
— G ü z e l bir film m evzu u doğrusu...
B iran süren sessizlikten sonra bu defa da Lantrop
o rta ya a tıld ı:
— M a tm a zel Ş atfort, dedi. B u m ektu p bahsini
M ister M a k s M a th e v s’ten dinlem iş bu lun u yoruz. Şim­
d i bizi a lâkad ar eden şu d u r: M a d a m Z iy a ’nın çantasın*
da m ektup bulun duğunu nereden biliyo rd u n u z?
O anda, hazır bu lun anların hepsi konuşm ağa baş­
lad ığı için, V a leri cevap veremedi-
S. M . nin bas sesi hepsini sü kû ta d av et etti.
— L ü tfen susunuz! K ızım , şim di bize bü tün bildik­
lerinizi anlatın. C u m artesi akşam ı, ona çeyrek kala ile
on arasm da neler oldu? B u defa h a k ik ati istediğim izi
u nutm ayın.
V aleri, derin bir nefes aldı.
— A şağ ıya , dedi, M a d a m Z iy a ’nın yan ına inerek*
Jerom ’un m ektup larım verm esini...
G en ç adam , V a le ri’nin sözünü kesti:
— Ş im d iye k a d ar m ektup nam ına birşey yazm a­
dığım ı kaç defa...
F a k a t S. M . de K e n v o rti’nin sözünü kesti:
— Susun! dedi. D e v a m edin kızım .
V a leri’nin gözleri doldu. A nlatm asın a devam etti :
— B u sayed e Jerom ’a iy ilik etm ek istiyordum .
K a d ın ın kapısının önüne gelince, onun bir erkekle ko­
nuştuğunu d u yd u m .
— B u adam kim di? Sesini tanıdınız mı?

146
— M aalesef tan ıyam ad ım . O ld u k ça kalın bir ses
olm akla beraber gay et y a v a ş konu ştu ğu için hiç birşey
işitm edim . H em en karşıki k a m a ra y a girdim . B urasının
M ister M ath ev s’e a it o ld u ğu n u bilm iyord u m . Ş a y e t m a­
lûm atım olsayd ı »m uhakkak girm ezdim . B u rad a , diğer
kam arad aki adam ın gitm esini bekledim . B irk a ç daki­
k a sonra, B-37 n u m aralı kam aran ın kapısının açıldığını
ve tekrar kapan d ığın ı d uyd um . Başım a u za ta ra k dışarı
baktım . O anda, Y ü z b a ş ı B en u a ’nın koridora saptığını
gördüm . K o lu n u n altınd a b ir deste m ektup taşıyordu.
— B u n ların m ektup o ld u ğu nu nereden biliyorsu­
nuz?
V aleri, elile birta k ım anlaşılm az işaretler yaptı.
— K â ğ ıt görünce başka ne tah m in edebilirdim ki?
dedi.
— Y a !.. Sonra?
G en ç k ız yu tku n d u .
— B u n u n üzerine, M a d a m Z iy a ’nın kapışım vur­
dum ,dedi. H içbir cevap alam ad ım . N ih a y e t k a p ıyı aç­
tım . İçerde ışık yan ıyo rd u . K a d ın ın tu v a le t m asasının
önünde oturduğunu gördüm . E tra f kan içersindeydi. D ü ­
şüp b a y ılm am a k için kendim i güç zaptettim . H ak ik a ­
ten ölüp ölm ediğine ka n a at getirm ek için daha fa zla
yaklaştım . B u arada, p u d riyer üzerine p a rm a k izlerim i
bırakm ış olacağım . E vet... D ışarı çıkarken de ışığı sön­
dürdüm . B u n d an sonra ne y ap tığ ım ı h atırlam ıyorum .
Ç o k fena bir v a ziy ette kalm ıştım . Y a ln ız , tekrar M is­
ter M ath ev s’in kam arasına girdiğim i v e ne yap acağ ım ı
düşünm eğe başladığım ı biliyorum . T ah m in en beş da­
kika kad ar kap alı kapının arkasında kald ım .

147
O anda veznedar, k ızın sözünü kesti ve:
— M a tm a zel Şatfo rt, dedi. B-37 num aralı kam a­
rada kald ığın ız m üddetçe, h akild katilin, M adam Zi-
y a ’nın b an yo dairesinde sa k lı bulunm ası ihtim alini dü­
şünm ediniz mi?

— N e gibi?
— Söylendiğine nazaran, Y ü z b a şı B en u a’nın, Ma- „
dam Z iy a ’yı, başka birinin de, Y ü z b a şıy ı öldürdüğü
sanılıyor.
>
y a l e r i ’nin elleri titredi.
— B en kamiarada tahm inen beş dakika kaldım,
dedi.
— D u ru n! B u va ka d a n sonra, M ad a m Z iy a ’nın ka-
mlarasından b aşka çıkan old u m u? B irşey işitm ediniz
md?
G enç kız, başım sallad ı:
— Ç o k heyecanlı o ld u ğu m için buna m aalesef dik­
k a t edem edim , dedi. Ş a y e t biri çıkm ış olsayd ı da yine
düym azdım . F a k a t bu nları yapan m Benua olm ası lâ­
zım . M u h a k k a k oyd u ! B a şk a birisi olabileceğine hiç
aklım erm iyor. Sonradan in tih ar ettiğine göre, hiçbir
aksak ta ra f k a lm ıy o r dernektir. Beni korkutm ak isti­
yorsanız, boşuna u ğra şıy o su n u z!
G en ç kız, biran su stu ktan sonra daha sakin bir ses­
le d evam etti:
— T ah m in en onbeş d akika sonra koridordan biri­
nin geldiğini ve B-37 num aralı kam aranın kapısına vur­
d uğunu duydum:. Y in e dışarı baktığım zam an, M ister -
M ath ev s’i gördüm . K am a ran ın kapısın ı açmıştı. Mister
M athevs, kam arotu, kaptan ı çağırm aya gönderdiği za-

148
m an ka çm ak istedim . F a k a t o anda, bir kadın kam arot
gözüktü ğü için tekrar bu lun du ğu m yere dönm ek m ec­
buriyetinde kaldım , işte... A n la ttık larım ın hepsi doğ­
rudur. E vv elâ kam arada, sonra da banyo dairesinde
saatlerce kaldım . B u n u n ü zeim e, bir de M ister M ath evs
tarafından hakarete uğradım .
* S. M . başım kaşıdı:
— D em ek bü tü n bunları biliyo rsu n u z ve B en u a’-
mn katil olduğuna em in siniz? dedi. Ş im d iy e kad ar ni­
çin birşey söylem ediniz?
— Ç ü n k ü Jerom ’u k u rta rm a k istiyordum . H iç ol­
m azsa bu hizm etim e m u k ab il birk aç tak d irk âr kelim e­
sini d uyacağım ı ü m it ediyordum .
G enç kız, artık va k a la ra pek fecî bir şekil verm eğe
başlam ıştı. B u n u herhalde kendisi de hissediyordu.
H attâ bu anda, K en v o rti’y e m ektup m eselesini anlat­
m ağa çalıştığı zam andan daha ciddî görünüyordu.
S. M . :
— D em ek siz, bu genç adam ın şerefini ko ru m ak
istediniz ö yle m i?
D iy e sorduktan sonra son ilm eğini de attı.
— E vet...
ih tiy a r adam , K e n v o rti’y e y a n gözle b a k tı:
— B u n lar, h akik aten sizin m ektup ların ız m ıyd ı o-
ğul? diye sordu.
K en vo rti, içini çekti:
— Şim di, son d efa söylü yoru m , dedi! B en hislerini
^ kâğıt üzerine dökecek bir insana ben ziyor m u yu m ? V a ­
leri... B eni nankör bir adam zannetm e... Senin iyiliğin i
ve tem iz teşebbüsünü tak d ir ediyorum ... F a k a t bö yle

149
id d ialard a bu lun du kça beni fen a bir durum a düşürdü-
günü anlam an lâzım .
— Siz, M ad a m Z iy a ’nun cesedini gördünüz mü
oğu l?
G en ç adam ın yü zü , h afifçe sarardı.
— E vet, dedi. S o ğ u k h a va deposunda.
— T a n ıd ın ız m ı?
— H ay ır. Y an i...
K en vorti, kaşlarım kald ırd ı ve sözünü tam am ladı:
— Y an ılm ıyo rsam , b u y ü z ü d ah a evvel, acayip bir
şerait içinde görm üş olm am ihtim ali var... O zam an ya­
nında, şim di gem ide bu lun an bir şahıs da vard ı galiba?
— K im d i bu? N eredeydi? N e zam an?
— M aalesef h a tırlıyam ıyoru m ! B u deniz, biraz sü­
kûnet b u la ca k olursa, belki daha salim bir k a fa ile ha-
tırlıyabiliriım .Şim dilik bü tü n ku vvetim i, içim in kalk­
m am ası ve m uvazenem i tem in etm ek için kullanıyo­
rum .
— İstediğinizi sise gird iğim iz zam an elde edecek­
siniz. B u da m u h a k k a k o la ca k tır zannedersem.
— B u izah atın ıza ço k teşekkür ederim, Sir Stan­
ley... Sizin de beni teselli edecek b irşey söylem enizi ister­
dim . N ih a yet, Y ü z b a şı B en u a ’nın, M ad a m Z iy a ’yı öl­
dürüp, son ra da intihar etm iş olm ası im kânsız birşey
değildir. B en im âciz beynim e bile bu iza h a t uygun ge­
liyor.
D o k to r Arher, elile saranın arkasına vurdü.
— Şim di ben de bunu söyliyecektim , dedi. M at­
m azel Ş a tfo rt’un son an lattıkların ı d uyd uk tan sonra,
başka bir izah şekli b u lm ak h a yli güçtür. K apının ka-
p a lı bulunm asına rağm en, Y ü z b a şı B en u a ’nın çıktığını
n asıl d u y d uysa b a şk a birisinin çıktığını da duym uş o l­
m ası lâzım dı. Ç ü n k ü h eyecan anında, k u la k la r fe v k a ­
lâd e hassas olur. K en d in ize iş çık a rm a k için bir k atil
ica t etm eğe çalışm ayın Sir Stanley. B en im de b u gibi
İşlerde az çok tecrüb em vardır.
S. M . başını kaldırdı.
— T ecrü b e m i? N e tecrübesi? d iye sordu.
D o k to r Arher, gururla cevap verdi:
— L on d rad a u zun zam an zab ıta doktorluğu y a p ­
tım . B u n u şim diye ka d a r saklad ım v e m ünasip bir za­
m an ını bekledim . îd'dialaTimı k o la y ca ta h k ik edebilir­
siniz Sir Stan ley. M ü fettiş M asters ism i size birşey
h a tırla tıyo r m u? Y a h u t m u avin P ollard ? H er ne ise,
ben az konuşur, fa k a t bu na m u kabil çok iş görürüm .
İşte bunun için, pazartesi sabahı, M ad a m Z iy a ’y a '
topsi yaptım . B u n a, beni gem inin doktoru teşv ik etti.
L an trop, a ya ğ a kalktıı.
— M ükem m el! dedi. B en de bunun yap ılm asını is­
tiyo rd u m . K anunen...
D o k to r Arher, L an tro p ’un sözünü kesti:
— M ister L an trop, otopsi yap ılm asın d a İsrar et­
m ekle haklıym ış, dedi.. Ç ü n k ü m üspet bir netice elde
ettik . E vet, elde ettiğim iz netice ço k enteresan.
S. M . kaşlarım kaldırdı.
— Y o k s a kadının zehirlenm iş old u ğu n u miu söyli-
yeceksin iz oğul? dedi.
D oktor, gülm eğe başladı. M aks, Arheriin m ütem a­
d iy en sırıtm asına sinirlenm eğe başlam ıştı. B u n a orta­
lık ta dolaşan gergin h ava sebep o lu yord u herhalde.

151
D o k to r Arher, tekrar konu şm ağa başladı:
— N eticenin sizi h a y rete düşüreceğini söyledim .
F a k a t buna v a k it var- Şim di size, eski a d liye doktora
sıfatile bir sual so ru yo ru m : Y ü z b a şı B en u a ’nım intihar
etm ediğine dair elinizde ne gibi bir d elil var?
Jorj A . H oper, yerinden fırladı, ve el işaretlerde hi­
kâyesini anlatm ağa başlayın ca D o k to r Arher, hafifçe
tebessüm ederek sordu:
— B u n u h akikaten gördünüz m ü?
— Evet... K en d i gözlerim le.
— F a k a t, zifiri karan lıkta, Y ü z b a şı B en u a ’nın y a ­
nında biri bulun duğunu nasıl gördünüz? H ele tab an ­
casının, m aktu lün başına dayanm ış olduğunu nasıl far-
kettiniz?
— T a b a n ca p atlad ığı zam an gördüm .
— B u im kânsızdır!
— Y a n i benim bir yala n cı öldüğüm ü m u söylem ek
istiyorsunuz?
— H ayır, katiyen . B en sadece...
S. M . yerden bir ilm ek allarak tekar atm ağa hazır­
lanırken, L an tro p m ü n akaşaya kanıştı:
— B u k a d a r heyecanlanm ayın canım , dedi. Esasen
herşey im kân sız gibi görünüyor. O rtada bu lun m ıyan
m eçhul şahısların parm ak izi bırakm aları im kânsızdır.
İki kere ikinin dört ettiği gibi. Size söylü yoru m Sir
Stanley, bize y ard ım edip bu m eseleyi halletm eniz lâ ­
zım,* A ksi halde, hepim iz aklım ızı kaçıracağız. B u iş
bö yle devam edemez.

A y n ı günün akşam ı, k a til tekrar fa a liy e te geçti.
XVI

Ç arşam b a akşam ı, şim alişarkî istikam etinden se­


rin bir rüzgâr esiyordu. B arom etre her an yükselm ek­
teydi.
H âdiselere yeni bir v a k a ilâve edilm em işti. G em i­
nin m ürettebatı, her zam anki gibi vazifelerini y ap m a k ­
la m eşguldü. F a k a t onları, sadece u za ktan görm ek m üm ­
kündü. B ir gözüküp, bir k a yb olu yo rlard ı.
Y o lcu la r, vakitlerini m üm kün olduğu kadar iyi ge­
çirm eğe çalışıyorlardı. Barrn, saat onda kap anacağı, fa ­
kat buna mıukabil, yem ekten sonra salonda bir film
gösterileceği bildirilm işti.
S a a t henüz daha yed iye gelm em işti ki, M aks, ak­
şam yem eği için giyinm ek üzere kam arasına indi.
B-G üvertesin den geçerken bir ses işitti ve durdu. Ses
sahibinin sinirli olduğu an laşılıyord u.,
— A rtık asabım ı bozm ağa başladın ız! d iy e söyle­
niyordu. K a ç d'efa söyliyeceğim : S aç ilâcın a ih tiyacım
yok. B en sadece tıraş o lm a k istiyorum . B u r a y a gelm e-

153
m ek için beş gündür ken dim tıraş oldum . Şim di artık
şu saç ilâcı m asalım b ir ta ra fa b ırakın da işe başlayın.
M aks, perdeyi aralad ı ve başım berber dükkânına
soktu. G ö zlü kleri burnunun ucu na k a y a n S. M. den
başka herşey m u n tazam ve tem izdi.
Porselen bir İcapta sabun köpürtm ekle m eşgul bu­
lunan berber, M a'ks’ı görünce seslendi:
— İçeri bu yuru n , b a y d a n sonra sıra sizin.
F a k a t berber M a k s’ı tan ıyın ca sustu. İçersinde y i­
ne bir şüphe u yanm ıştı. E lin d eki k a b ı bir tara fa bırak- n
tı. F a k a t M aks, haşile işaret edip san dalyalardan birine
otu ru nca berber rah at etti. T ek ra r S. M . ye dönerek:
— G eçen defa size biraz kırılm ıştım bayım , dedi.
N ih a y e t benim de bir mjeslek gururum var. B undan
başka, siz benim ilk m üşterim siniz... G ö zlü ğü n ü zü çı­
karm am a rnsaade eder m isiniz? M esele işim e m ani ol­
duğunuz değil. Ü stelik param ı da üç m isli ödediniz.
F a k a t h ayatım d a, y ü zü n ü sabu n ladıktan sonra, tıraş
olm ad an giden bir m ü şteriye ilk defa rastgeliyorum .
— N e dediniz, nasıl?
— Ş im d iye kadar, y ü zü n ü sabunla diktan sonra...
Berber, elinde sabunlanm ış fırça olduğu halde du­
ruyordu. Y ü z ü kıp kırm ızı kesilen S. M 1, bir noktaya
b a k a ra k a ya ğ a kalkm ıştı.
— B a n a gözlü ğüm ü verin! dedi.
— E fend im ?
Ü zerindeki b ey a z h a v lu y u çıkarm aya çalışan S. M .
tek rar etti:
— B a n a gözlü ğüm ü verin! Ç o k m üteessirim, fa k a t
m aalesef tıraş o lm ak için hiç v a k tim yok.

154
Berberin m eslek gururu o kad ar yaralan m ıştı ki,
M aks, adam ın, elindeki k a b ı yere v u ra ra k p arçalıya-
cağını zannetti.
M ütem adiyen Önündeki b ey a z h a v lu y u çıkarm ağa
uğraşan S. M . bağırdı :
— Ş u kefeni çıkarın A llah aşktna.
^ A rzu su yerine getirilince, ih tiy a r adam birdenbire
değişti. B erberin elini tu ttu ve sıktı:
— O ğul, ban a nasıl bir yard ım d a bulunduğunuzu
bilm ezsiniz. K a ç gündür b u ra y a gelm ediğim i düşün­
dükçe kendi kendim e kızıyoru m . Y a k ın d a yine bura­
dayım . H attâ, m ethettiğiniz saç ilâcın dan dahi bir şişe
alacağım . Ş im d ilik zahm etin iz için şunu k a b u l edin...
B en im le gelin, M aks, fa z la işim iz olacak.
İki m üşteri d ü kk ân ı o k ad a r ça b u k terkettiler ki,
berber, arkaların d an ko şarak canku rtaran yeleklerini
verm ek m ecburiyetinde kaldın.
H ızlı, hızlı yürürlerken S. M . bir taraftan anla­
tıyo rd u :
— Şim di hem en veznedarı b u lm a k m ecburiyetin­
deyiz. G erçi düşündüğüm ün doğru olup olm adığından
pek emin değilim , faikat, vakan ın esasını teşkil eden bir
ip u cu bu ldu ğum u zannediyorum .
Y azıhan esin in kapısı a çık o ld u ğu halde, G risvold
içerde yoktu . Sem patik, genç bir ad am olan veznedarın
m uavini, G risv o ld ’un d ışarı çıktığını bildirdi. E trafın a
bakınan S. M .
— Ben, sadece y olcu ların p a rm a k izlerine bak m ak
istiyordum , dedi. Y a ln ız yolcu ların . B u n d an başka bir
p ertavsıza da ih tiy a cım o lacak.

155
— Ç o k m üteessirim S ir Stan ley. K a rtla r kasada
kapalıd ır ve kasanın da nasıl açıldığını bilm iyorum .
— V ezn edar nerede?
G en ç adam , biran teredd ü t etti. Sonra:
— Zannedersem kaptan ın yanında, dedi. Onu ka-
tiy en rahatsız etm em elerini tem bihlem işti.
— Y o k sa , civarda denizaltı fa lan m ı var?
— B ilm iy o ru m Sir Stanley. B a n a kalırsa, biraz
sonra bir defa daha teşrif edin.
— Y a n i ne zam an?
— Y em ekten sonra.
D ışarı çıktıkları v a k it M ak s:
— F a k a t Sir Stanley, dedi. K a p ta n ın kam arası­
na pekâlâ gidebilirdiniz. N ihayet....
— N ih a ye t sen de b iraz sabırlı olabilirdin. E vv elâ
yem ek yesek nasıl olur?
A k şam yem eği için bütün yo lcu lar salona toplan­
m ışlardı. S. M . sessizce önündeki ta b a k la n boşaltm akla
m eşguldü. D en iza ltı tehlikesinden kim se bahsetm iyor­
du. H cp er’le L an tro p tarih î bir m ü n akaşaya girişm işler­
di. D o k to r Arher, İsp an ya d ahilî harbinden hikâyeler
anlatıyordu. M uhavereler gittikçe h eyecanlı bir safha­
ya girm ekte idi.
Veznedar, henüz gelm em işti.
Y em ekten sonra bü tü n yolcu lar, Ş irle y T em p l’in
bir film i gösterileceği için salona topland ılar. F ilm o y ­
narken S. M . dışarı çıktı ve bir d aha dönmedi.
B ir m üdet sonra ‘'E d vard ik,, şiddetle sallanm ağa
başladığı için, K en vo rti kamjarasma çekilm ek m ecburi­
yetin de kaldı. D o k to r Arher, M a k s’a, y ü zm e h avu zu n a

156
gitm elerini tek lif etti. G en ç adam,, daha sonra geleceği­
ni bildirecek, sigara salonuna geçen V aleri Ş atfo rt’un
arkasından gitti.
G enç kız, g ay et az aydlmlatılmuş bir köşeye oturdu.
M aks, genç k ıza yak la şırk en :
— N asılsınız, birşey içer m isiniz? diye sordu.
— H ayır, teşekkür ederim.
V a leri’nin üzerinde yine k o y u renk elbisesi vardı.
Y ü zü n d e y orgu n lu k ve endişe seziliyordu.
M aks, m uhavereye zem in h a zırla m ak için :
— F ilm hoşunuza gitti m i? d iye sordu.
— Eh, biraz.
— K en din izi iy i hissetm iyorsunuz galiba?
— A lâk a n ıza teşekkür ederim , ço k iyiyim ... Sizdeld
bu anî değişikliğe sebep nedir M ister M ath evs?
G en ç adam , V a leri’nin gözlerini üzerinde hissetti.
G enç kızın çıp lak om u zlan , fevka lâ d e bir m anzara ar-
zediyordu. E lindeki çantasını açıp k ap ad ıktan sonra:
— B u n u hiç söylem em eliydim , dedi. Ç ü n kü h ak i­
katen ben de sizin k ad ar fenayım .
— N e için?
— B u sabah, güvertede güzel bir kom edi oyn adım
değil mi?
G enç adam cevap verm ekte tereddüt edince, V aleri
sözüne devam etti:
— E vet, evet, biliyoru m . S iz bana ehem m iyet ver­
m eyin, yap tık larım ı tak d ir etm eyin ki, ben de aynen
m ukabele edebileyim . B u sabah iyi bir kom edi oyn a­
dığım ı g ay et iyi biliyorum ... İn kâra h acet yök. O kadar
sıkılıyorum ki, tahm in edem ezsiniz. B elk i benim kadar

157
fena va ziy ette olan biri y oktu r.
A ca b a V a leri v a k a y a , yin e bir fa cia süsü m ü ver­
m ek istiyordu ? M ü m k ü n o lm akla beraber M aks, buna
inanm ak istem iyordu. K ız ın va ziyetin d e h akikaten acı­
n acak bir h al vardı.
M aks, genç kızı teskin etm eğe çalıştı:
— Ü zü lm eyin canım , dedi. F en a v a z iy e te düşm üş
olduğunuzu hiç zannetm iyorum . Y a lm z, h a k ik ati daha
baştan sö yliyecek ve bu kad ar esrarengiz bir tav ır ta-
kın m ıyacaktın ız.
— M ad a m Z iy a ’nın çantasındaki m ektup m esele­
sine gelince....
jValeri, sözünü bitirem edi. Ç ü n kü bu and'a çantası
elinden k a yıp yere düşm üş ve açılm ıştı. H em en bir gar­
son koştu.
G en ç adam ve gelen garson, V a leri’nin çantasında
bulunan şeyi görm üşlerdi. B u , old u kça b ü y ü k bir cep
feneri idi. G en ç k ız eğilerek çantasını kaldırdı.
Garson, biran tereddüt ettikten sonra :
— A ffedersiniz M a tm a zel V aleri Ş atfort, dedi. F a ­
kat...
— E vet?
— C ep fenerinizi güvertede ku llan m ıyacaksın ız de­
ğil mi?
— Tabii... B u n u yan ım d a sadece... Anlıyorsunuz,
değil m i? Işık la r her an sönebilir. B u v a ziy ette tahli­
siye sandallarına binm ek güç olur.
G arson gülüm sedi:
— Ş u halde m esele yok, dedi S izi sadece ikaz et­
m ek istedim . K o n tro l ço k sıklaştı. Ç ü n k ü işittiğim e na­
zaran dün akşam , pencerelerden biri açılm ış... M ister
M athevs... B a r bu akşam sa a t onda kapanacak . B iraz
sonra ışıkları söndürm ek m ecbu riyetind eyim . B a şk a bir
arzunuz va r m ı?
M aks, başını sallad ı v e garson u zaklaştı.
— Sigara içer m isiniz M a tm a ze l Şatfo rt?
— H ayır, teşekkür ederim .
M aks, bir sigara y a k tı.
O anda V aleri, yerinden o k ad a r anî fırlad ı ki-, M a k s
korktu .
V a le r i:
— Ben, y a tm a ğ a gidiyorum , dedi. B a şım fena hal­
de ağrıyor. Sizi b ö y le terkettiğim için kusurum a b a k ­
m azsınız, d eğil m i?
— H ayır, katiyen .
G en ç adam , bastonuna d aya n a ra k a ya ğ a kalktı.
— B aşın ızın ağrısına karşı bir ilâç alsam z hiç fena
olm az, dedi. A lla h rah a tlık versin M ister M ath evs.
— A lla h rah a tlık versin M ister M ath evs.
D eniz biraz sakinleştiği için gem inin m akineleri
d aha k u vv etli çalışıyordu. S a a t onu vu rdu . Işık lar sön-
d ürü ld ü ğü zam an, M a k s sigara içm ekte devam ediyor­
du. F a k a t ister istem ez salonu terketm ek m ecburiye­
tinde kaldı. ■
t!;
U zu n koridordan geçtikten sonra, diğer salona gir­
di. Eline birkaç m ecm ua alarak, ana m erdiveni göz al­
tında bu lun du rabilecek bir köşeye ourdu.
S a a t onbire doğru, y a tm a ğ a giden H oper, salondan
geçti. B ira z sonra da L an tro p göründü.
M a k s’ı görür görm ez hem en an latm ağa başladı:

159
— İşittiğim e nazaran bugün, bizden on m il kadar
m esafede bir petrol gem isi batırılm ış.
— B u gem ide olup biten henşeyi işitiyorsunuz.
— Soğukkan lılığınıza hayranım- doğrusu...
— B oşuboşuna niçin h eyecan lan ayım ? H a... M at-
m azel Ş a tfo rt’un kam arasının num arasını b iliyo r mu­
sunuz?
— D u ru n bakayım , düşüneyim ... E vet... Y an ılm ı­
yorsam C-20 olacak... B u n u bir tesad üfle öğrenmiştim.
— T eşekkü r ederim .
L an trop :
— D ik k a tli olun.
D edikten sonra d ışarı çıktı.
S. M . h âlâ görünürlerde yoktu .
S a a t onbir bu çu kta bu salonun da ışık lan söndü­
rülünce M aks, burasını da terketm ek m ecburiyetinde
kaldı. T ek ra r vezn ed an n yazıhan esin e çıktı. F a k a t ka­
p ıy ı vu ru nca hiçbir cevap alam adı. E vv elâ, C - 2 0 nu­
m aralı ka m a ray a giderek, V a le ri’nin hakik aten yatıp
yatm ad ığım kontrol etm ek istedi. F a k a t fen a bir netice
çıkabileceğini düşünerek b u tasavvurum dan vazgeçti.
A -G ü vertesind eki b ü y ü k salona giderek b ir tara fa otur­
du ve eline bir gazete a la rak o kum ağa çalıştı.
D u v ard a k i saat m u ntazam tık ırtıla rla ilerliyordu.
B ir m üddet sonra M aks, oturduğu yerde u yu y a k ald ı.
G özlerini tekrar açtığı zam an, tüylerinin diken di­
ken olduğunu hissetti. Y a k la şa n bir teh likeyi sezer gi­
bi olm uştu.
D ik k a tle etrafına bakındı. B iri, ışık la n söndürm üş

160
olacaktı. Ç ü n k ü sadece m erdivenin üzerindeki kü çü k
am pul yan ıyo rd u . M akin elerin gürültüsün den başka bir
ses işitilm iyordu. M ak s, sa a te bakınca, h ayretle üç ol­
duğunu gördü.
B u an d a yegân e arzusu S. M . y i görm ekti. M uam ­
m anın h al şeklini öğrenm edikçe y a tm a k istem iyordu.
S. M . nin kam arası, en ü st güvertede bulunuyordu.
M ü m k ü n olduğu ka d a r y a v a ş yürü m eğe çalışarak
kap ıya yak la ştı. İçin deki bir his ona, ta k ip v e y a taras­
sut edildiğini sö ylü yo rd u . F a k a t b ü tü n gayretin e rağ­
m en hiç birşey görm eğe m u v a ffa k olam ıyordu.
M erd iven i b u lm a k ta g ü çlü k çekm edi* G ü ve rteye
çıktığı zam an, h a fif b ir rüzgâr esiyordu. G ö k yü zü n d e
m ilyonlarca y ıld ız p a rla m a k ta yd ı. O rtalık , k aran lık ol­
m akla beraber, etrafta bulun an cisim leri az ço k seçm ek
m üm kündü. Sessizlik o kad ar derindi ki, M ak s, u zakta
bulunan bir nöbetçinin fısü d ıya ra k konuştuğun u d uy­
du. B u anda, önünde birşeyin hareket ettiğini görür gibi
oldu.
B e y a z kürk, sahibini ele verm işti.
M aks, daha genç kızın kolun u y ak a lam a d a n , önün­
de V a leri’nin bulunduğunu an lam ıştı. K ız , elinde etrafa
m avim tırak bir ışık saçan cep fenerini tu tu yord u . M a k s
sesini m üm kün olduğu kad a r a lça lta ra k :
— Feneri bana verin! dedi.
M a k s cevap a lam ayın ca tekrar etti:
— F eneri derhal ban a verin, eliyorum size! B aşı­
n ız a açtığın ız işler k â fi değil m i?
— S iz deli m isiniz A lla h a şk m a ? Y o k s a benim...
— V erin şu feneri bana!

F: 11 161
M aks, d ah a fa z la teredd ü t etm eksizin kızın elinde­
k i cep lâm basın ı çekip aldı.
V aleri, hiddetlendi v e :
— B a n a bakın...
B iy e söze b a şla d ı fa k a t cüm lesini tam am lıyam a*
dı.
H er ikisi de a rk a ların a döndüler. G ü verted e ayak
sesleri işitilmdşti. B u y d u k la r ı sesler, k u v v e tli olmamak*
la beraber, gecenin sessizliğini yırtıyo rd u .
— D e n iza ltı va r! T o rp ito geliyor!
Y irm i saniye sonra* gem inin b ü tü n alârm zilleri
çalm ağa başladı.

162
/
t

/
f

xvn
M aks, kendi kendine düşündü : “ D em ek mesele
b u yd u . „ İşte olanlar olm uştu. İçersinde en u fa k bir
heyecan bile hissetm iyordu. G en ç adam , V a leri’y e ses­
lendi :
— K o şu n u z! K a m a ra n ızd a n bir b a tta n iy e ve lü­
zu m lu eşyanızı a la ra k C -G ü vertesin d eki y em ek salo­
nuna gelin. C a n k u rta ran yeleğiniz yan ın ızd a ma?
'Valeri, şaşırm ış bir v a ziy etteyd i. K o n u ştu ğu zam an
sesinin titrediği seziliyordu.
— Y o k sa , bir işaret verd iğim i mi zannettiniz? d iye
m ırıldandı.
— N e zannettiğim in şim di bir ehem m iyeti y o k .
S iz, benden d ah a ça b u k koşabilirsiniz. A cele edin!
M a k s ’ın bildiğine göre, bir torpito, su yu n içersin­
de giderken hususî bir ses çıkarırdı. Ş a y et, bu n u daha
u za k tan görm ek m ü m kü n olursa, m an evra yap a rak ,
gem iyi k u rta rm a k m üm kündü.
M aks, V a le ri’y i tak ib e n aşa ğıya indi. Y o ld a i l k de-

163
fa kaym ış ve yere düşm üştü. F a k a t bu esnada hiçbir
acı hissetm em işti. K a m a rasın a gelince, cankurtaran ye­
leğini taktı, pasaportunu, k ü çü k çantasını, sigara ve
kibritini ceplerine yerleştird ikten sonra gaz maskesini
ve battan iyesin i aldı.
B u işleri y ap tığ ı m üddetçe ku lağı hep kirişteydi.
H er an, torpitonun gem iye çarpm asını bekliyordu. A-
caba niçin hiç birşey olm u yo rd u ? İçersinde en ufak bir
korku n un dahi bulun m ad ığım h a yretle anlıyordu.
K a m a rasın ı terkettdği zam an, kendisini arayan ka­
m arota rasgeldi. A larm zilleri hâlâ çalıyord u . Yemek
salonuna b irkaç y o lcu toplanm ıştı. K a p ın ın yanında
duran ü çü ncü kaptan , h afifçe gülü m siyerek M aks’ı ne­
zaketle selâm ladı.
B aşın a tü y lü bir T iro ly en şapka giym iş bulunan
H oper, kapının yan ın d ak i m asalardan birine oturmuş,
p arm aklarile h a fifçe m asanın üzerine vuruyordu. Biraz
ötede, gaz m askesini takm ış olan L an tro p oturuyordu.
D o k to r Arher, ağır ağır y ü rü y ere k içeri girdi. Arkasın­
dan, sigara içen K en v o rti geliyordu. H er ikisi de kol­
tu k lara yerleştiler .K im se b ir te k kelim e bile söylemi­
yordu. Son o la rak V aleri göründü.
A larm zilleri susunca, ortalığı derin bir sessizlik
kaplad ı.
H â lâ İrimse konuşm uyordu. C ankurtaran yeleğinin
ü çlan n ı b a ğla m ıy a çalışan V a leri’den başka kımıldayan
y o k tu . M aks, a y a ğ a k a lk tı v e genç kıza yardım etti.
Sessizliği ilk b ozan V aleri oldu:
— K o rk u y o ru m , d iye fısıldadı.
M ak s, elini genç k ızın om uzuna koydu.

164
f
t
\

L antrop, gaz m askesini çıkard ı v e y ü k se k sesle:


— H erhalde isabet ettirem ediler, dedi.
H oper, üçüncü kap tan a döndü:
— K a n m a ald ığım b ir h ed iyeyi kam aram d a unut­
tum , dedi. G id ip alabilir m iyim ?
— H ayır. L ü tfe n old u ğu nu z yerd e kalınız.
K en vo rti, gülü m siyerek sigarasını içm eğe d evam e-
diyordu. D o k to r Arher, elini cebine sokm uş, içindeki­
leri k a n ştın y o rd u .V e b u hareketini kim senin fa rked ip
etm ediğini anlam ak için etrafına bakm ıyordu.
M a k s, o anda, birşey hatırladı. A ca b a S ir S ta n ley
M erival neredeydi?
— M ister G ru in sh ak! dedi. B ir kişi eksik. B en
şimdi...
— L ü tfen susunuz!
D ışarda, m erdivenlerde ayaksesleri d u yu ld u . Ü -
çüncü kap tan , esas v a ziy etin e geçti v e M aks, h iç ü m it
etm ediği b ir şahıs gördü: K a rd eşi geliyordu. K a p ta n
M ath evs ,içeri girdi, etrafın a bakın d ı v e sakin b ir sesle:
— B a y a n ve b a y la r, d iy e söze başladı. H eyecan ­
lanm anıza lü zu m yok. Ç ü n k ü ortada b ir teh like m ev­
cut değildir.
H afifçe gülüm sedikten sonra d ev a m etti:
— E tra fta d en izaltı fa la n yo k tu r.
Y em ek salonunda, a y a k seslerinden başka ses du­
yulm u yordu .
— D o ktor Arher, yerin den k a lk tı v e h a fifçe gülüm se­
d ikten sonra tekrar oturdu. K e n v o rti esnedi.
K a p ta n elini kald ırd ı.
— F a k a t buna rağm en, kam a rala rın ıza gitm enize
izin verm iyeceğim için m üteessirim , dedi. Çünkü, bu
alarm bir y an lışlık neticesinde verilm iş değildir. Pazar
gecesindenberi b ir k a tili arıyoru z. Ç o k çalıştık. Bunu
size iftih arla söyliyebilirim . F a k a t k a til m aalesef yine
elim izden ka çm ıya m u v a ffa k oldu. O nu on dakika ko­
valad ık. B izi şaşırtm ak için bir fırsatım bulup alarm
zillerini çaldı. B u işaret üzerine, gem ide bulunan herkes
vazifesin i y a p m a k m ecbu riy erindeydi. B u vaziyette -.
ldm se, yam n dakine d ik k at etm ek fırsatım bulam azdı.
B u suretle canı, düşündüğünü k o la y ca y ap ab ilecek bir
zem in h azırlam ış oluyordu... E vet. V eznedarın yazıh a­
nesine girdi.
K a p ta n M ath evs, biran durdu ve derin bir nefes
ald ıktan sonra devam etti:
— B u hâdise esnasında, S ir S ta n le y M erival ağır
surette yaralan d ı. K a til arkasından gelerek başına vu r­
muş. V eznedarın m uavini, M ister Tiler...
K a p ta n , biran tereddüt etti ve dudaklarım ıslattık­
tan sonra sözünü tam am lad ı:
— Ö ldü. M ister T iler, vazifesin i yaparken hayata
gözlerini k a p a d ı. B e y n i ağır bir cisim le parçalanm ış.
T ah m in im ize göre bu, sigara salonundaki kürekle ya­
pıldı. O lanlard an size m alû m at verm eyi doğru buldum .
D in liyenler, donm uş gibi yerlerinde kaldılar.
K a p ta n , sözüne n ih a y et verd i:
— B u n u n için, bir m ü dd et daha burada kalm anızı^
rica edeceğim . Y a ln ız kardeşim benim le gelecek. Şayet
y iy e c e k v e y a içecek b irşey arzu ederseniz, Gruinshak
em rinize am ad e bu lun u yor. Size karşı b ö y le hareket et­
tiğim den m üteessirim . A la rm esnasında fevk alâd e bir in-
/
t

tim azla hareket ettiniz... B u n u n için hepinize teşekkür


ederim.
M ak s, kardeşile birlikte salon u ter kederken, V ale­
ri’nin, başını k o lla n m n araşm a •saklad ığın ı gördü. V ez­
nedarın ka p a lı bulunan yazıhan esin in önüne geldikleri
zam an, k ap tan durdu.
M ak s, heyecan la : *
— H âdise, n asıl cereyan etti? d iy e sordu.
— B u n u y a ln ız A lla h bilir; B ild iğ in gibi biz, he­
pim iz giy in ik y a ta rız .A larm zilleri çalınca, kam arası,
yazıhanesinin bitişiğinde bu lun an G risvold , hem en k a lk ­
mış ve yazıhanesine giderek k a sa y ı açniış. B u arada
m uavinini çağırarak, yazıh an e ile m eşgul olm asını, ken­
disinin de G ru in sh ak’a yard ım a gideceğini söylem iş.
F a k a t G ruinshak, y o lcu lar sükûnetle vazifelerin i y a p tık ­
ları için yard ım a ih tiy a cı olm adığım bildirince tekrar
geri dönmüş. G risvold yazıhan eden y a ln ız beş d akika
uzaklaşm ıştı. îşte, hâdise de bu kısa zam anda cereyan
etmiş.
M aks, düşüncelerini toparlam ağa çalıştı. D em ek
S. M . katilin plânını keşfetm işti. H erhalde b u mesele,
veznedann, k a sa ya kilitlediği p a rm a k izi ka rtîa rile a lâ­
kadardı. K a tilin , b u k a rtlara m u h a k k a k ih tiy a c ı vardı.
K a sa y ı kırm ağa m u v a ffa k o la m ıy a ca ğı için alârm işa­
retini verm işti. B u suretle, y a ln ız k asan ın açılm asını te­
min etm ekle kalm am ış, b u işi kim seye görünm eden
y a p m a k fırsatım da elde etm işti. M ak s, bunu hemen
düşünem ediği için kendi kendine h a y re t ediyordu.
V ezn ed a n n yazıh an esi a ltü st olm uştu. B ü tü n par­
m ak izi k a rtla n yere dağılm ıştı. M a s a la n n ve kasanın

167
çekm eceleri açık b u lu n u yo rd u
K a p ta n içeri girince, G risv o ld yerinden fırladı.
M aks, vezn edarın kam arasına açılan kap ın ın aralığın­
dan, üzeri ö rtü lü bir ceset gördü. G e n ç adam , vezne­
darla konuşm adan evvel b irk aç d a k ik a gözlerini kapa­
dı.
— D em ek, k a til kasad aki p a rm a k izi kartlarım çal­
mış, dedi.
— H a y ır. S ir S ta n ley M erival, burasının açılabi­
leceğini söylem işti. B e n ise gülm üş ve bunu, kim senin
y a p a m ıya ca ğın ı söylem iştim . H erh alde S .M ., denizaltı
alarm ından şüphelenm iş o lacak. B u n u n için hem en bu­
ra y a koştu. F a k a t katil, sessizce içeriye girm eğe mu­
v a ffa k olm uş. Ç ü n kü , S ir Stanley* e o ld u ğu gibi, Tilerie
de arkad an h ü cu m etm iş. B e lk i de arad ığı şeyi bulup
aldı. F a k a t buna rağm en, k a sa y a dokunm adığına emi­
nim... B u r a y a bakın.
Veznedar, kasanın kap ağım açtı. K a sa n ın içersinde
m u htelif gözler vardı. B u n la rd a n b a z ıla n k ilitli bulu­
nuyordu. G risvold , cebinden bir anah tar dem eti çıkar­
dı. E lleri o k ad a r ço k titriyo rd u ki, gözlerden birini aç­
m ak için arad ığı a n a h ta n b ir tü rlü bu lam ıyordu.
N ih a ye t:
— îşte burada, dedi. B ü tü n k a rtla r yerinde. H iç­
birine dokunulm am ış. B u m endile o n la n ben kendim
sarm ıştım . K a til, galiba d iğer k a rtla n a ltü st etmiş, fa­
k a t bunlara dokunm am ış.
— B e lk i de b u lu n d u k la n yeri açam am ıştır. O göz
kilitli değil m iyd i?
— ■H ayır. K ilitli değildi. B urasım ben ancak daha

168
sonra, yan i T ile r’in ölüm ünden sonra kapadım . Sonra
bundan başka birşey d ah a var. K a til, yo lcu ların pasa­
portlarım da çalm ış. G eri alm am ış olanların tabiî. F a ­
k a t bunu acab a niçin y ap m ış olacak?
M ak s, om u zlarım kald ırd ı.
— P asap o rt o lm ayın ca, lim ana geldiğim iz zam an
birçok zo rlu klarla k a rşılaşacağ ız d eğil m i?
— H em de nasıl...
G risvold acı acı güld ü v e ilâ v e etti:
— T a b iî lim ana gitm ek lasm et olursa.
K a p tan , arkasın a döndü:
— G risvold ! dedi.
— A ffedersiniz kaptan ım . B en sadece...
— H angi p asap o rtlar çalın m ış?
— M ister L an trop, M a tm a z e l Ş atfo rt, Y ü zb a şı
B en u a ve M ad a m Z iy a ’nm. Ö len için bu nu n h içbir e-
hem m iyeti olam az tabiî. F a k a t diğer ikisi ço k m üşkül
durum a düşebilirler. F a k a t b ü tü n bu nların en fenası,
iz üzerinde bulun an Sir S a tn ley ’in ağır y a ra lı bulun­
masıdır... Ş a y e t ölecek olursa...
T elefon un zili veznedarın sözün ü kesti.. G ris­
vold, ah izeyi kald ırın ca K a p ta n ve M a k s ileriye doğru
eğildiler. O dam n içerisi o kad ar sessizdi ki, her ikisi de
gem i doktorun un sesini g a y e t iy i işitebiliyorlardı.
Veznedar, heyecan la sordu:
— D em ek iy i o lacak, ha?
— T abiî. Y a ln ız b irk aç gün y a ta k ta kalm ası lâ­
zım... B u arad a m üthiş b ir başağrusı çekecek, fa k a t hep­
si bundan ibaret k alacak.
— K en disile ne zam an konuşabiliriz?
— A n c a k y an n .. Y a n i C u m a günü. D a h a evvel
k a tiy en olm az. B u k a d a rcık la atlattığın a şükretm emiz
lâzım .
H er üç erkek te rah a t nefes aldılar. K a p tan , vez­
nedara, yo lcu ları sorgu ya çekm esini söyledi ve ayrıldı.
- M ak s, h ayatın d a, bir gecenin b u k a d a r uzun geç.
tiğini hatırlam ıyordu .
G risvold, bü tü n y o lcu ları yazıhanesine çağırtıp
sorgu ya çekm eğe başladı. Fakat netice alam ıyordu.
Veznedar, her nekad ar üm idini k a yb ettiyse de, sinirleri
bo zu k olan M ak s, neticeden hâlâ ü m itvardı. A ltıbu-
çuğa doğru ikisi de, y em ek salonu istikam etinden gelen
korkunç bir çığ lık ile yerlerinden fırladılar.
F a k a t bu bir sevinç nidasından başka birşey değiL
di. Y e m e k salonunda k a p a lı bulun an yolcu lar, heyecan
içersindeydiler. Pencerelerden biri açılm ış ve içeriye
tem iz h ava d olm ağa başlam ıştı.
Ü çü n cü kaptan , M a k s’ı pencerenin yanına götür­
dü. G en ç adam , u fu k ta k a rartılar gördü ve daha dik­
k a tli bakınca, bu nların harp gem ileri olduğunu anladı.
H oper, can ku rtaran yeleğini çıkard ı ve sandalyalar-
dan birinin üzerine attı. Sonra h afifçe M a k s’m omu -
zuna dokundu.
— T ehlikeleri a tla ttık dem ektir, dedi, işte, filo ge­
liyor.

170
xvm
Sir S ta n ley M erival, başım kım aldatm aksızın y a ­
tağında yatıyo rd u .
M ak s, fena şeyler tahm in ederken, ih tiyar adam ın
m em nuniyet verici va ziy e tin i görünce h ayret etti.
S. M . genç adam ın geldiğin i görünce başını kaldır­
dı ve sorulan suale:
— E v e t ço k iy iy im , d iye cevap verdi. İstediğim
herşeyi elde edebiliyorum . H a ttâ kaptanın, bir ünifor­
m a giyip sü vari köprüsünde resim çektirm em e dahi m ü­
saade edeceğini tahm in ediyoum . E v e t ço k iyiy im . Y a l­
nız gem inin can avar düd ü ğü fena h ald e asabım ı bozu­
yor.
M ak s, S. M . y e h a k verm ek m ecburiyetinde idi.
Ç ü n k ü ca n a va r düdüğü, S. M . nin kam arasından çok
hızlı d u yu lu yo rd u .
“ E d vard ik,, o k a d a r y a v a ş seyred iyordu ki, insan,
bir gölün üzerinde b u lun du ğu n u zannederdi.
M aks, hem en taarru za geçm eğe k arar verdi.
— S ir Stan ley, dedi. D iğerlerinin her an gelmeleri
ih tim ali var. B u g ü n günlerden ne old u ğu nu biliyor
m usunuz?
— B e lk i perşem bedir.
Ç arşam b a günü akşarm ndanberi yatıyorsu nu z.
G em inin doktoru, sizi ziy a ret etm em ize m üsaade et­
medi. Perşem be sabahı bizi h im a y ey e gelen h arp gemi­
lerini görünce, son derece sevindik. F a k a t o andan iti­
baren, cin ayet h avası ü zerim ize d a h a fa z la çöktü. A -
deta, koridorlarda birbirim ize rastgelm ekten çekin iyo­
ruz. S ir S tan ley, veznedarın yazıhanesinde size hücum
edenin kim o ld u ğu n u gördünüz m ü?
— H a y ır ,oğul.
M aks, inkisarı h a y a le u ğram ışa benziyordu. S. M .
sükûn etle sözüne d evam etti:
— Ş a yet, fa zla m eraklanıyorsanız, size şunu söy-
liy e y im ki, onu görm eğe h iç h acet y o k . B en ik i cina­
yeti de kim in işlediğini, niçin işlediğini v e nasıl işlediği­
ni g ay et iy i biliyord u m . K a n lı p a rm a k izlerinin sırrını
da keşfetm iştim . İh tiy a r b ir adam a itim at edin
oğul. Y a ln ız rolü m ü sonuna ka d a r o yn am am a m üsaa­
de edin. B en ne y ap tığ ım ı g a y e t iy i biliyoru m .
B u anda, tekrar ca n a va r d ü d ü ğü n ü n sesi işitildi.
S. M . bir acı d u yu yorm tış gibi y ü zü n ü buruşturdu.
M aks :
— B ü tü n va k a la rın fa ili bir kişi m i? d iye sordu.
— E ve t, y a ln ız bir kişi oğul.
— B a n a h iç olm azsa, veznedarın yazıhanesinde
neler cereyan ettiğini a n latm az m ısınız?
S. M . gülüm sedi:

179
— D unu ken din iz de tah m in edebilirsiniz oğul, dedi.
G risvold ’u, p a rm ak izi ka rtların ı ban a verm esi için
kand ırm ıya çalışıyordum . F a k a t onun v a k ti yoktu . E r .
tesi güne kad ar sabretm em i söyledi. A la rm çanının se­
sini işitince, hem en bunun, katilin yen i bir oyu n u ola­
cağını düşündüm . D erh a l veznedarın yazıh an esin e koş­
tum . O rada vezn ed an n m u avin ini bu ldu m . K asaran ö-
nünde duruyordu. İkim izin de sırtı k a p ıy a dönüktü.
B iran geldi ’k i kam aran ın başım a çö ktüğü n ü zannettim .
Son o larak h atırlad ığım şey, T ile r’in, arkasın ı dönüpte,
bana vuran adam ın k im o ld u ğu n u görünce yüzü nü n al­
dığı şekildir. B en k a tili görm ediğim halde, T iler gör­
m üştü. U fa k bir yara ile k a z a y ı atlattım : B u , yirm i beş
senelik m eslek h a ya tım d a ilk d efa başım a geliyor.
— F a k a t, b u ad am ne istiyordu ? B izim p arm ak izi
kartlarım ıza dokunm am ış bile.
C a n a va r d ü d ü ğü o rtalığı yin e çınlattı. K am arad a,
S. M . nin y a ta ğ ı üzerinde y an an k ü çü k am pulden baş­
ka ışık y o k tu . S. M .
— O ğul, dedi. Size k a rşı p ek a çık konuşm adım
doğrusu. Şu n u sö y liy ey im ki siz benim ilk ziyaretçim
değilsiniz. K a p ta n la veznedar biraz ev vel y an an d a y d ı­
lar. A ğ ab eyin iz bana şunu getirdi.
İh tiy a r adam , yastığının ucunu kald ırd ı ve altın­
dan b ü y ü k bir tab an ca çıkardı. Sonra b irkaç parm ak
izi kartı da gösterdi.
— G risv o ld ’dan, n ih ayet b u n ları aldım , dedi. Zan­
nedersem bunların ikisine de ih tiy a cım olacak.
*t- — Y in e ne y a p m a k niyetindesiniz?
S. M . saatin e b a k tık ta n sonra cevap verdi:

173
— K a p ta n , v a k it bulunca hem en b u ra y a gelecek.
O na herşeyi iza h edeceğim . Y an ılm ıyo rsa m b u an d a ka­
til ço k fena bir d urum da bulunuyor.
Y in e can avar düdüğünün sesi d u yu ld u . S. M . fena
halde hiddetlendi:
— H a y A lla h cezasını versin, bu d üd ü ğü n , diye
bağırdı. B ir tü rlü susm ak bilm edi. B a şım ın çatlam ası­
nı istem iyorsam , ku laklarım a p am u k tık a m a m lâzım .
M aks, düşüne düşüne dışarı çıktı. S o n o larak, S.
M . nin bir karikatür m ecm uasına d ald ığım görm üştü.
D ışard a kaim b ir sis tab ak a sı her ta ra fı kap lam ış­
tı. M aljs, ne y ap acağın ı bilm iyord u . Son iki gün zar­
fında V aleri Ş atfo rt ile konuşm uş, V aleri Ş a tfo rt ile te­
nis oynam ış, V aleri Ş a tfo rt ile yü zm e h avu zu n a girm iş
ve m ütem adiyen V aleri Ş a tfo rt’u düşünm üştü.
A şağ ıya indiği zam an, V a leri Ş a tfo rt’u, uzun k o ­
ridorun bir köşesinde ağlar bir va ziy ette buldu. G enç
kız, onunla konuşm ak istem edi. Sırtım çevirdi ve k a ­
m arasına girdi. B u n u n üzerine M ak s, eline b ir kitap
a la ra k salona oturdu. S a a t a ltı b u çu kta, y an i tahm inin­
den d aha evvel, içeri vezn ed ar gird i ve kendisine S.
M . nin kam arasm a gitm esini söyledi.
M ak s:
— H em en şim di m i? d iye sordü.
— E vet. B en den ne istediler b iliy o r m usunuz? B e ­
nim ve B en u a’nın stam pasım . Zannedersem artık işler
hallediliyor.
S. M . nin kapışm a va rd ık la rı zam an, içerden kap ­
tan cevap verdi. K a m a ra b u defa ayd ın la tılm ıştı. K a p ­
tan M athevs, sigara içiyo rd u : S. M ., y ata ğın ın üzerine

174
oturm uş, arkasın a yerleştird iği y a s t ı k l a dayanm ıştı.
D izlerin in üzerinde b ir tah ta , birk aç m ektu p kağıdı ve
bir de kalem d uru yordu . M ak s, h ayretle, m asanın üze­
rinde, se yy a r bir rad y o , “ E d va rd ik ,, in bir plan ı ve te­
m iz bir m endil bu lu n d u ğu n u gördü.
S M. :
— H erşeyi getirdiniz m i oğul? d iye sordu. Stam -
p a yı, b o y a y ı?
— E vet, hepsi tam am .
S. M . nin y ü z ü son derecede cid dî idi.
— B a y la r, dedi. B ir kim seyi ik n a etm ek için en iy i
çare, ispattır. N a z a rî o la rak a n latılan şeylerin p ek fa y ­
d ası yoktu r. îşte bunun için size şim di, fa ilin işe nasıl
başladığın ı göstereceğim . Y o lcu la rın p a rm ak izlerini
havi kartlar, gece d olabının çekm ecesindedir. M ister
G risvold, benim sağ ve sol elim in baş parm ağını gös­
teren kartı çık a rm a k lû tfu n d a bulun ur m usunuz?
— F a k at...
K a p ta n M ath ev s em retti:
— Size söyleneni yapın.
V eznedar, başım sa llıy a ra k em ri yerine getirdi.
K a rtı S. M . y e verince, ih tiy a r ad am :
— Müster G risvold, dedi. B u kartta, benim sağ v$
sol parm ağım ın izi olduğuna yem in edebilirsiniz değil
m i? B u n ları siz kendi elinizle aldınız.
V eznedar başa ile tasd ik etti.
— P ertavsızın ızı da getirdiniz m i?
— E ve t, Sir Stan ley.
— P ek â lâ , şim di, p a rm a k izlerim i b ir d efa d aha al­
m anızı rica edeceğim . K a r t yerine b u kâğıtla rd a n birini

175
kullanabilirsiniz. A lelad e m ektup kâğıdıdır.
S. M . piposunu m asanın üzerinde bulunan küllüğe
b o yd u ve tahtanın ortasına bir k â ğıt yerleştirdi.
— B o y a m zı h azırladın ız m ı o ğu l?
— E ve t. Sir Stanley.
— Şu halde, işe başlıyabiErsiniz.... A m an nekadar
pis şey. Ş u m endili u za tır m ısınız? E v e t şim di kâğıdı
bana daha fa zla yaklaştırın . O ldu. Şimjdi b aş parm ak­
larım ı basacağım . Sağ parnuak, sol p arm ak. E vet. İşte
izleri elde ettik. K â ğ ıd ı alın. Şim d i pertavsızın ızı çıka­
rın. K a rtım ın üzerinde bu lun anla b u rad aki parm ak iz­
lerini m u kayese edin.
O rtad a derin bir sessizlik oldu. Y ü zü n d e tuh af bir
ifade p ey d ah olan G risvold, ta h ta y ı ald ı ve yatağm ke­
narına oturdu. K a r tı ve k âğıd ı y a n ya n a koydu. T a va n ­
da bulun an kuvvetli* ışık sigara dum anının arasından
tahtanın üzerine düşüyordu. Cebinden b ü y ü k bir per­
tavsız çıkarm ış olan veznedar, p a rm a k izlerini tetkike
ko yu ld u . P ertavsız b ir o raya, bir b u ra y a dolaşıyordu.
B ir defasm da, G risvold işini bıraktı, başını kaldırdı ve
S. M . y e tu h a f tu h a f baktı. F a k a t birşey söylem eden
tetkikin e d evam etti. N ih a ye t kalem i eline aldı. D iğer­
leri, b a zı form üller yazd ığım gördüler. A d am ın alnrnda
iri ter d am laları birikm işti.
Kaptatn M ath evs’in, sabrı tükenm eğe başladı.
— N e oldu? N e bu ldu n u z? d iy e sordu. İkisi de
ayn ı değil m i?
G risvold, başım kaldırdı.
— H a y ır kaptanım , dedi. B u n la r değişiktir.
K a p ta n , sönm üş olan sigarasını k ü llü ğe b ıraktı:

178
— D eğişik m i? F a k a t b u im kânsızdır, d iye söylen­
di.
— B u ik i ç ift p a rm a k izinin a y n ı şahsa a it olm a­
dığına yem in edebilirim .
Y in e derin bir sessizlik oldü. V eznedar, etrafına
bakınarak, terini silecek b irşey aradı. N ih a yet, S. M .
nin kirli elini tem izlediği m endili ald ı ve y ü zü n ü sildi.
G özlerinin üzerinde siy a h lekeler hasıl oldu.
Sessizliği ilk bo zan y in e S. M . oldu
— İşte şim di, y a la n yere yem in ettin iz M ister G ris­
vold, dedi. G ö rd ü ğü n ü z gibi, b u ik i ç ift p arm ak izi de
bana a i t

F: 12 177
xdc

M aks, a rtık can avar düdüğüne d ik k a t etm iyordu.


K a p ta n , inler gib i b ir ses çıkardı.
S. M . h a fifçe gülüm sedi.
— Şim d i size b ü tü n m eseleyi iza h edeceğim , dedi.
Ç ü n k ü aksi halde, sizi delirteceğim için kendim i suçlu
bulacağım . B u a yn ı 03nın sayesinde birk aç sene evvel
bütün L io n polisi nerdey^e çıld ıracaktı. Fakat arada
y a ln ız u fa k bir fa rk var... O zam an bu hâdise, sadece
bir tesad üf eseri o la rak vu ku b u lm u ştu . Şim d i dikkat
edin: P a rm a k izim i a lm a k için baş parm ağım ı bo)m-
yorsuıuız. K en d i baş parm ağın ızı tetk ik edin. P arm a­
ğın üzerinde birço k çizgiler vardır. B u nlar, m uayyen
şekiller arzederler: D ü z, y u v a rla k , spiral şeklinde. Şim ­
di, b o y alı p arm ağın ızı b ir kâğıd ın üzerine basacak o-
lursam z, bu resm in negatifin i elde edersiniz, işte buna
parm ak izi denir. B u resim de siya h hatlar, kabarık lou
anıdan, b e y a z h a tla r da çu ku r kısım ları gösterir.
K a p ta n M ath evs, son derece h eyecanlı idi. Saka-

178
Um o k şıyarak:
— E ve t, sonra? d iy e sordu*
S .M . tekrar piposunu a ld ı v e y a k tık ta n sonra sö­
züne d evam etti:
— Şim di, stam pan ızın b o zu k old u ğu n u farzedin.
M eselâ fa zla b o y a ih tiv a etsin. V e y a , p a rm a k izi a lın a ­
c a k şahıs parm ağını stam pam n üzerinde gezdirsin. B u
sayede lüzum un dan fa lza boya alm ış o la ca k. Sonra,
biraz evvel ben y a p tığ ım gibi, fa zla k irli bu lun an par­
m ağım bir m endille sildikten sonra kağıd ın üzerine bas­
sın. B u defa herşey yolu nd ad ır. Silm e sayesinde, fa zla
b o y a y ı u zaklatırm ış ve böylece, tem iz v e m untazam bir
p arm ak iz i vü cu d e getirm eğe m u v a ffa k olm uştur. F a ­
kat b u defa ne olm uştur?
B ü tü n h azır bu lun anlar, h a yretle birbirlerine b a k ­
tılar.
— A n la m ıy o r m usunuz? Ç ık ın tıla rd a k i boya, çu .
ku rlara dolm uştur. Ç ık a n resim de de, çıkıntılar beyaz,
çu k u rla r ise siya h renkte çıkar. Y a n i, olm ası icap eden
şeklin tam aksi. B ah u su s, parm ağın ortasındaki çu ku r­
lar okaıdar d eğişiktir k i en b ü y ü k m ütehassıslar bile bu
iki çeşit p a rm a k izinin ayn ı şahsa a it olm adığını söyler­
ler. L iy o n ’d ak i v a k a d a n sonra, zeki bir k a til v e y a hır­
sızın, bu o yu n u bilerek ta tb ik etm esini bekliyordum ,
işte, bekled iğim çıktı. B izim k a til, M adam Z iy a ’y ı
öldürdü ve yan lış p a rm a k izlerini b ıraktı. B era ­
berinde bir şişe m ürekkep te getirm işti. B u n u , ka­
zaen d ökm ek niyetindeydi. B u suretle, b iraz evvel an­
lattığım h âdiseyi yap a ca k tı. F a k a t, d aha sonra fikrini
değiştirerek, m ürekkep yerine k a n ku llan m ış olacak.
İşte, size, esrarengiz p a rm a k izlerinin sırrını anlattım.
V eznedar, kirli m endilile bir d efa daha yüzünü
sildi. K a p tâ n M ath evs, şapkasın ı çık a rd ı ve serinlemek
için elile sallam ağ a başladı.
V eznedar, başını sallad ı v e y a v a ş bir sesle:
. — D em ek m esele b u kad ar basitm iş, h a? d iye söy­
lendi.
S. M . piposundan derin bir nefes çekti.

— E ve t, dedi. İzah edildikten sonra herşey kolay
görünür. B u n u k a ç defa işittim** İçin izd en b u hususta
birşey sö y liy ecek v a r m ı?
M ak s, S. M . nin, ta h k ik a tı ileri götürecek bir sual
beklediğini tahm in ediyordu. D erin, derin, düşünürken
gözü rad yo m akinesine takıld ı. R a d yo n u n lâm bası yan­
dığı halde, hiçbir ses d u y u lm u y o rd u . H a ttâ m utad o-
lan p a ra zit dahi yoktu . F a k a t M a k s, bununla meşgul
olm adı. H a ttâ yeniden b a şlıya n ca n a v a r düdüğünü bile
işitm edi. B iran daha düşü nd ükten sonra:
— Sir S tan ley, dedi. B u işte b ir y a n lışlık olacak?
— Ö y le m i? N e gibi?
— Siz, katilin, k an lı p a rm a k izlerini kasten bırak­
tığını iddia ediyorsunuz, değil m i?
— E vet.
— Ş u h ald e tam am en deli olm ası lâzım dı.
— Söylediğin izd en ço k u za k tı. F a k a t b u neticeye
nasıl va sıl olu yorsu n uz?
— Ş a y e t k a til, b u o yu n u ka ra d a yap m ış olsaydı,
fevkalâd e bir netice elde ederdi. F a k a t b ir gemide!..
M aks, biran nereddüt ettikten sonra, G risvold’a
döndü v e sözüne d eva m etti:

180
— B ü tü n vezn edarlar p a rm ak izinden an larlar m ı?
— E ve t, ekserisi anlar... N için sordunuz?
— Ş u hald e n asıl o lu yor da p a rm a k izi bırakıyor?
B u suretle kendi plân ını altü st etm iş o lm az m ı?
S. M .m em nuniyetle ellerini oğuşturdu.
— îşte n ih ayet, içinizden biri zekâsını ku lland ı!
dedi. B en i en ço k düşündüren de bu sual oldu. B u su­
alin cevabım bulun, şahidi olduğum uz b u a k ıllıca iş­
lenm iş cin ayetin içy ü zü n ü keşfedeceksiniz.
M ak s, y u m ru klarım sıktı. V ü cu d ü n ü n b ü tü n ada­
leleri gerilm işti.
— B en u a, dedi. B ü tü n bunlara u yg u n gelm iyor
m u? G risvo ld v e G ru in sh ak ,onu b ir stam pam n önün­
de m ühürlerle oyn ad ığın ı görüyorlar. K en d isi, parm a­
ğını ço k fa zla b o y a lı bulun an bir sta m p ay a basm ak is­
tiyor. F a k a t bu n u yapm asın a m üsaade etm iyorlar. B u ­
na göre, y an lış p a rm a k izi verm ek niyetin d e olduğu an­
laşılıyor! A ca b a , ne y a p m a k istiyo rd u ? N e y ap tı?
V eznedar, itira z etti:
— F a k a t, B en u a a rtık y aşam ıy o r ki, d iy e m ırıl­
dandı.
S. M . başile ta s tik etti.
— E ve t, evet, dedi. B en u a h akik aten artık yaşa­
m ıyor. F a k a t, bu na rağm en B en u a, m uam m anın yegâ­
ne anahtarıdır. K a ra k te ri, h areket tarzı, herşeyi bizim
aradığım ız şahsa u yg u n . A n lıy o r m usunuz?
Ü ç ses birden cevap verd i:
— H ayır.
— P a za r akşam ı, y a n i B en u a yeryü zü n d en k a lk ­
m azdan b iraz ev vel M a k s bana, b u gem ide cereyan eden

181
bütün hâdiseleri an lattı. B u arad a, gaz m askesıle kam a­
ralara girip, sözde şa k a y a p a n bir şahıstan da bahset­
ti. B u m aske, bizde, yari sivillerde bulunanlardandı.
K onu şu rken: “ B ir F ran sız su bayı,, dedim ve sözümü
kestim . B u anda aklım a birşey gelm işti. Ç ünkü ben,
kendim de F ra n sızı gaz m askesile görm üştüm . Cum ar­
tesi sabahı vu k u b u lan canku rtaran tecrübesini hatırlı­
y or m usunuz? B u tecrübeye B en u a, bir sivil gazmaskesi
ile geldi. İşte bunun için, kendim e şu su ali sordum :
B en u a’m n askerî gazm askesi neredeydi? H er askerî
şahısta, sivillerinkine nazaran d ah a sağlam v e daha
b ü y ü k olan bir m aske vardır. H er asker, bu g az m as­
kesini her zam an yan ınd a taşım ağa m ecburdur. Buna
rağm en B en u a, alelade bir sivil m aske ile gelm işti. Bu
h a k ik at beni o k ad a r alâkaland ırdı ki, adam ın kam a­
rasını ziy a ret etm ek arzusunu d u yd u m . V e oraya git­
tiğim zam an askerî gazm askesinin m evcu t olm adığım
gördüm . B ir sandalyenin üzerinde, b a tta n iy e v e can­
ku rtaran yeleği ile birlikte sivil gazm askesi duruyordu.
F a k a t bü tün m esele bundan ibaret değildi. Gardropta
ikinci bir üniform a asılı idi. B u üniform anın işaretleri
tersti.
M aks, S. M . nin sözünü kesti:
— N asıl? d iye sordu. B en , F ra n sız yüzbaşılarının
üç şeridi bu lun du ğu n u g a y et iy i biliyoru m . B enua’mn
üniform asında d a b u n lar m evcuttu.
— E vet... M e v c u t o ld u ğu nu biliyorum .... F ak at
yan k ş yerde. B u şeritler om u zların da bulunuyordu. Ba­
na bakın oğul, F ra n sız su b a y la rı işaretlerini y aln ız iki
yerd e taşırlar.. C eketlerinin kolların da v e şapkalarının

182
etrafında. İşaretler hiçbir zam an o m u zlara takılm az.
R en ua’mn üniform asını d ah a evvel d ik k atle tetk ik
etmediğim için, bu n o k tay ı an cak o v a k it keşfettim . G ö z­
lerime inanamadığımı için üniform anın ko lu n d aki işa­
retleri d ikk atle te tk ik ettim . A n cak bu nd an sonra, B e-
nua'nın, b ir F ran sız su b a yı olm adığını v e F ra n sız as­
kerî âdetlerinden bihaber bulunduğunu anladım . F a k a t,
işin esasına bir tü rlü v a k ıf olam ıyordum . G ru in sh ak
bana, B en u a ’nm, F ra n sız istihbaratına m ensup bir a jan
olabileceğini söylem işti.
S. M . sözünü tam am lam ad ı. B ü tü n h azır bulunan­
lar arkalarını döndüler v e d ik k atle ra d y o y a bakm ağa
başladılar. Oparlörden, üçü ncü kap tan ın sesi geliyordu:
— K a p ta n ım ! Sir S ta n ley ! H a z ır bulun un! Zanne­
dersem arad ığım ız adam y u k a rıy a çıkıyor.
S. M . hiç birşey söylem eksizin yazıh an enin çek­
mecesini açtı ve b ir tab an ca çık a ra rak elinde tarttı.
K a p ta n M ath evs, yerinden k a lk tı:
— B u da ne d em ek olu yor? d iye sordu.
— K a til b u ray a geliyor oğul. E ğ er asılm ak istem i­
yorsa, b u rad aki p a rm a k izi kartlarınd an birini ele ge­
çirm ek m ecburiyetindedir. O nun yem ek zam anında
geleceğini tahm in etm iştim . Ş a y e t herşeyi görm ek isti­
yorsan ız ü çü n ü z de ban yo dairesine saklanın. E lektriği
söndürün ve kapının sallanm am ası için içerden çengeli
takın. S a k ın dışarı çıkm ayın. B e lk i b irşey olur.
Ü ç erkek te söylenileni yap tı. M ak s, o k ad a r heye-
canlıych ki, derin derin nefes aldığını işiteceklerini zan­
nediyordu. Işığı söndürdükten sonra her ü çü d e kü çü k
od aya doldular. B u rad an, kam aran ın ve y atağın bir

183
kısmanı görebiliyorlardı.
S. M . başını y a stık la ra ko yd u v e gözlerini kapadı.
Ü ç d ak ik a k a d ar derin bir sessizlik oldu! B u ses­
sizlik, arad a sırada öten can avar d ü d ü ğü v e suyun, ge-
gem inin gövdesine çarp m aktan h asıl o la n gürü ltü ile
bozu lu yo rd u . K a m a ran ın ışığım kesif b ir dum an çevi­
riyordu.
B u anda k a p ı h afifçe vuruldu. S. M . yerinden kı­
m ıldam adı.
A y n ı ses bu defa daha ku vv etli bir şekild e tekrar- *
landı. B ira z sonra M ak s, h a fif bir gıcırtı işitti; k a p ı a-
çılmaştL A y n ı şekilde tekrar kapandı. G en ç adam ,, S.
M . nin burun deliklerinin m u ntazam fa sıla la rla açılıp
kapandığım gördü. B ö ylece o tu z san iye geçti.
Birden bire S. M . :
— A rtık kâfi.
D iy e bağırdı ve elini yastığının altına so k a ra k ta­
bancasını çıkardı. V e ilâve etti:
— E lle r y u k arı! D urun, d elilik etm eyin.
îçeri giren, fev k a lâ d e çev ik b ir adam dı. D a h a S.
M . bir h areket y a p m a ğ a m u v a ffa k o lam ad an b ir tah ta
san d alya, ih tiy a r adam ın üzerine fırlatıld ı. Seyirciler,
yeni geleni görür gib i old u lar... S a n d a ly en in hedefini
bu lam adan d u v ara çarptığım v e a y n i zam and a S. M .
nin elindeki tab an canın d a ateş a ld ığım farkettiler.
K a p ta n M ath evs, M a k s v e G risv o ld o d a y a girdikleri
zam an S. M . bir d efa d ah a ateş etti.
K o rid ora açılan kapı, yen i gelenin arkasından k a ­
pandı. K a p ta n M ath evs, h iç h eyecan eseri gösterm ek-
sizin kap ıya koştu, h ızla açtı. K a til, tu za ğ a d ü şm ü ştü

184
İki kapısı güverteye açılan b e y a z b o y a lı ıızun ko­
ridorda duran adam , sağ elile so l o m u zu n u tutu yord u.
B u anda, her İki ta ra fta k i ka p ıla rd a n ikişer ku vvetli
ta y fa girdi ve old u kları yerd e durdular.
G enç adam gözlerine inanarm yordu. Adam an
tuttu ğu sol om uzunda, başında bulunan k ırm ızı bere­
den daha k o y u renkte kırm ızı lekeler p ey d a olm uştu.
* T aşıd ığı üniform a g a y et yeniydi. K ah veren gi çizm eleri
parlıyordu. M ak s, adaman kahverengi yüzü n e v e k ü çü k
sakalına d ik k atle b a k tı. Sonra h ayretle:
— S ir S ta n ley! d iye bağırdı. F a k a t bu, Y ü zb a şı
Benua’nın ta kendisi!
— H a y ır oğul, değildir.
— F a k a t gözlerim y an lış görm üyor y a! S iz ise o*,
nun a rtık yaşam adığın ı söylem iştiniz!
— E vet... H ak ik a te n y aşam ıyo r oğul. B ü tü n mese­
le bu rad a zaten. B u adam , hiçbir zam an m evcu t d eğ il­
di. B izim L an trop, şaka o la rak B en ııa ’nın bir h a ya let
olduğunu söylem işti... Evet... O nun b ir dereceye kadar
h akkı vardl. B en u a, hiçbir zam an yaşam am ıştır. B irk a ç
kelim e ile sö ylem ek ica p ederse, b u gem ide bu lu n an bi­
ri, p a za r günü B en u a ö lü n ciye k a d a r çifte ro l oynadı...
S. M . bu iza h a tı verd ikten sonra y a k a la n a n adam a
yaklaştı. B a şın d a ki bereyi a rk a y a itince, altından, her­
kesin ü m it ettiği gibi siy a h değil, a çık renk saç çıktı.
İh tiy a r adam , parm ağın ı ıslatarak, adam ın yamakların­
d aki h a fif kah veren gi b o y a y ı sildi .B unun üzerine saka­
lım çekip aldı. O rta y a ba şk a b ir çehre çıktı.
H azır bulun anlar, g ö zlü k sü z bu lu n an Jerom K en-
vorti’y i tanıdılar.

185
XX

İlân levhasında şu satırlar o ku n u yo rd u : “ S a a t on-


birde, kısa dinî ayın. L im an a m u va sa la t öğleden sonra
saat ikide. Y o lcu la rın veznedardan seya h a t kartlarım
alm aları rica olunur.,,
M aks :
— Sir Stan ley, dedi. Y o lc u lu k sona erm ezden ev.
vei bize herşeyi anlatm anızı rica ederim .
— Ö yle m i?
B u soğuk, fa k a t lâ tif p a za r sabahında, S. M . si­
gara salonunun şöm inesinin başında oturuyordu. Bütün
pencereler açılm ıştı. İh tiy a r adam ın etrafında M aks,
V aleri, H oper, L an trop, D o k to r Arher, G ruinshak ve
G risvold yer alm ışlardı.
V eznedar başım sa lh y a ra k :
— H âlâ inanam ıyorum , dedi. K en vo rti gibi bir su
dam ! E sasen birşey an lam ıyoru m y a !
V aleri, vezn ed ara dönerek söylendi:
— A sıl ben h ayretteyim . M ad a m Z iy a ’nm çanta.

186
srnda m ektup bulun duğunu sö ylem ekte tam am en h ak­
lıym ışım . F a k a t benim sözüm e kim se inanm adı. Benu-
a ’nın kadının odasından m ektu p larla beraber çıktığım
görm üştüm . B u n a kim se ehem m iyet verm ek istem edi.
L an trop, kaşlarım çattı.
— H ak ik a tin b ö y le olacağın ı k im tah m in edebi­
lirdi? dedi. B iz, B en u a ’y ı an cak yem ek zam anlarında
sunî ışık altında görüyorduk. F a k a t bir F ran sız suba­
yın ın beresini daim a başında taşım ası n a zan d ikk atim i
celbetm işti.
B u defa G ru in sh ak söze karıştı:
— B u oyu n ların kurbam asıl benim , dedi. B ütün
yolcu lar, nadiren b ir a ra y a toplanıyord u. H âdiseyi pa­
zar sabahı y ap ıla n san dal denem esinde halletm em iz lâ­
zım dı. O gün, K e n v o rti’nin gelm esini isteyince, Fransız
ortadan k ayb old u . B en ise onu çağırtm ayı düşünm e­
dim. G risvold h âlâ başım sallıyordu.
— B e n u a ’y ı asıl ben m eyd an a çıkarm alıydım , de­
di, Ç ü n k ü K e n v o rti’y i eskidenberi tanıyordum . M ü te­
ad d it d efalar, B en u a ile görüştüm . F a k a t m ütem adiyen
Fran sızca konuştuğu için, sesi değişiyordu... Sir Stanley,
B en u a’mn bir F ra n sız su b a y ı olm adığım keşfettiniz,
fa k a t h a k ik atte m evcu t olm adığım nasıl anladınız?
— Tesadüfen ... B ir tıraş fırçası sayesinde.
M aks, ih tiy a r adam a hayretle baktı.
S. M . sözüne d evam etti:
— D o stu m u z G ru in sh ak, B en u a’nın, F ra n sız istih­
baratına m ensup olabileceğini söylem işti. B en , buna bi­
ran bile inan idadim . F ra n sız istih baratın ı, su b a y la r
teşkil eder. B ir F ra n sız su b a yı ise, h içbir zam an B e-

187
n u a’nıniki gibi bir üniform a taşım az. B u düşünce neti­
cesinde kendi kendim e şu suali sordum : A ca b a bir
F ran sız, b ö y le y an lış b ir üniform a g iyer m i? H er F ran­
sız genci, askerlik y a p m a k la m ü kelleftir. İk i ve ya üç
sene orduda h izm et etm iş b ir adam ın, sonradan, işaret,
lerinin nerede bulunm ası ica p ettiğini unutm asına im­
k ân v a r m ı idi?
İşte bütün bunlara nazaran, b ir d efa Benua'nın
F ran sız olm am ası lâzım d ı. F a k a t niçin b ö y le hareket
ederek daim a F ran sızca konu şu yord u . Sonra, biri ile
görüşm ekten niçin çekin iyord u ? Ç ü n kü , fikrind e fena
n iyetler besliyordu. F a k a t b u n la n o zam an keşfedem e­
m iştim. N ih a y e t tıraş fırçasını gördüm .
P a z a r gecesi B en u a’nın kam arasına gittiğim zam an,
adam m tıraş fırçasını elim e aldım ... F a k a t b u anda,
k am arad a ne b iley taşı ne de k a y ış görem ediğim için ustu­
ra n a za n d ik k a tim i celbetti. Ç arşam b a gün ü öğleden
sonra tıraş o lm a k üzere berbere gittim . A d am d an , pazar
akşam ı ilk m üşterisi öld ü ğü m ü öğrendim . B u n d a n başka,
adam ın elindeki sabu n lu fırça y ı gördüm . îş te o anda,
aklım a b irşey geldi. B en u a ’nın odasm da gördü ğü m tı­
raş fırçası tam am en ku ru idi.
S. M . biran dürdü. M ak s, berberdeki h âdiseyi te k ­
rar görür gibi oldu. İh tiy a r a d a m sıra ile, h azır bulunan
erkekleri işaret etti:
— Sizin, hepinizin birer tıraş fırça n ız vardır, dedi.
B u fırçanın hiç ku ru d u ğu v a k i m idir? İm kânsız. H al­
b u ki B en u a ’m n fırça sı bellri b ir h aftad an beri ku llan ıl­
m am ıştı. U stu rası da keza. B u a ra lık berbere de gitm iş
değildi. F a k a t cu m a günü öğleden itibaren, p azar akşa-
mana kadar, ad am ın yü zü n d e b ir te k k ıl bile çıkm a­
m ıştı. B u h a k ik a ti kafamla yerleştirince daha ince d ü ­
şünm eğe başladım . “ Y ü z b a ş ı B en u a,, m n başka bir şa-
hış olm ası lâzım dı. F a k a t b u rolünü, u zu n zam an de­
va m ettirm ek niyetin d e m iyd i? H a y ır! B u n a esasen lü­
zu m da yoktu . O, sadece, M a d a m Z iy a öldürülüp, de­
lillerle b u cin ayeti Y ü z b a şı B en u a ’nın imlediği anlaşılm ­
a y a k ad ar y a şa m a k niyetin d eyd i. B u suretle Y ü zb aşı,
bir veda m ektub u y a z d ı v e kendini ortadan kaldırdı.
B u suretle h a k ik î k a til rah atça yaşam ağa d eva m ede­
bilecekti. G ö rd ü ğü n ü z gibi bü tün plan, ço k ku rn azca ve
d ik k atle hazırlanm ıştı. Sah te yüzbaşının, sah te aile re­
sim leri, sahte pasaportu v e h atta bavu lların d a sahte
etiketler vardı.
B u çifte o yu n u kim in oyn adığım b u lm a k güç birşey
değildi. H a k ik î kati-lin b a zı h ususiyetleri olm ası icap
ederdi.
E v v e lâ bir y o lcu olm ası lâzım dı. M ürettebattan
hiçbiri b u çifte rolü o ym yam azd ı. Ç ü n k ü hepsinin a y n
a yrı vazifesi vardı.
İkincisi, Y ü z b a şı B en u a’mn, ölüm üne k a d a r ortada
g özü k m iyecek bir sebebi bulun m ası lâzım d ı. Ü çüncüsü,
ço k iy i F ra n sızca konuşm ası ica p ederdi. .
D ördüncüsü, b u şahsm , B en u a ile birlikte görül­
m em iş biri olm ası lâzım dı. B ü tü n b u şartlar yaln ız bir
tek kişide toplanıyordu...
S. M . sözüne biran n ih a y et verip bir sigara yaktı.
Sonra “ E d va rd ik ,, in plân ım önüne serip anlatm asına
d evam e t t i :
— Şim di, biraz evvel zikrettiğim bu diört noktayı

189
tersinden b a şh y a ra k cevaplandıracağım . Ş a y e t bir iti­
razınız y o k sa tabiî... H epiniz, Y ü z b a şı B en u a ’yı, M ister
H oper, D o k to r Arher, M ister M a k s M a th e v s v e L an trop
ile gördünüz. F a k a t içinizden kim se, h erhan gi bir saatte
v e y a herhangi biryerde Jerom K e n v o rti’y i B en u a ile
birlikte gördü m ü? İçinizde F ra n sızca bilen var mı?
K en vo rti, bir m üddet siyasetle u ğraştığı için, her dip­
lom at gibi F ra n sızcay ı m ükem m elen b iliyo rd u . S eyah atin
ilk günlerinde, m ütem adiyen kam arasınd a kalan ın kim
olduğunu söylem eğe h acet v a r m ı? E sasen K en vo rti,
kam arotuna da, çağırm adan yan m a gelm esini şiddetle
m enetm işti. H erşey tıp atıp u y u y o r d eğil m i?
M a k s ve L an tro p başlarile ta stik ettiler, G risvold
h a fif bir sesle sadece m ırfldandi. S . M . devam etti:
— B u kam arot, K en v o rti günlerce ağzın a b ir lok­
m a y iy e c e k k o ym ad ığı için endişedeydi. F a k a t Benua,
kâfi m iktarda yiyo rd u . H a ttâ fa zla sile k a m ın ı doyuru­
yordu... Ç ü n k ü B en u a, ken di rolü nü nekad ar m u vaf­
fa k iy e tle oynarsa, K en v o rti d e deniz tutm ası oyununu
okadar m u va ffa k iye tle o yn ıya b ilird i. K en vo rti bunu,
içtiği bir ilâ ç sayesinde temdn ediyordu. B azan , ha­
kikaten ço k fena va ziy etlere d üştüğü oluyordu. Fakat,
bir d akika bile deniz tutm asın d an m u ztarip olm adığına
eminim. Esasen b u gibi tipleri deniz hiç* tutm az. Be­
nua o la rak m eydana çıktığı va ld t, kam arasını kilitliye-
rek anahtarım cebine ko yu yord u . Ş a y e t bu aralık, biri
kapısını ça la ca k oluıtsa, sonradan, o anda cevap vere­
cek v a z iy e tte olm adığım pekâlâ söyliyebilirdi. D eniz
tutm asından . m uztarip olanlar, ekseriya çok fena v a ­
ziyettedirler ve m üm kün o ld u ğu k ad ar yaln ız kalm ak

190
isterler.
S. M . biran sustu ve k a lın parm ağı ile M a k s’ı gös­
terdikten sonra:
— K e n v o rti’nin kam arasının num arası ka ç oğul?
d iy e sordu.
— • B-70
— E v e t Y a B en u a ’nın kam arası?
— B -7 1
S. M . “ E d va rd ik ,, in plân ını a çtı v e tekrar konuş­
m ağa başladı:
— H em en hem en her gem ide, çift num aralı kam a­
ralar arka tara fta, te k nu m aralı k am aralar ise ön taraf­
ta bulunur. N u m a ra la n sıra yla olan k a m a rala r karşı­
lıklıdır ve gem inin bü tün genişliğini kaplarlar. F a k a t
bizde, n u m a ra lan sıra yla bulunan k a m a rala n n arasın­
da ne vardır? B u n u B en u a ’nm kendisi d e söylem işti.
Suale, M ak s cevap verd i:
— B a n y o daireleri.
— E vet. B u n a göre, şa y et B en u a hem en K en vo r-
tinin kam arasına, v e y a K en vo rti, B en u a ’nın kam arası­
na gitm ek isterse, kim seye görünm eden sodece b a n y o
dairesinden geçm esi kâfi idi. Ç ü n k ü b u ra la n ö yle bir
yer ki, um um a a it old u ğu için, birinin d olaşm ası kim ­
senin n a zan d ik k a tin i celbetm ez. E v e t b aylar...O , her­
şeyi düşünerek yapm ıştı. B u plânlarını, M a d a m Zi-
y a ’y ı öldürm eğe k a ra r verd ikten sonra N e v - Y o r k ’ta
hazırlam ış bulunuyordu....
D o k to r Arher, ih tiyarın sözünü kesti:
— F a k a t bu na sebep neyd i S ir S ta n ley ? d iy e sor­
du. B u suali sorm ak için hususî b ir m ak sa d ım var.

191
— N için sorduğunuzu b iliyo ru m D oktor... İşte, Ken^
vo rti’nin k a til olm asına sebep te bu...
S. M . gözlüklerinin üzerinden V a le ri’ye baktı ve
ilâve etti:
— H erhalde b u genç b a y a n bize iza h a t verebilir.
V aleri, nerdeyse a ğ h y a ca k tı. K en disin e konuşm ak
için fırsat verilince hem en an latm ağa başlad ı:
— Ben, her zam an h a k ik a ti söyledim , fa k a t bana
kim se inanm adı! Jerom ’u herkes b ir kah ram an yerine
koydu. B en ise, kim senin ehem m iyet verm ediği bir za^
va llı m evkiine düştüm ! B ild iklerim in doğru olduğuna
em indim . M a d a m Z iy a , “ T rim olşino „ b arın da birkaç
kadına, kendisinde, Jerom ’a a it bir sürü m ektup olduğu,
nu söylem iş. B u m ektup larda, genç K en vo rti, benim
bilm ediğim b azı itira zlard a bulunm uş.
S. M . kızın sözünü k esti:
— A ca b a size, h a k ik a tte k im o ld u ğu nu zu ve bu
va k a la ra niçin girdiğinizi sorsak, b ize anlatm az mm*
nız? d iye dord'u.
V aleri, derin b ir nefes a l d ı :
— Size herşeyi an latacağım , dedi. Esasen, Jerom
pasaportum u çaldığı için tn g iltereye ayak basam ıya.
cağım . B u n d an başka, b ü tü n K en vo rti ailesi ile artık
hiçbir a lâ k a istem iyorum . Benimı ism im V aleri Şatfort
değildir. Y a ln ız, u zu n seneler M ister Şatfo rt’un evinde
oturdum . E len K en vb rti, M ister Ş a tfo rt ile evlendiği
zam an da orada otu ru yo rd u m .Ben, o zam anlar Valeri
ile b irlikte m ektebe giderdim . B u k ız onbir a y evvel
öldü. F a k a t benim onunla hiçbir akrabalığım yoktur,
B en im asıl ismim...

192
G en ç kız, bir daha derin nefes ald ıktan sonra sö­
züne d evam etti:
— A s ıl ism im , G reta FogeTdir.
S. M . h a yretle kaşlarım kald ırd ı:
— F o g el m i? d iy e sordu. Y o k s a sizin, M ister Şat-
fo r fu n evin d e k â h y a lık y ap a n M a d a m F o g e l ile ak­
rab alığınız m ı va r? Ş atfo rt, E len K en v o rti ile evlendiği
zam an, evde çıkan rezaletlerin m üsebbibi b u kadındı...
Jerom K e n v o rti’nin babası, ih tiy a r L o rd A b sd a l b u iz­
d ivaçtan fen a h ald e m üteessir o ld u v e kızkardeşini red­
detti. B u M a d a m F o g e l h ak ik aten akrab an ız mı?
— E vet... B en onun kızıyım . A r tık h a y a tta olm a­
dığı için, aleyhind e söz söylem enize asla m üsaade ede­
mem.
S. M . önüne b a k tı, düşünüyordu.
G en ç kız, hikâyesine d eva m etti:
— V aleri de öldü... M ister Ş atfo rt, y an i benim iyi
kalpli, ih tiy a r eniştem de işi iç k iy e vu rdu . T e y ze m Elen
ise, g ay et sinirli ve geçim siz oldu. Söylediklerine
nazaran, E len teyzen in kardeşi L o rd A b sd a l g ay et zen­
gin bir adam m ış. E len teyze, a ğ h y a ra k , senelerce evvel
onu reddeden kardeşin in y am n a dön m eyi istiyordu.
N ihayet, akıllarına bir çare geldi. B en , V a leri Ş a tfo rt’un
yerini alacaktım . B e lk i de b u gad d ar adam , E len ’in kü­
çü k kızım eskiden sevd iği için tekrar b a ğ n n a basacak­
tı. F a k a t evvelâ ona, v e y a , daha fa zla oğluna b ir y a r­
dım da bu lun m am lâzım dı....
G en ç k ızın y ü zü kızardı. S a n k i b ü tü n kanı yüzüne
hücum etm iş gib iyd i. B ira n önüne b a k tık ta n sonra tek­
rar anlatm ağa başlad ı:

F: 13 193
— R o lü m ü n ekad ar fen a oynadığım * hepiniz bili-
yorsunuz. H a k ik a tte ben, Jerom K e n v o rti’y e yardım
etm ek niyetinde değildim . Sad ece y a rd ım ediyorm uş
hissini vererek, bana m innettar kalm asını istiyordum ..
İşte bunun için..
G en ç kız M a k s’a b aktı ve:
— Size m ektup lardan bahsettim v e veznedardan
zarfı alm an ızı rica ettim , dedi. B u n u yap m ıyacağ m ızı
ve v a k a y ı hem en kaptan a an latacağın ızı g a y e t iy i b ili­
yordum . B u suretle, Jerom ’a h a k ik aten yard ım etm ek
niyetinde old uğum u gösterm ek istiyordum . O nun k a til
olabileceğini ha tın m a bile getirm em iştim . H ele F ra m
sızın, kadının kam arasından çıktığım gördüğüm zam an
buna tam am en em in olm uştum . F a k a t işler m aalesef
ters gitti...
S .M . gözlerini yerden a yırm ak sızın :
— F ogel, dedi. F o g el güzel b ir A lm a n ismidir* de­
ğ il m i?
— E vet... B a b a m A lm a n y a d a doğm uş, fa k a t sonra
In giltereye giderek orad a yerleşm iş v e iy i bir İngiliz
vatan daşı olm uştur.
G en ç kız tekrar M aks*a baktı ve sözüne devam
etti:
— D en izaltılara işaret verdiğim i zannederek h ak­
kım da şim di kim b ilir neler d üşünüyorsun uzdur? B en
ki, d en izaltılard an k o rktu ğu m için u yu y a m a m ış ve gü­
verteye çıkm ıştım . B ö y le birşeyi nasıl yap abilird im ?
Ş a y e t Ş a tfo rt eniştem ve E len teyzem , Jerom ’u tak ip
etm em için İsrar etm eseydiler, b u gem iye d ü n yad a bin­
m ezdim . Bahusus, herkesin bana karşı b ü k a d a r fena

194
d avranacaklarım b ilseyd im b ö y le bir seyah ata girişir
m iydim ?
S. M . genç kızı teskin etm eğe çalıştı:
— Y o k canım , ü zülm eyin , dedi.
— F a k a t m ektu p lard an bahsederken siz de bana
inanm adınız!
İh tiya r adam gözlerini açtı:
— B u n u nereden biliyorsu nu z? dedi. M ad a m Zi-
y a ’nın kam arotunun söylediğin i de n a z a n itib ara a l ­
m adığım ı mı zannediyorsunuz? B u k ız da, M a d a m Z iy a ’-
nin çantasında m ektup bu lun du ğu nu söylem işti.
V aleri, S. M . y e h ayretle baktı.
B u anda D o k to r A rher, söze k a n ştı:
— A ffedersiniz S ir S ta n ley, dedi. F a k a t artık sab­
rım tükendi. K e n v o rti’nin M a d a m Z iy a ’y ı niçin öldür­
düğünü sö ylem iyecek m isiniz? B a z ı aşk m ektupları bu­
lunm ası, bu gün kü günde pek te endişe edüecek birşey
sayılm az, değil m i?
— T a b iî, tabiî. F a k a t, K en v o rti’nin babası L ord
A bsdal, o ld u kça eski k a fa lı b ir adam dır. G en ç bayan ın
hikâyesini dinledikten sonra kendiniz karar verm elisi­
niz.
D oktoru n y ü zü n d e bir tebessüm belirdi:
— Şim d i anladığım ı zannediyorum , dedi. Ç arşam ­
ba günü, size güvertede söylediğim gibi b ir otopsi y a p ­
mış ve neticenin ço k h a yret verici olduğunu da bildir­
m iştim . M ad a m Z iy a , başka vaziyetteyd i...
S. M . yerinden fırlad ı v e tekrar oturdu.
— işte, n ih a y et herşey anlaşıldı, dedi. E stela Z iy a
kam ın da, babası K en vo rti olan b ir ço cu k taşıyordu.

195
K ad ın ın m aksadı, L o rd A b sd a l’ı bulmakta.
îh tiy a r adam , M a k s’a b a k tı ve sordu:
— Sizin le biraz içtikten sonra kad m ne dem işti o-
ğul? “ G a y e t m ühim bir adam ı bah ...„ buradia sözünü
kesmişti, değil m i? B u kelim enin B a h riy e V e k â le ti diye
biteceğini iddia ederim . Sonra delilleri o ld u ğu n u da
söylem em iş m iyd i? îşte, ka tilin cin a yet sebeplerini öğ­
rendik. M a d a m Z iy a , L o rd A b sd a l’a herşeyi açm ağa
karar verince, K en vo rti de kendi kendine, k ad ım orta­
dan kald ırm ağa karar verdi. H erhalde ilk ten , ona k arşı
iyi d avranarak, İn giltereye gitm ek için a yn ı g em iye b in ­
mesini tem in etm işti.
L antrop, söze karıştı:
— D u ru n bakalım , dedi. F a rzed elim k i kadm g e ­
m ide K en vo rti’y i tanıdığını an lattı.. N e o la ca k tı?
— B u n u yap a ca ğ ım zannetm ezdim . M a d a m Z iya,
sarhoş iken dahi ağzım sıkı tutm asını bilen kadın lar­
dandı. K â d ım n genç K en vo rti’y e itim a d ı y o k tu . B u n u n
için, m ektup ları veznedara verdiği hissini b ırakarak,
aslında bunları kendi yan ınd a taşıyordu . F a k a t K e n ­
vorti, kadın ın b u m anevrasını farketti. Fakat b u n lan
bir tara fa bırakarak, M a d a m Z iy a ’m n, K e n v o rti’y i ta­
nıdığını söylem iş o ld u ğu n u farzetsek bile, bu nd an ne çı­
kardı? C in a y et, Y ü z b a şı B en u a ’y a yü k len m iyo r m u y­
du? B u cihetten hiç endişe etm eyin. P lân , fev k a lâ d e bir
surette hazırlanm ıştı. B en u a v a p u r biletini yan ında ta­
şım ak ve verm ek m ecbu riyetind e değildi. B u n u kam a­
rot alıyordu. B u suretle, sahte yü zbaşın ın pasaportu ve
vapu r bileti B -7 1 n u m a ra lı’ kam arad a duruyordu.. E -
vet... Size vakanın bü tün noktalarım , tekrar edecek

196
değilim . F a k a t katilin bu çifte rolü uzun zam an devam
ettirem iyeceği aşikârdı. M aksad ı, yalnız o rtada gergin
h ava yara tm a ktı. B u m aksatla ilk gece, gem ide bir y a n
deli bulun duğu hissini verm ek için b ıça k atm a tecrü­
belerine girişti. B u n ları kâğıdın üzerindeki kadın res­
minin yüzü ne atarak, bir kadına karşı ezelî k in besle­
diğini gösterm ek istedi. C in ayeti, ikin ci akşam işlem eyi
tasavvu r ettiğini hiç zannetm iyorum . O akşam , M a ­
dam Z iya'n m M a k s’la dolaştığım b ild iği için, kadın ın
kam arasında b ir araştırm a y a p m a k niyetind eyd i. F a ­
kat bir tesad üf eseri olarak, kad ın palto su n u a lm a k ü-
zere kam arasına inince onu orad a gördü.
B u n d an sonra cereyan eden hâdiseleri hepim iz bili­
yoruz. Sah te kanlı p a rm a k izlerini b ırak tık tan sonra,
kadının çantasınd a b u lu n a n m ektu p ları bir m ürekkep
şişesi ile değiştirdi. K a til y a ln ız b ir no ktad a yan ılıyo r­
du. C in a yetin o kad ar ça b u k an laşılacağım tah m in et­
m em işti. tşini bitird ikten sonra bir ilâ ç a la ra k hasta­
landı ve K en vo rti o la ra k yatağın a y attı. B u henüz o L
m uştu ki...
V ezn edar cü m leyi tam am lad ı:
— İçeri ben g ird im
— E vet... B u , K e n v o rti’nin kam arasına y ap tığın ız
ilk ziyaretti. B u n u n üzerine K en vo rti, gaz m askeli a-
dam hikâyesini u yd u rd u . M ak s, sizin yan ın ıza gelip,
sizi çağırınca, K en vo rti m eseleyi anladı. C eset bulun­
m uştu! K a p ta n vazifesin e başlad ı! K en vo rti, d oktor is­
tem ediği gibi, b a şk a ziya retçiler de k a b u l etm ek istem i­
yordu. B u n u size de söyledi. B u n d a n sonra, K en vorti,
Benua oldu. B en ua, sta m p a y ı istediği gib i bozduktan

197
sonra, m ühürlerle o yn am ağa başladı, işte ilk yanlışı bu­
rada yap tı. C in a y e t m ah allin de y a p tığ ı gibi, bu defa da
sahte p a rm a k izi vü cu d a getirm ek istedi. B u suretle
korktu ğu n u isp at etm iş oldu. “ E lle,, v e "T raîte,, keli­
m elerini de bunun için ku lland ı. H erkes, F ran sız subayı
B en u a’nın, casus M a d a m Z iy a ’y ı öld ü rd ü ğü kanaatine
vasıl o lacaktı. K a tilin , k a p ta n a hitaben yazd ığ ı mek­
tup ta, gem ide bu lun an b ir kadın casustan sakınmasını
bildirm ek istediğinden em inim . B e n u a ’nın esas itibarile,
cinayetin işlendiği gece ölm esi ica p ediyordü. Çünkü
ayn ı akşam , yolcu ların p a rm a k izleri ile, kadının ka­
m arasında bulun an ka n lı izlerin m ukayesesine başlan-
maştı.
V eznedar söze kan ştı.
— G ru in sh ak’la beraber, F ran sızın söylediklerin­
den şüphelenince, parm ak izlerini alırken kendi stam-
pasım kullanm asına m üsaade etm edik. B u suretle de
adam ın h akik î p a rm a k izlerini elde etm iş olduk. B u
katilin ele geçm esi dem ekti.
— İşte, bütün plân ı b u suretle altüst o ld u ktan
sonra, size tu h a f tu h a f b ak m ak ta elbette h a k lıyd ı. F a ­
k a t bunun için, ve ya buna rağm en, ka til oyu n un a de­
vam etm ek m ecburiyetindeydi. E rtesi gece, b ir m an ­
kene ateş edip denize a ttıktan sonra B en u a ’y ı ortadan
kaldırdı. D ah a sonra, ilk defa o la rak y aln ız k ald ıktan
ve üstelik te ona bir takım- m ektup lardan bahseden k u ­
zinini bulunca, herhalde m ü thiş surette ko rkm u ş o la­
cak. F a k a t m esele, bundan ibaret değildi. B a şın ın ü~
zerinde, daha m üthiş bir D em okles k ılıcı dolaşıyordu.
M ak s, fısıld ad ı:

198
— Parmak izleri
— E vet, oğul... Y ü z b a şı B en u a'n ın p arm ak izleri
doğru alın dığı için, ik i kartın a yn ı o lm ası lâzım dı. Y o L
cu lan n k a rtlarım m ukayese etm ek, kim senin hatırına
gelm edi. Ş a y e t b u yap ılm ış olsayd ı, B en u a ile K en vo r­
ti’nin a yn ı şahıs old u kları hem en anlaşılırdı. Kjatil, gem i
în giltereye vasıl olu r olm az, p a rm a k izi m ütehassisla­
n m a bu h a k ik a ti m eydana Çıkaracaklarım geye t iyi
biliyordu. K en vo rti, B en u a’nın p a rm a k izlerini taşıyan
kartı ele geçirm ek m ecburiyetindeydi. B ö y le c e yan lış
yere alârm işareti verdi ve vezn ed a n n yazıhanesine gi­
rerek...
L an tro p , ih tiyarın sözünü kesti, ve cü m le yi istediği
gib i tam am lad ı:
— K asaya dokunm adı, d eğil m i? A ca b a niçin?
M ad em ki bu k artı elde etm ek istiyordu , niçin bulun-
d u k la n yere dokunm adı?
— Ç ü n kü , k a rtla n n kasad a b u lu n d u klarım bilm i­
yordu. O , b u h a k ik ati bilm iyen yegân e y o lcu idi. Ç a r­
şam ba sabahım hatırlayın. O gün, K en v o rti bulunm a­
dığı b ir zam anda, M ister G risv o ld bize, kantların nere­
de bu lun du klarım söylem işti. K en vo rti, d ah a sonra gel­
di. K a til, aradıklarının, diğer k a rtla n n , y an i m ürette­
batın k a rtla n arasın da bu lun du ğu nu zannediyordu.
Bunun için eline geçen bu k a r tla n k a rm a k a n şık etti.
Benua’nm sahte pasaportu nu alırken, şüphe uyandır­
m am ak için b irkaç tane d a h a çaldı. F a k a t aradığı kartı
bir türlü bulm ağa m u v a ffa k olam adı... K endim i
olduğum dan d ah a hasta göstererek, k a rtla n n bende bu­
lunduğunu ilân ettim . K e n v o rti’nin ikinci üniform asını

199
k u llan arak Benua k ıy a fe tile üzerim e saldırdığım b ili­
yorsunuz. B u suretle, görü ld ü ğü takd ird e gem ide umu­
m î bir korlcu h asıl etm ek n iyetin d e idi. D enizciler, biraz
b a tıl itik a tlıd ırla r v e ru h m asalların a inanırlar... Esa­
sen B en u a da. başkası için b ir h a ya lette n başka birşey
değildi...
V aleri de söze karıştı :
— B u n a rağm en herkese n ekad ar sem patik gö­
rünm üştü, dedi.
S. M . güld ü:
— E vet, dedi. H akkın ız var. B u n u her çanî, en ev­
vel tem in etm eğe çalışır.
— S ir Stanley... H ep im iz size n asıl teşekkü r ede­
ceğim izi bilem iyoruz. B u geçen d oku z günü b ir defa
daha yaşam a k istem em . B u n a rağm en, b u gem iyle geri
dönm ek m ecburiyetindeyim . E lim d e p asaportu m y o k ­
ken în g iltereye nasıl çıkabilirim ?
— Sizi Îngiltereye bırakm ayacaklarım kim söyledi?
S. M ., M a k s’a b a k ıp sordu :
— O nun k a ra y a çıkm asını istiyo r m usun oğul?
— Ş a y e t o çıkm azsa, ben d e “ E d vard ık,, ile geri
dönerim.
V aleri'nin gözleri yaşarm ıştı. M a k s’a elini uza­
tırken :
— H a lb u k i ilk ten h iç anlaşam am ıştık, dedi. F a k a t
şim di, siz çık a r da ben i bırakm azlarsa, herşeyi göze
a larak ken dim i gem iden a şağıya atar ve arkanızdan
yü zerek gelirim...
B t T T t

200

You might also like