Professional Documents
Culture Documents
PERDE UĞUR : Öyle. N'aapsın adam görmediyse. Bir de bir başka kondüktör var.
CEMİLE : Öyle mi?
UĞUR : Evet. O da bir bürokratik hata sonucu orada bulunuyor. Adam aslında
orkestra şefi, kondüktör olarak, bu kadrodan yataklı trenlere tayini çıkmış
bir kere, haydi bakalım, işin içinden çıkabilirsen çık!
CEMİLE : Zavallı.
2. BOLÜM UĞUR : O da birinci mevkii biletle müşkül mevkiide çalışmak zorunda.
CEMİLE : Yolculuk iyi bir şey değil Uğur Abi.
UĞUR : Nedenmiş o?
(Işık. Aynı salon-oturma odası-yemek odası. Birinci perdenin CEMİLE: İnsanın yerinden yurdundan olması iyi bir şey mi?
sonunda HAMİYET Hanımın yatırıldığı kanepenin üstünde UĞUR: Öyle, iyi bir şey değil. Ama insanın yeri yurdu yoksa ne olacak?
FAHRETTİN uyumaktadır. Güzel bir alaturka çalar. Uzunca bir CEMİLE : Yersiz yurtsuz insan olur mu Uğur Abi?
an. Kapı çalar hafifçe. Müzik devam eder. Kapı bir daha çalınır, UĞUR: (CEMİLE'ye bakar uzun uzun. Gülümser.) Olmaz. Olmamalı. Haklısın.
yine hafifçe. Sağdan CEMİLE girer. FAHRETTİN'e bakar, (Sessizlik)
gülümser, sonra kapıyı açmaya gider. UĞUR' la beraber geri FAHRETTİN: (Yattığı yerden) Yersiz yurtsuz insan olmaz olur mu be?! Ben ne
döner sahneye. UĞUR'un üstünde birinci perdedeki postacı oluyorum? Zapata Rüstem, Meksikalı mıydı?
giysileri vardır. Çantası filan) UĞUR : Uyuyorsun sanıyordum.
FAHRETTİN : Herkes öyle sanıyor yıllardır! Sen de katıl sürüye! da. İyi mi? (Birlikte gülerler.) İşte gördüğüm tek keçi sakallı oydu. Ben sakallı
CEMİLE : Uğur Abiye de mi kızgınsın Fahrettin Amca? insan sevmem pek, biliyor musun?
FAHRETTİN : Hayır. Ona da, başkalarına da, artık hiç kimseye kızgın FAHRETTİN : Cemile?
değilim ben. Beni hiçbir şey kızdıramıyor artık. Postacıya mı CEMİLE : Buyur beybaba?
kızacağım? FAHRETTİN : Senin zararın dokunuyor bana.
UĞUR : Dede? Gidelim mi artık? CEMİLE : Amanın Fahri Amca? Amanın. Seni çok sevdim ben. Nedenmiş o?
CEMİLE : Çay demlemiştim. FAHRETTİN : Hiddetimi azaltıyorsun. Senin gibi bir insan görünce kızgınlığım,
FAHRETTİN : Gidelim. (Duraklar.) Nereye gideceğiz? öfkem geçer gibi oluyor. İyi bir şey değil bu.
UĞUR : Yürürüz biraz. Dışarısı çok güzel, tam senin istediğin gibi. UĞUR : Sürekli öfke ile de yaşanmaz ki dedeciğim.
FAHRETTİN : Nasıl? FAHRETTİN: Neye öfke duyduğuna bağlı. Bazı hayatlar... yalnızca öfke ile
UĞUR : Yanık yaprak kokulu, buğulu, serin, dumanlı bir güz akşamı yaşanmalıdır.
başlıyor. Paltosuzların havası dersin ya sen... UĞUR : Öyle mi? Senin hayatın öyle değil gibi geliyor bana.
FAHRETTİN : İyi. Gidelim öyleyse. FAHRETTİN: Haklısın. Benim hayatım sürekli bir gülümsemeyle yaşanıp bitecek
CEMİLE : Çay demlemiştim. gibiydi. Ama gereğinden fazla mı kaldım bu dünyada, nedir bilmem, son on yıldır
FAHRETTİN : O acayip insanlar neredeler kızım? işin boku çıktı! Gelip geçici sandığım öfkelerim giderek bütün hayatımı kapladı.
CEMİLE : Üst kata çıktılar. Sanki öfkelendiğim için yaşıyorum.
FAHRETTİN : Yok yahu! Terfi mi ettiler? Üçün birine mi tekabül CEMİLE : Mahmut öfkelendiği zaman sırıtır.
ediyorlar artık? Çok memnun oldum. UĞUR : Nasıl nasıl?
CEMİLE : (Güler.) Hamiyet Hanım'ın ödü koptu sizden. CEMİLE :Hiiç. Öyle işte. Koyun gibi sırıtır mel mel. İşte o zaman üzerine
FAHRETTİN : Sen öyle zannet. Kimse korkmuyor benden. Kimse varmamak gerekir. Öyle oldu muydu... tehlikelidir.
ilgilenmiyor bile artık. Herkes her şeyi biliyor! FAHRETTİN : Şu senin Mahmut'u tanımak isterdim.
UĞUR : İnci Hanım neyi biliyor sence dedeciğim? CEMİLE : Altın gibidir Mahmudum. Ama... sinirli, ama aksi, ama huysuz...
FAHRETTİN : Herkes her şeyi biliyor. Kendi (Sessizlik) FAHRETTİN: Uğur?
çıkardıkları ve hayatlarının temelini kuran kokuları da biliyorlar, bizim ve bize UĞUR : Efendim?
benzer insanların onlara zarar veremeyeceğini de... Bizi nasıl un ufak ede- FAHRETTİN: Gidelim haydi, İyi olmadı bugün buraya gelmem.
ceklerini de, bütün yol ve yordamıyla, yöntemleriyle biliyorlar. Kendilerinin ne UĞUR : Gidelim dede. Benim kabahatim. Benim suçum.
kadar boktan, sığ, işe yaramaz olduklarının farkındalar. Bal gibi biliyorlar (Sokak kapısından NİLGÜN girer.)
bunu! Ve bizlerden daha akıllı... yani daha pratik insanlar hepsi! Meseleyi, NİLGÜN : Selam! N'aber? Nasıl geçti saatler? (Güler.) Nasılsın canım? (UĞUR'u
mesele olmaktan çıkarıyorlar. Biz hayat kültüründen söz ederken ve sesimizi öper.) Fahrettin Amca'nın canım çok sıkmamışlardır inşallah, bizim cadılar!
yükseltirken, içlerinden biri, bir düdüklüde kıymalı bamya pişiriyor, bitti! Hapı (CEMİLE'ye) Çay var mı?
yutuyoruz. Yere yapışıyoruz! Ondan sonra istediğin kadar kalayla... işe yaramaz!
Köy delisi gibi bir şey olduğunla kalıyorsun. Sakallı insanları sever misin sen? CEMİLE : Şimdi demledim.
CEMİLE : Bilmem. Hiç aklıma gelmedi. Bizim mahallede tek sakallı bizim caminin
imamıdır. Mahmut iki günde bir tıraş olur. Pek güzel oluyor, güzel kokuyor. NİLGÜN : Yaşşa! Git getir hemen.
FAHRETTİN : Keçi sakallı adamlar görmedin mi hiç? UĞUR : Biz gidiyorduk Nilgün.
CEMİLE : Gördüm. Görmez olur muyum? Televizyonda. ..
FAHRETTİN: Orada değil! Senin oturduğun sokakta diyorum! NİLGÜN : (Taklit eder.) Biz gidiyorduk Nilgün! Nasılsın Nilgün, iyi misin, hoş
CEMİLE : Yok. Bizde öyle acayip şeyler olmaz. musun, neden hüzünlüsün, yüreğini burkan bir şey mi var, neden böylesin, ne
FAHRETTİN : Hiç mi görmedin keçi sakallı bir adem? oldu, ne bitti, gözlerine ne oldu Nilgün diyen yok!
CEMİLE :(Düşünür, güler.) Gördüm. Bir kere. FAHRETTİN: Gözlerine ne oldu Nilgün? (Sessizlik)
UĞUR :Nerede? Cemile: Buyur?
FAHRETTİN : Nerede? NİLGÜN : Çay? Getirmeyecek misin?
CEMİLE : Lunapark’ta. (Biran) Sihirbaz Habubi Simba! Embu Konga! CEMİLE : Gidiyorum abla. Gidiyorum. (Sağdan çıkar.)
FAHRETTİN : (Homurdanır..) Habubi Simba! Embu Konga! UĞUR : Ne oldu Nilgün?
CEMİLE :: Bahar geldi mi, Mahmudum beni Lunapark'a götürür. Dondurma yeriz, NİLGÜN: Hiçbir şey olmadı canım. Hiçbir şey olmadı. Senin postacılık
sandal kiralar havuzda dolanırız, dönme dolaba bineriz, ördeklere ateş ederiz, durumları nasıl gidiyor? (UĞUR'un yerde duran postacı çantasını açar, içinden
teneke ördeklere... Korku Tüneline bineriz, uçaklara bineriz. Aynalara gireriz, bir deste mektup çıkartır.) Bunların hepsi bu eve mi yollanmış?
güleriz, eğleniriz. Bir kere de Sihirbazın Çadırına girdik. Habubi Simba. Neler UĞUR : Yapma Nilgün.
neler yaptı adam. Şapkasından güvercinler mi çıkarmadı, kızın birini fıçıya sokup NİLGÜN: (Elindeki mektup destesine bakar.) Kim yazıyor bu kadar mektubu?
kılıçlar mı saplamadı, neler neler! Sonunda Mahmut çözdü adamın esrarını. Kim yazıyor ve kime gönderiyor? İnsanların başka işi mi kalmadı? Bana bir
UĞUR : Nasıl yani? Şapkadan çıkan güvercine mi sordu? satır olsun yazan kimse yok! Bir de şunlara bak! Deste deste mektup!
CEMİLE : Yok abi. Habubi Simba dedikleri, Mahmut'un köylüsü Necmi çıktı sonun- FAHRETTİN : Bırak o mektupları bakayım. (Sessizlik) Hasan'dan mı
geliyorsun? UĞUR : Dede?
NİLGÜN : (Eli havada donar bir an. Alaturka fasıl başlar. Hafiften. NİLGÜN NİLGÜN : Kusacağım şimdi dedi!
usulca bırakır mektupları. UĞUR'a bakar bir an) Çok yorgunum. (Oturur.) Çok CEMİLE : Allah rahmet eylesin.
yoruldum. Ne biçim bir yer bu dünya? (Sessizlik) UĞUR : Dede?
FAHRETTİN: Uğur'cuğum evladım? Gidiyor muyuz, gitmiyor muyuz? CEMİLE : Uğur Abi... başın sağ olsun...
NİLGÜN : Gitmeyin canım! Ne olur gitmeyin! Neden gidiyorsunuz? NİLGÜN : Enteresan bir adamdı. (Alaturka Müzik)
UĞUR :Şey... UĞUR : Ne yapacağım ben şimdi?
FAHRETTİN : Burada ölmek istemiyorum da... ondan... gitsek iyi olacak. NİLGÜN : Cenaze ile mi?
NİLGÜN : Neden ölümden bahsediyorsunuz şimdi? Ölümün ne ilgisi var? UĞUR : Hayır canım. Sizlerle ve kendimle... ne yapacağım?
FAHRETTİN : Burada kalırsak öleceğim sanki. Neden bilmem, bu böyle.
UĞUR : Gidelim, peki, ne yapalım, gidelim! CEMİLE : (Ağlar.) Olacak şey mi bu şimdi? Olur şey mi? Ne tatlı adamdı.
NİLGÜN : Ben de gelirim sizinle! UĞUR : En iyi arkadaşımdı.
UĞUR : Nilgün? Ne oluyor canım? Neden böyle yapıyorsun? NİLGÜN : Ne yapacağız şimdi?
NİLGÜN : Ne yapıyorum?
FAHRETTİN : Niye gittin, niye geliyorsun demek istiyor. CEMİLE : Böyle aşkın ızdırabı bitmek üzere...
NİLGÜN : Gitmedim ki... Gelmiyorum da... Aynı yerde otluyorum! UĞUR :Ne?
UĞUR : İçki mi içtin sen? CEMİLE : (Eliyle tavanı işaret eder.) Birazdan inerler.
NİLGÜN : Hasan bana "küçük burjuva" dedi! NİLGÜN : Annem del irecektir evde bir... (Düşünür.) böyle bir şey olduğunu
(Ağlamaya başlar.) duyunca...
FAHRETTİN : Vay hıyar vay! UĞUR : En iyi arkadaşımdı. Şey değildi! (Güler.) Hemen bütün önemli şeyleri
UĞUR : (NILGÜN'e) Üzülme canım. Ne var bunda üzülecek? ondan öğrendim. Yaşlı birinin ölümüne ağlamamak gerektiğini de o öğretmişti
FAHRETTİN : Hiçbir şey yok! bana.
NİLGÜN : Ne doğuyu anlıyormuşum ne de Pink Floyd'u! NİLGÜN : Nasıl yani?
FAHRETTİN : Bunu da mı Hasan söyledi? UĞUR : Ölüm, haksızlık ediyorsa kötüdür derdi. O zaman karşı çıkmalı ölüme
NİLGÜN : Evet. Biz başka dünyaların insanlarıymışız! derdi.
FAHRETTİN : Öptü mü seni? CEMİLE : Ölüm hep haksızdır be Uğur Abi...
NİLGÜN : Hayır! (Üzgün, ağlar.) UĞUR : Kronoloji bozuluyorsa kötüdür ölüm. Böyle öğretti bana.
UĞUR : Öpmedi mi? CEMİLE : Neymiş o loji?
NİLGÜN : Öpmedi. Dokunmadı bile! Yüzüme tükürdü. (Sessizlik) UĞUR : Çocukların, genç insanların ölümüne karşıydı. Cinayetlere karşıydı.
FAHRETTİN : Sen ne yaptın? İdama ve savaşa karşıydı. Rahmetli... çok şeye karşıydı. Ama... ölümü, hayatın
NİLGÜN : Yüzümü sildim. (Bir an) Mendilimle... doğal bir uzantısı olarak görüyordu. Daha doğrusu ölümü, hayatın içerdiği bir
FAHRETTİN : Uğur! ayrıntı olarak algılıyordu. Mütevekkil bir eda ile değil elbet... Ölümü bir emir
UĞUR : Dede? olarak kabul etmedi hiç... Tam tersine... bütün genel-geçer düşünceyi ter-
FAHRETTİN : Gidelim. Beni götür buradan! Hemen, şimdi! sinden düşündü...Ölüm varsa, hayat da olacaktır kaçınılmaz olarak derdi...
NİLGÜN : Nedensiz buluyorum kendimi Hasan’ın kollarında... Gizemli... CEMİLE : Neye yarar artık bunlar?
FAHRETTİN : Gidelim artık. NİLGÜN : (UĞUR'a) Fahrettin Amca’yı ben de çok severdim, biliyorsun.
NİLGÜN : Çağdaş insanlarla beraber olmak istiyorum. UĞUR : Biliyorum.
FAHRETTİN : (UĞUR'a) Kusacağım şimdi! NİLGÜN : Başın sağ olsun.
NİLGÜN : (UĞUR 'a) Seni de seviyorum aynı zamanda... UĞUR : Teşekkür ederim.
UĞUR : (FAHRETTİN'e) Dedeciğim, iyi misin? NİLGÜN : Annemler neredeyse gelirler.
FAHRETTİN: Değilim... ölüyorum Uğur. (Ellerini UĞUR'a uzatır, öksürmekle UĞUR : Dostlarım! Şimdi kulaklarınızı açın ve beni dinleyin.
gülmek arası bir ses çıkarır ve ölür oturduğu yerde) CEMİLE : Buyur Uğur Abi?
(FAHRETTİN Bey ölmüştür. Alaturka fasıl başlar. CEMİLE sağdan girer. NİLGÜN : Çıldırdın mı Uğur?
Elinde bir tepsi, üstünde BEŞ tane ince belli çay bardağı. UĞUR, UĞUR : Dedemi yaşadıklarına, savunduklarına, yaptıklarına, ettiklerine yaraşır
FAHRETTİN Bey'in önünde dikilir sessizce. Şaşkın. NİLGÜN olup bitenin bir şekilde uğurlamalıyız.
farkında değil gibidir.) CEMİLE : Senin adın da Uğur zaten.
(ALATURKA MÜZİK) (CEMİLE gözlerini FAHRETTİN Bey 'den ayırmadan UĞUR : (Güler.) Bu günün geleceğini biliyordu... Öleceğini biliyordu elbet...
elindeki çay tepsisini masanın üzerine bırakır. NİLGÜN ağlamaya devam NİLGÜN : Bundan ötürü mü adını Uğur koymuşlar senin? Dedeni uğurla diye?
eder. UĞUR, kımıldamadan FAHRETTİN Bey'in şekline bakar. İhtiyar, UĞUR : Bilinmez ki... belki de öyledir. Şimdi beni dinleyin. Dedemin öldüğünü
koltuğun üstünde biraz kestiriyormuş gibidir. Neredeyse gülümser. En (Saatine bakar.) iki saat saklayacağız.
sonunda huzura kavuşmuştur sanki. Sahnede üzüntü ve saygı, hüzün ve özlem, NİLGÜN : Sen iyice çıldırdın galiba? Kimden saklayacağız ayol?
şaşkınlık ve çokbilmişlik birbirine karışmıştır. Kimse, ne yapacağını bilemez.)
UĞUR : (Eliyle tavanı işaret eder.) Mahşerin Dört Atlısı'ndan! NİLGÜN: Polise?
CEMİLE : Günaha girersin abi... UĞUR : Suçu neydi diye sorarlarsa ne yapacağız Nilgün?
NİLGÜN : Olmaz bööle şey! NİLGÜN : Dalga geçme ne olur! Ne yapacağız?
UĞUR : Olur olur. Bal gibi olur. Bakın şimdi, hiç ölmüş bir insan hali var mı UĞUR : Bana bir sandviç hazırlar mısın?
üstünde? Öğle yemeğinde ne vardı? NİLGÜN : Böyle zamanda yemek mi düşünüyorsun?
CEMİLE : Düdüklüde Kıymalı Bamya.
UĞUR : (Yüzünü buruşturur.) İki tabak ondan yediği için biraz şekerlemeye UĞUR : Sabahtan beri bir şey yemedim. Beyaz peynir, domates filan var mı?
yatmış tatlı bir ihtiyar gibi. Kestiriyor. NİLGÜN : Cemile'ye söyleyelim hazırlar.
NİLGÜN : Neden yapıyorsun bunu? UĞUR : (Güler.) Yok yahu, biz mutfağa gidip kendimiz hazırlayalım ne
UĞUR : Bir tek nedenden ötürü değil. Bir tek nedenden ötürü hiçbir şey yiyeceksek. Haydi. Kamım doyarsa kafam daha iyi çalışıyor. Bazen...
yapmadım hayatımda. Allah kahretsin! Bunu da o öğretmişti bana! Yaptığım NİLGÜN : Fahrettin Amca ne olacak?
her şeyin birden fazla nedeni ve sonucu vardır sevgili dostum. UĞUR : (Hüzünle bakar dedesine, sonra gülümser.) Uyuyor mışıl mışıl.
NİLGÜN: Sorumu yanıtlamıyorsun Uğur? (Az Önce CEMİLE' nen çıktığı kapıdan çıkarlar. Alaturka müzik. Uzun bir an.
UĞUR : (FAHRETTİN'İ gösterir.) O benim yerimde olsaydı şimdi, böyle bir Soldaki kapıdan sabahlıklar içinde FAZİLET, AYNUR, İNCİ ve HAMİYET
şeyler yapmamı isterdi. girer. Evet, HAMİYET Hanım da allı-güllü bir sabahlığa bürünmüştür.
NİLGÜN : Nasıl bir şeyler? AYNUR'un kafasında bigudiler vardır. FAZİLET in elinde bir krem kutusu.)
UĞUR : Bilmiyorum işte, canım, ortalığı karıştıracak, hınzırca ve acıklı-gülünç, FAZİLET : Ananas var içinde, kivi var, avokado var. Yüzü genç tutuyor tabii.
örf ve adetlerimize aykırı, bir yandan da yaşadığımız zamanlan açıklayan, ya Normalman.
da o zamanları sorgulayan... en iyisi o zamanlara nanik yapan bir şeyler İNCİ : Ay, meyve salatası gibi hissediyorum kendimi bunu sürdüğüm zaman.
yapmamı isterdi. (Bakar.) Rahmetli. Bizimkinin de midesi bulanıyor.
AYNUR : Bu lezzete alışık değiller henüz.
NİLGÜN : Eee, ne yapacağız şimdi? HAMİYET : Kimler?
UĞUR : Hiçbir şey. FAZİLET : Bizim beyler. (Gülerler hep beraber)
CEMİLE : Rahmetli iyi insandı. HAMİYET : Ben makyajımı burcuma göre yapıyorum.
UĞUR : Hiçbir şey olmamış gibi davranacağız. (FAHRETTİN' e gider, cesedi İNCİ : Senin burcunu yazan, makyajını da mı bildiriyor?
oturduğu yerde düzeltir özenle. Şapkasını alır, koltuğun kenarına koyar.) AYNUR : Yüzü genç tutuyormuş değil mi bu krem?
İşte... bakın... uyuyor sanki... Kıymalı Bamyayı sindirmeye çalışıyor. FAZİLET : Evet.
NİLGÜN : Ne diyorsun sen Allah aşkına? Birazdan annemler inerler yukardan.
Sen, ben ve Cemile, burada Fahrettin Amca'nın şeyi karşısında hiçbir şey AYNUR : Gövdeye bir yaran yok mu yani?
olmamış gibi mi davranacağız? HAMİYET : Gövde kremleri aynı. Onlar daha pahalı.
UĞUR : Evet. Aynen öyle. FAZİLET : Gövdemiz, yüzümüzden daha geniş bir yer tutuyor tabii.
Normalman.
CEMİLE : Ben yapamam. HAMİYET : Ay vallahi öyle... Ben çok şişmanladım yine.
NİLGÜN : Sen zaten mutfağa git. (Bakınır.) Bu çayları da götür dök musluğa. İNCİ : Ben de hayatım. Eski sabahlıklarımın içine sığamıyorum valla.
Bardakları yıka. Uğur, olacak şey değil bu! FAZİLET : Ben eski sabahlıklarımı bizim Cemile'ye verdim ama ne olacak,
UĞUR : Ölmeseydi daha iyiydi, haklısın. aşağı tabaka ne de olsa, hiçbirini giymiyor.
NİLGÜN : Onu demek istemiyordum. AYNUR : Satmıştır ayol.
UĞUR : Daha mı iyi olduğunu söylüyorsun bu ölümün? HAMİYET : (FAHRETTİN' in önünde durur.Şaşkın) Aaa, üstüme iyilik
NİLGÜN: Saçmalama, sen de Fahrettin Amca gibi davranıyorsun! sağlık! Bu adam hâlâ burada mı?
UĞUR: Umarım öyledir. İNCİ : Kim?
CEMİLE: (Tepsiyi alıp sağdan çıkarken) Allah rahmet eylesin, çok iyi adamdı. HAMİYET : Ay, işte burada uyuyor beni bayıltan deli, terelelli!
Ben mutfağa gideyim şimdi... Başımıza taş yağacak... (Çıkar.) FAZİLET : Aaa, bu kadarı da fazla!
NİLGÜN : Uğur? HAMİYET : Aman yavaş, uyanmasın ne olur, aman bırakın uyusun.
UĞUR : Efendim? FAZİLET : Bir iki saat kaldı Cahit'in gelmesine. Valla ne der bilmem evde
NİLGÜN : Bir şey yapmalıyız. horul horul uyuyan yabancı bir ihtiyar görünce...
UĞUR : Ne gibi bir şey canım? (Bir yandan FAHRETTİN'e ufak tefek AYNUR : Ne yapacağız?
dokunmalar yapar. Ayaklarını düzeltir, kollarını ayarlar vs.) İNCİ : Ayol bırakın adamı uyusun oturduğu yerde. Nasıl olsa torunu
NİLGÜN : Telefon edelim. gelip alır götürür az sonra.
UĞUR : Nereye? AYNUR : Vatman mıydı torunu?
NİLGÜN : Hastaneye! FAZİLET : Postacı.
UĞUR : Ölmüş bir insan için doktor mu isteyeceğiz? AYNUR : Nilgün de nereden bulur bunları bilmem.
HAMİYET : Aman alçak sesle konuşun ne olur, uyanır filan da... için.
İNCİ : (Güler.) Seni iyice etkiledi bu pimpirik ha? AYNUR : Ne, nasıl dedin adını?
HAMİYET : Aman, eksik olsun istemem! Ay hatırladıkça ter basıyor! HAMİYET : Habubi Simba Marakeşli.
AYNUR : N'aptı adam sana Hamiyet Abla? İNCİ : İki sokak ötede bir falcı oturuyor, bazen onu çağırıyorum ben.
HAMİYET : Ay kapıdan girer girmez üzerime saldırdı. Seni dana pirzolası Ruh filan çağırmaya...
gibi yerim valla dedi. Fazilet'e Adanalı dedi. HAMİYET : Sen bir kere Habubi Simba'ya gel, o falcıyı bırakırsın.
FAZİLET : Terbiyesiz. FAZİLET : Ben de iyi bir manikür - pedikür yapan kız arıyorum.
HAMİYET : Şşt, uyanmasın. HAMİYET : Aaa, bizim Kuaför Birol'un yeni kızını dene. Kolej mezunu pek
İNCİ : Başka başka ne oldu? güzel, efendi bir şey.
HAMİYET : Dedemin saraylı olduğunu söyledim. AYNUR : Birol Avrupa'dan döndü mü?
İNCİ : Ne alakası var? HAMİYET : Bir ay oluyor hayatım. Yeni saç şekillerini incelemiş. Seni sordu
FAZİLET : Aman Hamiyeeet, olur olmaz yerde söylersin bunu hep. geçenlerde...
HAMİYET : Belki korkar diye aklıma geldi. AYNUR : Aman Hamiyet Abla... Beni kuaförlere mi layık görüyorsun?
AYNUR : Korktu mu bari? FAZİLET : Ayol ne var bunda alınacak?
HAMİYET : Ne gezer şekerim, iyice azıttı. Şapkama ayrı saldırdı, gözlüğüme ayrı. İNCİ : Ama ne? Sen de pek alıngan oldun Aynur.
(İNCİ'ye) Senden de Tuğba diye söz ediyordu. AYNUR : Aman ne bileyim, pek bir sıkıntılıyım nedense?
İNCİ : Öyle miiii? İNCİ : Birol'a git, bir şeyciğin kalmaz.
HAMİYET : Derken şekerim, kendinin bir süvari olduğunu iddia etmeye başlamaz FAZİLET : (FAHRETTİN'in önünde durur.) Bu da çuval gibi yığılmış
mı? AYNUR : Ay, iyice tırlamış bu. uyuyor hâlâ.
HAMİYET : Hafif Süvari Alayının Hücumuna kumanda etmek için burada olduğunu HAMİYET : Aman elleme, bırak uyusun!
söyledi. Ben yamyamım dedi kendisi için. (Sağdan, bir sandviçin son lokmalarını yiyerek UĞUR ile
FAZİLET : Ayol adam Allahtan çelimsiz, ufak tefek ihtiyarın biri. NİLGÜN girerler.)
İNCİ : Öyle. Şam Şeytanı gibi biçare. FAZİLET : Aaa, siz evde miydiniz? Nilgün, arkadaşına söyle, dedesi
AYNUR : Ya şöyle iri yarı, güçlü kuvvetli birisi olsaydı ne yapardık? uyuyor, uyandırsın, alsın götürsün. Az kaldı babanın gelmesine. Bugün bu kadar
İNCİ : Nerdeee bizde o şans? kepazelik yeter.
FAZİLET : Aman şans deme bana, üç gündür konkende hep veriyorum. UĞUR : Gitmek üzereydik. Dedemin aniden bastıran uykusu,
HAMİYET : Ben de. Ama ne yaptım biliyor musun, gittim kendime dokuz tane planımızda küçük bir değişiklik yaptı. İster istemez.
ayakkabı aldım. İNCİ : Kusura bakmayın ama... dedeniz çok acayip bir adam.
İNCİ : Oooh, çok iyi etmişsin. UĞUR : Öyledir efendim. Haklısınız.
HAMİYET : Rugan, yılan derisi, timsah derisi, alçak ve yüksek topuklu, üstü HANİYET : Beni öldürüyordu neredeyse...
mücevherli, tokası incili, kenarı işlemeli, siyah, lacivert, yeşil, açık yeşil, mor, açık UĞUR : Artık böyle bir şey yapamaz efendim, müsterih olun!
mor, sütlü kahve, kırmızı, açık kırmızı tam dokuz pabuç. AYNUR : Bana "sen dulsun di mi?" dedi.
FAZİLET : Ne oldu peki? UĞUR : Ayıp etmiş doğrusu! Nereden anladıysa?
HAMİYET : Konkende kaybettiklerimi unuttum. Hem şansım da döndü. Burcumda FAZİLET : Uğur Bey Oğlum?
öyle yazıyordu zaten. UĞUR : Emredin efendim? Buyurun! Sizi seviyorum, size hayranım,
FAZİLET : Burcunda dokuz pabuç al, konkende joker çekeceksin diye mi yazıyor? Nilgün gibi mükemmel bir insanı yetiştirmek kolay mı? (Diz çöker.) Bir
Amerikan filminde Macar bir kontes görmüştüm yıllar önce. (Sessizlik)
Hangi burç bu ayol, biz de okuyalım. FAZİLET : Anlamadım?
HAMİYET : Aman çok hoşsun Fazileet. Öyle yazar mı? Dokuzuncu ayda HAMİYET : Ben de anlamadım.
kısmetiniz açılacak diye yazıyordu. UĞUR : O kontese benzetiyorum sizi.
FAZİLET :Eee? FAZİLET : Teşekkür ederim oğlum. Bizden geçti artık.
HAMİYET : Dokuzuncu ayı dokuz ayakkabı ile karşıladık ve konkende AYNUR : (FAZİLETe) Ablaaa?
kısmetimiz açıldı. UĞUR : (FAZİLETe) Siz de o macar dilberi gibi asil ve ağırsınız!
FAZİLET : Hamooş? Kim yorumluyor seni burcunu? Birine danışıyorsun FAZİLET : (A YNUR 'a) B ana abla demene gerek yok Aynur!
gibime geliyor. AYNUR : Ne diyeyim?
HAMİYET : Amaan, sizden de bir şey saklanmaz ki. Bizim apartmanda bir HAMİYET : Ay, ben yine fena oluyorum kızlar!
Hintli bilge yaşıyor. Ona danışıyorum. Meditasyon diye bir şey öğretiyo adam. NİLGÜN : Uğur! Pılını pırtını ve dedeni medeni al ve def ol git buradan!
Dehşetli bir şey. Biraz pahalı ama olsun, ne yapalım? Taa Hindistan'dan kalkıp UĞUR : (FAZİLET e) Kızınız bizi kıskanıyor Fazilet!
gelmiş buralara kadar, ne yaparsa katlanıyoruz. Çok esrarlı bir adam. FAZİLET : Nilgün! Odana git hemen, hadi bakayım!
FAZİLET : Hamiyet, gazetede çıkan burcunu Hintliye mi okutuyorsun? İNCİ : (FAZİLET e) Oğlan sana "ağır" dedi.
HAMİYET : Evet. Burcun ne anlama geldiğini anlatıyor. Bir gün sizi de UĞUR : Bana oğlan diyemezsiniz!
götüreyim ona. Habubi Simba'yı görmek gerek, nasıl ulu bir kişi olduğunu anlamak İNCİ : Nedenmiş o?
UĞUR : Hamoşla birlikte ben de düşüp bayılırım sonra! İNCİ : (FAZİLET e) Sana Fevziye dedi.
FAZİLET : (UĞUR'a) Bana ağır mı dedin sahiden? UĞUR : Yavaaş! Bağırmadan konuşun! Manastırlı Fahrettin Bey
UĞUR : Der miyim canım?! Kıskanıyorlar bizi. uyuyor. Biraz saygılı olun! Her şey televizyon dizisi değil, her şey konken
NİLGÜN : Dedi anne! değil! Dünyada dedikodu ve kendini beğenmişlikten başka şeyler de var!
FAZİLET : Sen sus! Haydi bakayım, odana! FAZİLET : (Sinmiştir.) Sen bizden çok bağırıyorsun evladım.
HAMİYET : Aaaayyy! Yetişin dostlaaar! Yeter, yeeteeeer! (Sessizlik) : NİLGÜN : (Hayretle seyretmiştir sahneyi. UĞUR' a) Hayrola?
Burada bir ölü var. (Sessizlik) UĞUR : Seni kurtarmaya karar verdim.
UĞUR : Evet. Aşkım öldü bugün. (FAZİLET e) Kızınızı sevdiğimi sanıyordum. NİLGÜN : Alıp götürecek misin beni?
FAZİLET : Öyle miydi? UĞUR : Ah, bunu yapamam biliyorsun. Biraz olsun aklını
UĞUR : Artık sanmıyorum. karıştırabilirsem ne mutlu bana!
NİLGÜN : Ölen yalnızca Uğur'un aşkı değil. AYNUR : Bu akşam, burada mı kalacaksınız?
FAZİLET : (UĞUR'a) Sen ne tatlı şeysin öyle? FAZİLET : Aaa, üstüme iyilik sağlık! Dünyada olmaz!
UĞUR : Sağ olun! AYNUR : Salona yer yatağı yapardık.
AYNUR : (FAZİLETe) Cahit abi, birazdan gelir. FAZİLET : Aynur, sus bakayım!
FAZİLET : Aman, amaan, gelmez olsa... İNCİ : Düdüklüde Kıymalı Bamya da var.
İNCİ : Öyle deme Fazilet. Ev kirasını kim ödeyecek? HAMİYET : Ay, ben bunlarla kalamam valla!
HAMİYET : Telefon faturasını kim verecek? FAZİLET : Ayol kim kiminle kalıyor? Ev benim evim!
AYNUR : Gazını kim çıkaracak? HAMİYET : Haa o başka, sen istiyorsan kalmalarını, kim karışır? -
UĞUR : Ben! Ben! FAZİLET : Yahu ister miyim hiç!?
FAZİLET : Sen ne tatlı şeysin öyle? İNCİ : istemiyor musun? Gidelim Hamiyet...
NİLGÜN : Burada bir ölü var! FAZİLET : Siz değil canım, bu postacıyla, dedesi gitsin artık.
UĞUR : Nilgün! AYNUR : Kısır dedi az önce, içim bir hoş oldu.
FAZİLET :Kızım haydi bakayım, kışt kışt! Odana git dedim sana! HAMİYET : Adam hâlâ uyuyor. Öldü mü ne?
NİLGÜN : (UĞUR'a) Utanmıyorsun değil mi? Ne biçim adamsın sen be? Bu en FAZİLET : Aman ağzından yel alsın! Baksana horul horul uyuyor işte.
üzüntülü gününde... Öööyle yayılmış, babasının evinde sanki.
UĞUR : (FAZİLET'e) Hasan'la kavga etmiş, ondan ötürü biraz bozuk. UĞUR : Babasının evi yoktu Fahrettin Bey'in.
FAZİLET : Amann o kasabalıdan kurtulduk mu yani? FAZİLET : Sokakta mı yatıp kalkıyorlardı?
NİLGÜN : (UĞUR'a) Hasan senden bin kere daha iyi! UĞUR : Denizde.
AYNUR : Üzülme Nilgün'cüğüm. Elini sallasan ellisi... FAZİLET : Anlamadım.
İNCİ : Gençsin güzelsin... UĞUR : Dedemin babası denizciydi. (Alaturka müzik başlar. UĞUR bir
HAMİYET : Tahsilin var, akıllısın. iskemle çekip dedesinin yanına oturur. Bir sigara çıkarır, kibrit bulamaz, FAH-
FAZİLET : Tahsili var da, akıl konusunda şüpheliyim ben. RETTİN Bey'in yelek cebinden çakmağını alır, yakar. Dedesine bakar,
NİLGÜN : Anne! Yeter artık! gülümser. Elini okşar, çakmağını geri koyar yelek cebine. NİLGÜN'e bakar bir
FAZİLET : Bana bak, sesini yükseltme benimle konuşurken, yoksa... an)
UĞUR : (Araya girer. Saf değiştirmiştir aniden. UĞUR : Dedemin babası Kaptan Pekmezzade Muhsinoğlu Nuri. Siz daha
Artık NİLGÜN' ün tarafında savaşmaktadır.) ... Yoksa ne tuvalet kâğıdı nedir bilmezken, New Orleans'tan Hamburg'a keten yastık
olacak Fevziye Hanım? yüzleri ve çarşaflar taşıyordu gemiyle!
FAZİLET : Sana ne oluyor canım? HAMİYET : Oğlum, evladım, sizin aileden normal insan çıkmaz mı hiç?
UĞUR : Nereden canın oluyorum yahu? Nilgün'ün arkadaşıyım ben! UĞUR : Valla teyzeciğim, ne desem yalan. Elimizdeki mallar bunlar işte. Ben
Postacıyım! Yakında yataklı trenlerde çalışmaya başlayacağım! Yazık ve ayıp! istemez miyim sizlere daha kaliteli bir servis vereyim? Geçmişte neyi
Neden yükleniyorsunuz kıza? Sizin gibi davranıp, sizin gözlerinizle görecekse paketledilerse, bugünün vitrinine onları koyuyoruz. Arada iyi olanı da var, kötü
dünyayı, neden zahmet edip okula gönderdiniz? Giyimini, kuşamını, arka- olanı da...
daşlarını, seçimlerini ha babam itip kakalıyorsunuz kızın! Sizin gibi olmasını İNCİ : Evladım, dükkânı neden burada açtınız?
istiyorsunuz. Bir farkla. FAZİLET: Ama ne?! Pazar yeri mi burası ayol? Neden burada sergiliyorsun
FAZİLET : Neymiş o, neymiş o? mallarını, dedenle beraber?
UĞUR : Sizlerin becerebildiğinden daha iyi bir evlilik yapsın NİLGÜN : Ben çağırdım onları bugün.
istiyorsunuz! Sonra sizler ve kızlarınız, kocalarınız ve damatlarınız, aynı UĞUR : Nilgün davet etti bizi. Bir incelik işte. Bir kahvemizi içersiniz dedi.
masanın etrafında, aynı terliklerin içinde, aynı konuları konuşarak ufak ufak, NİLGÜN : Fahrettin Amca bizim evde dinlenebilir dedim.
un ufak yaşamak ve kendilerinize benzeyen torunlar yetiştirmek istiyorsunuz. UĞUR : Dedem gelmek istemedi.
Kısır döngü! NİLGÜN : Biz ısrar ettik.
AYNUR : Kimmiş kısır olan? UĞUR : Üç-dört tatlı hatun var dedik.
HAMİYET : Ay, bayılacağın şimdi. Dedesi uyudu, torunu başladı. NİLGÜN : Korkma, seni yemezler dedik.
İNCİ: Ayol, bizim kime zararımız var? UĞUR : Bağışla beni. Dedemin burada, bugün öleceğini bilemezdim.
AYNUR : Kendi halinde insanlarız hepimiz. NİLGÜN : Neden gitmemi istiyorsun?
FAZİLET : Bizden başka uğraşacak şey mi bulamadınız? UĞUR : Yalnız kalmak istiyorum.
HAMİYET : Memleketin haline bakın! (Sessizlik. Alaturka müzik. NİLGÜN UĞUR’A yaklaşır,
İNCİ : Dünyanın haline bakın! saçlarını okşar. Döner, kapıya doğru gider.)
HAMİYET : Ne olacak halimiz? NİLGÜN : Yarın arar mısın beni?
AYNUR : Mini mini valimiz! UĞUR : Yarın biraz zor bir gün.
FAZİLET : Ne diyorsun sen kız?! İyice delirdin galiba? NİLGÜN : Öbür gün?
AYNUR : Ay, ne bileyim vallahi... UĞUR : (Bakar.) Evet, evet. Öbür gün ararım muhakkak!
UĞUR : Benim gitmem gerekiyor. NİLGÜN : Beni ararsan şimdi, yukarı kattayım. İnci ablalarda. (Alaturka
FAZİLET : Eh, bilmem ki ne desem? fasıl)
HAMİYET : Oturuyorduk Uğur Bey oğlum! UĞUR : (Gülümser.) Tabii. (Elini sallar.) Görüşürüz.
İNCİ : (HAMİYET'i susturur.) Yine bekleriz. (NİLGÜN çıkar. Müzik devam eder. UĞUR kalkar, odanın içinde dolaşır. Her
UĞUR : Bir iki saat sonra geleceğim. şeyi inceler. Eşyalara dokunur. Sonunda yine FAHRETTİN Bey'in önünde
FAZİLET : Ay, yapma allah aşkına! durur. Sevgiyle inceler onu da. Saçlarını okşar. Düşünür. Çantasını alır. Kararlı
İNCİ : Dedenizi uyandırayım mı? adımlarla sokak kapısına yürür, çıkar, gider. Müzik devam eder. FAHRETTİN
UĞUR : (NİLGÜN'e) Ne dersin, uyandırsın mı? Bey'in cesedi yapayalnız kalmıştır sahnede. Sağdan CEMİLE girer.)
NİLGÜN : Nereye gidiyorsun? CEMİLE : Benim işim bitti. Gidiyorum. (Bakar ve FAHRETTİN Bey'den
UĞUR : (Mektupları postacı çantasına doldurur.) Bunları teslim etmem başka kimsenin sahnede olmadığını görür.) Ah, Amcacığım, seni burada
gerekiyor. Bir de ambulans filan gerekiyor. Yarın zor gün! bıraktılar ha? (İçini çeker.) Savaş başlayacakmış diyorlar. En az onmilyon
NİLGÜN : Sen git. Ben beklerim burada. Merak etme. insan ölecek diyorlar. Benzin yüzünden. Ben bilemiyorum. Hayatımda benzin
UĞUR : Sağ ol. kullanmadım. Mahmut gülüyor ters ters. Otobüse biniyorsun ya diyor. Köyde
FAZİLET : Ne oluyor canım?! Kim gidiyor, kim kalıyor? otobüs de yoktu. Tezek yakardık. (Güler.) Şimdi şehirli olduk, sınıflan
NİLGÜN : Uğur gidiyor, Fahrettin Amca kalıyor. Uğur postaneden dönüp doldurduk, sevinçliyiz hepimiz, yaşasın mektebimiz! (Yorgun çöker
alacak dedesini. FAHRETTİN'in yanındaki iskemleye) Şimdi... şunu anlayamıyorum beybaba?
AYNUR : Cahit Ağabey neredeyse gelir. Savaşın çıkması mı daha önemli, senin burada, sessizce ölüp gitmen mi? Gelip
İNCİ : Saat beşe beş var. ortalığı birbirine kattın be, durup dururken... görür görmez hoşlandım senden.
HAMİYET : Televizyonda "Aşkın Gözü Kör" başlamak üzere. Sevdim işte, ne bileyim neden! Komikliğine tutuldum belki. Kaşlarını çatıp,
UĞUR : Eee, aşk bu. Aka da konar, boka da. gözlerini devirip öyle, ayıp garip acayip şeyler söylemene bayıldım belki de.
İNCİ : Haydi yukarıya çıkalım kızlar! (Gözünün yaşını siler.) Analığım anlatırdı, dedemin babası kaptanmış. Delinin
FAZİLET : (NİLGÜN'e) Biz İnciler'deyiz. Döndüğüm zaman evi tertemiz önde gideniymiş. Afrika’dan İtalyalara fildişi taşırmış gemilerinde. Bildiğin
bulmak istiyorum küçük hanım. korsan yani! (Sessizlik) Bir de papağanı varmış. Memet'miş papağanın adı. Tek
UĞUR : Küçük Hanımın Postacısı olarak size söz veriyorum efendim: kelime konuşmazmış, öylece denizi seyredermiş. Salatalık, marul, havuç ve
Döndüğünüzde evi tertemiz bulacaksınız. hindistan cevizi yer ve gıkını çıkartmadan denizi seyredermiş o papağan.
NİLGÜN : Evet, iyi akşamlar. Dedemin babası çok severmiş onu. (Sessizlik) Neden anlatıyorum sana
AYNUR : (UĞUR'a) Maceralarınızı anlatmadınız bize. bunları? (Kalkar.) Ortalık karışacak nasıl olsa, eli kulağında... Bir savaş lafıdır
HAMİYET : Gel Aynur, şimdi zamanı değil! gidiyor. Sanki dirlik düzenlik içinde bir gün gördük mü diyorum. Mahmut
FAZİLET : (NİLGÜN'e) Yazık oluyor sana. gülüyor, sus kız diyor, sen anlamazsın? Ben anlamıyorum, doğru. Sen de
İNCİ : (UĞUR'a) Dedenizin uykusu çok ağır. Top patlasa bana mısın demiyor. anlamıyorsun şimdi. Sen öldün, ben yaşıyorum. İkimiz de anlamıyoruz ama...
UĞUR : Bir şeyin patladığı yok. Dört tane çok bilmiş cahilin gürültüsüne Anlamak neye yarıyor acaba? Bir de bunu hileydik?! (Güler. Elindeki
uyanmaz Fahrettin Bey! başörtüsünü başına bağlar, paltosunu giyer.) Bana müsaade. Bu şehrin insafı
HAMİYET : Ay, yine başlıyor! Ben gidiyorum. yoktur, ne savaş dinler, ne de barış. Evine varmak istiyorsan erkenden yola
FAZİLET : Gidelim bari. (Hızla çıkarlar: İNCİ, çıkacaksın ve iki değil üç, dört atom bombası patlasa bile... yolundan
HAMİYET, AYNUR, FAZİLET) (Biran. Sessizlik. Alaturka dönmeyeceksin. Yolcu, yolunda gerek. Haydi, hoşça kal, huzur içinde uyu. Ben
fasıl başlar.) yarın sabah gelirim. Toz alırım. Sonra... helvanı pişiririm amcacığım. Senin
NİLGÜN : Ne yapacağız şimdi? sevdiğin gibi.
UĞUR :Nilgün? (CEMİLE, FAHRETTİN'in yüzünü okşar ve ayaklarının ucuna basarak çıkar,
NİLGÜN : Efendim? gider. Sessizlik. FAHRETTİN sahnede tek başına, yalnız kalmıştır. Uzun bir
UĞUR : Sen de git biraz. an. Derinden yine alaturka başlar. Olağanüstü güzel bir makamda, olağanüstü
NİLGÜN : Anlamadım? güzel bir ezgi- Işık FAHRETTİN'in üstünde yoğunlaşırken, müzik artar.
UĞUR : Sen de git biraz. Bir iki dakika yalnız kalmak istiyorum. Perde. Müzik bitmez. Seyirciler tiyatrodan çıkıncaya kadar sürer.)
NİLGÜN : Nereye gideceğim? Neden böyle yapıyorsun Uğur?