You are on page 1of 57

ZCK

Önsöz
Çoğunlukla bütün kitaplarda bir önsöz olur. Hep merak etmişimdir
neden yazılır diye. Araştırdığımda genellikle yazar hakkında bilgiler,
kitabın kısa bir özeti, yazarların saymakla bitiremediği ünvânları ve
emeği geçen insan ve/veya kaynaklara teşekkür metinleri içeriyormuş.

Ö n s ö z' ün nasıl yazılması gerektiğine ve amacına dair gereksiz


bulduğum bilgiler de mevcut tabi. Arzu ettiğim gibi bir önsöz yazma
konusunda da özgür olmam gerekmez mi? diyerek konuya sert ama bir
o kadar da yumuşak bir soru işareti koyayım.

Az daha unutuyordum. Önsöz ayrı mı yazılır yoksa birleşik mi? Mesela


bu da büyük bir toplumsal sorun haline gelmiş ki TDK "Önsöz
kelimesinin doğru yazılışı ''ön söz'' şeklindedir" diye bir açıklama
getirmek durumunda kalmış. Kusura bakmayın sevgili TDK ama
izninizle ben "ön söz"' ü, "ö n s ö z" şeklinde yazıyorum.
Alınmaca gücenmece yok.

Hayatımı şekillendiren o kadar olay oldu ki say say bitmez, tabi dahası
da kapıda sırasını bekliyor onlara da selam gönderelim.

Yazarı tanıyalım;
Ben de bizler gibi yaratılmış bir birey'im, bir ruh'um ve bir can'ım.
Kısa ve Öz.

Canım Ailem'e

Beraber büyümeye devam ettiğim Dost'larıma


ve
Levh-i Mahfuz ile bizleri tanıştıran kıymet'li buRAK özDEMİR'e

Çok Teşekkür Ederim...


Eksöz
Ara ara resimler çeken ve bunlara birer söz ve yazı iliştirmekle
başlayan hikayem şimdi bir de profesyonel çekilmiş resimler içeren
kitaba dönüşüyor ve bu konuda heyecanlıyım. Hep aklımın bir
köşesinde bir kitap yazmak vardı, ama bu şekilde bir şey hayal
etmemiştim, edememiştim.

Sevgili Tanrı'm.. Ben bilmeden senin her şeyi biliyor olman kendimi bir
boşluk çuvalı gibi hissettirse de, aslında ne kadar güvende olduğumun
da bir göstergesidir bu. Bilirim ki sen oradasın.
Rab sıfatın ile bizlere öğretirsin ve öğretmeye de devam edersin. Sana
sarılabilsem ne kadar güzel olurdu. Ne haddime diye düşünsem de bu
isteğim sanıyorum senin tebessüm etmenle noktalanacak.. Olsun ben
gene de söyleyeyim dedim. Bana bu güzelliği kısmet ettiğin için ve
hepimize sayısız sonsuz özellikler verdiğin ve bunları açığa çıkarttığın
için... Bizlere bir şans verdiğin için.. Bizi derleyip topladığın için.... Sana
sonsuz teşekkür etmem gerekir, ancak insanî çapta teşekkür
edebiliyorum.... Tanrı'nın teşekkür beklemesi gibi bir durum söz konusu
olamaz da, ben de insanım sonuçta. Mahçup hissediyorum ve bir
şeyler yapmaya çalışıyorum. Sonlu sonsuz teşekkür Tanrı'm.

Unutmadan.. Levh-i Mahfuz ile tanıştırdığın için de..


Sonsuz Şükür.....

Kitaba gelirsem..
Şahsî yazılarımı ve biriktirdiğim anılarımı içermektedir.
Akademik bir şeyler bekleyenler lütfen köprüden önce son çıkıştan
çıksınlar. Az çok sizler gibi duyguları olan bir insanın kalbinden,
gözünden, dilinden ve ellerinden akmış yazıları okuyacaksınız.. Yazım
hataları ve konu içerisindeki kopuklukları Revize başlığı altında
düzenledim. Parça parça olan yazılarım da vardı.

İyi okumalar dilerim

Sevgi ve Saygı ile...


1

Dede ile Torun


Yaşlı ve hala gözlerinin içi parlayan bir adam
Deri koltuğunda oturmuş manzarayı seyrediyor
Bir tane sigara yakmış, sol elinde de kahve bardağı
Nedense uzaklara dalıyor, gidiyor
Arada bir de kendini toparlıyor
Minderini düzeltip ve gülümsüyor
Yanında da torunu var
Hayattaki anılarını ve tecrübelerini paylaştığı..
Torunun da canı biraz sıkkın
Biraz bekledikten sonra çocuk dayanamıyor ve soruyu soruyor
Dede sen nasıl bu kadar mükemmel oldun?
Tabi ki hem maddi hem manevi, şans mı hepsi?
Yaşlı adam soruyu duyunca, torununun saçını okşuyor.
Başlıyor anlatmaya..
.
Evladım
Hayatta kendimden emin olmam uzun zamanımı aldı
Ayrıca, kimse mükemmel değildir
Zamanında söyleselerdi
Bak bu senin geleceğin diye
İnanmazdım, ama ihtimal verirdim
Bak, her şey ilk yediğim kazık ile başladı..
Üniversite birinci sınıftaydım
Çok güzel, şahane bir kızla çıkıyordum, aklın durur
Herkes hayrandı o kıza
Yanında dolaştırmak için ne numaralar çekiyordu millet
Kızı kaptık diye sevinirken
Sonra ne olduysa, iki ay sonra
Leyla iken, aldatıldığımı öğrendim
O zamanlar öyle saf ve temiz duygulara sahiptim ki
Aldatılmayı bırak, başıma ne geldiğini bilmiyordum
Yani, işin boyutunu..
Bende yaratacağı çökkünlük ve üzüntülerin farkında değildim
Beni resmen yıkmıştı, tabi eve kapandık o zamanlar
Hayatı doğru düzgün yaşayamıyordum
Sonra ne olduysa zamanla uçup gitti
Zamanında ölüp bittiğin insanın yüzünü bile hatırlamıyorsun
Enerjisi ve ruhunda izi kalıyor..
Biliyorum garip, ama gerçek
..
Bak bir tane daha anlatayım
Üniversite son sınıftaydım
Maddi durumum iyi değildi
Hem çalışıp hem okuyordum
Arada bir de çıraklık yapıp, ekstra da kazanıyordum
Kızın tekine kapıldık, çok değer veriyordum
İki sene iyi dayanmışım
İlaç masraflarını da arada bir ben ödüyordum
Babası yoktu, terk etmişti bunları
Evde yaşarken de dövüyormuş, iyi ki terketmiş..
Terbiyesiz herif, insan'a şiddet olmaz yavrucuğum
İyi hatırlıyorum, yüzüme bir su çarpayım geliyorum..

Ne diyorduk
Belirli bir süre sonra, ayrıldık
Baktım kafayı sıyırıyorum
Aldatma yok, gayet medeni bir şekilde
Aşk bitmişti yani, bende yorulmuştum
Bu durum, kız için daha zor oldu tabi
Fakat sevindiğim bir şey var
Kız iyileşmişti, hayata daha iyi bakıyordu
Az da olsa çorbada tuzum vardır diye düşünüyorum
...
Seneler sonra bu arkadaşla buluştuk
Ama, aşağı yukarı yirmi beş sene
Birbirimizden haber almadık
O zamanlar yeni işler peşindeydim ve iş arıyordum
Sağ olsun, güzel sohbetimizden belirli bir süre sonra
Beni çalıştığı şirketin patronuyla tanıştırdı
Bir anda adamın sağ kolu oldum
Kamera şakası gibiydi, on küsur sene çalıştım
Kendi şirketimi kurup bu durumlara geldim
İnsan kırdım, ama tamir etmek için çabaladım
Kendi doğrumdan şaşmadım, ama yeniliklere hep açıktım
Herkese saygı gösterdim, vicdanımın sesi hep kulağımda
Adaleti hiç elimden bırakmamaya özen gösterdim
Ne ekersen onu biçersin..
Ve sonuç ortada evladım
Düşünmene bile gerek yok
Kim derdi ki
O kız bana yardım edecek
Hem de bunca sene sonra
Bilerek aklının alacağı örnekler verdim
İlk defa değer verdim, ilk kazığı yedim
Kendim oldum ve tekrar değer verdim
Meyvesini topladım, şaşılacak iş
Hayat böyle işte, anlayabilirsen anla
(Gülüyor)
Bak seksen yaşındayım
Çözemezsin
Bunlar gibi daha çok şey anlatabilirim
Maneviyat dediğin de yaşadıklarım ve çıkarttığım derslerdir
Allah'a şükür. Yoktum, var oldum.
İşte böyle torunum şimdilik benden bu kadar
Biraz kestirmem lazım
Hayatı güzel dolu dolu yaşa
Acı da en güzel öğretmendir
Merak etme, bırak sana öğretsin
Öğrenmeye direnirsen, hata yaptığının resmidir ha
Aman canım torunum
Bolca soru sor, cevaplar için de sabırlı ol
Hiç merak etme....
Kapı da çok, anahtar da
...

9 OCAK 2013

Pozitivite
İnançlarını değiştirmeyi hiç denedin mi?
Denemediysen aşağıda yazılanlara göz atmanı şiddetle tavsiye ediyorum..
Her gün yeni şeyler yaşıyor ve tecrübe sahibi oluyoruz
Kimileri ders çıkartıp yaşar, kimileri de ders nedir bilmez bile
Hatta sonuçlara göre derslerin belirlendiğini de bilemez..
Bana sorarsanız eğer, öncelikle dürüst olmalıyım
Bir çok kişisel gelişim kitabı ve gurular ile yeterince zehirlendik
Okuduklarımla hayatımda olanı ve biteni fark ediyorum sanıyordum
Pozitif düşünmeye kendimi zorlayan bir bireye dönüşmüşüm
Polyanna'cılığa bu kadar tepkili farklı bir Polyanna olmuşum meğer..
Ve inanışlarım darmadağın ve çürük..
Hayatı istediğim gibi yaşamama engel oluyor da diyemiyordum.
Ona buna söven, eleştiren ve realist olduğunu düşünen
"Bu böyle olmalı, şu şöyle olmalı" diyerek bocalayan bir bireymişim..
Evet.. İnsan şapkasını önüne koyup düşünmek zorunda.

"Bir sorun varsa, bu sendendir. Sen değişirsen her şey değişir"


DONA
Kaynak: buRAK özDEMİR - Levh-i Mahfuz

Gerçekten o kadar doğru ki..


Çürük inanışlar, gelenek ve gelecek sistemimiz ile bocalar bir halde iken
Bunun üzerine sahte bal ve kaymak tüccarlığı yapan
Pozitif akımların etkisi ile de geleceğe adım atmaya çalışıyoruz
İmkansızlığın içinde bir imkansızlık...
Konumuza en iyi örnek kaybedilmiş bir güven duygusunun
X kişisinin bedenine kolay kolay geri dönememesi olabilir..
Yanlış inanışa sahip olduğumuz için güveneceğimiz insana da güvenemiyoruz
Hem iş hayatı, hem de özel hayat için konuşursak
Güven konusu başlı başına bir konudur, iki satıra sığmaz, biliyorum
Doğruyu ve hakikati seslendiren bir sese bile güvenmek oldukça güç
Peki nedir doğru nedir hakikat?
Öğrendiğim kadarıyla bizi biz yapan her şey hakikattir ve gerçektir
Hem de dibine kadar. Ölüm gibi bir gerçekliktir.
Güvenimiz sarsıldıysa bu çok nettir. Ama tamir edilebileceği de nettir.
Hakikat; Sarsılmış bir güvenimizin olduğunu ve bunu kabul etmemizi söyler.
Güven sarsılmasının normalliğini ve durumun kontrol altında olduğunu belirtir.
Bunu acilen çözmemizi de. Enerji temizliği yapmamız gerektiğini de..

Etrafıma şöyle bir baktığım zaman


Sürekli pozitif olun, mutlu olun gibi düşüncelerin sarf edildiğini görüyorum.
Anlatmak istedikleri şey, 'inançlarınızı iyi yönde değiştirin den ibaret aslında
Ama yöntem yanlış. Çözülmüyor. Çalışmıyor. Kendimizi kandırıyoruz..
Sadece pozitif olun demek, balık tutmayı öğretmeden, hazır balık vermek gibidir.
Ama bir balık aldığımız da yok bu arada. Gayet pozitiflikte açlık çekiyoruz.
Tekamül edeceğiz. Bu kadar basit. Oturup ağlayacağız gerekirse.
Tekamül ederek güçleneceğiz. Yani kısaca Rab tekamül ettiriyor diyeceğiz.
Ben diyorum ki gelin inancımızı değiştirelim. Kabul edelim, ona sarılalım.
Güzel ve mutlu bir yaşam için!
Karar sizin :)

13 OCAK 2013 (Revize: 2023)

Ulu Irkit
Gecenin bir vakti uyandım
Etrafa göz ucuyla baktım biraz ürpererek
Aniden izbandut gibi bir adamın yanıbaşımda bana baktığını fark ettim
Bembeyaz kesilmiştim, betim benzim atmıştı
Ne yapacağımı bilmiyordum
Kıpırdasam, içinde bulunduğum durumdan kurtulmak için bir hamle yapacağımı sanabilirdi
Uyuma taklidi yapsam.. mümkün değil yapamam..
Her ne kadar göz ucuyla baksam da, etrafı daha net görebilmeye başladım
Bahsettiğim iri yarı adamı tanıyor gibiydim, ama alakası da olmayabilirdi
İçeriden bir ses geldi, evet adamın ismi Ulu İrkit'di.
Hırsızlık yapar gibi bir havaları yoktu, acaba neyin peşindeler?
Kim olabilirdi diye düşündüm..
Sima olarak tanıdık, ancak isim olarak çıkartamıyordum
Aniden bir ses daha geldi, aradığını bulamadığını ve yatağımın altına bakacağını söylüyordu
Evet.. benim yatağımın altı.
Tehlike çanları şimdi çalmaya başlamıştı..
Uyanık olduğumu fark edecekler ve kesin beni bayıltacaklardı
İçeriden gelen sesin sahibi geldi
Ulu İrkit'i suçlarcasına ona dik dik bakıyordu
Öfkeden yüzündeki damarlar çıkmış, yüzü kıpkırmızıydı
Bir anda iri adama yatağımı işaret etti
Ulu İrkit başını salladı ve bana doğru ilerlemeye başladı
Aramızda 3 adım mesafe olmasına rağmen zaman benim için çok yavaş ilerliyor
Kalbim de bir o kadar hızlı atıyordu
Yerinden fırladı fırlayacak gibi, hayatımda bu kadar korkmamıştım
Evet, o an geldi.
Ulu İrkit ile tanışma anı
Çok nazik bir şekilde vücudumu kavrayıp beni kanepeye yatırması on saniyesini aldı
Uyanık olduğumu fark etmemişti
Bir anda yatağımın altını üstüne getirmeye başladılar
Yattığım yatağın alt kısmında kötü günler için para sakladığım sandığı da buldular
Paralarla da ilgilenmediler..
Neyin peşinde olduklarını gerçekten anlayamıyordum
Sürekli söylenip bağırıp çağırıyordu maskeli adam
Ulu İrkit'de sesini çıkartamıyor, patronu ne derse onu yapıyordu
Belli ki kas yığını olmaktan öteye geçememiş,
Kafası çalışmayan ve sadece emirleri uygulayan bir tipti
Maskeli adam elimi kolumu bağlamaya başladı, canım çok yanıyordu
Gözlerimi açsam ve konuşmaya çalışsam diye düşünürken
Burnumda pis bir kimyasal koku hissettim
Korkulan oldu ve bayılmışım..
*
Yarı uykulu ve uyanık bir haldeyim
Ulu İrkit beni taşıyor.. deniz kenarıydı.. evet
Dalgaların kıyıya vurma sesini hiç başka bir şeyle karıştırır mıyım
Bu sefer izbandut sayısı epey fazlaydı
Nerede olduğum hakkında hiç bir fikrim yoktu
Nem oranı ve sıcaklık olması gerektiği gibiydi
Güneş belli ki daha tam etkisini göstermemişti
Bu adamlar beni neden kaçırsınlar ki, neden..

Buz gibi bir suyla uyandırıldıktan sonra


Yüzünde bıçak dövmesi olan bir adam yanıma yaklaştı
Serinlemiştim, ancak bu olay hiç hoşuma gitmemişti.
Gözlerimi korkusuzca açtım ve etrafıma bakıyordum
Bir yandan adamla bakışıyor bir yandan etrafı inceliyordum
Oldukça derin ve geniş, çam kokusu hakim tahtadan yapılmış eski bir hangardaydım
Beni kahverengi kadife koltuğun ortasına oturtmuşlardı
Neden burda olduğumu ve benden ne istediklerini sormaktan başka bir şey yapmadım
Lazurite deyip duruyorlardı..
Lazurite nerede? Mücevherler nerede?
Hiç bir şey bilmediğimi ve anlamadığımı belirtsem de
Yüzüm turşuya dönecek kadar dayak yedim, zor nefes alıyordum
Tüm kemiklerim kırılmış gibiydi, hissizdim saki ancak bir o kadar da hisli
Ah.. gene o koku
Bayılmıştım..
Uyandığımda her yerim sarılıydı ve değişik duaların edildiği bir odadaydım
Tütsülerden göz gözü görmüyor, mumlar da olmasa ışık yok denecek kadar azdı
Ulu İrkit neredeydi kim bilir, onda farklı bir enerji hissetmiştim..
Hiç olmazsa etrafımdakilerden daha çok tanıdığım bir simaydı
İşkenceler bittiğinde benimle o ilgileniyordu, ama burada yoktu.
Kaba değildi, kibardı. Sonuçta emir kulu olduğunu anlamıştım.
Sayabildiğim kadarıyla bu işkence çemberi yaklaşık bir ay kadar sürdü..
Belki de kendimi iyi ifade edemiyordum
Açıklayıcı da konuşamıyordum belki de
Sürekli aynı şeylerin tekrarlanmasından hepimiz çok sıkılmıştık
LAZURİTE
Tek söylediğim hiç bir şey bilmediğim ve neden bahsettiklerini bilmediğimdi..
Her gün ağlamaya başlamıştım, sinirden neye nasıl tepki vereceğimi dahi bilemez olmuştum
Dayak yemeye ve işkencelere maruz kalmaya alışmıştı vücudum
İçim ve yüreğim sızlıyordu artık..
Çaresizliğin içinde başka çaresizliklere kapılıp kayboluyordum
Ta ki Ulu İrkit bana su getirene kadar..
Damağımdaki acıyı ve susuzluğu görmüş olacak ki, bana su getirdi
İlk başta yüzümü kan ve pisliklerden temizledi
Daha sonra da çenemi tutarak nazikçe suyu içirdi
İnanılır gibi değildi, bu kadar iri ve cüsseli birisinin bir o kadar yumuşak davranabileceği..
Ulu İrkit'e ilk söylediğim cümle "Ben öldüm, değil mi?" idi.
Garip bir şekilde gülümseyerek, ölmediğimi başını sallayarak belirtti.
Bir an elimde olmadan ondan da ürktüm, galiba anladı
Beni yavaşça bıraktı, ve gitti
Korkmuş ve endişeli hissediyordum
Başka nasıl hissedilirdi ki?
Arkasından seslenmeye çalışsam da gitmişti.
Beş gün kadar iri adamdan haber alamadım
Belki de ona da işkence etmeye başladılar, benim adamım olduğunu düşünebilirlerdi
Bir gün sargımı açıp pansuman yaparken onu görmüştüm. Evet o buradaydı.
Bir sonraki gelişinde de yiyecek getirdi.. iki parmak peynir, bir tas çorba ve su..
"İrkit.. neden buradayım?" dedim.
Adını bilmeme şaşırmıştı, ne yapacağını bilememiş gibiydi
Tedirgin ve telaşlıydı
Çorba kasesini önüme koyup bir anda koşturarak uzaklaştı..
Akşam olmuştu, ve uyku vakti gelmişti..
**

"Buradan nasıl kaçacağız?" sorusunu sorduğumda uzun bir sessizlik başladı


Bu tip stratejik konularda gerçekten kâbus gibiyim...
Ulu İrkit cevap verir..
"Ben bilmiyor. Tek bildiğim aynı anda iki yerde birden olamayız ve
buradan ayrıldığımız takdirde fark ediliriz ve peşimize düşülür"
"Ne demek oluyor bu o zaman hapis mi kalacağım?" diye cevap verdim
Hemen ardından karanlığın içinden birisi geldi, İrkit'in arkadaşı imiş
Buradan kaçarken bize yardımcı olacak ve istihbaratı sağlayacak adam o adammış
Çok konuşkan bir tipe benzemiyordu, sadece arada bir koluyla terini siliyordu
İrkit zamanla arkadaşım olmuştu, çok konuşmazdık
Ancak bana acıdığından dolayı da iyi davrandığı belliydi
Belki de bir yanlışlık olduğunun farkındaydı
Paramı istemiyorlar. Tek istedikleri telafuz etmekte zorlandığım o şey
Neydi lazure? lazurina?
Ama o bende yoktu ki?
***
Çok geçmeden kendimi silah çatışmasının ortasında buldum
Evet, bu bir baskındı
Gelenler polis miydi bilmiyorum
Ancak elimi kolumu çözüp par topar muayene etmeye götürdüler
Kurtulmuştum..
"İyileşeceksin, çok kan kaybetmiş!" diye sesler duyuyordum.
Hastaneye gittiğimde ise yanımda durumu ağır birisi yatıyordu
Ulu İrkit..
Ağır yaralanmıştı.
Doktora durumunu sordum ve yaşama ihtimalinin çok az olduğunu söylemişti..
Çok geçmeden beni de ameliyata almaya kalktılar
Böbreklerim iflas etmişti.. Susuzluktan
Hem de ikisi birden, birisi çalışmıyor ötekinin de durumu pek iç açıcı değilmiş
Ameliyattan çıktığımda yanımda yatan Ulu İrkit'i götürmüşlerdi.
Daha fazla dayanamamış..
Söylenene göre aradıkları bir malzemeymiş
Kimse ne olduğunu bilmiyor..
O adamlar kimdi ve bunlar neden yaşandı?
Ah galiba bayılıyorum.
Hemşire koluma iğne batırıyor...
..
Taburcu oldum.
Yirmi üç gün sonra..
Ulu İrkit.. hayatımı borçlu olduğum iri adam
Onun böbrekleri sayesinde yaşıyorum
Sağ ol, var ol!
Seni hep hatırlayacağım.

30 MAYIS 2015

Not: Okuduğunuz yazı amatördür ve tamamen hayal ürünüdür ve gerçekliği yoktur.

10

Kemal ile Efsun


-Şu gelen beyaz köşke yeni taşınan kadın değil mi?
Evet o.
-Nereden gelmiş bilen var mı? Ya da geçmişine ait bir bilgi
Yok aslanım, esrarengiz bir kadın..
Bak sana bildiklerimi anlatayım..
Her sabah evinin bahçesindeki çiçeklerini koklar, sallanan koltuğunda biraz sallanır
Bahçıvan gelmeden de eve girer ve bir süre çıkmaz
Sabah saat 10 civarı da arabasına atladığı gibi gider
Yeni taşındığı için nereye gittiği hakkında malumatımız yok
Akşam da şu ilerideki yoldan hızla Jeep'iyle geçer, akşam saat 6 civarı
Aaa.. Bir de markete uğrar ve bir ekmek alır
Haftada bir alışveriş yapar. Az ve öz seviyor.
Bütün bildiklerim bu kadar
-Oldukça takip etmişsiniz..
Bizim yan komşu, sıkıntıdan evlat ne yapalım..
Burası da ufak yer, kimin ne yaptığı kulaktan kulağa çabuk yayılır
-Marketten alacaksın haberi..
-Bekar o zaman? Çocuğu var mı?
Evet görünüşe bakılırsa bekar, çocuk da görmedim
-Peki, hiç ziyarete gitmediniz mi? Hoş geldiniz veya hayırlı olsun ziyareti gibi bir şey?
Hayır, gitmedik. Benim hanım pek sosyal değildir.
Bir sefer markette karşılaştık, ancak çok sohbet edemedik, oldukça suratsızdı
Açıkçası ziyaret etmeye de çekindik..
-5 aydır burada yaşayıp kimseyle muhatap olmaması gerçekten enteresan
Biz de anlamadık. Hanımla da ayrıca karşılaşmışlar
Benim hanim 'Günaydın' demiş, soğukça bir ifadeyle karşılık almış
Kötü birisi değil ama, değişik bir kadın bilmiyorum..
Belki de yalnız yaşamayı seviyor, kim bilir..
-Ben ziyaretine gideceğim, karar verdim
Etme eyleme koçum, gene de sen bilirsin, sıcak davranacağını düşünmüyorum
-Beni neden terslesin ki, Hüseyin bey?
Bilemem, biz açıkçası çekiniyoruz.
Karar senin.
*
Ertesi gün Kemal yerinde duramaz ve yeni taşınan kadını ziyarete gider
Kadının haberi yokken tutulmuştur ona
Birkaç kez yolda ve markette denk gelmişlerdir
Kemal esrarengiz bayana abayı yakmıştır
Ve artık tanışmak farzdır
Kemal ertesi gün kapıyı çalar ancak yanıt alamaz.
Kadın şansa erkenden gider gittiği yere
Daha tanışamadan bizimki küskün bir şekilde geri döner..
Aradan iki gün geçer
Kemal kadının evinin yolunu tutar ve tekrar kapısını çalar
**
-Merhaba Efsun hanim.
+Ne vardı?
-Mahallemize hoş geldiniz demek için gelmiştim.
+Gelmenize gerek yoktu. Sağ olun.
Kapı hızlı bir şekilde bizimkinin suratına kapatılır
Kemal neye uğradığını şaşırmıştır

11

Bir hafta sonra.. market alışverişinde denk gelirler


Poşet taşımak için yardım etmeye kalktığı saniye Kemal gene terslenir
Ancak Kemal Efsun'ye gerçekten abayı yakmıştır
Artık geri dönüşü yoktur onun için
Ne yapıp edecek, o kadınla konuşacaktır
Gel zaman git zaman kader ağlarını örer ve Kemal tekrardan Efsun'nin evinin yolunu tutar
Kapıyı çalar ve kapı açılır
Kadın perişan halde karşısında durmaktadır
Efsun bitkindir ve ateşi vardır
Kemal bey zorla da olsa hemen onu doktora yetiştirir
Bu denk geliş sessiz sedasız ikisinin de kaderini değiştirmiştir
**
Çok geçmeden Efsun, Kemal'e olan minnettarlığını göstermek için onu evine davet eder
Çeşitli ikramlarda bulunur ve teşekkür eder
Efsun hanım her ne kadar ketum gibi görünse de
Gerçekte hiç de öyle değildir. Gene de seviyeyi korumaktadır.
Efsun hanım çabucak kırılmaya müsait, aslen sevgi dolu ancak bunu saklayan bir yapıdadır
Kemal bey de komşuları gibi hiç bir zaman sert ve soğuk bir kadın görmemiştir
Efsun'a olan hisleri onu güzel görmesine sebep olmuş olsa da..
Bir kaç kere daha Efsun hanımın evine çay, kahve içmeye gider
Hoş ve güzel bir elektrik oluşmuştur, onu daha yakından tanıma fırsatı bulur
Tanıdıkça çoğu şey şekillenmeye ve berraklaşmaya başlasa da
Suyun derinliği git gide artmakdadır
Kemal'in asıl ihtiyacı ve merak ettiği derinlerde olanlardır
Efsun hanımın tamamen kendini koruma amaçlı suratsız, ketum ve umursamaz olduğunu
fark etmek zor olsa da Kemal bunu başarmıştır
Efsun onun için eskiye nazaran daha çok şey ifade etmektedir
Kemal, Efsun ile konuştukça puzzle'ın parçalarını bir bir yerine oturtmakta
Zaman geçtikçe daha çok bağlanmakta ve bundan mutluluk duymaktadır
***
Kemal bey enerji ve sevgi dolu bir karakterdir
Hayatına çok fazla insan sokmaz
İnsan sevmenin ve değer vermenin anlamını kavramış
Zamanla da bunları iyice tecrübe etmiştir
Kısacası altın kalpli, vicdanlı ve yüce bir adamdır
Yalana ve dolana karşı çok sert, katı bir duruşu vardır Kemal bey'in
Gizliye saklıya yer yoktur, her şey açık ve net olacaktır onun için
Bu yüzden yalnızlığı seçmiş ve böyle yaşamaktadır
Ta ki Efsun ile tanışana kadar..
Zaman geçtikçe Efsun hanımı daha çok tanır, tanır, tanır..
Birbirlerine çok benzediklerini her fark ettiklerinde
İkisinin de suratlarında masum bir tebessüm oluşur
Çok geçmeden Efsun'un da kalbi Kemal için atmaya başlamıştır..
****
Efsun hanım kuyruğu her zaman dik tutmaya özen gösteren bir karakterdir
Sevgi doludur, yüreğini kimseye göstermez, belki de gösteremez
Onun için özeli özel kalmalıdır ve sadece onu kendisi bilmelidir
Özelinin kıymetinin bilinmeyeceğinden emindir ve buna göre yaşar
İçinde fırtınalar kopsa da güneş açsa da belli etmez
Kısacası yelkenleri suya indirmeyi seven tiplerden değildir.
Sorsanız; hayatın anlamını çözmüş, her şeyi yasamış ve unu eleyip eleğini asmıştır
İkisi de ayrı hayatlarda farkında olmadan bu tarz bir frekansta yaşıyordur

12
Bilmez ki Kemal beyden sonra her şeyin anlamının yeni bir anlam kazanacağını
Adı gibi emin olduğu öğrenilmişlerinin iyi yönde değişeceğini
Ezberlerinin bozulacağından habersiz yaşamıştır..
İkisi de kendini o kadar kapatmışlardır ki
Gel gör ki nefret ve öfke nehrinden beslenir olmuşlardır
Evet.. Ta ki o an gelene kadar
Sular durulur, gönüller kaynaşır..
Kemal artık kararlıdır, Efsun hanıma birliktelik teklifi edecektir
Ancak iş o kadar kolay olmaz, Efsun hanımın gönlü Kemal beyde olsa da
Kemal'in pestilini çıkartana kadar ezer ve sabrının en son sınırına kadar zorlar
Kemal'in canına tak ettiği noktada Efsun orta noktayı bulmayı bilmiştir
Farkında olmadan bir bakmışlar ki
Kafalarındaki tüm soru işaretleri çözülmüş
Hayatları sadece ikisi oluvermişti..
Sabrın sonu selamet derler ya
Birbirlerine anlayış gösterip yürütmüşlerdir ilişkilerini koskoca bir ömür..
Bir ömür olarak şartlanmasalar da
Ne ektiyseler onları biçmişlerdir..
*****
İnsan yükselip alçalabiliyor.
Aslında o kadar normaldir ki
Acaba nereye takılmış sorusuna kesin bana kuruldu dememek gerekir
Neden? Çünkü hakikat o mudur emin değiliz.
İçeride hangi program ağır ve yavaş çalışıyor bilemiyoruz.
Belki de karşı taraf bile bilmiyor.
Sevgi her şeyin ilacı..
Umarım en kısa sürede öğrenebiliriz..
Kemal bey ile seneler sonra laflarken Efsun hanım'la yaşadıklarını bir bir anlatır
Anıları anlatırken adeta yaşar..
Anlatırken mutlu olur ve Efsun'unu gözleri arar..
88 yaşında olmasına rağmen Kemal bey Efsun hanımın kapısını ilk çaldığı zamandadır
Hepsini tekrardan yaşamayacağı için içi buruk ve hüzünlü olsa da
Efsun ile yaşamak istediklerini yaşadığı için ise bir o kadar mutlu ve gururlu..
Reenkarne olacağı günü beklemektedir...
******
Dilerim ki herkesin yaşayacakları güzel hikayeleri olsun
Kemal bey ve Efsun hanım gibi..

Sevgilerimle.

16 TEMMUZ 2015

Not: Okuduğunuz yazı amatördür ve tamamen hayal ürünüdür ve gerçekliği yoktur.

13

14

Alâra
Sakin bir yaz sabahı balkonda çayımı yudumlarken
Sokakta olup biteni seyrediyordum
Pürüzsüz bir sabahtı
Hava oldukça temiz ve güneşliydi
Senede en az iki kere gelirim buraya
Aynı evde kalırım, kaldığım süre bile aynıdır
Manzaramı da hiç bu kadar net görmemiştim
Hafta sonumu kesinlikle güzel geçirmek istiyordum
Şu şahane havaya ve içimdeki enerjiye yakışan da oydu
Bol bol gezecektim
Saçımı güzelce taradım, gömleğimin yakalarını düzelttim ve ceketimin mendiline kadar ayarlamıştım
Evden çıkmadan önce evi temizleyen kadına teşekkür notu yazdım, adettendir
Sokak çoğu zaman yukarıdan göründüğü gibi değildir
Bazen içine girdikçe güzelleşir ve anlam kazanır
Bugün de o günlerden biri insanlar gözüme daha neşeli ve hareketli görünüyordu
Yazlık bir bölge oluşunun da farklılığı var tabi
Cıvıl cıvıl hareketli insanlar ile anlamlanıyor hayat
*
Sahil kenarında uçurtma uçurmaya çalışan bir kız çocuğu vardı
O kadar tatlıydı ki masmavi gözleri, tombul yanakları vardı
Üzerinde de pembe elbisesi
Kendince bir şeyler yapmaya çalışıyor ancak başarılı olamıyordu
Suratını asice ekşittiği bir sahne vardı, görmenizi çok isterdim
Uçurtmayı ağacın üstünden kurtaracağım derken
Hafifçe poposunun üstüne düştüğü ve kaşlarını çattığı o sahne
Daha ayağa kalkarken zorlanan ufaklık
Azimle uçurtmayla dans etmeye çalışıyordu
Güzel bir sahne idi ..
Ben ise o zaman zarfında sahile inmiştim
Kahvemi ve kitabımı almış manzaraya doğru keyif çatıyordum
Kafamı dinlemek için geldim buraya
Evet tatil için
O tatlı kızla erkek kardeşinin uçurtma maceralarını izledikten sonra
Geçmişime gittim
Bisiklete binerdim ve babam arkamdan gelirdi
Baba düşersem beni tut derdim
Öyle korkardım ki, ancak bir o kadar da güvendeydim
Arkamda babam vardı
Düşsem de bir şey olmazdı
Her ne kadar erkek adam olsam da
Güven hissi başka bir şey
Babamın verdiği güven..
Bambaşkaydı..
**
Ertesi gün evden çıkmaya hazırlanıyordum
Saat akşam 18:30 civarıydı
Yan evden bağırış çağırış sesleri gelmeye başlamıştı
İlk başta çok umursamamıştım, ancak ses git gide yükseldi
Gerginlik artıyordu
Tatsızlık çıkmamasını umuyordum
...

15

Takriben iki saat sonra dört el silah sesi duydum


Yerimden fırladığım gibi cama yapıştım
Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum
Evden bir adam Amerikan arabasına atladığı gibi basarak uzaklaşmıştı
Her şey o kadar ani olmuştu ki
Kötü cinayet senaryolarından birisini yaşadığımı düşünüp sırtımı duvara yasladım
Gidip bakmak ile uzak kalıp olaya bulaşmamak arasında gidip geliyordum
Camdan tekrardan baktığımda ufak yaşlarda bir kız çocuğunun ağladığını duydum
Evden koşarak yan binaya, yani olayın yaşandığı yere gittim
Ah...
Sahilde gördüğüm kız çocuğunun üstü kan içinde bir kenarda ağlıyordu..
Sarıldım ona, sarılırken vücudunda yara bere var mi diye kontrol ettim
Elimden tuttuğu gibi annesinin yanına götürdü
Teni daha soğumamış, çaresiz yerde kanlar içinde yatan bir kadın
Hemen ambulansı aradım ve polis çağırdım
Daha yolun sonuna gelmediğimizi, iyileşeceğini söyledim
Çok kan kaybetmişti
"Kızıma iyi bak, sakın o adama verme!" diyordu..
Erkek çocuk neredeydi? Babası onu kaçırmış mıydı?
Çok geçmeden ambulans geldi ve kadını hastaneye götürdüler
Polise ifade verdikten sonra
Talihsiz haber geldi.. Kadın kurtulamamış..
Polise kız çocuğunun yakını olduğumu söyledim ve onu evime aldım
O artık güvendeydi
Güzelce yıkadım ve gidip pijamalarını aldım ve uyuttum..
Öyle güzel uyuyordu ki
Yataktan düşme ihtimaline karşı yatağın etrafını yastıklarla çevirmiştim
Tatlı şey, masum bir şekilde uyuyordu..
Babasından ses seda yoktu, polise sorduğumda da izinin bulunamadığını
Kızın hiç bir akrabasının olmadığını söylemişlerdi
-Beyefendi, Alâra sizde kalıyor değil mi?
Kimsesizler yurduna bırakabileceğimi ya da ona bir süre bakabileceğimi düşünürken
Kararımı vermiştim kız bende kalacaktı
Sığındığı, korunduğu ve sırtını yasladığı bir yuva sunacaktım ona
Ailesi gibi olamam ama amcası olabilirdim, bir vesile olabilirdim..
İstanbul'a döner dönmez anaokuluna yazdırdım
İlk aldığım oyuncak uçurtma oldu Rengarenk bir uçurtma..
Zaman artık o kadar hızlı ilerliyordu ki
Alâra'nın varlığı ile çalışmamın ve hayatı yaşamamın bir anlamı var gibi hissediyordum
Piyano, tenis, binicilik ve yüzme kursları aldırıyordum
Neye ilgisi olduğunu keşfetmeye çalışıyordum
Onunla hasbihal ederken ben de kendimi keşfetmeye başlamıştım
En yakın arkadaş olmuştuk birbirimize
Yabancı dil için yurt dışı gezisi de yapıyorduk
İlk okul, orta okul ve lise derken
Yıllar ne çabuk geçmiş..
Üniversiteyi olduğumuz ülkede okumasını arzu ediyordum ve öyle de olmuştu
O kadar zor bir durum altındaydım ki
Beni seviyor sayıyor ama kısıtlıydı çünkü ailesi değildim, hissediyordum
Çaresizliğimde ona bir çare olamıyordum
Tanrı'mıza her gün dua ediyor ve ona yardım etmesini diliyordum
Tanrı herşeyin farkındaydı, dua ederken de garip bir durum olduğunun da farkındaydım
Arada bahaneler üreterek onu öpüp sarılmaya gidiyordum

16

Bu zamana kadar babasının ve annesinin kim olduğunu bilmeden yaşamıştı


Gerçeği sorduğunda annesinin kaza kurşunu sonucu vefat ettiğini
Bbabasının da başka birisiyle beraber olduğu yalanını söylemiştim..
Mecburdum..
Ve ona hayatımın sonuna kadar yanında olduğumu belirtmiştim
Bana sıkı sıkı sarılıyor ve her zaman sevgi dolu bakıyordu
Benim için en buyuk zenginlikti..
Ayni şekilde ben de onun için öyleydim... Bir liman..
Ne erkek kardeşinden bir iz bulabilmiştim
Ne de cinayeti işleyen babasından
Yıllar önce doğu bölgelerde görültüğü tahmin ediliyormuş
Tabi kesin bir bilgi edinememiştik..
****
İşten eve geldiğimde Alâra'nın gözünde beliren parıltı için yaşıyordum
Ben de az değil Altmış yaşına gelmiştim
Şirketimde Alâra'ma güzel bir pozisyon tahsis etmiş
Mutluluğu ve işe ısınması için fazlasıyla gayret etmiştim
İlk başta üretim bölümünde ise başlattım, bir buçuk sene kadar çok fazla şey öğrendi
Ben de verebildiğim kadar çok bilgi veriyordum
Daha sonra muhasebe bölümü ve pazarlama derken
En son yardımcımın yanında işe başlamıştı
Güzel idare etmişti kerata..
Yuva kuracağı günler de gelecekti sabırla bekliyordum..
Bir seneye kalmadı Yirmi yedi yaşında aradığı kişiyi buldu
Evlilik vs. derken artık tek başıma yaşıyordum
Evimde çalışan kadın da olmasa ne yapardım kim bilir...
Ben mi? Yok hiç evlenmedim , kısmet olmadı herhalde
Zamanında ruhlarımızın derinliklerine bile işleyen insanlar
Unutamayacağımızı sandığımız ve farkında olmasalar da onlarla beraber yaşadıklarımız..
Zamanın da yardımıyla tek tek silindi, anılar da barınamadılar tek başlarına
İsterdim ailem ve çocuklarım olsun, fakat Alâra'ya sahip olduğum için şükrediyorum
O anlamda tek yapabildiğim bu..
*****
Günlerden Salı Bugün ambulansla hastaneye kaldırıldığım ilk gün
Kalbimin durduğu ve daha sonrasında hayata tekrardan döndüğüm ilk gün
Aynı zamanda torunumun doğduğunu öğrendiğim gün bugün İnsan şaşırıyor
Açıkça söyleyemeseler de gidip geri dönmüştüm
Sanki uykuya dalmışım, olan bitenden haberim bile yok
Her şeyi bir kenara bırakın da
Torunumu kucağıma koyduklarında iyi ki geri dönmüşüm dedim..
Hayat ne kadar uzun görünse de
Çok kısa
Hem de çok..
******
Artık yolun sonuna geldim
Sözle her ne kadar belirtemesem de
Saçtığım gülücüklerle ve bakışlarımla ifade etmeye çalışıyorum yalnızığımı, çaresizliğimi
Alâra'ma, damadıma ve minicik torunuma sarılıktan sonra
Uzun, ama bir o kadar da kısa
Yola çıkarak..

15 EYLÜL 2015

17

18

04:33
Gece 02:00 civarı
Uykulu gözlerim duvarlarda cevap ararken
Kalbim bir o kadar yorgunken
Kafam da o kadar uyanıktı işte
.
Kafein içeren akşam kahvelerinden mi
Dış sesleri dinlemeye odaklanmaktan mı
Yoksa korkulardan ötürü mü uyku bu gece bana uğramadı
Çözemedim, elbet bir çıkış noktası olmalıydı
..
Düşünmeden yapamıyorum
Düşünerek de uyuyamıyorum
Bir ilerleme, bir gelişim arzusu içerisindeydim
Ancak bu gece de tek ilerleme kat eden
Zaman'dı
Diğerleri ise henüz yerli yerinde oturmaktalardı
...
Yarım saat daha debelendikten sonra
Yukarı çıktım
Manzaraya şöyle uzuun uzun baktım
Geceyi gece yapan sessizliği midir
Sokak ve evlerde yanan lambaları mı
Yoksa aydınlığın üzerine örtülen bir çarşaf oluşu mu
Arada bir uyanıp etrafı kolaçan eden Martı'lar aralarında fısıldaşır geceleri
Uyanık olanlar uyuyanların başında bekler.
Sıkıntı yok beyler bayanlar uyumaya devam bir sonraki nöbet değişimine kadar..
Bir de sokakları boş bulup gümbür gümbür motorlarıyla
Fütursuzca hız yapan haz ve adrenalin tutkunları bir yanda hayat yaşamakta
Fosur fosur uyuyan insanları uyandıran hız tutkunları
Bazen de kaza sesiyle uyandırır insanları..
Boşuna dememişler gaz pedalının altında çiğ yumurta varmış gibi bas, aman kırmayasın.
Unutmadan.. Var olduğunu bildiğimiz
Bir türlü göremediğimiz ve görmeyi de arzulamadığımız hırsız tayfası
Hafif hafif esen rüzgar..
Evsizler..
Çocuklar..
Sabah yolcularını bekleyen vapurlar
Unların maya ile tanışıp, hamur olma yolundaki bekleyişleri
Tabi unutmadan, sabahlara kadar çekirdek çitleyip dedikodunun dibine vuran teyzeler
Yani gece vampirleri
....
Yataktayım. Umarım uyuyabilirim.
Bu esnada telefonuma 23 tane mesaj gelmiş
Yıllar yıllar önce irtibatı koparttığım arkadaşım bana epey bir döşemiş
Güzelce sövmüş, aralara hoş cümleler de yerleştirmiş
Sohbete başladık tabi
Durup dururken nasıl hissettiyse içimi okumuş gibi
İçimde saklı kalmış
Belki de güvenimi bertaraf eden
Bir kaç cümle ile güzel bir özet geçmişti

19

Kendisinden de bahsediyordu
Çaresizce ve umutsuzca
Sorunlarım var, hem de çok diye başlıyordu cümlelerine
Anlat diyordum, yanıtsız kalıyordu tüm sorularım
Korkuyordu, öfkeliydi birilerine veya bir şeylere, ifade edemiyordu
Kapalı bir ruh hali zorludur..
İnanın o anda saçını bile okşasanız, bağrınıza bassanız o insanı
Düğüm açılmaz ve kırılmaz
Aslında farkında bir şeylerin olduğunun çıkış yolu arıyor
Öyle ya da böyle
"Ben seni neden aradım bilmiyorum ama..." diye başlayan cümlelerde
Hep bir tamamlanmamışlık vardır, içip btirdiğin çorba kasesi misali
Artık çorba yoktur orada bitmiştir, ya yıkarsın kaseyi
Ya da öyle bırakır içindeki çorba izlerine söversin..
Bazı şeyler de kısmet..
Zamanı gelmediyse, tuz ruhu döksen de çıkmıyor izler
Belki de çıkmaması daha hayırlı, belki değil kesinlikle öyle!
En iyi öğrenme şekli yolculukta kaynakları dibine kadar kullanmaktan geçer..
Gribim telaşla bir kaç cümle yazıp sırra kadem bastı
Bana da destek olmak istiyordu kendince, o düşmüş olsa bile
"Böyle böyle yap, şöyle şöyle davran tamam mı?"
Ne kadar iyi kalpliydi, bu iyi niyetli cümlelerde bile
Kripto ve mesaj gizlidir kesin.. İç ses yalan söylemez.
Acaba o mu yoksa bu mu?
Ayrıca kendi derdini anlatmaya gelip akıl verip gitmek neyin kafası
Burada kesin bir uyarı var bana öyle geliyor
Kalp atışlarıyla uyanmasaydım
Uyuya kaldığımı fark etmemiştim
Uyku hiç de beklediğim gibi geçmemişti
Ne adam akıllı uyuyabilmiştim, ne de kafamı toplayabilmiştim
Nefes almak ve vermekte zorlanan vücudum bir de bayılma ve yıkılma hissi ile cebelleşiyordu
Yataktan kalkmasam kurtulamayacakmışım gibi
Girdap gibi bir şeyin içine çekilecekmişim gibiydi
Acaba ne oluyordu?
Bu gelen depresyon muydu? yoksa mutluluk öncesi sessizlik mi?
Tuvalete koşturup yüzüme çarptığım ılık su sayesinde
Uyanmış ve dünyaya dönmüştüm
Sanıyorum ağır çalışma temposundan bu durumdayım..
İki kuruş verip pestile çevirme hizmeti vermek kolay değil
Gene de sorun bendeydi, pestil olmayı seçen de bendim
Bir çıkış yolu olmalıydı....
.......
Saat 04:33..
Yüzümü nemlendiren suların bana anlatmak istediği bir şey mi vardı
Konuşamıyordu belki su damlacıkları, ama enerjileri bakidir
İçimde değişik bir his uyandırdı bu durum
Aniden yataktan kalktım ve üstümü giyindim
Dışarı çıkıyordum, evet.
"Bu saatte mi?" evet garip olan nedir?
Az önce uzaktan izlediğim karanlığı ve gece matinesini bir de yakından izleyeyim
Ayakkabılarımın bağcıklarını düzgün bir şekilde bağladım
Şapkamı taktım
Ve yola koyuldum

20

Nereye gittiğimi bilen hiç kimse yoktu


Oradan oraya gezip duruyordum
Gün yavaştan ağarmaya başladı
Bir yerlere mi otursaydım
Güneş bizi selamlamaya geliyordu
Duygularımız karşılıklıydı Güneş'le
Birbirimizi göreceğimiz bir bank'a oturdum ve karşılıklı sohbete başladık
Öyle tatlı gelmişti ki günün ağarması
Sohbet koyulaştıkça
Birbirimize daha da ısınmaya başlamıştık..
Bir gülümseme gördüm güneşten daha parlak
Işık saçan bir bakış
Kirlenmiş, nasır tutmuş eller..
Nasıl güzel bir çocuksun sen.. Bu yaşta ellerin nasıl nasır tuttu?
14 15 yaşlarında
"Aç mısın?"
"Ağabey anlaşılan sen biraz daha farklısın"
"Allah versin deyip elime 2 kuruş da sıkıştırmadın"
"Verdikleri iki kuruş ile artık su bile alamıyorum biliyor musun?"
Şaşıp kalmıştım.. Ne diyeceğimi bilemedim yutkunmaktan..
"Ağabey yağmurdan etkilenmiş gibisin..."
Yağmur? Gayet kuruydu hava.
"Gözlerin doldu biraz mendil vereyim?"
"Çay içer misin?"
"İçerim ağabey"
"Kusura bakma bizler galiba çekiniyoruz..
Bir kaç kere aç mısın diye sordum
Kağıt toplayan arkadaşlara, tokum ağabey sağ ol demişlerdi"
"Anlamalıydım.."
"Ben kağıt toplamıyorum, ama açlık kötü şey be ağabey, çok iyi bilirim."
Bir süre lafladıktan sonra utanç içinde masayı donatırken buldum kendimi
Bir çay bir kahve bir simit daha
"Ağabey bunlar ziyan olmasın, kim yiyip içecek? Ailem uzaktadır."
"Bir soru sorabilir miyim?
"Tabi ki canım kardeşim buyur"
"Ağabey, bizi görünce neden ilk açlık aklınıza geliyor?"
"Mutlu musun diye sormadın, temiz misin diye sormadın?"
"Oyuncağın var mı diye de sormadın?"
"Ya da bana hayalimi de sormadın? Bu durumuma rağmen hayalim var benim"
"Sen de diğerleri gibisin tek derdin açlık ve tokluk"
"Oyuncağın ile hangi kaldırıma uzanarak oynamayı isterdin de demedin"
"Keşke iyi bir seviyede okuma yazma bilseydim"
"Anladım.. Kötü tabi bu durum"
"Okula gitmiyor musun bile demedin?"
"Okuyor musun kardeşim?"
"İyi okullardan mezun olanların derdi hep yemek içmek"
"İyi ki de okumamışım"
"Kendine iyi bak, ağabey, annem merak eder"
"Teşekkür ederim her şey için"
"Bari şu parayı al, ailen size yiyecek alsın. Hatırım için"
"Peki ağabey.. Peki. Allah razı olsun"

26 Eylül 2019 (Revize:2023)

21
22

23

Askı
Korkular gece çıkar gündüz giderdi
Eskiden hep böyleydi
Karar değiştirdiler
İçimizi ve dünyamızı esir ettiler
Gündüz gelip gece giden korku mu olurmuş.. olurmuş.
İsteyerek olmadık böyle
İstedikleri için olduk
Olmak zorunda kaldık
Telaş içinde yaşamayı, sürekli geç kalmayı
Yamyam gibi birbirimizi yağmalamayı
Çok ama çok güzel kazıklamayı öğrettiler
Ne de güzel diyor buRAK özDEMİR
"Kur'an size aklınızı kullanın derken birbirinizi iyi kazıklayın he, iyi tüccarlar olun
hesabınızı kitabınızı iyi yapın mı demek istiyor? Yoksa başka bir şey mi?"
Askı gibi oraya buraya asılıp
İnsanların takdir ettikleri elbiselerini taşımayı kabul ettik
Ne kendi elbisemizi dikebildik ne kendi askımızı yapabildik
Yeri geldi üç kuruşluk paraya satıldık
Yeri geldi vefat etmiş birisinin çürük elbiselerini taşıdık yıllarca
Özgür bir askı bile olamadık..
Bana bir şey asmayın kardeşim bir süre free takılacağım diyebildik mi
Acaba hayatı yanlış yorumlamış olabilir miyiz
Farklı anlamış olamaz mıyız
Düzenin iyi bir şeye hizmet etmesi gerekiyorken
Bizler nedense oturduğumuz yerde bocalar olduk
Neredeyse iyi yaptığın bir şey bile kötülüğe hizmet edecek durumda
Dostu düşman eden insanlar
O kadar çok güzel duyguları kirlettiler ki
Ama Sevgi'yi kirletemediler, onu yapamadılar
Birisi dur demeli
Ya da sessiz sessiz derinden ilerlemeli
İlerliyoruz hem de yılmadan
Zorlana zorlana, düşe kalka
Belki fiziksel olarak gücümüz yok ve belirli noktada değiliz
Ama manevi olarak o kadar güçlüyüz ve güçleniyoruz ki
Derinden ilerliyoruz
Onlar isterlerse korkunun kendisi olsunlar
Arkamızda korku'nun yaratıcısı var
Evet hepimizin arkasında.. Hem onların hem bizim
Bu düzende belki de bizlere askı olma görevi verilmiştir
O kadar da isyan etmeyelim
Bir gün görevi başarı ile tamamlarız askıdan gardıropa terfiimiz gerçekleşir
Kim bilir, why not?
Güneş ile sohbetimi tamamlarken
Denize şöyle bir baktım
Sis yavaştan kalkıyor
Şehir de hareketleniyor
Simit almasam da olmazdı
Çay'ın hatırı kalırdı

17 Nisan 2023

24

25

Yalnızlık Okyanusu
Kısa ve öz
Yazamıyorum..
Saatlerdir, günlerdir, haftalardır yazamıyorum
Elim gitmiyor klavyeye, parmağım tutmuyor o kalemi
Kağıda da burun kıvırıyorum, aramız iyi değil bu aralar
Üzgünüm, sanırım hislerimi kaybediyorum..
Eskiden günün her saati oturup beynimin içindekilerle laflardım
Onları anlamaya çalışır, en azından dinler gibi yapar
Ortak nokta bulmaya zorlardım kendimi
Ancak son zamanlarda ağızlarını bıçak açmıyor, kös kös oturuyoruz
Onlar bana bakıyor, ben onlara
Adeta duvar gibiler, bana kızmış ve öfkeli bir duvar
Sert, sessiz ve hırçın bir duvar
Farkında olmadan çok mu haksızlık ettim
Çok mu yıprattım, incittim, saygısızlık ettim düşüncelerime ve fikirlerime
Bilmiyorum, belki de haklılardır bana öfke duymakta
En azından tepkime karşılık verseler nabızlarını yoklamış olacağım
Durumu kavrayıp önlem alıp korunacağım
Ama nafile, sessizlik hakim bu aralar..
Sevgi dolu iç sesi diğer frekanslardan ayırmak iyi bir elek ustası olmayı gerektirir..
Sonra da dalıyorum yalnızlık okyanusuna, çıkmak bilmiyorum
Kuru bir özgürlük içerisinde sürüden ayrılmış bir balık gibi
Süzülüyorum mavinin ve bilinmezliğin derinliklerine
Soğuk bir nebze çekiliyor da, karanlık gördüğüm zaman uzaklaşıyorum
Akıntı da zorluyor, çekmeye çalışıyor farklı sulara, kasvetli mekanlara
Her ne kadar büyülese de bilinmezlik.. Adı üstünde işte.. bilinmezlik..
Tanrı'ya güvenmedeki eksiklik, sisteme duyulan güvensizlik....
Su altının güzelim sessizliğine diyecek yok ama
Çıt çıkmıyor. Kim bilir solungaçlı arkadaşlar neler konuşuyorlar
İyi ki duymuyoruz, en azından su altı sessiz ve insansız kalsın..
Nefesten nefes almayı unutuyorum
Kokuda kaybolmaktan vazgeçiyorum
Bir bakışta hayat bulmayı da geçiyorum
Evet gittikçe hissizleşiyorum.. Farklı bir boyuta geçiyorum..
Sırtını yaslarsın yıkılmayacağını sandığın bir duvara
O duvar ki seni paramparça eden
Yeniden doğuran, Dünya'ya getiren
Hiç bitmeyecek gibi de yasarsın o duyguları ve geçen saniyeleri..
Bir bakış yeterdi anlamaya, anlatmaya
Ama bir gün, bir yerde bitiyor.
Bitmek de zorunda.
Her ne kadar dirensem de sevgi kanalımı değiştirmeye çok istekliler
Bu devirde his aramak, okyanusun karanlığında ışık aramak gibi
İpsiz ve sapsız..
O ipin de, sapın da, duvarın da bir bedeli var
Ya önden ödersin, yada sonradan
Sevgidir önemli olan. Koşulsuz sevgi..
Hep birlikte var olabildiğimiz yalnızlık okyanusu en güzel evdir bizlere
Yapabilene, başarabilene...

30 Temmuz 2015 (Revize:2023)

26

27

28

Neşter Altında
Her gün uyandığımız andan itibaren, uyuyana kadar
Ameliyat masasında hangi organımızı, kim daha fazla yıpratır isimli bir oyun oynuyoruz
Bu oyuna davet edilmeye gerek yok aslında, bizden olan ve olmayan herkes mevcut.
Arada kaldım, hasta mı olmak istersiniz yoksa doktor mu?
Kimse kobay olmak istemez o keskin bıçağın altına yatmak istemez
Doktorculuk oynamak daha çok tutacak galiba
Biz iyi insanlar, kendimizden ödün verdikçe.
Merak etmeyin, ameliyat masasında da çok fazla hasta kuyruk oluşturur
Doktorlarımızın da iyi niyetine güvenerek
Vücudumuzun hangi bölgesini isterlerse kesip biçmesine izin veriyoruz
Alın alın hepsi size feda olsun. Ruhumuzu da alın canım üstü kalsın
Taa ki, birisi bize dur! diyene kadar
'Dur!' kelimesi gerçek bir emir sözcüğüdür
Ne işle uğraşırsan uğraş, etrafında ki insanlardan biri sana 'dur!' dediğinde
Bilinçsizce durursun, o bir uyarıdır
Doğal olarak emir kipine uydum ve durdum
İyi ki de durmuşum, yoksa
Ömrümün sonuna kadar bedenimi ve ruhumu kullandırmaya razıydım
Birisi beni uyandırmasa idi
Birisi sen çok yaşa emi!
Çoğu zaman da bahsettiğim oyun içerisinde
Birbirimize de çarpıyoruz, isteyerek ya da istemeyerek
Kolumuz bacağımız morarıyor, inciniyor
Bazen de birbirimize sarılıp tamir ediyoruz farkında olmadan incittiğimiz yerlerimizi
Ya da başkasının açtığı ve bizim izin verdiğimiz yaraları.
Sizce ne ile tamir ediyoruz?
Başta gerçek ve samimi bir sevgi olmak üzere, güven ve hoş görü ile
Sarılmak ve sevgi göstermek ne kadar güzel davranışlardır
Çoğu insan sevgisini göstermeyi, birbirine sarılmayı ve güvenmeyi
Neşter altına yatmak olarak algıladığı için
Normal olarak doktor profili çizmeye başlıyor
Bilip bilmeden alıyor bir eline neşteri, diğer eline de iğne-ipliği
Kesip dikiyor, kimisi derin keser kimisi de sığ
Bu oyunda ki en can alıcı noktalardan biri de
Bıçağın keskinliğidir
Dil ne kadar keskinse, bıçak ta o kadar derin yaralar açabiliyor
İnsan diline sahip çıkmalı, ne konuştuğunu bilmeli
Acımasız bir doktor olacaksan da, iğne-ipliği bırakacaksın
Bir cani gibi, yakışı kalmaz bir biçimde kim gelirse keseceksin biçeceksin
Vicdansız olacaksın, düşünmeyeceksin mümkün mü bu gerçekten?
Ama yapabileceğini sanmıyorum, boşuna uğraşma
Kalp var olduğu sürece, vicdan da var olacaktır
İğne-ipliğe gelirsek te..
Yok yok en iyisi oraya hiç gelmeyelim
Doktor bile olsak neşterimiz dikiş gerektirecek kadar kesmesin
Kesiyorsa da güzelce tedavi edelim, etmesini elimizden geldiğince öğrenelim
Bilmeyiz ki ameliyat masasında ki çaresiz, umut dolu insanın
Doktoruna güvenip, ne ümitlerle o keskin bıçağın altına yattığını
Bilmeyiz..
Gene de kendimize güvenelim, kesilse bile sevgi dikişi atabiliriz. Öperiz o yarayı.

30 Temmuz 2014

29

30

31

Yaşlı Adam
Yarım yamalak görüntüler
Tamamlanmamış sesler
Ürpermiş gözyaşları
Parça parça kaybolan anılar
Ve..
Aniden başlayan şiddetli yağmur
Evet, bugüne böyle başladım
Enerjim yüksek bir şekilde uyanmıştım,
Bu arada dışarıdan gelen o ses çok rahatsız ediciydi
Sadece susuyor ve öylesine bekliyordum
"Şu çalışan ne ise kapatacak mısın kardeş?"
Neyse camı kapatayım, yoksa sabah sabah hiç çekilmiyor bu ses
Ne zaman çekilir orası da ayrı, kimseyi rahatsız etmemesi ilginç..
Bizler alıştık birader bak işine
"Ama ben alışamadım."
Alışırsın..
Anılar büyük akıntıların içinde canlanıp kayboluyorlar teker teker
Güneşli bir rüzgarın yağmurla dans ettiği o sakin melodi hakim Dünya'ma
Aynı zamanda çığlık gibi ve yüksek bir ses ile düşüyor her bir damla
Her ne kadar sabredip bir köşede oturup beklemeyi seçsem de
Aslında her biri benim parçam
Biliyorum..
*
Dışarıya adımımı attığımda gördüğüm manzara ile bir kez daha ürperdim
Oluşan bu kasırga her şeyi alt üst etmiş
Az önce yağmur yağıyordu güneş vardı
İnşaattaki adama laf attım daha az önce!
Hangi ara ne oldu bu sokaklara...
Taş üstünde taş bırakmamıştı.
Silip süpürmüştü her şeyi
Bir kaç tane ağaçtan ibaretti sokaklar..
Bir anda beni izleyen birisini fark ettim
Uzaktaydı, çok uzakta
Yürükçe yakınlaşıyor ve siluetini tanımaya çalışıyordum
İki sokak geçmeme rağmen tam olarak yaklaşamamıştım
Yaklaştıkça daha net görüyordum artık onu
Siyah pardösüsüyle bana doğru yaklaşıyordu, boynuna da sarı atkı dolamıştı
Crockett and Jones marka loafer ayakkabıları dikkat çekiciydi, ama kahverengi tercih
etmiş
Şu koyu kahve ayakkabıyı beş yüz metreden tanırım
Baston da vardı elinde, el yapımı olduğu belliydi, işlemeli ve özel yapım
Korkuyordum, geri dönüşü olmayan bir yolda gibiydim
Şu adama birisi giyinmeyi öğretmeli gibi hissettim
O sarı atkı neyin nesi be adam? diyen olmamıştı.
Demek giyilebiliyormuş sana ne dedim kendi kendime..
Hipnotize olmuş gibi yaşlı adama doğru ilerliyordum
O da fırtınadan belli ki sağ kurtulmuştu
Bunca şey hangi ara olmuştu bir yandan onu düşünüyordum
Suratıma arada hafifçe tokat atıyordum ki uyanmak için
Gayet uyanık ve sağlıklıydım.
Yağmur şiddetini azaltıyordu..

32

Karşı karşıya geldiğimize sessizliği ilk o bozdu


"Sence bu bir rastlantı mı?"
Anlamamıştım..
"Bir soru sordum genç adam, sence bu bir tesadüf mü?"
Şaşkınlık içerisindeydim, kim olduğunu bile soramadım
Sadece dudaklarımı büktüm ve bilmiyorum demeye çalıştım
Ve peşinden bir soru daha geldi
"İkimiz de sağ kurtulduk genç adam, yollarımız sence şansa mı kesişti?"
Bu sorular beni sorgulamaya ve cevap bulmaya itiyordu
Ancak ısrarla soruları küçümsercesine geçiştirdim
"Bilmiyorum, ben şansa kısmete inanmam"
Yaşlı adam bu tavrıma karşılık sadece gülümsemekle yetindi
"İşe gitmek için çıktım, ayrıca bu insanlar nerede, arabam nerede?"
"Siz de kimsiniz?"
"Bekle"
Gözümü kapadığım saniye hafif bir uğultuyla bambaşka bir yerde bulduk kendimizi
"Afedersiniz? Neresi burası? Siz kimsiniz? Nasıl oldu bu? Allah'ım..."
"Lütfen genç adam sakin olunuz, şuradaki kafeyi hatırladınız mı?"
"Evet hatırlıyorum burayı, çay ve elmalı tart yediğim bir kafe idi, elmalı tartın yanında
ikram ettikleri tarçınlı dondurması da çok lezizdi"
Yaşlı adam kulağıma yaklaşıp, "iyi izle" dedi.
Arabayı valeye veren bendim..
Her zamanki gibi vale mecburiyetine söylenen ve suratını ekşiten ben
İnanamıyordum..
Kafede oturan da bendim
Ben şu an ki ben isem, o kimdi?
O ben isem, ben kimdim?
Ne işimiz var burada?
Bakın sinirleniyorum!
"Olanı biteni daha iyi gör diye getirdim seni buraya, sadece izle.."
Evet kendimi iki saat kadar izledim
Yan masamda oturuyordum
Karşımda oturanın yüzüne utandığım için bakamazken şu an bulunduğum durumda
kaçırdığım her şeyi görebiliyordum
Ben heyecandan uçarken ve etrafı öyle görürken
Aslında hiç de öyle değilmiş gerçek bambaşkaymış
Konuşulanlar, sorular ve cevaplar beynimin içinde uğultu yaratıyordu
Gülümseyen, gözlerinin içi parıldayan karşımdaki değilmiş gibiydi
Saf sevgi ve mutluluğun yerini hesap kitap almıştı
Lavaboda elimi yüzümü yıkadıktan sonra aynaya baktığımdaki mutluluk güzeldi
Yağmurdan eser yoktu, ya da çamurdan, fırtınadan,
Ancak yan masada oturan olarak manzara detayına hakimdim
Yaşlı adam bütün detayıyla benimle paylaşıyordu olanı biteni
Karşımda oturan kişinin samimi olmadığını artık görebiliyordum
Tuvalete gidişimi ve gelişimin her bir detayını izledim
Geri döndüğümde sinsiliğin yerini parıltı alıyordu..
Aptal yerine konulmuştum, ancak fark etmemişim..
Gözümden bir damla yaş süzülmeye kalmadan her şey birbirine girmeye başladı
"Bir saniye uyarmalıyım. Böyle olmaz, onu kurtaralım...."
Yaşlı adamın sırtımı sıvazlaması ile bir anda dağın tepesinde buldum kendimi
Dağ... Koskoca bir dağ... Hem de ne dağ!

33

"Otur genç adam"


"Gördün mü?"
"Değdi mi kendini üzmene?"
"Olmadığına çok üzülmüştün."
"Iıı.... evet üzülmüştüm, ama bunlar neden başıma geliyor?"
"Siz kimsiniz gerçekten? Ne büyük bir dağ"
"Yüksekten korkarım. Biz nasıl oturuyoruz burada fizik kurallarına aykırı?"
"Düşüyor muyum şu anda?"
"Sakin olmanı istiyorum. Her şey kontrol altında."
Bir anda yazlık bir mekana gitmiştik
O gündü bazı şeylerin başladığı
Kafamdakilerin şekillendiği
Geleceğime yön verdiğimi sandığım
Bir gün idi..
Elimde bira etrafa mutluluk saçıyordum
Tecrübenin iyisi kötüsü olmaz
Boşuna demiyorlar üçüncü göz diye
Haklılar..
Olanı biteni görmeye devam ettikçe sinirleniyordum ve öfke her yerimi kaplıyordu
Gitgide kanımın çekildiğini hissediyordum
"Yeter daha fazla görmek istemiyorum!"
"Bekle genç adam ve izle, olanları"
"Ağlayabilseydim seninle ben de ağlardım genç adam.. Kendini tutma.."
Bu sefer de güneşin batışını benimle beraber mutlulukla izlediğini sandığım
Aslında vakit öldürüyormuş.
"Peki yıldızlar, Ay'da mı?"
"Ay ve yıldızlar bütün samimiyetleriyle seninle beraberdi o gece"
Derken sinirden ve üzüntüden bayılmışım..
Uyandığımda ise evin içinde geziniyordum
Birileri beni çekiştiriyor, arkamdan konuşulanları birebir görebiliyordum
Ben başka yerlerde ve diyarlarda gezerken
Sıcak ve temiz havayı içime çekerken
Yol sandığım yol değilmiş.
Bu da beni epey parçalamıştı, yıkılmıştım
Duvarları yumruklamaya
İsmimi haykırmaya başlamıştım
"Duuuur. Onlar güvenilir insanlar değil"
"Seni duyamazlar"
"Uyarmalıyım, bu sahne çok önemli her şey bundan sonra oldu"
"Geçmiş değişmez, ortaya çıkan sonuçtan memnun kalman için tasarlanır sadece"
"Tasalanma."
Sesim hiç bir etki yapmıyordu, o an ki ben beni duyamazdım
Yaşlı adama en son yalvardığımı hatırlıyorum
Beni bu evden kurtar ya da bir şeyler yap!
"Burası da neresi. Çok güzelmiş"
Lavanta kokuları eşliğinde, ortasından yemyeşil bir dere geçen
Orman manzaralı lüks ama mütevazi bir Otel odasında uyandım
Hayatımda ikisinin bu kadar dengede olduğu bir otel görmemiştim.
"Biraz uyu istersen, yoruldun"
"Ben zaten uykuda değil miyim?"
"Maalesef"
"Dinlenmelisin, iyice beslen. Bedenin oldukça yoruldu"
"Peki sen? Dinlenmeyecek mi......."
Yaşlı adam kaybolmuştu..

34

"Ne insanlar var değil mi evlat.. Sana dikkatli ol demiştim, sen dinlemedin"
"Ne zaman dedin yahu? İlk defa karşılaşıyoruz."
"Her zaman dedim, her olayda dedim.."
"Nasıl dedin? Lütfen, iyi değilim.. Daha açık olur musun?"
"Olaylar insanlara bir şeyler anlatır ve öğretir. Ben hep seninle konuştum evlat.."
"Duymadın.. Duymak istemedin."
"Senin yaşadığın hayatta temiz kalabilmek, büyük başarı. Tekrardan görüşeceğiz"
"Anlamadım, bunları neden yaşadık. Deliriyor muyum?."
Adam bir anda kayboluverdi
Aradan üç hafta geçmişti ve kimseyle bir şey konuşmaz olmuştum
Ne yediğim şey zevk veriyor, ne aldığım nefes
Ne de insanların gülümsemesi
Yaşadığım şeyler bir türlü aklımdan çıkmıyordu
Deli gömleği giymeye az kaldığını düşünmüş ve hayattan çekileceğim konusunda
Kendimi ikna etmeye başlamıştım
Maddi servetimin bir kısmını vakıflara, çoğunu aileme
Çok sevdiğim dede yadigârı olan Mercedes-Benz'imi de kardeşime bırakacaktım
Hepsi o kadar acı vericiydi ki
Konuşmak da bir çözüm değildi
Haykırsam da, duymazlardı
Dönüp bakmazlardı Bakarlar mıydı?
Ben onlara bakar mıydım?
Umursamazdım, ama nefret etmezdim. Onları anlamayı seçerdim.
Ertesi gün kapı çaldı
Yaşlı adam elinde sütlü kahve, gravyer peyniri, kruvasan le kapımdaydı
Girişte beni bekliyordu.
Merdivenlerden bile zor iniyordum
"Beni içeri davet etmeyecek misin genç adam?"
İçimi çok derin bir çekince ama sonsuz bir sevgi duygusu kaplamıştı
Bitkin bir haldeydim, Figen hanım'a kahvaltı için bahçeyi hazırlamasını
Beyefendiye de çay da koymasını ve masaya tabak getirmesini rica ettim
Haberleri okumaya ve sütlü kahvemi yudumlamaya başlamışken
"Bu benim en sevdiğim tat"
"Biliyorum"
"Kruvasan da öyle"
"Onu da biliyorum"
"Hava ve koşullar kahvaltı için çok uygun bugün, kuşların seslerini çok seviyorum"
"Sevdiğini biliyorum"
"Nası yani. Korkmaya başladım"
Yaşlı adam çok geçmeden gelme sebebini belirtti
"Kahvaltın biter bitmez tekrardan gezintiye çıkacağız"
Yolculuğa erken başlamıştık..
Bir sene kadar bu böyle devam etti, sadece kendimi ve etrafımı izleyerek
Gözyaşı akıtamayacak kadar tüketmiştim her şeyi
Belki de olması gereken de buydu
Anılar içinde gezerken hafifliyor, temizleniyordum
Bir gün evin balkonunda otururken
"Bu kadar şey gördük, evet.."
"Nasıl bir hayat kurmaya karar verdin, genç adam"
Eskiden bilmediğim soruların cevaplarını artık biliyordum
Gülümsedim, sütlü çayımdan bir yudum aldım
"Sana güveniyorum. Artık ölümü beklemeden istediğim hayatı kurabilirim"

11 Eylül 2015 (Revize:2023)

35

Levh-i Mahfuz

36

37

Benim Filmim
Bir tane film çıkmış, seyrettiniz mi
Hem yazıp hem oynuyorsun
Filmde oynayan o kadar çok insan varmış ki, çeşit çeşit
Aksiyon, drama, komedi, şiddet, korku, romantizm, erotizm
Ne ararsan var.
Açıkçası, korku ve şiddet kısmı bana biraz ürkütücü geldi
Denemeden de bilemeyiz üstadım
Siz kafanıza göre bir rol seçebilirsiniz bu filmde
Şahsen, ben daha çok komedi ve drama oynamayı seçiyorum
Seneye de romantizm, fantezi ve aksiyon seçeceğim
Buyurun, filminize en azından bir göz atın,
Hem oynayıp hem yönetebiliyormuşsunuz
Çift maaş, kaçırmayın bu fırsatı
Baş rolde olmak olmak kıyak iş, bir elin yağda bir elin balda
Tek dezavantajı var dublör kullanmak yok
Yönetmenlik konusu peki?
Yönetmen de kısmen biziz lâkin yasalar çerçevesinde
Mesela, kavga sahnesi çekilirken bizzat biz ediyoruz o kavgayı
Başka bir baş rol ile
Sevişme sahneleri de şifresiz, dublörsüz ve sansürsüz.
Hayat boş değil, ama sen gene de pompala.
Ruhunuza bolca enerji kardeşim.
Aşk, aksiyon ve drama sahneleri de mevcut tabi
Beni en çok mutlu eden sahnelerden biri de
Mutlu son sahneleridir
Filmlerde mutlu son adından anlaşıldığı gibi her zaman gerçekleşir
Bir dönüm noktası yaratır
Kimileri için bu bir sondur, kimileri için ise bir başlangıç
Mutlu sondan öncesi ise tam bir kabus
Yaşadığımız günler yeterince şiddet içermekte..
Yetiyor da artıyor ki henüz bir şey görmediğimiz kanaatindeyim
Fakat görüyorum ki, mutlu sonları göremeyen çok insan var
Bunlardan biri de benim
Mutlu son nedir acaba biliyor muyum?
Nedir bir son'u mutlu yapan
Ya da sonlar da mutlu olmak zorunda mı?
Sonlarım hüzünle dolsun, ama hayatım fişek gibi
Oldu mu şimdi?
Fişek->hüzün->korku ve mutluluk sıralaması daha mantıklı sanki
Belki de?
Bir kaç gün geçiyor filmin konusu gene değişmiş
Bu sefer de replikleri ezberlemeyi unutmuş oluyorum, doğaçlama yapıyorum
Evet...
Ne güzel dedim, 'Doğaçlama'
Neden doğaçlama? Nedir onu bu kadar önemli kılan
Hayat bir akarsu ise, ve akarsuyun bir sahibi var ise
Biz de limitli kullanıcı isek, doğaçlamadan başka bir çaremiz kalmıyor
Sistem bize zarar vermek üzerine kurulmamış
İnsana zarar veren kibir ve egosudur
Ezber bozan bir doğaçlama sistemidir Dünya
Ama aynı zamanda da değildir.

38

Bu farkındalığa eriştikten sonra


Senaryomda daha çok doğaçlama repliklere yer vermeye başladım
Ama kontrollü ve sorumluluk içeren bir doğaçlama
Akışa bırakmak daha trendy bu günlerde
Ama nereye bırakıyorsun koçum?
Evren akıyor ben de akıyorum
İyi de orada akışı sağlayan a teslim oluyorum desen de rahatlasak...
İnanın o kadar zevkli ki doğallık çerçevesinde oynamak
Bunu hissedebiliyorum
Kesinlikle tavsiye ederim
Hayat kontrol edilebilir bir sistem değil
Ancak yönlendirilebilir bir sistem
Onunla iyi geçinmek zorundayız
Kendi dünyamıza, birbirimize ve Dünya'mıza iyi bakmak zorundayız
Elimizden gelen en iyisini yapmak rolünü benimseyen herkes
Kendi filminde öyle bir başrol oynar ki akıllara zarar
Altın Kaplamalı Oscar'ı bile elinin tersiyle itebilir, bu ne be? diyerek :)
Ben de beceremiyorum doğruya doğru
Rolümün hakkını veremiyorum çoğu zaman yalnız değilim, yalnız değiliz.
Ama deniyorum, kendimce bir şeyler yapmaya
Çabalamaya çalışıyorum.
Örnek doğallık ve romantizm' deki güzellikleri keşfederek
Aksiyon ve drama' da ki öğreti ve derslerle barışarak
Farklı güzelliklere güzellik olabiliriz.
Doğallık ve romantizm'de öğreti yok mu?
Olmaz mı dibine kadar. Bize sadece kötü olarak adlandırılanlardan ders alın dediler
Hepsi güzel ve hepsi özel. Senin gibi benim gibi. Eşsiz.
Sevgi dolu ve kibirsiz bir ego yaratabiliriz
En güzel bizim filmimiz olur
Her istediğimiz de olmuyor bu filmde
Olaylar sonuçlara göre şekillenir diyen bir sistemde yaşadığımız için
Sonuç Tekamül etmek ise filmdeki roller ve sahneler bazen değişebiliyor
Ne diyorduk, mutlu son öncesi çekilen stresler
Mutlu son'a ulaştıktan sonra, o oynadığımız hüzün ve drama sahneleri
İyi ki varmış diyorsunuz, eğer onlar olmasaydı
Mutlu son'un adı mutlu son değil
Yan sonlar olurdu
Başkasının filminde oynadığımız rollerin sonları..
Filminizde ve Filmimizde
Rollerinizde ve Rollerimizde
Kolaylıklar diliyorum.
Sevgiyle kalmanız dileği ile.

16 Mart 2013 (Revize:2023)

39

40

41

Toprak'ın Günlüğü
Çocukken yazmışım karalamışım bir şeyler
Hangi bitkileri ektim bugün, kaçı büyüdü kaçı cılız kaldı
Acaba onlara biraz daha mı ilgi göstersem ya da fazla mı suladım
Şimdi okuyorum, ne de güzel ve komik anılar yazmışım
Okul arkadaşlarımla oynadığımız oyunlardan ve geçirdiğim güzel zamanlardan tutun da
Öğretmenlerim ve sahip olduğum ailem ile geçimsizliklerimi dâhi yazmışım
Hepsini tek tek not almışım
O zamanlar başıma kötü olarak adlandırdığım bir şey gelse
Hemen sinirlenir 'Öf, neden benim başıma geldi, kahretsin!' der ve köpürürdüm
Yada hep başıma gelenlere şansızlık, kader adını takar, susup buna göre yaşardım
Olaylara bakış açım tabi ki çok ama çok farklıydı, bildiğimiz üzere daha çocuktum
Elimdekilerin kıymetini bilmek ile uzaktan yakından alakam yoktu
Günü kurtarır, karnımı doyurduktan sonra harçlığımın geri kalanını da
Arkadaşlarımla okulu kırıp gezip tozmak için harcardım
Arka bahçedeki çitin üstünden atlardık
Zaman zaman çite tırmanırken bazılarının pantolonu yırtılır
Kimisi de düşer bir taraflarını incitirdi
Başımıza ne gelirse gelsin gene de o uzun çite tırmanır, atlar ve kaçardık
Kaçak olmanın da keyfi bir başka, o hazzı bilen bilir
Tabi, heyecan ve korku bir arada..
Bizi şikayet edenler, odasına çağırıp fırça atan müdür yardımcısı..
Daha neler neler
En son da veliler çağırılır ve öğrenci şikayet edilir
Bizler aşağılanırız, topluluk önünde rezil ediliriz
Sonra dağılırız..
Bir süre durulduktan sonra, tekrardan başlar bu kısır döngü
Ta ki akıl başa gelene kadar, ya da okuldan mezun olana kadar
Kovulmak da bir seçenekti, ama kovmuyorlardı
Nedense çok da seviliyorduk, doğaldık, tıpkı Toprak gibi..
Kök salmışlardı bizlere adeta, küçük düşürseler de dövseler de arkadaşlarımız
Bizleri hiç yalnız bırakmadılar, "bizleri de dövün, onlara vurmayın"
Biz de dostlarımız için canımızı verirdik..
Kaçtığımız her zaman arkadaşlarımızı da düşünürdük
Çiçek kök salmak istese de toprak onu tutmasını da bilmelidir
Vıcık bir toprakta ona göre bir bitki üreyebilir
Biz sağlamcıydık, sıkı sıkıya bağlılığı severdik
Sınıfımızda engelli bir arkadaşımız vardı bir gün onu da kaçırmaya kalkmıştık
Tabi başaramadık tam tersi yüzümüze gözümüze bulaştırdık
1 hafta uzaklaştırma almıştık
Gene de gittik okula biliyor musun
Öğretmenlerimizi de severdik, sayardık.
.Hey gidi eski günler
Şimdi ki aklım olsa yapar mıydın? diye merak edenlere güzel bir cevabım var
Tabi ki, hem de daha hızlı tırmanır kaçardım
Ama o engelli arkadaşı atlatmayı o şekilde denemezdim
Başka bir yol arardım..
Tonguç..
Bizim yüzümüzden daha da perişan bir oldu
Çünkü onu düşürmüştük, ayakları zaten tutmuyordu
Bir de kırılmıştı garibimin bacakları...
Gene de mutluydu biliyor musun...

42

Zamanla lise de bir şekilde bitmişti ve üniversiteye giriş telaşeleri başlamıştı


Belki de bu kadar korkutulmasaydık hiç çalışmazdım
"Oğlum çok çalış ki istediğin yere gir, yoksa çöpçü olursun!"
Belki de haklılardı
Ancak çöpçülüğü aşağılık bir meslek gibi göstermeye gerek var mıydı
Gayet şerefli ve onurlu insanlar çalışıyor. Garibim onca koku altında
Çok zor şartlarda çalışmaktalar..
Ayrıca bir mesleği meslek yapan maaşı mıdır birader?
Tamam maaş önemli de, bu kadar kubarmaya ne gerek var.
Maaşı çok yüksek olsa, prof. dr. influencer'ler çöpçülük yapsa mesela
Sen o zaman gör o mesleği, Çöpçülük Fakültesi açılmazsa gelin yüzüme tükürün.
1 Numara olur.
İsteyerek, konsantre olup ve verimli çalışmak her şeydir
İnsan gerekli görürse çalışır, ya da sistem gerekli görürse insanı çalıştırır
O zamanlar öyle bir psikolojiye girmiştim ki
Odaklanıp sonuca varmanın değerini ve kıymetini anlar gibiydim
Yanlış yada doğru bir yoldan gidiyordum
İçim rahat ve huzurluydu, tatmin edici sonuçlar da aldım
Zaman öyle hızlı geçiyordu ki istediğim üniversiteye girmiştim
Üniversite ortamının yağında kavrulmaya başlamıştım
Hem pişip hem yanmamak gerekiyordu
Peki ya istediğim sonuca ulaşamamış olsam ne olacaktı?
Kimdi bunun sorumlusu, ben miydim?
Şans ve kısmet deyip geçecek miydim yani, bu kadar kolay mı
Sürece odaklanmayı hiç düşünememiştim mesela
Anın bizlere kattıkları ve ilmik ilmik işleyerek yaptığı dokumayı unutuyorum
Hatırlamam gerekiyor belki de o yüzden bunlar oluyor
Bilemem ama tek bildiğim hayırlısının olduğudur.
Tat alıyordum ama istediğim tat değildi
Okuyordum ama içim acıyordu
Yaşadıklarım yenilir yutulur şeyler değildi
Bu kadar şeyi iki seneye sığdırmak gerçekten büyük iş.
Bu sefer de kafamda bir yara meydana gelmişti.
Yürümeye çalışıyordum ancak başaramıyordum
Dün doktor geldi kafama üç dikiş atmış
Bunun bilincinde olarak sinir harbiyle yatağımda yatıyordum
Ama sadece susuyordum, gözümden iki damla yaş akıtıyordum
Arkadaşlarım gezerken dolaşırken neden ben acı çekiyordum?
Zengin bir Toprak olmak için önce gübreye sahip olmam gerektiğini bilemeden...

27 Kasım 2013 (Revize:2023)

"Anlayabildiğin hiçbir şey sana acı veremez. Bilge, acı çekmez. Acının öğretmen
olduğunu bildiği için. Acı içinde sana yazılmış bir mektubun saklı olduğu bir
şişedir. Farkındalığı yüksek insan, acının şişesini açar ve içindeki mektubu okur.
Acı Tanrı'dan gelen bir ceza değildir. Acı, kişinin kendisini aşmasıdır. Acı,
gelişmektir. Spor sonrası duyduğun kas ağrıları, kaslarının geliştiğinin müjdesidir.
Her acıda "anlama" ve "anlamlandırma" sınırlarını zorlarsın. Şifresini çözdürene
dek sana varlığını hissettiren acı, onun nedenini anladığın anda kesilir. Acı,
öğretmendir ve senin mektubu okumanla birlikte onun dersi bitmiştir. Sınıfı terk
ederken yerini "haz, öğretmen"' e bırakır

DONA

Kaynak: buRAK özDEMİR - Levh-i Mahfuz

43

44

45

46

Kaynak: buRAK özDEMİR - Levh-i Mahfuz

47

48

49

50

51

52

53

Son Dokunus
-Öhöm yazar ile konuşmam lazım hanımefendi, bir izin verebilir misiniz rica etsem?
+Evet. Buyurun beyefendi hoş geldiniz.
+Yazdığım satırlar bulutların birbirleri arasındaki dansları gibi adeta, okudukça mest olacaksınız.
-Aaa. Biraz kibirli ve alakasız bir giriş olmadı mı?
+Öyle anlaşılmasına üzüldüm, benzetme yapmaya çalışıyordum hâlbuki
+O güzel harmoniyi, ahengi vurgulamaktı niyetim...
-Çok düşük bir notada, egoist yazar imajı verdiniz şu anda..
-Kendini beğenmiş bir makamdaymışsınız gibi..
Size ne demeli?
Böyle bir giriş yapılır mı?
Hele hele bir insanı tanımıyorsanız
Merhaba, Ben ZCK diyebilirdiniz
Adınız mı yok ya da merhaba ya alerjiniz var ise
Yazınız çok dikkat çekici üzerine konuşabilir miyiz müsaitseniz?
Sorusu bence gayet makul bir giriş olurdu
Ne girişi! ayrıca gelişme ve sonucu bile barındırıyor
Bu soruyu duyan diyor ki
Karşımda bilinçli ve niyeti iyi bir kişi var
Muhabbet dönecuk, yeni şeyler öğrenelim hevesi gelir insana
Girişi yaptın mı sonra döşe babam döşe. O sana kalmış
Ana bacı girebilirsin.
Ama önce insan gibi bir merhabalaşalım.
El sıkışmasak da olur ruhlarımız bir zaten.
Hadi bir de bu işin fanatiği olsaydım ne yapacaktın çok merak ediyorum
Yazar kimliğimi kibirli ve egoist olarak nitelendirmen
Benim sanatımı çok aşağılayıcı bir dil ile eleştirmen
Büyük problem olabilirdi
Sen kimsin seni sürüm sürüm süründürürüm
Ya ben bilmem ne okulunun bilmem ne bölümünün bilmem nesiyim deseydim
Seni yerin dibine sokarım diye büyüklenseydim
O da yetmezdi, buradaki insanları da üzerine salardım
Vatan millet sakarya'ya bağlardım sen vatan haini bile olabilirdin
Dinsizliğe bağlayabilirdim, breee kafir olurdun dışlanırdın.
Ama rahat ol sevgili dostum ben yazdığım yazının fanatiği değilim
İyi ki de değilim, hatta oturup beraber de sövebiliriz
Yahu bulutu anladık da dansı karıştırmasak mı bile diyebiliriz birlikte
Sözü açılmışken madem öz eleştiri yapıyoruz
Bulutlara da söz düşüyor burada
Evladım, biz dans mı ediyoruz ne saçmalıyorsun? deseler ben ne yapacağım
Bir de ben saçmalamam sen benim kim olduğumu biliyor musun? diyerek
Buluta da diklenebilirim
Ortalık o zaman karışır işte
O da arkadaşlarını çağırıp sağlam bir yağmur yağdırabilir
Yıldırım da mumlarımı yakmak için kafama düşebilir
Evet çok dağıldık, Omm... Omm.. Pozitif enerjiler pozitif enerjiler.. Omm...
Şimdi eleştirini bir kenara koy da bana derdini söyle
-Ağabey az önce çay istemişsin kahve olur mu diyecektim.
-Ağabey bir şaka yapayım dedim bir saattir kitledin beni. Ne gezeveze çıktın yahu
+Kusura bakma kardeş.. Sade lütfen

17 Nisan 2023

54

You might also like