Shut up and listen! Kapa çeneni ve dinle! But Ama, fakat, ancak He did nothing but cry O hiçbir şey yapmadı ama ağladı We looked, but saw nothing Biz baktık ama hiçbir şey görmedik Or Veya, ya da Cash or credit card? Nakit mi yoksa kredi kartı mı? Orange juice or champagne? Portakal suyu mu yoksa şampanya mı? Yet Halbuki, ancak, yine de, oysa, henüz, daha Have you finished breakfast yet? (Henüz) kahvaltını bitirdin mi? He hasn't come yet O henüz gelmedi So Bu yüzden We don't believe so Bu yüzden inanmıyoruz He was sick, so he couldn't come O hastaydı, bu yüzden gelemedi For Çünkü, zira I went to bed early, for I was tired Ben erkenden yatmaya gittim, zira yorgundum Forgive them, for they know not what they do Onları affet, zira onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar Nor Ne de I neither smoke nor drink Ben ne sigara ne de içki içerim He neither wrote nor telephoned O ne yazdı ne de telefon etti After Sonra, -dan sonra, -dikten sonra Read after me Benden sonra okuyun / oku Repeat after me Benden sonra tekrarla / tekrarlayın After that Bundan sonra, ardından, ondan sonra What happens after that? Ondan sonra ne olur? After that I was totally exhausted Ondan sonra tamamen bitkindim As İken, olduğu gibi As you wish! Nasıl isterseniz! Do as you like İstediğiniz gibi yapın As long as Sürece, e kadar Stay as long as you need İhtiyacın olduğu kadar kal Man hopes as long as he lives İnsan yaşadığı sürece umut eder As soon as Hemen, -ince, yapar yapmaz, en kısa sürede, mümkün olduğunca Come as soon as possible Mümkün olduğunca kısa sürede gel Please reply as soon as possible Lütfen mümkün olduğunca en kısa sürede cevap ver Before Önce, -den önce This never happened before Bu daha önce hiç olmadı Six comes before seven Yediden önce altı gelir By the time -e kadar, -dığı zaman By the time I arrived, he had already left Ben vardığımda, o çoktan gitmişti It was dark by the time I got home Eve vardığımda hava kararmıştı During Boyunca, süresince, sırasında, esnasında He died during surgery Ameliyat sırasında öldü Be quiet during the lesson Ders esnasında sessiz ol Henceforth Bundan böyle, bundan sonra Due to a technical malfunction, this train's service will be henceforth discontinued Teknik bir arıza nedeniyle, bu trenin hizmeti bundan sonra devam etmeyece Immediately Hemen, derhal Call him immediately Hemen onu ara We left immediately Biz derhal ayrıldık Meanwhile Bu arada, aynı anda Meanwhile, time is running out Bu arada zaman daralıyor Meanwhile, you can stay with us Bu arada, bizimle kalabilirsin No sooner then ...mesi ile ...mesi bir oldu No sooner had he arrived than he fell sick O gelir gelmez hastalandı No sooner had he arrived than the bus departed O varır varmaz otobüs hareket etti Now Şimdi Now follow me Şimdi beni takip et Now get out Şimdi dışarı çık Once Bir kez We only kissed once Biz sadece bir kez öptük. Read it once more, please Onu bir kez daha okuyun, lütfen Since … den beri What has changed since then? O zamandan beri ne değişti? We have been friends ever since O zamandan beri arkadaşız Till … e kadar Please wait till noon Lütfen öğleye kadar bekleyin Wait till next year Önümüzdeki yıla kadar bekle The moment Anında Enjoy the moment! Anın tadını çıkarın! You should enjoy the moment Anın tadını çıkarmalısın Then Sonra, o halde, öyleyse I then began to understand Ben sonra anlamaya başladım If not now, then when? Şimdi değilse, öyleyse ne zaman? When -diği zaman, -dığında He came when I was out O ben dışarıdayken geldi When I arrived, it was raining Ben vardığımda, yağmur yağıyordu Whenever -dığında, -dığı zaman Come whenever you like Ne zaman istersen gel Eat whenever you want Ne zaman istersen ye Whenever they meet, they quarrel Ne zaman karşılaşsalar kavga ederler While İken, sırasında, buna karşın He sang while working O, çalışırken şarkı söyledi Listen while I talk Ben konuşurken dinle Until -e kadar, -inceye kadar Until tomorrow Yarına kadar Wait until further notice Bir sonraki duyuruya kadar bekleyin As Gibi Do as you want İstediğiniz gibi yapın Everything went as expected Her şey beklendiği gibi gitti As a result of Sonuç olarak As a result of the war, many people died Savaşın bir sonucu olarak, birçok kişi öldü He was late as a result of the accident O kaza sonucu geç kaldı Because Çünkü, dolayı, yüzünden Because they're eating dinner Çünkü onlar akşam yemeği yiyorlar Because he was a great musician Çünkü o büyük bir müzisyendi. Because of Nedeni ile, yüzünden, sebebi ile Tom died because of me Tom benim yüzümden öldü This is because of you Bu senin yüzünden oldu Due to the fact that Dolayı, yüzünden I assume this is due to the fact that Tom is a minor Sanırım bu Tom'un bir yetişkin olmaması yüzünden Eventually Neticede, nihayet, sonunda Everyone dies eventually Herkes sonunda ölür I did that eventually Sonunda yaptım Finally Sonunda, en sonunda, nihayet Finally, it's Friday! Nihayet bugün Cuma I finally gave up Sonunda vazgeçtim For that reason O yüzden I came here for that reason Buraya o nedenle geldim Is there any reason for that? Bunun için herhangi bir neden var mı? In that case Öyleyse, o halde, bu durumda In that case, you are right Bu durumda sen haklısın In that case, I'll change my mind Bu durumda fikrimi değiştireceğim Now that (-dığından, madem Tom is happier now that Mary has left Mary gittiği için, Tom daha mutlu On account of Uğruna, yüzünden I did it on account of you Bunu senin yüzünden yaptım We came on account of your sick mother Biz senin hasta annenden dolayı geldik Owing to Sayesinde, dolayı, nedeniyle Owing to the storm, they arrived late Onlar fırtına nedeniyle geç vardılar Owing to the snow, the train was delayed Kar nedeniyle tren ertelendi That’s why Bu nedenle, bu yüzden That's why I came Ben bu yüzden geldim That's why I was there Orada olmamın nedeni bu Therefore Onun için, bu nedenle, bu yüzden I think, therefore I am Düşünüyorum, öyleyse varım I no longer love you; therefore, I am sad Artık seni sevmiyorum; bu yüzden üzgünüm Thus Nitekim, böylece Thus do all women Bu nedenle bütün kadınlar yapar Thus, he lost all the money Böylece o bütün parayı kaybetti As if Sanki, imiş gibi Act as if nothing has happened Hiçbir şey olmamış gibi davran I felt as if I were dreaming Sanki hayal görüyormuşum gibi hissettim As much as Mümkün olduğu kadar, olabildiğinde Read as much as possible Mümkün olduğu kadar çok okuyun Eat as much as you like İstediğin kadar çok ye As though Sanki, imiş gibi He speaks as though he knew everything O her şeyi biliyormuş gibi konuşuyor It looks as though it may rain Yağmur yağabilir gibi görünüyor But for Olmasaydı But for my advice, you would have failed Tavsiyem olmasaydı, başarısız olurdun But for your help, he would have failed Senin yardımın olmasa o başarısız olurdu Even if ... se bile Even if it rains, I'll start Yağmur yağsa bile, başlayacağım Come even if you'll be late Geç kalsan bile gel If Eğer, ise Come if possible Mümkünse gel. If I could, I would Eğer yapabilseydim, yapardım If only Keşke If only I had known this earlier Keşke bunu daha önce bilseydim If only it could be summer soon Keşke yakında yaz olsa. Indeed Cidden, gerçekten, aslında Indeed God exists Gerçekten tanrı vardır Spring started indeed Bahar gerçekten başladı In case Durumunda, halinde In case of emergency, call 112 Acil durumda, 112'yi arayın Use only in case of emergency Sadece acil durumda kullanın In fact Gerçekte, aslında, doğrusu, hatta In fact, I don't think that was Tom Aslında onun Tom olduğunu sanmıyorum In fact, he was lying Aslında, o yalan söylüyordu In the case of Olması halinde, durumunda In the case of fire, dial 112 Yangın durumunda, 112'yi arayın In case of fire, use the stairs Yangın halinde, merdivenleri kullan Just as Tam -dığında, tam -iken It was just as I thought O tam düşündüğüm gibiydi It was just as you suspected O tam senin şüphelendiğin gibiydi Just in case Durumu için, hali için I brought one just in case Her ihtimale karşı bir tane getirdim Take your passport with you, just in case Her ihtimale karşı pasaportunu yanına al On condition that Şartıyla I will do it on condition that you support me Beni desteklemeniz şartıyla yapacağım You can go out on condition that you come home by seven Saat 7'den önce dönmek şartı ile çıkabilirsin Only if Yalnızca You may go out only if you come back soon Kısa sürede geri dönmek şartıyla dışarı çıkabilirsin You can stay only if you are quiet Sessiz olmak koşuluyla kalabilirsin Rather than ...dansa, ...mektense, ziyade, yerine Address issues rather than personalities Kişiliklerden ziyade sorunları ele alın I prefer bananas rather than apples Elmalar yerine muzları tercih ederim So as to ...mek üzere, için Walk fast so as to be in time Zamanında ulaşmak için hızlı yürü He penned it down so as to not forget it O unutmamak için kaleme aldı So long as Müddetçe, sürece So long as I live Hayatta olduğum sürece You are safe so long as you stay here Burada kaldığın sürece güvendesin Suppose (that) Varsaymak, sanmak I suppose that makes sense Sanırım bu mantıklı Who do you suppose that was? Onun kim olduğunu zannediyorsun? Unless Olmazsa, olmadıkça Unless it rains, I will go, too Yağmur yağmazsa ben de gideceğim Let's go out unless it rains Yağmur yağmazsa dışarı çıkalım. Whereas Buna karşın, -mesine karşın, oysa, ise She loves classical music, whereas I prefer jazz O klasik müziği sever, ben ise cazı tercih ederim Without ...meksizin, …meden Come without delay Gecikmeden gel He acted without thinking O, düşünmeden hareket etti As far as Olabildiğince uzağa We walked as far as the park Biz parka kadar yürüdük I walked as far as the station İstasyona kadar yürüdüm Wherever Nerede olursa, her -dığı yerde Sit wherever you like İstediğiniz yere oturun You may go wherever you like İstediğin yere gidebilirsin Although Buna rağmen, -e karşın Although it is snowing, I must go Kar yağmasına rağmen gitmek zorundayım Although it was raining, I went out Yağmur yağmasına rağmen, dışarı gittim Despite Karşın, rağmen He succeeded despite several obstacles Birkaç engele rağmen başarılı oldu I love him despite his faults Ben onun hatalarına rağmen onu seviyorum Even so Olsa bile, dahi Even so, the Earth moves! Öyle olsa bile, dünya hareket ediyor! Even so, you are a human Öyle olsa bile, sen bir insansın Even though Olsa bile, dahi, rağmen Even though he was tired, he worked Yorgun olmasına rağmen, çalıştı They came even though it was raining Onlar yağmur yağmasına rağmen geldiler However Her ne şekilde, ..olsa da.., ...gibi Express yourself however you can Kendini dilediğin gibi ifade edebilirsin You can go however you like İstediğiniz gibi gidebilirsiniz In contrast to … in aksine In contrast to many rumours, I don't know everything Birçok söylentinin aksine, ben her şeyi bilmiyorum In contrast with you, I am able to recognize my mistakes Senin aksine, ben hatalarımı fark edebiliyorum In spite of Rağmen In spite of everything, he came O her şeye rağmen geldi He started in spite of the rain O yağmura rağmen başladı Nevertheless Bununla beraber, yine de, buna rağmen Nevertheless, I'm extremely proud Yine de son derece gururluyum Nevertheless, the topic is worth discussing Bununla birlikte konu tartışmaya değer Nonetheless Her şeye rağmen Though he was poor, he was nonetheless happy O fakir olmasına rağmen yine de mutluydu You may not believe it, but it is nonetheless true Buna inanmayabilirsin, ama buna rağmen doğru No matter Ne olursa olsun I'll go no matter what Ne olursa olsun gideceğim No matter what happens, keep moving Ne olursa olsun, devam et Otherwise Yoksa, aksi halde Otherwise, you will die Aksi halde öleceksin Hurry up, otherwise you'll be late Acele et yoksa geç kalacaksın Though … duğu halde, gerçi, yine de She has a big problem, though Gerçi onun büyük bir sorunu var It's a bit cold, though Yine de biraz soğuk Unlike Aksine, farklı olarak, tersine Bill is completely unlike his brother Bill, kardeşinden tamamen farklı Unlike my brother, I cannot swim Erkek kardeşimin aksine, ben yüzemem Whether or not Olup olmadığını I wonder whether or not Tom resigned Tom'un istifa edip etmediğini merak ediyorum I wonder whether or not Tom will come Tom'un gelip gelmeyeceğini merak ediyorum Along Süresince, boyunca He walked along the street O, cadde boyunca yürüdü. They strolled along the beach Onlar sahil boyunca yürüdüler Also Ayrıca, de da eki We also found this Biz ayrıca bunu bulduk I am also here Ben de buradayım As well as ...e ilave olarak, birlikte, yanısıra Linda can dance as well as Meg Linda Meg kadar iyi dans edebilir Jill is smart as well as pretty Jill, hoş olduğu kadar zekidir de Besides Hariç, dışında Everyone's here besides him Onun dışında herkes burada He has no friends besides me Onun benden başka hiç arkadaşı yok In addition Hem de, ilaveten, üstelik, yanı sıra, ek olarak Do you need anything in addition? Buna ek olarak bir şeye ihtiyacın var mı? In addition to English, he speaks German İngilizce'nin yanı sıra, Almanca da konuşur Moreover Dahası, üstelik Moreover, I can fly Üstelik uçabiliyorum. The house looked good; moreover, the price was right Ev iyi görünüyordu; dahası fiyat uygundu For example Örnek olarak, örneğin, mesela For example, this is a pen Mesela, bu bir kalem. For example, this is a love song Mesela, bu bir aşk şarkısı For instance Mesela, örnek olarak Japan is full of beautiful cities Kyoto and Nara, for instance Japonya güzel şehirlerle doludur. Örneğin, Kyoto ve Nara. For instance, what would you have done if you were in my place? Örneğin benim yerimde olsaydın sen ne yapardın? Apart from ...dışında, ...başka, hariç, ayrı Apart from cats, I like animals Kediler hariç, hayvanları severim He lives apart from his family O, ailesinden ayrı yaşıyor Aside from ...den başka, …dışında Aside from him, nobody else came to the party Onun dışında başka hiç kimse partiye gelmedi Aside from Barack Obama, all US presidents were white Barak Obama dışında bütün Amerika başkanları beyazdı Except that Haricinde, dışında I know nothing except that she left last week Geçen hafta ayrıldığından başka bir şey bilmiyorum He is a nice man, except that he talks too much Çok fazla konuşmasının dışında, iyi bir adam In order that Olması için, ...sin diye In order to do that, you have to take risks Bunu yapmak için risk almak gerekir He did that in order to survive O bunu hayatta kalmak için yaptı So that Amacıyla, onun için, -mesi için, -sin diye We eat so that we can live Bizler yaşamak için yemek yeriz He died so that we may live O, biz yaşayabilelim diye öldü Both and Hem.. Hem de... Accept both good and bad Hem iyiyi hem de kötüyü kabul et I like both science and math Hem bilimi hem de matematiği severim Either or Ya.. Ya da… Either you or I am wrong Ya siz ya da ben hatalıyım Either you or he is wrong Ya sen ya da o hatalı Neither nor… Ne... Ne de... Neither before nor after Ne önce ne de sonra I neither drink nor smoke Ne içki içerim ne de sigara içerim Not only but also Sadece değil... Ayrıca… Eat not only fish, but also meat Sadece balık değil aynı zamanda et de ye Lisa speaks not only English but also French Lisa, sadece İngilizce değil, aynı zamanda Fransızca da konuşur Whether or Olup olmadığını I wonder whether or not Tom was lying Tom'un yalan söyleyip söylemediğini merak ediyorum I wonder whether or not Tom misses me Tom'un beni özleyip özlemediğini merak ediyorum