You are on page 1of 43

Çocuk Hukuku Slaytlar ve Notlar

Çocukluğun Tarihi ve Çocuk Hakları

Çocukluğun Tarihi

• Çocukluk, sabit bir döneme ilişkin değişmez ve evrensel bir olgu değildir.

• Çocukluk toplumsal ve kültürel bir süreç olup, tarih boyunca değişmiştir.

• Batı’da çocukluğun tarihi Fransız araştırmacı PhilippeAriès’in1960 yılında


yayımladığı ünlü eseriyle Fransa’da başlamış, daha sonra özellikle İngiltere’de ve
Amerika Birleşik Devletleri’nde hızla gelişmiştir.

• Tarih boyunca çocukla ilgili olarak çocuğun doğuştan kötü (günahkar) ve


doğuştan iyi (masum) olduğu şeklinde iki farklı görüş egemen olmuştur.

• Romanın yıkılmasının ardından Hristiyanlığın yaygınlaşması ile birlikte


çocukların durumu nispeten iyileşmeye başlamış ve ortaçağ boyunca çocukluğun
saflığı ve masumluğu görüşü gelişmeye başlamışsa da çocuk bu dönemde de büyük bir
çoğunluk tarafından günahkar bir varlık olarak nitelendirilmiştir.

Çocukluğun tarihi araştırmalarının öncüsü sayılan Fransız araştırmacı Ariès


1600’lere kadar ayrı bir çocukluk kavramının var olmadığını savunmuştur. Buna göre,
batı’daortaçağ boyunca çocukluk, insan yaşamının kendine özgü bir dönemi olarak
görülmemiş, bebeklikten çıkan çocuğun “minyatür bir yetişkin” olduğu kabul
edilmiştir. Çocuğun incinebilir olduğu bilinmekle birlikte, yetişkinlikten ayrı ve farklı
bir çocukluk döneminin olduğu şeklinde bir anlayış gelişmemiştir.

Bu nedenle ortaçağda çocukların kendilerine özgü yiyecekleri, giyecekleri,


oyunları, oyuncakları olmamıştır. Yetişkinlerin kelime dağarcığında çocuğu ifade
edecek özel bir ifadeye ya da kavrama bile yer verilmemiştir. Ortaçağda çocuklar, yedi
yıl süren bebeklik döneminin ardından doğrudan yetişkinlerin dünyasına giriyor,
onların konuşmalarına tanık oluyor, oyunlarını oynuyor ve yetişkinlerin dünyasında
sosyalleşiyorlardı.

Ariès’egöre, orta çağda çocukluk duygusu (sentiment de l’enfance) mevcut


değildi. Bu dönemin toplumunda insanlar, bir çocukluk düşüncesine sahip değildi,
insanlarda çocukların yetişkinlerden ayrı olduğuna ve farklı şeylere ihtiyaç
duyduklarına ilişkin bir bilinç mevcut değildi. Ortaçağda çocuklar, çocukluk tarihinin
en bilinen ifadesiyle “küçük yetişkinler” olarak görülüyorlardı. Çocukluk kavramı
adeta ortaçağın karanlığına gömülmüştü; çocukluğun yeniden keşfi için XVII. yüzyıla
kadar beklemek gerekmiştir. Çocukluk duygusu; yani çocuğun kendine özgü bir
varlık olduğu bilinci, XVII. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmıştır.

Çocukluk duygusunun ortaya çıkmasına XVII. yüzyılda sanayileşme,


kentleşme, aile yapısının değişimi ve eğitimin yaygınlaşması gibi toplumsal değişim
ve dönüşümler neden olmuştur. Çocukluğun yetişkinlikten ayrı bir dönem olarak
XVII. yüzyıl başlarında ortaya çıkmış olduğu varsayımı, aynı dönemde Avrupa’da
kelime dağarcığına yeni kavramların eklenmesi ile de açıklanmaktadır. Bu dönmede
çocuklar yetişkinlerden farklı algılanmadıkları için onları tanımlamaya yönelik
kavramlar da mevcut değildi. “Boy”, “garçon” “knabe” gibi kelime ya da kavramlar
XVII. yüzyıldan önce sadece bağımlı konumdaki erkekleri belirtmek üzere
kullanılmaktaydı. Çocuklara ilişkin ilk hitap kavramları XVII. yüzyılda ortaya çıkmış
ve kullanılmaya başlanmıştır.

Çocuklar, çağlar boyunca yetişkinlerin giydiği giysilerin aynısını sadece


ölçüleri küçültülmüş olarak giymek zorunda kalmışlardır. Bu durum XVII. yüzyıldan
itibaren değişmeye başlamış ancak söz konusu değişim öncelikle erkek çocuklarını
etkilemiştir. Buna göre, “çocukluk duygusu” önce erkek çocuklar lehine ortaya çıkmış;
buna karşılık kız çocukları uzun bir süre boyunca kendilerini yetişkinlerle bir tutan
yaşam tarzına mahkum olmaya devam etmişlerdir

XVII. yüzyılda özellikle eğitimin yaygınlaşmasıyla birlikte, yeni bir çocukluk


anlayışının temelleri atılmış; bu gelişme çocuğu aynı zamanda toplumsal denetimin bir
aracı haline getirmiştir. Ancak eğitim alanında yaşanan gelişmelerden bütün çocuklar
eşit şekilde ve aynı anda yararlanamamıştır. Çocukluk uzun bir süre yalnızca orta sınıf
erkek çocuklarına uygulanmış, kızlar ev işlerinde yardımcı oldukları için eğitim
hayatına katılamamışlardır. Aynı şekilde madenlerde, fabrikalarda ve imalathanelerde
çalışan işçi sınıfı çocukları da en azından başlangıçta “çocukluk” dışında
bırakılmışlardır.

XVIII. yüzyılda çocukluk düşüncesinin ortaya çıkmasında en önemli


fonksiyonu okullar üstlenmiştir. Bu dönemde, okullar çocuklar ile yetişkinler arasında
adete bir duvar işlevi görmüştür. Çocukların okullaşması ile birlikte, çocuklar çok
erken yaşlardan itibaren parçası oldukları yetişkinlerin dünyasından soyutlanmış ve
modern ailenin merkezine yerleşmişlerdir.

Bu durum ebeveynlerin çocukların yetiştirilmesine ilişkin sorumluluklarını


arttırmış ve yetişkinlere çocuklarını yetiştirirken daha özenli davranma yükümlülüğü
getirmiştir. Çocuğun yetiştirilmesindeki özenle davranma yükümlülüğü zamanla,
kapsamında dayağın da girdiği bir düzen ve disiplin uygulamasının da önünü açmıştır.

XX. yüzyıl ise bazı yazarların “korunmuş çocukluk” adını verdiği olguyu
yaratmıştır. Korunmuş çocukluk, çocukları, yetişkinlerin dünyasının sorunlarından
uzak tutmak, korumak anlamına gelmektedir. Bu durum gerçek dünyayı sadece, okul,
yetişkinler ve televizyon aracılığıyla tanıyabilen bir çocukluk doğurmuştur.

Bazı yazarlar tarafından geçmişte yetişkinlik ile birleşik olan çocukluğun, daha
sonra yetişkinlikten ayrılmışken; günümüzde yeniden birleşmekte olduğu ileri
sürülmektedir. Yetişkinleştirilmiş bu çocukluğun gözle görünür kanıtının, günümüzde
çocukların ve yetişkinlerin giyim tarzlarının, sosyalleşme şekillerinin yeniden
birbirine benzemeye başlaması ve eskiden sadece ana ve babaların yaşadığı pek çok
sorunu artık çocukların da yaşamak zorunda kalması olduğu ifade edilmektedir.
Yetişkin sorunları olarak kabul edilen alkolizm, madde bağımlılığı gibi sorunlar
çocukların dünyasında da ortaya çıkmakta çocuk suçları ile yetişkin suçları arasındaki
fark giderek azalmaktadır.

Hukuk Açısından Çocukluk

• Görüldüğü üzere çocukluk, çocukluğun tarihi ve çocuk sosyolojisi bakış


açısıyla incelediğimizde, tarihsel bir süreç ve toplumsal bir kategori olarak karşımıza
çıkar.

• Ancak çocukluk sadece bu bilim dallarının inceleme alanına girmez;


çocukluk bu bilim dalları dışında psikoloji, biyoloji, tıp ve hukuk bilimi tarafından da
kendine özgü özellikleri çerçevesinde değerlendirilmektedir.

• Hukukçu açısından çocukluk, sadece toplumsal ya da kültürel bir kavram ya


da kategori değildir.

• Hukuk bilimi açısından çocuk hem ana baba ile çocuk arasındaki soybağını
ifade etmek üzere bir hısımlık terimi olarak kullanılır; hem de yetişkinlikten ayırt
edilerek; özel olarak korunan ve yetişkinlerden farklı hak ve ayrıcalıklara sahip on
sekiz yaşından küçük ve erginliğini kazanamamış olan çocukları “küçükler” ifade
etmek üzere kullanılır.

Roma hukuku gibi eski hukuk sistemleri, bedensel olgunluğun cinsel olgunluğa
erişilmekle tamamlandığını dolayısıyla 13-14 yaşlarına ulaşan bir çocuğun özerk
(suiiuris) olabileceğini kabul etmekteydi.

• Ancak günümüzde modern hukuk sistemleri bedensel ve cinsel olgunluğu


değil; düşünsel olgunluğu esas almakta ve bu olgunluğa genelde 18 yaşın
doldurulmasıyla erişildiğini kabul etmektedir.

• Nitekim Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 1. maddesinde de


sözleşmenin amaçları açısından çocuğa uygulanabilecek kanun uyarınca daha erken
yaşta ergin kılınma durumu hariç; on sekiz yaşına kadar her insan çocuk olarak sayılır
denilmiştir.

• Bilindiği üzere, Medeni Kanunu’muza göre de, erginlik 18 yaşın


doldurulması ile kazanılır (TMK m. 11) Bununla birlikte, Medeni Kanunumuzda
evlenme ile ve yargıç kararı ile henüz 18 yaşına ulaşmadan da istisnai olarak erginliğin
kazanıldığı hükümlere yer verilmiştir.

• Ancak bu şekilde kazanılan erginlik kişiyi başka alanlarda özel rejime tabi
“çocuk” olmaktan çıkarmayabilir.

• Bu durum Çocuk Koruma Kanunu’nu açısından Kanunu’nun 3. maddesinin


a) bendinde, “Daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişi…
çocuktur.”. denilmek suretiyle ifade edilmiş ve TMK hükümleri uyarınca 18 yaşından
önce evlenerek ya da yargıç kararıyla ergin kılınmış olsa bile bu kişilerin Çocuk
Koruma Kanunu’nu uyarınca çocuk sayıldığı ve Kanunu’nun korumasının kapsamına
girdiği hüküm altına alınmıştır.

• Sadece Çocuk Koruma Kanunu’nda değil; başka kanunlarda da çocukları


koruyan hükümlere yer verilmiştir. Bu anlamda örneğin, Türk Ceza Kanunu’na göre,
fiilin işlendiği sırada 12 yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur
(TCK m. 31)

• Çocuğa karşı suç işlendiği hallerde de Türk Ceza Kanunu hükümleri uyarınca
çocuk farklı yaşlara göre korunmaktadır. Yine ceza yargılaması hukuku ve infaz
hukuku alanında da çocuklara ilişkin özel hükümler mevcuttur (TCK m. 50/3, m. 51/1,
5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu m. 106/4).

• İş hukuku alanında da çocuklara özgü hükümlere yer verilmiş olup; İş


Kanunu’na göre, 15 yaşın altındakiler çalıştırılamazlar ancak, on dört yaşını
doldurmuş ve ilköğretimi tamamlamış olan çocuklar, bedensel, zihinsel ve ahlaki
gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif
işlerde çalıştırılabilirler (İş Kanunu m. 71, m. 87).

Tarihsel Gelişim Sürecinde Çocuk Hakları

• Günümüzde çocuğun evde, iş yerinde, eğitim hayatında, yargı mercileri


önünde özel olarak korunması, başta Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi
olmak üzere birçok uluslararası bildirge ve sözleşme ile Anayasa’nın teminatı
kapsamındadır.

• Ancak çocukların bu korumadan ve bu düzenlemelerin kendilerine sağladığı


güvenceler ve haklardan yararlanmaları uzun ve sancılı bir tarihsel süreç içerisinde
gerçekleşmiştir.

• Çocuk haklarının ele alınması ve çocukların korunması düşüncesi, çocukların


cinsel olarak istismar edilmelerini engelleme çabalarının bir sonucu olarak 1900’lü
yıllarda ortaya çıkmış; uluslararası toplum çocukların ucuz işçi olarak madenlerde,
fabrikalarda ve gece işlerinde çalıştırılmalarına, çocuk ticaretinin yapılması ve
çocukların köleleştirilmesine, evlilik dışı çocuklara ayırımcılık yapılmasına, evlat
edinmenin kötüye kullanılmasına karşı bazı önlemler almıştır.

• 20. yüzyılın ilk yarısında gerçekleşen iki dünya savaşı ve sonrasında ortaya
çıkan toplumsal gelişmelere bağlı olarak artan yoksul, kimsesiz, evlilik dışı ve
vatansız çocuklar, çocukların uluslararası hukuk tarafından korunması ve çocuk
haklarına ilişkin düzenlemelerin yapılmasına yönelik ihtiyacı arttırmıştır.

• I. ve II. Dünya savaşları ile devamında ortaya çıkan toplumsal olaylar 1948
yılında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin yayınlanmasına ve çocuk hakları ve
çocukların korunmasına yönelik düzenlemelerin yapılmasına neden olmuştur.

• Hemen belirtelim ki çocuk hakları alanında asıl gelişim, 20.yüzyılın başından


itibaren uluslararası insan hukuku alanında yaşanan gelişmelere paralel ve insan
hukukunun bir parçası olarak ortaya çıkmıştır.
•İnsan hakları hukuku alanında çocuk haklarının insan hakları belgelerinden
ayrı olarak, çocuklara özgü kurallar ile düzenlenmiş olmasının temel sebebi öğretide,
çocuğun yetişkin bir insanın küçültülmüş bir modeli olmadığı, çocuğun kendisine
özgü fiziksel ve ruhsal özellikleri ve ihtiyaçlarının bulunması ve çocukların tüm
dünyada karşılaştıkları olumsuz durumlardan korunması düşüncesi ile
açıklanmaktadır.

Çocuk Haklarına ilişkin Uluslararası Bildirge ve Sözleşmeler

• 1. Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi

• 2. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi

• 3. Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi

• 4. Avrupa İnsan Haklarının Korunması Sözleşmesi ve Çocuklarla İlgili diğer


Avrupa Konseyi Sözleşmeleri

1. Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi

• Çocuk haklarına ilişkin ilk evrensel düzenleme Cenevre Çocuk Hakları


Bildirgesidir.

• I. Dünya savaşının ardından çocukların korunmasının acil olarak gündeme


gelmesi üzerine, Cenevre’de “Uluslararası Çocuklara Yardım Birliği” kurulmuş ve bu
yardım kuruluşunun hazırlamış olan bildirge, 1924 yılında Birleşmiş Milletler
Cemiyeti tarafından “Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi” adı altında kabul edilmiştir.

• Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi, çocuğun gelişimi, korunması, eğitimi ile


kardeşlik ve barış ruhu içinde yetiştirilmesi ilkelerini kapsayan beş maddeden
oluşmaktadır.

2. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi

• Çocuk haklarını konu alan ikinci evrensel düzenleme, 20 Kasım 1959 tarihli
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesidir.

• Birleşmiş Milletler kurulduktan sonra, çocukların korunmasına ilişkin


sorunları incelemek üzere oluşturulmuş olan Sosyal Sorunlar Meclisi, Cenevre Çocuk
Hakları Bildirgesini İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde benimsenmiş olan esaslara
göre yeniden ele alan bir tasarı hazırlamıştır.
• Sosyal Sorunlar Meclisi tarafından hazırlanmış olan bu tasarı, 20 kasım 1959
tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda oybirliği ile kabul edilmiştir.

3. Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi

• Çocukların haklarının en ayrıntılı ve kapsamlı şekilde düzenlenmiş olduğu


BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, BM Genel Kurulu Tarafından 20 Kasım 1989
tarihinde benimsenmiş ve 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

• BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocukların “MagnaCarta”sıya da “İnsan


Hakları Yasası” olarak nitelendirilmektedir.

• Sözleşme, çocukların en iyi şekilde yaşamalarını ve kendilerini tam anlamıyla


gerçekleştirebilmelerini sağlamayı hedeflemektedir.

• Sözleşmenin amacı, çocukların yaşama, gelişme, korunma ve katılım


haklarının gerçekleştirilmesini sağlamak, çocukların korunması için evrensel ölçü ve
ilkeleri belirleyerek, çocukların her türlü ihmal, istismar ve kötü muameleye karşı
korunmasını sağlamaktır.

"Dünya Çocuk Hakları Günü"

20 Kasım tarihi, Birleşmiş Milletler’in(BM) kararı doğrultusunda 1989


yılından bu yana "Dünya Çocuk Hakları Günü" olarak kutlanmakta, dünya genelinde
çocukların karşı karşıya kaldıkları hak ihlalleri bakımından farkındalık oluşturulmaya
çalışılmaktadır.

Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi

• BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin 1. maddesinde, sözleşmenin amaçları


açısından çocuğa uygulanabilecek kanun uyarınca daha erken yaşta ergin kılınma
durumu hariç; on sekiz yaşına kadar her insan çocuk olarak sayılır denilmiştir.

• Sözleşmede çocukların temel hakları 54 madde ile düzenlenmiş


bulunmaktadır.

• Sözleşmede çocuk hakları düzenlenirken, haklar arasında herhangi bir ayırım


yapılmamış ve hiyerarşi kurulmamıştır. Bu nedenle sözleşme metninde yer alan her
hak eşit derecede önemlidir ve birbirinin tamamlayıcısı konumundadır.
• Sözleşme çocukların yaşam hakkını, gelişme hakkını, istismar ve sömürüden
korunma hakkını, katılım haklarını güvence altına almakta; özel ilgi ve eğitim
gerektiren çocuklar için özel düzenlemeler ve hükümler öngörmektedir.

• Sözleşmenin uygulanmasında,

• Çocuğun yaşaması ve gelişmesi ilkesi (m. 6),

• Ayırım gözetmeme ilkesi (m. 2),

• Çocuğun üstün yararının gözetilmesi ilkesi (m. 3) ve

• Çocuğun katılımı (çocuğun görüşlerine saygı) ilkesi (m. 12)

• olmak üzere dört temel ilkenin de dikkate alınması gerekmektedir.

• BM Çocuk Hakları komitesi, taraf devletlerden sözleşmenin uygulanmasında


ve yasal düzenlemelerin yapılmasında sözleşmedeki bütüncül yaklaşıma önem
vermelerini istemektedir.

• Türkiye de dâhil olmak üzere yaklaşık 142ülke sözleşmeyi imzalamışya da


onay ve katılma yoluyla taraf devlet durumuna gelmiştir.

• Çocuk Hakları Sözleşmesi Türkiye tarafından 14 Eylül 1990 tarihinde


imzalanmış,27 Ocak 1995 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

• Sözleşme uluslararası hukuk açısından çocuklara yönelik tutum ve


davranışlara ilişkin evrensel ölçü ve ilkeleri düzenleyen ve bağlayıcı güce sahip
hukuksal bir metindir.

• Devletler sözleşmeyi onayladıktan sonra, yasalarını sözleşme ile aynı düzeye


getirmek zorundadırlar.

• Çünkü sözleşmeyi onaylayan devletler, sözleşmede yer alan ilkeler ile


uyumlu yeni yasal düzenlemelerde bulunma ve mevcut yasal düzenlemelerini de bu
ilkeler doğrultusunda değiştirme yükümlülüğü altına girerler.

• Bununla birlikte, Sözleşmenin ve çocuk haklarının ihlal edilmesi halinde,


uluslararası yargı mercilerine bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi
devletler üstü bir yargı organına başvurulması imkanı ise ne bireylere ne de devletlere
tanınmış değildir. Bu durum Sözleşmenin etkisini zayıflatmaktadır.
Çocuk Haklarına ilişkin Uluslararası Bildirge ve Sözleşmeler

• 4. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Çocuklarla İlgili Diğer Avrupa


Konseyi Sözleşmeleri

• 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 03.09.1953


tarihinde yürürlüğe girmiş olup, İnsan haklarının bölgesel korumasında Avrupa
Konseyi tarafından kabul edilmiş olan denetleme ve uygulama mekanizmasına sahip
olan ilk insan hakları sözleşmesidir.

• AİHS’de yer alan hükümlerde “herkes” “hiç kimse” ifadeleri kullanıldığından


çocuklar da sözleşmenin uygulama alanı içerisindedir. Dolayısıyla çocuklar da kendi
adlarına ya da ana babalarıyla ortak başvurucu olarak Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine başvurabilmektedir.

• Türkiye (AİHS)’i 4 Kasım 1950 tarihinde imzalamış, sözleşme 18 Mayıs


1954 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Çocuklarla İlgili Diğer Avrupa Konseyi Sözleşmeleri

• 1961 yılında kabul edilip, 1996 yılında yenilenmiş olan Avrupa Sosyal Şartı
da ekonomik ve sosyal alanlardaki insan haklarını güvence altına almaktadır. Bu
kapsamda Avrupa Sosyal Şartında çocuklar ile ilgili hükümlere de yer verilmiştir.

• Avrupa Konseyi tarafından çocuk hakları ile ilgili olarak çıkarılan diğer
sözleşmeler ise, Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi ile
Avrupa Konseyi Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulması Sözleşmesidir.

• Her iki sözleşmeye göre 18 yaşına ulaşmamış olan kişiler çocuk sayılmakta
ve her iki sözleşmede yer alan hükümler başta Çocuk Hakları Sözleşmesinin 1.
maddesi olmak üzere, Uluslararası İnsan Hakları Hukuku’nun çocuklara ilişkin
hükümleri ile örtüşmektedir.

• Avrupa Konseyi tarafından çocuk hakları ile ilgili olarak çıkarılan bir diğer
sözleşme, Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması
Sözleşmesidir. Sözleşme 1 Temmuz 2000 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye
Sözleşmeyi 9 Haziran 1999 tarihinde imzalamış ve 18 Ocak 2001 tarihinde
onaylamıştır.
Türkiye'de çocuk hakları etkin bir şekilde korunuyor mu?

• Türkiye genelinde geçen yıl sonu itibarıyla 22.9 milyon çocuk bulunuyor.

• Resmi veriler, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesinin üzerinden


25 yıl geçmesine rağmen pek çok alanda çocukların karşı karşıya kaldıkları hak
ihlallerinin devam ettiğini gösteriyor.

Çocuk İşçiler

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı verilere göre 2019'da 5-17


yaş grubunda olan çalışan çocuk sayısı 720 bin, bu çocukların 146 bini 5-14 yaş
grubunda bulunuyor. Çalışan çocukların yüzde 30.8'i tarım, yüzde 23.7'si sanayi,
yüzde 45.5'i ise hizmet sektöründe yer alıyor. Ancak büyük çoğunluğu Suriyelilerden
oluşan mülteci çocuklar, bu verilere dahil değiller.

Meslek lisesine giden öğrenciler haftanın bazı günlerinde okulda, bazı


günlerinde ise iş yerlerinde oldukları için bu sayılara dahil değiller ama onların da
çocuk işçi olarak çalıştığını biliyoruz. Resmiyette bu durum mesleki eğitim olarak
kabul ediliyor. Bu çocukları da dahil ettiğimizde çocuk işçilerin sayısı milyon ile ifade
ediliyor.

Çocuk işçiliği, ülkemizde 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 3. Maddesinin


1. Bendindeki “korunma ihtiyacı olan çocuk” kapsamında değerlendirilmektedir.

Korunma ihtiyacı olan çocuk; bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal


gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç
mağduru çocuğu ifade etmektedir.

Çocuklarını zorla çalıştıran, eğitim, sağlık, oyun gibi haklarından mahrum


bırakan aileler 5395 sayılı kanun kapsamında değerlendirilmekte ve gerekli
incelemeler yapıldıktan sonra aileye ve çocuğa danışmanlık tedbiri kararı, çocuk için
eğitim tedbiri, sağlık tedbiri ve bakım tedbiri kararı alınabilmektedir.

Eğitim Hakkına Erişemeyen Çocuklar

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2019-2020 örgün eğitim istatistiklerine göre


Türkiye'de özel ortaöğretim kurumu sayısı, resmi ortaöğretim kurumu sayısını geçmiş
durumda. Covid-19 salgını da eğitimde yaşanan eşitsizlikleri maalesef daha da
derinleştirdi. Salgın süresince Türkiye genelinde en az 4 milyon öğrenci uzaktan
eğitime erişemedi. Uzaktan eğitime erişebilen öğrencilerin de yüzde 64'ü nitelikli
erişim imkanına sahip olamadı.

• Oysa bilindiği üzere, BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin 28. maddesinde


eğitim hakkının fırsat eşitliği temelinde gerçekleştirilmesi vurgulanır. • Buna göre
Devletin başlıca görevleri:

• Çocuklara ücretsiz ve zorunlu eğitim sağlamak

• Ortaöğretimi genel ve mesleki olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütleyerek


tüm çocuklara açık bulundurmak

• Uygun bütün araçları kullanarak yüksek öğretimi yetenekleri doğrultusunda


tüm çocuklara açık duruma getirmek

• Eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve rehberliği bütün çocuklara


ulaştırmak

• Okulu terk oranlarını azaltmak

• Okul disiplininin çocuğun onur ve saygınlığı ile bağdaşır biçimde


uygulanmasını sağlamaktır.

Çocuğun Eğitim Hakkına destek nitelikteki uluslararası kuruluşlar ve sivil


toplum kuruluşları

UNICEF, UNESCO

Tohum Otizm Vakfı

Toplum Gönüllüleri

AÇEV, LÖSEV

İstismara uğrayan çocuklar

Adalet Bakanlığı verilerine baktığımızda, Türkiye'de çocuğa yönelik cinsel


istismar suçunda ciddi boyutta bir artışın olduğunu görüyoruz. İnsan Hakları
Derneği’nin 2018 raporuna göre, çocuk istismarında dünyada 3. sırada yer alan
Türkiye’de; 2002’den bu yana 440 bin çocuk doğum yaptı. Adalet Bakanlığı’nın
Adli Sicil İstatistikleri’negöre 2019'da çocukların cinsel istismarına yönelik açılan
davalardaki suç sayısı 22 bin 689’a çıkarken, bu davalarda 15 bin 651 mahkumiyet
kararı alındı. 2012’de suç sayısı 17 bin 589, mahkumiyet kararı sayısı ise 10 bin 891
olarak açıklanmıştı. Son sekiz yılda suç sayısı yüzde 29, mahkumiyet kararı yüzde 43
arttı. 2019’da 16 yaşında 11 bin 446 çocuk ise aile mahkemesi yargıçlarının izniyle
evlendirildi.

Medeni Hukuk Boyutuyla Çocuk Yaşta Evlilikler

 ´Evrensel bir sorun olan çocuk yaşta evlilikler, eşlerden en az birinin 18 yaşından
küçük olduğu hallerde iki kişinin, resmi ya da gayrı resmi şekilde evlilik bağıyla
birleşmesi anlamına gelir.
 ´Çocuk yaşta evlilikleri ifade etmek üzere, “erken evlilik” “erken yaşta evlilik”,
“çocuk evliliği”, “küçük yaşta evlenme”, “çocuk evlilikler” ve “çocuk gelinler” gibi
kavramlar kullanılmaktadır.
 ´Çocuk yaşta evlilikler, erkek çocuklar açısından da önemli bir sorun olmakla birlikte,
çocuk yaşta evliliğe maruz kalanların ve bu evliliklerin sonuçlarından daha yoğun ve
olumsuz biçimde etkilenenlerin kız çocuklar olması nedeniyle çocuk yaşta evlilikler,
daha çok kız çocukları ve kadınlar açısından ele alınmaktadır.
 ´Çocuk yaşta evlilikler, bu yönüyle çocuk haklarına, kadın haklarına ve İnsan
haklarına yönelik bir ihlal oluşturmakta aynı zamanda cinsiyet eşitsizliğini de
derinleştirmektedir.

Cinsiyete göre evlilik oranlarına ilişkin olarak yapılmış olan bir çalışmada kız
çocuklarının erkek çocuklarına göre % 94 oranında daha fazla çocuk yaşta
evlendirildikleri gösterilmiştir.

TÜRKİYE ÇOCUK EVLİLİKLERİNDE AVRUPA'DA BİRİNCİ


´İMDAT Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği Raporunda, gerekli önlemlerin
alınmaması halinde 2030 yılı itibarıyla dünyada 150 milyon kız çocuğunun 18
yaşından önce evlenmiş olacağı,

´Türkiye’nin, 202 ülkenin yer aldığı 18 yaşından önce evlenen çocuk oranları
listesinde %14,7 oranı ile 87. sırada yer aldığı,

´Türkiye’nin Avrupa’da çocuk evliliklerinde birinci sırada olduğu belirtilmiştir.

Çocuk Yaşta Evlilik

- ´Çocuk yaşta evlilik, bir mücadele alanı olarak zorla evlilikle birlikte
değerlendirilmekte ve çocuk yaşta evlilik ile zorla evlilik kavramları zaman zaman
birbirlerinin yerine kullanılmaktadır.
- ´Zorla evlilik eşlerden birinin ya da her iki eşin serbest ve özgür iradesi olmaksızın
evlenmesini ifade eder.
- ´Öğretide henüz 18 yaşını tamamlamamış bir bireyin, evlenmenin anlam ve önemini
ve kendisine yüklediği sorumlulukları idrak edebilecek olgunluk ve yetenekte
olmadığının söylenebileceği, bu nedenle zorla evlenmenin çocuk yaşta evlilik
olgusunu da içerebileceği ifade edilmektedir.
- ´Nitekim Avrupa Konseyinin 2005 ve 2018 tarihli kararlarında Çocuk yaşta
evlilikler, bir zorla evlilik türü olarak nitelendirilmişve Konsey üyesi devletlerin iç
hukuk mevzuatlarında, asgari evlenme yaşını kadın ve erkek için 18 yaşına
yükseltmeleri ve yabancı ülkelerde yapılan çocuk yaşta evlilikleri tanımalarını
engelleyen değişiklikler yapmaları tavsiye edilmiştir.
- Hem çocuk yaşta evlilik, hem de zorla evlilik, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin bir
türü olarak, tüm dünyada kadınların ve kız çocuklarının güçlenmesinin ve toplumsal
cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının önünde bir engel olarak karşımıza çıkan, mücadele
edilmesi ve ortadan kaldırılması gereken bir sorundur.
- ´Önceleri sadece az gelişmiş ülkelere özgü bir sorun olarak algılanan çocuk yaşta
evlilikler, başta Türkiye olmak üzere Avrupa ülkelerine doğru gerçekleşen zorunlu
göç ve iltica akını nedeniyle gelişmiş ülkelerin de mücadele etmek zorunda
kaldıkları en önemli toplumsal ve hukuki sorunlardan biri haline gelmiştir.

Mehaz İsviçre Medeni Kanunu’nda Evlenme Yaşı

Avrupa hukuk çevresinde çocuk yaşta evlilik, temel bir insan hakkı ihlali ve
kız çocuklarına yönelik şiddet olarak değerlendirilmekte, mevcut yasalarda yapılan
revizyonlar aracılığıyla bu türevliliklerin engellenmesine çalışılmaktadır.

Bu kapsamda İsviçre’de, diğer pek çok Avrupa ülkesinden önce, ´19 Aralık
2008 tarihli Yetişkinlerin Korunması, Kişilik Hakları ve Çocuk Haklarına İlişkin
Federal Kanunla, Medeni Kanunu’muzun 124/2. maddesine karşılık gelen, 18
yaşından küçüklerin yasal temsilcilerinin izniyle evlenmelerini mümkün kılan istisnai
evlenme yaşına ilişkin İMK m. 94/2 hükmü yürürlükten kaldırılmıştır.

Mehaz İsviçre Medeni Kanunu’na göre evlenebilmek için 18 yaşın


tamamlanmış olması ve ayırt etme gücüne sahip olmak gereklidir (İMK m.94/1).
İsviçre Medeni Kanunu’nun 94. maddesinde yapılan bu değişikliği, ´1 Temmuz
2013 tarihinde yürürlüğe giren, Zorla Evliliklere Karşı Tedbirler Hakkında Federal
Kanun izlemiştir.

Zorla Evliliklere Karşı Tedbirler Hakkında Federal Kanun

Zorla Evliliklere Karşı Tedbirler Hakkında Federal Kanunla

 İsviçre Medeni Kanunu’nun yanı sıra,


 İsviçre Milletlerarası Özel Hukuk Kanunu (IPRG)
 İsviçre Yabancılar ve Entegrasyon Kanunu,
 İsviçre İltica Kanunu ve
 İsviçre Ceza Kanunu’nda çocuk (erken) yaşta ve zorla evliliklerin önlenmesine
yönelik önemli değişiklikler yapılmıştır.

Revizyona Neden ihtiyaç duyuldu?


 Ancak İsviçre’de, İMK’dave diğer kanunlarda yapılan değişikliklere rağmen, ergin
olmadan önce, çocuk yaşta yapılan evliliklerin istenilen düzeyde engellenememesi
İMK’nunilgili hükümlerinin yeniden gözden geçirilerek revize edilmesi sürecini
başlatmıştır.
 Hatırlatalım ki, İsviçre Medeni Kanunu’nda evlenme yaşı 18 olarak belirlendiği ve
istisnai evlenme yaşını düzenleyen İMK m. 94/2 hükmü yürürlükten kaldırıldığı için
İsviçre’de 18 yaşın tamamlanmasından önce evlenmek mümkün değildir.
Revizyonun Gerekçesi
 Taraflardan birisinin ya da her ikisinin 18 yaşın altında olduğu bir evlilik İsviçre dışında
yabancı bir ülkede yapılmış ise İMK m. 105/b.6’ya göre,18 yaşın altında olan küçüklerin
yaptığı bu evliliğin geçersiz kılınabilmesi için geçersizliğin erken yaşta evlenen eşin 18
yaşını tamamlamasından önce dava yolu ile ileri sürülmüş olması gerekir.
 Görüldüğü üzere, evliliğin geçersizliğinin 18 yaşın tamamlanmasından önce ileri
sürülebilmesi için hem ergin olmadan önce evlenmiş olan eşe hem de yetkililere çok kısa
bir süre tanınmıştır.
Revizyonun Getirdikleri
 ´Öngörülen revizyonda, ergin olmayanlarla yapılan evliliklere ilişkin geçersizlik
sebebinin, ergin olmadan evlenen eşin 25 yaşını doldurmasından önce ileri sürülmüş
olması gerektiği ifade edilerek süre, yedi yıl daha uzatılmıştır.
 ´Buna göre evliliğin geçersizliği, ergin olmadan önce evlenen eşin 18 yaşını
tamamlamasından önce değil; 25 yaşını tamamlamasından önce ileri sürülmüş olmalıdır.
 Şayet ergin olmadan önce evlenen eş, bu geçersizlik dava yolu ile ileri sürülmeden önce
25 yaşını tamamlamış olursa, evlilik kendiliğinden geçerli hale gelecektir.
Alman Medeni Kanunu
 Çocuk yaşta evliliklerle mücadele kapsamında İsviçre hukukunda bu gelişmeler
yaşanırken, diğer Avrupa ülkelerine kıyasla en fazla iltica talebini kabul eden
Almanya’da çocuk yaşta evlilikleri engellemek üzere 17 Temmuz 2017 tarihli Çocuk
Evlilikleri İle Mücadele Kanunu (GesetzzurBekämpfungvonKinderehen) kabul
edilmiştir.
 17 Temmuz 2017 tarihli Çocuk Evlilikleri İle Mücadele Kanunu ile Alman Medeni
Kanunu’nun evlenme yaşının düzenlendiği 1303’üncü maddesi değiştirilerek,
evlenebilmek için erginlik yaşına ulaşılmış olması gerektiği açıkça ifade edilmiştir.
(BGB § 1303).
 Yapılan bu değişiklikle, 16 yaşını tamamlayanların, ergin biriyle evlenmesine hakim
kararıyla imkan veren Alman Medeni Kanunu’nun 1303. maddesinin 2. fıkrası
yürürlükten kaldırılmış ve evlenme yaşı istisnasız 18 olarak kabul edilmiştir.
 Bu değişikliğin bir sonucu olarak Alman Medeni Kanunu’nda16 yaşın
tamamlanmasından önce yapılan evlilikler yok hükmünde kabul edilirken (BGB §1303
cümle 2);
 18 yaşını tamamlamadan önce yapılan evlilikler ise AMK m. 314’te iptal edilebilirlik
sebebi olarak düzenlenmiştir (BGB §1314/1 bent 1).
Avusturya Evlilik Kanunu
 Alman Medeni Kanunu’nda çocuk yaşta evliliklerin engellenmesine yönelik yapılan bu
değişiklikler Avusturya hukuk çevresi ve kamuoyunu da etkilemiş, normal evlenme
yaşının 18 istisnai evlenme yaşının 16 olarak düzenlendiği Evlilik Kanunu’nun 1.
maddesi (§1 EheG) tartışılmaya başlanmıştır.
 Siyasi partilerden Yeni Avusturya ve Liberal Forum partisi, Almanya’da yıllar önce
evlenme yaşı istisnasız 18 yaşına yükseltilmiş olmasına rağmen Avusturya’da halen 16
yaşını tamamlayanların istisnai olarak yasal temsilcilerinin izniyle evlenmelerine imkan
tanıyan Evlilik Kanunu’nun 1. maddesinin değiştirilmesini istemektedirler.
Medeni Kanunu’muzda Evlenme Yaşı
 Erginlik yaşının 18 olarak düzenlendiği Medeni Kanunu’muzda,
´Normal Evlenme yaşı kadın ve erkek için 17 yaşın doldurulması olarak
belirlenmiş;
´İstisnai evlenme yaşı ise 16 yaşını doldurulması olarak belirlenmiştir.
 TMK m. 124/2’ye göre, “Ancak, hakim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir
sebeple on altı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir.
Olanak bulundukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir.” denilmiştir.
 ´TMK m. 124 hükmünde erginlik yaşı olan 18 yaşından ayrılarak, henüz ergin
olmayanların 18 yaşından önce 17 yaşında ve hatta olağanüstü hallerde 16 yaşında
evlenmesine izin vermiş olması Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerle ve
Anayasa ile uyumlu değildir.
BM Çocuk Hakları Sözleşmesi
 Çocuk yaşta evliliklerle mücadele kapsamında ele alınması gereken uluslararası
metinler arasında ilk sırada, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi gelmektedir.
 BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin çocukluk yaşı için öngördüğü yaş, 18 olup,
Uluslararası metinlerin hemen hepsinde BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin çocukluğa
ilişkin yaş ölçütüne atıfta bulunularak çocukluk yaşı 18 olarak kabul edilmektedir.
 Ancak sözleşmelerde, evlenme yaşına ilişkin bir ölçüte yer verilmemiştir.
 Çocukluk yaşı için 18 yaşını, ölçüt olarak kabul eden BM Çocuk Hakları Sözleşmesinde,
evlenme yaşına ilişkin bir düzenleme bulunmamasının nedeni hiç şüphesiz çocuklar ile
evlilik kurumunun bağdaştırılamamasıdır.
Çocuk Yaşta Evlilikle İlgili Başlıca Uluslararası Sözleşme ve Metinler
 Konu ile ilgili ilk sözleşme olan ve 1964 yılında yürürlüğe giren Evliliğe Rıza
Gösterilmesi, Asgari Evlenme Yaşı ve Evliliğin Tesciline Dair Sözleşmenin 2.
maddesinde taraf Devletler asgari evlenme yaşının belirlenmesi konusunda sadece teşvik
edilmektedir.
 Benzer şekilde Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi de
(CEDAW), evlenme yaşına ilişkin bir ölçüt önermemektedir.
 Evlenme yaşının asgari 18 olması gerektiği Dünya İnsan Hakları Konferansı’nın
sonuçlarının yer aldığı Viyana Bildirgesi ve Eylem Planı ile ´ bundan 1 yıl sonra
yayınlanan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)
21 sayılı Genel Tavsiye Kararı’nda belirtilmiştir.
 Avrupa Konseyi Önerge ve Kararları ´Avrupa Konseyi Zorla Evlilikler ve Çocuk
Evlilikler konusunda 1468 sayılı Önergesinde de asgari evlenme yaşı 18 olarak
belirtilmiştir.
 Avrupa Konseyinin 2005 ve 2018 tarihli kararlarında çocuk yaşta evlilikler, bir zorla
evlilik türü olarak nitelendirilmiş ve Konsey üyesi devletlerin iç hukuk mevzuatlarında,
asgari evlenme yaşını kadın ve erkek için 18 yaşına yükseltmeleri ve yabancı ülkelerde
yapılan çocuk yaşta evlilikleri tanımalarını engelleyen değişiklikler yapmaları tavsiye
edilmiştir.
Çocukların Cinsel Suiistimale ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına
İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi
 Çocuk yaşta evlilik temel bir insan ve çocuk hakkı ihlali olmasının yanı sıra kız
çocuklarına yönelik şiddet olarak da kabul edilmektedir. Yapılan bir çok çalışma çocuk
yaşta ve zorla yapılan evliliklerin erkek şiddetini, özellikle fiziksel ve cinsel şiddeti
arttırdığını göstermektedir.
 Tarafı olduğumuz Çocukların Cinsel Suiistimale ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına
İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinde, taraf devletlerin çocuklara karşı her türlü
istismar ve sömürüyü engellemek üzere gerekli tedbirleri almak zorunda oldukları ifade
edilmiştir.
 Nitekim Anayasamızın 41. maddesinde “…Devlet her türlü istismara ve şiddete karşı
çocukları koruyucu tedbirleri alır.”denilmek suretiyle, çocukların her türlü istismar ve
şiddete karşı korunmasına yönelik tedbirler, Devletin yerine getirmesi gereken bir
yükümlülük olarak Anayasa tarafından teminat altına alınmıştır.
 Görüldüğü üzere, 18 yaşın tamamlanmasından önce yapılan çocuk yaşta evlilikler, insan
hakları, kadın hakları ve çocuk haklarına ilişkin pek çok milletlerarası sözleşmenin
kapsamına girmekte ve bir ihlal sebebi oluşturmaktadır.
 ´Medeni Kanunu’muzun 124. maddesinin 1. fıkrasında henüz ergin olmayan 17 yaşını
doldurmuş olanların yasal temsilcilerinin izniyle, aynı hükmün 2. fıkrasında olağanüstü
durumlarda ve pek önemli bir sebebin varlığı halinde 16 yaşını doldurmuş olanların
hakim kararıyla evlenmesine imkan verilmiş olması hem Anayasa’mızın 41. maddesine,
hem de tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırıdır.
Hukukumuz Bakımından Revizyon Önerisi
 Bu nedenle hukukumuz bakımından da yapılacak bir revizyon kapsamında 17 olan
evlenme yaşı yabancı hukuklarda olduğu gibi erginlik yaşı olan 18 yaşına yükseltilmeli,
 Olağanüstü evlenme yaşı olarak nitelendirilen ve 16 yaşını dolduranların belli koşullar
altında evlenmesine imkan veren TMK m. 124/2 hükmü yürürlükten kaldırılmalı ve
 Ergin olmayanlarla yapılan evlilik bir mutlak butlan sebebi olarak düzenlenmelidir.
Son Söz
 Çocuk yaşta evlilikler, çocukların başta eğitim hakkı olmak üzere temel haklarını
ellerinden alan bu nedenle de mücadele edilmesi gereken en sorunlu alanlardan biridir.
 Çocuk yaşta evlilikler, çocukların insan haklarını, kadın haklarını, çocuk haklarını aynı
anda ihlal etmekte ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirmektedir.
 Tarafı olduğumuz Uluslararası Sözleşmeler gereğince çocuğun insan haklarını tanımak,
ihlal etmemek, korumak ve gereğini yerine getirmekle yükümlü olduğumuz için
kanunlarımız, çocuk hukukunun en temel ilkesi olan ÇOCUĞUN YÜKSEK YARARI
İLKESİ doğrultusunda gözden geçirmeli,
 Fiziksel, cinsel ve psikolojik olmak üzere her türlü çocuk istismarını içinde barındıran,
henüz hazır olmadıkları yetişkin rolünü çocuklara yükleyen çocuk evliliklerini önleyici,
kararlı devlet politikaları oluşturulmalı,
 Başta TMK olmak üzere diğer Kanunlarımızda gerekli değişiklikler hızla ve istisnalar
yaratılmadan yapılmalı,
 ÇOCUK EVLİLİKLERİNE SIFIR TOLERANS GÖSTERİLMELİDİR.

SOSYAL MEDYADA ÇOCUĞUN FOTOĞRAFLARI

I. ANA BABANIN ÇOCUĞA YÖNELİK KİŞİLİK HAKKI İHLALLERİ

Sosyal medyanın geniş sahası içerisinde (facebook, instagram, twitter, youtube


vb.), alışılmış ihlallerinin dışında yeni ihlal görünümleri de ortaya çıkmaktadır.

Günümüzde sosyal medyada en sık rastlanan durumlardan biri de ana babanın


bilinçli veya bilinçsiz paylaşımları ile kendi çocuğunun kişilik hakkını bu mecrada
ihlal etmesi, daha kötüsü bunun farkında olmamasıdır.

Söz konusu ihlal değerlendirilirken;

1) Bir tarafta çocuğun kişilik hakkının korunması diğer tarafta ise,

2) Ana babanın velayete hakkına bağlı özgürlük alanı ile ifade özgürlüğü
dikkate alınmalı, biri diğerine feda edilmeyecek şekilde hassas bir denge kurulmalıdır.

Belirtelim ki, çocuk ile ana-baba arasındaki velayet ilişkisi geniş alanlara
yayılan bir yapısı olsa da velayet hakkı ve bu haktan doğan yetki ile sorumlulukların
sınırının tespitinde çocuğun kişilik hakkı ve yararı önemli bir yer işgal etmektedir.
Çocuğun yararı kavramı doktrinde yapılan en geniş tanımla, Çocukla ilgili bir
karar alırken, onun bedensel, fiziksel, ahlaksal, duygusal, sosyal, ekonomik ve hukuki
bakımlardan, sağlıklı ve dengeli biçimde gelişmesine olanak tanıyan seçeneklerden,
çocuk tabiatına ve eğer seçme hakkı kendisine ait olsaydı, makul ortalama zekâya
sahip bir yetişkin olarak kendi yararı için seçmeye yöneleceği en uygun olan seçenek
doğrultusunda karar verilmesidir.

Ancak maalesef ülkemizde bazı aı̇ lelerde velayet hakkının kapsamı çocuğun
yüksek menfaatlerı̇ nden zı̇ yade “aı̇ lenı̇ n yüksek menfaatlerı̇ ” ne göre belı̇ rlenmekte,
bu durum pek çok soruna neden olmaktadır.

TÜİK verilerine göre Türkiye’de internet kullanıcılarının %84’ü, interneti,


sosyal medyaya erişim amacıyla kullanmaktadır.

İngiltere’de yapılan “Dijital Çağda Ebeveyn Olmak” projesi kapsamında elde


edilen verilere göre ise,

1) Ebeveynlerin %72’si çocuklarına dair fotoğraf veya video paylaşıyor.


Bunlardan %35’i bu yönde çok sık paylaşım yaparken %18’i ise en azından haftada
bir kere çocuğuyla ilgili bir paylaşım yapıyor.

2) Paylaşımların %27’si çocukların uygunsuz fotoğrafından oluşuyor,

3) %51’i çocuğun nerede olduğunu bildirecek düzeyde kişisel bilgiler veriyor,

4) %56’sı ise çocukla ilgili utanç sebebi olacak bilgiler içeriyor.

Sosyal medyada paylaşılan içerik ne olursa olsun, çocuğun müdahale


edemediği ama dışında da kalamadığı bir durum ile karşı karşıya kaldığımız
yadsınamaz bir gerçektir.

Bilinmelidir ki,

1) İnternette paylaşılan bilgiler, fotoğraf ve videolar çok uzun süre var olma,

2) Başkaları tarafından kaydedilip saklanma ve yine başkaları tarafından


kullanıma açılma potansiyeline sahiptir.

3) Dolayısıyla çocuklarla ilgili paylaşımların da ömür boyu erişime açık olma


ihtimali vardır.

Ebeveynlerin sosyal medyada çocuklarına ait paylaştığı fotoğraf, video


ve kişisel bilgilerin,

1) Çocuklarda psikolojik sorunlar ve aile içi iletişim problemlerine,

2) Çocuk istismarına,

3) Çocuk pornografisine,

4) Pedofiliye zemin hazırlama riskini beraberinde getirmekteditir.

Türkiye bakımından;

1) Türkiye’de son on 10 yılda çocuk istismarı vakalarının yüzde %700 arttığı


ve bu süre içerisinde vakaların toplamda 300 bin sayısını geçtiği,

2) İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu’nun 2016


yılında yayınladığı rapora göre, dünyada cinsel suçların %46’sının çocuklara yönelik
işlendiği, çocuk cinsel istismarında Türkiye’nin ise 3.sırada yer aldığı belirlenmiştir.

Fransız hükümeti ebeveynleri sosyal medya paylaşımları nedeniyle, uyarmış


ve sosyal medya paylaşımlarının, özellikle pedofiliye zemin hazırladığına dikkat
çekmiştir. Fransız hükümetinin almış olduğu tedbirlere göre, bu gibi hallerde çocuklar,
anne babalarına karşı dava açabilecek, ebeveynlerin, çocuklarının rızaları olmadan
fotoğraflarını paylaşıp “gizlilik hakkını ihlal etmekten” suçlu bulunmaları durumunda,
bir yıl hapis cezasına ve 45 bin Euro para cezasına çarptırılabileceklerdir

Avusturya’da bir genç, anne babasına karşı sosyal medya paylaşımları


nedeniyle dava açmıştır. Davacı genç, kendisinin henüz 11 yaşında olduğu 2009’dan
bu yana çocukluk fotoğraflarının anne ve babasının 700 Facebook arkadaşıyla
paylaşıldığını, anne ve babasının fotoğrafların silinmesi taleplerini reddettiklerini
söyleyerek, son çare olarak mahkemeye başvurarak anne babasına karşı dava açmak
zorunda kaldığını ifade etmiştir. Davacı genç mahkemede, “Hayatımın her aşaması
fotoğraflanmış ve kamuya açılmış durumda” diyerek mahremiyetinin ne düzeyde ihlal
edildiğini ifade etmiştir.

İtalya’da 16 yaşındaki bir çocuk, annesine karşı annesinin sosyal medya


paylaşımları nedeniyle dava açmış, davaya ilişkin kararda, davacının çocukluk
fotoğraflarının sosyal medyadan kaldırılması ve karara uyulmaması halinde 10 bin
EURO cezaya mahkum edileceği yönünde karar verilmiştir.
Türkiye’de boşandıktan sonra velayet kendisine verilmeyen baba velayet
kendisinde olan anneye çocuğunun fotoğraf ve videolarını çocuğun mahremiyetini
ihlal edecek şekilde paylaşıyor gerekçesiyle dava açmış, paylaşımların kaldırılması ve
velayetin kendisine verilmesini talep etmiş mahkeme kararı ile fotoğraflar kaldırtılmış
ancak velayet anneden alınmamıştır.

Velayet kendisinde olmayan bir babanın velayeti tekrar almak için çocuğun
fotoğraf ve videolarının anne tarafından sosyal medyada fütursuzca paylaşıldığını ileri
sürmesi dikkate değer bir durumdur.

Hatta ilk duruşmada velayetin anneden geçici olarak alınması yönünde ara
karar oluşturulduğu fakat pedagog raporundan sonra bu karardan dönüldüğü
belirtilmektedir.

Sosyal Medya Paylaşımları İle İlgı̇lı̇ Temel Sorun Ebeveynı̇n Kendı̇nı̇


Sosyal Medyada İfade Ederken Bı̇lı̇nçsı̇z De Olsa «Çocuğu Bı̇r Verı̇ Nesnesı̇»
Olarak Kullanması Ve Çocuğun Kı̇şı̇lı̇k Hakkını İhlal Etmesı̇dı̇r.

Ebeveynlerin sosyal medya paylaşımlarında çocuğu paylaşım nesnesi yaparak


onun kişilik hakkını bu yolla ihlal etmesi halinde, çocuğun bunu idrak edecek düzeyde
olduğunu ve bu duruma rıza gösterdiğini ileri sürmek makul bir savunma değildir.

Doktrinde, zaten çocuğun ana babanın velayetinde olması, kişilik hakkına


müdahalelere rıza gösterme bakımından çocuğun gerekli olgunlukta olmadığına
karine teşkil ettiği belirtilmektedir.

II. HUKUKİ İMKANLAR

Ana babanın herhangi bir şekilde velayet hakkı kapsamında yer alan
yükümlülüklerini ihlal etmesi durumunda çocuğun yararı tehlikeye düşerse TMK m.
346 vd. hükümleri uyarınca hakim çocuğun korunmasına yönelik uygun
önlemleri alacaktır.

Belirtelim ki çocuğu koruyucu önlemlerin alınması, ana babanın kusurunu


gerektirmez.

Ayrıca bu önlemler, ana babanın davranışının yaptırımı niteliğinde de


değildir.
Burada amaç ana babaya yaptırım uygulamaktan ziyade çocuğun sağlıklı bir
şekilde bakımı ve korunmasının sağlanmasıdır.

Çocuğun Kişiliğinin TMK m. 24-25 uyarınca da ana babaya karşı


korunması mümkündür.

TMK m. 25 uyarınca çocuk tarafından ana babaya karşı bazı davalar


yöneltilebilir.

Öğretide ayırt etme gücüne sahip çocuğun,

• Koruyucu davalar olarak nitelendirilen

1) Saldırıya son verilmesi davasını,

2) Saldırı tehlikesinin önlenmesi davasını,

3) Saldırının hukuka aykırılığının tespiti davasını ve

• Tazminat davalarını

4) Maddi tazminat davasını

5) Manevi tazminat davasını ya da

5) Kazancın iadesi davasını,

tek başına açabileceği, ancak ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklere,
TMK m. 426/b.2 uyarınca bir temsil kayyımı atanarak bu taleplerin ileri
sürülebileceği belirtilmektedir.

a. Koruyucu davalar

Koruyucu davalar Türk Medenî Kanunu’nun 25. maddesinin I. fıkrasında


düzenlenmiş olan saldırı tehlikesinin önlenmesi davası, saldırıya son verilmesi davası
ve saldırının hukuka aykırılığının tespiti davasıdır.

aa. Saldırı tehlikesinin önlenmesi davası

Türk Medenî Kanunu’nun 25. maddesinin I. fıkrasına göre, saldırı tehlikesinin


önlenmesi davası kişiliğe saldırının henüz başlamadığı fakat saldırı tehlikesinin
bulunduğu ve bu tehlikenin ciddî ve yakın olduğu durumlarda açılır. Bu dava, saldırı
tehlikesi varlığını sürdürdüğü sürece açılabilir, tehlike sona ermişse veya saldırı
gerçekleşmişse artık bu dava açılamaz.

bb. Saldırıya son verilmesi davası

Saldırı başlamış ve devam ediyorsa açılacak olan dava, saldırıya son verilmesi
davasıdır. Davanın amacı, kişilik hakkına saldırı oluşturan duruma son vermektir.
Davanın amacı, devam eden saldırı sebebiyle gelecekte doğması muhtemel yeni maddî
veya manevî zararları önlemektir.

cc. Saldırının hukuka aykırılığının tespiti davası

Türk Medenî Kanunu’nun 25. maddesinin I. fıkrasına göre, saldırının hukuka


aykırılığının tespiti davası açılabilmesi için saldırının sona ermiş olması, ancak, sona
ermesine rağmen etkisinin devam ediyor olması lâzımdır.

b. Tazminat davaları

Türk Medenî Kanunu’nun 25. maddesinin III. fıkrasında yer alan bu davalar;
maddî ve manevî tazminat davası ile kazancın geri verilmesi davasıdır.

aa. Maddî tazminat davası

Maddî tazminat davası, kişilik hakkı hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan
kimsenin, bu saldırı yüzünden malvarlığında meydana gelen azalmanın giderilmesini
sağlamak amacı ile açtığı davadır.

bb. Manevî tazminat davası

Manevî tazminat davası, kişilik hakkı hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan
kişinin duyduğu manevî acının, elem ve ızdırabın giderimi amacına yönelik bir
tazminat davasıdır. Manevî tazminat isteyebilmek için kişisel değerlerden birine
saldırıda bulunulması, saldırının hukuka aykırı olması, manevî zararın meydana
gelmiş olması gerekir.

cc. Kazancın geri verilmesi davası

Kazancın geri verilmesi davası, mağdurun elde etmek istemediği veya elde
edemeyeceği bir kazancı, failin, mağdurun kişiliğine yönelttiği saldırı sayesinde elde
etmesi durumunda açılır. Bu davada kusur şartı aranmaz.

Hakim somut olayın özelliklerine göre;


• - Ana babanın uyarılması,

• - Rehberlik ve danışmanlık aldırılması,

• - Çocuğa yönelik emir ve talimatlar verilmesi,

• - Ailenin denetime tabi tutulması şeklinde kararlar verebilir.

Somut olayın şartlarına göre çocuğun daha fazla korunmaya ihtiyacı


varsa, hâkim daha ağır yaptırımlara da hükmedebilir.

• - Velayetin kaldırılması,

• - Çocuğun kuruma yerleştirilmesi şeklindeki bu yaptırımlar, TMK m. 347 ve


348 hükümlerinde düzenlenmiştir.

Çocuğun menfaatinin, kural olarak, ana babası ile birlikteliğinde olduğu kabul
edildiğinden bu yaptırımlara, diğer yaptırımların sonuçsuz kalması halinde son çare
olarak başvurulacaktır.

9. hafta slaytlar

ÇOCUĞUN EĞİTİM HAKKI

Eğitim hukuku; eğitim alanındaki hükümet kararları ve Milli Eğitim Şuraları da dahil tüm
ulusal hukuk düzenlemeleri ile uluslararası hukuk düzenlemelerini kapsar.

• Eğitim hukukuna ilişkin düzenlemeler genel itibariyle kamu hukuku kapsamında


değerlendirilir.

• Bununla birlikte Özel öğretim kurumlarının bazı düzenlemeleri, özel okul sahipleri ile
veliler arasındaki ilişkiler vs. özel hukukun kapsamına dahildir. (Akyüz, 2006; Bingöl, 2012)

Eğitim Hakkı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Çocuk Hakları Sözleşmesi Anayasa Milli
Eğitim Bakanlığı Eğitimin Temel İlkeleri İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi

• Madde 26 1. Her şahsın eğitim hakkı vardır. En azından ilk ve temel öğrenim aşamaları
parasızdır. İlköğretim mecburidir. Teknik ve mesleki öğretimden herkes istifade
edebilmelidir. Yükseköğrenim liyakatlerine göre herkese tam eşitlikle açık olmalıdır. 2.
Eğitim insan kişiliğinin tam gelişmesini ve insan hakları ve temel özgürlüklere saygının
kuvvetlenmesini hedef almalıdır. Tüm millet, ırk ve din grupları arasında anlayış, hoşgörü ve
dostluğu teşvik etmeli ve BM’nin barışın sürdürülmesi çalışmalarını geliştirmelidir 3. Ana
babalar çocuğa verilecek eğitimi seçmede öncelikli hak sahibidir. …
Çocuk Hakları Sözleşmesi

• ÇHS madde 28 de, eğitim hakkının fırsat eşitliği temelinde gerçekleştirilmesi


vurgulanmıştır.

• Belirtelim ki eğitim hakkı diğer hakların bilinmesinde, kullanılmasında, eleştirilmesinde ve


korunmasında kolaylaştırıcı rol oynar.

• ÇHS madde 28’ e göre Devletin başlıca görevleri,

• Çocuklara ücretsiz ve zorunlu eğitim sağlamak

• Ortaöğretimi genel ve mesleki olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütleyerek tüm çocuklara
açık bulundurmak

• Uygun bütün araçları kullanarak yüksek öğretimi yetenekleri doğrultusunda tüm çocuklara
açık duruma getirmek

• Eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve rehberliği bütün çocuklara ulaştırmak • Okulu
terk oranlarını azaltmak

• Okul disiplininin çocuğun onur ve saygınlığı ile bağdaşır biçimde uygulanmasını sağlamak.
• ÇHS’nin eğitim hakkını düzenleyen 28. ve 29. maddeleri, sözleşmedeki tüm hakları
kapsayan dört temel ilkeyle birlikte uygulanmalıdır.

• Bu ilkelerin hepsi bir eğitim sisteminin ya da belirli bir okulun nasıl biçimlendirileceği başta
olmak üzere, fiziksel çevre, programlar vb bakımından kapsamlı bir çerçeveye sahiptir.

• İlkeler:

• Ayrım gözetmemek

• Yaşam ve gelişme hakkını gerçekleştirmek

• Çocuğun görüşlerine önem vermek

• Çocuğun yüksek yararını korumak ve haklarına öncelik tanımak

• ÇHS eğitim planlamasında çocuk haklarının temel alınarak tüm eğitim sistemi veya tek tek
okul yapılandırılmasının gerçekleşmesini istemektedir.

• Buna göre, eğitim sistemi,

• Şiddetten arınmış
• Demokrasiyi ve hoşgörüyü geliştiren nitelikte olmalıdır.

• Öğrencilere yaşamlarını sorumlu yurttaşlar olarak sürdürebilecekleri yaşam becerileri


kazandıran ortamlar sağlamalıdır.

• Yaşam becerileri kavramı, birlikte iş yapmayı, uzlaşmayı, iletişim kurmayı, karar vermeyi
sağlayacak politik becerilerin yanı sıra; insanı çağdaş yaşamın sorunlarına karşı hazırlıklı
kılacak eleştirel ve yaratıcı düşünce tarzı ögeleri de içerir.

ÇHS’de eğitimin rollerinden bahsedilen diğer durumlar

• Engelli çocukların hakları

• ÇHS23-devletin çocuğun genel ve mesleki eğitimi, rehabilitasyon olanaklarını karşılamak


için yardım sağlama yükümlülüğü

• Çocuğun oyun, dinlenme, boş zamanı değerlendirme hakkı

• ÇHS 31’deki hakkına ihtilaflı durumlar oluşturan rekabetçi eğitimi sistemi Komite
raporlarında yer bulmuştur

• Sığınmacı, azınlık ve yerli halklara mensup çocukların hakları

• ÇHS 30- Çocuğun ait olduğu topluluğun kendi kültürel yaşamı, dinin öğrenmeye da dilini
kullanabilme haklarına sahip olması

• Çocuğun ekonomik sömürüden korunma hakkı

• ÇHS 32-çocuğun gelişimine ya da eğitimine zarar verecek işlerden uzak durması ve ayrıca
taraf devletlerin eğitsel önlem alma yükümlülüğü

• Çocuğun uyuşturucudan korunma hakkı

• ÇHS 3- devletin zararlı ve alışkanlığa yol açabilecek maddelerle ilgili eğitsel önlem alma
görevi

• Savaş ortamındaki çocukların korunma hakkı

• Kimsesiz kalan çocukların okul yaşamının yeniden başlatılması Ülkemizde eğitim hakkı
Türkiye hem 1948’de ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ve hem de 1989’da
benimsenen Çocuk Hakları Sözleşmesini 1 yıl sonra kabul eden taraf ülkedir. Bu bağlamda
TC Anayasa’sında ve Türkiye Milli Eğitim İlkelerinde de benzer hakların ve devlet
sorumluluklarının yer bulduğunu görürüz. Ayrıca uluslararası örgütlerin Türkiye şubelerinin
faaliyetleri ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin girişimleri ile çocuğun eğitim hakkı pratik
yaşamda daha uygulanabilir hale gelmesine destek olmaktadır.

1982 TC Anayasası 42.Madde Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Ödevi

• Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz

• Eğitim ve öğretim Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim


esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve
öğretim yerleri açılamaz

• İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır

• Devlet, maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürmeleri


amacıyla burslar ve başka yollarla yardımlar yapar.

• Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri
alır.

• Türkçe’den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri
olarak okutulamaz ve öğretilemez.

• Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dilde eğitim ve
öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir.

• Milletlerarası antlaşma hükümleri saklıdır (


https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tc_anayasasi.maddeler?p3 =42 ) Milli Eğitimin Temel
İlkeleri «Eğitim hakkı»

• Madde 7: İlköğretim görmek her TC vatandaşının hakkıdır. «Ferdin ve toplumun


ihtiyaçları»

• Madde 5: eğitim hizmeti TC vatandaşlarının istek ve kabiliyetine göre ve toplumun


ihtiyaçlarına göre düzenlenir «Genellik ve eşitlik»

• Madde 4: Eğitim kurumlarının dil, ırk, cinsiyet, engellilik ve din ayrımı veya imtiyazı
yapılmadan herkese açıktır «Fırsat ve imkan eşitliği»

• Madde 8: eğitimde kadın, erkek herkese fırsat ve imkan eşitliği sağlanır. (özel eğitime ve
korunmaya muhtaç çocuklar için ek tedbirler alınır)
UNICEF

UNESCO

• Kampanyalar:

• Herkes için Eğitim (EFA)

• Sürdürülebilir Kalkınma için Eğitim

Yine de çocuğun eğitimi ile ilgili bir çok sorun devam etmektedir…

Eğitim Reform Girişimi(ERG) Tespit ve Önerileri

• Mevzuat mevcut olduğu halde haktan yararlanılamama durumları söz konusudur.

• Sorunun asli kaynağı bizzat yasal düzenlemenin kendisidir.

Yasal düzenlemenin,

• Amaçlarını yeterince açık şekilde ortaya koymaması

• İçerdiği kavramların yeterli ayrıntıyla tanımlanmaması

• Soyut olması sebebiyle idareye sınırsız takdir marjı tanınması

• Hak diliyle kaleme alınmamış olması; bu düzenlemelerden asli olarak yararlanması


gerekenlerin mevzuat içeriğine erişememesi

• Müeyyide bağlanmamış olması veya müeyyidenin ihlali önleyecek ölçüde caydırıcı


olmaması

• İhlal halinde herhangi bir hak arama yolunun öngörülmemiş olması veya bu yolun hak
sahipleri tarafından uygulanamayacak ölçüde uzun, karmaşık, zahmetli ve masraflı olması
halinde yasal tedbir alınmış görünse bileeğitim hakkı etkili şekilde güvence altına alınmış
sayılmayacaktır. (ERG, 2018, s.75)

• Uluslararası hukuka aykırı cinsiyet ayrımcılığı ile ilgili bir durum söz konusu olmasa bile,
mevzuat ile uygulama arasındaki farkın araştırılması gerekmektedir.

• Ev işlerini ve küçük kardeşlerin bakımını üstlenmiş bir kız çocuğunu

• Okula gönderilmeyen veya gidemeyen kız çocuklarının yardım talep etmesine olanak
sağlamak son derece önemlidir. (s.81)
• Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin(EHİS) gerekleri en kısa
zamanda yerine getirilerek, «engellilik açıkça yasaklanmış ayrımcılık biçimleri arasında
sayılmalıdır»(s.81)

• «1930 tarihli Umumi Hıfzıssıhha Kanununda 12 olarak belirlenen asgari çalışma yaşının
değiştirilmesi, İş Kanunu ve İlköğretim Ve Eğitim Kanunu ile uyumlu hale getirilmesi
gerekmektedir»(s.84). Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 12-16 yaş arası çocukların günde 8
saatten fazla çalıştırılamayacağını öngören hükmü, İş Kanunundaki 15 yaşını
doldurmayanların hafif işler dışında çalıştırılmasını yasaklayan ve 14 yaşını doldurmuş
çocukların günde en fazla 7 saat çalıştırılacağını öngören düzenlemelerle ve Uluslararası
hukuk ile çatışma halindedir

• (ERG, 2009) Mevsimlik tarım işçisi çocuklar üzerine bir araştırmanın bulguları • Tarım
işçisi çocukların özgüven problemi ve empati kurmada sorun yaşadıkları, öfke kontrolünde
başarısızlık, şiddete eğilim gibi gelişimlerinde olumsuzluk görüldüğü öğretmen görüşleri
üzerinden tespit edilmiştir.

• Bu çocukların haklarını koruma ve savunmada aktif oldukları yalnız bunu şiddet yolu ile
yaptıkları ifade edilmiştir. (Karaman, 2013) Bu araştırmada çocukların çalışması sebebi ile
eğitimde arkadaşları kadar olumlu gelişim elde edemedikleri sonucu çıkmıştır. Bence bu
durum bir hak ihlali olarak değerlendirilmeye muhtaç görünüyor. Mersin ilinden sokak
çocuklarının eğitim hakkı üzerine bir araştırmanın bulguları

• Bu araştırma, sokakta yaşayan-çalışan çocukların temel eğitim hakkının kullanılmasındaki


güçlüğü ortaya koymuştur.

• Bulgular şöyledir:

• Çocukların sokakta çalışmaya 5-16 yaş arasında başlıyor

• Çalışma nedeni aile ekonomisine ve okul giderlerine katkı sağlama ihtiyacı

• Anne-babanın genellikle düzenli işi bulunmamaktadır

• Aile ve çevre okulu bırakıp çalışmayı bazen destekleyebiliyor Son Söz Çocuğun eğitim
hakkı güncel bir mesele olarak ele alınması ve devamlı olarak güncellenmesi gereken önemli
bir hukuksal, kültürel, sosyal ve ekonomik bir meseledir. Hukukumuz bakımından, BM
bünyesinde yer alan uluslararası kuruluşlar ve yerli sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ile
çocuğun eğitim hakkı ile ilgili önemli adımlar atılmaktadır. Yine de raporlara ve bilimsel
araştırmalara yansıdığı üzere çocuğun eğitim hakkı ile ilgili eksik kalan, uygulamasında
zorluklar yaşanan pek çok çözülmeye muhtaç sorun bulunmaktadır.

Son Söz

Çocuk Haklarına ilişkin bir ihlal söz konusu olduğunda ve bir kanun hüküm ile Çocuk
Haklarına Dair Sözleşme hükmü çeliştiğinde bilindiği üzere AY. M. 90/5 gereği Çocuk
Haklarına Dair Sözleşme’nin uygulanması gerekiyor. Ancak uygulamada şemsiye haklar
dediğimiz çocuğun yaşama, gelişme, korunma, katılım haklarına gerek soruşturma gerek
kovuşturma aşamalarında yeterince ya da etkili bir şekilde yer verilmediğini görüyoruz. Bu
anlamda BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin iç hukukta kendisine istenilen düzeyde yer
bulmadığını söyleyebiliriz.

ÇOCUĞUN TIBBİ MÜDAHALEYE RIZASI

Tıbbi Müdahaleye Rıza

• Tıbbi müdahaleye rıza, kişinin kendi bedeni üzerinde karar verme, başka bir deyişle
KİŞİNİN KENDİ GELECEĞİNİ BELİRLEME HAKKINDAN kaynaklanmaktadır.

• Nitekim öğretide çocuğun temel sağlık hakları kapsamında

• çocuğun yaşam ve beden bütünlüğü hakkından,

• çocuğun sağlıklı yaşama hakkından,

• çocuğun sosyal güvenlik hakkından ve

• ÇOCUĞUN KENDİ GELECEĞİNİ BELİRLEME HAKKINDAN söz edilmektedir.


Hastanın Çocuk Olması Halinde

• Şüphesiz hukuka uygun bir 2bbi müdahaleden söz edilebilmesi için öncelikle 2bbi
müdahalenin “geçerli bir rıza” ya dayanması gerekmektedir.

• Rızanın geçerliliği bakımından öncelikli unsur 2bbi müdahaleye rıza gösterecek kişinin
ehliye7 olduğuna göre, hastanın çocuk olması halinde rızayı kimin vereceğinin önemi
kendiliğinden anlaşılmaktadır.

• Belirtelim ki Medeni hukuk bakımından çocuğun >bbi müdahaleye rızası eskiden olduğu
gibi günümüzde de yoğun bir şekilde tar2şılmaya devam etmektedir.
• Hastanın çocuk olması halinde rızayı kimin vereceği çocuğun ayırt etme gücüne sahip olup
olmamasına göre değişmektedir.

A. Çocuk Ayırt Etme Gücüne Sahipse

• Çocuğun hangi yaştan itibaren ayırt etme gücüne sahip çocuk, başka bir deyişle ayırt etme
gücüne sahip küçük olarak kabul edilebileceğine ilişkin genel bir kural bulunmamaktadır.

• Zira ayırt etme gücünün varlığı, tıbbi müdahalenin türüne göre değişkenlik gösterdiği gibi;
çocuğun yaşına, olgunluk derecesine ve kavrayış yeteneğine göre de farklılık göstermektedir.

• Öğretide çocuğun ayırt etme gücüne sahip olduğunun kabul edilebilmesi için mutlak ve
değişmez bir yaş sınırı yerine, çocuğun içinde bulunduğu durumu, sağlık sorununun e<ni ve
tedaviyi anlıyor, durumu değerlendirebiliyor olmasının ayırt etme gücünün varlığı için yeterli
olduğu ifade edilmektedir.

• Rıza Ehliyetinde Yaş Sınırı

• Yabancı hukuklara bakEğımızda rıza ehliyeti açısından yaş sınırının belirlenmesine ilişkin
farklı düzenlemelerin bulunduğunu görürüz.

• İngiltere’de 16 yaş üzeri çocuklarda, anne babanın rızası alınmaksızın Ebbi


müdahaleuygulanabilmektedir.

• Amerika Birleşik Devletlerinin bir çok eyaleCnde, tek başına çocuğun rızası ile tedavi
edilebilecek Ebbi müdahaleleryasalarca belirlenmişCr. Örneğin ilaç bağımlılığı, cinsel yolla
bulaşan hastalıklar, doğum kontrolü gibi durumlarda çocuğun rızasının yeterli olduğu şeklinde
düzenlemeler mevcuGur.

• İsviçre Hukukunda Türk Hukukunda olduğu gibi ayırt etme gücünün varlığı yönünden
asgari bir yaş sınırı öngörülmemiş+r.

• Avusturya Hukukunda 14 yaşını doldurmuş bir küçüğün ayırt etme gücünün bulunduğu
yolunda bir karine öngörülmüş olup, 14 yaşından küçüklerin ayırt etme gücünün bulunup
bulunmadığının yapılan işe ve ilgili kişiye göre ayrıca değerlendirilmesi gerekir.

• Böylece hem işlem güvenliğinin sağlanması hem de küçüklerin aydınla:lmış onam hakları
ve kişilik haklarının korunmasının güvence al:na alınması sağlanmış:r.

• ABGB m. 173/1’e göre :bbi müdahaleye idrak etme ve karar verebilmeye muktedir olan bir
çocuğun rızası gerekli ve yeterlidir, ancak yine ABGB m. 163’e göre ne çocuk, ne de
ebeveyn, kısırlaşJrmaya yol açacak tedbirleri onaylayamazlar (is+sna olarak yumurtalık ve
rahim kanseri gibi kısırlaş:rmanın tedavi açısından zorunluluk oluşturduğu haller kapsam
dışında bırakılmış:r).

• Öğretide genellikle, 15 yaşından küçük çocuklar söz konusu olduğunda Kbbi müdahale
bakımından rıza ehliye<nin bulunmadığı ve tıbbi müdahaleye onamın yasal temsilcisi
taraHndan verilmesi gerekCği kabul edilmektedir.

•Bilindiği üzere, tıbbi müdahaleye rıza kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hakkın kullanılması
niteliğindedir. (TMK m. 16).

•Tıbbi müdahaleye maruz kalacak kişinin bu müdahaleye geçerli şekilde rıza göstermesi için
ayırt etme gücüne sahip olması gerekli ve yeterlidir. Bunun anlamı, yukarıda belirtmiş
olduğumuz üzere tıbbi müdahaleye rıza göstermenin anlam ve önemini kavrayabilecek
zihinsel ve ruhsal olgunluğa ulaşmış olmaktır.

• Medeni Kanunu’muzun 16. maddesinde, ayırt etme gücüne sahip küçüğün kişiye sıkı sıkıya
bağlı haklarını bizzat kullanabileceği hükme bağlanmış olmasına rağmen, çocuğa yapılacak
tıbbi müdahaleye rıza konusu öğretide tartışmalıdır.

Öğretide İleri Sürülen Görüşler

1- Yasal Temsilcinin Rızası+ Çocuğun Görüşü


2- Çocuğun Rızası + Yasal Temsilcinin Rızası
3- Tek Başına Çocuğun Rızası

B. ÇOCUK AYIRT ETME GÜCÜNE SAHİP DEĞİLSE

Ayırt etme gücüne sahip olmayan kişilerin, yani tam ehliyetsizlerin Ebbi müdahaleye rıza
göstermeleri geçerli bir irade beyanında bulunmalarımümkündeğildir.
BunedenleEbbimüdahaleyeyasaltemsilcitaraMndan rızaverilir.

Anayasa Mahkemesi’nin 2015 Tarihli Bireysel Başvuru Kararı Öncesinde ve


Sonrasında Zorunlu Bebeklik Dönemi Aşıları

• Ülkemizde bebeklik dönemi zorunlu aşı uygulamalarına yönelik aşı karşıtlığı yargıya
taşınmış̧ve tarEşmalı kararlar verilmişCr.

• Bunlardan en önemlisi Anayasa Mahkemesi’nin 2013/1789 başvuru numaralı 11.11.2015


tarihli (R.G. Tarih ve Sayı: 24.12.2015-29572) Halime Sare Aysel kararıdır.
Anayasa Mahkemesi’nin 2015 Tarihli Halime Sare Aysel Kararı Öncesi Yargıtay
Uygulaması Yargıtay, aşılamanın sadece çocuğun bireysel sağlığı ile ilgili olmadığı, konunun
toplum sağlığını ilgilendirdiği,

Yasal temsilcilerin haklı sebep olmaksızın aşı yaptırmaktan kaçınamayacağı, bu hususun


çocuğun üstün yararına aykırı olduğu,

Rıza bulunmasa dahi çocuğun aşılanması gerektiği, yönünde karar veriyordu.


(Yarg.2.HD.,04.05.2015T.,2014/22611E.,2015/9162K.)

Anayasa Mahkemesi’nin 2015 Tarihli Halime SareAysel Kararı

• Bireysel başvuru konusu olayda özetle, velayet alEnda bulunan başvurucu çocuğa bebeklik
dönemi aşılarının uygulanması ebeveyn taraMndan kabul edilmediği hâldebu hususta
Mahkemece 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 5. maddesinin 1. Mkrasının (d) bendi
gereğince sağlık tedbiri uygulanmasına karar verilmiş<r.

• Bu tedbir kararına i<raz edilmiş ancak bu iCrazın reddedilmesi üzerine 26.02.2013 tarihinde
maddi ve manevi varlığın korunması ve geliş<rilmesi hakkının ihlali iddiasına dayalı olarak
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunulmuştur.

• Anayasa Mahkemesi konuya biçimsel olarak değerlendirmekte, kanunda açık olarak


bebeklik dönemi aşılarının zorunlu olduğu ifadesinin yer alması ve tek tek tüm aşıların
sayılması gerek<ğini düşünmekte,

• UHK m. 72’de zorunlu aşı olarak sadece çiçek aşısı sayıldığından zorunlu görülen bütün
çocukluk dönemi aşıları için bunun yeterli bir kanuni dayanak olmadığını kabul etmekte,

• Yine 663 sayılı KHK ile Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na bağışıklama için verilen görev ve
yetkilerin temel bir kanuni dayanak olmadığı ve sağlık bakanlığınca çıkarılan
genişle<lmiş̧bağışıklama programı konulu genelgenin yeterli bir kanuni dayanak olmadığı
sonucuna varmaktadır.

Anayasa Mahkemesi’nin 2015 Tarihli Halime SareAysel Kararı Sonrası Yargıtay Uygulaması

• Yargıtay da, Anayasa Mahkemesi’nin kararının ardından zorunlu aşı uygulaması hakkında
tedbir kararı verilemeyeceği yönünde kararlar vermşCr. (Yarg. 2. HD., 18.09.2017 T., 3976
E., 9562 K., Kazancı İç<hat Bankası, 22.09.2020).
Görüşümüz

• Anayasa Mahkemesi’nce yapılan kanunilik deneCminin çok sıkı şekilde ele alındığını,
mevcut kanun hükümlerinin ve bu kapsamda Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun zamana göre
yorumlanmadığını ifade etmek isteriz. • Öte yandan Velayet hakkı kapsamında velinin rıza
vermeme yetkisinin bulunup bulunmadığı hususu değerlendirilirken, Ebbi müdahaleye rıza ve
rızanın esirgenmesinin KİŞİNİN KENDİ GELECEĞİNİ BELİRLEME HAKKININ
kapsamında yer aldığı da dikkate alınmalıdır.

Velayet Hukuku Kural ve İlkeleri

•Bebeklik dönemi aşılarına ilişkin olarak verilecek rıza velayet hukuku kural ve ilkeleri
doğrultusunda ele alınmalıdır.

•Ebeveynin velayet hakkından doğan ̧hakları ile çocuğun sağlık hakkı arasındaki çaTşmada
çocuğun üstün yararı olan sağlık ve yaşam hakkına öncelik verilmelidir.

•Önemle belirtelim ki anne babanın velayet hakkını kullanırken çocuğun sağlıklı yaşama
hakkına müdahalede bulunması kabul edilemez.

•Nitekim BMÇHS 6. maddesi ile çocukların yaşamlarının korunması ve azami gelişimlerinin


sağlanması yükümlülüğü güvence al@na alınmış@r.

• Velayet hakkı kapsamında rızanın esirgenmesi imkânısadece çocuğun üstün yararı sınırı ile
mümkündür.

• Bu nedenle çocuğun üstün yararının gerekli olduğu bir Kbbi müdahaleyevelinin rıza
göstermeme hak ve yetkisinin varlığından söz edilmesi yerinde değildir.

• Bebeklik dönemi zorunlu aşılarına rıza gösterilmemesi velayet hakkının ebeveynlere tanıdığı
temsil yetkisinin sınırını aşan bir niteliktedir ve TMK m. 346 uyarınca hâkimtaraHndan
velayet hukukunun kendisine tanıdığı takdir yetkisi kapsamında bu yönde tedbir
uygulamasına karar verilebilir.

• Belirtelim ki zorunlu aşılar bakımından dikkate alınması gereken tek hukuka uygunluk
sebebi rıza değildir.

• Bilindiği üzere, aşılama oranı ne kadar yüksek olursa toplumsal bağışıklık o kadar yüksek
olmakta ve toplumun korunması mümkün olmaktadır.
• Bu nedenle zorunlu aşı çocuğun üstün nitelikte özel yararı kapsamında
değerlendirilebileceği gibi, toplumsal bağışıklığın sağlanması nedeniyle üstün nitelikte kamu
yararı olarak da nitelendirilebilir.

Zorunlu Bebeklik Dönemi Aşılarının Reddinde Ulusal ve Uluslararası Hukukta


Yaşanan Gelişmeler

• Zorunlu aşının reddi halinde, aşılanan çocukların hastalanması durumunda aşıyı reddeden
ebeveynin sorumluluğu gündeme geleceği gibi,

• Zorunlu bebeklik dönemine ilişkin açıkbir düzenleme ile aşılamayı reddeden ailenin diğer
ailelere karşı da sorumluluğu gündeme gelecek<r.

• Nitekim bu hususta Almanya’da 1 Mart 2020’de yürürlüğe giren Kanunla kreş ve okullara
kayıt yapErırken velilerin aşı kayıtlarını ibraz etmesi zorunluluğu geCrilmişCr. Aşı kayıtları
ibraz edilmediği sürece çocuğun okula kaydının yapılmayacağı ayrıca 2.500 Euro’ya kadar bir
para cezasınında verilebileceği düzenlenmişCr.

• MevcuGa okul kaydı bulunan çocukların ise 31 Temmuz 2021 tarihine kadar kızamık
aşılarını yapErmaları zorunluluğu geCrilmişCr.

Zorunlu Bebeklik Dönemi Aşılarının Reddinde Ulusal ve Uluslararası Hukukta Yaşanan


Gelişmeler

• Fransa ve İtalya da son yıllarda kızamık vakalarında arEş görülmesi


üzerineaşılamakurallarınıdeğişCrmiş,

• İngiltere'de de aşılanma oranlarının düşmesi üzerine hükümet 2018 ve 2019'da aşı


kampanyası başlatmış ve kızamık aşılamasında büyük
ilerlemekaydetmeyisağlayantedbirleralmışEr.

• AİHM de yakın zamanda zorunlu aşıların reddi hususunda emsal teşkil edebilecek bir karar
vermiş<r.

• Almanya ile benzer şekilde, Çekya’daçocukların tetanos, çocuk felci, boğmaca, HepaCt B,
kızamığın da aralarında bulunduğu 9 hastalığa karşı aşılanmasının bir yasal zorunluluk olması
ve bu aşıların tümünü olmamış çocukların kreşlere kabul edilmiyor olması nedeniyle, zorunlu
aşıları yapErmayı reddeden ve bu nedenle herhangi bir kreşe çocuklarını kaydeiremeyen bir
grup aile, zorunlu aşılamanın özel ve aile yaşamına saygı hakkının ihlali olduğunu ileri
sürerek AİHM’e başvurmuş, bu başvuruyu değerlendiren Büyük Daire, 16’ya 1 oyla bu
başvuruyu reddetmişCr.

• Mahkeme, gerekçeli kararında, “Çekya'da, belirlenen 9 hastalığa karşı çocukları aşılamanın


yasal bir zorunluluk olduğunu belirterek haklı bir gerekçeye
dayanmadanbukararauymayanÇekailelerihaksızbulmuştur.

• Kararda "Bu önlemlerin 'demokraWk bir toplumda gerekli' olarak kabul edilebileceği"
belir+lirken, Çekya'nın sağlık poli+kasının çocukların "yararına" olduğukaydedilmiş+r.

• Kararda "Amaç her çocuğun aşı yoluyla ya da sürü bağışıklığı sayesinde ciddi hastalıklara
karşı korunması olmalıdır" denilmiş+r. Böylece mahkeme Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 8. maddesi olan özel hayata ve aile hayaJna saygı
hakkınınkorunmasınailişkinbirihlalolmadığınıtespitetmişWr.

• Kararaynı zamandatemyizniteliğitaşıyanBüyükDairetara[ndanalındığıiçinbu hükme iWraz


hakkı bulunmamakta ve kararın diğer Avrupa ülkeleri bakımından aşı ile ilgili yasal
düzenlemelerinde yapacakları değişikliklere ışık tutacağı öngörülmektedir.

Covid-19 Aşısında Çocuğun Durumu ve Yaşanan Güncel Gelişmeler

• Coranavirüs salgınıyla mücadele kapsamında aşı olma yaşı Ülkemizde 5 Eylül


2021iEbariyle 12 yaşına düştü.

• Ancak Aşı randevusunun alınması konusunda boşanmış ve çocuğun velayeE kendisine


bırakılmış olan ebeveynler yakın zaman kadar diğer ebeveynin onayı sorunuyla baş başa
kaldılar.

• Ebeveynler, E-nabızüzerinden çocukları için aşı randevusu almak istediklerinde, “Diğer


ebeveynin onayı gerekmektedir” uyarısıyla karşılaş2lar.

• Bu onay süreci, çocukların aşı olmalarını bir hayli gecikErdi.

• Ülkemizde boşanmış çiller arasında çocuğun Covid-19 karşı aşılanması hususunda


ihClaflarının yaşanması ve bu ihClaH yaşayan en az 1000 aile olduğunun dillendirilmesi
üzerine, Sağlık Bakanlığı, Covid-19 bakımından her iki ebeveynin kararının aşılanma için
yeterli olduğuna dair algoritmada değişiklik yapKğını duyurdu :

• Daha önce Covid-19 aşısı için her 2 ebeveynin kararı aramakta iken, mevcut durumda
boşanmış çiilerde velayet hangi ebeveyne bırakılmış ise, aşı hakkında karar verme yetkisi de o
ebeveyne tanındı.
• Ancak burada en büyük sorun velaye<n kendisine bırakıldığı ebeveynin aşı karşıK olması
halinde yaşanıyor.

• Nitekim tüm dünyada çocuklara Covid-19 aşısı yapılmasına ilişkin tar2şmalar sürerken,
Hollanda’da sözünü eNğimiz durum yargıya taşındı:

• Hollanda’da Temmuz ayından iEbaren 12-17 yaş arası çocuklar ebeveyn onayıyla
Coronavirüsaşısı olmaya başladılar.

• Ancak Hollanda Groningen’de yaşayan 12 yaşındaki bir çocuğun boşanan anne babası
arasında “aşı izni” verilmesi konusunda sorun yaşadı. Anne, çocuğunun aşı olmasına onay
verirken; baba çocuğun aşılanmasına ve test yap>rmasına karşı çık> ve konu mahkemeye
taşındı.

• Groningen Mahkemesi, babanın iErazına rağmen, çocuğun aşı olabileceğine karar verdi.
Mahkeme kararında, çocukların hastalığın uzun vadeli sonuçlarından etkilenebildiği hususuna
vurgu yap>.

• Ülkemizde de boşanan çiller arasında aşı ihClaHna çok sık rastlandığını yukarıda ifade
etmişCk.

• Nitekim Sağlık Bakanlığı geçen günlerde velayet sahibi ebeveynin kararının aşılanma için
yeterli olduğuna karar vererek, algoritmada değişiklik yapEğını duyurdu.

• Ancak çocuğun velaye< kendisine bırakılmış olan ebeveyn; şayet çocuğun Covid-19 aşısı ile
aşılanmasına karşı çıkacak olursa,

• yani aşılanmaya onay vermez ise hukukumuz bakımından da AİHM kararı ekseninde ve
Hollanda örneğinde olduğu gibi, Çocuğun üstün yararının gözeClmesi ilkesi doğrultusunda
bir çözüme ulaşmak gerekir.

• Daha önce ifade etmiş olduğumuz üzere, ebeveynin velayet hakkından doğan ̧hakları ile
çocuğun sağlık hakkı arasındaki çaKşmadaçocuğun üstün yararı olan sağlık ve yaşam hakkına
öncelik verilmelidir.

• Önemle belirtelim ki anne babanın velayet hakkını kullanırken çocuğun sağlıklı yaşama
hakkına müdahalede bulunması kabul edilemez.

• Velayet hakkı kapsamında rızanın esirgenmesi imkânı sadece çocuğun üstün yararı sınırı ile
mümkündür.
• Bu nedenle çocuğun üstün yararının gerekli olduğu bir tıbbi müdahaleye velayet hakkına
sahip ebeveynin rıza göstermeme hak ve yetkisinin varlığından söz edilmesi yerinde değildir.
• Öte yandan Covid-19 aşısına rıza gösterilmemesi velayet hakkının ebeveynlere tanıdığı
temsil yetkisinin sınırını da aşan bir niteliktedir.

• Ancak belirtelim ki Covid-19 aşısı bebeklik dönemi aşılarından farklı olarak zorunlu aşı
kapsamında yer almamaktadır.

ÇOCUK BAKIŞAÇISIYLA ÇOCUK HAKLARI

§ BM’nin İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ve Uluslararası İnsan Hakları


Sözleşmelerinde herkesin bu metinlerde yer alan hak ve özgürlüklerden ırk, renk, cinsiyet,
dil,din , siyasal görüş , toplumsal köken, mülkiyet, hiçbir ayrım gözetmeksizin yararlanır. §
Çocuk Hakları bildirgesi’nde belirtildiği gibi çocuğun gerek bedensel gerek zihnsel bakımdan
tam erginliğe ulaşmamış olması nedeniyle doğum sonrasında olduğu kadar , doğum öncesinde
de uygun yasal korumayı da içeren özel güvence ve koruma gereksinimimlerinin
bulunduğunu hatırda tutuyor

§ Çocuk hakları, dünyaya gelen bütün çocukların doğuştan sahip olduğu, çocukları ihmal ve
istismardan korumayı; duygusal gelişimlerine uygun tarzda yetişmeleri için olanak vermeyi;
barınma, yaşama , eğitim ve sağlık gibi ana gereksinimleri sağlamayı öngören haklar olarak
tanımlanabilir.

§ 1989’da Çocuk Haklarına dair sözleşmede yer alan çocuk hakları ; yaşamsal haklar, gelişme
hakları, korunma hakları ve katılma haklarıdır. Türkiyede 1990 yılında imzalanmıştır, 1995
yılında yürürlüğe girmiştir. z

§ Okul Öncesi dönemde çocuk haklarının öğretimi çocukların gelecekte haklarını bilen ve
olumlu kişilik özellikleri kazanmalarını sağlar.

§ Önceleri okullarda edilgen durumda olan öğrenci, artık daha etken rolde susması istenen
değil, fikirlerini açıklayabilen bireyler halinde yetişmektedir.

§ Hakların yalnızca sözde ve yazıda kalmaması için çocuklar, aileler, öğretmenler başta
olmak üzere toplumun tüm üyelerine de çocuk hakları konusunda farkındalık oluşturulması
önemlidir (Dağ ve diğerleri, 2015).

§ Birleşmiş Milletler’in çocuk haklarını onaylaması ile birlikte çocuk hakları ve buna dair
eğitimler önem kazanmış; dolayısıyla toplumların çocukları kendi haklarına sahip olan
insanlar olarak kabul etmesine fırsat sağlamıştır (Gültekin, Gürdoğan Bayır ve Balbağ, 2016).
§ Bu doğrultuda, çocukların çocuk haklarını algılama biçimleri ve içerik olarak çocuk
haklarının rolü hakkında araştırmalara ihtiyaç duyulmuştur z

§ Çocukların bazı hakları vardır. Peki, senin bir çocuk olarak hangi hakların vardır?

§ Haklarını anlatan bir resim çizer misin ? Sorusuna farklı yaş gruplarındaki çocukların
gözünden çocuk hakları neler görülüyor. z

§ 1. Oyun hakkı (Bu benim ve bunlar benim oyuncaklarım bunları oynama hakkım var.)

§ 2. Yemek yeme hakkı (Evde karpuz yiyen bir çocuk burada karpuz yeme hakkının
olduğundan bahsediyor)

§ 3. Eve gitme hakkı (Bu ev bizim. Okuldan sonra eve gitmek hakkım.) z

§ 4. Televizyon izleme hakkı (Çocuğun hem evinin salonunda hem de mutfaklarında


televizyonu var; mutfakta annesine yardım etme, salonda da ailesiyle televizyon izleme hakkı
var.)

§ 5. Yağmurda dışarıya çıkma hakkı (Burada çocuklar yağmurda dışarıya çıkıp parka
gidebiliyor.)

§ 6. Gezme hakkı (Arabaya binerek gezme hakkım var.) z

§ Resimlerin sonuçlarına göre çocuklar “çocuk hakları” bağlamında yaşamsal haklar


boyutunda resimlerinde en çok “beslenme”; gelişme hakları boyutunda en çok “oyun ve
dinlenme” hakkı resmediliyor.

§ İncelenen resimlerde çocukların katılım haklarına hiç yer vermemeleri dikkat çekmiştir.
Okul öncesi dönem çocuklarına yönelik kitaplarda çocuk haklarına yer verilme düzeyini
incelediği bir çalışmada da kitaplarda çocukların gelişimsel ve yaşamsal hakları ile ilgili
anlatımlara daha çok; katılım ve korunma hakları ile ilgili anlatımlara ise daha az yer verildiği
görülmüştür. katılım hakkına çocuklar tarafından hiç yer verilmediği, oyun hakkına ise çok
yer verildiği saptanmıştır. z

§ Franklin’e göre (1993) çocuk haklarından dört ayrı kategoride söz etmek mümkündür.
Bunlar; refah hakları, koruyucu (korunma hakları) haklar, yetişkin hakları ve ana babalara
karşı haklardır.
§ Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde refah hakları; bütün çocukların beslenme, barınma, tıbbi
hizmet, eğitim gibi ihtiyaçlarını sağlamaya yöneliktir. Bunlar çocuklara verilebilecek en
önemli haklardır. Koruyucu haklar ise, çocukları her türlü ihmal ve istismardan koruyacak
haklardır.

§ Yetişkin hakları, yetişkinlerin sahip oldukları hakların hepsine çocukların da sahip olmaları
gerektiği kabulüne dayanır.

§ Son olarak ise; anababalara karşı haklar çocukların var olan reşitlik yaşına ulaşmadan önce
ana babaları karşısında daha fazla bağımsızlığa sahip olmaları gerektiğini ileri sürmektedir.
Yetişkin hakları gibi bu hakların amacı da çocukları korumak değil, kişisel özerkliklerini
arttırmaktır. z

§ Inanna (1995) göre ise, Sözleşme’deki hakları dört gruba ayrılır. Bunlar; medeni haklar,
ekonomik haklar, sosyal haklar ve kültürel haklardır.

§ Medeni haklar çocuğun bir kişi olarak doğrudan anayasa hukuku ve diğer kamu hukuku
kurallarıyla sağlanan koruyucu nitelik taşıyantemel haklar ve kişilik haklarıdır. Ayrımcılığın
engellenmesi, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, barışçıl toplanma özgürlüğü, her türlü
sömürüye karşı korunma hakkı gibi haklar örnek gösterilebilir.

§ Ekonomik hakları çocuğun her türlü ekonomik sömürüye karşı korunması olarak ifade
ederken; Sözleşme’de çocuğun korunması konusunda taraf devletlere yüklenen
yükümlülükleri, çocuğun sosyal hakları olarak sınıflamıştır.

§ Sosyal haklar; çocuğun ruhsal, bedensel, zihinsel, ahlaki açıdan geliştirilmesi için ulusal ve
uluslararası bilgi ve belgelerinin edinilmesi, çocuğa karşı her türlü sorumluluğun alınması,
adli ve idari makamlardan çocuğun yararının etkili biçimde korunmasının istenmesi gibi
durumları içerir.

§ Kültürel hakların örnekleri ise; çocuğun eğitim hakkı, çocuğun boş zamanlarının etkili,
verimli biçimde kullanması, bilgi edinme hakkı gibidir. z

§ Lansdown ve Karkara (2006) çocukların konuşmasına fırsat verildikçe, çocukların


duygularının ve düşüncelerinin daha iyi anlaşıldığını ifade etmişlerdir.

§ Günümüzde yetişkinler çocukların başlarına neler geldiğini, ne tür sıkıntılarla


karşılaştıklarını, katlandıkları güçlükleri, karşılaştıkları tacizleri tam olarak anlamadıklarını
fark etmeye başlamışlardır.
§ Çocuklar ve yetişkinlerin görüş açısı arasındaki bu boşluğa belki de en çarpıcı örnek,
şiddetle ilgili olarak görülmektedir; çocukların maruz kaldığı dünya çapındaki şiddetin
etkisinin, yaygınlığının, sıklığının, zararının büyüklüğünün ayrıntıları şoke edicidir z §
Çocukların 18 yaşına kadar gösterdikleri başarının % 33’ü okul öncesindeki, % 42’si
ilköğretim devresindeki, %25’i ise ortaöğretim devresindeki başarıları ile açıklanabilmektedir.
§ Bu bulgu bize, öğrencilerin orta öğretim ve yüksek öğretim kademesindeki başarı
farklılıklarının büyük bir kısmının okulöncesi ve ilköğretim dönemlerindeki öğrenmeleri ve
eğitimleri ile ilgili olduğunu göstermektedir.

§ Yukarıda bir kısmı verilen araştırma sonucuna göre insan yaşamında 0–18 yaş arasında
özellikle de okulöncesi ve ilköğretim döneminde bireyin içinde yaşadığı çevrenin ve bu
çevrede kazandığı yaşantıların, kısacası aldığı eğitimin onun sonraki yaşamını
biçimlendirmede can alıcı bir öneme sahip olduğunu göstermektedir.

§ Öğretmenler çocuk hakları konusuna eğitim programlarında çeşitli etkinliklerle daha uzun
süreli yer verebilir. Aile ve öğretmenler, haklara herkesin sahip olduğu konusunda bu haklara
saygı göstererek ve gündelik yaşamda sıklıkla sözünü ederek çocuklara rol model olmalıdır.

§ Hak ve kuralın farklı şeyleri ifade ettiği konusunda evde ve okulda etkinlikler yapılabilir.

§ Sonraki araştırmalarda okullarla iş birliği yapılarak öğretmenlerin bu konuda çocuklarla bir


etkinlik yapması istenilebilir.

§ Böylece çocukların etkinlik önünde ve sonundaki görüşleri alınarak aradaki farklılıklar


tartışılabilir. Ayrıca çocuklara doğrudan kendi haklarını sormadan önce genel olarak “Hak
nedir?” ifadesi sorulabilir. Ardından çocukların cevabını aldıktan sonra anlayabileceği
düzeyde küçük bir açıklama yapılabilir. Böylece kendi hakları hakkında kavram yanılgısına
düşmeden yanıt verebilirler. z

§ Çocuklara farklı kültürlere ve farklılıklara saygı, toplumsal cinsiyet eşitliği, istismar ve


ihmale karşı korunma, katılım hakları, kendi haklarının farkında olma, özel hayatın gizliliği,
sağlık ve refah hakları vb. gibi temalara yönelik kazanımlar verilmesi önemlidir.

ÇOCUK HAKLARI YASAL DÜZENLEMELER

Ülkemiz bakımından çocukları korumaya yönelik en temel me5nler Cenevre Çocuk Hakları
Bildirgesi, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Çocukları Koruma Kanunu olarak belir5lebilir.
CENEVRE ÇOCUK HAKLARI BİLDİRGESİ’NDE;

• Çocukların doğal biçimde gelişmesine olanak sağlanması,

• Aç çocukların beslenmesi,

• Hasta çocukların tedavi edilmesi,

• Terk edilmiş çocukların korunması,

• Felaket anında yardımın öncelikle çocuğa yapılması,

• Çocukların her türlü isBsmara karşı korunması

• Kardeşlik duyguları içinde eğiBlmesi gerekBği belirBlmişBr.

ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ,

• Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tara/ndan 20 Kasım 1989 tarihinde benimsenen sözleşme 2
Eylül 1990 tarihinde de yürürlüğe girmişAr.

SÖZLEŞMENİN TEMEL İLKELERİ

1) 18 yaşına kadar her birey çocuktur.

2) Çocuk, yaşla ve olgunlaşma ile gelişen bir bireydir.

3) Çocuk hakkında alınan her kararda çocuğun görüşü alınmalıdır.

4) Çocukla ilgili her işlemde çocuğun yüksek yararı göz önünde bulundurulmalıdır.

5) Çocuklar doğuştan ve eşit olarak hiçbir ayrımcılığa maruz kalmaksızın bütün haklardan
yararlandırılmalıdır.

6) Anne baba sorumluluğu esasGr. Devlet, anne babanın bu sorumluluğunu yerine


geIrmesinde gerekli desteği verir, buna rağmen anne babanın sorumluluklarını yerine
geIrmediği durumlarda devlet sorumluluğu alır.

MADDE 2:

1.Taraf Devletler, bu sözleşmede yazılı olan hakları kendi yetkileri alldiği, tedbir kararlarının
uygulandığı kurumlarda ye>şkinlerden ayrı tutulmaları,

• Çocuklar hakkında yürütülen işlemlerde yargılama ve kararların yerine ge>rilmesinde


kimliğinin başkaları tara@ndan belirlenmesine yönelik önlemler alınması önlemler alınması.
ÇOCUK HAKLARINA İLİŞKİN ULUSLARARASI METİNLER VE EŞİT
FIRSATLAR SUNMA UYGULAMALARI

• Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ile Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tara@ndan 20 Kasım
1989 tarihinde kabul edilmiştir. Bu sözleşmeye taraf devletler Birleşmiş Milletler
Antlaşması’nda ilan edilen ilkeler uyarınca insanlık ailesinin tüm üyelerinin doğuştan
varlıklarını özgür bulunan haysiyetle birlikte eşit ve devredilemez haklara sahip olmalarının
tanınmasının dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu düşünerek,

• Birleşmiş Milletler, insanın temel haklarına ve bireyin insan olarak taşıdığı haysiyet ve
değeri olan kesin inançlarını Birleşmiş Milletler Antlaşması’nda bir kez daha doğrulamış
olduklarını ve daha geniş bir özgürlük ortamında toplumsal ilerleme ve daha iyi bir yaşam
düzeyi sağlama yolundaki kararlılıklarını ha@rda tutarak,

• Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde ve Uluslararası İnsan Hakları


Sözleşmelerinde herkesin bu meAnlerde yer alan hak ve özgürlüklerden, ırk, renk, cinsiyet,
siyasal ya da başka görüş ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuştan veya başka
durumdan kaynaklanan ayırımlar dahil hiçbir ayrım gözeAlmeksizin yararlanma hakkına
sahip olduklarını benimsediklerini ve ilan eOklerini kabul ederek,

•Uluslararası İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde Birleşmiş Milletlerin çocukların özel ilgi ve
yardıma hakkı olduğunu ilan e@ğini anımsayarak,

• Ulusal ve uluslararası düzeyde çocukları aile yanına yerleş5rme ve evlat edinmeye de özel
aBDa bulunan çocuğun korunması ve esenliğine ilişkin toplumsal ve hukuksal ilkeler bildirisi
Çocuk mahkemelerinin yöne5mi hakkında Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları
(Pekin Kuralları) ve Acil Durumlarda ve Silahlı ÇaBşma Halinde Kadınların ve Çocukların
Korunmasına İlişkin Bildirinin hükümlerine anımsayarak, Her ülkedeki, özellikle gelişmekte
olan ülkelerdeki çocukların yaşama koşullarının iyileş8rilmesi için uluslararası işbirliğinin
taşıdığı önemin bilincinde olarak uluslararası sözleşme ve bildirgeler imzalanmış=r.

You might also like