Çocuk kavramının tarihine indiğimizde her dönem ve topluma göre çocukluğun
şekillendiğini görürüz. Örneğin Antik Yunan Dönemi’nde ikincil insan görülüp aileye ve devlete itaat ettirilir, çocuklar savaşmak için asker gibi eğitilir ve akıl yoluyla olmayan ayıp şeylerden uzak olmaları istenirdi. Batı Avrupa’da ise çocuklar ve yetişkinler iç içeydi çünkü çocuklar küçük boyuttaki yetişkinler olarak görülürdü. Genel olarak modern döneme kadar çocukların aileleri her zaman onların üzerinde hak iddia edip bir nevi mal olarak görülmüştür. Tarih boyunca çocuklar aileye itaat etmişler, söz hakları olmamış ve duygularına önem verilmemiştir. Kendi hayatlarını çizememişler, hayatları hakkında kararları olmamıştır ve her zaman duygusal ve fiziksel istismara uğradılar. Toplumun onlar için belirlediği roller en baştan belirliydi ve saf ve güçsüz oldukları için bu rollere uymak zorundalardı. Özellikle kız çocukları hem kadın hem de çocuk oldukları için daha az önemsenmiş ve önemsenmemeye devam etmektedir. Neredeyse sadece nefret duygusu varmış gibi bir şekilde çocuklara yaklaşılmıştır. Bulunduğumuz çağda çok uzak ve saçma bir düşünce görüyorum bunu. Öğrendiğimiz şeyler beni çok şaşırtmadı ama üzdü diyebilirim. İnsan yerine konulmayıp her türlü istismara uğramaları ve en kötüsü ataerkil toplumlarda bu durum normalleştirildiğinden çocukların farkına varmaması gerçekten derinden yaraladı. Çocukluk kavramını milli bakımda incelediğimizde Türklerin İslamiyet öncesi dönemlerinde daha iç açıcı bir bakış gördüm derim. Göçebe yaşamda önemli olan hayatta kalmak olduğundan ailenin devamı önemlidir ve aile ve çocuk daha yakın olmuştur. Çocuğun eğitimi ailede başlamıştır, çocuğa değer verip onu hayata hazırlamak için gerekli becerileri öğretirler, çocuk yine bulunduğu yerde ailede değerlendirilir. Çocuğun cinsiyeti de ayrım konusu değildir, ikisi de evlattır çünkü. Gerçekten de çocuğa ayrı ilgi gösterilmiştir, bu o zamanın Avrupa ve Arabistan coğrafyasına bakınca oldukça şaşırtıcı. Eski Türk yazıtlarında bile çocuklarla ilgili kavramlara yer verilmiştir. Bu anlayış Osmanlı döneminde de devam etmiştir. Modern dönemde batıda anlayış değişmeye başlamıştır fakat teknoloji çağındaki kolay ve hızlı bilgi alışverişi yüzünden yetişkinlik ve çocukluk arasındaki perde tekrar kalkamaya başlamıştır, sınırlar kesin olarak belli değildir. Yıllarca ataerkil toplumlarda çocukluk için yapılan mücadele ve bilinçlendirme çalışmaları hala sonucuna ulaşmış değil. Çocuklar kontrol edilmediklerinden her şeyden etkilenen ve trend olan ne varsa ona ilgi duyan varlıklara dönüşmüşlerdir. Bu onlara fiziksel ve psikolojik olarak çok darbe vurmaktadır. Aileler tekrardan bilinçlendirilmelidir, çocuklarının çocuk olduğu hatırlatılmalıdır.
Ayşe Nur Doğan
İlköğretim Matematik Öğretmenliği Bölümü 2. Sınıf Öğrencisi