Professional Documents
Culture Documents
5-Gebelik Fizyolojis-Neonatal Ve Pediatrik KPR 2011
5-Gebelik Fizyolojis-Neonatal Ve Pediatrik KPR 2011
Korpus luteum ve plasentadan salgılanan hormonlara bağlı olarak gebelik sırasında hemen
tüm organ sistemlerinde değişimler ortaya çıkar. Gerek yeni fizyolojik koşullar, gerekse
fetüse etkileri nedeniyle gebede anestezi uygulaması özellik gösterir.
Gebelik boyunca %17 dolayında artan vücut ağırlığının 6 kg’ı uterus, amniyotik sıvı ve
fetüse, 4 kg’ı oluşan yağ ve proteine, 4 kg kadarı da intravasküler ve interstisyel sıvı artışına
bağlıdır. Fizyolojik değişiklikler büyük ölçüde artan metabolik gereksinim ve büyüyen
uterusun kitle etkisi nedeniyle gelişir ve erken gebelik haftalarından itibaren ortaya çıkar.
KARDİYOVASKÜLER SİSTEM
Diyaframın yükselmesi ile kalp ön ve sola doğru yer değiştirir.1. kalp sesinde belirgin ayrışma
duyulur. 2. kalp sesinde değişiklik olmamakla birlikte son trimesterde solunumla aortik ve
pulmoner komponentlerde daha az ayrışma olur. Gebeliğin ikinci yarısından itibaren 3. kalp
sesi duyulabilir. Gebelerin %16 kadarında 4. kalp sesi duyulsa da termde kaybolur. Kalpteki
büyümeye bağlı olarak triküspit kapakta dilatasyon gelişmesi, 1-2/6 erken veya midsistolik
ejeksiyon üfürümüne yol açabilir.
EKG’de sinüs taşikardisi ve P-R mesafesinde kısalma, QRS aksında ilk trimesterde sağa, 3.
trimesterde sola kayma saptanır. Sol kalbi gören derivasyonlarda 1mm kadar S-T segment
depresyonu, T voltajında azalma, hatta düzleşme belirebilir. Ekokardiyografide 12. haftadan
itibaren sol ventrikül hipertrofisi ortaya çıkar ve sol ventrikül kitlesi terme dek %50’ye varan
oranda artar. Mitral, triküspit ve pulmoner kapaklarda annuler genişlemeye bağlı olarak %94
gebede triküspit ve pulmoner regürjitasyon, %27 gebede mitral regürjitasyon gelişir. Aortik
annulus etkilenmez. Perikardiyal efüzyon görülebilir.
5. haftada başlayarak kalp debisi ilk trimesterin sonunda %35-40 oranında artar. Kalp
debisindeki artış en yüksek düzeyine 32. haftada ulaşır. Kalp hızı 4.-5 haftada başlayarak
ikinci trimester sonuda %25 kadar artar ve bundan sonra sabit kalır. Atım volümü ise 5.-8.
haftalarda başlayarak ikinci trimester sonunda %30 artar ve terme dek bu seviyeyi sürdürür.
Sol ventrikül diyastol sonu volümü artarken sistol sonu volümü değişmez ve buna bağlı olarak
ejeksiyon fraksiyonu yükselir. Santral venöz, diyastolik pulmone arter ve pulmoner kapiller
kama basıncı gebelik öncesi değerlerde kalır. Pulmoner vasküler rezistans düşer. Kalp dolum
basıncı değişmez.
Sistemik vasküler rezistans %20 oranında düşer. 2. trimesterde başlayan düşme diyastolik kan
basıncında belirgin, sistolik kan basıncında hafif bir azalmaya neden olur. Adrenerjik ajanlara
ve vazokonstriktörlere cevap baskılanır. Hemodinamik stabilitenin korunması sempatik
sisteme bağımlı hale gelir. Alt ekstremite venöz kapasitans damarlarına sempatik sistemin
vazokonstriktör etkisi belirgindir. Bu nedenle nöroaksiyel blok ile ortaya çıkan farmakolojik
sempatektomi gebede ciddi hipotansiyona yol açar. Sempatik sistem aktivitesi postpartum iki
günde gebelik öncesi değerlere döner.
Gebe uterusun 13.-16. haftadan itibaren vena cava inferiora bası yapmaya başlar. Buna bağlı
olarak venöz staz ve varisler gelişebilir. Aorta basıdan daha az etkilenir. 24.-28. haftadan
sonra supin pozisyonda vena cava üzerine bası belirginleşir ve kalbe venöz dönüşü azaltarak
kalp debisini düşürür. Bazı gebelerde bu düşüş kardiyovasküler sistem tarafından kompanse
edilemeyecek boyuta ulaşır ve aorto-caval bası nedeniyle supin hipotansif sendrom gelişir.
Kısa süreli bir taşikardiyi izleyen hipotansiyon, bradikardi, solukluk, bulantı ve kusma
tipiktir. Aortaya bası uterus perfüzyonunda da azalma yarattığından fetal hipoksiye neden
olur. 24. haftadan sonra gebeler supin pozisyonda yatırılmamalı, uterus sola çekilmeli ve sağ
kalça altına destek konarak ya da 15 sol yan pozisyon verilerek aorto-caval bası
engellenmelidir.
Kan volümündeki artışın gebelik öncesi değerlere ulaşması postpartum 6.-9. haftalarda olur.
Hemodinamik değişikliklerin gebelik öncesi değerlere erişmesi postpartum 24 hafta hatta
daha uzun sürebilir.
Tablo 2’de term gebede kardiyovasküler sistemdeki fizyolojik değişiklikler sıralanmıştır.
HEMATOLOJİK DEĞİŞİKLİKLER
Kan Volümü ve Şekilli Elemanlar
Mineralokortikoid aktivitede artış sonucu sodyum ve su tutulur. Eritropoietin ile birlikte
progesteron, prolaktin ve plasental laktojenin eritropoietik etkisi ile eritrosit volümü artar. Bu
iki faktör sonucunda gebeliğin erken haftalarında başlayarak plazma volümü termde %40-50,
total kan volümü %25-40 kadar artar. Eritrosit hacmindeki artış ise %20 dolayında
olduğundan, hemoglobinde 11-12 g/dL, hematokritte %35 değerine dek düşme olabilir. Bu
değerlerin altı, gebede anemi olarak değerlendirilmelidir. Gebelik öncesi total kan volümü 76
mL/kg iken
, term gebede 94 mL/kg’a ulaşır. Ortalama 1000-1500 mL dolayındaki bu artış,
normal bir doğumda 500 mL, sezaryen ameliyatında ise 1000 mL’ye varabilen kan kaybını
karşılamaya yeter. Kan volümü gebelikten 1-2 hafta sonra normal değerlere dönmeye başlar.
Kan volümü ve hemoglobin değerleri postpartum 6-9 haftada gebelik öncesi değerlere ulaşır.
Gebelerdeki hemodilüsyon ve düşük viskozite uteroplasental dolaşımın devamlılığını sağlar.
Yüksek vizkozite intervillöz alanda tromboz ve infarktlara neden olabilmektedir.
2-3 difosfogliserat düzeyi (2-3 DPG) gebelikte hzıla artarak maternal hemoglobinin oksijen
afinitesini azaltır. Bu değişiklik fetal oksijen sunumu açısından önemli avantaj sağlar.
Gebelikte lökosit sayısı polimorfonükleer hücrelerdeki artışa bağlı olarak 11.000/mm 3’e dek
artar. Lenfosit, eozinofil ve bazofil sayısında azalma olur. Doğum sırasında lökositoz daha da
belirginleşip, postpartum 1. günde 15.000/mm3’e ulaşabilir. Polimorfonükleer lökositlerin
fonksiyonlarındaki bozulma gebelikte infeksiyonlara yatkınlığa neden olur. Buna karşılık
otoimmün hastalıklarında semptomları gebelikle beraber azalır.
Pıhtılaşma
Gebelik pıhtılaşmaya, doğum ise kanamaya eğilimin arttığı bir dönemdir. Gebelikte trombosit
aktivasyonunda ve üretiminde artış olur. Trombosit sayısı normal sınırlarda seyretmekle
birlikte, gebelerin %7 kadarında sayı 150.000/mm3’ün altında, %1’inde ise 100.000/mm3’ün
altında olabilir. Gestasyonel trombositopeni olarak adlandırılan bu tabloda trombosit
fonksiyonlarında bozulma olmaz, kanama zamanı değerleri değişmez. Pıhtılaşma
faktörlerinden Faktör I, VII, VIII, IX, X ve XII’nin düzeyi gebelik sırasında artar. Faktör II ve
V düzeylerinde değişme olmazken, Faktör XI ve XIII düzeyi düşer. Protrombin ve parsiyal
tromboplastin zamanı %20 kadar kısalır. Fibrinolizdeki artışın göstergesi olarak fibrin yıkım
ürünleri ve plazminojen konsantrasyonu artar. Koagülasyon profilinin gebelik öncesi
değerlere ulaşması 2 hafta kadar sürer.
Plazma proteinleri
Protein yapımındaki artışa rağmen plazma albumin konsantrasyonu dilüsyona bağlı olarak
gebelik boyunca azalıp term gebede 3.3 g/dL’e ulaşabilir. Albumin düzeyindeki düşme,
albumine bağlanan ilaçlar açısından önemlidir ve serbest ilaç miktarında artışa neden olabilir.
Albumin/globulin oranı gebelik öncesi 1.4 iken 0.9’a dek düşebilir. Total protein miktarı 7.0
g/dL’e dek inebilir. Bu değişikliklere bağlı olarak kolloid osmotik basıncı 5 mm Hg kadar
azalır. Albumin ve kolloid osmotik basınç değişiklikleri postpartum 6 haftada normal
değerlere döner. Psödokolinesteraz konsantrasyonu erken gebelik haftalarından itibaren %25
kadar düşer ve postpartum bir hafta boyunca bu seviyelerini korur. Süsksinilkolinin etki
süresinde belirgin uzama olurken, mivakuryum ve ester tipi lokal anesteziklerin
metabolizmasında önemli bir değişiklik olmamaktadır.
SİNİR SİSTEMİ
Gebelikte artmaya başlayan endorfin, enkefalin gibi analjezik endojen opioidlerin plazma,
beyin ve beyin-omurilik sıvısı düzeyleri, doğum sırasında en yüksek düzeye ulaşır ve ağrı
eşiğini yükseltir.
Gerek sedatif etkili progesteron gerekse endojen opioidler volatil anesteziklerin minimal
alveolar konsantrasyonunu (MAK) %15-40 kadar azaltır. Postpartum üç gün sonra MAK eski
değerine döner.
Gebe uterusun venlere basısı, bunlara açılan epidural venöz pleksusta genişlemeye neden olur.
Epidural venlerin genişlemesi epidural alanı göreceli olarak daraltırken, bira yandan da dura
ve subdural alana doğru iter ve beyin-omurilik sıvısının (BOS) hacminin azalmasına neden
olur. Lateral pozisyonda lumbar epidural basınç pozitif hale gelir. Gebe supin pozisyona
alındığında basınç daha da artar. Spinal anestezi yapılmış gebede bu pozisyon değişikliğine
bağlı basınç artışının blok seviyesini yükselteceği hesaba katılmalıdır. Epidural basınç
doğumda kontraksiyonlar ve ıkınma sırasında artar. Bu dönemlerde yapılacak epidural
enjeksiyonlar ilacın intervertebral foraminalardan dışarı doğru yönlenmesine neden olacaktır.
Postpartum 6-12 saat sonra epidural basınç gebelik öncesi değerlere döner. BOS basıncı
gebelikte değişmez. Ancak kontraksiyonlar ve ıkınma sırasında epidural venöz basınçtaki ani
artışlar BOS basıncını arttırır.
Gebelikte lokal anestezik gereksinimi hem hormonal, hem de epidural alandaki değişmelere
bağlı olarak %30 kadar azalır. Gebede spinal anestezinin etkisi daha hızlı başlayıp daha uzun
sürer. BOS proteinlerindeki azalmanın (serbest lokal anestezik miktarı artar) ve pH değerinin
yükselmesinin (non-iyonize lokal anestezik miktarı artar) de bu farklılıkta payı vardır. BOS
volümündeki azalma ve epidural alanın daralması spinal ve epidural anestezide verilen
ilaçların sefalad yayılımını arttırır. Torasik kifoz gebelerde daha yüksek torakal seviyeye
doğru yer değiştirir. Supin pozisyonda hiperbarik lokal anestezikler bu nedenle gebede daha
yüksek torakal dermatomlara ulaşır.
Epidural alandaki basıncın artışı epidural ponksiyonu teknik olarak güçleştirip aksidental
dura ponksiyonu insidansını arttırır. Epidural venlerin genişlemesi ise damar ponksiyonu
riskini yükseltir. Lumbar lordozun artışı interspinöz mesafeleri daraltıp nöroaksiyal blokları
teknik olarak zorlaştırır.
Lokal anestezik toksisitesi açısından gebelerde bupivakain dışında belirgin fark
saptanmamıştır. Ancak bupivakainin kardiyotoksik etkileri gebede artar. Bupivakainin
proteine bağlanma kapasitesindeki azalmanın ve gebelerin kardiyovasküler kollapsa yatkın
olmasının bunda rolü olduğu düşünülmektedir.
Rejyonal anestezinin fonksiyonel rezidüel kapasiteyi azaltıcı etkisi ölü boşlukta artışa ve
ventilas-perfüzyon dengesinin bozulmasına neden olur. Gebede düşük olan fonksiyonel
rezidüel kapasite supin pozisyonda daha da azalır. Yüksek seviyeli nöroaksiyal blok gebede
havayolu kapanması ve hipoksi riskini arttırır. Abdominal kaslardaki motor blok gebede etkin
şekilde öksürmeyi engeller.
GASTROİNTESTİNAL SİSTEM
Uterus büyüdükçe mide yukarı itilip, vertikal aksı horizontale doğru döner. İntragastrik basınç
son trimesterde artar. Anatomideki değişiklik ve progestinin etkisi ile gastroösofageal sfinkter
tonusu azalır ve reflü ortaya çıkar. Gastrik boşalma süresi değişmez. Yüksek progesteron ve
azalan motilin düzeyleri intestinal transit süresini ve ösofagus peristaltizmini azaltır. Gastrik
asit sekresyonuna dair bildirilen değişiklikler çelişkilidir. Plazma gastrin seviyelerindeki
azalmaya rağmen gastrik asit sekresyonunda değişiklik saptanmayan çalışmalar olduğu gibi,
gasrik pH’da azalma ve gastrik volümde artışın gözlendiği çalışmalar da bildirilmiştir.
Doğum ağrıları mide boşalma süresini uzatır, gastrik asiditeyi arttırır. Parenteral opioid
analjezisinin mide boşalma süresini daha da uzattığı, alt ösofagus sfinkter tonusunu azalttığı
dikkate alınmalıdır. Doğum analjezisi için verilen bolus fentanil dozu epidural >100 g,
intratekal >25 g’u geçtiğinde mide boşalma süresini uzatmaktadır.
Tüm bu değişiklikler gebeyi genel anestezi sırasında regürjitasyon ve mide içeriği aspirasyonu
açısından riskli hale getirmektedir. Gastrik pH<2.5 ve gastrik volüm >25 mL asit aspirasyon
pnömoniti açısından risk sınırı olarak kabul edilmektedir. Mide boşalma süresi postpartum 18
saat sonra gebelik öncesi değerlere dönmektedir.
KARACİĞER
Hepatik fonksiyon ve kan akımında değişiklik olmamakla beraber son trimesterde bilirubin,
transaminaz ve laktikdehidrojenaz düzeylerinde normalin üst sınırına doğru artış görülür.
Plasental kökenli alkali fosfataz nedeniyle bu enzimin düzeyinde 2-4 kat artış görülür.
Progesteron kolesistokinin salınımını inhibe ettiğinden safra kesesinin boşalması yavaşlar,
safra konsantre hale gelir. Gebelik safra kesesi taşlarının oluşumuna zemin hazırlar.
ÜRİNER SİSTEM
Gebelikte büyüyen böbrekler postpartum 6 ay sonra normal boyutlarına dönerler. Önce
progesteron, daha sonra da büyüyen uterus nedeniyle üreter ve böbrek pelvislerinde
dilatasyon olur. Renal kan akımı ve glomerüler filtrasyon hızı artar. Üre ve kreatinin serum
düzeyleri belirgin şekilde düşer. Artan kreatinin klerensi postpartum 8.-12. haftada eski
değerlerine iner. Normal glukoz tolerans düzeyi olan gebelerin bile çoğunda, proksimal
tübüllerin glukoz emilim kapasitesindeki azalmaya bağlı glukozüri (1-10 g/gün) görülür. Hafif
proteinüri (<300 mg/gün) olağandır.
ENDOKRİN DEĞİŞİKLİKLER
Fetusun büyümesini için gebede protein, karbonhidrat ve yağ metabolizmasındaki
değişiklikleri desteklemek üzere endokrin aktivite değişir. Tiroid bezi büyür. Östrojen ve
human koriyonik gonadotropin sekresyonunun stimüle ettiği tiroid bağlayıcı globulin artışı
total T3 ve T4 düzeyini %50 kadar yükseltir. Ancak serbest T3 ve T4 düzeyleri değişmez.
Tiroid stimülan hormon düzeyi başlangıçta hafif düşse de, ilk trimester sonunda normal
düzeyine ulaşır.
Serum kalsiyum düzeyinde düşme olmasına rağmen iyonize kalsiyum değişmez.
Östrojene bağlı hepatik sentezin artması ile kortikosteroid bağlayıcı globulin iki kat artar.
Buna bağlı olarak kortizol seviyesi termde normalin iki katına dek ulaşır. Sürrenal korteksinde
zona fassikülatanın büyümesi ve klerensin azalması ile serbest kortizolde terme dek 2.5 kat
kadar artar.
Plasental laktojen insüline duyarlılığı azaltıp diyabet benzeri bir tablonun ortaya çıkmasına
neden olur. Hiperinsülinemiye rağmen karbonhidrat yüklenmesi sonrası kan şekeri gebelik
öncesi değerlere göre yükselir. Fetoplasental glukoz kullanımı nedeniyle açlık şekeri ise daha
düşük seyreder ve abartılı ketozis görülür. Bu değişiklikler gebeliğin sonlanması ile bir günde
düzelir.
UTEROPLASENTAL DOLAŞIM
Uterus Kan Akımı:
Gebelik öncesi uterus kan akımı 50-100 mL/dak iken, gebelik sonunda bu miktar 700-900
mL/dak düzeyine ulaşır. Uterus kan akımı kalp debisinin %5’ini alırken, gebeğin sonunda
%12’sini alır. Uterus içindeki kan akımının %90’ı intervillöz alana dağılır. Uterus damarları
ön planda α-adrenerjik, bir miktar da -adrenerjik reseptörlere sahiptir. Gebelik uterus
damarlarında dilatasyona neden olur. Αlfa-agonist ilaçlara duyarlılık azalmakla beraber
devam eder. Ciddi respiratuar alkaloz (PaCO2<20 mm Hg) uterus perfüzyonunu azaltır.
Uterusun otoregülasyonu yoktur. Kan akımının belirleyicileri uterus arter ve ven basıncı
arasındaki perfüzyon basıncı ile uterus vasküler rezistansıdır:
Uterin arter basıncı – uterin venöz basınç
Uterus kan akımı = ------------------------------------------------------
Uterus vasküler rezistansı
Gebelikte uterin kan akımını azaltan faktörler ve en önemli nedenleri Tablo 3’te sıralanmıştır.
PLASENTA
Fetusun gaz değişimi, beslenmesi ve atıklarının eliminasyonuna aracılaık eden plasenta
maternal ve fetal dokulardan oluşur. Terme dek büyümeyi sürdüren plasentanın ağırlığı
doğumda ortalama 500 g, çapı 18.5 cm, kalınlığı ise 23 mm kadardır. Fetal dokunun uzantısı
olan koriyon villusları ile maternal desidua bazalisten oluşur.
Gebeliğin başlangıcında blastosistin endometrium içine yuvalanması sonrasında dış yüzeyi
plasenyanın dış yüzeyini yapacak trofoblastlara dönüşür. Bu yüzey üstte plasenta yüzeyini
kaplayan sinsityotrofoblastları, altta sitotrofoblastları oluşturmak üzere gelişir. Oluşum
maternal kan damarlarına doğru invaze olan primer villusları oluşturur. Primer villusların
içine doğru mezoderm ilerler ve sekonder villuslar ortaya çıkar. Mezodermde hücresel
differansiyasyon kan hücreleri ile damarları oluşturur ve tersiyer villuslar gelişir. Villusların
damar yapıları (primitif plasenta) koriyonik plak (embriyo taslağı) ile bağlantılar (rudimenter
umblikal kordon) oluşturur. Sitotrofoblastlar invazyonu villuslar desiduaya ulaşana dek sürer.
Villuslar intervillöz alana doğru dallanarak genişler ve transport için geniş bir yüzey
oluştururlar. İntervillöz alandaki maternal kan akımı ile sitotrofoblastik yapı arasındaki
difüzyon mesafesi giderek yakınlaşır. İntervillöz mesafeye kan uterin arterin uç dalları olan
spiral arterlerden gelir; kollektör venler uterin vene dökülür. Maternal kan 70-80 mm Hg
basınç ile intervillöz alana ulaşır ve burada basıncı 10 mm Hg’ya dek düşer. Fetal venöz kan
plasentaya umblikal kordondaki iki arter tarafından taşınır, arteryel kan ise fetusa tek umblikal
ven ile ulaşır. Plasental kan akımının gelişimi 12. haftada tamamlanır (Şekil1).
İntervillöz mesafe maternal kan ile villüslerin temas ettiği alandır (Şekil2). Fetal kapiller
lümen ile intervillöz mesafenin arası gebelik ilerledikçe azalır. Sinsityotrofoblastlar,
sitotrofoblastlar ve fetal kapiller endotel ile etrafını saran az miktardaki destek doku maternal
kan ile fetal kan arasındaki plasental bariyeri oluşturur. Ancak bu bariyer tam bir sınır
oluşturamaz ve pek çok madde plasentayı geçer. Plasenta dokusu içinde, maddeleri bağlayan
veya yıkan enzim, makrofaj benzeri hücre (Hofbauer hücreleri) olduğu düşünülmektedir.
Erken gebelik haftalarında daha fazla olan difüzyon mesafesi, gebelikle beraber kısalır ve
madde geçişi artar.
FETAL DOLAŞIM
Fetusta pulmoner ve sistemik dolaşım erişkindeki gibi seri değil paraleldir. Atriyumlar
arasındaki foramen ovale ile pulmoner arter ve aorta arasındaki duktus arteriosus iki dolaşımı
birbirine bağlar (Şekil 3). Plasentadan umblikal ven ile gelen oksijene kanın (oksijen
satürasyonu %80) yarısı karaciğere uğramadan duktus venosus yoluyla V.cava inferiora ulaşıp
sağ atriyuma dökülür. Kalan yarısı ise karaciğere gelir; burada portal sinüs aracılığı ile portal
ven kanı ile karışıp V.cava inferiore ulaşır; vücudun alt kısmından gelen desatüre kan
(satürasyon %25-40) ile beraber sağ atriyuma (satürasyon %65-67) dökülür. V.cava inferiorun
taşıdığı kan sağ atriyumun anatomisi gereği yukarı doğru yönlenerek foramen ovaleden geçip
sol atriyuma ulaşır. Sol atriyumdan sol ventriküle gelen kan vücudun üst tarafına, özellikle
beyin ve kalbe pompalanır. Vücudun üst tarafından gelen ve oksijenini kısmen vermiş kan V.
Cava superior yoluyla sağ atriyuma döner; gene sağ atriyumun anatomisi gereği sağ
ventriküle yönlendirilir (satürasyon %60). Sağ ventrikülden pulmoner artere pompalanan kan,
pulmoner vasküler rezistansın yüksek olması nedeniyle %90 oranında pulmoner arterden
duktus arteriosus yolu ile inen arortaya yönlenir. Bu kan vücudun alt bölgelerini perfüze
ederken bir kısmı yeniden plasentaya döner.
İntrauterin dönemde sağ ventrikül venöz dönüşün %65’ini karşılarken, sol ventrikül sadece
%35’ini alır. Fetal yaşamda kalp debisi kombine ventriküler debi olarak tanımlanabilir.
Debinin %8-10 kadarı pulmoner dolaşıma, %45’i ise plasental dolaşıma yönlendirilir.
Fetal akciğerlerde alveolokapiller ünitenin ekstrauterin yaşam için yeterli hale gelmesi 24.-26.
haftadan itibaren olur. Surfaktan yapımı 30. haftadan itibaren başlayıp 34. hafta dolayında
yeterli hale gelir.
Doğumla beraber gaz değişimini akciğer üstlenir. Umblikal kordonun klempajı ve artan
oksijen satürasyonu umblikal damarları kapatır. Plasental dolaşım ortadan kalkınca duktus
venosus ve V.cava inferior alanından gelen akımda ciddi bir azalma olur. Duktus venosus
doğumdan 3-10 gün sonra pasif olarak kapanır. Akciğerlerin ekspansiyonu ve artan oksijen
satürasyonu pulmoner vasküler rezistansı düşürüp, pulmoner dolaşımın 8-10 kat artmasına
neden olur. V.cava inferiorden sağ atriyuma venöz dönüşün azalması, pulmoner venöz dönüş
artışı nedeniyle sol atriyuma venöz dönüşün artması, her iki atriyum basıncının eşitlenmesine
neden olur. Bu değişiklik foramen ovaleyi dakikalar-saatler içinde fonksiyonel olarak kapatır;
anatomik kapanma ise daha sonra gerçekleşir. Duktus arteriosusun açıklığı intrauterin
dönemde düşük oksijen satürasyonu ve plasental kökenli prostaglandin E 2 ile sağlanır (PgE2).
Doğumda pulmoner vasküler rezistansın düşmesi ile duktus arteriosus düzeyindeki şant iki
yönlü hale gelir ve 96 saat içinde fonksiyonel olarak kapanır. Anatomik kapanma 2-3 haftada
olur.
Yenidoğanda hipoksi, hiperkapni, asidoz ve soğuk pulmoner vazokonstriksiyona neden olur.
Pulmoner vasküler rezistansın artması foramen ovale ve duktus arteriosus düzeyinde sağdan
sola şant oluşumuna neden olur. Persistan fetal dolaşım denen bu durum hipoksi ve asidozu
ağırlaştırıp olayın kısır döngüye gitmesine yol açar.
Kaynaklar
1. Chang AB. Physiologic Changes of Pregnancy. Chapter 2 in Chestnut DH, Ed.
Obstetric Anesthesia Principles and Practice. 3. edition. Philadelphia, Pennslyvania:
Elsevier Mosby 2004: 15-36.
2. Weiner CP, Eisenach JC. Uteroplacental Blood Flow. Chapter 3 in Chestnut DH, Ed.
Obstetric Anesthesia Principles and Practice. 3. edition. Philadelphia, Pennslyvania:
Elsevier Mosby 2004: 37-48.
3. Zakowski MI, Herman NL. The placenta: Anatomy, Physiology and Transfer of
Drugs. Chapter 4 in Chestnut DH, Ed. Obstetric Anesthesia Principles and Practice. 3.
edition. Philadelphia, Pennslyvania: Elsevier Mosby 2004: 49-65.
4. Maternal and Fetal Physiology and Anesthesia. Chapter 42 in Clinical Anesthesiology
3th Ed. Morgan GE, Mikhail MS, Murray MJ, eds. New York: Lange Medical
Books/Mc Graw-Hill Medical Publishing Division. 2005:804-18
5. Jauniaux E, Jurkovic D, Campbell S. In vivo investigations of the anatomy and the
physiology of early human placental circulations. Ultrasound Obstet Gynecol 1991; 1:
435-45.
6. Murphy PJ. The fetal circulation. Continuing Education in Anaesthesia, Critical Care
and Pain 2005, 5: 107-12.
Tablo 1. Term gebede solunum fizyolojisinde görülen değişiklikler
Parametre Değişiklik
Akciğer volümleri
İnspiratuar rezerv volüm + %5
Tidal volüm + %45
Eskpiratuar rezerv volüm - %25
Rezidüel volüm - %15
Akciğer kapasiteleri
İnspiratuar kapasite + %15
Fonksiyonel rezidüel kapasite - %20
Vital kapasite Değişmez
Total akciğer kapasitesi - %5
Solunum
Dakika solunumu + %45
Alveoler ventilasyon + %45
Tablo 2. Term gebede kardiyovasküler fizyolojide görülen değişiklikler
Parametre Değişiklik
Kalp hızı + %20-30
Atım volümü + %20-50
Kalp debisi + %30-50
Kontraktilite %10
Santral venöz basınç Değişmez
Pulmoner kapiller kama basıncı Değişmez
Sistemik vasküler rezistans - %20
Pulmoner vasküler rezistans - %30
Tablo 3: Gebede uterus kan akımını azaltan faktörler ve nedenleri
İlaçlar UV/MV
İnhalasyon anestezikleri
N2O 0.83
Halotan 0.71-0.87
Enfluran 0.6
Isofluran 0.71
İndüksiyon ajanları
Tiopental 0.4-1.1
Ketamin 1.26*
Propofol 0.65-0.85**
Etomidat 0.5
Diazepam 1.0***
Midazolam 0.76****
Opioidler
Meperidin 1.0&
Morfin 0.92&&
Fentanil 0.37-0.57
Alfentanil 0.3
Sufentanil 0.81
Remifentanil 0.88
Butorfanol 0.84
Nalbufin 0.97
Kas gevşeticiler
Süksinilkolin 0#
Vekuronyum 0.11-0.12
Atrakuryum 0.07
Atropin 0.93
UV/MV: umblikal ven/maternal ven.
* Vaginal doğum öncesi iv 2mg/kg’ı takiben 97 san sonra elde edilmiş değerdir; ** iv 2-2.5
mg/kg kullanımdan sonra elde edilmiş değerdir; *** Uygulamadan 1 saat sonra 2.0 değerine
ulaştığı bildirilmiştir; **** Uygulamadan 20 dak sonra elde edilmiş değerdir; diğer
benzodiazepinlerden farklı olarak oran hızla düştüğü 200 dak sonra 0.3 olduğu bildirilmiştir.
& Uygulamadan 2-3 saat sonra; && İntratekal uygulama sonrası elde edilmiş değerdir.
# İndüksiyonda çok yüksek veya tekrarlayan doz kullanılırsa fetusa geçer.
Şekil 3.
Murphy PJ. The fetal circulation. Continuing Education in Anaesthesia, Critical Care and
Pain 2005, 5 (4): 107-12’den alınmıştır.
Şekil başlıkları:
Şekil 1. Gebelik haftasına göre plasentanın gelişimi ve kanlanmanın artışı. Gebelik ilerledikçe
villuslarda dallanma artıp desidua bazalisin içine doğru ilerlerken uterin arterin uç dalları da
genişleyip intervillöz akımı arttırır. Damarlardaki genişleme fonksiyonel denervasyona
bağlıdır. Sol yanda uterin arterden spiral arterlere kadar olan dallanma izlenmekte.
Şekil 2. Plasentanın yapısı. Spiral arterlerden intervillöz mesafeye gelen kan villusları
çevreler.
Tanımlar
• Gestasyon yaşına göre
– Post-term YD (>41)
• PDA
• Pulmoner Hipertansiyon
Fetal hayattan ekstraüterin yaşama geçiş bir seri özel fizyolojik olayları
içermektedir: Sıvı ile dolu olan akciğerler hava ile dolarlar, pulmoner kan akımı
dramatik olarak artar, ve intrakardiyak shuntlar (foramen ovale ve duktus
arteriosus) kapanır.
İlk akciğer ekspansiyonu için, alveoller sıvı ile dolu olduğundan, henüz doğmuş olan
neonatta infantlara göre daha fazla ventilasyon basıncına gerek vardır. Akciğerlerin
fizikal ekspansiyonu, fonksiyonel rezidüel kapasitenin oluşması ve alveoler oksijen
tansiyonun artması ile olur. Bu iki işlem, pulmoner vasküler rezistansta kritik
düşmeyi ve buna paralel olarak pulmoner kan akımının artmasını sağlar. Pulmoner
vasküler resistansın normale dönmesi yetersiz olur ise sağdan-sola olan
intrakardiyak ve ekstrakardiyak shuntlar devam eder ve bu da kalıcı pulmoner
hipertansiyona neden olur. Alveollerin yeterli olarak ekspanse olmaması sonucu
intrapulmoner shunt ve nihayet hipoksemi meydana gelir. Bunlara ilave olarak akut
kan kaybı sonucu fetoplasental dolaşım bozukluğu da söz konusu olur ise yenidoğan
sorunlu doğar ve risk altındadır.Neonatal Adaptations to Extrauterine Life2,3 The
placenta is the organ for gas exchange in the fetus. A
substantial right-to-left shunt exists. The shunt persists due to high pulmonary
vascular resistance (PVR) coupled
with low systemic vascular resistance (SVR). Ninety percent of right ventricular
output shunts across the ductus
arteriosus. Forty percent of cardiac output flows to the low resistance placenta.
During vaginal delivery,
compression of the infant thorax expels fluid from the mouth and upper airways.
With crying, the lungs fill with air,
surfactant is released and oxygenation increased. In animal models, the presence of
increased oxygen tension and
increased blood flow stimulate endothelial cells in the pulmonary vasculature to
release nitric oxide ultimately
resulting in pulmonary vasodilatation.4 These changes significantly decrease PVR.
Simultaneously, clamping of the
umbilical cord removes the low resistance placental bed from the circulation,
increasing SVR. Within minutes after
birth the right-to-left shunt across the foramen ovale and ductus arteriosus is
substantially reduced. Transient
hypoxemia or acidosis is well tolerated by a normal newborn and prompt
resuscitation usually prevents any
permanent physiologic alteration. Prolonged neonatal hypoxemia or acidosis
impedes the transition from fetal to
– 2 sinde entübasyon
• Düşük riskli (>32 hafta) bebeklerde her 1000 bebekten 2 sinde resüsitasyon
ihtiyacı
• Kronik hipertansiyon
• Maternal enfeksiyonlar
• Polihidramnios
• Oligohidramnios
• Miad aşımı
• Multipl gebelik
• İlaç tedavisi
– Lityum karbonat
– Magnesyum
– Adrenerjik blokerler
• Anormal presantasyonlar
• Erken doğum
• Koriyoamnionit
• Fetal bradikardi
• Uterin tetani
• Kordon sarkması
• Ablasyo plasenta
• Plasenta previya
• Günlük kontrol
• Sıcak, iyi ısıtılmış, esintiden uzak, radiant ısıtıcılı zemin
• Eldiven
Aletler-1
Aspirasyon ekipmanları
– Puar 5
• kadar O2 verebilen)
• O2 tüpü ve flovmetresi
Entübasyon ekipmanları
– Düz blade’li laringoskop
– Stile
• Makas
• Alkollü pamuk
• Kapnograf
• Laringeal Maske
Aletler-2
İlaçlar
• 0.1 mg’lık epinefrin (3 veya 10 ml’lik ampuller)
• Volüm gereksinimi için izotonik veya ringer laktat (100 veya 250 ml)
• Normal salin 30 ml
• 5F feeding tüp
• makas
• iyod solüsyonu
• umblikal band
• üçlü musluk
Diğer
• Eldivenler ve uygun personel korunması
• Saat
• Isı hatları
• Steteskop
• Orafaringeal airway
Isı kontrolü-1
• Soğuk stresine maruz kalan YD’da
• PaO2↓
• Metabolik asidoz ↑
• Bebeği esintiden koru
• Doğumhaneyi sıcak tut (28 haftadan küçük bebeklerde ortam sıcaklığı 26 derece
olmalı)
• Yüzü kapatmadan baş ve vücudu sıcak havluyla kapla (veya anne ile temas)
Temperature control
Naked, wet, newborn babies cannot maintain their body temperature in a room that
feels comfortably warm for adults. Compromised babies are particularly
vulnerable.270 Exposure of the newborn to cold stress will lower arterial oxygen
tension271 and
Isı kontrolü-2
• Resüsitasyon gerekiyorsa bebeği radiant ısıtıcı altında sıcak bir yüzeye yerleştir
Apgar Skoru*
Resüsitasyon etkisi için oluşturulmuş bir skor, amaç hangi bebeklerin resüsitasyona
ihtiyacı olacağını tanımak değil . Dr. Virginia Apgar; 1957 )
İlk Değerlendirme-1
• Solunum Aktivitesi
• Kalp Hızı
Respiratory activity Check whether the baby is breathing. If so, evaluate the rate,
depth and symmetry of respiration, together with any abnormal breathing pattern
such as gasping or grunting. Heart rate This is best evaluated by listening to the apex
beat with a stethoscope. Feeling the pulse in the base of the umbilical cord is often
effective but can be
misleading; cord pulsation is only reliable if found to be more than 100 beats
min−1.276 Colour
A healthy baby is born blue but becomes pink within 30 s of the onset of effective
breathing. Observe whether the baby is centrally pink, cyanosed or pale. Peripheral
cyanosis is common and does not, by itself, indicate hypoxaemia. Tone A very floppy
baby is likely to be unconscious and is likely to need respiratory support. Tactile
stimulation Drying the baby usually produces enough stimulation to induce effective
respiration. Avoid more vigorous methods of stimulation. If the baby fails to
establish spontaneous and effective respirations following a brief period of
stimulation, further support will be required.
İlk Değerlendirme-2
• Renk:
• Tonus
• Taktil Uyarı:
Colour A healthy baby is born blue but becomes pink within 30 s of the onset of
effective breathing. Observe whether the baby is centrally pink, cyanosed or pale.
Peripheral cyanosis is common and does not, by itself, indicate hypoxaemia. Tone A
very floppy baby is likely to be unconscious and is likely to need respiratory support.
Tactile stimulation Drying the baby usually produces enough stimulation to induce
effective respiration. Avoid more vigorous methods of stimulation. If the baby fails to
establish spontaneous and effective respirations following a brief period of
stimulation, further support will be required.
Grup 1
Çok şiddetli ciyaklayan veya iyi nefes alan
• Kurulama,
• Hatta anne tenine değecek şekilde, bebek annenin göğsüne bırakılabilir, anne ve
bebek beraber battaniyeye sarılır.
Grup 2
Yetersiz nefes alan veya apneik olan
• Kurula ve sar
Kurula ve ört
Havayolu kontrolü
maske ventilasyon
+/- göğüs kompresyonu
+/- ilaç
Group 3: breathing inadequately or apnoeic blue or pale floppy heart rate less than
100 beats min−1 This baby may improve with mask inflation but may also require
chest compressions.
Tüm bunların dışında
• Yeterli solunuma ve iyi bir kalp hızına rağmen bebek hala morsa
– Diafram Hernisi
– Surfaktan Yetersizliği
– Konjenital Pnömoni
– Pnömotoraks
There remains a very rare group of babies who, though breathing adequately and with
a good heart rate, remain blue. This group includes a range of possible diagnoses such
as diaphragmatic hernia, surfactant deficiency, congenital pneumonia, pneumothorax
or cyanotic congenital heart disease.
Havayolu
• Nötral pozisyon (2 cm kalınlık omuzların altında)
• Acil aspirasyonu düşünmek için tek neden hareketsiz bebekte kalın mekonyum
varlığı
Airway
The baby should be on his or her back with the head in a neutral position (Figure 6.11).
A 2-cm thickness of the blanket or towel placed under the baby’s shoulder may be
helpful in maintaining proper head position. In floppy babies, application of jaw thrust
or the use of an appropriately sized oropharyngeal airway may be helpful in opening
the airway. Suction is needed only if there is particulate matter or blood obstructing
the airway. Aggressive pharyngeal suction can delay the onset of spontaneous breathing
and cause laryngeal spasm and vagal bradycardia.277 The presence of thick meconium
in a non-vigorous baby is the only indication for considering immediate suction. If
suction is required, it is best done under direct vision. Connect a 12—14 FG suction
catheter, or a Yankauer sucker, to a suction source not exceeding −100 mmHg.
Solunum
• İlk öncelik akciğer havalanması
• İlk beş nefeste, akciğeri havalandıran basıncı 2-3 sn koru- akciğeri aç!!
• HR artmış ancak bebek yetersiz soluyorsa 30/dak ile ventilasyon (inflasyon için 1
sn)
• HR Artmazsa, göğüs duvarı hareketi?
• Uygun pozisyon: Sternum alt 1/3’ünde 2 başparmak yan yana diğer parmaklar
gövdeyi sarıyor
• Yada ksifoidin 1 parmak üstüne parmakları yerleştir
Dolaşım Desteği-2
• Derinlik: göğüs duvarının AP çapının 1/3’ü
The lower third of the sternum is compressed to a Figure 6.11 Newborn head in neutral
position. © 2005 Resuscitation Council (UK). depth of approximately one third of the
anteriorposterior diameter of the chest. A compression to relaxation ratio with a
slightly shorter compression than relaxation phase offers theoretical advantages for
blood flow in the very young infant.280 Do not lift the thumbs off the sternum during
the relaxation phase, but allow the chest wall to return to its relaxed position between
compressions. Use a 3:1 ratio of compressions to ventilations, aiming to achieve
approximately 120 events min−1, i.e. approximately 90 compressions and 30 breaths.
However, the quality of the compressions and breaths are more important than the
rate.281 Check the heart rate after about 30 s and periodically thereafter. Discontinue
chest compressions when the spontaneous heart rate is faster then 60 beats min−1.
İlaçlar
• YD resusitasyonunda ilaçlar nadiren kullanılır.
Drugs Drugs are rarely indicated in resuscitation of the newborn infant. Bradycardia in
the newborn infant is usually caused by inadequate lung inflation or profound hypoxia,
and establishing adequate ventilation is the most important step to correct it. However,
if the heart rate remains less than 60 beats min−1 despite adequate ventilation and chest
compressions, drugs may be needed. These drugs are presumed to exert their effect by
their action on the heart and are being given because cardiac function is inadequate. It is
therefore necessary to give them as close to the heart as possible, ideally via a rapidly
inserted umbilical venous catheter (Figure6.14).
Adrenalin
• Yeterli AC havalanması ve göğüs kompresyonuna rağmen HR<60/dak ise
• iv 10-30 mikrogram/kg
• iv 1-2 mmol/kg
Fluids Consider volume expansion when there has been suspected blood loss or the
infant appears to be in shock (pale, poor perfusion, weak pulse) and has not responded
adequately to other resuscitative measures. In the absence of suitable blood (i.e.,
irradiated and leucocyte-depleted group O Rh-negative blood) isotonic crystalloid
rather than albumin is the solution of choice for restoring intravascular volume in the
delivery room. Give a bolus of 10—20 ml kg−1.
Ne zaman duralım?
• Doğumdan sonra en az 10 dak boyunca hiçbir yaşam belirtisi göstermeyen YD
yüksek mortalite veya ağır gelişimsel problemlere sahip
Stopping resuscitation Local and national committees will determine the indications for
stopping resuscitation. However, data from infants without signs of life from birth
lasting at least 10 min or longer show either high mortality or severe
neurodevelopmental disability. After 10 min of continuous and adequate resuscitation
efforts, discontinuation of resuscitation may be justified if there are no signs of life.
Özel Durumlar
Pretermlerde normoterminin korunması
• En iyi yol kurulamadan plastik folyoya sarmak
Meconium Five years ago, a large randomised controlled study showed that attempting
to intubate and aspirate inhaled meconium from the tracheas of vigorous infants at
birth was not beneficial.290 A more recent large multicentre randomised controlled
study has now shown that suctioning meconium from the baby’s nose and mouth before
delivery of the baby’s chest (intrapartum suctioning) does not reduce the incidence or
severity of meconium aspiration syndrome.291 Intrapartum suctioning is therefore no
longer recommended. Intubation and suction of meconium from the trachea of non-
vigorous infants born through meconium-stained liquor is still recommended.
• Standart yaklaşım: term bebekte hava kullan; eğer solunum var ancak santral
siyanoz devam ediyorsa artan düzeyde oksijene geç (SpO2 ile)
• < 32 hafta ise hipoksi ve hiperoksi zararlı, SpO2 ile hareket et
Air or 100% oxygen Several studies in recent years have raised concerns about the
potential adverse effects of 100% oxygen on respiratory physiology and cerebral
circulation, and the potential tissue damage from oxygen free radicals. There are also
concerns about tissue damage
• from oxygen deprivation during and following asphyxia. Studies examining blood
pressure, cerebral perfusion, and various biochemical measures of cell damage in
asphyxiated animals resuscitated with 100% versus 21% oxygen, have shown
conflicting results.292—296 One study of preterm infants (below 33 weeks’
gestation) exposed to 80% oxygen found lower cerebral blood flow when compared
with those stabilised with 21% oxygen.297 Some animal data indicate the opposite
effect, i.e. reduced blood pressure and cerebral perfusion with air versus 100%
oxygen.292 Meta-analysis of four human studies demonstrated a reduction in
mortality and no evidence of harm in infants resuscitated with air versus those
resuscitated with 100% oxygen. However, there are several signifi- cant concerns
about the methodology of these studies, and these results should be interpreted with
caution.80,298 At present, the standard approach to resuscitation is to use 100%
oxygen. Some clinicians may elect to start resuscitation with an oxygen oncentration
less than 100%, including some who may start with air. Evidence suggests that this
approach may be reasonable. However, where possible, ensure supplemental oxygen
is available for use if there is no rapid improvement following successful lung
aeration. If supplemental oxygen is not readily available, ventilate the lungs with air.
Supplemental oxygen is recommended for babies who are breathing but have central
cyanosis. European Resuscitation Council Guidelines for Resuscitation 2005 S121
• Geç klampe edilenlerde demir seviyesi ve hematolojik değerler ilk 3-6 ay daha iyi
Air or 100% oxygen Several studies in recent years have raised concerns about the
potential adverse effects of 100% oxygen on respiratory physiology and cerebral
circulation, and the potential tissue damage from oxygen free radicals. There are also
concerns about tissue damage from oxygen deprivation during and following asphyxia.
Studies examining blood pressure, erebral perfusion, and various biochemical measures
of cell damage in asphyxiated animals resuscitated with 100% versus 21% oxygen, have
shown conflicting results.292—296 One study of preterm infants (below 33 weeks’
gestation) exposed to 80% oxygen found lower cerebral blood flow when compared
with those stabilised with 21% oxygen.297 Some animal data indicate the opposite
effect, i.e. reduced blood pressure and cerebral perfusion with air versus 100%
oxygen.292 Meta-analysis of four human studies demonstrated a reduction in mortality
and no evidence of harm in infants resuscitated with air versus those resuscitated with
100% oxygen. However, there are several signifi- cant concerns about the methodology
of these studies, and these results should be interpreted with caution.80,298 At present,
the standard approach to resuscitationn is to use 100% oxygen. Some clinicians may
elect to start resuscitation with an oxygen concentration less than 100%, including some
who may start with air. Evidence suggests that this approach may be reasonable.
However, where possible, ensure supplemental oxygen is available for use if there is o
rapid improvement following successful lung aeration. If supplemental oxygen is not
readily available, ventilate the lungs with air. Supplemental oxygen is recommended for
babies who are breathing but have central cyanosis. European Resuscitation Council
Guidelines for Resuscitation 2005 S121
İlk nefesler ve ventilasyon yardımı
• Amaç en kısa zamanda dakikada 30-60 nefes vererek HR>100/dak a ulaşmak
Initial breaths and assisted ventilation In term infants, spontaneous or assisted initial
inflations create a functional residual capacity (FRC).302—309 The optimum pressure,
inflation time and flow required to establish an effective FRC have not been determined.
Average initial peak inflating pressures of 30—40 cmH2O (inflation time unde-fined)
usually ventilate unresponsive term infants successfully.305—307,309 Assisted
ventilation rates of 30—60 breaths min−1 are used commonly, but the relative efficacy
of various rates has not been investigated. The primary measure of adequate initial
ventilation is prompt increase in heart rate; assess passive chest wall movement if the
heart rate does not increase. The initial peak inflating pressures needed are variable
and unpredictable, and should be individualised to achieve an increase in heart rate or
movement of the chest with each breath. Where pressure is being monitored, an initial
inflation pressure of 20 cmH2O may be effective, but 30—40 cmH2O or higher may be
required in some term babies. If pressure is not being monitored but merely limited by a
non-adjustable ‘blowoff’valve, use the minimum inflation required to achieve an
increase in heart rate. There is insuffi-cient evidence to recommend an optimum
inflation time. In summary, provide artificial ventilation at 30—60 breaths min−1 to
achieve or maintain a heart rate higher than 100 beats min−1 promptly.
Preterm bebekte ventilasyon yardımı
• Hayvan çalışmalarında yüksek tidal volüm zaralı, PEEP uygulaması yararlı
bulunmuş
– Akıma bağlanan
• Hedef havalandırma basıncı ve uzun insp zamanı T-sistemi ile daha iyi
– Göğüs kompresyonu
– VLBW bebek
• Neonatal resusitasyon
• M. Orhan-Sungur
• Tanımlar
– Post-term YD (>41)
• Intrauterin gelişme geriliği (IUGR veya SGA) (<10 persantil)
• PDA
• Pulmoner Hipertansiyon
• İsveçte yapılan bir çalışmada (yılda doğan 100.000 bebek), >2.5 kg her 1000
bebek için 10 tanesi resusitasyon ihitiyacında
– 2 sinde entübasyon
• Düşük riskli (>32 hafta) bebeklerde her 1000 bebekten 2 sinde resüsitasyon
ihtiyacı
• Maternal diyabet
• Kronik hipertansiyon
• Maternal enfeksiyonlar
• Polihidramnios
• Oligohidramnios
• Miad aşımı
• Multipl gebelik
• İlaç tedavisi
– Lityum karbonat
– Magnesyum
– Adrenerjik blokerler
• Fetal malformasyonlar
• Acil sezeryan/seksiyo
• Anormal presantasyonlar
• Erken doğum
• Koriyoamnionit
• Fetal bradikardi
• Uterin tetani
• Kordon sarkması
• Ablasyo plasenta
• Plasenta previya
• Günlük kontrol
– Eldiven
• Aletler-1
Aspirasyon ekipmanları
– Puar 5
• kadar O2 verebilen)
• O2 tüpü ve flovmetresi
Entübasyon ekipmanları
– Düz blade’li laringoskop
– Stile
• Makas
• Alkollü pamuk
• Kapnograf
• Laringeal Maske
• Aletler-2
İlaçlar
• 0.1 mg’lık epinefrin (3 veya 10 ml’lik ampuller)
• Volüm gereksinimi için izotonik veya ringer laktat (100 veya 250 ml)
• Normal salin 30 ml
• 5F feeding tüp
• makas
• iyod solüsyonu
• umblikal band
Diğer
• Eldivenler ve uygun personel korunması
• Saat
• Isı hatları
• Steteskop
• Orafaringeal airway
• Isı kontrolü-1
– PaO2↓
– Metabolik asidoz ↑
• Doğumhaneyi sıcak tut (28 haftadan küçük bebeklerde ortam sıcaklığı 26 derece
olmalı)
• Yüzü kapatmadan baş ve vücudu sıcak havluyla kapla (veya anne ile temas)
• Isı kontrolü-2
• Resüsitasyon gerekiyorsa bebeği radiant ısıtıcı altında sıcak bir yüzeye yerleştir
• Apgar Skoru*
Resüsitasyon etkisi için oluşturulmuş bir skor, amaç hangi bebeklerin resüsitasyona
ihtiyacı olacağını tanımak değil
• İlk Değerlendirme-1
• Solunum Aktivitesi
• Kalp Hızı
• İlk Değerlendirme-2
• Renk:
• Tonus
• Taktil Uyarı:
• Grup 1
• Kurulama,
• Hatta anne tenine değecek şekilde, bebek annenin göğsüne bırakılabilir, anne ve
bebek beraber battaniyeye sarılır.
• Grup 2
Yetersiz nefes alan veya apneik olan
• Kurula ve sar
• Grup 3
• Kurula ve ört
• Havayolu kontrolü
• maske ventilasyon
• +/- ilaç
• Yeterli solunuma ve iyi bir kalp hızına rağmen bebek hala morsa
– Diafram Hernisi
– Surfaktan Yetersizliği
– Konjenital Pnömoni
– Pnömotoraks
• Havayolu
• Acil aspirasyonu düşünmek için tek neden hareketsiz bebekte kalın mekonyum
varlığı
• Solunum
• İlk beş nefeste, akciğeri havalandıran basıncı 2-3 sn koru- akciğeri aç!!
• HR artmış ancak bebek yetersiz soluyorsa 30/dak ile ventilasyon (inflasyon için 1
sn)
• Dolaşım Desteği-1
• Uygun pozisyon: Sternum alt 1/3’ünde 2 başparmak yan yana diğer parmaklar
gövdeyi sarıyor
• Dolaşım Desteği-2
• Adrenalin
• iv 10-30 mikrogram/kg
• Bikarbonat
• iv 1-2 mmol/kg
• Sıvılar
• Ne zaman duralım?
• Mekonyum
• Standart yaklaşım: term bebekte hava kullan; eğer solunum var ancak santral
siyanoz devam ediyorsa artan düzeyde oksijene geç (SpO2 ile)
• İlk nefesten önce kordon klampe edilirse, ilk 3-4 kalp siklusu sırasında kalp
hacmi azalıyor--- bradikardi!!!
• Geç klampe edilenlerde demir seviyesi ve hematolojik değerler ilk 3-6 ay daha iyi
• Ventilasyon araçları
– Akıma bağlanan
• Hedef havalandırma basıncı ve uzun insp zamanı T-sistemi ile daha iyi
– Göğüs kompresyonu
– VLBW bebek
• Endotrakeal tüp içine verdiğinde daha yüksek doz gerekli (7-25 kat daha fazla)
• Glukoz
• Hipotermi-1
• Asfiksi şüphesi bulunan YD’da baş soğutulması (34.5◦ C) 18 ayda ağır sekellilerin
sayısını azaltmıyor ancak EEG ile orta derecede ensefalopati denen grupta
faydalı
• Hipotermi-2
– Anensefali
• Resüsitasyonu durdurma:
Solunumu değerlendir !
• Bak, dinle, hisset
• İnfant:
– Ağızdan-burun+ağıza
– Ağızdan-buruna
– Ağızdan-ağıza
– Nabız kontrolü
• Dolaşım belirtisi yok veya nabız yok veya yavaş (yetersiz perfüzyon ile birlikte
<60/dak) veya emin değilsen:
– 100-120/dak
– 100-120/dak
• Pediatrik pad:
• Yerleşim:
– Anterolateral
– Kurtarıcının tükenmesi
• http://www.expertvillage.com/video/1641_choking-information-first-aid-
maneuvers.htm
• Yabancı cisim çıksa da içeride parça kalmış olabilir
A – B için ne yapalım ?
• Yüksek akımlı O2
– Kese+maske
– LMA
– Entübasyon
• Yenidoğan 3.5
• İnfant 3.5-4 (3-3.5 K)
O2 ve solunum sayısı
• Resüsitasyon sırasında %100
C
• Şok, dolaşım yetersizliği bulguları
– Hipotansiyon
– Azalmış/artmış preload
Ne yapalım ?
• Kardiyak monitörizasyon (SpO2, EKG, NIBP)
– Atropin 30 mcg/kg
İV sıvı
• Sistemik perfüzyon yetersiz ise (hipotansiyon olmasa da)
Resüsitasyon sırasında:
• Kaliteye dikkat: Hız, derinlik, recoil
• KPR’yi kesmeden uygulayacaklarını planla
• O2 ver
Manuel defibrilatör
• İyi cilt teması sağla
• Defibrilatör jeli dışında madde kullanma !!
• Hipovolemi
• Hipo/hiperkalemi
• Hipotermi
• Tansiyon pnömotoraks
• Toksik/terapötik bozukluk
İlaçlar
• Adrenalin
• İV, İO 10 mcg/kg
• Amiodaron
• Adenozin
• SVT’de
• Yarı ömrü 10 sn
• 0.1 mg/kg
Aritmiler
Hemodinamiyi değerlendir !
Anstabil aritmiler
Bradikardi
Taşikardi
Dar kompleks (QRS<0.08 sn)
Geniş kompleks (QRS>0.08 sn)
Tedavi et !!!
Stabil aritmiler
• Neden vagal uyarı (NG takılması vs) ise adrenalin öncesinde atropin dene !
• 2. doz 2 J/kg
• Senkronize kardiyoversiyon
• Hipotermi (32-34 °C, en az 24 saat); sonrasında ısıtma 0.25-0.5 °C/saat hızla olmalı
• Titremeyi engelle
Prognoz
• 20 dak KPR sonrası takım lideri karar vermeli
– Arrest nedeni
Aile
• KPR’a ailenin eşlik etmesi !!!???
• Bilgilendirilmesi