Professional Documents
Culture Documents
1) Mann Faşistler
1) Mann Faşistler
Faşistler
Fascists
�""'',
- .
ileti,im
iÇiNDEKiLER
3. İtalya
İlk Faşistler. . .139
İTALYAN FAŞİZMİNE DAİR İKİ KURAM .. .143
KİMDİ BU FAŞiSTLER? . . ........ ... .. .149
Cinsiyet, Yaş, Militarizm. ... .149
Bölge.... . . . . . . . . . .. .... .. . . . .156
SINIF. 158
DİCER HAREKETLERiN TOPLUMSAL BİLEŞİMİ... 174
FAŞİZME YÖNELİK SEÇKiN DESTECİ . .. . .. .175
Sınıf Giidiileri .. .175
İdeolojik, Siyasi ve Askeri Güdüler .. . . .. ............ .. ......184
iKTİDARDAKi FAŞİSTLER . 194
SONUÇLAR . . . . . .198
4. Naziler .201
RESMi NAZİ iDEOLOJiSİ .... 203
NAZİ ÜYELERiNiN İDEOLOJİSİ 208
ÇEKİRDEK NAZI ÇEVRELERİ.... . ....212
Erkek ve Kadın.... . . . 212
Gençler ve Emekli Askerler.... . ....... ....... .......... 214
Dini ve Bölgesel Çekirdekler. . . ...... 223
İşçi Sınıfı Nazileri ..... .......... ......... .. .. . .. ..225
Orta Sınıf Naziler... . . . . . . . . . . . . .... .. . . .. ........ .. .. . ... ............. . ................ .. . .. 231
NAZİ PARAMILİTERLERI . ... .. . .. ............240
TOPLUMSAL HAREKETLiLiK VE TOPLUMSAL MARJINALLIK . . . ..242 .
Sınıf ve Sektör.. . . . . .. . .. . . . . . . . .
. .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . .............. . . . . ......................... 246
Nazi Militanlığının önemi . ..... .
. . . . 247
. .. .. .. .... .. . . . . . ...
SINIF KRiZi VE NAZiZME DAiR iKTiSADi KURAMLAR...... . .. .......... ... .... .......... ............. . .. .285
SONUÇ: AŞKIN PARAMILITER ULUS-DEVLETÇILİGININ
SEÇMENLERiNi SEFERBER ETMEK..... . .. 287
10.Sonuç
Faşistler, Ölü ve Diri . .. . .. .. ..... . .. ... . .. . .. . .. .. .. . . ... 487
OLO FAŞiSTLER . . ... . .. ...... . . .. ...... .... . .... . .... ..... ................... .... ..... . .487
DiRi FAŞiSTLER? ... ............ .. . ...... ............. .......... ................. ........ 503
29
( 1) Milliyetçilik. Herkesin tespit ettiği gibi, faşistlerin "orga
nik" ve "yekpare" bir millete derin ve popülist bir bağlılıkları
vardır ve bu da dışarıdaki ve (özellikle) içerideki düşmanlara
yönelik fevkalade güçlü bir algı içerir. Faşistlerin etnik ve kül
türel çeşitliliğe çok az tahammülleri vardır; çünkü bu, milletin
organik ve yekpare birliğini bozacaktır. Bu organik birliği sözü
mona tehdit eden düşmanlara karşı gösterilen saldırganlık, fa
şizmin aşırılığının asıl kaynağıdır. Irk doğuştan gelen bir özel
lik olduğu için, ırkçılığa çalan milliyetçiliğin daha da aşırı oldu
ğu ortaya çıktı. Onunla doğarız ve ancak ölümümüz ya da yok
oluşumuz onu ortadan kaldırabilir. Bu yüzden ırkçı Nazi mil
liyetçiliği, "saflığa" karşı daha takıntılıydı ve millete katılmak
için doğru değer ve tutumları gösterenlere genellikle izin ve
ren İtalyan kültürel milliyetçiliğinden çok daha ölümcül oldu.
Griffin'in faşizmin temel özelliklerinden biri olarak gördüğü
"yeniden doğuş" kavramının milliyetçiliğin daha genel bir ni
teliği olduğunu düşünüyorum; hatta -lrlanda, Litvanya ya da
Zimbabwe'deki gibi- daha ılımlı milliyetçiliklerin bile bu özel
liği taşıdığına inanıyorum. Milletler (bir iki istisna dışında)
modern oldukları halde, milliyetçiler çok eski olduklarını iddia
ettikleri için, milliyetçiler bu çelişkiyi, sözde çok eski olup da,
artık modern zamanlara uyarlanmış bir milletin yeniden can
lanması ya da yeniden doğmasına dayanan bir yaklaşımla aş
maya çalışırlar.3 Bu durumda, efsane, Yüksek Kralların, * Bü
yük Düklük'ün* * ve Büyük Zimbabwe'nin* * * eski yücelikleri
nin devamına dair olsa da, bunların bugün işe yarayabileceğine
kimse ihtimal vermez.
(2) Devletçilik. Bu hem bir amaç, hem de bir örgütlenme bi
çimini içerdi. Faşistler devlet iktidarına tapıyorlardı. Gregor'un
3 Eatwell'in (2001), " [elsdi açıdan bayağı" diye niteleyerek önceleri yer5'z bir
şekilde kullandığı "yeniden doğuş" kavramını reddettiğine dikkat edin. Ulu
sa dair karşıt ilkel, tekenı:ır eden ve modem düşünceleri bir sonraki kitabı
mın 2. Bölümü'nde ele alıyorum.
(*) lrlanda'yı antik çağlarda yönettiğine inanılan krallar - ç.n.
(**) 12. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar hüküm süren Litvan devleti - ç.n.
( * * * ) 1 1 . yüzyıldan itibaren üç yüz yıl boyunca Zimbabwe Krallığı'nın başkentliği
ni yapmış tarihi yerleşim yeri - ç.n.
30
( 1979) vurguladığı gibi, kurumsallaşmış otoriter devlet, sözü
mona, krizleri çözebilir, toplumsal, iktisadi ve ahlaki kalkın
mayı sağlayabilirdi. Devlet, aslen organik olarak görülen bir
milleti temsil ettiği için, "liderlik düsturuna" biat eden parti
seçkinlerinin dile getirdiği tekil ve birleşmiş bir iradeyi teces
süm ederek otoriter olması gerekiyordu. Araştırmacılar faşist
erek ve devletlerin "totaliter" niteliğini vurgularlardı; Burleigh
(2000) ve Gregor (2000) hala vurguluyor. Diğerleri de, faşist
amacın "toplumun topyekun dönüşümü" olduğunda hemfikir
olsalar da, yol boyunca bu hedeften ayrı düşülebildiğinin altı
nı çizerler. Bu araştırmacılar, tamah edilen faşist devleti muha
lif parti, korporatist ve sendikalist öğeler içermesi bakımından
muğlak veya çelişik görür ve genelde, iktidar olmuş faşizmin
şaşırtıcı şekilde güçsüz bir devlete sahip olduğunu belirtirler.
Mussolini'nin hizipçiliği ve partiler arası pazarlıklarına (Lytt
leton 1987) ve Nazi rejiminin "polikrasisine" , hatta "kaosuna"
(Broszat 198 1 ; Kershaw 2000) dair detaylı açıklamalar yapmış
lardır. Dolayısıyla "totaliter" damgasına haklı olarak tereddüt
le yaklaşırlar. Faşist rejimler, tıpkı komünist olanlar gibi, "ha
reket" ve "bürokrasi" arasında, "sürekli devrim" ve "totalita
rizm" arasında bir diyalektik ihtiva ederler (Mann 1997) . Ayrı
ca, daha örgütlü ltalyan tarzı sendikalizm/korporatizm ile daha
"polikratik", akışkan diktatörlüğe yönelik Nazi eğilimi arasın
da da bir gerilim saptayabiliriz. Ve tüm rejimlerde tekil, bürok
ratik bir devlete yönelik öncelikler, parti ve paramiliter eylem
lilik tarafından ve muhalif seçkinlerle yapılan pazarlıklar sonu
cu sekteye uğratılmıştı. Faşizm, dönüşümcü amaçları bakımın
dan, asıl rejim biçiminden daha totaliterdi.
(3) Aşkınlık. Faşistler mevcut toplumsal düzenin özünde
uyumlu olduğuna dair muhafazakar önermeleri kabul etme
diler. Çıkar grupları arasındaki gerilimin toplumun olağan bir
özelliği olduğu yönündeki liberal ve sosyal demokrat görüşleri
reddettiler. Ayrıca uyuma kapitalizmin alt edilmesi yoluyla ula
şılabileceğine dair iddialan da yadsıdılar. Faşistler, siyasal sağ
dan, merkezden ve soldan benzer şekilde türediler ve tüm sı
nıflardan destek gördüler (Weber 1976: 503). Hem sermayeye,
31
hem emeğe, hem de bunlar arasındaki ihtilafları sözümona kı
zıştıran liberal demokratik kurumlara saldırdılar. Faşist ulus
devletçilik, toplumsal çatışmaları önce "iki tarafının başlarını
birbirine çarpıp" uyuşmazlıkları kışkırtanları bastırarak, sonra
da sınıfları ve diğer çıkar gruplarını korporatist devlet kurum
larının bünyesine katarak aşabilecekti. Eatwell'in tercih ettiği
"üçüncü yol" terimi bu devrimci dönüşüm amacı için çok za
yıf, Tony Blair gibi merkez siyasetçilerin sahiplenmesine fazla
sıyla uygundu. Bu kesinlikle bir uzlaşı ya da ikisinin en iyi yan
larının bir araya getirilmesi değildi (diyor Eatwell). Çünkü ye
ni bir insanın sözümona yaratılışını içeriyordu.
Faşizm kısmen (materyalistlerin dediği gibi) kapitalizmin
krizine bir yanıttı, ama devrimci ve güya erişilebilir bir çözüm
öneriyordu. Aşağıda, faşist desteğin "temel zemininin" ancak
bu desteği sunanların aşkınlığa yönelik özlemlerini ciddiye ala
rak anlaşılabileceğini göreceğiz; çünkü bunda gerçekten sa
mimiydiler. Bu, aynı zamanda çağnlannm ideolojik olarak en
güçlü parçasıydı; çünkü daha iyi bir topluma doğru makul ve
uygulanabilir bir hareketin tasavvurunu sunuyordu. Aşkınlık,
faşizmin seçim programının aslında en temel dayanağıydı. Ön
ceki çalışmamda, ideolojilerin en güçlü hallerinin, daha iyi bir
dünyaya dair makul ama aşkın tasavvurlar ortaya koydukların
da olduğunu öne sürmüştüm. Bu hallerinde aklı, aklın ötesiy
le bağdaştmrlar.
Yine de, aşkınlık faşizmin beş temel teriminin en sorunlu ve
en değişkeniydi. Asla gerçekten başarılamadı. Fiiliyatta tüm fa
şist rejimler yerleşik düzene ve kapitalizme meylettiler. Faşist
ler (sosyalistlerden farklı olarak) kapitalizmin genel bir eleşti
risinden yoksundular; çünkü nihayetinde sermaye ve sınıfa yö
nelik bir ilgiden mahrumdular. Çekim merkezlerini, sınıftan
ziyade ulus ve devlet oluşturuyordu . Bu da tek başına anlan
sağdan ziyade sol ile çekişmeye itti; çünkü enternasyonalizme
bağlı olma eğilimindekiler muhafazakarlar değil, Marksistler ve
anarşistlerdi. Fakat faşistler siyasal sol ve sağdan farklı olarak,
sınıflar hakkında -onları ulusun düşmanı olarak görmedikle
ri takdirde- daha faydacı olabildiler. Dolayısıyla, kapitalizmin
32
bizatihi kendisine değil, sadece -genelde finansın veya yabancı
ya da Yahudi sermayedarlann- belli çıkar sağlama biçimlerine
saldırdılar. Böylesi sermayedarların egemen olduğu Romanya
ve Macaristan'da bu, faşizme belirgin bir proletaryan ton verdi.
Diğer yerlerde faşist hareketler daha sermayeperverdi. İktidara
yaklaştıkça, özel bir sorunla karşılaştılar. Otoriterler olarak ida
ri güçlerine güvenerek, kapitalizmi kendi amaçlanna tabi kıla
bileceklerini ummuş olsalar da, kendilerinin sanayiyi işletecek
teknokratik becerilerden yoksun olduklarını idrak ettiler. Böy
lece sermayedarlarla uzlaştılar. Dahası, Alman ve özellikle İtal
yan faşist darbeleri üst sınıfların desteğiyle kolaylaşmıştı. Hit
ler farklı olsa da, iktidardaki Mussolini bu hakim sınıf temayü
lünü asla değiştirir gözükmedi. Rejimi çok daha uzun ömürlü
olsaydı, Reich ekonomisinin yine de "kapitalist" sayılabilece
ğinden kuşkuluyum.
Fakat onlara izin verilen zaman aralığında, faşistler sınıf ça
tışmasını aşmaya yönelik özgün projelerinden gerçekten de
çark ettiler. Bu "ihanet" faşizmin sınıfsal yorumları ve faşist de
ğerlerin içtenliğinden ve tutarlığından kuşku duyan diğerleri
(öm. Paxton 1994, 1996) tarafından öne çıkarıldı. Yine de fa
şistler ihanete budalaca "düşemezlerdi" . Tüm faşist hareketler
de "radikaller" ve "faydacılar" arasındaki ayrım baki kaldı ve
bu, harekete çözülemeyen bir dinamik kattı. Bunun bir biçimi
özellikle Nazi rejimi sırasında ortaya çıktı. Bu dinamik, aşkın
lık hedefini boşa çıkarmaktan ziyade, onun anlamını kaydırdı.
Etnik ihtilafı ve sınıf ihtilafını aşacaklar ama sadece etnik düş
manları ortadan kaldıracaklardı - çünkü kapitalist düşmanlar
ile uzlaşının gerekliliği ortaya çıkmıştı. Nitekim aşkıncı erek
lerdeki bu kayma faşist caniliği -bir sonraki kitabımın göster
diği gibi, nihayetinde İtalya'da ve Almanya'da- yoğunlaştırdı.
(4) Temizlik. Muhalifler '"düşman" olarak görüldüğü için,
ortadan kaldırılmaları, ulusun bunlardan temizlenmesi gere
kiyordu. Bu, eylem içindeki faşist saldırganlığıydı. Siyasal düş
man temizliğinin 20. yüzyıl sonlarında azalmış olmasına rağ
men, "etnik temizlikle" son zamanlarda tekrar aşinalaşma
mız üzücü. Organik milliyetçiler etnik düşmanlarla baş etme-
33
nin genelde daha zor olduğunu düşünürler çünkü siyasal kim
likler daha kolayca değişebilir. Komünistler bastmlabilir, ba
zıları öldürülür, ama fikirlerini değiştirirlerse birçoğu da ulu
sa katılabilir. Dolayısıyla siyasal temizlik genelde canice baş
lar ama "düşman" pes ettiği ve ulusa asimile edildiğinde yu
muşar. Etnik temizliğin düzeyi sıklıkla tırmanır; çünkü "düş
manın" asimile olmasına izin verilmeyebilir. Faşizmlerin çoğu,
değişen düzeylerde olsa da, hem etnik, hem de siyasal temizli
ğe karışmıştır. Nazilerin sözde "düşmanları" bile, korkunç "Ya
hudi-Bolşevik"te olduğu gibi karışık siyasal ve etnik kisvelere
bürünmüştü. İtalyan faşizmi ya da İspanyol milliyetçiliği, düş
manlarının çoğunu ekseriyetle siyasal terimlerle özdeşleştirdi
ler. Dolayısıyla, yelpazenin daha etnik Nazi ucu İtalyanlardan
daha caniydi.
(5) Paramilitarizm, faşizmin hem bir temel değeri hem de ör
gütsel biçimiydi. Tabandan kendiliğinden türeyen "halkçı" bir
hareket olarak görülüyorsa da, ulusun öncü birliğini sözümo
na temsil etmesinden dolayı da seçkinciydi. Brooker ( 199 1) fa
şist hareketlerin yoldaşlığına onların tanımlayıcı özelliği olarak
yönelir; kuşkusuz bu hareketler de, savaşlarıyla olgunlaşmış
yoldaşlıklarını, organik ulusun ve yeni insanın sembolü olarak
gördüler. Şiddet, faşist "radikalliğin" temeliydi. Yasal usulleri
cinayetlerle alaşağı ettiler. Bu yolla halk, sınıf aşkınlığını "kafa
ları birbirine çarparak" gerçekleştirecekti. Böylece, seçkincilik
ve hiyerarşi, yaratılacak otoriter devlete hakim olacaktı. Hiç
bir vakada, faşist hareket sadece bir "parti" olmadı. Gerçekten
de, İtalyan faşistleri yıllar boyunca sadece paramiliterler şeklin
de örgütlenmişlerdi. Faşizm her zaman üniformalı, düzen için
de, silahlı, tehlikeli ve mevcut düzeni radikal biçimde istikrar
sızlaştıran bir haldeydi.
Faşizmi, dünyanın birçok askeri ve monarşi diktatörlüğün
den aslen ayıran, paramiliterliğinin "tabandan doğuyor olma
sı" ve vahşi niteliğiydi. Bu, ona hem seçimlerde hem de seçkin
ler arasında bir popülerlik kazandırıyordu. Faşistler şiddetleri
ni her zaman "savunmacı" ama "başarılı" olarak sundular - bu
yolla şiddetin esas sebebi olan düşmanlarına boyun eğdirebili-
34
yorlardı. Herkes olmasa da, birçokları onlara inandı ve bu da
onların popülerliklerini, oylarım ve seçkinler nezdindeki çeki
ciliklerini artırdı. Böylelikle paramilitarizm, -her ikisini de as
lında hor gördükleri- seçim demokrasisi ve mevcut seçkinlere
yönelik belirgin bir açılım sağladı. Paramilitarizm diğer iki ana
faşist iktidar kaynağıyla birlikte ele alınmalı: seçim mücadele
leri ve seçkinlerin altının oyulması. Faşistlerin sayıca yapabi
leceklerinden çok daha fazlasını mümkün kılan -faşistleri bir
araya getiren, muhalifleri baskı altına alan ve seyircilerin des
teğini ya da saygısını kazanan- paramilitarizmdi. Dolayısıyla,
paramilitarizm, evet, şiddetti ama her zaman şiddetten çok da
ha fazlasını ifade ediyordu. Eğer darbe, devlet ordusunu ele ge
çirmek anlamına geliyorsa, paramilitarizm faşistlerin bunu ger
çekleştirmesini mümkün kılacak kadar etkili bir şiddet bahşet
medi. Paramiliterlik askeri bir iktidara denk değildi. Faşist dar
belerin olabilmesi ancak faşistlerin, askerlerin kendilerini çeke
rek askeri gücü etkisiz hale getirmesiyle olabilirdi.
Bu niteliklerin toplamı, faşistleri açıkça -tabii ki alışılageldik
sol-sağ terimlerinden bağımsız olarak- "devrimci" kıldı. Ba
zılarının yaptığı gibi onları "sağın devrimcileri" olarak adlan
dırmak doğru olmayacaktır. Bu bileşim, hareketlerin daha çok
ya da daha az faşist olabileceği anlamına da gelir. İtiraf ediyo
rum ki, bu benim temsil yeteneklerimi aşsa da, faşist hareket
leri prensipte beş boyutlu bir alanda (tabii ki hepsini ayn ayrı)
konumlandırabiliriz. Her ne kadar aralarında bariz benzerlikler
ve bazı farklar olsa da, faşist hareketleri komünistlerle bu bo
yutlarda karşılaştırmak da benim boyumu aşar. Başarısız olsa
lar da, modemitenin alternatif tasavvurlarıydılar.
35