Professional Documents
Culture Documents
Başlangıç
Meclisler
14. Meclis
Mart 4, 2011 mehmet zeki Yorum bırakın Go to comments
14. MECLİS
Ey içi dışına uymayan münafık. Allah yeryüzünü senden temiz kılsın. İçinin bozukluğu
yetmiyor mu? Herhalde yetmiyor. İlim adamlarını, velî kulları ve iyileri kötülemek
hevesindesin. Onların mânevi varlığına diş geçirmekle eline ne geçer? Sen ve senin
yarenlerin yakında ölecek. Etlerinizi kurtlar didecek. Dilinizi parçalayacak. Sinirlerinizi
tahrip edecek. Kemiklerinizin bir yanından girip öbür yanından çıkacak.
Yer sizi sıkacak. Zeminine çekecek. Bir aşağı, bir yukarı çevirecek. Allah’a karşı iyi
düşünceye sahip olmayana felah yoktur. Salih kullar için yersiz düşünceyi kalbinde
besleyen necata eremez. Onlara karşı engin gönül taşımayan perişan olur.
Allah, bağlılığı ve çözülmeyi onlara verdi. Yani velîlere… Sema onlar için yağmur
yağdırır. Yer, bitkisini onlar için bitirir. Bütün halk onların manevî himayesine muhtaçtır.
Onlar, birer birer dağlar gibidir. Âfetler onları yerinden oynatamaz. Musibet onlara tesir
etmez. Allah’ı tevhid ile bilirler. O’ndan razıdırlar. Bu hâlleri sarsılmaz. Hem kendilerine,
hem de başkalarına iyilik ederler.
Tevbe ediniz. Allah’tan hatalarınıza özür dileyiniz. O’nun manevî huzurunda daima dua
edin, niyaza durun. Sizin yaptığınız işler nedir? Keşke bulunduğunuz garip hâli bir
bilseydiniz.
Siz edepli olmalısınız. Sizden öncekiler öyleydi. Siz de onlar gibi olunuz. Geçmiş
büyüklere nispetle siz mertlikten mahrumsunuz. Cesaretiniz yok. Erliğiniz ölmüş.
Kahramanlığınız yok. Bahadırlığınız, nefsiniz emir verince geliyor. Tabiî hevâ ve arzunuz,
size bir emir verince hemen cesaretiniz toplanıyor. Böyle olmaz. Asıl kahramanlık hakkı
yerine getirmektir. Hakkı sahibine teslim etmek büyük kahramanlıktır. Bunu yapmaya bak.
Hakîm ve yüce bilgi sahiplerine kötü gözle bakmayınız. Onların sözü şifadır. Ağızlarından
çıkan her kelime, bir vahy meyvesidir. Aranızda artık peygamber yoktur. Boşuna, uymak
için peygamber aramayın. Peygambere gönülden bağlı bulunanlara uyarsanız,
Peygamber’e (s.a.v) uymuş olursunuz. Onları görünce ellerine yapışın. Onlar
peygamberler gibidirler.
Muttaki ve kötülüklerden çekinen bilgi sahipleri ile sohbete devam ediniz. Onların hoş
sohbeti olur, ruhunuzu bereket kaplar. Bilgisinin verdiği gereği yapmayan dünyalık
âlimlerle oturmayınız. Onların konuşmasında uğursuzluk vardır. Takva ve bilgide senden
ileri olanlarla yaptığın sohbet hoştur, huzur bulursun. Takvası olmayan, ayrıca bilgiden de
mahrum yaşayanla oturup kalkman sana felâket ve belâ getirir.
İşleri Allah için yap. Yaptığın işlerde Hakk’ın gayrini gözetme. Her şeyini O’na bırak.
Başkasına bir çöp bile terk etme. İşleri Allah’ın gayri için yapmak küfür yoludur. Allah
rızası için verilmeyen nesne, riyakârlıktır. Bu anlattıklarımızı yapmayan, sözlerimizi
anlamayan, boş bir hevese kapılmıştır. Yakında ölüm gelir, bütün heveslerin kırılır; önce
onları düzeltmeye koyul.
Yazık sana, Rabb’in tarafına geç. Başkalarından kesil. Peygamber (s.a.v) Efendimiz;
“Rabb’inizle aranızda olan bağları devam ettiriniz, saadete erersiniz.” buyurur.
Rabb’inizle aranızda bulunan yolları ayıklayınız; huzur bulursunuz. Sâlih kulların kalbini
kazanırsanız, rahata erersiniz.
***
Ey evlat! Zenginle fakiri ayırt etme. İkisini de eşit bil. Bunu yapmıyorsan sana felah
yoktur. Fakirleri sabırlı gör. Onları tebrik et. Sana geldikleri zaman yüzlerine gül. Onlarla
otur. Peygamber (s.a.v) Efendimiz, fakirlerin hâlini şöyle anlatır: “Sabırlı fakirler,
Rahman’ın arkadaşlarıdır.”
Bu âlemde kalplerinde Rahman’ın tecellisini bulurlar, öbür âlemde bizzat ererler. Onlar
dünyada kalplerini dünya süsünden berî ettiler. Dünyalık şeyleri kalplerine sokmadılar.
Onlar, fakirliği zenginliğe tercih eder ve kalplerini sabra alıştırmaya çalışırlar. Sonra,
âhirete dönerler. Oraya bir zaman bağlı kalır, sonra onu da bir tarafa atarlar. Bilirler ki;
Rabblerinin rızası, oraya bağlı kalmakla hasıl olmaz. Halktan utanarak ondan kaçarlar.
Hakk’ın gayrı ve bilhassa sonradan yaratılmış, ömürsüz şeylere nasıl bağlanabilirler? İşte
bunu anladıkları için yaptıkları cümle işi orada bırakır, Hakk’a doğru yol alırlar. Doğruluk
kanatlarını açar, O’na doğru uçarlar. Kafese önem vermezler. Vücut kafeslerini bırakır,
mucitlerine giderler. Yüce dostu ararlar. Evvel’i, Âhir’i, Zâhir’i, Bâtın’ı ararlar. Hakk’ın
yakınlık burcuna böylece yücelip giderler.
İşbu âyet-i kerimenin tefsiri şöyle olur: Kalpleri Biz’de. Göçleri uğrumuzda. İç âlemleri
Biz’e yönelmiş, özleri Biz’imle dolmuştur. Dünyada ve âhirette onlar böyledir. Bu hâle
eren bir cemaat için dünyanın ne değeri olur? Âhiret neye yarar? Dünya bir çöp kadar
kıymetli olmaz, âhiret yine öyle. Semâ toplanır, yer dürülür, kalp köşelerine büzülür.
Kalpleri o kadar yücedir ki, bu hâli yapabilir. Bu hâlleri onların kalp âlemine göre olur.
Kalpleri arzusunu bulunca, Hak’tan gayri cümle şeyden fena bulurlar.
Dünyadan beşerî ihtiyaçlarını alırlar. Geçmiş hüküm ve ilâhî ilim gereğince, dünya
ihtiyaçlarını giderirler.
Hak tarafından olduğuna inandıkları hiç bir şeye itiraz etmezler. Güzel edep sahibidirler.
İlâhî ilmin tecellisine karşı terbiyelerini muhafaza ederler. Kaza ve kaderi hoş karşılamayı
bilirler. Verileni itina ve sabırla alırlar. İcap ederse bırakırlar ve buna üzülmezler. Nefis,
hevâ, şahsî arzu bunlara söz geçiremez. Dış emirleri iyi bilirler. Bütün hâllerinde emrin
gereğini yerine getirirler. Ellerinde dünya malı varsa halka dağıtırlar. Cimri davranmazlar.
Kendilerine az bile kalsa, iyilik yapmaktan çekinmezler. Halkı Hakk’a yaklaştırmak
yolunda ellerinden geleni yaparlar. Bir zerre miktar, dünya sevgisi kalplerinde kalmaz.
***
Dünyadan ayrıl, âhireti kaçırırsın. Bu dünyayı seven öbür dünyayı elden çıkarır. Âhiret
sevgisini kalbinde taşıdığın müddetçe Mevlâ’n sana uzak kalır.
İşe bak. Cahil olma. Sen, bilgi ile yıkılan insana benziyorsun. Bilgi, gereği yapılmazsa
insanı yıkar.
Hakk’a varmak arzusu kalbinde varsa, elinde bulunan dünya malından fakirlere ver.
Sadaka vermek, fakirlere ihsan etmek, Hak’la iş yapmaktır. Allah, iyi zengindir. Kime
ihsan etmiyor, kimi süründürüyor? Kimi acından öldürüyor? Herkes istediği kadar alıyor.
O’nun sofrası kullarının kabiliyetine göre açılır. İhtiyaçlar yeteri kadar giderilir. Allah
uğruna bir zerre ver, önünde bir dağ bulursun. Bir damla su versen sana deniz verilir. Yeter
ki, verdiğinizi O’nun uğruna veresiniz. Her istediğinizin mükâfatını dünyada bulursunuz,
öbür âlemde ise daha bol mükâfat alırsınız.
***
Bütün ihtiyaçlarınızı Hak’tan isteyiniz. Halka avuç açmayınız. Hak varken halkın lafı
olmaz. Zahirde kullardan isteseniz bile, kalbiniz O’nunla olmalı. Her şeyin Hak’tan
olduğuna inanınız. Birinden istemek zorunda kalırsanız, kalbiniz tam mânası ile Hakk’a
bağlı olursa, o istek ve arzunun, Mevlâ’nın ilhamı olduğunu bilirsiniz. Allah’ın varlığına
inanınız, kimden isterseniz isteyiniz. O, gideceğiniz yönü tayin eder. Verilirse, Hak’tan
olur, olmazsa yine O’ndan.
Allah yolcuları kalplerine dünyalık koymaz. Orası Hakk’ın tecelli yeridir; bu yüzden
maddî nesneleri oradan atarlar. Gelecek bir şey varsa, vakti olduğunu bilirler. O vakit
gelince her şey yerini alır. Onu artık aramazlar, bırakırlar; haliyle geleceğine inanırlar.
Şahlarının kapısında yerleşirler. Her şeyden gına duyarlar. Allah’ın fazlı onları zengin eder.
O’nun yakınlığı onlara yeter. İç âlemleri nurlanınca, halkın yöneldiği yöne dönerler. Halka,
Hak tarafından gönderilen bir hatip olurlar. Şayet, halktan bir grup şahın huzuruna gidecek
olsa, önlerinde sözcüleri bu büyükler olur. Onlar, halkın kalp elini tutar. Şahın yanına
aparırlar; onların hürmetleri için herkese iyilik edilir. Onların şerefine bütün kullara ihsan
yapılır.
Bazı büyükler, iyi kulları anlatırken şöyle der: “Allah’ın kulları, tam kul oldukları için
Rabblerinden gayrisini istemezler. Dünyayı düşünmezler, âhireti beklemezler. Yalnız
Mevlâ’yı isterler. Başka dilekleri yoktur.
Allah’ım, bütün halkı Sana yönelmiş kıl. Bütün dileğim budur. Yapacağını Sana
ısmarlarım, iş Sen’indir. Bu benim duamdır; umumîdir. Bu duayı yapanlar, mükâfat alır.
Allah, dilediğini yapar. Halk, O’nun elindedir.
***
Bir kalp, sıhhat bulunca rahmet ve şefkatle dolar. Halkı sever, onlara acır. Bazı büyükler
derler ki: “Sağlam kalbe sahip olan, çok hayır yapar.”
Kötü işleri sıddîklar –doğrular- bırakırlar. Doğru kimseler, büyük, küçük cümle hayatı
bırakırlar. Şüpheli şeyleri bırakırlar. Şehvet arzularından yana olmazlar. Mubah işlere
lüzumu kadar yanaşırlar. Mutlak helâl olanı ararlar. Doğru insanlar gecenin ve gündüzün
çoğunu ibâdetle geçirirler. Kullara ait bazı şeyleri de icat ederler. Âdetler onlara uzak olur.
Günlük geçimlerini kolay kazanırlar. Az çalışır, doğru olur, para kazanırlar. Doğruluk
onları zengin eder. Kazandıklarını yemekle emrolundukları için huzurla yerler. Her şey on‐
lara özünü gösterir. Her varlık parlaklık kazanır.
Çok kere onların dertleri gönüllerinde kalır. İstekleri verilmeyince sabra devam ederler.
Ellerine geleni almadıkları olur. Zaman olur, duâ ederler, icabet olmaz. İsterler, verilmez.
Bir şeyden dert yanarlar; o şey, aksine artar. Kurtulmak isterler, yol bulunmaz. Onların her
biri, kurtulmak ister, kurtuluş bulamaz. Tevhid eder, ihlâsa devamlı olur, fakat yakınlık
duygusu sönmüş gibi görünür. Sanki uğrunda çalıştığı Yüce Varlık, onu bilmiyor,
görmüyor. Sanki kendisi iman sahibi değildir; inandığını da bilmez. Sanır ki, tevhid ehli
değildir. Hep bunları ruhunda sezer. Ama, yine de iç yönetici ona bir kuvvet vermiştir.
Onunla insiyakı olarak sabra devam eder. Her şeyin sabırla neticeleneceğini iyi bilir. Buna
inanır.
O büyük zat, sabrın kalbe şifa getireceğini bilir. Her hayrın sabırla olacağına da inanmıştır.
Yakınlığın, yine sabrın sonunda başlayacağına kanidir. Hep olan hâdiseleri birer imtihan ve
tecrübe olarak kabul eder. İman sahibi, kâfir ve münafıktan; muvahhid, riyakârdan; ihlâs
sahibi olanlar, Allah’ı bir bilenler, putçulardan ayrılmalı. Korkak kimdir, cesur kimdir, bu
hâlde belli olur. Yerinde sağlam duran, daima hareket hâlinde olup hiç bir yere
yerleşmeyenden ayrılır. Sabredenlerle, ağlayan, sızlayan belli olur. Hak yolda hayırlı,
doğru ve yalancı kimdir, kendini gösterir. Seven ve kinciler açığa çıkar. Uyanla inatçı
anlaşılır.
Bazı büyüklerin güzel sözleri vardır. Onu sana söyleyeceğim, dinle: Dünyada, yarasını
tedavi eden gibi ol; yaranın tedavisine devam et. Yara iyileşecek, işin görülmüş olacak.
Bunu bekle.
***
Bütün belâ ve sıkıntılar, şirkinden ötürü geliyor. Halkı Hakk’a eş buluyorsun. Halkın
iyiliğini beklediğin ve onların faydasını umduğun için belâya çarpılıyorsun. Bütün şifa,
kalbinden halkı atmaktır. Kaza ve kader indiği zaman, azmine bakılır. Sabırlı isen belâ sana
dokunmaz. Bu arada belâdan kurtulmak için bir çare de, halkın başına geçmeyi arzu
etmemendir. Onlara kendini yüksek tanıtmak isteme. Belâlar peş peşe gelir. Kalbin
Rabb’ine ait olmalı. İç âlemin O’na karşı temiz bulunmalı. Himmetini yüce tut. Bu
anlatılacak şeyler tahakkuk ettiği takdirde, kalbin yücelir. Peygamberlerin, şehitlerin,
iyilerin ve yakın meleklerin makamına çıkarsın.
Hâlin devamınca büyürsün, yücelirsin. Şah olur, sultan olursun. Verdiğin sana gelir.
Çevirmiş oldukların sana döner.
***
Ey geçimi uğruna her şeyi harcayan adamlar, aradığınız bende! Ticaretiniz bende. öbür
âlem de bende. Ben bir defa tellâl olurum. Bir defa da simsar olurum. Neyin varsa söyle;
her şeyin hakkını veririm. Âhirete ait bir şey elime geçerse onu yalnız başıma yemem; iyi
insan, şahsını düşünmez. Allah’ın Kerîm ismine inanmış olanlar cimrilik bilmezler. Allah’ı
bilen O’ndan başkasına önem vermez.
Cimrilik nefisten gelir. Arif olanın nefsi halka nispetle ölüdür. Onun nefsi sakindir.
Allah’ın iyi vaadine inanmıştır. O’nun azabından çekinme hâlini benliğinde taşır.
“Dünyada iyilik ver, âhirette iyilik ver. Bizi ateşten koru.” (el-Bakara, 2/ 201) Âmin!
Kategoriler:Meclisler
Yorumlar (1) Trackbacks (0) Yorum bırakın Geri İzleme
1.
EDEB-İ EDEBİYAT
Mayıs 8, 2019, 9:17 pm
1. No trackbacks yet.
İlahi Armağan
Abdulkadir Geylani Hazretleri'nin Fethu'r
Rabbani adlı eseri 62 Meclisten oluşmaktadır.
Meclisler sayfasından hepsini tek tek
inceleyebilirsiniz.
Arama
Ara
Kayıt
Kayıt Ol
Giriş
Yazı beslemesi
Yorum beslemesi
WordPress.com
Üst
WordPress.com'da Blog Oluşturun.